2007 Temmuz Sayı
Transkript
2007 Temmuz Sayı
2007-07 TEMMUZ SAYI: 463 FiYATI: 3.5 YTL Ne Mutlu Barýþ Yapýcýlarýna Quantum: Evrenin en küçük parçacýklarý ile ilgilenen kuram ÝÇÝNDEKÝLER Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi Cilt: 39 Sayý:463 Temmuz 2007 Onur Baþkaný: Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðlu Ruhlar Âlemiyle Herkes Ýrtibattadýr ............................... 2 Dr. Refet Kayserilioðlu Ne Mutlu Barýþ Yapýcýlarýna - III ......... 7 Ahmet Kayserilioðlu “Kur’an Verileri Açýsýndan Laiklik” ............................................... 16 Güngör Özyiðit Yazý Ýþleri Müdürü: Güngör Özyiðit Andrew’un Mucizesi (Son Bir Kez) ........................................ 22 Yayýn Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu Hale Ürkmezgil John Edwards/Arýn Ýnan Hep Neden Trajedi (Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý) ................. 25 Carol Bowman/Nelda Bayraktar Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri: Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 Faks: 02122491828 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul Evrenin En Küçük Parçalarý Ýle Ýlgilenen Kuram: Quantum Haluk Berkmen’le Söyleþi ....................... 29 Yönetim Yeri: Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul Ege’nin Sularý .................................... 38 Baský: Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ. Sanat ................................................ 42 Çobançeþme Mah. Sanayi Cad. Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL Yurt Dýþý: 50 YTL Nihal Gürsoy Nihal Gürsoy Özer Baysaling SEVGÝ DÜNYASI Sevgili Dostlar Milletçe çok önemli bir karar vereceðiz. Doðrusu seçeneklerimizin kýsýtlýlýðý karþýsýnda diyecek pek bir söz yok ama gene de birþeyler düþünebilir, yapabiliriz. Acaba konuþup ettikten sonra iþ seçime gelince idealist olmakla siyasetçi olmayý birbirinden kesin çizgilerle ayýrdýðýmýz için mi, böylesine çýkarcý ve güdük insanlarý seçmek için karþýmýzda bulmaya mahkûm olup böylesine kötü yönetiliyoruz; yoksa biz çoðunluðu öyle insanlardan ibaret bir ülke haline mi geldik, getirildik. Ayný daha önceki zamanlarda olduðu gibi, bunlar gitsin de kim gelirse gelsin deyip denemiþ býrakmýþ olduklarýmýza mý sarýlacaðýz yoksa her birimiz iç sesimizi ve kendi aklýmýzý dinleyerek mi karar vereceðiz. Aday listelerini okurken ve dinlerken sizlerin de içiniz daraldý mý, eski isimleri, saçmalýklarla örülmüþ eski günleri hatýrlayarak... Yok mu onunla övünüp þeref duyacaðýmýz, yürekli, adil bir insan? “Kahramanlara ihtiyacýmýz yok” denebilir belki, aksine kahramanlara her zaman ihtiyaç vardýr ve olacaktýr. Ýyi ve hayýrlý yollar, ancak kendini adamýþ korkusuzlarýn ýþýðýyla aydýnlanabilirler. Kendini adamýþ insan kimse ile pazarlýða, hesaba giriþmeden, kimseyle çatýþmadan yalnýz doðruluk için, doðru olan için mücadele eder ve baþarýr. Böyle insanlar çýkarmýþ bir ülkeyiz biz, þimdi yenisini bekliyoruz, umuyoruz. En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI 1 ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR Kaliteli medyum, kaliteli bir topluluk ister. Üstün bir varlýk basit þahsi sorularla uðraþmak istemez. Ýnsanlýða faydalý olacak bilgiler vermek ister. Ruhlar Âlemiyle Herkes Ýrtibattadýr... Dr. Refet Kayserilioðlu SEVGÝ DÜNYASI Erdem - Ruhlarla ancak medyumlar vasýtasýyla irtibata geçildiðini biliyoruz. Acaba medyumlarý nasýl tanýyacaðýz ve kimler medyum olabilir? Özden - Evet ruhî irtibatlar medyumlar vasýtasýyla olur. Medyumlar hassas bir bünyeye sahip olan ve aldýklarý tesirleri bize söz, yazý, þekil, resim, hareket halinde nakleden kimselerdir. Bir þahýs hassas bir bünyeye sahip olsa ve gelen tesirleri de alsa, fakat bunlarý ifade edip etrafýna nakledemese o þahsa medyum diyemeyiz. Çünkü medyum tesirleri nakleden bir vasýtalýk görevi yapmaktadýr. Erdem - Acaba medyumlarý nasýl tanýyacaðýz? Özden - Medyumlarý tanýmak ancak celse denemeleri yaparak olur. Çünkü medyumluk sadece bir kabiliyet iþi deðil, ayný zamanda bir irtibat iþidir. Kabiliyeti vardýr, bünye itibariyle tesirleri alýp nakletmeye uygundur fakat irtibatý yoktur. Bu sebeple medyum deðildir. Hattâ 3 eskiden medyumluk yapmýþ, sonradan irtibatýný kaybetmiþ kimseler vardýr. Çünkü bir varlýðýn bilhassa üstün bir varlýðýn bir medyumla irtibatý maksatsýz, rasgele bir iþ deðildir. Bir gayeye baðlýdýr. Bu gaye gerçekleþince irtibatýn devamý için de sebep kalmaz. Erdem - Ama ömrü boyunca medyumluk edenler olduðu gibi, her toplantýda birçok medyumlar var. Demek ki medyumluk pek o kadar nadir bir þey deðil. Özden - Ömür boyunca vazifesi bitmemiþ medyumlar olabilir. Her yerde birçok medyumlar da bulunabilir. Fakat büyük bilgi medyumlarý nadirdir. Çünkü burada gerek medyumun tekâmül durumu, bilgi kapasitesi, gerekse o medyumun bulunduðu topluluðun seviyesi, alâkasýnýn kalitesi v.s. mühim roller oynamaktadýr. Birçok topluluklarda konu, kiþisel meselelerden ve merak tatmininden öteye geçememektedir. Kaliteli medyum, kaliteli bir topluluk ister. Üstün bir varlýk basit dereceli kiþisel sorularla uðraþmak istemez. Ýnsanlýða faydalý olacak bilgiler vermek ister. Bunun için de bilgilere vasýtalýk edecek medyumu ve onun bulunduðu topluluðun içindeki her kiþiyi bütün cepheleriyle ince ince tetkik eder. Ondan sonra bilgi vermeye baþlar. Erdem - Medyumluða kabiliyeti olan kiþiler nasýl tanýnýr?.. Özden - Böyle þahýslar genellikle hassas, alýngan kimselerdir. Müziðe karþý ilgileri ve kabiliyetleri fazladýr. Önsezileri yüksek olan bu kiþilerin gördükleri rüyalar genellikle gerçekleþir. Erdem - Ruhlar medyumlarýn dýþýnda diðer insanlara da bilgi ve tesir gönderebilirler mi? Özden - Dostum, herkes ruh âlemiyle devamlý irtibat halindedir. Bu irtibatýn kesildiði bir saniye bile yoktur. Hem de her þahýs birçok varlýkla veya plânla birden irtibat SEVGÝ DÜNYASI 4 halindedir. Bu irtibatlar olmasa insanlarýn dünyada tekâmülleri güç deðil, imkânsýz olur. Erdem - Ama nasýl olur, eðer herkes irtibatta olsa bunu herkesin bilmesi, hiç deðilse hissetmesi gerekmez mi? Özden - Hayýr gerekmez. Biz dünyadan, etrafýmýzdan ve hattâ kendi bedenimizden bile devamlý tesirler alýp veriyoruz, fakat bunlarýn bir çoðundan haberimiz bile yok. Karaciðerinizin çalýþmasýndan, böbreklerinizin kaný süzdüðünden haberiniz var mý? Þu odada bir saat iþliyor. Ben söyleyinceye kadar tiktaklarýnýn farkýnda mý idiniz? Halbuki kulaðýnýz bunlarý duyuyordu. Gene bu odada binlerce radyo dalgasý var, ama radyo olmayýnca onlarýn farkýnda deðiliz. Yani biz çevremizden ve bedenimizden devamlý tesirler alýr veririz de bunun farkýnda olmayýz. Erdem - Peki, çevremizden farkýnda olmadan tesirler aldýðýmýzý kabul edelim; fakat bu, ruhlardan da farkýnda olmadan tesir aldýðýmýzý ispat etmez ki... Özden - Ruhlarla devamlý irtibatta bulunduðumuzu gösteren bir takým ipuçlarý ve deliller vardýr. Gerçekleþen rüyalarýmýz bir irtibatý gösterir. Rüyada ölmüþ dost veya akrabalarýmýzla Ektoplazmik varlýk görüntüleri. Resimler Ýskoçya’da Glasgow’un güney batýsýnda Darnley isimli bölgede, paranormal aktiviteleri araþtýrma programý içinde þahitler önünde çekilmiþtir. G. Brady 30 Kasým 2003 SEVGÝ DÜNYASI görüþüp onlarýn durumlarý ve eksik býraktýklarý iþler hakkýnda bilgi alanlarýmýz olur. Hiç sebep yokken ölmüþ bir dostumuzu hatýrlamamýz ve onu hasretle anmamýz, ondan o esnada tesir aldýðýmýzý gösterir. Sonra mantýki zaruretler, insanlarýn baþý boþ ve himayesiz olmadýklarýný gösterir. Öyle olsa idi, kötü niyetlerin ve kötü tesirlerin bizi helâk etmesi, dünya nizamýný alt üst etmesi iþten bile deðildi. Ama böyle olmuyor. Ruhi gerçekleri kavrarken sezgi kabiliyetlerimizi geliþtirmek ve ufak delillerden büyük neticeleri çýkarmaya alýþmak lâzýmdýr. Ruhi gerçekler maddi hadiseler gibi apaçýk olsa ve duyularýmýza veya âletlerimize çarpsa idi, insanlýðýn asýrlar boyu ruh vardýr, yoktur münakaþasýna lüzum kalýr mýydý? Bu gerçekleri kavramak ne yapalým ki bir tekâmül, formasyon ve gayret iþidir. Erdem - Belki bu söyledikleriniz doðru, fakat bir türlü ruhlarýn her insanla devamlý irtibat halinde olmasýný 5 aklým almýyor. Özden - Aklýnýzýn almamasý meseleyi maddi þekillere ve kalýplara sokmak istemenizden ileri geliyor, sanýrým. Hipnotizmayý biliyorsunuz, derin hipnoz esnasýnda bir þahýs birçok þeyler konuþur, fakat uyandýðý zaman hiçbirini hatýrlayamaz. Çünkü o esnada alýp verdiði tesirler beden þuuruna (baðlý þuura) geçmemiþtir, ruhi þuurla alâkalýdýr. Erdem - Ruhlarýn devamlý insanlarla alâkasý nasýl olabilir?.. Özden - Bakýnýz burada daha iyi bir þekilde imgeleme yapabilmeniz için size þöyle bir misal vereceðim: Bir taraftan bakýnca þeffaf, öbür tarafýndan bakýnca ayna olan bir cins cam vardýr. Hattâ böyle gözlükler de vardýr. Þimdi yan yana bulunan iki büyük salonun ortasýna böyle bir ayna-camý duvar gibi çekelim ve iki salonun birbiriyle iliþiðini keselim. Bu salonlardan cam gibi þeffaf görünen tarafýna ilimde ve fende ilerlemiþ olan insanlarý koyalým. Ayna görünen salona da ilkel durumda olan zavallý insanlarý koyalým. Fakat bu ilkel insanlarý içeri sokmadan küçük bir ameliyatla tek kulaklarýna ufak telsiz alýcýlarýný iyice yerleþtirelim. Yani meselâ sol kulaklarý bu telsiz alýcýlarýyla týkanmýþ olsun; birbirini yalnýz sað kulaklarýyla duyabilsinler. Birinci, cam görünen salondaki ileri insanlarýn elinde de her türlü telsiz alýcý ve verici cihazý, ilkel insanlarýn konuþtuklarýný ve hattâ düþündüklerini alan âletler bulunsun. Böyle þartlarda bulunan ilkel insanlarýn çevreleriyle ilgilerini kesip o büyük salona hapsetsek, sadece gýdalarýný dýþarýdan versek, ne gibi bir durumla karþýlaþýrýz?!.. Ýleri insanlar, geri insanlarýn bütün hareketlerini gayet kolaylýkla görebilecekler, onlarý rahatlýkla gözetleyip ellerindeki geliþmiþ vasýtalarla onlara hitap edebilecekler, ya hepsinin duyabileceði veya, içlerinden birinin veya birkaçýnýn duyabileceði þekilde, çeþitli kuvvet ve karakterde bilgiler, fikir- SEVGÝ DÜNYASI 6 ler ve emirler göndereceklerdir. Ýlkel ya da henüz geliþmemiþ insanlar bu seslerin nereden ve nasýl geldiðini bir türlü anlayamadan etrafý araþtýracaklar, fakat karþýlarýnda duvarlarla bir de büyük ayna görecekler. Fakat aynanýn arkasýnda bir takým kimselerin kendilerini sürekli olarak gözetleyip durduklarýndan ve bu hitaplarýn da onlardan geldiðinden tamamen habersiz olacaklardýr. Hele o varlýklarýn kendi davranýþ, alâka, çalýþmalarýna v.s. göre dil deðiþtirecekleri akýl- larýnýn kenarýndan bile geçmeyecektir. Zamanla onlar bu hitaplara alýþarak onlarýn kaynaðýný araþtýrmaktan vazgeçecekler ve onlara ya hürmet edip uyacaklar ya da telsizli kulaklarýný týkayýp bildikleri gibi davranmaya devam edeceklerdir. Bir kýsmý da telsizden gelen emirleri ve bilgileri kendi düþünceleri gibi benimseyip her þeyi inkâr edecektir. Bu örneði dünyaya uygularsak, ayna görünen taraf dünyamýzý, ayna gökyüzünü, cam gibi þeffaf görünen taraf öbür dünyayý, oradaki ileri kimseleri, kademe kademe yükselen vazifeli varlýklarý, ikinci salondaki ilkel ya da henüz geliþmemiþ kiþiler ise ne yazýk ki, dünyadaki insanlarý temsil edecektir. Bu örnek üzerinde iyice düþünürseniz dünyamýzýn ve insanlarýn gerçek durumlarý hakkýnda bir takým deðerli sezgilere varabilirsiniz. Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog NE MUTLU BARIÞ YAPICILARINA - III 8 ÇÖMEZ AMA, UYDUM AKILLI DEÐÝL!.. ‘Kuantum Elektrodinamiði’ konusundaki buluþlarýyla Nobel Fizik Ödülü kazanan Amerikalý ünlü bilim adamý Richard Feynman, 25 yaþýnda doktorasýný yeni tamamlamýþ deneyimsiz bir delikanlý iken, ilk atom bombasýnýn yapýlmasýnýn planlandýðý ‘Manhattan Projesi’ için Los Alamos'a çaðrýlanlar arasýndaydý. Orada dünyanýn en büyük fizikçileri, matematikçileri, kimyacýlarý arasýnda o sadece bir çömezdir, o günlerde... Ama Danimarka'da o büyüklerden de büyük olan, þimdi bile fizik ders kitaplarýnda adý sürekli tekrarlanan bir yýldýz bilim adamý vardýr: Niels Bohr. Çömez delikanlýmýz, bu yýldýzla Los Alamos'u ziyaretindeki ilk karþýlaþmalarýný þöyle anlatýr: "Oðluyla Danimarka'dan geliyorlardý ve ikisi de son derece ünlü fizikçilerdi. Baþýmýzdaki aðýr toplar için bile Bohr bir ilâhtý. “Ýlk geldiðinde toplantýdaydýk ve herkes onu görmek istiyordu. Oda çok kalabalýktý ve bombayla ilgili problemler tartýþýlýyordu. Ben arkada köþede bir yerlerdeydim. Geldi, gitti ve ben onu sadece bir sürü kafa arasýndan þöyle bir görebildim. Bir kez daha geleceði günün sabahýnda bir telefon aldým.” "Alo Feynman?" "Evet" "Ben Jim Bohr" Bu onun oðluydu: "Babam ve ben sizinle görüþmek istiyorduk!.." "Benimle mi?! Ben, Feynman!.. Ben sadece ..." "Biliyoruz. Saat sekizde iyi mi?" Böyle sabahýn sekizinde, daha kimseler uyanmadan, buluþacaðýmýz yere gittim. SEVGÝ DÜNYASI Teknik bölgedeki ofislerden birine girdik. "Bombayý nasýl daha verimli hale getirebiliriz diye düþünüyorduk da, þöyle bir fikir düþündük diye anlatmaya baþladýlar..." Ben: "Hayýr, bu yürümez, olmaz!" Onlar: "Peki ya þöyle, ya da böyle..." Ben: "Bu, kulaða daha iyi geliyor, fakat bunun da þöyle kötü bir yönü var" dedim. Bu þekilde yaklaþýk iki saat sürdü tartýþmamýz. Bir sürü fikir üzerinde ileri geri, öte beri konuþtuk durduk. Sonunda Büyük Bohr: "Tamam" dedi "Sanýrým artýk aðýr toplarý içeri çaðýrabiliriz" Diðerlerini de içeriye çaðýrýp, onlarla da tartýþmaya baþladýlar. "Oðul Bohr, olanlarý bana sonraki yýllarda açýkladý. O ilk geliþinde Bohr, oðluna: "Þu arka köþedeki adamýn kim olduðunu öðren. Benden korkmayan ve delice fikir ileri sürdüðümde itiraz edip bana karþý duracak tek kiþi o. Bir dahaki tartýþmayý her þeye: "Evet!.." diyenlerle yapmayacaðýz. Onun adýný öðren, önce onunla görüþeceðiz." "Her zaman böyle sersemdim iþte. Hiçbir zaman kiminle konuþtuðumu düþünmezdim. Benim için aslolan gerçekti. Kötü bir fikir duyduðumda kim söylerse söylesin onun kötü olduðunu söylerdim. Ýyiyse iyi, kötüyse kötü!.." KOMÜNÝSTLER 8-6 GALÝP Dünyamýz ‘Evet efendim’cilerle öyle dolu ve gerçeði, sadece gerçeði arayanlar öyle az ki, Bohr bile aðýr toplarý býrakýp bu gerçekçi delikanlýyla görüþmeyi öne alýyor. Ýleriki yýllarda Feynman da zaten, uydum akýllý olmayýp farklý düþünceler üretebilmesinin sayesinde, ona Nobel SEVGÝ DÜNYASI kazandýran Kuantum fiziðindeki teorisine ve diðer buluþlarýna imza atabilmiþti ya!.. Þu geçirdiðimiz elli yýlda, böyle gerçekçi, sadece doðrunun peþinden giden; macera düþkünlerine pabuç býrakmayan bir avuç insan hiç yaþamasaydý; belki bugünlere bile ulaþamadan hepimiz silinip gidecektik yeryüzünden. Þimdi her gün üstüste kötü haberlerle sarsýlýp duruyor, gelecekten ümidimizi kesiyoruz. Baþýmýzý kuma gömüp, gerçeklere dayanmayan sahte bir iyimserlikle bu çýlgýn gidiþi hayra yoracak deðiliz elbet. Ancak iki büyük nükleer gücün Amerika Birleþik Devletleri ile Sovyet Rusya'nýn son elli yýldaki amansýz soðuk savaþ döneminde, kýþkýrtýcý savaþ þahinlerinin, silah tacirlerinin aralýksýz karþý koymalarýna ve entrikalarýna raðmen; yüreði barýþ için çarpan gerçekçi iyi insanlarýn sayesinde nükleer bir savaþa kalkýþmamýþ olduklarýný da, geleceðe bir ümit olarak sürekli belleðimizde tutmalýyýz. Þu anda yaþar kalmamýzý saðlayan o son elli yýldaki çabalarý kýsaca tekrar hatýrlayalým: O günler söz konusu olunca kuþkusuz ki ilk hatýrýmýza gelen, Bertrand Russell olacak. Hepimizi nükleer savaþ tehlikesine karþý ilk uyaran o idi. Ýngiliz matematikçisi ve filozofu Bertrand Russell ayný zamanda yaman bir eylem adamýydý. ABD Baþkaný Kennedy ve Sovyet Rusya lideri Kruþçev'i mektuplarýyla uyaran ‘Savaþ Mahkemeleri’ 9 kuran ve hattâ 1960'larda 90'nýný aþmýþ yaþýnda ‘nükleer denemelerin durdurulmasý’ için sokak eylemlerine elebaþýlýk edip hýzýný alamayýp Majeste'nin sarayýna dalarak hapislere düþen Lord da bizzat Russell'ýn ta kendisidir. Onun 1950'de Nobel Edebiyat ödülünü almasý nedeniyle yapýlan 13 dizilik televizyon sohbetinde nükleer tehlikeyle ilgili uyarýlarý, bugün de güncelliðini korumaktadýr: Wyatt: Böyle bir savaþta taraflarýn hiçbiri zafer kazanamaz mý demek istiyorsunuz? Russell: Evet. Hiçbir taraf için zafer olmaz. Ama zafere yeni bir anlam verirseniz o baþka. Demek istiyorum ki savaþýn sonunda Batý cephesinde altý, Rusya'da dört, Çin'de dört kiþi kalýr. O zaman biri ötekinden iki fazla olur. Tabii buna zafer diyebilirseniz?!.. Wyatt: Hidrojen bombasýnýn bambaþka bir silah olduðu su götürmez. Sadece daha zorlu deðil, büsbütün baþka bir araç bu. Russell: Evet, ama insanlar her þeye öyle ürkütücü bir çabuklukla alýþýyorlar 10 ki!.. Hiroþima ve Nagazaki'ye atom bombasý atýldýðý zaman dünya dehþete kapýlmýþtý: Ne korkunç bir þey bu, diyordu herkes. Oysa þimdi atom bombasýna taktik bir silah gözüyle bakýlýyor... Fakat dünyanýn bugünkü durumuna bakýlýrsa yalnýz nükleer silahlar deðil, onlar kadar zararlý olabilecek biyolojik ve kimyasal silahlar, bütün bunlar hesaba katýlýrsa savaþlarý önleyemezsek insan soyunun günleri sayýlýdýr. Gerçek olan bu... Benim görebildiðim bir tek çare var. Önemli savaþ silahlarýný tekelinde bulunduracak bir ‘Dünya Devleti’nin kurulmasý. Bu devletin elinde öyle bir güç olacak ki, baþ kaldýracak hiçbir devletin gücü ona yetmeyecek!.. BOMBA ANKARA'YA MI, ÝSTANBUL'A MI?.. Russell iyi niyetli çabalarýný aralýksýz sürdürürken, soðuk savaþ ayrý bir kulvarda, artan bir hýzla týrmanýþa geçmiþti. 1962'de Sovyet Rusya'nýn, ABD'nin arka bahçesi Küba'ya nükleer füze rampalarý yerleþtirmesi, iki süper güç arasýnda her an nükleer bir çatýþmaya dönüþebilecek amansýz bir diplomatik savaþ trafiðine neden olmuþtu. Saniyelerin bile önem kazandýðý, bilinçli kiþilerin nefeslerini tuttuðu o trajik saatlerde, her zamanki gibi, sokaktaki adamýn günlük dertlerinin ötesinde bir kaygýsý yoktu. Hele Türkiye'de yaþayan bizlerin korkacak neyimiz vardý ki?!.. Acaba öyle mi, yoksa tam tersi mi? Kýsa süre sonra anlaþýldý ki topun tam aðzýnda olan biz deðil miymiþiz? Satranç tahtasýnda meðer Küba'nýn karþýsýnda Ruslar, bizi öne sürmüþler. Bunu Baþkan Kennedy'nin kardeþi Robert Kennedy'nin anýlarýnda dehþetle okuduk. ABD'nin SEVGÝ DÜNYASI Küba'ya olasý bir atomik hücumu karþýsýnda onlar da ayný þeyi Türkiye'ye yapacaklarýný söylemiþler. O dönemin Baþbakaný Ýsmet Ýnönü'nün damadý Metin Toker, olaylarýn yakýn tanýðý bir gazeteci olarak sonradan þunlarý yazýyordu: "Nükleer bir harp patlarsa bunun Hiroþima'sýnýn Ýstanbul veya Ankara olacaðý açýktý... Ýstanbul ve Ankara'nýn böyle bir âfetten en az zararla nasýl kurtulacaðý o günler ciddi ciddi düþünüldü..." Amerikan ve Rus politikacýlarýnýn soðukkanlý ve saðduyulu davranmalarýnda, Russell ve benzeri düþünürlerin ne kadar katkýsý oldu acaba?!.. Belki de bizler, onlar sayesinde hayatta kaldýk. 1970'de 98 yaþýnda dünyamýzý terk eden Russell'ý, Bedri Koraman ‘Þen ola savaþ, þen ola’ karikatürüyle anmýþtý. YA RUSYA, MAO'NUN ÝZÝNDEN GÝTSEYDÝ?!.. 1957 Moskova Konferansýnda Kýzýl Çin Lideri Mao, aynen þunlarý söylüyordu: "Gelecekte cereyan edecek bir savaþta dünya nüfusunun üçte biri ölebilir. Atom bombasý kullanýlýrsa bu rakam abartýlý deðildir. Fakat saðduyulu düþünürsek üçte biri deðil, insanlýðýn yarýsý dahi yok olsa, bunu trajedi olarak kabul etmek gerekmez!.." Doktriner gözlükle, kör bir ihtirasla bakýnca bir çýrpýda milyarlarý ölüme göndermek ne kadar kolay oluyor. Ýnsan gözüyle bakýnca, sevdiklerimizin týrnaðýnýn incinmesinden bile rahatsýz oluruz. Bir anneannenin bir televizyon dizisinde kaçýrýlan küçük yavru için senaristlere basýn aracýlýðýyla yalvarýþýný hiç unutamam: "Ne olur" diye yazýyordu gözü yaþlý anneanne: "Ne olur bu yavru, kaçýranlarýn SEVGÝ DÜNYASI elinden hemen kurtarýlsýn. Gözümün önüne hep torunum geliyor, diziyi seyretmeye dayanamýyorum!.." Kýzýl Çin liderleri; Rusya'nýn, Amerika ile ‘Barýþ içinde birlikte yaþama’ siyasetine karþý çýkarak, uluorta nükleer savaþ kýþkýrtýcýlýðý yapýyor ve Rusya'yý komünizme ihanetle suçluyorlardý. 1963 yýlý ortalarýnda dünya kamuoyuna açýklanan karþýlýklý mektuplaþmalarýnda Çinlilerin sözleri okuyanlarý dehþete düþürüyor, öte yandan Rusya'nýn Çinli þahinlere karþý, sorumluluklarýnýn tam farkýnda olarak, dünyanýn selâmeti için düþmanla bile iþbirliði yapacaklarýný açýklýkla dile getirdikleri aþaðýdaki sözleri, barýþseveri sevince boðuyordu: "... Emperyalizmin tabiatý deðiþmemiþ ve savaþ tehlikesi önlenmiþ olmamakla beraber, çaðdaþ þartlar içinde, ana kalesi sosyalist devletlerin kudretli topluluðu olan barýþçý güçler ortak çabalarýyla, yeni bir dünya savaþýný önleyebilirler. Biz savaþý yürütme araçlarýndaki köklü ve nitel deðiþmeyi ve bunun sonucu olarak muhtemel bir savaþýn âkýbetini de soðukkanlýlýkla deðerlendiriyoruz. Yüzyýlýmýzýn ortasýnda yaratýlmýþ olan nükleer roket silahlarý savaþ konusundaki eski görüþleri deðiþtirmiþtir. Bu silahlar tasavvur edilemez bir yýkýcý güce sahiptir. Sadece bir tek güçlü termonükleer bombanýn (Hidrojen bombasý) patlama gücünün, Birinci ve Ýkinci Dünya Savaþlarý da içinde olmak üzere, önceki bütün savaþlar boyunca kullanýlmýþ tüm cephanelerin patlama gücünden fazla olduðunu söylemek yeter. Üstelik bu bombalardan binlercesi biriktirilmiþ bulunmaktadýr!.." Mao'dan ve ‘Dörtlü Çete’den sonra yönetime gelen liderlerin savaþ çýðýrtkanlýðý yapmayýp, ekonomiye önem verme- 11 leri, göz kamaþtýrýcý kalkýnma baþarýlarý kazanmalarý dünyamýza rahat bir nefes aldýrdý. Dileriz, böyle devam eder. Dünyanýn dörtte birlik nüfusuna sahip bu koca ülkenin, tekrar gözü kara macera düþkünlerinin eline düþmesi, hepimiz için tam bir kâbus olur. BÝLGÝDEN DOÐAN KORKU Rusya'da ‘Hidrojen Bombasýnýn Babasý’ diye anýlan ünlü bilim adamý Saharov da týpký Bertrand Russell gibi, gönlü insanlýk için çarpan ve baskýlara aldýrmadan doðru bildiðini söylemekten, uyarýlar yapmaktan geri durmayan bir eylem adamýydý. Ýcat ettiði Hidrojen Bombasý'nýn zararlarýný ondan iyi kim bilebilir ki?!.. Onun þu sözlerini hep hatýrlamalýyýz: "Termonükleer bombalar belli baþlý üç nedenden dolayý insanlýðýn varlýðýný tehlikeye düþürmektedir: Büyük yýkýcý güçleri, kýtalararasý güdümlü füzelerin nispeten ucuza mal olmasý, yoðun bir füze saldýrýsýna karþý hemen hemen hiçbir savunma imkânýnýn bulunmamasý... Dünya yüzünde hiçbir canlý yaratýk býrakmayacak kadar nükleer silâhýn daha þimdiden elimizde olduðunu görmekteyiz. Uygarlýðýmýzý batýp gitmekten kurtaracak tek yol, düþünce özgürlüðü ile elele yürüyecek dünya ölçüsünde bir iþbirliði; bunun yanýsýra da doðmacýlýktan ve yönetici sýnýflarýn gizli çýkarlarýna yarayan baskýlardan arýnmýþ, yüksek ahlâki deðerdeki emek ve sosyalizm düþünceleridir. Her çeþit yaklaþma, tartýþma ve uzlaþmayý reddeden, ideolojilerine baðnazlýkla, aþýrýlýkla baðlý olan kiþilerle iþbirliði yapýlamayacaðý açýktýr. Nasýl ki faþistler, ýrkçýlar, militaristler, Stalinciler ve Mao'cu dema- 12 goglarla da herhangi bir iþbirliði söz konusu olamaz!.." SAGAN'IN ABD VE SOVYET RUSYADA YAYINLANAN MAKALESÝ Dünya çapýnda yýkým olmadan bugünlere gelebildik. Ama tehlike geçmiþ deðil. Durduðu yerde hepimizi bekliyor. Bir milyon tane Hiroþima'yý yok edecek nükleer silahlarýn yýðýldýðý, dehþet dengesi içinde yolunu bulmaya çalýþan yeryüzünde, Russell'ýn, Saharov'un peþinden giden bilginler, uyarýlarýný tekrarlayýp duruyorlar. Bunlardan biri olan ve 62 yaþýndayken on yýl önce kaybettiðimiz ABD'li astronom ve biyolog Carl Sagan'ýn sözleri geçerliðini aynen sürdürüyor. Carl Sagan'ýn, ABD'de Reagan, Sovyet Rusya'da ise Gorbaçov'un baþta olduðu soðuk savaþýn son yýllarýnda, emsalsiz bir iþbirliði sonucunda her iki ülkede eþ zamanlý olarak Parade ve Ogonyok dergilerinde yayýmlanan uzun makalesindeki þu tespitleri unutulmayacak bilgilerle dolu: "ABD ile Sovyetler Birliði'nin öncülük ettiði silâhlanma yarýþý yüzünden, gezegenimiz bugün 60 bin nükleer silâhla mayýnlanmýþtýr. Bu, her iki ulusu da yok etmeye, uygarlýðýmýzý tehlikeye atmaya ve belki de insanoðlunun bir milyon yýllýk yaþamýný sona erdirmeye yetecek sayýnýn çok üstündedir... Savaþ için dünyada her yýl bir trilyon dolar harcanmaktadýr. Belki de ileri de kötü niyetli uzaylýlarýn bile dünyaya saldýrmak için özenecekleri bir nedenleri olmayacak. Bir süre sabredip bizim kendi kendimizi yok etmemizi beklemelerinin daha kolay bir yol olacaðýný düþünecekler. SEVGÝ DÜNYASI "Tabii ki her iki tarafta da ulusal politikalarýn yarattýðý tehlikeleri gören, yaþamýn sürdürülmesi ve ahlâki ilkelerden dolayý yanlýþlarýn düzeltilmesini isteyen iyi ve dürüst insanlar vardýr. Ama ayný zamanda yine her iki tarafta, ulusal propaganda araçlarýnýn bilinçli olarak körüklediði nefret ve korku içinde, karþý tarafýn kurtarýlmayý hak etmediðine inanan, çatýþmadan yana olan insanlar da vardýr. Ýki tarafýn sertlik yanlýlarý birbirlerini kýþkýrtýrlar. Güvenirliklerini ve güçlerini birbirlerine borçludurlar. Birbirlerine muhtaç olduklarýndan ölümcül bir kucaklaþmayla birbirlerine kenetlenirler... En büyük örnek Hitler Almanya'sýdýr. Nazi Partisi liderlerinden Rudolf Hess'in 30 Haziran 1934 tarihinde yaptýðý bir konuþmanýn bir bölümü þöyledir: "Her türlü eleþtirinin dýþýnda olan bir kiþi vardýr ve o da Führer'dir (Hitler). Çünkü herkes hisseder ve bilir ki o her zaman haklýdýr ve hep haklý olacaktýr. Bizim Nasyonal Sosyalizmimiz Führer'e olan eleþtirisiz sadakatimiz ve teslimiyetimizle perçinlenmiþtir." Bu gibi kör inançlarýn liderlere saðladýðý kolaylýk Hitler'in þu sözlerinde açýkça belli: "Halkýn düþünmemesi iktidarda olanlar için ne büyük þanstýr!.." "... Gelin bilgilerimizi paylaþalým. Kapitalizm ve sosyalizm bir yüzyýldýr aþýrma yoluyla birbirinden yöntemler ve kurumlar kaptý. Ne ABD, ne de Sovyetler Birliði "gerçek" ve "erdem" üzerinde tekele sahiptir. Ülkelerimizin iþbirliði içinde rekabet etmesini istiyorum. 