2009 Mayıs Sayı - xn--sevgiyaynlar
Transkript
2009 Mayıs Sayı - xn--sevgiyaynlar
MAYIS 2009 Sayý: 485 Fiyat: 3.5 YTL .Ýki Ünlü Týp Profesörünün Allah Ýnancý .Eðitimde Mustafa Necati Dönemi .2. Ýst. Parapsikoloji Konferansý ÝÇÝNDEKÝLER Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi Cilt: 41 Sayý:485 Mayýs 2009 Onur Baþkaný: Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Özenç Kayserilioðlu Yayýn Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri: Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 0542 676 83 47 Faks: 0212 249 18 28 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul Yönetim Yeri: Oba Sok. Silla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul Baský: Inkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ. Çobançeþme Mah. Sanayi Cad. Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL Yurt Dýþý: 50 YTL Allah’ý Ýçte Duymak Lâzýmdýr .............................................. 2 Dr. Refet Kayserilioðlu Ýki Ünlü Týp Profesörünün Allah Ýnancý ........................................ 6 Ahmet Kayserilioðlu Muhammed’in Müjdesi ...................... 14 Güngör Özyiðit Eðitimde Mustafa Necati Dönemi ............................................. 16 Yalçýn Kaya Hayvanlarla Konuþmak - 5 ............... 22 Zuhal Voigt Ýki Kadýn ve Bir Konu ....................... 30 Nadide Kýlýç Küçük Çocuklar Hiç Bilmedikleri Bir Lisanda Konuþuyorlar (Çocuklarýn Geçmiþ Yaþamlarý) ................ 35 Carol Bowman/Nelda Bayraktar Eski Hastalýklar Yeniden Ortaya Çýkýyor (Eski Günýþýðýnýn Son Saatleri) ................ 39 Thom Hartman/Arýn Ýnan Parapsikoloji Konferansý (Detay Bilgi) .......................................... 43 SEVGÝ DÜNYASI 1 Sevgili Dostlar Tüm diðer enkarnasyonlarýmýzý göz önüne alacak olursak eðer, hayatlarýmýzýn birkaçýnda ya da en az birinde anneliðin ne demek olduðunu yaþamýþ olmamýz ihtimali çok yüksektir. Soyumuzun devamý için canýmýzdan can vermek... ona sonsuz bir sevgi, sabýr ve ilgiyle, gözümüzün içi gibi bakmak... karþýlýksýz sevginin ve vermenin ne kadar doðal ve kolay bir þey olduðunu tecrübe ederek yaþamak... evlatlar için sýkýntý çekmenin bile bir saadet olduðunun farkýna varmak... birbirini gerçekten sevenlerin hiçbir zaman kopmayacak güçlü duygusal baðlarla birbirine baðlý olduðunu anlamak... sevginin acý çekerek ve üzüntülerle büyüdüðünü duyumsamak ve bunun sebebi olan kiþiyi hiç suçlamadan daha da çok sevmek... Bunlardan daha da fazla olan, bizleri insan yapan tüm ince ve üstün deðerleri ruhumuza kazandýran anneliði yaþamamýþ bir ruhun varolduðunu düþünmek bile zordur. Onun nasýl bir yük getirdiðini, hazla karýþýk ince, bitmeyen bir sýzý gibi anneliði yaþayarak hepimiz bir yaþamýmýzda tatmýþýzdýr. Onun için anneler gününün deðeri, diðer bütün günlerden daha fazladýr tüm dünyada. Bizler için de öyledir. Ýnsanlar arasýnda bir ayýrým yapmak iþimiz deðil, insan insandan farksýzdýr. Ancak annelik ve anneler söz konusu olunca tüm dünya, hatta dünya dýþý, hepimiz o konuda birleþiriz ki, onlarýn yeri farklý ve baþkadýr. Ama daha da genel düþününce, yani herkesin bir zamanda bir yerde anne olarak yaþamýþ olma ihtimalini göz önünde bulundurunca annelere duyulan sevgi ve saygý diðer insanlara da aktarýlabilir. Ayrýca en sevilmeyen, berbat ve kötü bir insanýn da onu seven bir annesi olduðunu bir an düþünmemiz, onun ne yaparsa yapsýn o annenin sevgili çocuðu olduðunu varsaymamýz, en kötüde olan kiþiye bile Yaratan’ýn nasýl bakabildiðini, O’nun sonsuz sevgisini hatýrlarýr bize. Anneler, Bizi Sevgisinden Vareden’i bize en çok yaklaþtýran varlýklardýr ayný zamanda. Onun için de varlýklarýna bir kez daha þükrederiz. En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI SEVGÝ DÜNYASI 2 ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR Esasen Allah'la kul kýyaslanamaz ve arada herhangi bir benzetmeye dahi kalkýlamaz. Allah için, kendi kendine var olandýr, diyoruz. Çünkü bütün kudretler onda ve bütün imkânlar ona aittir. Allah mükemmeldir, noksansýzdýr bile derken, O'nun hiçbir þeyle kýyaslanamayan kudretini ve üstünlüðünü asla ifade etmiþ olamayýz. Halbuki insan veya umumi olarak söylersek kul, noksandýr. Dr. Refet Kayserilioðlu Allah’ý Ýçte Duymak Lâzýmdýr SEVGÝ DÜNYASI Erdem - Demiþtiniz ki, Allah kendi kendine var olmuþtur ve kimse tarafýndan yaratýlmamýþtýr. Bunu kabul ettiðiniz gibi, niye insanlarýn ve bütün canlýlarýn da kendi kendilerine var olduklarýný kabul etmiyorsunuz? Özden - Allah kendi kendine var olandýr. Fakat buradaki "varlýk", insanlarýn varlýðýna asla benzemeyen, onlarla kýyaslanamayan bir varlýktýr. Çünkü biz, insana var derken, ondaki bedeni, þekli, görebildiðimiz hareketlerini düþünürüz. Ayrýca biz, bir þeyin varlýðýna umumiyetle var bildiðimiz þeylere benzeterek kani olabiliriz. Halbuki Allah'ýn insana veya isterse en yüksek olsun, herhangi bir mahlûka bir benzerliði yoktur. Esasen Allah'la kul kýyaslanamaz ve arada herhangi bir benzetmeye dahi kalkýlamaz. Allah için, kendi kendine var olandýr, diyoruz. Çünkü bütün kudretler onda ve bütün imkânlar ona aittir. Allah mükemmeldir, noksansýzdýr bile derken, O'nun hiçbir þeyle 3 kýyaslanamayan kudretini ve üstünlüðünü asla ifade etmiþ olamayýz. Halbuki insan veya umumi olarak söylersek kul, noksandýr. Eksiklerle ve hatalarla doludur. Eksik ve noksan olan bir varlýktan mükemmel bir eser beklenemez. Halbuki görüyoruz ki, etrafýmýzdaki âlem, bu âlemdeki nizam ve bizzat kendi bedenimizdeki düzenli yapý ve iþleyiþ, bizim noksan bilgilerimizle baþarýlamaz. Aksini iddia etmek, mantýk kurallarýna aykýrý olur. yoruz. Kolunun kuvvetiyle, kalbinin düzenli çalýþmasýyla, karaciðerinin iþleyiþiyle mütalâa etmiyoruz (deðerlendirmiyoruz). Bütün insanlarýn bedeninde ayný mucizeler her zaman olup durmakta, ama bunlar, ruha verilen bir otomatizma ile iþleyip gitmektedir. Þöyle bir benzetme yaparsak insan, otomobili kullanan þoför gibidir. Otomobilin planlarýný yapan ve onu inþa ve imâl eden mühendis deðildir. Erdem - Hem insan eksiktir ve noksandýr diyorsunuz, hem de bedenimizdeki düzenden ve mükemmel yapýdan bahsediyorsunuz. Bu ikisi birbirine aykýrý deðil mi? Erdem - Her ruh, kendi bedenini kendisi kurmaz mý? Sizden, vaktiyle öyle bir þey iþitmiþtim. Özden - Ýnsan eksiktir derken, bilgi ve kudret yönünden, yani ruhi melekeler yönünden düþünüyorum. Yoksa, beden bakýmýndan hamalýn da, alimin de bedeni ayný mükemmel düzendedir. Esasen biz, insan derken onu, ruhi kudretleriyle düþünü- Özden - Her ruh, kendi bedenini ancak mevcut bir modele ve nizama uygun olarak, ancak ilâhi kanunlarýn ona tanýdýðý imkânlar dahilinde teþkil edebilir ve kendi bilgi ve melekelerini kendi bedeninde tezahür ettirmeye çalýþýr. Bu da, birçok yardým ve yol göstermelerle gerçekleþir. Bir ruh diyebilir mi ki: "Ben, bedenimi üç SEVGÝ DÜNYASI 4 kulaklý, dört gözlü yapacaðým. Veya boyum 3 metre yüksekliðinde olsun!" Hayýr, bunlarý asla diyemez. Dese bile, bu yolda bir faaliyet göstermesine ve baþarý kazanmasýna imkân yoktur. O, mevcut standart insan modeline uymak zorundadýr. O modelde kalp göðüs boþluðunda, hafif soldadýr. Karýn boþluðunda veya kafanýn içinde olamaz. Görülüyor ki, kendi bedenimize bile bizden daha önce ve daha çok hakim olan bir nizam var. O nizama "Ýlâhî nizam", bu nizamýn kurucusuna da "Allah" diyoruz. Erdem - Bedenimizde gördüðümüz bu nizamý tayin eden verasettir. Yani atalarýmýzdan aldýðýmýz (gen'lere), vasýflara uymak zorundayýz. Bunun dýþýna çýkamayýz. Buradaki nizamý neden ilâhî nizam olarak tavsif etmek lüzumunu duyuyorsunuz? Özden - Sathî (yüzeysel) olarak bakarsak, bize öyle görünebilir. Fakat biraz daha derin düþünürsek, veraset kanunlarýný koyan kudret biz miyiz? Çocuklarýmýzýn bazen benzemesini, bazý yönlerden benzememesini tayin ve temin etmek bizim elimizde mi? Acaba veraset kanunlarýnýn iþleyiþini de düzenleyen ve kontrol eden daha üst bir nizamýn mevcudiyetini düþünemez miyiz? Erdem - Veraset kanunlarýný düzenleyen, dünya þartlarý ve tabiat þartlarýdýr. Bunlar ise, dünyanýn güneþ etrafýndaki cazibe tesiriyle hasýl olan hareketinden ve bu hareket esnasýnda bütün kâinattan almakta olduðu tesirlerden doðmuþtur. Özden - Dünyayý düzenleyen kanunlar ve daha sonra da verasete tesir eden kanunlar, zannettiðiniz gibi tesadüfen hasýl olmuþ þeyler deðildir. Milyonlarca ihtimalin içinde hep belli bir maksada hizmet eden ihtimallerin peþi peþine sýralanmasý bize burada þuurlu ve ne yaptýðýný bilen etkenin varlýðýný düþündürür. Bir meydana açýlan 10 yoldan birer tane otomobili iþletip þoförsüz olarak meydana doðru salýversek, ayný noktaya doðru hareket eden bu otomobillerin hiçbirinin diðerine çarpmama ihtimali on milyonda bir'dir. Ayný hareketin ikinci bir kere daha tekrarý, yani otomobillerin hiç birbirine çarpmadan meydanda bir kere daha dolaþmalarý on milyon kere on milyonda bir ihtimâldir. Halbuki otomobillerin üzerinde, onlarý süren þuurlu varlýklar varsa, çarpma ihtimali sýfýra yaklaþýr. Etrafýmýzda öyle hadiseler asýrlardan beri olup durmaktadýr ki, bunlarda þuurlu bir sevk ve idareyi düþünmekten baþka çýkar yol yoktur. Ve illâ mantýksýz ve gayri ilmi düþünmeyi bir insan kendine meslek edinmesin. Erdem - Yani siz, tabiattaki nizamdan, Allah'ýn varlýðýný çýkartýyorsunuz ve Allah'ýn varlýðýný böyle gösteriyorsunuz. Özden - Dostum, Allah'ýn varlýðýný göstermek mümkün deðildir. Çünkü Allah'ýn gösterilecek ve bizim de görüp SEVGÝ DÜNYASI idrak edebileceðimiz bir varlýðý yoktur. Yani, onun bir þekli, bir biçimi, bizim anladýðýmýz manâda bir vasfý, bulunduðu bir yeri, bir bedeni v.s. hiçbir þeyi yoktur. Böyle olunca, Allah'ýn gösterilecek bir þeyi de yok demektir. Ama O, yine vardýr. Bildiðimiz hiçbir þeye benzemeyen tarzda vardýr. Varlýðý da bütün kâinatý, orada mevcut canlý, cansýz bütün mevcudatý kuþatmýþtýr. Bedeni her yeri kaplamýþtýr, manâsýný anlamayýnýz. Çünkü O'nun bedeni yoktur. O halde benim size göstermek istediðim, konuþmalarýmda ispata çalýþtýðým, O'nun eserlerinde sezilen O'nun kudreti ve var olduðunun iþaretleridir. Ýþte biz, bu iþaretlere tutunarak O'nun var olduðu hükmüne ulaþýyoruz. Erdem - Yani, varlýðýný katî olarak bilemiyoruz. Özden - Katî olarak bilmek ne demektir? Beþ duyu organýmýzla O'nun mevcudiyetini hissetmemiz mi? Beþ duyu organlarýmýzla ve hattâ 5 aletlerimizle de varlýðýný tespit edemediðimiz birçok þeyleri biz bugün kabul ediyoruz. Elektronu kim görmüþtür? Þuur denilen þeye biz görerek mi inanýrýz? Nedir þuur? Ruh nedir? Sonsuzluk diyoruz, nedir sonsuzluk? Ýdrak edebiliyor musunuz? Ýdrak edemiyorsunuz diye, yok mu diyeceksiniz? Sonra, kâinatta yalnýz bizim bildiðimiz ve idrak ettiðimiz þeyler var, bundan baþka bir þey yok diye nasýl iddia edebiliriz? Böyle bir iddia ilmimiz ve bilgimiz en son, en üst noktasýna geldi demek deðil midir? Erdem - Durunuz, üstüste sorduðunuz sualler beni þaþýrttý; biraz düþünmeme imkân veriniz. Özden - Düþününüz dostum, istediðiniz kadar düþününüz. Sizden önce, asýrlar boyu çok büyük kafalar da düþünmüþ ve bunlara doðru dürüst bir cevap verememiþtir. Bunlarýn elbette bir cevabý vardýr. Fakat hepsini dünya þartlarý ve maddi düþünceler içinde cevap- landýrmak imkânsýzdýr. Onlarý cevaplandýrmak için, dünya kabuðunu kýrmak, fikirlerinizi ve zihnimizi o kabuðun ötelerine uzatmak lâzýmdýr. Hem, size bir þey daha söyleyeyim: Allah'ý göstermenin deðil, bulmanýn iki yolu vardýr. Birisi objektif yol (dýþtan, eþyalara, olaylara bakarak) diðeri sübjektif yoldur (ilâhi kudretin tesirlerini içte duyarak). Bunlardan birincisi, sadece þahsý uyandýrmak, doðru yola yöneltmek içindir. Yöneldiði doðru yolda onu yürütecek olan içte duyulacak tesirler ve ýþýklar veya ölçüye ve tarife sýðmaz ilâhi mutluluklardýr. Erdem - Bu son söylediðiniz sübjektif yolu pek anlayamadým. Bunu size gelecek konuþmamýzda soracaðým. SEVGÝ DÜNYASI 6 Ahmet Kayserilioðlu, Sadi Irmak’la söyleþide, 1969 Ýki Ünlü Týp Profesörünün Allah Ýnancý Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog SEVGÝ DÜNYASI ORD.PROF. SADÝ IRMAK'IN ALLAH ÝNANCI "Bu yakýnlarda ünlü fizik bilgini Einstein'ýn Enstitüsünün kapýsýna yazýlmýþ bir cümle gördüm ve hayran oldum. Cümle þöyle idi: "Allah güzellik ve sanat dolu!.." 1969'da yani 40 yýl önce "Niçin Allah'a inanýyorum?" baþlýklý bir dizi röportaj yapmýþtým. Ýki týp profesörü; biri Müslüman, biri Hýristiyan iki din bilgini ve bir felsefe doçenti ile görüþmeler yapmýþ, Allah'a niçin inandýklarýný sorgulamýþ, SEVGÝ DÜNYASI'nda ay ay yayýmlamýþtým. Aradan 40 yýl geçse de cevaplarý her zaman için geçerli olduðundan bu röportajlarý iki sayýmýzda sizlerle özet olarak paylaþacaðým. Sonraki sayýlarýmýzda Yaradan'ýn varlýðýyla ilgili diðer kanýtlar üzerinde durduktan sonra, kutsal metinlerde, felsefede, "Bizim Celselerimiz"de, baþta Kryon bilgileri olmak üzere "Rehber Varlýk" bildirilerinde Yaradan'la ilgili mesajlarý aktarmaya ve yorumlamaya çalýþacaðým. Karþýt fikirler de çok önemli. Bu nedenle tarih boyunca ve yaþadýðýmýz günlerde, sadece maddenin varlýðýný savunan materyalist görüþler üzerinde uzunca durarak, yazý dizimi sonlandýracaðým. Yukarýda ilk baþta týrnak içinde aktardýðým cümleler ilk röportajýmý yaptýðým Ýstanbul Týp Fakültesi Fizyoloji Kürsüsü Baþkaný Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak'ýn (1904 -1990) konuya giriþ sözleriydi. Geçmiþte Çalýþma Bakanlýðý, sonraki