Görüntüle - Espace Privé Chenot D-Life
Transkript
Görüntüle - Espace Privé Chenot D-Life
ÖZEL Detoksla enerjilerine kavuşanların öyküleri SAĞLIKLI YAŞAM DERGİSİ SAYI: 7 NİSAN 2013 KALP HASTALIĞINDAN KORUYAN VE İYİLEŞTİREN MUCİZE DİYET beslenme Bahar Astımla mücadele rehberi Nisan13_KAPAK_BASKI.indd 1 ISSN 2146-6378 Şenliği Kalbe giden salatalar Şifalı çaylar 05.04.2013 11:20 içindekiler SAYI 7 NİSAN 2013 İLKSÖZ 54 D -Life kurulduğu günden bu yana yaymaya çalıştığı sağlıklı yaşam felsefesini önemli bir kitabı Türkçeye kazandırarak bir kez daha vurguluyor. Dr. Caldwell B. Esselstyn’in Prevent and Reverse Heart Disease adlı kitabı, Kalp Hastalığından Koruyan ve İyileştiren Mucize Diyet adıyla NTV Yayınları’ndan çıkacak. D-Life’ın katkılarıyla hazırlanan kitapta Dr. Esselstyn, ömür boyu kalp-damar hastalığına yakalanmamanın sırrını açıklıyor. Yaklaşık 20 yılı aşkın bir süre boyunca yaptığı araştırmaların sonucunda çok önemli bir bulgu yakalayan Esselstyn’e göre, total kolesterol seviyesini 150 mg/dl’nin altında tutmayı başaran insanlar asla kalp hastası olmuyor. Dr. Esselstyn kitabında sadece bu önemli bulguyu açıklamakla kalmıyor, 150’nin altında bir kolesterol seviyesinin nasıl yakalanabileceğine dair sırları da paylaşıyor. Ona göre tamamen bitkisel ve yağsız bir beslenme tarzıyla bu seviyeyi yakalamak mümkün. Kitapta mucize bir diyet reçetesi de sunan ünlü doktorun tüm anlattıkları, D-Life’ın ilk günden beri danışanlarıyla paylaştığı bilgi ve öngörülerden oluşuyor. Benzer bir beslenme yöntemini benimseyen D-Life, sunduğu reçetelerle danışanlarının kalp-damar sağlığını korumalarına yardımcı oluyor. Sayfalarımızda bu çok önemli kitapla ilgili tüm detayları okuyabilirsiniz. 44 Mikro-dev chlorella 24 D-LIFE DERGİ İMTİYAZ SAHİBİ D-LIFE Yönetim Kurulu Üyesi Damla ÇELİKÇİ YAYIN KOORDİNATÖRÜ Şebnem DENKTAŞ SORUMLU MÜDÜR Kardiyolog Dr. Demet ERCİYES 48 ART DİREKTÖR Hasan Fehmi BAYRAMOĞLU Baha mutf reng sağlı GÖRSEL YÖNETMEN Nurhan POLAT ÖNİER YAYIN DANIŞMA KURULU Seçkin Aydın, Feyza Bayraktar, Prof. Dr. Gönül Ergenekon, Prof. Dr. Hülya Günöz, Prof. Dr. Hasan İlkova, Prof. Dr. Yaser Süleymanoğlu YAPIM Doğuş Grubu İletişim Yayıncılık ve Ticaret A.Ş. Doğuş Power Center Ahi Evran Caddesi No: 4 Maslak - İstanbul Tel: (212) 304 0000, Faks: (212) 346 3000 YÖNETİM YERİ Doğuş Holding A.Ş. Huzur Mahallesi, Maslak Ayazağa Caddesi No: 2 34396 Şişli - İstanbul Tel: (212) 335 3232, Faks: (212) 335 3090 32 İşadamı Nejat Güllü detoksla başlayan zayıflama sürecini anlatıyor. YAYIN TÜRÜ Üç aylık yaygın süreli yayın BASKI YERİ Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. İstanbul Asfaltı, Ömerli Köyü, Hadımköy - İstanbul Tel: (212) 798 2840 ISSN 2146-6378 Nisan13_edito_icindekiler.indd 2 09.04.2013 17:49 BÖLÜMLER 5 Hayattarzı D-Hotel Maris’in manzaralı spa’sı, şifalı takılar, kağıt çanta, ekolojik ayakkabı, geridönüşüm termos ve diğerleri... 38 D-Gym, bahar yorgunluğuna karşı etkili bir egzersiz programı hazırladı. 11 Sağlık Astımla mücadele, alerjiden korunmanın yolları, E vitamininin faydaları, kanserden sonra yaşam, Dr. Mehmet Öz’den şeker detoksu... 27 Diyet-Hareket Baharda zayıflamak daha kolay, detoks öyküleri, enerji veren hareketler, zumba dansıyla hızlı kilo kaybı, chlorella mucizesi... 62 Enginar, vücudu arındıran sebzeler arasında ilk sıralarda yer alıyor. 47 Beslenme Rengarenk bahar meyveleri ve vücuda faydaları, kalbe iyi gelen salata tarifleri, çay çeşitleri ve demleme yöntemleri, şifa dolu enginar... 65 Yenilenin Bahara girerken A’dan Z’ye cilt bakımı, cildi canlandırıcı bakım kremleri, glütensiz kozmetikler, anti-selülit masajı.... FOCUS 48 Baharla birlikte mutfaklarımıza giren rengarenk meyveler sağlık dağıtıyor. 72 150 Mucizesi D-Life ve NTV Yayınları işbirliği ile piyasaya çıkacak olan Kalp Hastalığından Koruyan ve İyileştiren Mucize Diyet adlı kitaba yakından bakış... 78 Obezite tedavisinde ameliyat mı, diyet mi? Sağlık sektörünün önde gelen isimleri, aşırı kilolu insanlarda ameliyatın risklerini ve diyetin yetersizliklerini tartışıyor. 82 Alo, sinirliyim! Türkiye’nin ilk öfke kontrolü kliniği Öfkesiz gerekirse telefonla 7/24 hizmet veriyor. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_edito_icindekiler.indd 3 | 3 09.04.2013 17:49 hayattarzı MANZARALI SPA Ege ve Akdeniz’in birleştiği büyüleyici Datça Yarımadası’nın Hisarönü koyundaki D-Hotel Maris, dünyaca ünlü ESPA spayı Türkiye’de ilk kez bir resort otelle buluşturdu. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan teraslı ve deniz manzaralı spada sonsuzluk havuzu, opulent mermerden hamam, bakım odaları, dinlenme salonu ve bir spa suiti bulunuyor. Spanın özgün bakımları arasında Deniz Tuzu & Yağ Ovalama ve Ege Deniz Kabukları Masajı, Purva Karma dört el masajı ve Aktif Nemlendirici cilt bakımları yer alıyor. Bakımlar sonrası terasta oksijenin maksimum düzeyde olduğu bir atmosferde bir yanı kristal berraklığında sular diğer yanı volkanik dağlarla çevrili manzaraya karşı derin bir nefes alabilirsiniz. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 5 | 5 09.04.2013 17:53 hayattarzı SAAT ŞIK BİNİCİ Hermès’in yeni koleksiyonu Arceau Chrono Bridon, binicilik sporundan ilham alan beş farklı modelden oluşuyor. Henri d’Origny’in yuvarlak kasa ve üzengi formundaki asimetrik kayış-kasa bağlantılarına yer verilen saatlerin kayışları Barenia dana derisinden. Bu özellik markanın geçmişteki eyer yapım uzmanlığını hatırlatıyor. Koleksiyonda siyah, abanoz ve çivit mavisi renklerde kayış alternatifleri de sunuluyor. Ancak saatlerin en özgün parçası klasiklerde çelik veya mavi, sporlarda turuncu renkte olan merkezi saniye ibresi. TAKI KI MODA Şif EKOLOJİK AYAKKABI Natural World yüzde 100 ekolojik ayakkabılarıyla Türkiye’de. Tasarımları ve renkleriyle doğadan ilham alarak İspanya’nın kuzeyindeki Arnedo kasabasında üretilen ayakkabıların en önemli özelliği, tamamen ekolojik olmaları. “Made in Green” sertifikasına sahip, her stile uygun bu rahat ayakkabıların üretiminde yüzde 100 koton bazlı kumaş, doğal kauçuk taban ve tamamen bitkisel boyalar kullanılıyor. İspanya’da 100 yıl önce kurulan Natural World, hem çocuklar hem de yetişkinler için doğal renklerde eğlenceli modeller tasarlıyor. İstinye ye koleks ks yaratıc ıc sahip y kuvars rs en mo koruyo azaltar TEKN BAKIM Organik diş macunu Artık çocuklar da dişlerini organik bir diş macunuyla fırçalayabilecek. Hafif nane yağı ve doğal çilek aromaları içeren jel şeklindeki Logodent, içeriğindeki ekinezya ve yeşil çay ekstratlarıyla bakteri oluşumunu geciktirir. Güvercin ağacı ekstratı, papatya ve lavanta hassas dişetlerine bakım sağlar, enfeksiyonları önler. Az miktarda silis içeren diş macunu plakların yumuşak bir şekilde temizlenmesine yardım eder. Logodent, sentetik florür ya da sentetik koruyucu madde, renk ya da koku içermez. D-Life’ta bulabilirsiniz. AKSESUVAR KAĞIT ÇANTALAR Farklı renklerdeki yalın görüntüsüyle beğeni toplayan Paperthinks, geridönüşümlü çantaları, not defterleri, iPad kılıfları ve aksesuvarlarıyla doğa dostu hediye seçenekleri sunuyor. Hong Kong’lu Joey ve Aron çiftinin, aradıkları gibi renkli ve çeşit çeşit not defteri bulamamasından dolayı kendi markalarını yaratma fikriyle ortaya çıkan markanın ürünleri yüzde 100 geridönüşümlü deri ve 24 farklı renkte, yüzde 50 geridönüşümlü kağıttan üretiliyor. Paperthinks tasarımlarının hepsi uluslararası geçerliliğe sahip SGS testiyle onaylanıyor. Bu test, ürünlerin geridönüşümlü olduklarını, zararlı kimyasal madde içermediklerini ve yeni bir kullanım için geri dönüştürülebildiklerini gösteriyor. Markanın ürünleri Bilstore mağazalarında bulunabilir. 6 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 6 09.04.2013 17:53 DO MÜ Zik b keyfin üretil bluet panel TASARIM Geridönüşüm termos TAKI KI Şifalı taşlar İstinye ye Park’ın şık takı butiği Mon Reve’in doğal taşlardan oluşan yeni koleksiyonu ksiyonu kullanana hem stil hem de pozitif enerji katıyor. Markanın yaratıcısı ıcısı Betina Barutçuoğlu dikkat çekici tasarımlarında pozitif etkilere sahip yarı değerli doğal taşlar kullanıyor. Aşkın taşı olarak bilinen pembe kuvars katıyor. Sezonun rs sevginin vücutta akışını kolaylaştırırken bedene zindelik katıyor en moda renklerinden biri olan mercan, olumsuz enerjileri ortadan kaldırıp nazara karşı koruyor. Çarpıcı yeşil rengiyle neşe taşı olan aventurin ise stresi ve zihinsel karmaşayı azaltarak sakinlik ve yaşama sevinci sunuyor. TEKNOLOJİ ecek. i a a esine DOKUNMATİK MÜZİK ZİYAFETİ Zik by Starck kulaklıklar akıllı telefonla müzik dinleme keyfini yeni bir boyuta taşıyor. Fransız Parrot tarafından üretilen, ünlü tasarımcı Philippe Starck imzasını taşıyan bluetooth kulaklığın üzerinde bulunan dokunmatik panel sayesinde tüm kontrolleri tek bir parmakla yapabiliyorsunuz. Gözalıcı tasarımının yanı sıra dört mikrofonlu aktif gürültü engelleme, hareket dedektörü ve çene kemiği sensörü gibi gelişmiş özelliklere sahip. İspanya’da üretilen Laken suluk ve termoslar çevreye ve sağlığa uygun koşullarda üretiliyor. Şık tasarımlarıyla dikkat çeken termoslar, sıcak yaz günlerinde içerikleri soğuk, soğuk kış günlerinde ise içerikleri sıcak tutuyor. Sulukların tescilli iç kaplaması, tat değişimini ve şişe içinde koku oluşmasını önlüyor. Kolay taşınmasını sağlayan kılıfları sayesinde rahatlıkla kullanılabiliyor. BPA (Bisphenol A) içermeyen ürün yüzde 100 geridönüşümlü alüminyumdan üretiliyor. Laken termosları Türkiye’de Adventure Republic, Intersport, Nezih Kırtasiye ile Laken bayilerinde satışa sunuluyor. KOLEKSİYON Performans zamanı Efsanevi Porsche 911’in yaratıcısı Ferdinand Alexander Porsche tarafından kurulan Porsche Design spor giyimde sadelik ve fonksiyonelliği ön plana çıkarıyor. Porsche Design Studio ve Adidas işbirliğiyle Porsche otomobillerinden ilham alarak tasarlanan ayakkabıdan tişörte birçok spor giyim ürünü kaliteli hammaddeler kullanılarak geleneksel ve yenilikçi teknolojinin birleşimiyle üretiliyor. Özellikle ince kumaşları ve sıra dışı renk alternatifleriyle dikkat çeken lüks spor giyim ürünleri turuncu, neon yeşili gibi renkleriyle Porsche hayranlarını cezbediyor. Kalite, stil ve teknolojiyi birleştiren Porsche Design ürünleri şıklığına önem verenleri İstanbul’daki tarihi Maçka Palas’ta bulunan dev Porsche Design mağazasında bekliyor. şümlü kli farklı ın n r re NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 7 | 7 09.04.2013 17:53 hayattarzı 2013 Grammy Ödülleri’nde Echoes of Love albümü ile En İyi New Age Müzik Albümü dalında ödül alan Omar Akram’ın Warner Bros. etiketiyle Haziran 2012’de çıkan albümü dinleyeni farklı duygulara taşıyor. Akram, albümdeki parçaları evlendikten sonra balayında ve hemen akabinde ilk çocuğunu beklerken duyduğu heyecanla bestelediğini söylüyor. Dinlerken, Omar Akram’ın heyecan dolu yüreğinin sesini sizler de hissedeceksiniz. Müzikle anlaşın Bilim dünyası ilişkilerinde yaşanan anlaşmazlıkları çözmek isteyenlere müziği çare gösteriyor. D Katkılarıyla KİTA Omar Akram Echoes of Love MÜZİK oğası itibarıyla sosyal bir varlık olan insanı yaşamda aktif tutan şey iletişimdir. Böylelikle paylaşır, kendini ifade eder ve toplumda yer alır. İlk insan sadece sesler ve hareketlerle iletişimi sağlarken, binlerce yıl sonra çağımızda artık teknolojinin de sunduklarıyla iletişim çok farklı boyutlara taşınmış durumda. Her ne kadar teknolojinin sunduğu son imkanlarla iletişimin sağlıklı olup olmadığı tartışılsa da, iletişimin ilk ve en doğal hali olan konuşmak insanın da doğasının bir parçası olarak hayatında hiç değişmeden kalacak. Bu tartışmalar çerçevesinde yapılan araştırmalarda ise çok ilginç sonuçlar elde edilmiş. Müzik ile daha iyi iletişim kurabileceğinizi biliyor muydunuz? Paris SUD Üniversitesi’nde görevli psikologların yaptığı bir araştırma, aynı ortamda birbirini tanımayan iki kişinin iletişime geçmesinin fonda müzik bulunan ortamlarda çok daha hızlı ve etkili olduğunu ortaya koymuş. Araştırmada, birbirini tanımayan yetişkin kadın ve erkeklerden oluşan iki grup oluşturulmuş ve deneklere araştırmanın mahiyeti hakkında bilgi verilmemiş. Bir ön görüşme yapılacağı söylenerek farklı müzikler çalan bekleme odalarında ikişerli gruplar halinde biraraya getirilmişler. Yaklaşık 30 dakika bu odalarda bekleyen deneklerin birbirleriyle ne kadar zamanda, nasıl iletişime geçtiği, ne kadar bilgi alışverişinde bulunduğu kaydedilmiş. Araştırmanın sonunda müzik çalan odalarda bekleyen çiftlerin müzik çalmayan odalardakilere oranla çok daha sağlıklı iletişime geçtiği ve birbiri hakkında daha fazla bilgi toplayabildiği tespit edilmiş. Müzik çalan odaların arasında da özellikle yumuşak, ritmi yüksek olmayan müziklerin çalındığı odadaki çiftlerde iletişimin en yüksek oranda başarıya ulaştığı gözlemlenmiş. Günlük yaşantımızda bazen sorunların büyük kısmının iletişim bozukluklarından kaynaklandığını fark ediyoruz, değil mi? İşte size çözüm: Yukarıda paylaştığımız araştırmaya dayanarak uygun olan durum ve yerlerde iletişiminize müziği, mesela müziğin şiirsel ve büyülü ritimlerini size ulaştıran 107.4 Radyo Voyage’ı dahil etmeye ne dersiniz? Siz iletişim kurarken müziğin sihirli etkisini taşımak Radyo Voyage’dan, onun büyülü etkisini hayatınıza katmak sizden... Bu sayıda size araştırma sonuçlarına da uygun olacak iki güzel albüm tavsiye ediyoruz. Can Atilla Leyla ile Mecnun Elektronik New Age müziğin ülkemizdeki tek temsilcisi Can Atilla’nın son albümü Leyla ile Mecnun müzikseverleri efsanevi bir aşk hikayesine taşıyor. Albüm; Leyla ile Mecnun’un çocukluk yıllarını, birbirlerine aşklarını, Mecnun’un çölde yaşadıklarını, Leyla uğruna yapılan savaşları ve Leyla’nın ölümüyle son bulan bu hüzünlü hikayenin tamamını kapsıyor. Sony Music’ten çıkan, dinleyeni iki yüreği yanık sevgilinin duygu dolu aşk hikayesine taşıyan albüm Radyo Voyage etiketiyle ocak ayı itibarıyla müzik marketlerde yerini aldı. Ve günün her saatinde dinleyebileceğiniz Radyo Voyage’ın müzik listesinden sizin için seçtiklerimiz... 1. The Piano Guys - Titanium / Pavane (The Piano Guys) 2. Karunesh - Dervish Dream (Colours of the East) 3. Evanthia Reboutsika - Messenger (Ulak) 4. Didier Malherbe & Loy Ehrlich - Hadouk (Groove Magic) 5. Valenteano & Daniel Stelter Feat. Don Schiff - Das Parfum (Libretto) 6. Bliss - People Among Us (No One Built This Moment) 7. Paul Schwartz - Horizon (Aria 2) 8. Chris Botti - Sevdah (Impressions) 9. Pascal Comelade - Un Samedi Sur La Terre (Un Samedi Sur La Terre) 10. Anjelika Akbar - Rainbow (Raindrops) radyovoyage.com facebook.com/RadyoVoyage107.4 twitter.com/voyage1074 8 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 8 09.04.2013 17:54 A Pro ve o B u b E yöneli verme Ge şuyor. ağrılar çıkan rında a biçimd So ele alı hayattarzı KİTAP Ağrının Kitabı arklı aları abinde a ler de e eyla üyle ki yesine ak ayı niz n k erre Prof. Dr. Serdar Erdine yeni kitabında ağrı çeşitlerini ve onlardan korunma yollarını anlatıyor. B ugüne değin İngilizce ve Türkçe olmak üzere toplam 31 kitap yazan Prof. Dr. Serdar Erdine bu kez ağrıyı mercek altına alıyor. 1985 yılında İstanbul Tıp Fakültesi Ağrı Ünitesi’ni kuran Erdine, 2011’de İstanbul Üniversitesi’nden emekli oldu. Ağrının Kitabı’nı halkın eğitimine yönelik yazdığını söyleyen Erdine, “Hangi tedaviyi uygularsanız uygulayın, halkın eğitimine önem vermezseniz kronik ağrıların tekrarlama olasılığı çok yüksektir” diyor. Geçtiğimiz kasım ayında hayykitap tarafından yayımlanan Ağrının Kitabı, 30 bölümden oluşuyor. Kronik ağrılara yol açan nedenlerin yanı sıra baş, boyun, omuz, kol, bel, göğüs, kanser ağrıları ile romatizmal ağrılar, yaşlılarda ağrı, ağrı kesiciler, ağrı klinikleri, ağrı ve etik kitabın öne çıkan konuları arasında yer alıyor. Eski Mısır, Hint, Çin, Mezopotamya ve Eski Yunan uygarlıklarında ağrının nasıl dindirildiğine dair bilgilerin verildiği kitapta ağrının kültürel boyutu da geniş bir biçimde işleniyor. Son 20 yıl içerisinde ağrı yalnızca tıp boyutunda değil, toplumsal ve kültürel boyutlarda da ele alınır oldu. Bunun sonucu olarak dünyanın birçok yerinde ağrı klinikleri kurulmaya başlandı. Türkiye’de bu kliniklerin ilki 1985’de İstanbul Tıp Fakültesi’nde açıldı. 1990’da da algoloji bilim dalı olarak Türkiye’de kabul edildi. Erdine, kitabında algolojinin yan dal ihtisası olarak kabul edilmesiyle birlikte ağrı uzmanlarının yetişebileceğini öngörüyor. Ağrıyı vücuttaki bir dengesizlik olarak tanımlayan Hipokrat, bugün algoloji olarak isimlendirilen ağrı biliminin kelime kökenini oluşturan algos’u (ağrı) da kullanan ilk isim. Kitapta Hipokrat’tan sonra Yunan bilim ve felsefesini etkisi altına alan Plato ve Aristo’nun insan anatomisi konusunda inanılmaz bir cehalet, derin bir spekülasyon getirdiklerinden bahsediliyor. Platon, ağrıyı ruhun armonisindeki bir bozukluk olarak tanımlarken Aristo’ya göre kalp; zeka, duygular ve benzeri hislerin merkezi şeklinde ifade ediliyor. Ağrının Kitabı’nda kronik ağrı ile baş etmede psikolojik yöntemler Psikolog Dr. H. Özlem Sertel Berk tarafından kaleme alınıyor. Herhangi bir kronik hastalığın kendi başına önemli bir stres faktörü olarak görüldüğüne, uzun süreli ağrı yaşayanların “neden ben”, “ağrılarım sebepsiz” ve “benim kontrolüm dışında” düşüncelerini taşıdığına değiniliyor. Son bölümde Türkiye’de Ağrı başlığı altında Türk Eczacılar Birliği ve Türk Algoloji Derneği tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarına yer veriliyor. Buna göre Türkiye’de en sık görülen ağrı yerleri arasında baş (yüzde 26) ilk sıraya yerleşiyor. Ardından bel (yüzde 13,2), bacaklar (yüzde 13,2) ve karın bölgesi (yüzde 11,2) geliyor. Mükemmeli Aramak Hepimiz toplumun dayattığı beklentilerin sonucunda daha genç görünmeye, daha fazla para kazanmaya, her zaman mutlu olmaya çalışırız. Tal Ben-Shahar’a göre, “mükemmele” ulaşma arayışı, mutluluğu elde etme yolunda önümüze çıkan bir numaralı engel olabilir. Yeni kitabında mutluluk için mükemmel olmak gerekmediği görüşünü savunan yazar, bunu ikna edici örnekler vererek destekliyor. Hayatınızı 7 Günde Değiştirin Paul McKenna, Hayatınızı 7 Günde Değiştirin isimli kitabında ufak değişikliklerin nasıl büyük sonuçlar doğurabileceğini gözler önüne seriyor. Yazar, önerdiği strateji ve teknikler doğrultusunda okurlarının daha pozitif ve özgüvenli bireylere dönüşeceğini, yaşamlarının bir hafta gibi kısa bir sürede büyüleyici bir şekilde değişeceğini iddia ediyor. Karizma Miti Bilindik karizma tanımına göre, karizmaya ya doğuştan sahip olursunuz ya da hiçbir zaman sahip olamazsınız. Ancak bu basit tanım Olivia Fox Cabane’nin Karizma Miti kitabına göre doğru değil. Karizmatik davranışlar öğrenilebilir ve herkes tarafından mükemmelleştirilebilir. Cabane karizmanın sırlarını ve nasıl çalıştığını ortaya çıkararak temel bileşenlerinin ne olduğuna dair çalışmalar yapmış. Karizmatik olmak temel kişiliğinizin tamamen başka bir şekle dönüşmesi demek değildir. Zaten sahip olduğunuz kişiliğe uygun olacak bir dizi belirli uygulamayı adapte etmektir. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 9 | 9 09.04.2013 17:54 hayattarzı 1 ALIŞVERİŞ Güneşli adımlar 2 3 Yürüyüş için en rahat kıyafetleri ya da pratik ürünleri seçerek baharın keyfini çıkarın. B aharın sıcak yüzü, güneşli günler ve temiz havayla birlikte yürüyüşe çıkmamak için bahaneniz kalmadı. Saatte 4 kilometrelik tempolu bir yürüyüşle 250-300 civarında kalori yakarsınız. Yürüyüş sağlığınıza ve diyetinize, dolayısıyla kilo vermenize destek olur. Aynı zamanda zihni güçlendirir, Alzheimer riskini azaltır ve uykusuzluğa iyi gelir. Cildinizin nefes almasını sağlayacak, hafif, çok amaçlı Quechua marka bandana spor sırasında özellikle başınızı soğuk ve sıcaktan koruyor. Fiyatı: 24,90 TL (1). Levi’s’ın dar kesimli yüzde 100 kotondan üretilmiş terletmeyen üstü sadece 380 gr ağırlığında. Fiyatı 129,90 TL (2). Nike’nin DRIFit teknolojisiyle ürettiği tişört fazla nemi buharlaştırarak yürüyüş sırasında cildin kuru ve rahat kalmasını sağlıyor. Fiyatı 125 TL (3). Skechers’ın kadınlar için üretilen Liv Smart ayakkabıları sizi yalınayak yürüyüş deneyimine yaklaştırmayı hedefliyor. Fiyatı 141,75 TL (4). Çocuklarınızı da yürüyüşe dahil etmek isterseniz doğal yürüyüş hissini Puma’nın Cabana Racer SL Jr modeliyle alabilirsiniz. Fiyatı 104,50 TL (5). Nike Flyknit Lunar1+ ayağı ikinci deri gibi saran örgü yapısı ve özel yumuşak tabanıyla adımlarınıza mükemmellik katıyor. Fiyatı 329 TL (6). Yürüyüş sırasında eşyalarınızı koyabileceğiniz çok sayıda cebi olan Levis ceket yağmurlu günler için ideal. Fiyatı 369,90 TL (7). Quechua’nın hafif ve sağlam doğa yürüyüşü pantolonu özel kumaşıyla teri hızlıca dışarı atar. Fiyatı: 59,90 TL (8). Açık havada spor yapanlara özel geliştirilmiş, neme, ısıya ve tere dayanıklı Hamilton Sportblock Losyon SPF 70 koruyucu özelliğiyle güneşe karşı kalkan görevi görüyor. Fiyatı 70 TL (9). Reebok EasyTone hareket transferi sağlayan teknolojisi sayesinde spor sırasında mikro-instabilite yaratarak şekilli ve sıkı bir vücuda sahip olmanıza yardım ediyor. Fiyatı 230,50 TL (10). The North Face’in en hafif ve hız artırıcı ayakkabılarından biri olan Men’s Single-Track Hayasa yürüyüşte vücudunuza destek sağlıyor. Fiyatı 299 TL (11). 4 5 6 8 8 7 9 10 11 10 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 10 09.04.2013 17:54 LİMONLU SU sağlık Güne limonlu su ile başlamak vücudun toksinlerden arınmasına yardımcı olur. Özellikle sabahları içilen limonlu su, vücudun pH dengesini düzenler. İçeriğindeki C vitamini sayesinde solunum yolu enfeksiyonları gibi hastalıklara karşı kalkan görevi üstlenir. Limon suyunun kanser hücrelerini öldürdüğü de biliniyor. Uygulayacağınız basit bir kür sayesinde sağlığınızı kontrol altında tutabilirsiniz. Her gün 3 ila 5 limonu sıkın. Suyunu 1,5 litrelik cam bir şişenin içine koyduğunuz içme suyu ile karıştırıp bir miktar bal ilave edin. Yaklaşık 10 gün boyunca içeceğiniz bu karışım kendinizi daha enerjik ve genç hissetmenizi sağlayacaktır. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_saglik_YY.indd 11 | 11 05.04.2013 11:19 sağlık Astım alarmı Astımı basitçe akciğere hava taşıyan hava yollarının mikrobik olmayan müzmin iltihaplanması şeklinde tanımlayabiliriz. Özellikle bahar aylarında alerjiye bağlı gelişen vakaların sayısı giderek artıyor. Hastalığın görülme oranı çocuklarda yüzde 2-15, erişkinlerde yüzde 2-5. TOM MERTON / OJO IMAGES / GETTY IMAGES TURKEY MESUDE ERŞAN T ürkiye’de astımın görülme sıklığı şehirler ve bölgeler arasında farklılık gösteriyor. Hastalığa genelde kıyı kesimleri, büyük şehirler ve düşük sosyo-ekonomik yaşam koşullarında daha sık rastlanıyor. Vakalar çocuklukta daha çok erkekleri, erişkin dönemde kadınları vuruyor. Türkiye’deki çocuk astımlı sayısı 1,5 milyonu, yetişkin astımlı sayısı 6 milyonu buluyor. Nefes darlığıyla kendini gösteren astımın kesin sebebi belli olmamakla birlikte, doğuştan nefes boruları duyarlı insanlarda daha sık geliştiği gözleniyor. Anadolu Sağlık Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Esra Sönmez Duman, astımın kişisel (genetik, obezite, cinsiyet) ve çevresel faktörlerin (alerjenler, enfeksiyonlar, sigara, ev içi ve ev dışı hava kirliliği vb.) etkileşmesi sonucu ortaya KOR Astım yonu ilaçlar buna siyonl meler inflam İlaç te 12 | D-LIFE NİSAN 2013 nisan12_astim.indd 12 çıktığ olmak Hasta belirt çıkma Ça ğunu durum 30’lar tım o Astım törler kirlili da rol kalan ken b alerjin kaldığ olduğ ti kişi Bu ne larınd Ev bilir. cuda küf m dışınd ta, fın alerjiy Ta veri, h ji düşü maruz gelen kedi t laştırı ayınd hırıltı Esra S nabili alerje ca ilaç de çal bunla akılda 05.04.2013 10:32 ler ve Hastahirler llarınha çok Türkiin asa kenmakla nlarda erkezi uman, vresel içi ve ortaya çıktığını söylüyor. Astım çoğunlukla bir alerjiye bağlı olmakla beraber alerji olmadan da ortaya çıkabiliyor. Hastada hırıltı, nefes darlığı ve öksürük oluşuyor. Bu belirtilerin ağır nefes darlığıyla birlikte aniden ortaya çıkmasına astım krizi adı veriliyor. Çalışmalar astımda genetik yatkınlığın rolü olduğunu gösteriyor. Anne-babadan birinin astım olması durumunda çocukta astım görülme riski yüzde 2030’lara yükseliyor. Anne-babanın her ikisinin de astım olması durumunda risk yüzde 60-70’lere çıkıyor. Astımın ortaya çıkmasında rol oynayan çevresel faktörler, aynı zamanda astım ataklarına yol açıyor. Hava kirliliği ve bazı alerjenler astım belirtilerine yol açsa da rolleri yeterince açık değil. Aynı faktörlere maruz kalan bazı insanlar neden alerjik reaksiyon gösterirken bazıları göstermiyor? Dr. Esra Sönmez Duman, alerjinin, kişinin bağışıklık sisteminin alerjene maruz kaldığı durumda gösterdiği aşırı duyarlılık reaksiyonu olduğunu hatırlatıyor. “Bu reaksiyonun şekli ve şiddeti kişinin genetik özellikleri doğrultusunda şekillenir. Bu nedenle aynı faktöre maruz kalan kişilerden bazılarında reaksiyon görülürken, bazılarında görülmez.” Evde veya ev dışında birçok alerjen astımı başlatabilir. Bu alerjenler çoğunlukla solunum yoluyla vücuda alınıyor. Bunların en önemlileri ev içinde akar, küf mantarları, hamamböceği, evcil hayvan tüyleri; ev dışında ağaç, çiçek ve ot polenleri. Ayrıca süt, yumurta, fındık, fıstık, balık, buğday ve soya gibi besinler de alerjiyi tetikleyebiliyor. Tanıyı koyarken doktorların en fazla yararlandığı veri, hastaların anlattıkları. Hastada klinik olarak alerji düşünülüyor ise etkeni tespit etmek hastanın alerjen maruziyetini önlemede önemlidir. Örneğin, eve yeni gelen kedi sonrası artan astım atakları hastada olası kedi tüyü alerjisini düşündürür ve etkenin evden uzaklaştırılması atağı önlemede ilaç kadar değerlidir. Bahar ayında artan hapşırık, burun tıkanıklığı, şeffaf akıntı, hırıltılı solunum polen alerjisini düşündürüyor. Dr. Esra Sönmez Duman, “Alerji testi yapmadan da tanı konabilir. Erken tespit etmek için sık görülen solunumsal alerjenlere karşı cilt ve kan testleri yapılabiliyor. Ayrıca ilaç, besin alerjen paneli gibi spesifik birçok alerjen de çalışılabiliyor. Milyonlarca alerjen madde olduğu ve bunların her birini test etmenin mümkün olmadığını akıldan çıkarmamak lazım” diyor. KORTİZON FOBİSİ YERSİZ Astımda tedavinin amacı, hava yollarındaki inflamasyonu kontrol altına almak. Hastalar anti inflamatuar ilaçları kullandıkları sürece inflamasyon baskılanır, buna bağlı olarak belirtiler kaybolur, solunum fonksiyonlarında ve bronşların aşırı duyarlılığında düzelmeler sağlanır. Dr. Esra Sönmez Duman’a göre anti inflamatuar tedavi kesilecek olursa ataklar görülüyor. İlaç tedavisi yanında alerjik hastanın alerjen temasının mümkün olduğunca azaltılması da atak sıklığını belirgin derecede azaltıyor ve ilaç dozlarının düşmesine yardımcı oluyor. Astım tedavisinde bronş duvarındaki yangı kontrolünü sağlayan temel ilaç, kortizon. Kortikosteroid içeren ilaçlar olmadan astım hastalığı kontrol altına alınamaz, ilerlemesi durdurulamaz. Etkin bir astım tedavisi için öncelikle hastalardaki “kortikofobi”nin (kortizon korkusu) aşılması gerekiyor. Astım, soğuk algınlığı gibi tamamen iyileşen bir hastalık değil. Hava yollarının kronik inflamatuar hastalığı. Dr. Esra Sönmez Duman, “Çocukluk çağı astımının yüzde 70’i ergenlik çağında iyileşir ve yetişkinliğe taşınmaz. Fakat yetişkin çağda ortaya çıkan astımın kendi kendine geçmesi söz konusu değil. Kontrol altında tutulabilmesi için hastanın ömür boyu ihtiyaç duyduğu minimum dozda ilaç kullanımı gerekiyor. Hafif astım hastalarında doktor kontrolünde aralıklı ilaç kesmek mümkün olabilir ama hastaların en büyük hatası iyileştiklerini sanarak kendi başlarına ilacı kesmeleri” uyarısında bulunuyor. MEVSİM DEĞİŞİKLİĞİ TETİKLİYOR Havaların ısındığı ve doğanın uyanarak polenlerin uçuştuğu ilkbahar mevsimi de alerjenlerin tetiklediği astım ataklarına sebep oluyor. Bahar ayında alerjik yakınmaları artan hastalar, mart ayından itibaren şikayetler ortaya çıkmadan veya henüz çıkmışken hekimlerinin önerdiği tedaviye başlamalı ve belirtileri kontrol altına almalı. Dr. Esra Sönmez Duman, “Böylece alevlenmiş belirtileri bastırmak için gerekecek yüksek doz ilaç kullanımına ihtiyaç kalmadan mevsimi ihtiyaç duydukları en düşük doz ilaçla atlatma şansını yakalayabilirler. Alınan önlemlere rağmen semptom kontrolü sağlanamazsa doktora başvurmalılar” diyor. Astım hastalığı ve tedavisi hakkında doktorunuzdan mutlaka eğitim alın. Önerilen ilaçları düzenli şekilde kullanın. Atak durumunda ne yapmanız gerektiğini öğrenin. Hangi ilacın tedavi, hangi ilacın kurtarıcı nitelikte olduğu, ilaçların ne sıklıkla kullanılabileceği, hangi durumlarda doktorunuzla iletişim kurmanız veya hastaneye gitmeniz gerektiğini kavrayın. Püf noktası Reflüsü olan astım hastaları ağır, baharatlı yiyeceklerden ve asitli içeceklerden uzak durmalı. Aksi halde mide asidi solunum yollarına kaçtığında astımın kontrolünü zorlaştırıyor ve şiddetli öksürüğe yol açabiliyor. Önlemler paketi Alerjik astım hastaları ev ve iş ortamlarında alerjen/kimyasal madde maruziyetinden mümkün olduğunca kaçınmalı. Ortamın temizlik ve havalandırmasının ne şekilde yapılması gerektiğini öğrenmeli. Meslek seçerken astımı tetikleyeceği bilinen meslekler tercih etmemeli. Deniz ve deniz kenarı tatilleri astım hastaları için en doğru tatil seçeneği. Bol bol tuzlu suda yüzmek ve tuzlu su buharı solumak hava yollarını rahatlatır. Ayrıca kış boyu tıkanan ve enfeksiyonlarla mücadele eden hava yolları doğal tuzlu suyun etkisiyle açılacaktır. Havuz suları çoğunlukla klorla dezenfekte edildiğinden aşırı sıcak havada buharlaşarak salınan klor astım hastalarında atakları tetikleyebiliyor. NİSAN 2013 D-LIFE nisan12_astim.indd 13 | 13 05.04.2013 10:32 sağlık e e e a- Alerjisavar yöntemler K üresel ısınmanın uzun vadede yol açacağı felaketlerden hepimiz haberdarız. Ancak bir de günlük yaşamımızı tehdit eden boyutları var. Karbon yakıtlar maksimum ölçüde kullanıldığında atmosferde sera gazı salımı artıyor. Isıdaki ufacık değişimler her bahar bitki ve ağaçların daha erken çiçeklenmesine, dolayısıyla polen saçmasına yol açıyor; sonbaharda ise bitkiler geç ölüyor ve polen sezonu uzuyor. Bu da alerjik hastalıklara ve astıma davetiye çıkarıyor. Bu tür hastalıklardan korunmanın doğal ve etkili yöntemleri var mı? Elbette. İşte yapmanız ve yapmamanız gerekenler... NE ISID Nevre dahil se hal yakın yerine SABAH EGZERSİZ YAPMAYIN Açık havada egzersiz yapmaktan hoşlananlardansanız, sabah ve öğle saatlerinden kaçının. Bitkiler ve ağaçlar gün doğarken polen salgılamaya başlar; sabahın geç saatleri ve öğlen polen seviyesi zirveye ulaşır. Uzmanlar alerjik hastalıklardan mustarip olanların egzersiz için öğleden sonraları ya da akşam saatlerini tercih etmelerini öneriyor. BURNUNUZU TEMİZ TUTUN ele ettiği aplanma a besin Burun temizleme kiti kullanmak, burnunuzun mukustan arınmasını ve burun yoluyla ortaya çıkan alerji belirtilerinin hafiflemesini sağlar. D-Life’tan satın alabileceğiniz neti pot ile düzenli sinüs temizliği yapabilirsiniz. Ya da evde hazırlayacağınız karışımla da aynı etkiyi sağlayabilirsiniz. 250 gram ılık suya yarım çay kaşığı tuz ve bir tutam karbonat karıştırın, burun deliklerinizden birini kapatın, ağzınızı açın ve sıvıyı uygulayın. Aynı işlemi diğer burun deliğiniz için yeniden yapın. Sadece mukus değil, bakterileri ve geniz akıntılarını temizlemenizde de çok faydalı olduğunu göreceksiniz. DUŞ ALIN Kapıdan her girdiğinizde evinizin içine dış dünyadan küçük parçalar taşıyorsunuz. Giysileriniz, saçlarınız, ayakkabılarınız ve deriniz partiküllerle kaplanmış oluyor. O yüzden hemen duş almayı ve üstünüzü değiştirmeyi ihmal etmeyin. Polen partiküllerini misafir etmek istemiyorsanız ayakkabılarınızı mutlaka dışarıda çıkarın. 14 | D-LIFE NİSAN 2013 tanesini istemini ağrısı ve alar grip şığı taze Nisan13_astimla_mucadele.indd 14 05.04.2013 10:32 DERLİ TOPLU OLUN Toz akarlarının, böceklerin ve küfün en sevdiği yerler dağınık, kirli ortamlardır. Onlarla baş başa kalmamak için sık sık toz alın; her hafta eski gazeteleri ve alışveriş torbalarını çöpe atın. Mümkünse çöp kutusunu dışarıda tutun. Unutmayın, temizlik sağlıklı bir yaşamın anahtarıdır. DOĞAL TEMİZLEYİCİLER KULLANIN Temizlik kadar nasıl yaptığınız da önemli. Kimyasal bazlı temizlik maddeleri kullanmak alerjinizi azdırır ve alerji belirtilerini tetikler. Karbonat ya da sirke gibi doğal bazlı temizlik maddelerini kullanmaya çalışın. HEPA filtresi olan, vakumlu bir elektrikli süpürge satın alın. Temizlikte arapsabununa ya da zeytinyağlı sabunlara, yani büyükannenizden kalma doğal yöntemlere geri dönün. r NEVRESİMLERİ YÜKSEK ISIDA YIKAYIN Nevresimlerinizi en az haftada bir kez değiştirin ve battaniyeniz dahil 100 derecenin üzerindeki yüksek ısılarda yıkayın. Mümkünse halılarınızı sık sık kuru temizlemeye gönderin. Tüyler alerjinin yakın dostudur. Özellikle de eskimiş ve yıpranmışlarsa… Kuştüyü yerine polyester lifi gibi sentetik dolgulu yastıkları tercih edin. PENCERELERİ KAPATIN Hava filtreleri kullanmak, evin içinde polenleri uzak tutmanın etkili yollarından biri. Ancak hava temizleyicisi çalışırken kapı ve pencereleri kapatmadığınız sürece, sadece aletin bulunduğu odanın havasını temizliyorsunuz demektir. Evin tamamında hiçbir etkisi olmaz. Hava filtreniz yoksa sabah 10.00 ila öğlen 15.00 arasında, yani polen oranının yüksek olduğu saatlerde pencereleri kapalı tutun. ne dış unuz. nız ve yor. O zü deküllekkabı- NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_astimla_mucadele.indd 15 | 15 05.04.2013 10:32 sağlık Sağlıklı yaşamın anlamı... Bana bir şey olmaz düşüncesiyle sağlığımızı sorumsuzca harcamak yerine onu bilinçli bir şekilde korumaya çalışmak hayatta yapacağımız en akıllıca işlerden biridir. KARDİYOLOG DR. DEMET ERCİYES “ Her şeyin başı sağlık", "Sağlık elden gidince gerisi boş", "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" gibi dilimize yerleşmiş ve klişeleşmiş sözleri genellikle üzücü, can sıkıcı bir durumla karşılaştığımızda "Sağlık olsun" diye başlayarak ya da etrafımızda sağlığını kaybetmiş kimselerle karşılaştığımızda kullanırız. Gerçekten de kıymeti ancak elden gidince ya da gitme korkusunu yaşadığımızda ortaya çıkan, diğer zamanlarda ise "Aman canım, bana bir şey olmaz", "Atın ölümü arpadan olsun" misali davranarak sorumsuzca harcadığımız sağlığımızı ne kadar düşünüyoruz? Onu koruma bilincine kaçımız sahibiz? Her gün gazete ve dergilerde, televizyonda çeşitli programlarda sağlığımızı korumak için neler yapmamız gerektiğiyle ya da çeşitli hastalıklarla karşılaştığımızda nasıl davranmamız, hatta nasıl tedavi olmamız gerektiğine yönelik sayısız bilgi verilmekte. Çoğumuz bu bilgileri doğru bir şeyler yapabilmek hevesi ve saflığıyla izleyip harfiyen yerine getirmeye çalışıyoruz. Ancak bu anlatılanların kaçta kaçı doğru? Kardiyolog olmam sebebiyle son dönemlerde en sık karşılaştığım sorular şöyle: "Ama doktor hanım, herkes başka bir şey söylüyor, kolesterol iyi mi, kötü mü? Ne yemeli, ne yememeli? Kolesterol ilacı alalım mı, almayalım mı? Ne yapacağımızı şaşırdık." Teknolojideki gelişmeler, medya ağının büyümesi, uluslararası seviyedeki iletişim ağının hızı ve gücü bize elbette hayatı kolaylaştırmakta ancak bu yolla bilgi aktarımı yapanların da çok dikkatli olması gerektiğini göz önüne koymakta. Doğru bilginin yayılımı ne kadar faydalı ve yapıcı ise yanlış aktarımlar da bir o kadar zarar verici olabilir. ÖNCE DOĞRU BİLGİ Medya kanalıyla bu kadar bilgi kirliliği varken bu bilgilerin içinden gerçekten doğru ve faydalı olanı almak bazen tıp camiasının içinde olanların bile kafasının karıştığı ve zorlandığı bir konu. En doğrusu tabii ki işi uzmanına danışmak. Uzmanlar arasında çelişki varsa birkaç uzmanı dinleyerek mantıklı olanı seçmekse hep yaptığımız. Burada, reyting ve ticari çıkarın olmadığından emin olmak ve güven duygusu önemli. Tabii bir de bilimsel verilerle ispatlanmış olması da mühim. Sansasyon yaratmak amacıyla öne sürülen bilgilerde, "Yapılan araştırmalar göstermiştir ki..." diye başlayan oran verileri ile birlikte bu araştırmaların kim tarafından nerede yapıldığı ve hangi dergide yayımlandığı bilgisi, yani referans da istenmelidir. Zira bu araştırmaların kalitesi, güvenilirliği ve doğruluğu, yapıldığı yer ve yayımlandığı derginin prestiji ile de bağlantılıdır. "Biz bu bilimsel dergilere nasıl güvenelim?" diyeceksiniz, haklısınız, ancak artık dünyada bazı ünlü üniversite ve klinikler var ki bunların isimlerini çoğumuz biliyoruz ve burada yapılan çalışmalar da genellikle bu tür dergilerde yayımlanmakta. Daha da kolayı, dünya çapında çeşitli merkezlerden seçilmiş, konusun- da uzman kişilerden oluşan komitelerin, çok sayıdaki vakalardan oluşmuş çalışmalardan sentez yapıp meta analizleri çıkartarak belirli kurallar çerçevesinde oluşturduğu kılavuzları örnek almaktır. Bu durum doktorların işini çok kolaylaştırmaktadır. Gereksiz tartışmalar ve fikir ayrılıklarına da engel olarak fuzuli zaman kaybı yerine doktorların vakitlerini, hastalarını iyileştirmek ve onları hastalıklardan korumaya yönelik harcamalarını sağlamaktadır. BESLENME Sağlıklı olmak adına taşıdığımız genetik kodlamada bir değişiklik yapamayız. Bu durum bize genetik olarak geçen ten rengi, göz rengi gibi değiştiremeyeceğimiz bazı karakteristik özelliklerin yanı sıra maalesef bazı hastalıklara da yatkınlığımızı belirlemekte. Ancak biz bazen bu hastalıkların oluşumunu bazı hatalı alışkanlıklar sebebiyle çabuklaştırmakta ve zemin hazırlamakta ya da doğru metodları seçerek geciktirmekte ya da engellemekteyiz. Doğru beslenme beden ve zihin sağlığı için önemli olduğu kadar psikolojimizi de yakından ilgilendiren fit görünümümüz için de önemli. Doğru beslenmenin anlamı dengeli ve sağlıklı beslenmek. Bunu artık herkes biliyor. Ama yine de bile bile bazı zararlı yiyecek ve içecekleri tüketmeye devam ediyoruz. Tıpkı sigara ve aşırı alkol tüketiminde olduğu gibi. Teknolojinin hızla ilerlediği dünyamızda, yoğun iş hayatının getirdiği zaman kısıtlılığı ile beraber yemek yemeye ve hazırlamaya ayırdığımız vakit de çok kısıtlı. Bu nedenle sağlıklı olup olmadığına bakmaksızın fast food ile raf ömrü olan işlenmiş hazır gıdalara yönelim de artmakta ve sonuçta eğitim seviyesine bakmadan obezite (şişmanlık) dediğimiz patolojik durum ortaya çıkmaktadır. Yediğimiz ve içtiğimiz gıdanın kalitesi ve besin değeri çok önemlidir. Zayıf insanlar her zaman en sağlıklı kişiler olmayabilir ancak obezitenin patolojik bir durum olduğu kesindir. Ülkemizde başlatılan "Obezite ile mücadele" hareketi çok yerinde bir karardır. Yaşadığımız topraklar bulunduğu iklim itibariyle çok verimlidir. Bu nedenle birçok sağlıklı gıdayı mevsiminde taze olarak tüketme şansına sahibiz. Her bir meyve ve sebzenin sağlık için ayrı ayrı değeri vardır. FİZİK AKTİVİTE Beslenmenin yanı sıra günlük fizik aktivite, yani spor da çok önemlidir. En azından yapılan günlük yürüyüşler kalp, damar, iskelet, kas sistemine faydalarının yanı sıra kondisyonu artırarak rahat hareket etmemizi sağlamakta, kilo kontrolüne yardımcı olmaktadır. Uzman eşliğinde ve münferit olarak yapılan fitness, yüzme gibi sporlar ya da kişinin isteğine göre pingpong, golf gibi takım ruhunu da geliştiren spor türleri benzer şekilde önerilir. Yalnızca profesyonel sporcu olunmadığına göre, yarışmalı tarzda yapılan sporlar önerilmez. 16 | D-LIFE NİSAN 2013 nisan13_dr_demet.indd 16 09.04.2013 17:55 BES nçli ET K ardan ak bemaktır. iz tarkaybı onları adır. DE TO şiklik z renn yanı e. Anlıklar doğru KS BESLENME , kadar çin de nmek. yecek alkol amızyemek denle ü olan ğitim ik dualitesi ğlıklı lduğu ti çok itibaminde zenin METOD RE A H ... SAGLIK Kişiye özel Sağlıklı yaşam için başlatılan harekette, herkese aynı şekilde uyarlanan metod yerine kişilerin öncelikle doktor kontrolünden geçerek gerekli tahlilleri yaptırması, kapalı bir kutu gibi gözüken bünyelerini tanıyarak kendilerine uyan diyeti ve yaşam tarzını yine uzmanlarla tıbbi ekip eşliğinde tamamlaması en ideal ve kalıcı olandır. a çok amar, ırarak mcı ols, yüztakım lnızca apılan . . GI BIL NİSAN 2013 D-LIFE nisan13_dr_demet.indd 17 | 17 09.04.2013 17:55 sağlık Koruma Diğe kalkanı E vitamininin bir vitamin ailesi olduğunu biliyor muydunuz? Üstelik her üyesinin sağlığımız açısından çok önemli işlevleri var. AHU ERKIVANÇ YILDIZ İ smi sizi yanıltmasın. E vitamini tek bir vitamin değil, aslında tüm vücutta etkili olan ve yağda çözünen bir vitamin ailesi. Bazı üyelerine tokoferol, bazı üyelerine tokotrienol deniyor. E vitamini ailesi hakkında yapılan araştırmaların sayısı giderek artarken her üyesinin insan vücudunda eşsiz fonksiyonları olduğu ortaya çıkıyor. Peki, ama E vitamininin işlevi ne? Hayatta kalabilmek için oksijen solumamız gerektiğini hepimiz biliyoruz. Ancak oksijen vücuttaki molekülleri aşırı duyarlı hale getirdiği için aslında riskli bir madde. Oksijen içeren moleküller aşırı duyarlı hale geldiğinde, etraflarındaki hücre yapılarına zarar vermeye başlıyor. Buna oksidatif stres deniyor. E vitamini, C vitamini, selenyum ve B3 vitaminiyle birlikte çalışarak oksijen moleküllerinin zararlı etkilerini önlüyor. Araştırmacılar, E vitamininin bu grup çalışmasındaki en önemli bileşen olduğuna inanıyor. Mesane kanserinden koruyor Cildi gençleştiriyor Kalbi destekliyor E vitamininin cilt üzerindeki etkisinden muhtemelen haberdarsınızdır. Zira kendisi genç ve sağlıklı bir cildin olmazsa olmaz unsurlarından biri. E vitamini aşırı aktifleşen oksijen moleküllerinin tıpkı şimşek gibi hücreye çarpmasına izin veriyor ama zarar oluşmasını engelliyor. Dolayısıyla ultraviyole ışınları açısından müthiş bir koruma kalkanı. Doğrudan uygulandığında cildi ultraviyole ışınlarından koruduğunu gösteren sayısız araştırma mevcut. E vitamini zengini gıdaların bolca tüketilmesi de hücre zarlarını sararak aynı koruyucu etkiyi yaratmasını sağlıyor. Araştırmalar vücudunda E vitamini oranı yüksek olan kişilerin kalpdamar hastalıklarına yakalanma riskinin düştüğünü ortaya koydu. Uzun süre E vitamini takviyesi almanın kalp-damar rahatsızlıklarından korunmak için ideal bir yöntem olduğuna inanıldı. Ancak sonraki çalışmalar bu teoriyi çürüttü. Örneğin, en büyük araştırmalardan biri olan Heart Outcomes Prevention Evaluation (HOPE) günde belirli bir miktar alınan E vitamini takviyesinin kalp-damar hastalarında riski azalttığını kanıtladı. E vitamininin antioksidan özelliği çok önemli bir nokta. Ancak sadece ona bel bağlamak çözüm değil. Nası Hava E vit E vita uygul neden gibi b yen, k sı öne E vita tüketi Mesane kanseri erkek ölümlerine sebebiyet veren dördüncü kanser türü. Erkeklerde kadınlara göre dört kat fazla görülüyor. Amerikan Kanser Araştırmaları Birliği’nin verilerine göre, E vitamini zengini gıdalar tüketmenin yararlarından biri de mesane kanseri gelişimini yüzde 50 oranında azaltması. Dolayısıyla kuruyemiş, ıspanak, hardal yaprakları, biber ve zeytinyağı gibi E vitamininin bolca bulunduğu besinleri diyetinizden eksik etmeyin. Doktorunuza danışarak E vitamini takviyesi almak da akıllıca bir hareket olabilir. BES Gözlere sağlık aşılıyor Özellikle ilerleyen yaşlarda görme bozuklukları ve katarakt pek çok insanın sorunu. Oksidatif stresin bu alanda da başrol oynadığı düşünülüyor. E vitamini gibi antioksidan özelliklere sahip besinler bu rahatsızlıkların oluşumunu yavaşlatıyor, hatta tedavi ediyor. 18 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_e_vitamini_yy.indd 18 E vita lirtile tığı, v bağışı oluml özelli daha ç takviy çiziyo 05.04.2013 10:35 Ay Bad Isp Paz Şal Ku Lah Do Ha Brü Bro Ke Kız Diğer yararları nı kanser erikan engini işimipanak, ca budanılir. E vitamininin antioksidan yararlarının yaşlanmayı ve yaşlılık belirtilerini geciktirdiği, LDL kolesterolün damarsal zararlarını azalttığı, vücuttaki HDL kolesterol oranını artırdığı biliniyor. Ayrıca bağışıklık sistemini güçlendiriyor, beyin fonksiyonları üzerinde olumlu etki yapıyor. Çeşitli kanser türleri üzerinde de tedavi edici özelliği olduğu gözlemlendi. Ancak uzmanlar E vitamininin daha çok gıdalardan alınması gerektiğini söylüyor. Vitamin takviyesi olarak aynı etkileri ortaya koymadığının altını çiziyor. Nasıl tüketmeli? Hava teması ve fabrika işlemleri süreci besinlerdeki E vitamini oranını büyük ölçüde azaltıyor. Örneğin, E vitamininin en yüksek miktarda bulunduğu buğdaya uygulanan işlemler, oranın yüzde 50 ila 90 azalmasına neden oluyor. Zeytinyağı, ayçiçeği yağı ve yerfıstığı yağı gibi bitki yağlarının hava ve güneşle temasını engelleyen, koyu renkli ve sıkıca kapatılmış kaplarda saklanması önemli bir püf noktası. Domates, brokoli, havuç gibi E vitamini ihtiva eden besinlerin pişirilmeden çiğ olarak tüketilmesi de oldukça yararlıdır. HANGİ BESİNDE, NE KADAR BESİN kt pek nadığı sinler yor. n kalpkoydu. klarınsonraardan de bealarınği çok . Ayçiçeği çekirdeği Badem Ispanak Pazı Şalgam Kuşkonmaz Lahana Domates Havuç Brüksel lahanası Brokoli Keklikotu Kızılcık ÖLÇÜ MİKTAR (mg) 1/4 kase 12,31 1/4 kase 8,97 1 kase, pişmiş 3,74 1 kase, pişmiş 3,31 1 kase, pişmiş 2,71 1 kase, çiğ 1,51 1 kase, pişmiş 1,11 1 kase, çiğ 0,97 1 kase, çiğ 0,81 1 kase, çiğ 0,77 1 kase, çiğ 0,71 2 çay kaşığı 0,66 1/2 kase, çiğ 0,60 NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_e_vitamini_yy.indd 19 | 19 05.04.2013 10:35 sağlık de Fra vücut rakam ve ya üzerin viyesi arasın dirme BES Sigara ları, k me gi oluşu üretil A O Hasar tespit E çalışması D-Life’ta uygulanan Fras testi sayesinde birçok hastalığın ve erken yaşlanmanın sebebi olan oksidatif stresin önüne geçiliyor. GÜLAY KOÇ ndüstri atıkları, zararlı güneş ışınları, ağır metaller, sigara, alkol, stres, hatta aldığımız besinlerin vücudumuzda yanarak enerjiye dönüşmesi sırasında toksinler ortaya çıkar. Bu toksinler serbest radikaller olarak bilinir ve yaşamımız için gereklidir. Ancak vücudumuzda fazla miktarda biriktiklerinde kontrolsüz biçimde hücre hasarına yol açarlar. Normal şartlarda organizmamız oluşan serbest radikallerin üstesinden gelebilse de, antioksidan seviyesi yeterli değilse –ya da serbest radikal seviyesi yüksekse– oksidatif strese/hasara maruz kalırız. Oksidatif hasar bir hastalık olmasa da birçok hastalığın sebebi olabilir. Fazla ise yaşlanma hızlanır. Bu olumsuz tabloyla başa çıkabilenler ise sadece antioksidanlardır. Kişilerin detoks yapmaya başlamadan önce bedenlerini tanımalarına önem veren D-Life, tanı birimin- 20 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_fras_testi.indd 20 05.04.2013 10:36 ğu DN durum rın or olur. S böbre lırken lamay An lerin radik danla mını b ve den Fra düşük miner vetlen olan sorum antiok şöyle bakır vitam kadar dar az DETOKSTA UYGULANMIYOR , ağır ğımız erjiye ar. Bu nir ve da fazhücre mamız se de, erbest hasara asa da anma ise saedenimin- Testin uygulama aşamasından sorumlu Nesrin Babataşı, işlemin parmaktan alınan kanla yapıldığını ve sonucun 20 dakika içinde çıktığını belirtiyor. Test sonucunda kişilere herhangi bir hastalık teşhisi yapılmıyor. Sadece, iyi beslenip beslenmedikleri ya da de Fras testi uygulamasını başlattı. Bu test sayesinde stres altında olup olmadıkları kanısına varılarak birvücuttaki serbest radikal ve antioksidan miktarları takım yönlendirmelerde bulunuluyor. Babataşı’nın rakamsal olarak tespit ediliyor. Böylece oksidatif stres verdiği bilgiye göre, Fras testi detokstan önce ve sonra ve yaşlanmanın önüne geçiliyor. Kişilerin hücreler olmak üzere iki kez uygulanıyor. “Kişilerin antioksiüzerindeki oksidatif hasar derecesi ve antioksidan sedan seviyeleri günden güne, beslenme alışkanlıklarıviyesi ile ilgili sayısal veriler elde ediliyor. Her ikisi na bağlı olarak değişebilir. Bu yüzden detoks öncesinarasındaki denge durumuna bakılıp, gerekli yönlende ya da detokstan bir ay sonra yapılmasını öngörüyodirmeler yapılıyor. ruz. Çünkü detoks sırasında kanın yapısı değişir; test yapılırsa doğru sonuca ulaşılamaz.” BESLENME ÇEŞİTLİLİĞİ Fras testinin değerlendirme süreci serbest radikal Sigara ve alkol kullanımı, hava kirliliği, tarım ilaçmiktarı (d-ROM) ve biyolojik antioksidan potansiyeli ları, katkı maddeleri, radyasyon ve sağlıksız beslen(BAP) üzerinden yapılıyor. d-ROM’da normal değerme gibi pek çok etken vücudumuzda serbest radikal ler 250-300 aralığındayken, BAP’ta 2200-4000 aralığı oluşumunu artırır. Serbest radikaller aşırı miktarda baz alınıyor. d-ROM ve BAP verilerinin normal/sınır üretilirse lipid, protein ve genetik şifrenin bulunduseviyesinde elde edilmesi halinde oksidatif hasardan söz edilmiyor. Oksidatif hasar olmadığı gibi herhangi bir serbest radikal saldırısına karşı da vücudun savunma sisteminin ANTİOKSİDAN SEVİYEMİZİ NE KADAR kuvvetli olduğu tespit ediliyor. d-ROM seYÜKSELTİRSEK SERBEST RADİKAL viyeniz Yüksek/Çok Yüksek, BAP seviyeOLUŞUMUNU O KADAR AZALTMIŞ, niz de Normal/Sınır aralığında ise bu duOKSİDASYONU DURDURMUŞ OLURUZ. rum telafi edilmiş oksidatif hasarın işareti olarak yorumlanıyor. Yani antioksidan savunma sistemi kuvvetli olmasına rağğu DNA gibi temel hücre yapılarına zarar verir. Bu men, serbest radikallere bağlı oksidatif hasardan söz durum hızlı yaşlanmayla birlikte çeşitli hastalıklaediliyor. Bu durumda oksidatif hasara sebep olacak rın ortaya çıkmasına, hatta aşırı şişmanlığa neden etkenlerin –sigara, alkol tüketimi, ilaç kullanımı, olur. Serbest radikallerin önemli bir kısmı bağırsak, hipertansiyon, stres ve fazla kilo vb– kontrol altına böbrek, terbezleri ve akciğerler aracılığıyla dışarı atıalınması gerekiyor. D-Life: 0212 381 3000 lırken bir kısmı hücrelerimizde depolanır. Dışarı atılamayanlar hücreleri yıpratır. Antioksidanlar ise vücudumuzda serbest radikalFras testi yurtdışından lerin oluşturduğu oksidatif stresi azaltan ve serbest getirilen bu makine ile yapılıyor. radikalleri ortadan kaldıran moleküllerdir. Antioksidanların bir kısmı vücudumuzda üretilirken, bir kısmını besinlerle alırız. Bu nedenle olabildiğince çeşitli ve dengeli beslenmemiz gerekir. Fras testi sonucunda antioksidan seviyesinin çok düşük sınırlarda olduğu tespit edilirse vitamin ve mineral kürleri uygulayarak bağışıklık sistemi kuvvetlendirilir. Oksidatif hasar yüksek ise buna neden olan sebepler araştırılır. Testin yorumlanmasından sorumlu D-Life Diyet ve Beslenme Uzmanı Elif Sözen, antioksidanlar arasında en çok bilinmesi gerekenleri şöyle sıralıyor: “Bazı enzimler, selenyum, manganez, bakır gibi mineraller, beta-karotenler, E vitamini, C vitamini ve flavonoidler. Antioksidan seviyemizi ne kadar yükseltirsek serbest radikal oluşumunu o kadar azaltmış, oksidasyonu durdurmuş oluruz.” Püf noktası Yüksek serbest radikal düzeyi obezite, kalp ve akciğer hastalıkları, damar sertleşmesi, eklem iltihabı, kanser türleri, diyabet, enfeksiyon hastalıkları, Parkinson, Alzheimer, DNA hasarı, yaşlanma gibi hastalıklara sebep olur. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_fras_testi.indd 21 | 21 05.04.2013 10:36 sağlık İlave şeker içermez Uzun ve sağlıklı yaşamın formülünde şeker asla yer almıyor. Ş DR. MEHMET ÖZ YAZIYOR ekerle ilgili pek de tatlı olmayan haberler var. Aşırı şeker tüketimi yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve diğer ciddi hastalıkların riskini artırıyor. Aşağıdaki önerileri dikkate alarak tükettiğiniz şeker miktarını azaltın. Bu sayede kendinizi daha sağlıklı hissedebilir, hatta bu önerilere sadık kalırsanız ömrünüzü bile uzatabilirsiniz. Zira gerçekleri şekerle kaplayıp, örtemezsiniz. Aşırı şeker tüketimi, vücudunuzu çoğu ölümcül olan hastalıklara karşı savunmasız hale getirir. İşte şekerin hayatınızdan neden uzaklaşması gerektiğine dair en önemli 4 neden: Yüksek tansiyon: Normal nitrik oksit seviyesi damarlarınızın sağlığını ve normal genişliğini korur. Çok fazla şeker tüketimi nitrik oksit seviyesini düşürerek damarların daralmasına neden olur. Bu da yüksek tansiyona yol açar ve kalp hastalığı riskini artırır. Yüksek kolesterol: Kan şekeri seviyesi yüksek kişilerin HDL, yani iyi kolesterol seviyesinin daha düşük, LDL, yani kötü kolesterol seviyesinin daha yüksek olma olasılığı daha fazladır. Ayrıca kandaki yağ, yani trigliserit seviyesinin artmasına da neden olabilir. Bütün bunlar atardamar ve diğer damarları tıkayarak kalp hastalığını tetikler. İnsülin direnci: Şeker vücuda girdiğinde, insülin şekerin hücrelere girmesi için kapıyı açar. Ancak devam eden şeker yükselmeleri meydana geldiğinde in- 22 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_mehmetoz_yy.indd 22 09.04.2013 17:51 sülin ve vü olan t Ka yağlan daki f relerin na ned YAP Yapay riskle olarak sizin i Su çözül yeni k rinden venili için y As olduğ tildiği kanıtl kalan forma Sak leceği TÜK Şeker şeker lıklı v ilave b kettiğ imkan Or içecek norm ram ş içecek mısır keye a yabet Amer e r z mın sla or. r var. ek koartırıettiğidaha rsanız ekerle cudumasız aklaşesi dar. Çok ürerek k tanüksek ha düüksek , yani abilir. yarak nsülin ak dede in- sülin daha az etkili hale gelir. Şeker hücrelere giremez ve vücutta tutularak obezite ve tip 2 diyabete neden olan toksik etkilere yol açar. Karaciğer hastalığı: İnsülin direncinin, karaciğer yağlanmasını daha da kötüleştirdiği düşünülüyor. Kandaki fazla şeker insülinin fırlamasına ve karaciğer hücrelerine yağ depolanmasına yol açar. Bu da enflamasyona neden olarak siroz hastalığına davetiye çıkarır. YAPAYLARDAN KAÇININ Yapay tatlandırıcıların sağlığı tehdit ettiği öne sürülen risklerini gözden geçirin. Bu ürünler genelde sağlıklı olarak kabul edilseler de çok az miktarda kullanmak sizin için en doğrusu olacaktır. Suklaroz: Sakarozdan 600 kat daha tatlıdır, yağda çözülemez ve kan şekeri seviyesini etkilemez. Yeni yeni kullanılmaya başlandığından uzun vadeli etkilerinden bahsetmek için daha çok erken. Şimdilik en güvenilir alternatif gibi duruyor ve ısıya dayanıklı olduğu için yemek pişirmede en iyi seçeneklerden biri. Aspartam: Yapılan birçok araştırma yan etkileri olduğunu gösterse de son araştırmalar, ölçülü tüketildiği takdirde aspartamın sağlığa zararlı olmadığını kanıtladı. Bu tatlandırıcı vücudunuzda en uzun süre kalan tatlandırıcı ve ısıya dayanıklı değil. Isı karşısında formaldehite dönüşür. Sakarin: Bazı veriler güvenilir bir tatlandırıcı olabileceğini öne sürse de çoğu pek de olumlu değil. TÜKETİMİ SINIRLAYIN Şeker içeren işlenmiş gıdalar tüketmek yerine, ilave şeker içermeyen ya da çok az miktarda içeren daha sağlıklı ve doğal ürünler satın almaya çalışın. Bu gıdalara ilave bir çay kaşığı şeker ekleyebilirsiniz. Bu da size tükettiğiniz şeker miktarının kontrolünü elinizde tutma imkanı sağlar. Ortalama bir Amerikalı yılda yaklaşık 196 litre gazlı içecek tüketiyor. Eğer tüketilen diyet ürünler değil de normal gazlı içeceklerse bu miktar yaklaşık 22 kilogram şekere denk geliyor. Ayrıca kola, gazoz gibi gazlı içecekler fazla miktarda kafein ve yüksek früktozlu mısır şurubu içeriyor. Bu da tüketicinin sağlığını tehlikeye atıyor. Kilo alımını hızlandırmasının yanı sıra diyabete, güçsüz kemiklere ve diş çürüklerine yol açıyor. Amerikan Kalp Derneği (AHA), kadınlar için günde 6, erkekler içinse 9 çay kaşığından fazla ilave şeker tüketimini tavsiye etmiyor. Bu miktarlar şeker olarak yaklaşık 100 kaloriye (erkeklerde 150 kalori) tekabül ediyor. Ne yazık ki bu rakamlar tek bir şeker veya bir şişe gazlı içecekteki şekerden daha az. Ancak meyveler, bazı sebzeler, hatta bazı tam tahıllardan aldığımız doğal şeker kaynaklarını kapsamıyor. Her gün ne kadar gazlı içecek tüketiyorsanız, içtiğiniz miktarı yarıya indirin. Örneğin günde 6 kutu kola içiyorsanız bu rakamı 3’e indirmeye çalışın. Bir sonraki hafta tekrar yarıya indirin. Gazlı içecekleri hayatınızdan tamamen çıkarana kadar bu şekilde devam edin. Gazlı içecek tüketiminizi günde bir kutuya kadar indirmek, araştırmalara göre, kan basıncınızı düzenlemeye yardımcı oluyor. Taze baharatlar ve bitkiler kullanmak tat alıcılarınızı kandırarak, tatlı bir şeyler yediğinizi zannetmelerine yol açabilir. TAT ALICILARINIZI KANDIRIN Kahvenize, kahvaltılık gevreklerinize veya fırında pişirdiğiniz kek veya diğer gıdalara tarçın, küçük hindistancevizi, vanilya veya yenibahar eklemeyi deneyin. Ayrıca aşağıdaki doğal tatlandırıcılar da tat alıcılarınızı kandırmada işe yarayabilir. Bal: İşlenmiş beyaz şekerin aksine bal, kompleks bir besindir. Bir çay kaşığı balda protein (eser miktarlarda, çoğunlukla monosakkarit), amino asitler (eser miktarda) ve eser mineraller gibi 25 farklı bileşik vardır. Ayrıca antioksidan zengini bir besindir. Agave: Mavi agave bitkisinden elde edilen damıtılmış tatlandırıcı agavenin glisemik indeksi düşüktür. Stevia: Paraguay ve Brezilya’da doğal olarak yetişen bir bitkiden elde edilen düşük kalorili bu tatlandırıcı, işlenmiş beyaz şekerden 250 kat daha tatlıdır. Bu yüzden çok az miktarda kullanmak yeterlidir. Hedef, basit şekeri mümkün olduğu kadar az tüketmek olsa da, tüketiyorsanız bunun da kuralları var. Yüksek miktarda şeker içeren besinleri tek başına tüketmeyin. Yağ veya protein gibi diğer besin maddeleriyle birlikte tüketilmediği zaman şeker tüketimi kan şekerinin fırlamasına neden olabilir. Şekerli bir şey yemeden önce kuruyemiş ya da zeytinyağı ve ekmek tüketin. Bu, midenin boşalmasını yavaşlatır ve kan şekeri seviyesini dengede tutmaya yardımcı olur. Ayrıca mutfağınızda ve buzdolabınızda saklanan gizli şekerleri tespit edin. Salçadan ketçaba kadar yüksek miktarda ilave şeker içeren gıdaları mutfağınızdan uzaklaştırın. Çıkarılan maddeler yerine lezzet katmak amacıyla daha fazla şeker katılan “yağı azaltılmış” etiketli gıdalardan sakının. “The Dr. Oz Show” hafta içi her gün Digiturk Home TV’de saat 13:30 ve 19:00’da yayımlanmaktadır. Püf noktası Mutfağınızı temizlerken gözünüz aşağıdakilerin üzerinde olsun: Früktoz Maltoz Sorbitol Buharlaştırılmış şekerkamışı Şurup Ksilitol (Xylitol) Sonu “ol” veya “oz” ile biten şekerler NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_mehmetoz_yy.indd 23 | 23 09.04.2013 17:51 sağlık Sonrası güzellik olsun dolaşm olabil kalma başka Aktif Dışar amaç ne ka ve ya hazin caktır sorun doğad yapın Kont Günle değişi lemek kontr kavuş İster zaferle çıkmış olun ister zafere doğru emin adımlarla ilerleyin, yaşamınızın akışını tamamen değiştiren kanser hastalığına karşı ihtiyaç duyduğunuz güç içinizde saklı. AHU ERKIVANÇ YILDIZ K işiliğiniz hastalıklar üzerinde ne kadar belirleyici olabilir? Sandığınızdan çok daha fazla. Özellikle de kanser gibi hem bedensel hem ruhsal sağlığınızı tehdit eden; yaşamınızı, alışkanlıklarınızı, hatta yaşadığınız çevreyi kökünden değiştiren bir hastalıkla baş etmeye çalışıyorsanız… 1950’li yıllarda kişilik özellikleri ile kanser arasındaki bağlantıyı araştıran ilk bilim insanlarından biri Amerikalı doktor Lawrence LeShan’du. Araştırmaları birçok hastanın daha kanser teşhisi konmadan önce bile yaşamın anlamsız olduğunu düşünen, umudunu kaybetmiş kişiler olduğunu gösterdi. LeShan ve ardından gelen sayısız bilim insanı hayattan zevk almanın, her anı dolu dolu yaşamanın, kendi gücünü kavramanın iyileşme sürecinde ve sonrasında ne denli olumlu sonuçlar doğurabileceğini kanıtlayan psikoterapi odaklı yaklaşımlar geliştirdi. Elbette herkesin kişiliği farklı, dolayısıyla hastalığı kabullenme şekli de öyle. Kimileri ailesinden ve sevdiklerinden güç alıyor, kimileri benzer deneyimler yaşa- yan insanlardan ya da profesyonellerden. Ancak çoğu zaman değişmeyen şey, tedavi süreci başarıyla atlatılsa dahi yeniden kansere yakalanma korkusu. Özellikle tedaviden sonraki ilk bir yıl bu tür korkularla mücadele ederek geçiyor. Hayattan beklentisi kalmamak, uyuyamamak, yemeden içmeden kesilmek, hatta kontrollere gitmemek sıklıkla tekrarlanan ortak tepkiler. İlerleyen yıllarda endişeler azalsa da, kontroller esnasında uyanan en ufak bir kuşku hepsini yeniden tetiklemeye yetiyor. Peki, bu duygularla nasıl baş etmeli? Bilgilenin Hastalığınız hakkında ne kadar çok şey bilir, bundan böyle sağlığınızı korumak için neler yapabileceğinizi öğrenirseniz özgüveniniz o kadar artar. Bazı araştırmalar hastalıklarını, uygulanan tedavi yöntemlerini tanıyan ve tedavi sürecine harfiyen uyan hastaların diğer hastalara oranla kanseri çok daha hızlı yendiğini gösteriyor. Duygularınızı ifade edin Öfke ya da mutsuzluk gibi güçlü duygular dile getirildiğinde korkuları aşmak ko- laylaşır. Ailenizle ya da arkadaşlarınızla konuşabilirsiniz; eski kanser hastalarıyla ya da bir danışmanla biraraya gelebilirsiniz. Kanser hakkında konuşmaktan hoşlanmasanız bile aklınızdan atmaya değil, üzerine düşünmeyi ya da duygularınızı kaleme dökmeyi deneyerek zihninizi arındırabilirsiniz. Hayata olumlu bakın Başka bir deyişle “kafanızı” değiştirin. Kötü olayları bile iyi yönleriyle görmeye, en kötüsünü hayal etmek yerine umudu yeşertmeye çalışın. Enerjinizi sağlıklı kalmaya, hatta nasıl daha sağlıklı olabileceğinize odaklayın. Kuruntularınızın, boş endişelerinizin üzerine set çekin; sizi olumsuz etkileyen kişilerle görüşmeyin. Kendinizi suçlamayın Bazı insanlar kötü bir şey yaptıkları için başlarına böyle bir “dert” açıldığına inanır. Unutmayın ki herkes kanser olabilir. Bu bir ceza ya da sınav değil, hayatın getirdiği her zorluk kadar sıradan ve olağan bir durum. Hislerinizi paylaşın Hiçbir şey yokmuş gibi yapmak, sevdiklerinizi endişelendirmemek için duygularınızı bastırmak ve sürekli bir zırhla 24 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_kanser.indd 24 05.04.2013 10:37 dolaşmak sandığınızdan çok daha yorucu olabilir. Bunaldığınızı, kendinizle baş başa kalmak istediğinizi ya da korktuğunuzu başkalarına belli etmekten çekinmeyin. Aktif olun Dışarı çıkmak, bol bol yürümek, hatta amaçsızca sokaklarda dolaşmak hayatın ne kadar güzel, dünyanın ne kadar büyük ve yaşamın hâlâ keşfedilmeyi bekleyen hazinelerle dolu olduğunu size hatırlatacaktır. Eve kapanmak çözüm değil, ancak sorun getirir. Spor yapın, alışverişe çıkın, doğada yürüyün... Kısacası ne yaparsanız yapın ama bir şeyler yapın! Kontrolü ele geçirin Günlerinizi planlamak, yaşam tarzınızda değişikliklere gitmek, belli hedefler belirlemek ve meşgaleler edinmek yaşamınızın kontrolünün sizde olduğu hissine yeniden kavuşmanızı sağlayabilir. O zaman belki tüm duygularınızı kontrol edemezsiniz ama geleceğe çok daha güvenle bakarsınız. Strese savaş açın Tedavi sürecinde kanser hastalarının çoğu günlük yaşamlarının düzenini değiştirmek zorunda kalır; aile içindeki günlük görevlerini, hatta işlerini, mesleklerini rafa kaldırır. Tedavinin ardından ise hepsi yeniden kapıyı çalmaya başlar. Düzen değiştirmek her iki anlamda da zorlu bir süreçtir ve kişiyi baskı altında tutar. Kanserden kurtulan birçok insan stresin hastalıkta rol oynadığına inanır. Kansere yol açan sebepler hâlâ tam olarak bilinmiyor. Stresin doğrudan kanserle ilişkili oldu- ğunu kanıtlayan tek bir araştırma yok. Ama stres dolaylı yollardan başka hastalıklara davetiye çıkarır. Stresi azaltmak ya da kontrol etmek kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Doktorunuzdan, sağlık kuruluşlarından, kanser vakıflarından, sosyal hizmet görevlilerinden yardım isteyebilirsiniz. Egzersiz yapın Egzersizin vücudun tüm kimyasını değiştirdiğini, gerginliği azalttığını, dolayısıyla strese karşı en iyi formüllerden biri olduğunu zaten biliyoruz ama çoğu zaman olduğumuz yerde saymaya devam ediyoruz. Siz öyle yapmayın. En azından yarım saatlik yürüyüşlere çıkın; doktorunuza danışarak spor olanaklarını araştırın. Yürüyemiyorsanız evde yapabileceğiniz basit egzersizleri uygulayın. ınızla arıyla ilirsin hoşdeğil, rınızı i arın- ştirin. meye, mudu ğlıklı olabinızın, n; sizi yin. ı için nanır. Bu bir ği her rum. evdikuyguzırhla NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_kanser.indd 25 | 25 05.04.2013 10:37 sağlık Zihni rahatlatın Meditasyon ya da gevşeme gibi yöntemler zihninizi rahatlatarak stresinizin azalmasını sağlar. Doğru nefes almaya odaklanın, size güç verdiğini hissettiğiniz sözcükleri ya da cümleleri tekrarlayın. Doktorunuza danışmak şartıyla yoga yapmak da çok iyi sonuçlar doğuran bir yöntem olabilir. Hobi edinin Resim, müzik ya da dans insanlara kendilerini farklı biçimlerde ifade etme olanağı tanır. Daha önce hiç denememiş olsanız bile gizli yeteneğinizi ortaya çıkarmanızı ya da yıllardır ertelediğiniz bir uğraşa yelken açmanızı engelleyen hiçbir şey yok. Sanat cazip gelmiyorsa belki de muhteşem bir aşçısınızdır. Yeni şeyler denemekten çekinmeyin. Hikayenizi paylaşın Başka insanlara kanser hikayenizi anlatmak ya da onlarınkini dinlemek endişelerinizi bertaraf etmenize, sorunlarınızı çözmenize ve yaşama anlam katmanıza yardım edebilir. Destek gruplarına katılabilir, yeni arkadaşlar edinerek farklı hikayelerdeki umut ışığını keşfedebilirsiniz. Gülümseyin Yoksa artık gülmeyi unuttuğunuzu mu düşünüyorsunuz? Ufacık bir tebessüm dudağınızın kıvrımında sabırsızlıkla sizi bekliyor oysa. Gülebileceğiniz ne kadar çok şey ve çevrenizde birlikte gülebileceğiniz ne kadar çok dost olduğunu fark ettiğiniz anda o tebessüm hedefine ulaşacak. Gülmek beynin mutluluk hormonları salgılamasına ve kasların rahatlamasına yol açan kimyasallar üretir. Gülümsemek en karanlık düşünceleri dize getirir. Günlerinize gülücüklerle renk katmak için arkadaşlarınızdan size komik kartlar yollamalarını rica edin. Parklarda oynayan çocukları ya da hayvanları seyre dalın. Televizyonda komik filmleri ya da programları izleyin. Komik bir masa takvimi almak, şaka kitapları okumak, internette komik videolar seyretmek, lunaparka gitmek… Sevdiğiniz insanlarla biraraya gelmek… Ve belki de en güzeli kendinizle dalga geçebilmek... Gülmek için fırsatlar sınırsız. Psikoterapi desteği Psikoterapinin kanserle mücadele eden ya da mücadeleden galip çıkan insanlara sayısız yararları olduğunu kanıtlayan birçok araştırma mevcut. Kaliforniya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1999’da yapılan bir araştırma iğne fobisi, ameliyat ya da kemoterapi korkusu, MR cihazlarına verilen klostrofobik tepkiler gibi tedaviyle ilgili belli endişelerin bertaraf edilmesinde davranış terapisinin çok etkili olduğunu gösterdi. 2007’de Journal of Clinical Oncology dergisi mide ve bağırsak kanserine yakalanan 271 kadın ve erkek arasında psikoterapi gören hastalarla, yalnızca standart tedaviyle yetinen hastaları karşılaştıran bir çalışma yayımladı. Araştırmanın sonuçlarına göre 10 yıl boyunca takip edilen hastalardan terapi yardımı alanların dörtte biri, almayanların ise onda biri hayatta kalmıştı. Yani oran çok çarpıcıydı. Psikoterapinin kanser hastalarının ve kanserden kurtulanların anksiyete ve depresyonla mücadelesinde, zamanlarını daha doğru kullanmayı öğrenmesinde, işlerine geri dönmesinde, hatta doktorlarla daha iyi ilişkiler geliştirmesi ve tedaviye sadık kalmasında çok önemli roller üstlendiği defalarca ispatlandı. Aşağıda belli başlı terapi türlerini, yaklaşım yöntemlerini ve etkilerini bulabilirsiniz. Davranış terapisi Bu terapi obsesif-kompulsif bozukluklar gibi sorunlu davranışların yerine sağlıklı tepkiler geliştirmeye odaklanır. Semptomları ortadan kaldırmayı hedefler. Kişi odaklı terapi Kişinin duygularına ve yaşadığı deneyimlere odaklanır. Terapist hastayla empati kurar ve duygularını dile getirmesi için cesaretlendirir. Hedef hastanın kendine yardım etmesini sağlamaktır. Vücut odaklı terapi Bu terapi duyguların vücutta depolandığını, fiziksel gerginlik ve sınırlamalarla ifade edildiğini öngören inanca dayalıdır. Nefes alma teknikleri ve gevşetici hareketler gibi tekniklerle hastaların vücutlarında biriken olumsuz duyguları atmaları hedeflenir. Kavramsal terapi Kavramsal terapi davranışlara etki eden saplantılı, sağlıksız ve olumsuz düşünceleri ortaya çıkararak düşünme ve davranış şeklini değiştirmeyi amaçlar. Bu terapi genellikle hastalardan sağlıksız düşünceler üzerine konuşmak, eleştirileri farklı bakış açılarıyla yanıtlamalarını talep etmek, sevdiği ve sevmediği yönlerini listelemelerini istemek gibi “ev ödevleri” içerir. Aile/çift terapisi Aile terapisi, aile içi ilişkileri masaya yatırır ve tüm aile üyeleri terapi seansına dahil olabilir. Terapist aile ya da çifti duygularını daha etkili biçimde ifade edebilmeleri ve iletişim kurabilmeleri yönünde cesaretlendirir. Grup terapisi Grup terapisinin şekli, büyüklüğü ya da uzunluğu değişebilir. Bazı gruplar daha küçük olur ve haftada bir toplanır; bazıları daha geniştir ve aylık periyodları tercih eder. Bir uzman gözetiminde endişelerini, duygularını ve hikayelerini paylaşarak birbirlerine güç verirler. 26 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_kanser.indd 26 05.04.2013 10:37 diyet-hareket BİSİKLET Bir grup bisiklet tutkunu fitness merkezinin bir stüdyosunda buluşuyor ve müzik eşliğinde, eğitmenin yönlendirmeleriyle çılgınca pedal çeviriyor... 90’lı yıllarda yaygınlaşan ve bisiklet keyfini iç mekana taşıyan spinning egzersizleri, kilo vermenin en ideal ve keyifli yollarından biri. 45 dakikalık spinning dersinde ortalama 500 kalori yakılıyor. Egzersizin bilinmeyen faydalarından biri de stresi azaltmaya yardımcı olması ve grup egzersizi olduğu için bireylerin sosyalleşmesine katkıda bulunması. Bu sporu D-Gym’de yapabilirsiniz. Telefon: 0212 346 35 45 JAN GREUNE / LOOK / GETTY IMAGES TURKEY NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_diyet_kapak.indd 27 | 27 05.04.2013 11:19 diyet Baharda zayıflamak daha kolay Bu bahar kilo alma düşüncesini aklınızdan tamamen çıkarın. Çünkü baharda metabolizma kış uykusundan uyanır ve kilo vermek çok daha kolaylaşır. İşte nedenleri... DYT. ELİF SÖZEN çok hücrelere besin ve oksijen taşıma görevleri için kullanmasına yardımcı olur. Bu da tek başına vücutta detoksifikasyona, dolayısıyla kilo vermeye katkıda bulunur. Terleme miktarını artırabilmek için gözeneklerimizin açık olmasını sağlamamız gerekir. Dikkat edilmesi gereken tek şey, terleme sonrasında kaybedilen suyun ve minerallerin kalorisi son derece düşük sebzeler ve Himalaya tuzu gibi yararlı tuzlarla yerine konulduğundan emin olmaktır. D VİTAMİNİ FAKTÖRÜ AÇIK HAVA FAKTÖRÜ “Güneş giren eve doktor girmez” sözüyle de anlatıldığı gibi güneşin birçok hastalığı önleyici etkiye sahip olduğunu biliyoruz. Peki, güneşin kilo kontrolü konusunda da oldukça önemli bir görev üstlendiğini biliyor muyuz? Güneş ışınları vücut tarafından üretilen D vitamini oranını artırarak insülin metabolizmasında etkin rol oynar ve hepimizin korkulu rüyası olan insülin direncini önlemede oldukça yarar sağlar. İnsülin direncini tamamen ortadan kaldırmak ya da kırılmasını sağlamak ise, kan şekeri seviyesinin sürekli yüksek kalmasını engelleyerek hem vücudun yağ depolamasını önlemede hem de açlık hissi oluşum süresini uzatmada oldukça etkilidir. Güneş ışığının kilo verme konusunda sağladığı yararlardan biri de mutluluk hormonu serotonin salgılanmasını artırmasıdır. Karanlıkta salgılanan melatonin ise kişileri tam tersine uykuya yöneltir ve metabolizma hızının yavaşlamasına sebep olur. Uyku süresinin uzaması, serotonin azlığına bağlı olarak hafif depresyon görülmesini tetikler, kişiyi özellikle karbonhidrat içeriği yüksek yiyeceklere yöneltir. SICAK HAVA FAKTÖRÜ Terlemek, sağlıklı bir bedenin en önemli göstergelerinden biridir. Terleyememek ise bir sağlık problemi olarak görülmese de, terlemenin yararlı etkilerinden de faydalanılamadığı için çok da istenen bir durum değildir. Terleyememenin en önemli sebebi, genetik yapıdır. Erkeklerin terbezlerinin daha fazla çalışıyor olması, kadınlara oranla daha çok terlemelerinin nedenleri arasındadır. Bununla birlikte tabii ki su tüketiminin de rolü büyüktür. Susuz kalmış bir vücudun bir de terleyerek su kaybetmeyi istemeyecek olması oldukça aşikardır. Terlemenin sağlık ve kilo kontrolüne etkisi iki farklı şekilde gerçekleşir. Bunlardan ilki, sıcak havalarda ve egzersiz sırasında artan vücut ısısını normal seviyelere düşürerek yaşamsal faaliyeterimizi sürdürmek, diğeri ise vücut içerisinde biriken toksinlerin dışarı atılmasını sağlamaktır. Toksin atışının böbrekler yoluyla değil de ter kanalları aracılığıyla gerçekleşmesi özellikle kanın toksin atışını sağlamaya harcayacağı enerjiyi daha Televizyon karşısında daha fazla vakit harcandığı ve yürümek yerine araba kullanmayı sıklıkla tercih ettiğimiz kış günlerinde metabolizmamız adeta uykuya çekilirken, baharın gelmesiyle birlikte açık hava mekan kullanımı ve yürüyüş imkanı kat kat artıyor. Haftada yaklaşık 5 gün en az 30 dakikalık açık hava yürüyüşleri hem kanın oksijenlenme oranını artırarak metabolizmayı hızlandırır hem de serotonin hormonu salgısını artırır. Sağlıklı yaşam için gerekli olan sporun aynı zamanda insanın kendini iyi hissetmesi açısından da büyük önem taşıdığı bilinen bir gerçek. Özellikle açık havada yapılan egzersizler insana hem bedenen hem de ruhen rahatlık verir ve buna bağlı olarak stresle baş etmek çok daha kolaylaşır. Stresi kontrol altına almak ise kilo kontrolünde büyük önem taşır. Baharla birlikte artık spor yapmayı engelleyen bahaneleri bir kenara bırakıp, egzersiz yapmaya başlamanın zamanı geldi. Korkmayın, kalkın ve biraz hareket edin, açık hava sporlarının tadını çıkarın. Püf noktası Güne mutlaka su içerek başlayın. Suyun pH derecesi ne kadar yüksekse, o kadar değerlidir. Sebze sularıyla aranız iyi ise kahvaltı öncesi mutlaka bir büyük bardak sebze suyu için. Aç kalmadığınızdan emin olun. Aç kalmak yerine sağlıklı ara öğün alternatifi sayınızı artırın ki, metabolizmanız daha da hızlansın. Meyvelerden glisemik indeksi düşük olanları sıklıkla yemeğe çalışın. Hayvansal protein miktarını kısıtladıysanız, mümkün olduğunca öğünlerinizde çeşitliliği sağlayıp, özellikle filizlendirilmiş baklagilleri eklemeyi unutmayın. Metabolizmanızın hızlı çalıştığı gün ışığından yararlandığımız saat aralığında mutlaka uyanık kalmaya çalışın. Bu zaman aralığında tüm ana öğünlerinizi tüketmeye devam edin. Bahar yorgunluğundan kurtulmak için omega-3 yağ asit tüketim miktarınızı artırın. Bitkisel omega-3 kaynaklarını kullanmak her zaman için daha avantajlıdır. 28 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_baharda_zayiflamak_yyy.indd 28 05.04.2013 10:42 B ha sa ol masına olayıçık olterlederece konul- ek yede meirlikte r. Hafem kar hem P ka iyi içi sa da ol m çe un ya ça ol tu Bi av ze dü bi nsanın ilinen a hem stresle e kilo pmayı başlan, açık lışın. a an m man Bilim insanları açık havada hafif tempolu koşu yapmanın sağlık üzerinde pozitif etkisi olduğunu söylüyor. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_baharda_zayiflamak_yyy.indd 29 | 29 05.04.2013 10:42 diyet Can aileden gelir Her anne-baba çocuğunun en güzel besinleri tüketmesini ister ama farkında olmadan ona belki de sadece kendi sevdikleri yiyecekleri yedirir. Peki ama bunu yaparken obezitenin temellerini attıklarının farkındalar mı? DYT. CANSU UYGUR O bezite, içerisinde birçok farklı hastalığı barındıran, gerek yetişkinlerde gerekse çocuklarda rastlanan ciddi bir kronik rahatsızlıktır. Teşhisi doktorlar tarafından farklı şekillerde konabilir ama bunu siz de evinizde kolaylıkla yapabilirsiniz. Vücut kitle indeksi (VKİ-boy kilo orantısı) 30 ve üzeri olan kişilere obez denir. Böyle bir durumda mutlaka doktor ve diyetisyene başvurmanız gerekir. Yetişkinlikte obeziteye ışık tutan en önemli durum, kişinin çocukluğunda da obez olup olmadığı gerçeğidir. Zira obezite oranlarının artmasında bu faktörün önemli bir yeri vardır. Çocuklarda obezite oranı her geçen yıl artıyor. Bilimsel çalışmalar çocuklukta obezitenin yaşamın ilk yılında, 5-6 yaşlarında ve ergenlik döneminde arttığını gösteriyor. Her 3 çocuktan 1’i erişkin döneminde de obez olarak kalıyor. Buna neden olan faktörler arasında yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik faktörler, beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle ortaya çıkan aşırı karbonhidratlı ve yağlı yiyecek tüketiminin artması, televizyon ve bilgisayar bağımlılığıyla seyreden fiziksel aktivite azlığı, beslenme alışkanlıklarını etkileyen televizyon reklamları, okul kantinlerinde satılan yiyecek ve içecekler, beslenme ile ilgili eğitimin azlığı, arkadaş çevresi, psikolojik-genetik faktörler, gebelik dönemi annedeki beslenme sorunları ve en önemlisi ailesel faktörler yer alıyor. Gördüğünüz gibi çocuklarda obeziteyi tetikleyen ve ilerlemesine yol açan birçok neden var. Ailesel faktör ise bu nedenlerin en önemlileri arasında yer alıyor. Bilimsel araştırmalar ailedeki yeme ve fiziksel aktivite alışkanlıklarının çocuğa direkt etkide bulunduğunu kanıtlıyor. Doğduğumuz andan itibaren, bebeklikten çocukluk dönemine kadar yaşamımızı sürdürmemizi sağlayan, bizi besleyen, uyutan, giydiren, gezdiren anne ve babamızdır. Onlar olmasaydı hangi yemeği yiyeceğimizi nasıl seçebilirdik ki? Bu, adolesan döneme kadar ailemizin koçluğu ile devam eder. O dönemde her ne kadar ufacık bir çocuk olsak da, ilerki yaşlarda edindiğimiz alışkanlıkların temellerinin atıldığı dönemdir çocukluk dönemi. Bu yüzden ailenin yönlendirmesi çok önemlidir. Bilimsel araştırmalar ailedeki yeme, fiziksel aktivite gibi alışkanlıkların çocuğa direkt etkide bulunduğunu kanıtlıyor. Bir ailede hem anne hem baba obez ise çocuğun obez olma ihtimali oldukça yüksek. Sadece annenin obez olması bu riski yine yüksek tutarken, sadece babanın obez olması bir kademe düşürebilir. Bunun nedeni, çocuğun genelde annesinin hazırladığı yiyecekleri tüketmesi ve annesiyle bol vakit geçirmesi. Anne-baba obez değilse, çocuğun da davranışsal yollarla obeziteye yakalanma riski çocukluk çağı için ortadan kalkar. Bununla birlikte genlerin de ciddi bir rolü var. Genlerin çocuğu obez yapma olasılığı, eğer iki taraf da obez ise yüzde 80, tek taraf obez ise yüzde 40, iki taraf da obez değilse yüzde 14 olarak tespit edilmiş. KORUNMA REÇETESİ Belki genetik faktörü değiştiremeyiz ama çocuğunuzu obeziteden korumak için yapmanızı önerdiğimiz uzunca bir liste verebiliriz: Öncelikle kendi beslenme alışkanlıklarınızı değiştirin. Kilolu veya obez iseniz mutlaka uzman bir ekibe başvurup kilo vermeye başlayın, yeni ve sağlıklı beslenme şeklinizi evdeki tüm bireylere uygulayın (Unutmayın, sadece genel prensipleri herkese uygulatabilirsiniz, diyet size özeldir). Çocuğunuza iyi bir örnek olun. Alışveriş sepetinize koyduğunuz ürünleri değiştirin. Daha çok taze sebze ve meyve satın alın. Sepetinizden abur cuburları, yağlı yiyecekleri, katkı maddeli gıdaları çıkarın. Her ana öğünde sofranıza mutlaka büyük bir kase yeşil salata koyun. Belki ilk başlarda tüketilmeyecektir ama zamanla çocuğunuz sizin sayenizde bu alışkanlığı edinecektir. Çocuğunuz üzülmesin diye yemek istediği çikolatayı, fast food restoran hamburgerini, şekerlemeyi kendi ellerinizle ona verip çocuğunuzu hasta etmeyin. Fiziksel aktivitenizi artırın. Ailece 30 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_cocuk_obezite_yy.indd 30 09.04.2013 17:50 hafta okulu Tel manı gıda r tarsan yerine sel ge Ço yar oy hayat mesin suna r hafta sonu yürüyüşleri yapın. Çocuğunuzun okulu yakın ise yürüyerek gitmesini sağlayın. Televizyon karşısında geçirdiğiniz zamanı azaltın. Çocukları hedef alan yararsız gıda reklamlarından onu ne kadar uzak tutarsanız o kadar kârlı çıkarsınız. Televizyon yerine birlikte kitap okuyun. Böylece kişisel gelişimine de katkı sağlamış olursunuz. Çocuğunuza hediye olarak yeni bilgisayar oyunları almak yerine dışarıda, gerçek hayatta aktif olabileceği meşgaleler edinmesini sağlayın. Mesela onu bir spor kursuna yazdırın, ona sağlığını hediye edin. Çocuğunuzun düzenli uyku uyuduğundan emin olun. Büyüme hormonu gece salınır. Boyu uzayan çocuğun vücudundaki yağ fazlaları bir süre sonra normale dönmeye başlayacaktır. Çocuğunuza beslenmenin önemini sözel olarak da anlatın. Size bu konu ile ilgili sorular sormasına izin verin. Sadece davranışlarınızdan bir şeyler öğrenmesini beklemeyin. Çocuğunuzun okulda da sağlıklı beslen- diğinden emin olun. Kantinlerde sağlıksız olduğunu düşündüğünüz gıda satışı varsa ya da yemekhanede çıkan yemeklerin sağlıklı olup olmadığından emin değilseniz bunu mutlaka okul yönetimiyle paylaşın. Unutmayın, çocuğunuz sizin bir parçanız ve sizi örnek alacaktır. Obezite riskleri arasında değiştiremediğiniz faktörler olsa bile, onu hâlâ koruyabilirsiniz. Doğru beslenme konusunda sizin bilinçli olmanız demek, çocuğunuzun bilinçli olması demektir. Ve çocuğunuza hayat verdiğiniz gibi onun hayatını da kurtarabilirsiniz. BRETT LAMB / VETTA / GETTY IMAGES TURKEY ez olnedeladığı e bol eğilse, ziteye tadan ciddi apma yüzde raf da ilmiş. ma çoapmabiliriz: anlıkiseniz p kilo eslenuyguensipt size olun. rünlemeyve ı, yağkarın. büyük şlarda ğunuz cektir. ek ishaminizle meyin. Ailece NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_cocuk_obezite_yy.indd 31 | 31 09.04.2013 17:50 diyet PORTRE Detoksla yenilenin M d FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ GÜNSELİ MALKOÇ DETOKS SAYESİNDE KARABUĞDAY VE KİNOA İLE TANIŞIP ÖĞÜNLERİMDE YER VERMEYE BAŞLADIM. 32 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_nasil_basardim.indd 32 NAS 09.04.2013 17:50 a n Baklavacı Güllüoğlu Yönetim Kurulu Başkanı Nejat Güllü ve Fahri Nepal Konsolosu Prof. Dr. Günseli Malkoç’u detoksla tanıştıran İTO Eski Başkanı Murat Yalçıntaş olmuş. Kilo vermek için değil, yenilenmek için detoks yapan ikili ruhsal anlamda da arınmış. GÜLAY KOÇ NEJAT GÜLLÜ DETOKS SAYESİNDE ALKALİ VE ASİDİK BESLENME ARASINDAKİ FARKI ÖĞRENDİM. ASIL SIL başardım? Nisan13_nasil_basardim.indd 33 NİSAN 2013 D-LIFE | 33 09.04.2013 17:50 diyet PORTRE NEJAT GÜLLÜ Mustafa Güllü’nün büyük oğlu Nejat Güllü, merkezi Kağıthane’de bulunan Baklavacı Güllüoğlu’nun Yönetim Kurulu Başkanı. 1975 yılında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden mezun olan Güllü, öğrenim hayatı boyunca bir yandan çalışmaya devam etti. 1985’te, sıfırdan kurduğu Karaköy’deki dükkanı babası ve kardeşlerine bırakarak kendi Güllüoğlu şubelerini açmaya başladı. Güllü, farklı ülkelerde şubeler açarak dünya markası olmaya odaklanıyor. Günlük temponuz ne derece yoğun, biraz bahsedebilir misiniz? Hayatımın büyük bir bölümü çalışmakla geçti. Bu yüzden güne çok erken başlarım. Gün boyunca da toplantılar, şubelerimizin denetleme işlemleri sürer. Şubeler farklı lokasyonlarda olduğundan çalışma tempom bir hayli yorucu. Bu tempoda detoksla nasıl tanıştınız? Nejat Güllü, 10 günlük master detoks programında D-Life’ın özel çorbalarından ve green juicelarından içmiş. Arkadaşlarımın tavsiyesiyle başladım. Daha önce bir kez diyetisyene gitmiştim, hiçbir faydasını görmedim ne yazık ki. Beslenme düzenim dengesizdi. Günde kaç öğün yemek yediğim belli değildi. Kilolarım artmaya başlayınca bu duruma müdahale etmek istedim. Detoks yapmaya karar vermemde özellikle Murat Yalçıntaş’ın etkisi oldu. Hiç unutmuyorum bir gün kendisine, “Hadi ben kilolarımdan kurtulmak için yapıyorum, peki ya sen? Ne kadar zayıfsın” dediğimde, “Vücudumun yenilenip dinlenmesi gerekiyor. Detoks sadece kilo vermek için yapılmıyor ki...” diye karşılık vermişti. Bu, gerçekten de doğru bir tanımlama. Detoksu sadece zayıflama aracı olarak görüyoruz belki ama işin aslı vücudumuzun dinlenmesi. Tıpkı senede bir ay boyunca tutulan oruç gibi. Hangi sıklıkla detoks yapıyorsunuz? İlk kez geçen sene yaptım. Bu sene de bir kez, 10 günlük bir program uyguladım. Bundan sonra yılda bir kez yapmayı planlıyorum. Detoks sırasında genellikle sıvı ağırlıklı besleniyorum. D-Life’ta yapılan özel çorbalar, juicelar o dönem en sevdiğim yiyecekler oluyor. Hatta merkezdeki görevlilerden biri önceden bizim mağazalarımızda garson olarak çalışmış. Her gidişimde, “Oğlum, bana şu çorbadan biraz fazla koy bakalım” diyordum. Tabii işin esprisi bir yana, o çorba naneli, biberli olduğu için damağımda güzel bir tat bırakıyordu, doyurucuydu. Acıktığımda ofisimde sürekli ondan içiyordum. Detoks yaparken geri çeviremeyeceğim bir davete katılmak zorunda kaldım. Masaya sürekli etler, pirzolalar geliyordu. Hepsine dayandım, en sonunda sıcak bir ekmek getirdiler. Elim beş sefer gitti, geldi ama yemedim. Kendimi sınadım. 34 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_nasil_basardim.indd 34 09.04.2013 17:50 Üç da Detok Sabah masaj Deto Her şe lığı ka se bu rum a Alkali Deto me a Zeytin öğünü yemem ları ke Şimdi suyun Hatta bunla girme oluyo Deto da ka İnsan hayat siz, h verim kendi düzen verme ze olm nizi t mutlu O duy bir şe aç kal yaptığ niz bu Deto yaptı Ben h liyim. bineri yapılı kit ay tabiki oğun, makla larım. mizin klı lompom tınız? adım. iştim, ık ki. de kaç Kilolamüdakarar ntaş’ın n kenulmak ar zailenip e kilo arşılık bir taaracı vücubir ay uz? de bir adım. plane sıvı apılan diğim görevrımızimde, a koy si bir u için u, doürekli eri çeorunolalar nunda sefer adım. Üç dafta sonunda da sekiz kilo vermiştim. Detoks yaparken ozon tedavisi de oldum. Sabahları mutlaka D-Life’a gidip sauna ve masajdan faydalanıyordum. Detoks hayatınızda neleri değiştirdi? Her şeyden önce dengeli beslenme alışkanlığı kazandırdı. Doğruyu söylemek gerekirse bu yeni alışkanlığıma bazen uyamıyorum ama nefsimi köreltmeyi de öğrendim. Alkali beslenmeye dikkat etmeye başladım. İLK KEZ DETOKS YAPACAKLARA ÖNERİLER Etrafımda detoks yapıp da şikayet edene henüz rastlamadım. Yapanların hepsi mutlu. Detoks yapmaktan fayda gördüklerini söylüyorlar. Bu yüzden maddi ve manevi imkanı olan herkese tavsiye ediyorum. Detoks sadece zayıflamak için yapılmıyor, vücudunuzun dinlenip arınmasını da sağlıyor. Türkiye’de herkes her şeyi takip edemiyor. Ferit Şahenk böyle bir merkezi bizlere kazandırmakla çok iyi yaptı. Detoks yapmak size nasıl bir beslenme alışkanlığı kazandırdı? Zeytinyağlılar ve sebze yemeklerini her öğünüme ekledim. Özellikle akşamları ağır yememeye özen gösteriyorum. Abur cuburları kestim. Eskiden çok fazla su içmezdim. Şimdi günde iki litre su içiyorum. İçtiğim suyun pH derecesine dikkat ediyorum. Hatta eve su arıtma cihazı aldık. Tabii tüm bunlara dikkat edip kıyafetlerinizin içine girmeye başladığınızda inanılmaz motive oluyorsunuz. Detoksun ruhsal anlamda arınmaya da katkısı oluyor mu? İnsan kendini iyi hissettiği zaman bu, iş hayatına da yansıyor. Kendinizi hareketsiz, hantal hissederseniz yaptığınız iş de verimli olmaz. Zinde olduğunuz zaman kendinize güveniniz artar. İşlerinizi daha düzenli yaparsınız, veriminiz artar. Kilo vermeye başladığınızda daha önce üzerinize olmayan pantolonunuzu veya gömleğinizi tekrar giymeye başladığınızda o anki mutluluğunuz emin olun her şeye bedeldir. O duygu sizi motive eder. Aç da kalsanız bir şeylerin boşa gitmediğini, boşu boşuna aç kalmadığınızı anlarsınız. Detoksu doğru yaptığınızda ruhsal anlamda hissedeceğiniz bu duygular olacaktır. Detoks süresince ne tür egzersizler yaptınız? Ben hantal kilolulardan değilim. Hareketliyim. Futbol oynarım, yüzerim, bisiklete binerim. Detoks yaparken D-Life’ta yoga yapılıyordu. İşlerimin yoğunluğundan vakit ayırıp katılma fırsatım olmadı. Ancak tabiki kendim birtakım egzersizler yaptım. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_nasil_basardim.indd 35 | 35 09.04.2013 17:50 diyet PORTRE GÜNSELİ MALKOÇ Kandilli Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra AFS bursuyla Amerika’ya giden Günseli Malkoç, Türkiye’ye döndükten sonra Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Öğrenim süresince pedagoji derslerine girerek eğitim sertifikası aldı. Kariyerini Marmara Üniversitesi’nde iletişim profesörü olarak sürdürüp emekli olan Malkoç, aynı zamanda Nepal Fahri Konsolosu. Günlük temponuz ne derece yoğun, biraz bahsedebilir misiniz? Genellikle haftanın en az bir gününü kendime ayırmaya çalışıyorum. Diğer günler sabah 10.00’dan itibaren yoğunluğum başlar. Görüşmeler, toplantılar, seminerler... Bir de sık sık seyahatlerim oluyor. Nepal’i tanıtmak için başladığım gezileri artık oğlum organize ediyor. Ben de fırsat buldukça katılmaya gayret ediyorum. Bu tempoda detoksla nasıl tanıştınız? Günseli Malkoç, üç haftalık detoks programı boyunca sık sık meditasyon yapmış. D-Life ve dolayısıyla detoks hakkında kendisine çok şey borçlu olduğum Murat Yalçıntaş vasıtasıyla bilgi sahibi oldum. Murat Bey’le 2012’nin ağustos ayında düzenlediğimiz Nepal gezisinde tanıştım. Bir hafta boyunca birlikteydik. Tabii benim kilolarımın farkına vardı. “Sizi dönüşte bir yere göndereceğim” dedi. Kendisine güvendim ve detoks sürecim böylece başlamış oldu. Murat Bey’e ayrıca çok teşekkür etmek istiyorum çünkü detoksun sağlık anlamında oldukça faydasını gördüm. Oysa daha önce hiç detoks yapmamıştım. Kilolu olduğumdan önceleri farklı diyet programları uygulamama rağmen iyi sonuçlar alamadım. Zayıflıyor ancak verdiğim kiloları geri alıyordum. Bana sebep-sonuç ilişkisinin gösterilmesi gerekiyordu. Metabolik sendrom teşhisi önceden konsaydı önlemlerimi alacak, bu kadar kilo almayacaktım. Mesela tiroidim yavaş çalışıyormuş, daha önce gittiğim diyetisyen bunu önemsememiş. Yanı sıra hafta sonları sadece elma suyu içerek diyet yapıyordum. Meyve-sebze tüketmeyi sevdiğim için D-Life’ta hiç zorluk çekmedim. Vücudum asla enerjisini kaybetmedi. Hangi sıklıkla detoks yapıyorsunuz? İlk kez geçtiğimiz ekim ayında üç hafta yaptım. Öncesinde yapılan canlı kan testi beni motive etti. Üç hafta sonunda ayrılırken canlı kan testine tekrar baktığımızda kanımın temizlendiğini gördüm. Bu, beni son derece mutlu etti. Mayıs ayında bir kez daha yapmayı planlıyorum. Detoks sürecinde sıkıntı çekmeyişimin en önemli etkenlerinden biri de D-Life’ta size büyük ilgi gösterilmesi. Her an birisiyle görüşebiliyor, sıkıntınızı paylaşabiliyorsunuz. Sizinle paylaşılan bilgiler de önemli. D-Life’ta çok şey öğren36 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_nasil_basardim.indd 36 09.04.2013 17:50 diğim her gü merke gelen karışı etmey Deto Detok nusun geldim semin başlad canlı b ama d yesind Uzun şimdi dikler Deto me a Eşiml ğımız şık tar boyu mide Green lıyord salata çaylar fasuly de tav ya ön D-Life başlad şeker faydal barda içmey cevizi haftal dan ş beni a şimdi dım. Deto da ka Eğer sistem rulur. oğun, ü kengünler m başerler... Nepal’i ık oğdukça tınız? a kenat YalMurat lediğita borımın nderedetoks Bey’e çünkü a faydetoks nceleri a rağor anBana erekiceden ar kilo çalışıbunu sade. MeyLife’ta enerji- uz? a yapi beni lırken kanıni son z daha ecinde nlerinsterilıkıntıaşılan öğren- diğimi söyleyebilirim. Üç hafta boyunca her gün sabah sekizden akşam sekize kadar merkezde vakit geçiriyordum. Şimdi ise eve gelen misafirlerime elma, limon ve zencefil karışımından oluşan Morning Juice ikram etmeye başladım. Detoks hayatınızda neleri değiştirdi? Detoks sonrasında sağlıklı beslenme konusunda etrafımdaki herkesi uyarır hale geldim. D-Life’ta öğrendiklerimi verdiğim seminerlerde, konferanslarda paylaşmaya başladım. Bendeki en önemli değişim ise canlı beslenme oldu. Ben kilolu bir insanım ama detoks ve uyguladığım ozon tedavisi sayesinde vücudum daha biçimli bir hal aldı. Uzun süredir görüşmediğim arkadaşlarım şimdi ne kadar genç göründüğümü söylediklerinde mutlu oluyorum. yorgunluk strese doğru gidebiliyor. Güzel şeyler yediğinizde vücudunuzu ödüllendirmiş oluyorsunuz. D-Life’ta vakit geçirdiğim süre benim için en güzel hediyeydi. Kendimi dinleme, bol bol düşünme fırsatım oldu. Bahçenin keyfini çıkarttım. Detoks sayesinde pozitif düşünmeye başlıyor ve stresten arınıyorsunuz. Hem zihin hem de vücut detoksu yaptığınızda kendinizi mutlu hissediyorsunuz. Detoks süresince ne tür egzersizler yaptınız? Her gün jimnastik yapıyor, bisiklete biniyordum. Yoga hareketleri dizlerim rahatsız olduğu için bana uymadı, yapmadım. Ancak oturarak yapabileceğim egzersizleri gösteriyorlardı. Ayrıca saunaya girip masaj da yaptırıyordum. Detoks yapmak size nasıl bir beslenme alışkanlığı kazandırdı? Eşimle birlikte özel bir karışımla hazırladığımız kefiri içmeye başladık. İçine birer kaşık tarçın, zerdeçal ve zencefil koyarak gün boyu içiyoruz. Bu sayede her ikimizin de mide problemi ortadan kalktı. İlk detoksum Green Detoks’tu. Güne greyfurt yiyerek başlıyordum. Öğlenleri ve akşamları avokadolu salata yiyor, aralarda da green Juice ve bitki çayları içiyordum. Şimdi ise mercimeği ve fasulyeyi çimlendirip yiyorum. Çevreme de tavsiye ediyorum. Probiyotik kullanmaya önem verdim. Karabuğdayı ve kinoayı D-Life sayesinde öğrendim ve tüketmeye başladım. Bir de benim için çok önemli olan şeker tüketiminden uzaklaştım. Tarçının faydalarını öğrendim. Şimdi her gün iki bardak yeşil çayı, iki çubuk tarçınla birlikte içmeye gayret ediyorum. Sık sık hindistancevizi yağını da kullanmaya başladım. Üç haftalık detoksun ardından ilaç kullanmadan şeker seviyemin dengelenmiş olması beni ayrıca mutlu etmişti. Zaten su içerdim, şimdi pH derecelerine dikkat etmeye başladım. Detoksun ruhsal anlamda arınmaya da katkısı oluyor mu? Eğer çok ağır yemekler yerseniz sindirim sisteminiz bozulur ve tüm vücudunuz yorulur. Vücut kendisini tamir edemiyor. Bu İLK KEZ DETOKS YAPACAKLARA ÖNERİLER Bir kere endişelenmeden, inanarak, güvenerek, kendilerine iyi bir şey yaptıklarına inanarak, hatta kendi kendilerine ödül verdiklerini düşünerek yapmalarını öneririm. D-Life’ta iyi karşılanacaklar, her şeyden önemlisi sağlıklarını kazanacaklar. Buna inansınlar. Zaten beyin detoks yapmaya hazır olup inandıktan sonra gerisi geliyor. Hem vücudumuzun, hem de kanımızın detoks sayesinde temizlenmesi kendi kendimize verebileceğimiz en güzel hediye. D-LIFE Nisan13_nasil_basardim.indd 37 | 37 09.04.2013 17:50 hareket Zamanı enerjiye çevirin Kronik yorgunluk, halsizlik ve bitkinlik şikayetiyle yaşıyor ve kendinizi daha iyi hissetmek mi istiyorsunuz? Bu programı uygulayarak amacınıza ulaşabilirsiniz. GÖKHAN BİLGİÇ / D-GYM M odern şehirli insanlar kendilerine, özellikle de sağlıklarını korumaya çok az zaman ayırabiliyor ve bu süre gün geçtikçe azalıyor. Doğduğumuz andan itibaren yaşantımız boyunca enerji, vitamin, mineral ve sıvı yüklü bir halde yaşarız. Yüzde 80’in üzerinde su oranıyla doğarız. Dolayısıyla enerji hep yanı başımızda, hatta içimizdedir. Çocukluk ve gençlik dönemimiz daha aktif geçtiğinden daha enerjik yaşarız. Eğitim hayatı sonrası iş yaşamıyla birlikte özellikle son yıllarda artık zamanımız daha az enerjiye dönüşüyor. Bu kadar değerli olan zaman kavramını hayatımızdaki koşuşturmacalara feda ederken egzersizi ihmal etmemeliyiz. Farkında olmamız gereken en önemli nokta, yoğun yaşantımızda haftalık plan içerisinde kısa bir süre de olsa egzersiz yapmaya vakit ayırabilme farkındalığı. Belki de bu imkanı paylaşacak bir partner, arkadaş ya da eğitmen ile... Özellikle yaşadığımız yoğun ve karmaşık hayat içinde enerji ihtiyacını zaman, zaman ihtiyacını da kaliteli yaşam bilinci ve ihtiyaç farkındalığı karşılayabilir. Son yıllarda ruh sağlığına katkıları önemle gündemde olan egzersiz yapma bilinci, enerjik ve sağlıklı bir insan olmanın kapılarını aralıyor. Zamanımızı egzersiz ile enerjiye çevirmek son dönemde yaygın olarak gözlemlenen uyku düzensizliği, psikomotor düzensizlikler, yetersizlik ve güçsüzlük hissi, konsantrasyon güçlüğü, yaşamdan zevk alamama gibi pek çok olumsuzluğu ortadan kaldırmaya yardımcı olur. Bu sayıda hazırladığımız egzersiz programının set, tekrar ve ağırlık miktarı kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu yüzden programı uygulamadan önce uzman görüşü alınmasını tavsiye ediyoruz. Diğer taraftan egzersizin bir bütün olduğu düşünüldüğünde kardiyovasküler ve esneklik tarafının da eklenmesi doğru olacaktır. 38 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_spor.indd 38 05.04.2013 10:44 e Püf noktası Egzersiz programının set, tekrar ve ağırlık miktarı kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu yüzden programı uygulamadan önce uzman görüşü alınmasını tavsiye ediyoruz. mı enerji nci ve lığına rjik ve FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ aygın likler, çlüğü, tadan zersiz rklılık örüşü bütün nın da NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_spor.indd 39 | 39 05.04.2013 10:44 hareket 1. CROSS CRUNCH Sırtüstü yattıktan sonra dizler bükülür. Kollar başın arkasına alınıp dirsekler açılır. Nefes vererek bel yerden kalkmayacak şekilde gövde yavaşça yukarı kaldırılırken önce sol dirsek ile sağ dize doğru, sonra da başlangıç pozisyonuna dönüp sağ dirsek ile sol dize doğru yaklaşılır. 2. LYING ALTERNATE LEG RAISES Sırtüstü yattıktan sonra eller kalça altında tutulup, dizler 90 derecelik açıyla havada olacak şekilde pozisyon alınır. Nefes vererek bir ayak yere paralel olana kadar indirilir. Bacak yerine dönerken diğeriyle aynı hareketi yaparak karışık bir şekilde hareket devam eder. 6. 4. MODİFİYE CLOSE GRIP PUSH UP 5. BEND OVER DUMBBELL ROW 9. Dizler üzerinde şınav pozisyonunda durulur. Eller kapalı olarak göğsün hemen yanındadır. Nefes alarak gövde yavaşça aşağıya indirildikten sonra nefes vererek yukarı doğru itilir. Bu esnada dirseklerin dışa açılmamasına dikkat edilir. Ayakta üst vücut yere paralel olacak şekilde pozisyon alınır. Ellerde dumbbell varken avuç içleri birbirine bakar şekilde göz hizasında yere yakın durur. Dirsekler vücuda yakın, nefes vererek kalça hizasına çekiş yapılır. Bir avu sın hiz rılı 3. SUPERMAN KNEELING Yerde dizüstü pozisyon alırken eller omuz hizasında yerde durur. Baş yere doğru bakarken sağ ayak ve sol el düz pozisyona getirilir. Tekrarı diğer el ve ayakla yapılır. Yerden havaya kalkışlarda nefes verilir, dönüşte alınır. 40 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_spor.indd 40 05.04.2013 10:44 Aya rak aşa nüy 7. STANDING DUMBBELL HAMMER BICEPS CURL Bacaklar omuz hizasında açık ve dizler hafif bükük ayakta durulur. Elde dumbbell’larla avuç içleri birbirine bakacak şekilde beklenir. Omuz başlangıcına kadar nefes vererek kaldırılır. Yavaş bir şekilde başlangıç pozisyonuna dönülür. 0 dererek bir n diğeeder. 6. SEATED DUMBBELL ARNOLD PRESS Bir sandalye ya da koltuğa oturduktan sonra elde dumbbell’larla avuç içleri vücuda bakacak şekilde omuz yüksekliğinde ve hizasında beklenir. Nefes vererek yukarı doğru kaldırılır. Tam kulak hizasında eller tam tersi pozisyonda çevrilerek baş üstüne kaldırılır. Tekrar başlangıç pozisyonuna dönülür. 8. BENCH SQUAT Hareketi uygularken diz ekleminin parmak ucunu geçmemesine dikkat edilir. Eller serbest ya da bel üzerinde tutulur ve aşağıya inişte kalçanın banka değmesiyle beraber nefes vererek yukarı çıkılır. Dizler düz olacak şekilde kitlenmemelidir. 10. DUMBBELL DEAD LIFT 9. INNER TIGHT DUMBBELL SQUAT ınır. ilde efes Ayaklar açık, eller belde olacak şekilde ya da dumbbell kullanarak ortada tutulur. Nefes alarak bacaklar 90 derece olacak şekilde aşağıya inip nefes vererek yavaşça yukarı doğru çıkılır. Diz yönüyle ayak parmak uçları aynı tarafa bakmalıdır. Ayakta dik bir pozisyonda dumbbell ve bacaklar omuz genişliğinde tutulur. Sonra, nefes alarak kalça ekleminden bükülür ve postürü bozmayacak şekilde gövde aşağıya doğru bükülür. Bacak gergin durur ve yukarı çıkarken nefes verilir. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_spor.indd 41 | 41 05.04.2013 10:44 hareket K D-L kilo E CHRISTOPHER FUTCHER / E+ / GETTY IMAGES TURKEY koreo Beto o fına g unutu lindek albüm onu, ş haline O rengu yan, d bu ye Rumb şarını fitnes la (İsp vızıld taşır. COO endüs DVD menle 2010’d için h yılda rilerin üzerin milyo ywoo ler. Zu ne dah “zumb Emm Berry, Da koreo meren bazı B yer ve 42 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_zumba_yyy.indd 42 05.04.2013 14:09 Kalori yakma partisi D-Life’ta özel eğitmen eşliğinde düzenlenen zumba derslerine katılarak fazla kilolarınızdan keyifle kurtulabilirsiniz. BURCU SEVER E n iyi keşiflerde tesadüflerin payı her zaman büyüktür. Son 15 yıldır dünyayı kasıp kavuran fitness programı zumbanın keşfinde olduğu gibi. 1986 yılında Kolombiyalı dansçı ve koreograf Alberto Beto Perez -herkes onu Beto olarak tanıyor- ders verdiği aerobik sınıfına giderken müzik kasetini yanına almayı unutunca, günü kurtarmak için otomobilindeki Latin dans müziklerinin olduğu bir albümü kullanmaya karar verdi. Bu karar onu, şu anda milyonlarca dolarlık bir sektör haline gelen zumbanın “babası” yaptı. O gün sınıfında geleneksel salsa ve merengue müzikleriyle, hiç de geleneksel olmayan, doğaçlama bir koreografi yaratan Beto, bu yeni stile önce Rumbacize adını verir. Rumbacize’nin Kolombiya’da kazandığı başarının sınırlarını genişletmek isteyen Beto, fitness salgınını 2001’de bu kez zumba adıyla (İspanyolcada arı gibi hızlı hareket edip, vızıldamak anlamına geliyor) Amerika’ya taşır. Alberto Perlman ve çocukluk arkadaşı COO Alberto Aghion ortaklığıyla devasa bir endüstrinin temellerini atar. 2002’de zumba DVD satışları başlar. 2005’de lisanslı eğitmenler yetiştiren Zumba Academy kurulur. 