THKP-C/HDÖ Ankara Davası Savunması
Transkript
THKP-C/HDÖ Ankara Davası Savunması
THKP-C/HDÖ ZAFER BÝZÝM OLACAKTIR! [ANKARA DAVASI SAVUNMASI] ERÝÞ YAYINLARI THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 1 DÖRDÜNCÜ BASKI TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ ZAFER BÝZÝM OLACAKTIR! ANKARA DAVASI SAVUNMASI Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi/Halkýn Devrimci Öncüleri Ankara Davasý Savunmasý, 27 Ekim 1994 tarihinde Ankara I Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde Munis Özgül tarafýndan okunmuþtur. Eriþ Yayýnlarý 2004. (Birinci baský: 1995, ikinci baský: 1999, üçüncü baský: Kasým 2001 -Umut Yayýncýlýk-) ÝÇÝNDEKÝLER 11 GÝRÝÞ BÝRÝNCÝ BÖLÜM TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ DEVRÝM PROGRAMLARI 15 17 18 20 20 21 23 26 27 31 33 34 36 37 38 38 39 43 45 49 54 56 57 58 61 63 Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi/Halkýn Devrimci Öncüleri Demokratik Halk Devrimi Programý I. Halk Ýktidarýnýn Temel Ýlkeleri II. Halk Meclisi III. Yerel Yönetimler IV. Ýþçi Sýnýfý ve Çalýþma Yaþamý V. Toprak Devrimi, Tarým ve Köylülük VI. Küçük Esnaf, Zanaatkar ve Özel Meslek Sahipleri VII. Sanayi ve Ekonomi-Politika VIII. Toplum ve Toplumsal Yaþam IX. Kadýn Haklarý ve Devrim X. Eðitim ve Devrim XI. Yargý, Yasalar ve Devrim XII. Silahlý Güçler Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi/Halkýn Devrimci Öncüleri Sosyalist Devrim Programý Giriþ I. Ýnsanlýðýn Tarihsel Geliþimi ve Sýnýflý Toplumlar II. THKPnin Nihai Hedefi : Dünya Komünizmi III. Proletarya Devrimi ve Proletarya Diktatörlüðü 1) Sömürenlerin Baský Aygýtýnýn Parçalanmasý ve Proletarya Diktatörlüðünün Kurulmasý 2) Kýr/Þehir Çeliþkisinin Çözümlenmesi 3) Maddi-Emek ile Zihni-Emek Arasýndaki Çeliþkinin Çözümlenmesi ve Kültür Devrimi 4) Toplumsal Yaþamýn Sosyalist Örgütlenmesi 5) Sosyalist Ekonominin Ýnþasý IV. Sosyalist Ülkeler ve Enternasyonalizm Sonsöz ÝKÝNCÝ BÖLÜM ÜLKEMÝZÝN EKONOMÝK, SÝYASAL VE SINIFSAL TAHLÝLÝ 65 67 85 97 103 Türkiye Toplumu Devrime Gebedir Sömürge Tipi Faþizm Oligarþinin Siyasal Zoru Emperyalist Ýþgali Yaþatmak Ýçindir Suni Denge ve Milli Kriz ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRKÝYE DEVRÝMÝNÝN YOLU: POLÝTÝKLEÞMÝÞ ASKERÝ SAVAÞ STRATEJÝSÝ 119 121 126 146 153 175 Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi Halk Savaþý Öncü Savaþý Temel Mücadele Biçimi: Silahlý Propaganda Tali Mücadele Biçimleri DÖRDÜNCÜ BÖLÜM EMPERYALÝZM VE BUNALIM DÖNEMLERÝ 179 181 181 183 193 196 198 202 202 206 216 219 252 Kapitalizmin Sürekli ve Genel Bunalýmý A- Serbest Rekabetçi Dönemde Buhranlar B- Emperyalist Dönemde Buhranlar Kapitalizmin Sürekli ve Genel Bunalýmýnda Deðiþik Dönemlerin Ayrýlmasý Birinci Bunalým Dönemi Ýkinci Bunalým Dönemi Üçüncü Bunalým Dönemi a) 1945-58 Dönemi b) 1958 Sonrasý Sonuç III. Bunalým Dönemi Ýçinde Ortaya Çýkan Geliþmeler Son Geliþmeler ve Yeni-Sömürgecilik BEÞÝNCÝ BÖLÜM ULUSAL SORUN VE PROLETARYANIN ÇÖZÜMÜ 271 273 274 274 283 291 325 347 Ulusal Sorun Üzerine Ulus ve Proletarya I. Uluslarýn Oluþumu ve Burjuvazi II. Ulusal-Devletler ve Proletarya III. Bunalým Döneminde Ulusal Sorunun Emperyalist Sistem Ýçi Çözüm Yollarý III. Bunalým Döneminde Ulusal Sorunlarýn Proleter Devrimci Çözüm Yolu Kürdistan ve Türkiyede Ulusal Sorun ALTINCI BÖLÜM NEDEN SAVAÞIYORUZ? 389 391 Neden Savaþýyoruz? SONSÖZ 401 BELGELER 403 405 406 407 416 425 427 431 THKP Amblemi THKC Amblemi THKP-C/HDÖ GENEL KOMÝTESÝnin 19 Nolu Bildirisi THKP-C/HDÖ GENEL KOMÝTESÝnin 20 Nolu Bildirisi THKP-C/HDÖ GENEL KOMÝTESÝnin 21 Nolu Bildirisi THKP-C/HDÖ GENEL KOMÝTESÝnin 22 Nolu Bildirisi THKP-C/HDÖ GENEL KOMÝTESÝnin 23 Nolu Bildirisi TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ ZAFER BÝZÝM OLACAKTIR! ANKARA DAVASI SAVUNMASI Bu savunma, Ankara I Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde 1993 tarihinde açýlmýþ olan Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi Halkýn Devrimci Öncüleri davasýnda Munis ÖZGÜL tarafýndan 27 Ekim 1994 tarihinde okunmuþtur. GÝRÝÞ Sýnýflar savaþýnýn giderek keskinleþmesi ülkemizdeki ekonomik, politik ve sosyal krizi iyice þiddetlendirdi. Öyle ki, bugün toplumun bütün kesimleri, eskisi gibi yaþamak istememeleri bir yana, patlamaya hazýr bir volkan gibi, bir kývýlcým beklemektedirler. Toplumun bütün kesimlerini sarsmaya baþlayan bu devrimci kasýrga, genç militanlara devrim arenasýnda sadece kendilerinin kaldýðýný gösterdi. Bu esen kasýrga, devrimci kavganýn çeþitli kesimlerinde fedakârca döðüþen genç militanlarýn benliðinde, bilincinde ve kalbinde derin deðiþiklikler yaptý; her çeþit feodal ve