Cilt/Volume 22 Sayı/Number 1 2011 2011_1
Transkript
I AYVANCIL IK B I• • GID H VE IĞ NL KA M RI A A, TA ISSN 1016-3573 1921 ETLİK VETERİNER KONTROL MERKEZ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ ANKARA Test AB-0048-T ETLİK VETERİNER MİKROBİYOLOJİ DERGİSİ JOURNAL OF ETLIK VETERINARY MICROBIOLOGY ANKARA – TURKEY Cilt/Volume 22 ♦ Sayı/Number 1 ♦ 2011 II III Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Dergisi Cilt/Volume 22 ♦ Sayı/Number 1 ♦ 2011 Journal of Etlik Veterinary Microbiology Yılda iki kez yayımlanır / Published two times per year ISSN 1016-3573 Sahibi Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Adına Dr. Nahit Yazıcıoğlu Enstitü Müdürü Editörler Kurulu / Editorial Board Adres / Address Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Baş Editör / Editor-in Chief 06020 Etlik – Ankara / TÜRKİYE Dr. Nahit Yazıcıoğlu Tel : 90 (312) 326 00 90 (10 hat) Faks : 90 (312) 321 17 55 Editör Yardımcıları / Co-Editors * Dr. Erhan Akçay URL : http://www.etlikvet.gov.tr/yayinlar.htm Uzm. Yıldız Ayaz E-posta : [email protected] / [email protected] Dr. Asiye Dakman Dr. Arife Ertürk Dr. Uğur Küçükayan Dr. Yavuz Ulusoy Dr. Armağan Erdem Ütük Uzm. M. Kadri Yavuz IV Danışma Kurulu / Advisory Board * Prof. Dr. Mehmet Akan Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Mükremin Özkan Arslan Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Levent Aydın Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Doç. Dr. Nazmi Çetin Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Doç. Dr. Kadir Semih Gümüşsoy Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Abdullah İnci Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Oktay Keskin Harran Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Doç. Dr. Şükrü Kırkan Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Ergün Köroğlu Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Aykut Özkul Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Meltem Şireli Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Doç. Dr. Mehmet Tolga Tan Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Hülya Türütoğlu Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Hakan Yardımcı Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı * İsimler soyada göre alfabetik dizilmiştir ve bu sayıda görev alanlar yazılmıştır. ULAKBİM Yaşam Bilimleri ve Türkiye Atıf Dizini veritabanları kapsamında bulunan “çift hakemli” bir dergidir. Copyright © Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Dergisi 2011, Her hakkı saklıdır / All rights reserved Basım Tarihi / Publishing Date: Temmuz / July 2011, Baskı adedi / Circulation: 500 Tasarım ve Baskı / Printing M MEDİSAN Medisan Yayinevi Ltd.Şti. Çankırı Cad. 45 / 347 Ulus - Ankara, Türkiye Tel : +90 312 311 24 26 – 311 00 57 V İçindekiler / Contents Araştırma Makaleleri / Research Articles Sayfa /Page Üzüm çekirdeği ekstraktının rumen mikroorganizmalarının fermantasyon aktivitesi üzerine in vitro etkileri Effects of grape seed extract on in vitro fermentation activity of the rumen microorganisms Hakan Öztürk, Ahu Demirtaş, Yasemin Salgırlı, Öğünç Meral, İlksin Pişkin, Bahri Emre, Ulvi Reha Fidancı ............................... 1 Koyunlarda intravajinal sünger uygulamasına bağlı vajinitis olgularından izole edilen aerobik bakteriler ve antibiyotik duyarlılıkları Aerobic bacteria and their antibiotic susceptibility of sheep with vaginitis due to intravaginal sponges application Osman Yaşar Tel ................................................................................................................................................................................ 7 Varroosis ve nosemosis üzerine retrospektif bir çalışma A retrospective study on varroosis and nosemosis Armağan Erdem Ütük, F.Çiğdem Pişkin, Ahmet Deniz, İbrahim Balkaya ...................................................................................... 11 Attenue mavidil serotip-4 aşısının farklı stabilizatörler ile üretilmesi Production of attenuated live bluetongue serotype-4 vaccine with different stabilizers Ahmet Burak Güngör, Özden Kabaklı, Elvin Çalışkan ................................................................................................................... 16 Kedi ve köpeklerden izole edilen dermatofit etkenlerinin retrospektif değerlendirilmesi Retrospective evolution of dermatophytes isolated from cats and dogs Orkun Babacan, Bülent Baş, H. Kaan Müştak, Özlem Şahan, Oya Tekin, Ebru Torun .................................................................. 23 Sığırların doğal kene enfestasyonlarında bazı sentetik pyrethroid’lerin etkisi Efficacy of some synthetic pyrethroids against ticks in naturally infested cattle A. Ender Güleğen, A. Onur Girişgin, Serkan Bakırcı, Bayram Şenlik, Levent Aydın .................................................................... 27 İnaktif mavidil serotip 4 aşısı üretimi................................................................................................................................................ Production of inactivated serotype 4 bluetongue vaccine Özden Kabaklı, A.Burak Güngör, Elvin Çalışkan, Nedret Çelik, İlkay Demirhan, Halil Erol, Hasan Keskin, Hasan Yurdakul . .. 32 Derleme / Review Tavuk dışkılarından Salmonella etkenlerinin konvansiyonel ve moleküler yöntemlerle teşhisi Detection of Salmonella from chicken faeces by conventional and molecular methods Orkun Babacan ................................................................................................................................................................................ 39 VI Yazarlara Bilgi / Instructions for Authors VII Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Dergisi Yayım Koşulları 1. Dergi, T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nün hakemli, bilimsel yayın organı olup, yılda iki defa yayımlanır. Derginin kısaltılmış adı “Etlik Vet Mikrobiyol Derg” dir. 2. Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Dergisi’nde veteriner hekimlik alanında yapılan, başka bir yerde yayımlanmamış olan orijinal bilimsel araştırmalar, güncel derleme, gözlem, kısa bilimsel çalışmalar ve enstitüden haberler yayımlanır. Derleme şeklindeki yazılar; orijinal olması, en son yenilikleri içermesi, klasik bilgilerin tekrarı olmaması durumunda kabul edilir. Derlemeyi hazırlayan yazarın, o konuda ulusal ya da uluslararası düzeyde orijinal yayın ve araştırmalar yapmış olması koşulu aranır. 3. Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanacak metinler 12 punto Times New Roman yazı karakterinde, düz metin olarak, çift aralıklı ve kenarlarda 30 mm boşluk bırakılarak, A4 formundaki beyaz kağıda yazılmalıdır. Yazıların tamamı, şekil ve tablolar dahil olmak üzere orijinal bilimsel araştırmalarda 16, derlemelerde 10, gözlemlerde 6 ve kısa bilimsel çalışmalarda 4 sayfayı geçmemelidir. 4. Microsoft Word formatındaki metin ile en az 300 dpi çözünürlükteki JPEG formatındaki resim/lerin tamamı bir CD’ye kopyalanarak; metin ise dört nüsha (sadece bir kopyasında yazar/lar ve yazar/lara ait bilgilerin bulunduğu) olarak yayın kuruluna gönderilmelidir. 5. Türkçe orijinal çalışmalar konu başlığı, yazar/yazarların adları, adresleri, Türkçe özet ve anahtar sözcükler, İngilizce başlık, İngilizce özet ve anahtar sözcükler, giriş, materyal ve metot, bulgular, tartışma ve sonuç, teşekkür ve kaynaklar sırası ile hazırlanmalıdır. İngilizce orijinal çalışmalar konu başlığı, yazar/yazarların adları, adresleri, İngilizce özet ve anahtar sözcükler, Türkçe başlık, Türkçe özet ve anahtar sözcükler, giriş, materyal ve metot, bulgular, tartışma ve sonuç, teşekkür ve kaynaklar şeklinde hazırlanmalıdır. Kısa bilimsel çalışmaların ve derlemelerin başlık ve özet bölümleri orijinal çalışma formatında, bundan sonraki bölümleri ise, derlemelerde; giriş, metin ve kaynaklar şeklinde, kısa bilimsel çalışmalarda ise bölümlendirme yapılmadan hazırlanmalıdır. 6. Orijinal çalışmalar ve gözlemler aşağıdaki sıraya göre düzenlenerek yazılmalıdır. Başlık, kısa, konu hakkında bilgi verici olmalı ve küçük harflerle yazılmalıdır. Yazar(lar)ın, ad(lar)ı küçük, soyad(lar)ı büyük harflerle yazılmalı ve unvan belirtilmemelidir. Özet, Türkçe ve İngilizce olarak, tek paragraf halinde ve en fazla 500 sözcük olmalıdır. Anahtar kelimeler, alfabetik sıraya göre yazılmalı ve 5 sözcüğü geçmemelidir. Giriş, konu ile ilgili kısa literatür bilgisi içermeli, son paragrafında çalışmanın amacı vurgulanmalı ve iki sayfayı geçmemelidir. Materyal ve Metot, ayrıntıya girmeden, anlaşılır biçimde yazılmalıdır. Başlıklar kalın, alt başlıklar italik yazı tipiyle belirtilmelidir. Bulgular bölümünde veriler, tekrarlama yapmadan açık bir şekilde belirtilmelidir. Tablo başlıkları tablonun üstünde, şekil başlıkları ise şeklin altında belirtilmelidir. Tartışma ve Sonuç bölümünde, araştırmanın sonucunda elde edilen bulgular, diğer araştırıcıların bulguları ile karşılaştırılmalı ve literatüre olan katkısı kısaca belirtilmelidir. Teşekkür bölümü, gerekli görülüyorsa kaynaklardan hemen önce belirtilmelidir. Kaynaklar bölümünde, kaynaklar listesi alfabetik ve kronolojik olarak sıralanmalı ve numaralanmalıdır. Metin içerisindeki kaynak, yazar soyadı yazılıp sıra numarası ile; cümle sonunda ise sadece sıra numarası ile parantez içerisinde yazılmalıdır. Cümle sonunda birden çok kaynak belirtilecek ise kaynak numaraları küçükten bü- yüğe doğru sıralanmalıdır. Metin içerisinde ikiden çok yazarlı kaynak kullanımlarında ilk yazarın soyadı yazılmalı diğer yazarlar ise “ve ark.” (İngilizce metinlerde “et al.”) kısaltması ile belirtilmelidir. Dergi adlarının kısaltılmasında “Periodical Title Abbreviations: By Abbreviation” son baskısı esas alınmalıdır. Kaynaklar listesinde yazar(lar)ın aynı yıla ait birden fazla yayını varsa, yayın tarihinin yanına “a” ve “b” şeklinde belirtilmelidir. Kaynak yazımı ve sıralaması aşağıdaki gibi yapılmalıdır; Süreli Yayın: Dubey JP, Lindsay DS, Anderson ML, Davis SW, Shen SK, (1992). Induced transplacental transmission of N. caninum in cattle. J Am Vet Med Ass. 201 (5), 709-713. Yazarlı Kitap: Fleiss Jl, (1981). Statistical methods for rates and proportions. Second edition. New York: John Willey and Sons, p.103. Editörlü Kitap: Balows A, Hausler WJ, Herramann Kl, eds., (1990). Manual of Clinical Microbiology. Fifth edition. Washington DC: IRL Press, p.37. Editörlü Kitapta Bölüm: Bahk J, Marth EH, (1990). Listeriosis and Listeria monocytogenes. Cliver DD. eds. Foodborne Disease. Academic press Inc, San Diego. p.248-256. Kongre Bildirileri: Çetindağ M, (1994). Pronoprymna ventricosa, a new digenic trematoda from the Alosa fallax in Turkey. Eighth International Congress of Parasitology (ICOPA VIII), October, 10-14, İzmirTurkey. Tezler: Aksoy E, (1997). Sığır Vebası hastalığının histolojik ve immunoperoksidaz yöntemle tanısı üzerine çalışmalar. Doktora Tezi, AÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Anonim: Anonim, (2009). Contagious equine metritis. Erişim adresi: http:// www.cfsph.iastate.edu/Factsheets/pdf, Erişim tarihi: 17.10.2009. Peter AT (2009). Abortions in dairy cows. Erişim adresi: http:// www.wcds.afns.ualberta.ca.htm, Erişim tarihi: 14.11.2009. Yazışma adresi, çok yazarlı çalışmalarda yazışma adresi olarak yazarlardan sadece birinin adı/soyadı, adresi ve e-posta adresi çalışmanın sonunda belirtilmelidir. 7. Latince cins ve tür isimleri italik yazı tipi ile yazılmalıdır. Tüm ölçüler SI (Systeme Internationale)’ye göre verilmelidir. 8. Dergide yayımlanmak üzere gönderilen makaleler tüm yazarlar tarafından imzalanan “Yayın Hakkı Devri Sözleşmesi” ve başvuruya ilişkin bir dilekçe ile birlikte gönderilmelidir. Yayımlanması uygun görülen çalışmalar, istendiğinde Yayım Komitesi’nin basıma ilişkin kararı, yazar(lar)ına bildirilir. 9. Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Dergisi’nde yayımlanacak olan, hayvan deneylerine dayalı bilimsel çalışmalarda “Etik Kurul Onayı Alınmıştır” ifadesi aranır. 10. Gönderilen yazıların basım düzeltmeleri orijinal metne göre yapıldığından, yazıların her türlü sorumluluğu yazarlara aittir. 11. Ürünlerin ticari adları ile karşılaştırılmalarına yönelik araştırmalar derginin ilgi kapsamı dışındadır. 12. Araştırmaya konu olan maddelerin ve ürünlerin ticari adları kullanılmamalıdır. 13. Şayet varsa araştırmanın desteklendiği kurum adı ve proje numarası belirtilmelidir. 14. Dergiye gönderilen yazılar geliş tarihine göre yayımlanır. 15. Yayımlanmayan yazılar, yazarına iade edilmez. VIII Yazarlara Bilgi / Instructions for Authors Journal of Etlik Veterinary Microbiology Publication Conditions 1. The Journal is a refereed, scientific publication of Turkish Republic of the Ministry of Food, Agriculture and Livestock, Directorate of Etlik Veterinary Control Central Research Institute and is published two issues in a year. The abbreviation of the journal is “J Etlik Vet Microbiol”. 2. In the Journal of Etlik Veterinary Microbiology, original research articles, actual reviews, case reports, short communications on the issue of veterinary medicine whose one part or whole have not been published in any other place before, and news from the institute are published. The review articles will be accepted only if they are original, actual and not repeating the classical knowledge. The author of the review is asked to possess original publications or researches on the subject at national or international levels. 3. Manuscripts that will be prepared in Turkish and English should be typed as a full text, on A4 paper with 12 pt, in Times New Roman typing character, double-spaced and with 30 mm space in both sides of the paper. Manuscripts including figures and tables should not exceed 16 pages for original research articles, 10 pages for reviews, 6 pages for case reports and 4 pages for short communications. 4. Manuscript written in Microsoft Word format and figures in JPEG format at minimum 300 dpi resolution should be sent in one CD. Also four copies of manuscript [only one copy must include the name(s) and information about author(s)] should be sent to the edition board. 5. Original research articles and case reports should include in following rank: title, name(s) of the author(s), their addresses, abstract and key words in English, title, abstract and key words in Turkish, introduction, material and method, findings, discussion and conclusion, acknowledgements and references. In short communications and reviews, divisions except summaries should be omitted. 6. Original research articles and case reports should be arranged and composed as in the following. Title should be brief, explanatory and written in small caps. Explanation(s) about the study should be written as footnotes. Author(s) should be mentioned by their names and surnames; their surnames should be written in capital letters and author(s) title should not be mentioned. Summary should be in Turkish and English, single paragraph and composed of at most about 500 words. Key Words should be written in alphabetical order and should not exceed 5 words. Introduction not exceeding two pages should include a short review of the literature related with the subject and in the end paragraph; the aim of the study should be mentioned. Material and Method should be written in an essential and comprehensible manner without getting into details. Subtopics should be mentioned first in bold and after in italic type. Findings should be shortly explained and data should not be repeated within the text. Legends should be indicated at the top of each table, whereas should be indicated at the bottom of each figure and print. Vertical lines are not allowed in tables. Discussion and Conclusion must include the evaluation and comparison of results with other researchers’ findings. The study’s contributions to the existing literature should also be explained briefly. Acknowledgements must be indicated before references if necessary. References should be listed alphabetically and chronologically by numbers. In the body of text, reference must be shown by author’s surname and list number or only by list number within parenthesis. If there is more than one reference that refers to the same issue, these should be arranged by smallest to biggest reference list numbers at the end of sentence. If the reference is more than two authors, the surname of the first author should be written and other authors should be mentioned with the abbreviation of “et al.”. For the abbreviation of journals, the latest edition of the “Periodical Title Abbreviations: By Abbreviation” should be taken as basis. If the author(s) have more than one publication within the same year, besides the publication date, it should be mentioned as “a” and “b” in the list of references. The writing of the references and their alignment should be as in the following examples. For articles: Dubey JP, Lindsay DS, Anderson ML, Davis SW, Shen SK, (1992). Induced transplacental transmission of N. caninum in cattle. J Am Vet Med Ass. 201 (5), 709-713. For books: Fleiss Jl, (1981). Statistical methods for rates and proportions. Second edition. New York: John Willey and Sons, p.103. For edited books: Balows A, Hausler WJ, Herramann Kl, eds., (1990). Manual of Clinical Microbiology. Fifth edition. Washington DC: IRL Press, p.37. For chapter in edited books: Bahk J, Marth EH, (1990). Listeriosis and Listeria monocytogenes. Cliver DD. eds. Foodborne Disease. Academic press Inc, San Diego. p.248-256. For congress papers: Çetindağ M, (1994). Pronoprymna ventricosa, a new digenic trematoda from the Alosa fallax in Turkey. Eighth International Congress of Parasitology (ICOPA VIII), October, 10-14, İzmirTurkey. For dissertations: Aksoy E, (1997). Sığır Vebası hastalığının histolojik ve İmmunoperoksidaz yöntemle tanısı üzerine çalışmalar. PhD Thesis, Ankara University Institute of Health Sciences, Ankara. Corresponding address, in multiple-author studies, as a correspondence address, only one of the authors’ name/surname, address and e-mail should be mentioned at the end. 7. Genus and species names in Latin should be written in italic. All measures should be given according to the SI (Systeme Internationale) units. 8. The articles that are sent to be published in the journal should be sent with a covering letter and “Publication Rights Transfer Agreement” signed by all of the authors. The selected articles for the publication, and if asked for, the decision of the editorial committee concerning the publication, are declared to the article’s author/ authors. 9. The wording of “Ethical Commission Permission is obtained” should appear in scientific studies based on animal experiments, which will be published in the Journal of Etlik Veterinary Microbiology. 10. As the edition of the sent articles are done in accordance with the original text, all responsibility of the articles bear on the authors. 11. Researches that aim at comparisons of the products with their commercial names are out of the journal’s theme scope. 12. The trade marks of materials and products that are subject of the research should not be mentioned. 13. If the research is supported by a foundation, name of the foundation and project number must be mentioned. 14. The articles that are sent to the journal are published in line with their coming date. 15. Unpublished papers are not returned to their author. Yazarlara Bilgi / Instructions for Authors IX Yayın Hakkı Devri Sözleşmesi Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Dergisi - Ankara Aşağıda başlığı bulunan ve yazarları belirtilen makalenin tüm sorumluluğu Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Dergisi Yayın Komisyonu Başkanlığı’na ulaşıncaya kadar yazar/larına aittir. Yayının adı: ...................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................... Yazar/ların ad/ları: ........................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................... Aşağıda isim ve imzaları bulunan yazarlar; yayınlamak üzere gönderdikleri makalenin orijinal olduğunu, daha önce başka bir dergiye yayınlanmak üzere gönderilmediğini ve kısmen ya da tamamen yayınlanmadığını, gerekli düzeltmelerle birlikte her türlü yayın hakkının, yazının yayımlanmasından sonra Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Dergisi’ne devrettiklerini kabul ederler. Yayımlanmak üzere gönderilen bu makalenin tüm sorumluluğunu da yazar/lar üstlenmektedir. Yukarıdaki makalenin tüm hakları Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Dergisi’ne devredilmiştir. Yazar ad/ları İmza Tarih .......................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................... Yazışma Adresi: ............................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................... Copyright Release Journal of Etlik Veterinary Microbiology Ankara - TURKEY The undersigned authors release Journal of Etlik Veterinary Microbiology from all responsibility concerning the manuscript entitled; Title of paper: . ................................................................................................................................................. .......................................................................................................................................................................... Authors names: ................................................................................................................................................ .......................................................................................................................................................................... Upon its submission to the publishing commission of the Journal of Etlik Veterinary Microbiology. The undersigned author/s warrant that the article is original, is not under consideration by another journal, has not been previously published or that if has been published in whole or in part, any permission necessary to publish it in the above mentioned journal has been obtained and provided to the Journal of Etlik Veterinary Microbiology. We sign for and accept responsibility for releasing this material. Copyright to the above article is hereby transferred to the Journal of Etlik Veterinary Microbiology, effective upon acceptance for publication. To be signed by all author/s Authors names Signature Date .......................