2010’da Wii, Xbox ve PS3 oyun konsolları için hazırlanan zumba fitness videosu bir yılda 3 milyon satar. zumba.com’un 2012 verilerine göre 150’den fazla ülkede, 140 binin üzerinde lokasyonda haftada ortalama 14 milyon kişi zumba derslerine katılıyor. Hollywood yıldızları arasında da oldukça popüler. Zumba derslerini günlük egzersiz rutinine dahil eden Jennifer Lopez dışındaki diğer “zumbacı” ünlüler arasında Natalie Portman, Emma Watson, Victoria Beckham, Halle Berry, Toni Braxton ve Nicky Hilton var. Dans ve aerobiği buluşturan zumbanın koreografisinde hip-hop, soca, samba, salsa, merengue, mambo ve dövüş sanatlarıyla bazı Bollywood ve göbek dansı hareketlerine yer veriliyor. Tipik bir zumba dersi yaklaşık bir saat sürüyor. Egzersizin püf noktası ritimler. Hareketler sayıyla değil, müziğin ritmine uygun olarak yapılıyor. Yavaştan hızlıya, hızlıdan yavaşa farklı ritimlerle hazırlanan sekiz değişik zumba stili var: Zumba, Zumba Gold, Zumba Toning, Aqua Zumba, Zumbatomic, Zumba in the Circuit, Zumba Gold-Toning ve Zumba Sentao. Zumba Gold temel olarak daha ileri yaşlardaki katılımcılara hitap ediyor. Zumba Toning özel aparatlarla yapılıyor, karın kasları, uyluklar, kollar ve vücuttaki diğer kasları çalıştırıyor. Aqua Zumba yüzme havuzunda yapılıyor. Zumba in the Circuit ise dairesel antrenman çalışmasıyla dansı birleştiren bir çalışma. ETKİLİ BİR EĞLENCE Bu sorunun cevabına araştırmacılar “evet” yanıtını verdi. Zumba keyifli bir dans partisi olmanın yanında oldukça efektif bir egzersiz. American Council on Exercise’ın Wisconsin Üniversitesi’nden Dr. John P. Porcari liderliğinde yaptığı çalışma bunu bilimsel olarak kanıtladı. Zumbanın sadece eğlenceli bir parti mi, yoksa etkili bir egzersiz mi olduğunu araştıran Porcari ve ekibi, daha önce zumba derslerine katılan, yaşları 18 ila 22 arasında değişen 19 kadın gönüllüyü gözlemlemiş. Gönüllüler, kalp atış hızını ölçen monitörler eşliğinde aynı eğitmen tarafından verilen 32 ila 52 dakikalık zumba seanslarına katılmış. Bu sayede egzersizin yoğunluğuna göre harcanan enerji miktarı belirlenmiş. Elde edilen veriler doğrultusunda hazırlanan rapora göre tek bir zumba seansında ortalama 369 kalori, yani dakika başına 9,5 kcal yakılıyor. Averaj kalp atış hızıysa dakikada 154, ki fitness endüstrisinde kardiyo çalışmalarının dayanıklığını artıran ve kabul gören rakamın 64 ila 94 olduğu düşünülürse bu oldukça etkileyici bir sonuç anlamına geliyor. Kalp atış hızını üst ve alt limitlerde gidip gelerek çalıştıran egzersiz bu sayede oldukça fazla kalori yakılmasını sağlıyor. D-Life: 0212 381 3000 NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_zumba_yyy.indd 43 | 43 05.04.2013 14:09 diyet Mike Adams kitabında idame dozu olarak günlük 5 gram; hastalıklarla savaşma dozu olarak 10 gram chlorella tüketilmesini öneriyor. 44 | D-LIFE NİSAN 2013 nisan13_chlorella.indd 44 05.04.2013 10:49 Mikro-Dev Chlorella Süper besinler listesinin üst sıralarında yer alan chlorella etkili bir detoks takviyesi. BURCU SEVER D oğal sularda yetişen bir mikroalg olan chlorella, mikroskobik formda dev bir besin kaynağı. Daha önce D-Life’ın sayfalarında yer verdiğimiz spirulina gibi chlorella da süper besinler kategorisinde yer alıyor. Tıpkı spirulina gibi o da milyarlarca yıldır yeryüzünde bulunuyor. Fosil kalıntılarından elde edilen verilere göre, 2,5 milyar yıldır genetik yapısı hiç değişmeyen ender bir canlı türü olarak literatüre geçti. Adını Yunancada yeşil anlamına gelen chloros ve Latincede küçük anlamına gelen ella kelimelerinden alan chlorella’nın süper besin olarak keşfi ve önem kazanması 20’nci yüzyıla dayanıyor. Özellikle 1950’li yılların başında dünya savaşlarının ardından hızla artan nüfusun yaratacağı muhtemel gıda ve açlık sıkıntısı için hem pratik hem de etkili çözüm olarak görülmüş. Kolaylıkla ve yaygın olarak bulunabilen, bu yüzden daha zor bulunan ve pahalı olan kırmızı ete alternatif olabilecek en iyi protein kaynağı olarak gösterilmiş. Fakat öngörülen besin sıkıntısına daha verimli tarım yöntemleriyle çözüm bulununca chlorella ve hakkında yapılan bilimsel çalışmalara da ilgi azalmış. Eskisi kadar yaygın olmasa da bu süper algin üretimi ve etkileri üzerindeki çalışmalar hâlâ sü- e dozu lıklarla hlorella eriyor. rüyor. Bu alanda başı Japon bilim insanları çekiyor. Chlorella’nın dünyada en çok tüketildiği yer, Japonya. Ülkede ortalama 10 milyon kişinin düzenli olarak chlorella tükettiği tahmin ediliyor. Bu, Amerika’da en çok kullanılan C vitamini desteği tüketiminden bile yüksek bir oran. Peki, Japonlar bizim bilmediğimiz bir şey mi biliyor? Elbette hayır. Chlorella’nın etkileri uzun zamandır biliniyor ama dünyanın her yerinde aynı oranda tanınmıyor, kullanılmıyor. GÜÇLÜ BİR ARINDIRICI Suda yetişen ve yenebilen az sayıdaki alg türünden biri olan chlorella, tamamen klorofilden oluşuyor. İçeriğinde B, C ve E vitaminleriyle beta-karoten, amino asitler, magnezyum, demir, iz mineraller, karbonhidratlar ve kırmızı etten daha yüksek miktarda protein (1 gramında yüzde 50’den fazla) bulunuyor. Böylesi yüksek oranda protein barındıran yegane bitki olması onu eşsiz kılan özelliklerinden. Bu yüzden et yemeyenler için benzersiz bir gıda takviyesi. Yoğun besin değerleriyle bulunmaz bir kaynak olmasının yanı sıra vücuttan toksinlerin etkin bir şekilde atılmasını sağlıyor. Bu kadar rağbet görmesinin nedenlerinden biri de güçlü antioksidan özelliği. Moleküler yapısı NİSAN 2013 D-LIFE nisan13_chlorella.indd 45 | 45 05.04.2013 10:49 diyet sayesinde metallerin, kimyasalların ve bazı zararlı toksinlerin atılımına yardımcı oluyor. Kan yoluyla vücuttaki zararlı maddeleri tutarak sindirim yoluyla dışarı atıyor. Bunu yaparken neredeyse zeki bir organizma gibi çalışarak kalsiyum, magnezyum ve çinko gibi faydalı mineralleri ayırt ediyor, onlara dokunmuyor. Rusya’da yürütülen bir araştırma chlorella’nın bu etkisini kanıtlamış. Fareler üzerinde yapılan deneyde dokulara büyük hasar veren ağır metal zehirlenmesinde panzehir olarak chlorella kullanılmış. Chlorella ile tedavi edilen farelerde kontrol grubuna oranla daha az doku hasarı gözlenmiş. Ağır metal zehirlenmeleri civa diş dolguları kullananlar, radyasyona maruz kalan meslek gruplarında çalışanlar ve bazı balık türlerini tüketenleHormonların düzenlenmesini sağlıyor. ri tehdit eden ciddi bir sorun. Ülser tedavisine yardımcı oluyor. Civa, kanserle de bağı bulunan Sindirim sistemini düzenliyor. bir tehlike. Kanser hücrelerinBeyaz kan hücrelerinin sayısını artırarak de civa tespit eden Japon bilim enfeksiyonlara karşı etki sağlıyor. Vücut kokularının azaltılması ve yok insanları ağır metal toksikasyoedilmesinde etkin rol oynuyor. nunun bunama ve Alzheimer Kan basıncını, kolesterolü ve kan gibi nörolojik hastalıklarla da şekerini düzenliyor. ilişkisi olduğunu kanıtladı. Bu Kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve açıdan özellikle ağır metallerin obezite ile savaşıyor. vücuttan atılmasını sağlayan Alerji ve astım ataklarını azaltıyor. chlorella’nın vücut temizliğinYorgunluğu azaltıyor. den çok daha fazla etkiye sahip Bağışıklık sistemini güçlendiriyor. olduğu savunuluyor. Beyin ve sinir sistemini koruyor. 1960’ların sonunda bazı araşAğır metallar ve küfün vücutta yarattığı kirliliği yok ediyor. tırmacılar süper algin kemoteDoku gelişimi, onarımı ve tedavisinde rapinin yan etkilerini azalttığı etki sağlıyor. ve kanser hücrelerinin gelişimiRadyasyonun zararlarından arındırıyor ni önlediği yönünde iddialarda ve organları koruyor. bulundu. Bu yüzden NASA’nın da astronotlar için uzayda yetiştirdiği ilk besinlerden biri olan chlorella’nın iyi bir kanser savaşçısı olup olmadığı gerçeğini bulma çalışmaları devam ediyor. Bu çalışmalar sırasında mikroalgin farklı alanlardaki etkileri de ortaya çıkıyor. Japonya’da yapılan bazı araştırmalar chlorella’nın vücut yağ oranını düşürdüğünü, obezite ve diyabetle savaşta etkili bir silah olabileceğini ortaya koydu. 1989’da Çekoslovak Bilimler Akademisi’nin yürüttüğü bir araştırma chlorella’nın kemik iliği üretimini artırdığını da ortaya koydu. Yapılan testlerde öldürücü dozda radyoaktif gama ışınına maruz bırakılan farelerde kullanılan chlorella, hayvanların hayatta kalmasına yardımcı oldu. 1993’te Hindistan’daki Jawaharlal Nehru Üniversitesi araştırmacıları chlorella’nın akut 13 Faydası ve kronik radyoaktif hasarın etkilerini azalttığını ortaya koydu. Yine Hindistan’da 1995’te Indian Journal of Experimental Biology’de yayımlanan bir makalede subletal (öldürücü olmayan dozda) radyoaktif gama ışınlarına maruz kalınması durumunda chlorella’nın dalaktaki hücre kolonilerinin sayısının artmasına yardımcı olduğunu kanıtladı. Bu tür hücreler kemik iliğinde de mevcut ve bağışıklık faktörleriyle hayati kan elementlerinin üretimi için yaşamsal önem taşıyor. Fibromiyalji hastaları üzerinde yapılan başka bir çalışma ise chlorella’nın hastalardaki ağrı ve gerginliği azaltmada yardımcı olduğunu göstermiş. Hipertansiyon hastaları üzerinde yürütülen benzer bir çalışmada chlorella kullanan hastaların birçoğu reçeteli tansiyon ilaçlarını kullanmayı bırakmış. KULLANIRKEN DİKKAT Piyasada hap ya da toz formunda bulunabilen chlorella ürünlerinin dünyadaki en iyi üreticileri Japonya ve Tayvan. Chlorella’nın güçlü hücre duvarlarından geçip vücutta etkili olması için işlemden geçirilen ürünleri seçerken nasıl yapıldığına dikkat etmek gerekiyor. Kullanılan ürünün ısıl ya da kimyasal işlemlerden geçmediğinden emin olunmalı. En sağlıklı olanı, toz ve tabletler değişken basınç farklarıyla öğütülenler. Chlorella kullananlarda gaz, baş dönmesi, mide krampı ve diare gibi yan etkiler gözlemlenebiliyor. Bu nedenle ilk kullanıma hafta sonu ya da evde vakit geçirilen bir dönemde başlanması öneriliyor. Eğer yan etkiler beklenenden rahatsız edici düzeydeyse, düşük dozlarda tüketilmesinde fayda var. Yüksek miktarda K vitamini içerdiğinden kan inceltici ilaçlarla etkileşime girebilir. Ayrıca içeriğindeki iyot alerjileri tetikleyebilir. Bu yüzden iyot alerjisi olanların kullanması önerilmiyor. Besin değerleri Her gün düzenli olarak chlorella kullanan araştırmacı-yazar Mike Adams, Superfoods for Optimum Health Chlorella and Spirulina kitabında chlorella’nın besin değerlerini şöyle sıralıyor: Herhangi bir hayvansal proteinden daha kolay sindirilebilen ve daha yoğun kaliteli protein (% 58 oranında) Bitkilerde hiç bulunmayan B12 dahil, bilinen bütün B vitaminleri C vitamini E vitamini Kalsiyum, magnezyum, çinko ve potasyum gibi sayısız makromineraller İz mineraller GLA dahil omega-3 yağ asitleri Mukopolisakkaridler Beta-karoten 46 | D-LIFE NİSAN 2013 nisan13_chlorella.indd 46 05.04.2013 10:49 beslenme KEKİK Kekik, eski çağlardan beri tüketilen, tüm dünyada tarımı yapılan güçlü lezzete sahip bir ottur. Başta Akdeniz olmak üzere neredeyse bütün dünya mutfaklarında lezzet arttırıcı olarak tüketilen bu bitki taze ya da kuru olarak kullanılabilir. Daha güçlü bir aromaya sahip olan taze kekik genellikle demetler halinde satılır ve içeriğinde yüksek oranda lif, demir, manganez, fosfor A ve C vitamini bulunur. Kurutulmuş kekikte ise K vitamini oranı oldukça yüksektir. Genellikle kurak tepe ve sırtlarda kümeler oluşturarak büyüyen ve zaman zaman medikal amaçlı da kullanılan kekiğin beş farklı cinsi vardır. Sindirim sistemini çalıştıran, öksürük, bronşit ve soğuk algınlığına iyi gelen kekik böcek sokmaları, sivrisinek ısırmaları ve bakteriyel enfeksiyonlarda antiseptik olarak kullanılır. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_beslenme kapak.indd 47 | 47 05.04.2013 11:19 beslenme Baharın renkleri Bahar bütün tazeleyiciliğiyle geldi. Daha uzun, ılık günler, toprağın her köşesinden fışkıran bitkiler, tomurcuklarla dolu ağaçlar ve tabii lezzet dolu rengarenk meyveler... Bu mevsim yeryüzü kadar bedenimiz için de bir uyanış anlamına geliyor. Siz de bedeninizi sonbaharın ağırlığı ve kışın yorgunluğundan kurtarmak istiyorsanız bu meyvelere hayatınızda daha fazla yer açın. PINAR DENİZER 48 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_meyveler_2.indd 48 05.04.2013 10:58 Ç İLEK En popüler bahar meyvelerinden biri olan çilek tam anlamıyla bir C vitamini deposudur. Sadece 32 kalori değerindeki 100 gram çilek, günlük C vitamini ihtiyacının yüzde 98’ini karşılar. Bu sayede vücudu ve cildi besler, bağışıklık sistemini güçlendirir. Aynı zamanda güneşten gelen zararlı UV ışınlarına karşı gözleri korur. B kompleks vitaminlerinden folik asit zengini olan çilek, doğumsal kusurları önlediği ve bebek gelişimini desteklediğinden özellikle hamileler için ideal bir atıştırmalıktır. Sinir sistemini, kasları destekleyen ve bu sayede kalbin düzenli atmasına yardımcı olan potasyum çilekte bolca bulunur. İçeriğindeki kalsiyum ile manganez ise kemik ve dişleri güçlendirir. Yapılan son araştırmalar çileğin toplandıktan sonra iki gün içinde tüketilmesi gerektiğini, aksi takdirde C vitamini ile polifenol antioksidan içeriğini büyük oranda kaybettiğini gösteriyor. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_meyveler_2.indd 49 | 49 05.04.2013 10:58 beslenme Ç ömrü 100 nın yü doym ihtiya E vita yüzde Sinir s mini i karşı k türücü Y ABANMERSİNİ Mor, üzüme benzeyen bir meyve olan yabanmersini Kuzey Yarıküre’nin dağlık, serin bölgelerinde yetişir. 100 gramı 54 kalori olan yabanmersini yüksek oranda C ve K vitamini içerir. Ayrıca manganez ve lif bakımından zengindir. Bulunduğu mor renkli besinleri güçlü birer antioksidan haline getiren antosiyanin yabanmersininde bolca vardır. Bu sayede meyve, görme kayıplarına karşı koruma sağlar ve göz kuruluğu ile enfeksiyonlarını önler. İçeriğindeki zengin fitobesinler kan şekerini düzenler, idrar yollarını temizler ve beyin fonksiyonlarının gelişimini destekleyerek Alzheimer gibi hastalıklara karşı koruma sağlar. Yabanmersini aynı zamanda doğal bir antidepresandır. Kan sulandırıcı ilaçlarla birlikte tüketildiğinde kanama riskini artıran meyvenin antioksidan içeriğinden daha fazla yararlanmak için süt ve süt ürünleriyle tüketilmemesi önerilir. Çağla ve kab olanlar 50 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_meyveler_2.indd 50 05.04.2013 10:58 Ç AĞLA Şeftali ailesinin bir üyesi ve bademin olgunlaşmamış hali olan çağla, baharın ilk meyvelerinden biridir. Nisan ortasında tezgahlarda yerini alan bu kıtır ve mayhoş meyvenin ömrü kısadır. 100 gramında 600 kalori barındıran çağla günlük kalori ihtiyacının yüzde 29’unu sağlar. Magnezyum, demir, B ve E vitamini, protein, doymamış yağ ve lif yüklüdür. 100 gram çağla vücudun gün içinde ihtiyaç duyduğu lifin yüzde 49, yağın yüzde 76, proteinin yüzde 42, E vitamininin yüzde 131, B2 vitamininin yüzde 60, magnezyumun yüzde 67, bakırın yüzde 50 ve manganezin yüzde 114’ünü karşılar. Sinir sistemini ve zihni destekleyen çağla, içeriğindeki yüksek E vitamini ile cildi besler, erken yaşlanma belirtilerini engeller ve kansere karşı korur. Öte yandan hem solunum hem de idrar yolları için söktürücü görevi görür. Çağla alırken meyvenin sert ve kabuğu zarar görmemiş olanlarını tercih edin. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_meyveler_2.indd 51 | 51 05.04.2013 10:58 beslenme Y EŞİL ERİK 100 gramında sadece 46 kalori barındıran baharın müjdecisi meyvelerden biri yeşil eriktir. Ekşi, sulu, kıtır bir yapıya sahip meyve dünyanın pek çok yerinde farklı renk ve lezzetlerde yetiştirilir. Can erik olarak da bilinen yeşil erik genellikle mayıs ayında olgunlaşır. A, B, C ve K vitamininin yanı sıra potasyum bakımından zengin olan erikte bulunan B vitamini sinir sistemini destekler. Güçlü bir çözünebilir lif, sorbitol ve isatin içeriğine sahiptir ve bu sayede sindirim sistemini düzenler. Yine de fazla tüketilmesi kabızlığa ya da ishale neden olabilir. C vitamini bu meyveyi güçlü bir antioksidan kaynağı yapar ve vücudun serbest radikallerle savaşmasını sağlayarak kanser gibi hastalıkların önlenmesine yardımcı olur. Aynı zamanda içeriğindeki potasyum ve K vitamini sayesinde hücreleri yeniler, kalp ve kan basıncını düzenleyen vücut sıvılarını dengeler. M ALTA ERİĞİ Etli, tatlı, mayhoş ve lezzetli Malta eriği vitamin, mineral ve antioksidan zengini bir meyvedir. İnce kabuklu, iri kahverengi çekirdekli meyve kış sonunda dallarda belirir, mayıs gibi de olgunlaşmaya başlar. 100 gramı 46 kalori olan Malta eriği günlük A vitamini ihtiyacının yüzde 31’ini karşılar. Folik asit, potasyum, manganez ve B6 vitamini açısından zengin bir yapıya sahip olan meyve, yüksek oranda lif ve pektin içerir. Pektin bağırsaklarda yumuşatıcı görevi görür, kolon kanserine yol açan toksik maddelerin atılmasına yardım eder ve sindirim fonksiyonlarını dengeler. Aynı zamanda kötü kolesterolün düşmesine destek olur. İçerdiği A vitamini ise cildin elastikiyetini artırarak erken yaşlanmayı, ağız ya da akciğer kanserini önler. 52 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_meyveler_2.indd 52 05.04.2013 10:58 ineral lu, iri belirir, tiyacı6 vitaranda ür, koder ve rolün ini ar- K İRAZ Mayıs ayından ağustosa kadar tüketilebilen kiraz, Türkiye, Güney Kafkasya ve Hazar Denizi çevresine özgüdür. Bir meyve için nispeten kalorili sayılsa da içeriğindeki zengin lif, C vitamini, kartenoid ve antosiyonin gibi maddeler kansere ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruma sağladığını gösterir. 100 gramı 63 kalori değerindeki kirazın içerdiği flavonoid ve prosiyanidin vücuttaki oksidasyonu azaltır, sinir hücrelerini korur, Alzheimer gibi hastalıkların önlenmesine destek olur. Kirazda bulunan antosiyonin gut, artrit, ağrılı bir kas hastalığı olan fibromiyalji ve spor yaralanmalarında iyileştirici etkiye sahiptir. Melatonin bakımından da oldukça zengin olan kiraz bu sayede beyin nöronlarını ve sinir sistemini yatıştırır, uykusuzluk ve başağrısına iyi gelir. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_meyveler_2.indd 53 | 53 05.04.2013 10:58 TARİF FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ beslenme Kalbe giden salatalar D-Life Mutfak Şefi Mehmet Çamcı, Dr. Caldwell B. Esselstyn’in yazdığı ve D-Life’ın katkılarıyla NTV Yayınları’ndan çıkacak olan Kalp Hastalığından Koruyan ve İyileştiren Mucize Diyet kitabında yer alan sağlık deposu salataları sizin için hazırladı. PINAR DENİZER 54 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_yemek.indd 54 05.04.2013 11:45 r a NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_yemek.indd 55 | 55 05.04.2013 11:45 beslenme peçete, e: Masa : Yemek s tabağı. TARİF ANT SAL Mercim terbiye zengin SEBZELİ KISIR (10 kişilik) Katkısız bulguru doğal gıda ürünleri satan dükkanlarda bulabilirsiniz. Arzu ederseniz üzerini havuç rendesi, dilimlenmiş kırmızı turp, ince kıyılmış biber çeşitleri, kıyılmış çin lahanası ya da diğer sebzelerle süsleyebilirsiniz. Daha doyurucu bir salata olması için haşlanmış nohut ya da mısır ilave edebilirsiniz. Ayrıca bulgurun çabuk piştiğini unutmayın. Malze küp şe 1 adet biber, mayda sirkes kaşığı 2 çorb Malzemeler: 1 su bardağı bulgur, 1 bardak kaynar su, 2 adet küp şeklinde doğranmış iri domates, birkaç adet cherry domates, 1 su bardağı dolusu ince kıyılmış maydanoz, 1 büyük diş doğranmış sarmısak, beyaz ve yeşil kısımları birlikte doğranmış 4 adet taze soğan, 1 adet ufak boy doğranmış tatlı soğan, 1 adet soyulmuş ve küp şeklinde doğranmış salatalık, ¼ su bardağı doğranmış taze nane, yarım su bardağı limon suyu, ¼ su bardağı balsamik sirke, roka, ıspanak ya da marul Hazır Merci kaynat tam y sıcakk ve ma sirke, dereo döküp SERVİS KASELERİ: MONEV Hazırlanışı: Bulguru yıkayın ve geniş bir kaseye koyup üzerine yüzeyini kaplayacak kadar kaynar su dökün. Üzerini kapatın ve domatesi keserken demlenmeye bırakın. Süzdüğünüz bulgura doğranmış domatesleri ekleyin ve iyice karıştırarak bulgurun domatesin suyunu çekmesini bekleyin. Maydanoz, sarmısak, yeşil soğan, tatlı soğan ve salatalığı bulgur karışımına ekleyin. Limon suyu ve balsamik sirkeyi ekleyip iyice karıştırın. Mümkünse bir gece ya da en azından birkaç saat buzdolabında bekletin. Roka, ıspanak ya da marul yatağında servis edin. 56 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_yemek.indd 56 05.04.2013 11:45 ANTONIA’NIN MERCİMEK SALATASI (4 kişilik) Mercimekleri fazla pişirirseniz salatanızı terbiye ederek tadını daha da zenginleştirebilirsiniz. Malzemeler: 1 su bardağı yeşil mercimek, küp şeklinde kesilmiş 1 kırmızı soğan, 1 adet küp küp doğranmış kırmızı dolmalık biber, yarım su bardağı doğranmış maydanoz ya da kişniş, 2 çorba kaşığı elma sirkesi, 2 diş iyice ezilmiş sarmısak, 2 çorba kaşığı hardal, 2-3 çorba kaşığı limon suyu, 2 çorba kaşığı doğranmış dereotu Hazırlanışı: İki bardak suyu kaynatın. Mercimeği içine dökün ve 15 dakika kadar kaynatın. Yumuşayacak ancak diriliğini tam yitirmeyecek kadar pişirin. Mercimek sıcakken üzerine doğranmış soğan, biber ve maydanozu ilave edin. Küçük bir kasede, sirke, sarmısak, hardal, limon suyu ve dereotunu çırpın. Sıcak mercimeğin üzerine döküp iyice karıştırın. KAYISI VE SOYA SOSLU PİRİNÇ SALATASI (8 kişilik) Soya sosu kullandığınızda salatanın tuz oranı yüksek olacaktır. Malzemeler: 2 su bardağı kısa taneli pişmemiş esmer pirinç (ya da 4 su bardağı pişmiş pirinç), 4 su bardağı su, 1 adet rendelenmiş havuç, 3 sap küp küp kesilmiş kereviz, 1 demet doğranmış taze soğan, 1 iri boy küp küp doğranmış kırmızı dolmalık biber, 2 su bardağı koçanından taze ayıklanmış mısır, 1 su bardağı haşlanmış bezelye, 225 gr haşlanmış, dilimlenmiş su kestanesi Sos için: ¼ su bardağı soya sosu ya da sıvı amino asit, ¾ su bardağı pirinç ya da elma sirkesi, 1 su bardağı ananas suyu, ¼ su bardağı organik kayısı reçeli, 2 tatlı kaşığı ezilmiş sarmısak, 1 tatlı kaşığı sarmısak tozu, 1 tatlı kaşığı soğan tozu, 1 tatlı kaşığı toz hardal, 2 tatlı kaşığı soyulmuş, rendelenmiş taze zencefil, 1,5 tatlı kaşığı beş baharat tozu karışımı (tercihe bağlı) Hazırlanışı: Pirinci 4 bardak suda yaklaşık 40 dakika, suyunu çekene kadar pişirin. Tüm sebzeleri bir kasede toplayın. Sos malzemesinin tümünü zencefil püreleşene kadar blenderda çırpın. Sebzeleri, pirinci ve sosu karıştırın. Oda sıcaklığında servis edin. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_yemek.indd 57 | 57 05.04.2013 11:45 beslenme TARİF RENGARENK BROKOLİ SALATASI (6 kişilik) Salatayı tam buğday ekmeğiyle tüketerek daha doyurucu bir öğün elde edebilirsiniz. Bol soslu seviyorsanız sos miktarını iki misli artırabilirsiniz. S s Malzemeler: 2 baş çiçeği küçük parçalar halinde kesilmiş, sapları dilimlenmiş brokoli, 2 adet dört parçaya kesilmiş ve ayrılmış iri soğan, 1 adet doğranmış kırmızı dolmalık biber, yeşil ve beyaz kısımları birlikte 2,5 cm’lik parçalar halinde kesilmiş 3 baş Çin lahanası, 4 adet dilimlenmiş taze soğan, yarım su bardağı pirinç veya elma sirkesi, 1 tatlı kaşığı hardal, 1 yeşil limonun suyu M a d d i b b s Hazırlanışı: Brokoliyi tam yumuşayana ve parlak yeşil renge dönene kadar buharda haşlayın. Soğanları yağlı kağıt serdiğiniz bir tepsiye yayın ve her iki tarafı da karamelize olana kadar pişirin. Pişen soğanları ve brokoliyi bir kasede karıştırın. Biberi, Çin lahanasını ve taze soğanı ilave edin. Sirke, hardal ve yeşil limon suyunu küçük bir kasede karıştırıp brokoli karışımının üzerine dökün. Servis yapmadan önce buzdolabında biraz soğutun. s H k k ç S k k d T M 2 t s s H v m o v k FASULYELİ ENGİNAR SALATASI (6 kişilik) Görüntüsü kadar tadı da güzel olan bu salatada enginarın üst kısımları yerine dikey olarak dört parçaya böldüğünüz saplarını kullanabilirsiniz. Malzemeler: 1 büyük boy doğranmış domates, 1 adet doğranmış kırmızı dolmalık biber, 1 küçük boy doğranmış kırmızı soğan, 1 su bardağı doğranmış maydanoz veya kişniş, yarım kg haşlanmış barbunya fasulyesi, yarım kg haşlanmış nohut, 400 gram haşlanmış enginar kalbi, 2 çorba kaşığı taze sıkılmış limon suyu, 2 çorba kaşığı balsamik sirke, 1,5 tatlı kaşığı baharatlı hardal, 1 tatlı kaşığı kurutulmuş fesleğen, 1 tatlı kaşığı kurutulmuş kekik, 1 tatlı kaşığı kurutulmuş dağ kekiği, 1 diş ince kıyılmış sarmısak SERVİS KASESİ: MONEV Hazırlanışı: İlk yedi malzemeyi geniş bir kasede karıştırın. Geriye kalan malzemeyi küçük bir kaseye koyup çırpın ve sebze karışımının üzerine dökün. Servis etmeden önce buzdolabında biraz soğutun. 