ataerkil iliþkileri parçaladý. Hayat, devrimci pratiðin içindeki iþçi, köylü, öðrenci militanlarý bir araya getirdi. Böylece, Leninizm temelleri üzerinde, devrimci yoldaþlýðýn oluþturduðu, kelimenin geniþ anlamý ile proleter devrimci bir örgüt doðdu. Bu örgüt, Türkiye deki karþý-devrim cephesinin bütün baský, þiddet ve cebrini göðüsleyerek kýrsal alanlardan fabrikalara, üniversitelere kadar, bütün kesimlerdeki devrimci mücadeleyi yönlendirme gayretleri içinde olanlarýn örgütüdür. Ýþte bu örgüt, Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesidir. Mahir Çayan yoldaþýn 15 Mart 1971de THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 11 söyle-diði bu sözlerin üzerinden 23 yýl geçti ve bu yýllar içinde savaþ, iniþ- çýkýþlarýyla, kayýplarýyla, kazanýmlarýyla sürdü. 30 Mart 1972 yýlýnda Kýzýlderede THKP-Cnin önder ve yönetici kadrolarýnýn, oligarþinin zor güçlerince imha edilmesinden sonra daðýlan örgütsel yapýnýn içinden, onun ideolojik-politik çizgisini sürdürmek amacýyla yeni bir oluþum ortaya çýkýyordu. Ýþte bu oluþum bir süre sonra THKP-C/HDÖ (Acilciler) adýný alacak olan örgüttür. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi, tarihsel olarak 196571 yýllarý arasýndaki devrimci mücadele içersinde doðmuþtur. Ülkemizde 50 yýldýr egemen bir güç olmuþ olan revizyonizme ve oportünizme karþý yürütülen yoðun ideolojik mücadele sürecinde ortaya çýkan THKP-C, 1971 yýlýnda Öncü Savaþýna baþlamýþ ve o günden bugüne kadar kesintisiz bir biçimde devrimci mücadeleyi sürdürmüþtür. THKP-Cnin bugüne kadarki savaþýnda onlarca yönetici ve kadrosu oligarþinin imha operasyonlarýnda katledilmiþlerdir. THKPCnin kurucusu, yöneticisi ve önderi Mahir Çayan yoldaþ, 1972 yýlýnýn 30 Martýnda Kýzýlderede yaþamýný yitirirken, oligarþinin THKPCnin varlýðýndan ve mücadelesinden ne denli korktuðunu da ortaya koymuþtur. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi/Halkýn Devrimci Öncüleri (THKP-C/HDÖ), kökleri insanlýðýn tarihsel kurtuluþ mücadelesinde olan devrimci örgütlenmelerin ülkemizin somut tarihsel koþullarý içinde ortaya çýkmýþ bir politik-askeri örgütlenme bütünlüðüdür. Daha tam ifadeyle, THKP-C/HDÖ, Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi olarak, iþçilerin, köylülerin devrimci örgütlenmesidir. Ülkemizin tarihsel koþullarý ve THKP-C nin tarihsel geliþimi nedeniyle örgütümüzün adý Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi/Halkýn Devrimci Öncüleri olarak kullanýlmaktadýr. Özellikle 1974 yýlýndan sonra THKP-Cnin yarattýðý sempatiyi kendi oportünist amaçlarý için kullanmak isteyen çeþitli çevrelerin ortaya çýkmasý üzerine, bu çevrelerle olan farklýlýðýn belirtilmesi ve belirlenmesi için örgütümüzün adýna Halkýn Devrimci Öncüleri eklenilmiþtir. Kamuoyunda tanýndýðý adýyla Acilciler, THKP-Cnin gerçek ve tek temsilcisidir. Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi, emperyalizme ve oligarþiye karþý mücadelede kararlý ve tek yolun silahlý kurtuluþ savaþý oldu- 12 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ðunu kabul eden unsurlarýn oluþturduðu; din, dil, ýrk, cinsiyet, siyasal düþünce ve ulusal köken farký gözetmeksizin Türkiye topraklarý üzerinde oturan tüm halkýn politik savaþ örgütüdür. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi ise, diyalektik ve tarihi materyalizm temelinde oluþturulan, Marksizm-Leninizmi eylem kýlavuzu olarak kabul eden proletaryanýn baðýmsýz siyasi savaþ örgütüdür. Mahir Çayan yoldaþýn kaleme aldýðý Kesintisiz Devrim-I ve Kesintisiz Devrim II-III adlý yazýlarda ortaya konulduðu gibi, THKPC, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisini devrim stratejisi olarak kabul etmiþtir. Daha ileride ayrýntýlarýyla ortaya koyacaðýmýz gibi, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi, emperyalizme ve oligarþiye karþý yürütülen devrim mücadelesinin yolunu, rotasýný ortaya koyar ve bu mücadelede temel mücadele biçimini silahlý propaganda olarak belirler. THKP-Cnin stratejisine göre, ülkemizde emperyalizme ve oligarþiye karþý bir Halk Savaþý verilmeksizin politik iktidarýn ele geçirilmesi olanaksýzdýr. Her türlü silah tekeline sahip emperyalizme ve oligarþiye karþý silahlý bir kurtuluþ savaþýnýn zaferi, düþmaný yenebilecek bir halk silahlý güçlerinin ortaya çýkmasýyla olanaklýdýr. Ýþte Halk Savaþý, halkýn silahlý gücünün ortaya çýkmasý ve düþmaný yenilgiye uðratmasýnýn tek yoludur. Ancak, emperyalizmin III. bunalým döneminin iliþki ve çeliþkileri nedeniyle, ülkemizde Halk Savaþý geçmiþ dönemlerde olduðu gibi doðrudan yürütülen ve baþlayan bir savaþ süreci deðildir. Halk Savaþýnýn verilebilinmesi