1970'li yýllarda nükleer silahlanma yarýþýný dizginlemede ve bazý ortak çalýþmalarda dikkat çekici baþarýlar saðladýk: Çiçek hastalýðýnýn dünya çapýnda ortadan kaldýrýlmasý, Güney Afrika'nýn nükleer SEVGÝ DÜNYASI silahlarý geliþtirmesinin önlenmesi, Apollo-Soyuz ortak insanlý uzay uçuþlarý bunlardan bazýlarý. Artýk daha iyi iþler yapabiliriz. Gelin büyük hedefli ve geniþ ufuklu bazý ortak projelerle iþe baþlayalým: Özellikle Etiyopya gibi ülkelerdeki açlýðýn giderilmesi, kullandýðýmýz teknolojinin ürünü olan uzun vadeli çevre felâketlerinin tanýmlanýp ortadan kaldýrýlmasý; geleceðimizi güvence altýna alacak yeni enerji kaynaklarý, örneðin füzyon fiziði çalýþmalarýnda iþbirliði, Mars'ýn ortaklaþa keþfi gibi..." REHBER VARLIKLAR DA AYNI TONDA KONUÞUYOR Yeryüzündeki bu ‘çýplak uyarýcý’larýn yanýsýra, dünyanýn her tarafýnda gittikçe artan bir tempoda Ruhsal Rehberlerden alýnan bilgilerde de insanlýðýn bu topyekûn yokoluþ tehlikesine karþý sürekli aydýnlatýldýðýný görüyoruz. Ýþte "Bizim Celselerimiz"den unutmamamýz gereken 13 çarpýcý uyarýlar: *Siz en mühim þeyi unutup, en küçük þeyle uðraþýyorsunuz. Dostluðu, iyiliði bir yana býraktýnýz!.. Ýyi olun, dost olun baþkalarýna da zararýnýz olmasýn. Kendi kavganýzdan baþkalarýna da zararlý oluyorsunuz, olacaksýnýz. Korkuyorlar zararlý olacaðýnýz için. Siz öldürücü, mahvedici kuvvetleri bulmakta mahirsiniz. Bunlarý iyilikte kullananlarý endiþeye düþürüyorsunuz. Siz birbirinizi yok etmek isterken kâinatý düþünmediniz. *Suçlarýnýzý örttünüz. Kararlarý yanýlttýnýz. Akrep gibi kendinizi zehirlediniz. Akrebin yaptýðýnda bir hayýr var. O, neslinin devamý için yapar. Siz ise her þeyi mahvedeceksiniz. * Ýyi olmak, iyiliði býrakmak, kötü ile dost olmak, ona iyiliði öðretmek hayýrlarýn en iyisidir. Çalýþýn, düþünün, araþtýrýn. Etrafýnýzda size verilmiþ o kadar çok þey var ki sizin için hayýrlý; onlarý görmüyorsunuz. Dertlerinizi onlarla giderebilirsiniz; kavga etmekle deðil. Onlarý bulun. Birbirinizi sevmek, sizi birbirinize yaklaþtýrýr, sizi bir yapar. Bir düþünen, bir þeyi arzulayan, bir þeyi isteyen kafalar ona çabuk ulaþýrlar. SEVGÝ DÜNYASI'ný daha önceleri baþka isimlerle de olsa 47 yýldan beri aralýksýz yayýnlýyoruz. Baþlangýcýndan beri Silver Birch isimli Rehber Varlýðýn bilgilerini aktardýðýmýzý eski okuyucularýmýz hatýrlayacaklardýr. Ýngiltere'deki bir gruba 50 yýldan fazla sürede bilgiler veren Silver Birch de geçmiþte 1960'lý yýllarda dünyamýzýn yaþayacaðý zor yýllardan; bizim þimdi "Ýndigo Çocuklar" dediðimiz yeni bir neslin yapacaðý hizmetlerden ve bu üstün çabalar sonucunda ulaþýlacak “iyilerin dünyasýndan” “melekût âleminden” þöyle bahsediyordu: 14 "Þimdi buhranýn ortasýndasýnýz. Bir doðumdan önce çok aðrý ve sancý olur. Yeni düzenin doðuþu için de bir hayli ýstýrap çekilecektir. Hattâ o yeni düzen geldiði zaman bile sancýlar ve acýlar bir süre daha devam edecektir. "Fakat dünyanýza bir tohum ekildi, o büyüyecektir. Yüksek makamlarý dolduran kiþilerin onu yok etmek yolundaki SEVGÝ DÜNYASI "Dünyanýzýn gelecekte alacaðý durum ve þekli görmemize bizden yukarýda, üstün olanlar tarafýndan bir çoðumuza izin verildi. Ýþte biz hassas ve alýcý yetenekteki kiþilere bu geleceðin tablosunu aktarmaya ve onlarýn böylece hayýrlý iþlerini sürdürmelerine ilham ve gayret vermeye çalýþýyoruz... “Bir gün öyle bir nesil gelecek!.. Bütün politikanýn, dinin, fennin ve bilginin, tek bir bütünün parçalarý olduðunu fark eden yeni bir soy!.. "Ýþte o zaman ýstýrap, acý, keder, korku, matem ve hüzün dünyanýzdan sürgün edilecek ve orasý tebessümlerin, þen kahkahalarýn diyarý olacak. Þimdilerde dünyanýza gelebilecek en büyük öðretmen, en büyük yol gösterici, ancak baþkalarýnýn derdini ve acýsýný ortadan kaldýrmak için, baþkalarýnýn hayatýný kolaylaþtýrmak için çalýþan kimse olacak!.." DÜNYADAKÝ HER ÇOCUÐA BÝR BÝLGÝSAYAR uðraþlarý ve didinmeleri boþa gidecektir. Çok zaman önce söylenmiþti: "Göklerde olduðu gibi yerde de O'nun buyruklarý hüküm sürecektir." Ýþte bu gerçekleþecektir. "Pek büyük deðiþiklikler olacak. Parçalanmalar, daðýlmalar anî ve þiddetli deðiþmeler... Sizin 'karanlýk' ve 'zorluk' diye düþündüðünüz þeyler olacak ve siz þöyle diyeceksiniz: "Her þey daha kötüye gidiyor".Fakat daima bütün bunlarýn arkasýnda dünyanýn tekâmülünü gerçekleþtirmekte olan bir kuvvet gizlidir. Rehber Varlýklarýn 40 yýl önceki bu sözlerini anýmsadýktan sonra tekrar katý gerçeklerle dolu dünyamýza dönüp ayaðýmýzý sýkýca topraða basalým. Madem ki gerçekçi olacaðýz, sadece kötülükleri görme paranoyasýna kapýlýp, olumlu geliþmeleri gözden kaçýrma mazohizmine de düþmemeliyiz. Yakýnlarda 98 yaþýnda iken kaybettiðimiz Yönetim Guru'su Peter Drucker ‘Yeni Gerçekler’ kitabýnda ABD'de kendisinin ‘Üçüncü Sektör’ diye adlandýrdýðý, kâr amacý gütmeyen gönüllü hizmetler görevlilerinden çok söz eder. 90 milyon kiþinin, yani her ergin iki Amerikalýdan birinin karþýlýksýz gönüllü olarak hizmet ettiði bu üçüncü sektörde tüm toplumsal dertlere çareler bulan, iþbirliði yapan, planlar hazýrlayan ve sýký bir orga- SEVGÝ DÜNYASI nizasyon altýnda hummalý bir çalýþmaya kendini adayan kiþiler istihdam edilmektedir. Böyle bir gönüllü sözleþmeye imza atan kiþi, maaþlý çalýþtýðý iþindeki gibi ayný disiplin ve organizasyona uymak zorundadýr. Böylece yýlda 150 milyar dolarlýk bir katma deðer, karþýlýksýz olarak vatandaþlarýn hizmetine sunulmaktadýr. Ýnsanlarýn içinde potansiyel olarak öylece bekleyen iyilik duygularý bir kez harekete geçirilince ne güzellikler sergilendiðinin açýk bir örneðidir bu!.. Bunun bir baþka örneðini de yakýn tarihlerde oðlumdan öðrendim. Birkaç ay önce heyecanla yanýma gelen oðlum: "Baba, çok yeni bir gerçeði öðrendim. O günden beri coþku içindeyim" diye söze baþlamýþtý. Boðaziçi Üniversitesi'nde ‘matematiksel fizik’ doktorasýný yeni veren oðlumu, fizikteki bir yeni buluþun ancak böyle coþturabileceðini sanýyordum. Meðer bu büyük sevinci, 2005 yýlýnda adým atýlan, dünyadaki tüm çocuklarý bilgisayar ve internetle tanýþtýracak, kâr amacý gütmeyen bir büyük projenin tamamlanma aþamasýna gelmesi imiþ. Bana bu projeyi kýsaca anlatýnca: "Yarabbi, dünyamýzda ne hayýrlý, ne bilgili, ne çalýþkan insanlar; neler düþünüyor ve neler üretiyorlar!.." diye coþkusunu aynen paylaþmýþtým. Bu konuda internetten aldýðým bilgiler özetle þöyle: Giriþimin adý: OLPC. ‘Her çocuða bir diz üstü bilgisayarý (Laptop)’ anlamýndaki ‘One Laptop Per Child’in baþ harflerinden oluþuyor. ABD'deki ünlü MÝT (Massachusetts Institute of Technology) üniversitesinin ‘Medya Laboratuarýnca"’ planlanan ve OLPC Vakfýnýn giriþimi ile Tayvan'lý Quanta, firmasýnca çok deðiþik bir laptop üretilecek üzerine bir kâr konmadan, yani maliyetine dünyadaki her öðrenciye ulaþtýrýlacak. Rahatça taþýn- 15 abilsin diye iri bir defter ebadýnda, kablosuz, su geçirmez klavyeli ve hattâ hiç elektriði olmayan yerlerde kullanýlabilsin diye, çevrilecek bir kolla mekanik olarak enerji üretebilecek tasarýmda. Kolayca internet aðýna girebilsinler diye baþka bir sisteme gerek duymadan cihazlar birbirlerini etkileyerek aða dahil olabiliyorlar. Bilgisayarlar kapalýyken bile bu iþlevi görebilecek. Böylece dünyadaki her öðrenci bilgiye kolayca ulaþabilecek, tasarýmlar yapabilecek ve birbirleriyle haberleþebilecek. Bilgisayarlar bir milyonluk paketler halinde doðrudan ülkelerin eðitim bakanlýklarýna satýlýp, bu yolla öðrencilerin eline ulaþtýrýlacak. Þimdiden Nijerya, Brezilya, Arjantin, Tayland ile ön görüþmeler tamamlanmýþ durumda. Þu anda fiyatý 175 dolar ama, gelecek yýllarda talep arttýkça fiyatýn 100, hattâ 50 dolara bile düþmesi bekleniyor. Bir pilot çalýþma olarak Uruguay'ýn bir kasabasýnda 160 kiþilik öðrenci grubuna sunulmuþ bile. Önümüzdeki yýl esas satýþlar baþlayacak. Türkiye'miz de olumlu cevabýný bildirmiþ durumda. Yakýn gelecekte tüm dünya çocuklarýnýn bütün bilgilere kolayca ulaþtýðýný, birbirleriyle haberleþerek elde ettikleri sonuçlarla geçmiþi sorguladýklarýný ve yeni bir aydýnlanma dönemi baþlattýklarýný görmek ne heyecan verici olacak. Çoðu indigo olan bu YENÝ NESÝL çocuklarý, þimdiden iyi yetiþtirerek o güzel günlerde en büyük yararý saðlamalarý da biz büyüklere, anne babalara, öðretmenlere düþüyor. Gelecek sayýda: Kutsal Kitaplarýn ve Rehber Varlýklarýn bildirileri ýþýðýnda gözden geçireceðimiz: ‘Yaþayacaðýmýz Büyük Günler’de bu yeni nesil çocuklarýn hizmeti dünyamýza çok ýþýklar saçacak. Ama þimdi top, biz büyüklerin ayaðýnda!.. SEVGÝ DÜNYASI “Kur’an Verileri Açýsýndan Laiklik” Psikolog Güngör Özyiðit SEVGÝ DÜNYASI 17 Lâiklik, Cumhuriyet ve Demokrasi gibi dýþ dünyada nesnesi olmayan soyut kavramlar, iyice irdelenip doðru tanýmlanmadýðýnda kafalarda karýþýklýk yaratýr. Deðiþik bakýþ açýlarýndan yapýlan yorumlar ise bu karýþýklýðý ve bulanýklýðý büsbütün artýrýr. Lâikliðin yanlýþ yorum ve uygulanmalarý, toplumu iyice germiþ, aslýnda hýsým olmasý gereken toplumsal kesimleri hasým haline getirmiþtir. Böylece gelenekle modern yaþam, dinle devlet arasýnda yaratýlan yapay bir gerilimle toplum lâik-anti lâik diye iki kampa ayrýlmýþtýr. Gerçekte düþünce ve inanýþ özgürlüðünün, farklý seçeneklerin birlikte barýþ içinde yaþamasýnýn güvencesi olan lâiklik, kavga konusu yapýlmak istenmiþtir. Bunda dinci yobazlarla, lâikçi baðnazlarýn tutumlarý birinci derecede rol oynamýþtýr. Bugün devletle dini barýþtýracak, geleneksel görüþle modern yaþamý uzlaþtýrýp bütünleþtirecek þekilde lâikliðin doðru bir yorumu ve tanýmý zorunlu hale gelmiþtir. Ýþte "Kur'an Verileri Açýcýsýndan LÂÝKLÝK" tam da bu ihtiyacý karþýlayan ve çözüm getiren bir kitaptýr. Kitabýn yazarý Prof. Dr. Yaþar Nuri Öztürk, hem din bilgini, hem hukukçu, hem de siyasetçi kimliði ve birikimiyle bu zor iþin üstesinden gelmeyi baþarmýþtýr. Kitap lâikliði her yönüyle irdelemekte ve çözümü apaçýk bir þekilde gözler önüne sermektedir. LÂÝKLÝK Kitap öncelikle lâikliðin sözlük karþýlýðýný vermektedir: "Dinsel hukuktan ve dinsel etkilerden baðýmsýz yönetsel veya siyasal sistem." Kiþi inanç konusunda tamamen özgürdür. Lâiklik bireyin iç dünyasýna karýþmaz, karýþamaz. Nitekim Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Baþgil "Din ve Lâiklik" kitabýnda bu konuya açýklýk getirmiþtir: "Ýnsan iþ ve iliþkiler hayatýnda lâik olur, yani iþin ve iliþkilerin devletçe konan kanunlarýna göre hareket eder de diðer yandan, bireysel ve özel hayatýnda dindar olarak yaþar. Lâiklik sadece devlet faaliyetlerine ve kamu faaliyetleri alanýna ait bir prensiptir. Ferdin özel hayatý, ailesi, sevdikleri, çevresi bunun dýþýnda kalýr..." Mýsýrlý düþünür Ebu Zeyd ise lâikliðin, dini gerçek yapýsýyla anlamak için kaçýnýlmaz olduðunu vurgulamakta, lâikliði Ýslâm adýna eleþtirmenin bilim ve dinle baðdaþmadýðýný, siyaset 18 adýna bir saptýrma olduðunu öne sürmektedir. Ebu Zeyd'e göre, Ýslâm, belirgin bir biçimde lâik karakterli bir dindir. Burada insanýn aklýna þöyle bir soru geliyor: Dinci söylem niye lâikliði din dýþý ilan ediyor? Ebu Zeyd, bu kurnazlýðý da iki nedene baðlýyor: "Birincisi lâikliðin, dinci söylemin baþlýca etkileme araçlarýndan birisini elinden çekip almasý, ikincisi ise dinci söylemin mutlak ve mükemmel gerçeðe sadece kendisinin sahip olduðunu öne sürerek taþýdýðý 'kutsal otorite'yi boþa çýkarmasýdýr..." Diðer yandan lâikliðin "din ile devlet iþlerinin ayrýlmasýdýr" þeklindeki tanýmý eksik, hatalý ve hattâ tehlikeli olmuþtur. SEVGÝ DÜNYASI Bu taným yüzünden lâiklik, devlet ve hukuk düzeni ile ilgili bir tavýr ve yöntem olmaktan çýkarýlýp, bir ideoloji ve bazen de din gibi algýlanmýþtýr. Ve dinci siyaset odaklarý bunu kullanarak toplumu "ya lâiklik, ya Ýslâm" ikilemi ile karþý karþýya getirmiþtir. Mýsýrlý düþünür Ebu Zeyd, bu konuya da deðinerek þunlarý yazýyor: "Lâiklik, özü itibariyle, dinin gerçekçi yorumu ve bilimsel olarak anlaþýlmasýndan baþka bir þey deðildir. Onu kabul etmeyenlerin yaydýklarý gibi, dini toplumdan ve hayattan soyutlayan bir þey deðildir." Suheyb Bin eþ-Þeyh, "Lâik dünyada Ýslâm" kitabýnda