58 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_yemek.indd 58 05.04.2013 11:45 KIPKIRMIZI SALATA (8 kişilik) Sadece lezzeti değil, görüntüsüyle de çarpıcı bir salata hazırlamak elinizde. Malzemeler: 1 demet yeşilleri temizlenmiş, alacalı soyulup lokma büyüklüğünde doğranmış kırmızı turp, yarım göbekli ve doğranmış kırmızı lahana, 1 kutu ortadan ikiye kesilmiş cherry (kiraz) domates, 1 kg haşlanmış barbunya fasulyesi, 1 su bardağı küp küp doğranmış kırmızı dolmalık biber, küp küp doğranmış küçük boy kırmızı soğan, 2 çorba kaşığı tahinsiz humus, 1 limonun suyu, 2 çorba kaşığı balsamik sirke, roka veya körpe kıvırcık salata Hazırlanışı: İlk altı malzemeyi bir kasede karıştırın. Sonraki üç malzemeyi küçük bir kasede karıştırın. Sosu sebzelere dökün, çalkalayarak karıştırın ve buzdolabına koyun. Servisten önce derin olmayan bir salata kasesinin iç tabanına roka veya körpe kıvırcığı yerleştirip üzerini salata karışımınızla doldurun. Tahinsiz Humus (2 su bardağı) Malzemeler: 2 su bardağı haşlanmış nohut, 2 diş doğranmış sarmısak, 1 çorba kaşığı taze sıkılmış limon suyu, 5 çorba kaşığı sebze suyu veya su, 1 tatlı kaşığı soya sosu veya sıvı amino asit Hazırlanışı: Nohut, sarmısak, limon suyu ve sebze suyunu akışkan bir hal alana kadar mutfak robotunda çekin. Karışım yoğun olursa su ya da sebze suyu ilave edin. İstediğiniz lezzete göre soya sosu ekleyin. Dilerseniz sosunuza bir su bardağı kişniş veya maydanoz ilave edebilir, nohut yerine kuru fasulye kullanabilirsiniz. arak eya amik küçük NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_yemek.indd 59 | 59 05.04.2013 11:45 beslenme yani ç çeşitli ya da Çay b teşin g radi Bir demlik şifa me kanse engel yeşil ç nörolo yağ ya yardım DİKK limini lanma ya da TÜKE hazırla kimya larla k Yeşil çaydan oolong’a beyaz çaydan papatyaya antioksidan yüklü bu içecekler vücudun en büyük destekçilerinden. SİYA İ ster çay bitkisinden elde edilsin ister farklı bitkilerden bu içecekler yüzyıllardır sağlığın ve mutluluğun anahtarlarından biri kabul ediliyor. Bilim insanlarının son yıllarda yaptığı çalışmalar da bu görüşü kanıtlar nitelikte. Araştırmalar bazı çayların kanser, kalp rahatsızlıkları, diyabet gibi hastalıkların tedavisine destek olduğunu, kilo vermeye, kolesterolü düşürmeye yardım ettiğini, hatta zihni uyardığını ortaya koyuyor. Sıcak pek çok içeceğe adını verse de sadece siyah, yeşil, beyaz çay ve oolong çayı, Çin ve Hindistan’dan tüm dünyaya yayılmış olan Camellia sinensis, 60 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_caylar_yy.indd 60 05.04.2013 11:02 ÜRET landıkt ferma YARA korur, azaltır. theafla madde murta oluşum kafein sigaran yani çay bitkisinden üretiliyor. Diğerleri ise çeşitli bitkilerin kurutulması, karıştırılması ya da işleme tabi tutulmasıyla elde ediliyor. Çay bitkisinden üretilen çaylarda epigallokateşin gallat (EGCG) adı verilen ve serbest radikallerin yok edilmesinde etkili olan bir madde bulunuyor. Ayrıca içeriğindeki kafein ve theanine beyne uyarıcı ya da yatıştırıcı etki yapıyor. Yine de bütün çayların yararlarını ortaya çıkaran en önemli özellik, içerdikleri güçlü antioksidanlar. YEŞİL ÇAY SİYAH ÇAY en ahtarllarda raşt gibi meye, a de olong ünnsis, ÜRETİM Çay bitkisinin yapraklarının toplandıktan sonra özel bir işlemden geçirilerek fermante edilmesiyle elde edilir. YARARI İçeriğindeki flavonoidler damarları korur, pıhtı oluşumu ve kalp hastalıkları riskini azaltır. Siyah çaya rengini ve buruk aromasını theaflavin (TF) ve thearubigin (TB) adlı iki madde verir. Araştırmalar bu TF’lerin yumurtalık, akciğer, prostat ve mesane kanseri oluşumunu önlediğini gösterir. Yüksek oranda kafein içeren çay güçlü bir uyarıcıdır. Ayrıca sigaranın neden olduğu akciğer hasarını önler. BEYAZ ÇAY ÜRETİM Açılmamış çay tomurcukları ile ilk iki yaprağın ilkbaharda elle toplanmasından sonra soldurma ve kurutma işleminden geçirilmesiyle elde edilir. YARARI Diğer çaylara göre daha fazla etkin madde, buna karşılık daha az kafein içerir. Beyaz çaydaki flavonoidler kanser hücrelerinin büyümesini ve yenilerinin oluşmasını önler. Kan sulandırıcı özelliğe sahiptir, damar fonksiyonlarını düzenler. Bakteri ve virüsleri yok ederek grip, nezle gibi hastalıklara karşı koruma sağlar. Kemik yoğunluğunu artırır ve serbest radikalleri bloke ederek cildin yenilenmesini destekler. DİKKAT Beyaz çay diğerlerine göre çok daha az yan etkiye sahiptir. Yine de günde üç bardak kadar tüketilmesi tavsiye edilir. TÜKETİM Diğer çayların aksine birkaç kez demlenebilir. Her demlemede lezzeti farklılaşır. Demlenme süresi iki dakika kadardır. OOLONG ÇAYI ÜRETİM Camellia sinensis bitkisinin büyük yapraklarından elde edilen oolong, yeşil çaydan uzun, siyah çaydan kısa bir fermantasyona tabi tutulur. YARARI İçeriğinde bolca vitamin ve mineral bulunan oolong çayı, serbest radikallerin vücuttan atılmasına destek olur. Barındırdığı güçlü antioksidanlar trigliserit ve kötü kolesterolü düşürür. Polifenol bakımından oldukça zengin olan bu çay yağ metabolizmasını dengeleyerek kilo vermeye yardım eder. Ayrıca egzama gibi deri hastalıklarının tedavisinde etkilidir. DİKKAT Günde beş bardaktan fazla oolong çayı tüketmek baş ağrısı, sinirlilik, uykusuzluk, mide bulantısı, kulakta çınlama gibi yan etkilere yol açabilir. TÜKETİM Bir fincan suya bir tatlı kaşığı kadar çay yaprağı ekleyip yaklaşık 2-3 dakika demleyerek tüketebilirsiniz. PAPATYA ÇAYI ÜRETİM Alman papatyası olarak bilinen papatyanın çiçeklerinin taze olarak ya da kurutulduktan sonra demlenmesiyle elde edilir. YARARI Bir bardak papatya çayı sadece 2 kaloridir ve kalsiyum, magnezyum, potasyum, florid, folik asit ve A vitamini barındırır. İçeriğinde bolca flavonoid bulunan papatya çayı antimikrobiyal ve antioksidan özelliğe sahiptir. İnflamasyonu azaltan, kolesterolü, kanser ve diyabet riskini düşüren bu çay geleneksel tıpta adet sancısı, uykusuzluk ve bağırsak gazı tedavisinde kullanılır. DİKKAT Polen alerjisi olanların ve düşüğe neden olabileceği için hamilelerin papatya çayı içmesi önerilmez. Ayrıca kan sulandırıcı ilaçlarla alınmaması tavsiye edilir. TÜKETİM Papatya çayını demledikten sonra sıcak içecek olarak tüketebilir ya da tonik olarak kullanabilirsiniz. ADAÇAYI ÜRETİM Adaçayı yapraklarının mayıs-temmuz arası, çiceklenme öncesi, özellikle etken maddelerinin doruğa çıktığı öğle saatlerinde toplanmasıyla elde edilir. YARARI Antioksidanlarla yüklü adaçayı vücut direncini artırır, solunum yollarında enfeksiyona bağlı iltihabın ve safranın sökülmesine yardımcı olur. İçeriğinde bulunan östrojen özellikle menopoz şikayetlerinin giderilmesinde etkilidir. Adaçayı aynı zamanda uyku düzenleyici ve mide bulantısı giderici özelliklere sahiptir. DİKKAT İçeriğindeki doğal östrojen nedeniyle erkeklerin ve hamilelerin fazla tüketmesi önerilmez. Ayrıca anne sütünü azalttığı yönünde araştırmalar vardır. TÜKETİM Kuru ya da taze yapraklarının 10 dakika kadar demlenmesiyle elde edilen çay, özellikle soğuk algınlığı ya da grip gibi hastalıklarda limonla tüketilir. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_caylar_yy.indd 61 STEVE ALLEN / FOODPIX / GETTY IMAGES TURKEY ÜRETİM Camellia sinensis yapraklarının olgunlaştıktan sonra toplanması ve hemen kavrularak hızla kurutulması sonucu elde edilir. YARARI Yüksek oranda EGCG yüklüdür. Antioksidan içeriği mesane büyümesinin yanı sıra meme, akciğer, mide, pankreas ve kolon kanserleriyle savaşır. Damar tıkanıklığına engel olan, beyin fonksiyonlarını düzenleyen yeşil çay Alzheimer ya da Parkinson gibi nörolojik hastalıkların riskini azaltır. Ayrıca yağ yakımını hızlandırarak kilo vermeye yardımcı olur. DİKKAT Vücudun demir ve folik asit emilimini azaltabilir. İçeriğinden daha fazla yararlanmak için yemeklerden en az 1 saat önce ya da sonra tüketilmesi önerilir. TÜKETİM Yaprakların demlenmesiyle hazırlanan yeşil çayı aynı zamanda tadı ve kimyasal yapısı sayesinde diğer bitkisel çaylarla karıştırıp tüketebilirsiniz. DİKKAT Siyah çaydaki polifenoller vücudun demir emilimini yeşil çaydan iki, diğer bitki çaylarından üç kat fazla etkiler. TÜKETİM Chai ve hazır çay gibi ürünlerin temel maddesidir. Farklı çaylarla harmanlayarak tüketebilirsiniz. | 61 05.04.2013 11:02 beslenme İyi kalpli enginar Dışarıdan yeşil bir kozalağı andıran, içinde ise eşsiz bir lezzet ve yüksek besin değeri barındıran bu bahar sebzesi karaciğerin en büyük dostu. PINAR DENİZER E nginar, papatya ailesinden, morumsu çiçekler açan Akdeniz ve Güney Avrupa’ya özgü bir bitkidir. Tamamen geliştiğinde boyu 1,5 metreye kadar uzayabilen bu çok yıllık otsu bitkinin gövdesi dik ve kuvvetlidir. Oval kenarlı büyük ve uzun yaprakları sapsızdır. Çiçekleri üst yapraklardan çıkar ve uzun saplı koza şeklindedir. Bizim yediğimiz kısmı aslında çiçeğin tomurcuğudur. Toplanmadan bırakıldığında bu tomurcuklar yaklaşık 15 cm çapında, mor renkli çiçeklere dönüşür. Tarihi oldukça eski olan enginar efsanelerde bile geçer. Hikayeye göre Zeus, Cynara (Sinara) adında çok güzel bir kız görür ve beğenir. Kızın Olympos’ta hep yanında kalmasını isteyen Zeus onu tanrıçalaştırır. Başta buna itiraz etmeyen Cynara zamanla annesini, evini özler ve ölümlüleri ziyarete gider. Zeus, kızın bu davranışına çok kızar ve onu dünyaya göndererek bir enginara dönüştürür. Hatta bitki, Latince adı Cynara Scolymus’u bu efsaneden alır. Enginarın kayıtlı tarihi MÖ 371-287’ye kadar uzanır. Yunan filozof ve botanikçi Theophrastus, bu bitkinin İtalya ve Sicilya’da yetiştiğine dair bilgiler verir. MS 40-90’larda, Roma İmparatorluğu zamanında yaşamış Yunan hekim ve farmakolog Pedanius Dioscorides da kayıtlarında enginarın tedavi amaçlı kullanıldığından bahseder. Aynı dönemlerde bitkinin afrodizyak özelliği olduğu, erkek çocuk sahibi olmak isteyenlerin tüketmesi önerilir. Enginarın tarımına MS 800’lerde Granada, İspanya ve Arap ülkelerinde 62 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_enginar_yy.indd 62 05.04.2013 11:03 Dünya çapında 140'tan fazla türü yetişen enginarın sadece 40 kadarının tarımı yapılır. r Akdeeliştik otsu ük ve çıkar nda çiurcukikayeve bes onu nnesivranınüştün alır. nan fida yerluğu Diosından duğu, nginarinde NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_enginar_yy.indd 63 | 63 05.04.2013 11:03 beslenme başlandığı ve zamanla tüm dünyaya yayıldığı tahmin edilir. Günümüzde bir bahar sebzesi olan enginarın 140’tan fazla türü olduğu bilinse de ancak 40 kadarının tarımı yapılır. Üretimde İtalya, Mısır, İspanya ve Peru başı çeker. Ülkemizde ise enginar Ege, Marmara ve Akdeniz bölgelerinde yetiştirilir. Temelde sakız ve bayrampaşa olmak üzere iki türün tarımı yapılır. İzmir ve çevresine özgü sakız enginarı daha küçüktür ve yaprakları daha körpedir. Bayrampaşa enginarı ise daha geniştir ve kısa kenarlıdır. MAXIMILIAN STOCK LTD. / PHOTOLIBRARY / GETTY IMAGES TURKEY DETOKS SEBZESİ Enginarın düşük kalorisi, içerdiği zengin vitamin ve minerallerin yanı sıra sindirimi iyileştiren, kolesterolü düşüren besleyici özellikleriyle detoks yiyecekleri arasında ilk 10’da yer alması şaşırtıcı değil. 100 gramlık çiğ enginarda sadece 47 kalori bulunur. Bu miktarda bir enginar günlük lif ihtiyacının yüzde 28’ini, C ve K vitamini ile folik asit ihtiyacının da yaklaşık yüzde 25’ini karşılar. İçeriğindeki yüksek orandaki magnezyum ve potasyum ise hem kasları hem kalp sağlığını düzenler. Tabii enginarın tartışmasız bir numara olduğu konu karaciğer sağlığını güçlendirmesi, bulantı, ağrı ve şişkinlik gibi sindirim sorunlarını yatıştırması. Enginarda bulunan bir flavonoid olan silymarin çok güçlü bir antioksidan. Hücreleri uyarıp serbest radikallerin vücuttan atılmasına yardım ederek karaciğer fonksiyonlarını artırır. Böylece vücuttaki zehirli maddelerin atımından sorumlu olan organın sağlıklı kalmasını ve kendini yenilemesini sağlar. Özellikle yapraklarında bulunan cynarin adlı madde de enginarın önemini artırır. Karaciğerin yağları yakmasına destek veren bu madde kötü kolesterolle savaşır. Hatta 2008 yılında Reading Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmayla enginar yaprağı ekstraktının kolesterol düşürücü özelliği kanıtlanmıştır. Hem Slovakya’da bulunan Comenius Üniversitesi hem de Almanya’daki Georg-August Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalar enginarın kanser üzerindeki iyileştirici ve koruyucu etkisini ortaya koyar. Enginarda bulunan polifenol tipi antioksidanların prostat, meme, lösemi ve akciğer gibi kanserleri önlemede etkili olduğunu gösterir. Ancak safrakesesinde kasılmalara yol açabileceğinden bu organla ilgili sorun yaşayanların enginar yaprağı ya da ekstraktını doktorlarına danışmadan kullanmamaları önerilir. Ayrıca karaciğer ya da böbrek rahatsızlığı olanlarla hamile kadınlar, emziren anneler ve küçük çocukların da aynı şekilde önce bir hekime danışmalarında fayda var. BAHARIN HEDİYESİ İlkbaharın altın kozası sayılabilecek enginarı seçerken dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar olduğunu unutmamalı. Uzmanlar önceden ayıklanmış ve uzun süre suda bekletilmiş enginarın yerine bütün halde olanları tercih etmenin daha doğru olduğunu söylüyor. Ayrıca sebzenizi siz ayıklamasanız bile kendi seçtiğiniz enginarları, mümkünse gözünüzün önünde ayıklatmanızı öneriyorlar. Peki, doğru enginarı nasıl seçmeli? Sıkı, ağır ve orta büyüklükte olanları tercih edin. Taze olup olmadığını anlamak için sıkın ve gıcırtı sesi gelmesine dikkat edin. Enginarı kendiniz ayıklayacaksanız öncelikle dış yapraklarının bir ya da iki sırasını koparın. Yaprakların hafif dikenli üst kısımlarını yaklaşık iki santimetre kadar kesin. Sap kısmını birkaç parmak yukarıdan kesin. Ayıklanmamış taze enginarı buzdolabı poşetinde buzdolabında beş gün boyunca saklayabilirsiniz. Enginarı buharda ya da suda haşlayarak, pişirerek soğuk veya sıcak tüketebilir, çiğ halini salatalarınızda kullanabilirsiniz. Kalbi kadar yapraklarının da lezzetli ve besleyici olduğunu, pişirdikten sonra emerek yiyebileceğinizi unutmayın. Püf noktası Enginar sapını çevreleyen kalın kabuksu bölümü soyun. Elde ettiğiniz sapları salatalık gibi çiğ yiyebilir ya da yemeklerinize koyabilirsiniz. Ayrıca enginarı temizlerken kararmaması için limonla sıvazlayın ya da limonlu su içinde bekletin. Besin değeri 100 gr çiğ enginarda Kalori Lif C vitamini K vitamini Folik asit 47 5 gr 11,7 mg 14,8 mcg 68 mcg Protein Magnezyum Demir Fosfor Potasyum 3,3 g 60 mg 1,3 mg 90 mg 370 mg 64 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_enginar_yy.indd 64 05.04.2013 11:03 yenilenin DOĞAL KOKU Nihayet ilkbahar geldi! Öncelikle rahatlayın ve doğanın bize hediye ettiği güzelliklerin farkına varın. Çiçekler açıyor, çimler uzuyor, doğa uykusundan uyanıyor... Tazelenmenin tam zamanı. İlkbaharı mis gibi kokularla karşılamak için kendi kokumuzu kendimiz yapabiliriz. İşte formül: 10 damla tarçın yağı, 10 damla menekşe yağı, 10 damla portakal yağı, 2 damla gliserin ve 120 ml etil alkolü sırasıyla karıştırıp iyice çalkalayın. Daha sonra koyu renk bir şişeye boşaltıp 12 saat kuru ve serin bir yerde bekletin. Bakalım bu tatlı koku hoşunuza gidecek mi? NİSAN 2013 D-LIFE nisan13_yenilenin.indd 65 | 65 05.04.2013 11:04 yenilenin B Bahar kutlaması cildim sahip ruyab ellerim nasibi haval onu y rengin kışın mizin ile ka kurtu birlik etkile bir gö cildim rının Baharın gelişini kutlamanın en keyifli yollarından biri cildimizi ödüllendirmektir. Soğuğun kurutup matlaştırdığı cildimize tepeden tırnağa en iyi bakımı nasıl yapmalıyız? SEREN PAK GENÇEL İLK NEMANJA SEKULIC / VETTA / GETTY IMAGES TURKEY Cilt b peelin bakım cilttek Yani c rinlem bakas ışılda gun v kaldır mutla yapısı lunan lar pr kurtu Ya kaşığı yumu kabuk sonra lere k yaydı durul TON Ciltte timin muşsa neden 66 | D-LIFE NİSAN 2013 nisan13_yenilenin.indd 66 05.04.2013 11:04 sı a B azıları sıcak sever, bazıları soğuk. Siz hangi taraftasınız? Soğuksever iseniz, size kötü bir haberimiz var: Soğuk hava da en az güneş kadar cildimize zarar verebilme potansiyeline sahip. Bedenimizi hava koşullarından koruyabiliyoruz ama yüzümüz ve genellikle ellerimiz çevrenin olumsuz koşullarından nasibini fazlasıyla alıyor. Rüzgarlı, soğuk havalar cildimizin tüm nemini emiyor, onu yaprak gibi kurutup matlaştırıyor. Cilt renginin soluklaşması da cabası. Üstelik kışın hava kirliliği fazla olduğundan, cildimizin üst tabakası siyah nokta ve ölü deri ile kaplanıyor. Tüm bu olumsuzluklardan kurtulmanın zamanı artık geldi. Baharla birlikte alacağımız bazı önlemlerle bu kötü etkileri ortadan kaldırabilir, cildimize taze bir görüntü kazandırabiliriz. Unutmayın, cildimizi yenilemenin amacı, hava koşullarının verdiği zararı onarmaktır. İLK ADIM PEELING Cilt bakımının en önemli adımı kesinlikle peeling’dir. Peeling olmadan yapılmış bir bakım, bakım sayılmaz. Çünkü peeling, ciltteki tüm kirli ve ölü deriyi temizler. Yani cildimizin vitrinini parlatır. Cildi derinlemesine arındırır, canlı ve taze cilt tabakasını ortaya çıkarır. Peeling sonrası cilt ışıldar. Kış mevsiminin sebep olduğu solgun ve nemsiz görüntü peeling ile ortadan kaldırılabilir. O nedenle bahar aylarında mutlaka uygulanmalıdır. Mat ve soluk cilt yapısına sahip olanlar, cildinde lekeler bulunanlar, yüzeysel kırışıklara sahip olanlar profesyonel peeling ile bu sorunlardan kurtulabilir. Yarım çay kaşığı limon suyu, bir çay kaşığı hamamelis (aktarlarda var) ve bir yumurta akını karıştırın. Bir salatalığın kabuklarını soyun, mikserden geçirdikten sonra süzgeçten süzün ve diğer malzemelere karıştırın. Peeling’i tüm yüzünüze yaydıktan sonra 15 dakika bekletin ve iyice durulayın. TONİK DESTEĞİ Ciltteki fazla kuruluk, sebum, yani yağ üretimini artırır. Cildinizin yağ dengesi bozulmuşsa, sivilce, siyah nokta gibi sorunlara neden olabilir. Yağlanmayı kontrol altına VÜCUT SAĞLIĞI almak için nemlendiricinin yanı sıra cilt tipinize ve cilt sorununa uygun bir tonik kullanmalısınız. Tonik, ciltteki son kalıntıları temizler, gözenekleri arındırır ve yağlı görünümden cildi kurtarır. DERMOKOZMETİK TERCİHİ Son yıllarda sağlık ve güzellik sektörü el ele ilerliyor. Çünkü kadınlar artık daha bilinçli ve ciltlerine sürdükleri ürünün içeriğine çok dikkat ediyor. Böylece dermokozmetiklere olan talep de gün geçtikçe artıyor. Peki, dermokozmetik ne demek? Dermokozmetik ürünler, dermotolojik testlerden geçirilmiş, özel maddelerle üretilmiş ürünler demektir. İlaç şirketleri tarafından ilaç hassasiyetiyle bütün kontrolleri ve alerji testleri yapılarak piyasaya verilirler. Kozmetik ürünlerden farkları, istenen sonuca biyolojik etkiyle ulaşmalarıdır. İçeriklerinde parfüm ve renk verici maddeler bulunmaz. Koku ve renk maddesi içermediklerinden alerji riskleri minimumdur ve bu yüzden daha güvenlidirler. Derinin daha derin tabakalarına ulaşırlar. C vitamini, A vitamini, meyve asidi, koenzim Q ve tropikal antioksidanlar, dermokozmetik kremler içinde en fazla yer alan maddelerdir. Ancak dermokozmetik ürün seçerken cilt tipinize uygun olup olmadığına dikkat etmelisiniz. Eğer cildiniz soğuklardan çok zarar görmüşse, öncelikle bir dermatoloğa görünmenizde fayda var. Uzman bir kişinin önerdiği dermokozmetik krem, cildinize ilaç gibi gelir, onu en doğru şekilde sağlıklı görünüme kavuşturur. Bu arada, kullandığınız krem mutlaka güneş koruma faktörlü olmalı. Artık yazkış fark etmez, günlük kremlerimizin içeriğinde dahi koruma faktörü olması şart. Çünkü şehir hayatında da zararlı ışınlar cildimize kolaylıkla ulaşıyor. Kışın soğuk hava, sıcak suyla banyo yapılması, özellikle kol ve bacaklarda kuruluğa yol açar. Kuruyan cilt pul pul olur, kimi zaman da kaşınır. Kış boyunca giysiler altında kalan tenimiz baharın gelmesiyle birlikte nefes almaya ihtiyaç duyar. Elbette vücudun nefes almasını yalnızca ince ve havadar giysilerle sağlamak mümkün değil. Basit bir deyimle, duş ya da banyo almak beden sağlığının temel bakımını oluşturur. Arındırma, yani peeling ise vücudun nefes almasını sağlayacak en önemli işlemi oluşturur. Eskinin keselerinin yerini alan arındırma ürünleri yüzeydeki kalınlaşma ve lekelenmelere yol açan ölü hücreleri dökerek cildin pürüzsüzleşmesini ve nefes almasını sağlar. Peeling işleminin ardından nemlendirme gelir. İster süt formunda, ister krem formunda, isterseniz yağ formunda olsun, vücudunuzu nemlendirmeyi sakın unutmayın. NİSAN 2013 D-LIFE nisan13_yenilenin.indd 67 | 67 05.04.2013 11:04 yenilenin Saç derisine masaj yapmak, kan dolaşımını hızlandırarak saç dökülmesini azaltır. Evde yapılan bakımlarla dökülmenin azaltılamadığı durumlarda ise ciddi tedaviye gerek vardır. Bu tedaviler, saçı kökten beslemeyi amaç edinir. Bunların başında saç mezoterapisi gelir. Saç dökülmesi tedavisinde en yaygın olarak kullanılan saç mezoterapisi saçı korumak, güçlendirmek, hacim kazandırmak, dökülmeyi durdurmak gibi fayda sağlarken asıl uygulanma amacı saçlı deriyi canlandırıp dolaşımı hızlandırmaktır. Saç mezoterapisi dışında yine saçlarımıza uygun bir medikal şampuan tercih etmek, saçı dışarıdan besleyen bazı kür ve losyonlar, saç tellerini özellikle güneşin zararlı ışınlarından koruyan ürünler kullanmak ve düzenli aralıklarla besleyici maskeler uygulamak da faydalı olacaktır. Kuru saçlar için hint yağı maskesi çok uygundur. Bu maske için ihtiyacınız olan bir küçük şişe hint yağı, bir yumurta sarısı ve yarım yemek kaşığı konyak. Bütün bu malzemeleri iyice karıştırıp saçlarınıza köklerinden başlayarak sürün. Bu karışımı saçınızda yaklaşık iki saat kadar tutun ve yıkayın. Haftada bir kez uygulayın. EL VE AYAKLARA ÖZEN Kışın yüzümüz ve ellerimiz olumsuz koşullardan en çok nasibini alan yerler demiştik. O yüzden ellere ekstra özen göstermemiz gerekiyor. Gece yatmadan önce ellerimize buğday ya da susam yağı sürüp eldiven takarsak, sabah kalktığımızda yumuşacık ellere sahip oluruz. Bir çay kaşığı bal ve birkaç damla limonla elleri ovmak ise onları pürüzsüzleştirmeye yeter de artar bile. Kahve telvesi de aynı işlemi yapar. Ayrıca cildimiz gibi ellerimizi de güneşten korumalıyız. Kırışıklık ve leke oluşumunu önlemek için güneş koruma faktörlü el kremleri kullanmalıyız. Bütün gün ayaklarımızın üzerinde durduğumuz düşünülürse, ayak bakımının ne kadar “hayati” bir mesele olduğunu anlayabiliriz. Kışın sürekli kapalı kalan ayaklarımızı biraz şımartmanın vakti çoktan geldi. Düzenli bir şekilde pedikür yaptırıyor olabiliriz ama evde de uygulayabileceğimiz çok keyifli bakımlar var. Örneğin ayaklarınızın rahatça gireceği bir kabı sıcak suyla doldurun ve içine bir limonun suyu, 1/4 çay kaşığı tarçın tozu, iki yemek kaşığı zeytinyağı, 1/4 su bardağı süt ekleyin. Ayaklarınızı içine sokup 10-15 dakika bekletin. Sonra sabunla yıkayıp havluyla kurulayın. Ardından krem sürün. Ayaklarınızın ne kadar rahatladığına inanamayacaksınız! PARLAK SAÇLAR Mevsim geçişlerinin en büyük sorunu saç dökülmesidir. Bunu çeşitli bakım önlemleri ve tedavilerle azaltabiliriz. Öncelikle saçlarımızı her gün yıkamaktan vazgeçmeliyiz. Saçların yağlı olduğu düşünülerek her gün yıkanması, derideki koruyucu tabakayı yok ederek kepeklenme ve saç dökülmesinde artışa neden olur. En sağlıklısı saçların haftada 2-3 kez pH değeri 5.5 olan bir şampuanla yıkanmasıdır. Ayrıca yıkama sırasında çok sıcak su yerine ılık su kullanmalıyız. Sıcak su, saç derisinin yağ dengesini bozar. Beslenme de saç dökülmesinde önemli bir faktördür. Bu dönemde beslenmeye dikkat edilmeli, protein ağırlıklı besinlerin tüketimine özen göstermeliyiz. B grubu vitamin desteği kullanabiliriz. Yüksek miktarda A vitamini alımı ise tam aksi yönde saç dökülmesini yoğunlaştırdığından, uzak durulmalıdır. Güzelleştiren yağlar Bahar bakımınızı yaparken doğal yağlardan faydalanabilirsiniz. Lavanta yağı: Lavanta çiçeği hoş kokusu ile stresi azaltmak ve rahat uyku uyumak için yüzyıllardır farklı şekillerde kullanılıyor. Yağı ise saç dökülmesine karşı oldukça etkili. İskoçya’da yapılan bir araştırmaya göre günlük olarak saç derisine lavanta yağıyla ve diğer esansiyel yağlarla masaj yapanların yüzde 44'ünde yeniden saç çıktığı kanıtlanmış. Papatya yağı: Problemli ciltler üzerinde iyileştirici ve cildi besleyici bir özelliği var. Hassas ve kuru ciltler de güvenle kullanabilir. Kayısı yağı: Yüz temizliğinde kullanılıyor. Sivilceleri temizliyor, cilde canlılık veriyor, yaşlanma ile ortaya çıkan kırışıkları gideriyor. Nemlendirici özelliğe sahip. Portakal yağı: Cildi sıkılaştırıyor. Sivilce ve akneleri kurutuyor. Tonik olarak kullanılabilir. Susam yağı: Kuru ciltlere, kirpik ve kaşlara rahatlıkla uygulanabilir. Hafif etkili, cildi besleyici, güneş ışınlarından koruyucu özellikleri var. Cilde derinlemesine işliyor, temizleyici olarak bile kullanılabilir. Limon yağı: Mikrop kırıcı, sıkıştırıcı, sağlamlaştırıcı, gerdirici özelliği var ve cildi yağdan arındırıyor. Bu yüzden sivilce giderici ve tonik olarak kullanılabilir. Şeftali yağı: Cilt bakımında peeling için kullanılabilir. Kakao yağı: Hamilelik sonrası cilt bozulmalarına karşı faydalı bir yağ. Dudak çatlaması ve ciltte pullanmaya karşı da kullanılabilir. 68 | D-LIFE NİSAN 2013 nisan13_yenilenin.indd 68 05.04.2013 11:04 SUKI DEN Hassa için bi yok et yatıştı beyaz papaty ve doğ tahrişl ağırlık Özelli kalma sorun SUKI doğal içerme ürünü Genç uyum Cilt Ba cilt ba geliştir içerme doğal üretiliy yenilenin dolaşızaltır. n azalye gelememezonde en rapisi kazanfayda deriyi açlarıtercih kür ve şin zaullanmaskesi çok z olan a sarıBütün rınıza rışımı un ve Taptaze ürünler Baştan ayağa cilt bakımında size yardımcı olacak organik kozmetikler SUKI KONSANTRE DENGELEYİCİ TONİK Hassas ve akneye eğilimli ciltler için birebir. Kızarıklık ve lekeleri yok etmeye yardımcı oluyor, cildi yatıştırıyor. Anti-enflamatuar beyaz söğüt, yatıştırıcı aloe vera, papatya, antioksidan zengini gül ve doğal C vitamini sayesinde tahrişleri ve kızarıklıkları cilde ağırlık yapmadan azaltıyor. Özellikle açık havada fazla kalmaktan dolayı oluşan cilt sorunlarına çok iyi geliyor. SUKI klinik olarak kanıtlanmış doğal çözümler sunan, sentetik içermeyen ilk ve tek ileri teknoloji ürünü bir kozmetik markası. Genç ve sağlıklı bir cilt için, ciltle uyum içinde çalışıyor. “Evrimsel Cilt Bakım Bilimi” felsefesi ile cilt bakım formülünü tamamen geliştirerek, hiçbir sentetik madde içermeyen yüksek potansiyelli doğal kozmetik malzemelerden üretiliyor. D-Life'ta bulabilirsiniz. OLIV' ULTRA PÜRÜZSÜZLEŞTİRİCİ YÜZ BAKIMI Ultra pürüzsüzleştirici hassas yüz bakımı, özellikle besleyicilik, yeniden yapılandırma ve antiinflamatuar açısından zengin. Yağlı ve yapışkan olmayan yapısı ile cilt tarafından hızla emiliyor. Dış saldırılara karşı cildi koruyor, derinden yumuşatıyor ve cilde elastikiyetini yeniden kazandırıyor. Ecocert organik sertifikasına sahip. s MINERAL FUSION YOĞUN NEMLENDİRİCİ YÜZ KREMİ Kırışık önleyici ve cilt yenileyici özelliklere sahip yoğun nemlendirici bu krem, esansiyel mineraller ve bitkiler ile cilt sağlığını korurken, kuru ciltler için çok ihtiyaç duyulan nemi sağlıyor. Cildi serbest radikallere karşı koruyor. Peptid onarımını teşvik ederek kolajen üretimini artırıyor. Cildin doğal yapısında bulunan hyalüranik asit ve shea yağı ile kombinlenerek esnek bir cilt yaratıyor. Hayvansal içerik ve paraben kullanılmayan Mineral Fusion ürünlerini D-Life'ta bulabilirsiniz. ici, ile e YVES ROCHER CULTURE BİO %100 ORGANİK YUMUŞATICI VÜCUT PEELİNG'İ İçeriğinde onarıcı ve yatıştırıcı özelliği ile cildi rahatlatan, ciltteki gerilmeleri hafifleten, posası suyla ve nemlendirici maddelerle dolu Organik Meksika Aloe Vera’sı, gözenekleri tahriş etmeden derinlemesine temizleyen Organik Badem Çekirdeği Tozu içeriyor. Cildi nemlendiriyor ve kadifemsi bir yumuşaklık kazandırıyor. Dermatolojik olarak test edilen ürünün %99’u doğal içeriklerden, bunların %34’ü organik tarımla üretilen içeriklerden elde ediliyor. Parfümü ise %100 doğal içerikli. Paraben, silikon, mineral yağ (petrol) ve renklendirici içermez. Organik lim şeker (peel cildi derinle arındırır. Pa cilt yaratır. antialerjikti ürünüdür. D Telefon: 02 FLORAME' AYNISEFA (CALENDULA) YAĞI Organik Aynısefa Maseratı, zeytinyağı ve aynısefa çiçeklerinin uzun süre birarada bırakılmasıyla özel bir yöntemle elde edilmiş olduğundan her iki doğal bileşenin de kozmetik özelliklerini birarada taşıyor. Kırılgan, kuru, yıpranmış ve hassas ciltleri yatıştırıp yumuşatıyor. Güneş sonrası uygulamada cildi canlandırıyor ve nemlendiriyor. Bileşenlerinin %100’ü organik tarım ürünlerinden elde edilen ürün Ecocert organik sertifikasına sahip. NİSAN 2013 D-LIFE nisan13_yenilenin.indd 69 SUKI CİL (EXFOLI CLEANS | 69 05.04.2013 11:04 yenilenin Elveda selülit G D-Life’ta uygulanan özel bir masaj etkili sonuçlar vaat ediyor. SEREN PAK GENÇEL K adınların en büyük sorunlarından biri olan selülit, havaların ısınmasıyla beraber yine kabus olarak rüyalarımıza girmeye hazırlanıyor. Bu kabustan ne kadar çabuk kurtulursak o kadar iyi! Bahar ayları, selülitle mücadele için en iyi zamanlar. Böylece yaza mutlulukla girebiliriz. Selülit, yağ doku hücrelerinin yapısındaki değişiklikler nedeni ile yuvarlak yumrulu yapılar haline dönüşmesidir. Derinin altındaki su birikmesi portakal kabuğu görünümüne sahip olur. Selülitin oluştuğu bölgeler genelde bel altı, bacak etrafı, kalça çevresi ve alt bacağın arkasıdır. Vücudun üst kısmındaysa kolların arka tarafında selülitlere rastlanabilir. Selülitin oluşması hormonal ve genetik faktörlere, dengesiz beslenme ve hareketsizliğe bağlıdır. Spor yapmak, bol su içmek, tatlı ve tuzludan uzak durmak selülitle savaşta önemli neferlerdir. Yeşil çayın etkisini unutmayalım elbette. O da çok önemli bir selülit savaşçısıdır. Selülitin kiloyla hiçbir alakası yoktur. Sadece, kiloluysanız yağ hücreleri arkadan deri altındaki yağ hücrelerini dışarı doğru ittirir ve selülitin daha fazla görünmesine neden olur. Ayrıca armut vücut tipli, yani kalça ve basenden kilo alanlarda selülit daha fazla görülür. Üstten kilo alan elma tipli kadınların kalça ve basenleri daha ince olduğundan selülitleri de az olur. Baz bile sayı Bir saate yakın süren masajın ilk 20 dakikasında yeşil çayla zenginleştirilmiş bir peeling, selülitli bölgeye özel masaj teknikleriyle uygulanıyor. Sonra kişi duş alıp kurulanıyor ve canlandırıcı ve hücre yenileyici yağlarla masaj sürüyor. Selülit masajında kullanılan yağların bazıları zayıflama üzerinde de etkili. Argan yağı, limon yağı, greyfurt ve karabiber uçucu yağları masaj sırasında uygulanan yağlardan... D-Life: 0212 381 3000 Ç sistem zarar gelme He len te cek ka yor. G nem t le çok nün iç Na glüten ürünl ANTİ-SELÜLİT MASAJI D-Life’ta uygulanan Anti-Selülit Masajı, oldukça etkili. Konsepti, vücudun selülitten etkilenen alanlarını özel tekniklerle ovuşturmaya dayanıyor. Tedavi, deri altındaki yağ dokularının birikimine göre seviyelenmiş sert, yumuşak ve ödemli selülitler için ideal. Masaj sayesinde, selülitli bölgeler büyük ölçüde düzeliyor, portakal görünümü hafifliyor. Cilt dokusu pürüzsüz bir hal alıyor. 