için halk ile oligarþi arasýnda kurulmuþ olan suni dengenin bozulmasý þarttýr. Ýþte bu bozma eylemi, THKPCnin 1971den bu yana yürüttüðü savaþýn, yani Öncü Savaþýnýn temel hedefidir. Bu durum 1971 yýlýnda yayýnlanan Türkiye Halk Kurtuluþ Partisinin 1 Nolu Bildirisinde þöyle ortaya konulmuþtur: Þu anda iktidar mücadelesi yapan Partimiz iktidarý alabilecek güçte ve aþamada deðildir. Ancak, düzenli ordular savaþý aþamasýnda bütün yurt çapýnda yönetimi ele geçirmeden söz etmek mümkündür. Ve biz, bugün bu aþamayý yaþadýðýmýzý asla iddia etmiyoruz. Biz sadece, halkýmýzýn ihtilalci savaþýnýn bu aþamaya gelebilmesi için gerilla savaþýnýn þart olduðunu iddia ediyor ve bu amaçla dövüþüyoruz. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 13 Ýçinde bulunduðumuz dönem, halk kurtuluþ savaþýnýn þehir gerillasý biçiminde yürütüldüðü dönemdir. Partimiz, politik savaþýn bu mücadele biçimini belli kurallara baðlamýþtýr. Þehir gerilla savaþýnda hedef, emperyalist güçler, tekelci burjuvazi ve onlarýn köpekleridir. Bu hedeflere vuran bütün hareketleri destekleyen Partimiz, bu hedeflere yönelmeyen adi gangansterlik niteliðindeki eylemleri þiddetle kýnar. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi bizzat savaþan partizanlardan oluþmaktadýr. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi, politik ve askeri liderliðin birliði ilkesini esas almaktadýr. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisinin önderliðinde yürütülen uzun ve çeþitli ara evrelerden geçen gerilla savaþý, halkýn gerçek ordusunu doðuracaktýr. Türkiye ihtilâlinin yolu, Partimizin yoludur. Partimizin yolu, halkýmýzýn kurtuluþ yoludur. THKP ve THKCnin amaçlarý en açýk biçimde programlarýnda ifade edilmiþtir. 14 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] BÝRÝNCÝ BÖLÜM TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ DEVRÝM PROGRAMLARI TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ CEPHESÝ HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ DEMOKRATÝK HALK DEVRÝMÝ PROGRAMI Ülkemiz yeraltý kaynaklarýndan dýþ ticaretine, ekonomisinden politikasýna, kültüründen sanayisine kadar emperyalizmin denetimi altýnda bir ülkedir. Emperyalizme baðýmlýlýk ve onunla iþbirliði yapan yerli tekelci burjuvazi, toprak aðalarý, tefeci tüccar, büyük toprak sahiplerinin, kýsacasý, oligarþinin sömürüsü, ülkenin mevcut yapý içinde kalkýnmasý ve geliþmesi önünde en büyük engeldir. Ýnsan haklarýnýn hayasýzca çiðnendiði, demokratik hak ve özgürlüklerin kýsýtlandýðý, engellendiði ve sýk sýk ortadan kaldýrýldýðý ülkemizde demokratik halk devrimi kaçýnýlmazdýr. Bu devrim mücadelesinde kitlelerin politik savaþ örgütü olan Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi, baðýmsýz ve demokratik bir ülke yaratmak amacýyla savaþmaktadýr. Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesinin zaferi halkýn zaferi olacaktýr ve gerçek bir demokrasinin ve halk iktidarýnýn kurulmasýný saðlayacaktýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 17 I. HALK ÝKTÝDARININ TEMEL ÝLKELERÝ Anti-emperyalist ve anti-oligarþik devrimle kurulacak halk iktidarý, iþçilerin ve köylülerin, baðýmsýz bir ülkede, insan haklarýna, insan emeðine saygýlý, hukukun üstünlüðünü kabul eden, laik, toplumsal, devrimci-demokratik iktidarýdýr. Bu halk iktidarýnda, tüm bireyler temel hak ve özgürlüklere tam olarak sahip olacaklar ve haklarýný kullanmalarýný ortadan kaldýran, sýnýrlayan ya da geciktiren her türlü yasa, yasa maddesi, kararname, genelge, tüzük ve uygulamalar iptal edilecektir. Halk iktidarýnda: a) Irk, renk, cins, dil, din, siyasal görüþ ya da düþünce ve ulusal köken ayrýmý yapýlmaksýzýn tüm yurttaþlar eþittir ve ayný haklara sahiptir. b) Hiç kimsenin özel yaþamýna, ailesine, konutuna, özel yazýþma ve haberleþmesine dokunulamaz. c) Halk devleti sýnýrlarý içindeki her birey, yurttaþlýk haklarýna sahiptir ve hiç kimse bu haktan yoksun býrakýlamaz. d) Hiç kimseye, hiç bir nedenle iþkence yapýlamaz; zulüm, insanlýk dýþý ve onur kýrýcý uygulama yapýlamaz ve bu nitelikte ceza verilemez. e) Her yurttaþ, düþüncelerini özgürce ifade etme ve yayma hakkýna sahiptir. Düþüncelerinden dolayý hiç kimseye ceza verilemez. f) Her yurttaþ, ülkenin baðýmsýzlýðýný ortadan kaldýrmaya ve halk demokrasisini yýkmaya yönelik olmadýðý sürece, önceden izin almaksýzýn toplantý düzenleme, gösteri yapma ve örgütlenme hakkýna sahiptir. g) Her yurttaþ, ülkenin baðýmsýzlýðýna ve halk demokrasisine karþý olmamak koþuluyla, belli bir siyasal düþünce etrafýnda, önceden izin almaksýzýn, siyasal parti kurma ve partiye üye olma hakkýna sahiptir. Yargý organlarýnýn kararý olmaksýzýn siyasal parti bina ve eklentilerinde arama yapýlamaz, parti faaliyetleri sýnýrlanamaz ve kapatýlamaz. h) Hiçbir insan, baský ya da zorla ve de istemediði iþlerde çalýþtýrýlamaz. 