konuya daha bir açýklýk kazandýrýr: "Lâiklik, devlet ile din iliþkilerini istikrara kavuþturmak için konmuþ bir kuraldýr. Bu kuralýn yeni bir din yaratmak gibi bir hedefi olamaz... Lâiklik bir yandan, kamu otoritesinin inançlar karþýsýnda yapýcý tarafsýzlýðýndan baþka bir þey deðildir; öte yandan da ifade ve ibadet özgürlüðünün hukuksal güvencesidir. Ýki yüz yýllýk tarihi boyunca lâiklik ideoloji ile karýþtýrýldý..." DÜNYA - ÂHÝRET, RUH - MADDE BÝRLÝKTELÝÐÝ Lâikliðin Anglo-Sakson dilindeki karþýlýðý sekülarite, yani dünyacýlýk veya çaðdaþlýk. Bu durum da dinci siyasetçiler ve Batý'lý oryantalistler, özellikle Schimmel tarafýndan þöyle deðerlendirilmiþtir: "Ýslâm'da dünyevi alan yoktur. Her þey, ama her SEVGÝ DÜNYASI þey din kurallarý olarak belirlenmiþtir. Dinsel-dünyasal ayrýmý yapmak Allah'ý dýþlamak, dinin dýþýna çýkmaktýr." Oysa Kur'an birlik ilkesi gereði ruhmadde, dünya-âhiret, madde-mânâ birlikteliðini esas alýr. Ne ruhu dýþlar, ne de maddeyi. Kur'an için beden, bedene iliþkin hazlar çirkin ve kaçýnýlasý deðildir. Bedenin tek yanlý olarak putlaþtýrýlmasý, hayatýn biricik gayesi haline getirilmesidir yanlýþ olan. Kur'an hem dünya hem âhirete, ikisine birden gerekli önemi vermesini ister insandan ve der ki: "Allah'ýn sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma!.." (Kassas, 77) Sayýn Öztürk'ün çok güzel belirttiði gibi Fatiha Suresi'nin "Yalnýz sana ibadet eder, yalnýz senden yardým dileriz!.." yakarýþýnda bile, ibadet sözündeki uhrevî olanla, yardým sözündeki dünyevi taraf esrarlý bir biçimde birleþtirilmiþtir. TAKVA NEYÝN ÖLÇÜSÜ Ruhsal olgunluklarýn, dinsel yetkinliklerin insana kazandýrdýðý niteliðin din dilinde adý takva'dýr. Kur'an bu ilkeyi çok açýk bir þekilde koymuþtur: "Allah katýnda en deðerliniz, takvada en ileri olanýnýzdýr." (Hucurât, 13) Yani takva, insanlar arasý iliþkilerde, kamusal alanda bir üstünlük ölçüsü deðildir. Ancak insanla-Allah arasý iliþkilerde bir deðer ölçüsüdür. Bu ilkeyi Kuran'ýn dýþýna taþýyýp, "En üstün insan, takvada en ileri olandýr" demek insanlýðý din sýnýfýnýn hegemonyasý altýna almaktýr. 19 Böyle bakýldýðýnda lâiklik, Kuran’a aykýrý olmak bir yana, onun insan hayatýna getirmek istediði deðerleri koruyan ve yücelten bir ilkedir. Çünkü dinin, resmi egemenlik aracý yapýlmasýnýn önünü kesmektedir. Eðer takva, kamusal alanda bir üstünlük ölçüsü sayýlýrsa, bunun arkasýndan riyakârlýk, ikrah denen baský, zorlama, aldatma ile birlikte þiddet ve terör gelir. Tarih bunu defalarca doðrulamýþtýr. Bugün de görülen odur. EGEMENLÝK VE LÂÝKLÝK Egemenlik ontolojik ve kozmolojik anlamda elbet ki Allah'a aittir. Yaratan, yöneten, koruyan, evreni çekip çeviren O'dur. Altta da üstte de saltanat O'nundur. Önde de sonda da O'nun emri geçerlidir. Ne var ki, Kur'an açýk ve seçik olarak insana hakimiyet yetkisi verildiðini bildirmektedir. Öncelikle peygamberlere, sonra bütün insanlara bu hak verilmiþtir: "Þu bir gerçek ki Allah size, emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi, insanlar arasýnda hükmedince de adaletle hükmetmenizi emrediyor..." (Nisa, 58) Kuran’a bakýldýðýnda, insana hakimiyet (egemenlik) yetkisinin verildiði kesindir. Ancak bu yetkinin adaletli bir þekilde, Allah'ýn indirdiði ve gösterdiði evrensel ilkeler çerçevesinde olmasý istenmektedir. Mutlak anlamda hüküm Allah'a aittir. Ancak hükümde insanýn da bir nasibi vardýr. Ýnsan bu nasibini kullanýrken, Allah için hareket etmeli, yani adaleti gözetmeli, haddi aþmamalýdýr. 20 Allah somut bir varlýk olmadýðýndan, kitlelerin yönetimi ve adalet daðýtýmý için somut bir egemen güce ihtiyaç vardýr. Kur'an egemen gücü, insan olmaktan çýkarmýþtýr. Egemen güç, hukukun ilkeleridir. Ve bunu uygulayan hukuk devletidir. Bugünün modern dünyasýnda sulta, artýk kiþinin veya kiþilerin deðildir. Hükümet edenler, sulta'nýn sahibi deðildir. Hükümet edenler, sulta'nýn sahibi deðil, emanet taþýyan görevlileridir. Sulta'nýn sahibi tüzel kiþilik olan devlet olsa bile, sonuçta egemen olan hukukun ilkeleridir. Böyle bir hukuk devletinin olmazsa olmazlarýndan biri de lâikliktir. AKLIN ÖNE ÇIKARILMASI O halde Allah'ýn indirdiði ve gösterdiði nedir? Kuran’a göre bu ilke temelli kaynaklar þunlardýr: 1- Akýl 2- Vahiy 3Yaratýlýþ kanunlarý (sûnnetullah, kader) 4- Bilim 5- Mârûf (ortak evrensel insanlýk deðerleri) Kur'an aklýn kullanýlmasýný ýsrarla istemekte ve "Aklýný iþletmeyenler üzerine pislik yaðar" (Yunus, 100) demektedir. Akýl vahiyden önce gelir. Ve insan vahyi, aklý sayesinde anlar. O nedenle aklý olmayanýn dini de yoktur. Akýl tüm insanlarda ortak olan tanrýsal bir cevherdir. Kur'an dilinin ölümsüz ustalarýndan Isfahanlý Râgýb, bu konuda þu muhteþem satýrlarý yazmýþtýr: "Allah'ýn insanlara iki resulü vardýr: 1Ýçten dýþa olan (bâtýn) resul, 2- Dýþtan içe olan (zâhir) resul. Bunlardan birincisi akýl, ikincisi peygamberdir. Hiçbir insan, bâtýn SEVGÝ DÜNYASI resulden, yani akýldan gereðince yararlanmayý öne almadan zâhir (görünen) resule yol bulamaz. Bâtýn resul (akýl), zâhir resulün (peygamber) çaðrýsýnýn saðlýk ve geçerliliðini bilmede esastýr. Eðer bâtýn resul (akýl) olmazsa zâhir resulün (peygamber) sözünün kanýtlýðý ve baðlayýcýlýðý olmaz. Bu böyle olduðu içindir ki Allah, kendisinin birliðinde ve peygamberlerin doðruluðunda kuþkuya düþenleri akla gönderir. Baþka bir deyiþle, onlarý peygamberlerin söylediklerinin doðruluðu ve tutarlýlýðý konusunda akla baþvurmaya çaðýrýr. Akýl komutandýr, din asker. Akýl olmasa din geçerli ve kalýcý olmaz. Elbette ki din olmayýnca da akýl þaþkýn halde kalýr. Bu ikisinin birleþip kucaklaþmasý ise nur üzerine nurdur. Nur sûresindeki "nur üstüne nur" (Nur, 35) ifadesi iþte bunu göstermektedir." Büyük fýkýh öncülerinden biri olan Kadý Abdülcebbar, tüm Müslüman düþünürlerince tekrarlanan þu ilkeyi belirliyor: "Akýl ile vahyin kaynaðý birdir, Allah'týr; dolayýsýyla bu ikisi çeliþip çatýþmaz. Eðer çatýþýr gibi bir görünüm ortaya çýkarsa, akýl esas alýnýr, vahyin verileri akla uygun hale getirilmek üzere tevil edilir." Bütün bu akýlcý yaklaþýmlar, devrimci Mâlikî fakîhý Necmuddin et-Tûfî (ölüm.1376) tarafýndan bir hukuk sistemine dönüþtürülerek ilkeleþtirilmiþtir: "Muamelâtta hükümler maslahata (kamu menfaatine) göre belirlenir; bu alanda dinin verileri birer örnektir; tüm zamanlarý baðlamaz..." Sayýn Öztürk, konuyu þöyle baðlar: "Ýslâm dünyasýnda, Tûfî'nin fikirlerini ilk kez hayata geçirme onuru, Türkiye SEVGÝ DÜNYASI Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e nasip oldu. Bu nasiplenmenin omurgasýnda lâiklik ilkesinin yer aldýðýný söylemek ise bir vicdan borcudur. Ve bir gerçekçiliktir." PEYGAMBERLÝÐÝN BÝTÝÞÝNÝN ANLAMI Kuran’a göre, peygamberlik Hz. Muhammed'le son bulmuþtur. Bunun ne anlama geldiðini Ýslâm tarihinde ilk kez Muhammed Ýkbal doðru bir þekilde deðerlendirerek þunu söylemiþtir: "Peygamberliðin bitirilmesinin anlamý, insanlýðýn artýk kendini kendi kuvvetleriyle yönlendirecek bir tekâmül düzeyine gelmiþ olmasýdýr." Yani kitleleri Allah adýna yönetecek, yönlendirecek kiþiler devri, son peygamber Hz. Muhammed'le bitmiþtir. Bu ayný zamanda þu demektir ki, yönetim erkinin arkasýnda tanrýsal ve kutsal dayanak gören anlayýþ, yönetim biçimlerinden biri olan teokrasi dönemi bitmiþtir. Kur'an hiçbir devlet þeklinden söz etmez. Her toplum, zamana ve ihtiyaçlarýna göre dileðini, uygun gördüðü bir devlet þeklini seçebilir. Burada önemli olan devlet þekli deðil, yönetimde egemen olmasý gereken ilkelerdir. Kuran’da bu ilkeler açýk olarak verilmiþtir. Bunlarýn en önemlileri bey'at, þûra, adalet, ehliyet ve emanete saygý, kamu kaynaklarýnýn talan edilmemesi, baský ve manipülasyonun (ikrahýn) dýþlanmasý, emeðe saygý olarak sayýlabilir. YÖNETÝMDE TEMEL ÝLKELER Kuran'a göre hukuk devletinin, yöne- 21 tim erkinin dayanaðý bey'at ve þûra'dýr. Seçimle deðil, Allah'ýn seçip atamasý ile gelen Peygamber'i bile kitleyi yönetirken þûra ve bey'at'a uymaya çaðýrmýþtýr Kur'an. Bey'at ve þûra ile þahýs hegomanyasýnýn, hanedan despotizminin, oligarþinin, sýnýf despotizminin ve teokrasinin, Allah adýna yönetim yaftasýyla insana zulmün önü kesilmiþtir. Yönetim erki Allah adýna deðil, yönetme yetkisi veren toplum adýna kullanýlýr. Yönetenler Allah'ýn deðil toplumun vekilidir. Kanunlarýn çýkarýlmasý "Allah adýna" deðil, yönetilen toplum adýna olacaktýr. Yönetimin temel ilkelerinden biri olan bey'at, toplumun yöneticilere onay vermesi, yani sosyal mukaveledir. Þûra ise yönetenlerle yönetilenlerin konuþup danýþarak, birbirlerini karþýlýklý olarak denetlemeleridir. Günümüz dünyasýnda buna 'hukuk devleti' denmektedir. Ve bu devletin iþlemesinin güvencesi de lâiklik ilkesidir. Lâiklik ilkesinin korunmasýndaki en büyük güvence ise, Ýslâm'ýn gerçeðinin ortaya çýkarýlmasý ve halka öðretilmesidir. Bu konuda Atatürk, çaðýn en büyük din bilginlerinden Elmalýlý Muhammed Hamdi Yazýr'a Kur'an tercüme ve tefsirini yaptýrarak ilk adýmý atmýþtýr. Gerisi getirilmediði içindir ki, bugün bu durumdayýz. Bir kesim halk "din elden gidiyor" diye karþýlýk veriyor. Neyin elden gittiðini bilmiyorum ama, her iki kavram da ayaða düþmüþ durumda. Ýþte Prof. Dr. Yaþar Öztürk, bu kitabýyla her iki kavramý da alýp yerli yerine oturtuyor ve Türk Toplumuna, hattâ Ýslâm dünyasýný yepyeni bir barýþ projesi sunuyor. Deðerlendirilmesi dileði ile... SEVGÝ DÜNYASI 22 Psiþik Medyum, öte alemdeki sevdiklerimizle konuþuyor Andrew’un Mucizesi John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan Geçen ay, medyumumuz John Edwards, trans okumasý için kendisine ilk kez gelen bir rahip ve rahibe ile ilgili deneyimlerini bizlerle paylaþmýþtý. Ruhsal irtibat konusuna pek de sýcak bakmayan kilisenin mensuplarý olan bu kiþilerin Edwards'a gelmeleri oldukça þaþýrtýcý olmuþtu. Ancak bunlar sýra dýþý kiþilerdi ve ruhsal irtibat iþine ve medyumluða diðerlerinden farklý bakýyorlardý. 1994 yazýnda adý June Castonguay olan bir kadýn bana trans okumasý için gelmiþti. Kýrk yaþlarýndaydý ve iki çocuk annesiydi. Düzenli olarak medyumlarý ziyaret ettiðini söyledi bana. Niyeti, öte alemle irtibat kurmaktan ziyade ilgi duyduðu alanda genel bir psiþik okuma yaptýrmaktý. Benim açýmdan ise o yalnýzca bir müþteriydi. Bu kadýnla birazdan yaþayacaðým tecrübenin bana hayat ve ölüm, acý ve teselli, sevgi ve yaþam gücü hakkýnda neler öðreteceðinden henüz habersizdim. Ayrýca bu deneyimin benim henüz tanýþmadýðým birçok insanýn hayatlarýný nasýl deðiþtireceðini de bilmiyordum. Trans okumasý sýrasýnda bana kendisine ait olan bir eþyayý vermesini söyledim. Bileziðini verdi. Gözlerimi kapadým ve öte alemdeki dostlarýn en güzel enerjileriyle bizimle irtibat kurmalarýný diledim. Gelen ilk mesaj: "Tony" ismiydi. Bu isim, sanki bir baba'yý çaðrýþtýrýyordu. June, Tony adýnda bir arkadaþý olduðunu söyledi. Peki niye ýsrarla bir baba figürü veriliyordu? Sonra bana adý Christopher olan bir baþka isim söylendi. June: "Tony'nin gerçekten de adý Christopher olan bir oðlu var ve bu kiþinin diðer oðlunun adý da týpký kendisi gibi Tony" dedi. "Bana kötü bir araba kazasý gösteri- SEVGÝ DÜNYASI liyor. Bunun senin için bir anlamý var mý?" diye sordum. "Hayýr hiç bir anlamý yok" dedi June. "Emin misin? Ýyi düþün. Çünkü bana senin de orada olduðun söyleniyor. Sanki bu kazanýn þahidi gibiymiþsin. Bana bisiklet kullanan bir erkek çocuk imajý veriliyor" dedim. June'ýn gözlerinde ani bir ýþýldama oldu. "Aman Allahým, evet!. Geçen hafta oldu bu olay. Aslýnda ben sokakta yürüyordum ve kazanýn nasýl olduðunu görmedim ama bisikletini sürerken bir arabanýn çarpmasý neticesinde genç bir çocuðun hayatýný kaybettiðini duydum" dedi. "Ýþte o çocuk þimdi burada ve kendisinin Tony olduðunu söylüyor" dedim. Bu garip baðlantý nedeniyle oldukça þaþýran ve sarsýlan June, eþiyle beraber Tony ve karýsýný alýp bir hafta önce Cuma günü sinemaya gitmeye karar verdiklerini ancak arkadaþlarýnýn evine yirmi beþ dakikalýk mesafedeyken bir çocuðun bisiklet kazasý geçirerek öldüðünü iþittiðini, Tony'nin iki çocuðunun (Christopher ve Tony) kaza mahalline kazayý görmek için gittiklerini anlattý. Aslýnda kazanýn doðrudan þahidi deðildi ama görünen oydu ki öte aleme geçmiþ olan bu çocuk kendisi gibi düþünmüyordu. "Bu çocuk anne ve babasýna kendisinin iyi durumda olduðunu bildirmenizi istiyor. Bu tarz þeyler her zaman olmaz bu nedenle önemli olduðunu düþünüyorum. Onlara evlatlarýnýn öte alemde gayet iyi durumda olduðunu söylemeniz gerekiyor. Bana 23 beyaz bir gül imajý gönderiyor. Bu, bir doðum günü anlamýna geliyor. Bu imaj söylediklerinin doðru olduðunu ailesine kanýtlayacaktýr. Bana Anthony ismini söylüyor ve yaklaþan bir doðum gününü haber veriyor" dedim. Bu, o ana deðin karþýlaþtýðým en güçlü ruhlardan birisiydi. June'un trans okumasýna dahil olarak diðer varlýklarýn önüne geçmesi bunun en güzel iþaretiydi. June bunu gayet ciddiye aldý ancak çocuðun ailesini bile tanýmýyordu. Dahasý onlara bunu nasýl ve ne þekilde söyleyeceðini bile bilemiyordu. Trans okumasý bittikten sonra June yanýmdan ayrýldý. Bu olaydan bir sonraki kýþa kadar yeniden haberim olmadý. Andrew Miracolo annesi Mary ve babasý Tony ile birlikte Long Island'da yaþayan on altý yaþýnda genç bir çocuktu. Andy arkadaþlarý tarafýndan oldukça sevilen parlak bir gençti. Ona Andrew 24 yerine Drosky derlerdi. Andrew ile kardeþi Matthew birbirlerini çok severlerdi. Okulun hokey takýmýnda birlikte oynamýþlar ve 1994 yýlýnýn kýþýnda þampiyonluk kupasýný birlikte havaya kaldýrmýþlardý. Anneleri ve babalarý öðretmendi. 