yýllarda ise Baþbakanlýk yapmýþ Sayýn Sadi Irmak hem bilgisi, hem de üstlendiði önemli görevleri dolayýsýyla Ülkemizin, en önde, en tanýnmýþ þah- 7 siyetleri arasýndaydý. Onun Allah inancýyla ilgili kanýtlarý okuyucularýmýz için çok deðerli olmuþtu. Konuþmasýný þöyle sürdürmüþtü: "Bir Fizyolojist olarak (Fizyoloji: Vücudun deðiþik sistem ve organlarýnýn birlikte nasýl çalýþtýðýný ve görevlerini nasýl yaptýðýný araþtýran bilim dalý) evrende büyük bir düzen ve ahengin varlýðýný görüyorum. Bunu yaratan zekâya inanma ihtiyacýna, belki herkesten fazla zorlayan bir bilim dalýnýn üyesiyim. Yaratýlmýþ þeyler içinde en karmaþýk ve en geliþmiþ olaný muhakkak ki insan vücududur. Vücut içinde öyle bir olaðanüstü düzen ve ayar; daha doðrusu binlerce düzeneðin öyle bir birlikte çalýþmasý görülür ki, bunu 'tesadüf' diye açýklamak mümkün deðildir. Fizyoloji ne kadar iyi bilinirse, bu evrendeki düzen fikri de o kadar samimiyetle kabul edilir. Öte yandan bir insan nasýlsa, inandýðý Allah'ý da ona göredir. Yani bu büyük düzeni, herkes kendi ölçüsüne göre anlar ve yorumlar. Bununla beraber Allah kavramýnýn en yüce tanýmýný Kuran'da bulduðumuz þüphesizdir. Nitekim Goethe, Carlyle ve hattâ Einstein'ýn Allah görüþleri Kuran'a pek yaklaþýr..." Ahmet Kayserilioðlu - Hocam, hayatýnýzda deðiþik dönemler oldu mu; inanýp, inanmama bakýmýndan Sadi Irmak - Ben bu manâda "Bir Allah" fikrini bütün ömrümce taþýdým. Geçirdiðim tek kriz lisenin 12. sýnýfýnda oldu. O zamana kadar bütün ibadetlerini yerine getiren bir Müslüman'dým. Buzlarý kýrýp abdest alýr ve yatýlý okulumuzun küçük camiinde sýfýrýn altýnda 30 derecede namazýmý kýlarken haz içinde yü- 8 SEVGÝ DÜNYASI zerdim. O sýralarda bir arkadaþ Buchner'in, Baha Tevfik tarafýndan çevrilmiþ "Madde ve Kuvvet" isimli bir kitabýný getirmiþti. Tamamen maddeci bir dünya görüþünü savunan bu kitap, itiraf ederim ki, bende din konusunda bir yýl kadar süren bir buhran yarattý. Bu bir yýl, ayný zamanda hayatýmýn en ýstýraplý devresidir. Liseden sonra hukuk, daha sonra da týp öðrenimi yaparken... halindedir. Çünkü hiçbir bilimde son gerçeklere varmýþ deðiliz. Klâsik bir sözle söylersek: "ignora bimus" yani "sonsuza kadar bilemeyeceðiz." Gerçeði arama huyumuz burada isyan ediyor. Daha ötesini bilmek istiyoruz. Ve o zaman 'Ýman' imdadýmýza yetiþiyor Ahmet Kayserilioðlu - Yarýda býrakýp mý týbba geçtiniz, yoksa hukuku da bitirdiniz mi? Sadi Irmak - Evet bitirdim. Üniversite eðitimi sýrasýnda yeniden dengemi buldum. Özellikle fizyolojiye katýlmam bendeki Ýlâhi Düzen fikrini perçinledi. Ayrýca belki de Konya'lý olmam bakýmýndan Allah anlayýþýnda Mevlâna'nýn etkisi altýnda kalmamý herhalde aykýrý görmezsiniz. Mevlâna'dan sonra ikinci hocam; ayný zamanda annemin dayýsý olan ve 19. yüzyýlýn Cevdet Paþa ile birlikte en büyük bilginlerinden olan Mahmut Esat Efendi'dir. Onun 'Tarihi Dini Ýslâm' adlý eseri, ilk ele aldýðým ve tekrar tekrar okuduðum kitaplardan biridir. Ýslâmiyet'e hayran olmayý bu kitaptan öðrendim. Bu kitapta beni en çok tatmin eden iki þey olmuþtur. Evvelâ Ýslâmiyet'in mucizeyi deðil, aklýn egemenliðini benimsemiþ olmasý. Çünkü aslýnda akýl en büyük mucizedir. Ýkincisi; cennet, cehennem, melek, þeytan gibi anlamlarý, 'müteþabihat' yani, bugünkü Türkçe ile 'semboller' diye tanýmlamasýdýr. Bu iki gerçeðin ýþýðýnda dinin, bilimlerle çeliþmesi önlenmiþ olur. Aslýnda iman, bilimin bittiði yerde baþlar. Böylece bilim ve iman ufuklarýmýzý geniþleten bir bütünlenme Ahmet Kayserilioðlu - Ýnsan vücudunu incelerken sizi hayrete düþüren ve Allah'a inanmaya götüren neler oldu? Sadi Irmak - Vücudun tümü olsun, bölümleri olsun hepsi tabiat kanunlarýna göre iþliyor; fakat bir hedefe yönelik olarak!.. Yani her hücrede faaliyetler adeta bir küçük bilinçle yürüyor. Bu bilinç, bireyi ve türünü mümkün olduðu kadar yaþatma yönünde iþliyor. Bu yön tutmayý doða bilimleri ile açýklamak olanaksýz. Ýþte burada inanma ihtiyacý baþ gösteriyor. Her þeye hâkim ve her þeyi bilen evrensel bir düzenleyici aramaya mecbur oluyoruz. DOÐA KANUNLARI DA VAR, YARATICI DA... Ahmet Kayserilioðlu - Tesadüflerle de düzenli þeyler oluþamaz mý?!.. Sadi Irmak - Bununla, yani tesadüfle vücudumuzdaki binlerce düzeneði açýklayamayýz. Çünkü tesadüflerle geliþmiþ canlýlarýn tarihi olan 10 milyon yýlda bu binlerle nizamýn doðabilmesi matematik açýsýndan imkânsýzdýr. Ahmet Kayserilioðlu - Milyarlarca tesadüf bir araya gelerek ilk hücre oluþsa ve onun üremesi ve geliþmesiyle ondan diðer canlýlar türese. Buna ne dersiniz? Sadi Irmak - Tek kelime ile: "ASLA" derim. SEVGÝ DÜNYASI Ahmet Kayserilioðlu - Niçin?!.. Sadi Irmak - Çünkü sizin o olaðanüstü rastlantýlarla oluþturduðunuz hücrenin, bin defa daha geliþmiþinden beynimizde 10 milyar hücre vardýr. Ve 10 milyar hücrenin birbiriyle ahenkli olarak ve birbiriyle iletiþim içinde çalýþmalarý iþin asýl þaþýrtýcý olan tarafýdýr. Haydi ilk hücre tesadüfen oldu diyelim. Peki beynimizdeki bu muazzam hücreler topluluðu, bir planlayýcýsý, bir yapýcýsý olmadan nasýl böyle bir düzen kurdular acaba? Ben bunu tesadüf teorisiyle asla açýklayamam. Sýrasý gelmiþken bir an için iþin pedagojik tarafýna gelelim. Ben týp eðitiminde sadece cosalite (sebeplerden sonuca gitmek) görüþünün yetmediðine ve bunun finalite (gayecilik) görüþü ile tamamlamak gerektiðine inanýyorum. Ahmet Kayserilioðlu - Tek hücre geliþerek daha karmaþýk organizmalarý oluþtururken Darwin teorisine baðlý bilim adamlarý bir zorlukla karþýlaþýyorlar. Bu da çeþitli türlerin meydana gelmesi problemi... Bunu normal yoldan açýklayamadýklarý için mutasyon diye isimlendirdikleri ani sýçramalarla türden türe geçiþler oluyor, diyorlar. Ve hepsinde olduðu gibi mutasyonlarý da tesadüfe baðlýyorlar. Sizce bunlar rastlantýlarla olabilir mi? Yoksa bir bilgili, bilinçli varlýðýn etkisi mi var burada?!.. Sadi Irmak - Bunu da kör tesadüfe býrakmak çok güç. Gerçi öldürücü mutasyonlar da olmuþtur; fakat çoðu geliþmeye yönelik olmaktadýr. Yeni türler böyle oluþuyor. Düzeni saðlayan bir büyük 9 kudreti, bir zekâyý ve evrensel nizam fikrini burada da bulmak mümkün. EN KORKUNÇ SORUYU SORDUNUZ Ahmet Kayserilioðlu - Ammophile (Amofil) denen bir böcek var. Bu böceðin yumurtalarýný canlý fakat hareket edemeyen bir týrtýlýn üzerine býrakmasý, yavrularýnýn beslenmesi bakýmýndan mutlaka gerekli. Ammophile þöyle yapýyor: Üzerine yumurtlayacaðý týrtýla 9 iðne batýrýyor ama 9'u da týrtýlýn 9 hareket merkezine olmak üzere. Yani tam bir isabetle hayvaný felçli, kýpýrdayamaz duruma getiriyor. Sonra da üzerine yumurtluyor. Biyoloji bilgisi sýfýr olan Ammophile týrtýlýn hareket merkezlerini nereden öðrenmiþ acaba ki, böyle bir ustalýk sergileyebiliyor?!.. Sadi Irmak - En korkunç suallerden birini sordunuz. Akla tam manâsýyla durgunluk veren bir konudur bu. Son zamanlarda þöyle bir deney yapýldý: Bir hayvan belli bir þartlý reflekse alýþtýrýlýyor. Meselâ belirli bir ýþýk demeti verildi- SEVGÝ DÜNYASI 10 ði zaman kaçmaya veya yaklaþmaya þartlandýrýlýyor. Bu hayvan öldürülüp beyninden bir hulâsa (özüt) yapýlarak yavru bir hayvana enjekte edilip, verildiðinde o yavruda da ýþýða karþý ayný reflekslerin olduðu hayretle görülmüþtür. Demek ki yaþanýlmýþ olaylar silinip gitmiyor. Organik bir tortu býrakýyor. Ahmet Kayserilioðlu - Bu anlattýðýnýz deney ile Ammophile'in üzerinde konuþtuðumuz içgüdüsü açýklanabilir mi? Sadi Irmak - Ammophile için böyle bir þart ileri süremeyiz. Çünkü bu anlattýðým örnekte þartlý refleksi öðretme ve hayvaný belli bir yönde terbiye etme çalýþmasý var. Halbuki Ammophile'de bir öðreten yok. Diðer bir sorun da öðrenilmiþ þeylerin katýlýmla yavrulara geçme mekanizmasýdýr. Þöyle açýklayayým: Bir hayvaný belli bir þartlý reflekse alýþtýrdýðýmýzda, onun yavrularýnda bu refleksi göremiyoruz. Yani sonradan öðrenilenler ve kazanýlanlar kalýtýmla yavrulara geçmiyor. Ancak üreme hücrelerinde bir deðiþiklik yaparsak o zaman yavrulara geçtiðini görebiliyoruz. Canlýlarda nereye baksak bu evrensel düzenleme görülüyor zaten!.. HARÝKA ÇOCUKLAR Ahmet Kayserilioðlu - Son bir sorum daha var: Harika çocuklar konusunda ne düþünüyorsunuz? Harika çocuklar derken çok akýllý, yetenekli çocuklardan söz etmiyorum. Kendilerine hiçbir þey öðretilmediði halde, üstün iþler yapan çocuklarý kastediyorum. Sadi Irmak - Harika çocuklarýn bazýlarýnýn anne ve babalarýnda da ayný yetenekler görülmüþ. Fakat benim en büyük dahî kabul ettiðim Leonardo da Vinci'nin annesi meyhane garsonu, babasý ise bir serseri idi. Bizzat tanýk olduðum bir durumu anlatayým: Eðitimi için özel kanun çýkarýlan ünlü piyanist Ýdil Biret küçükken bizim komþumuzdu. Hattâ bu kanunun raportörü de ben idim. Henüz 3 yaþýnda iken Ýdil'i Kapalýçarþý'ya götürüyorlar. Orada duyduðu seslerden etkileniyor ve henüz do, Ahmet Kayserilioðlu - O halde ilk Ammophile tesadüfen 9 hareket merkezini öðrense bile bu, yavrularýna otomatik olarak geçemez öyle deðil mi?.. Sadi Irmak - Evet. Ahmet Kayserilioðlu - Öyleyse burada da akýllý bir planýn ve icraatýn etkisi kendini yine belli ediyor!.. Sadi Irmak - Evet. Ýdil Biret Wilhelm Kempff birlikte çalýyorlar SEVGÝ DÜNYASI re, mi... do'yu bilen yumurcak, eve gelince o seslerden oluþan mükemmel bir armoni meydana getiriyor. Son olarak þunu yaz: "Ýnsanýn ya tamamen cahil, ya da tamamen bilgin olduðu zaman Allah'ý vardýr. Orta yerde kaldýðý zaman Allah'ýný kaybediyor!.." PROF. DR. KÂZIM ARISAN'IN ALLAH ÝNANCI Ýstanbul Üniversitesi Kadýn doðum uzmaný Prof. Dr. Kâzým Arýsan (1909 1994) evrendeki sonsuz büyüklükler ve sonsuz küçüklükler, her ikisinde de bir türlü sonuna ulaþamadýðýmýzý anlatarak sözlerine baþlamýþtý: "Beni en çok hayrete düþüren þey evrenin uçsuz bucaksýz sonsuzluðudur. Astronomide yeni keþifler yapýldýkça evrendeki bu akýl almaz büyüklüðe, sonsuzluða hayretimiz daha da artýyor. Dünyamýz ve hattâ güneþ sistemimiz bu sonsuzlukta bir nokta gibi kalýyor. Artýk bu korkunç büyüklük karþýsýnda biz insanlarýn ne kadar da zerrenin zerresi olduðumuzu bir düþünün. Atomlar dünyasýna inince de hayretimiz devam ediyor. Çünkü atom demekle iþ bitmiyor; onun elektronu, çekirdeði derken her yeni buluþla, o en küçük sandýðýmýzda bile daha nice küçük parçacýklar bulunduðunu; evren nasýl sonsuz büyüklüðe gidiyorsa; atomun da öylece sonsuz küçüklüðe doðru gittiðini görüyor ve dehþet içinde kalýyoruz. Bu sonsuzluk ve bu ince mükemmellik elbette bize bunlarýn yaratýcýsýný düþündürmektedir..." Ahmet Kayserilioðlu - Kadýn hastalýk- 11 larý ve Doðum Uzmaný olduðunuzdan size üreme ile soru yöneltmek istiyorum. Erkek ve diþi hücrenin buluþarak zigot oluþmasýnda muhteþem olaylar peþ peþe gelmektedir. Üremenin hangi devresine bakarsak bakalým, insaný hayrete düþüren ahenkli, amaçlý olaylarla karþýlaþýyoruz. Bu konuda neler söylersiniz? Kâzým Arýsan - Canlýlarýn en küçük ünitesi olan hücreler, her canlýnýn bir örneði, bir temsilcisidir. Meselâ insan vücudundaki hücrelerin çekirdeklerindeki kromozom ve genlerin sayýsý hepsinde aynýdýr. Hücrelerimizin çekirdeklerinde 46 kromozom vardýr. Biliyoruz ki bir yavrunun meydana gelebilmesi için biri erkek, biri diþi iki hücrenin birleþmesi gerekir. Bunlarýn her birinde 46 kromozom olduðuna göre oluþan yeni hücre 92 kromozomlu olacak ve pek tabii yaþamayacaktý. Ýþte burada korkunç bir mekanizma iþe karýþýyor ve birleþme olmadan önce erkek ve diþi hücrenin kromozom sayýlarý yarýya yani 23'e iniyor. Böylece birleþme sonucunda oluþan yavrunun ilk hücresi de 46 kromozomlu olmuþ oluyor. Bu planlý ve gayeli olayý hemen tesadüf diye kestirip atmak, ancak düþünce tembellerinin iþi olsa gerek. Belli ki olayý belli bir hedefe yönelten madde ötesi bir bilinç, bir zekâ, bir etken iþe karýþýyor ve olayý perde arkasýndan yönetiyor... Ýnsan vücudundaki hücrelerin nasýl akýl almaz bir 12 iþbölümü ile çalýþtýklarýný þu örneðim daha güzel anlatacak ve vücudu yöneten manevi bir zekânýn varlýðý daha net görülecek: Vücudumuzun bütün hücrelerinin çekirdeklerindeki kromozom ve genlerin her bakýmdan birbirinin tamamen ayný olduðunu biliyoruz. Gözümüzdeki hücre ile Karaciðerimizdeki hücrede bu yönden hiçbir fark yoktur. Buna raðmen her biri nasýl deðiþik vazifeler görüyorlar?!.. Ýþte milyarlarca birbirinin ayný hücreyi kendi görevlerine uygun hale getirecek öyle bir düzenek iþe karýþýyor ki bu düzen ve ustalýk karþýsýnda sadece seyredip sessiz kalmak galiba en iyisi. Meselâ Karaciðerdeki bir hücreyi ele alalým. Bu hücre belli bir görevi yapacak hale þöyle getiriliyor: HÝSTON denen bir maddeyle o hücrenin gen gruplarý âdeta bir kablo ile sarýlýrmýþ gibi kuþatýlýyor; sadece o hücreye görevini yaptýracak olan gen açýk býrakýlýyor ve o Karaciðer hücresi ancak açýk kalan genden gelen emirleri yerine getirdiðinden belirli bir fonksiyon yapýyor. Vücudumuzdaki milyarlarca hücrenin genlerinin yapacaðý iþe göre Histon maddesi ile bu þekilde sarýlmasý ne demektir?!.. Bu, tesadüflerle olabilecek bir þey midir? ASLA!.. Mutlaka bilgili ve bilinçli manevi bir yöneticisi var bedenimizin. Bunu kabul etmek zorundayýz!.. Ahmet Kayserilioðlu - Sayýn profesör, mesleðiniz gereði yýllardan beri insan vücudunu etüd ediyorsunuz. Bedenimizde faydasýz, gereksiz ve hattâ zararlý bir organa veya düzeneðe hiç rastladýnýz mý? Bunu þunun için soruyorum: Eðer tesadüflerle, rastlantýlarla oluþmuþ isek bazý gereksiz fazlalýklarýn da olmasý icap ederdi!.. SEVGÝ DÜNYASI