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................... Correspondence Address: ................................................................................................................................ .......................................................................................................................................................................... X Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22,Öztürk 1-6, 2011 1 H ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22,Araştırma 1-6, 2011 Makalesi / Research Article Üzüm çekirdeği ekstraktının rumen mikroorganizmalarının fermantasyon aktivitesi üzerine in vitro etkileri Hakan ÖZTÜRK1, Ahu DEMİRTAŞ1, Yasemin SALGIRLI1, Öğünç MERAL2, İlksin PİŞKİN1, Bahri EMRE1, Ulvi Reha FİDANCI2 Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye, 2Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye 1 Geliş Tarihi / Received: 04.02.2011, Kabul Tarihi / Accepted: 01.03.2011 Özet: Üzüm çekirdeği sahip olduğu fenolik bileşikler nedeniyle geniş bir yelpazede gram pozitif ve gram negatif bakteriler üzerine antimikrobiyal etkinlik göstermektedir. Bu araştırmanın amacı, Rumen Simülasyon Tekniğini (Rusitec) kullanarak üzüm çekirdeği ekstraktının rumen mikroorganizmalarının fermantasyon aktivitesi üzerine etkilerini belirlemektir. Rusitec sisteminde hacimleri 1000 ml olan sekiz adet fermenter kullanıldı. Her bir fermenterde günlük olarak 5 g arpa samanı ve 5 g konsantre yemden oluşan bir deneme yemi karışımı inkübe edildi. Araştırma 12 gün sürdü. Altı günlük adaptasyon fazından sonra üzüm çekirdeği ekstraktı ilgili fermenterlere 0, 15, 150 ve 1500 mg/gün dozlarında ilave edildi. Üzüm çekirdeği ekstraktının artan dozları ruminal pH, propiyonat üretimi, asetatın propiyonata oranı, toplam protozoon sayısı, amonyak azotu (NH3-N) konsantrasyonu ve yem kuru maddesi sindirilebilirliğinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişikliğe neden olmadı. Hiçbir ilavenin yapılmadığı kontrol fermenterleri ile karşılaştırıldığında üzüm çekirdeğinin 1500 mg/gün dozu, toplam uçucu yağ asidi (UYA), asetat ve bütiratın günlük üretimlerinde artışa yol açtı (p < 0,05). Sonuç olarak, bu araştırma koşullarında üzüm çekirdeği ekstraktının rumen mikroorganizmalarının fermantasyon aktivitesi üzerine minimal düzeyde etki ettiği gözlendi. Anahtar sözcükler: Fermantasyon, rumen, üzüm çekirdeği ekstraktı. Effects of grape seed extract on in vitro fermentation activity of the rumen microorganisms Summary: Grape seeds have phenolic compounds with wide-spectrum antimicrobial activity against gram-positive and gram-negative bacteria. The objective of this study was to investigate the effects of grape seed extract on fermentation activity of rumen microorganisms using the Rumen Simulation Technique (Rusitec). The rusitec system was equipped with eight fermenters, each with a capacity of 1000 ml. Each fermenter received daily 5 g barley straw and 5 g concentrate. The experiment lasted 12 days. After an adaptation period of 6 days, grape seed extract was added to the respective fermenters at levels of 0, 15, 150 or 1500 mg/day. Increasing level of grape seed extract had no effect on ruminal pH, propionate production, acetate/propionate ratio, total protozoa number, NH3-N concentration or dry matter digestibility. However, the addition of 1500 mg grape seed extract increased (p < 0.05) the daily production of total volatile fatty acid, acetate and butyrate when compared with the unsupplemented control fermenters. In conclusion, under the conditions of this study, the addition of grape seed extract had only minor effects on the fermentation activity of rumen microorganisms. Key words: Fermentation, grape seed extract, rumen. Giriş Rumendeki mikrobiyal ekosistem üzerine araştırmalar yapan bilim insanları rumendeki mikrobiyal florayı değiştirerek hayvan verimliliğini artırmayı amaçlamaktadırlar. Bu amaçla, yaklaşık 30 yıldır monensin, lasalosid ve laidlomisin propiyonat gibi iyonofor grubu antibiyotikler başarılı bir şekilde kullanılagelmiştir. Bu antibiyotikler genel olarak gram pozitif bakterilerde hücre zarını etkileyerek antimikrobiyal etkinlik gösterirler. Gram pozitif bakteriler, gram negatiflere kıyasla rumende daha fazla amonyak, hidrojen ve laktik asit üretirler. Bu bakımdan gram pozitif bakterilerin baskılanması yem enerjisinin ruminant tarafından daha verimli kullanılmasına aracılık eder (21). Antibiyotiklerin hayvansal üretim sürecinde büyütme faktörü olarak kullanımı, bakterilerde antibiyotiklere karşı dirençlilik oluşturacağı ve hayvansal ürünlerde kalıntı bırakacağı gerekçesiyle 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde yasaklanmıştır (18). Keza yine Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 1997’den beri antibiyotiklerin büyütme faktörü Yazışma adresi / Correspondance: Hakan Öztürk, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, 06110, Dışkapı, Ankara, Türkiye. E-posta: [email protected] 2 Öztürk H ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 1-6, 2011 olarak kullanımlarının potansiyel tehlikesine dikkat çekmektedirler (10). Bu nedenle antibiyotiklere alternatif olabilecek daha güvenli antimikrobiyal maddeler üzerine yoğun bir ilgi oluşmuştur. Üzüm (Vitis vinifera) çekirdeği (+)-kateşinler, (-)-epikateşin, (-)-epikateşin-3-O-galat ve dimerik, trimerik, tetramerik prosiyanidinler gibi monomerik fenolik bileşikler içermekte ve sahip olduğu bu bileşikler sayesinde antimutajenik, antiviral, antioksidan özellikler göstermektedir (6). Yine yapılan araştırmalarda üzüm çekirdeğinin geniş bir yelpazede gram pozitif ve gram negatif bakterilere karşı antibakteriyel etkinlik gösterdiği belirlenmiştir (15). Ancak üzüm çekirdeği ekstraktının rumendeki mikrobiyal floranın fermantasyon aktivitesi üzerine etkileri ile ilgili yeterli bilgi mevcut değildir. Bu araştırmanın amacı, yarı-sürekli bir in vitro rumen tekniği olan Rusitec sistem ile üzüm çekirdeği ekstraktının artan dozlarına karşı rumen mikroorganizmalarının gösterdiği yanıtı temel fermantasyon parametrelerini belirleyerek ortaya koymaktır. zaman 2 adet yem kesesi bulunduruldu ve bunlar 48 saat fermantasyona bırakıldı. Yem keselerinin değişimi sırasında anaerobik şartların devamı için fermenterlere CO2 gazı uygulandı. İn vitro inkübasyonun mümkün olduğunca in vivo rumen şartlarına benzemesi için Rusitec sistemin fermenterleri sürekli 39°C’lik sabit sıcaklıkta tutuldu ve Tablo 2’de bileşimi verilen, pH’sı 7,40 ve ozmolalitesi 293 mosmol/l olan suni tükürük (tampon solüsyon) ile sıvı döngüsü (liquid turnover) sağlandı. Elektrikli motorlar yardımıyla fermenterlerin içindeki delikli iç kaplara dakikada 6 kez piston hareketi yaptırılarak rumen kontraksiyonları taklit edildi ve Rusitec fermenterlerindeki katı ve sıvı fazlar arasında değişim sağlandı. Fermentasyon gazları fermenterlere bağlı gaz keselerinde ve fermenterlerden uzaklaşan rumen sıvıları ise kuru buza yerleştirilmiş erlenmayerlerde toplandı. Tablo 1. Deneme yeminin kimyasal bileşimi. Besin Maddeleri Arpa samanı (%) Konsantre yem (%) Materyal ve Metot Kuru madde 92 91 İnkübasyon tekniği: Araştırmada yarı-sürekli kapalı bir inkübasyon metodu olan Rusitec (Rumen Simulation Technique) tekniği Czerkawski ve Breckenridge’in (11) tanımladığı şekilde uygulandı. Rusitec sisteminde hacimleri 1000 ml olan 8 adet fermenter kullanıldı. Bu fermenterlerde inokulum olarak kesimhanede kesilmiş canlı ağırlıkları yaklaşık 400 kg olan iki sığırdan elde edilen rumen içerikleri kullanıldı. Rumen içerikleri yaklaşık 30 dakikada termo-kaplar içerisinde laboratuara ulaştırıldı. Donör hayvanlar kesim öncesi en az üç hafta boyunca günde 1,8 kg arpa samanı ve 7,2 kg konsantre yem ile beslendiler. Bu rasyon aynı zamanda Rusitec sisteminde de deneme yemi olarak kullanıldı. Tablo 1’de deneme yeminin kimyasal bileşimi verilmiştir. İki sığırdan alınan taze rumen içerikleri laboratuarda karıştırıldıktan sonra 3 katlı steril gazlı bezden süzülerek sıvı ve katı fraksiyonlarına ayrıldı. Çalışmanın ilk günü taze katı rumen içeriğinin 80 gramı ve 5 g arpa samanı ile 5 g konsantre yemden oluşan deneme yemi karışımı, 150 µm por genişliğine sahip 2 adet naylon keseye konuldu. Bu iki kese Rusitec fermenterlerindeki delikli iç kaplara yerleştirildi. Katı rumen içeriği bulunan naylon kese 24 saat sonra deneme yemi karışımı içeren başka bir kese ile değiştirildi. Sistem fermenterlerinde her Ham protein 4 15 Ham yağ 1 3 Ham selüloz 31 13 Ham kül 7 9 Tablo 2. Tampon solüsyonun kimyasal bileşimi. Kimyasallar mmol/l NaCl 28,00 KCl 7,69 CaCl2.2H2O 0,22 MgCl2.6H2O 0,63 NH4Cl 5,00 Na2HPO4.12H2O 10,00 NaH2PO4.H2O 10,00 NaHCO3 97,90 Deney kurgusu: Araştırma 12 gün sürdü ve bu süreçte Rusitec sisteminde 8 fermenter eşzamanlı olarak çalıştırıldı. Bu sürenin ilk 6 günü adaptasyon fazı olup bu fazda rumen mikroorganizmalarının in vitro şartlara alışması sağlandı. İkinci 6 günlük süre Öztürk H ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 1-6, 2011 (7-12. günler) araştırmanın deneme fazını oluşturdu. Bu fazda Rusitec sistemin 8 fermenteri 4 gruba ayrıldı. İlk iki fermentere günde 15 mg, ikinci iki fermentere günde 150 mg ve üçüncü iki fermentere ise günde 1500 mg üzüm çekirdeği ekstraktı ilave edildi. Son iki fermentere hiçbir ilave yapılmayıp kontrol fermenterleri olarak kullanıldı. Araştırmada ticari bir firmadan elde edilen ve gramında 66,7 mg fenolik madde içeren üzüm çekirdeğinin katı ekstraktı kullanıldı. Numune toplanması ve analizler: Araştırmanın deneme fazı boyunca her gün fermenterlerdeki rumen sıvılarının pH değerleri bir pH elektrotu (WD35801-00, Oakton) ve bağlı olduğu pH metre (Ion 6, Acorn series, Oakton) yardımıyla ölçüldü. Rumen sıvılarının toplandığı erlenmayerlerden NH3-N ve UYA’ların miktarlarını belirlemek için numuneler alındı. NH3-N analizi için alınan rumen sıvısı örnekleri doğrudan -20°C’ye konulurken, UYA’ların analizi için alınan 5’er ml rumen sıvıları, 12 N H2SO4’den 90 µl eklendikten sonra - 20°C’ye konuldu. NH3-N analizi için alınan numuneler 4°C’de çözdürüldükten sonra NH3-N konsantrasyonu indofenol mavisi yöntemi ile spektrofotometrik olarak belirlendi (9). Bu yöntemde sodyum nitroprusit varlığında amonyak ve fenol sodyum hipoklorit ile okside edilmekte ve mavi renkli bir kompleks oluşturmaktadır. Oluşan mavi rengin yoğunluğu ise numunedeki NH3-N konsantrasyonu ile doğru orantılıdır. Uçucu yağ asitleri için alınan numuneler yine 4°C’de çözdürüldükten sonra 30 dakika 13000 g’de santrifüj edildi. Elde edilen süpernatantlar, gözenek çapı 0,2 µm olan naylon filtrelerden geçirildi ve 20 µl sıvı HPLC sistemine (Dionex Summit P680, ASI100, UVD170) enjekte edilerek 210 nm’de okundu. HPLC sisteminde asetik, propiyonik ve bütirik asitlerin seperasyonu için Rezex ROA organik asit kolonu (300x7,8 mm, Phenomenex) ve Rezex ROA organik asit koruyucu kolonu (50x7,8 mm, Phenomenex) kullanıldı. Mobil faz olarak 0,005 M H2SO4 kullanıldı. Kolon ısısı 60°C’de sabit tutularak akış hızı dakikada 0,6 ml olarak ayarlandı. Asetik asit, propiyonik asit ve butirik asidin 50 mmol/l’lik standartları kullanılarak kalibrasyon yapıldı ve Dionex Chromeleon yazılımı yardımıyla integrasyon yapılarak sonuçlar elde edildi (19). UYA’ların günlük üretim miktarları ise konsantrasyon değerlerinin 3 erlenmayerlerde biriken günlük miktarları ile çarpılmasıyla hesaplandı. Protozoon sayısı için fermenterlerden alınan 1 ml rumen sıvısı 1 ml protozoon sayım çözeltisiyle (0,6 g metil yeşili, 8 g NaCl, 100 ml %37’lik formaldehit 1 litrelik balon jojeye konarak üzeri 1000 ml çizgisine kadar distile su ile tamamlanır) karıştırıldı. Işık mikroskobu ve Fuchs-Rosenthal lamı (derinlik: 0,2 mm, küçük kare alanı: 0,0625 mm2) yardımıyla protozoon sayımı yapıldı (14). Yem kuru maddesi sindirilebilirlik oranı yem maddelerinin fermantasyon öncesi ve sonrası içerdikleri kuru madde miktarları belirlenerek hesaplandı. Bunun için fermantasyona bırakılmamış yem numunesinin nemi 60°C’lik etüvde 48 saat bekletilerek uzaklaştırıldı ve kuru madde miktarı belirlendi. Rusitec sisteminde 48 saat fermantasyona bırakılan yem numunelerinin kuru madde miktarları yine aynı biçimde 60°C’lik etüvde 48 saat bekletildikten sonra tartılarak bulundu. Kuru madde miktarları arasındaki fark sindirilebilirlik oranı olarak kabul edildi (20). İstatistiksel değerlendirme: İstatistiksel değerlendirme SigmaStat 3.1 (Jandel Scientific, Erkrath, Almanya) istatistik paket programı kullanılarak yapıldı. Çalışmadan elde edilen veriler tek yönlü varyans analizi (one-way ANOVA) ile analiz edildi. Varyans analizi sonucunda gruplar arasında fark tespit edildiğinde, farkın hangi gruplar arasında olduğunu belirlemek için Duncan çoklu karşılaştırma testi uygulandı. P < 0,05 anlamlı olarak kabul edildi. Tablo 3’te sonuçlar aritmetik ortalama ± standart sapma şeklinde verildi. Bulgular Tablo 3’te üzüm çekirdeğinin artan dozlarının ruminal mikrobiyal fermantasyonun temel parametreleri üzerine olan etkileri görülmektedir. Üzüm çekirdeği ekstraktının artan dozları ruminal pH, propiyonat üretimi, asetatın propiyonata oranı (C2:C3), toplam protozoon sayısı, NH3-N konsantrasyonu ve yem kuru madde sindirilebilirliğinde istatistiksel bir değişime neden olmadı. Ancak üzüm çekirdeği ekstraktının 1500 mg/gün dozu hiçbir ilavenin yapılmadığı kontrol grubu ile karşılaştırıldığında toplam UYA, asetat ve bütiratın günlük üretim miktarlarında sırasıyla %11, %12 ve %22’lik artışlara (p < 0,05) yol açtı. Öztürk H ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 1-6, 2011 4 Tablo 3. Üzüm çekirdeği ekstraktının ruminal mikrobiyal fermantasyon parametreleri üzerine in vitro etkileri. Uygulama grupları Parametreler 0 mg pH 15 mg 6,73±0,03 Toplam UYA (mmol/gün) 150 mg 6,74±0,04 1500 mg 6,73±0,03 6,70±0,04 23,32±1,99 23,78±3,06 22,33±1,40 25,85±2,37b 12,24±1,18a 12,64±1,81a 12,01±0,83a 13,73±1,28b Propiyonat 7,29±0,78 7,13±0,88 6,61±0,60 7,45±0,89 Bütirat a 3,79±0,52 a 4,01±0,56 a 3,70±0,36 4,63±0,48b 1,69±0.11 1,77±0.33 1,83±0,07 1,85±0,07 Toplam protozoon (x10 /ml) 2,86±0,90 3,28±1,10 3,75±1,00 3,44±0,86 NH3-N (mmol/l) 6,19±0,95 6,19±0,47 6,16±1,05 5,76±0,83 KMS (%) 49,92±4,25 50,24±6,75 46,45±4,58 45,91±3,18 Asetat C2:C3 3 a a a Aynı satırdaki farklı harfler istatistiksel farkı (p < 0,05) göstermektedir, değerler aritmetik ortalama ± standart sapmadır, C2:C3: asetatın propiyonata oranı, KMS: kuru madde sindirilebilirliği. Tartışma ve Sonuç Üzüm çekirdeği extraktı içerdiği fenolik bileşikler nedeniyle geniş bir yelpazede gram pozitif ve gram negatif bakterilere karşı antibakteriyel etkinlik göstermektedir (15). Bu antimikrobiyal etkinlikten sorumlu asıl bileşenin galik asit (galat) olduğu bildirilmiştir (22). Fenolik bileşikler antimikrobiyal etkinliklerini bakteri hücresinde sitoplazmik membranın yapısını bozarak, protonların (H+) hücre dışına çıkışını baskılayarak, aktif transport sürecinde iyon hareketlerini engelleyerek ve hücre içeriğini pıhtılaştırarak gerçekleştirmektedirler (4). Sunulan araştırmada, üzüm çekirdeği ekstraktının artan dozları ruminal pH’da istatistiksel bir değişime neden olmamış ve Rusitec sistemin fermenterlerinde ruminal pH değerleri fizyolojik sınırlar içinde küçük dalgalanmalar göstermiştir (Tablo 3). Yapılan literatür taramalarında üzüm çekirdeği ektraktının rumen mikrobiyal fermantasyonu üzerine etkileri ile ilgili herhangi bir araştırmaya rastlanılamamıştır. Ancak yine fenolik yapıda olan ögenol ve karvakrol bileşiklerinin 3, 30, 300 ve 3000 mg/l dozlarından 3 ve 30 mg/l dozları in vitro ruminal pH’da bir değişime neden olmazken, karvakrolün 300 ve 3000 mg/l, ögenolün ise 3000 mg/l gibi yüksek dozları ruminal pH’da yükselişe neden olmuştur (5). Araştırıcılar fenolik bileşiklerin yüksek dozlarında gözlenen pH artışını uçucu yağ asitlerinin üretimindeki azalmaya bağlamışlardır. Bu azalma, fenolik bileşiklerin rumen florasını baskılayarak yem maddelerinin fermantasyonunu sınırlandırmasından kaynaklanmaktadır (1, 12). UYA’ların ruminantın günlük metabolik enerji ihtiyacının yaklaşık %70’ini karşıladığı düşünüldüğünde (23), mikrobiyal UYA üretimindeki bu azalma in vivo şartlarda hayvan verimliliği açısından çok da avantajlı olmayacaktır. Mevcut araştırmada, üzüm çekirdeği ektraktının 1500 mg’lık dozu yem kuru maddesi sindirilebilirliğinde istatistiksel bir fark oluşturmamasına rağmen, toplam UYA, asetat ve bütirat üretimlerinde artışa neden olmuştur. Bu durum üzüm çekirdeği ekstraktının rumen ortamında yeterli antimikrobiyal etkinlik gösteremediğine ve ilave edilen 1500 mg üzüm çekirdeği ektstraktının rumen mikroorganizmaları tarafından ek bir substrat olarak kullanıldığına işaret etmektedir. Yaptığımız analizler üzüm çekirdeği ekstraktının yaklaşık %74 oranında organik madde içerdiğini göstermiştir. Bu da günlük olarak ilave edilen 1500 mg ekstrakt ile Rusitec sistemin fermenterlerine deneme yemi dışında günde yaklaşık 1125 mg organik madde ilavesi anlamına gelmektedir. Bitki ekstraktları ve eterik yağlarının rumendeki mikrobiyal popülasyon üzerine etkileri ile ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır. Bu araştırmada üzüm çekirdeği ektraktının hiçbir dozu toplam protozoon sayısında istatistiksel bir değişime neden olmamıştır. Benzer şekilde Newbold ve ark. (17) ile Benchaar ve ark. (3) bitkisel bir eterik yağ karışımının (Crina ruminants, İsviçre) 110 mg/gün ve 750 mg/gün doz- Öztürk H ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 1-6, 2011 larının koyunlarda ve süt ineklerinde toplam protozoon sayısını değiştirmediğini bildirmişlerdir. Sunulan araştırmada, NH3-N konsantrasyonu üzüm çekirdeğinin artan dozlarından etkilenmemiştir. Daha önce yapılan araştırmalarda bitki ekstraktlarının NH3-N konsantrasyonu üzerine etkileri ile ilgili çelişkili bildirimlere rastlanmıştır. Genel olarak kısa süreli in vitro çalışmalarda (24-48 saatlik) bitkisel eterik yağların NH3-N konsantrasyonunu azalttığı (16, 17), buna karşın mevcut araştırmadaki gibi uzun süreli in vitro (7) ve in vivo çalışmalarda ise (2, 17) herhangi bir değişikliğe neden olmadığı bildirilmiştir. Araştırıcılar bu sonucu, rumen mikroorganizmalarının eterik yağlara adaptasyon sağlamalarına bağlamışlardır (3). Araştırma prosedürlerinin yanı sıra çalışmalarda kullanılan farklı dozlar da bitki ekstraktlarının NH3-N konsantrasyonu üzerine olan çelişkili etkilerinden sorumlu olabilir. Örneğin Castillejos ve ark. (8) 24 saatlik bir in vitro inkübasyonda ögenolün 5000 mg/l dozunun NH3-N konsantrasyonunu azalttığını, ancak 5, 50 ve 500 mg/l dozlarının NH3-N konsantrasyonunu değiştirmediğini bildirmişlerdir. Bu durum bitki ekstraktlarının etkilerinin doza bağımlı olduğuna ve ancak yüksek dozlarda etkilerin belirgin bir şekilde gözlendiğine işaret etmektedir. Göktürk Baydar ve ark. (13), üzüm çekirdeği ekstraktının %4-20 yoğunluklarda antimikrobiyal bir ajan olarak kullanılabileceğini bildirmişlerdir. Sunulan araştırmada ise Rusitec sistemin fermenterlerinde (1000 ml hacimli) kullanılan en yüksek üzüm çekirdeği ekstraktının dozu sadece %0,15’lik konsantrasyona tekabül etmektedir. Mevcut araştırmada kullanılan 1500 mg/gün ve yukarıdaki araştırmada kullanılan 5000 mg/l dozları yetişkin bir sığırın rumen hacmi göz önüne alındığında (ortalama 70 litre) 105-350 g/gün gibi yüksek miktarlara denk gelmektedir. Bu durum hem maliyetlerin yükselmesi, hem de uygulanabilirliğinin zor olması açısından üzüm çekirdeği ekstraktının yüksek dozlarının hayvan besleme alanında kullanımı için sınırlayıcı bir faktör olarak göze çarpmaktadır. Sonuç olarak bu araştırmadan elde edilen bulgular, üzüm çekirdeği ekstraktının yüksek dozlarda dahi rumen florasında yeterli antimikrobiyal etkinlik gösteremediğini ve mikroorganizmaların fermantatif aktiviteleri üzerinde minimal etkiler oluşturarak arzu edilen değişiklikleri (toplam UYA ve propiyonat üretiminde artma, asetat/propiyonat oranında azalma, yem sindirilebilirliğinde yükselme 5 gibi) meydana getiremediğini göstermiştir. Ancak, üzüm çekirdeği ekstraktının ruminantlarda kullanımı oldukça yeni bir konu olması bakımından farklı dozlar ve besleme şartlarında yapılacak in vitro ve in vivo araştırmalar literatüre önemli katkılar sağlayacaktır. Kaynaklar 1. Acamovic T, Brooker JD, (2005). Biochemistry of plant secondary metabolites and their effects in animals, Proc Nutr Soc. 64, 403-412. 2. Benchaar C, Petit HV, Berthiaume R, Whyte TD, Chouinard PY, (2006). Effects of dietary addition of essential oils and monensin premix on digestion, ruminal fermentation characteristics, milk production, and milk composition in dairy cows, J Dairy Sci. 89, 4352-4364. 3. Benchaar C, Petit HV, Berthiaume R, Ouellet DR, Chiquette J, Chouinard PY, (2007). Effects of essential oils on digestion, ruminal fermentation, rumen microbial populations, milk production, and milk composition in dairy cows fed alfalfa silage or corn silage, J Dairy Sci. 90, 886-897. 4. Burt S, (2004). Essential oils: their antibacterial properties and potential applications in foods – a review, Int J Food Microbiol. 94, 223-253. 5. Busquet M, Calsamiglia S, Ferret A, Kamel C, (2006). Plant extracts affect in vitro rumen microbial fermentation, J Dairy Sci. 89, 761-771. 6.Carpenter R, O’Grady MN, O’Callaghan YC, O’Brien NM, Kerry JP, (2007). Evaluation of the antioxidant potential of grape seed and bearberry extracts in raw and cooked pork, Meat Sci. 76, 604-10. 7. Castillejos L, Calsamiglia S, Ferret A, Losa R, (2005). Effects of a specific blend of essential oil compounds and the type of diet on rumen microbial fermentation and nutrient flow from a continuous culture system, Anim Feed Sci Technol. 119, 29-41. 8. Castillejos L, Calsamiglia S, Ferret A, (2006). Effect of essential oil active compounds on rumen microbial fermentation and nutrient flow in in vitro systems, J Dairy Sci. 89, 2649-2658. 9. Chaney AL, Marbaeh EP, (1962). Modified reagents for determination of urea and ammonia, Clin Chem. 8, 130-132. 10. Chaves AV, Stanford K, Dugan MER, Gibson LL, McAllister TA, Van Herk F, Benchaar C, (2008). Effects of cinnamaldehyde, garlic and juniper berry essential oils on rumen fermentation, blood metabolites, growth performance, and carcass characteristics of growing lambs, Livest Sci. 117, 215-224. 11. Czerkawski JW, Breckenridge G, (1977). Design and development of a long-term rumen simulation technique (Rusitec), Br J Nut. 38, 371-384. 12. Fraser GR, Chaves AV, Wang Y, McAllister TA, Beauchemin KA, Benchaar C, (2007). Assessment of the effects of cinnamon leaf oil on rumen microbial fermentation using two continuous culture systems, J Dairy Sci. 90, 2315-2328. 6 Öztürk H ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 1-6, 2011 13. Göktürk Baydar N, Özkan G, Sağdic O, (2004). Total phenolic contents and antibacterial activities of grape (Vitis vinifera L.) extracts, Food Control. 15, 335-339. 14. Harmeyer J, (1965). Zur Methodik experimenteller Untersuchungen an Pansenprotozoen, Zbl Vet Med A. 12, 9. 15. Jayaprakasha GK, Selvi T, Sakariah KK, (2003). Anitbacterial and antioxidant activities of grape (Vitis vinifera) seed extracts, Food Res Int. 36, 117-122. 16. McIntosh FM, Williams P, Losa R, Wallace RJ, Beever DA, Newbold CJ, (2003). Effects of essential oils on ruminal microorganisms and their protein metabolism, Appl Environ Microbiol. 69, 5011-5014. 17. Newbold CJ, McIntosh FM, Williams P, Losa R, Wallace RJ, (2004). Effects of a specific blend of essential oil compounds on rumen fermentation, Anim Feed Sci Technol. 114, 105-112. 