15 Haziran 1994 Cuma günü Miracolo'larýn huzurlu hayatý elim bir kaza nedeniyle alt üst olmuþtu. Andrew babasýnýn bisikletine binerek gezintiye çýkmýþ, annesi ve babasý ise arabalarýyla alýþveriþe gitmiþlerdi. Yarým saat sonra bir el Mary'nin omzuna dokunmuþtu. Bu Matthew idi. Yanýnda bir polis memuru vardý. Mary'in aklýna ilk gelen þey Andrew'un yanlýþ bir þey yapmýþ olduðu idi. Ancak Matthew böyle bir þeyin olmadýðýný, abisine bir arabanýn çarptýðýný söylemiþti. Mary oðlunun öleceðini o an hissetmiþti. Mary'nin duygularýndan böylesine emin olmasýnýn bir nedeni vardý. Ýki öðretmen arkadaþý da çocuklarýný buna benzer kazalar neticesinde kaybetmiþlerdi. Onlarýn acý haberlerini aldýðý gün kendi kendine: "Ayný þey benim baþýma da gelebilir" diye düþünmüþ ve o günden beri de bu korkuyla yaþamaya devam etmiþti. Andy'ye genç bir haným sürücü çarpmýþtý. Baþýndan ciddi þekilde darbe alan Andrew'ün iç organlarýnda da yaralanmalar meydana gelmiþti. Mary ruhsal rehberlerinin aslýnda kendisini bu elim kazaya önceden hazýrlamaya çalýþtýklarýný hatýrladýðýný anlatmýþtý. Hayatýnýn deðiþeceðini aslýnda Noel'de fark etmiþti. "Iþýkla SEVGÝ DÜNYASI Sarýlmak " isimli kitapta herkesin dünyada bulunuþ nedeninin sevmek ve sevmeye mecbur olmak olduðunu okumuþtu. Kendisinin de yýllarca konuþmadýðý bir abisi vardý ve: "Kendi aðabeyimi bile daha tam sevemez iken, nasýl olur da diðer insanlarý seveceðim" dedikten sonra abisiyle barýþmaya karar vermiþti. Oðlu Andrew'un ölümünden bir gün önce henüz dört yaþýnda iken kanserden ölen abisinin oðlunun mezarýný ziyaret etmiþti. Hastanede Andy'nin yanýnda bekleþirken birisi ona oðlunu nereye gömmek istediklerini sordu. Ona abisinin oðlunun mezarýnýn yanýnda bulunan yeri iþaret etmiþti. Andy'nin babasý Tony, Andy ile ölmeden bir kaç ay önce araba kullanmayý öðrenmesiyle ilgili konuþmuþlar ancak Andy babasýna: "Babacýðým, ben asla araba kullanmayý öðrenemeyeceðim çünkü ben fazla yaþamayacaðým" demiþti. Aslýnda bu tarz konuþmalarý hep yapardý ve genellikle de aðlardý. Rehber varlýklarýn aileyi bu denli hazýrlamýþ olmalarýna raðmen Andy'nin trajik ölümü aileyi derinden sarsmýþtý. Mary'nin tek dileði (mümkün olamayacaðýný bilse bile) oðlunun öte alemden kendilerine iyi olduðuna dair bir mektup yollamasýydý. June Castonguay'a bir yaz gecesinde arkadaþlarýyla sinemaya gittiði günden dört gün sonra, bir medyum kanalýyla gelen mesaj, hiç tanýmadýðý insanlara ölmüþ olan oðullarýnýn iyi durumda olduðunu bildirmesi gerektiðini söylemiþti. SEVGÝ DÜNYASI 25 ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI Neden Hep Trajedi?.. Carol Bowman'ýn, "Children's Past Lives" Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar Geçen ay, yazarýmýz Carol Bowman Dr. Woolger'ýn bir çýrpýda okuyuverdiði kitabý sayesinde ilginç bilgilere ulaþmýþtý. Dr. Woolger da týpký Dr. Fiore gibi ilk baþlarda geçmiþ yaþamlarýn iyileþtirici gücüyle ilgilenmiþ olan bir terapistti. Ayrýca terapistliðini bile aþacak derecede derin ve mükemmel bilgiye sahip olan Dr. Woolger, meslektaþlarýndan birisinin kendisi üzerinde uyguladýðý regresyon denemesi sayesinde uzun süredir rahatsýz olduðu yanarak ölme ve iþkence korkusundan kurtulduktan sonra önünde yepyeni bir kapýnýn açýldýðýný görmüþtü. Hastalarýna da ayný metodu uygulayarak þifa bulmalarýný saðlayan Dr. Woolger, uzun bir liste haline getirilebilecek derecede fobi çeþidi tespit etmiþti. Dr. Woolger'ýn tespit ettiklerine göre, bu hayatlarýnda boyun ya da omuz aðrýsý çeken kiþiler geçmiþ hayatlarýna döndürüldükleri zaman boðularak ya da asýlarak öldürülmüþ olan kiþiler olarak karþýmýza çýkabiliyorlardý. Týpký bunun gibi baðýrsaklarýnda sorun yaþayan kiþiler geçmiþ hayatlarýnda karný deþilerek öldürülmüþ olanlar, zayýf akciðerlere sahip olanlar ya da alerji sorunlarý yaþayanlar ise gaz odalarýnda ya da aþýrý duman nedeniyle hayatlarýný kaybetmiþ kiþiler olabiliyorlardý. Dr. Woolger, kendisine hiç dinmeyen baþ aðrýlarý nedeniyle gelmiþ olan hastalarýný geçmiþ hayatlarýna döndürdüðünde o dönemde asla kabul edilemeyecek akli seçimler yapmýþ olduklarýný tespit etmiþti. Týpký bunun gibi kendisine yoðun sýrt ve bel aðrýlarýyla gelen kiþiler ise geçmiþ hayatlarýnda SEVGÝ DÜNYASI 26 oldukça fazla suçluluk duygusu çekmiþlerdi. Ölüm anýnda hissedilen duygular ve zihinden geçen düþünceler ruhta derin izler býrakarak kiþinin bir sonraki yaþamýnda hayattan beklentilerini, motivasyonlarýný ve dünyayý nasýl algýladýðýný bile etkileyebilmektedir. Örneðin bir kiþi: "Dünya asla emin bir yer deðildir" diye düþünüyorsa, bu onun geçmiþ hayatýnda hiç beklemediði bir anda bir saldýrý neticesinde hayatýný kaybetmiþ olduðunu gösterebilir. "Ben yeterince iyi ve deðerli bir insan deðilim" düþüncesinin temelinde ise geçmiþ hayatta yaþanýlmýþ olan ciddi bir baþarýsýzlýk yatabilir. "Hepsi benim suçum" diyen bir kiþi hayati derecede önemli bir hata iþlemiþ olabilir. Anatasý yanýnda olduðu halde bir kaza neticesinde hayatýný kaybeden bir çocuk bu hayatýnda: "Beni yeterince koruyamýyorsun" düþüncesi geliþtirebilir. Bu hayata devredilen yalnýzca ölüm deneyimleri deðildir. Ölüm dýþýnda insanlarý en çok etkileyen þeylerden birisi anne ve babadan ayrýlma ve terk edilmedir. Geçmiþte savaþlar, kýtlýk tehlikesi SEVGÝ DÜNYASI ya da esaret nedeniyle anne ve babasýndan zorla ayrýlmýþ çocuklar olmuþtur. Ölüm düþüncesi, bu þekilde acý deneyim yaþamýþ olanlarýn zihnine vaktinden önce çöreklenir ve daha sonraki hayatlarýnda karþýlarýna güvensizlik ya da aþýrý sahiplenme duygusu þeklinde ortaya çýkar. Kiþisel iliþkilerde yaþanan sorunlarýn ve aile içi kavgalarýn temelinde ise geçmiþ yaþamla ilgili senaryolar yatabilir. Kiþiler çeþitli hayatlar yaþayarak eksiklerini tamamlamak için uðraþýrlar. Farklý cinsiyetlerde ve rollerde dünyaya gelmemizin ve her geliþimizde nefretten sevgiye kadar olan tüm duygularý deneyimlememizin nedeni budur. Dr. Woolger'ýn kitabý geçmiþ hayatlarýndan oldukça aðýr yüklerle bu hayata gelmiþ olan hastalarýn sorunlarýndan kurtularak ciddi þekilde iyileþmeleriyle ilgiliydi. 27 Ancak, Dr. Woolger'ýn kitabýnda beni rahatsýz eden bir þey vardý. Kitapta anlatýlanlar oldukça kanlýydý ve þiddet içeriyordu. Tecavüz, cinayet, intihar, iþkence, kaza ya da bir doðal felaket neticesinde kaybedilen hayatlarla uðraþmak Dr. Woolger için eminim kolay olmamýþtý. Peki karþýsýna neden hep trajedi çýkmýþtý? Belki de böylesine trajediler geçmiþ yüzyýllarda daha fazla yaþanmýþtý ve geçmiþ yaþamla ilgili regresyon denemeleri, tarihin karanlýk ve meçhul köþelerine ýþýk tutarak onlarýn sansürsüz bir þekilde ifade edilmelerine hizmet etmiþti. Dr. Woolger'in denemelerinde geçmiþ hayatla ilgili ortaya çýkan kanlý sahnelerin bir nedeni daha vardý o da doktora gelen hastalarýn hayatlarýný mahvedecek derecede problemlere sahip olmalarýydý. Öyle ki bu sorunlarýn klasik psikoloji yöntemleriyle tedavi edilmeleri neredeyse imkânsýzdý. Böylesine ciddi bir sorunun geçmiþ yaþamla baðlantýsý elbet ki vahþice bir ölüm ya da ruhta iz býrakan bir travma olacaktý. Kiþinin geçmiþ hayatýndaki ölümü ne kadar ani ve korkunç ise, bu hayatýnda geçireceði travma da o kadar büyük olabiliyordu. Ýþte bu içgörü Dr. Woolger'ýn trajedi ve acýyla dolu olan vakalarýnýn tüm insan hayatlarý için geçerli olmadýðýný anlamama yardýmcý oldu. Dr. Wambach, geçmiþ hayatlarýn yüzde altmýþ ikisinin huzur dolu ölümlerle neticelendiðini tespit etmiþti. Dr. Woolger'ýn bulgularý ise, geriye kalan yüzde otuz SEVGÝ DÜNYASI 28 sekiz'i temsil eden ekstrem vakalarý yansýtýyordu. Dr. Wambach huzur dolu mutlu geçmiþ yaþamlarýn daha sonraki hayatlara bilgelik, deðerler, yetenekler, sevgi dolu iliþkiler olarak yansýdýðýný göstermiþti. Dr. Fiore de bunun kanýtlarýný bulmuþtu. Ancak elbet ki bir insaný terapi odasýna getiren neden geçmiþ hayatýnda yaþadýðý mutluluklar deðil, yaþadýðý trajik hayatlar oluyordu. Týpký Dr. Wambach’ýn dediði gibi "Hastalarýn mutlu bir þekilde yaþamýþ olduklarý geçmiþ hayatlarýna odaklanmalarý bizim için daha deðerlidir çünkü hasta olaný tedavi edebilmek için saðlýklý olaný incelemek gerekir" Ayný prensibin çocuklarýn geçmiþ yaþam anýlarý için de geçerli olduðuna inanýyorum. Bunlarýn çoðunun bir sonraki hayatlarýnda onlara problem yaratmayacak derecede iyi ve güzel olduklarýný biliyorum. Ancak, Sarah ve Chase'in vakalarý bana çocuklarýn da Eskiden kocanýz olan birisi bu hayatýnýzda çok sevdiðiniz bir kýzýnýz olabilir ya da çok sadýk bir arkadaþýnýz bu hayatýnýzda anneniz olabilir. Genel olarak konuþmak gerekirse, geçmiþte olumlu bir iliþki yaþanmýþ ise, bu yeni hayata da yansýr. Roller deðiþse bile deðiþmeyen tek þey sevginin kendisidir. geçmiþ hayatlarýnda yaþadýklarý travmalarýn izlerini týpký yetiþkinler gibi bu hayatlarýna taþýyabileceklerini öðretti. PSÝKOLOJÝNÝN ÇERÇEVESÝNÝ GENÝÞLETMEK Dr. Woolger birçok sorunun geçmiþ yaþamlarýndaki köklerine inilerek tedavi edilebilecekleri gerçeðinin dýþýnda, uyguladýðý yöntemin aslýnda klasik psikoterapinin bir uzantýsý olduðunu da göstermiþti. Bunun için dinamiklerini ve ilkelerini tek tek ortaya koyduðu kitabýnda Batý psikolojisinin geçmiþ yaþamlara nasýl uygulanabileceðini anlatmýþtý. Woolger, Carl Jung'un: "Yaþamda deneyimlenen bir yenilgiden kompleks bir problem doðabilir" sözünden oldukça etkilenerek: "Hangi yaþam?" diye sormuþ ve Jung'un bu sözlerini: "Yaþamlarýmýzda deneyimlediðimiz bir yenilgiden kompleks bir problem doðabilir" þeklinde deðiþtirmiþti. Evrenin En Küçük Parçalarý ile Ýlgilenen Kuram, Quantum... Haluk Berkmen’le Söyleþi Nihal Gürsoy 30 Nihal Gürsoy - Kuantum, kelime olarak ne anlama gelmektedir? Kuantum fiziðinin bilimsel özgeçmiþini kýsaca özetleyebilir misiniz? Haluk Berkmen - Kuantum sözü Almanca olup "miktar" demektir. Bu sözü ileri sürmüþ olan fizikçi Max Planck enerjinin bölünemez en küçük miktarý anlamýnda "kvant" sözünü seçmiþtir. 1900 yýlýnda Max Planck bir elektromagnetik dalganýn frekansýnýn, yani dalganýn saniyedeki salýným sayýsýnýn o dalganýn enerjisi ile doðru orantýlý olduðunu ileri sürmüþtür. Her elektromagnetik dalga türü için ayný olan bu sabit katsayý h harfiyle gösterildi ve adýna Planck sabiti dendi. Þu halde, basit bir ifade þeklinde her dalganýn aktarabildiði en küçük enerji miktarý E = hf (f dalganýn frekansý) denklemiyle belirtilir. Bu denklem sayesinde Einstein fotoelektrik olayý açýklayabilmiþtir. Bilindiði gibi fotoseller ýþýk ile çalýþan ve mekanik bir sistemi harekete geçiren aygýtlardýr. SEVGÝ DÜNYASI Akademisyen ve yazar Doç. Dr. Haluk Berkmen 1942 yýlýnda Ýstanbul’da doðdu. 1966 yýlýnda Ýstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi, Fizik-Matematik Bölümünden mezun oldu. Doktorasýný 1970 yýlýnda Ýsveç, Lund Üniversitesi, Teorik Fizik Kürsüsü, Nükleer ve Atom Enerjisi alanýnda yaptý. 