Ülkemizdeki Ruhsal Araştırmalardan Örnekler “Astral Seyahat
Transkript
Ülkemizdeki Ruhsal Araştırmalardan Örnekler “Astral Seyahat
ARALIK 2009 Sayý: 492 Fiyat: 3.5 TL 5. Boyuta Doðru Yol Alýrken Ülkemizdeki Ruhsal Araþtýrmalardan Örnekler “Astral Seyahat Ortamlarý”nda En Çok Merak Edilenler ÝÇÝNDEKÝLER Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi Cilt: 41 Sayý:492 Aralýk 2009 Onur Baþkaný: Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Özenç Kayserilioðlu Yayýn Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri: Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 0542 676 83 47 Faks: 0212 249 18 28 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul Tekrar Dünyaya Gelme ve Kuran .............................................. 2 Dr. Refet Kayserilioðlu Ülkemizdeki Ruhsal Araþtýrmalardan Örnekler .................... 6 Ahmet Kayserilioðlu Prof. Dr. Þükran Geçgil’i Uðurlarken ......................................... 14 Güngör Özyiðit En Çok Merak Edilenler ................... 18 (Astral Seyahat Ortamlarý) Zuhal Voigt Köy Enstitülerinin Kuruluþ Aþamalarý - 1 ........................ 28 Yalçýn Kaya Birbirimizden Kopmuþ ve Birbirimizden Ayrý Yaþýyoruz (Eski Günýþýðýnýn Son Saatleri) ................ 38 Thom Hartman/Arýn Ýnan Yönetim Yeri: Oba Sok. Silla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul Baský: Inkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ. Çobançeþme Mah. Sanayi Cad. Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 TL Yýllýk Abone: 40 TL Yurt Dýþý: 50 TL 5. Boyuta Doðru Yol Alýrken .......................................... 44 Rengin Özer SEVGÝ DÜNYASI 1 Sevgili Dostlar Kaybettiðimiz sevdiklerimizi bir gün nasýl olsa bulacaðýmýzý bilmek, duyduðumuz acýya teselli olabilmeli. Eðer olamýyorsa, ölümle her þeyin bitmediðine, sevenlerin baþlangýçtan sona, birbirine kopmaz baðlarla baðlý olduðuna tam kani deðiliz, yani aslýnda buna tam inanmýyoruz demektir. Bizler inanýyoruz ve günler geçtikçe sayýlarý fazlalaþarak dünyadan ayrýlan sevdiklerimize bu yüzden elveda diyemiyoruz. Onlar isterlerse her zaman büyük ailemizin yanýnda ve içinde bizimle birlikte varolacaklar... Þükran Haným, Þükran Ablamýz da ayný þekilde, artýk buradan farklý ve yeni bir yolda yürüyüþe devam etmesine raðmen bilecek aslýnda hiç ayrýlmayacaðýmýzý. O, ülkemizin insan hayatý için çok önemli ama bir türlü halledilemeyen aksaklýklarýna, insanlarýmýzýn birbirine karþý haþin, vurdumduymaz ve saygýsýz davranýþlarýna dikkati çekmek için verilmiþ bir kurban gibi gitti. Ýstanbul içinde yine mutlaka bir yardým için gittiði evinden uzak ama merkezi olan bir yerde, biraz yavaþ indiði için merdiveninden, kendisini oraya götüren otobüsün altýnda ezildi. Bu bizim içimizden bir otobüsün canýna mal olduðu ikinci sevdiðimiz. Baþka kardeþler, ünlüler, ünsüzler hep zarar görmekteler, ölmekteler senelerdir... Böyle sürüp gidecekse her þey ne yazýk... Niçin otobüse biniliyor o zaman, demek sizce bir çözüm mü? Çözümleri bu mantýkla ele alýrsak, kapaðý olmayan rögara düþmemek, biraz yaðmur var, ama þuradan þuraya bir gidivereyim derken birden patlayan selin, çaðlayanýn içinde sürüklenmemek, belediyenin çukurlarýna yuvarlanmamak, birbiriyle yarýþan otobüslerin gazabýndan korunmak için sonunda hiç dýþarý çýkmamak gerekir ve istenen de bu mu yoksa... Aslýnda hepsinin temelinde ayný þey yatmakta: Birbirimize deðer vermek, birbirimizi, insaný, canlýyý önemsemek, kendimize istediðimizi karþýmýzdakine de istemek... En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI SEVGÝ DÜNYASI 2 ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR Kuran'da hakikatler bazen apaçýk, bazen de ancak idraklerin ve bilgilerin geliþmesi ile anlaþýlabilecek tarzda gizli söylenmiþtir. Böylece hakikatler kâh cümleler arasýna gizlenmiþ, kâh semboller içinde saklanmýþ, fehim ve bilgi sahiplerinin görebilecekleri kýlýk kýyafette sunulmuþtur. Bu þekilde hareket etmekle her devirde bulunacak cahil zümrenin gözlerinden, onlarda yanlýþ kanaatler uyandýracak hakikatler gizlenirken, yine her devirde bulunacak bilgisi ve idraki yüksek kimselerin de ihtiyaçlarýna cevap verilmiþtir. Dr. Refet Kayserilioðlu Tekrar Dünyaya Gelme ve Kuran SEVGÝ DÜNYASI Erdem - Size tekrar dünyaya gelindiðini Kuran'da gösteren ayetleri sormadan önce bu inanýþýn Ýslâmiyet'e aykýrý görünen hususlarýndan bir iki hususu daha sormak istiyorum. Sizin söylediðinizi doðru olarak kabul edersek, yani insanlar dünyaya birçok defalar gelip gidiyorsa, kýyamette bunlarýn hangisinden sorumlu olacaktýr? Çünkü onun birçok bedenleri olacaktýr. Meselâ bunlardan birisi cennetlik ise, diðer bedeni de cehennemlik ise bu adam cennete mi gidecek, cehenneme mi? Özden - Þahýs dünyadan her gidiþte geçirdiði son hayatýn hesabýný kendi vicdanýna ve ilâhi nizama karþý verir. Hesabýný veremediklerini de daha sonraki hayatlarýnda verir. Her yeni hayat önceki hayatlarýn kazandýrdýklarý veya kazandýramadýklarý bilgi ve kudretlere uygun olarak kurulur. Yani kazandýrdýk- 3 larýnýn daha ilerisini saðlayacak, kazandýramadýklarýný da telâfi edecek þekilde yeni bir hayat hazýrlanýr. Böyle olunca þahýs borçlarýný tekrar dünyaya geliþ gidiþleri esnasýnda ödemiþ olmaktadýr. Erdem - Yani sorgu sual için ve hayatýnýn hesabýný vermek için kýyamete kadar beklenmez mi diyorsunuz? O zaman kýyametin manâsý ne oluyor? Özden - Ýslâmiyet'te kabir azabýndan bahsedilir. Ýyi iþler yapmýþ olanlar böyle bir azap çekmeyeceklerine göre onlar ne haldedirler? Onlarýn da huzur ve sükun içinde olmalarý gerekir, deðil mi? Bu kabir azaplarý veya huzur ve sükun anlarý cennet ve cehennemin birer örneði deðil midir? Ýþte bunlar size biraz önce söylediðim þahsýn kendi vicdanýna ve ilâhi nizama karþý hatalarýnýn hesabýný vermesi, onlarýn azap ve ýstýraplarýný çekmesidir. Veya iyi davranýþlarýnýn saadet veren neticeleriyle karþýlaþmasýdýr. Böylece her hayatýn, daha doðrusu her hareketin hesabý vicdanýmýza karþý daha bu dünyadan verilmeye baþlanmýþ oluyor. Bu spatyoma (âhiret) geçince daha büyük mikyasta olacaktýr. Hesaplarýný kýsmen veya tamamen verdikten sonradýr ki yeni bir hayata baþlayacaktýr. Erdem - Yani kabir azabý veya kabir saadeti denilen þeylere cehennem ve cennet mi diyeceðiz? Fakat gerçek cennet ve cehennemin bundan daha farklý bir þey olmasý gerekir. Nitekim Kuran'da kabir azabýndan baþka bir cehennemden, kabirdeki huzurdan baþka bir cennetten bahsetmiþtir. Özden - Aldýðýmýz ruhi bilgilere dayanarak size insanlarýn öldükten sonra karþýlaþtýðý durumlarý kýsaca izah edeceðim. Bir þahýs ölünce herkeste uzun- SEVGÝ DÜNYASI 4 luðu deðiþen bir teþevvüþ, daha doðrusu bir uyuþamama, þaþýrma devresine girer. Bu devre bazý kimseler için korkunç hayallerle dolu, bazý kimseler için ise sebepsiz, gayesiz hazlarla doludur. Ancak bu devre atlatýldýktan sonradýr ki ruh ýstýrap çekiyorsa neden çektiðini, saadet duyuyorsa neden duyduðunu daha iyi anlayýp idrak etmeye baþlar. Buna göre teþevvüþ devresini kabir azabý ve kabir huzuru devresine karþýlýk tutacaðýz; gerçek cennet ve cehennemi de þahsýn az çok uyandýktan, yani idraki açýldýktan sonra karþýlaþacaðý durumlara karþýt tutacaðýz. Yalnýz bu cennet ve cehennemin de þahsýn tahayyülleri ile oluþtuðunu unutmamak lâzýmdýr. Erdem - Ne demek, yani cennet ve cehennem hakiki deðil de hayali mi? Özden - Birçok defalar söylediðim gibi orada tahayyül yani mizansenleri ve o þahýs için gerçek olan olaylarý meydana getirme gücüne sahiptir. Yani ruh kendi imajinasyonu (tahayyülü) ile kendisi için gerçek olan birçok olaylar, þekiller ve manzaralar yaratýr ve onlar içinde neþe duyarak veya korkarak, üzülerek yaþar. Bunun benzerini rüyada görüyoruz. Etrafýmýzda birçok þeyler görürüz rüyamýzda, bazen kahkahalarla güler, bazen hýçkýra hýçkýra aðlarýz. Erdem - Peki kýyamet ne demek oluyor öyleyse? Özden - Dünyaya birçok defalar gelip gittiði halde dünya mektebini bitiremeyenlerin veya son imtihanda baþarý kazanýp da daha üst durumlara geçenlerin toplandýklarý devre olmasý gerekir. O zaman dünya vazifesini bitirmiþ ve parçalanmýþ, dünyayý baþaramayanlar daha basit, daha ýstýraplý âlemlere sürülecektir belki. Çünkü dünyanýn da elbette bir sonu olacaktýr. Ama bunlar konumuz deðil bizim. Erdem - Peki, Kuran'da tekrar dünyaya gelmeyi gösteren âyetlerden bahsetmiþtiniz. Bunlar hangileridir? Özden - Kuran'da otuza yakýn âyet veya beyyinede tekrar dünyaya gelindiðinden açýk veya kapalý bahsedilmiþtir. Ama Ýslâm mütefekkirleri bunlarý Kuran'daki cennet ve cehennem hakkýnda söylenilenlerle baðdaþtýramadýklarý için "Tekrar dirilme" lâfýný ahirette dirilme manâsýna almýþlardýr. Buna raðmen bazý ayetleri yine de tam açýklayamamýþlardýr. Kuran'da hakikatler bazen apaçýk, bazen de ancak idraklerin ve bilgilerin geliþmesi ile anlaþýlabilecek tarzda gizli söylenmiþtir. Böylece hakikatler kâh cümleler arasýna gizlenmiþ, kâh semboller içinde saklanmýþ, fehim ve bilgi SEVGÝ DÜNYASI sahiplerinin görebilecekleri kýlýk kýyafette sunulmuþtur. Bu þekilde hareket etmekle her devirde bulunacak cahil zümrenin gözlerinden, onlarda yanlýþ kanaatler uyandýracak hakikatler gizlenirken, yine her devirde bulunacak bilgisi ve idraki yüksek kimselerin de ihtiyaçlarýna cevap verilmiþtir. Þimdi Bakara suresinin 28. âyetini beraber okuyalým: "Allah, ölüyken sizleri diriltti. Sonra öldürecek, sonra tekrar diriltecek ve siz sonunda O'na döneceksiniz. Böyleyken Allah'ý nasýl inkâr edersiniz?" Burada ölüyken dirilmemizden bahsediliyor. Biliyoruz ki ölüm ve dirilme lâflarý dünyaya ait þeylerdir. Yani insan dünyada ölür, dünyada dirilir. Ahirette ölüm ve dirilme diye bir þey yoktur. Çünkü ruh her zaman canlý ve her zaman diridir. Ölüm ruhun bedenini terketmesi halidir. Dirilmek de ruhun bir bedenle dünyada tezahür etmesi, dünya mad- 05 deleri içinde yaþamasýdýr. Esasen Kuran umumi olarak tetkik edilince açýkça görülüyor ki ölmek bedenden ayrýlmak manâsýnda, dirilmek dünyaya gelmek veya doðmak manâsýna kullanýlmaktadýr. Ýlk bedenleniþ halketme tabiriyle ifade edilmiþ; dünyada iþini bitirip yüksek alemlere geçmek de "Allah'a dönmek" tabiriyle ifadelendirilmiþtir. Bu çok doðrudur. Çünkü dünya mektebini bitiren yüksek âlemlere geçerek orada ilâhi idare mekanizmasýnda vazifeler alýr. Bu kýsa açýklamadan sonra yukarýdaki ayeti birlikte açýklayalým: "Ölüyken, Allah sizleri diriltti" diyor. Yani biz dünyada daha önce yaþamýþýz, sonra ölmüþüz, yani bedenimizi terketmiþiz. Allah sonra bizleri tekrar diriltmiþ, yani tekrar ruhlarýmýzýn yeni bir bedene sahip olmasýna imkân hazýrlamýþtýr. Ayet bu kadarla da kalmýyor, hiç þüpheye mahal býrakmayacak bir tarzda "Sonra tekrar öldürecek ve tekrar diriltecek" diyor. Demek ki bu öldürme ve diriltme bir kere olmuyor. Tekrar tekrar ölüp diriliyoruz. Biz de ayný þeyi söylüyoruz. Ýnsanlar dünyaya tekrar tekrar gelirler ve giderler diyoruz. Elbette bu geliþ gidiþler ilâhi rýza altýnda ve ilâhi nizama uygun olacaktýr. Hiç baþýboþ deðildir. Ayete devam edelim: "Ya siz sonunda O'na döneceksiniz. Böyleyken Allah'ý nasýl inkâr edersiniz?" Dediðimiz gibi bu ölüp dirilmeler sonsuza dek devam edecek deðil. Bir gün dünyaya gelip gitmeler bitecek, ruhumuz yükselip yüce âlemlere geçecek, yani Allah'a, ilâhi planlara döneceðiz. Bütün bunlarý görüp dururken Allah'ý nasýl inkâr edersiniz deniyor. Erdem - Diðer ayetler hakkýndaki açýklamalarýnýzý gelecek konuþmamýzda rica edeceðim. SEVGÝ DÜNYASI 6 Ahmet Kayserilioðlu, Nezihe ve Muammer Bayurgil çiftiyle yaptýðý söyleþide Ülkemizdeki Ruhsal Araþtýrmalardan Örnekler Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog SEVGÝ DÜNYASI TANRI VAR MI YOK MU? 8 Kasým 2009 tarihli Hürriyet'in Pazar ekinin orta sayfasýnýn tamamýnda Ezgi Baþaran'ýn çok baþarýlý bir çalýþmasýnýn ürünü olan: "Batýnýn Ateþli, Entelektüel, Bilimsel Tartýþmasý: Tanrý Var mý Yok mu?" baþlýklý yazýdan, son bir yýl içinde batý dünyasýnda Tanrýyý tartýþan 30 dan fazla kitabýn öz fikirlerini ana hatlarýyla öðrenmiþ olduk. Yazýnýn giriþ satýrlarý aynen þöyle idi: "Bir yanda kökten dincilik yükseliyor, bir yanda dine katý bir materyalizmle yaklaþan yeni ateizm akýmý... Yeni ateistlerin karizmasý ve ukala tavrý, seslerini uluslararasý camiada daha kolay duyurmalarýný, daha çok insaný dinin insanlýk için hiç de iyi bir þey olmadýðýna inandýrmalarýný kolaylaþtýrýyor. Bundan tedirgin olan ilâhiyatçýlar ve entelektüeller de kalemlerini kuþanýp onlara cevap veriyor, dinin gerekliliðini savunuyor. Bir tarafta dindarlar, bir tarafta bilim adamlarý, bir tarafta ateistler... Hayali bir mahkemede Tanrý var mýdýr yok mudur tartýþýyorlar, kitaplar yazýyorlar. Bazýlarý propaganda kokuyor, bazýlarý zekâ. Bazýlarý kolay anlaþýlýyor, bazýlarý bilmece gibi. Bazýlarý ikna ediyor, bazýlarý iyice ârâfta býrakýyor. Kesin olan, batýda ateþli bir din ve Tanrý davasýnýn görülüyor olduðu. Sadece bu sene içinde 30'dan fazla kitabýn Tanrý’yý tartýþýyor olmasý bunun en somut kanýtý." Biliyorsunuz bir kaç aydan beri Sevgi Dünya'sýnda biz de ayný konuyu enine boyuna tartýþmaktayýz. Tanrý'nýn varlýðý konusunda bilimsel delilleri, kutsal kitaplar ve peygamber sözlerinden elde ettiðimiz saðlam kanýtlarý aktardýktan 7 sonra, ruhsal çalýþmalardan, parapsikolojik bulgulardan söz etmeye baþlamýþtýk. Öncelikle de Türkiyemizde yapýlmýþ olan, hattâ bazýlarýnýn bizzat tanýðý olduðum ruhsal deneyleri sizlerle paylaþmýþtým. 