18. Oeztuerk H, Sagmanligil V, (2009). Role of live yeasts on rumen ecosystem. Dtsch Tierarztl Wochenschr. 116, 244248. 19. Oeztuerk H, Emre B, Sagmanligil V, Piskin I, Fidanci UR, Pekcan M, (2010). Effects of nisin and propolis on ruminal fermentation in vitro, J Anim Vet Adv. 9, 2752-2758. 20. Ørskov ER, Hovell FDB, Mould F, (1980). The use of the nylon bag technique for the evaluation of feedstuffs, Trop Anim Prod. 5, 195-213. 21. Russell JB, Strobel HJ, (1989). Mini-Review: The effect of ionophores on ruminal fermentation, Appl Environ Microbiol. 55, 1-6. 22. Shoko T, Soichi T, Megumi MM, Eri F, Jun K, Michiko W, (1999). Isolation and identification of an antibacterial compound from grape and its application to foods, Nippon Nogeikagaku Kaishi. 73, 125-128. 23. Yang MG, Monoharan K, Mickelsen O, (1970). Nutritional contribution of volatile fatty acids from the cecum of rats, J Nutr. 100, 545-550. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 7-10, Makalesi / Research Article 7 Tel 2011 OY. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 7-10,Araştırma 2011 Koyunlarda intravajinal sünger uygulamasına bağlı vajinitis olgularından izole edilen aerobik bakteriler ve antibiyotik duyarlılıkları Osman Yaşar TEL Harran Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji AD, Şanlıurfa, Türkiye Geliş Tarihi / Received: 29.12.2010, Kabul Tarihi / Accepted: 22.03.2011 Özet: Bu çalışmada, intravajinal sünger uygulamaları sonrası vajinitis oluşan koyunlardan, aerobik bakterilerin izolasyonu, identifikasyonu ve izole edilen etkenlerin antibiyotik duyarlılıklarının saptanması amaçlandı. Çalışmada, bakteriyel vajinitis infeksiyonlarından, 18 (%42.85) Escherichia coli, 15 (%35.71) Bacillus spp., 2 (%4.76) Klebsiella pneumonia, 4 (%9.52) Corynebacterium spp., 1 (%2.38) Pseudomonas aureginosa ve 2 (%4.76) Staphylococcus aureus izole ve identifiye edildi. İzole edilen etkenlerin yapılan antibiyogramları sonucunda ampisilin, penisilin, eritromisin ve amoksisiline yüksek oranda dirençli ve gentamisin, trimetoprim-sulfametoksazol, sefuroksim, nalidiksik asit, norfloksasin, tetrasiklin ve streptomisine ise duyarlı oldukları belirlendi. Sonuç olarak, sünger uygulamalarından sonra yaygın olarak gelişen vajinitis infeksiyonlarından E.coli ve Bacillus spp. etkenlerinin yüksek oranda izole edildiği, izole edilen etkenlerin ampisilin, penisilin, eritromisin ve amoksisiline dirençli olduğu, kullanılan diğer antibiyotiklere karşı genel olarak duyarlı oldukları kanısına varıldı. Anahtar sözcükler: Aerobik bakteri, antibiyotik duyarlılığı, intravajinal sünger, koyun, vajinitis. Aerobic bacteria and their antibiotic susceptibility of sheep with vaginitis due to intravaginal sponges application Summary: The aim of this study, was to isolate, identificate aerobic bacteria and determine antibiotic susceptibility of isolated agents in sheep with vaginitis due to intravaginal sponges application. In the study, 18 (42.85%) Escherichia coli, 15 (35.71%) Bacillus spp., 2 (4.76%) Klebsiella pneumoniae, 4 (9.52%) Corynebacterium spp., 1 (2.38%) Pseudomonas aureginosa and 2 (4.76%) Staphylococcus aureus were isolated and identified from bacterial vaginitis infections. As a result of antibiotic susceptibility; the agents are highly resistant against ampicillin, penicillin, erythromycin, amoxicillin, and sensitive to gentamicin, trimethoprim-sulphamethoxazole, cefuroxime, nalidixic acid, norfloxacin, tetracycline and streptomycine. As a result, E.coli and Bacillus spp. were highly isolated from vaginitis infections due to intravaginal sponges applications. It has been concluded that isolated agents were resistant to ampicillin, penicillin, erythromycin and amoxicillin and in general, sensitive to other antibiotics. Key words: Aerobic bacteria, antibiotics susceptibility, intravaginal sponge, sheep, vaginitis. Giriş Koyunlarda, progestagen emdirilmiş intravajinal sünger uygulamaları östrus senkronizasyonunda yaygın olarak kullanılmaktadır (6). Ancak, intravajinal sünger uygulamalarına bağlı olarak vajinitis oluşabileceği de bildirilmektedir (4,13). Vajinitis olgularında, vajinada eritem, purulent ve kokuşmuş vajinal akıntı, bol miktarda vajinal lökosit görülmekte ve vajinal bakteri sayısında artış şekillenmektedir (7). Koyunlarda anormal vajinal akıntının, yüksek oranda infertil ovum, embriyo gelişiminde bozukluk ve döl tutma oranının düşmesine sebep olduğu bildirilmektedir (12). Evcil ruminantlarda vajinitis olgularına genellikle fırsatçı bakteriler neden olmaktadır (11). Koli- formlar, üreme kanalında bulunan fırsatçı patojenler olup, bakteriyel vajinal flora değişikliğine neden olan durumlarda baskın duruma geçerler (5). Vajinitise neden olan bakterilerin antibiyotiklere duyarlılıkları farklılık göstermektedir. Vajinitis oluşturan bakteri türlerini ve onların antibiyotiklere olan duyarlılıklarını belirlemek, vajinitisin kontrolü açısından önem taşımaktadır (11). Buna karşın, vajinitis oluşturan bakteriler ve antibiyotik duyarlılıkları konusunda yapılan araştırmalar sınırlı sayıdadır. Bu araştırmada, vajinal sünger uygulamalarından sonra oluşan vajinitis infeksiyonlarında aerobik bakterilerin izolasyonu, identifikasyonu ve izole edilen etkenlerin antibiyotiklere olan duyarlılıklarını saptamak amaçlanmıştır. Yazışma adresi / Correspondance: O. Yaşar Tel, Harran Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Eyyübiye Kampüsü, Şanlıurfa, Türkiye. E-posta: [email protected] Tel OY. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 7-10, 2011 8 Materyal ve Metot Bu çalışmada intravajinal sünger (Chronogest, Intervet, International B.V., Netherlands) uygulanan toplam 50 merinos koyun kullanıldı. Sünger uygulaması öncesinde spekulum ile yapılan vajinal muayenede koyunların hiçbirinde klinik olarak bozukluk görülmedi. İntravajinal süngerler, çıkarıldığında, 50 koyunun 35 (%70)’inde klinik olarak vajinitis görüldü. Klinik muayenede, vajinada purulent akıntı ve çeşitli derecelerde eritem gözlendi. Süngerlerin uzaklaştırılmasının hemen ardından steril svaplar kullanılarak vajinal duvara temas etmeden örnekler toplandı. Svaplar stuart transport besiyeri içerisinde soğuk zincir altında en kısa sürede laboratuvara getirildi ve %7’lik koyun kanlı agara ekimleri gerçekleştirildi. Besiyerleri, 37 °C’de aerobik olarak 24-48 saat inkubasyona bırakıldı. İnkubasyon sonucunda besiyerinde üreyen bakterilerin, koloni morfolojileri, hemoliz özellikleri, Gram boyanma, Triple Sugar Iron Agar, sitrat, üre, Metil-Red, Voges-Proskauer, nitrat, koagulaz, oksidaz, katalaz, indol gibi biyokimyasal testleri ve Mc Conkey agarda üreme gibi özellikleri incelenerek standart metodlara göre identifikasyonları yapıldı (3, 10). Antibiyotik Duyarlılıkları: İzole edilen etkenlerin antibiyotiklere duyarlılıkları Kirby Bauer Disk Diffüzyon Metodu ile Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) standartlarına göre yapıldı (1,8). Antibiyotik duyarlılık testinde, gentamisin (10 µg), sefuroksim (30 µg), eritromisin (15 µg), amoksisilin (25 μg), ampisilin (10 µg), penisilin G (10 u), norfloksasin (10 µg), tetrasiklin (30 µg), streptomisin (10 µg), nalidiksik asit (30 µg) ve trimetoprim-sulfametoksazol (25 µg) (tamamı oxoid) olmak üzere toplam 11 farklı antibiyotik diski kullanıldı. Bulgular Çalışma sonucunda, vajinitis oluşan koyunlardan, 18 (%42,85) E.coli, 15 (%35,71) Bacillus spp., 2 (%4,76) K.pneumonia, 4 (%9,52) Corynebacterium spp., 1 (%2,38) P.aureginosa ve 2 (%4,76) S.aureus izole ve identifiye edildi (Tablo 1). Bütün örneklerden genel olarak saf bakteriyel üreme görülürken, 5 örnekte Bacillus spp. + E.coli, 1 örnekte E.coli + S.aureus, 2 örnekte E.coli + Corynebacterium spp. ve 1 örnekte S.aureus + Bacillus spp miks olarak üredi. Birden fazla koloninin ürediği durumlarda en yaygın koloni tipine antibiyotik duyarlılık testi uygulandı. Tablo 1. Koyun vajinal svaplarından izole edilen bakteriler ve oranları. İdentifiye Edilen Bakteriler İdentifikasyon Sayısı İdentifikasyon Yüzde Oranı (%) E.coli 18 42.85 Bacillus spp 15 35.71 K.pneumonia 2 4.76 Corynebacterium spp 4 9.52 P.aureginosa 1 2.38 S.aureus 2 4.76 Toplam 42 100 Yapılan antibiyogram testleri sonucunda etkenlerin ampisilin, penisilin eritromisin ve amoksisiline yüksek oranda dirençli oldukları görüldü. Penisilin, ampisilin, eritromycine ve amoksisiline E.coli suşları sırasıyla %94, %94, %76, %47 oranlarında, Bacillus spp. suşları sırasıyla, %100, %100, %83, %41,6 oranlarında dirençli olarak saptandı. P.aureginosa, Corynebacterium spp. ve K.pneumoniae’nın bu antibiyotiklere karşı dirençli olduğu saptanırken, S.aureus’un bu antibiyotiklerden sadece ampisilin ve penisiline dirençli olduğu belirlendi. Etkenlerin diğer antibiyotiklere karşı (gentamisin, trimetoprimsulfametoksazol, sefuroksim, nalidiksik asit, norfloksasin, tetrasiklin ve streptomisin) duyarlı olduğu saptandı (Tablo 2). Tel OY. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 7-10, 2011 9 Tablo 2. Vajinitis olgularından identifiye edilen bakterilerin antibiyotik duyarlılıkları. G C E AMX AMP PEN N NA T TS S R/N R/N R/N R/N R/N R/N R/N R/N R/N R/N R/N E.coli 1/17 0/17 13/17 8/17 16/17 16/17 1/17 2/17 3/17 1/17 3/17 S.aureus 0/1 0/1 0/1 0/1 1/1 1/1 0/1 0/1 0/1 0/1 0/1 K.pneumonia 0/2 0/2 2/2 2/2 2/2 2/2 0/2 0/2 1/2 0/2 1/2 Bacillus spp 0/12 0/12 10/12 5/12 12/12 12/12 0/12 1/12 1/12 0/12 2/12 Corynebacterium spp. 0/2 0/2 2/2 2/2 2/2 2/2 0/2 0/2 0/2 0/2 0/2 P.aureginosa 0/1 1/1 1/1 1/1 1/1 1/1 0/1 1/1 0/1 1/1 0/1 Bakteriler G-gentamisin, C-sefuroksim, E-eritromisin, AMX-amoksisilin, AMP-ampisilin, PEN-penisilin, N-norfloksasin, NA-nalidiksik asit, T-tetrasiklin, TS- trimetoprim-sulfametoksazol, S-streptomisin, R/N: Antibiyotiklere dirençli bakteri sayısı/Antibiyogramı yapılan bakteri sayısı. Tartışma ve Sonuç Koyunlarda östrus senkronizasyonu amacıyla intravajinal sünger uygulamaları sonucunda, lokal bir yangı oluşumuyla birlikte vajinal bakterilerin sayısında önemli bir artış şekillenebilmektedir (7). Vajinada sünger bulunmasının, yabancı cisim etkisi yaparak lokal mukus sekresyonunu artırdığı bildirilmektedir (13). Ruminantların yaygın genital kanal hastalığı olan vajinitis, sekonder bakteriyel etkenler ve özellikle de E.coli tarafından oluşturulmaktadır (5). İntravajinal sünger uygulamalarının fırsatçı bakteri oranını artırdığı ve vajinitis için predispozisyon oluşturduğu bildirilmiştir (4, 11). Martins ve ark. (5), sünger uygulaması sonucu oluşan vajinitis infeksiyonlarından izole ettikleri 22 izolatın 20’sini koliform (16 E.coli ve 4 K.pneumoniae), 4’ünü de S.aureus olarak identifiye etmişlerdir. Manes ve ark. (4), intravajinal sünger uygulamalarından önce vajinal bakteriyel floranın çoğunlukla (%90) gram pozitif (Bacillus spp., Staphylococcus spp., Corynebacterium spp. ) bakterilerden oluştuğunu, intravajinal süngerlerin çıkarılmasından sonra ise floranın, %79’unun Gram negatif özellikle Enterobacteriaceae (E.coli) familyası bakteriler tarafından ve %21’ininde Gram pozitif bakteriler tarafından oluşturulduğunu bildirmişlerdir. Araştırmamızda da yüksek oranda koliform bakterilerin izole edilmesi ve izole edilen diğer bakteri türleri, Martins ve ark. (5)’nın bulgularıyla paralellik göstermektedir. Sünger uygulamaları sonucunda gelişen vajinitis olaylarının bazıları kendiliğinden iyileşme gösterirken, iyileşmeyen olgularda antibiyotik tedavisi gerekmektedir (13). Martins ve ark. (5), yaptıkları çalışmada, koyun vajinitislerinden izole ettikleri etkenlerin en az bir antibiyotiğe olmak üzere antibiyotiklere genel olarak dirençli olduklarını saptamışlardır. Çalışmada, koliform bakterilerde penisilin direnci yaygın olarak görülmüş ve ampicilin %95, amoxicilin %80, tetrasiklin %85, gentamisin %70 ve cefalotine %70 oranında direnç bildirilmiştir. Ayrıca etkenlerin ciprofloxcacin ve trimetoprim-sulfametoksazole %100 duyarlı olduğu belirtilmiştir. Aynı araştırıcılar, izole ettikleri iki S.aureus suşunun ise sadece penisiline dirençli olduğunu bildirmişlerdir. Suarez ve ark. (13), yaptıkları çalışmada, koyun vajinitislerinden izole ettikleri etkenleri amoksisilin ve ampisiline karşı dirençli bulurken cephalotin ve gentamisine karşı direnç saptamamışlardır. Guerra ve ark. (2), keçilerde gentamisinin intravajinal lokal uygulamalarının vajinal infeksiyonları önlemede etkili olduğunu belirtmişlerdir. Başka bir çalışmada, vajinitis olgularından izole edilen etkenlerin yapılan antibiyogramı sonucunda, clindamycin, eritromisin, penisilin ve vankomisinin diğer antibiyotiklere göre daha dirençli olduğu bildirilmiştir (9). Bu sonuçlar, yapılan çalışmada elde edilen bulgularla paralellik göstermektedir. Penisilin grubunda görülen yüksek direncin, bu grup antibiyotiklerin yaygın kullanılmasından kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Sonuç olarak, sünger uygulamalarından sonra yaygın olarak gelişen vajinitis infeksiyonlarından genellikle E.coli ve Bacillus spp. sorumlu olduğu, izole edilen etkenlerin özellikle ampisilin, penisilin eritromisin ve amoksisiline dirençli, kullanılan diğer antibiyotiklere genel olarak duyarlı oldukları kanısına varılmıştır. Elde edilen sonuçların, etkili reproduktif kontrol programlarının oluşturulmasında yararlı olacağı düşünülmektedir. 10 Tel OY. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 7-10, 2011 Kaynaklar 1. Bauer AU, Kirby WM, Sherris JC, Tack M, (1966). Antibiotic susceptibility testing by a standardized single disc method. J Clin Pathol. 45, 493-494. 2. Guerra, MMP, Mota RA, Mergulhao FCC, Lima RF, Souza AF, Melo EH, Silva KPC, Soares PC, (2002). Study of the microbial flora and evaluation of the effectiveness of Gentocin (R) 40mg in the prevention of vaginal infection in dairy goats submitted to estrous synchronization. A Hora Vet. 22, 13-17. 3. Koneman EW, Allen SD, Janda WM, Schreckenberger PC, Winn WC, (1997). Color Atlas and Textbook of Diagnostic Microbiology, Fifth edition, Lippincott Williams & Wilkins, Philadelphia. p: 211-765. 4. Manes J, Fiorentino MA, Kaiser G, Hozbor F, Alberio R, Sanchez E, Paolicchi F, (2010). Changes in the aerobic vaginal flora after treatment with different intravaginal devices in ewes. Small Rumin Res. 94, 201-204. 5. Martins G, Figueira L, Penna B, Brandao F, Varges R, Vasconcelos C, Lilenbaum W, (2009). Prevalence and antimicrobial susceptibility if vaginal bacteria from ewes treated with progestin-impregnated intravaginal sponges. Small Rumin Res. 81, 182-184. 6. Menchaca A, Rubianes E, (2004). New treatments associated with timed artificial insemination in small ruminants. Reprod Fert Develop. 16, 403-413. 7. Motlomelo KC, Greyling JPC, Schwalbach LMJ, (2002). Synchronisation of oestrus in goats: the use of different progestagen treatments. Small Rumin Res. 45, 45-49. 8. National Committee for Clinical Laboratory Standards (2004). Performance standards for antimicrobial disk and dilution susceptibility tests for bacteria isolated from animals; informational supplement. ��������������������� M31-S1. National Committee for Clinical Laboratory Standards, Wayne, PA. 9. Özyurtlu N, Yeşilmen S, Küçükaslan İ, (2008). The effectiveness of using antibiotic with intravaginal sponge and duration of sponge teratments on the vaginal flora and fertility in anestrous ewes. J Anim Vet Adv. 7(6), 723-727. 10. Quinn PJ, Carter ME, Markey B, Carter GR, (1999). Clinical Veterinary Microbiology. ����������������������� Wolfe Publication, London, UK. 11. Sargison ND, Howie F, Mearns R, Penny CD, Foster G, (2007). Shiga toxin-producing Escherichia coli as a perennial cause of abortion in a closed flock of Suffolk ewes. Vet Rec. 160, 875-876. 12. Scudamore CL, (1988). Intravaginal sponge insertion technique. Vet Rec. 123, 554. 13. Suarez G, Zunino P, Carol H, Ungerfeld R, (2006). Changes in the aerobic vaginal bacterial mucous load and assessment of the susceptibility to antibiotics after treatment with intravaginal sponges in anestrus ewes. Small Rumin. Res. 63, 39-43. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 11-15, 2011 Araştırma 11 Ütük AE ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 11-15, 2011 Makalesi / Research Article Varroosis ve nosemosis üzerine retrospektif bir çalışma Armağan Erdem ÜTÜK1, F.Çiğdem PİŞKİN1, Ahmet DENİZ1, İbrahim BALKAYA2 Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü, Parazitoloji ve Arı Hastalıkları Laboratuvarı, Ankara, Türkiye 2 Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Parazitoloji Anabilim Dalı, Erzurum, Türkiye 1 Geliş Tarihi / Received: 18.05.2011, Kabul Tarihi / Accepted: 07.07.2011 Özet: Bu çalışma 2006-2010 yılları arasında Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü, Arı Hastalıkları Laboratuvarına yapılan başvuruları varroosis ve nosemosis yönünden değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Bu süre içerisinde Türkiye’nin 36 farklı ilinden 140 başvuru yapılmış; 179 petek ve 20606 arı incelenmiştir. 140 başvurunun 81’inde (%57.85) enfeksiyon tespit edilmiştir. Yapılan başvuruların 79’unda (%56.42) varroosis, 6’sında (%4.28) nosemosis ve 4’ünde (%2.85) ise miks enfeksiyon tespit edilmiştir. Ayrıca her iki hastalığın yıllara, mevsimlere ve aylara göre dağılımları incelenerek araştırmacıların bilgisine sunulmuştur. Anahtar sözcükler: Arı, nosemosis, retrospektif çalışma, varroosis. A retrospective study on varroosis and nosemosis Summary: The aim of this study was to evaluate the applications to the Central Veterinary Control and Research Institute, Bee Diseases Laboratory with respect to varroosis and nosemosis between the years 2006-2010. In this period a total of 140 applications were recieved from 36 different provinces of Turkey; 179 comb and 20606 bee were examined. Out of 140 applications, 81 (57.85%) samples were found to be infected. Varroosis in 79 (56.42%), nosemosis in 6 (4.28%) and mix infection in 4 (2.85%) were detected out of all applications received. Also both diseases were examined with respect to their distrubition in years, seasons and months and presented to the information of researchers. Key words: Bee, nosemosis, retrospective study, varroosis. Giriş Varroa cinsi içerisinde Varroa jacobsoni, V.destructor, V.underwoodi ve V.rindereri olmak üzere morfolojik ve genetik olarak ayırt edilebilen dört tür bulunmaktadır. Bu dört tür, konak spesifitesi ve coğrafi dağılımları açısından farklılıklar göstermektedir. Asya’da V.jacobsoni, V.underwoodi ve V.destructor Asya bal arısında (Apis cerana), V.rindereri Koschevnikov arısında (A.koschevnikov), dünya genelinde ve Türkiye’de ise V.destructor Avrupa bal arısında (A.mellifera) parazitlenmektedir (1, 2, 7, 9, 10, 24). Varroa destructor bal arılarının (A.mellifera) larva, pupa ve erişkinleri üzerinde parazitlenerek toplu ölümlere neden olmaktadır. Parazitle enfekte kolonilerde yavruların bakım ve beslenmesinin aksadığı, erkek arı sayısının, erkeklerin cinsel gücünün, ana arının yumurtlama performansının ve ergin arı popülasyonunun azaldığı, yavru gözlerinde noktalı deliklerin oluştuğu, yavru çürüklüğüne benzer semptomların görüldüğü ve ölen yavruların “C” şeklinde kaldığı belirtilmektedir. Ayrıca ergin ve larvaların üzerinde bulunan parazitlerin oluşturdukları lezyonlar arıları diğer hastalıklara karşı predispoze hale getirmektedir. Hastalık kovan dip tahtası üzerindeki kalıntıların, erkek arı gözlerinin ya da erişkin arıların farklı yöntemlerle incelenmesi ile teşhis edilmektedir (8, 16, 22, 25). Nosemosis ergin bal arılarında görülen en yaygın hastalıklardan birisidir. Hastalığın etkeni Nosema apis ve N.ceranae adlı mikrosporidialardır. Enfekte kolonilerde; sindirim sistemi bozuklukları başta olmak üzere, yaşam sürelerinde kısalma, uçamama, bağırsakların kirli beyaz ve mat renk alması, kovan girişinde ölü arıların toplanması, koloni popülasyonunda ve bal üretiminde azalma, hatta kolonilerde sönme şekillenebilmektedir (8, 11, 14, 18). Hastalığın teşhisi mikroskopta Nosema spp. sporlarını görmek sureti ile ya da Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR) gibi moleküler teknikler yardımıyla yapılmaktadır (12, 13, 15). Bu çalışmanın amacı 5 yıllık süreçte laboratuvarımıza yapılan başvuruları varroosis ve nosemo- Yazışma adresi / Correspondance: Armağan Erdem Ütük, Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü, 06020, Etlik, Ankara, Türkiye. E-posta: [email protected] Ütük AE ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 11-15, 2011 12 sis yönünden değerlendirerek elde ettiğimiz verileri konuyla ilgilenen araştırmacılar ile paylaşmaktır. Materyal ve Metot Çalışmanın materyalini 2006-2010 yılları arasında Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü, Arı Hastalıkları Laboratuvarına, Türkiye’nin 36 farklı ilinden yapılan 140 başvuruya ait 179 petek ve 20606 arı oluşturmuştur. Numunelerin gönderildiği iller haritada, numunelerin yıllara göre dağılımları ise tabloda belirtilmiştir (Şekil 1, Tablo 1). Şekil 1. 2006-2010 yılları arasında arı ve petek numunelerinin gönderildiği iller kırmızı renkte belirtilmiştir. Tablo 1. 2006-2010 yılları arasında arı ve petek numunelerinin yıllara göre dağılımı. Yıl Başvuru sayısı Arı sayısı Petek sayısı 2006 37 1990 43 2007 39 3458 67 2008 13 6820 17 2009 24 3820 28 2010 27 4518 24 Toplam 140 20606 179 Laboratuvarımıza gönderilen petek numuneleri beyaz bir kağıt üzerine alınıp, bistüri ile petek gözlerine enlemesine kesitler yapılarak, arı gönderilen durumlarda ise arılar üzerinde özellikle kanat dipleri ve abdomen segmentleri arasında parazitler arandı. Muayene için laboratuvara ağzı kapalı kaplarda gönderilen canlı arılar üzerine sprey şeklinde eter püskürtülerek veya +4 °C’da bekletilerek arıların ölmesi sağlandı. Toplanan parazitler stereo mikroskopta incelenerek teşhisleri yapıldı (3, 16, 25). Nosemosis’in teşhisi amacıyla, 60 adet arı muayeneye alındı. Bunların abdomenleri ayrılarak 2-3 ml serum fizyolojik içerisinde ezildi ve oluşan süspansiyondan 3 damla kadar bir lam lamel arasına alınarak mikroskopta (40 X) Nosema spp. sporları arandı (3, 11, 25). Bulgular Çalışma sonucunda 140 başvurunun 81’inde (%57.85) enfeksiyon tespit edilmiştir. Yapılan başvuruların 79’unda (%56.42) varroosis, 6’sında (%4.28) nosemosis ve 4’ünde (%2.85) ise hem varroosis hem de nosemosis tespit edilmiştir. Bulgular tablolarda (Tablo 2, 3, 4) özetlenmiş, tespit edilen etkenler ise şekillerde (Şekil 2, 3, 4) gösterilmiştir. Şekil 2. Varroa destructor (Orijinal). Ütük AE ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 11-15, 2011 Şekil 3. Nosema ceranae sporları (Orijinal). 13 Şekil 4. Nosema apis sporları (Orijinal). Tablo 2. 2006-2010 yılları arasında yapılan başvurularda varroosis ve nosemosisin enfeksiyon oranları. Yıl Başvuru sayısı Enfeksiyon V.destructor Nosema spp. V.destructor + Nosema spp. N N % N % N % N % 2006 37 16 43.24 16 43.24 - 0 - 0 2007 39 25 64.10 25 64.10 1 2.56 1 2.56 2008 13 6 46.15 6 46.15 - 0 - 0 2009 24 14 58.33 13 54.16 2 8.33 1 4.16 2010 27 20 74.07 19 70.37 3 11.11 2 7.40 Toplam 140 81 57.85 79 56.42 6 4.28 4 2.85 Tablo 3. 