1970 1980 yýllarý arasýnda ODTÜ Fizik Bölümünde öðretim üyeliðinde bulundu ve 1979’da Yüksek Enerji Fiziði dalýnda Teorik Fizik Doçenti oldu. 1980 ile 2002 yýllarý arasýnda Viyana’daki Uluslararasý Atom Enerjisi Ajansýnda çeþitli görevleri oldu. 30 Eylül 2002 tarihinde Birleþmiþ Milletler IAEA’dan emekli olup Ýstanbul’a döndü. Yerli ve yabancý birçok dergide çeþitli konularda 20 kadar makalesi yayýnlanmýþtýr. Ayrýca yayýnlanmýþ üniversite seviyesinde Fizik ders kitabý bulunmaktadýr. Ýngilizce, Fransýzca, Almanca, Ýsveççe bilen Haluk Berkmen evli, 2 çocuk babasý, 3 torun dedesidir. Þu anda belli bir görevi olmayýp deðiþik konularda konferanslar vermekte ve makaleler yayýnlamaktadýr. SEVGÝ DÜNYASI Yýllar içinde bu varsayýmdan baþlayan Kuantum fiziði, oldukça karmaþýk bir matematik kurama dönüþmüþtür. Günümüzde en küçük doða yapýlarý olan atomlarý ve atomaltý parçacýklarýný açýklayabilmek ve aralarýndaki etkileþimleri hesaplayabilmek için bu kuram oldukça baþarýlý olmakta ve kuramýn öngörüleri deneylerle onaylanmaktadýr. Nihal Gürsoy - Kuantum fiziði ile metafizik arasýnda baðlantý var mýdýr? Haluk Berkmen - Fizik bilimi doða olaylarý ve doða nesneleri ile ilgilenir. Metafizik ise doða üstü veya doða ötesi, ölçülemeyen hattâ varlýðý maddesel olmayan varlýklarla ilgilenir. Metafiziðin ilgilendiði temel konular arasýnda Tanrý var mýdýr? Ýnsanýn yeryüzünde varoluþunun bir anlamý var mýdýr? Nereden geliyoruz ve ölünce nereye gideceðiz? Ölümden sonra yaþam var mýdýr? gibi sorular bulunur. Her kültür belli bir zaman diliminde bu sorularý yanýtlamaya çalýþmýþtýr. Eskiden mitoslar, destanlar ve çeþitli dini yaklaþýmlar bu sorularýn yanýtlarý ile ilgilendiler. Hemen her eski kültürün bir yaradýlýþ destaný olduðunu biliyoruz. Günümüzde ise bu sorularýn yanýtlarýný din 31 kitaplarýnda deðil, bilim kuramlarýnýn yorumlarýnda arýyoruz. Bu bakýmdan, Kuantum kuramýnýn yorumu Metafizik alanýna kadar uzanýr. Çünkü, evrenin en küçük parçalarý ile ilgilenen bu kuram noktanýn sonsuzluðunu anlamaya baþlamýþtýr. Varlýðýn sonsuz bir enerji alaný olduðunu ve bu alanda oluþan her nesnenin bir tür enerji olduðu görüþü, bilimin metafiziðe yapmýþ olduðu önemli bir katkýdýr. Nihal Gürsoy - Kuantum fiziðinin, klasik fizikten farký nedir? Haluk Berkmen - Kuantum kuramý klasik fiziðin uzam ve zaman tanýmýný temelden deðiþtirmiþtir. Klasik fiziðe göre uzam sabit ve nesnelerden baðýmsýz bir sahne gibidir. Tüm olaylar bu sahnede cereyan eder ama sahneyi etkilemek mümkün 32 deðildir. Modern bilimler olan Görelilik ve Kuantum kuramlarýna göre ise, nesne ile sahne sürekli etkileþir. Her ikisinin özü enerji olup biri diðerini deðiþtirir hattâ üretir. Þu halde sabit ve mutlak ve birbirlerinden baðýmsýz uzam ile zaman yerine göreli ve deðiþken, birbirlerine baðlý uzam-zaman yapýsýndan söz edebiliriz. Ayrýca, Kuantum kuramý temel bir belirsizlikten söz eder. Klasik fiziðin determinizm (belirlilik) yaklaþýmý yerine olaylarda belirsizlik ve olasýlýk bulunduðunu kabul eder. Þu halde belirsizlik doðada bulunan temel bir özellik olmaktadýr. Bu yönü de günümüzün insanlarýna oldukça cazip gelmekte, gündelik yaþam deneyimleri ile örtüþmektedir. Ancak belirsizlik ile tesadüfü karýþtýrmamak gerekir. Belirsizlik doðadaki karmaþýk yapýnýn sonucudur. Tesadüf ise kargaþa ile iliþkilidir. aralarýndaki önemli fark, karmaþada temel bir yasa bulunuþu, kargaþada ise bulunmayýþýdýr. Doða olaylarý karmaþýktýr ama kargaþýk deðildir. Bu konuya ilerde biraz daha açýklýk getireceðim. Klasik fizikte bulunan determinizm nesnellikle el ele gider. Yani, nesnelerin birbirlerinden baðýmsýz olduklarý ve her bir nesnenin çevresinden yalýtýlarak incelenebileceði inancý ve görüþü vardýr. Oysa ki, Kuantum Fiziðinde nesneler birer enerji dalgasý olduklarýndan, sýnýrlarý kesin hatlarla SEVGÝ DÜNYASI belirlenmiþ varlýklar deðildirler. Çevreleri ile enerjetik boyutta etkileþme gücüne ve yetisine sahiptirler. Kuantum kuramýnýn bakýþ açýsýna göre klasik anlamda "nesnellik" (baðýmsýz nesne kavramý) kaybolmaktadýr. Yerine bütünsel bir etkileþim ve evrende sýçramalarla deðiþim kavramlarý ileri sürülmektedir. Kuantum Kuramýný klasik fizikten ayýran bir diðer nokta, bu modern kuramda gözlenen ile gözleyenin birbirlerinden baðýmsýz olmadýklarý görüþüdür. Bu görüþ nesnelerin dalgasal giriþimler yapabilme yetileri ile yakýndan iliþkilidir. Yani, nesneler, canlý veya cansýz olsunlar, birbirlerini etkileyip deðiþtirebilirler. Bu bakýmdan, her nesnede tümel etkileþme yeteneðinin bulunduðunu ve bu yeteneðin sadece canlýlara ait olmadýðýný söylenebiliriz. Nihal Gürsoy - Kuantum fiziði zamaný ve mekâný nasýl açýklýyor? Haluk Berkmen - Öncelikle zaman kavramýný ele alayým. Kuantum kuramýnda sürekli zaman yerine süreksiz an önemlidir. Bizler sürekli zaman içinde varlýðýmýzý sürdürürüz. An kavramý noktaya benzer. Nasýl ki noktanýn boyutu yoksa an'ýn da boyutu yoktur. Zaman ise anlarýn zammý (anlarýn artýþý) olmaktadýr. Sonlu zaman süresi içine sonsuz sayýda an sýðdýrabiliriz. Ýþte noktanýn sonsuzluðu ile anýn sonsuzluðu bu açýdan bakýldýðýnda birbirine benzer. SEVGÝ DÜNYASI Kuantum kuramý için her olay bir anda oluþur ve o anýn fotoðrafý çekilebilir. Zamanda karþýlaþtýðýmýz sürekli durum aynen hareketli bir filmin tek tek fotoðraflardan oluþmuþ olmasýna benzer. Fotoðraflar çok hýzlý bir þekilde gözümüzün önünden geçtiklerinde hareketli bir olay görüntüsü oluþur. Ayný durum alternatif akýmla çalýþan elektrik ampullerinden çýkan ýþýk için de söz konusudur. Ampul saniyede 60 kere yanýp söner ama bize sürekli ýþýk saçýyormuþ gibi görünür. Ýþte, Kuantum kuramýnýn hem zaman hem uzay anlayýþý bu örneklere benzer. Uzayzaman alaný sürekli olmak yerine çok kýsa anlýk aralýklarla var olup yok olmaktadýr. Bu durum nefes alýp vermeye benzer. Temelde kesikli olan bu yapý bizim algýlamadaki yetersizliðimiz yüzünden sürekli gibi görünmektedir. Nasýl ki enerji kesikli küçük paketler halinde bir nesneden diðerine aktarýlýyorsa, uzay ve zaman da enerji gibi kesikli bir özelliðe sahiptir. Bu bakýmdan hareket de kesikli kýsa adýmlarla geliþir. Madde dediðimiz nesnel yapýlar da kesikli enerji paketlerinden baþka bir þey deðildirler. Maddenin dalgasal özelliði evrendeki bu keskili açýlýp kapanma özelliði ile yakýndan iliþkilidir. Bu durumu anlayabilmek için sað- 33 daki çizime bakalým. Her bir foton (ýþýk parçacýðý) bir enerji paketi olup bir diðer fotona tren vagonlarýn baðlandýðý gibi baðlýdýr. Fotonlarý bölmek mümkün deðildir. Onlarýn birleþme noktalarý, aynen vagonlarýn baðlantý noktalarý gibi, kopmaya hazýr süreksizlik noktalarýdýr. O baðlantý noktalarýnda enerji yok olmakta ve aniden yeniden oluþmaktadýr. Ýþte, Kuantum kuramýndaki ve dolayýsýyla doðadaki temel süreksizlik özelliði, nedenselliði de etkilemektedir. Sürekli bir sebep-sonuç iliþkisi yoksa olaylar ve olgular belirsizlik içerirler. Kuantum kuramýndaki belirsizliðin ve doðadaki karmaþýk yapýnýn nedeni de uzay ve zamandaki süreksizlik ve kesikliliktir. Nihal Gürsoy - Yok olup yeniden oluþunca, nesneler bir önceki hallerini nasýl hatýrlýyorlar? Haluk Berkmen - Nesneler ve tüm evren bir var olup bir yok olurken eski halini aynen tekrarlamýyor. Ayný durum evrende bulunan tüm nesneler için de geçerlidir. Eðer aynen tekrar olsaydý asla ne deðiþim, ne geliþim ne de hareket olabilirdi. Evrende her varlýk hareket halinde olduðuna göre bir önceki halini bir miktar unutmuþ ve yeni bir farkýndalýkla yeniden oluþmuþ demektir. Nesnelerin eski hallerini tümüyle unutmayýþlarýnýn nedeni yok olmadýklarý, sadece farklý bir evren 34 boyutuna kýsa bir an için geçmiþ olmalarýndan dolayýdýr. Þu kadarýný bilelim ki bizim içinde yaþadýðýmýz evren tek gerçeklik, tek var olan evren deðildir. Varlýk evrenler arasýnda gidip gelmek yetisine sahiptir. Bu gidip gelmelere biz deðiþim adýný veriyoruz. Nihal Gürsoy - Bu deðiþim insanda da yeni bir farkýndalýða neden oluyor mu? Haluk Berkmen - Deðiþimi iki farklý açýdan inceleyebiliriz. A) Fiziksel deðiþim. Biraz önce sözünü ettiðim harekete ve fiziksel deðiþime yol açar. Türlerin geliþimi ve doðadaki evrim bu tür fiziksel deðiþimin sonucudur. Canlýlarýn fiziksel olarak büyümeleri de fiziksel deðiþim sayesinde olmaktadýr. Ancak, enerji hep artmayýp azalma da gösterdiðinden, veya daha doðru bir ifade ile enerji þekil deðiþtirdiðinden, büyümenin sonucu ölüm ve fiziksel daðýlma olmaktadýr. B) Farkýndalýk deðiþimi. Ýkinci tür deðiþim olan bilinçte ve farkýndalýkta meydana gelen deðiþim sadece insanlara özel bir durumdur. Eðer deðiþim farkýndalýðýn artýþý þeklinde ortaya çýkarsa, insan olgun ve bilge bir kiþilik kazanarak geliþir. Aksi taktirde artan sadece onun bilgisi olur. Bilgi artýþý her zaman farkýndalýk artýþýna neden olacak diye bir kural yoktur. Pek çok bilgili insan vardýr ki farkýndalýklarý ve dolayýsýyla bilgelikleri oldukça kýsýtlýdýr. SEVGÝ DÜNYASI Nihal Gürsoy - Evrendeki tümel ve bütünsel iliþki nasýl saðlanýyor? Haluk Berkmen - Evrenin bir bütün olarak nefes alýp-verir gibi bir var olup bir yok olduðunu söyledim. Buna neden olan evrenin de bir canlý gibi beslenip büyüme gereksiniminde oluþundan dolayýdýr. Bir canlýda nasýl ki sinir aðlarý varsa ve dýþtan gelen bir etkiye tepki gösterebiliyorsa, ayný þekilde evrende her bölgeyi diðer her bölgeye baðlayan enerji aðý bulunmaktadýr. Bu að içinde bilgileri bir noktadan diðerine ulaþtýran parçacýklar (dalgalar) ýþýktan hýzlý hareket eden Takiyon adlý parçacýklardýr. Biz Takiyonlarý deneysel olarak göremiyorsak, nedeni tüm geliþtireceðimiz aletlerin ýþýktan yavaþ hareket eden parçacýklardan oluþacaklarý ve asla ýþýktan hýzlý hareket eden parçacýklarla etkileþime giremeyecekleri içindir. Dolayýsýyla en az iki (belki de ikiden fazla) farklý evren söz konusu olmaktadýr. Biri ýþýktan yavaþ hareket eden gözlenen evren, diðeri ise ýþýktan hýzlý hareket eden gözlenemeyen evren. Bu iki evren içiçedirler ve birbirlerine muhtaçtýrlar. Ýki evreni baðlayan hudut parçacýklar ýþýk özelliðine sahip elektromagnetik dalgalardýr. Tüm elektromagnetik dalgalar ýþýk hýzýnda hareket ederler. Bu bakýmdan iki evren arasýnda bað oluþtururlar. Yukarýdaki resimde süreksizlik noktasýnda enerji yok oluyormuþ gibi görünse de aslýnda diðer evrene geçiþ SEVGÝ DÜNYASI yapmakta ve anýnda tekrar geri gelmektedir. Bu duruma "Kuantum Flüktüasyonlarý" (Kuantum titreþimleri) denir ve evrende bulunan temel belirsizliði de yaratan bu titreþimlerdir. Nihal Gürsoy - Ýnsan isterse, evrensel enerjiyi harekete geçirebilir ve bunu kullanabilir mi? Haluk Berkmen - Evet, mümkündür. Burada "istek" çok önemlidir. Ýnsan istemedikçe ona hiçbir kapý açýlmaz. Önce ilgi, sonra istek ve nihayet yöntem ve eylem gereklidir. Evrensel enerjiye ilgi duymak birinci adýmdýr. Daha sonra istemeden istemek gerekir. Bunun anlamý isteðin asla bencil bir ego tatmini içermemesi gerektiðidir. Daha sonra bu isteðin kendiliðinden etkin olmasýný saðlamak için belli bir yöntem izlemek gerekir. Bu yönteme çeþitli isimler verilmiþtir. Reiki, BioEnerji ile Þifa metodlarý ve benzeri yöntemler örnek olarak gösterilebilir. Yöntem geliþip olgunlaþýnca da eyleme geçmek mümkündür. Fakat azýcýk bilgi sahibi olup derhal þifa uygulamak bazen fayda yerine zarar dahi getirebilir. Bu bakýmdan her konuda olduðu gibi, uzman olmadýkça harekete geçmek hatalýdýr. Sorumluluk içermeyen eylem zararlý eylemdir. Nihal Gürsoy - Paralel evrenler teorisi ile paranormal olaylar arasýnda, kuantum fiziði bir baðlantý kuruyor mu? Kýsaca açýklayabilir 35 misiniz? Haluk Berkmen - Paralel evrenlerin varlýðýndan söz ettim. Ancak, bu paralel evrenler yan-yana duran farklý evrenler olmak yerine iç-içe geçmiþ evrenler olarak düþünülmeleri gerekir. Her insan kendi baþýna bir küçük evrendir. Ama, insanlar baðýmsýz adalar olmak yerine birbirleri ile etkileþen ve birbirlerine muhtaç olan varlýklardýr. Ayný durum makro evren için de söz konusudur. Mikro evren olan insan makro evrenle etkileþebilir. Çünkü, biri diðerinden ayrý olmayýp iç içedir. Bu duruma varlýðýn Holografik ve Bütüncül yapýsý da diyebiliriz. Paranormal olay adýný verdiðimiz olaylar aslýnda Takiyonlar sayesinde bizden hem zaman hem de uzam olarak ayrý olan kiþi ve olaylar hakkýnda bilgi edinmekten ibarettir. Takiyonlarý deneysel olarak kanýtlayamadýðýmýz için onlarýn var olduklarýna inanmakta güçlük çekiyoruz. Ama, fizik biliminin dünyasýnda 36 Takiyonlar ile ilgili pek çok yayýn yapýlmakta, deneysel olmasa da kuramsal olarak varlýklarý kabul edilmektedir. Kuantum fiziðine göre ýþýktan hýzlý hareket eden parçacýklarýn var olmalarýna hiçbir engel yoktur. Çünkü hareket zaman içinde olmayýp an içinde gerçekleþtiðinden, anlýk sýçramalarla ýþýktan hýzlý hareket etmek pekala mümkündür. Paranormal deneyimler de anlýk sezgiler halinde ortaya çýkar. Asla düþüncenin ve mantýk kullanan rasyonel aklýn ürünü deðildirler. Einstein'ýn geliþtirmiþ olduðu Görelilik kuramýnda dahi ýþýktan hýzlý hareket eden parçacýklara izin verilmektedir. Tek fark þudur ki, bu parçacýklarýn kütleleri gerçel (reel) olmayýp sanal olmaktadýrlar. Bu SEVGÝ DÜNYASI bakýmdan gerçel parçacýklarla etkileþime girmeleri mümkün olmayýp gözlenmeleri de þimdilik mümkün deðildir. Ama, insanlar için neyin mümkün olup neyin mümkün olmadýðýný kesin olarak söylemek bugünkü bilgimizi aþmaktadýr. Belki de ilerde bu parçacýklarýn varlýðý deneysel olarak kanýtlanacaktýr. Nihal Gürsoy - Ýnsanlýk, Kuantum fiziðinin yeni bir anlayýþý getirdiði bilgisini idrak etmiþ midir? Bilim dünyasýnda ve gündelik yaþamýmýzda elde edilen sonuçlarý hayata geçirebildik mi? Haluk Berkmen - Kuantum fiziðinin anlayýþýný ve felsefesini insanlýða kabul ettirmek zaman alacaktýr. Çünkü okullarda hâlâ klasik Newton fiziði temel bir gerçeklik olarak öðretiliyor. Ancak, Kuantum kuramýnýn felsefi açýlýmlarýný ve saðladýðý yeni anlayýþlarý insanlara aktarmak gerektiði görüþündeyim. Bunun için de öncelikle fizik bilimi SEVGÝ DÜNYASI ile uðraþan bilim adamlarýnýn felsefi konulara ilgi duymalarý ve sonra da yaþamlarýna uygulayýp farkýndalýklarýný arttýrmalarý gerekir. Bu konuda yayýnlar arttýkça ve belgesel filmler yapýldýkça bilgi de geniþ halk kitlelerine ulaþacaktýr. Bu konuyu uzman olmayan kiþilerin ele almasý, egolarýn güçlenip bencilliðe dönüþmesine neden olabilmektedir. Amaç, karþýlýksýz, beklentisiz bilgi daðýtarak karþýlýklý etkileþmeden oluþan farkýndalýðýn artýþýný saðlamaktýr. Kuantum fiziðinin bütüncül ve iç içe olan varlýk anlayýþý bizi bencil yapmak yerine daha mütevazý ve çevremize saygýlý yapmalýdýr. Çünkü, bilmeliyiz ki, çevremiz ile biz bir bütünüz. Ona vereceðimiz her türlü zarar kendimize de verilmiþ zarar demektir. Þu halde ne istersek isteyelim, hem kendi hayrýmýza hem de bütünün hayrýna olmasý gerektiðini asla unutmayalým. Tek yönlü saðlanan maddi çýkar asla bütünün hayrýna olamaz. Nihal Gürsoy - Kuantum fiziði, insanlýðýn geliþimine hangi yönlerden hizmet edebilir? Haluk Berkmen - Kuantum fiziði bize þu noktalarda yardýmcý olabilir: a. Evrende bütünsel bir enerji aðý vardýr ve insan da bu aðýn bir düðümü gibidir. Düðüme her yönden anýnda bilgi ulaþabilir. Ancak, buna hazýr olmak ve kendini belli bir yöntemle yetiþtirmek gerekir. 