40 yýl önce ülkemizde bu konuda öncü ve yol açýcý çalýþmalar yapan 8 spiritüalistle yaptýðým söyleþilerin ilk ikisinin önemli bölümlerini de sizlere özetlemiþtim. Yýllar geçse de, yaþanmýþ gerçekler deðerlerinden bir þey kaybetmezler. Üstelik parapsikolojik olaylar Yaradan'ýn ve öte âlemin varlýðýnýn, hattâ bizim ölüp toprak oldu sandýðýmýz sevdiklerimizin ruhlarýyla iletiþiminin mümkün olduðunun kanýtlarýyla dolu olduðundan hepimiz için bir aydýnlanma ve teselli kaynaðýdýr. Bunlarý yeni nesillerle paylaþmak aslýnda vazgeçilmez bir görevdir bizler için. Mezarlýk kapýlarýnda yazýlý: "Her can ölümü tadýcýdýr" âyetini okuyup ürpermek yerine aydýnlanmýþ kafalar ve gönüller dünyayý terketme olayýný yeni bir hayata geçiþin kapýsý olarak benimsemek yolunu kolayca seçeceklerdir böylece!.. Bu yazýmda Ankara'da yýllar süren çok baþarýlý parapsikoloji deneylerinin yapýldýðý, "Türkiye Ruh ve Ruhsal Olaylarý Ýnceleme ve Araþtýrma Enstitüsü"nün baþkaný Diþ Doktoru Ferhan Erkey'in 40 yýl önce anlattýklarýný, özet olarak sunduktan sonra; yine ayný yýllarda spiritüalizmaya çok emekleri geçmiþ Nezihe ve Muammer Bayurgil çiftiyle yapmýþ olduðum tartýþmalarla dolu söyleþimi sadeleþtirerek aynen aktaracaðým. Tanýðý olduðumuz bir olayý iyice incelemeden akýl ve mantýk süzgecinden geçirmeden kýsa yoldan, kestirmeden 8 sonuçlara varmadýðýmýzý bu tartýþmalý söyleþi apaçýk ortaya koyacaðýndan tamamýný aktarmakta yarar görmekteyim. ANKARA’YI DENEYSEL PARAPSÝKOLOJÝ ÝLE TANIÞTIRAN DÝÞ DOKTORU Ferhan Erkey spiritüalizmaya ilgisinin nasýl baþladýðýný þöyle anlatmýþtý: "1957 milletvekili seçimleri pek yaklaþmýþtý. O zaman particilikle uðraþýyordum. Propaganda için bir köye gidiyorduk. Arabamýzda bir mühendisin hanýmý da vardý. Konuþmalar arasýnda nasýl oldu bilmem söz ruhî konulara geldi. Bu konuda epeyce bilgiliydi Ankara'daki bir gruptan, yaptýklarý celselerden, Atatürk'ün ruhunun ülkemiz sorunlarý ile ilgili verdiði tebliðlerden uzun uzun söz etti. Duyduklarým beni çok ilgilendirmiþti. O zamana kadar bu konularda doðru dürüst bir bilgi sahibi deðildim. Kendisinden böyle bir ruhi toplantýya beni de çaðýrmalarýný rica ettim. Fakat her defasýnda bir aksilik çýktý, bir türlü gidemedim. "Ýþte celseye giremediðim o günlerde, çalýþma arkadaþlarýmdan biri çok sevdiði karýsýný ameliyat masasýnda kaybetmiþti. Adam tamamen yýkýlmýþ karþýmda oturuyordu... Birden garip bir hâl oldu bende. Otomatik bir itiliþle gittim arkadaþýn ellerini tuttum. Adam küt diye uyuyup, transa girmez mi? Sanki anadan doðma bu iþleri biliyormuþçasýna karýsýnýn ruhuyla temasa geçtim. Ölen karýsý bize birçok þeyler söyledikten sonra arkadaþýn da bilmediði evdeki bazý eþyalardan söz edip tavsiyelerde bulundu. Bildirdiklerinin aynen gerçekleþmesi doðrusu beni çok etkilemiþti..." Ferhan Bey kendisinde üstün bir ruhi SEVGÝ DÜNYASI yeteneðin olduðunu anlayýnca bir yandan bu konuda yazýlmýþ kitaplarý içercesine okurken, bir yandan da hýzla deneysel çalýþmalara koyuluyor. "Bir anda çalýþmalarým duyuldu ve etrafýmý meraklý bir kitle sarýverdi. O zamandan beri de aralýksýz uðraþýp duruyorum, bu gerçekleri yaymak için." diyerek konuþmasýný noktaladý sayýn Erkey. Ve bir türlü katýlamadýðý o toplantýlara ilk gidiþinde, yaptýðý denemedeki baþarýsýndan duyduðu güvenle iznini alarak bu defa celse operatörü Ali Çankaya'yý derin bir hipnoz uykusuna sokarak, Ýstiklâl Marþý þairimiz Mehmet Akif'in ruhuyla temasa geçiyor, ondan bilgiler almaya baþlýyorlar. Sonrasý aynen þöyle: "Büyük þairin de bizden bir ricasý oldu. Mýsýr'da iken yazýp tamamladýðý Kur'an Tefsirini bulup halkýn istifadesine sunmamýzý istiyordu. Bu tefsirin nerede olduðunu da iyice tarif etti; hattâ Türkiye'de iletiþim kurmamýz gereken bir kiþinin de ismini bildirdi. Bildirdiði þahsý buldum. Gerçekten böyle bir tefsirden onun da haberi varmýþ. Fakat araþtýrmayý Mýsýr'da yapmak gerekiyordu. Çeþitli engeller yüzünden buna kalkýþamadýk. Bir gün o tefsirin ortaya çýkacaðýný umuyorum..." Ferhan bey Ali Çankaya'nýn esaslý bir medyum olduðunu görünce iþin peþini býrakmamýþ ve onunla 5 yýl boyunca sürekli celseler yapmýþ. Ünlü hiciv þairi Neyzen Tevfik'in ruhu ile karþýlaþmalarý da bu suretle olmuþ. "Üstad bize aðabeyinin evini tarif etti, bulduk. Bir de mesaj gönderdi: Aðabeyine eblehliði býrakmasýný söylüyordu. Biz utana sýkýla bunu kendisine aktardýk. Gülerek: "Hiç üzülmeyin" dedi. "Hayatta iken de bana hep böyle hitap ederdi." SEVGÝ DÜNYASI Neyzen Tevfik'le yapýlan celseler Ali Çankaya çalýþmalarý býraktýktan sonra baþka baþka medyumlarla da devam etmiþ. Sayýn Dr. bana son celselerinden birini okudu. Neyzen Tevfik dünyadaki þakacýlýðýný, heccavlýðýný sürdürüyor. Celselere devamlý gelenlere karakterlerine göre isimler takmýþ. Çok gülen neþeli bir hanýma makara, bir beye nargile diye hitap ediyor. Ferhan Beyin lâkabý ise: "Aslan" Neyzen celselerinden evvelce de haberdardým. Hâzým Akalýn arkadaþýmýz Ankara'da bu toplantýlarda uzun süre bulunmuþ ve bizlere aktarmýþtý. Üstad Neyzen'in teblið olarak verdiði þiirli hicivleri en az hayattaki kadar güzeldi. 13 yýldýr sürmekte olan bu çalýþmalarýn ödülleri de o denli göz kamaþtýrýcý olmuþ. Toplantýlarýn bazýlarýna katýlan Hâzým Akalýn arkadaþýmdan da, özellikle fizik medyumlarla yapýlan celselerde kuþkuya meydan vermeyecek çok somut, gözle görülür elle tutulur sonuçlar aldýklarýný öðrenmiþtim. Celse esnasýnda masalarýn ta tavanlara kadar yükselmesi, her yöne hýzla hareket etmesi bilhassa bu konulara ilk baþlayanlar üzerinde çok olumlu etkiler býrakmýþ. Deðiþik hipnoz deneyleri, posthipnotik telkinler ve ekminezi (geçmiþte yaþatma) deneyleri de celsede bulunanlara deðiþik bir âlemin kapýlarýný açmýþ, ayrýca bilgi celseleri ve konferanslarla izleyenlerin görüþ ufuklarýnýn iyice açýlmasýna çalýþýlmýþ. Ferhan bey o günkü çalýþmalarýný þöyle özetlemiþti: "Ankara'da merkezimizde her salý ve cuma akþamlarý celse ve konferanslarýmýz oluyor. Kapýmýz herkese açýktýr. Bir tek þartýmýz var, telefonla randevu alýnmasý. Çünkü salonumuz ancak 70-80 9 kiþilik. Toplantýlarýmýzda gizli kapaklý hiçbir þeyimiz yok. Deneyler herkesin içinde yapýlýyor ve her türlü kontrole de açýðýz. Odanýn her yeri aranabilir. Havalanacak masa iyiden iyiye incelenebilir. Hattâ isteyen olursa manyetik yahut elektriki bir hilenin olup olmadýðýný ölçecek âletlerini de getirebilir. Gayemiz el çabukluðu ile bir þeyler yapmak deðil, kontrollü deneylerle gerçekleri ortaya koyup insanlarý manevi alanlarda da düþünceye yönlendirmek. Bu nedenle özellikle bilime, araþtýrmaya meraklý kiþileri, öðretim üyelerini, profesörleri açýkça toplantýlarýmýza davet ediyoruz..." MEDYUMLUK HAKKINDA BÝR ÇETÝN TARTIÞMA Bedri Ruhselman'ýn "Mukadderat ve Ýcabat'' isimli kitabýnýn kapaðýný çevirince þu cümleyle karþýlaþýrsýnýz: "Sevgili Dostum Muammer Bayurgil'e ithaf." Sayfalarý çevirmeye devam ederseniz AKIN isimli bedensiz varlýktan alýnan kýymetli tebliðlere rastlayacaksýnýz. Bunlarýn kenarýnda da hep þu ismi görürsünüz; Medyum Nezihe Bayurgil. Türkiye'nin eski spiritüalistlerinden bu muhterem karý-koca ile konuþmak ve tartýþmak çok zevkli olmuþtu. Yüksek Ticaretten 1936'da ayrýlan sayýn Muammer Bayurgil spiritüalizma ile nasýl ilgilendiðini ve Bedri Ruhselman'a ait gerçekleþmiþ rüyasýný þöyle anlattý: ''Eskiden beri yýldýznamelere ve el falýna meraklýydým. Bu merakýmý yabancý kitaplardan yeni yeni bilgiler toplayarak tatmin ediyordum. 1946 yýlýnda Bedri beyin "Ruh ve Kâinat" kitabýný çýkar çýkmaz alýp okumaya baþladým. Kitap çok 10 ilgimi çekmiþ ve yazarýný tanýmak arzusuyla dolmuþtum. O sýralarda rüyamda Bedri Ruhselman'ý gördüm. Tabii ben kendini tanýmadýðýmdan rüyamdaki þahsýn gerçeðe ne kadar uyduðunu bilemiyordum. Ýki, üç gün sonra kitapçý bir arkadaþýn yanýnda bir adam gördüm. Kendi kendime ben bu beyi nereden tanýyorum diye düþünüyordum. Meðer bu adam Bedri Ruhselman deðil miymiþ? Galiba biraz boyu hariç diðer hususlar rüyamda gördüðüme týpatýp uyuyordu." Þimdi de Eczacý sayýn Nezihe Bayurgil'i dinleyelim: "Bir peþin hüküm olarak "ruhlarla konuþuluyor" inancý bende çocukluðumdan beri vardý. Genç kýzlýðýmda fincanla ruh çaðýrýyorduk. Hiçbir ciddi gayemiz yoktu, sadece eðlence olarak yapýyorduk bu tecrübeleri. Ama yine de ruhlarýn varlýðýna inandýrýcý çok noktalar yakalamýþtýk. Ben ve kýz kardeþim daha sonralarý yazýcý medyumluk yapmaya baþladýk. Bedri beyle tanýþmadan altý ay evvel, ben Kemalettin isimli bir bedensiz varlýkla irtibat, kardeþim ise Dante'nin ruhuyla temas kurmuþtuk. 1946'da medyumluk faaliyetlerimizi bir ahbabýmýzdan öðrenen Ruhselman bizimle celseler yapmak istemiþ, tanýþtýk. Önce bizi biraz imtihana çekti. Medyumluk derecemizi ölçmek için bir nevi test yaptý. Biz iþin ilmî tarafý ile hiç alâkadar olmadýðýmýzdan doðrusu biraz þaþýrmýþtýk. Bedri bey, Dante'nin ruhuna, hayattayken tamamlayamadýðý eserinin ismini sordu, cevap alamadý. O zamana kadar ruhlara tamamen inanýyorduk. Ama bu olay bizi allak bullak etmiþti. Ýlk þüphe tohumlarý böylece kafamýza girmiþ oluyordu. Hem ruh diye bir varlýðýn olduðunu kabul ediyor, niye onlar bizim- SEVGÝ DÜNYASI le konuþmasýn diyor, hem de medyumluk yaparken bile acaba þuuraltým mý konuþuyor yoksa bu bilgiler baþka bir varlýktan mý geliyor diye þüphe içinde bocalýyordum.." Nezihe haným psikolojik infisal medyumlarýnýn pek çoklarýnýn ilk zamanlarda karþýlaþtýklarý bir durumu anlatýyordu aslýnda. Zira bu tip medyumlarýn celse esnasýnda þuurlarý yerindedir ve gerek celse esnasýnda, gerek celseden sonra söylediklerinden, yaptýklarýndan tamamen haberdardýrlar. Halbuki hipnozun derin safhalarýnda enkarnasyon medyumlarýyla yapýlan ruhi temaslarda medyum tam bir uyku haline girdiðinden ve celseden sonra hiçbir þey hatýrlamadýðýndan bu tip þüphelerle hiç karþýlaþýlmamaktadýr. Acaba Nezihe hanýma, onu bu þüphelerden kurtaracak deliller verilmemiþ miydi? Kendisine bunu sordum: "Benim cevaplandýrmama imkân olmayan sorular da soruluyordu zaman zaman" diye söze baþladý ve bu tip çok enteresan bir celseyi þöyle anlattý: "Hele bunlardan birini hiç unutmam. Bedri beyle tanýþtýktan birkaç ay sonra Ýstanbul'un meþhur avukatlarýndan Cevat Edege, yanýnda iki hukukçu arkadaþý ve o zamanlar sadece bir iþ arkadaþým olan Muammer Bayurgil bey benim rnedyumluðum altýnda bir celse yapmýþtýk. Varlýðýmýz Kemalettin idi. Cevat Edege eski þer'i hukuk "mecelle" ye ait þöyle bir sual sordu: "ikrar-ý harici ile hüküm verilebilir mi?" Nezihe haným bunlarý anlatýrken Muammer bey de bu celse zaptýný aramaktaydý. Bedensiz varlýk Kemalettin: "Bu sual benim bilgimin haricinde" diye cevap SEVGÝ DÜNYASI verince hukukçu arkadaþlar mecelle'nin toplayýcýsý Cevdet Paþa'nýn ruhunu istediler. Geldi ve cevaben aðdalý bir Osmanlýca ile, hukuki terimler ile dolu 5, 6 cümle yazdýrdý.. Nihayet Muammer bey dosyalar arasýndan bu zaptý buldu ve bana verdi: "Ýkrar-ý harici þümûllü bir vetiredir. Sanmam ki endike edebileyim.." diye baþlayan, bizim neslin asla anlayamayacaðý bir ifade ile cevap verilmiþti. Nezihe haným sonunu þöyle anlattý: "Celsedeki hukukçular medyuma yazdýrýlanlarýn Cevdet Paþa'nýn ifade tarzýnýn tamamen ayný olduðunu belirtmekle beraber cevabýn doðruluðu hakkýnda bilgisiz idiler. Birkaç gün sonra Cevat Edege bu cevabý Cevdet Paþa'nýn kitabý ile karþýlaþtýrýyor ve tamamen doðru olduðunu görüyor. Araþtýrmalarýnýn sonucunu bizlere o zaman heyecanla nakletmiþti.." Nezihe hanýmýn þu anlattýklarý gerçekten birçok þüpheleri gidermeye yetiyordu. Acaba bu tip baþka celseleri olmuþ muydu? Bu defa Muammer bey anlattý: "Bedri Ruhselman'ýn ilmi suallerine cevap verebilmek için Kemalettin isimli varlýk bizi terketmiþ, "Akýn" diye kendini tanýtan bir baþka bedensiz varlýkla temas kurmuþtuk. Fakat Nezihe artýk eskisi gibi yazarak teblið vermiyor, süratle konuþuyordu. Bu celselerin baþlamasýndan bir buçuk sene kadar sonra evlendik. Ýþte o sene yani 1948'de ben, haným ve Bedri bey bir gezinti esnasýnda yolumuz düþtüðünden ahbabýmýz meþhur müzisyen ve hukukçu Sadettin Arel'in Þiþli'deki evine þöyle bir uðradýk. Baktýk Laika Karabey, Mustafa Santur, Dr. Mustafa Suphi, Salih Murat Uzdilek ve daha ismini hatýrlamadýðým birkaç kiþi 11 Türk Musikisi notalarýnýn fizik ölçüleri üzerinde çalýþmalar yapýyorlar. Derken, nereden akýllarýna geldi bilmem; celse yapma arzusunda bulundular. Nezihe, transa girdi ve Akýn'la temasa geçti. Maddi ilimlere dair, üç ilmî soru sordular. Varlýk o kadar seri cevaplar veriyordu ki eski yazýyla yazmamýza raðmen not tutmaða yetiþemediðimizden mecburen biz de dinlemeye baþladýk. Böyle süratli konuþtuðu halde o zor ilmî suallerin cevabýný o kadar mükemmel vermiþ olmalý ki varlýk celseyi bitirip ayrýlýrken, sanki sözleþmiþçesine bütün fizikçiler ve müzisyenler, 7 kiþi birden ayaða kalkýp varlýðý öyle uðurladýlar. Cevaplarýn o derece etkisi altýnda kalmýþlardý...'' Bu fizikçiler celsesini dinledikten sonra çeþitli konulardan uzun uzun konuþtuk, muhterem Bayurgil'lerle.. “ACABA KONUÞAN MEDYUMUN RUHU MU?!” 2 sene kadar süren Akýn celselerini, 1950 yýlýnda Bedri beyle beraber kurduklarý Metapsiþik Cemiyetini, üç sene kadar devam eden aktif cemiyet çalýþmalarýný dinlerken vaktin nasýl geçtiðini doðrusu farketmemiþtim. Yalnýz konuþmalar arasýnda bazý müphem ve þüpheli noktalar kafamý kurcalamýþtý. Tam tatmin olmak için cepheden bir soru sordum Muammer beye: "Efendim, siz ruhun varlýðýna, öldükten sonra yaþadýðýna ve ruhlarla konuþulduðuna kat'i olarak inanýyor musunuz?" Muammer bey açýk konuþan bir insandý, cevabý da ayný dobralýkla oldu: "Çok deðiþik celselerde bulundum. Bedenden ve maddeden ayrý ve ona hakim bir ruhun varlýðýna, beden yok 12 olsa bile ruhun yaþamakta devam ettiðine bu deneyler sonucunda yüzde yüz inandým. Ama sorunuzun üçüncü þýkký için ayný katiyetle konuþamýyorum. ''Yani, ruhlarla konuþulmaz mý?" ''Hayýr, kat'i böyledir demiyorum. Hattâ konuþulur ihtimalini daha yakýn görüyorum. Yalnýz tam emin deðilim. Belki de konuþan, baþka bir varlýk deðil de medyumun ruhudur diye düþünüyorum.." Muammer beyin bu cevabý, hiç ummadýðým için beni epeyce þaþýrtmýþtý. Ama bir yandan da memnun olmuþtum. Zira olaylarýn tatlý bir tartýþmasýný yapma fýrsatý doðmuþtu: "Öyleyse mesela þu hukukçularla yapýlan ve Mecelleye dair soru sorulan celseyi inceleyelim. Medyumun hukukla hiçbir ilgisi olmadýðý halde bu cevabý nasýl, hem de tam Cevdet Paþanýn ifadesiyle verebildi?'' "Belki de medyumun ruhu Kleryovans (ruhsal görme) yolu ile bu cevabý Cevdet