2006-2010 yılları arasında yapılan başvurularda varroosis ve nosemosis enfeksiyonlarının aylara göre dağılımı. Aylar Başvuru sayısı Enfeksiyon V.destructor Nosema spp. V.destructor + Nosema spp. N N % N % N % N % Ocak 5 3 60.00 3 60.00 - 0 - 0 Şubat 11 10 90.90 10 90.90 - 0 - 0 Mart 28 20 71.42 20 71.42 - 0 - 0 Nisan 11 3 27.27 2 18.18 1 9.09 - 0 Mayıs 25 12 48.00 12 48.00 1 4.00 1 4.00 Haziran 14 8 57.14 7 50.00 2 14.28 1 7.14 Temmuz 12 5 41.66 5 41.66 - 0 - 0 Ağustos 6 3 50.00 3 50.00 - 0 - 0 Eylül 6 4 66.66 4 66.66 1 16.66 1 16.66 Ekim 13 7 53.84 7 53.84 1 7.69 1 7.69 Kasım 7 4 57.14 4 57.14 - 0 - 0 Aralık 2 2 100.00 2 100.00 - 0 - 0 Toplam 140 81 57.85 79 56.42 6 4.28 4 2.85 Ütük AE ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 11-15, 2011 14 Tablo 4. 2006-2010 yılları arasında yapılan başvurularda varroosis ve nosemosis’in enfeksiyonlarının mevsimlere göre dağılımı. Mevsimler Başvuru sayısı Enfeksiyon V.destructor Nosema spp. V.destructor + Nosema spp. N N % N % N % N % Kış 18 15 83.33 15 83.33 - 0 - 0 İlkbahar 64 35 54.68 34 53.12 2 3.12 1 1.56 Yaz 32 16 50.00 15 46.87 2 6.25 1 3.12 Sonbahar 26 15 57.69 15 57.69 2 7.69 2 7.69 Toplam 140 81 57.85 79 56.42 6 4.28 4 2.85 Tartışma ve Sonuç Varroosis ve nosemosis bal arısı kolonilerinde ciddi kayıplara ve sönmelere neden olabilmektedir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda; Güney Marmara Bölgesinde incelenen 217 kovanın %35’inde ve ülkemizin 39 farklı noktasından toplanan 204 koloninin %41’inde varroosis tespit edilmiştir (9, 10). Bursa ve Yalova illerinde yapılan bir anket çalışmasında ise arıcıların %58’i kendilerine zarar veren en önemli hastalığın varroosis olduğunu belirtmişlerdir (4). Bu çalışmada 140 başvurunun 79’unda (%57.14) varroosis tespit edilmiş, enfeksiyon oranının en yüksek (%70.37) olduğu yılın 2010, en düşük (%43.24) olduğu yılın 2006, hastalığın en yoğun (%83.33) olarak görüldüğü mevsimin kış, en düşük (%46.87) olarak görüldüğü mevsimin ise yaz olduğu belirlenmiştir. Varroosisin aylara göre dağılımına bakıldığında ise hastalık en yoğun (%100) Aralık ayında, en düşük (%27.27) ise Nisan ayında tespit edilmiştir. Elazığ yöresinde 285 kovana ait arı numuneleri incelenmiş ve nosemosisin yaygınlığı %8.77 olarak belirlenmiştir (19). Yine Elazığ’da yapılan bir çalışmada nosemosisin yaygınlığı Merkez’de %4, Baskil’de %4 ve Sivrice’de %10 olarak tespit edilmiştir (20). Kars yöresinde 343 arılığın %15.74’ünde (21), Bingöl yöresinde 122 arılığın %38.5’inde (17), Bursa yöresinde 72 kovanın %26.4’ünde (6), Güney Marmara bölgesinde 217 kovanın %24’ünde (9) hastalık belirlenmiştir. Türkiye genelinde yapılan bir çalışmada ise 26 farklı odaktan, 37 arılığı temsilen 230 koloni incelenmiş, çalışma sonunda hastalığın arılıklardaki yaygınlığının %60, kolonilerdeki yaygınlığının ise %14 olduğu ifade edilmiştir (5). Ayrıca Türkiye’de nosemosise neden olan türleri belirlemek amacıyla yapılan bir çalışmada Samsun ve Giresun illerinden iki koloniye ait Nosema spp. sporları PZR ile incelenmiş ve Türkiye’de ilk kez N.ceranae tespit edilmiştir (23). Bu çalışmada ise laboratuvarımıza yapılan 140 başvurunun 6’sında (%4.28) nosemosis tespit edilmiştir. Enfeksiyon oranının en yüksek (%11.11) olduğu yıl 2010 olarak belirlenmiş, 2006 ve 2008 yıllarında yapılan başvurularda ise hastalık tespit edilmemiştir. Hastalığın mevsimlere ve aylara göre dağılımına bakıldığında, hastalığın en yoğun (%7.69) olarak görüldüğü mevsimin sonbahar olduğu belirlenmiş, bunu yaz (%6.25) ve ilkbahar (%3.12) takip etmiştir. Kışın yapılan başvurularda ise hastalık tespit edilmemiştir. Ayrıca nosemosis en yoğun olarak (%16.66) Eylül ayında tespit edilirken, Aralık, Ocak, Şubat, Mart, Temmuz, Ağustos ve Kasım aylarında hastalık tespit edilmemiştir. Miks enfeksiyon oranı genel toplamda %2.85 olarak belirlenmiştir. Miks enfeksiyon oranının en yüksek (%7.40) olduğu yıl 2010 iken, 2006 ve 2008 yıllarında hastalık tespit edilmemiştir. Ayrıca miks enfeksiyonun en yüksek olduğu mevsimin (%7.69) sonbahar, en yüksek olduğu ayın ise (%16.66) Eylül olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak Türkiye’nin çok geniş bir coğrafyasından, 5 yıllık süreçte laboratuvarımıza yapılan başvurular varroosis ve nosemosis yönünden değerlendirilmiş, her iki hastalığın dağılımı yıllara, mevsimlere ve aylara göre incelenerek elde edilen veriler konuyla ilgilenen araştırmacıların bilgisine sunulmuştur. Teşekkürler Çalışmamızın laboratuvar aşamasındaki katkılarından dolayı laboratuvar personelimiz Gülsün ÇINAR ve Y. Fuat KILIÇ’ a teşekkür ederiz. Ütük AE ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 11-15, 2011 Kaynaklar 1. Anderson DL, (2000). Variation in the parasitic mite Varroa jacobsoni. Apidologie. 31, 281-292. 2. Anderson DL, Trueman, JWH, (2000). Varroa jacobsoni is more than one species. Exp Appl Acarol. 24, 165-189. 3. Anonim, (2011). Varroosis of honey bees. Erişim adresi: http://www.oie.int/fileadmin/Home/eng/Health_standards/tahm/2.02.07_VARROOSIS.pdf, Erişim tarihi: 11.05.2011. 4. Aydın L, Çakmak İ, Güleğen E, Korkut M, (2003). Güney Marmara Bölgesi arı hastalıkları ve zararlıları anket sonuçları. U Arı Derg. 3, 37-40. 5. Aydın L, Çakmak İ, Güleğen E, Wells H, (2005). Honeybee Nosema disease in the Republic of Turkey. J Apic Res. 44, 196-197. 6. Aydın L, Güleğen E, Çetinbas H, (2001). Bursa yöresi bal arılarında Nosema apis (Zander, 1909)’in yaygınlığı. Bültendif. 17, 6-8. 7. Aydın L, Güleğen E, Çakmak İ, Girişgin AO, (2007). The Occurrence of Varroa destructor Anderson and Trueman, 2000 on honey bees (Apis mellifera) in Turkey. Turk J Vet Anim Sci. 31, 189-191. 8. Bailey L, Ball BV (1991): Honey Bee Pathology. Second edition. London: Academic Press. 9. Çakmak İ, Aydın L, Güleğen AE, (2003). Güney Marmara Bölgesinde balarısı zararlı ve hastalıkları. U Arı Derg. 3, 33-35. 10. Çakmak İ, Aydın L, Güleğen AE, Wells H, (2003). Varooa (Varroa destructor) and tracheal mite (Acarapis woodi) incidence in the Republic of Turkey. J Apic Res. 42, 57-60. 11. Fries I, (1997). Protozoa. Morse RA, Flottum K. eds. Honey Bee Pests, Predators, Diseases. A I Root Company, USA. p. 59-76. 12. Fries I, Feng F, Da Silva A, Slemenda SB, Pieniazek NJ, (1996). Nosema ceranae (Microspora, Nosematidae). Morphological and molecular characterization of a microsporidian parasite of the Asian honey bee Apis cerana (Hymenoptera, Apidae). European J Parasitol. 32, 356-365. 13. Hernández RM, Meana A, Prieto L, Salvador AM, Bailon EG, Higes M, (2007). Outcome of Colonization of Apis 15 mellifera by Nosema ceranae. Appl Env Microbiol, 73, 6331-6338. 14. Higes M, Hernández RM, Botías C, Bailón EG, GonzálezPorto AV, Barrios L, Del Nozal M J, Bernal JL, Jiménez JJ, Palencia PG , Meana A, (2008). How natural infection by Nosema ceranae causes honeybee colony collapse. Env Microbiol. 10, 2659-2669. 15. Higes M, Hernández RM, Meana A, (2006). Nosema ceranae, a new microsporidian parasite in honeybees in Europe. J Invertebr Pathol. 92, 93-95. 16. Jong DD, (1997). Mites: Varroa and other parasites of brood. Morse RA, Flottum K. Eds. Honey Bee Pests, Predators, Diseases. A I Root Company, USA. p. 282-321. 17. Kutlu MA, Ekmen F, (2003). Bingöl yöresi bal arılarında (Apis mellifera L.) Nosema hastalığının varlığı ve enfeksiyon oranı. Teknik Arıcılık. 79, 24-26. 18. Somerville D, Hornitzky M (2007). Nosema disease. Erişim adresi: http://www.dpi.nsw.gov.au/_data/assets/ pdf_file/0003/177519/nosema-disease.pdf, Erişim tarihi: 27.03.2009. 19. Şimşek H, (2005). Elazığ yöresi bal arılarında bazı parazit ve mantar hastalıklarının araştırılması. Ankara Üniv Vet Fak Derg. 52, 123-126. 20. Şimşek H, Dilgin N, Gültekin İ, (2001). Elazığ yöresinde bulunan arı işletmelerinde nosematosisin yaygınlığı. Etlik Vet Mikrobiyol Derg. 12, 49-51. 21. Topçu B, Arslan MÖ, (2004). Kars yöresindeki bal arılarında nosemosis’in yaygınlığı. U Arı Derg. 4, 164-170. 22. Uygur ŞÖ, Girişgin AO, (2008). Bal arısı hastalıkları ve zararları. U Arı Derg. 8, 130-142. 23. Ütük AE, Pişkin FÇ, Kurt M, (2010). First molecular detection of Nosema ceranae in Turkey. Vet J Ankara Univ. 57, 225-278. 24. Warrit N, Hagen TAR, Smith DR, Çakmak I, (2004). A survey of Varroa destructor strains on Apis mellifera in Turkey. J Apic Res. 43, 190-191. 25. Zeybek H, (1991). Arı hastalıkları ve zararlıları. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı. Etlik Hayvan Hastalıkları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü. Etlik, Ankara, p.21-27, 63-76. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, AB, 22, 16-22, Araştırma Makalesi 16 Güngör Kabaklı2011 Ö, Çalışkan E. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 16-22, 2011 / Research Article Attenue mavidil serotip-4 aşısının farklı stabilizatörler ile üretilmesi Ahmet Burak GÜNGÖR, Özden KABAKLI, Elvin ÇALIŞKAN Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü, Viral Aşı Üretim Laboratuvarı, Ankara, Türkiye Geliş Tarihi / Received: 30.05.2011, Kabul Tarihi / Accepted: 07.07.2011 Özet: Bu çalışma ile attenue mavidil serotip-4 aşısının halihazırda kullanılmakta olan embriyo ekstraktı ve yumurta sarısından oluşan stabilizatörünün yerine farklı stabilizatörlerin kullanılması ve bunların liyofilizasyon ve raf ömrüne etkileri araştırıldı. Bu amaçla Ankara Etlik Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Viral Aşı Üretim Laboratuarı bünyesinde bulunan ve Vero hücrelerinde üretilen SA BT/4 attenüe suşu kullanıldı. Hazırlanan ham aşı sırasıyla; Lactalbumin hydrolysate %5 -sucrose %10 (LH), Weybridge Medium (%2.5 lactalbümin hyrolysate , %5 sucrose ve %1 Sodium glutamate) (WBM), Lactalbumin hydrolysate %5 -Mannitol %10 (LM), Jelatin sorbitol (hidrolize jelatin %3.5- D-sorbitol %3.5) (JS), distile suda %5 oranında Trehalose hidrate (TD) ile hazırlanan değişik stabilizatörlerle karıştırılıp liyofilizasyona tabi tutuldu. Liyofilizasyon sonucunda ortaya çıkan final ürünün kalite kontrol testleri ve raf ömrü çalışmaları gerçekleştirildi. Bu testler sonucunda; liyofilizasyon sonucunda aşı virusunda meydan gelen infektif titredeki kayıp, denenen bütün stabilizatörler için kabul edilir düzeydeydi. Denemesi yapılan stabilizatörlerle hazırlanan aşılar zararsızdı. Raf ömrü çalışmalarında en iyi performansı Lactalbumin hydrolysate %5 -sucrose %10 (LH) ile hazırlanan aşı gösterdi. Anahtar sözcükler: Aşı, bağışıklık, mavidil serotip 4, raf ömrü, stabilizatör. Production of attenuated live bluetongue serotype-4 vaccine with different stabilizers Summary: In this study, effects of different stabilizers other than embryo extract and egg yolk used at present on lyophilisation and shelf life of attenuated lyophilized Bluetongue serotype-4 vaccine was investigated. For this purpose, SA BT/4 attenuated vaccine strain present at Etlik Central Veterinary Control and Research Institude Viral Vaccine Production Laboratory produced in Vero cell line is used. Bulk vaccine was mixed with 5% lactalbumin hydrolysate10% sucrose (LS), Weybridge Medium (2.5% lactalbümin hyrolysate , 5% sucrose and 1% Sodium glutamate) (WBM), 5% lactalbumin hydrolysate -10% Mannitol (LM), Gelatin sorbitole (3.5% hidrolised gelatine - 3.5% D-sorbitole) (JS) and 5% Trehalose hidrate (TD) in distilled water respectively as stabilizer. At the end of lyophilisation, quality control tests and shelf life studies of the vaccines were carried out. Results indicated that; the loss of infective titre of the vaccine virus after lyophilisation procedure was acceptable for all stabilizers, all the vaccines prepeared with mentioned stabilizers were harmless, the vaccine, prepeared with 5% lactalbumin hydrolysate-10% sucrose (LS) stabilizer had the best performance amongst in shelf life studies. Key words: Bluetongue serotype 4, vaccine, stabilizer, immunity, shelf life. Giriş Mavidil, ruminantların bulaşıcı olmayan, enfeksiyöz ve vektörler ile nakledilen bir virus hastalığıdır. Hastalık, Reoviridae ailesi içerisinde yer alan Orbivirus genusuna dahil mavidil virusu tarafından oluşturulur (5). Günümüzde BTV’un, aralarında çapraz bağışıklık bulunmayan 24 farklı serotipi tespit edilmiştir (5). Mavidil virusunun bilinen tüm ruminant türlerini enfekte edebildiği düşünülmektedir. Enfeksiyon sığır ve vahşi ruminantlarda genellikle asemptomatiktir (11). Bununla birlikte koyunlarda özellikle de yüksek verime sahip ırklarda, yüksek ateş, nazal akıntı baş bölgesinde ödem, oral mukozalarda hiperemi ve ülserasyon, dilde siyanoz ve ayak lezyonları ile seyreden klinik tablo oluşturur. Ayrıca döl veriminde azalma, abort ve konjenital anomalilere de neden olmaktadır (10, 12). Hastalık duyarlı bireyler arasında Culicoides spp. türü sokucu sinekler tarafından nakledilmektedir (4). Enfekte sığırlar, 12-14 haftaya kadar uzayabilen viremi dönemi ile mavidil epidemiyolojisinde önemli rezervuarlardır. Bu rezervuarlarda kış aylarında varlığını devam ettiren virus, kış sonunda sokucu sinekler yolu ile duyarlı konaklardaki yayılımına devam eder (5, 10, 12). Yazışma adresi / Correspondance: Ahmet Burak Güngör, Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü, 06020, Etlik, Ankara, Türkiye. E-posta: [email protected] Güngör AB, Kabaklı Ö, Çalışkan E. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 16-22, 2011 Mavidil enfeksiyonu, Uluslararası Salgınlar Ofisi’nin düzenlediği A grubu hastalıklar listesinde yer almaktadır. Mavidil virusu uygun koşulları yakaladığı dönemlerde hızlı bir şekilde yayılma özelliğine sahiptir. Tüm bunlarla birlikte salgın meydana gelen ülke hayvan ve hayvansal ürünlerde uygulanan ambargolar sonucunda ciddi sosyo-ekonomik problemleri de beraberinde getirmektedir (3, 10, 14). Ülkemizde mavidil virusunun varlığı ilk olarak 1944 yılında Hatay bölgesinde bildirilmiştir. Bunu takiben 1978 ve 1979 yılları arasında Yonguç ve ark.(21), tarafından ikinci bir mavidil salgını rapor edilmiş ve etken serotip 4 olarak tanımlanmıştır. Daha sonra enfeksiyon, sinek popülasyonunun aktif olduğu dönemlerde Ege ve Akdeniz bölgelerine yayılmıştır. Türkiye’de halen tip 4, 9 ve 16 olmak üzere 3 farklı serotipinin bulunduğu bildirilmektedir (6). Modifiye canlı aşıların üretiminde, embriyolu tavuk yumurtası (ETY) ya da farklı bir türe ait hücre kültürlerinde tekrarlanan seri pasajlar ile elde edilen attenüe tohum suşlar kullanılmaktadır (1, 5, 7, 11). Tek bir serotipe özgü aşı ile genellikle diğer serotiplere karşı koruyucu bağışık yanıt düzeyine ulaşılamaz (5). Bununla birlikte segmentli virusların doğası gereği farklı serotipler arasında çeşitli genetik alışverişlerin varlığı da bilinmektedir (6, 7). Modifiye canlı aşılar ile yapılan aşılama çalışmalarında sahada sirküle eden serotipin belirlenerek, kullanılan aşıların bunlara uygunluk göstermesi tavsiye edilmektedir (3, 8, 9, 13). Modifiye canlı aşıların üretiminde, embriyolu tavuk yumurtası (ETY) ya da farklı bir türe ait hücre kültürlerinde tekrarlanan seri pasajlar ile elde edilen attenüe tohum suşlar kullanılmaktadır (8, 13). Son yıllarda yapılan çalışmalarda, mavidil aşısının ve diğer orbivirusların aşılarının liyofilizasyon aşaması sırasında kullanılan geleneksel bir stabilizatör olan embriyo ekstraktı ve yumurta sarısı yerine değişik ve daha güvenli stabilizatörlerin etkileri araştırılmakta ve kullanılmaktadır (2, 11, 16, 17, 20, 21). Bu çalışmada attenue mavidil serotip-4 aşısının halihazırda kullanılmakta olan embriyo ekstraktı ve yumurta sarısından oluşan stabilizatörünün yerine farklı stabilizatörlerin kullanılması ve bunların liyofilizasyon ve raf ömrüne etkileri araştırıldı. 17 Materyal ve Metot Virus ve hücre kültürü: Ankara Etlik Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Viral Aşı Üretim Laboratuarı bünyesinde bulunan SA BT/4 attenüe virus suşu kullanıldı. Hücre kültürü olarak; CIRAD-EMVT laboratuarından temin edilen, kalite kontrol testleri tamamlanmış 157. pasajdaki monolayer Vero hücre hattı kullanıldı. Vasatlar: %10 fötal dana serumlu (FCS) Minimum essential medium Eagle (EMEM), hücre ve virus üretme vasatı olarak kullanıldı. Stabilizatörler: Lactalbumin hydrolysate %5 -sucrose %10 (LH) , Weybridge Medium (%2.5 lactalbümin hyrolysate , %5 sucrose ve %1 Sodium glutamate), Lactalbumin hydrolysate %5 -Mannitol %10 (LM), Jelatin sorbitol (hidrolize jelatin %3.5D-sorbitol %3.5) (JS), Trehalose hidrate (TD) distile suda %5 kullanıldı. Hiperimmün Serum: Mavi dil serotip 4 için tip spesifik ticari olarak temin edilen hiperimmün serum kullanıldı. Deneme Hayvanı: Etlik Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü bünyesindeki deneme hayvanları bölümünde bulunan 24 adet fare, 8 adet kobay ve 6 adet koyun kullanıldı. Çalışmalar Yerel Etik Kurul kararına uygun olarak gerçekleştirildi. Ana Tohum ve Çalışma Tohum Suş Üretimi: Ana tohum ve çalışma tohum suşları, Vero hücrelerinde 3 kez pasajı yapılarak Vero hücrelerine adaptasyonu sağlanan SA BT/4 attenüe virus suşu ile hazırlandı. Bu amaçla, 175cm2’lik hücre kültürü şişelerinde, %10 FCS ihtiva eden EMEM vasatı ile üretilen, %90 monolayer ekime hazır vero hücreleri kullanıldı. 0.01 moi. oranında virus ile adsorbsiyonlu ekim yöntemi kullanıldı. Adsorbsiyon süresinin sonunda, hücre kültürü şişelerine %2 FCS’lu EMEM besi yeri konularak, 37°C’de inkubasyona bırakıldı. Hücreler her gün mikroskopta incelenerek, %90-100 sitopatik etki (CPE) görülen şişeler +4°C’ye kaldırıldı. Toplanan viruslar kullanılıncaya kadar +4°C’de saklandı. Üretilen virusun kalite kontrol testleri OIE Terrestrial Manual, chapter 1.1.9’a göre yapılarak, ham ürün üretiminde kullanıldı. Ham Ürünün Elde Edilmesi: Etlik Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Viral Aşı Üretim Laboratuvarının üretmekte olduğu BLU-T4 18 Güngör AB, Kabaklı Ö, Çalışkan E. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 16-22, 2011 ETVAC isimli attenüe Mavidil tip-4 aşı protokolüne göre gerçekleştirildi. Ham Aşının Stabilizatörlerle Karıştırılması ve Liyofilizasyon: Hazırlanan ham ürün eşit hacimde, sırasıyla Lactalbumin hydrolysate %5 -sucrose %10 (LS serisi) , Weybridge Medium (%2.5 lactalbümin hyrolysate , %5 sucrose ve %1 Sodium glutamate) (WBM sersi), Lactalbumin hydrolysate %5 -Mannitol %10 (LM serisi), Jelatin sorbitol (hidrolize jelatin %3.5- D-sorbitol %3.5) (JS serisi), Trehalose hidrate distile suda %5 ile karıştırıldı (TD serisi). Bunu takiben her bir seri 5 ml hacimdeki aşı şişelerine 1 ml miktarında taksim edildi ve liyofilizasyon işlemine tabi tutuldu. Alüminyum kapakları kapatıldıktan sonra kalite kontrol, bağışıklık ve raf ömrü testleri yapılıncaya kadar -20ºC muhafaza edildi. Raf Ömrünün Belirlenmesi: Sterilite, vakum ve nem kontrollerinde uygun bulunan her bir aşı serisi için; liyofilizasyon sonrası titresini saptamak amacıyla 4 ayrı mikrotitrasyon testi gerçekleştirildi ve ortalama titre değerleri tespit edildi. Ham ürünün ve liyofilizasyon sonrası elde edilen aşı serilerinin enfektif titrelerinin tespiti amacıyla OIE Manual of standarts of diagnostic tests and vaccines (15) de belirtilen mikrotitrasyon test yöntemi kullanıldı. Daha sonra; A. Her bir aşı serisi 37°C de 1 hafta bekletmek suretiyle hızlı raf ömrü çalışması gerçekleştirildi. Bunun için her bir aşı serisi 37°C inkübatörlerde 1 hafta bekletildi. Süre sonunda örnekler alındı ve her bir aşı serisi için ayrı ayrı 4 adet mikrotitrasyon testi uygulandı, ortalama titre değerleri saptandı ve liyofilizasyon sonrası titre değerleri ile karşılaştırıldı. B. 4°C de gerçek zamanlı raf ömrü çalışması gerçekleştirildi. Bunun için hızlı raf ömrü çalışmasında en iyi performansı gösteren aşı serisi 4°C’de depolanarak belli zaman aralıklarında örnekler alınarak ve ortalama titre değerini saptamak için 4 adet mikrotitrasyon testi uygulandı. Liyofilize aşıların kalite kontrol testleri: Raf ömrü çalışmalarında en iyi performansı gösteren aşı serileri zararsızlık, potens ve immujenite gibi kalite kontrol testlerine alındı. Zararsızlık: Bu amaçla, kobay ve fareler kullanıldı. - Denemesi yapılan her bir stabilizatör için 4 adet kobaya intraperitoneal olarak 2 ml inokule edildi, 4 adet kobay ise kontrol olarak bırakıldı. - Aynı şekilde, denemesi yapılan her bir stabilizatör için 12 adet ise fareye intraperitoneal olarak 0,5ml inokule edildi, 12 adet fare kontrol olarak bırakıldı. Kobay ve fareler uygulamadan sonra 14 gün boyunca klinik gözlem altında tutuldu. Potens ve İmmünojenite: Mavidil antikorları yönünden seronegatif koyunlar kullanıldı. Hayvanlar, aşıların verilmesini takiben klinik belirtiler yönünden 28 gün süre ile takip edildi ve günde iki defa beden ısıları alındı. Sürenin bitiminde hayvanlardan kan serum örnekleri alınarak mavidil virusuna karşı antikor varlığı yönünden test edildi. Bulgular Sterilite: Denemesi yapılan tüm aşı serileri, liyofilizasyon sonrasında yapılan testler sonucunda steril bulundu. Vakum: Denemesi yapılan tüm aşı serilerinde liyofilizasyon sonrasında vakum oranı %100 olarak bulunmuştur. Nem: Denemesi yapılan TD, WBM, LM, JS ve LH aşı serilerinde ortalama nem oranı sırasıyla %8.87, %7.01, %4.11, %7.75 ve %3.37 olarak bulunmuştur (Şekil 1). Şekil 1. Denemesi yapılan aşı serilerinde ortalama nem oranları. Ham ürün ile Liyofilize aşı serileri arasındaki titre farkları: TD, WBM, LM, JS ve LH aşı serileri için üretilen Ham ürünün titresi ortalama Log 108.3 DKID50/ml olarak belirlendi. Liyofilizasyon işleminden sonra elde edilen liyofilize aşı serileri için ortalama titre değerleri sırasıyla Log 108.17, 108.15, 107.1, 106.62 ve 108.22 DKID50/ml olarak belirlendi (Şekil 2). Güngör AB, Kabaklı Ö, Çalışkan E. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 16-22, 2011 19 lama titre değeri Log 106.92 DKID50/ml (Log 106.8, 106.8, 107.1, 107.0 DKID50/ml) olarak belirlendi. Titre değerindeki düşüş ise, Log 101.23 olarak belirlendi. Şekil 2. Denemesi yapılan aşı serilerinde Ham ürün ve liyofilize ürünlerin arasındaki ortalama titre değişimleri. Raf ömrü çalışmaları 37°C de 1 hafta bekletmek suretiyle hızlı raf ömrü çalışması: Denemesi yapılan her bir aşı serisinin liyofilizasyon sonrasında tespit edilen titre değerleri ve bunu takiben gerçekleştirilen hızlı raf ömrü çalışmalarında elde edilen sonuçlar, her bir aşı serisi için aşağıda verilmiştir. A.1. TD Aşı Serisi: Bu seri için liyofilizasyon sonrasında yapılan 4 seri mikrotitrasyon testinde ortalama titre değeri Log 108.17 DKID50/ml (Log 108.3, 108.2, 108.0, 108.2 DKID50/ml) olarak belirlendi. Bunu takiben gerçekleştirilen hızlı raf ömrü çalışmalarında ise; yapılan 4 seri mikrotitrasyon testinde ortalama titre değeri Log 106.32 DKID50/ml (Log 106.2, 106.3, 106.3, 106.5 DKID50/ml) olarak belirlendi. Titre değerindeki düşüş ise, Log 101.85 olarak belirlendi. A.2. WBM Aşı Serisi: Bu seri için liyofilizasyon sonrasında yapılan 4 seri mikrotitrasyon testinde ortalama titre değeri Log 108.15 DKID50/ml (Log 107.9, 108.1, 108.3, 108.3 DKID50/ml) olarak belirlendi. Bunu takiben gerçekleştirilen hızlı raf ömrü çalışmalarında ise; yapılan 4 seri mikrotitrasyon testinde orta- A.3. LM Aşı Serisi: Bu seri için liyofilizasyon sonrasında yapılan 4 seri mikrotitrasyon testinde ortalama titre değeri Log 107.10 DKID50/ml (Log 107.0, 107.2, 107.1, 107.1 DKID50/ml) olarak belirlendi. Bunu takiben gerçekleştirilen hızlı raf ömrü çalışmalarında ise; yapılan 4 seri mikrotitrasyon testinde ortalama titre değeri Log 106.37 DKID50/ml (Log 106.8, 106.8, 107.1, 107.0 DKID50/ml) olarak belirlendi. Titre değerindeki düşüş ise, Log 100.73 olarak belirlendi. A.4. JS Aşı Serisi: Bu seri için liyofilizasyon sonrasında yapılan 4 seri mikrotitrasyon testinde ortalama titre değeri Log 106.62 DKID50/ml (Log 106.7, 106.6, 106.8, 106.4 DKID50/ml) olarak belirlendi. Bunu takiben gerçekleştirilen hızlı raf ömrü çalışmalarında ise; yapılan 4 seri mikrotitrasyon testinde ortalama titre değeri Log 103.17 DKID50/ml (Log 103.1, 103.0, 103.3, 103.3 DKID50/ml) olarak belirlendi. Titre değerindeki düşüş ise, Log 103.45 olarak belirlendi. A.5. LH Aşı Serisi: Bu seri için liyofilizasyon sonrasında yapılan 4 seri mikrotitrasyon testinde ortalama titre değeri Log 108.22 DKID50/ml (Log 108.3, 108.2, 108.1, 108.3 DKID50/ml) olarak belirlendi. Bunu takiben gerçekleştirilen hızlı raf ömrü çalışmalarında ise; yapılan 4 seri mikrotitrasyon testinde ortalama titre değeri Log 108.15 DKID50/ml (Log 108.0, 108.2, 108.2, 108.2 DKID50/ml) olarak belirlendi. Titre değerindeki düşüş ise, Log 100.07 olarak belirlendi. Denemesi yapılan tüm aşı serilerinin hızlı raf ömrü çalışmalarında gösterdikleri performans Tablo 1 ve Şekil 3’de özetlenmiştir. Tablo 1. Denemesi yapılan aşı serilerinde Ham ürün, Liyofilize ürün ve hızlı raf ömrü çalışması sonunda elde edilen titre değişimleri. Aşı serileri Ham ürün titre (Log10 DKID50/ml) Liyofilize ürün titre (Log10 DKID50/ml) 37°C de 1 hafta sonunda titre (Log10 DKID50/ml) TD 8,3 8,17 6,32 WBM 8,3 8,15 6,92 LM 8,3 7,10 6,37 JS 8,3 6,62 3,17 LH 8,3 8,22 8,15 20 Güngör AB, Kabaklı Ö, Çalışkan E. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 16-22, 2011 Şekil 3. Denemesi yapılan aşı serilerinin ham ürün aşamasında, liyofilize ürün formunda ve liyofilize ürünün 37°C de 1 hafta ( hızlı raf ömrü çalışması) sonunda ortalama titreleri. 4°C’de gerçek zamanlı raf ömrü çalışması: Gerçek zamanlı raf ömrü çalışmalarına daha önceden başlanan LH aşı serisi için elde edilen final ürün 4°C’de depolandı ve 24 ay süresince belirli zaman aralıklarında örnek alınarak titrasyon testine tabi tutuldu. Üretilen ham aşının titresi Log 106.4 DKID50/ ml bulundu. LH ile liyofilizasyondan sonra ise bu titre Log 106.22 DKID50/ml olarak tespit edildi. Bun- dan sonra liyofilize ürün 4°C’de depolandı ve 12, 14, 16, 20 ve 24 üncü aylarda örnekler alınarak titrelerine bakıldı. Yapılan titrasyon testleri sonucunda liyofilize aşının zaman içerisindeki titreleri sırasıyla Log 106.11, 106.05, 105.93, 105.85 ve 105.78 DKID50/ ml olarak bulundu. LH aşı serisinin gerçek zamanlı raf ömrünün belirlenmesi sırasında elde edilen titre değerleri Şekil 4’de özetlenmiştir. Şekil 4. LH aşı serisinin gerçek zamanlı raf ömrünün belirlenmesi sırasında zaman içerisinde elde edilen titre değerleri. Güngör AB, Kabaklı Ö, Çalışkan E. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 16-22, 2011 Zararsızlık, potens ve immünojenite: Gerçek zamanlı raf ömrü çalışması tamamlanan LH aşı serisinin zararsızlık testlerinde aşının inokulasyonu yapılan fare ve kobaylarda 14 gün boyunca her hangi bir klinik bulgu gözlenmedi. Potens ve immünojenite çalışmalarında ise daha önce BT antibody ELISA testi ile negatif olduğu belirlenen 4 koyun (1 adedi kontrol olarak) kullanıldı. Aşı uygulamasını takiben hayvanlarda hafif bir beden ısısı artışı (ilk 5 gün 0.3-0.5 derece) dışında herhangi bir klinik bulgu gözlenmedi. 28 gün boyunca gözlem altında tutulan hayvanlardan, süre sonunda kan alındı ve mavidil antikorları yönünden test edildi. Yapılan BT antibody ELISA testi sonucunda aşılama yapılan tüm hayvanlarda mavidil antikorları tespit edildi. Tartışma ve Sonuç Bu araştırmamızda Vero hücrelerinde 3 kez pasajı yapılarak Vero hücrelerine adaptasyonu sağlanan SA BT/4 attenüe virus suşu kullanılarak değişik stabilizatörlerle hazırlanan liyofilize atenüe mavidil aşılarının raf ömürleri incelendi. Günümüzde, her ne kadar mavidil attenüe liyofilize aşılarının farklı stabilizatörlerle deneme çalışmaları fazla olmasa da, veteriner kullanımda olan liyofilize aşıların gerek stabilitesini artırmak ve gerekse raf ömrünü uzatmak amacıyla değişik stabilizatörler araştırılmıştır (11, 16, 17). Çalışmamızın ana hattını, değişik stabilizatörlerle (TD, WBM, JS, LM ve LH) hazırlanan mavidil serotip-4 aşılarının, gerek liyofilizasyon işlemi sırasında, gerekse liyofilizasyon işleminden sonra kalite kontrol testleri açısından ve daha sonra da raf ömrünün uzunluğu açısından değerlendirilmesi oluşturmuştur. Denemesi yapılan aşı serilerinin, liyofilizasyon işleminden sonra yapılan nem kontrollerinde, en fazla nem oranının TD, JS ve WBM (sırasıyla %8.87, %7.75, %7.01) aşı serilerinde olduğu gözlemlendi (Şekil1). Sparkes ve Fenje (19), liyofilize aşılarda %6 ve üzerindeki oranındaki nem oranının aşının stabilitesi üzerine olumsuz etkisi olduğunu vurgulamışlardır. Nitekim TD, JS ve WBM kullanılan aşı serilerinin hızlı raf ömrü çalışmalarında en büyük titre düşüşüne sahip oldukları (TD için Log 101.85 DKID50/ml, JS için Log 103.45 DKID50/ml ve WBM için Log 101.23 DKID50/ml ) tespit edildi. Nem oranlarının yüksek olmasının sebebinin, kullanılan 21 stabilizatörlerde kuru madde oranının nispeten daha az olmasından kaynaklandığını düşünmekteyiz. Stabilizatör olarak LH ve LM kullanılan aşı serilerinde nem oranının daha düşük olmasının (sırasıyla %3.37 ve %4.11) bunların hızlı raf ömrü çalışmalarında daha stabil olmalarını sağlamış olma olasılığı vardır. Yukarıda bahsedilenleri doğrular şekilde nem oranı en düşük olan (%3.37) LH aşı serisi hızlı raf ömrü çalışmalarında en iyi performansı göstermiştir (Log 100.07 DKID50/ml). Mariner ve ark. (10), LH, JS ve LGS gibi farklı stabilizatörlerle termostabil sığır vebası aşı üretimini denemiş ve araştırma sonunda iyi bir performans gösteren LH stabilizatörü önermiştir. Benzer şekilde Sarkar ve ark. (18), PPR aşısı üretiminde LH, WBM, JS ve TD gibi farklı stabilizatörler denemiş, LH ve TD stabilizatörü uygun bulmuşlardır. Çalışmada stabilite açısından uygun bulduğumuz LH aşı serisi gerçek raf ömrü çalışmalarına alındı. Bu çalışmalarda da iki senelik zaman aralığı içerisinde söz konusu aşı serisinin enfektif titresinde Log 100.44 DKID50/ml oranı gibi hafif bir düşüş gözlemlendi. Aynı zamanda hazırlanan bu aşının zararsızlık, potens ve immüjenite çalışmaları yapıldı. Bu testler sonucunda da kobay ve farelerde zararsız olduğu tespit edildi. Koyunlarda yapılan potens ve immüjenite çalışmalarında ise herhangi bir patojenite veya alerjik reaksiyon oluşturmadığı ve aşılama yapılan tüm hayvanlarda yeterliği bağışıklığı sağladığı ortaya konmuştur. Araştırmamızın sonunda elde edilen bulgular ve diğer araştırmaların ışığında, attenue Mavidil Serotip-4 liyofilize aşısının geleneksel stabilizatörü olan embriyo ekstraktı ve yumurta sarısının yerine, Lactalbumin hydrolysate %5 -sucrose %10 (LH) karışımından oluşturulmuş stabilizatörün güvenle kullanılabileceği ortaya konmuştur. Bu yeni stabilizatörle hazırlanan aşıların da raf ömrünün 2 yıla kadar uzayabileceği tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra, bu stabilizatörün kullanılmasıyla; mavidil tip 4 aşısında kullanılan yumurta sarısı ve embriyo ekstraktının hazırlanması ve uygulanması zor olduğundan, aşı üretim aşamalarında kontaminasyon riski ve buna bağlı ekonomik kayıpların azalacağı, buna bağlı olarak da üretimin daha güvenli, hızlı ve ekonomik olacağı kanısındayız. 22 Güngör AB, Kabaklı Ö, Çalışkan E. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 16-22, 2011 Kaynaklar 1. Alexander RA, Haig DA, (1951). The use of egg attenuated bluetongue virus in the production of a polyvalent vaccine for sheep. Onderstepoort J Vet Res, 26, 3-15. 2. Anonim, Bluetongue vaccine, method of producing same and method of immunizing rumminants therewith. Erişim adresi: http://www.wipo.int/pctdb/en/wo.jsp?IA=US1983 000052&DISPLAY=DESC, Erişim tarihi: 03.03.2011 3. Anonim, European Commision Health Consumer Protection Directorate General (Sanco/C3/AH/R19/2000) Possible use of vaccination against Bluetongue in Europe. Scientific Committee on animal health and animal welfare. Adopte 27 june 2000. 4. Bréard E, Sailleau C, Coupier H, Mure-Ravaud K, Hammoumi S, Gicquel B, Hamblin C, Dubourget P, Zientara S, (2003). Comparison of genome segments 2, 7 and 10 of bluetongue viruses serotype 2 for differentiation between field isolates and the vaccine strain. Vet Res. 34, 777-789. 5. Erasmus BJ, (1990). Bluetongue virus. Dinter Z, Morein B. eds. Virus Infections of Ruminants. Elsevier Science Publishers. Chapter 21, p. 227-237. 6. Ertürk A, Tatar N, Kabaklı O, İncoğlu S, Çizmeci SG, Barut FM, (2004). The current situation of bluetongue in Turkey. Vet Ital. 40 (3), 137-140. 7. Hammoumi S, Breard E, Sailleau C, Russo P, Grillet C, Cetre-Sossah C, Albina E, Sanchis R, Pepin M, Guibert J, Zientra S, (2003). Studies on the Safety and Immunogenicity of the South African BluetongueVirus Serotype 2 Monovalent Vaccine: Specific Detection of the Vaccine Strain Genome by RT-PCR. J Vet Med. 50, 316-21. 8. Kirkland PD, Hawkes RA, (2004). A comparisation of laboratory and wild strains of bluetongue virus- is there any difference and dose it matter? Vet Ital. 40 (4), 448-455. 9. Mann N, Mann S, Singh KP, Samuel AR, Mertens P, (2004). Development of reverse transcriptase-polymerase chain reaction-basedassays and sequencing for typing European strains of bluetongue virusand differential diagnosis of field and vaccine strains. Vet Ital. 40 (4), 552-561. 10. Mellor PS, Wittmann EJ, (2002). Bluetongue virus in the mediterranean basin 1998-2001. Vet J. 164(1), 20-37. 11. Mariner JC, House AE, Sollod C, Mebus CA, (1990). Comparison of the effect of various stabilizers and lyophilization cycleson the thermostability of a Vero Celladapted rinderpest vaccine. Vet Microbiol. 21(3), 195209. 12. Monaco F, Camma C, Serini, Savini G, (2006). Differentiation between field and vaccine strain of bluetongue virus serotype 16. Vet Microb. 166, 45-52. 13. Murphy FA, Gibbs JEP, Horzineck CM, Studdent MJ, eds., (1999). Veterinary Virology. Third Edition. Raven Press Ltd. New York. 14. Murray PK, Eaton BT, (1996). Vaccines for bluetongue. Aust Vet J. 73(6), 207-210. 15. OIE, (2000). Manual of Standarts for Diagnostic Tests and Vaccines Bluetongue. Erişim adresi: http://www. oie.int.norms.MMANUAL/A_00026.htm. Erişim tarihi: 03.03.2011. 16. Ozawa Y, Bahrami S, (1968). Effects of Freezing on African Horse Sickness Virus. Arc Virol. 26(2), 201-210. 17. Rashid A, Asım M, Chaudhary H, (2008). Effect of various stabilizers on titre of lyophilized live-attenuated Peste Des Petits Rumminants (PPR) vaccine. Pakistan Vet J. 28(4), 203-204. 18. Sarkar J, Sareenivasa BP, Singh RP, Dhar P, Bandyopadhyay SK, (2003). Comparative efficiency of various chemical stabilizers on the thermostability of a live-attenuated Peste de Petits Rumminants (PPR) vaccine. 21, 47284735. 19. Sparkes JD, Fenje P, (1972). The effect of residual moisture in lyophilized smallpox vaccine on its stability at different temperatures. Bull World Health Organ. 46 (6), 729-734. 20. Wittmann E, Mellr P, Baylis M, (2001). Using climate data to map the potential distribution of Culicoides imicola (Diptera: Ceratopogonidae) in Europe. Rev Sci Tech. 20 (3): 731-740. 21. Yonguç AD, Taylor WP, Csontos L, Worrall E, (1982). Bluetongue in Western Turkey. Vet Rec Aug. 111, 144-146. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, Babacan 22, 23-26,O2011 23 ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22,Araştırma 23-26, 2011Makalesi / Research Article Kedi ve köpeklerden izole edilen dermatofit etkenlerinin retrospektif değerlendirilmesi Orkun BABACAN, Bülent BAŞ, H. Kaan MÜŞTAK, Özlem ŞAHAN, Oya TEKİN, Ebru TORUN Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye Geliş Tarihi / Received: 08.04.2010, Kabul Tarihi / Accepted: 17.05.2011 Özet: Bu çalışmada 2006-2011 yılları arasında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi kliniklerinden Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’na farklı mevsimlerde gönderilen dermatofitoz şüpheli kedi ve köpekten alınan toplam 420 deri kazıntısı ve kıl örneği dermatofit etkenleri yönünden incelendi. Kedilerden alınan 147 materyalin 34’ünden (%23.1) Microsporum spp. ve 6’sından (%4.0) Trichophyton spp.; köpeklerden alınan 273 materyalin 43’ünden (%15.7) Microsporum spp. ve 12’sinden (%4.3) Trichophyton spp. izole edildi. Dermatofitozis olgularına diğer mevsimler ile karşılaştırıldığında ilkbahar mevsiminde ve kedilerde %46.1, köpeklerde ise %34.0 olmak üzere daha yüksek oranda rastlandı. Anahtar sözcükler: Dermatofit, izolasyon, kedi, köpek. Retrospective evolution of dermatophytes isolated from cats and dogs Summary: In this study, 420 skin scrapings and hair samples taken from 147 cats and 273 dogs sent from Ankara University Faculty of Veterinary Medicine Clinics to Department of Microbiology with dermatophytosis suspicion between the years 2006-2011 were investigated. Thirty four (23.1%) Microsporum spp. and 6 (4.0%) Trichophyton spp. were isolated from 147 samples taken from cats; 43 (15.7%) Microsporum spp. and 12 (4.3%) Trichophyton spp. were isolated from 273 samples taken from dogs. Comparison of seasonal isolation rates showed that the dermatophyte incidence in spring had higher isolation rates; 46.1% from cats and 34.0%; than the other seasons. Key words: Cat, dermatophyte, dog, isolation. Giriş Dermatofitozis, fungal etkenler tarafından oluşturulan, kıl folikülleri, tırnak ve epidermisin keratin tabakasını etkileyen infeksiyöz ve zoonoz bir hastalıktır. Dermatofitozise neden olan etkenler Microsporum, Trichophyton ve Epidermophyton cinsinde bulunur ve orijinlerine göre zoofilik, antropofilik ve jeofilik olarak üç grup altında toplanabilirler. Zoofilik dermatofit türleri olarak adlandırılan grup (Microsporum canis, Trichophyton mentagrophytes) zoonotik özelliktedir ve infekte hayvanlardan diğer hayvanlara ve insanlara bulaşarak infeksiyona neden olurlar (2). Antropofilik türler (Microsporum audouinii) insanlarda görülür, fakat hayvanlarda normalde görülmeyen türlerdir. Jeofilik dermatofitler ise topraktan hem hayvanlara ve hem de insanlara bulaşarak infeksiyonlara neden olurlar. Microsporum gypseum ve Trichophyton terrestre en sık görülen jeofilik dermatofitlerdendir. Hayvanlarda dermatofitozise özellikle Microsporum ve Trichophyton cinsinde bulunan türler neden olur (2, 7, 11). M.canis en yaygın olan türdür ve özellikle kedilerde infeksiyon oluşturur. M.gypseum ve T.mentagrophytes türleri de kedi ve köpeklerde infeksiyon meydana getirir. Diğer dermatofit türleri ise daha az sıklıkta infeksiyon oluştururlar (11). Genel olarak dermatofitozise genç hayvanlar daha duyarlıdır (2, 3). Ayrıca kötü besleme, sıkışık barındırma, infekte hayvanlara yeterli karantina süresinin uygulanmaması risk faktörleri arasındadır. Dermatofitler, infekte hayvanların kılları ile temas, fomitler veya toprak gibi çevresel faktörler ile diğer duyarlı hayvanlara ve insanlara bulaşırlar. İnsanlara bulaşma potansiyeli olan M.canis’in rezervuarı kedilerdir (11). M.canis başta olmak üzere bazı etkenler hayvanlara bulaşmayı takiben 7 gün içerisinde Wood lambası altında floresan verirler ve klinik belirtiler ise 2-4 hafta içerisinde ortaya çıkar. Dermatofitler kıl, tırnak ve derinin dış tabakası gibi keratinize tabakalarda ürerler. Mukoz membranlar hastalıktan etkilenmez. Lezyonlar sirkuler yapıdadır ve “rin- Yazışma adresi / Correspondance: H. Kaan Müştak, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, 06110, Dışkapı, Ankara, Türkiye. E-posta: [email protected] Babacan O ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 23-26, 2011 24 gworm” olarak adlandırılır. Köpeklerde dermatofitoza genellikle yavrularda daha sık rastlanır. Erişkin köpeklerde ise immunsupresyon durumunda hastalık görülür. Lezyonlar vücudun herhangi bir bölgesinde ve küçük sirküler kıl dökülmeleri şeklinde görülür. Lezyonun merkezi sınırlanmış pullu görünümde ve eritamatözdür. İlerleyen dönemde lezyon kabuklanır ve şişkinlikler görülür. Vezikül ve püstüller, infeksiyonun erken dönemlerinde görülebilir. Çoğu infekte kedide lezyon görülmez veya az görülür. Uzun tüylü kediler subklinik taşıyıcı olabilirler. Kedi yavrularında hastalığın erken döneminde yüz, kulak ve ayak tabanında semptomlar görülebilir. Genellikle fokal alopesi, kabuklu ve pullu deri görünümü ve kıllarda bozukluklar görülür (8, 11). Mikroskobik olarak deri kazıntıları ve kıllardan %10’luk KOH ile hifa veya konidialar görülebilir. Kesin tanı kültür sonucuna göre değerlendirilir. Deri kabukları ve kökleri ile alınmış kıl örnekleri kültür için kullanılır. Kedi ve köpeklerde dermatofitozise neden olan türler 4-7 gün inkubasyon süresinde 2528°C’de ürerler. Türler; makroskobik olarak şekillenen kolonilerin yapısı ve rengi, mikroskobik olarak ise makrokoinida, mikrokonidia, spor ve diğer mantar yapıları ile identifiye edilirler (9, 11). Bu çalışmada, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’na getirilen dermatofitoz şüpheli kedi ve köpeklerden alınan örneklerden dermatofitoza neden olan mantarların direkt mikroskopi ve mikolojik kültür yöntemleri ile tanımlanması amaçlandı. Materyal ve Metot Bu çalışmada; 2006-2011 yılları arasında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Klinikleri’nden Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’na farklı mevsimlerde gönderilen 147 kedi ve 273 köpekten alınan toplam 420 deri kazıntısı ve kıl örneği kullanıldı (Tablo 1). Tablo 1. Toplanan örnek sayıları ve mevsimsel dağılımları. Hayvan Türü Sonbahar Kış İlkbahar Yaz Toplam Kedi 51 37 26 33 147 Köpek 87 79 50 57 273 Toplam 138 116 76 90 420 Deri kazıntısı ve kıl örneklerinin alınması: Dermatofitozun laboratuvar tanısı amacıyla hayvanlardan deri kazıntısı ve kıl örnekleri alındı. Lezyonlarda bulunan yabancı maddeler ve kontaminantları temizlemek amacıyla örnekleme yapılan alan %70’lik alkolle silindi. Alkol kuruduktan sonra steril pens ve bisturi kullanılarak lezyonların kenarlarındaki birden fazla bölgeden yeterli miktarda deri kazıntısı ve kıl örneği direkt mikroskobik muayene, izolasyon ve identifikasyon yapılması amacıyla alındı (1, 5). Direkt mikroskobik muayene: Alınan deri kazıntısı ve kıl örneklerinden %10’luk KOH ile preparatlar hazırlandı. Bu amaçla lam üzerine %10’luk KOH çözeltisinden bir damla konuldu. Üzerine steril pens yardımıyla alınan örnek konuldu. Lamel kapatılarak preparat hafifçe alttan ısıtıldı ve oda ısısında 30-60 dakika bekletildi. Daha sonra mikroskopta dermatofitlere ait spor ve hifa yapıları arandı (1, 5). İzolasyon ve identifikasyon: Kedi ve köpeklerden alınan tüm örneklerden izolasyon çalışması yapıldı. Örneklerden, bileşiminde kloramfenikol ve siklohekzimid bulunan Sabouraud Dekstroz Agar (SDA) besi yeri yüzeyine yerleştirilen marazi maddelerin steril pens veya bistüri ile besi yerinin içine gömülmesiyle ekimler yapıldı. Ekim yapılan besi yerleri aerobik koşullarda 25°C’de 4 hafta süreyle inkübe edildi ve her gün kontrol edilerek üreme olan örnekler kaydedildi (1, 5). İnkübasyon süresince, şekillenen koloniler makroskobik ve mikroskobik özelliklerine göre identifiye edildi. Makroskopik olarak besi yerinde şekillenen kolonilerin üreme durumu ve süresi, yapısı ve petrinin ön-arka yüzündeki pigmentasyon özellikleri dikkate alındı. Mikroskobik muayenede ise, SDA’da şekillenen kolonilerden Laktofenol Pamuk Mavisi solüsyonu (fenol 10.0 g, laktik asit 20.0 g, gliserin 40.0 g, anilin mavisi 0.05 g, distile su 20.0 ml) ile preparat hazırlandı. Bu amaçla lam üzerine Laktofenol Pamuk Mavisi solüsyonundan bir damla konuldu. Şekillenen koloninin dış kenarından bir parça steril bisturi ile alınarak bu solüsyonun üzerine konuldu. Preparatın üzeri lamel ile kapatıldı ve mikroskopta mantar kolonilere ait hifa, makrokonidium, makrokonidium ve spor yapıları incelenerek, dermatofitler cins düzeyinde değerlendirildi (1, 5). Babacan O ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 23-26, 2011 Bulgular Yüz kırk yedi kedi ve 273 köpeğe ait toplam 420 materyalden, kedilerde 40 (%27.2), köpeklerde ise 55 (%20.1) örnekten dermatofit izole edildi. (Tablo 2). Kedilerden alınan 147 materyalin 34’ünden (%23.1) Microsporum spp. ve 6’sından (%4.0) Trichophyton spp.; köpeklerden alınan 273 materyalin 43’ünden (%15.7) Microsporum spp. ve 12’sinden (%4.3) Trichophyton spp. izole edildi. İzole edilen dermatofit etkenleri Tablo 3’de, mevsimsel dağılımları ise Tablo 4’te gösterilmiştir. Tablo 2. Dermatofit izole edilen kedi ve köpek sayıları. Hayvan Türü Örnek Sayısı Pozitif Örnek Sayısı (%) Kedi 147 40 27.2 Köpek 273 55 20.1 Toplam 420 95 22.6 Tablo 3. Türlere göre izole edilen dermatofit etkenlerinin sayı (n) ve yüzde (%) oranları. Dermatofit Türü Kedi Köpek Toplam n n n (%) (%) (%) Microsporum spp. 34 85.0 43 78.2 77 81.1 Trichophyton spp. 6 Toplam 40 100 15.0 12 21.8 18 18.9 55 100 95 100 Tablo 4. Dermatofit izole edilen örneklerin mevsimsel dağılımı. Hayvan Sonbahar Kış İlkbahar Yaz Türü N/n (%) N/n (%) N/n Kedi 51/14 27.4 37/5 13.5 26/12 46.1 33/9 27.2 Köpek 87/10 11.4 79/9 11.3 50/17 34.0 57/19 33.3 Toplam 138/24 17.3 (%) N/n (%) 116/14 12.0 76/29 38.1 90/28 31.1 Tartışma ve Sonuç Zoofilik, antropofilik ve jeofilik dermatofitler tarafından meydana getirilen dermatofitoz, vücudun yüzeysel bölgelerinde meydana gelen zoonotik özelliklte infeksiyöz bir hastalıktır (2, 11). Dermatofitoza neden olan etkenlerin klinik olarak sağlıklı kedi ve köpeklerden de izole edildikleri bildirilmiştir. Klinik olarak bulgu göstermeyen kedilerden %15.0-30.4, 25 köpeklerden ise %18.4-75.0 oranlarında dermatofit izole edilmiştir (11). Yapılan bu çalışmada, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Klinikleri’nden Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’na gönderilen, 147 kedi ve 273 köpekten alınan toplam 420 klinik örnek, dermatofit etkenleri yönünden değerlendirildi. İncelenen örneklerden, kedilerde 40’ı (%27.2), köpeklerde ise 55’i (%20.1) olmak üzere 95’i (%22.6) dermatofit yönünden pozitif olarak bulundu. Dermatofitoz görülme oranı değerlendirildiğinde (kedi %27.1 ve köpek %20.1) izolasyon oranları arasında farklılık olduğu ve kedilerde görülme oranının daha fazla olduğu saptandı. Kosravi ve Mahmoudi (6), Tel ve Akan (13) tarafından yapılan çalışmalar bu görüşü destekler niteliktedir. Buna paralel olarak ayrıca Cafarchiac ve ark. (4) kedilerde %28.2, köpeklerde ise %20.5; Çiftci ve ark. (5) kedilerde %21.9, köpeklerde %19.6; Khorsravi ve ark. (6) kedilerde %54.8, köpeklerde %8.2 oranında tespit etmişlerdir. Çiftci ve ark. (5) tarafından yapılan çalışmada kedi ve köpek arasında görülme oranı arasında farklılık görülmemiştir. Bernardo ve ark. (2) köpeklerde %11.2 ve kedilerde %6.9 oranında dermatofitoz etkenleri izole etmişlerdir. Bu çalışmada dermatofit izolasyon oranları kedi ve köpeklerde karşılaştırıldığında kedilerde (%27.2), köpeklerden (%20.1) daha fazla oranda dermatofit izole edilmiştir. Dermatofit pozitif olarak sonuçlanan örneklerin mevsimsel dağılımı sonbahar için, kedilerde %27.4, köpeklerde %11.4 oranında tespit edildi. Çiftci ve ark. (5) diğer mevsimlere oranla sonbahar mevsiminde (kedilerde %38.8, köpeklerde %21.4) daha yüksek düzeyde dermatofit izole etmişlerdir. Çiftci ve ark. (5)’nın ilkbahar mevsiminde tespit ettiği dermatofit izolasyon oranları kedilerde %30.5, köpeklerde ise %28.5 iken; yapılan bu çalışmada oranlar kedilerde %46.1, köpeklerde %34.0 olarak bulundu. Kedi ve köpek dermatofitozu üzerinde yapılan çalışmalarda dermatofitozun sonbahar ve kış aylarında arttığı bildirilmiştir (5). Yapılan bu çalışmada ise, dermatofitoz etkenlerine en fazla ilkbahar mevsiminde rastlandı (köpek %34.0, kedi %46.1). Şeker ve Doğan’ın (12) yaptıkları çalışma bu sonucu destekler niteliktedir. Kedi ve köpeklerde dermatofitoza neden olan birçok mantar türü vardır. Çeşitli araştırmacılar kedi ve köpeklerde dermatofitoza neden olan etkenlerin 26 Babacan O ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 23-26, 2011 başında Microsporum spp. ve Trichophyton spp.’yi göstermişlerdir (12). Bu çalışmada, Microsporum spp. kedilerde; %85.0, köpeklerde %78.1 oranında; Trichophyton spp. ise kedilerde %15.0, köpeklerde %21.8 oranında oranında izole edildi. Çiftci ve ark. (5) Microsporum spp.’yi kedilerde %61.6, köpeklerde %60.0 oranında; Trichophyton spp.’yi kedilerde %38.9, köpeklerde %40.0 oranında izole etmişlerdir. Nichita ve ark. (10) ise Microsporum spp.’yi kedilerde %11.8, köpeklerde %5.9 oranında; Trichophyton spp.’yi kedilerde %13.8, köpeklerde %1.9 oranında izole etmişlerdir. Bildirilen sonuçlar yapılan bu çalışma ile karşılaştırıldığında, incelenen örnek sayıları da göz önüne alındığında benzer izolasyon oranlarının saptandığı anlaşıldı. Sonuç olarak, yapılan bu çalışmada elde edilen yüksek izolasyon oranları dermatofitlerin kedi ve köpeklerde halen sorun teşkil ettiğini göstermiştir. Evcil hayvanlardan izole edilen dermatofitlerin çoğunun insanlarda da hastalık oluşturması, kedi ve köpeklerin de insanlar için potansiyel bulaşma kaynağı olmasından dolayı (2, 5, 11) dermatofitoza neden olan etkenlerin tür düzeyinde saptanması için daha fazla çalışma yapılmasının yararlı olacağı kanısına varıldı. Kaynaklar 1. Arda M, (2000). Preparat ve Kültür Hazırlama Yöntemleri. 