18 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] i) Basýn-yayýn organlarý ile sanat faaliyetleri ve ürünleri üzerinde öndenetim yapýlamaz ve hiçbir biçimde sansür edilemez. j) Onaltý yaþýný doldurmuþ, kadýn ve erkek her yurttaþ seçme hakkýna ve yirmibir yaþýný doldurmuþ, kadýn ve erkek her yurttaþ seçilme hakkýna sahiptir. k) Seçimler, her düzeyde genel ve eþit oyla, gizli oyaçýk sayým ilkesine göre yapýlýr. l) Tüm üst düzey devlet görevlileri, seçimle göreve getirilir ve seçmenler tarafýndan ayný biçimde görevden alýnabilirler. m) Tüm yurttaþlarýn yurtiçi ve yurtdýþý seyahat haklarý hiçbir biçimde ortadan kaldýrýlamaz. n) Hiçkimseye, hiç bir nedenle ölüm cezasý verilemez. o) Resmi devlet dili uygulamasý yapýlamaz. p) Her yurttaþ, tüm hak ve özgürlükleri kullanma, sosyal ve kültürel faaliyette bulunma, siyasal yönetime katýlma ve çalýþma hakkýný engelleyen, sýnýrlayan ya da ortadan kaldýran yasalara ve uygulamalara karþý, yargý organlarýna dava açma ve ilgili yerlere dilekçe verme hakkýna sahiptir. Bu giriþiminden dolayý, bu bireyler hakkýnda soruþturma açýlamaz, ceza verilemez. Baðýmsýz ve baðlantýsýz, demokratik eþitlik ilkesine baðlý, her türlü ilhaký reddeden bir dýþ politikayý temel alan halk iktidarý, bu iliþkilerde açýklýk ilkesini uygular. Emperyalizme karþý yürütülen halk kurtuluþ savaþlarýný, maddi ve manevi olarak destekleyen halk iktidarý, her türlü emperyalist, saldýrgan ve yaðmacý savaþlara karþý çýkar. Halk iktidarý ile, ülkeyi, ekonomik, politik, askeri, kültürel her alanda tam bir hegemonya altýnda tutan ve sömüren emperyalizmin dayattýðý her türlü uluslararasý ittifaklardan ve paktlardan çýkýlacaktýr. Emperyalist ülkelerle, açýk ya da gizli, yapýlmýþ her türlü ikili anlaþmalar derhal feshedilecektir; bu ve diðer anlaþmalardan doðan tüm üs ve tesisler kapatýlacaktýr. Oligarþik yönetimin yapmýþ olduðu tüm gizli antlaþmalar, derhal ve olduðu gibi yayýnlanacaktýr. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný ve ulusal azýn- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 19 lýklarýn tam hak eþitliðini kabul eden halk iktidarý, ülke sýnýrlarý içinde bulunan Kürt ulusunun bu haklarýný baðýmsýz devlet, özerklik, federasyon, birlik vb. özgürce kullanmasý için gerekli koþullarý oluþturur. Kýbrýs sorununun çözümünde tam baðýmsýz ve demokratik bir cumhuriyet kurulmasý esas alýnýr. Hatay ilinin TCye katýlmasýnda ortaya çýkan ve süregelen sorunlarýn çözümünde, demokratik yeni bir referandum da dahil olmak üzere, deðiþik biçimler il halkýnýn doðrudan katýlýmýyla ele alýnacaktýr. Halk iktidarýnýn bu temel ilkelerine baðlý olarak, demokratik bir anayasa ilk Halk Meclisince hazýrlanacak ve halkoyuna sunulacaktýr. II. HALK MECLÝSÝ Tüm yasama ve yürütme gücü Halk Meclisine ait olacaktýr. Halk Meclisi üyelerinin 2/3'ü, halkýn genel ve eþit oyu ile, gizli oy-açýk sayým ilkesine baðlý olarak yapýlacak tek dereceli seçimle belirlenecektir. Seçilme hakký olan her yurttaþ baðýmsýz olarak ya da bir siyasal parti adýna seçimlere katýlabilecektir, Halk Meclisi seçimleri dört yýlda bir yapýlacaktýr. Halk Meclisinin, kalan 1/3 üyesi Genel Halk Konseyinin kendi üyeleri arasýndan seçilecek ve görev süreleri iki yýl olacaktýr. Halk Meclisinin tüm üyeleri, görev süresince yasal dokunulmazlýða sahip olacaklardýr. Halk Meclisi, yürütme gücünü, doðrudan kendi üyeleri arasýndan seçeceði hükümet baþkaný ve yeter sayýda hükümet üyeleri ile kullanacaktýr. Devleti temsil yetkisi, bu seçilmiþ hükümet ve üyelerine ait olacak ve bakanlýk iþleri komiteler aracýlýðý ile yürütülecektir. Halk hükümeti, tüm faaliyet ve kararlarýndan dolayý Halk Meclisine karþý sorumlu olacak ve Halk Meclisi tarafýndan görevden alýnabilecektir. III. YEREL YÖNETÝMLER Halkýn her düzeyde yönetim ve kararlara katýlýmýný esas alan demokratik halk iktidarýnda, yerel yönetimlerin halkýn doðrudan siyasal yönetimine uygun organlar haline getirilmesi için gerekli düzenlemeler yapýlacak ve devrim sürecinde halkýn öz insiyatifi- 20 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] yle kurulmuþ olan kitle örgütleri yasal kuruluþlar haline getirilecektir. Bu amaçla, oligarþik dikta yönetiminin uzantýsý olan belediyeler ve muhtarlýk düzeni ve buna baðlý meclisler, kurullar kaldýrýlacaktýr. Yeni yerel yönetimler, halkýn doðrudan oyu ile seçilmiþ halk komiteleri ve Ýl ya da Ýlçe Halk Konseyleri tarafýndan