Paþa'nýn kitabýndan okumuþtur. Biliyorsunuz birçok medyumlar, çok uzaktaki olaylarý görebiliyorlar.." Ýtiraz ettim. "Peki ama. Nezihe hanýmda klervoyan kabiliyeti var mý? "Yok ama, bir ihtimal olarak söylüyorum. "Fakat Muammer bey, bir kelime bulup halletmeliyim meseleyi. Aslýnda kompleks klervoyan olaylarýnda birçok yüksek ruhlarýn da tesiri vardýr. Haydi bunu bir kenara koyalým ve farzedelim ki medyumun ruhu Cevdet Paþa'nýn kitabýndan bunu okudu Ama yine de bir açýk nokta kalýyor..'' "Nedir o açýk nokta?.. "Eðer bu iþ klervoyan'la olsaydý medyum, söylediklerini bir kitaptan okumakta olduðunu bilir ve sizlere öyle okur gibi anlatýrdý. Hattâ kitabýn kaçýncý sayfasýný okuduðunu, noktalama iþaretlerini, SEVGÝ DÜNYASI imlâ hatalarýný bile size söyleyebilirdi. Halbuki iþte medyum Nezihe haným burada, böyle bir durum olmadýðýný, tamamen sezgi yoluyla bilgi aldýðýný söylüyor. Celsedeki þahýslardan telepati (fikir intikali) yoluyla aldý da denemez. Zira cevabý onlarýn da bilmediðini biraz önce ifade ettiniz. Bir diðer husus da þu: Bir çok celselerde medyumun hiç bilmediði, kitaplara da hiç geçmemiþ konulara ait bilgiler alýnmýþtýr. Muammer bey bu son misalim üzerine baþka bir ihtimali ileri sürdü: "Hiçbir kitapta olmayan þeyleri medyumun ruhu daha önce söylenmiþ ve fezada kaybolmadan dolaþan önceki konuþmalardan dinleyerek elde ediyordur belki de. Bu konuþmalar bölük pörçük de olsa, medyumun ruhu bunlarý topluyor ve sorulan soruya uygun cevaplarý bunlardan çýkarýyor olabilir." Muammer bey aslýnda klerodiyans (Ruhsal iþitme) den bahsediyordu. Gerçekten bazý medyumlarda bu tezahür görülmekteydi. Ama yine de açýk noktalar vardý. Bunu belirttim: "Bahsettiðiniz tarzdaki kompleks klerodiyans olaylarýnda yüksek bilgi sahibi bir bedensiz varlýðýn aracýlýðýný bir an için yok farzetsek bile, yine de itiraz edilecek bir nokta var: Eðer medyum verdiði tebliði fezadan duyarak söylüyorsa o anda bunlarý iþitmekte olduðunu bilir ve yaþadýðý hali aynen aksettirirdi. Halbuki bahsedilen olaylarda medyum, hiç bir ses duymu-yor, sadece bedensiz bir varlýktan telepati (fikir intikali) yolu ile bilgiler aldýðýný hissediyor. Binaenaleyh bu ihtimal de olamaz...'' Gerçekten olaylar dikkatle incelenirse geriye bu bilgilerin bir bedensiz varlýktan alýnmasýndan baþka bir ihtimal kalmýyordu. Konuyu biraz daha derinleþtirdim: ''Ya ileride olacak olaylar hakkýnda bil- SEVGÝ DÜNYASI giler veren ve söyledikleri gerçekleþen bedensiz varlýklar için ne düþünüyorsunuz." Muammer bey muzip muzip güldü ve yine ummadýðým bir cevap verdi: Medyumun ruhu istikbalde yaþayýp bu olayý bize anlatabilir "Nasýl olabilir bu?!" Henüz dünya mektebini bitirmemiþ, maddenin baskýsýndan kurtulmamýþ bir medyumun ruhu, üstün bir bedensiz varlýðýn yardýmý olmadan zamanýn üstüne nasýl çýkabilir?'' "Bütün ruhlarda bu yüksek kabiliyetler meknuz (gizli) deðil mi?'' "Evet meknuz ama, ancak bilgisi. tecrübesi arttýkça bu gizli kabiliyeti açýða. çýkabilir. Nitekim elma çekirdeðinde de elma meyvesini hasýl etme kabiliyeti gizli olarak mevcut; fakat önce topraða ekilecek, aðaç olacak, mevsimi gelecek de sonra. elma elde edeceðiz. Bu safhalardan geçmeden tohumdan hemen meyve istemek tabii boþuna olur. Ayrýca her tekâmül seviyesindeki ruhlarda ayný kabiliyetler mevcutsa, bunca eziyetlere, dünyalara gelip gitmelere, imtihanlara ne lüzûm var? Bakýyorsunuz basit bir falcý bile olacaklarý biliyor. O basit falcýnýn ruhu kýsýr bilgi ve görgüsüyle ileride olacaklarý nasýl söyleyebiliyor? Elbet. ki o basit falcý vasýtasýyla sýrf insanlara ruhsal âlemin sezgisini verebilmek için onu medyum olarak kullanan bilgili bedensiz varlýklar var, ona bu haberleri veren!.." Epeyce uzun konuþmuþtum. Muammer bey her zamanki nezaketiyle "Ben bunu kat'i olarak böyledir diye söylemedim. Bir ihtimal olarak bahsettim" diyerek tartýþmayý tatlýya baðlamak istiyordu. Fakat aklýma gelen bir iki hususu da ilâve etmeden konuyu kapatmak istememiþtim: "Bizim zaman boyutunun, üstüne çýkmýþ bedensiz varlýklar aslýnda çok üstün bir mertebeyi temsil etmektedirler. 13 Yapýlan ekminezi (mazide yaþatma) celselerinde geçmiþ olaylar süjeye gayet mükemmel yaþatýldýðý halde ayný süjeye gelecek zamaný yaþatmaya hiç imkân bulunamamýþtýr. Bütün bunlarý bir kenara koysak bile yine de gelecekte yaþama tezini çürütecek bir delil var elimizde. Zira eðer medyum, olacaklarý bu þekilde verseydi: "Yarýn, þöyle þöyle olacak" diye kuru bir konuþma yapmaz, o anda yaþamakta bulunduðu olayý anlatýrdý. "Þimdi þu adamý görüyorum, þöyle yapýyor, þunlarý söylüyor.." diyerek olaný bize aktarýrdý. Bir baþka delil de þu; geleceðe ait rüyalar görüyoruz. Ama geleceði aynen deðil de sembollerle ifade ediyor bu rüyalar. Uyanýnca bu semboller bize olacaklar hakkýnda kat'i ipuçlarý veriyor; sonra da rüyamýz gerçekleþiyor. Eðer bu rüyayý ruhumuzun gelecekte yaþamasý suretiyle görmüþ olsaydýk sembolleri deðil, olayýn kendisini bütün detaylarýyla rüyamýzda yaþamamýz icap ederdi. Bütün bunlardan bence þu sonuç çýkýyor, akla en uzak gelen ihtimalleri bile düþünsek bilgili ve kudretli bir bedensiz varlýðýn medyumla irtibatýný kabul etmeden bu olaylarý açýklamaya imkân bulunamaz.." Söz bu noktaya geldiðinde o vakte kadar sadece konuþmalarý dinlemekle yetinen Nezihe haným dayanamadý: "Bedensiz varlýklarýn yardýmlarý, yön vermeleri sevketmeleri muhakkak ki var. Bunu inkâr edemem. Zira ben kendi hayatýmda bunu pek çok defa yaþadým...' Son olarak da Muammer bey þunlarý söyledi: "Biz, bizden tecrübesiz ve bilgisiz olan çocuðumuzu nasýl yetiþtiriyorsak, meselâ yanmamasý için sobadan koruyorsak; neden bizden üstün bedensiz varlýklar da bizi ayný þekilde korumasýnlar, bilgiler vermesinler? Zaten aklý en çok tatmin eden düþünce de bu oluyor sadece..." 14 SEVGÝ DÜNYASI Þükran Geçgil, 1961 Prof. Dr. Þükran Geçgil’i uðurlarken... Marmara Üniversitesi Eczacýlýk Fakültesi'nde Prof. Dr. Þükran Geçgil'i anma töreninde Güngör Özyiðit'in yaptýðý konuþma. SEVGÝ DÜNYASI Sayýn konuklar, deðerli bilim insanlarý, sevgili dostlar, Þükran severler ve sevgili ailesi. Bir an için hayal gücümüzü çalýþtýralým ve çok yakýndan tanýdýðýmýz, sevdiðimiz birinin cenaze törenine katýldýðýmýzý gözümüzün önüne getirelim. Tabutun etrafý çelenk ve çiçeklerle çevrili. Cami avlusunda yer yer kalabalýklar kümelenmiþ. Kalabalýða girdikçe aile üyelerimizin, dostlarýmýzýn yüzlerini görüyoruz. Öleni tanýyan tüm dostlar orada ayný hüznü paylaþýyorlar ve cenazede bulunarak son insanlýk görevi yerine getiriyorlar. Biraz daha ilerleyelim, tabuta yaklaþalým ve birden tabutun içinde olduðumuzu varsayalým. Evet, bu bizim kendi cenaze törenimiz. Avludaki insanlar bizi son yolculuðumuzda uðurlamaya, vefalarýný göstermeye gelmiþler. Törenin baþlamasýný beklerken elimizdeki programa þöyle bir bakýyoruz. Sizin hakkýnýzda aileden, dost çevrenizden ve iþ yerinden ve hizmet verdiðiniz bir sosyal kurumdan dört kiþi konuþma yapacak. Þimdi bu konuþmacýlarýn bizimle ve yaþamýmýzla ilgili olarak neler söylemelerini isterdik? O gün hangi sözleri iþitmek istiyorsak, bugün öyle yaþamak, o sözleri haketmek gerekir.Bugün burada Þükran Haným için çok güzel, onurlandýrýcý, övgü dolu sözler edildi. Bunlar her ölümlünün, öldükten sonra iþitmekten mutluluk duyacaðý sözlerdi. Ve hiç þüphesiz, Þükran Haným yaþamýyla bu sözleri fazlasýyla haketmiþti. Kimi is býrakýr arkasýnda kimi de iz. Deðerli dostumuz iz býrakanlardandý. 15 Bunun en somut kanýtý, Türkiye'nin her yanýndan gelip burada toplanan sizlersiniz. Hani Nazým, Abidin Dino'ya "Mutluluðun resmini yapabilir misin Abidin?" der ya. Biri bana "Erdemli, örnek bir Türk kadýnýnýn resmini yapabilir misin?" deseydi, benim de resim yapma yeteneðim olsaydý Þükran Haným'ýn resmini yapar, iþi bitirirdim. Ýþte dünyamýzdan geçip giden Þükran Geçgil'in ruh portresi: Özü-sözü-davranýþýyla tutarlý dürüst bir insan. Doðruluðu ile çevresine güven veren saygýn bir kiþilik. Ýyiliði kiþiliðinde yaþayan, ihtiyacý olana, ihtiyacýný ihtiyacý kadar, gönülden veren biri. Birkaç dostuna sordum: "Þükran Haným deyince aklýnýza ne geliyor?" Hemen hepsi aðýz birliði etmiþçesine ayný þeyi söylediler: "Yardýmsever, hayýrlý bir insan." Ölümünden birkaç ay önce eþimi ve beni Baltalimaný'ndaki sosyal tesislere yemeðe davet etmiþ ve "Ýlle çocuklarý da getirin" demiþti. Ve birlikte gittiðimizde hem oðlumuz hem de kýzýmýzla ayrý ayrý ilgilenmiþ ve her birine antika deðeri olan birer altýn hediye etmiþti. Dönüþ yolunda çocuklarýmýz, kendisi hakkýnda "Ne kadar deðerli, iyi ve alçakgönüllü bir insan" diye bir deðerlendirmede bulunmuþlardý. Orada, bir buçuk saatlik yemek süresinde çocuklarýn kalbini kazanmasýný bilmiþti. 16 Sevgili arkadaþýmýz Prof. Dr. Þükran Geçkil’in vefatýna sebep olan kazadan 2 gün önce çekilmiþ son fotoðrafý O, mutluluðun almakta deðil, vermekte olduðunu en iyi bilenlerden biriydi. Ve büyüdükçe küçülmenin örneðini veriyordu. Boþ baþak gibi dikbaþlý deðil, dolu baþak misali baþý öne eðik durmasýný biliyordu. Ayný zamanda arý gibi çalýþkandý. Düzenli, disiplinli çalýþmasýyla mesleðinde doruða yükselmiþ, sosyal çalýþmalarda gönüllü hizmetli olarak yer almýþtý. SEVGÝ DÜNYASI Bilgi yelpazesi çok geniþti. Yalnýzca mesleðinde deðil, her konuda kendini geliþtiren, yeniliðe açýk bir insandý. Nitekim kurslara gidip resim yapma yeteneðini geliþtirerek, çok güzel tablolar yaptýðýný bugün burada öðrendim. O saygýlý sevgiyi en iyi uygulayan biriydi. Gönlü tüm yaratýlanlarý kucaklayacak ve kuþatacak kadar engindi. Sevgisi, saygýsý ve iyiye yönelik gayretli yüzüne nur olarak yansýmýþtý. Bir insanýn iyi olup olmadýðýný deðerlendirmede, þöyle bir yol izleyebiliriz: Her birimiz dünyaya doðmakla birlikte, ölene dek birçok rolü üstleniyoruz. Evlât oluyoruz. Kardeþ oluyoruz. Arkadaþ oluyoruz. Öðrenci oluyoruz. Belli bir mesleði yapýyoruz. Komþu oluyoruz. Evleniyoruz, eþ oluyoruz. Anne veya baba oluyoruz. Bu rolleri ne derece iyi yapýp yapmadýðýmýzý, kendimize sormalýyýz? Cevap olumlu ise, yaþanmaya deðer bir ömür yaþadýðýmýz için kendimizi kutlamalýyýz. Þükran Haným, iyi bir evlâttý. Ýyi bir kardeþti. Sevilen bir eþti. Ýyi bir anneydi. Öðrencilerinin çok sevdiði baþarýlý bir öðretmendi. Gerisinde güzel anýlar býrakan candan bir dosttu. Burada iyi olanlarýn, orada, öte dünyada da iyi olacaklarýna, burada sevilenlerin orada da sevileceklerine inanýyorum. Deðerli dostumuza yeni yolunda hayýrlar ve esenlikler diliyorum. SEVGÝ DÜNYASI 17 PROF. DR. ÞÜKRAN GEÇGÝL'ÝN YAÞAM ÖYKÜSÜ Prof. Dr. Þükran Geçgil, 5 Haziran 1934 yýlýnda Ýstanbul'da doðmuþtur. Fatih 27. Ýlkokulu'nu, Fatih Kýz Ortaokulu'nu, Vefa Lisesi'ni bitirmiþ ve Ýstanbul Üniversitesi Eczacýlýk Fakültesi'ne girmiþtir. Mezun olduðu 1956 yýlýnda, ayný fakültede asistan olarak göreve baþlamýþtýr. "Pelargonium Endlicherianum Fengl'deki Flavonoid Glikozidler üzerinde Kromatografik Çalýþmalar" konulu doktora tezini 1960 yýlýnda tamamlamýþtýr. 1967 yýlýnda doçent, 1977 yýlýnda profesör unvanlarýný almýþtýr. Ý.Ü. Eczacýlýk Fakültesi Farmasötik Teknoloji Anabilim Dalýnda, 26 yýllýk hizmetinden sonra 1982 yýlýnda Marmara Üniversitesi Eczacýlýk Fakültesi Farmasötik Teknoloji Anabilim Dalýnda çalýþmaya baþlamýþtýr. 1988 yýlýnda da kendi isteði ile emekli olmuþtur. 1960 -1961 yýllarý arasýnda, NATO bursu ile gittiði London School of Pharmacy'de "Antibiyotikler ve Mikrobiyolojik Analizler" konusunda, 1969 1970 yýllarý arasýnda burslu araþtýrma profesörü olarak Ýsviçre Basel'de, Hoffman La Roche Ýlaç Fabrikasý'nda, "Eczacýlýkta Ýki Fazlý Sistemler ve Reoloji" konusunda çalýþmalar yapmýþtýr. Ayrýca, kýsa dönemler halinde yurt dýþýnda çeþitli çalýþmalar yapmýþ, Fransa, Hollanda, Belçika, Danimarka, Ýspanya, Ýtalya, Ýsviçre ve Amerika Birleþik Devletleri'nde çeþitli kurs, konferans ve kongrelere katýlmýþtýr. Emekli olduktan sonra bir süre ilaç, gýda ve kozmetik sanayiinde, araþtýrma, geliþtirme ve toplam kalite kontrolü konularýnda danýþmanlýk hizmetlerinde bulunmuþtur. Prof. Dr. Þükran Geçgil'in 9 adet yayýnlanmýþ kitabý, 40 kadar yurtiçi ve yurtdýþýnda yayýnlanmýþ makalesi ile birlikte pek çok güncel yayýný bulunmaktadýr. Tunç ve Nurhan isimli iki çocuk annesi olan Prof. Dr. Þükran Geçgil, 1962 yýlýnda evlendiði Ecz. H. Tuluð Geçgil'i, 2003 yýlýnda kaybetmiþtir. A s t r a l S e y a h a t l er Yaþarken Bedeni Terkedip Dönmek En Çok Merak Edilenler Çeviren ve Derleyen: Zuhal Voigt SEVGÝ DÜNYASI "Beden Dýþý Seyahatler" konusunu bizzat kendi deneyimlerinden yola çýkarak, bilimsel biçimde incelemiþ olan günümüzün önde gelen temsilcisi ve bu konuda dünyaca tanýnmýþ otorite olarak kabul edilen Robert A. Monroe, verdiði çeþitli konferans ve seminerlerde, TV'lerde yaptýðý konuþmalarda ve röportajlarda, kendisine en çok sorulmuþ olan sorularý ve onlara verdiði cevaplarý da kitaplarýnda sýralýyor. Onlardan bazýlarýný aþaðýya alýyoruz: Soru: Her insan yaþarken bedenini terk edebilir ve bu deneyimi yaþayabilir mi? Cevap: Son on senedir yapýlan çeþitli araþtýrmalar gösteriyor ki, yetiþkinlerin yaklaþýk yüzde yirmi beþi, spontan olarak en az bir kere astral seyahat yaptýklarýný hatýrlýyorlar. Bunlardan birçoðu, bu fenomen kendilerine açýklanmadan önce, baþlarýna gelen þeyin ne olduðunu bilmiyorlardý. Daha önce söylediðim gibi, benim Enstitümde biz, her insanýn "Delta Uykusu " veya "Derin Uyku" denilen uyku esnasýnda, tamamen doðal bir þekilde ve çeþitli derecelerde beden dýþý deneyimi yaþamakta olduðunu düþünüyoruz. Bu bakýmdan atýlacak ilk adým, bu durumun hatýrlanabilmesi yolunda olabilir. Ayrýca, belli bir psikolojik ya da felsefi bir hazýrlýk devresinden sonra her insanýn bilinçli olarak bu denemeyi yaþayabileceðine inanýyoruz. 