356-357. In: M Arda, Temel Mikrobiyoloji. 2.Baskı. Medisan Yayınevi, Ankara. 2. Bernardo F, Lança A, Guerra MM, Martins MH, (2005). Dermatophytes isolated from pet, dogs and cats, in Lisbon, Portugal (2000-2004). RPCV, 100, 85-88. 3. Bond R (2010). Superficial veterinary mycoses. Clin Dermatol, 28, 226- 236. 4. Cafarchia C, Romito D, Sasanelli M, Lia R, Capelli G, Otranto D, (2004). The epidemiology of canine and feline dermatophytoses in southern Italy. Mycoces, 47, 508-513. 5. Çiftci A, İça T, Sareyyüpoğlu B, Müştak HK, (2005). Kedi ve köpek dermatofitozlarından izole edilen mantarların retrospektif değerlendirilmesi. Ankara Üniv Vet Fak Derg, 52, 45-48. 6. Khosravi AR, Mahmoudi M, (2003). Dermatophytes isolated from domestic animals in Iran. Mycoces, 46, 222- 225. 7. Menelaos FA, (2006). Dermatophytosis in dog and cat. Buletin USAMV- CN, 63, 304-308. 8. Moriello K, (2004). Treatment of dermatophytosis in dogs and cats: review of published studies. Vet Dermatol, 15, 99-107. 9. Moriello KA, (2001). Diagnostic Techniques for Dermatophytosis. Clinical Techniques in J Small Anim Pract, 16, 219- 224. 10. Nichita I, Marcu A, (2010). The Fungal Microbiota Isolated from Cats and Dogs. J Anim Sci, 43, 411-414. 11. OIE, (2005). Dermatophytosis. Erişim adresi: http://www. cfsph.iastate.edu/Factsheets/pdfs/ dermatophytosis.pdf, Erişim Tarihi: 07.03.2011. 12. Seker E, Dogan N, (2011). Isolation of dermatophytes from dogs and cats with suspected dermatophytosis in Western Turkey. Prev Vet Med, 98, 46–51. 13. Tel OY, Akan M, (2008). Kedi ve köpeklerden dermatofitlerin izolasyonu. Ankara Üniv Vet Fak Derg, 55, 167-171. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, Güleğen 22, 27-31, 27 AE2011 ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22,Araştırma 27-31, 2011Makalesi / Research Article Sığırların doğal kene enfestasyonlarında bazı sentetik pyrethroid’lerin etkisi A. Ender GÜLEĞEN1, A. Onur GİRİŞGİN2, Serkan BAKIRCI3, Bayram ŞENLİK2, Levent AYDIN2 Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Araştırma Uygulama Merkezi, Bursa, Türkiye, 2 Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı, Bursa, Türkiye, 3Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı, Aydın, Türkiye 1 Geliş Tarihi / Received: 15.06.2011, Kabul Tarihi / Accepted: 07.07.2011 Özet: Türkiye’de tüm yıl boyunca sığırlarda gözlenen ixodid keneler, özellikle ilkbahar ve yaz aylarında artarak çeşitli patojenleri naklederler. Sığırlardaki kene enfestasyonlarına karşı sentetik pyrethroid grubu ilaçlar etkileri, kullanım kolaylığı ve ette-sütte kalıntı bırakmadıkları için tercih edilmektedir. Bu çalışmada sığır kenelerine karşı sentetik pyrethroid grubu ilaçlardan %1 flumethrin dökme, %7.5 flumethrin banyo, %1 deltamethrin dökme, %5 deltamethrin banyo, %2.5 cypermethrin dökme ilaçlarının tedavi edici ve koruyucu etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Her bir ilaç için sabahları meraya çıkıp akşamları ahıra dönen sığırlardan yedişerli gruplar oluşturulmuş, bir grup ise ilaçlanmadan kontrol tutulmuştur. Tedaviden önce sığırlardaki keneler sayılmış, ilaçlamalardan sonra 42 gün boyunca her hafta tüm sığırlar keneler yönünden kontrol edilmiştir. Tedaviden sonraki ilk hafta tüm tedavi gruplarında hiçbir canlı keneye rastlanmazken, 2. haftadan itibaren , %5 deltamethrin banyo grubunda canlı keneler gözlenmeye başlanmıştır. En uzun etkili ilaç ise 4 hafta ile %1 flumethrin dökme çözeltisi olmuştur. İstatistiki olarak gruplar kendi aralarında karşılaştırıldığında, %1 flumethrin dökme çözeltisi ile , %2.5 cypermethrin dökme çözeltisi arasında ve tüm tedavi grupları ile kontrol grupları arasında belirgin bir farklılık ortaya çıkmıştır (P< 0.05). Çalışma boyunca herhangi bir yan etkiye rastlanmamıştır. Sonuç olarak sığırlarda kene enfestasyonlarına karşı flumethrin etken maddesi içeren bir ilaç ile yapılacak kene mücadelesinin etkili olacağı belirlenmiştir. Anahtar sözcükler: Etki, kene, sentetik pirethroid, sığır. Efficacy of some synthetic pyrethroids against ticks in naturally infested cattle Summary: The ixodid ticks observed during whole year can transport numerous bacterial, viral and parasitic diseases especially on spring and summer season to the cows in Turkey. Synthetic pyrethroid group drugs were preferred because of their effect, ease of use and no residue on milk / meat against tick infestations of cows. The aim of this study is to determine the efficacy of treatment and protectiveness of flumethrin 1% pour-on, flumethrin 7.5% dipping, deltamethrin 1% pour-on, deltamethrin 5% dipping and cypermethrin 2.5% pour-on drugs. Six groups of grazing cows were composed which five of them are treatment group and one group is untreated control containing seven cows per group. All groups were examined for ticks before treatment and every week for 42 days after treatment and the count of ticks were noted. After treatment, no live ticks were observed in the first week in all treatment groups, but beginning from the second week, some live ticks were detected in deltamethrin 5% dipping group. Flumethrin 1% pour-on drug was detected as the longest effective drug in the treatment group. Significant difference was detected between flumethrin 1% pour-on group and cypermethrin 2.5% pour-on group; and all treatment groups and control group, when they compared to each others statistically (P<0.05). None of adverse effects was observed from all drugs throughout study. Consequently, an effective tick control can be achieved by flumethrin ingredient drug on infested cattle. Key words: Cow, efficacy, synthetic pyrethroids, tick. Giriş Ixodidae ailesindeki keneler, evcil ve yabani hayvanlarda tüm yıl boyunca görülmelerine karşın, özellikle ilkbahar-sonbahar ayları arasında sığırlarda yaygın olarak bulunan Rhipicephalus ve Hyalomma türleri kan emmek suretiyle verim düşüklüğü ve anemiye sebep olmakta, ayrıca birçok patojen hastalık etkenini nakletmektedir (8). Türkiye’de sığırlarda görülen theileriosis, babesiosis, anaplasmosis gibi başlıca kan parazitlerinin yanında, insanlarda Kırım Kongo Kanamalı Ateşine ve Riketsia hastalıklarına neden olan kenelere karşı korunmada karbamat grubu ve organik fosforlu insektisitlere ilaveten son yıllarda sentetik pyrethroidlerin kullanımı yaygınlaşmıştır (5, 11). Sentetik pyrethroidler, toksik etkilerini hedef artropodun sodyum kanalları üzerinde gösteren, pe- Yazışma adresi / Correspondance: A. Onur Girişgin, Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı, Nilüfer, Bursa, Türkiye. E-posta: [email protected] 28 Güleğen AE ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 27-31, 2011 riferik ve merkezi sinir sistemi üzerindeki aksonları etkileyen sinir sistemi zehridir. Bu grup ilaçlardan deltamethrin, cypermethrin ve flumethrin, dünyada kenelere karşı mücadelede kullanılmaktadır (1). Dünyanın birçok ülkesinde yapılan çalışmalarda pour-on (dökme) tarzında kullanılan sentetik pyrehroidlerden ixodid kenelere karşı yüksek etki görülmüştür. Afrika’nın güneyindeki dört ülkeyi kapsayan bir alanda yapılan çalışmada flumethrin’in %1’lik dökme çözeltisi sığırlardaki Amblyomma cinsi keneleri tam olarak temizlemiştir (7). Dorn ve Pulga (4), Güney Amerika’nın değişik ülkelerinde sığırlardaki Boophilus microplus’a karşı 1 mg/kg dozundaki %1’lik flumethrin’in 21. günde %99 etkili olduğunu saptamışlardır. Türkiye’de sığır kenelerine karşı daha çok %1’lik flumethrin’in dökme çözeltisi denenmiştir. Tüzer ve Tınar (11), %1 dökme çözeltisiyle üç hafta süreyle tam, beş hafta süreyle çok iyi bir koruma elde etmişlerdir. Dumanlı ve Yılmaz (5) ise flumetrinin %1 dökme çözeltisine ilaveten %0.05 solüsyonunu pulverizasyonla sığırlara uygulamışlar %100 ‘lük bir etki sağlamışlardır. Bu çalışma, saha şartlarında sığırların ixodid kene enfestasyonlarına karşı flumethrin %1 dökme, flumethrin %7.5 banyo, deltamethrin %1 dökme, deltamethrin %5 banyo, cypermethrin %2.5 dökme ilaçlarının tedavi edici ve koruyucu etkilerinin belirlenmesi ve karşılaştırılması amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Metot Araştırma Bursa’nın Orhaneli ilçesine bağlı 600 m rakımlı Erenler köyünde, Mayıs-Haziran 2008 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. Köyde sığır yetiştiriciliği yapan yetiştiricilerdeki sığırlar kene enfestasyonu yönünden incelenmiş ve yeterli derecede kene bulunan sığırlar kayıt altına alınmıştır. Tamamı sabah meraya çıkıp akşam ahıra dönen, yaşları 2-6, canlı ağırlıkları 150-300 kg arasında değişen, çeşitli ırk ve cinsiyetlerden toplam 42 sığırdan beş deneme bir kontrol grubu oluşturulmuştur. İlk gruba %1’lik flumethrin 1 mg/kg dozda sırt çizgisi boyunca dökme tarzında, 2. gruba %7.5’luk flumethrin 1 ml/ 1 lt su dozunda hazırlanarak banyo tarzında süngerle, 3. gruba %1’lik deltamethrin 1 mg/kg dozda sırt çizgisi boyunca dökme tarzında, 4. gruba %5’lik deltamethrin 1 ml/ 1 lt su dozunda hazırlanarak banyo tarzında süngerle, 5. gruba %2.5’luk cypermethrin 1 mg/kg dozda sırt çizgisi boyunca dökme tarzında uygulanmış, son gruba ise herhangi bir ilaç uygulanmamış ve kontrol olarak tutulmuştur. Tedavi ve kontrol grubundaki sığırlar, araştırma boyunca bir arada aynı meraya çıkmışlardır. Tedavilerden sonraki 1., 3., 7., 14., 18., 21., 28., 35. ve 42. günlerde kontroller yapılarak, hayvanların üzerlerindeki ölü ve canlı kenelerin sayıları not edilmiştir. Tüm keneler her hayvan için ayrı ayrı tüplere konmuş ve tür teşhislerinin yapılması amacıyla laboratuara götürülmüştür. Araştırma sonunda laboratuara getirilen bütün keneler stereo mikroskopta incelenerek morfolojik yapılarına göre tür teşhisleri yapılmıştır (2). Kullanılan ilaçların etkilerini istatistik açıdan belirlemek amacıyla sonuçlara ki kare testi, ilaçların etkilerini kendi aralarında karşılaştırmak amacıyla da Tukey’in çoklu karşılaştırma testi uygulanmıştır (9). Bulgular Araştırma süresince sığırlar üzerinden toplanan keneler Hyalomma marginatum, H.anatolicum, Rhipicephalus turanicus, R.sanguineus ve R.bursa olarak teşhis edilmişlerdir. Tüm keneler, sığırların vücutlarının özellikle arka 1/3’ünde anal bölge, kuyruk altı ve bacakların iç kısımlarından toplanmıştır. Araştırma süresince tedavi ve kontrol gruplarında rastlanan canlı kene sayıları Tablo 1’de gösterilmiştir. Tablodan da görüleceği gibi, %5 deltamethrin banyo haricindeki gruplarda ilaçlamadan sonraki ilk 14 günde herhangi bir canlı keneye rastlanmamıştır. %5 deltamethrin grubunda ise ilaçlamadan sonraki 7. günde canlı keneler görülmeye başlanmış, 14. günden itibaren kene sayılarının arttığı tespit edilmiştir. Tedavi süresince, en uzun etkili ilaç 21 gün ile %1 flumethrin dökme çözeltisi olmuş, 28. günden itibaren keneler gözlenmeye başlanmıştır. Tüm veriler değerlendirildiğinde, ilk iki hafta için %5 deltamethrin banyo çözeltisinin etkisi %92.2, diğer ilaçların ise %100 olmuştur. Belirlenen tüm günler için etkilerin yüzdesi Grafik 1’de gösterilmiştir. İlaç kullanımından sonra 42 gün içinde sayılan canlı kene sayılarına göre, ilaçların Tukey’in çoklu karşılaştırma testinde kendi aralarında karşılaştırılmaları sonucu, kontrol grubuyla tüm gruplar arasında; ayrıca %1 flumethrin dökme çözeltisi ile %2.5 cypermethrin dökme çözeltisi arasında P<0.05 düzeyinde belirgin bir farklılık bulunmuştur. Güleğen AE ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 27-31, 2011 29 Tablo 1. İlaç gruplarına ve günlere göre sığırlar üzerinde tespit edilen canlı kene sayıları. İlaç Tedavi Sığır öncesi no kene sayıları Tedavi sonrası kene sayıları +1.gün +3.gün +7.gün +14.gün +18.gün +21.gün +28.gün +35.gün +42.gün %1 Flumethrin (dökme) 1 2 3 4 5 6 7 29 23 16 21 17 14 28 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 7 3 9 5 7 6 4 11 7 11 9 11 12 10 17 6 16 9 13 12 11 %7.5 Flumethrin (banyo) 1 2 3 4 5 6 7 21 26 18 20 25 22 17 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 3 0 3 2 1 0 4 7 5 2 3 1 4 8 9 5 7 11 7 9 11 7 9 6 10 14 14 14 9 12 14 16 19 21 %1 Deltamethrin (dökme) 1 2 3 4 5 6 7 28 21 14 25 24 16 14 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 5 0 3 0 2 1 3 7 3 2 6 3 4 4 9 12 5 6 9 7 7 11 9 9 9 11 10 9 12 12 12 14 16 13 %5 Deltamethrin (banyo) 1 2 3 4 5 6 7 17 11 26 24 23 19 22 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0 0 1 0 0 0 1 2 0 2 4 2 2 3 2 3 4 6 1 3 6 5 2 7 10 4 5 8 7 5 9 12 7 5 7 11 5 14 11 17 9 9 14 7 18 16 14 1 2 3 %2.5 Cypermethrin 4 (dökme) 5 6 7 1 18 22 19 24 16 19 27 17 0 0 0 0 0 0 0 14 0 0 0 0 0 0 0 14 0 0 0 0 0 0 0 6 0 0 0 0 0 0 0 9 1 0 5 0 2 3 0 7 6 3 6 8 9 6 5 7 9 9 11 9 8 12 11 10 14 12 10 11 13 12 13 13 17 16 18 17 15 17 18 15 2 3 4 5 6 7 26 14 23 18 21 20 21 18 20 16 23 19 17 11 14 13 11 9 9 10 7 14 13 12 7 6 10 11 9 14 4 6 9 9 6 5 11 9 7 11 11 8 6 14 8 6 15 9 11 18 6 9 14 10 17 19 14 13 15 16 Kontrol 30 Güleğen AE ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 27-31, 2011 Grafik 1. Tedavide kullanılan ilaçların günlere göre etki yüzdeleri. Çalışma boyunca tedaviden itibaren 42 gün boyunca tedavi gruplarından en fazla kene 326 adet ile %2.5 cypermethrin dökme çözeltisi grubunda, en az kene ise 196 adet ile %1 flumetrin dökme çözeltisi grubunda gözlenmiş, kontrol grubundan ise toplam 725 kene toplanmıştır (Tablo 2). Tablo 2. Çalışma boyunca tedavi ve kontrol gruplarındaki ortalama ve toplam kene sayıları. İlaçlar Ortalama kene Ortalamanın standart sapması Toplam kene %1 flumethrin dökme 3,11 ,61726 196 %7.5 flumethrin banyo 4,25 ,70255 268 %1 deltamethrin dökme 3,88 ,60257 245 %5 deltamethrin banyo 4,46 ,62824 281 %2.5 cypermethrin dökme 5,17 ,77912 326 Kontrol 11,50 ,55236 725 Çalışma süresince ilaçtan kaynaklanan deri reaksiyonu veya başka bir yan etki gözlenmemiştir. Çalışma sonunda kontrol grubundaki sığırlar %1’lik flumethrin ile tedavi edilerek kenelerden arındırılmıştır. Tartışma ve Sonuç Türkiye’de sığır kenelerine karşı yapılan çalışmalarda sadece flumethrin denenmiş, denemeler sonucunda yüksek oranlarda etkili oldukları ortaya konmuştur. Özellikle %1’lik flumethrin’in 1 mg/ kg dozundaki dökme çözeltisinin kullanımıyla ilgili çalışmalar yapılmıştır (3, 5, 11). Dik ve Uslu (3), %1’lik flumethrini 1 mg/kg dozda dökme tarzında kenelerle enfeste sığırlara uygulamışlar, 24. saatte %94.6, 7. günde %97.7, 14. günde %96.9, 21. günde %98.6 ve 42. günde %78.3 etki bulmuşlardır. Dumanlı ve Yılmaz (5), %1 ve %0.5 flumethrini 1 mg/kg dozda dökme tarzında, %6 flumethrini 1 ml/2 lt su dozunda pulverize banyo yöntemiyle uygulamışlar, dökme tarzında kullandıkları ilaçların 15 gün süreyle tam koruma, banyo tarzında kullandıkları ilaçların ise bir hafta tam koruma sağladığını belirtmişlerdir. Bu sonuçlara benzer nitelikte, bu araştırmada da en yüksek etki ve en uzun süreli koruma %1’lik Güleğen AE ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 27-31, 2011 flumethrin’in dökme çözeltisinden elde edilmiştir. Tedavi grubundaki diğer ilaçlarda yeniden canlı kene görülmesi 18-21. günlerde başlarken, %1 flumethrin dökme grubunda 28. günde başlamıştır. Flumethrin’in tek ve çok konaklı kenelere olan yüksek etkisinin, diğer pyrethroidlerle karşılaştırıldığında daha az ilaç kullanımı ile elde edildiği bildirilmiştir (10). Ayrıca süt ve et sığırlarında flumethrin kullanımının güvenli olduğu, süte geçen flumethrin miktarının, Avrupa Tıbbi İlaç Değerlendirme Kurumu’nun belirlediği 30 µg/kg miktarın çok altında olduğu belirtilmiştir (6). Sonuç olarak, sentetik pyrethroid grubunda olup da çalışmada kullanılan ilaçların, ixodid kenelere karşı ortalama %90’ın üzerinde etkili olduğu, bu etkinin en az üç hafta süreyle devam ettiği, özellikle %1 flumethrin dökme çözeltisinin etkisinin 4 hafta devam etmesi nedeniyle daha uzun sürdüğü, daha sonraki haftalarda etkinin azaldığı görülmüştür. Bu ilacın meraya çıkan sığırlara 3 hafta arayla uygulanmasının çok yüksek, 4 hafta arayla uygulanması ise oldukça iyi bir kene kontrolü sağlayabilecektir. İlaç uygulanan hayvanların derilerinde veya herhangi bir vücut bölgesinde bir yan etki görülmemiş, hayvanların genel durumlarında da bir bozukluk tespit edilmemiştir. Özellikle flumethrin içeren çözeltilerin sığırlarda kene mücadelesinde kullanılması; et-süt hayvanlarında güvenli kullanım, yüksek ve uzun süreli etki avantajları nedeniyle tercih edilebilir. 31 Kaynaklar 1. Anadon A, Martinez-Larranaga MR, Martinez MA, (2009). Use and abuse of pyrethrins and synthetic pyrethroids in veterinary medicine. Vet J. 182, 7-20. 2. Aydın L, (1994). Güney Marmara Bölgesi Ruminantlarında Görülen Kene Türleri ve Yayılışları. Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Bursa. 3. Dik B, Uslu U, (2008). Doğal enfeste sığırlardaki ixodid kenelere karşı flumethrin (%1 dökme) uygulamasının tedavi edici ve kalıcı etkisi üzerine araştırmalar. Bornova Vet Kont Araş Enst Derg. 30(44), 1-6. 4. Dorn H, Pulga M, (1985). Field trials with flumethrine pour-on against Boophilus microplus in Brazil. Vet Med Rev. 2, 146-151. 5. Dumanlı N, Yılmaz H, (1992). Sığırlarda kene enfestasyonuna karşı flumethrin’in etkisi üzerine araştırmalar. Hay Araş Derg. 2(1), 21-22. 6. EMEA, (1998). Committee for Veterinary Medicinal Products Flumethrin, Summary Report (1). EMEA/MRL/469/98Final. Erişim adresi: http://www.ema.europa.eu/docs/ en_GB/document_library/Maximum_Residue_Limits_-_Report/2009/11/WC500014322.pdf, Erişim Tarihi: 13.06.2011. 7. Hamel HD, (1987). The use of flumethrin 1% pour-on for the control of Amblyomma spp. in various southern African countries. Onderstepoort J Vet Res. 54, 521-524. 8. Karaer Z, Yukarı BA, Aydın L, (1997). Türkiye keneleri ve vektörlükleri. Özcel MA, Daldal N (Ed): Parazitoloji’de Artropod Hastalıkları ve Vektörler. Türkiye Parazitol Dern Yay No: 13, Ege Üniv Basımevi, İzmir, sf. 363-434. 9. Spss Statistics, (2008). Spss Statistics Release 17.0.0., Spss Inc., Chicago, USA. 10. Stendel W, (1985). Experimental studies on the tickicidal effect of Bayticol pour-on. Vet Med Report. 2, 98-111. 11. Tüzer E, Tınar R, (2008). Flumetrin %1 dökme çözeltisinin meradaki sığırlarda ixodid kenelere etkisi. Vet Hekim Der Derg. 79(2), 31-34. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 32-38, 32 Kabaklı Ö 2011 ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, Araştırma 32-38, 2011Makalesi / Research Article İnaktif mavidil serotip 4 aşısı üretimi Özden KABAKLI1, A.Burak GÜNGÖR1, Elvin ÇALIŞKAN1, Nedret ÇELİK2, İlkay DEMİRHAN3, Halil EROL3, Hasan KESKİN4, Hasan YURDAKUL4 1 Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü, Viral Aşı Üretim Laboratuvarı, Ankara, Türkiye, 2Şap Enstitüsü, Virüs Kültürü Laboratuarı, Ankara, Türkiye, 3Lalahan Merkez Hayvancılık Araştırma Enstitüsü, Sığır Yetiştirme Şubesi, Ankara, Türkiye, 4Karacabey Tarım İşletmesi, Bursa, Türkiye Geliş Tarihi / Received: 30.05.2011, Kabul Tarihi / Accepted: 07.07.2011 Özet: Bu çalışmada, mavidil attenüe serotip 4 aşı suşu ile inaktif aşı üretimi yapıldı. Virus Vero hücre hatlarında üretilip, betapropiolactone ile inaktive edilerek, ISA 206 ( Seppic) adjuvant ile emülsifiye edildi. Aşılar daha sonra laboratuar hayvanları ve hedef hayvanlarda sterilite, toksisite ve güvenlik testleri açısından test edildi. Aşının immunojenitesi subkutan olarak 2 ml 10 koyuna, 10 keçiye ve 5 ml 3 sığıra verilerek test edildi. Rapel dozları koyunlarda 28 gün sonra yapıldı ve aşılamalar sonrası hiçbir yan etki tespit edilmedi. Aşılanan keçi, sığırların hepsinde ve koyunların %67’sinde virus spesifik antikorlar gelişti. Elde edilen bu sonuçları değerlendirmek ve minimal aşı dozunu belirlemek amacıyla bütün hedef hayvan türlerini içeren daha büyük bir hayvan grubunda yeni bir çalışma planlandı. Anahtar sözcükler: İnaktif aşı, mavidil, virus nötralizasyon. Production of inactivated serotype 4 bluetongue vaccine Summary: In this study production of inactivated bluetongue vaccine with attenuated bluetongue serotype-4 strain was performed. The vaccine viruses were propagated in Vero cell cultures, and inactivated with Beta-propiolactone. Subsequently by using adjuvant Montanide ISA 206 inactivation studies were carried out. Vaccines prepeared were then tested against sterility, toxicity and safety. Immunogenity of the prepeared vaccine was tested by inoculating 10 sheep and 10 goats, 3 cattle subcutonously. Booster doses were administered to sheep after 28 days. All of the vaccinated goats and cattle and 67% of the sheep showed BTV-4 specifik antibodies. To test further these promising results and to evaluate the minimum protective vaccinal dose, a new trial with a larger number of animals, including all target species, has been planned. Key words: Bluetongue virus, inactivated vaccine, virus neutralisation. Giriş Mavidil virusu, Reoviridae familyasına ait Orbivirus genusunda yer alan çift iplikçikli RNA yapısında, 60-80 nm büyüklüğündedir. VP2 proteini nötralizan antijene sahip olup değişken sekansları nedeniyle virusun 24 serotipe ayrılmasına neden olur. Nötralizan antikorlar oluşturma özelliğinden dolayı hastalıktan korunmada da önemlidir (14, 22). Mavidil virusu +4 ve -70°C de dayanıklı iken -20°C de daha az dayanır. Ultraviyole ve gamma irradyasyon ışınlarına nispeten daha dayanıklıdır. Hastalık etkeni Ceratopogonidae familyasından Culicoides genusundaki sokucu sineklerle bulaşır. Hastalıkta morbidite %80 ve mortalite %5-10 arasında değişiklik göstermektedir. Hastalıktan korunmada vektör mücadelesinin yanı sıra, en önemli mücadele yöntemi aşılama ile bağışık sürülerin elde edilmesi olup, dünyada bugüne kadar mavidil salgınlarında monovalan veya polivalan olarak attenüe mavidil aşısı kullanılmıştır (10, 18, 27). Attenüe mavidil aşısının dışında inaktif ve rekombinant teknoloji ile geliştirilmiş aşılar mevcuttur (8, 11, 14, 20, 23). Attenüe aşılar inaktif aşılara göre daha ekonomiktir ve daha iyi immun yanıt alınmaktadır. Fakat bunun yanı sıra uluslararası hayvan ve hayvansal ürünlere ilişkin kurallar gereği ve gebelik dönemindeki koyunlara, koç katımı döneminde koçlara uygulanamaması ve değişik araştırmacılar tarafından bildirildiği gibi, (15, 18) aşı virusunun geri dönüşüm riski olabileceğinden dolayı son zamanlarda inaktif mavidil aşı geliştirme çalışmaları tüm Avrupa Ülkelerinde önem kazanmıştır (7, 11, 20, 21, 23, 24). Türkiye’de 1978 yılından itibaren BT-4 suşundan hazırlanan monovalan attenüe mavidil aşısı üretilmekte ve kullanılmak- Yazışma adresi / Correspondance: Ahmet Burak Güngör, Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü, 06020, Etlik, Ankara, Türkiye. E-posta: [email protected] Kabaklı Ö ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 32-38, 2011 tadır. 