oluþturulacaktýr. Ýlçe Halk Konseyleri, halkýn doðrudan oyu ile seçilmiþ halk komiteleri ile iþçi konseyleri, köy komiteleri, sendikalar, kadýn örgütleri, gençlik örgütleri ve diðer kitle örgütleri temsilcilerinden oluþacaktýr. Ýlçe Halk Konseylerinin ilçe nüfuslarýna göre belirlenecek sayýda gösterecekleri adaylar arasýndan, il halkýnýn genel oyu ile seçilecek temsilciler, Ýl Halk Konseylerini ve Ýl Halk Konseyleri de Genel Halk Konseyini oluþturacaktýr. IV. ÝÞÇÝ SINIFI VE ÇALIÞMA YAÞAMI Halk iktidarýnda, her alanda iþçiler ve memurlar için iþgünü 8 saati ve haftalýk çalýþma süresi 40 saati geçemeyecektir. Her çalýþanýn haftada en az 48 saat ücretli izin hakký ile yýllýk 40 gün ücretli tatil hakký olacaktýr. Kadýn iþçiler için iþgünü 6 saati ve haftalýk çalýþma süresi 30 saati geçemeyecektir. Aðýr sanayide, madenlerde ve yýpratýcý iþlerde çalýþan iþçiler için iþgünü 6 saati ve haftalýk çalýþma süresi 30 saati geçemeyecektir. Bu iþkollarýnda ve iþyerlerinde kadýn emeði kullanýmý yasaklanacaktýr. Eþit iþe eþit ücret ödenmesi ilkesi getirilecek; sendikasýz ve sigortasýz iþçi çalýþtýrýlmasý yasaklanacaktýr. Her iþyerinde, iþçilerin yönetime katýlýmýný saðlayacak ve giderek tüm yönetimi yürütecek bir sistem kurulacaktýr; iþçilerin kendilerine iliþkin konularda söz ve karar sahibi olmalarý güvence altýna alýnacaktýr. Bu amaçla: a- Devletleþtirilmiþ ve millileþtirilmiþ sanayi kuruluþlarý ile kollektif devlet çiftliklerinin yönetsel ve mali idaresi, tümüyle iþçilere býrakýlacaktýr. Her iþyerinde ve çiftliklerde, iþçilerin gizli oyu ile seçilmiþ THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 21 Ýþçi Komiteleri yönetim organý olarak faaliyet göstereceklerdir. Komite üyeleri iki yýllýk bir süre için seçilecek ve iþçiler tarafýndan ayný biçimde görevden alýnabilinecektir. Bu komiteler, düzenli aralýklarla ve sürekli olarak, çalýþmalarý hakkýnda iþçilere bilgi vermekle yükümlü olacaklardýr. Ýþçi Komitelerinin yönetimindeki bu iþyerlerinde yönetici müdür ve yardýmcý teknik personal, iþçi komiteleri ile Ýl Halk Konseyinin ve sendikalarýn temsilcilerinin oluþturduðu bir kurul tarafýndan, sözleþmeli ve geçici olarak seçilecektir. Bu yönetici ve yardýmcý teknik personal iþçi komitelerinin saptadýðý politikaya göre faaliyette bulunurlar. Ýþyeri Ýþçi Komiteleri, Ýl Ýþçi Komiteleri Konseyini ve bu konseyler de, Genel Ýþçi Komiteleri Konseyini oluþturacaklardýr. Genel Ýþçi Komiteleri Konseyi, bir bütün olarak sanayi üretiminin ve yönetimin planlanmasýný yapan, genel politikalarý belirleyen ve iþçileri yasal kurumlarda temsil eden bir organ olarak faaliyet gösterecektir. b- Özel sanayi kuruluþlarýnda oluþturulacak Ýþçi Komiteleri, iþyerinde çalýþma koþullarýna ve kendilerine iliþkin konularda, iþverenle eþit haklara sahip katýlým organlarý olacaktýr. Ýþçi alýmý ve çýkarýmýnda ve disiplin iþlemlerinde, bu komitelerin kararý esas olacaktýr. Bu iþyerindeki komiteler, kollektif yönetime sahip iþyerlerindeki iþçi komiteleri ile ayný haklara sahip olarak Ýl ve Genel Ýþçi Komiteleri Konseylerinde de yer alacaklardýr. Halk iktidarýnda, tüm çalýþanlarýn sendika kurma ve sendikaya üye olma hakký olacaktýr. Grev yapma hakký önündeki her türlü engel kaldýrýlacaktýr, özgür bir toplu sözleþme sistemi kurulacaktýr. Lokavt yasaklanacaktýr. Ücretlerin belirlenmesinde, iki çocuklu aile birim alýnarak yapýlacak ve her yýl yeniden düzenlenecek asgari geçim miktarý esas alýnacaktýr. Asgari geçim miktarýnýn belirlenmesinde, çaðdaþ yaþamýn getirdiði gereksinmelerin karþýlanmasýna dayalý nesnel ölçütler kullanýlacaktýr. Ücretler hiç bir biçimde asgari geçim miktarýnýn altýnda olamayacaktýr ve bu miktar vergi dýþý býrakýlacaktýr. Gece çalýþmasý sýnýrlandýrýlacak ve ücretli ya da ücretsiz fazla mesai kaldýrýlacaktýr. Fazla mesai gerektiren zorunlu durumlarda gerekli kurallar, doðrudan çalýþanlarca belirlenecek ve gönül- 22 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] lülük esas olacaktýr. Tüm çalýþanlar için emeklilik yaþý, kadýnlarda 45, erkeklerde 50 yaþ olarak belirlenecektir. Yýpratma oraný yüksek iþlerde emeklilik yaþý erkekler için 40, kadýnlar için 35 yaþ olarak belirlenecektir. Her durumda fiilen 20 yýl çalýþmýþ olan erkek ücretliler ile 15 yýl çalýþmýþ olan kadýn ücretliler, yaþ durumuna bakýlmaksýzýn emekli olma hakkýna sahip olacaklardýr. Emeklilik ödentisinin belirlenmesinde ücretlinin son yýlki net geliri gözönünde tutulacaktýr. Ýstisnasýz tüm çalýþanlar (özel iþinde bireysel olarak çalýþanlar ile köylüler de dahil) Genel Sosyal ve Saðlýk Sigortasý kapsamýna alýnacak ve bu sigorta konularý