Kâzým Arýsan - Bütün organlarýmýz harikulâde vazife görecek bir tarzdadýr. Geçmiþ dönemlerde anlamsýz gibi görünen organlarýn, varlýðýndan söz edilmiþti. Bademcik ve apandisit gibi. Fakat bugün onlarýn da yararlý ve gerekli olduðu anlaþýlmýþtýr. Ben bugün vücudumuzda lüzumsuz hiçbir þey görmüyorum. Böyle lüzumsuz bir organdan bahsedilirse bunu bilgimizin eksikliðine yorarým. Zira söylediðim gibi bademcik ile apandisiti eksik bilgimiz yüzünden bir zamanlar lüzumsuz sanýyorduk. Yeri gelmiþken konumuzun biraz dýþýna çýkarak bir husustan bahsetmek istiyorum. Bugün insanlar esas Allah'ý ve manevi deðerleri unuttular; sadece bilime ve onun saðladýðý maddi imkânlara tapýyorlar. Bugün bilimde sadece madde ile uðraþýldýðýndan, maddenin ötesinde bir þeye inanmýyor artýk insanoðlu. Bu çok yanlýþ bir tutumdur. Zira bilim sabit olmayýp devamlý geniþlemekte, sýnýrlarýný ilerilere götürmektedir. Biz sadece bilimin uðraþtýklarý ve bulduklarýyla yetinmekle yanýlýyoruz. Yarýn, þimdi yok sandýklarýmýzý da bilimin bulamayacaðýný kim söyleyebilir?!.. Bilimde aþýrý uzmanlaþma da, yalnýzca belli konularý bilen ama olaylarý topyekûn incelemek imkânýndan yoksun uzmanlarla ortalýðý doldurdu. Kendi konularýný gayet iyi bilen bu uzmanlar ordusunun; bilmedikleri konularý da kapsayan olaylar hakkýnda topyekûn kararlara varmasý yanlýþ oluyor. Ve otorite tanýnan bu kiþilerin fikirleri insanlarý yanýltýyor. Böylece materyalistleþen insanlar sadece madde ve çýkar için yaþýyorlar bugün. Manevi deðerlerin yeni baþtan bilgi ve bilimle ortaya konmasý insanlarý bunalýmdan kurtaracaktýr. SEVGÝ DÜNYASI Ünlü fizik bilgini Einstein 1947'de hastalanmýþ. Vücuduna bakarak þöyle konuþmuþ: "Bu kadar karmaþýk bir düzenek bir an nasýl çalýþýyor, hayretteyim" Yine Einstein 1952 de: "Hesaplarýmla uðraþýrken küçük bir böcek kâðýdýma konsa içimden baðýrmak geliyor: Allah'ým sen ne kadar büyüksün ve biz insanlar bilimimizin bütün baþarýlarýna raðmen ne kadar sefil mikroplarýz!.." Ýþte Einstein evrene topyekûn bakmasýný bilebildiði için Yaradan'ýn kudreti önünde böyle küçülebiliyor. Ahmet Kayserilioðlu - Efendim, insan vücudunda gereksiz bir þeyin olmadýðýný söylediniz. Fakat birçoklarý erkek menisindeki milyonlarca erkek tohum hücresinin (spermatozoit) bir savurganlýk olduðunu söylüyorlar. Çünkü aþýlamayý sadece bir tanesi yapýyor, öbürleri hiçbir iþe yaramýyor!.. Kâzým Arýsan - Konuyu az bildiklerinden böyle peþin yargýya varýyorlar. Spermatozoitler kadýn yumurtasýna 13 varýncaya kadar çok tehlikeli bir yolculuk yaparlar. Milyonlarca spermatozoit yumurtaya en önce varmak için yarýþa girerler. Bu yarýþý mutlaka en güçlü olaný kazanacaktýr. Bu suretle en kudretlisinin seçilmesi saðlanýyor. Daha önemli bir sebep de þudur: Diþi yumurta fallop borusuna geldiði zaman birbirine baðlý bir hücre grubu tarafýndan korunur. Spermatozoitlerden birinin yumurta içine girebilmesi için bu koruyucu hücre gruplarýnýn eritilmesi gerekir. Ýþte spermatozoitler bu hücreleri eritici bir salgý, bir ferment çýkarýrlar. Bir tek spermatozoitin salgýsý bu duvarý delmeye yeterli olmadýðýndan, milyonlarcasýnýn salgýsý ile bu gerçekleþtiriliyor. Görülüyor ki israf ne kelime, bilâkis spermatozoitlerin milyonlarca olmasý mutlaka gerekmektedir. Ahmet Kayserilioðlu - Ýnsan vücudu fizik ve kimya kanunlarýyla kendi kendine çalýþan bir organizma mýdýr; yoksa doða yasalarýndan yararlanarak bedenimizi iþleten ve gerekli hedeflere yönlendiren bir bilgili, bilinçli manevi kudret mi bunu yapmaktadýr? Kâzým Arýsan - Mutlaka böyle bir manevi kudret var. Bir otomobil de fizik ve kimya kanunlarýna göre çalýþýr ama, hem onu yapan bir ustasý, hem de onu yöneten, hiçbir engele çarptýrmadan yürüten bilinçli bir þoförü var. Ýnsan vücudunu da yöneten böyle bilinçli, manevi zekâ mutlaka var. Hepsinin üstünde ise bu sonsuz evreni ve bu olaðanüstü düzeni yaratan Allah var elbette!.. Muhammed’in Müjdesi Gökten bir yaðmur indi topraða, rahmet kere rahmet, adý Ahmet Her damlasý erdirici bir anlamla yüklü, hikmet ki ne hikmet Seyret, dinle, oku, düþün ve hisset, býrak kendini öyle bir an Ve bak, nasýl kutsal bir ýþýkla kuþatýlmýþ her þey, Týpký Kuran Tanrý'nýn kelâmý onun berrak gönlünde geldi de dile Akla akýl kattý, vahiy yoluyla gönderilen bilgilerle O güvenilir kiþiye "Sen en yüksek ahlâk üzeresin" denildi Ve "güzel ahlâký tamamlamaktý" dünyaya gönderiliþinin nedeni Erdem, Muhammed'in þahsýnda ete-kemiðe büründü Ve gören gözlere o "yaþayan Kuran" olarak göründü Kâinat, insanýn bilgilenmesi için önüne serilmiþ koskoca bir kitap "Sen olmasaydýn eflâki yaratmazdým" insanlýk adýna ona tanrýsal bir hitap Kutsal kitapta yazýlan, peygamberde görülen hep o nur Bunu kendinde bulmak ise, insan için en büyük onur O'na doðru yola çýkan, O'na benzemeden nereye gidecek Sonunda herkes O'ndan olduðunu bilip, O'na secde edecek Her þey kaynaðýna döner yasasý bir kez daha iþleyecek Gökten yere inen yaðmur, buharlaþýp yine göðe erecek Güngör Özyiðit, Psikolog CUMHURÝYETÝN ÝLK YILLARINDA EÐÝTÝM - III Eðitimde Mustafa Necati Dönemi Yalçýn Kaya SEVGÝ DÜNYASI "Mustafa Necati Bey bir devrim aðacý gibi bize gölge verdi. Biz Cumhuriyet eðitim atýlýmlarýný onun siyasal gölgesinde gerçekleþtirdik. Aðaç o idi, biz de bahçývanlardýk." Nafi Atuf Kansu Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin milli eðitimine yararlý hizmetler vermeleri, eðitimde beklenen büyük atýlýmlarý gerçekleþtirmeleri amacýyla göreve getirilen bakanlarýn istenilen verimi saðlayamamalarý Gazi Mustafa Kemal'i son derece rahatsýz ediyordu. M.Kemal Maarif Vekaletinin baþýna deðiþik bir atama yaptýrmayý kafasýnda tasarladý ve o sýralarda Türkiye Öðretmenler Birliði Baþkaný olan Mustafa Necati'nin eðitim bakaný olarak atanmasýný saðladý. Bu atama tam anlamýyla Mustafa Kemal'e özgüdür. Zira Mustafa Necati, eðitimci deðil hukukçudur. Ama devrimlere yürekten inanmýþ aydýn bir kiþidir. Mustafa Kemal'in eðitim politikasýna en iyi uyumu saðlayan Mustafa Necati olmuþtur ki Harf Devrimi gibi önemli bir devrim bu bakan zamanýnda gerçekleþtirilmiþtir. Görevdeyken genç yaþta ölen Mustafa Necati yaþasaydý olasýlýkla daha uzun zaman bu görevi yapacaktý. Mustafa Necati'nin Gazi Mustafa Kemal'in karþýsýnda oturuþu ilk kez olmuyordu. Daha önce, ilk kurulan Ýmar-Ýskân Bakanlýðýnda da görev almýþ, bunu Adliye Bakanlýðý gibi önemli bir görev takip etmiþti. Nedense o gün, Maarif Vekili olarak Gazi'nin karþýsýnda oturuþunun bir baþka anlamý vardý. Kendini tutmaya, heyecanýný dýþa vurmamaya özen gösteriyordu. Gazi, onun coþkulu yüzüne bakarak: "Çocuklarýmýzý, insanlarýmýzý okutacaksan iyi okut. Ýyi okutamazsan býrak kendi haline. Onlarýn kendi halleri az okumuþluktan, kötü okumuþluktan daha iyidir" demiþ, sonra da yeni görevini kutlamýþtý. Mustafa Necati, 1894 Ýzmir doðumlu, hukuk mezunu ve iyi de bir gazetecidir. 17 Kurtuluþ Savaþý içinde piþmiþ, ülkücü bir aydýndýr. Ýzmir'in Yunanlýlar tarafýndan iþgal edilmesi ardýndan öðretmenlik yaptýðý okulu býrakýp Batý Anadolu'daki çete çalýþmalarýný örgütlemeye giriþmiþtir. Balýkesir'de Ýzmir'e Doðru adlý bir gazete çýkarmýþ ve Balýkesir Barosu'nun kurulmasýný saðlamýþtýr. TBMM'nin açýlýþýnda Meclis'e Manisa milletvekili olarak girmiþtir. Savaþ sýrasýnda Ýstiklâl Mahkemeleri Baþkanlýðý yapmýþ, Ýstiklâl Mahkemesi Baþkaný olarak iki yýl kadar da Kastamonu'da kalmýþtýr. Kastamonu'da yayýnlanan ulusal-baðýmsýzlýk yandaþý Açýksöz adlý gazetede yazýlarý yayýnlanmýþ, Kastamonu fahri hemþerisi olarak berat almýþtýr. Ýstiklâl Mahkemeleri Baþkanlýðý sýrasýnda aldýðý kararlarda insancýl davranýþlar göstermiþ, mahkemenin idam kararý aldýðý birçok asker kaçaðýný ikna yoluyla orduya asker katýlmaya zorlayarak affedilmelerini saðlamýþtýr. 1923 yýlýnda Türk-Yunan mübadelesi (deðiþimi) sýrasýnda en zor görevlerden biri olan Ýmar-Ýskan Bakanlýðý görevini üstlenmiþtir. Adalet Bakanlýðý yaptýðý sýrada, görev ahlâkýna baðlý olmadýklarý için bin kadar da avukatýn meslekten atýlmasýný gerçekleþtirmiþ ve bir ara Öðretmenler Birliði baþkanlýðý da yapmýþtýr. 32 yaþýnda Eðitim Bakaný olmuþ 3 yýl kadar eðitim bakanlýðý yapmýþ ve 1929 yýlýnda çok genç yaþta ölmüþtür. Mustafa Necati'nin Eðitim Bakaný olarak atanmasý, eðitimciler arasýnda sevinç yaratmýþtýr. Muallim Mecmuasýnýn 1925 yýlýnda çýkan 5. sayýsýnda þu yazý yer alýr: "Mustafa Necati'nin Eðitim Bakanlýðýna atandýðýný duyunca sönük ve paslý eðitim ufuklarýmýzda beklediðimiz günün doðduðuna inandýk. Onun Bakanlýða geçiþi bütün emellerimizin gerçek olacaðý devrin baþladýðýný gösteriyor." Mustafa Necati ilk olarak Bakanlýðýn kilit yerlerine Türkiye'nin en deðerli eðitimcilerini getirir. Rüþtü Uzel, Nafi Atuf Kansu, Cevat 18 Dursunoðlu, Ýsmail Hakký Tonguç gibi daha sonralarý Türk eðitimine büyük yararlar saðlayan gençler onun kurmaylarýdýr. Þ.Süreyya Aydemir Suyu Arayan Adam adlý eserinde Mustafa Necati'nin çalýþmalarýný þöyle anlatýr: "...Necati Bey genç bir insandý, ona göre zamanýn gecesi gündüzü yoktu. Eðitim Bakanlýðýnda asýl çalýþma, akþam saatinden sonra, tüm dairelerin kapýlarý kapanýnca baþlardý. Müdürlerin, Genel Müdürlerin lâmbalarý geç saatlere kadar yanardý...Laik öðretim, karma öðretim gibi ileri ülkelerin hâlâ tartýþmalarýný yaptýklarý cesur ve ileri hamleler bu mütevazý Bakanlýðýn devrimci eðitimcileri tarafýndan baþarýlmýþtýr." M.E.Bakanlýðý yayýnladýðý genelgelerle Cumhuriyet eðitiminin ilkelerini þu þekilde belirtir: "Türkiye'de herkesin ulusal ve dünyevi, modern ve demokratik bir eðitim almasý esastýr. Eðitimin ulusal olmasýndan amaç, gençleri, yaþayan bütün kurumlarý, düþünce ve ülküleriyle ulusal topluma uydurmaktýr. Dünyevi sözcüðünden hedeflenen amaç, eðitimin laik olmasý, düþünceyi daraltan ve vicdan özgürlüðünü kýran her türlü dinsel etkiden uzak tutmaktýr." SEVGÝ DÜNYASI Bu ilkeler arasýnda en dikkati çeken kavram ilk kez laiklik sözcüðüne rastlanmasýdýr. Anayasaya giriþi ancak 1937'de olan bu kavramýn 1926'da, öncelikle eðitim alanýna sokulmasý, dönemin aydýn Bakaný Mustafa Necati'nin dinsizlikle suçlanmasýna neden olduðu gibi, vakitsiz ölümü de asýlsýz birtakým dedikodularýn yayýlmasýna neden olmuþtur. Bu genelge gereði 1926-1927 yýllarý arasýnda ülkenin eðitim durumunu gösteren Devlet Salnamesi'nde sayýlarý 25, kýz öðrenci sayýsý sýfýr, erkek öðrenci sayýsý 1442 olan Ýmam Hatip okullarý 1926'da 20'ye, 1927'de ise 2'ye düþer (Kütahya ve Ýstanbul). Bu son iki okul 1929'da resmen kapanacaktýr. 1924 yýlýnda Ýstanbul Darülfünunu yapýlanmasý içinde kurulan Ýlâhiyat Fakültesi, 1924 yýlýnda 224 öðrenciyle açýlmýþtýr. Bu sayý her geçen yýl azalmýþ ve 1934 yýlýnda 20'ye düþmüþtür. O yýl yapýlan Üniversite reformu ile bu fakülte de kapatýlarak Ýslâm Ýncelemeleri Enstitüsü adlý bir enstitü kurulur. 1924 yýlýnda açýlmýþ olan 25 Ýmam-Hatip okulu ise laiklik ilkesinin Anayasa'ya girmesi sonucu devletten gördüðü maddi yardýmý kaybeder, 1930-1931 yýlýnda tümüyle kapatýlýrlar. Böylece Cumhuriyet'in ilk 10 yýlý içerisinde Türkiye'de devletçe desteklenen hiçbir din eðitim kurumu kalmaz. Bu arada 1927 yýlýnda yapýlan program deðiþikliðiyle, din dersleri, Arapça, Farsça gibi diller ortaokul ve lise programlarýndan çýkartýlýr. Eðitim Bakanlýðý laik bir ülkenin okullarýnda din dersleri okutulmasýnýn Anayasa'ya aykýrý düþeceði kanýsýndadýr. Bununla birlikte Eðitim Bakanlýðý, köy okullarýnda din derslerine izin vermiþtir. 1940'lý yýllara deðin bu okullarda boþ inançlardan arýndýrýlmýþ bir Müslümanlýðýn okutulmasýnda sakýnca görülmez. Haftada bir saat olan bu din derslerinde Tanrý'nýn birliði, tarihi gerçeklere baðlý kalýnarak Peygamber'in yaþamý, Ýslâm inancýnýn SEVGÝ DÜNYASI ahlâk anlayýþý çocuklara öðretilir. Ýslâmi ahlâk olarak da modern anlayýþýyla çeliþmeyen; kimsenin dinine, inancýna karýþmamak, çok çalýþmak, iyiliksever bir insan olmak, sahtekârlýk yapmamak, kadercilikten ve baðnazlýktan uzak kalma öðütleri verilir. Yöneticiler, kendi okullarý için kabul ettikleri laik ilkelerin azýnlýk okullarýnda da aynen uygulanmasý için büyük özen gösterirler. Ülke içindeki yabancý okullara gönderilen bir emirle Maarif Vekaleti, bu okullarda dini esaslara dayanan eðitimi, din propagandasý yapýlmasýný yasaklar. Okul kitaplarýndan aziz resimlerinin çýkartýlmasý, okul binalarýndan haçlarýn indirilmesi de istekler arasýndadýr. Bu emirlere uymayan bazý okullarýn hemen kapatýlmasýna giriþilir. Merzifon Amerikan Koleji, Ýzmir'deki bazý Fransýz okullarý kapatýlýr. Ýtalyan, Fransýz, Ýngiliz siyasi temsilcilerinin araya girmesi ve iþin siyasi arenaya çekilmeye çalýþýlmasý Hükümeti kararýndan döndürmez, yasanýn gereklerine uyan okullar açýk kalýr. 1927 yýlýnda Bursa'daki bir Amerikan okulunda üç Türk kýzýnýn Hýristiyan yapýlmasý, yabancý okullardaki dini propaganda konusunu yeniden alevlendirir. Maarif Vekaleti, yabancý okullarýn denetlenmesini yeni koþullara baðlayan bir tüzük hazýrlar, tüzüðe uymayan okullarýn kapatýlmasý için valiliklere yetki tanýr. Mart 1926 tarihindeki Muallim Mecmuasý'nda yer alan tüzük hükümlerinin bazýlarý þöyledir: "Hiçbir okul kitabýnda Türklerin aleyhinde bir kelime ve ifade bulunmayacak, Türklerin dününü ve bugünü kötüleyen ifadelere yer verilmeyecektir. Hiçbir okul kitabýnda Türk tarihine ve coðrafyasýna dair en ufak bir yanlýþ görülmeyecektir. 