70 | D-LIFE NİSAN 2013 nisan13_yenilenin.indd 70 05.04.2013 11:04 yenilenin Glütensiz güzellik Bazı çölyak hastaları kullandıkları makyaj malzemelerindeki glütene bile reaksiyon gösterebiliyor. Glüten içermeyen kozmetik ürünlerin sayısı ise giderek artıyor. Ç ölyak, ülkemizde maalesef sık görülen ama zor tanı konulan ve hayat boyu süren bir sağlık sorunu. Hastalık, buğday, arpa, çavdar ve yulafın doğal yapısında bulunan ve bir çeşit protein olan “glüten” maddesine bağışıklık sisteminin tepki vermesi ve bunun sonucunda ince bağırsakların zarar görmesi ve emilim işlevini yerine getiremeyecek duruma gelmesi şeklinde ifade edilebilir. Her bireyin bağışıklık sistemi farklı olduğundan, glütene verilen tepki kişiden kişiye değişebiliyor. Örneğin bazıları yok denecek kadar az miktarda glüten içeren kozmetikleri bile kullanamıyor. Glüten ise gıda, ilaç ve kozmetik sektöründe kıvam artırıcı, nem tutucu, yapıştırıcı ve raf ömrünü uzatıcı özellikleri nedeniyle çok sık kullanılıyor. Bu yüzden çölyaklılar aldıkları her ürünün içeriğini mutlaka okumak zorundalar. National Foundation for Celiac Awareness, eser miktarda glüten içeren ruj, nemlendirici gibi dudağa ve cilde sürülen ürünlerin farkında olmadan yenmesiyle bazı çölyaklı- larda birtakım semptomlar görülebileceğini belirtiyor. Bir kadının ömrü boyunca ortalama 2 kg’a yakın ruju dudaklarından emme yoluyla aldığını düşünürsek, durum ciddi bir hal alıyor. ETİKETİ OKUYUN Bu konuda akla gelen bir başka soru ise şu: Birden çok eser miktarda glüten içeren ürünün aynı anda kullanılması, glüten seviyesinin ölçülebilir düzeyin üzerine çıkmasına ve çölyaklıyı etkilemesine neden olabilir mi? Bilmiyoruz çünkü bu konuda henüz bir araştırma bulunmuyor. Özetle, kozmetik veya kişisel bakım ürünlerinin içinde glüten olmasından kaçınmak isteyenler, etiketleri dikkatle okumalı ve içeriğinde glütenle temas etmiş buğday veya triticum vulgare, arpa, malt, yulaf, çavdar yazan ürünlerden uzak durmalılar. Üzerinde “gluten-free” veya “glütensiz” yazdığı halde kullandığınız ürünlerden bazen rahatsızlık duyma ihtimaliniz de var. Bu durum üretim yerinde içeriklerin başka ürünlerin içerikleriyle çapraz etkileşimi nedeniyle glüten kirlenmesine uğradığından kaynaklanabilir. Moleküler İmmunoloji ve İmmunotoksikoloji Uzmanı Dr. Ebru Karpuzoğlu’na verdiği bilgiler için teşekkür ederiz. Satın aldığınız kozmetik ürünlerinin glüten içerip içermediğini bazı bileşenlerden anlayabilirsiniz. E vitamini: Bitkisel yağlarda ve buğday tohumlarında bulunan tokoferol, ruj, pudra, vücut bakım ürünleri, sabunlar, şampuan ve vücut losyonlarında kullanılır. Arpa: Güneş losyonları, yenileyici ve canlandırıcı vücut serumları ve bazı anti-aging ürünlerde bulunur. Arpa özü: Şampuan ve saç bakım ürünlerinde yer verilir. Buğday: Yüksek oranda E vitamini içerdiğinden çoğunlukla nemlendirici kremlerde yer alır. Yulaf: Vücut losyonları, sabunlar, saç spreyleri ve banyo ürünlerinde sıklıkla kullanılır. NİSAN 2013 D-LIFE nisan13_yenilenin.indd 71 JANINE LAMONTAGNE / E+ / GETTY IMAGES TURKEY Püf noktası | 71 05.04.2013 11:04 focus 1 50 mucizesi D well B araştı sonuç Kendi land’d Fakül çalışm lıklar berab larına rerek bir sü ğı Cle Georg Crile tarifle olan E da ba 2 Diet Ka Dr. Es zını d sin ta ton d baypa selsty uyara (Bu ar gulan hayva Kalp Hastalığından Koruyan ve İyileştiren Mucize Diyet kitabında Dr. Caldwell B. Esselstyn total kolesterol seviyesini 150 mg/dl’nin altında tutanların asla kalp-damar hastalıklarına yakalanmayacağını söylüyor. Ve tabii bunu başarmak için de iddialı bir beslenme reçetesi sunuyor. BİRİ Dr. Es koron Amer gelen yonda sayını çirme KARDİYOLOG DR. DEMET ERCİYES 72 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_focus_kitap_1.indd 72 05.04.2013 14:18 D -Life’ın katkılarıyla yakında Türkçeye kazandırılacak olan Prevent and Reverse Heart Disease kitabının yazarı Dr. Caldwell B. Esselstyn, yaptığı çok önemli bir araştırmayla tıp dünyasında çığır açacak sonuçlar elde etmeyi başarmış bir hekim. Kendisi önce Yale, daha sonra da Cleveland’daki Case Western Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirerek Cleveland Clinic’te çalışmaya başlamış. Kalp-damar hastalıklarını önleme programı başkanlığı ile beraber, wellness enstitüsündeki çalışmalarına daha çok koruyucu tıbba önem vererek halen devam ediyor. Aynı zamanda bir süreliğine yönetim kurulunda yer aldığı Cleveland Clinic’in kurucularından Dr. George Washington Cril’in torunu Ann Crile Esselstyn ile evli. Kitaptaki yemek tarifleri de eşinin eseri. Sporcu bir aile olan Esselstyn’lerin oğulları Rip Esselstyn da babasının izinden giderek The Engine 2 Diet adlı kitabı yazdı. Kalp hastası olsun olmasın birçok kişi Dr. Esselstyn’den etkilenerek beslenme tarzını değiştirmiş. Bu isimler arasında herkesin tanıyacağı ABD Eski Başkanı Bill Clinton da var. Clinton, 2010 yılında koroner baypas ameliyatı geçirdikten sonra Dr. Esselstyn ve Dr. Dean Ornish’in tavsiyelerine uyarak vegan beslenme tarzını benimsedi (Bu arada Dr. Dean Ornish tarafından uygulanan metod biraz daha yumuşak ve bazı hayvansal kaynaklı gıdaları da içeriyor). BİRİNCİ ÖLÜM SEBEBİ Dr. Esselstyn’in kitabında bahsettiği gibi, koroner arter hastalığı tüm dünyada ve Amerika Birleşik Devletleri’nde en önde gelen ölüm sebebidir. Her yıl yarım milyondan fazla kişi bu sebeple ölmekte, bu sayının üç katı kadar kişi ise kalp krizi geçirmekte. Ayrıca yılda yaklaşık üç milyon kişi “sessiz kalp krizi” geçirir ve belirtileri zayıf olduğu için ancak hasar ciddi boyutlara ulaştığı zaman farkına varılır. Böylece sonuçta her iki Amerikalı erkekten ve her üç Amerikalı kadından biri yaşamları boyunca bu hastalıkla karşılaşmakta. Benzer durum rakamlar hafif değişse de ülkemizde de gözlenmekte. Bir başka dikkat çeken istatistiksel araştırma, kalp-damar hastalıklarının tedavisine yapılan harcamalar. Gerek koroner arter baypas cerrahi çeşitleri (robotik yapılan metodlar vs), gerekse balon anjiyoplasti ve bu yöntemde kullanılan stentler, lazer ve rotablatör teknikleri gibi ayrıca buna ek olarak farklı teknikleri geliştirmek için yapılan Ar-Ge çalışmaları için ayrılan bütçe oldukça yüksek miktarlara erişmektedir. Sonuçta türlü komplikasyonlara da sebep olabilecek bu çözüm yöntemleri yerine daha ziyade hastalığın önlenmesine yö- nelik çalışmalar yapılırsa hem insanlar bu hastalıktan zarar görmeyecek hem devlet bütçesi daha az harcama yapacak hem de tüm topluma sağlıklı yaşama bilinci yerleşmiş olacaktır. Dr. Esselstyn kalp-damar hastalıklarının, beslenme alışkanlığının düzenlenmesi ile engellenebileceği, hatta olumlu yönde değiştirilebileceği görüşünü savunuyor. Esselstyn’e göre kalp-damar hastalığı evimizde çıkan yangına benziyor ve yediğimiz zararlı olabilecek yiyecekler bu yangına dökülen benzin görevi görüyor. Bu durum kişilerin bile bile yangına körükle gitmek misali beslenme alışkanlığına da dikkat etmeleri gerektiğini hatırlatmakta. Dr. Esselstyn, bu görüşten yola çıkarak Cleveland Clinic’te 1985 yılında bir araştırma başlatmış. 12 yıl süren bu araştırmadaki hedefi, kendi önerdiği özel bitkisel diyet ve kolesterol düşürücü ilaç yardımıyla total kolesterol düzeyini 150 mg/dl’nin ve LDL düzeyini 80 mg/dl’nin altında tutmak olmuş. Araştırma sürecinde, ilk beş yılda iki haftada bir, ikinci beş yılda dört haftada bir, son iki yılda da 12 hafta aralıklarla hastalarını görmüş. Araştırmasında en çok dikkat ettiği unsur, tarif ettiği beslenme programına tam bağlılık olmuş. Araştırmaya katılanların tümü yaygın koroner arter hastalığı olan kişiler. Büyük kısmı daha önce koroner arter baypas cerrahi tedavisi veya koroner anjiyoplasti tedavisi geçirmiş kimseler. Bazıları bu işlemlerden birkaç kez geçmiş ancak sonuç alamamış. Bir grubu da biz kardiyologların “inoperable”, yani artık ameliyattan fayda göremez ya da ameliyat masasında ölümcül tehlikesi çok yüksek olduğu için ameliyat edilemez dediğimiz gruptaki ağır hastalar oluşturuyor. Araştırmasına başladıktan beş yıl sonraki sonuçlara yönelik ilk raporunu yayım- NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_focus_kitap_1.indd 73 | 73 05.04.2013 14:18 K D ist ür pe m ya ge em ku az ye yü pe focus ladığında en göze çarpan özellik, hastaların hepsinin daha önce ilaçlara rağmen sık tekrarlayan angina pektoris şikayetlerinin azalmış olması, hatta bir kısmında tamamen yok olması. Bu iyileşmeler ayrıca hastalara yapılan takip koroner anjiyografilerinde de çarpıcı şekilde gösteriliyor. Ayrıca koroner kalp hastalığında riskli koroner plakları için kanda bir belirteç olan HSCRP değerinin bitkisel gıdalarla beslenme neticesinde üç-dört haftalık süreç içinde normal değerlere ulaştığı gözlemlenmiş. KRİTİK KOLESTEROL Dr. Esselstyn, çalışmasındaki kolesterol düzeyini belirlemede dünyada yapılmış büyük çalışmaları örnek aldığını söylüyor. Bu çalışmalardan biri, Cornell Üniversitesi’nin biyokimya ve beslenme konularında uzman tanınmış profesörlerinden Colin Campbell tarafından yapılmış. Prof. Campbell, Cornell Üniversitesi, Oxford Üniversitesi ve Çin Koruyucu Hekimlik Akademisi işbirliğiyle yapılmış geniş kapsamlı bir projeye başkanlık etmiş. Bu proje 20 yıllık bir araştırmayı kapsıyor. Araştırmadaki diğer bulguların yanı sıra Çin’in kırsal bölgelerinde yaşayan halkın neredeyse hiç koroner arter hastalığına yakalanmadığı ve kolesterol değerlerinin 90 ila 150 mg/dl arasında seyrettiği saptanmış. Bir diğer araştırma, Ulusal Kalp Akciğer ve Kan Enstitüsü tarafından Boston Üniversitesi ve diğer akademik kurumların işbirliğiyle yapılmış 50 yıllık bir süreyi kapsayan Framingham kalp araştırmalarıdır. Dünya çapında ün yapmış büyük bir çalışmadır. Bu projede Framingham-Massachusetts’te yaşayan birkaç kuşak incelenmiş ve alınan sonuçlar sunulmuştur. Projenin eski başkanı Dr. William Castelli’nin açıklamasına göre, kolesterol seviyesi 150 mg/dl’nin altında olan hiçbir Framingham sakini kalp krizi geçirmemiştir. Kalp-damar hastalıklarının oluşumunda birçok risk faktörü rol oynamaktadır. Bunlar yüksek kolesterol, sigara kullanı- Dr. Esselstyn’in önerdiği bu diyeti uygulamak belki çok kolay gözükmüyor. Ama sonucunda yadsınamaz bir iyileşme söz konusu. mı, hipertansiyon ve diyabet hastalığı, ailede birinci derecede akrabalarda erken yaşta kalp-damar hastalığı bulunması, genetik ve stres gibi faktörlerdir. Bu faktörlerin yanında beslenme ve yaşam tarzının da önemi günümüzde belirgin derecede ortaya çıkmıştır. Ayrıca kalp-damar hastalığının risk faktörlerinden sayılan diyabet ve hipertansiyon da beslenme alışkanlığından yakın etkilenen hastalıklardır. Hayatımızda bu derece önemli olan beslenme alışkanlığını düzeltme işini neden daha erken yaşta yapmayalım? Neden bile bile çocuklarımızı, torunlarımızı, yeğenlerimizi yanlış beslenmeye yönlendirerek sadece kalp-damar hastalıklarına değil, insülin direnci, diyabet, hipertansiyon gibi ölümcül komplikasyonlara yol açacak hastalıklara itelim? Neden sağlıklı ve doğru beslenmeye çocuklukta alışmış bir nesil yaratmayalım? 1995 yılında Dr. Charles Attwood tarafından yayımlanan Dr. Attwood’s Low Fat-Prescription for Kids: A Pediatrician’s Program for Preventive Nutrition (Dr. Attwood’un Çocuklar için Az Yağlı Reçetesi: Bir Doktorun Koruyucu Beslenme Programı) adlı kitabı, 12 yaş itibarıyla Amerikalı çocukların yüzde 70’inde koroner kalp hastalığı öncüsü yağ birikimlerinin varlığını göstermiştir. Dr. Attwood bu kitabında çocukların ağırlıklı olarak bitkisel gıdalarla beslenmesinin ciddi sakıncaları olduğu yönündeki efsaneyi çürütmüştür. YÜZÜ VARSA YEME Bu konuya diğer bir örnek Antonia Demas’ın 1990 yılında Cornell Üniversitesi’nde yaptığı doktora çalışmasıdır. Demas bu çalışmada New York Trumansburg’da karşılaştırmalı bir araştırma gerçekleştirmiştir. Çocuklar anaokulundan dördüncü sınıf sonuna kadar kendi yemeklerini bitkisel gıdaları kullanarak kendileri hazırlamış, pişirmiş, yemiş, az yağlı ve sağlıklı bu gıdalardan kazanacakları faydaları öğrenmiş ve bu faaliyetten büyük keyif almıştır. “İlkokulda Gıda Eğitimi” başlıklı tez çok sayıda ödül almış ve uluslararası düzeyde büyük başarı elde etmiştir. Dr. Esselstyn bu kitabı araştırmasına başladıktan 20 yıl kadar sonra yazmıştır. Araştırmanın resmi sonuçlarının açıklandığı süre 12 yıldır. Ancak Dr. Esselstyn aynı hastaları izlemeye devam etmiş ve olumlu sonuçların daha da iyileşerek devam ettiğini gözlediğini kitabında da söylemiştir. Dr. Esselstyn’in benimsediği program oldukça keskin çizgilerdedir. - Annesi ya da yüzü olan hiçbir yiyeceği yemeyin (balık, tavuk vs. tüm hayvanlar). - Süt ve süt ürünleri tüketmeyin. - Hiçbir yağı tüketmeyin (zeytinyağı dahil). - Sert kabuklu yemiş ve avokado tüketmeyin. - Bunlara karşılık tüm sebzeleri (avokado hariç), tüm meyveleri, tüm baklagilleri, tüm tam tahıllı ürünleri tüketebilirsiniz. Bitki bazlı beslenmede kolesterol almıyoruz ama vücudumuzda hücre membranında ve bazı hormonların yapısında kolesterol var. Peki, o zaman ne olacak? Gerekli kolesterol nereden gelecek? Dr. Esselstyn burada, “Vücut işleyişi için gerekli kolesterolü kendi üretebilir, dışarıdan almaya gerek yoktur” fikriyle kendini savunmakta. Vücut için gerekli yağ ve prote- 74 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_focus_kitap_1.indd 74 05.04.2013 14:18 in tak görüş da bit kisel p Ya den b Fakül yapıla Dr. V çaplar manş dakik daha sini k lerden yağ al dar ya norm Dr mak b cunda Tıp dü tışılan cak bu düşün bu kitkisel caları ştür. Antoornell çalışYork araşanaokadar ı kulirmiş, ardan bu fakulda a ödül başamasına mıştır. ıklann aynı umlu ettiğiir. Dr. dukça in takviyesinin ise önerdiği diyetle sağlandığı görüşünde. Söz konusu diyet yüzde 10 oranında bitkisel yağ ve günde 50-70 gram kadar bitkisel protein içermekte. Yağ kullanımının yol açabileceği risklerden bahsederken Maryland Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Robert Vogel tarafından yapılan araştırmadan da söz etmek gerekir. Dr. Vogel bir grup öğrencinin kol atardamar çaplarını ultrasonla ölçüp, tansiyon aletinin manşon kısmını kol üst kısımda şişirerek beş dakika süreyle ön kol kan akışını engelleyip daha sonra gevşeterek normale dönme süresini karşılaştırmış. İki gruba ayrılan öğrencilerden kahvaltıda aynı kaloriyi alan ancak hiç yağ almayan öğrencilerin damarları 50 gr kadar yağ alan öğrencilere göre çok daha çabuk normale dönmüş. Dr. Esselstyn’in önerdiği bu diyeti uygulamak belki çok kolay gözükmüyor. Ama sonucunda yadsınamaz bir iyileşme söz konusu. Tıp dünyasında özellikle günümüzde çok tartışılan doğru beslenme konusuna katkı yapacak bu kitap kesinlikle okumaya ve üzerinde düşünmeye değer. Kurallar Dr. Esselstyn’e göre kalp hastalığınız varsa ya da asla kalp hastası olmak istemiyorsanız aşağıdaki kuralları benimsemeniz son derece önemli: Et yemeyin. Beyaz göğüs eti bile olsa tavuk yemeyin. Balık yemeyin. Hiçbir süt ürünü tüketmeyin. Buna yağsız süt, yağsız yoğurt, süt içerikli tatlı içecekler ve her çeşit peynir dahildir. Yumurta yemeyin. Yumurta akı ve hatta yumurta akı yerine satılan malzemeler buna dahildir. Kesinlikle sıvı yağ kullanmayın. Zeytinyağı veya kanola yağı bile. Üstteki koroner anjiyografi 67 yaşında bir çocuk doktorunun sol ön inen koroner arterde beş yıllık bir süreçte gerçekleşen %10 oranındaki iyileşmeyi, alttaki ise 58 yaşında bir fabrika işçisinin sirkonfleks koroner arterde % 20 oranındaki iyileşmeyi gösteriyor. yeceği nlar). dahil). meyin. okado gilleri, iniz. almımembsında acak? Dr. Esgerekarıdan ni saprote- Yalnızca tam tahıl ürünleri kullanın. Bu, hiç beyaz un kullanmayın anlamına gelir. Ürün içerik bilgisinde “tam buğday” veya “tam tahıl” gibi tanımlar bulunduğundan emin olun. Aslında beyaz un olan irmik ve buğday unundan uzak durun. Esmer pirinç kullanın. Meyve suyu içmeyin. (Meyveyi yemenin ya da içeceklere aroma vermek için az miktarda meyve suyu karıştırmanın sakıncası yoktur.) Kabuklu yemişlerin hiçbirini yemeyin. (Kalp hastalığınız yoksa arada bir ceviz yiyebilirsiniz.) Avokado yemeyin. Hindistancevizi yemeyin. Soya ürünlerini dikkatli tüketin. Birçoğu işlenmiş olup yüksek miktarda yağ içerir. “Yağsız” tofu kullanın. Genelde sıvı yağ ve kazein içeren soya peynirinden uzak durun. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_focus_kitap_1.indd 75 | 75 05.04.2013 14:18 focus Tamamen duygusal Yeme bağımlılığı ciddi bir psikolojik rahatsızlık. Sadece besinlere karşı değil, yeme eyleminin kendisine karşı da gelişebiliyor. Çözüm ise hekim-psikolog işbirliğinde yapılan tedavide yatıyor. PSK. FEYZA BAYRAKTAR O bezite dünyanın en büyük sağlık problemlerinden biri haline gelmeye başladıktan sonra yeme davranışlarındaki bozukluklar üzerine yapılan araştırmalar daha da önem kazandı. Bu araştırmaların sonuçlarına göre, insanların alkol ve uyuşturucuya bağımlı olabilecekleri gibi, yemeye de bağımlılık geliştirebilecekleri ortaya çıktı. Bazı yiyeceklerin beyinde alkol ve uyuşturucunun yarattığı etkiyi yaratıp kişinin o yiyeceği daha fazla yemesine yol açtığı ve yemediği zaman yoksunluk belirtileri yaşadığı kanıtlandı. Kişinin yapısına ve tercihlerine göre her yiyeceğin bağımlılık yapma olasılığı bulunsa bile, yiyeceğin içeriği bağımlılık geliştirme açısından oldukça etkili. Beyinde haz merkezini aktive eden yiyecekler daha kolay bağımlılık yaratır. En kolay bağımlılık yaratan yiyeceklerin içeriğinde şeker, tuz ve yağ bulunur. Bunlar genel damak tadına göre lezzetli kategorisinde yer alan yiyeceklerdir. Bağımlılık yapan maddelerde olduğu gibi, lezzetli yiyecekler beyindeki “iyi hissettiren” kimyasalları (dopamin gibi) tetikler. Kişi bir kez, beyindeki ödül ve haz merkezindeki dopamin artışı ve aktarımı neticesinde aldığı hazla bir kez daha yeme ihtiyacı duyar. Yediği miktarlar uyuşturucu ve alkolde olduğu gibi giderek artar. Lezzetli ve kalorisi yüksek yiyeceklerden alınan ödül sinyali, doygunluk ve tatmin olma gibi sinyallerin ötesinde seyreder. Bu yüzden kişiler aç olmadıkları halde yemeye devam ederler. Genellikle bağımlı oldukları yiyecekleri aç olmadığı halde, hatta bazen mideleri acıyıncaya kadar yiyebilirler. Birçok insanın “içi bayılana kadar” çikolata yemesi, çikolataya olan bağımlılığından kaynaklanır. Daha fazla haz alma ihtiyacı doygunluk hissetmesine engel olur. Daha fazla yeme ihtiyacı duymakla birlikte aynı miktardan alınan keyif azalabilir. TATLISIZ YAŞAYAMAM Bilim insanlarına göre yeme bağımlılığı obezite görülmesinde önemli rol oynar, fakat normal kilolu insanlarda da yeme bağımlığı görülebilir. Vücutları fazladan kaloriyi kaldırabilecek genetik yatkınlığa sahip olabilir ya da aşırı yeme eylemini telafi etmek için fiziksel aktiviteyi artırabilirler. Yeme bağımlısı olan insanlar bağımlı oldukları yiyeceğin hayatlarında olumsuz etkiler yarattığını görmelerine rağmen o yiyecekten vazgeçemezler. Bu bağımlılık kilo alma, diyet yapamama, sosyal ilişkilerde problem yaşama gibi sorunlara yol açabilir. Örneğin çikolataya bağımlı bir kişi o yiyeceği aşırı yemesinden dolayı ailesi ve arkadaşları tarafından eleştirilebilir, ama buna rağmen vazgeçemez ve gizli gizli yemeye başlar. Diğer tüm bağımlılıklarda olduğu gibi, yeme bağımlısı olanlar da bu durumu yenme hususunda sıkıntı yaşarlar. Birçok insanın “Tatlı yemeden yaşayamam”, “Çikolata en büyük bağımlılığım”, “Ekmeksiz doyduğumu anlamam” dediğini duymuşsunuzdur. Yeme bağımlısı olan bireyler diyet yapmakta zorlanır ve genellikle diyetlerini bağımlı oldukları yiyecekleri yiyerek bozarlar. Çikolata, tatlı, makarna, pilav, ekmek, peynir ve tabii yüksek kafein içeren içecekler en çok bağımlılık geliştiren yiyecekler arasındadır. Kişiler bu yiyeceklerden uzak kalana kadar bağımlı olduklarının farkında olmazlar. Ne zaman mahrum kalırlar, o noktada ciddi bir yoksunluk hissi yaşarlar. Bir yiyeceği çok sevmek ve ona bağımlı olmak arasındaki fark şudur: Bağımlılıkta kişi çok sevdiği ve sık yediği bir yiyeceği bulamadığı zaman yoksunluk duygusu hisseder. Yoksunluk duygusu sinirlilik, kaygı yaratır; kişi o yiyeceği yemeden rahat edemez, kafası durmadan o yiyeceğe ne zaman, nerede ve nasıl ulaşacağıyla meşguldür. Yeme bağımlısı olan birçok kişi bağımlı olduğu yiyecek eğer evde yoksa, saat kaç olursa olsun o yiyeceği temin etme girişiminde bulunabilir. Örneğin gece yarısı canı çok tatlı isteyen bir tatlı bağımlısı sabahı bekleyemez ve evden çıkıp o saatte tatlı isteğini gidermeye çalışır. Bağımlılık o kadar kuvvetlidir ki, kişi yer, zaman ve olanakları görmezden gelip hedefe ulaşmaya, yani o yiyeceği bulup yemeye odaklanır. Yeme bağımlısı olan kişiler bağımlılıklarından dolayı sosyal ortamlarda kendilerini tutamayıp bağımlı oldukları yiyecek ve/veya yiyeceklerden aşırı derecede yeme kaygısı duyabilirler. Çevrenin tepkisinden çekindikleri için de o ortamlardan uzak durmayı tercih edebilirler. Bu durum da onların sosyal hayatını etkiler. 