geniþletilecektir. Ayrýca tüm çalýþanlarýn yararlanacaðý iþsizlik sigortasý kurulacaktýr. Tüm iþçilerin poli-teknik eðitimi yapýlacaktýr. Bu amaçla iþçi okullarý oluþturulacaktýr. Çocuk emeði kullanýmý, istisnasýz yasaklanacaktýr. Her iþyerinde kreþ ya da çocuk yuvalarý kurulmasý zorunlu olacak ve çalýþanlarýn çocuklarýnýn buralardan ücretsiz olarak yararlanmasý saðlanacaktýr. Özel Sanayi Ýþçileri Fonu adý altýnda, geliri sadece özel sanayi iþverenlerinden saðlanacak bir fon kurulacaktýr. Bu fon, özel iþye- rinde çalýþan iþçilerin iþyerinin kapanmasý ya da iþten çýkarma du- rumunda kullanýlacaktýr. Bu fonun tüm yönetimi Genel Ýþçi Komiteleri Konseyine ait olacaktýr. V. TOPRAK DEVRÝMÝ, TARIM VE KÖYLÜLÜK Toprak aðalarý, tefeciler, büyük toprak ve sürü sahipleri ve toprak burjuvazisi dýþýndaki tüm köylü kitlelerini insanca ve çaðdaþ yaþam koþullarýna kavuþturmak, geri býraktýrýlmýþ bir tarýmsal ekonomiden, ileri ve kollektif bir tarým ekonomisine geçmek amacýyla toprak devrimi yapýlacaktýr. Bu amaçla: a) Özel kiþi ya da þirketlere ait tüm madenler, ormanlar, korular, meralar, limanlar, liman tesisleri, deniz barýnaklarý; akarsular ve bunlar üzerinde kurulu barajlar, elektrik santralleri, köprüler, deðirmenler; doðal ve baraj gölleri ve bunlar üzerindeki tesisler; sulama ve su göletleri, su kanallarý; petrol baþta olmak üzere THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 23 tüm yeraltý kaynaklarý ve tarým dýþý tüm topraklar millileþtirilecektir. b) Toprak aðalarýnýn, tefecilerin ve karþý-devrime hizmet etmiþ ya da yardýmda bulunmuþ kiþilerin, tüm topraklarýna ve mal varlýklarýna tazminat ödemeksizin el konulacaktýr. c) Büyük toprak sahiplerinin, toprak burjuvazisinin, büyük sürü ve sýðýr sahiplerinin tüm topraklarý, mallarý ve tesisleri ile tüm besicilik ve mandýracýlýk tesisleri ve de balýkçýlýk ve diðer su ürünleri üzerinde kurulmuþ tekellerin tüm mal varlýklarý kamulaþtýrýlacaktýr. Bütün seralar, meyve ve sebze tesisleri, kurutma kompleksleri vb., özel tarýmsal kurum ve kuruluþlar devletleþtirilecektir. Bu kamulaþtýrma ve devletleþtirmeler karþýlýðýnda tazminat ödenmesinde, mülk sahiplerinin ya da ortaklarýnýn devrimci mücadele ve devrim karþýsýndaki tutumlarý esas alýnacaktýr. Karþý-devrimci faaliyetleri, doðrudan ya da dolaylý olarak finanse eden, düzenleyen kiþi ve kuruluþ ortaklarýna hiçbir biçimde tazminat ödenmeyecektir. d) Yukarýda belirtilenlerin dýþýnda kalan özel tarýmsal topraklardan, niteliðine, yerine, ekim konusuna ve koþullarýna baðlý olarak, sulu arazide 70 dekar, kuru arazide 200 dekarýn üstünde kalan topraklar millileþtirilecektir. Bu toprak sahiplerine gerçek deðeri üzerinden, Köy Komitelerince yerinde belirlenecek miktarda bedel ödenecektir. e) El konulan, millileþtirilen ve kamulaþtýrýlan tarýmsal topraklar, verimli bir üretim yapacak ve üreticinin bakmakla yükümlü olduðu ailesinin gereksinmelerini karþýlayacak miktarda olmak üzere, belirlenen sýnýrlar içinde, kadýn ve erkek ayrýmý yapýlmaksýzýn, 16 yaþýndan büyük, doðrudan üretici olan topraksýz ve az topraklý köylülere, bedelsiz olarak ve eþit miktarda daðýtýlacaktýr. Daðýtýlacak topraklar üzerinde kiracý, ortakçý vb. olarak çalýþan köylülere öncelik tanýnacaktýr. f) 1000 dekarýn üzerindeki topraklar, bölünmeksizin kollektif çiftlikler olarak düzenlenecektir. Kamulaþtýrýlan ve devletleþtirilen tarýmsal tesisler, üretim araçlarý, sürüler vb., bu alanlarda çalýþan ücretli tarým iþçilerinin kollektif yönetiminde düzenlenecektir. g) Toprak daðýtýlan her köylüye, tarýmsal araçlar, kimyasal girdiler, tohumlar, uzun vadeli ve faizsiz krediyle halk devletince 24 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] temin edilecektir. Köylülere gerekli tarýmsal bilgi ve eðitim halk devletince saðlanacaktýr. h) Köylülerin özgür katýlýmý temelinde demokratik iþleyiþe sahip köy üretim kooperatifleri ve kollektif çiftlikler kurulmasý teþvik edilecektir. Bunlara, kadýn ve erkek ayrýmý yapýlmaksýzýn, tüm doðrudan üreticilerin katýlýmý esas alýnacaktýr ve katýlanlarýn yýllýk üretim gelirleri devlet tarafýndan garanti edilecektir. Bu kooperatif ve çiftlik üyelerine bedelsiz konut temin edilecek ya da konutlarýnýn bedelsiz yenilenmesi saðlanacaktýr. Kollektif çiftliklere halk devleti, her türlü tarým makinalarýný, kimyasal girdileri, tohumlarý, teknik bilgi, eðitim ve teknik elemaný bedelsiz olarak temin edecektir. Köy üretim kooperatifleri ve kollektif çiftliklerin yönetiminde, üyelerin demokratik ve eþit katýlýmý esas olacak, yöneticiler, üyelerin doðrudan oyu ile seçilecek ve ayný biçimde görevden alýnabilinecektir. i) Belli