19 Soru: Bilerek beden terkedildiðinde bunun zararlarý olur mu? Bu insaný ölüme götürür mü? Cevap: Yirmi beþ senelik araþtýrma ve kiþisel deneyimlerden sonra, bu olasýlýðý destekleyecek hiçbir delile rastlamadým. Tabii ki insan, beden dýþý deneyim gerçeðini keþfettiði zaman kuvvetle sarsýlýyor. Bilhassa insanýn kendi inanç sistemini bu gerçeðe uydurmasý çokça travmatik oluyor ve bu konunun dikkatli ele alýnmasý gerek. Fizyolojik olarak herhangi bir etkisi olmadýðý anlaþýlýyor, herhangi bir enerji azalmasý da görülmüyor. Soru: Ben bedenimi geçici olarak terkettiðimde, onun içine bir baþkasý giremez mi? Cevap: Eðer bizim bilgilerimiz doðruysa, böyle bir olasýlýk, normal uyku esnasýndakinden fazla deðil. Eðer bu konuda bir istatistik yapabilmek mümkün olsaydý, böyle bir olayýn gerçek haline gelmesi ihtimali, sizin gelecek sene bir trafik kazasýnda ölecek olma ihtimalinizden daha az olurdu. Son onbeþ senede çeþitli kurs müdavimleri ve deneklerle yaptýðýmýz denemelerde, uzaktan bile olsa "obsesyon" (beden iþgali) tarzýnda veya zararlý ya da kontrol dýþý olarak tanýmlanabilecek hiçbir olaya rastlamadýk. Soru: Rüyada uçtuðunu görmek, o anda beden dýþýnda bulunmak demek midir? Cevap: Rüyada uçakla veya uçakta olmadan bizzat uçmayý görmenin genelde, yapýlmakta olan beden dýþý deneyimi, aksi halde inanç sistemi bunu 20 yadsýyacaðýndan dolayý, dünya bilincimizin kabul edebileceði bir biçime sokmak anlamýna geldiðini düþünüyoruz. Son incelemeler, bir otomobilden inip bir þey yapmayý görmenin de ayni kategoriye girdiðini düþündürüyor. Siz hiç rüyanýzda otomobilinizi nereye park ettiðinizi unuttuðunuzu gördünüz mü? Ayrýca, yüksek bir yerden düþtüðünüzü görmek de, çokça tekrar fiziki bedene girmeyi ifade ediyor. Bunu, rüyayý zihninizde aðýr çekilmiþ bir film gibi tekrarlarsanýz farkedebilirsiniz. Soru: Beden dýþý deneyim halinde iken bir varlýkla karþýlaþýldýðýnda, bu varlýðýn dostça mý yoksa düþmanca mý yaklaþtýðýný nasýl anlarýz? Cevap: Bu soruya kesin bir cevap verebilmek zor. Çoðu kere kötü veya düþmanca olarak algýladýðýmýz þey, aslýnda kiþiliksiz bir enerjidir. Örneðin denizde yüzerken, sahile yakýn bir yerde birden karþýlaþtýðýmýz bir girdap bizi korkutur, halbuki aslýnda bizim kendi korkularýmýz ve onun önceden kestiremediðimiz gücü, onu korkutucu kýlar. Oysa girdabýn bizim varlýðýmýzdan bile haberi yoktur. Böyle bir durumda, kendi "alýcý frekansýný" bilinçli olarak adeta sýnýrlandýrarak ve sadece "ayný dalga boyundaki" karþýlaþmalara açýk kýlarak, böyle karþýlaþmalardan kaçýnýlabilir. Böyle bir varlýk ortaya çýktýðýnda, dostça omzuna dokunarak evine geri dönmesini söyleyin. En kötü ihtimalde de fiziki bedeninize geri dönün. Bunun dýþýnda varlýða "merhaba" deyin ve herhangi bir biçimde konuþmaya çalýþýn. SEVGÝ DÜNYASI Soru: Beden dýþýndayken, zaman içinde ileriye veya geriye gidilebilir mi? Cevap: Elbette, çünkü gerçek beden dýþý deneyimi zaman-mekan ortamýna baðlý bir durum deðildir ve zaman ve mekanýn þartlarýna tabi deðildir. Ama çok basit olmayan çeþitli sebeplerden bu cins deneyimler beklenilenin aksine çok verimli olmaz. Böyle denemelerde en önemli þey, baþlangýç noktasýna geri dönebilmek için, kuvvetli bir geri dönme sinyaline sahip olabilmektir. Böyle bir sinyal yalnýz doðru yeri deðil ayný zamanda doðru zamaný da ihtiva etmelidir. Böyle uzun seyahatlere çýkmadan önce, daha "yakýn" turlarla alýþtýrma yapmalýsýnýz. Beden Dýþý Deneyime Hazýrlýk Robert A.Monroe, kitaplarýný okuyan ve beden dýþý deneyimlere ilgi duyanlara da, bu deneyimlere ulaþabilmek için yapýlmasý gereken alýþtýrmalardan ve kendi kullandýðý tekniklerden örnekler veriyor. Yalnýz bunu yapmadan önce, böyle bir yola çýkmak isteyenleri, kendilerini bekleyen olumlu veya olumsuz hususlar konusunda þöyle uyarýyor: "Ýkinci bedenin gerçeðini ve bu durumdaki yaþamý doðru deðerlendirebilmek için tek yolun, aslýnda bunlarý bizzat yaþamak olduðuna sýk sýk deðindim. Ama bu kolay bir iþ olsaydý, herhalde þimdiye kadar bu durum bir hayli yaygýnlaþmýþ olurdu. Bu yoldaki engelleri kaldýrabilecek tek þeyin, yalnýzca insanda doðuþtan var olan bilgi ve öðrenme açlýðý olduðunu düþünüyorum. SEVGÝ DÜNYASI “Yalnýz, bu konudaki denemelere ilgi duyanlara bir uyarý yapmak gerekir. Çünkü bu kapý bir kere açýldýðýnda, onu kapatmak artýk mümkün olmayacaktýr. Bir kere bu uðraþ ve ondan doðan bilgi, bugünkü ilimle, dinlerle ve toplumun gelenekleriyle baðdaþtýrýlamayan þeylerdir. Bu konudaki çalýþmalarýnýz çevrenizde duyulduðunda, en azýndan acayip bir insan veya þarlatan olarak damgalanmak, daha da kötüsü etrafýnýzdakiler tarafýndan aþaðýlanmak gibi tehlikelerle karþýlaþabilirsiniz. Bunlara raðmen, araþtýrmaya devam etmediðiniz takdirde, çok önemli bir þeyden olacaðýnýzý düþünüyorsanýz, çalýþmalarýnýza devam etmelisiniz. Ben elimden geldiðince bu deneyimleri meydana getiren teknikleri anlatmaya çalýþacaðým." Korku Engeli Monroe, beden dýþý deneyimleri yapmak isteyen birinin aþmasý gereken en önemli engelin, iþin en baþýnda yer aldýðýný söylüyor. Bu engelin adý "korku"dur. Bu korku, en ufak bir uyarýcý karþýsýnda panik haline geliyor. Çeþitli deðiþik korkulardan meydana gelen bu korku barajý aþýldýðý takdirde, araþtýrma yolunda büyük bir adým atýlmýþ sayýlabileceðini söylüyor. Rüyalarýmýz esnasýnda yaptýðýmýz beden dýþý deneyimlerde bu korkuyu duymuyoruz, çünkü rüya gördüðümüz esnada, korkularý içinde barýndýran gündelik bilincimiz uyku halindedir ve idareyi üst bilincimiz eline almýþ durumdadýr. Üst bilincimiz ise, beden dýþý deneyimlerin yapýldýðý ortamlarda yabancýlýk çekmez. 21 Monroe aþýlmasý gereken ilk büyük korkunun "ölüm korkusu" olduðunu anlatýyor. Çünkü bilinçli olarak bedenden ayrýlma baþarýldýðýnda, durum ölünce olmasý beklenenlere çok benzediðinden, beliren ilk düþünce: "Derhal bedene dön, ölüyorsun!" oluyor. Monroe bir iki saniyeden daha fazla beden dýþýnda kalabilecek kadar korkusunu yenebilecek hale, ancak yirmi kadar deneme yaptýktan sonra ulaþabildiðini anlatýyor. Ýkinci büyük korku ise, beden dýþýna çýktýktan sonra, tekrar bedene dönmeyi baþarýp baþaramayacak olma korkusu. Monroe bu korkusunu da ancak girip çýkmayý yüzlerce defa tekrarladýktan sonra, kendisini rasyonel düþünmeye zorlayarak bastýrabildiðini söylüyor. Üçüncü büyük korku, bilinmeyene karþý duyulan korku. Kurallarý aþaðý yukarý bilinen fiziki dünya þartlarý dýþýna çýkýp, tamamen yabancý bir sisteme girildiðinde duyulan emniyetsizliðin yarattýðý korku. Nelerle, kimlerle karþýlaþacaksýnýz, hangi bilmediðiniz kurallar hüküm sürmekte, ne yapmak gerektiðini nasýl bileceksiniz? Monroe kendisini, bu korkuyu hiçbir zaman tam olarak aþmýþ saymadýðýný da ifade ediyor. Korkular konusunda bu gerçekleri kabul edip, bu denemeleri yapmaya çalýþtýðýnýzda bu korkularla baþbaþa kalýnacaðýný öðrendikten sonra, sýra ikinci adýma geliyor ki o da, "gevþeme" konusu. Yani, beden dýþý deneyimi yapmayý saðlayacak ruhsal ve bedensel gevþemiþ olma konumuna gelmek. Monroe gevþeme konusunda otohipnoz veya daha baþka teknikler de bulunduðuna 22 deðinerek, kendi kullandýðý " Uyku Sýnýrý" metodunu anlatýyor. Bu metodun, ruh ve bedenin en tabii biçimde rahatladýðý ve ideal duruma geldiði yöntem olduðunu söylüyor. Uykuyla Uyanýklýk Arasýndaki Sýnýrda Bu metodu kýsaca açýklayacak olursak, Monroe bu gevþemeyi saðlayabilmek için öncelikle hiçbir þekilde dýþ etkenler tarafýndan rahatsýz edilmeyeceði bir yer ve zaman seçtikten sonra (telefon olmayan, kimsenin sizi rahatsýz etmeyeceði bir yer ve kýsa bir zaman içinde herhangi bir randevunuzun olmadýðý uzun bir zaman parçasý) rahatça uzanýyor ve uykuya geçmek için bekliyor. Burada önemli olan, uyku haline geçmeden önceki basamaðý yakalayabilmek. Bu safhada dikkati herhangi tek bir þeye vererek, bilincin uyanýk kalmasýný saðlamak mümkün. Bu safhayý, uykuya dalmadan ayakta tutmak gerçekleþtiðinde, ilk adým atýlmýþ oluyor. Monroe, ikinci adýmda, dikkatini verdiði unsurun kaybolduðunu ama hala uyanýk olduðunu farkettiðinde, kendi deyimiyle A pozisyonundan B pozisyonuna geçmiþ oluyor. B pozisyonunda hiçbir þey düþünmemekte, ama buna raðmen uyku ve uyanýklýk arasýndaki sýnýrda kalmakta. Bu arada kapalý gözleriyle, önündeki siyahlýða bakmakta. Bu siyahlýk üzerinde bazen renkler, ýþýklar veya bazý resimler görmek mümkün. Monroe bunlarýn, gündelik yaþamdan zihinde kalmýþ resimler olduðunu düþünüyor. (Yazarýn kiþisel kanaati: Bu safhada görülen resimler, duyulan sesler SEVGÝ DÜNYASI ve algýlamalar sadece zihinde günden kalan artýklar olmayýp, telepatinin o anda gerçekleþen çeþitli alýþveriþlerinin ürünlerini de barýndýrýrlar.) Bu resimler de kaybolduðunda, herhangi bir huzursuzluk hissetmeden hala ayný durumda kalabilmiþse, C pozisyonuna geçmek için hazýr olduðunu anlýyor. C pozisyonuna geçmek için bilincini sistematik olarak daha derine götürüyor. Bunun için de, beþ duyusunu birbiri ardýna bilinçli olarak kapatýyor. Duyulardan iþitmek ve görmek en sonra kapanan kapýlar oluyor. Dýþarýdan gelen hiçbir uyarýyý alamayacak hale geldiðinde C pozisyonunda bulunduðunu anlýyor. En son pozisyon olan D pozisyonuna vardýðýnda, uykulu ve yorgun deðilse; tamamen dinlenmiþ, bilinci tamamen uyanýk haldeyse, devam edebileceði ve astral bedeni, fiziki bedeninden ayýracak olan teknikleri kullanabileceði durumdadýr. Monroe bu gevþeme tekniðinin bir seferde öðrenilemeyeceðini, buna defalarca ve safha safha deneyerek ulaþýlabileceðini de ilave ediyor. Bedenden Ayrýlmayý Saðlayan Titreþimler Monroe, hiçbir þekilde rahatsýz edilmeyeceði bir zaman parçasý seçtikten sonra, rahat giysilerle rahat bir yerde, bedenini normal bir sýcaklýkta kalacaðý þekilde örterek, üzerindeki bütün metal þeyleri çýkarýp, baþ tarafý kuzeye gelecek þekilde uzanýyor. Oda yarý karanlýktýr. Önceki paragraflarda izah edilen þekilde gevþedikten sonra, kendi kendisine zih- SEVGÝ DÜNYASI nen yalnýz kendisine yararlý olan þeyleri hatýrlayacaðý þeklinde telkinlerde bulunuyor. Bundan sonrasýnda, bedenini astral bir bedenle terketmesini saðlayacak olan titreþimleri meydana getirmek için, þu yöntemi kullanýyor: "Yarý açýk aðzýnýzdan muntazam nefes alýrken, kapalý gözleriniz ardýndaki karanlýða konsantre olun. Önce alnýnýzdan takriben 30 cm. uzaklýktaki hayali bir noktaya bakýn. Sonra bu noktayý bir metre uzaðýnýza itin. Daha sonra iki metre uzaðýnýza. Sonra bu noktayý 90 derece yukarýya, bedeninize paralel duracak þekilde, çevirin. Bu noktada titreþimlere ulaþmaya çalýþýn." Monroe bu anlattýklarýnýn tatbikte çýkaracaðý zorluklarý tahmin ettiðinden, bu tekniði baþka þekillerde de anlatmaya çalýþýyor. Bahsettiði bu hayali noktayý bulmak için, örneðin gözlerin kenarýndan çýktýðý farzedilen yine hayali iki çizginin, 30 cm ötede birbiriyle buluþtuðunu düþünmeyi öneriyor. Bu çizgilerin kesiþtiði noktada, elektrik yüklü iki tel birbirine deðmiþ gibi bir gerilim doðduðunu tahayyül etmek gerekiyor. Bu noktayý ileriye ittikçe, gerilimin arttýðýný farzetmeli. Bu nokta iki metre kadar uzaða itildiðinde, onu baþýnýza 30 derecelik bir açýda bulundurmak ve sonunda onu 90 derecelik açýda baþýnýzýn üstüne getirmek ve bu noktayý, titreþimler meydana gelinceye kadar itmek gerek. Gerilimin en fazla arttýðý noktada birden ortaya çýkan titreþimler, ritmik bir þekilde atarak, kývýlcýmlar saçarak baþýnýza ve oradan tüm bedeninize ulaþýyor ve 23 bedeninizi hareketsiz hale getiriyor. Yani titreþimlerin etkisi altýna girdiðinizde bedeninizi istediðiniz gibi kullanamýyorsunuz. (Böyle bir þey ilk defa yaþandýðýnda yaratacaðý etki bir düþünülmeli. Yazarýn Notu) Bu noktada bedeniniz yüksek bir elektrik akýmý altýna girmiþ gibidir. Titreþimlere ulaþtýktan sonra yapýlacak þey, onlarý kontrol altýna almak, onlarý belli bir ritimde - bedeniniz içinde kalmak kaydýyla- baþýnýzdan ayaklarýnýza ve sonra tersine gidip gelen bir daire þekline getirmek. Titreþimlerin belli bir zaman sonra kendiliðinden azalýp kaybolmasý, astral çýkýþa hazýr olmak anlamýna geliyor. Önemli bir baþka husus da, ortaya çýktýklarýnda, onlarýn frekansýný yükselterek, sarsýcý ve kaba olmaktan çýkýp, düzenli ve akýcý olmalarýný saðlamak. Monroe, defalarca yapýlan denemelerle bu seviyeye ulaþýlabileceðini ve ancak yüksek ve düzenli frekanstaki titreþimlerin bedenden ayrýlmayý saðladýðýný söylüyor. Daha sonraki devrelerde, titreþimleri meydana getirmek için, sadece onlarý düþünmek bile yeterli oluyor. Bu hale gelindiðinde hissedilen titreþimler de, Monroe'ya göre, hafif bir beden sýcaklýðý eþliðinde normalde bir uzvun uyuþmasý esnasýnda hissedilen bir çeþit karýncalanma, ilk seferlerdeki gibi korkutucu kývýlcýmlar saçan ve bedeni sarsan biçimde deðil. Titreþimlerle ilk karþýlaþýldýðýnda aþýlmasý gereken bir engel daha var tabii. Bu da bu alýþýlmamýþ durumun yarattýðý korku. Bu korkuya kapýlýp denemeyi kesen, daha ileriye gidemiyor. 