76 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_yeme_bagimliligi.indd 76 05.04.2013 11:18 Yem yiyece eylem bile o yediği disidir sebep kontro yönet sıkınt diğer b aşılma madd gün y mekte bir ko bağım şamak bağım sorun bağım psikol ları ko larak de ye törler değişt fizyol Beslen ğun u Be Ba plan A yem Ba kend O bulu Ba kayg O sonr ya d H kurtu ihtiya Be kada uzak aşayaığım”, diğini an binellikekleri karna, kafein ştiren yecekoldukmahunluk ek ve şudur: yediği unluk usu siyemeyiyeağıyla ok kişi yoksa, etme ce yaımlısı saatte lılık o ve olamaya, nır. mlılıkndileyecek yeme inden uzak da on- Yeme bağımlılığı tek ya da birden fazla yiyeceğe karşı gelişebilir. Hatta yemek yeme eylemine karşı geliştirilen bir bağımlılık bile olabilir. Bu durumda aslolan kişinin ne yediği değil, yemek yeme eyleminin kendisidir. Bu aşırı yeme ataklarının en büyük sebepleri arasında duygusal iniş çıkışları kontrol edememe, depresyon ve kaygı, stres yönetimi, problem çözme teknikleri ile ilgili sıkıntı yaşama sayılabilir. Yeme bağımlılığı diğer bağımlılıklardan çok daha komplike ve aşılması daha zor bir problemdir. Kişi alkol, madde ve kumardan uzak durabilir fakat her gün yemek yemek zorunda olduğu için yemekten uzak duramaz. Dolayısıyla devamlı bir kontrol çabası içine girmesi gerekebilir ve bağımlılıktan uzaklaşırken geri dönüşler yaşamak daha kolay olabilir. Birçok kişi yeme bağımlılığını tanımlayamaz ve diyet yaparsa sorunun hallolacağını düşünür. Oysa diyet bağımlılığı daha da artırır. Yeme bağımlılığı psikolojik bir problemdir ve yeme bozuklukları konusunda uzman bir psikolog ile çalışılarak üstesinden gelinebilir. Tedavi sürecinde yeme bağımlılığı yaratan duygusal faktörler üzerinde çalışırken yeme davranışının değiştirilmesine odaklanılır. Hekim işbirliği fizyolojik hasarların tespiti açısından şarttır. Beslenme danışmanlığı ise hekim ve psikoloğun uygun gördüğü zaman alınmalıdır. Belirtiler Bazı yiyecekleri yemeye başlarken planlanandan fazla yemek Aç olunmadığı halde bazı yiyecekleri yemeye devam etmek Bazı yiyecekleri yemeye başlamadan önce kendini durduramama endişesi yaşamak O yiyeceği her an ulaşılabilir bir yerde bulundurmak, stok yapmak Bağımlı olunan yiyecek olmadığı zaman kaygı, sinirlilik ve panik hali yaşamak O yiyeceği aşırı miktarda tükettikten sonra depresyon, kaygı, kendinden nefret ya da suçluluk hissetmek Hazzı artırmak ya da negatif duygulardan kurtulmak için daha fazla yemek yemeye ihtiyaç duymak Belli bir miktarda yenen yiyeceğin eskisi kadar haz verici ya da negatif duygulardan uzaklaştırıcı olmaması NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_yeme_bagimliligi.indd 77 | 77 05.04.2013 11:18 focus Obezite tedavisinde MARTIN BARRAUD / OJO IMAGES / GETTY IMAGES TURKEY ameliyat mı, diyet mi? 78 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_saglik_focus_yyy.indd 78 05.04.2013 11:17 Obezite ameliyatlarının Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanacağının duyurulması hastalığın tedavi yöntemlerini gündeme taşıdı. Obezitenin sadece ameliyatla tedavi edileceğini düşünenler de var, diyetle aşılabileceğini düşünenler de... GÜLAY KOÇ G eçtiğimiz ay günlük bir gazetede obezite tedavisinde cerrahi müdahalenin devlet tarafından karşılanacağı duyuruldu. Bu konuda çalışmalar olsa da, haberin “Devletten mideye kelepçe” başlığına Sağlık Bakanlığı’ndan tepki geldi. Çünkü bu tanımlamanın hastaları öncelikli olarak ameliyata özendireceği düşünüldü. Bakanlık tarafından aynı gün yapılan açıklamada, cerrahi müdahalenin asla obeziteyle mücadele yöntemi olmadığı, aksine hastalığın neden olduğu sağlık risklerini ortadan kaldırmak için yapıldığı belirtildi. Bilindiği gibi Sağlık Bakanlığı obeziteyle mücadelede yeterli ve dengeli beslenmeyi ve hareketli yaşam tarzını teşvik ediyor; zayıflama hapları ve bilimsel geçerliliği olmayan diyet yöntemlerinden uzak durulmasını tavsiye ediyor. Konu hassas. Dünyada son 40 yıl içinde hasta sayısı 10 kat arttı. ABD’de nüfusun üçte biri (yaklaşık 23 milyon) obez. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, obezite vakalarında Asya, Afrika ve Avrupa’da son 10 yılda yüzde 10-30 arasında artış yaşandı. YANLIŞ BESLENME Araştırma sonuçları Türkiye için de durumun pek parlak olmadığını ortaya koyuyor. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun Beslenme ve Sağlık Araştırması 2010’un ön çalışma raporuna göre Türkiye’de obezite sıklığı erkeklerde yüzde 20,5, kadınlarda yüzde 41 oranında. Türkiye Obezite Araştırma Derneği’nin geçen yıl yaptığı “Türkiye’de Beslenme Alışkanlıkları & Fiziksel Hareketlilik Düzeyi Saptama Araştırması”nın sonucuna göre katılımcıların yüzde 36,5’i orta derecede, yüzde 8,1’i de ağır derecede şişman. Yeterli vakit bulamadığı için egzersiz yapamayanların oranı ise yüzde 70. Bu kişiler klasik kahvaltıdan vazgeçemeyip öğlenleri ekmek, çorba ve salata, ara öğünlerde simit ve börek tercih ediyor. Obeziteye neden olan etkenler tam olarak açıklanamıyor ancak aşırı ve yanlış beslenme ile fiziksel aktivite yetersizliği hastalığa davetiye çıkarıyor. NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_saglik_focus_yyy.indd 79 | 79 05.04.2013 11:17 focus Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun internet sitesinde obezite tedavisinde tıbbi beslenme (diyet), egzersiz, davranış değişikliği, farmakolojik ve cerrahi müdahale yöntemlerinin sırasıyla izlenmesi gerektiği belirtiliyor. Obezite ile mücadelede tedavi yöntemlerinin tartışıldığı son günlerde hastalığın sadece ameliyatla tedavi edileceğini düşünenler kadar diyet ve egzersizle de iyileşme sürecinin tamamlanacağını savunan sağlık profesyonelleri var. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya, ileri derecede şişman hastalarda cerrahi yöntemlerin alternatif olarak düşünüldüğünü söylüyor. VKİ’si (Vücut Kitle İndeksi) 40’ın üzerinde olan hastalar aşırı şişman kabul ediliyor. Mideye balon ve bant koymak, tüp mide ameliyatları ile mide baypası obezite tedavisinde başvurulan cerrahi müdahaleler. Kaya, “İlk iki ameliyatın geri dönüşü varken, son ikisinde yoktur” diyor. AMELİYAT REKLAMI YAPILIYOR Obezite ameliyatlarının çok kolaymış gibi yansıtıldığını, hatta reklamlarının yapıldığını söyleyen Kaya’ya göre orta derecede kilo fazlalığı olanlar bile bu ameliyatları tercih ediyor. Ancak basit bir safrakesesi ameliyatının ardından hastalar yıllarca sindirim problemi yaşayabiliyor. O yüzden obezite cerrahisi yapılacak hastaların doğru endikasyonla seçilmesi gerekiyor. “Vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde olan, birçok kez diyet yapmış ancak başarısız olmuş ve ko-morbid hastalıkları olanlara önerilebilir. Ancak sonuçta şunu unutmamak gerekiyor: Bunlar yüksek riskli hastalardır. Obezite tek başına bir hasta- lık değildir. Yanında öncelikle yüksek tansiyon ve şekeri taşır. Karaciğer yağlanması ve enzim bozuklukları, kalp-damar hastalıkları da ameliyatta yüksek riski beraberinde getirir.” Obeziteyi çok boyutlu bir hastalık olarak tanımlayan Kaya, sadece diyet, egzersiz yapmanın veya sadece cerrahi yöntemlere başvurmanın başarıyı getirmeyeceğini düşünüyor. Ona göre hastalık her yönüyle ele alınmalı. Kişiyi yemeye iten hormonal, metabolik ve davranışsal nedenler ortaya çıkarılmalı. “Ancak obezite kronik bir hastalıktır. Asla iyileşmez. Sadece kontrol altına alınır. Tıpkı tansiyon ve şeker hastalıkları gibi.” 41 % TÜRKİYE’DE KADINLARDA OBEZİTE SIKLIĞI “Mideni suçlamaktan ve cezalandırmaktan vazgeç. Midene takacağın kelepçeyi beynine tak, alışkanlıklarından arın ve varlığının farkına var.” Bu sözler Obezite İle Mücadele Derneği (OMDER) Başkanı, Araş- tırmacı Halil Kargulu’ya ait. Her ameliyatın riskleri olduğu gibi obezite tedavisinde kullanılan cerrahi yöntemlerin de riskleri var. Hatta obezite ameliyatlarındaki riskler, diğer ameliyatlara kıyasla daha büyük. Çünkü sadece ameliyat anı ve sonraki üç gün değil, farklı komplikasyonları çok yönlü takip edebilmek için mutlaka en az bir ila üç yıl hastanın izlenmesi gerekiyor. Kargulu, Türkiye’de bu kadar yoğun takip ve izleme sistemleri olmadığı için ameliyat sonrası yaşanan hiçbir komplikasyonun istatistiklere girmediğine dikkat çekiyor. “İlk uygulamalarda ölüm olmasa da sonradan organ veya sistem sıkıntıları çok sık görülüyor.” Kargulu, bu yüzden bilinçli tüketimi öneriyor ve diyetin günümüzde sadece kalori kısıtlaması olarak algılandığını iddia ediyor. Bu durumun da baskı ve stres unsuru yarattığını... Ona göre hem miktar hem de içerik olarak bilinçli tükettiklerimiz günlük hayatımızda kendimizi çok daha sağlıklı hissetmemizi sağlıyor. CERRAHİ YÖNTEMDE ARTIŞ Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda görevli Doç. Dr. Halil Coşkun, obeziteyi sadece diyet ve egzersizle tedavi etmenin mümkün olamayacağını söylüyor. “Obezite ile savaşta sadece yemeği azaltmak ve egzersiz yapmak yeterli değil. Gelişen ve değişen dünya şartları da obezitenin artışında çok önemli rol oynuyor. Artık yüksek kalorili gıdalara ulaşım daha kolay ve ucuz, fast-food alışkanlığında ciddi bir artış var. Bu durum hareketsizliği beraberinde getiriyor. Obeziteyi yenmek ve tedavi etmek için çok yönlü değerlendirmek, hedefe yönelik tedaviler uygulamak gerekli.” Co yıllard temle nusu. sonuç daha kilo k deni. ameli oran 2 da. Tü yılda Dokto Prof. D obezit edilem yatlar yönte yani lan tü Kelep girişin tem a mide çevril kapat gıda a rın em ameli likler yatlar iki gü sonra içinde del, “B derece Pek Yerde ihmal veriyo UZMANLAR KONUYU TARTIŞIYOR Sektörün uzman isimleri ve sağlık profesyonelleri obezite ile mücadelede tedavi yöntemlerini D-Life için tartıştı. UZM. DR. AYÇA KAYA DOÇ. DR. HALİL COŞKUN İç Hastalıkları ve Obezite Uzmanı Obezite ve Metabolizma Cerrahisi, Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı PROF. DR. MEHMET ALİ YERDEL Genel Cerrahi Uzmanı Polat Tower Doktorlar Merkezi 80 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_saglik_focus_yyy.indd 80 05.04.2013 11:17 MU Gen iyatın e kulri var. er, diÇünç gün nlü taila üç rgulu, zleme onrası tistikuyguorgan yor.” ketimi ce kaiddia unsur hem erimiz daha si Gei Doç. yet ve n olaavaşta z yapdünya nemli dalara d alışurum Obeziyönlü aviler Coşkun’un verdiği bilgilere göre, son yıllarda obezite tedavisinde cerrahi yöntemlerin sayısında ciddi bir artış söz konusu. Özellikle cerrahi sonrası elde edilen sonuçların diğer tedavi yöntemlerine göre daha başarılı ve uzun dönemde daha fazla kilo kaybı sağlaması artışın en önemli nedeni. 2003 yılında dünyada yapılan obezite ameliyatı sayısı ortalama 150 bin iken bu oran 2008 yılında 350 bine ulaşmış durumda. Türkiye’de de bu ameliyatların son beş yılda oldukça arttığı biliniyor. Polat Tower Doktorlar Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ali Yerdel, sadece morbid obezitenin diyet ve egzersiz yaparak tedavi edilemeyeceği görüşünde. Obezite ameliyatlarında bugün en fazla uygulanan iki yöntem var. Bunlardan ilki laparoskopik, yani karnı kesmeden kapalı olarak yapılan tüp mide ve mide baypası ameliyatları. Kelepçe yöntemi olarak bilinen ve mide girişine bir bant takılmasını içeren yöntem artık neredeyse hiç kullanılmıyor. Tüp mide ameliyatı midenin ince, uzun bir tüpe çevrilerek gıda alımını kısıtlayan ve iştahı kapatan bir girişim. Mide baypası ise hem gıda alımını kısıtlıyor hem de alınan gıdaların emilimini azaltıp iştahı kesiyor. Hangi ameliyatın seçileceği hastalara ait bazı özellikler doğrultusunda belirleniyor. Ameliyatlar kapalı olarak yapıldığından hastalar iki gün içinde taburcu olabiliyor ve 10 gün sonra işlerinin başına dönebiliyor. Bir yıl içinde de 30 ila 60 kilo kaybediyorlar. Yerdel, “Bu sayede geri kilo alma olasılığı son derece düşük” diyor. Peki, bu ameliyatların hiç riski yok mu? Yerdel bu soruya, “Faydalarının yanında ihmal edilebilecek düzeyde” diyerek yanıt veriyor. “Zaten bu yüzden tüm dünyada 70 % yapılma sıklıkları giderek artıyor. Bu ameliyatlara bağlı ciddi yan etki olasılığı yüzde 1’ler , ölüm olasılığı binde 1’ler seviyesinde. Öte yandan bir açık kalp ameliyatı için kabul edilebilecek ölüm riski yüzde 3 civarında. Dolayısıyla şişmanlık ameliyatları zannedildiği gibi çok riskli girişimler değil. Bir de ameliyat sonrasında hipertansiyonun, şeker hastalığının ortadan kalkabildiğini ve ömrün uzadığını hatırladığımızda kâr/zarar oranı açısından paha biçilmez girişimler.” KANSERDEN DAHA TEHLİKELİ Genel Cerrahi ve Obezite Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Murat Üstün, obezite ameliyatlarının yapılabilmesi için öncelikle hastaların vücut kitle indekslerine bakılması gerektiğine dikkat çekiyor. Yanı sıra hastanın en az iki yıldır obez olması ve mutlaka diyet, egzersiz gibi diğer metotları denemiş olması gerekiyor. Son olarak da ameliyat sonrası beslenme tarzı değişikliklerine uyum sağlayabilecek mental yapıda olmasını, psikiyatrik bir problemi veya madde bağımlılığı olmaması şartı aranıyor. “Hiç diyet yapmamış, ameliyatı kolay bir çözüm olarak gören hastayı kabul et- İ OP. DR. MURAT ÜSTÜN DOÇ. DR. OKTAY BANLI nı ar Genel Cerrahi ve Obezite Cerrahisi Uzmanı Medicorium Genel Cerrah Ankara Obezite Kliniği Kurucusu HALİL KARGULU Araştırmacı Obezite ile Mücadele Derneği Başkanı TÜRKİYE’DE YETERLİ VAKİT BULAMADIĞI İÇİN EGZERSİZ YAPMAYANLAR miyoruz. Hasta uygun bir adaysa, öncelikle endokrinolojik tetkiklerden geçmesi, yani kilo almaya neden olabilecek hormonal bir bozukluğunun olmadığının kanıtlanması gerekiyor. Ardından endoskopik incelemelerle midede ameliyata engel bir durum olmadığının saptanması, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, anestezi uzmanları tarafından ameliyatın risk derecesinin belirlenmesi gerekli.” Üstün, hastaların ameliyat öncesi tam anlamıyla bir sağlık taramasından geçirildiğini, hemen ameliyat yapılmasının söz konusu olmadığını söylüyor. Obezitenin kanserden daha tehlikeli bir hastalık olduğunu söyleyen Üstün, “Kanser ileri evrede değilse sadece tuttuğu organı etkiliyor. Obezite ise tüm vücuda onarılması güç hasarlar veriyor. Bu nedenle riskleri değerlendirirken ne ciddiyette bir hastalıkla uğraştığımızı göz önünde bulundurmak zorundayız” diyor. Ankara Obezite Kliniği kurucularından Genel Cerrah Doç. Dr. Oktay Banlı da aşırı kilolu kişilerin kalıcı tedavilerinin cerrahi yöntemlerle elde edileceğini savunuyor. Özellikle şeker hastaları için uygun olan mide baypası ve Biliopancreatic Diversion-Duodenal Switch ameliyatlarıyla mide hacminin küçüldüğünü, daha az katı gıda alındığını ve bağırsaklarda emilim bozulduğundan şekerli sıvılar alınsa bile emilimin sınırlı olacağını söylüyor. “Obezite ne yüzde 100 diyet ve spor, ne de yüzde 100 ameliyatla tedavi edilir. Önemli olan uygun hastada uygun tedavi yöntemini seçmektir. Bu, obezite ile savaşta başarı kazanmamızı sağlayacaktır. İlk etapta küçültülen midenin zorlanmaması ve uyum sürecinin sorunsuz atlatılması için sonrasında diyet ve egzersizle hastanın ameliyattan maksimum faydayı sağlaması gerekir. Obezite, kompleks kronik bir hastalıktır ve tedavisi çok uzun süreli olmalıdır.” NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_saglik_focus_yyy.indd 81 | 81 05.04.2013 11:17 focus Alo, sinirliyim! Performans Psikiyatri Merkezi bünyesinde yer alan Türkiye’nin ilk öfke kontrolü kliniği Öfkesiz, gerektiğinde telefonla bile hizmet veriyor. PINAR DENİZER B elki bağırıp çağırmaktan yoruldunuz, belki de size yapılan haksızlıklar karşısında sessiz kalmaktan... Tanımlayamadığınız ağrılarınız artık canınızı sıkıyor. İçinizde biriken öfkeyi çıkarmanın zamanı geldi. Aslında öfke çocuk ya da yetişkin bütün insanların, hatta hayvanların gösterdiği çok doğal bir duygu. Üstelik genelde kişinin uyaranlara karşı kendini korumak için gösterdiği bu tepki çoğu zaman sağlıklı kabul ediliyor. Ancak bazı durumlarda kontrolden çıkıyor ve öfkeli kişi kendini ya da çevresini tehdit etmeye başlıyor. Böylesi durumlar kişinin özel hayatı, iş yaşantısı, ikili ilişkileri ve sağlığını bozma noktasına gelince yaşam kalitesini de düşürüyor. “Öfkeyle başa çıkamadığınız durumlarda yardım almak en doğrusu” diyor klinikte görevli Psikolog Nergis Özdinç Azanpa. Türkiye’nin ilk öfke kliniği Öfkesiz, psikiyatrist Dr. Muzaffer Uyar önderliğinde 2010 yılında Performans Psikiyatri Merkezi bünyesinde kurulmuş. Öfkenin, öfkeye yol açan ve öfke sonucu oluşan problemlerin bir bütün olarak ele alındığı klinikte etkin bir öfke kontrolü tedavisiyle eğitim gerçekleştiriliyor. Her ne kadar doğal bir tepki de olsa öfke kişinin sağlığına ve çevresine zarar verebiliyor. Bu durumda öfkenin kaynağını bulmanın önemli olduğuna dikkat çekiyor Azanpa: “Öfke, genellikle iki kaynaktan doğuyor. İlki kişinin kendisinden, yani kişiliği, mizacı, yapısı ya da iletişim sorunu yaşamasından kaynaklanıyor. İkincisi İÇİN Klinik gulan denler düşün üzerin de kaç içinde “B mak a patlam tım ve yorsa; zarar v öfken etkile yardım patlam ları ya kısmı Azanp ması g Tab ya da gular durum mak y bu da Stres, en önemli öfke kaynaklarından biri. 82 | D-LIFE NİSAN 2013 Nisan13_ofke_kontrol.indd 82 ise pa bir dış la erg lu bir sevilip Çocuk tecrüb gelişim dımcı Öfk şıyor. talara lanım nusuy Kişi b da kim ediyor öfken sonra mesi i İdeal sıl cev göre s sonrak seansl seansl 05.04.2013 11:16 ım alNergis iz, psiılında ulmuş. probkin bir . sağlıkenin ekiyor r. İlki ya da kincisi İÇİNİZİ DÖKÜN Klinikte hem bilişsel hem de davranışsal terapiler uygulanıyor. Psikolog Nergis Özdinç Azanpa, “Öfkenin nedenleri arasında otomatik düşünceler ve sürekli negatif düşünce şekli olduğu için bilişsel yeniden yapılandırma üzerine çalışıyoruz” diyor. Ayrıca davranışsal terapilerle de kaçınma, üstüne gitme ya da ev ödevleriyle kişinin içindeki duygunun ortaya çıkarılması hedefleniyor. “Bir kimsenin öfke problemi olup olmadığını anlamak aslında çok da zor değil” diyor Azanpa. “Kişi öfke patlamasının sonunda ben ne yaptım, kontrolden çıktım ve ne yaptığımı hatırlamıyorum gibi cümleler kuruyorsa; kendine, çevresine, çocuklarına ve cansız objelere zarar veriyorsa ortada bir problem var denebilir.” Ayrıca öfkenin beden ve ruh sağlığını bozması, ikili ilişkileri etkilemesi ve buna bağlı olarak performansın düşmesi yardım almak gerektiğinin göstergeleri arasında. Öfke patlamalarının sonucu herkeste aynı yaşanmıyor. Bazıları yaşadığı patlamalar sonucu pişmanlık duyuyor. Bir kısmı ise suçu tamamen karşısındakine yönlendiriyor. Azanpa, her iki koşulda da öfkenin kontrol altına alınması gerektiğini belirtiyor. Tabii öfke dendiğinde aklınıza sadece sözlü, fiziksel ya da mental şiddet gelmemeli çünkü bastırılmış duygular da öfke olarak tanımlanıyor. “Kişi rahatsız olduğu durum karşısında kendini ifade edemiyor. Bunu anlatmak yerine hiç yaşanmamış gibi görmezden geliyorsa bu da öfke kontrolü tedavisine ihtiyaç olduğunu gös- Yapılması gerekenler Kendinize dönün. Nerede, ne zaman, kime ya da neye öfkeleniyorum sorularının yanıtlarını arayarak öfkenin kaynağını tespit edin. Gözlerinizi kapatın ve burnunuzdan dörde kadar sayarak nefes alın. Ağzınızdan sekize kadar sayarak nefes verin. Nefes alışverişlerinizde karnınızı kullanın. Tek tek bütün eklemlerinizi sıkıp gevşeterek gevşeme egzersizi yapın. Olayları kişiselleştirmemeye özen gösterin. Olumsuz düşünce yapılarından sıyrılın. Ben dilini kullanın. Sen böyle yaptın, buna neden oldun demek yerine ben böyle hissettim, böyle düşündüm demeye çalışın. Spor yapın. Ağır şiddet geçmişiniz varsa ağır sporlar deneyin. Hafif öfke sorunları yaşıyorsanız doğa yürüyüşleri uygulayın. Öfkenin kaynağı çevreniz ise çevrenizi değiştirmeye çalışın. Hazır gıdalardan, kafeinli içeceklerden, aşırı çalışmaktan, uykusuzluktan ve mümkünse stresten uzak durun. İletişim kurun. Mutlaka güvendiğiniz bir dostunuzla konuşun. terir.” İçinde bastırılmış öfkeyle yaşayanların çoğu bu durumdan habersiz ve büyük çoğunluk depresyon ya da kaygı problemi yaşadığını düşünüyor. Öfke, özellikle de bastırılmış öfke psikolojik kökenli sağlık sorunlarının yaşanmasına da yol açıyor. Doktorların tanı koyamadığı mide ağrıları, baş ağrıları ve nedensiz uyuşma gibi pek çok psikosomatik hastalığın kökeninde bastırılmış öfke yatıyor. Öfke kontrolünde amaç öncelikle bastırılan öfkenin dışarıya çıkarılması ve kişinin ben dilini kullanarak kendini ifade etmesini sağlamak oluyor. FARKINDALIK ŞART Öfkesiz Kliniği’ne başvuranlar çoğunlukla öfke sorunu yaşayan kişilerin yakınları. Çünkü öfkeli bir kişinin yardıma ihtiyacı olduğunu anlaması için yüksek bir farkındalık gerekiyor. “Ben haklıyım, bütün suç diğerlerinde” diyen bir kişinin öfke sorunu olduğunu fark etmesi oldukça zor. “Bu gibi kişiler çoğunlukla eş ya da aile üyelerinden biri, yakın dost veya patronlarının uyarılarıyla bize başvuruyor” diyen Azanpa onları ikna etmenin en iyi yolunun davranışlarının sonucunu göstermek olduğunu belirtiyor. Kendi başına öfke kontrolü ihtiyacı olduğuna karar verenlerse biraz daha sosyokültürel, sosyoekonomik ve eğitim seviyesi ortanın üstündeki kişiler oluyor. Farkındalıkları yüksek bu kişiler tedaviye ihtiyaç duyduklarını da görebiliyor, hatta öfkenin nedenlerini keşfederek kliniğe başvuruyorlar. Öfkesiz Kliniği’nde öfke sorunu yaşayan bireyler kadar kurumlara da hizmet veriliyor. Kurumlar için çeşitli grup terapileri, seminerler ve eğitimler düzenleniyor. “Talepler çoğunlukla şoförler, güvenlik görevlileri ve polislerden geliyor” diyor Azanpa. Bunun nedeninin bu meslek gruplarının yoğun stres altında çalışması olduğunu söylüyor. 7/24 danışma hattı: 0212 560 7083 - 84 NİSAN 2013 D-LIFE Nisan13_ofke_kontrol.indd 83 | 83 05.04.2013 11:17 FOTOĞRAFLAR: BEGÜM ÖZPINAR ! ise patron, müdür, çalışma arkadaşı, yaşadığı ortam gibi bir dış kaynaktan besleniyor.” Öfke sorunları çoğunlukla ergenlikle birlikte geliyor. “Ergenlik başlı başına zorlu bir süreç. Kimlik karmaşası, özerkleşme ve aile içinde sevilip değer görme ihtiyacı çocukta çelişkiler yaratıyor. Çocuk bu durumla nasıl baş edeceğini bilemediği ve tecrübesiz olduğu için ne yapacağını şaşırıyor. Aile bu gelişim dönemini görmezlikten gelir ve destekleyip yardımcı olmazsa öfke patlamaları yaşanıyor.” Öfke kontrolünde kaynağa göre tedaviler de farklılaşıyor. Kişinin kendinden kaynaklanan sorunlarda hastalara problem çözme ve iletişim becerileri, mizah kullanımı öğretiliyor. Dış çevrenin tetiklediği öfke söz konusuysa kaynakların tespiti için bir liste oluşturuluyor. Kişi bir tabloya öfkelendiği tarihleri, saatleri, neye ya da kime öfkendiğini, öfkesinin ne kadar sürdüğünü not ediyor. Yaklaşık 15 günlük bir tablo sonucu genellikle öfkenin kaynağı da belirlenmiş oluyor. Bu aşamadan sonra kişinin kaynakla ilgili düşüncelerinin değiştirilmesi için çeşitli terapi ve tedavi seansları uygulanıyor. İdeal seans sayısı 8-12 arası olsa da kişinin tedaviye nasıl cevap verdiği, gelişme hızı ve şiddetin yoğunluğuna göre seans sıklıkları değişiyor. İlk bir ayda haftada bir, sonraki birkaç ay 15 günde bir, sonraki aylarda ayda bir seanslar düzenleniyor. Son olarak üç ayda bir yapılan seanslarla kontrol aşamasına geçiliyor. Sağlığa kulaç atın Doğru stil ve teknikle daha az enerji harcayarak uzun mesafe yüzme becerisi kazanabilirsiniz. GÖKHAN BİLGİÇ / D-GYM G ünümüzde doğru stilde yüzme bilen kişi sayısı ülkemiz nüfusuna oranla oldukça düşük. Ama özellikle uzun mesafe yüzme becerisini kazanmak hiç de zor değil. Doğru stil ve teknikle daha az enerji harcayarak bunu başarabilirsiniz. Yüzme çalışmasının kardiyo antrenmanlarının yerini alabilmesi için belirli bir nabızda ve süre setleriyle uygulanması çok önemli. Bu noktalara dikkat etmek yüzme antrenmanını ileri seviyeye çıkarmaya yardım eder. Tabii size antrenman programı sunacak bir eğitmenle çalışmanız daha faydalı olacaktır. Yüzme, bütün kas gruplarının aynı anda çalıştığı bir kardiyovasküler antrenman çeşididir. Eklem sağlığının korunması, sedanter dönemlerin atlatılması, sakatlık döneminden sonra eklem sağlığının kazanılmasını sağlayabilecek en önemli egzersiz çeşitlerinden biridir. Fakat yüzme egzersizi hiç risk içermez diyemeyiz. Doğru stil ve teknik kullanılmadığında verimliliği efora göre çok azaltır. Geçmişte yaşanan veya devam eden eklem ve kas problemlerinde negatif etki yaratıp, bunları derinleştirebilir. Ama doğru teknik ve kişiye uygun stilde uygulandığında eklem ve kas problemleri için çok faydalı bir antrenmandır. DOĞRU EĞİTMENİN ÖNEMİ FOTOĞRAF: DİNÇER DİNÇ Kalp ve damar problemi olanlar da güvenle yüzme egzersizlerini uygulayabilir. Fakat yine doğru teknik ve stili kullanmak çok önemlidir. Verimli ve uzun mesafe yüzme antrenmanında, kalp-damar rahatsızlıklarında dikkat edilmesi gereken nabız aralığının ayarlanması ve fayda sağlayacak şekilde egzersizin planlanmasında profesyonel destek almak en doğru tercih olacaktır. Diğer taraftan özellikle ısı farkı oluşabilecek denizlerde yüzerken kramp oluşumu riskini de unutmamak gerekir. Bunun için egzersiz öncesi iyi bir ısınma ve mineral yeterliliğine dikkat edilmelidir. Çocuklar için de çok önemli bir spor olan yüzme, kas ve eklem sisteminin gelişmesine yardımcı olur. Mücadele sporlarına göre daha az sakatlık riski taşıyan bir dal olarak görülürken, çocuklar için keyifli bir egzersizdir. Çocuklar 4-5 yaşından itibaren yüzme sporuyla tanışabilir. Aile fertleri tarafından uygulanan klasik yöntemler yerine profesyonel eğitmenler eşliğinde öğrendiklerinde daha kaliteli ve performanslı bir sonuç elde eder ve hayat boyu süren bir alışkanlık olarak bu sporu devam ettirebilirler. Yüzmenin çocuk bedenine en faydalı olduğu yaş 6’dır. Bu yaştaki çocuğun antrenör eşliğinde yüzme disiplinini alması sağlığı ve gelişimi için çok faydalıdır. Yüzmeyle başlanan spor disiplini ilerleyen yaşlarda tercih edilen diğer sporların da daha rahat yapılmasına zemin hazırlar. Yüzme egzersizi doğru stil ve teknikle 7’den 70’e her yaşta birey tarafından sağlıklı yaşam antrenmanı olarak yapılabilir. Hatta 70 yaşın üzerinde birçok insan bu sporu sağlığı için uygulamakta. Yüzme antrenmanınız için size yol gösterecek eğitmeninizi seçerken mutlaka bu alanda üniversitelerin ilgili bölümde eğitim almış olması şartını arayın. Özellikle çocukların eğitiminde bu konu daha da önem kazanıyor. Yüzme antrenmanınızda, doğru zamanda el ve ayak paleti, ayak tahtası gibi malzemeleri kullandığınızda tekniğinizi ve antrenman kalitenizi geliştirebilirsiniz. Yüzme egzersizi yanında havuzda kassal direnç antrenmanı olarak Aqua Gym metodunu da keyifle uygulayabilirsiniz. Dumbell ve barbell gibi bazı ek malzemeler, Aqua Gym dersini daha verimli ve keyifli kılacaktır. Yüzme antrenmanı için seçilen havuz, sağlık açısından büyük önem taşır. Havuzun temizlik ve kontrol sisteminin nasıl ve ne sıklıkla yapıldığını öğrenmenizde fayda var. Günümüzde havuzlarda ozonlama gibi ileri teknoloji ve kaliteli temizleme sistemleri tercih ediliyor. Kişisel sağlığınız için alerjik bir bünyeye sahip olup olmadığınızı da havuza girmeden önce test etmenizde yarar var. D-GYM: 0212 346 35 45 / 346 30 46 - www.dgym.com.tr 84 | D-LIFE NİSAN 2013 Mart13_d_gym_son.indd 84 05.04.2013 11:18
Benzer belgeler
Görüntüle - Espace Privé Chenot D-Life
oluşuyor. Benzer bir beslenme yöntemini benimseyen D-Life, sunduğu reçetelerle danışanlarının kalp-damar sağlığını korumalarına yardımcı
oluyor. Sayfalarımızda bu çok önemli kitapla ilgili
tüm deta...