19 Türk topraklarý hiçbir ülkenin parçasý olarak gösterilmeyecektir... Okullarda dini propaganda yasaktýr. Dini semboller ancak okul kiliselerinde bulunabilir. Okul kitaplarýnýn hiçbirinde dini telkinler yapan semboller bulunmayacaktýr." Gerçekte Cumhuriyet yönetimi ülkedeki yabancý okullarýn varlýðýna itiraz etmemektedir. Nitekim daha 1924 yýlýnda yaptýðý bir görüþmede Mustafa Kemal bu okullar hakkýndaki görüþünü þöyle dile getiriyordu: "Biz istiyoruz ki bu okullar kalsýn. Ancak oralardaki dini propagandadan þüphe edebiliriz. Fakat Türkiye'de bizim okullarýmýzýn bile elde edemediði ayrýcalýða yabancý okullarýn sahip olmasýný kabul edemeyiz. Kuruluþlarýnýz ayný nitelikteki Türk kuruluþlarýna konulmuþ yasa ve düzenlere uydukça yerinde kalabilir." Daha sonraki yýllarda, örneðin 1933 yýlýnda Devrim'in sözcüsü sayýlan Cumhuriyet gazetesinde Hükümetin bu konudaki görüþleri dile getirilir: "Yabancý okullar konusunda bizim görüþlerimiz açýktýr. Biz yabancý okullarýn varlýðýna ve yenilerinin açýlmasýna karþý çýkmýyoruz. Ancak onlarýn da Cumhuriyetin laiklik ilkelerine uymalarýný istiyoruz...Ama bu okullarýn 20 bazýlarýnda dini dersler okutulduðu veya niyetlenildiði bildirilmektedir. Yeni rejimimiz laikliðin modern bir ilke olduðuna inanýyor. Rejimin bu ilkesini bozacak hiçbir harekete izin veremeyiz. Bu okullara yapacak iki iþ kalýyor. Ya din dersleri okutmamak, ya da ülkeyi terketmek." Mustafa Kemal dönemi boyunca bu ilkeye baðlý kalýnmýþtýr. 1925 yýlýnda ABD'de yasaklanan Darwin'in Evrim Kuramý'nýn o dönemde Türkiye okullarýnda okutulduðunu ve bunun yasaklanmasýný isteyen Kastamonu Ýl Encümeni ve eðitim yöneticilerinin Atatürk tarafýndan uyarýldýklarýný söylersek, dönemin laik eðitim anlayýþý konusundaki deðerlendirmemizi daha saðlýklý yaparýz. Darwin'in evrim kuramý, çok yýllar sonra bakanlýk yapan kiþilerce yayýnlanan genelgeler sonucu okullarýmýzda yasaklanmaya çalýþýlacaktýr. Mustafa Necati dönemi Türkiye'de milli eðitim içerisinde çalýþacak en nitelikli kadrolarýn bir araya toplandýðý ve örgütlendiði dönemdir. Köy Enstitüleri olayýnýn baþlangýcý aranýrken, Cumhuriyet dönemi eðitimi üzerine bir çalýþma yapýlýrken kesinlikle Mustafa Necati dönemine deðinmek gerekir. Cumhuriyet eðitim bakanlarý arasýnda köye yeni tip öðretmen okulu kurma ve yeni tip öðretmen yetiþtirme iþiyle ciddi olarak ilgilenen ilk eðitim bakaný odur. Mustafa Necati, 20 Mart 1926 tarihli Meclis çalýþmalarýnda þöyle der: "Köy çocuklarýný köyden alýp da þehirde okutmak hatalýdýr. Bu sistem tatbik edilmiþ, mahzurlarý SEVGÝ DÜNYASI görülmüþtür. Mektebi bitiren köy çocuklarý köylerine dönmek istememiþlerdir. Elimizde böyle çocuklar vardýr, onun için köy çocuklarýný þehirde deðil köyünde okutacaðýz. O, köyünde ne gördüyse o hayatý yaþayacaktýr. Yani mektebin içinde büyük bir arazi olacak orada çalýþacaklar, hayvan bakmasýný öðrenecek, bu suretle köylerinden ayrýlmayacaklardýr. Tabii bunlarýn programlarýný Talim ve Terbiye Heyeti tetkik edecek, yapacaktýr. Köy muallimlerini getireceðiz, onlarýn þahsi fikirlerini de nazarý dikkate alacaðýz. Ona göre mektep açacaðýz, ona göre de program yapacaðýz....Tahsil bizatihi bir hedef deðildir. Bilakis vatandaþý ilerde yapacaðý vazifeye hazýrlayan bir vasýtadýr...Öðretmenin vazifesi yalnýzca talim ve tedris deðildir, herkese vazifesini öðreten bir mürþit olmalýdýr." Mustafa Necati, ulusal eðitimin kurumlaþmasý, devrim ilkelerinin yurdun en uzak köþesine dek uzanmasý için yoðun bir çaba içindedir. 15 Aðustos 1926'da Konya'da öðretmenlere þöyle seslenmektedir: "Genç öðretmenler ve deðerli hocalar! Büyük Gazi'nin buyurduklarý gibi, devrimin kurumlarýný hazýrlýyoruz. SEVGÝ DÜNYASI Devrim, Türk ulusunu son yüzyýllarda geri býrakmýþ olan kurumlarý yýkarak yerlerine, ulusun en yüksek uygarlýk gereklerine göre ilerlemesini saðlayacak yeni kurumlarý koymuþ olmaktadýr...Çizilen bu yolda yürürken, çevrenizde kopabilecek gürültülerle oyalanmayýn. Bu ülkede artýk gerici her kýmýldama kýrýlmaya ve yok olmaya yargýlýdýr... Türkiye topraklarýnýn altýnda yatan ve bu topraklarý iç ve dýþ düþmandan temizlemek için aramýzdan ayrýlan þehitlerimiz, kendilerine ilerde bu yurdu teslim edeceðimiz çocuklarýmýzý yetiþtirmede özverili çalýþmalarýnýzý bekleyecekler ve sizleri izleyeceklerdir." 31 Aralýk 1928 yýlbaþý gecesi Cumhuriyet eðitim tarihinin acýlý dönüm anlarýndan biri yaþandý. Ankara, yeni yýla girmenin umut ve sevinçlerini yaþarken, Mustafa Necati, Ankara Numune Hastanesinde tanýsý geç konulmuþ bir basit apandisit yangýsý (apsesi) yüzünden ecelle pençeleþiyordu. 1929 yýlýnýn ilk günü Mustafa Necati yaþama veda etti. Ruhu þad olsun... Ölümünden sonra Müsteþarlýðýný yapan Nafi Atuf Kansu þöyle diyecektir: "O bir devrim aðacý gibi bize gölge verdi. Biz de Cumhuriyet eðitim atýlýmlarýný onun siyasal gölgesinde gerçekleþtirdik. Aðaç o idi, biz de bahçývanlardýk." 21 Mustafa Necati'nin mezarý baþýnda, Baþvekil Ýsmet Ýnönü'nün söylediði þu sözler hayli anlamlýdýr: "Devrimcilerin ölürken, kalanlardan ve yeni yetiþenlerden bir tek dileði vardýr: Cansýz bileklerinde sallanan görev bayraðýnýn kavranýp daha yükseklerde dalgalanmasý." Mustafa Necati döneminde, 1926-1927 yýllarýnda Köy Enstitülerinin öncülü sayýlabilecek Kayseri-Zincirdere, Denizli Köy Öðretmen Okullarý açýlmýþtýr. Ne yazýk ki bu deðerli eðitimcinin erken ölümünden sonra, bu okullar baþarýlý olamadýklarý gerekçesiyle 1930 yýlýnda kapatýlacaklardýr. 1930 yýlýnda bu okullarý denetleyen Maarif Müfettiþi Kadri Yörükoðlu, buradaki öðrencilerin genel kültür yönünden zayýf yetiþtiklerini, ayrýca kent köy ayýrýmýný rapor edecek ve Talim-Terbiye Kurulu Baþkaný Emin Eriþirgil, Ýlköðretim Genel Müdürü Ragýp Nurettin ve Ýhsan Sungu'nun da desteklemesi sonucunda önce Milli Eðitim Bakanlýðý dýþýna çýkarýlacak ve sonunda da kapatýlacaktýr. Yukarýda adlarýný saydýðýmýz kiþilerle yazý dizimizin ilerdeki bölümlerinde, özellikle Köy Enstitülerinin yozlaþtýrýlmalarý ve kapatýlmalarý bölümünde sýkça karþýlaþacaðýz. Yazý dizimizin bundan sonraki bölümünde Türk eðitimine damga vuran üstelik eðitimci kökenli olmayan bir baþka Maarif vekilini Saffet Arýkan'ý sunacaðýz. 22 Hayvanlarla Konuþmak - 5 Çeviren ve Derleyen: Zuhal Voigt SEVGÝ DÜNYASI SEVGÝ DÜNYASI HAYVANLARIN ÖLÜMÜ ve ÖLÜMDEN SONRAKÝ HAYATLARI "Ýnsan olmayan yaratýklar, yaþlanmayý, ölme olayýný ve ölümü, genelde batý medeniyetindeki insanlardan daha kolay kabul ederler." Amerikalý hayvan iletiþimcisi ve terapisti Penelope Smith, bu sözlerle, hayvanlarýn ölümü nasýl karþýladýklarýný açýkladýktan sonra, þöyle devam ediyor: "Hayvanlar, vakitlerinin geldiðini hissettikleri ve birlikte yaþadýklarý sahiplerini yarý yolda býraktýklarý hissi olmadan rahatça ölebileceklerini anladýklarý zaman, alýþtýklarý ortamda ve sessizlik içinde bedenlerini terketmek isterler. Hiçbir zaman, uzun vadeli týbbi tedavilerden ve bedenlerinde yapýlan acýlý ameliyatlardan sonra, evlerinden uzakta ölmek zorunda kalmayý arzu etmezler. "Sahipleri hayvanlara haddinden fazla baðlý iseler ve böyle bir anda çok duygusal davranýrlarsa, ölmek üzere olan hayvanlar, huzur içinde ruhsal âlemin boyutlarýna geçmeye hazýrlanmak istedikleri halde, kendilerini ýstýraplarla dolu yaþamlarýndan çözemezler çoðunlukla. Þayet çevrelerinde telaþ, üzüntü, heyecan olursa, onlar da þaþkýnlýða düþerler ve ölmek kendileri için travmatik bir hale gelir." Hayvanseverler, özellikle yaþamlarýnýn birkaç senesini belli bir hayvanýn sevgi ve dostluk dolu eþliðinde geçirmiþ olanlar, o hayvan ister kedi, ister köpek, ister bir kuþ, bir at veya hangi cins bir hayvan 23 olmuþ olursa olsun, ondan ayrýlmanýn, onu kaybetmenin ne derin acý veren bir olay olduðunu hemen onaylayacaklardýr. Hayvan ömürleri, birkaç istisnasý hariç tutulursa, her zaman biz insanlarýnkinden kýsadýr. Bu durumda insan, kendi ömrü içinde birkaç defa böyle bir acýyý yaþamak zorunda kalýr. Hattâ böyle bir acýyý bir daha duymamak için, bir daha hayvan almayanlar bile vardýr. Ama anlaþýlýyor ki, birlikte yaþadýðýmýz hayvan bu eþiðe geldiðinde, kendi korkularýmýzý ve üzüntülerimizi belli bir ölçüde tutamazsak, hayvan dostumuza aslýnda iyilik etmiyoruz. "Bütün yaratýklar ve insanlar kuvvetli bir yaþamý koruma ve devamýný saðlama içgüdüsüne sahiptirler ve bu yüzden, yaralanma ve ölümle bitebilecek her türlü tehlikeden sakýnýrlar. Buna raðmen, doðada yaþayan hayvanlar için ölümü korkuyla beklemek duygusu, yabancý bir duygudur. Doðadaki hayvanlar, ölmek için yalnýz olarak bir köþeye çekilirler ve bedenlerini vahþi hayvanlara veya doða kuvvetlerine býrakýrlar. Bu þekilde, diðer vahþi hayvanlarýn sürülerinin izini bulmasýný önler ve onlarýn yaþama þansýný engellememiþ olurlar. "Evcil hayvanlardan bazýlarý ise sahiplerinin ölüm korkusunu üstlenirler. Bazýlarý da ölümleriyle insan arkadaþlarýna yaþatacaklarý acýdan dolayý ölmekten korkar ve mümkün olduðu kadar uzun zaman hayatta kalmaya kendilerini mecbur hissederler. Bazen de ölümden sonra yine ayný sahiplerine, onlara yardým edebilmek ve sevgi verebilmek için, baþka bir beden içinde geri dönerler." SEVGÝ DÜNYASI 24 Uyutmak ya da Uyutmamak Bir hayvanýn ölümü de, bir insanýn ölümü gibi, onun ortam deðiþtirmesi, maddi kanunlarýn hüküm sürdüðü bir âlemden, maddeyi terkederek, ruhsal kanun ve kurallarýn geçerli olduðu bir âlemde, ruhsal bir varlýk olarak var olmaya devam etmesidir. Hayvanlarýn madde muamelesi gördüðü, sadece insanlara hizmet vermek için kullanýldýðý; aç býrakýldýklarý, yaralandýklarý, hasta olduklarý zaman ölüme terkedildikleri, öldükleri zaman ise sadece "telef olmuþ" gözüyle bakýldýklarý bir dünya, bu düþünceden ne kadar da uzaktadýr. Oysa, hayvanlarýn da, týpký bizler gibi, bir süre için ve belli bir gaye ile bu dünyada yaþayan ruhsal varlýklar olduðunu ve süreleri dolduðunda yollarýna devam edeceklerini kabul edebilsek ve ona göre davranabilsek, hem kendimize hem de onlara ne kadar çok faydalý olabiliriz. Doðru olan, ne onlara gereðinden fazla baðlanmak, onlarý gereðinden fazla sahiplenip yollarýndan alýkoymak, ne de onlarý, aslýnda dünya insanlarýnýn çoðunluðunun yaptýðý gibi, ruhsuz, sadece insanlarýn yararýna kullanýlmasý gerekli biyolojik makineler olarak görerek, hastalýklarýna, acýlarýna ve ölümlerine kayýtsýz kalmaktýr. Smith meslek hayatýndan örnekler veriyor: "Mary, av köpekleri Joey ve Lily ile birlikte yaþýyordu. Joey Lily'nin babasýydý. Joey'in sýrt aðrýlarý vardý ve sýrt sinirleri hastalanmýþtý. Yürüyemiyor, aðrýdan aðlýyor ve kendi kendisini ýsýrýyordu. Yapýlan tedavilerin hiçbirisi fayda etmedi ve ölümüne kadar çok çekti. Bu hikâye Mary'yi çok sarsmýþtý. Bir sene kadar sonra ayný arazlar Lily'de baþ gösterdi. Veteriner tedavisi fayda etmediðinde, Mary bana yöneldi. Lily agresifleþmiþti de ve ayný evin kedisini aðýr yaralamýþtý. Lily ile temasa geçtiðimde, çektiði aðrýlarýn korkunçluðunu gördüm, aðrýlarý bedenimde hissediyor ve temasý devam ettirmekte ben bile güçlük çekiyordum. Mary'nin üzüntüsüne raðmen, Lily'nin bana söylediklerini ona aktarmak zorundaydým. Mary'ye, Lily'yi acýlarýndan artýk kurtarmasý için, tekrar veterineri aramasýný tavsiye ettim. Ama Mary hayvanýný uyutmak düþüncesini, hayvan çok acý çektiði ve hayatta olmaktan artýk hiçbir zevk alamadýðý halde bir türlü kabul edemiyordu. Mary'nin ölümü hayatýn bir parçasý olarak kabul etmesi ve Lily'yi artýk varoluþunun baþka bir bölümüne göndermesi gerektiðini anlatmaya çalýþtým. Köpeðin acýlarý artýk dindirilemiyordu ve yalnýz evin kedisine deðil, insanlara da saldýrabilirdi. Lily artýk aðrý çekmek istemiyordu, ölümden korkmuyordu ama Mary'nin hislerini gözlemliyordu. Neticede Lily'ye ne oldu bilmiyorum. Çünkü bana bir daha gelmediler. Benim için ise bu olay, tamamen Mary'nin, köpeðin durumunu kabul edememekten doðan aczi dolayýsile, o kadar acý ve üzüntüye sebep olduðuna tanýk olduðum bir örnek olarak kaldý." "Doris veterinerden ve çevresindeki SEVGÝ DÜNYASI arkadaþlarýndan, kedisi Poppy'yi artýk uyutmasý gerektiði tavsiyesini almýþtý. Poppy artýk yemeðini kendi baþýna yiyemiyordu ve dýþkýsýný yapmak için de Doris'in yardýmýna muhtaçtý. Poppy ile konuþtuðumda, bana eceliyle ölmeyi arzu ettiðini, uyutulmak istemediðini söyledi. Bakýmýnýn Doris'e aðýr gelmediðini bildiðinden ve onun kendisine haysiyetini gözeterek davranmasýndan dolayý halinden memnundu. Günün birinde, Doris'in evde olmadýðý bir anda bedenini terketti. Daha sonra benimle temasa geçtiðinde, Doris'i üzmemek için onun evde olmadýðý bir aný seçtiðini söyledi. Öte tarafta kendisinden önce ölen baþka hayvan arkadaþlarýna ve Doris'in akrabalarýna rastladýðýný anlattý. Baþka birçok yeni ruhsal varlýkla arkadaþlýklar da kurmuþtu. Doris de bana rüyasýnda ölmüþ olan annesini gördüðünü ve annesinin ona Poppy ile ilgileneceðini söylediðini aktardý." 