24 Düzenli titreþimler safhasýna eriþen biri için de artýk geri dönüþün olmadýðýný söylüyor Monroe. Çünkü bu noktadan sonra astral seyahatlere doðal bir kapý açýlmýþ oluyor ve bu kapýyý tekrar kapatmak olasýlýðý yok. Titreþimleri meydana getiren þartlarýn her an için oluþmasý artýk mümkün, siz onlarý çaðýrmasanýz da, ufak bir dinlenme anýnda veya uykudan yeni uyandýðýnýz bir anda, onlarý karþýnýzda bulabiliyorsunuz. Tabii ki her seferinde astral seyahate çýkmak zorunda deðilsiniz, titreþimlerin geçmesini bekler ve astral çýkýþ yapmayabilirsiniz. Ama artýk isteseniz de istemeseniz de, yaþamýnýzý deðiþtirecek bir safhaya girmiþ bulunuyorsunuz. Her hal-ü kârda, Monroe'nýn kendi tecrübeleri bunu gösteriyor. Astral Bedenin Fizik Bedenden Ayrýlmasý Yüksek titreþimlerin oluþtuðu sürece gelindikten sonra, dikkat edilecek hususlarý Monroe þöyle anlatýyor: “Gevþeme metodlarýný kullanabildiðiniz ve titreþimleri kontrol altýna alabildiðiniz duruma geldikten sonra, kontrol altýna almanýz gereken bir þey daha var: Düþünceleriniz! Bilmediðiniz yerlere, tanýmadýðýnýz durumlara savrulmak istemiyorsanýz, gevþeme ve titreþim alýþtýrmalarý esnasýnda ve hemen sonrasýnda, ne düþündüðünüze son derece dikkat etmelisiniz. “Ýkinci bedenin özeliklerine alýþmak için de, her þeyden önce, tek tek uzuvlarýnýzla deneyler yapýn. Örneðin, önce SEVGÝ DÜNYASI bir elinizle. Elinizin ulaþamadýðý mesafede olan ama onun yönünde bulunan bir cisme doðru elinizi uzatýn.” Bunu yapmak için kolunuzu daha ve daha ileriye doðru uzattýðýnýzý düþünmek gerekiyor. Siz böyle düþündükçe, astral kolunuz uzuyor. Monroe sonrasýnda, elinizin dokunduðu cismi, parmaklarýnýzla araþtýrmanýzý, özelliklerini, sonradan doðrulamak üzere tespit etmenizi, daha sonra elinizi bu cismin içinden geçirerek daha ilerilere gitmenizi, elinizi tekrar çekip denemeyi bitirdikten sonra da, araþtýrdýðýnýz cisimleri kontrol ederek, astral halde iken algýladýklarýnýzla fiziki durumlarýný karþýlaþtýrmanýzý tavsiye ediyor. Ancak tek tek uzuvlarla yapýlacak denemelerden sonra, bedenden tam olarak çýkma denemesi yapýlabileceðini söylüyor Monroe. Bu denemeyi yaparken de, ilk seferlerde mutlaka, bedenin en fazla bir metre uzaðýndan öteye gitmemeyi tavsiye ediyor. Bu husus, yepyeni olan duruma alýþabilmek, öncelikle iyi bildiðiniz bir mekanda, örneðin denemeyi yaptýðýnýz ve iyi tanýdýðýnýz odanýzda kalabilmek açýsýndan önemli. Bu denemeyi mutlaka gündüz yapmayý da ilave ediyor. Ayrýlmayý saðlayabilmek için, hafiflemiþ olmayý, yukarýya doðru süzülmeyi tahayyül etmek, bunun ne kadar hoþ olabileceðini düþünmek yeterli olabiliyor. Pozitif düþünceler bilhassa önemli. Monroe bu denemenin ilk seferde muvaffak olmasa bile, bir sonrakinde gerçekleþebileceðini söylüyor. SEVGÝ DÜNYASI Bir baþka metod da, istenilen biçimdeki titreþimlere eriþtikten sonra, kiþinin yatakta döner gibi, olduðu yerde dönmeye çalýþmasý. Bunu yaparken, elleri kollarý hareket ettirmeden, gayet yavaþ biçimde bir bütün halinde 180 derece dönerek, fizik bedenle adeta yüz yüze gelmek. Sonra sýrt yukarýda olarak yükselmeyi düþünmek. Her iki þekilde de, fizik bedenin en fazla bir metre kadar üzerinde kalmak ve ilk seferlerde yukarýya veya yana doðru gitmemek, ilk baþlarda duruma alýþmayý saðlamak açýsýndan çok önemli. Monroe baþlangýçta astral bedenin görme duyusunun iþlemediðini, kiþinin ancak bilinçli olarak görmek isteðiyle görmeye baþladýðýný söylüyor. Bu arada gözleri açmayý düþünmek, aniden tekrar fizik bedene dönmeyi de saðlayabilir. Bu yüzden görme iþlemini düþünmek, fiziki gözleri düþünmemek gerek. Fizik bedene geri dönmek için de, fizik bedeni düþünmenin yeterli olacaðýný ifade ediyor Monroe. Bedenden ayrý durumdayken, çok sýk ortaya çýkmasý muhtemel olan dönememe korkusuna karþý da, en etkili metodun, fizik bedende herhangi bir uzvu hareket ettirmek olduðunu söylüyor. Böyle bir korku ortaya çýktýðýnda, kendisi her zaman bir uzvunu hareket ettirmeyi düþündüðünü ve bu sayede kendisini roket hýzýyla bedeninin içinde bulduðunu anlatýyor. Geriye dönme anýnda, fizik bedenle yeniden birleþirken bir çeþit sarsýntý, bir çeþit yerine oturma hissedildiðini, bunu 25 tam anlatacak bir ifade olmadýðýný ama kiþinin bunu anladýðýný söylüyor. Bedende olduðunuzu anlayýnca da, bir zaman sonra fizik bedende doðrulup oturmayý, tüm uzuvlarý hareket ettirmeyi tavsiye ediyor. Astral halde iken, birçok duygunun ve toplumsal yaþamýn yasaklarýndan kurtulmuþ düþüncelerin ortaya çýkacaðýndan daha önce de söz etmiþtik. Monroe bunlara karþý da savaþýlmamasýný, onlarý olduðu gibi kabul edip, fiziki çerçevenin ortadan kalkmasýndan sonra ortaya çýkan diðer kimliklerimizin varlýklarýný dayatmasý karþýsýnda, analitik düþünen dünya bilincimizin idareyi elinde tutmasýnýn durumu kurtaracaðýný söylüyor. Korku doðuran durumlarda, bu duyguyu yaratan denemelerin tekrarýyla oluþacak alýþkanlýðýn, korkuyu yokedeceðini de ilave ediyor. Monroe'ye göre, astral bedenle daha uzaklara gitmek, daha baþka deneyler yapabilmek için, kiþinin önce astral bedeni kullanmayý öðrenmesi, bunun için de önce mutlaka bildiði ortamlarda deneme yapmasý gerek. Bu bedenle nasýl, ne þekilde, ne hýzla hareket ettiðinizi, düþüncelerinizin hareketlerinizi nasýl, ne derecede etkilediðini, çeþitli fiziki etkenlerin, hava þartlarýnýn vesaire bu beden ve onun hareketleri üzerinde ne gibi etkileri olduðunu öðrenmeden uzun yola çýkmaya kalkmak, herhalde birçok soruna, kapýlarý ardýna kadar açmak olurdu. Gitmek istenen hedef için de, kiþisel karakter özelliklerinin, fiziksel görünüþ veya coðrafi 26 koordinatlardan daha faydalý olduðunun, Monroe tarafýndan altý çiziliyor. Son Söz Robert A. Monroe'nun kitaplarýndan astral beden gerçeðini öðrenen Amerikalý bilgisayar bilimcisi Robert Peterson, 1979 yýlýnda kendi deneylerine baþladýðýnda, beden dýþý deneyimler yapabilmek için ne kadar çok uðraþmak gerektiðini ve hangi safhalardan geçmek gerektiðini bizzat kendi üzerinde yaþayarak öðrenenlerden birisidir. Bunlarý 1997 senesinde çýkarmýþ olduðu "Out Of Body Experiences" adlý kitabýnda detaylý olarak anlatmakta ve okumuþ olduðu daha birçok baþka kitapta da bahsedilmeyen birçok durumlarla karþýlaþtýðýný da ilave etmektedir. Peterson bu kitapta ayrýca, kendi açýsýndan baþka metodlar da önermekte ve kendince açýk kalmýþ olan sorularý cevaplandýrmaya çalýþmaktadýr. Astral seyahatler hakkýnda yazýlar yazmýþ olan daha baþka yazarlar ve deneyimciler de vardýr. Bunlarla demek istediðimiz þey, astral seyahatler üzerine okumuþ olduðumuz bir yazý serisinin, bizi bu deneyleri eksiksizce yapacak bir hale kesinlikle getirmeyecek olduðudur. Bu yazý serisini bu sayýmýzda noktalýyoruz. Bu dizi ile okuyucuya yalnýzca astral seyahatler ve beden dýþý deneyimler hakkýnda genel bir bilgi vermeye ve SEVGÝ DÜNYASI okuyucunun dikkatini bu konuya çekmeye çalýþtýk. Bunu yaparken de, kolayca tahmin edileceði gibi, çok detaylý anlatýlmýþ bir çok bölümü kýsaltmak, özetlemek zorundaydýk. Komplike bir yemeði, o yemeðe ait tarifeyi satýr satýr, verilen ölçülerle uygulamadan, sadece üç beþ kelimeyle özetlenmiþ bir söylemden aynen yapmak ne kadar mümkünse, bu yazý dizisinde anlatýlanlarla astral seyahat gerçekleþtirmeye çalýþmak da o derecede mümkün olabilir. Bu yazý dizisi hiçbir þekilde, bu konuyu bütün yönleriyle açýklayan ve bu deneyleri bizzat yapmaya yarayacak verileri ortaya koyan olma iddiasýnda deðildir ve bu yetkiyi de kendinde görmez. Okurlarýn bunu böylece yorumlamasýný ve bu yazý serisinde sözü geçen teknikleri bizzat uygulamaya çalýþmanýn, tamamen kendi sorumluluklarý dahilinde olduðunu bilmeleri gerektiðini, hatýrlatmak istiyoruz. Astral seyahatler konusunda bilgisini geliþtirmek ve derinleþtirmek veya adý geçen ve geçmemiþ olan baþka teknikleri bizzat denemek isteyenlerin, konularý orijinallerinden takip etmeleri ve bu teknikleri öðreten yetkili kiþi veya kuruluþlarla çalýþmalarý gereði ortadadýr. Yeni sayýlarda yeni konularla karþýnýzda olacaðýz. Alýntýlar: "Der Mann mit den Zwei Leben", "Der Zweite Körper" Robert. A. Monroe SEVGÝ DÜNYASI 27 Sevgili Okurlarýmýz... Yeni yýlýnýzý kutlarýz... Ýnsanlýk için ve kendiniz için hayýrda, iyide olan tüm dileklerinizin kabul olmasýný dileriz... Güzel gönüllerinizin ýþýðý ýþýk bekleyen tüm gönülleri ve dünyamýzý aydýnlatsýn... Resim: Thomas Kinkade SEVGÝ DÜNYASI 28 CUMHURÝYETÝN ÝLK YILLARINDA EÐÝTÝM - XI Köy Enstitülerinin Kuruluþ Aþamalarý - 1 Türk eðitiminde önemli bir yer tutan, býraktýðý izlerle tüm Batýlý eðitimcilerin hayranlýðýna mazhar olan Köy Enstitülerinin kuruluþ ve çalýþma yöntemlerini kavrayabilmek için biraz daha gerilere uzanarak hazýrlýk aþamalarýný incelemek gerekir. Cumhuriyetin ilk yýllarýnda köy eðitimi 1923-1933 yýllarý arasýnda genç Cumhuriyet, öðretimin birleþtirilmesi yasasý yanýnda bir abece devrimi gerçekleþtirir. Millet Mektepleri açýlýr. Orta ve Yalçýn Kaya lise öðretiminde karma eðitim uygulanýr. Orduda askerlik görevini yapan gençlere okuma yazma ve dört iþlem öðretilir. Özetle eðitim alanýnda büyük atýlýmlar yapýlýr. Kuþkusuz bu atýlýmýn sonuçlarý da çok geçmeden ortaya çýkar. Eðitiminin bu 10 yýllýk döneminin sayýbilimsel bilgisini vermek gerekirse: "Tüm bu baþarýlý çalýþmalara karþýn okuma-yazma bilen yurttaþ oraný ancak % 20,7'ye ulaþabilmiþtir. Cumhuriyet dönemi nesli olan 15-19 yaþ grubunda SEVGÝ DÜNYASI bu oran % 45, Meþrutiyet nesli için oran % 19, Ýstibdat nesli olan 65-70 yaþ grubu için bu oran % 9'a ulaþmýþtýr. Tüm yurt genelinde % 21 civarýnda olan okuryazar oraný salt Ankara ili için % 62 olup bir rekordur. 1925'de ortaokullardan mezun olan kýz sayýsý 12 iken, 1937'de bu sayý 2422'ye çýkmýþ, lise mezunu kýz sayýsý ise 52'den 376'ya çýkmýþtýr. "Dinsel eðitim veren okullar kapatýlmýþtýr. "Okul programlarýnda din dersleri çýkarýlmýþtýr. "Laik eðitim dizgesi yaþama geçirilmiþtir. "Karma eðitim Türk eðitiminin vazgeçilmez ilkesi olmuþtur. "Ýlköðretim zorunlu ve parasýz olmuþtur. "Türkiye, nüfusuna göre dünyanýn en büyük parasýz eðitim dizgesini kuran ülkelerden biri olmuþtur. "Tüm okullar devlet kontrolü altýna alýnmýþ, ayrýcalýklý eðitim kurumu kalmamýþtýr. "Yeni Türk abecesinin kabulü ile okuma-yazma kolaylýðý saðlanmýþtýr. "Eðitimde ciddi bir örgütlenme saðlanmýþtýr. Eðitim konusunda baþarýlamamýþ iþleri de sýralayalým: "Okur-yazarlýðýn köy ve illerdeki oranlarý arasýnda büyük bir uçurum vardýr. 1927 yýlý sayýbilim sonuçlarýna göre okur-yazar oraný kentlerde % 32 iken köylerde % 6 dolayýndadýr. "Okur-yazar oraný çeþitli illerin köylerinde de çok farklýdýr. Örneðin Ýstanbul iline baðlý köylerde bu oran % 22 iken 29 baþkent Ankara'nýn köylerinde % 5'dir. "Genelde Batý bölgeleri eðitimde aslan payýný alýrken Doðu Anadolu çok geri bir eðitim düzeyinde kalmýþtýr. Örneðin Aydýn, Balýkesir, Manisa, Ýstanbul, Bursa, Ýzmir gibi 6 batý bölgesi ilinde toplam 2980 ilkokul varken, Doðunun 6 ilinde; Aðrý, Hakkâri, Kars, Tunceli, Muþ, Erzurum'da ilkokul sayýsý 1090'dýr. "1925 yýlýnda, isyan bölgesi olan 13 Doðu ilindeki tüm okullarýn sayýsý 215'tir. Toplam 4875 okula oranla % 5 dolayýnda bir sayý ortaya çýkmaktadýr. "Köy çocuklarýnýn ortaöðretime devam etme olanaklarý yok denecek kadar azdýr. Bu sayýsal verilerden görüldüðü üzere Türkiye Cumhuriyeti, köy çocuklarýnýn pek küçük bir bölümüne eðitim verebilmiþtir. Üstelik bu eðitimin niteliðinden de kuþku duymak gereklidir. Üç yýllýk köy ilkokullarýný bitirerek askere gelen gençlere, askerde yeniden okuma-yazma öðretilmesi bu olguyu doðrulamaktadýr. Cumhuriyetin bu 10 yýllýk döneminde görev yapan yöneticiler köylünün eðitimi konusunda pek baþarýlý olunmadýðýný görmüþlerdir. "Köylünün eðitimi Cumhuriyet ilan edilmeden önce de Türk eðitimcileri köylerde uygulanacak eðitim, oralara gönderilecek öðretmenler için öneriler getirirler. Örneðin: Ý. Hakký Baltacýoðlu 1916 yýlýnda yayýnlanan Maarifte Bir Siyaset adlý kitabýnda öðretmen okullarýnýn nasýl düzeltileceði konusunu iþler ve þöyle der: "Þehir dârülmuallimleri bütün azamet ve faikiyetleriyle (üstünlük) birer memur mektebi gibi yaþar dururken; mezunlarýný 30 fakir, cahil köylere sevketmek pek yanlýþtýr. Dârülmuallimler, malumatý þiþkin ukâla ve enayi muallimler yetiþtirmekten uzaklaþmadýkça mahsulleri eksik olacaktýr." Cumhuriyet yönetimi TBMM'nin açýldýðý günden baþlayarak yaptýðý tüm çalýþmalarda köylü eðitimi konusuna eðilir. 1921 yýlýnda yapýlan ilk Maarif Kongresinde, köylülerin 5-6 yýllýk iptidai okullar'a külfet ve süre bakýmýndan dayanamayarak eski tip mahalle mektepleri'ni yeðledikleri vurgulanýr. Ayrýca okullarda, köylüye hesap-dil-din gibi konularda bilgi verilmesi konularý tartýþýlýr. 1 Aralýk 1921 Meclis konuþmasýnda Mustafa Kemal þöyle diyordu: "Efendiler! Büyük Millet Meclisi Hükümeti halk hükümetidir. Ancak doktrin açýsýndan düþündüðümüzde, biz yaþamýný, baðýmsýzlýðýný kurtarmak için çalýþan emekçileriz… Niteliðimizi bilelim. Kurtulmak, yaþamak için çalýþan, çalýþma zorunda olan bir halkýz... Ancak çalýþmak koþuluyla hak ve yetkiler elde edebiliriz. Yoksa arka üstü yatmak ve yaþamýný çalýþmadan geçirmek isteyenlerin bizim toplumumuzda hakký ve yeri yoktur. Mustafa Kemal 1 Mart 1922'de TBMM açýþ konuþmasýnda, Doðuyu ve Batýyý taklit ettiðimizden dolayý köylünün bilgisizlikten kurtulamadýðýnýn yanýnda, köylünün ülke için öneminin altýný çizer: "...Yedi asýrdan beri cihanýn dört köþesine sevk ederek kanlarýný akýttýðýmýz, kemiklerini yabancý topraklarda býrak- SEVGÝ DÜNYASI týðýmýz ve yedi asýrdan beri emeklerini ellerinden alýp israf eylediðimiz ve buna mukabil daima tahkir (aþaðýlama), terzil (alçaltma) ile mukabele ettiðimiz ve bunca fedakârlýklarýna, ihsanlarýna karþý nankörlük ve cebbarlýkla uþak menziline indirmek istediðimiz bu asil sahibin huzurunda bugün ihtiramla hakiki vaziyetimizi alalým." Ülke nüfusunun büyük bir kýsmýný meydana getiren köy çocuklarýnýn eðitimleri konusunda ciddi eleþtiriler Mecliste de yapýlmaktadýr. Köylü çocuklarýný yetiþtirmek üzere köylere yollanan kentli öðretmenlerin durumu daha 1922 yýlýnda Meclis gündemine gelmiþtir: "Eðitim idarelerinin köye gönderdiði öðretmen bir kere köylüyü kendisinden aþaðý görüyor. Köy çocuklarýný sevmiyor, köylünün hoþ görmediði bir kýyafetle geziyor. Öðrenciye öðrettiði bilgilerden de köylü bir fayda görmüyor. Buna karþýlýk köy imamý mescitte köylüye beþ vakit namazýný kýldýrýyor, nikâhýný kýyýyor, cenazelerini kaldýrýyor, ahiret iþlerinden baþka dünya iþlerini de görüyor. Ýmamýn, köylü tarafýndan verilmiþ bir evi, bir tarlasý var. Nikâhlarda, doðumlarda imama ücret veriliyor. Ýmam, köylünün kavgalarýný da çözdüðü için köylüler öðretmeni deðil imamý baþ tacý ediyorlar." Ýlerdeki yýllarda Köy Enstitülerini yaþama geçirecek olan eðitimciler, bu durumun deðerlendirmesini iyi yapacak, köy içinden gelen öðrencilerden köye öðretmen yetiþtirmenin yollarýný arayacaklardýr. Ýzmir Ýktisat Kongresinde köy eðitimi SEVGÝ DÜNYASI ile ilgili Ziraatta Eðitim Meselesi baþlýðý altýnda bir dizi kararlar alýnýr: "Köylü ve çiftçiye, tarýmýn çeþitli dallarýnýn uygulama alanýnda kullanýlacak biçimde kitap ve dergiler bedava olarak daðýtýlmalý. "Her livada birbirine yakýn köyler için, yeterli arazisi olan birer yatýlý ilkokul açýlmalý, bu okullarda ilk derslerle beraber kuramsal ve uygulamalý tarým dersleri gösterilmeli. "Köylerdeki ilkokullarýn mutlaka beþ dönümlük bir bahçesi, iki ineklik fennî bir ahýrý, kümesi, yeni tip bir arýlýðý ve öðretmenler için iki odalý bir evi olmalý... Bahçe ve tarlalar öðretmenin nezaretinde öðrencilerce iþletilmeli ve geliri köy öðretmenlerine ait olmalý, bu yolla çocuklara uygulamalý olarak çiftçilik öðretilmeli, aydýn kiþilerin köylere yerleþmesi teþvik edilmelidir. "Yüksek öðretim yapmýþ olan kýzerkek en az bir yýl süreyle, 6. maddede belirtilmiþ olan köy okullarýnda zorunlu öðretmenlik yapmalýdýr. Bu maddeler uyarýnca okul, yalnýz bilgi verilen bir yer olmaktan çýkacak, küçük bir tarým iþletmesi haline gelecek, bu iþletmede öðretmen, öðrenciler elbirliðiyle çalýþacak, iþletmenin geliri öðretmene verilerek devletin omzuna yüklenen eðitim masraflarýnýn bir bölümü hafifletilmiþ olacaktýr. Eðitime bu kadar yeni, alýþýlmamýþ bir ödev yükleyen bu görüþ Türkiye'nin gerçeklerine uyduðu için gittikçe çoðalan bir taraftar bulacak, 1940'lardan sonra Köy Enstitüleri atýlýmýyla gerçekleþme yoluna gidilecektir. 