37 b. Enerji aðýnda hiçbir nokta baðýmsýz deðildir. Bu bakýmdan her hareketimizin ve kararýmýzýn sorumluluk duygusu içinde gerçekleþmesi gerekir. c. Enerji sonsuza kadar ayný durumda kalamaz. Çevre ile etkileþtiði için dönüþmek zorundadýr. Bu dönüþümün farkýndalýða doðru yönelmesi için egonun isteklerine ve tutkularýna gem vurarak, bencillik içeren davranýþlardan kaçýnmak, mümkünse tümüyle onlardan kurtulmak, gerekir. ç) Enerji daima daha suptil ve az yoðun enerjiye doðru dönüþerek hareket eder. Bu bakýmdan yoðun olan madde -canlý veya cansýzkaçýnýlmaz olarak daðýlacak ve sonuçta ölüm gerçekleþecektir. Ancak, suptil enerji tümüyle yok olmaz. Varlýðýný bir baþka evren gerçekliðinde sürdürür. Bunun bilgisi bize öteki dünya dediðimiz, yaþam sonrasý alem hakkýnda sezgisel de olsa bir miktar fikir vermektedir. Eskilerin bir sözü vardýr: "Ölmeden önce ölmen gerek". Bu sözün anlamý "suptil enerji boyutuna daha bu alemde yaþarken ulaþ". Maddi çýkar ve kiþisel fayda peþinde koþmak yerine bütünün çýkarýný düþün bütünün hayrýný iste, o yönde eylem yap. Sufi inancýnda "Bu dünyada ol, fakat bu dünyadan olma" denir. Yani, bu dünyadan kopmadan buradaki görevin ne ise onu hakkýyla yap ama bu nesnel (materyal) ve çýkarcý dünyanýn aleti olma, denmek istenmektedir. 8 Haziran 2007 Ýstanbul. SEVGÝ DÜNYASI 38 ege’nin sularý Funda Ceyhan, Ýç Mimar ve Feng Shui Uzmaný Dün kuþ seslerinin resmini çekmek istedim. Çünkü Þirince'deydim. Artemis'in Þirince'yi bolca gören güzel bahçesinden yeþil tepelere baktým. Fotoðraf makinem ile birkaç güzel kare yakaladým. Harika kuþ cývýltýlarý içinde uzun zamandýr yapamadýðým bir aðaç altý sohbetine ortak oldum. Þehrin kirlenmiþ enerjilerinden uzakta, oralarda biraz da Chi sarhoþu olmak çok güzeldi. Bu arada ben de Ýzmirliyim. Ege'yi SEVGÝ DÜNYASI ve Ýzmir çevresini çok severim. Ege'nin kendine has çok özel enerjisi tarih boyunca kendine pek çok uygarlýðý mahkum etmiþtir. Ege Kentleri sanki Feng Shui'yi bilircesine özel yerleþim þekilleri ile büyülü ortamlar yaratmýþ ve hâlâ bugünün Ege sakinlerini ve tüm dünyayý ayaðýna getirmeye devam etmektedir. Ayný gün Þirince'den önce de gittiðim Efes ve Meryem Ana ziyaretleri sýrasýnda, Efes halkýnýn seçimlerindeki haklýlýðý bugünün turistleri taþýyan otobüs Mordoðan, Ýzmir gürültüleri arasýnda bile sezebildim. Doða öylesine nazik ve güzel ki... Eski eserleri, yýllarýn eskitemediði, otlarýn bile aralarýna girerken düþünceli davrandýðý þehir kalýn- 39 týlarýný insanoðlu bir çýrpýda kendi adý ile iþaretleyivermiþ. Yanýnda kelimeler ile döküldüðü yeri kolayca terk etmeyecek türden kalemler ile dolaþan gezginler, isimlerini kazýmýþlar, yýllarýn yalnýzca nefesi ve yaðmuru ile dokunduðu taþlara... Ýçim burkuldu. Kendi insanýma kýzdým. Hattâ kalemi üretene bile.. Yedi uyuyanlar maðarasýna da týrmandým. Sanki orada yüz yýllarca kendileri uyumuþçasýna ismini mezarlara kazýyan insanýma ne diyebilirim?.. Gelecek yýllara ne kadarýnýn daha kalacaðýný düþünüp, ne kötüyüz dedim, ne kötüyüz!.. Sonra emek verdiðim Feng Shui'yi düþündüm. Bugünün þehirlerinin, Efes'ten ne kadar farklý olduðunu ve neyi yanlýþ yaptýðýmýzý. Kadim þehirlerin uzun yüzyýllar boyunca yükselerek ve tarihe adýný yazarak varolabilmesinin en önemli sebeplerinden biri doðru konumlanmýþ olmalarýdýr. Eðer bilgisayar oyunlarýnda þehir kurmak için oyun oynayanlarýnýz var ise, göl, kuyu, su birikintisi ya da aðaç yerleþtirmediðinizde uygarlýðýn refah düzeyinin yerlerde süründüðünü ve hastalýklarýn ortaya çýktýðýný görürsünüz. Bu elbette bir oyun abartmasýdýr. Ancak baþarýlý bir sembolizmdir. Bugünün mutsuz þehirleri yerleþim yerlerinde kendi yarattýklarý keþmekeþin sýkýntýlarýný yaþamaktalar. 40 Mesela tam da yeri gelmiþken hemen anlatayým. Þu anda otel odamda yazýmý yazmaktayým. Ve yüksek katlardan birinde olmama raðmen dilini bilmediðim bir adam, otel cephesi temizliði için boþluða kendini sarkýtmýþ durumda temizlik yapmakta. Ve sabah saat 08:00... Doðrusu sabah sakinliði içinde, açýk balkon kapýmdan içeri sýzan kuþ sesleri arasýnda baþlamýþtý her þey. Bize temizlik operasyonu haber vermeyen otel yönetimini kutlamak ile birlikte uykusunun ortasýnda yataðýndan doðrulup bana "ne oluyor" diye soran eþimin yüzünü görmenizi isterdim. Tabii bu arada kapýmýzý niye kili- SEVGÝ DÜNYASI tlediðimizi de bir kez daha düþünmüþ oldum. Belki biz de artýk balkondan girip çýkabiliriz, herkes gibi... Artýk temizlikçi arkadaþlar gittiklerine göre biz yazýmýza dönelim. Su ile tepelerin buluþtuðu, içinden nehir akan ya da göl bulunan þehir kompleksleri her zaman özel bir yere sahip olmuþtur. Suyun tazeleyici ve bereket getirici doðasý aslýnda, bu anlamda toprak altýndaki yolculuðu ile iliþkilidir. Kendini topraðýn üzerindeki bereketi ile saklayamayan su birikintileri, toprak altýndaki geçiþlerinde ya da yeraltý gölcüklerinden toprak üstündekileri besler. Kurak bir bölgede bir aðaç Þirince, Aydýn SEVGÝ DÜNYASI topluluðu gördüðünüzde, aðaçlarýn hemen altýnda bir su birikintisi olduðunu tahmin edebilirsiniz. Kendi içsel kanunlarý ile, yüzeyinin yapýsýný belirleyen Gaia, uygun gördüðü yerde damarlarýnda akan suyu bize gösterir ve nefes alýnabilecek özel alanlarý iþaretler. Nüfus yoðunluklarý, topraktan ve yaþamdan beklenti deðiþkenleri herkesi ayný þeye önem vermekten uzak tutmaktadýr. Kimi için bir su ya da deniz kenarý yaþamý çok önemli iken, kimi sudan oldukça uzak bölgelerde yaþam geliþtirir. Onun için bu yeterlidir. Tüm bunlarýn sonunda söylemem gereken önemli þey, dýþ halkalara doðru geniþlemek zorunda olan, büyüyen kentlerin doðru þekilde konumlandýrýlmýþ su kaynaklarý ile doðrudan, verimli ve bakýmlý bir þekilde beslenmesi gerekliliðidir. Bunu baþaramayan þehirler, sýk sýk hastalanan bir insan gibi ya da bir türlü hastalýktan kurtulamayanlar gibi, saðlýksýz bir þekilde var olmaya ve içinde yaþayanlarý da ayný saðlýksýzlýða ve mutsuzluða mahkum etmeye devam eder. Dünkü ve bugün de devam edecek olan Ege gezim, bana çok þey hatýrlattý. Kendi tarihini koruyamayan insanlarýmý kýnadým. Beni kazýklamaya çalýþan Faytoncuyu bu ülkenin beslediðini söyledim durdum kendime. Kýzgýnlýklarý, mutluluklarý, el emekleri, aþklarý, umutlarý ile koca Alsancak, Ýzmir bir tarihin Efes'i bildiðini ve ne çok insanýn bu topraklarý arzuladýðýný düþünüp, kendimi þanslý saydým. Atatürk'üme teþekkür ettim. Caným ülkemin bu güzel deðerlerini yeterince kollamayan insanlara söylendim durdum. Sevmek için ne çok sebebimiz olduðunu ve bunlarýn ne kadar azýný uyguladýðýmýzý düþünüp, otel odama daha çok þey yapmayý hedefleyerek döndüm. Feng Shui'yi bu yüzden seviyorum. Gaia'nýn kalp atýþý ile ayný ritimde giden ve onu hiç üzmeyen bu disiplini, bu yaþama sanatýný sevmemek elde deðil. Sanki tüm Ege, Feng Shui uygulanmýþ þehirler ile dolu. Kýyýlara yaklaþtýðýnýzda gözlerinizi kapatýp içinize çektiðiniz nefes size neler olup bittiðini hatýrlatacaktýr. Bu yaz Ege'yi gelin görün. Denize girmek için deðil, onu koklamak için... Kuþ seslerini duymak ve Chi'yi tutmak için. Ege'nin Feng Shui'sini görün... SANAT Özer Baysaling "Ey müzik: Sensin öðreten bize; Kulaklarýmýzla görmeyi, Ve yüreklerimizle iþitmeyi!." Halil Cibran. SANAT TUTKUSU Gençlik yýllarýmda, sahne tozu koklamýþtým. Komisinden, ýþýkçýsýna, müzisyeninden, okuyucusuna ve organizatörüne kadar herkes sahne sanatýnýn baðýmlýsýydý. Bir gün sahneden uzak olsalar kahrolurlardý. New York'ta "Radio City" ile Broadway Tiyatrolarý ve ayrýca dünyanýn ünlü þov sahnelerini dolaþtým. Sanata saygýyý, insanlarýn bir eseri sergilemek için gösterdikleri uðraþýya hayran kaldým. Sahne SEVGÝ DÜNYASI arkasýnda yerleri süpürenlerin bile çoðu, sanata baðýmlý yaþlý kiþilerdi ve oralardan kopamamýþlardý. Bir zamanlar Amerika’nýn en meþhur lokallerinden olan "Metropole Cafe" nin sahibi ihtiyar Joe ile tanýþtým. Yaþý seksenlerde olduðu halde ve zamanýn acýmasýzlýðýnda göðsü çýplak kýzlarýn çalýþtýðý kulübünde, hâlâ eski günlerdeki sanat heyecanýný hatýrlayarak teselli bulmaya çalýþýyordu. Bir oyunu sergilemek, görsel bir eser yaratmak, hisleri kelimelerle ve notalarla ifade edebilmek... Her insana nasip olmayan ne muhteþem ve saygýn duygudur. Benim için tarifi mümkün deðildir müzikten, þiirden, resimden, heykelden, mimariden velhasýl sanat eseri deðeri olan her þeyden aldýðým zevki ve doyumsuz hazzý anlatabilmek. Ýnsan oðlunun yarattýðý eserde, "Bir damla suda, bir sema parçasý" misali; bir notada, figürde, kelimede velhasýl sanat olan her þeyde insanlarla ve kainatla bütünleþme!.. SANATIN ANLAMI Sanatýn tarifini tam anlamýyla açýklamak zordur. Bir tarifiyle; bazý düþüncelerin, amaçlarýn, durumlarýn ya da olaylarýn, beceri ve düþ gücü kullanýlarak ifade edilmesi, veya baþkalarýna iletilmesine yönelik yaratýcý insan etkinliði olarak açýklanabilir. Bir baþka açýlýmla; insanla, nesnel gerçeklik arasýndaki estetiksel iliþkidir. Keza; yöntemleri, kurallarý, beceri ve yetenek ilgisi, estetik yönü, bölgelere göre deðerlendirilmesi, bölümleri (ede- 43 biyat, müzik, resim, heykel vs...) açýlarýndan da deðiþik tarifleri yapýlabilir. Sonuçta sanat; insanoðlunun gerçekleþtirdiði ürünlerin, doðanýn ürünlerine oranla belirlenmesini saðlayan, teknik ustalýk ile duyular aracýlýðýyla algýladýðýmýz nesneleri, bir beðeni yargýsýna göre seçip kademeleþtirmeye yönelen, özel duygu arasýndaki ayrýlmanýn sonuçlarýdýr. Bu yüzden sanat, sanatý öðrenip uygulamak ve sanatçý olmak; teknik, bilgi, anlatým, yargý, nesne, istek, yaratýcý güç, kabiliyet ve çalýþmayý da içeren geniþ bir alandýr. Felsefede ise; sanatýn bilinçaltý duygu ve düþüncelerin ürünü mü yoksa nesnel gerçekliðin insan bilicinde, estetiksel imgeler halinde yansýmasý veya bunlarýn karýþýmý mý olduðu tartýþýlmaktadýr. Tarihi incelemede, ilk çaðlarda ilkel insanlarýn avlarýný yakalamak ve bu eylemi kolaylaþtýrmak için, hayvan postlarý giyerek onlarýn taklidini yapmasý ve birtakým ilkel aletler geliþtirmesi, sanatýn ilk öncülüðünü baþlatmýþtýr. Daha sonra sanat insanlarý geçmiþ ve gelecekle birleþtirmiþ, ayrý din, dil, ýrktan olan insanlarýn ortak noktasý olmuþtur. Sanat baþka bir açýdan; insanýn kendini ifade etmesi ve evreni yorumlamasýdýr. Sanat bölümleri toplumun yetkinleþmesini saðlar. Akýl ve duygular geliþirken, estetik heyecanlar yaratýr. Ýnsanlar arasýndaki iliþkiler de sanatla kolaylaþýr ve geliþir. Genelde sanat ve zanaat birbirine çok yakýn olduðundan karýþtýrýlmaktadýr. Zanaat, sanat yöntemleri ile yapýlmakla 44 beraber, yarar amacý taþýyan nesnelerin üretilmesidir. "Güzel Sanatlar" þeklinde sýnýflandýrýlan sanat ise, daha özgün üslup ve yapý farklarý gösteren ve seyredilmek için üretilen tek yapýtlardýr. Güzel sanatlar da daha sonra, nesneler üretilerek yapýlan sanat