25 meyeceðini söylüyor. Hayvanlarýn genelde, sonlarýnýn yaklaþtýðýný hissettiklerini ama bazen de, belki de bizim yakýnlýðýmýzýn ve duygularýmýzýn onlarý yanýltmasýndan dolayý, diðer âleme geçip geçmeme konusunda tereddüt yaþadýklarýný anlatýyor. Þayet hayvan dostumuz yaþlýlýk ve hastalýk yüzünden veya maruz kaldýðý , sonuçlarý telafi edilemeyecek bir kazadan dolayý böyle bir duruma gelmiþse, onun için en iyisinin ne olduðuna, hayvanýmýzý ve duygularýmýzý dinleyerek karar vermemizi tavsiye ediyor. "Veterinerin teþhisine, kendi duygu ve sezgilerinizi katarak, hayvanlarla telepatik konuþma yollarýndan faydalanýp, hayvanýnýzýn duygu ve arzularýný da öðrenerek, onun yaþamdan ruhsal âleme geçiþinin huzur ve hattâ sevgi ve sevinç içinde olmasýný saðlayabilirsiniz." Veda Partisi Elbette ki, belli bir zaman için bir hayvanla birlikte yaþamýþ, onu sevmiþ, onun sevgi dolu varlýðýna ve arkadaþlýðýna alýþmýþ olan bizler için, onun neticede bizi terketmesi, kolay kabul edemeyeceðimiz, kolay unutamayacaðýmýz bir þey. Ama yaþamý ve ölümü doðru bir ýþýkta görenler için, yukarýdaki Ýki ayrý olay, böyle bir durumda nasýl yanlýþ veya nasýl doðru davranýlabileceðinin örneklerini vermekte. Birlikte yaþadýðýmýz hayvan yaþlýlýktan, artýk tedavi edilemeyen bir hastalýktan veya ani bir kazadan dolayý ölüme yaklaþtý ise, onu uyutmaya veya yaþamýna devamýný saðlamaya nasýl karar vereceðiz? Kriterler nedir, sýnýr nerededir? Smith bu konuda genel bir davranýþ biçimi çizile- Penelope Smith'in kitaplarýnda sözünü ettiði birçok olaydan birini, yukarýdaki ifadeye bir örnek olarak buraya alýyoruz: "Sherri'nin kýsraðý Mamba, kansere yakalanmýþtý. Hiçbir tedavi ve hiçbir ilaca cevap vermiyordu. Hareket etmesi, yemek yemesi iþkence haline gelmiþti. Sherri ve Mamba, veterinerin gelmesi ve Mamba'nýn öbür âleme geçiþini kolaylaþtýrmasý konusunda anlaþtýlar. Mamba kaldýðý ahýrda bakýcýlar tarafýndan çok seviliyordu. Bu yüzden Mamba, ölmeden önce oradaki diðer insan arkadaþlarýný görmeyi istedi. Sherri, Mamba için bir veda partisi düzenledi ve tüm bakýcýlarý davet etti. Mamba sahibesine gönderdiði 26 telepatik resimlerle havuç pastasý ve parti þapkasý talep etti. Bu Sherri'yi gülümsetti, çünkü Mamba daha önceki doðum günü partilerinde hep havuç pastasý hediye almýþ ve parti þapkasý takmýþtý. Sevgi ve gözyaþý dolu çok güzel bir parti oldu bu. Ertesi günü veteriner geldiðinde artýk Mamba hazýrdý ve iðnenin yapýlmasý için kendiliðinden yere uzandý. Mamba sonunda, yaþadýðý gibi vakur ve huzur içinde ölmüþtü. Sherri de ferahlamýþtý ve suçluluk hissi duymuyordu." Hayvan iletiþimcileri, sadece hayatta olan hayvanlarla deðil, yaþam ve ölüm arasýndaki çizgiyi geçmiþ olanlarla da baðlantý kurabiliyorlar. Bu sayede, týpký insanlar arasýnda olduðu gibi, insanlarla hayvanlar arasýndaki yarým kalmýþ sorunlarýn çözülmesini, askýda kalmýþ duygularýn yerini bulmasýný, suçluluk hislerinden kurtulabilmelerini saðlamaya yardýmcý oluyorlar. Bu baðlantý uzaktan da kurulabiliyor. "Tanya, kýsa bir süre önce sevgili köpeði Suki'yi uyutturmak zorunda kalmasýndan dolayý çok çektiðinden, beni telefonla aradý. Veteriner on iki yaþýndaki köpeðin burnunda kanserli bir ur olduðunu teþhis etmiþ ve uyutulmasýna karar vermiþti. Tanya ise, Suki'nin henüz ölmeyi istemediði duygusu içindeydi ve çok üzülüyordu. Suki ile temas kurduðumda, onun hâlâ Tanya'nýn yakýnlarýnda ve üzgün olduðunu tespit ettim. Tanya ile olan beraberliðini duygusal olarak sonlandýrabilmek için iki hafta daha fazla yaþayabilmeyi istediðini ifade ediyor ve bedeninden zorla atýldýðýný düþünüyordu. Suki bunlarý bana anlatýrken, büyük bir ferahlama hissetmeye SEVGÝ DÜNYASI baþladý. Tanya onu dinliyor ve hissettiklerini anlýyordu. Bunlar olur, onlar birbirlerine son duygularýný iletirlerken, Suki'nin ruhunun þahane mavi bir ýþýða dönüþtüðünü gördüm. Yeni bir ortama yükselirken Suki bembeyaz ýþýklar saçan güneþ ýþýnlarýna benzemiþti. Böylece onun ruhsal âleme geçiþi tamamlanmýþtý. Neticede Suki Tanya'nýn koruyucu meleði haline geldi. Gerisini Tanya'nýn bana anlattýklarý ile tamamlamak istiyorum: "Telefonu kapattýktan sonra Suki'nin her zaman güneþte zevkle oturup gerindiði odaya girdim. Güneþ çatý penceresinden giriyordu. Baþýmý kaldýrýp göðe baktýðýmda, bembeyaz bir bulutun Suki'nin kafasýnýn þeklini aldýðýný gördüm. Kulaklarýnýn olduðu yerde büyük kanatlar vardý. Etrafýnda baþka þekillerde varlýklar gördüm. Bulut bir kaç dakika sonra daðýldý. Bu bir hayal miydi deðil miydi bilemem ama ben yanýmda onun varlýðýný kuvvetle hissettim ve uzun uzun aðladým. Sonunda onu býrakabildiðimi anladým ve kendimi özgür ve sevgi dolu hissettim." Ruhsal Yol Tek Kiþiliktir Her insan kendi yaþamýndaki spiritüel deneyimleri yalnýzca kendisi yapabilir. Bunlar baþkalarýna aktarýlamaz ve herkesin ulaþacaðý bir biçimde ortaya konamaz. Spiritüel yol kiþiye hastýr ve bu yolu her varlýk ancak kendisi yürüyebilir. Baþkalarýnýn ruhsal deneyimlerini dinleyebilir, okuyabilir, onlardan haberdar olabilir ve kendi birikimlerimiz doðrultusunda ve düzeyinde deðerlendirebiliriz. Ama onlarý kendimize mal edemeyiz, çünkü kendi deneyimlerimizi kendimizin bizzat yapmasý gerekir. Ayný SEVGÝ DÜNYASI þekilde biz de kendi deneyimlerimizi bire bir baþkalarýna aktaramayýz. Baþkalarýnýn bize naklettiði deneyimleri kendi süzgecimizden geçirmekte ve alýp almamakta da tamamen özgürüz. Spiritüel kanunlar bunlarý gerektirir. Bu açýdan, hayvanlarla edinilmiþ bu deneyimleri benimseyip benimsememek konusunda da, sonuçta her kiþi kendi özgürlüðünü ve haklarýný kullanacaktýr. Smith'e göre, birçok hayvanlar bu dünyayý ne zaman ve nasýl terkedeceklerini biliyor veya buna bilinçli karar veriyorlar. Biz insanlarýn gözünde acý bir kaza olarak görünen bir olay, o kazada ölen bir hayvan için, ruhsal âlemden gelen bir çaðrýya uymak için attýklarý bir adým olabiliyor. Smith, sahiplerinin isteði üzerine birçok hayvanla, ölümlerinden sonra temas kuruyor ve onlarýn muhteþem hikayelerini öðreniyor. "Banjo, on yaþýndaki bir Terrier, birlikte yaþadýðý ailenin yüzme havuzuna düþüp boðulmuþtu. Sahibesi Diana beni telefonla aradý. Banjo ile temasa geçmek, inanýlmaz bir deneyim oldu. Banjo bana, havuzun karþý kýyýsýnda büyük ve oval biçimde bir ýþýk gördüðünü söyledi. Daha önceki haftada da, bir çok yerde kýsa bir an için bu ýþýðý farketmiþti ve ona gitmesi gerektiðini biliyordu. O ýþýða doðru atladýktan sonra, bedeninin suya daldýðýný hissetmedi bile. Can çekiþmesi sadece birkaç saniye sürdü. Hemen ardýndan bedeninden çýkýp yükseldi ve ruhsal bir varlýk olarak ýþýða doðru süzüldü. Þimdi ise melek benzeri bir görünüþle, ailesini ýþýk ve sýcaklýkla kuþatmaktaydý. Bu onun, yeryüzündeki 27 köpek kýlýðýndaki rolünün bir devamýydý. Diana ise, Banjo'nun bir melek olduðunu, hep düþündüðünü söylüyordu." Kayýptan Haber Hayvan iletiþimcileri, kaybolan hayvanlarýn izini sürebiliyor, onlarýn fotoðraflarý üzerinden kendileri ile temasa geçerek, baþlarýna ne geldiðini öðrenebiliyorlar. Hayatta iseler, sahiplerine nerede olduklarýna dair bilgi verebiliyor, herhangi bir sebepten artýk dünyada deðillerse, bunu anlayarak, sahiplerine gerçeði anlatabiliyorlar. "Bir keresinde bir haným beni aradý ve kedisi Celeste'nin bir haftadan beri hiçbir iz býrakmadan kaybolmuþ olduðunu söyledi. Kedisini son defa bahçesinde görmüþtü. Ben kedinin, bir rakunun 28 saldýrýsýna uðramýþ olarak, bir garajýn yanýnda, çalýlýklarýn arkasýnda yatmakta olduðunu açýkça gördüm. Anlattýðým þeyler komþu eve uyuyordu. Sonuçta haným kedisinin ölüsünü orada buldu ve bu kayýpla çok sarsýldý. Celeste'nin ruhuyla temasa geçtim ve ondan, rakunun saldýrýsýnýn hemen baþlangýcýnda bedenini terketmiþ olduðunu öðrendim. Herhangi bir acý duymamýþtý ama uzunca bir zaman bedeninin üzerinde süzülmüþ ve sahibesine dönebilmek için, kedi vücudunun yeniden ayaða kalkmasýný beklemiþti. Kadýn, kedisinin bu þekildeki ölümünden kendisini sorumlu tutuyor ve suçluluk duyuyordu. Kendisine, Celeste'nin onu suçlu bulmadýðýný ve yeniden bir kedi bedeninde enkarne olarak yanýna dönmeyi planladýðýný söyledim." Yine Smith'in anlattýklarýna göre, hayvanlarýmýzýn baþka bedenlerde, hattâ baþka cinslerde bizim yanýmýza dönmeleri de mümkün. Onlarý bazen, kiþiliklerinde gösterdikleri özellikler dolayýsýyla yeniden tanýyabiliyor, bazen de farkýna varmayabiliyoruz. Hattâ bazý hayvanlarýmýzla, enkarnasyonlar boyunca, çeþitli rollerde birlikte olmamýz da ihtimal dahilinde. Aynen, çeþitli enkarnasyonlarýmýzda ayný varlýklarla, çeþitli insan rollerinde dünyaya geliþimiz gibi. Sevgi ve dostluk burada da çekim rolünü ve karakterini sürdürüyor. Bilge Hayvanlar Hayvan iletiþimcilerinin hayvanlarla yaptýklarý konuþmalar, bizleri hayretten hayrete düþürecek sonuçlarý da ortaya SEVGÝ DÜNYASI çýkartýyor. Yazýnýn baþýnda, hayvanlarýn ölüm denen olayý insanlardan, özellikle sadece maddenin gerçeðini kabul eden toplumlarda yaþayan insanlardan daha kolay kabul edip, daha kolay karþýladýklarýný söylemiþtik. Bazen de bu konuþmalar sayesinde, hayvanlar arasýnda gerçek filozoflar, bilge kiþilikler de bulunabildiðini görüyoruz. Aslýnda samimi olursak, yaþamýmýzý paylaþtýðýmýz hayvanlarýmýzýn bazý durumlarda ne kadar bilgece davranmýþ olduklarýný, hattâ telepatik konuþmaya gerek kalmadan da itiraf edebiliriz. Smith bir tavþanla yaptýðý görüþmeyi de þöyle naklediyor: "Ýsviçre'de verdiðim bir kurs esnasýnda, bir çiftlikte kursa katýlanlarla hayvanlarla konuþma alýþtýrmalarý yapýyorduk. Çiftlikte birçok atýn bulunduðu ahýrlar ve tavþanlarýn yaþadýðý aðýllar vardý. Önce tavþanlarýn ev hayvanlarý olduðunu sanmýþtým ama aðýllarýn sayýsý ve tavþanlarýn yaþam tarzýndan, çiftlikte, aslýnda etleri için beslenen tavþanlarýn bulunduðunu anladým. Bol samanlý yataðýnda çok rahat olduðu gözlemlenen, kýrmýzýya kaçan sarý tüylü bir tavþanýn güzelliði dikkatimi çekti. Bu þahane görünüþlü hayvanlarýn, sadece yenilmek üzere öldürülecek olmasý içimi karartmýþtý. Ona bunu sormak istedim. Bana baktý ve þöyle konuþtu: "Burada iyi bir hayatým var. Diðer tavþanlarla, atlarla, kuþlarla, ineklerle ve insanlarla birlikteyim. Ýyi besleniyorum ve yataðýma her zaman taze saman konuyor. Güneþ beni ýsýtýyor, bulunduðum yerden göðü ve kýrlarý seyredebilirim. Doðada yaþayan tavþanlarla baðlantýdayým ve onlarýn hayatýnýn SEVGÝ DÜNYASI bana nazaran ne kadar zor olduðunu algýlayabiliyorum. Onlar kendilerini avlayan vahþi hayvanlardan devamlý kaçmak zorundalar. Ben hayatýmdan memnunum ve ölünceye kadar da iyi muamele göreceðim." Ona, insanlar tarafýndan yenmek konusunda ne düþündüðünü sordum. Verdiði cevap beni hayrete düþürdü: "Hepimiz yeneceðiz. Buradaki atlar, inekler de. Hattâ sen de. Herkes yenir." Þaþkýn itiraz ettim:" Benim bedenimi kimse yemeyecek. Ben, sen ve buradaki diðer hayvanlar gibi kesilmeyeceðim." " Evet, sen bile. Herkes yenir. Önemli olan, ölünceye kadar yaþamdan keyif almaktýr." Tavþanýn ne demek istediðini ancak o anda anlamýþtým. Neticede bütün bedenler, bu en büyük Recycling (yeniden kullanma) merkezi olan dünyada, diðer yaþam biçimlerinin gýdasý oluyor. Benim bedenim de kurtlar ve küçük organizmalar tarafýndan yenecek ve topraða karýþacaktý. Hiçbirimiz baþkalarý tarafýndan yenmekten veya baþka bedenler tarafýndan deðerlendirilmekten kurtulamýyoruz. Böylece, bu bilge tavþan bana o gün, ölünceye kadar, yaþamdan keyif almanýn en önemli þey olduðunu öðretmiþ oldu." Hayvanlarýn ölümü ve ölüm ötesi hayatlarý konusuna ayýrdýðýmýz bu bölümü, yine Penelope Smith'in bir kitabýnýn sonunda yer verdiði anonim bir þiirle kapatýyoruz: "Aðlama sen mezarýmýn baþýnda, Ben o topraða hiç gömülmedim ki! 29 Ebedi uykuda bilme sen beni, Ben sandýðýn gibi hiç ölmedim ki! Esen rüzgârlardayým ben Yaðmurdayým, usulca yeryüzüne yaðan Benim o, kar kristallerinde parlayan Güneþ ýþýðýndayým Baþaðý olgunlaþtýran Sabahlarý uçuþan Kuþlarýn kanat çýrpýþlarýnda Bulursun beni Gecelerini aydýnlatan Yýldýzlarýn göz kýrpýþlarýnda Aðlama sen mezarýmýn baþýnda, Ben o topraða hiç gömülmedim ki! Ebedi uykuda bilme sen beni, Ben sandýðýn gibi hiç ölmedim ki!" Alýntýlar: Gespraeche mit Tieren/ Penelope Smith Tiere Erzaehlen vom Tod/ Penelope Smith 30 Ýki Kadýn Bir Konu SEVGÝ DÜNYASI Nadide Kýlýç Birine hak olan herkese de haktýr. Hak ve Adalet terazisi kuyumcununkinden daha hassas ve ince ayarda durmalý. Yoksa.. Sinoplu Diyojen gibi her birimiz yakýn gelecekte elimizde fenerle: "Halkým nerede?" diye karanlýkta gezeceðiz. Tabii o fenerler de denizde söndürülmemiþ ise... SEVGÝ DÜNYASI BÝRÝNCÝ KADIN Ýstanbul Kuzguncuk'ta doðmuþ. Çocukluðu, genç kýzlýðý hep bu semtte geçmiþ. Onun yetiþtiði yýllar, Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik, sanayi ve eðitim alanýndaki yokluklarla mücadele dönemine rastlamýþtý. Ülke bazýnda kalkýnma hamlesini sekteye uðratan bu sorunlarýn yaný sýra, halkýn fakirliði henüz çözülememiþti. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin önünde, çözülmesi gerekli birçok problem, kotarýlacak bir yýðýn iþ vardý. Bu iþlerin baþýnda eðitim geliyordu yokluða raðmen. Bütün yurtta, çoluk çocuk, kadýn erkek herkesi kapsayan bir eðitim seferberliði baþlatýlmýþtý. (Okuma-yazma) Kýz çocuklarýnýn okula gönderilmesi için kapý kapý dolaþýlýp, ailelerin nasýrlaþmýþ peþin yargýlarý ile de uðraþýlýyordu. Çocuklarýn okula gönderilmesi için caydýrýcý birtakým önlemler alýnarak. Böyle bir ortamda, ülkenin zor þartlarý ile baþ etmek, her seviyedeki aileleri de etkilemiþti. O, babasýnýn ona taktýðý sýfatla At kýz, böyle bir ortamda, azimkârlýðý, üretkenliði, çalýþkanlýðý keþfetmiþti, geliþtirmiþti. Sýcacýk bir aile birliði içinde insan sevgini, diðerkâmca komþularýný düþünmeyi vazife aþký bilip, içinde büyütmüþtü. Zaman zaman Ülke'deki ekonomik þartlarýn ailesinin kapýsýný çaldýðý günleri yaþamýþtý... Hattâ oturduklarý evlerini kaybetmekle karþý karþýya kalmýþlardý. Böyle durumlar karþýsýnda bile, ailenin büyük kýzý olarak sonuna kadar mücadeleye katýlmaktan kaçmamýþtý. Babasý bundan dolayý ona At Kýz di- 31 yordu. Problemler, zorluklar, acýlar karþýsýnda sinip bir köþeye büzülmek yerine çözüm için atýn þahlanmasý gibi güçleniyordu Türkan Saylan. Ben, onu hep (ilk)lerin adýmýný atan bir Donkiþot gibi düþünmüþ olsam da, azmi ve çalýþma gücüyle hep olmazlarý oldurduðuna þahit oldum. Azdan çok yapmayý, çokluðu paylaþmayý amaç edip uygulayabilen yüreðinin, sevgisini bize gösterdi. Türkan Hoca hizmeti öðretti. 