31 Gene de Mustafa Necati'nin Eðitim Bakanlýðý döneminde açýlan KayseriZincirdere, Denizli Köy Öðretmen Okullarý denemesine (1926-1927) kadar, Eðitim Bakanlýðý bu görüþle ilgilenmemiþtir. Ziya Gökalp'in desteklediði ve adýna halkçýlýk hareketi dediði dizge içerisindeki eðitim anlayýþýnda da köy eðitimine yer verilir: "Tüm köylüler gibi bir karýþ topraðý olmayan, yarýcý ve rençber köylülere de Milli Meclise seçmek-seçilmek gibi haklar vermiþiz. Oysa tarlalarý bile olmayan bu zavallýlar bir köy aðasýnýn esiridirler... Aþaðýlýk bir kiþinin ekonomik tutsaðý olan bu yüzbinlerce köylünün, siyasal haklarýna sahip olmasýndan ne çýkar? Toplum, bireylerine bu nimetleri eþit olarak daðýttýktan sonradýr ki onlarý toplumsal hizmetleri ile uygun muamelede bulunmak hakkýný haiz olabilir." 29 Ekim 1923'te Cumhuriyetin ilaný ile birlikte -daha uzun süre lafta kalacak olmasýna raðmen- köy ve köylünün eðitimi konularý sýkça gündeme gelmeye devam eder. H. Suphi Tanrýöver'in Bakanlýk yaptýðý 1925 yýlý içerisinde Müsteþar Nafi Atuf Kansu'nun Baþkanlýðýnda Konya'da toplanan MEB müfettiþleri bir þûra gibi çalýþýr ve Köy Muallim Mektebi ve Orta Muallim Mektebi açýlmasý konusunu Bakanlýða bildirirler. 1925 yýlý sonlarýnda Mustafa Necati'nin Eðitim Bakaný olduðu 20 Aralýk gününden yalnýzca 6 gün sonra toplanan III. Heyet-i Ýlmiye'de, köy okullarýndaki öðretmen açýðýnýn artmasý ve yeni 32 okullar açýlmaya baþlanmasý karþýsýnda, köye öðretmen yetiþtirecek Köy Muallim Mektepleri adýyla okullar açýlmasý karar altýna alýnýr ve hemen ardýndan bu karar, 22 Mart 1926'da 789 sayýlý Maarif Teþkilatý Kanunu ile yasalaþýr. Bu Teþkilat Yasasý ile kurulan MEB Talim ve Terbiye Dairesi, 27 Nisan 1927 günü aldýðý kararla Köy Muallimleri Kanun Tasarýsýný kabul eder. 9 yýl sonra uygulamaya konulacak Köy Eðitmenleri sistemine benzeyen bu Köy Muallimler Kanun Tasarýsý ne yazýk ki yasalaþamayacak ancak taslak olarak kalacaktýr. Benzeri çözümleri Avrupa'da arama alýþkanlýðýndan kaynaklanan bir tutuculuk nedeniyle bu tasarý o günlerin eðitbilimcilerince desteklenmemiþtir. Bu tasarýnýn hazýrlanmasýndan yaklaþýk iki ay sonra aydýn bir gazeteci yazar, Yunus Nadi, Cumhuriyet gazetesinde gerçekçi ve somut öneriler ileri sürecektir: "Köy okulunun 3-4 dönümlük bir tarlasý olmalýdýr. Öðretmene ailesiyle birlikte oturabileceði bir öðretmen evi verilerek onun bu arazide öðrencileriyle birlikte tarým, arýcýlýk, meyvecilik, hayvancýlýk yapmasý saðlanmalýdýr. Öðretmen, basit saðlýk önlemlerini bilerek köylüye bu konuda yardýmcý olmalýdýr." Ýsmail Hakký Tonguç, bu yazýdan yaklaþýk 20 yýl sonra, 1947'de yazdýðý Canlandýrýlacak Köy adlý kitabýnda þunlarý yazacaktýr: "Bu yazýnýn çýktýðý tarihten sonra, Köy Enstitüleri kuruluncaya kadar, bu konuda günlük gazetelerde yazý yazanlar, Yunus Nadi'nin önerilerinden daha ileri fikirler ortaya atamamýþlardýr. Gerçek böyle SEVGÝ DÜNYASI olduðu halde onu çarpýtmaya, deðiþtirmeye yeltenenler olmuþtur." 1920-1935 döneminde zaman zaman eðitim alanýnda ileri atýlýmlara kalkýþýlmýþtýr. Ýlerici bazý eðitim bakanlarýnýn kýsa süren görev sürelerine rastlayan bu dönemler siyasal açýdan CHP iktidarý içindeki ilerici aydýnlarýn aðýr bastýklarý dönemlerdir. Bu dönemlerde aydýn eðitimcilerin zaman zaman milletvekili seçilerek bir bakýma ödüllendirildiði de gözlenir. Örneðin 10 Ekim 1927'de Nafi Atuf Kansu, Erzurum Milletvekili seçildiði için Bakanlýk Müsteþarlýðýndan ayrýlýyordu. Kansu'nun milletvekilliðinin ilerde yapýlmasý gündemde olan yeni Anayasal düzenlemelerle iliþkisi olsa gerek. CHP, Anayasal düzenlemler için aydýn eðitimcileri milletvekili olarak seçtirirken, bir yandan da büyük toprak sahiplerine þirin görünmek gereðini duyarak onlarý da Meclise alýyordu. 1928 yýlý bütçe görüþmeleri sýrasýnda Bakan Mustafa Necati'yi en çok eleþtirecek olan toprak aðasý Emin Sazak da bunlardan biriydi. Belki de rejimin açmazý bu tür çeliþkilerde yatýyordu. 28 Þubat 1925 tarihinde, Þükrü Saraçoðlu'nun Maarif Vekilliði sýrasýnda TBMM'nde köyde eðitim konusu tartýþýlmaya ve bu sorunun çözümü için Bakanlýðýn getirdiði öneriler üzerinde konuþulmaktadýr. Saraçoðlu Meclis kürsüsünde þöyle diyordu: "Bendeniz ve arkadaþlarým þuna kani olduk ki; ilk tedrisat meselesini bir an evvel halledebilmek için, baþka tipte bir mektep, yani "köy mektebi' namýyla çok SEVGÝ DÜNYASI az zaman isteyen ve çok az para ile meydana getirilmesi mümkün olan bir tip mektep yapmak mecburiyetindeyiz." Ülkemize davet edilerek eðitim konusunda rapor hazýrlatýlan çeþitli yabancý uzmanlarýn da köy eðitimi konusunda önerileri vardýr. Örneðin Amerikalý John Dewey, Danimarka halk okullarýný örnek göstererek özel köy öðretmen okullarý açýlmasýný söylemektedir: "Köy okullarýnýn programlarý çevrenin iþ hayatý göz önüne alýnarak ayarlanmalýdýr. Köy hayatýna sýký sýkýya baðlý olacak ilk ve orta öðretim okullarýnýn kurulmasý Türkiye için en yaþamsal meseledir... Köy okullarý bulunduklarý yerin topluluk yaþamýnýn merkezi, saðlýk merkezi durumunda olmalýdýr. Okul meydanlarý halkýn da oyun, eðlence, toplanma yeri olmalýdýr. Köy öðretmenleri köyün mimarý gibi bir görev üstlendiðinin bilincine eriþtirilmelidir." Yabancý uzmanlardan Kemerrer de benzer önerileri getirmektedir. Kemerrer raporunda, üç yýllýk köy ilkokullarýnýn deðeri konusunda ciddi endiþeler taþýndýðý, bu sürenin en az beþ yýl olmasý gerektiði vurgulanýr. Köy ilkokullarýnda basit araç-gereçlerle çocuklara el iþçiliði öðretilmesinin de uygun olacaðýnýn altý çizilir. Harf Devriminin bir amacý da köylü eðitiminin, yeni kabul edilen abece ile hýzla gerçekleþtirilebileceðine olan inançtýr. Millet Mekteplerinin köylere deðin götürülmesinde köy odalarýnýn adeta bir okul dersliði gibi çalýþtýrýlmasýnda amaç gene aynýdýr. Askerlik yapan köy çocuklarýna okuma-yazma 33 öðretmek için ordu da kollarý sývar, bu konuda hayli baþarýlý da olunur. Örneðin 1926 yýlýnda terhis olan erlerde eski harflerle de olsa okuma-yazma bilenlerin oraný % 17 iken bu oran yeni abecenin kolaylýðýnýn etkisiyle de olsa 1931'de % 25'e, 1936'da ise % 75'e çýkar. Ne var ki "köylü milletin efendisidir" söylemine yürekten inanarak coþkulu ya da isteksiz okuma-yazma seferberliðine katýlanlar kurs bitirme belgelerini aldýktan sonra bir kurtuluþun sevincini yaþarlar ama daha sonra iþ-güç, çift-çubuk arasýnda öðrendiklerini de unuturlar. 1 Ocak 1929'da ölen ve ereði bütün köylerinde okul ve öðretmen olan bir ülke'yi ortaya çýkarmak olan Mustafa Necati yaþasaydý, tüm köylünün okuma-yazma görmek yanýnda ciddi bir ilköðretim almasý belki gerçekleþebilirdi. Halkevlerinin, Halkodalarýnýn bir amacýnýn da köye eðitim hizmeti götürmek olduðunu daha önce vurgulamýþtýk. Halkevlerinin Köycülük Kolu üyeleri bu konuda büyük çabalar harcarlar. Ýsmail Hakký Baltacýoðlu; Ýçtimai Mektep (1933) adlý yapýtýnda, okullarý iþ esasýna göre yeniden örgütlemeyi önerenlerin Gökalp ve kendisinin olduðunu yazmakta. Onlara göre her okulun en az bir iþliði (atölyesi) bulunacak ve dersler buralarda iþlenerek yapýlacaktýr: "Eðitimin amacý her þeyden önce çevreyi hazýrlamak ve kiþiyi bu çevrenin içinde yetiþtirmektir... Gerçek iþ ve yaþam çevresini hazýrlamadan giriþilen tüm eðitim çabalarý boþa gider... Demokratik vatandaþlar yetiþtirmek için 34 okul topluluðunun da demokratik bir biçimde örgütlenmesi, öðrenciler tarafýndan idare edilmesi gereklidir." Ýsmail Hakký Baltacýoðlu, 1928 yýlýnda Gazi Eðitim Enstitüsü Müdürü olunca bu düþüncelerini uygulamaya kalkýþmýþ, üretime dönük iþ eðitimi uygulamalarý yaptýrma giriþimleri Milli Eðitim Bakanlýðý ileri gelenlerince ciddiye alýnmamýþ, fazla sivri bulunmuþtur. Onun üretime dönük iþ eðitimi "tipik bir yanlýþ yer ve yanlýþ zamanda, uygulamaya konulmuþ doðru bir yöntem" olmasýna karþýn sýcak karþýlanmamýþtýr. Eðitim alanýndaki düþünceleriyle Batýlý iþ eðitimcilerini bile aþmýþ olan Baltacýoðlu kuþkusuz çok iyi bir kuramcýdýr. Buna karþýn becerikli ve gerçekçi bir yönetici deðildir. Onun derslerini izleyen öðretmenlerin bir çoðu ilerdeki yýllarda Köy Enstitülerinde görev alarak baþarýlý iþler yapacaklardýr. Hürrem Arman, Ýlhan Kalabay, Hamdi Keskin, Recep Gürel, Hidayet Gülen, Enver Kartekin, Þinasi Tamer, Nejat Ýdil, Emin Soysal, Feyzi Ertem gibi. Köy Enstitüleri konusunda bir hayli araþtýrmalar yapan Amerikalý Fay Kirby, Baltacýoðlu'nun düþünceleri için þöyle der: "Baltacýoðlu, Türk pedagojisinin babasý ve uluslararasý bir pedagoji düþünürü olarak tanýnmayý hak etmiþtir. O, Türk halkýnýn ve onun çoðunluðu olan köylünün kaný, alýn teri ve gözyaþý pahasýna elde edilen parayý üretime dönük olmaya bir biçimde harcamanýn hem ekonomi hem de ahlâk bakýmýndan savunulmayacaðýný gösterdi." SEVGÝ DÜNYASI Devlet, çoðunluðun yararý adýna ekonomik yaþama karýþmaya baþlayýnca, çoðunluðu oluþturan köylü kitlesinin önemi, düþün ve siyaset alanýnda ön plana geçer. Mustafa Kemal'in savaþ yýllarýnda ortaya attýðý memleketin gerçek sahip ve efendisi köylüdür sloganý CHP'nin yayýn organlarýnda, yöneticilerin söylemlerinde, aydýnlarýn yazýlarýnda yeniden görülmeye baþlanýr. Aralarýnda ciddi düþün ayrýlýklarý bulunan siyaset adamlarý bile Türk köyü sefaletten, Türk köylüsü bilgisizlikten kurtulmadýkça devrimin baþarý kazanamayacaðý yolunda görüþ birliði içindedirler. Türk köyünü kurtarmak ülküsü aydýnlar arasýnda hýzla yayýlmaya baþlamýþtýr. Nasýl ve ne yolla olacaðý pek bilinmemekle birlikte köye koþmak düþüncesi halkçýlýðýn adeta temel düþüncesi olur. 1930 yýlý Eðitim Bakanlýðý bütçe görüþmeleri sýrasýnda bir milletvekili þöyle demektedir: "Arkadaþlar, ekonomi yaparken öksüz, fakir ama zeki çocuklarýn okumaktan yoksun kalmasý bana dokunuyor... Eðer bu yolda gidersek ülkede ortaöðretim, yükseköðretim ancak parasý olanlarýn evladýna has bir imtiyaz olarak kalacaktýr. Esnafýn, köylünün, orta halli halkýn çocuklarý okuyamayacaktýr. Yýkýlasý medreselerin bir iyiliði vardý: Orada yer, orada içer, orada yatýp kalkardýk." Önceki dönemlerde ozanlar, yazarlar; yapýtlarýnda, dizelerinde köyü, Anadolu'yu "allý pullu", "sihirli", "yemyeþil ovalarý, vadileri olan", "mutlu ve güzel bir dünya" olarak gösterirler. SEVGÝ DÜNYASI "Dertlerden kurtulursun gezsen Anadolu'yu" diyerek cennet tablolarý çizerler. Bu "düþçü" yaklaþýmlar yanýnda Anadolu'ya, köye gerçekçi yaklaþan yazarlar ve yapýtlar da görülür. Yaban adlý romanýnda Yakup Kadri "Anadolu halkýnýn bir ruhu vardý, nüfuz edemedin. Bir kafasý vardý aydýnlatamadýn. Bir vücudu vardý, besleyemedin. Üstünde yaþadýðý toprak vardý, iþletemedin" feryadý ile Türk aydýnýný, okumuþunu suçlar. Yeni dönemde ise Türk sanatçýlarý þiirde, romanda, hikayede Türk köyünden ilk gerçekçi çizgileri verirler. Köy, "billur ýrmaklarý var, ne hoþ kaynaklarý var" gibi düþsel bir ülke olmaktan çýkar. Köy, Reþat Nuri'nin Çalýkuþu romanýnda betimlediði Zeyniler Köyü gibi, köy öðretmeni de Feride gibi deðildir. Ýsmail Hüsrev'in 1934'te basýlmýþ Türkiye Köy Ýktisadiyatý adlý kitabýndaki þu satýrlar o günün köy ekonomisi ve köylünün yaþantýsý konusunda bilgi vermektedir. "Köylerde beslenme basit olmakla birlikte ekseriyetle bir türlüdür. Darý çorbasý, bulgur pilavý, ayran, ekmek. Erkeklerin haricen giydikleri keçi postu yahut keçi postunu taklit ederek yapýlmýþ ve aba tabir olunan bir nevi tüylü keçedir. Kadýnlar genellikle yalýnayak gezerler. Ayakkabýlarý olanlar ise þehre indiklerinde onlarý giyerler...Erkeklerin çoðu þehri asker olunca görürler, kadýnlarýn çoðu þehir görmeden ölürler... Köy gelini için bir nalýn giymek övünme vesilesi olabilmektedir. Türküsü bile vardýr: Sarý kýzýn ayaðýnda nalini Zannedersin kaymakamýn gelini... 35 Arazilerin ekilebilecek kýsýmlarý hemen umumiyetle beylerin, aðalarýn, aþiret reislerinin eline geçmiþ olduðu için halk ekseriyetle ne bir eve, ne de bir parça topraða sahiptir. Mezra denilen arazisinde birer in þeklinde yaptýrmýþ olduðu kulübeye maraba namýyla sýðýnýr.. .Urfa'da en fakir eþrafýn 3-4 köyü vardýr. 30-40 köye sahip ve köyün bütün gelirini toplayan zenginler mevcuttur." Anadolu köyünün sorunlarýný eðitimle çözmek uðraþý Osmanlýnýn son dönemlerinden bu yana her eðitimcinin düþü olur, ama köy eðitimi sorununa öðütçülükten uzak ilk ciddi yaklaþým 1936 yýlýnda baþlar. Köylünün eðitimi konusunda Tonguç'un görüþlerinin özeti þudur: "Köy, memleket demektir. Köy kalkýnmadýkça memleket de kalkýnamaz. Köy gerçeðini olduðu gibi kabul etmek, ondan sonra gerekenleri yýlmadan býkmadan yapmak þarttýr. Köylü bilinçlendirilecek biçimde okutulmazsa, köylülerin arasýna yeni kýymetler yayýlmazsa, devrimler þehirlerin dýþýna çýkamaz ve kökleþemez. Meseleyi basit bir köy okulu iþi olarak ele almamak, köyü canlandýrmak davasý biçiminde kurumlaþtýrmak ve bunu belli yýllarda gerçekleþtirecek planlarý yasalaþtýrmak gereklidir." Mustafa Necati, þehir çocuklarýndan yetiþen öðretmenlerin köyde baþarýlý olamayacaðý konusunda direnmektedir: "Köy çocuklarýn köyden alýp þehirde okutmak hatalýdýr... Tahsil bizzatihi bir hedef deðildir. Bilakis vatandaþý ilerde yapacaðý vazifeye hazýrlayan bir vasý- 36 tadýr... Öðretmenin vazifesi yalnýzca talim ve tedris deðildir, herkese vazifesini öðreten bir mürþid olmalýdýr." Köylünün eðitimi konusunda, o dönemde, köy öðretmenlerince çeþitli dergilerde yayýnlanmýþ yazýlarla da karþýlaþýrýz. 