merkezlerde, tüm köylülerin yararlanmasý için traktör ve tarým makinalarý istasyonlarý kurulacaktýr. Buralardan bireysel özel üreticiler için yapýlacak bakým ve onarýmlar için hizmet ücreti alýnmayacaktýr ve buralardan isteyen köylüye maliyet karþýlýðý tarým makinalarý kiralanacaktýr. Kurulacak Tarým Geliþtirme Merkezlerinden her köylünün yararlanmasý saðlanacaktýr. j) Tarým ürünlerinin, üreticiler tarafýndan pazarlanabilmesi amacýyla, kentlerde Tarým Ürünleri Satýþ Merkezleri kurulacaktýr. Bu merkezlerde üreticiler için gerekli konaklama yerleri bulunacak ve buralardan her köylünün ücretsiz yararlanmasý saðlanacaktýr. Halk devleti, köy üretim kooperatifleri ve kollektif çiftliklerin ürünlerini, her koþulda satýn alma garantisi verecektir. k) Her köyde, köye iliþkin ortak topraklarýn, meralarýn, sulama kanallarýnýn, göl ve göletlerin eþit biçimde kullanýmýný saðlamak, köyün geliþimine iliþkin yatýrýmlarý planlamak ve yürütmek, çeþitli düzeylerde köyü temsil etmek amacýyla Köy Komiteleri kurulacaktýr. Tarýmsal vergi gelirlerinin bir bölümü ile oluþturulacak Köy Geliþim Fonu, bu komitelerce yönetilecektir. Köy Komiteleri, belli süreler için, köylülerin doðrudan ve eþit oyu ile seçilecek ve ayný biçimde görevden alýnabilinecektir. Ýl düzeyinde Köy Komiteleri Konseyleri oluþturulacak ve bu konseylerin yönetim kurullarý Genel Köy Komiteleri Konseyini oluþturacaktýr. Genel Köy Komiteleri Konseyi, ülke çapýnda tarým- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 25 sal üretimin planlanmasýnýn ve köy geliþimine iliþkin plan ve programlarýn yapýldýðý organ olacaktýr. l) Her türlü toprak ticareti yasaklanacaktýr. Toprak, sadece devlete satýlabilinecek ve devlet bunlarý gerçek deðerleri üzerinden satýn almakla yükümlü olacaktýr. Baþka alanlarda çalýþmak isteyen köylü, topraðýný ve tarým aletlerini kollektif çiftliklere devrettiði takdirde, devlet bunlara iþ bulacak ve konut temin edecektir. m) Tarýmda bireylerin ücretli-emek kullanýmý yasaklanacaktýr. Tarým iþçileri kollektif devlet çiftliklerinde istihdam edilecektir. n) Alacaklýlarýn tarladaki ürüne hasattan önce elkoyma hakký kaldýrýlacaktýr ve tarým araçlarýnýn, ürünün, tohumun, gübrenin ve çift hayvanlarýnýn, köylü için üretimini sürdürebilmesi için zorunlu olan bölümüne el konulamayacaktýr. o) Toprak daðýtýlan köylüler ile kollektif çiftlik üyesi olan köylülerin ipotek borçlarý ile tefecilere olan tüm borçlarý iptal edilecektir. p) Yaþamlarýný balýkçýlýk ve diðer su ürünleriyle sürdüren bireysel üreticiler için, gerekli barýnaklar ve tesisler kurulacak; gerekli üretim araçlarý alýmý için faizsiz kredi verilecek; ürünlerin en kýsa sürede tüketiciye ulaþtýrýlmasý için gerekli ulaþým araçlarý temin edilecektir. Bu üreticiler, Genel Sosyal ve Saðlýk Sigortasý ile Ýþsizlik Sigortasý yanýnda, özel deniz kazalarý sigortasýna sahip olacaklardýr. Malülük ya da ölüm durumunda bakmakla yükümlü olduklarý aile bireylerinin geçimi, barýnmasý ve çocuklarýnýn eðitimi devlet tarafýndan üstlenilecektir. r) Ýki yýl üstüste ekilmeyen topraklar ile karþý-devrimci faaliyette bulunanlarýn topraklarý, bedel ödenmeksizin kamulaþtýrýlacak ve kollektif çiftliklere devredilecektir. s) Tarým ve tarým ürünlerinden alýnacak vergilerin aynî olarak ödenmesi kolaylýðý getirilecektir. VI. KÜÇÜK ESNAF, ZANAATKAR VE ÖZEL MESLEK SAHÝPLERÝ Halk iktidarýnda küçük esnaf ve zanaatkarlarýn birleþik faaliyetleri teþvik edilecek ve bu þekilde örgütlenmiþ çalýþma yerlerindeki devlet kuruluþlarýnýn faaliyetleri sýnýrlandýrýlacaktýr. Bu birlik üyelerine, devlet, asgari geçim miktarýna eþit bir geliri garanti ede- 26 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] cektir. Tüm küçük esnaf, zanaatkar ve özel meslek sahipleri Genel Sosyal ve Saðlýk Sigortasý kapsamýna alýnacaktýr. Taþýma ve ulaþtýrma sektöründe bireysel olarak çalýþanlara kaza sigortasý ile bakým, onarým ve yenileme sigortasý kurulacaktýr. Taþýma birlikleri kuran taþýt sürücülerine halk devleti iþ garantisi saðlayacaktýr. Kent içi ve dýþý yolcu taþýmacýlýðý yapanlarýn, araçlarýnýn mülkiyeti kendilerine ait olmak üzere, kamu kitle taþýma kuruluþlarýna katýlmalarýna olanak saðlanacaktýr. Özel binek araçlarýnýn, ücretli sürücülerce ticarette kullanýlmasý önlenecektir. Bu þekilde kullanýlan araçlarýn, ücretli sürücü tarafýndan satýn alýnmasý için gerekli kredi, öncelikle ve faizsiz olarak temin edilecektir. Emeklilik hakkýný almýþ her ticari taþýt sahibi sürücü, aracýný cari fiyatlarla devlete devrederek emekliye ayrýlabilecektir. Bu þekilde emekli olanlarýn, emekli ödentisinde son yýlki geliri