13 Nisan 2009 günü Çaðdaþ Yaþamý Destekleme Derneði Baþkaný Sayýn Prof. Türkan Saylan'ýn Arnavutköy'deki (Ýstanbul) evi, sabah saat 7:00'den itibaren 7 saat polisler tarafýndan arandý. O sabah hastaneye dönüp, kan deðerlerinin ölçülmesi elzem olan bir günde... Yetkililer, ellerinde bulabildikleri belge niteliði taþýyacak yarým çuval mektup, CD v.b. dokümanla ayrýldý. Türkan Saylan Haným'ýn evi ile birlikte bütün yurtta, ÇYDD þubeleri ve Çaðdaþ Eðitim Vakfý da, benzer þüphelerle ayný muameleye maruz kaldý. ÇEV baþkaný Sn. Gülseven Yaþer'in de evi, kendisi yurt dýþýnda olmasýna raðmen polislerce aranmak istendi. O günden itibaren, sözlü basýnýn duayenleriyle yazýlý basýnýn güçlü kalemleri konu hakkýndaki fikirlerini öylesine inceden inceye irdeleyip yayýnladýlar... Televizyon kanallarýnda paneller düzenleyip, akil adamlarla istiþare yaparak, enine boyuna tartýþtýlar. Ki söylenecek ne bir söz yazýlacak ne bir cümle kaldý. 13 Nisan 2009 günü, gündemimize bomba gibi patlayan, aramalarýn ve gözaltýna almalarýn (bilim adamlarý ve ÇYDD'nin yöneticilerinden birçok insan SEVGÝ DÜNYASI ile 5 rektör eþ zamanlý olarak, evlerinden alýndý). Sonunda tüm yurtta münferit protesto gösterilerinde bulunuldu. ÇYDD'nin üye sayýsýnýn iki gün içinde Kanal D'nin düzenlediði burs kampanyasýnda otuz yedi bin öðrenciye gereken yetmiþ milyon TL'nin üstünde baðýþ yapýldý. Yurttaþlarýn katýlýmlarý bir sokak protestosu deðildi. Milyonlarca insanýn bu katýlýmý etkin bir adým, sessiz ama gür çýkan tek bir sestir deðil mi? Türkan Saylan Hoca, onkoloji biriminin önünde kendisine yapýlan sevgi gösterilerine, bitkin halinin aksine (kemoterapiden çýkmýþ ve halsizken) yine at gibi þahlanarak ama sakince karþýlýk verirken, “Benim biraz daha yaþamam” diye diðerkâmca bir dilekte bulunuyordu. Tanrý'ya kendi hastalýðý üstünden çocuklar için direneceðini fýsýldýyor gibiydi. ÝKÝNCÝ KADIN Ýyiliksever bir kadýn... Ýyilik yapmayý hayatýnýn mihenktaþý yapmýþ... Bu kadýn, benim Altun Teyzem, gönlü de altýn gibi bir kadýn. Ama bir defosu var, bu altýn kalpli kadýnýn. O özgür biri. Özgür olmanýn önemini çocukluðunda fark etmiþ. Üstelik ailemizin onca gelenek göreneklerinin sýnýrlarýna, ayýp günahlarýna raðmen.. Özgür iradesini uygulamaktan bir nebze caymamýþ, caydýrýlamamýþ. Caymamýþ caymasýna ancak yorulmuþ, sert bir kiþiliðe bürünmüþ. Sonunda "Altun" diye anýlmaz olmuþ. "Çavuþ" ismini ona uygun bulmuþlar. Kendi göbek baðýný kendi kesen olduðu için. Ýki çocuk annesi iken iyi gitmeyen evliliðini bitirdiðini bizzat dedeme kendisi bildirmiþ. Dedem çaresiz kabul etmiþ. Ýkinci evliliðine karar verdiði SEVGÝ DÜNYASI zaman da ayný kýsa ve kesin yöntemi kullanmýþ sadece bildirmiþ. Gençliðinde dalgalý saçlarý, kloþ etekleri vatkalý bluzlarýyla modern bir giyimi tercih eden teyzem.. Orta yaþta iken birden bire eþarp takýp uzun kollu kýyafetler giymeye karar verdi. Altý ayda Kur'an öðrenip, okudu. Her yýl Ramazan ayýnda hatim indirmeyi ihmal etmiyordu. Ýlk zamanlar kendini çok mutlu hissederken, birdenbire hiç Türkçe okuyup yazamadýðýný hatýrladý. Çocukluðundaki ülkenin aðýr þartlarý nedeniyle yaþadýðý Çerkez köyünde okul açýlamamýþ, yakýn köye gitmek için ise otuz kýrk kilometre yürüyememiþlerdi. Yaþýtlarý toplumsal mahcubiyetlerinden okuyup yazýyormuþ gibi davranýrken o cesurca ortaya çýktý. Ýlçede açýlan okuma-yazma kursuna yazýlýp baþarýyla bitirdi. O her zaman eðitime geliþmeye öðrenmeye önem verdi. Ne kadar öðreniyorsa o denli özgürleþiyordu. Gün geldi þehre taþýndý. Tam da On Dokuz Mayýs Üniversitesi Atakum yerleþkesinin karþýsýnda ev tuttular. O günden sonra evinin iki odasýný hep öðrencilere ayýrdý. Okumak için baþka þehirlerden gelmiþ parasýzlýktan veya yurt bulamamaktan sýkýntý çeken herkesi yanýnda barýndýrmaya, onlara kanat germeye amade oldu. Mini etek giyeni de baþýný örteni de ayný odada misafir etti. Gelenlere mahalleden "Çok makyajlýlar, satanist mi ne bunlar... Niye simsiyah giyiyorlar?" laflarýna bile kendini siper ederek, "Onlar çocuk, genç, onlara iliþmeyin onlar evimin bereketi" diye susturdu. Gerçekten de Baðkur maaþýyla kýt kanaat geçinirken evini bolluk ve 33 bereket sarmýþtý. Teyzem kapalý giyinse de Ülke'deki bütün sosyal ve siyasi olaylarý takip etmekten geri durmayan dinamik bir hayat sürer. Günlük gazetesini bitirmeden býrakmaz. Televizyondaki fikir ve eðitim programlarýný hiç kaçýrmaz. Düþüncesini de yakasýna taktýðý rozetlerle açýk etmekten hiç ürkmez. Bilimsel yenilikleri, eðitsel çalýþmalarý takip etmekten geri durmaz. Öðrencilerin verdiði bütün kitaplarý (ders kitaplarý hariç) sevinçle okuyup, bitirir. Baþka çocuklarýn harçlýklarý için durmadan örgü ve dantel örerek satýp kermeslere verir, para kazanmaya çalýþýr. Böylece ne kadar öðrenciyi ferahlatýrsa, o kadar kendi de ferahladýðýný söyler. Son günlerde yüzünde farklý bir cinlik ve neþe hakim oldu. Siyasi düþüncesi kayboldu sanki.. Daha evrensel düþünmeye ve konuþmaya baþladý. Gözlerindeki kahkahanýn diline inen cümleleri daha bir anlaþýlýr olmuþtu. Bu sýrada Alevi gence aþýk olan torununun evlenmesi için oðlunu da ikna etmiþti. * * * Bu yaþýt iki kadýnýn yollarý 20 Mayýs 2007'de Samsun'da yapýlan Cumhuriyet Mitinginde çakýþtý. Teyzem bu karþýlaþmayý büyük bir neþe ve heyecanla anlatýyordu. "Onun gibi bir insanýn yakýnýndaydým. Düþünemediðim bir þeydi bu". Ben: "Teyze hani sen bir zamanlar elin havada üç parmaðýný birleþtirerek meydanlarda yürümez miydin?" diye sorunca: "Öyle yaptým o zamanlar da samimiydim. Beþerim deðiþtim. Ama o miting baþkaydý. Türkan SEVGÝ DÜNYASI 34 Haným 'Ne þeriat ne darbe' diye seslendi bize. Bence de doðru bu söz.. Benim çocuðum gibi kim bilir kimleri darbeler- namus ve din iman konusundaki çýkýþlarýyla tanýndý. Aþýrý muhafazakar bir gazetede yazý yazýyordu. Ta ki evinde çalýþan kadýnýn kýzýna tecavüz suçundan yakalanýncaya kadar. Ne gariptir ki, bu erkek serbest kaldý. Yine ÇYDD yöneticileri gözaltýna alýnýrken, bu adam da bizar olmuþ küçük kýza verilen Adli Týp Raporunun mahkemece yenilenmesi istendi. Ama Adli Týp'taki muayene edecek uzman hekim, baský aldýðýndan ve yanlýþ usulden dolayý görevinden istifa etti. den yara alarak heba oldu. Artýk darbeler olmasýn yaa.. hiç kimsenin caný yanmasýn. Okumayan eðitilmeyen hiçbir insan kalmasýn memlekette. Ne çekiyorsak cehaletten, eðitimsizlikten çekiyoruz. Çünkü bilmeyen insan iyimser düþünemiyor, iyi þeyler üretemiyor, kötülüðü besliyor veya kötülüðe kurban oluyor. Hele artýk okumayan öðrenmeyen kýz kadýn kalmamalý. Okusaydým, on altý yaþýnda evlenir miydim?" diye konuþtu. Hüseyin Üzmez gibi zihniyetler, Türkan Saylan ve ÇYDD faaliyetlerini tehlikeli buluyorlar. Onlarý suçlu yaftasý takabilmeyi amaç ediniyorlar. Çünkü Türkan Saylan, ÇYDD, ÇEV v.b Sivil Toplum Örgütleri eðitime önem verip özellikle kýz öðrencilere burs vererek onlarý meslek sahibi yaptýklarý zaman, Üzmez gibi insanlarýn üzecekleri küçük kýzlar ve onlarýn tecavüzüne seyirci kalýp suskunlaþtýrýlan analar olmayacak. ORTAK KONU Teyzemin küçük oðlu Ýhtilal döneminde içeri alýndý. Gözaltý sýrasýnda yaþadýklarýndan dolayý çocuk sahibi olamýyor. BÝR ERKEK Bu erkek Hüseyin Üzmez. Daha önce davet edildiði televizyon programlarýnda Birine hak olan herkese de haktýr. Hak ve Adalet terazisi kuyumcununkinden daha hassas ve ince ayarda durmalý. Yoksa.. Sinoplu Diyojen gibi her birimiz yakýn gelecekte elimizde fenerle: "Halkým nerede?" diye karanlýkta gezeceðiz. Tabii o fenerler de denizde söndürülmemiþ ise. SEVGÝ DÜNYASI 35 ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI Carol Bowman'ýn, "Children's Past Lives" Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar Küçük Çocuklar Hiç Bilmedikleri bir Lisanda Konuþuyorlar Geçen ay Carol Bowman, bizlere, geçmiþ yaþamlarýný aktaran çocuklarýn ruh hallerinin ciddi, mutlu, ilgili, heyecanlý veya kederli olabileceðini ama ses tonlarýnda daima kesin ve kararlý olduklarýný belli eden ifadeler yer aldýðýný anlatmýþtý. Bowman, çocuklarýn geçmiþ yaþam anýlarýný doðal bir þeymiþ gibi anlattýklarýný, bunun sebebinin hatýrladýklarý þeyleri bize aktarmalarý olduðunu, bunun aynen geçen hafta ya da geçen ay yaþadýklarý bir þeyi bize anlatmalarýna benzediðini de söylemiþti. Geçmiþ yaþam anýlarýný anlatmaya baþlayan çocuklarýn sadece sesleri deðil görünüþleri de farklýlýk gösteriyordu. Örneðin yüz ifadeleri farklýlaþýyor, bazen yüzlerine olaðanüstü bir huzur ve dinginlik ifadesi yerleþiyordu. Anlatacaklarý þeyi bitirdiklerinde ise hemen normale dönüyorlar, geçiþleri son derece hýzlý oluyordu. Öyle ki hemen oynamaya, dans etmeye veya baþka bir þeyle uðraþmaya baþlýyorlardý. Bu ay konumuza devam ediyoruz. SEVGÝ DÜNYASI 36 JUSTIN Anne ve babasý oðullarý Justin'in geçen hayatýnda nasýl öldüðünü kendilerine anlattýðýnda donup kalmýþlardý. Anne Linda, Justin ile ilgili yaþadýðý deneyimi þöyle anlatýyor: "Justin adeta büyümüþ de küçülmüþ diye tanýmlanabilecek bir çocuktu. Henüz bir yaþýndaki iken düzgün cümlelerle konuþabiliyordu. Bir gün durduk yerde bize buz pateni yaparken yere düþüp öldüðünü söyledi. Sonra da anne ve babasýnýn Harry ve Bobbie Colomby olduklarýný ve Carson, Kaliforniya'da yaþadýklarýný anlattý. "Justin'in Kaliforniya'da Carson adýndaki bir yerin var olduðuna dair en ufak bir bilgisi dahi olamazdý çünkü biz bile bilmiyorduk. Brooklyn'de yaþýyorduk ve Justin ise henüz bir yaþýndaydý. Elbet ki araþtýrdýk ve gerçekten de böyle bir yerin var olduðunu tespit ettik. Justin'in ayrýca Bobbie isminin bir kadýnýn takma ismi olabileceðini bilmesi de imkansýzdý. Carson, Kaliforniya'da bir araþtýrma yaparak Colomby ailesini bulmaya çalýþtýk ama bu aileye ait hiç bir isme rastlamadýk. Üstelik bu olayýn ne kadar zaman önce vuku bulmuþ olduðunu bile bilmiyorduk. "Justin bu konuda bir yýl boyunca konuþmaya devam etti. Biz de sorular sorarak onu daha fazla þey anlatmaya zorluyorduk. Justin altý yaþýna geldiðinde onu ilk kez buz pateni yapmaya götürdük. Ona en son buz pateni yaptýðýnda neler olduðunu sorduk ancak Justin aradan geçen zaman zarfýnda bize anlatmýþ olduklarýný unutmuþa benziyordu." Justin'in hikâyesindeki bir ayrýntý canýmý sýkmýþtý. Linda'ya bunun hakkýnda sordum. Carson Kaliforniya Los Angeles metropolünde bulunur ki burasý yýl boyunca hep sýcak bir iklime sahiptir. Nasýl olur da böylesine sýcak bir yerde buz pateni yapýlabiliyordu? Linda bunun cevabýný bilmiyordu. Ancak Linda ve eþi, oðullarýnýn anlattýklarýndan öylesine etkilenmiþlerdi ki, sorduðum soru onlarý þaþýrtmamýþtý bile. Justin tüm bunlarý sesindeki ciddi ses tonuyla ve deðiþen yüz ifadesiyle anlatmýþtý. Bu nedenle onun doðruyu söylediðinden en ufak bir kuþkularý da yoktu. Sonunda Justin'in gittiði buz pateni salonunun belki de kapalý bir alanda inþa edilmiþ olduðu tahminini yürüttüler. Ayrýca hafýzanýn yalnýzca bu bölümü dumura uðramýþ da olabilirdi. Belki de buz pateni deðil de normal patenlerle kayarken düþüp ölmüþtü. Geçmiþ yaþam anýlarýnýn bazý bölümleri dumura uðrayabilir, týpký bizim mevcut yaþam anýlarýmýz gibi. Örneðin, bu hayatýnýzda yaþadýðýnýz bir tecrübeyi arkadaþlarýnýza anlatýrken sizinle ayný mekanda bulunmuþ ve ayný tecrübeyi paylaþmýþ baþka bir arkadaþýnýz: "Ama sen yanlýþ hatýrlýyorsun. Bu olayda þu detaylar da vardý" diye sizi düzeltebilir. Belli detaylarýn hatýrlanmamasý o olayýn yaþanmamýþ olduðunu göstermez. Linda'yý, Justin'in tüm bu hikâyeyi uydurmadýðýna inandýran ayrýntý, kafasýný buza çarparak SEVGÝ DÜNYASI öldüðü idi. Bir yaþýndaki bir çocuk insanýn kafasýný buza çarparak ölebileceðini bilebilir mi? Çocuklar Hiç Bilmedikleri Bir Lisanda Konuþuyorlar Tecrübenin de ötesinde olan bir baþka bilgi formu ise, küçük çocuklarýn hiç bilmedikleri bir lisanda konuþmalarýdýr. Bu fenomene XENOGLOSSY adý verilir. Herkesin bildiði gibi bir lisaný öðrenmek öyle kolay bir iþ deðildir. Bunun için aylar hattâ yýllarca süren bir çalýþma, konuþma ve yazma pratiði gerekir. Bilim, küçük bir çocuðun hiç bilmediði bir lisanda nasýl konuþabildiðini henüz çözebilmiþ deðildir. Bir çocuk ancak geçmiþ yaþamlarýnda öðrenmiþ olduðu bir dili konuþabilir. Aþaðýdaki belgelenmiþ vaka bu fenomenin çarpýcý bir örneðidir: New York eyaletinde bir hekim olarak çalýþan Dr. Marshall McDuffie ve eþi Wilhelmina ikiz erkek çocuklarýnýn tuhaf bir lisanda konuþtuklarýný fark ettiler. Çocuklar Colombia Üniversitesi'nin Yabancý Diller Fakültesine götürülüp incelendiler ancak hiçbir profesör bu çocuklarýn hangi lisaný konuþtuklarýný çözemedi. 