1936-1937 yýlýnda Çatalca'nýn bir köyünde öðretmenlik yapan Ýhsan Coþkun, köy-þehir, köy öðretmen okulu-þehir öðretmen okulu ayýrýmlarý, imamlýktan gelen öðretmenlerin mesleðe alýnmalarýnýn sakýncalarý gibi ilginç konularý eleþtirdikten sonra, köyde eðitim ve öðretimin özel programlar gerektirdiðini yazar. Köylerde iþ eðitimi programý uygulayarak köydeki toplumsal yaþantýnýn dayandýðý tarým, baðcýlýk, sütçülük, arýcýlýk, kömürcülük, balýkçýlýk gibi konulara eðilinmesini önerir. O yýllarda köy okullarýnýn hemen hepsi üç sýnýflý, tek dershaneli, tek eðitmenli ya da öðretmenlidir. Onca yýl, Millet Mektepleri açýldýðý halde köylü imza atmaktan acizdir. Köye gelen kentli öðretmenlerin çoðu, köylünün okumayazma zevkini kavrayamamýþ olduðu inancýdadýrlar. Köy çocuklarýnýn okula devam etmemeleri köylü ile öðretmen arasýnda sürtüþmeler de yaratmaktadýr. Çýkarýlan Köy Kanunu'nun 15. maddesi, hükümetin vereceði plana göre köylünün bir okul binasý yapmasýný emretmektedir. Ne var ki bu yasaya karþýn, gerek valilerin gerekse kaymakamlarýn savsaklamalarý nedeniyle köylerde ilkokul yapým iþleri kör topal yürütülmektedir. Bu yasanýn tam anlamýyla uygulandýðý tek bir ilçe olacaktýr: Yalova. Çeþitli eðitbilimciler, örneðin SEVGÝ DÜNYASI Hýfzýrrahman Reþit Öymen Okul ve Öðretmen Dergisi'nin Mayýs 1936 tarihli sayýsýnda þu doðru saptamayý yapar: "Köy okulu þehirlerden artakalmýþ bir okuldur. Farklý yaþtaki ve düzeydeki çocuklarý bir odaya doldurup tek öðretmen eliyle onlara okuma-yazma ve hesap öðretmek, bir-iki þarký söyletmek, Ortaçað þehir okullarýnýn manzarasýndan baþka birþey deðildir... Köy okullarýmýzda bu þehir kopyacýlýðýna son vermek gerekir...Tek dershaneli, tek öðretmenli veya eðitmenli üç yýllýk güdük köy okullarý boþuna dönen, iþ görmeden paslanmaya mahkum çarka benziyor." Üç veya beþ yýllýk köy ilkokullarýný bitiren çocuklarýn ne kadarýnýn orta öðretime devam ettiðini gösteren o döneme iliþkin sayýbilimsel veriler elimizde yok. Yalnýzca Ankara Halkevinin yayýn organý olan Ülkü Dergisinin 1935 yýlýnda yaptýðý bir anketle ilgili bilgiler var: "Okuluma gelen çocuk sayýsý 78'dir. Yýlda ancak 5 mezun veririz. Okulu bitirenler hiçbir tarafa gitmez, babalarýnýn tarlalarýnda çalýþýrlar." Ahýrlý Köyü öðretmeni Osman Nuri. (Ülkü, sayý 15-1932) "Köyümüz Ankara'ya yakýn olmasýna raðmen, ilkokuldan mezun olan 45 kiþiden ancak bir kiþi Etimesgut'taki yatý okuluna parasýz olarak kaydedilmiþtir. Þehirde öðrenime devam eden baþka kiþi yoktur." R.Bahadýr Dülger. Orhaniye Köyü öðretmeni. (Ülkü, sayý 39-1936) "Köyümüzün baðlý olduðu bir mýntýka yatý okulu vardýr. Bu okula köyden yalnýzca bir çocuk devam etmektedir." Süreyya Ýþgör. Çayýr Köyü öðretmeni. SEVGÝ DÜNYASI (Ülkü, sayý 32-1935) "Öðrenim çaðýndaki çocuk sayýsý 100'dür. Mezun olanlarýn sayýsý ise 10'u geçmez. Okulu bitirenler köylerinde kalmakta, çift-çubuklarýyla uðraþmaktadýrlar. Ýçlerinde Týp Fakültesinde babasýnýn parasýyla okuyan yalnýzca bir çocuk vardýr. Diðer çocuklarýn babalarý çocuklarýný okutacak durumda deðildirler." Namýk Ayas. Zývarýk Köyü öðretmeni. (Ülkü, sayý 27-1935) "Þimdiye kadar okuldan mezun olan çocuklar sonra gene babasýnýn iþine gidiyor; bir daha okuma yazmaya fýrsat bulamayarak okuyup yazmayý da unutuyorlar."Nuri Timur. Muncusun Nahiyesi öðretmeni. (Ülkü, sayý 22-1934) Türkiye'de eðitimi köyün üretim yaþamýna baðlamak, öðretmeni köyde üretim yaþamýnýn da bir öðesi durumuna getirmek isteði, 1930'lu yýllardan bu yana ileri sürülen eðitimle ilgili görüþlerden büyük bir bölümünün ortak bir noktasý olarak görülüyor. "Köylere gidecek öðretmenleri bir nutuk veya marþla uðurlamayý uygun bulan dönemin þairlerinden biri de köy öðretmenleri için bir marþ yazmýþ: Mefkûremiz yolunda her mâniyi aþarýz Kalbimizde yanýyor azim ve iman çýrasý Biz cehlin düþmanýyýz, nura, ilme koþarýz Yaparýz köyümüzü medeniyet ocaðý Köy hocasý ileri! Durma yürü ileri! Bizden ýþýk bekliyor Anadolu köyleri... 37 20 yýl sonra Anadolu köylerine medeniyet götüren hocalar deðil, uygarlýk götüren öðretmenler iþe baþlayýnca bu marþý yazanýn, gündelik gazetelerde onlarý yetiþtiren Köy Enstitüleri aleyhinde yazýlar yayýnlamaya baþlamasý üzerinde önemle durulacak bir nokta deðil midir?" 1931 yýlýnda toplanan III. CHP Kurultayýnda Partinin eðitimle ilgili görüþlerinde bazý eklemeler yapýlmýþtýr: "Köy okullarý programlarýna bölgeler ile ilgili tarým ve sanat derslerinin eklenmesi, ortaokullarýn ilçelere kadar yayýlmasý, üniversitenin düzeltilmesi vb..." Partinin 1935 yýlý IV. Kurultayý köy eðitimi konusunda uzun tartýþmalara neden olur. Parti Genel Sekreteri Recep Peker, Kurultayý açýþ konuþmasýnda CHP'nin yeni kararlar aldýðýný ve Parti Genel Baþkanlýk Divanýnýn köy çocuklarýný kýsa zamanda okutacak okul tipi üzerinde durduðunu söyleyecektir. Kongre, yapýlan tartýþmalar sonucunda yeni tip okulu þöyle tanýmlayacaktýr: "Köy çocuklarýna kýsa zamanda pratik yaþam için gerekli bilgiyi verecek üçdört sömestrli köy okullarý açýlacaktýr." Köylünün eðitimi için Köy Enstitülerinin açýlmasý, çalýþmalara baþlamasýndan önceki genel durumu bu bölümün içine koymaktaki amacýmýz açýlýþ aþamalarý konusunda okuyucularýmýzý bilgilendirmekti. Bir sonraki bölümde bu aþamalarýn ikinci bölümüne deðineceðiz. Eski Gün Iþýðýnýn Son Saatleri Yazar: Thom Hartman Çeviren: Arýn Ýnan Birbirimizden Kopmuþ ve Birbirimizden Ayrý Yaþýyoruz Petrol rezervlerinin hýzla tükendiði, bazý kritik önem taþýyan madenlerin ancak 20 yýllýk bir rezervi kaldýðý ve bizden sonraki kuþaklarýn ekonomik açýdan korkunç bir gelecekle karþý karþýya bulunduklarý gerçeði, yerkürenin kaynaklarýnýn yaðmalanmasýný denetleyen ve "doðal kaynaklar"dan gelen servetin, kaynaðýn asýl sahipleri olan yerli halktan kendilerine transferini saðlayanlar tarafýndan çok iyi bilinmektedir. Bu davranýþý haklý göstermek için de iki ana grup altýnda toplayacaðýmýz þu öyküler -senaryolar da diyebiliriz- kullanýlmaktadýr: SEVGÝ DÜNYASI Baþkalarý alamadan siz alýn Bu senaryo Genç Kültürlere ait en eski yazýlý kaynaklarýn ortaya çýkmasýndan beri gündemden hiç düþmemiþtir. 1820-1900 yýllarý arasýnda Batý Amerika'nýn asýl sahipleri olan Amerikan Yerlilerinden çalýnmasýnýn ardýndaki itici güç olmuþtur. Senaryo, 1980'lerde tekrar canlandýrýlmýþ ve Federal Hükümetin politikasýnda baþlýca temeli teþkil etmiþtir. Bu da, muazzam servetlerin birleþerek tek elde toplanmasýna yol açmýþ ve federal devletin hazinesi de, neredeyse bir salgýn halini alan borca dayalý harcamalar ve bankacýlýk sektörünün bir bölümünün çökmesi yüzünden düpedüz iflas etmiþtir. Bu olaylar çok satanlar listesinde bulunan bir kitapta bire bir anlatýlmaktadýr. Kitabýn adý: "Amerika: Neyi yanlýþ yaptýk?" "Siz alýn" hikâyesi günümüze kadar sürüp gelmiþtir ve Genç Kültürlerin klasik kafa yapýsýnýn iþ hayatýna, hükümet etmeye ve kiþisel hayata uygulanmasý þeklinde ortaya çýkmaktadýr. Nasýl olsa dünyanýn sonu geliyor, siz de hemen þu anda kendiniz için ne koparabilirseniz koparýn Baþkanlýðý sýrasýnda Ronald Reagan'a, Ýncildeki "Armageddon Savaþý" öyküsünde anlatýldýðý þekli ile dünyanýn sonunun gelmesinin mümkün olup olmadýðý konusunda ne düþündüðü sorulmuþtu. O da samimi düþüncesini þöyle açýklamýþtý: "Sadece mümkün olduðunu düþünmekle kalmýyorum, bunun ben yaþarken olacaðýna inanýyor ve bekliyorum." 39 Bu kafa yapýsý ya da düþünce biçimi yerkürenin yaðmalanmasýný, tecavüze uðramasýný da þöyle haklý çýkarýyor: "Nasýl olsa yerküre geçici ve bitecek! "Yakýn bir gelecekte gökten ateþ yaðacak, dünyanýn büyük bir kýsmý yok olacak ve bütün Ýyi Ýnsanlar anýnda cennete alýnacaklar." Dikkat ederseniz bütün bu senaryolarýn temelden kopmuþ öyküler olduðunu fark edersiniz. Bu gibi senaryolara inanarak yaþayanlar ya diðer insanlardan kopmuþlardýr (onlarý sadece kendileri için birer fýrsat veya rakip olarak görmektedirler), ya doðadan kopmuþlardýr (doðayý kiþisel servete dönüþtürülecek bir kaynak olarak görmektedirler), ya da hayatýn kendisinden kopmuþlardýr (hayatý kazananlar ile kaybedenlerin oynadýklarý bir oyun olarak görmektedirler. Bu oyunda zenginler ya da cennete girenler vardýr yani kazananlar…. bir de kaybedenler) "Donald Bartlett ve James Steele, 1992, Andrews&McMeel yayýnevi" Reagan Hükümetinde Ýçiþleri Bakaný olan James Watt, "Ben aldým" öyküsüne bizzat kendi yaþamý ile iyi bir örnek teþkil ediyor. Madencilik ve orman ürünleri haklarýný almak isteyenlere hazine arazilerinde bulunan maden ve ormanlardan daha fazla haklar verilmesini (ve daha ucuz bir tarife ile verilmesini) savunuyordu. Çünkü nasýl olsa Mesih her an yeryüzüne dönebilirdi. O zaman da zaten her þey kutsal kitapta yazdýðý gibi yenilenecekti. Benzer þekilde Reagan Hükümetinde Savunma Bakaný olan Caspar Weinberger ve Jerry Falwell'de "Nasýl olsa her þey sona erecek o halde ne koparabilirseniz koparýn" hikâyesine baðlýlýklarýný her fýrsatta dile getiriyorlardý. Falwell sonun nasýl geleceði 40 temasýný çok iþlerdi. Aþaðýdaki vaaz buna bir örnektir. "Bir otomobilde gidiyorsunuz. Belki de siz kullanmaktasýnýz. Siz Hýristiyansýnýz. Otomobilde sizden baþkalarý da var, belki bunlarýn içinde Hýristiyan olmayanlar da vardýr. O anda boru çalýnýyor. Otomobilde bulunan ve ebedi hayata inanan siz ve diðer müminler hemen alýnýrsýnýz ve kurtuluþa erersiniz. Elbiseleriniz ve þahsi eþyalarýnýzý geride býrakarak kaybolursunuz çünkü eþyalarýn ebedi hayatý yoktur. Otomobilde bulunan kurtuluþa eriþememiþ insanlar bir anda kendilerini þoförsüz bir otomobilde bulurlar ve otomobil de bir anda bir yere çarpýp parçalanýr gider." Eylül 1990'da Reagan, benim o sýrada yaþadýðým Atlanta'yý ziyaret etmiþti. Days Inn Motel Zinciri'nden bayilik alan kiþilere SEVGÝ DÜNYASI 30 dakikalýk bir konferans verdi (Bunun için 160.000 $ almýþtý). Bu zincir benim o sýrada yeni açtýðým bir reklam acentesinin müþterisiydi. Þöyle dedi: " Armageddon Savaþý'nýn Ýsrail'de bir yerde baþlayacaðýný bildiren kutsal metinlerin unutulmamasý çok önemlidir." 1983'de Reagan Ýsrail için lobi yapan bir kiþiye de þöyle demiþti: " Biliyor musunuz, Eski Ahitte, sizin Habercilerinizin söylediklerine bakýyorum ve Armageddon'un iþaretlerinin neler olduðunu düþününce bizim bu olayý yaþayacak kuþak olup olmadýðýmýzý merak ediyorum. Yakýn zamanda bu kehanetlerde belirtilen iþaretleri görüp görmediðinizi bilmiyorum ama inanýn bunlar tam da içinde yaþadýðýmýz zamaný anlatýyor." Aðustos 1984'de, o sýrada California Valisi olan Reagan, Eyalet Senatörüne þöyle SEVGÝ DÜNYASI demiþti. "Her þey yerli yerine oturuyor. Artýk çok zaman kalmadý… Ezekiel, Tanrý'nýn has kullarýnýn düþmanlarýnýn üzerine ateþ ve kükürt yaðdýrýlacaðýný söylüyor. Bu, onlarýn nükleer silahlarla ortadan kaldýrýlacaðý anlamýna gelmeli kuþkusuz. Zamanýmýzda geçmiþte olmayan nükleer silahlar var artýk." Amerika'nýn nükleer tetiði üzerinde parmaðýný tutan diðer kiþi yani Savunma Bakaný Caspar Weinberger daha da detaya inmiþti. Toronto'da yayýnlanan Globe And Mail gazetesine göre, Kuzey Filistin'de, Hayfa'nýn 15 mil güneydoðusunda bulunan Megiddo Tepesi'ni dünyayý yok edecek büyük yangýnýn baþlayacaðý yer olarak tanýmlamýþtý. Bu "dünyanýn sonu geliyor" hikâyeleri özellikle de Amerikan Ýmparatorluðundaki Hýristiyanlar arasýnda tek tük rastlanan ya da alýþýlmadýk þeyler deðil. Hatta Hýristiyan olmayanlar arasýnda bile oldukça yaygýn. Sovyetler Birliði'nin eski Baþkaný Kruþçev (ki tescilli bir ateisttir) Amerikalý gazeteciler kendisine, baþka dünyalardan gelen uzay gemilerinin dünyayý ziyaret etmesini mümkün görüp görmediðini sorduðunda: "Kesinlikle imkânsýz" demiþti. Bunun sebebini de þöyle açýklamýþtý: "Uzay gemileri yapabilecek kadar ilerlemiþ bir uygarlýk, geliþmiþ savaþ silahlarý da yapabiliyorsa bu onlarýn sonunda kendi kendilerini yok etmesine neden olur." Esas mesele, Armageddon Ovasýnda yapýlacaðý Ýncil'de yazan savaþýn gerçekleþip gerçekleþmeyeceði deðil. Ben de olacak ya da olmayacak tartýþmasýna girmiyorum. (Eðer yeterince çok sayýda insan kendilerini bunun olacaðýna inandýrýrsa -ki Rupert Sheldrake olsa herhalde þöyle 41 söylerdi - bu inancýn yarattýðý alan öylesine güçlenir ki bakarsýnýz olay gerçekleþiverir.) Esas problem, þu andaki krizin, insanlarýn 4 000 yýlý aþan bir süredir- yaþamlarýný ve iþlerini bir an sonra dünya yok olacakmýþ gibi yürütmelerinden kaynaklanýyor. Armageddon olsa da olmasa da fark etmez. Bu inanýþ da "aman iþler çýðýrýndan çýkmadan ne kapabilirsek kapalým" zihniyetine yol açýyor ki sonucunda gezegenimiz ve yaþam alanýmýz parçalanýp yok oluyor. Bizim baþka senaryolara ihtiyacýmýz var. "Ýlkel" halklar hakkýndaki görüþlerimiz Fransýz deyince aklýmýza oldukça mutlu bir þekilde yaþamlarýný sürdüren insanlar gelir, zihnimizde bazý renkli görüntüler canlanýr hemen örneðin: üzüm baðlarý, tarlalar, Paris'teki Eyfel Kulesi. Bu görüntülere, büyük olasýlýkla, anýmsanmýþ veya nasýl olacaðý hayal edilmiþ bazý sesler de eþlik eder - Fransýzca konuþan insanlar, zeki diyaloglar... Büyük bir olasýlýkla duygular da vardýr (merak, aþinalýk, yenilik gibi hoþ duygulardýr bunlar) tatlar ve kokular da (Fransýz yemekleri ve þaraplarý gibi) Ama Batý Uygarlýðý mensubu olan bizler ilkel halklarý zihnimizde canlandýrmak istediðimizde -örneðin Kayapo'larý- görüntüler genelde renksiz, sessiz, kokusuz ve tatsýz olur. Bunun sebebi ya kültürel girdimizin çok az olmasýdýr, ya da ömrümüz boyunca zavallý ilkel insanlar hakkýnda bir sürü þey öðrenmiþ, okumuþ, görmüþ olmamýzdýr. Zihnimizde canlanan görüntüler çok defa zavallý, hastalýklý, lekeli sararmýþ diþleri