1999- 2001 yıllarında görülen mavidil vakalarında serotiplerin farklı olması ve serotipler arası kross bağışıklık olmaması sebebiyle (22) bu serotipleri ve ileride ortaya çıkabilecek farklı serotipleri içeren monovalan veya polivalan mavidil aşılarının kullanılması gerektiği ortaya çıkmıştır. İnaktif aşı üretimi amacıyla, virus inaktivasyonunda inaktivan madde olarak çeşitli kimyasallar ve fiziksel yöntemler kullanılmaktadır. Bunların başında gamma irradiasyon, lazer, ısı, ultraviyole ve ultraviyolenin kimyasallarla bir arada kullanılması suretiyle geliştirilen fotokimyasal metotlar, ve en yaygın kullanılan yöntemler olarak kimyasal maddelerin kullanımını sayabiliriz (4, 8, 9, 20, 21, 23, 25). En çok tercih edilen kimyasal inaktivanların başında formaldehit, binary ethylenimin ve betapropiolactone gelmektedir (9, 11, 19, 20) .İnaktif mavidil aşı üretimi için farklı inaktivantların denendiği aşı çalışmaları mevcut olup (6, 7, 11, 17, 20, 21, 23), Parker ve arkadaşları (19), Ramakrishnan ve ark. (20), ile Savini ve ark. (23), tarafından beta propiyolakton, Binary etylenimmine ve Campbel ve ark. (8), gamma irradiasyon ile inaktivasyon yöntemlerinin daha etkili olduğu bildirilmiştir. Yapılan çalışmalarla aşının immunojenik aktivitesinin antijen ve adjuvant miktarına göre arttığı görülmüştür (12, 26). Birçok madde adjuvant olarak bilinmesine karşın en çok kullanılanları alimünyum hidroksit jeli, saponin ve yağ emülsüyonlu adjuvantlardır. İlk yağ adjuvantlı mavidil aşısı Parker ve ark. (19), tarafından gerçekleştirilen inaktif mavidil aşısı üretimi sırasında çift yağ emülsüyonlu adjuvant kullanılarak üretilmiştir. Son yıllarda alternatif olarak kullanıma hazır yağ adjuvantları geliştirilmiştir. Bu çalışmamızda mavidil serotip 4 virusuna karşı inaktif aşı geliştirilmesi amaçlandı. Materyal ve Metot Virus suşu: Güney Afrika orijinli embriyolu tavuk yumurtasında 72, kuzu böbrek hücre kültürlerinde 2, BHK hücrelerinde de 4 üncü pasajı yapılan attenüe S.A. BT./4 -BHK/4 PDAM suşudur. Vasat: Glasgow MEM (Applichem A1321.9010), Minimum essential medium- NaHCO3 lı Earl’s vasatı (Gibco 61100-087), Eagle’s minimum essential medium (Sigma EMEM M 0268) %10 FCS’lu hücre ve virus üretme vasatı olarak kullanıldı. 33 BT antikor C- ELISA: VMRD firmasından ticari olarak temin edilmiştir. BT antijen ELISA: VMRD firmasından ticari olarak temin edildi. FTIC (florasan izotiyosiyonat) ile conjuge edilmiş BTV VP7 mab: VMRD firmasından ticari olarak temin edildi. Beta propiolakton: Across Organics %98 pure, code: 269040250 ticari olarak temin edildi. Montanide ISA 206 ( Seppic) adjuvant: Seppic firmasından temin edildi. Deneme hayvanları: Enstitünün deneme hayvanları bölümündeki fare, kobay,koyun, Lalahan Merkez Hayvancılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğündeki sığır ve keçiler ile TİGEM Karacabey Tarım işletmesindeki koyunlarda Etik Kurul kararına uygun olarak çalışıldı. Virus üretimi: Ana tohum virus suşundan çalışma tohum virus suşu elde edilerek kalite kontrol testleri tamamlandı ve aşı üretiminde kullanılacak antijen için %80 -90 Monolayer olan vero hücrelerine 37ºC de inokule edildi. İnokulasyonu takip eden 4-5. günlerde %90-100 CPE gelişen kültürlerdeki virus süspansiyonu aseptik şartlarda toplandı. Toplanan bulk ürünün kalite kontrol testleri; titre, sterilite, özdeşlik (identitiy) vs OIE Manual of standarts of diagnostic tests and vaccines (18) ve European pharmacopea‘ye göre (1, 2, 3) yapıldı. Daha sonra santrifüj edilerek berraklaştırılan virus süspansiyonu finalde %0.2 (v/v) olacak şekilde beta propiolactone ile Parker ve ark. (19), bildirdiği şekilde inaktive edildi. İnaktive virus süspansüyonundan alınan örnekler invivo ve invitro olarak inaktivasyon kontrol testlerine tabi tutuldu. İnaktivasyon kontrol testleri: İn vivo test: 20 ml inaktive olan virus süspansiyonundan 4 adet mavidil seronegatif koyuna subkutan olarak inokule edildi. İki adet aşılanmamış koyun negatif kontrol olarak bırakıldı. 21 gün boyunca beden ısıları kontrol edildi ve klinik olarak anormal bir belirti olup olmadığı yönünden gözlendi. İki günde bir 21 gün boyunca EDTA ‘ lı tüplere kan alınarak mavidil virus varlığı yönünden BTV antijen ELISA ve embriyolu tavuk yumurtasına inokulasyon yolu (13) ile test edildi. İn vitro test: Üç adet 175 cm2 monolayer VERO hücrelerine 10 ml inaktive olan virus süspansiyonundan inokulasyon yapıldı. Üç pasaj sonra olası CPE varlığı yönünden gözlemlendi. CPE gözlenmemesi 34 Kabaklı Ö ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 32-38, 2011 halinde, kültür sıvılarındaki BTV antijenlerinin varlığı, ELISA ve immunofloresan teknikleri ile araştırıldı. Adjuvant ve koruyucu ilave edilmesi: İnaktivasyon gerçekleştikten ve test edildikten sonra eşit ağırlıktaki Montanide ISA 206 adjuvanla 50:50 (v/v) oranında karıştırılarak emülsifiye edildi. Oluşturulan emülsüyonun sterilite testi yapılarak, konsantrasyon 1: 10 000 olacak şekilde koruyucu olarak %5 solusyondan thiomersol katıldı. Oluşan antijen, adjuvant emülsüyonunun stabilite testleri yapıldı; Santrifüj metodu: Bu amaçla 15 ml emülsüyon santrüifüj tüpüne konarak 3000 rpm de 20 dakika santrifüj edildi. Bekletme metodu: Emülsüyon +4 ◦C de 4 ay süresince bekletildi. Her iki metotta ayrışma olup olmadığı takip edildi. Son ürünün kontrol testleri: Sterilite, zararsızlık, güvenlik ve etkinlik vs OIE Manual of standarts of diagnostic tests and vaccines (18) ve European pharmacopea’ye göre (1, 2, 3) yapıldı. Güvenlik ve zararsızlık testi: Deney hayvanlarında; 350gr ağırlıktaki 4 adet kobaya 2 ml ve altı 12 adet 18 gr ağırlıktaki fareye 0.5 ml subkutan olarak enjekte edildi. Hayvanlar 14 gün boyunca enjeksiyon bölgesinde lokal reaksiyon ve klinik bulgular yönünden gözlendi. Hedef hayvanlarda: Bu amaçla Enstitü deneme hayvan ünitesinde bulunan ve bulunan ve mavidil virus antikoru içermeyen iki adet koyuna son ürün 3 ml subkutan olarak inokule edildi. İki adet aşılanmamış koyun negatif kontrol olarak bırakıldı. 21 gün boyunca beden ısıları kontrol edildi ve klinik olarak anormal bir belirti olup olmadığı yönünden gözlendi. İki günde bir, 21 gün boyunca EDTA‘lı tüplere kan alınarak mavidil virus varlığı yönünden BTV antijen ELISA ve embriyolu tavuk yumurtasına inokulasyon yolu ile test edildi. Aynı zamanda bu hayvanlardan 14.gün, 21.gün ve 28. günlerde kan serum örnekleri alındı. 28 gün sonra 3 ml olarak aşı tekrarı (rapel) yapıldı. Aşı tekrarı sonrası 1 aylık periyotlarda 6 ay boyunca kan serum örnekleri alınarak mavidil antikor varlığı yönünden ELISA ve SNT ile test edildi. Etkinlik ve potens testi: Etkinlik testi için kontrol testleri tamamlanmış olan monovalan inaktif mavidil serotip 4 aşısı, Hayvancılık Merkez Araştırma Enstitüsündeki 3 adet sığıra (5 ml) ve 10 adet keçiye (2 ml) tek saha dozu aşı uygulaması yapılırken, TİGEM işletmelerinde daha önce mavidil antikorları yönünden test edilerek negatif bulunan 10 adet koyuna (2 ml) aşı uygulaması ve 28 gün sonra aşı tekrarı yapıldı. Aşılama sonrası 14., 21. ve 28. günlerde kan serum örnekleri alındı . Koyunlarda 28. günden sonra 126. günde ve 173. günde serum örnekleri alındı. Alınan kan serum örnekleri BT nötralizan antikorlar yönünden ELISA ve VN ile test edildi. Güvenlik ve zarasızlık testi için 3 ml subkutan aşı uygulaması yapılan koyunlar da etkinlik testinde değerlendirilerek 6. aya kadar kan serum örnekleri alındı. Bulgular Aşı Üretimi ve Kontrolu: Ana tohum virusu, çalışma tohum virusu ve aşı üretiminde kullanılan virus süspansiyonlarının kalite kontrol testleri OIE Manual of standarts of diagnostic tests and vaccines (18) ve European pharmacopea ye göre (1, 2, 3) uygun bulundu. Virus üretimine ait kalite kontrol testleri Tablo 1’de özetlenmiştir. Tablo 1. İnaktif mavidil tip 4 aşısı - virus üretim ve kontrol testleri. Antijenik titresi (log 10* DKID50/ml) 8,3 Sterilite ( virus, mantar, bakteri ve mikoplazma) uygun Özdeşlik (identity) ( VNT, PCR) + İnaktivasyon ( in vivo/ invitro) inaktif Virus inaktivasyonu: Gerek invivo, gerekse invitro virus inaktivasyon testlerinin her ikisi de olumlu sonuçlandı. İn vivo test: İki koyuna yapılan inokulasyonu takip eden 21 gün boyunca bu hayvanların beden ısılarında yükselme olmadı ve klinik olarak mavidil hastalığını düşündürecek bir belirti gözlenmedi. Yirmibir gün boyunca iki günde bir, EDTA’lı tüplere alınan kan örnekleri mavidil virus varlığı yönünden BTV antijen ELISA tekniği ve embriyolu tavuk yumurtasına inokulasyon ile test edildi. Her iki yöntem ile kan örneklerinde mavidil virusu tespit edilmedi. İn vitro test: Vero hücre hattında yapılan üç pasaj sonunda CPE varlığı gözlenmedi, BTV antijen ELISA ve BTV immunofloresan yönünden negatif bulundu. BTV immunofloresan yönünden yapılan boyama sonuçları Şekil 1. de gösterildi. Kabaklı Ö ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 32-38, 2011 35 hedef hayvanlarda elde edilen güvenlik ve zararsızlık test sonuçları Tablo 2’de özetlenmiştir. Tablo 2. İnaktif mavidil aşısı deneme üretim güvenlik ve zararsızlık test sonuçları. Şekil 1. A. BTV immunofloresan yönünden yapılan invitro test sonucu negatif görüntü ve B. pozitif kontrol örnekte yapılan immunofloresan görüntü. Final ürün kontrol testleri: Adjuvantla emülsüyon oluşturulan aşıların, gerek santrifüj gerekse +4 ◦C de 4 ay süresince bekletme şeklinde yapılan stabilite testlerinde ayrışma olmadığı gözlendi. Final ürünün OIE Manual of standarts of diagnostic tests and vaccines (18) ve European pharmacopea’ye göre (1, 2, 3) yapılan sterilite testi sonucu bakteri, mantar ve mikoplazma yönünden steril bulundu. Güvenlik ve zararsızlık testi: Deney hayvanlarında; Enjeksiyon yapılan fare ve kobaylarda 14 gün boyunca herhangi bir klinik bulgu ve enjeksiyon bölgesinde herhangi bir lokal reaksiyon görülmedi. Hedef hayvanlarda: İnokulasyon yapılan ve kontrol olarak bırakılan koyunlarda, 21 gün boyunca beden ısılarında herhangi bir yükselme ve klinik olarak anormal bir belirti gözlenmedi. Enjeksiyon bölgesinde herhangi bir lokal reaksiyon görülmedi. İki günde bir 21 gün boyunca EDTA‘lı tüplere kan alınarak mavidil virus varlığı yönünden BTV antijen ELISA ve embriyolu tavuk yumurtasına inokulasyon yolu ile yapılan test sonucu virus tespit edilmedi. Sığırlarda ve keçilerdede herhangi bir lokal ve klinik reaksiyon gözlenmedi. Deney hayvanları ve Aşılama sonrası reaksiyon Hayvan/ sayısı Doz/miktar Lokal Genel Kobay/4 2 ml / kas içi Y Y Kobay/2 Aşısız kontrol Y Y Fare/12 0.5 ml/ kas içi Y Y Fare/4 Aşısız kontrol Y Y Koyun/2 3 ml / kas içi Y Y Koyun/2 Aşısız kontrol Y Y Y: Yok Etkinlik ve potens testi: Enstitü deneme hayvan ünitesinde 3 ml subkutan monovalan BT-4 aşı uygulaması yapılan koyunlarda imunizasyonu takiben hepsinde 14. günden itibaren nötralizan ve ELISA ile antikorlarının geliştiği ve 6. aya kadar bu antikorların varlığını sürdürdüğü tespit edilmiştir. Deri altı yolla ve 2 ml hacimde aşılanan 10 adet koyundan 6 adedinde 28. günde koruyucu düzeyde nötralizan antikolar tespit edildi. Keçilerde yapılan 2 ml aşı inokulasyonu sonucu 10 keçinin hepsinde 28.günde koruyucu düzeyde antikor varlığı tespit edildi. Aşı inokule edilen 3 sığırda 28. günde serum örnekleri alındı ve hepsinde koruyucu düzeyde antikor tespit edildi. Elde edilen sonuçlar inokule edilen aşıların immunojen olduklarını göstermektedir. Sonuçlar Tablo 3, Grafik 1 ve 2 de özetlenmiştir. Tablo 3. İnaktif mavidil aşısı deneme üretim etkinlik ve potens test sonuçları. Sayı / Hayvan Aşı serileri Doz/miktar ml/deri altı Aşılama öncesi BT antikor SN50 (N=<1/4 ) lokal genel Aşılama sonrası 28.gün BT antikor SN50 (P=≥1/4) Aşılama sonrası reaksiyon 10 Koyun Monovalan BT4 2 ml 10 Y Y 6 2 koyun Monovalan BT4 3 ml 2 Y Y 2 10 keçi Monovalan BT4 2 ml 10 Y Y 10 3 sığır Monovalan BT4 5 ml 3 Y Y 3 1sığır,7 koyun,5 keçi Aşısız kontrol - 13 Y Y - Y:Yok 36 Kabaklı Ö ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 32-38, 2011 Grafik 1. İnaktif mavidil aşısı deneme üretimindeki serotip 4, ile aşılama sonrası TİGEM koyunlardaki nötralizan antikor titreleri Grafik 2. İnaktif mavidil aşısı deneme üretimindeki serotip 4 ile aşılama sonrası Enstitü koyunlarındaki nötralizan antikor titreleri Tartışma Bu çalışma sonucunda deneysel olarak üretilen adjuvantlı inaktif BTV-4 aşısı güvenli, etkili ve OIE Manual of standarts of diagnostic tests and vaccines (18) ve European pharmacopea (1, 2, 3) gereksinimlerini karşılamaktadır. Aşılama sonrası hayvanlarda beden ısısı yükselmesi dahil herhangi bir klinik bulgu ve inokulasyon bölgelerinde lokal reaksiyon gözlenmemiştir. Aşının final konsantrasyonda %0.2 olacak şekilde beta propiolactone (v/v) ile inaktive edilmesinin güvenli ve yeterli olduğu bu çalışma ile teyit edilmiş oldu. Capodici ve ark. (6) HIV aşısı üretiminde inaktivan olarak beta propiolactone kullanmışlardır. Sofer ve ark. (25), ile diğer araştırıcıların (9) yaptıkları çalışmalarla beta propiolactone’un proteinler üzerine olan kimyasal etkisi çok iyi belirlenmiş ve viral inaktivan olarak etkisi kanıtlanmıştır. Beta propiolactonun aşıda kalıntı inaktivan maddelerin güvenli seviyede olmaları açısından da Kabaklı Ö ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 32-38, 2011 yapılan çalışmalarda (9, 25) inaktivasyon sırasında karışımın uzun süre +37°C’de PH 7.00 ± 0.05 de tutulması ile hidrolizasyon gerçekleştiği ve bir isomer olan lactate ile beta-propionic asit derivatlarına ayrıldığı ve dolayısı ile beta propiolactonun kalıntı olarak güvenli olduğunu göstermişlerdir. Bu çalışmada da final konsantrasyonda %0.2 beta propiolactone kullanıldığında virusun tam inaktivasyonu gerçekleştirilmiştir. İnaktivasyonun başarılı olduğu invivo ve invitro kontrol testleri ile doğrulanmıştır. İnaktivasyon yönteminin virusun antijenik karakterine, özellikle kapsitte bulunan VP2 proteini nötralizan antijen üzerinde (6) herhangi bir olumsuz etki yapmadığı sığır, koyun ve keçilerde gelişen nötralizan antikorların varlığı ile ortaya konulmuştur. Enstitümüz deneme koyunlarına 3 ml aşı inokule edilmesi sonucu hepsinde yüksek titrede nötralizan antikor tespit edilmiş ve bu antikorlar çalışmamızın devam ettiği 6 ay boyunca koruyucu düzeyde devam etmiştir. Lalahan Merkez Hayvancılık Araştırma Enstitüsündeki sığırlara 5 ml ve keçilere 2 ml aşı inokule edilmiş 28. günde hepsinde koruyucu düzeyde nötralizan antikorlar tespit edilmiştir. Benzer şekilde Karacabey Tarım İşletmesinde bulunan koyunlara 2 ml inokulasyon yapılmış, aşı yapılan hayvanların %67’sinde koruyucu düzeyde nötralizan antikorlar gelişmiştir. Aşılanan hayvanların %33’ünde yeterli bağışıklığın gelişmemesini, antijen konsantrasyonunun yapılmamış olmasına ve dozun 2 ml’ye düşürülmesinden kaynaklandığını düşünmekteyiz. Yapılan çalışmalarla aşının immunojenik aktivitesinin antijen ve adjuvant miktarına göre arttığı bildirilmiştir (12, 26). Yeterli bir immun yanıt alınabilmesi için inaktive edilmiş antijenler mutlaka adjuvantlarla karıştırılmalıdır. Adjuvantlar, aşının etkinliğinin arttırılması ve uzun süre bağışıklık sağlaması amacıyla kullanılan immunostimulan özellikteki ajanlardır. Çalışmamızda Parker ve ark. (19), bildirdiği gibi yağlı adjuvant kullanımı tercih edilmiş olup, Barnett ve ark. (5), Di Emidio ve ark. (11), ile Savini ve ark. (23), kullandığı gibi yağ emülsüyonlu adjuvant olan Montanide ISA 206 kullanıldı. Hazır adjuvant özelliğinde olan Montanide ISA 206 W/O/W ( waterin oil in water) tipi emülsüyondur. Bu tip emülsüyonlarda antijen yağ damlacığının dış kısmında ve içinde yer almaktadır. Bu antijenlerin hemen faaliyet göstermesini sağlayan devamlı su fazının varlığı hızlı bir immun yanıt oluşturmayı; yağ damlacığının içindeki sulu fazda tutunan antijenlerde depo etkisi özelliği ile immun 37 yanıtın uzun süre devamını sağlamaktadır. Dış fazın sulu olması enjeksiyonu kolaylaştırmaktadır. Aynı zamanda farklı hayvan türlerinde kullanılabiliyor olması bu tip adjuvantların tercih edilmesine neden olmaktadır (5). Bu çalışmada da Montanide ISA 206 adjuvantı ile hazırlanan aşı kombinasyonları farklı türler olan sığır, koyun ve keçilerde etkili olmuş kısa sürede immun yanıt alınmış ve çalışmanın devam ettiği 6 ay boyuncada koruyucu düzeyde antikorlar varlığını sürdürmüşlerdir. Uygulama yapılan hayvanlarda lokal ve genel reaksiyon görülmemesi adjuvantın kolay enjekte edilebilir özellikte ve güvenli olduğunu göstermiştir. Test edilen tüm türlerde (sığır, koyun ve keçi) ilk aşılamadan sonra seropozitiflik bulunması, Murray ve ark. (16), Parker ve ark. (19), Di Emidio ve ark. (11), ile Savini ve ark. (23, 24) bulgularını teyit etmektedir. Keçilerde daha yüksek titrede immun yanıt alınması Di Emidio ve ark. (11), bulguları ile paralellik göstermektedir. Bu çalışmada tercih edilen inaktivasyon metodu ve adjuvant ile deneysel üretilen inaktif mavidil aşısının güvenli ve elde edilen immun yanıtın yeterli olduğu görülmüştür. Bundan sonraki aşamada daha büyük hayvan grubunda çalışmalar planlanıp, minimal aşı dozun belirlenmesi ve farklı adjuvantlarla çalışmalar yapılması hedeflenmektedir. Kaynaklar 1. Anonim, (1991). European CommissionCommission Directive 91/412/EEC of 23 July 1991 laying down the principles and guidelines of good manufacturing practice for veterinary medicinal products. Off J. L228, p. 70-73. 2. Anonim, (1981). European Council. Council Directive 81/852/EEC on the approximation of the laws of the Member States relating to analytical, pharmacotoxicological and clinical standarts and protocols in respect of the testing of veterinary medicinal products. Off J. L 317, p. 53-98. 3. Anonim, (2001). European Pharmacopoeia. Addendum No. 0016. Council of Europe, Strasbourg, p. 1657-1661. 4. Bachmann MF, Bast C, Hengartner H, Zinkernagel RM, (1994). Immunogenecitiy of a viral model vaccine after different inactivation procedures. Med Microbiol Immunol. 183(2), 95-104. 5. Barnett PV, Pullen L, Willams L, Doel TR, (1996). International Bank for Foot and Mouth Disease Vaccine: Assesment of Mantonide ISA 25 and ISA 206 two commertialy avaible oil adjuvant. Vaccine. 14 ,1187-1198. 6. Berry LJ, Osburn BI, Scott JL, Farver T, Heron B, Patton W, (1981). Inactivated Bluetongue Virus Vaccine in Lambs: Differential Serological Responses Related to Breed. Vet Res Comm. 5(3), 289-293. 38 Kabaklı Ö ve ark. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 32-38, 2011 7. Bréarda E, Belbisb G, Hamersc C, Moulind V, Lilin T, Moreaue F, Millemann Y, Montangec C, Sailleau AC, Durand B, Viarougea C, Hoffmanng B, Desmitd H, Goutebrozec S, Hudeletc P, Zientaraa S, (2011). Evaluation of humoral response and protective efficacy of two inactivated vaccines against bluetongue virus after vaccination of goats. Vaccine. (In pres). 8. Campbell CH, Barber TL, Knudsen RC, Swaney LM, (1985). Immune response of mice and sheep to bluetongue virus inactivated by gamma irradiation. Prog Clin Biol Res. 178, 639-647. 9. Capodici J, Maigetter R, (2006). Large- scale beta propiolactone inactivation of HIV for vaccines. Bioprocess International. Febr. p. 36-41. 10. Caporale V, Giovannini A, (2010). Bluetounge control strategy, including recourse to vaccine: a critical review. Rev Sci Tech Off Int Epiz. 29(3), 573-591. 11. Di Emidio B, Nicolussi P, Patta C, Ronchi GF, Monaco F, Savini G, Ciarelli A, Caporale V, (2004). Efficacy and safety studies on an inactivated vaccine against bluetongue virus serotype 2. Vet Ital. 40 (4), 640-644. 12. Francis MJ, (1990). Pepdide vaccines for viral disease. Sci Progress Oxford. 74, 115-130. 13. Goldsmit L, Barzilai E, Tadmor A, (1975). The comparative sensitivity of sheep and chicken embryos to bluetongue virus and observations on viraemia in experimentally infected sheep. Aust Vet J. 51 (4), 190-196. 14. Lobato ZIP, Coupar BEH, Gray CP, Lunt R, Andrew ME, (1997). Antibody Responses and Protective Immunity to Recombinant Vaccinia Virus-expressed Bluetounge Virus Antigens. Vet Immunol Immunopathol. 59, 293-309. 15. Monaco F, Camma C, Serini S, Savini G, (2006). Differentiation between field and vaccine strain of Bluetounge virus serotype 16. Vet Microbiol. 116, 45-52. 16. Murray PK, Eaton BT, (1996). Vaccines for Bluetongue. Aust Vet J. 73, 207-210. 17. Odeon AC, Gerswin LJ, Osburn BI, (1999). IgE responses to bluetounge viruse (BTV) serotype 11 after immunization with inactivated BTV and challenge infection. Comp Immun Microb Infec Disease. 22, 145-162. 18. OIE, (2000). Office International des Epizooties Bluetongue, Chapter 2.1.9. Manual of standarts of diagnostic tests and vaccines, Paris, p. 153-167. 19. Parker J, Hernimann KAJ, (1975). An experimental inactivated vaccine against bluetongue. Vet Rec. 96, 284-287. 