37 Ancak Eski Diller üzerine uzman olan bir profesör tesadüf eseri bu çalýþmaya katýldýðýnda çocuklarýn birbirleri arasýnda Hz. Ýsa'nýn doðduðu yýllarda konuþulan Aramice isimli lisanla iletiþim kurduklarýný fark etti. Ýþte bu, xenoglossy adý verilen fenomenin en açýk örneðidir. Bu çocuklarýn Aramice'yi ne kendi evlerinde ne de baþkalarýndan duyarak öðrenmiþ olmalarý mümkün deðildi. Kaldý ki, bu lisan artýk konuþulmuyordu bile. Bu çocuklar Aramice'yi gramer yapýsýna ve kelime hazinesine uygun þekilde kullanýyorlardý. Bu fenomenle ilgili tam vakalar nadirdir ama az sayýda olsalar bile, geçmiþ yaþamlarda konuþulan dillerin þimdiki hayata bir þekilde sýzabileceðini göstermektedirler. Çocuðunuzda dikkat etmeniz gereken bir diðer özellik ise, çocuðunuzun betimlediði duygulardýr. Çocuðunuz bir yetiþkinin geçmiþ hayatýný duygularýyla beraber hatýrlýyor ve bunu size týpký bir yetiþkin gibi aktarýyorsa, bilin ki bunlar ilkokul öncesindeki bir çocuðun aktarabileceði cinsten duygular olamaz. Geçmiþ yaþamlarýný ve geçmiþ yaþamlarýndaki ölümlerini anlatan bazý çocuklar ise öldükten hemen sonra kendilerine neler olduðunu da hatýrlamaktadýrlar. Böylece henüz terk ettikleri bedenin dýþýndan gözlem yaparak, çevrelerinde olup biteni aynen aktarabilmektedirler. Büyük bir kamyonun çarpmasý sonucu aðýr yaralan Blake hastaneye nasýl götürüldüðünü hatýrlýyordu. Tren çarpmasý sonucu hayatýný kaybeden Nicola, hastaneye götürülüþünü ve çevresinde bulunan kiþilerle canlý bir þekilde iletiþim kurmaya çalýþtýðýný ama baþarýlý olamadýðýný anlatýyordu. Her iki çocuðun da öldüklerini tam olarak idrak edemediklerini ama çevrelerinde olup bitenlerden tam anlamýyla haberdar olduklarýný anlýyoruz. Çocuklarýnýz size öte âlemi anlattýklarýnda, oradaki parlak kiþilerden, ölmüþ akrabalardan söz ettiklerinde veya sizi anne ve baba olarak nasýl seçtiklerini anlattýklarýnda þaþýrmamalýsýnýz. Geçmiþ Yaþamlar Rüyalarda da Görülebilir "O rüyalar olmasaydý, hiçbir þey anlamayacak- SEVGÝ DÜNYASI 38 tým" diye söze baþladý Jenny Cockell. Jenny geçmiþ yaþamlarýyla ilgili detaylarý çocukken gördüðü bir dizi rüya sayesinde anlayabilmiþti. Kendisini adý Mary olan yetiþkin bir haným olarak görmüþtü. Büyük beyaz bir odanýn ortasýna kurulmuþ olan bir yatakta yatýyordu. Ateþi çok yükselmiþti ve ölmek üzereydi. Bu rüyayý gördüðü her seferde Jenny yataðýndan hýçkýrýklarla aðlayarak uyanýyordu. Rüyasýndaki haným arkasýnda sekiz tane küçük çocuðu býrakarak ölüyordu. Jenny bu rüyayý görmeye hep devam etti. Rüyasýndaki suçluluk duygusu onu çok etkiliyordu. Kendisine bunun bir rüya olduðunu ne kadar telkin etse de bunda baþarýsýz oluyordu. Sonra eline kaðýt ve kalem alarak, rüyasýnda gördüðü köyün resmini ve haritasýný çizmeye baþladý. Evini, orada bulunan dükkanlarý, kiliseyi ve hattâ kapýlarý bile resmetti. Bu köyün Ýrlanda'da olduðunu ve bir gün oraya gideceðini tahayyül ediyordu. Jenny rüyalarýndan elde ettiði bilgiler ve gördüðü vizyonlarla önceki hayatýndaki isminin Mary Sutton olduðunu, Dublin'in kuzeyindeki küçük bir kasabada yaþadýðýný, yüksek ateþ (humma) nedeniyle öldüðünü ve arkasýnda sekiz tane küçük çocuk býraktýðýný iyice anlamýþ oldu. Jenny'nin geçmiþ hayatýyla ilgili uzun arayýþý Mary Sutton'un Ýrlanda'daki yetiþkin çocuklarýyla buluþmasýyla neticelendi. Jenny, ancak aileden birisinin bilebileceði en ufak ayrýntýlarý bile hatýrlýyordu. Bundan da önemlisi geçmiþ hayatýndaki çocuklarýyla kurduðu bu temastan sonra Jenny içindeki suçluluk duygusundan ve müthiþ üzüntünden kurtuldu. Jenny Cockell'in inanýlmaz hikâyesi yazdýðý: "Zamanýn ve Ölümün Ötesinde" isimli kitabýnda en ufak ayrýntýsýna kadar anlatýlmaktadýr. Jenny'nin yaþadýðý bu deneyim, geçmiþ yaþamla ilgili detaylarýn rüyalar vasýtasýyla da öðrenilebileceðini bize göstermiþtir. Aslýnda geçmiþ yaþamlarýn rüyalarda görülebilmesi gayet normal ve mantýklýdýr çünkü geçmiþ yaþama ait anýlar bilinç altýnda tutulmakta ve rüyalar ise bilinçaltýnýn bir ifadesi olmaktadýrlar. Peki bir çocuðun geçmiþ yaþamlarýyla ilgili rüyalarý ne zaman baþlamaktadýr? Bazý çocuklar konuþur konuþmaz gördükleri kabuslarý ve rüyalarýný tarif etmeye baþlamaktadýrlar. Ve bu çocuklarýn bazýlarý geceleri açýklanamayan bir þekilde baðýrmakta ve çýðlýk atmaktadýrlar ki, bu durum geçmiþ yaþamlarla ilgili rüyalarýn doðumda baþladýðýný göstermektedir. Geçmiþ yaþamla ilgili rüyalar ana rahminde baþlayabilir mi peki? Son yapýlan araþtýrmalar ana rahmindeki bebeklerin 26 ila 30 haftadan itibaren REM uykusundaki gibi beyin dalgalarý yaydýklarýný göstermiþtir. Bu da onlarýn rüya gördüklerini çaðrýþtýrmaktadýr. Bu bebekler henüz doðmamýþ olduklarý bir hayatý mý yoksa geçmiþ yaþamlarýný mý rüyalarýnda görmektedirler? Geçmiþ yaþamlarýyla ilgili rüya görmeleri elbet ki daha mantýklýdýr. (Gelecek ay: "Rüya Ýþaretleri" baþlýðýyla konumuza devam edeceðiz.) SEVGÝ DÜNYASI 39 Eski Gün Iþýðýnýn Son Saatleri Yazar: Thom Hartman Çeviren: Arýn Ýnan Eski Hastalýklar Yeniden Ortaya Çýkýyor Nüfusu gittikçe artan dünyamýz sadece savaþlar, yoksulluk ve açlýkla boðuþmuyor. Birçok bilim adamý olasý salgýn hastalýklara karþý insanlarý uyarýyorlar. 21 Aðustos 1997 tarihinde Associated Press Ajansý Hong Kong'da yaþayan üç yaþýndaki bir erkek çocuðunun daha önce insanlarda görülmemiþ olan bir çeþit grip virüsünden dolayý hayatýný kaybettiðini duyurdu. Bu grip bir kuþ türünden insanlara geçmiþti. Ertesi gün ayný ajans, bu kez Amerika'nýn Michigan eyaletinde yaþayan bir 40 Amerikalýnýn tüm antibi-yotiklere karþý (ki bunlarýn arasýnda en yeni ve en üstün antibiyotik olan Vancomycin de vardý) direnç gösteren bir bakteri yüzünden öldüðünü duyurdu. O günden bu yana bu bakteri yüzünden dünyadaki birçok insan hayatýný kaybetti. Ya verem hastalýðýna ne demeli? Dünya Saðlýk Örgütü tarafýndan bu konuda hazýrlanan yeni bir rapora göre, Tüberküloz salgýn hastalýklar arasýnda insanlarý en fazla öldüren hastalýk olarak birinci sýrada gelmektedir. Bu hastalýðýn mikrobu çok hýzlý yayýlmaktadýr, öyle ki dünya nüfusunun üçte birine Tüberküloz mikrobu bulaþmýþ durumdadýr. Tüberküloz'un en kötü tarafý çok hýzlý yayýlmasýdýr. Bu, AIDS'in tersine havayla bulaþmaktadýr. Tüberkülozlu kiþiler öksürdüklerinde, aksýrdýklarýnda, konuþtuklarýnda veya diðer insanlarla sýradan temas kurduklarýnda bile mikrop bulaþmaktadýr. SEVGÝ DÜNYASI Bu satýrlarý okurken bunun bir üçüncü dünya ülkesinin sorunu olabileceðini düþünüyor olabilirsiniz. Oldukça prestijli bir bilim jurnali olan "Nature" bu hastalýðýn özellikle New York ve Los Angeles da etkin olduðunu belirtmektedir. Bir uçakta, bir terende veya herhangi bir vasýtada seyahat ederken öksüren insanlar bu hastalýðýn hýzla yayýlmasýna neden olmaktadýrlar. Tüberküloz bu hastalýklardan sadece birisidir. Deli Dana Hastalýðý ve Hanta salgýnlarý da dünyayý tehdit etmeye devam etmektedirler. Görmediðimiz Ya da Ýþitmediðimiz Ýçin Bazý Þeyler Bize Ýyiymiþ Gibi Gelebilir Ele alýnmadýðý taktirde hastalýðý aktif olan birisi, en fazla bir yýl içersinde bu mikrobu on ila on beþ kiþiye bulaþtýracaktýr. Bazý þeylerin iyiymiþ gibi görünmesinin bir diðer nedeni ise, Amerikalýlarýn dünyanýn geri kalanýnda neler olup bittiðinden habersiz bir þekilde yaþayýp gitmeleridir. Amerika'da yayýnlanan "Dünya Almanaðý ve Gerçekler Kitabý" bile açlýk ve kýtlýða yer vermemiþtir. Ama bunun yerine epeyce sayýda Amerikan reklamcýsýna, Amerikan Üniversitelerinin rektörlerine, Amerikan film yýldýzlarýna, Amerikan Kongre üyelerine ve Amerikan sporcularýna yer ayrýlmýþtýr. Peki bilim bizi kurtarmayacak mýdýr? Ne yazýk ki, modern týp bilimi sorunu çözmek yerine soruna neden olanlarýn baþýný çekmektedir. Tüberküloz bu kadar hýzlý bir þekilde yayýlýrken, özellikle geliþen dünyada yani nüfus yoðunluðunun yüksek olduðu yerlerde tedavi edici tüberküloz ilaçlarýnýn yanlýþ kullanýmý nedeniyle bu hastalýðýn tedavi edilemez yeni bir türü ortaya çýkmýþtýr. Dünyanýn en büyük medya kuruluþlarýna sahip olan en zengin ulusu nasýl oluyor da böylesine bilgisiz olabiliyor? Bu sorulmasý gereken önemli bir sorudur. Amerikan televizyonlarýnda yayýnlanan haberlerde uluslararasý boyuttaki hiç bir olay tam anlamýyla derinliðine olacak biçimde incelenmez. Bunun yerine O.J Simpson davasý gibi medyatik davalar daha çok yer tutar. Böylece TV kanallarý SEVGÝ DÜNYASI bolca reklam da almýþ olurlar. Dahasý, televizyon zaten bir ticari iþtir. Dolayýsýyla haberlerin de buna dahil edilmesi normal karþýlanýr. Orada çalýþan elemanlarýn maaþlarý reklamlardan elde edilen gelirlerle ödenir. Kanalý hiç kimse izlemez ise, reklam da verilmez. (Amerika'nýn baþta gelen otomobil üreticilerinden birisi belli baþlý gazetelere ve dergilere mektup yazarak yayýnlarýnda hangi konularý yazacaklarýný kendilerine önceden bildirmelerini böylece kendilerine ters gelen fikirlerin bulunduðu yayýnlardan reklamlarýný çekebileceklerini söylediklerinde, Esquire isimli dergi, otomobil veya araba üreticileriyle en ufak bir alakasý olmayan bir yazýyý (homoseksüellerle ilgili bir yazý) salt þirkete ters düþmemek için yayýndan kaldýrmýþtý.) Ne yazýk ki günümüzde gezegenin doðal ortamýný mahvedenlerin baþýnda büyük ve çok uluslu þirketler gelmektedir. Amerika'daki en büyük 100 þirket arasýnda TV kanallarýna sahip olanlar da vardýr ve bunlarýn sunduklarý haberler neticesinde Amerikalýlarýn çevresel konularda çok az bilgi sahibi olmalarýna bu yüzden hiç þaþýrmamak gerekir. Bu tarz organizasyonlar, haberleri adeta ticari bir iþmiþ gibi sunmaktadýrlar. Haberleri izleyen tüketiciler ise gazetelerin ve televizyon kanallarýnýn tüketimi ve reytingleri artýracak þekilde yayýn yaptýklarýný veya yazýlar yazdýklarýný unutmaktadýrlar. Böylece hiç bir kiþi çevresinde aslýnda neler olup bittiðinden tam olarak haberdar olamamaktadýr. 41 KÖLELÝK VE ÖZGÜRLÜK Kölelik, medeniyete doðru atýlan ilk adýmdýr. Geliþebilmek için bazý þeylerin bazý insanlar için daha iyiye doðru gitmesi, bazýlarý için de daha kötüye gitmesi gerekir. Alexander Herzen Önceki bölümlerde hepimizin nasýl gün ýþýðýnýn eserleri olduðumuzu ve fosil yakýtlarý kullanarak mevcut gün ýþýðýný artýrabildiðimiz için de nüfusun hýzla arttýðýný konuþmuþtuk. Kölelik modern medeniyetin bir diðer aracýdýr. Kölelik olmadan Mezopotamyalý'larýn, Mýsýrlýlarýn, Çinlilerin, Yunanlýlarýn, Romalýlarýn, Osmanlýlarýn, Avrupalýlarýn ve Amerikalýlarýn þu anda yaþadýklarý keyifli hayata kavuþamayacaklarýný iddia eden bazý tarihçiler vardýr. Kölelik de bir diðer kiþinin bedeninde saklý duran gün ýþýðýnýn, efendinin hayrýna kullanýlmasýdýr. Tarihteki ilk kölelik Batý Medeniyetinin beþiðini hazýrlayan medeniyetlerde ortaya çýkmýþtýr. Mezopotamya'daki Sümerler, þimdi Irak diye bilinen verimli topraklarda hüküm sürmüþlerdi. Ayrýca Mýsýr'da, Eski Ýran'da, Babil'de kölelerin bulunduðu yazýlmaktadýr. Bu tarz toplumlarda fiziki çalýþmanýn çoðu esirler/köleler tarafýndan yapýlmaktaydý. Toplumlar geniþleyip, büyüdükçe ve ticaret aðlarý geliþtikçe kölelere duyulan talep daha da arttý. Böylece Eski Yunan ve Roma Ýmparatorluklarýnda çalýþan aðýr kölelerin sayýsý da artmýþ oldu. Sýradan bir Roma ailesinin bile o dönemde evinde bir adet kölesi bulunurdu. Milattan önce 400 yýlýnda yapýlmýþ 42 SEVGÝ DÜNYASI olan bir nüfus sayýmýnda ise Atina'nýn nüfusunun üçte birinin kölelerden oluþtuðu saptanmýþtý. rol oynadýlar. Bunlar güç kaynaðý oldular. Kölelik sayesinde medeniyet ve endüstri geliþti. Aristo, ev idaresinde kölelerin oynadýðý rolü þöyle anlatmýþtý: Amerika Birleþik Devletlerindeki köleliðin bitiþinin daha geniþ petrol yataklarýnýn bulunuþuyla ayný döneme denk gelmesi þaþýrtýcýdýr "Önce efendi ve köle iliþkisini ele alarak baþlayalým konuþmaya. Mülkiyet ev ahalisinin bir bölümünü teþkil eder. Bu mülkiyeti ev idaresinin bir parçasý olarak kullanma sanatý, salt bu sanattan dolayý yapýlacak iþleri varsa idarecinin de aletlere sahip olmasý gerektiðine, bu aletlerin bazýlarýnýn cansýz, bazýlarýnýn ise canlý olabileceðine, mülkiyet, hayatýn amacý için de bir araç olduðuna ve mülkiyet, bu aletlerin ve araçlarýn bir toplamý olduðuna göre, bir köle bu mülkiyetin canlý bir öðesidir. Ve her yardýmcý baþka araçlara hizmet eden bir alettir." Köle çalýþtýrmayý alet kullanmaya benzeten Aristo, kölelerin daha genç medeniyetlere yaptýðý katkýyý gözden kaçýrmýþtý. Çünkü köleler evin herhangi bir aleti veya bir aracý deðillerdi. Bunlar kinetik enerjinin, depolanan enerjinin ve geniþletilebilir enerjinin kaynaklarýydýlar. Eski medeniyetlerden günümüze kadar köleler Aristo'nun rahat hayat diye tabir ettiði yaþamý kolaylaþtýran öðeler olmadýlar sadece. Amerika'nýn güneyinde pamuk toplayan Afrikalý kölelerden, Romalýlar ve Portekizliler tarafýndan 1000 yýlý civarýnda þeker plantasyonlarýnda çalýþtýrýlmak üzere satýn alýnan Rus kölelere gelene kadar birçok köle sadece iþleri kolaylaþtýran aletten öte bir Amerikalý köleler mevcut gün ýþýðýný (gýda) çalýþma gücüne çeviriyorlardý ki, bu da ulusun motorunu çalýþtýrýyordu. Kömür ve sonra da petrol çok geniþ bir kullanýma sahip olunca, köleler de önemlerini yitirmeye baþladýlar çünkü artýk onlarýn yerlerine çalýþabilecek makineler icad edilmiþti. Romalýlarýn en büyük köle kaynaklarý yaptýklarý savaþlardý. Bu þekilde düþmanlarýný esirlere dönüþtürebiliyorlar böylece en uzaktaki topraklarý bile fethedebiliyorlardý. Odun ve mineraller gibi doðal kaynaklarýn dýþýnda oralardan köleleri de getiriyorlardý. Buna benzer þekilde Avrupalýlar 12 milyondan fazla sayýda Afrikalý köleyi Kuzey ve Güney Amerika'ya getirerek çalýþtýrmýþlardý. (Gelecek ay: Filipinlerde çöpten beslenen çocuklarý, Nepal'de yakacak odun bulabilmek için dört saat yürüyen insanlarý, Batý Afrika'da çölleþen ormanlarý ve biz insanlarýn yavaþ deðiþimlerin farkýna varmadýðýmýzý sadece hýzlý olanlarýný görebildiðimizi konuþacaðýz) www.ipc-istanbul.org 23 - 24 Mayýs 2009 Harbiye Askeri Müze, ÝSTANBUL “Ruhsallýðýn Bilimi” Türkiye'de ikinci defa gerçekleþtirilecek olan uluslararasý katýlýmlý 2. Ýstanbul Parapsikoloji Konferansý, 23-24 Mayýs 2009 tarihlerinde Harbiye Askeri Müze'de düzenlenecektir. Duyular dýþý algýlama yeteneðini inceleyen bir bilim dalý olan ''parapsikoloji''yi konu alan ve organizasyonunu DER-TUR'un üstlendiði konferans, Ýnsanlýðý Birleþtiren Bilgiyi Yayma Vakfý (BÝLYAY) ile Metapsiþik Tetkikler ve Ýlmi Araþtýrmalar Derneðinin (MTÝA) ev sahipliðinde gerçekleþtirilmektedir. Konferansa katýlacak olan yabancý konuþmacýlar arasýnda San Franscisco Saybrook Lisansüstü Eðitim Okulunda psikoloji profösörü olan Dr. Stanley Krippner, Atlantic Üniversitesinde araþtýrma görevlisi Stephan A. Schwartz, Oregon Üniversitesinden Dr. Amit Goswami, California Ýntegral Ýnceleme Enstitüsünden Charles Winstead, Türkiye'den Dr. Sultan Tarlacý, Dr. Ýnci Erkin ve Dr. Ali Seydi Gültekin gibi kendi alanlarýnda çok ünlü isimler yer almaktadýr. Gezegen ruhsallýkla özgürleþecek. Sizi de bekliyoruz... 