olan, yarý çýplak çömelen, ormandan topladýklarý leþlerle geçinen, kýsa boylu, kötü beslenmiþ, tehlikelerle dolu bir ortam- 42 da çaresizce hayatýný sürdürmeye çalýþan insanlara aittir. Sesleri canlandýrmak istediðimizde, bu, anlamsýz sesler ve konuþmalardan ibaret kalýr - bu insanlar zeki, anlamlý, derinlikli konuþmalar yapamazlar kuþkusuz - koku ve tatlarý ise hiç canlandýramayýz. Uygarlýðýmýz baþlamadan önce yaþamýþ halklar için benzeri görüntüler -ya da görüntü yokluðu - söz konusudur. "Maðara adamý" ya da "taþ devri insaný" dediðimizde zihnimizde çizgi film karakterleri canlanýr. Seslendirilmiþ, tam olarak insan olmayan karakterler… Bunlarýn, doðal olarak ne dilleri, kültürleri, uygarlýklarý ne de mutfaklarý, dinleri, aile kavramlarý, toplumlarý ve ekonomileri olabilir. Zihnimizdeki imajýn bu kadar bulanýk ve çarpýtýlmýþ olmasýnýn nedeni bizim SEVGÝ DÜNYASI kültürümüzün bu "baþka halklar"'ý tam anlamýyla "insan" olarak kabul etmemesidir. Mezopotamya'nýn 7000 yýl önce ortaya çýkýþýndan önceki zamanlara "tarih öncesi" deriz, sanki o zamanýn da kendine ait bir tarihi, bir öyküsü yokmuþ gibi. Gerçek deðilmiþ gibi. Gezegendeki hayata ait bir dip yazýsý imiþ de bir amacý var idiyse o da bizim ortaya çýkmamýz, için sahneyi hazýrlamak imiþ gibi….. Ama Kayapo'lar ve onlar gibi yüzlerce diðer yerli halklar bizim kültürel ve dini mitolojimizi yalanlýyorlar. Binlerce yýl önce, muhtemelen Sümer Uygarlýðýnýn ortaya çýkýþýndan da uzun zaman önce Kayapo'lar Brezilya'nýn büyük bir bölümüne yayýlan bir uygarlýk kurmuþlardý. Bulunan binlerce yaþýndaki iskeletler genellikle bir çok "ilkel" halkta da olduðu gibi- onlarýn bizden çok daha üst düzeyde kaliteli ve saðlýklý bir hayat sürdüklerini ispat ediyor. Daha az dejeneratif hastalýklara, uzun boylu ve güçlü bedenlere ve uzun bir yaþam süresine sahiptiler. Bu güne kadar gelebilmiþ karmaþýk bir konuþma dilleri vardý, kadim tarihleri yazýlý deðil ama sözlü olarak aktarýlýrdý, adet ve ananeleri ve dinleri vardý. Brezilya'da her birinde 4000'e varan insanýn oturduðu binlerce yerleþim yeri kurmuþlardý. Bu yerleþim yerleri çok yüksek toprak höyükler üzerine kuruluyordu, böylece mevsimsel sel afetlerinden korunuyorlardý. Su kanallarý açarak bunlarý hem sulama ham de ticaret için kullanýyorlardý. Aileleri vardý, evlenir, çocuklarýný büyütür,dinlerinin gereðini yerine getirirler- SEVGÝ DÜNYASI di. Savaþ kavramýndan haberleri bile yoktu. (Doðal olarak kavimler arasýnda bazý çatýþmalar çýkýyordu ama bunlar hiçbir zaman karþýsýndaki diðer insanlarý yok etmek, silmek amacý ile yapýlmýyordu. Bizim kültürümüzün 7000 yýldan beri uyguladýðý "soykýrým" kavramý onlara bütünü ile yabancý idi.) Kayapolar ve dünyadaki diðer benzerleri, yüz binlerce yýl boyunca, güneþ enerjisinin sadece gündelik olarak yerküreye gelen kýsmýndan, yiyeceklerini, giyeceklerini, yaþama alanlarýný elde ettiler. Bunu sürdürülebilir enerji olarak nitelendirebiliriz. Öyle metodlar kullandýlar ki hem kendi yüksek nitelikli yaþamlarýný sürdürdüler hem de gelecek kuþaklarýn yaþamlarýný çok uzun bir süre ile (eski deyiþle ilanihaye ) sürdürebilmesini garanti altýna aldýlar. Sonra Pizarro geldi. Yüz yýl içinde Güney Amerika yerli halklarýnýn % 85'den fazlasý öldüler. Bu ölümlerin çoðu "Fatih"lerin Avrupa'dan taþýdýklarý hastalýklar (grip, kýzamýk, çiçek, veba vs. gibi ) yüzünden olmuþtu. Hayatta kalabilen Kayapo'lar, Brezilya yaðmur ormanlarýnýn en ücra köþelerine kaçtýlar ve dört yüz yýl boyunca orman dostu tarým usulleri ile yaþamlarýný sürdürebildiler. Yirminci yüzyýl baþlarýnda ise keresteciler ve hayvancýlar geldi. Yaðmur ormanlarýnýn kerestesi, özellikle de maun, az bulunmasý ve çok güzel olmasýndan dolayý çok para ediyordu. Ormanlar kesildiðinde ortaya çýkan -yaralý-yeryüzü parçasý da hayvan otlatmak için çok uygundu. Keresteciler ve hayvancýlar, Kayapolar ve diðer yaðmur ormaný sakinlerini yok etmek için paralý askerler tuttular. Bir çift kulak ya 43 da kafa derisi getirdiklerinde cömert ödemeler yaptýlar -týpký Amerika Birleþik Devletleri Hükümetinin 1800'lü yýllarda Kýzýlderililerin kafa derisi ya da kulaklarý için ödediði cömert ödüller gibi- Bu uygulama çok yakýn bir tarihe kadar sürdü, daha yeni yasaklandý. (Yine de gerek Brezilya'da gerekse dünyanýn baþka yerlerinde hala kafa ve kulak avý yapanlar var ) Örneðin Afrika'da, 1938 yýlýnda,Güney Afrika Hükümeti tarafýndan, bir çift Kung Yerlisi kulaðýna ödül ödenmiþti. O zamana kadar yerli avýna çýkmak ve yerlileri öldürmek "eðlenceli bir spor" addediliyordu. Bu amaçla ta kuzey Avrupa'dan ve Amerika Birleþik Devletlerinden avcýlar oraya gidiyorlardý Yasaklama Kayapo'larýn baþka yönden kullanýlýp istismar edilebileceði anlaþýldýðý için yapýldý. Onlarýn topraklarýnda çok deðerli aðaçlar ve madenler bulunuyordu. Bazý þirketler Kayapo'lar arasýnda bu iþe istekli kiþilerle anlaþmalar yapmýþlardý. Kayapo'larýn para ile tanýþmasý, onlar üzerinde birçok yan etkiler meydana getirdi. Onlara Genç Kültür Ýlkelerini "aþýladý". Böylece bu insanlarýn nasýl yaþadýklarýný öðrendiler ve bazýlarý bu yüzden kadim tarým usullerini terk ederek para getirecek ürünler elde etmek üzere "kes ve yak" usulünü benimsediler. Onlar da, kendilerinden önce baþka kültürlerdeki baþka yerlilerin yaptýðý gibi "ilerleme"ye teslim oldular. Çoðu artýk þirketlere ait plantasyon ve fabrikalarda iþçi olarak çalýþýyor. Kullanýlanlar kullananlara katýldý. Kayapo kültürü hýzla yok oluyor, yaðmur ormanlarý da yok olarak onlara eþlik ediyor. 44 SEVGÝ DÜNYASI Beþinci Boyuta Doðru Yol Alýrken Rengin Özer SEVGÝ DÜNYASI Sevgili Okurlarýmýz Bu yazýmýzda hem 13-14 Haziran 2009 tarihlerinde yapýlan “4. Uluslararasý UFO ve Yeniçað Kongresi” nde Dr. Norma Milanovitch tarafýndan iki ayrý konuþmasýnda ele alýnan, hem de 7 - 8 haziran 2009 da yapýlan David K. Miller çalýþtayýnýn konusu olan bir husustan söz edeceðiz. Hem Dr. Milanovitch hem David K. Miller, uzun yýllardan beri birkaç varlýða kanallýk etmiþ kiþiler. Kendilerini "Iþýk Ýþçisi" olarak nitelendiriyorlar. Kanallýk ettikleri varlýklarýn bildirdiði ve hepimizi yakinen ilgilendiren bilgileri kitap haline getirerek, makaleler yazarak, dünyanýn her tarafýný dolaþýp konferanslar vererek herkese ulaþtýrmaya çalýþýyorlar. Her ikisi de kendi alanlarýnda çok tanýnmýþ uzmanlar. Norma Milanovitch yakýn geçmiþte Birleþmiþ Milletler nezdinde de konferans vermiþ bir kiþi. Her ikisinin de Arkturuslu olduðunu belirttikleri rehber varlýklarý var. Ayrýca David Miller hem Baþmelek Mikail ile hem de Amerikan Kýzýlderililerinin geçmiþten süzülerek 45 gelen bilgelik ve bozulmamýþ kültürünü temsil eden Þef Beyaz Kartal ile temaslarýný sürdürüyor. Onlarý dinledikten sonra etkilenmemek mümkün deðil. Þunlarý açýk seçik önümüze seriyorlar: Yerküremiz kendi tekamülünde yeni bir aþamaya çok yaklaþmýþtýr. Þimdi içinde bulunduðu üçüncü boyuttan daha yüksek bir boyuta, beþinci boyuta geçmek üzeredir. Her þeyin hatta zamanýn hýzlandýðý ifade edilmektedir. Bu geçiþin 2012 yýlýnda olabileceðý tahmin edilmektedir Yerküremizin bu geçiþe yardýmcý olmak için dengelenmesi gerekmektedir. Ýnsanoðlu da, yuvasý olan yerküre ile uyum içinde beþinci boyuta yumuþak geçiþ yapmak üzere, spiritüel tekamülünde yeni bir aþamaya geçmek üzeredir. Bu geçiþ mutlaka yapýlmalýdýr ve yapýlacaktýr. Aksi takdirde insanoðlu vuku bulacak global iklim deðiþikliklerine, savaþlara ve çevrenin yok edilmesine karþý koyamýyacak ve varlýðýný sürdüremeyecektir. Bu geçiþe yardýmcý olacak yeni bir spiritüel paradigmaya ihtiyaç vardýr. Bu nedir? Özetle insan bilincinin geniþlemesidir. O zaman hem telepatik olarak yerkürenin bilinci ile baðlantý kurabilecek ve yerküreyi dengeliyebilecek, hem de Yükselmiþ Üstadlar ile temasa geçerek onlarýn yüksek seviyeli enerjilerinden faydalanacaktýr. Bu da, birçok þeyi mümkün kýlacaktýr. 46 SEVGÝ DÜNYASI Ýnsanoðlu bilincini geniþletebilir ve kendini yükseltebilir. Bunun yollarýný hem Norma Milanovitch hem de David Miller anlattý ve David çalýþtayda bazý uygulamalarý gösterdi. Çakralarýmýzý açmak ve açýk tutmak çok önemli. Bunu sýk sýk tekrarlanan basit egzersizlerle saðlayabileceðiz. Son kitabý bu konuyu detaylý olarak anlatýyor. David Miller, Arkturuslu rehber varlýk Juliano'ya kanallýk yaparak birçok bilgiyi kayda geçirdi ve kitap haline getirerek insanlara sundu. Birçok ülkede kýrkar kiþilik gruplar kurdu, bu gruplar halen çalýþýyorlar. Bunlara GOF (Group of Forty) deniyor. Bunlardan bir tanesi de ülkemizde çalýþýyor. Yakýnda bu grup David'in son kitabýný (New Spiritual Technology for the Fifth Dimensional Earth) Türkçeye çevirerek yayýnlayacak. GOF'larýn bir çalýþmasý da dünyanýn kritik bazý noktalarýna eterik kristaller indirerek yerkürenin dengelenmesine yardýmcý olmak. Bunlar toplam olarak 12 adet. On birinci kristal, çok önemli David K. Miller býr koridor olan Ýstanbul Boðazý'na indirildi. Bu kristal, dünyaya, beþinci boyuta ait bilgeliðe ve bilgiye baðlanmak için yardým edecek. Birçok saklý bilgi insanlýða sunulacak, bu bilgilerle beþinci boyut hakkýnda herkes bilgi sahibi olacak. Kristal, Karadeniz'e de açýlýyor ve hem kuzeye hem güneye hem doðuya hem batýya, tüm Türkiye'ye eriþebiliyor. Kristal bir yandan da Ortadoðuda yavaþ yavaþ barýþ saðlanmasýna yardýmcý olacak. Kristalin bir etkisi de daha çok ýþýk iþçisinin farkýndalýða eriþmesi ve Türkiye'ye akan spritüel ýþýðýn çok artmasý olacak. On ikinci kristal ise bu yýl bitmeden Brezilya’da indirilecek ve böylece beþinci ve üçüncü boyutlar arasýnda SEVGÝ DÜNYASI 47 Siz çok önemlisiniz. Her þey sizin elinizde. Bunun için tam da bu zamanda dünyada bulunuyorsunuz. Hepiniz görevlisiniz. Siz dünyaya barýþ getirebilirsiniz. Siz titreþiminizi yükseltirseniz, düþük titreþimdekileri de yükseltebilir ve kurtarabilirsiniz. Siz ýþýkta Norma olabilirseniz, tüm bedeninizi Milanovitch bize þifalandýrabilirsiniz. þunlarý anlattý: Siz ýþýkta iseniz kafanýzda canlandýrdýðýnýz her þey Uzun yýllar resmi görevlerde ve gerçekleþebilir. Bu da bilim adamlarý ile çalýþtým. Fütüristik çalýþmalar yapan bir laboratuarda yerkürenin dengelenmesine çalýþtým. Bu çalýþmalar bilgi birikiyardýmcý olabilirsniz demektir. baðlantý kurulmasý kolaylaþacak ve çabuklaþacak. Brezilya’daki on ikinci eterik kristal insanlýðýn 5. boyuta geçiþ yapmasýný kolaylaþtýracak. minin çok hýzlandýðýný ve 2012 civarýnda zirve yapacaðýný gösteriyor. 2012 bir dönüm noktasý, bir geçiþ zamaný. Yakýnda din ile bilim karþý karþýya deðil yan yana yerlerini alacaklar. Bilim artýk her þeyi açýklayabilecek. Peki insan bunun hangi noktasýnda? Ýnsan limitsiz güce sahiptir. Siz, düþünce ile her þeyi yapabilirsiniz. Güç sizin içinizdedir. Tanrý’nýn gücü sizin içinizdedir, yeter ki onu fark edin ve yönetin. Bunu yolu titreþimden geçer. Evrende her þey titreþir. Siz de titreþimlerinizi yükseltebilirsiniz. Önce çakralarýnýzý açmayý ve açýk tutmayý öðrenirseniz hassasiyetiniz artar ve daha yüksek seviyelerdeki varlýklarýn dilinden anlar, onlarýn enerjisinden faydalanabilirsiniz. Iþýk çok önemlidir. Zihninizde altýn ýþýðý canlandýrýn ve kalbinizde de. Diðer insan kardeþlerinizle birleþtiðinizi, bir olduðunuzu hissedin. Bunu her zaman, her yerde yapýn. Yapacaðýnýz en zor iþtir. Ama yapýn çünkü en yüksek titreþime ihtiyacýnýz var ve bunun yolu da ýþýk, sevgi ve neþeden geçer. Evrende her enerji (ki enerji bir titreþimdir) bir çember üzerinde hareket eder. Her þey döner. Dönen þey baþlangýç noktasýna geri gelir. Yaydýðýnýz her titreþim size bir zaman geri döner. Bu da þu anlama gelir. Bizler her þeyi mahvetmeye veya cennete çevirmeye muktediriz ve geleceðimiz, geçmiþimizdeki davranýþýmýza 48 göre oluþacaktýr. Ayrýca hepimiz birbirimize baðlýyýz. Siz beni etkilersiniz ben de sizi. Daima yukarý doðru uzanarak baþkalarýný da yukarý çekebiliriz. Onlarýn bizi aþaðý çekmemesi için ýþýkta, sevgide olun, neþeli olun. SEVGÝ DÜNYASI sahiptir, ýþýkla sevgi ve neþe ile gerekli titreþime eriþerek... Ama öfke ve nefreti seçerseniz daha düþük bir titreþimi seçmiþ olursunuz ve geçemezsiniz Yerküre geçiþten sonra sadece beþinci boyutta yaþamý mümkün kýlan özellikler taþýyacak. Üçüncü boyutdaki yerkürede ise artýk yaþam sürdürülemeyecek . Herkes bu geçiþi yapabilecek mi? Yapamýyabilir. Onlar için tekamüllerine devam etmek üzere evrende hazýrlanan baþka yerler de var. Unutmayalým ki ruhumuz ölümsüz ve gerçek anlamýnda hayat sonsuzdur. Bu ruhsal yolculuðu sadece siz kendiniz yapabilirsiniz. Bilincinizi geniþletmeyi, ýþýk varlýðý olduðunuzu fark etmeyi seçin. Kendinizi ve yerküreyi yükseltin ve kurtarýn. Bunu yapabilirsiniz ve yapýnýz. Evrendeki her þeyin enerji olduðunu anlayýnca kendinizin Dünyanýn geçiþi gerçekleþtiðinde her varlýk ihtiyacý olan þeyi bulacaðý yere de bir ýþýk varlýk olduðunu gidecek. Þimdi seçiminizi yapýn ve anlarsýnýz. Boyutumuzla beþinci boyut arasýndaki portalden her birey geçme hakkýna korkmadan sevgi ve ýþýkla ve hep beraber kendimizi ve yerküremizi yükseltelim. “Lütfen Yeni Yýlda Aboneliðinizi Yenilemeyi Unutmayýnýz!..” Deðerli Okuyucularýmýz Sevgi Dünyasý Dergimiz Haziran 2007 tarihinden baþlamak üzere yalnýzca abonelerimize ulaþmaktadýr. Bizlerle olmaya devam etmek istiyorsanýz, Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul adresine mektupla veya Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri: Kazým Erdemoðlu’na (0212) 252 85 85 no’lu telefonla, (0212) 249 18 28 no’lu faxla abone adresinizi bildirmenizi rica ederiz. En içten sevgilerimizle Sevgi Dünyasý Adý, Soyadý: Adres: Posta Kodu: Ýlçe: Ýl: Tel: Abone ücreti: ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... Yurt içi (40 TL) ................ Yurt dýþý (50 TL) ................ Posta Çeki No: 385999 (Sevgi Yayýnlarý)
Benzer belgeler
2010 Ocak Sayı - xn--sevgiyaynlar
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Özenç Kayserilioðlu
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Hale Ürkmezgil
Haberleþme...