dallarýna "Görsel Sanatlar" ve anlatýmsal (dilsel) olanlara da "Özgür Sanatlar" vs. olarak ayrýlmýþtýr. SANATIN ÝÞLEVLERÝ a) Sanatýn iletiþimsel iþlevi vardýr: Sanat insanlarý duygu, düþünce ve özlem alýþveriþinde birleþtirir. Ýnsanlar baþka insanlarýn manevi dünyalarýný kendi dünyalarýnda hissedebilirler. b) Sanatýn aydýnlatýcý ve yapýcý iþlevi: Sanat yaþam üzerinde belirli bir bilgi gerektirdiðinden, insanlara bu yönüyle de yansýr. c) Sanatýn eðitimsel iþlevi: Sanat SEVGÝ DÜNYASI insanlarýn dünyaya sanatçý gözüyle bakmasýný saðlayarak, dünya görüþünün kalitesini arttýrýr. d) Sanatýn haz verme iþlevi: Sanattaki estetik deðerler kiþilere heyecan, sevinç ve haz gibi duygular verir ve geliþtirir. Dinler, diller, ýrklar insanlarý birbirinden ayrýlýða götürürken, ayrý ayrý kiþiler tarafýndan, etki alanlarý ve yerleri ayrý üretilen sanat eserleri dünya insanlarýný birleþtiriyor ve ortak haz ve heyecanlar vererek müþterek bir kültür oluþumuna vesile oluyor. Toplum bu sayede yetkinleþiyor. Akýl ve duygular geliþirken, estetik heyecanlar artýyor. Uygar toplumlar sanata verdiði deðerle ölçülüyor. Çetin Altan'ýn sözündeki gibi; "Bundan asýrlar evvel Efes'te yapýlan sanat gösterilerini dahi anlayamayan ülke ziyan zebil olmaya mahkûmdur!.." Atatürk'ün sanat hakkýndaki birkaç sözüne de deðinirsek: "Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz... Sanatsýz kalan bir milletin hayat damarlarýndan biri kopmuþtur... Hayat müziktir. Musikisiz insan hayatý olmaz... Güzel sanatlarý ihmal eden dini biz kabul etmeyiz... Ýnsan yüksek, temiz, derin duygularla yaþar. Bunlarý duyabilen ve diðer insanlara duyurabilen þairdir..." Sanatçý olmak için sadece akýl ve beceri yetmiyor. His ve fikirlerin baþka insanlar- SEVGÝ DÜNYASI dan farklý ifade edilebilme özelliði de gerekiyor. Bu güç dehayý (Genio, Genie) oluþturuyor. Bu deha zamanla sanatkarý, kullandýðý imkânlarýn ve vasýtalarýn hem efendisi hem de esiri yapýyor. Ancak bunu sanatçýnýn yaþadýðý ortamdan aldýðý fikirler, akýmlar ve kültür de etkileyerek, sanat eserinde þekilleniyor. Fransýz þairi Jean Cocteau; "Onsuz edilemeyen bir þeydir þiir, ama neden onsuz edilemez bir bilsem.." diyerek þiirin ve þiirselliðin ve hattâ sanatýn kavramlarla açýklanmasýnýn zorluðunu ne güzel dile getirmiþ. Güzellik bakanýn gözündedir... Sanatla bir nevi görmeyi, duymayý ve hissetmeyi öðreniyoruz. SANATTA SÝMGELER ve ÞÝÝR Simge ve simgecilik çok geniþ çaplý bir duygu ve düþünceyi kýsa kelime ve sembollerle, dolaylý þekilde ifade edebilme sanatýdýr. Bir ufak resim, þema ve benzeri eser çok geniþ anlamý kapsayabilir. Konuyu kuvvetlendirir. Þiirler ve veciz sözler de, dile getirilmesi çok zor ve sayfalar dolduracak sezgi ve izlenimleri, derin duygularý, dolaylý biçimde kýsa ve öz olarak aksettirirler. Varoluþun gizemini ve sonsuz derinliklerini duyumsatarak, okuyana daha derin, anlamlý, özgür ve geniþ düþünce olanaðý saðlarlar. Þiirlerde bu yüzden özgün bir anlayýþ, müziksel bir uyum, bilgi ve normal ifade araçlarýndan daha üstün bir etkileyiþ vardýr. Düþüncelere duyumsal bir biçim vererek düþ gücü çalýþtýrýr. Gerçeklik ve tinsel duygusallýk arasýn- 45 da sanatsal köprüler kurarlar. Sezgi ve içgüdülerle anlaþýlabilecek gerçekleri, sanatsal ve simgesel bir biçimde aktarýrlar. Bu yüzden þiirler; bir olayý, ya da bir duygu ve düþünceyi yoðunlaþmýþ ve sýradanlýktan uzaklaþmýþ biçimde ifade etme sanatýdýr. Görsellikle ilgili simgeler de derin düþünceler içerir. Örneðin bir kurukafa simgesi, kiþisel yorumlara göre; doðum, ölüm, yaþam, fani dünya, insan vs. hakkýnda ciltler dolusu ne geniþ kapsamlý düþünceler çaðrýþtýrýr. Gül, ay, yunus ve daha nice simge üzerinde çok anlamlý düþünceler üretebiliriz. Ýnsan; gerçeklik, duygusallýk ve gizemleri bu sanatsal ifadelerin algýlamasýnda, kendi özgür düþüncelerinin sonsuz derinliklerinde hissedebilir ve deðerlendirmeye çalýþabilirse, sanatýn etkileyiciliðiyle sýradanlýktan kurtulup, ayrýcalýklý insan olabilmenin mutluluðunu yaþayabilir. Genelde izleyici, sanatçýnýn kendini ifade etmeye çalýþtýðý; nota, söz, þekil, cisim, sunum vs. üzerindeki hünerleriyle alakadar olur. Oysa daha önemlisi, sanatçýnýn düþünce ve ruhunda yaþattýðý özü yakalayabilmektir. Sanat eseriyle, izleyicinin düþünce ve ruhu arasýnda ne kadar etkileþim varsa o derece haz alýnýr. Sonuçta sanatla ortaya çýkan þey; akýl, bilim, bilgelik, estetik, düþünce ve kültür alanlarýnda, idealin ve güzelin insanda gerçekleþmesidir. Onun için sanat, insanla birlikte geliþecek, deðiþecek, devam edecek ve toplumlar farklý da olsa, insanlar sanatta birleþtiði için, sanat eseri karþýsýnda duyacaklarý haz 46 ve heyecan, nerede olunursa olunsun benzer olacaktýr. KATEDRALLERDEKÝ KOROLAR Soðuk bir kýþ günü, Paris'te Sacre Coeur Kilisesini geziyordum... Kalabalýk bir çocuk korosu, katedralde hiç anlamadýðým dilde ve bir baþka dinde, hep bir aðýzdan þarkýlar söylüyorlardý... Bilmediðim bir âlemden yansýyor gibi, derin, hüzünlü ve gizemli seslerin, ruhumun derinliklerine inerek, tüm varlýðýmý sardýðýný hissettim... Ýnsanlarýn ruhlarý sanki müzikle dile geliyordu... O an; "Tanrým! Müzik ne etkileyici bir kudret!.. Sanat ne evrensel ve birleþtirici!.." diye düþündüm. Bir dünya yarýþmasý sebebiyle gittiðim Sevilla'da da böyle olmuþtu. Ýspanyol idareci dostum beni oranýn meþhur katedraline götürmüþtü. Endülüs Araplarýyla, Katolik Ýspanyol'larýn (Arap, Gotik, Rönesans) deðiþik kültürünü yansýtan Sevilla harika bir þehirdi. Ýnsan sokak baþlarýndan, bir Arap atlý veya bir Þövalye çýkacakmýþ gibi hissediyordu... Çok yakýnýmýzdaki arenada, sanki matador boðayý kýlýçlýyor ve bütün Sevilla "Oleee" diye haykýrýyordu. Gittiðimiz Katedral muhteþem bir sanat eseriydi. Ýçi çok büyük ve loþtu. Duvarlarda muhteþem tablolar ve etrafta da özellikle Castilla ve Aragon Kral ve Kraliçesinin fildiþi ile bezenmiþ harika heykelleri bulunuyordu... Ortada, çok yüksek olan tavandan, borularý yere kadar uzanan bir org SEVGÝ DÜNYASI vardý. Buradaki org, dünyanýn en büyük ikinci orguymuþ. Katedralin ortasýnda özel bir bölmede, onlarca genç kýz ve erkek, rahibeler ve rahipler, dini giysileri içinde, org eþliðinde klasik müzik parçalarý ve dini ilâhiler okuyorlardý. Zaman zaman Latince bir konuþma araya giriyor, sonra dalga dalga yayýlan fýrtýna gibi, koronun sesi yükseliyor, akabinde huzurlu bir kumsalda son buluyormuþçasýna yavaþlýyordu. Müziðin naðmeleri devam ettikçe, görünmeyen bir âlemden gelen sesler misali, benliðimi etkiliyor ve doða üstü bir mitin kanatlarý gibi beni sarýyordu. Kendimi Yahya Kemal'in; "Bir kuytu manastýrdaki, dualar gibi gamlý" hissettim... O an sanki yüzlerce yýl gerilere gittim... Tanrýyý ararcasýna gökyüzünde sonsuzluklarda dolaþtým... Türk ve Müslüman olduðum halde, dilini ve dinini bilmediðim bu deðiþik yerlerde, beni etkileyen; insanlarý daha iyi anlamaya, hissetmeye sebep olan ve evrensel duyguyu yaratan müthiþ kudret sanattý!.. Ýspanyol arkadaþým da Türkiye'ye geldiði zaman, camileri gezdirdiðimde, mimariye hayran kalmýþ, eþsiz mozaikler ve vitraylarla süslü dekor içinde, o hüzünlü loþlukta, hep birlikte dua ve ilâhiler okunurken aðlamýþtý. Çeþitli yerlerdeki sanat heyecanlarým: Topkapý Sarayýnda, Louvre Müzesinde, San Francisko'nun kýyýsýndaki sanat galerilerinde, Venedik'te ve dünyadaki bütün þehirlerin meydanlarýndaki heykellerde, konserlerde ve ayinlerde eriþilmez heyecanlarý yaratarak, bana SEVGÝ DÜNYASI çeþitli duygular veren sanat... Louvre Müzesinin resim bölümündeki Leonardo da Vinci, Raffaello, Coulbert, Corat, Rubens, Rembrandt ve diðer ressamlarýn tablolarý, sanki canlanarak beni geçmiþin derinliklerine ve renkli bir dünyaya götürüp yaþatýyor gibiydiler. Ya Ýstanbul!.. Atmýþ beþ yýlýmýn geçtiði, her santiminde hem kendi yaþanmýþlýklarýmýn hem de binlerce yýllýk tarihin, iki din, iki imparatorluk ve daha da nice yaþanmýþlýklarýn ve sanatýn izlerini taþýyan anýtlarý, surlarý, saraylarý, medreseleri, hamamlarý, bedestenleri vs. ile Ýstanbul'um... Ve daha nice tarih ve sanat kokusuyla bütünleþtiðim ülke ve þehirler... Geçtiðimiz yaz Didim'de Kehanet tanrýsý Apollon Tapýnaðýný gezdik. Adeta büyülenerek kaldým. Birçok tarihi mekanda hissettiðim, evvelce orada yaþamýþ olabileceðim duygusuna kapýldým... Efes Harabelerinde de ayni duygularý hissettim. Sanki Efes'te asýrlar öncesinde, binlerce kiþiyle birlikte, bir kadýn sanatçýnýn dansýný seyrediyordum... Dans, dansçýnýn bedeninden fýþkýrýyor ve onun acýlarýný, isyanlarýný ve zevki yansýtýyordu... Her dönüþü tanrýya yükseliþti sanki!.. Esasýnda tüm memleketimiz ve özellikle, "Ýonia" yani Anadolu'muzun bu bölümü, eþsiz bir tarih ve sanat hazinesiydi... Müzik namelerindeki hissettiklerim: Türk Klasik ve Sanat Müziklerini dinlemekten büyük haz duyarým. III. Selim, Dede Efendi, Hacý Arif Bey vs. 47 eserlerini dinlerken Osmanlý Saraylarýnýn çeþitli mekânlarýnda meþk edildiðini hissederim. Birlikte çalýþtýðýmýz Þ. Ayhan Özýþýk, Selâhattin Ýnal, Erköse ve daha nice dev bestekârlarýn eserlerinde de, gizli kalmýþ aþklarýn þarkýya dökülmüþ namelerini ve onlarýn acý veren hikayelerini yaþarým. Akþamüstleri fasýl dinlerken mest olurum. Ayni fasýllarý birlikte meþk ettiðimiz, þimdi yokluklarýyla beni acýlar içinde býrakýp ahrete göç etmiþ olan annemi, babamý, kardeþimi hatýrlar, içimde derin bir sýzýyla, tarifsiz bir hüzün duyarým. "Evvel giden ahbaba 48 selam olsun erenler" i onlar için söylerim. Onlarý hep sevdim ve bu fasýllarda da hatýrlayacaðým. Evvelki sene Bodrum Gümüþlük'te, 600 senelik Eklasia isimli eski bir kilisede, bir dizi klasik piyano resitalleri yapýldý. Kaktüsler arasýndaki taþ yapý doðal haliyle býrakýlmýþtý. O otantik mekanda kendinizi asýrlar evvelinde sanýrdýnýz. Körfeze bakan manzara harikaydý. Etrafta ateþ böcekleri yanýp sönüyor, diðer böcekler ötüþüyor, çiçek kokularý rayihalarýyla insaný mest ediyorlardý... Ýdil Biret bu ortamda Bethoven'in 9. senfonisini çalýyordu. Ne büyüleyiciydi. Gene Turgutreis Marinasýnda tertiplenen sanat festivalinde soprano "Don't cry for me Argentina - Benim için aðlama Arjantin" i söylüyordu. Sanki tüm Arjantin'le birlikte ben de aðlýyordum... Klasik Batý Müziði bana, eski devirlerin aristokrasi ve burjuvazisinin Avrupa'daki görkemli saray ve salonlarýný anýmsatýr. Soylu ve zenginlerle bir konçerto dinlediðimi, yahut kendimi kat kat tuvaletleri içindeki bir prensesle dans ediyor düþlerim. Klasik Batý Müziðinin büyük bestecilerinin, harika sanat yapýtlarýný dinlerken, bazen sonsuz bir huzur, bazen büyük bir heyecan ve coþku duyarým. Operalardaki giriþ parçalarý (uvertür) ve korodan çok etkilenirim. Korolar genelde, oyunun özündeki kamu vicdaný ve ana fikri yansýtýr. Örneðin; Bethoven, Mozart, Verdi, Wagner, Puccini, Debussy ve Ravel gibi ünlü SEVGÝ DÜNYASI opera bestecilerinin müziklerinde, her eserin kendi konularý içindeki aþklarýn, tutsaklýklarýn ve trajedilerin hüzünlü anlamýný ruhumda taþýrým. Akþam geç saatler, caz müziðinin benimle bütünleþtiði zamandýr. Hele bir duble de viski olursa, kendimi çok uzak diyarlarda, gökdelen bir otelin roof'unda, gece manzarasýna karþý, zenci bir dilberle birlikte, heyecanlý bir alemde düþlerim... Vücudumun her yaný ve kalbim cazýn ritmiyle titreþir. Saksofon, trompet, bateri, piyano ve kontrbas harika bir uyum içinde, gece boyu sürecek coþkulu bir aþk serüveninin, müziðe dönüþmüþ sesleridir sanki... Türküler beni buram buram Anadolu'mun baðrýna götürür. O yörelerin çileli insanlarýnýn yanýk baðýrlarýyla bütünleþir, bazen de coþkulu bir oyun havasýnda "harmandalý" olup "haydaaaa" diye kükrerim. "Tam tam" da Afrika, "Sambada" Brezilya, "Fadoda" Portekiz, "ya lelli" de Arap, duyduðum bütün müzik türlerinde o bölgenin insanýnýn duygularýný taþýr, onlar gibi hissederim. Cibran'ýn mýsralarýndaki gibi müziði "kulaklarýmla görüp, yüreðimle iþitirim". "Eserler yaþarlar... Bu yüzden eser býrakanlar da hiç ölmezler... Müzikte naðme, resimde renk, þiir ve yazýda duygu ve düþünce, heykelde cisim, mimaride bina, velhasýl her eserde deðiþik þekilde, estetikle var olan sanat; yaþamýmýzý süslesin ve manevi dünyamýzý hep aydýnlatsýn!.."
Benzer belgeler
2010 Ocak Sayı - xn--sevgiyaynlar
Andrew’un Mucizesi
(Son Bir Kez) ........................................ 22
2007 Ekim Sayı - xn--sevgiyaynlar
Beden Ýçindeki Bedenler .................... 2
Dr. Refet Kayserilioðlu
2008 Ocak Sayı - xn--sevgiyaynlar
"Oðul Bohr, olanlarý bana sonraki yýllarda açýkladý. O ilk geliþinde Bohr, oðluna: "Þu arka köþedeki adamýn kim olduðunu öðren. Benden korkmayan ve delice