20. Ramakrishnan MA, Pandey AB, Singh KP, Sıngh R, Mehrotra ML, (2005). Immune response and protective efficacy of binary ethylenimine (BEI) inactivated bluetounge virus vaccines in sheep. Vet Res Comm. 29 21. Ramakrishnan MA, Pandey AB, Singh KP, Sıngh R, Mehrotra ML, (2005). Immune response and protuctive efficacy in sheep immunised with hydroxylamine-inactivated bluetongue virus vaccine. Vet Ital. 41(3), 149-155. 22. Roy P, (1992). Bluetounge virus proteins. J Gen Virol. 73, 3051-3064. 23. Savini G, Ronchi GF, Leone A, Ciarelli A, Migliaccio P, Franchi P, Mercante MT, Pini A, (2007). An inactivated vaccine for the control of bluetounge virus serotype 16 infection in sheep in Italy. Vet Micrbiol. 124, 140-146. 24. Savini G, Hamers C, Conte A, Migliaccio P, Bonfini B, Teodori L, Ventura MD, Hudelet P, Schumacher C, Caporale V, (2009). Assessment of efficacy of a bivalent BTV-2 and BTV-4 inactivated vaccine by vaccination and challenge in cattle. Vet Microbiol. 133, 1-8. 25. Sofer G, Lister CD, Boose JA, (2003). Inactivation Methods Grouped by virus. BioPharm International’s April. p. 37-42. 26. Stott JL, Barber TL, Osburn BI, (1985). Immunologic response of sheep to inactivated and virulent bluetounge virus. Am J Vet Res. 6(5), 1043-1049. 27. Zientara S, Maclachlan NG, Calistri P, Vizcaino JMS, Savini G, (2010). Bluetongue vaccination in Europe. Expert Revi Vaccines. 9(9), 989-991. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, Babacan 39-43, 2011 O. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 39-43, 2011 Derleme / Review 39 Tavuk dışkılarından Salmonella etkenlerinin konvansiyonel ve moleküler yöntemlerle teşhisi Orkun BABACAN Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Ankara Geliş Tarihi / Received: 24.05.2011, Kabul Tarihi / Accepted: 07.07.2011 Özet: Salmonella infeksiyonları kanatlı hayvan yetiştiriciliğinde verim düşüklüğü ve ölümler sonucu ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Salmonellozis (paratifo) kanatlı hayvanlar ve kanatlı hayvan ürünleri ile bulaşan zoonoz bir infeksiyon olması nedeni ile insan sağlığı açısından da önem taşımaktadır. Bu derlemede tavuk dışkılarından Salmonella etkenlerinin teşhisinde kullanılan konvansiyonel ve moleküler yöntemler değerlendirilmiştir. Anahtar sözcükler: Dışkı, Salmonella, tavuk, teşhis. Detection of Salmonella from chicken faeces by conventional and molecular methods Summary: In poultry breeding, Salmonella infections cause productivity losses and deaths. Salmonellosis (paratyphi) is very important disase for human health and zoonoses in humans consumption from poultry and poultry products. In this review detection of Salmonellae from chicken faeces by conventional and molecular methods were evaluated. Key words: Chicken, diagnosis, faeces, Salmonella. Giriş Salmonella etkenleri Enterobacteriaceae familyasında yer alan Salmonella genusuna ait türlerin içerdiği serotiplerdir. Bu cins içinde iki tür bulunmaktadır ve bunlar Salmonella enterica ve Salmonella bongori olarak tanımlanmıştır. S.enterica içinde 7 alt grup bulunmaktadır. Bu gruplar S.enterica subsp. enterica (I), S.enterica subsp. salamae (II), S.enterica subsp. arizonae (IIIa), S.enterica subsp. diarizonae (IIIb), S.enterica subsp. houtenae (IV), S.enterica subsp. bongori (V), S.enterica subsp. indica (VI)’dır Kanatlı hayvanlarla ilişkili tüm Salmonella etkenleri S.enterica türü içinde yer almaktadır (15, 19). Tavuklarda Salmonella infeksiyonları temel olarak iki bölümde incelenmektedir (12). Bunlar, tavuklar için spesifik olan Salmonella enterica subspecies enterica serovar Pullorum’un neden olduğu Pullorum Hastalığı, Salmonella enterica subspecies enterica serovar Gallinarum’un neden olduğu Tavuk Tifosu ile insanlarda gıda kaynaklı hastalıklarla ilişkili olan farklı grupların serovarları tarafından oluşturulan paratifo infeksiyonlarıdır (20, 22). Salmonella infeksiyonları kanatlı hayvan yetiştiriciliğinde verim düşüklüğü ve ölümler sonucu ekonomik kayıplara neden olmaktadır. S.Pullorum ve S.Gallinarum ile infekte damızlıklardan elde edilen civcivlerde, vertikal bulaşma nedeniyle erken dönem infeksiyonları şekillenmekte ve ciddi kayıplar oluşmaktadır (18, 28). S.Gallinarum ile infekte kanatlıların, etkeni en az bir ay süre ile dışkılarıyla çevreye saçtıkları bildirilmiştir (18). Salmonellozis (paratifo) kanatlı hayvanlar ve kanatlı hayvan ürünleri ile bulaşan zoonoz bir infeksiyon olması nedeni ile insan sağlığı açısından da önem taşımaktadır (11, 33, 34). Tavuk ürünlerinden insanlara bulaşan ve gıda kaynaklı zehirlenme vakalarından en çok izole edilen serovarlar Salmonella enterica subspecies enterica serovar Typhimurium ve Salmonella enterica subspecies enterica serovar Enteritidis’tir (20). İnsan, çiftlik hayvanları, tavuklar, rodentler ve kuşları içeren geniş bir konakçı spekturumuna sahip olan S.Typhimurium, bu konaklarda hastalık oluşturabilmektedir (29). Avrupa Birliği’nde özellikle yumurtalarda Salmonella kontrolü ve prevalansının azaltılması amacıyla 2003 yılında 2003/99/EEC adlı direktifi yayınlamıştır (1). Kanatlı hayvanlar, insanlarda görülen Salmonella infeksiyonlarının en önemli bulaşma kaynağını oluşturmaktadırlar. Buna bağlı olarak infeksiyonun gıda ile insanlara geçişi ve halk sağlığının önemi gi- Yazışma adresi / Correspondance: Orkun Babacan, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, 06110 Dışkapı, Ankara, Türkiye. E-posta:[email protected] 40 Babacan O. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 39-43, 2011 derek artarken, bu infeksiyonların özellikle kanatlı üretimde önlenmesi için çalışmalar başlatılmıştır (20, 28). Özellikle sadece kanatlı hayvanlarda hastalığa neden olan ve vertikal bulaşan S.Pullorum ve S.Gallinarum infeksiyonunda, damızlık üretiminden başlayan kontrol önem taşırken; paratifo infeksiyonlarında kontrol programları tüm yetiştiricilik aşamalarında bulaşma kaynaklarına bağlı olarak uygulanmaktadır (16, 20, 23, 35, 36). Kanatlı hayvanlarda Salmonella infeksiyonlarının kontrolü, hastalık nedenli kayıpların önlenmesi ve etkili bir kontrol programları gerektirmektedir. (20). Türkiye’de kanatlı hayvanlar ve kanatlı ürünleri ile ilgili olarak Salmonella infeksiyonları için yasal düzenlemeler bulunmaktadır. İhbarı Mecburi Hayvan Hastalıklar Hakkında Tebliğe göre, kanatlı tifosu ve pullorum hastalığı ihbarı mecburi hastalıklardır (4, 5). Kuluçkahane ve Damızlık Kanatlı İşletmeleri Yönetmeliği Uygulama Talimatına göre, S.Gallinarum ve S.Pullorum hastalığının tespiti halinde o kümeste bulunan hayvanlar bedelsiz olarak itlaf edilmekte ve kuluçkahane ve günlük civcivlerde rastlanması durumunda civciv ve yumurtalar imha edilmektedir. S.Enteritidis ve S.Typhimurium’un yumurtada ve damızlık işletmesinde tespiti halinde bu Talimatın ilgili maddeleri gereğince işlem yapılır (6). Broiler (Ticari Etlik) ve Ticari Yumurtacı Kümeslerinde Salmonella Kontrol Programı Uygulama Talimatlarında, zoonoz karakterdeki Salmonella etkenlerinin prevalansının tespit edilmesi ve prevalansın Avrupa Birliği seviyesine düşürmek amaçlanmaktadır (2, 8). Ayrıca Türk Gıda Kodeksi’nde yumurta ve yumurta ürünlerinde ve çiğ kanatlı eti ve hazırlanmış kanatlı eti karışımlarında salmonella etkenlerinin bulunmaması ile ilgili hükümler yer almaktadır (9, 10). İnfekte kanatlıların dışkılarının bulaşma kaynağı olması, dışkıyla kontamine olan yem su, altlık, çalışanlar ve bunlara ait ekipmanlar etkenlerin kanatlılara bulaşmasını kolaylaştırmakta ve önemli bir infeksiyon kaynağı olmaktadır (19, 20). Kesim aşamasında dışkı, karkas kontaminasyonuna da neden olmakta ve etken karkasta bir aydan fazla süre canlı kalabilmektedir (18, 35). Bu derlemede tavuk dışkılarından Salmonella etkenlerinin teşhisinde kullanılan konvansiyonel ve moleküler yöntemler değerlendirilmiştir. Salmonella İnfeksiyonlarının Teşhisi Salmonella etkenlerinin kontamine materyallerden kültür yöntemi ile izolasyon ve identifikasyonu yaklaşık olarak yedi gün sürmektedir (24). Bu süre özellikle gıda maddelerinde Salmonella kontaminasyonlarının belirlenmesinde bir problem oluşturmaktadır. Bu durumun aşılmasında, daha hızlı sonuç veren moleküler tekniklerin kullanımı yarar sağlamaktadır. Moleküler teknikler arasında Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR), etkenin saptanmasında hızlı, spesifite ve sensitivitenin yüksek olması ile büyük avantaj sağlamaktadır. Bu yöntemin dışkı gibi klinik örneklerden ve gıdalardan Salmonella etkenlerinin saptanmasında kullanımı sürekli artmaktadır. PZR’nin bir diğer avantajı ise biyokimyasal ve fenotipik varyasyonlara rağmen mikroorganizmaların doğru teşhis edilebilmesidir (24, 25). I- Konvansiyonel yöntemler Salmonella etkenlerinin konvansiyonel yöntemlerle teşhisinde, ön zenginleştirme, selektif zenginleştirme, ayırıcı besi yerlerine ekim, biyokimyasal testler ve serolojik doğrulama aşamaları bulunmaktadır (4, 7, 20). Konvansiyonel yöntemde, uluslararası düzeyde kabul gören ISO 6579:2002 standardı bulunmaktadır. a) Ön zenginleştirme: Konvansiyonel yöntemin ilk aşaması ön zenginleştirme aşamasıdır. Ön zenginleştirmenin amacı, Salmonella etkenlerinin zengin besin maddeleri bulunan besi yerlerinde sayılarının arttırılmasıdır (7). Ön zenginleştirme aşamasında 25 g dışkının 225 ml ön zenginleştirme besi yerine ilavesi önerilmektedir (3). Yapılan çalışmalarda 25 g dışkı numunesinin Salmonella etkenlerini saptayabilecek düzeyde olduğu belirtilmiştir (7). Ön zenginleştirme aşamasında farklı besi yerleri kullanılabilmektedir. Bu besi yerleri arasında Laktoz Broth, Yağsız Süt Tozu Besi yeri, Nutrient Broth, Tripticase Soy Broth ve Tamponlanmış Peptonlu Su (TPS)’dur. ISO 6579:2002 standardında önerilen önzenginleştirme besi yeri TPS’dir ve bu besi yerinde 37°C’de 16-20 saatlik bir inkübasyon önerilmektedir (3). TPS, içerdiği fosfat tampon nedeniyle örnek ilavesi sonrası inkübasyon aşamasında pH değerini 6.0 seviyelerinde kontrol etmekte ve bu pH değerlerinde Salmonella etkenlerinin üremeleri olumsuz etkilenmemektedir (7). b) Selektif zenginleştirme: Konvansiyonel yöntemin ikinci aşaması selektif zenginleştirmedir. Babacan O. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 39-43, 2011 Amacı, flora ve diğer bakterilerin inhibe edilmesini/sınırlamasını sağlayarak Salmonella etkenlerinin üremesini arttırmaktır (7, 20). Bu amaçla Rapaport Vassiliadis Soy Peptone Broth (RVS), Selenit Sistin Broth ve Tetratiyonat Broth kullanılmaktadır (7). Selektif zenginleştirme olarak ISO 6579 metodu Rapaport Vassiliadis Soy Peptone Broth’ta 42°C de 18–24 saat inkübasyonunu önermektedir. TSE ise Tetratiyonat Broth’ta 43°C’de 24 saat inkübasyon önermektedir (3). Genel olarak, yüksek sıcaklıklardaki inkübasyonların daha etkili olduğu belirtilmektedir (7). Tetratiyonat Broth içerdiği pepton ve safra gibi maddelerle salmonella etkenlerinin üremesini desteklerken; yine içerdiği kalsiyum bileşikleri ve iyot sayesinde E.coli üremesini inhibe etmektedir (20). RVS’nin içerdiği soya pepton Salmonella etkenlerinin çoğalmasını artırmaktadır (7). ISO 6579:2002 standardına göre önzenginleştirme kültüründen 0.1 ml, 10’ar ml’lik Rapaport Vassiliadis Soy Peptone Broth ve Tetratiyonat Broth’a ekimler yapıldıktan sonra belirtilen sıcaklık ve sürede inkübasyona bırakılır (3). c) Ayırıcı besi yerlerine ekim: Selektif zenginleştirme aşamasından sonra Salmonella üremesini gözle görebilmek için çeşitli besi yerlerine ekim yapılmaktadır. Bu besi yerlerinde Salmonella etkenlerine ait koloniler belirleyici özellikleri ile diğer etkenlerden ayrılmaktadır. Ayırıcı besi yerlerinde kullanılan bu belirleyici özellikler özellikle Salmonella etkenlerini laktoz şekerini fermente edememeleri ve hidrojen sülfür üretimleri esasına dayanmaktadır (20). Ayırıcı olarak kullanılan besi yerleri Brillant Green Phenol Red Agar, XLD Agar, XLT4 Agar, McConkey Agar, Bizmut Sülfid Agar, Salmonella Shigella Agar, Rambach Agar ve Hectoen Enterik Agar’dır. (31, 34). XLD Agar, XLT4 Agar, Bizmut Sülfid Agar, Hectoen Enterik Agar hidrojen sülfür (H2S) oluşturma prensibiyle hazırlanmış besi yerleridir (7). Brillant Green Phenol Red Agar, MacConkey Agar, Salmonella Shigella Agar ise laktoz içermekte ve laktoz fermentasyonu prensibine dayanmaktadır. Rambach Agar’ın bileşiminde ise propilen glikol bulunmaktadır. Salmonella etkenleri, besi yeri bileşimindeki propilen glikol’den asit oluştururlar ve koloni renginin kırmızı olmasıyla diğer etkenlerden ayırt edilirler (7). 41 ISO 6579:2002 standardında önerilen agarlar XLD Agar ve Brillant Green Phenol Red Agardır. Ekim yapıldıktan sonra agarlar 37°C’de 18-24 saat inkübe edilir. İnkübasyon sonunda Salmonella etkenleri XLD Agar’da siyah merkezli kırmızı koloniler halinde, Brillant Green Phenol Red Agar’da pembe koloniler halinde üreme gösterirler (3). d) Biyokimyasal Testler: Ayırıcı besi yerlerinde üremiş olan Salmonella şüpheli kolonilerden identifikasyon amacıyla çeşitli biyokimyasal testler yapılmaktadır. Bu testler laktoz, sükroz, glikoz fermentasyon testleri, lizin dekarboksilasyon testi, üre testi, Metil red/Voges Preskauer testi, hidrojen sülfür testi, indol testidir (Tablo 1) (3). Tüm bu testler ISO 6579:2002 standardında belirtilen testlerdir. Tablo 1: Salmonella etkenlerinin biyokimyasal özellikleri (3, 20, 21, 27, 28). Test Gram Boyama Katalaz Oksidaz Laktoz Sükroz Glikoz O/F H2S Gaz İndol Üre Lizin Dekarboksilaz Sitrat Metil Red Voges-Proskauer Özellik + + Fermentatif + + + + + - e) Serolojik doğrulama: Biyokimyasal testler sonucunda Salmonella olarak identifiye edilen suşlar serolojik olarak doğrulanmalıdır. Serolojik doğrulama için, hücre duvarı polisakkait antijenlerinden hazırlanmış spesifik ‘O’, flagella antijenlerinden hazırlanmış ‘H’, ve yüzey antijenlerinden hazırlanmış ‘Vi’ antiserumlar ile serolojik teste tabi tutulurlar (20,26). Bunun için, agarda üretilmiş olan etkenlere antiserumlarla lam aglütinasyon testi uygulanır (14, 20, 26). 42 Babacan O. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 39-43, 2011 II- Moleküler Yöntemler Konvansiyonel yöntemlerin çok uzun sürmesi nedeniyle Salmonella etkenlerinin teşhisinde çeşitli moleküler yöntemler kullanılmaktadır. Moleküler yöntemler kısa sürede sonuç vermeleri yönünden avantaj sağlamaktadırlar (25). Dışkı gibi klinik örneklerden Salmonella etkenlerinin hızlı ve güvenilir teşhisi hastalık kontrolüne yardımcı olmaktadır (30, 32). Bu teknikler erken teşhis amacıyla kullanılmaktadır ve klinik örneklerde pozitiflik saptanması durumunda etken izolasyonu gereklidir. İnsan, hayvan ve gıda örneklerinden Salmonella teşhisi için PCR metodları ve DNA ekstraksiyonu prosedürleri tanımlanmıştır (17). PCR yöntemlerinin Salmonella etkenleri cins ya da alt tür düzeyinde teşhisine göre Salmonella etkenlerine ait hedef genler değişmektedir. Genellikle kullanılan genler arasında iroB, invA, fliC, ompA, iagAB, agfA, oriC, 16S rRNA ve 16S rDNA bulunmaktadır (13, 24). InvA, salmonella genusuna spesifik bir özelliktedir. Salmonella etkenlerinin 2 türü olan S.enterica ve S.bongori’yi saptamaktadır. IroB ve iagAB, S.enterica alt türlerini saptamaktadırlar. sefA, S.Enteritidis, S.Pullorum ve S.Gallinarum’u teşhis etmek için kullanılmaktadır. fliC ise S.Typhimurium’u spesifik olarak teşhis etmektedir (13). Ayrıca prob hibridizasyonu, pulsed field gel electroforsis (PFGE), polimorfik DNA’nın rastgele amplifikasyonu (RAPD-PZR), DNA dizi analizi (DNA sequencing), AFLP (amplified fragment length polymorphism), VNTR (variable number tandem repeat), SNP (single nucleotide polymorphism) ve DNA Mikrodizilimi (DNA Microarray) gibi teknikler Salmonellaların moleküler tiplendirilmesi ve moleküler epidemiyolojisinde kullanılmaktadır (31). Sonuç Kanatlı hayvanlarda özellikle ekonomik kayıplara neden olan ve insanlarda gıda zehirlenmelerine neden olan Salmonella infeksiyonlarının laboratuar teşhisi büyük öneme sahiptir. Konvansiyonel yöntemlerin etken izolasyonu ve identifikasyonunu kapsadığından dolayı güvenilir bir yöntemdir ve standart tekniktir. Moleküler yöntemler, özellikle PCR, izole edilen etkenlerden doğrulama amacıyla yapılmasının yanında özellikle dışkı gibi klinik materyallerden de kısa sürede doğru teşhis yapabilmesi nedeniyle büyük avantajlar sağlamaktadır. Bu sebeple, konvansiyonel yöntemlerle birlikte PCR yönteminin bir arada kullanılması sonuç ve süre açısından daha güvenilir ve kısa olmaktadır. Kaynaklar 1. Adelina HS, Marianne C, Sophie LB, Françoise L, Isabelle P, Sandra R, Virginie M, Phillippe F, Nicolas R, (2009). Risk factors of Salmonella enterica subs. enterica contamination in 519 French laying hen floks at the end of the laying period. Prev Vet Med. 89, 51- 58. 2. Anonim, (2009). Brolier (ticari etlik) kümeslerinde salmonella kontrol programı uygulama talimatı. Hukuki Dayanak: 29.04.2009 tarih ve 015125 sayılı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü Yazısı. 3. Anonim, Horizontal method for the detection of Salmonella spp. ISO 6579: 2002. 4. Anonim, (2004). İhbarı mecburi hastalıklar hakkında tebliğ. Resmi gazete: 25420 Tebliğ No: 2004/14. 5. Anonim, (1967). Kanatlıların pullorum ve gallinarum hastalığı yönetmeliği. Resmi Gazete: 669/68124. 6. Anonim, (2007). Kuluçkahane ve damızlık kanatlı işletmeleri yönetmeliği uygulama talimatı. Tarih ve No: 30.11.2007/ 43. 7. Anonim, (2011). Salmonella. Erişim adresi: http://www. mikrobiyoloji.org, Erişim tarihi: 10.06.2009. 8. Anonim, (2009). Ticari yumurtacı kümeslerinde Salmonella kontrol programı uygulama talimatı. Hukuki Dayanak: 29.04.2009 tarih ve 015125 sayılı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü Yazısı. 9. Anonim, (2006). Türk gıda kodeksi çiğ kanatlı eti ve hazırlanmış kantalı eti karışımları tebliği. Tebliğ No: 2006/29. 10. Anonim, (2000). Türk gıda kodeksi yumurta ve yumurta ürünleri tebliği. Tebliğ No: 2000/11. 11. Antunes P, Reu C, Sousa JC, Peixe L, Pestana N, (2003). Incidence of Salmonella from poultry products and their susceptability to antimicrobial agents. Int J Food Microbiol. 87, 97- 103. 12. Barrow PA, (2007). Salmonella infections: immun and ionimmun protection with vaccines. Avian Pathol. 36, 1- 13. 13. Bäumler AJ, Heffron F, Reissbrodt R, (1997). Rapid Detection of Salmonella enterica with primers specific for iroB. J Clin Microbiol. 35, 1224-1230. 14. Bilgehan H, (2004). Klinik Mikrobiyolojik Tanı. Barış Yayınları, İzmir. 15. Brenner FW, Villar RG, Angulo FJ, Tauxe R, Swaminathan B, (2000). Salmonella nomenclature. J Clin Microbiol. 38, 2465- 2667. 16. Cox NA, Berrang ME, Cason JA, (2000). Salmonella penetration of egg shells and proliferation in broiler hatching eggs. Poult Sci. 79, 1571- 1574. 17. Çarlı KT, Ünal CB, Caner V, Eyigör A, (2001). Detection of chicken feces by a combination of tetrathionate broth enrichment, capillary pcr, and capillary gel electrophhoresis. J Clin Microbiol. 39,1871-1876. Babacan O. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 39-43, 2011 18. Dunkley KD, Callaway TR, Chalova VI, McReynolds JL, Hume M, Dunkley CS, Kubene LF, Nisbet DJ, Ricke SC, (2009). Foodborne Salmonella ecology ın the avian gastrointestinal tract. Anarobe. 15, 26- 35. 19. İzgür M. (2010). Kanatlı Salmonella enfeksiyonlarının epidemiyolojisi. Turkiye Klinikleri J Vet Sci. 1(2), 61-68. 20. İzgür M. (2002). Salmonella İnfeksiyonları. İzgür M, Akan M. Eds. Kanatlı Hayvan Hastalıkları. Medisan Yayınevi, Ankara. s. 41-53. 21. Koneman E, Washington WJ, Allen S, Janda W, Procop G, Schreckenberger P, Woods G, (2006). Koneman’s Color Atlas and Textbook of Diagnostic Microbiology. Sixth Edition. Chapter 6. p. 211 22. Liu GR, Rahn A, Liu WQ, Sanderson KE, Johnston RN, Liu SL, (2002). The evolving genome of Salmoenlla enterica serovar Pullorum. J Bacteriol. 184, 2626- 2633. 23. Maciorowski K.G, Herrera P, Jones FT, Pillai SD, Ricke SC, (2006). Cultural and ımmunological detection methods for Salmonella spp. in animal feeds. Vet Res Commun. 30, 127- 137. 24. Oliveira SD, Rodenbusch CR, Cé MC, Rocha SLS, Canal CW, (2003). Evaluation of selective and nonselectiveenrichment PCR procedures for Salmonella detection. Lett Appl Microbiol. 36, 217-221. 25. Olivieria SD, Santos LR, Schuch DMT, Silva AB, Salle CTP, Canal CW, (2002). Detection and ıdentification of Salmonellas from poultry- related samples by PCR. Vet Microbiol. 87, 25- 35. 26. Quinn PJ, Carter ME, Markey BK, Carter GR, (1994). Clinical Veterinary Microbiology. Mosby Year Book Europe Limited. 43 27. Quinn PJ, Markey BK, (2003). Concise Review of Veterinary Microbiology. Blackwell Publishing Ltd. 28. Quinn PJ, Markey BK, Carter ME, Donnelly WJ, Leonard FC, (2004). Veterinary Microbiology and Microbial Disease. India Replica Press Ptv. Ltd, Kundli. Enterobacteriaceae. p: 106 29. Rabsch W, Andrews HL, Kingsley RA, Prager R, Tschape H, Adams LG, Baumler A, (2002). Salmonella enterica serotype Typhimurium and ıts host- adapted variants. Infect Immun. 70, 2249- 2255. 30. Riyaz- Ul- Hassan S, Verma V, Qazi GN, (2004). Rapid detection of Salmonella by polymerase chain reaction. Mol Cell Probes. 18, 333- 339. 31. Sareyyüpoğlu B, (2010). Kanatlı Salmonella enfeksiyonlarının konvansiyonel ve moleküler yöntemlerle teşhisi. Turkiye Klinikleri J Vet Sci. 1(2), 69- 79. 32. Sareyyüboğlu B, Çelik Ok A, Cantekin Z, Yardımcı H, Akan M, Akçay A, (2008). Polimerase chain reaction detection of salmonella spp. ın faecal samples of pets birds. Avian Dis. 52, 163- 167. 33. Su LH, Chiu CH, (2007). Salmonella: clinical ımportance and evolution of nomenclature. Chang Gung Med J. 30 (3), 210-219. 34. Türkyılmaz S, Savaşan S, Kırkan Ş, Kaya O, (2007). Tavuklarda Salmonella enteritidis infeksiyonlarının bakteriyolojik ve serolojik yöntemlerle teşhisi. İstanbul Üniv Vet Fak Derg. 33, 23- 33. 35. Uyttendaele MR, Debevere JM, Lips RM, Neyts KD, (1998). Prevalance of Salmonella ın poultry carcasses and their products ın belgium. Int J Food Microbiol. 40, 1- 8. 36. Yoshikawa TT, Herbert P, Oill PA, (1980). Salmonellosis. West J Med. 133, 408-417. 44 Babacan O. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 39-43, 2011 Babacan O. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 39-43, 2011 45 46 Babacan O. Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 22, 39-43, 2011
Benzer belgeler
21 Number: 1 2010 2010_1
ETLİK MERKEZ VETERİNER KONTROL ve
ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ
ANKARA
22 Number: 2 2011 2011_2
Yazarlı Kitap:
Fleiss Jl, (1981). Statistical methods for rates and proportions.
Second edition. New York: John Willey and Sons, p.103.
Editörlü Kitap:
Balows A, Hausler WJ, Herramann Kl, eds., (19...
Volume 25 Number 1 2014 - Veteriner Kontrol Enstitüsü
Yazarlı Kitap:
Fleiss Jl, (1981). Statistical methods for rates and proportions.
Second edition. New York: John Willey and Sons, p.103.
Editörlü Kitap:
Balows A, Hausler WJ, Herramann Kl, eds., (19...
2012-2 - Veteriner Kontrol Enstitüsü Müdürlükleri
Yazarlı Kitap:
Fleiss Jl, (1981). Statistical methods for rates and proportions.
Second edition. New York: John Willey and Sons, p.103.
Editörlü Kitap:
Balows A, Hausler WJ, Herramann Kl, eds., (19...
18 Number: 1-2 2007 2007
ETLİK VETERİNER KONTROL MERKEZ
ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ
ANKARA