44 Konferans konuþmacýlarýndan bazý baþlýklar: Dr. Uma Krishnamurthy: "Kuantum Bilinç, Yoga Psikolojisi ve Dönüþüm" Nasýl mutlu olabiliriz? Olumsuz duygularý olumlu duygulara nasýl dönüþtürebiliriz? Bilincimizi pozitife yönlendirmek... Öfkenizi dönüþtürmek mümkün! Yoga ve dansla özgürleþin! Dr. Uma Krishnamurthy çocukluðundan beri ruhsal öðretmenlerle ve yoga felsefesiyle yetiþmiþtir. Þifa, yoga psikolojisi ve son yýllarda ana araþtýrma konusu haline gelen duygularýn dönüþtürülmesi alanlarýnda deneyim sahibidir ve Hindistan'da eðitim görmüþ bir psikiyatrdýr. Yoga Psikolojisi üstüne bir kitap yazmaktadýr. Dr. Krishnamurthy son on yýldýr dünyanýn dört bir yanýnda yoga psikolojisi üzerine atölyeler ve ruhsal inzivalar düzenlemekte olup, özellikle Londra'daki Yoga BiyoTýp Vakfý, dünyanýn çeþitli ülkelerindeki Sivananda Yoga ve Vedanta Merkezlerinde ve California'daki Krotona Teozofi Derneðinde düzenli aralýklarla atölyeler gerçekleþtirmektedir. Dr. Krishnamurthy klasik Hint dansý dalýnda da resmi eðitim almýþtýr. Yoga ile klasik Hint dansý arasýndaki benzerlikler üzerine yaptýðý araþtýrma çok ilgi görmektedir. SEVGÝ DÜNYASI Roger Nelson: "Global Bilinç Projesi" Dünya'da meydana gelen olaylar önceden bilinebilir mi? Düþüncemizle suç oranlarýný azaltabilir miyiz? Baþýmýza gelebilecek olaylarý biz kendimiz ne kadar etkiliyoruz? Dünya'yý ortak bir bilinç mi yönetiyor? Princeton Üniversitesi bünyesinde 1980 yýlýnda baþlatýlan bir çalýþmada, insanlardaki farklý bilinç durumlarýný incelemek yerine, küresel bir bilinç olup olmadýðý ve eðer varsa nasýl ölçüleceði konusu araþtýrýlmaya baþlanmýþtýr. Bu nedenle Rastgele Olaylar Üreteçleri (REG) adý verilen bilgisayarlarý dünyanýn pekçok bölgesine kurmuþlar. Bu cihazlardan biri de Türkiye'de Dr. Ýnci Erkin'de bulunuyor. Nelson'la beraber dünyanýn dört bir yanýnda bu proje için ortaklaþa çalýþan bilim insanlarý özellikle Prenses Diana'nýn öldüðü, Concorde'un düþtüðü ya da yeni yýl kutlamalarýnýn yapýldýðý, insanlýðýn bilinç alanýný etkileyebilecek özel zamanlarda cihazýn olaðanüstü sinyaller verdiðini saptamýþlar. Ancak 11 Eylül saldýrýlarýnýn meydana geldiði gün olaðandýþý bir durum daha meydana gelmiþtir. REG'ler saldýrý anýný mükemmel bir biçimde kaydetmiþ, ancak aletlerdeki dalgalanmalar saldýrý olmadan dört saat önce baþlamýþtýr! Bu þekildeki SEVGÝ DÜNYASI ikinci olaðandýþý dalgalanma Güney Doðu Asya'daki tsunami felaketinden 24 saat önce kaydedilmeye baþlamýþtýr. Roger Nelson da REG aletlerini kullanarak toplu bilinç hakkýnda gözlemler yapmaya karar vermiþtir. Ancak Nelson bu hassas aletleri etkileyebilen bilincin, gözlemcinin niyetiyle ne kadar ilintili olduðunu merak etmiþ, bunu hem kiþilerle hem de gruplarla denemeye baþlamýþtýr. O günden bu yana belli bir niyet üzerinde yoðunlaþan kalabalýk gruplarýn yarattýðý etkiler konusunda birçok deney yapýlmýþtýr. Bunlardan birinde barýþa ve huzura konsantre olan binlerce kiþinin yardýmýyla, deneyin yapýldýðý gün Washington'da suç oranlarýnýn gözle görülür bir biçimde azaldýðý saptanmýþtýr. Bilim adamlarý zamanýn sadece geriye deðil, ileriye doðru da hareket edebileceðini ve Dünya'da meydana gelebilecek önemli olaylarýn bu yolla önceden öngörülebileceðini iddia etmektedirler. Ýþte Roger Nelson konuþmasýnda bu projeyi ve getirdiklerini tüm yönleriyle ele alacak. http://www.princeton.edu/~rdnelson/ 45 Amit Goswami: "Kuantum ve Bilinç" Hangisi rüya, hangisi gerçek? "Gerçeklik" nedir? Tanrý var mý? Bilim Tanrý'nýn varlýðýný doðruluyor... Kuantum fiziði "tek gerçek þeyin bilinç olduðunu" söylüyor! "Ne @#!* Biliyoruz Ki!?" adlý filmde ve ayný filmin devamý olan "Down the Rabbit Hole" da ve "Dalay Lama Rönesansý" ve "Quantum Activist" adlý belgeselde yer alan kuantum fizikçisi Amit Goswami Ýstanbul'a geliyor. Yaþamýn ruhsal boyutunun varlýðýna iliþkin sezgilerini doðrulamak amacýyla son yýllarda ruhsal aleme yönelen ve sayýlarý gittikçe büyüyen bir grup asi bilim insanýndan biri Amit Goswami. Biliþsel psikoloji, biyoloji, parapsikoloji ve kuantum fiziði alanlarýnda yapýlan son araþtýrmalardan elde edilen kanýtlarý, dünyanýn kadim mistik gelenekleriyle harmanlayan Goswami, var olan her þeyin temelinin, madde deðil, bilinç olduðunu öne süren görüþ için yeni bir düþünce sistemi oluþturmaya giriþmiþ. Durup gözlerini bir an kapayýn. Ve þu soruyu düþünün: Gözleriniz kapalý olduðu sýrada, siz onun bilincinde olmamanýza raðmen dünya mevcut olmaya devam etti mi? Nasýl biliyorsunuz? Alice Harikalar Diyarýnýn Kuantum Dünyasýna dalmaya hazýr mýsýnýz? http://www.amitgoswami.org 46 Stanley Krippner: "Þamanlar: Ýlk Bilimsel Araþtýrmacýlar ve Ýlk Ruhsal Uygulamacýlar" Rüyalarýmýz bize ne mesajlar veriyor? Telapati mümkün mü? Þamanlar dertlere nasýl çare bulurlar? Rüyalar sýkýntýlarýmýzý çözmede ne kadar etkin? Þamanizm ve rüyalardaki mitsel semboller denildiðinde, Stanley Krippner akla ilk gelen akademik isim. Psikoloji ve parapsikoloji alanýnda geniþ kapsamlý akademik çalýþmalar yapan ve uzun yýllar boyunca, dünyanýn dört bir yanýndaki yerli topluluklarýný inceleyen Krippner, þamanlarýn kendi kabilelerin psikoanalistleri olduklarýný öne sürüyor. Stanley Krippner, 2. Ýstanbul Parapsikoloji Konferansýnda kabile üyelerinin rahatsýzlýklarýný, sýkýntýlarýný ve rüyalarýný dinleyen þamanlarýn çeþitli yöntemler kullanarak hem bir üyenin hem de tüm kabilenin paylaþtýðý derde nasýl "çare" bulduklarýný anlatacak. Krippner'den, geçmiþ çaðlarýn iþe yarayan yöntemlerini bilen þifacýlarla ve þamanlarla modern týp alanýnda çalýþan doktolarý ve hemþireleri Dünya Saðlýk Örgütü aracýlýðýyla nasýl bir araya getirip eðitim almalarýný saðladýðýný da dinleyeceðiz. Krippner, bu çok eski toplum saðlýðý uygulamalarýnýn, yani þamanizmin günümüz toplumu açýsýndan SEVGÝ DÜNYASI pratikte nasýl iþletilebileceðini de ele alacak. www.stanleykrippner.weebly.com Stephan Schwartz: "Uzaktangörü ve Parapsikolojik Fenomenler" Parapsikolojik yetenekler ne demek? Telapati var mý? Baþka bir yerde olan bir olayý ya da bir yeri uzaktan algýlamak mümkün mü? Ýnsan geçmiþi ya da geleceði bilebilir mi? Uzaktan algý ne demek? Atlantic Üniversitesinde eðitim görevlisi ve Temel Araþtýrma Laboratuvarlarýnýn Biliþsel Bilimler Laboratuvarýnda araþtýrma görevlisi olan Stephan A. Schwartz uzaktangörünün ve olaðan dýþý insan iþleyiþinin diðer unsurlarýnýn pratik uygulamalarý konusunda dünyanýn sayýlý uzmanlarýndan biridir. Uzaktangörü, yaratýcýlýk, töropatik niyet ve meditasyon üzerine araþtýrmalar yürütmektedir. www.stephanaschwartz.com Charles Winstead: "Günümüze Dek Çaðlar Boyunca Bilim ve Mistisizmin Sanatsal Belgeleniþi" Doðanýn içindeki sonsuz olasýlýklar sanatla nasýl keþfediliyor? Bilim ve Mistisizm sanata çaðlar boyunca nasýl yansýdý? Kuantum fiziði ve Kaos Teorisinin sana yansýyýþý, doðadaki sonsuz SEVGÝ DÜNYASI olasýlýklarýn keþfini yaptýðý resimlerle keþfe koyulan Charles Winstead, ayný zamanda bir olanüstü bilinç durumu araþtýrýcýsý. Bilincin farklý durumlardaki yansýmalarýný çalýþmalarýna taþýmýþ. http://charleswinstead.com/ Dr. Ýnci Erkin: Niyetin Gücü ve Baþkasýnýn Yerine Enerji Psikolojisi Teknikleri ile Çalýþmalar Duygusal çöplerinizi temizlemeye hazýr mýsýnýz? Sizi rahatsýz eden ve sisteminizi yavaþlatan duygulardan arýnýp nasýl saðlýklý olabilirsiniz? Uzaktan baþkalarýný iyileþtirmek mümkün mü? "Ýnsanlar Ruhlarý iyileþmeden Bedenlerinin iyileþemediðini yeni yeni fark ettiler," diyen Dr. Ýnci Erkin, tüm yönleriyle iyileþmede niyetin gücünü ve hem kendimizi hem baþkalarýný iyileþtirme tekniklerini anlatacak. Gelin bizi yoran yüklerden birlikte kurtulalým. www.eftturkey.com Ali Seydi Gültekin: "Radyestezi ve Bilimsel Uygulamalarý" Sarkaç ve çatal çubuk ne iþe yarar? Gerçekten çatal çubukla, sarkaçla maden bulmak, hangi besinin size yararlý olduðunu tespit etmek mümkün müdür? Tarýmda, ofiste, her yerde radyesteziden 47 yararlanýn... Radyestezi, cisimlerin yaydýklarý ýþýmalarýn sarkaç ve çatal çubuk yardýmýyla algýlanmasý, ölçümlenmesi ve deðerlendirilmesiyle bir takým olaylarý ve maddeleri teþhis etmek ve görünmeyenin sezgi þeklinde iþe yarar hale getirilmesine neden olan bir yöntem. Hastalýklar, eðitiminiz, çalýþma takviminiz gibi konularda sezginizden faydalanarak sarkacýnýza sorun ve cevabýnýzý alýn. Madenleri, sularý, hazineleri, boþluklarý, petrol kaynaklarýný bir sarkaç ve çatal çubuk yardýmýyla bulmak ve bunlarýn miktarlarýný, derinliklerini, hatta bileþimlerini dahi tespit etmek mümkündür. Bunlarý zemin üzerinde olduðu kadar, yönlerine iyi konulmuþ bir harita veya fotoðraf üzerinde de bulma olasýlýðý vardýr. Radyestezinin týpta verdiði sonuçlar ise hayret vericidir. Bir insan veya hayvanýn hastalýðýný oldukça iyi isabetle tayin ve ilaçlarýnýn da tespiti yapýlabilir. Hatta bir insanýn, kendisini görmeden, o insanýn fotoðrafý üzerinden, hastalýðýnýn cinsini, yerini ve ilacýný söyleyebilmek mümkündür. Tarým alanýnda da radyesteziden önemli faydalar saðlanmaktadýr. Topraðýn ve tohumlarýn radyasyonlarý saptanarak, bu topraða ekilecek fide cinsi, hatta gübre çeþidi bulunmaktadýr. Radyestezi yöntemini ofisinizde, 00 evinizde, harita, kroki, fotoðraf üzerinde kullanabilirsiniz. Arazide çalýþýrken, araç içinde giderken, suyun üstünde, havada uçakta giderken her yerde ve þartta kullanabilirsiniz. Jeoloji Yüksek Mühendisi Ali Seydi Gültekin konuþmasýnda tüm bu bilgileri bilimsel bir bakýþ açýsýyla anlatýyor ve atöyle çalýþmasýyla uygulamalarý gösteriyor. M. Reþat Güner: "Bilincinizin Sýnýrlarýný Keþfedin" Sezgisel Yaratýcýlýk, Olaðandýþý Bilinç Halleri ve Bilinçaltýnýn Programlanmasý Bilincinizin derinliklerinde neler saklý? Þu an sahip olduðunuz potansiyeli kullanmanýza neler engel oluyor? Kiþisel bilinçdýþý kolektif bilinç alanýna açýlan bir kapý mý? Duyular dýþý yeteneklerinizi kullanmanýza engel olan þey nedir? Geçmiþ yaþamlara ulaþmak mümkün mü? Yaratýcý sezgiler ve olaðandýþý yaratýcýlýk nereden geliyor? Sezgisel yaratýcýlýk ve duyular dýþý yeteneklere açýlan kapý zihnin ve bilinçaltýnýn eðitilmesinden geçmektedir. Araþtýrmalar, olaðandýþý yaratýcýlýk ve duyular dýþý yeteneklere sahip bireylerin kolayca farklý bir bilinç hali içerisine girebildiklerini ve zihinlerini belli bir konsantrasyon içerisinde tutabildiklerini göstermek- SEVGÝ DÜNYASI tedir. Bu workshopa katýlarak bilinç potansiyelinizden yararlanabilmenize engel olan zihinsel bariyerler ve sýnýrlayýcý inançlar hakkýnda bilgi edinebilir, bilincinizin derinliklerinde saklý yeteneklere ulaþmak için kullanabileceðiniz çeþitli yöntemlerle bu atöyle çalýþmasýnda tanýþabilirsiniz. Tarýk Arýldal: "Metapsiþik Parapsikoloji" Parapsikolojinin tarihsel geliþimi, parapsikolojik fenomenlerin farklý bir yorumu Bu atölye boyunca parapsikolojinin kýsa tarihçesi, parapsikolojinin bir araþtýrma dalý olarak ortaya çýkýþý, günümüzde parapsikolojik araþtýrmalarýn durumu ele alýnacak ve bir eðitim dalý olarak parapsikolojinin önemi incelenecektir. Ayrýca insanda gözlenen parapsikolojik fenomenlere farklý bir bakýþ açýsýnýn sunulacaðý bu atölyede metapsiþik açýdan paranormal fenomenlerin nedeni ve yorumuna iliþkin ilginç bilgiler paylaþýlacaktýr. “Lütfen Yeni Yýlda Aboneliðinizi Yenilemeyi Unutmayýnýz!..” Deðerli Okuyucularýmýz Sevgi Dünyasý Dergimiz Haziran 2007 tarihinden baþlamak üzere yalnýzca abonelerimize ulaþmaktadýr. Bizlerle olmaya devam etmek istiyorsanýz, Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul adresine mektupla veya Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri: Kazým Erdemoðlu’na (0212) 252 85 85 no’lu telefonla, (0212) 249 18 28 no’lu faxla abone adresinizi bildirmenizi rica ederiz. En içten sevgilerimizle Sevgi Dünyasý Adý, Soyadý: Adres: Posta Kodu: Ýlçe: Ýl: Tel: Abone ücreti: ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... Yurt içi (40 YTL) ................ Yurt dýþý (50 YTL) ................ Posta Çeki No: 385999 (Sevgi Yayýnlarý)
Benzer belgeler
2009 Temmuz Sayı - xn--sevgiyaynlar
Siyasi Dergi
Cilt: 41 Sayý:487 Temmuz 2009
Onur Baþkaný:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Özenç Kay...
Ülkemizdeki Ruhsal Araştırmalardan Örnekler “Astral Seyahat
Fiyatý: 3.5 YTL
Yýllýk Abone: 40 YTL
Yurt Dýþý: 50 YTL