esas alýnacaktýr. VII. SANAYÝ VE EKONOMÝ-POLÝTÝKA Baþta ABD emperyalizmi olmak üzere, tüm emperyalist ülkelerin ve çokuluslu tekellerin açgözlü sömürüsünün ve yerli iþbirlikçilerinin talanýnýn sonucunda ortaya çýkmýþ olan çarpýk ve geri bir sanayiye sahip ülkemizde, demokratik halk devrimi, gerçek ve baðýmsýz bir sanayileþme ve ileri bir tarýmsal ekonomi yaratarak, halkýn yaþam düzeyini sürekli yükseltmek amacýyla, halkýn öz insiyatifine, emeðine ve örgütlü gücüne dayalý bir ekonomik yapý oluþturmaya olanak saðlar. Halka dayalý, demokratik katýlýmý esas alan ve emeði tüm deðerlerin yaratýcýsý olarak gören halk iktidarýn ekonomi-politikasý, herþeyden önce yeni-sömürgeciliðin hýzla tasfiyesini amaçlar. Reformist deðil, devrimci nitelikte olan bu ekonomi-politikanýn yürütülmesinde, halk iktidarý, yeni-sömürgeciliðin tasfiyesi ve oligarþik sömürünün ortadan kaldýrýlmasý için gerekli önlemleri alacaktýr. Bu amaçla: a) Sanayi, tarým, madencilik, mali ve hizmetler sektöründe yabancý þirketlerin doðrudan yatýrýmlarýna son verilecektir. Bu sek- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 27 törlerde emperyalist ülkelere ait tekelci þirketlerin ve filyallerinin tüm mal varlýklarý, tazminat ödenmeksizin millileþtirilecektir. Diðer ülkelere ait þirketlerin mal varlýklarý, gerçekleþtirdikleri kâr transferleri ve ana sermayeleri gözönünde tutularak hesaplanacak bir tazminat karþýlýðýnda millileþtirilecektir. b) Ýstisnasýz tüm sektörlerde faaliyet gösteren, yerli tekelci ve iþbirlikçi sanayi ve ticaret burjuvazisine ait tüm þirketler ve kuruluþlar ile bunlarýn kiþisel ya da ailesine ait mal varlýklarý, tazminat ödenmeksizin millileþtirilecektir. Bu þirket ve kuruluþlarýn, yabancý þirket ve kuruluþlarla ortaklýk halinde olmalarý durumunda, yabancý ortaklara hiçbir tazminat ödenmeyecektir. Ýþbirlikçi tekelci burjuvazinin yabancý þirket, kuruluþ ya da devletlerle yapmýþ olduklarý her türlü anlaþma, sözleþme ve garantiler iptal edilecektir. c) Emperyalist devletlere, þirketlere, mali kuruluþlara ya da uluslararasý finans kurumlarýna (IMF, Dünya Bankasý, IFC vb.) oligarþinin özel ya da devlet adýna yapmýþ olduðu, kýsa, orta ve uzun vadeli her türlü borçlar iptal edilecektir. Diðer ülkelerle yapýlmýþ olan ekonomik ve sosyal amaçlý devlet kredi ve borçlarýnýn ödenmesinde ise, uzun vadeli bir plan dahilinde, ana para olarak tasviyesi esas alýnacaktýr. Ancak, Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesinin açýk çaðrýsýndan sonra, devrimci savaþ sürecinde bu ülkelerin oligarþinin devletine vermiþ olduklarý ekonomik ve sosyal amaçlý borç ve krediler hiçbir biçimde ödenmeyecektir. d) Kimya, madencilik, metalurji, petrol ve petrol ürünleri, otomotiv, inþaat, askeri malzeme üretimi, ulaþým, haberleþme, ilaç, tütün, çay üretimi ve diðer temel ihtiyaç maddeleri sektöründe þirket ve kuruluþlarýn faaliyetlerine son verilecektir. Diðer sanayi kollarýnda, 30dan fazla iþçi çalýþtýran tüm þirket ve kuruluþlar devletleþtirilecektir. Bunlara ödenecek tazminat miktarý, Ýþçi Komitelerince belirlenecektir. Halk iktidarýnda karþý-devrimci faaliyette bulunan ve toplumsal çýkara aykýrý faaliyet sürdüren özel sanayi kuruluþlarý, tazminat ödemeksizin devletleþtirilecektir. e) Dýþalým ve dýþsatým devletleþtirilecektir. f) Tüm özel bankalar, mali kuruluþlar ve özel sigorta kuruluþlarý devletleþtirilecektir. Bunlar ve diðer devlet bankalarý birleþtirilerek tek bir merkez bankasý oluþturulacak ve bu banka ülkedeki tüm bankacýlýk iþlemlerini yerine getirecektir. Altýn, gümüþ vb. deðerli madenlerin ticareti sýnýrlandýrýla- 28 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] cak ve bu alanda faaliyet gösteren kuyumcu, sarraf vb. kiþi ve kuruluþlarýn elindeki stoklar kamulaþtýrýlarak Merkez Bankasýna devredilecektir. g) Lüks tüketim malý üretimine son verilecek ve bu mallarýn ithalatý yasaklanacaktýr. h) Gece kulübü, bar, pavyon, gazino ve büyük özel maðazalar kapatýlacaktýr. i) Büyük özel marketler, özel turizm tesisleri devletleþtirilecektir. Deniz kýyýlarýnýn yaðmalanmasýyla yapýlmýþ olan tüm özel lüks konutlar, villalar vs. kamulaþtýrýlacaktýr. j) Önemli bir ekonomik gücün ve emeðin yok olmasýna yol açan bürokrasi yeniden düzenlenecek ve bürokratik iþlemler basitleþtirilecektir. k) Sanayi ürünlerinde standartlaþmaya gidilecektir. l) Özel sanayi kuruluþlarýnýn merkezi plana göre üretim yapmalarý saðlanacaktýr. Bu kuruluþlarýn plan hedefleri üstünde üretim artýþlarý saðlamalarý için gerekli teþvikler yapýlacaktýr. Küçük-sanayiler için, organize sanayi bölgeleri oluþturulacak ve var olanlar yeniden düzenlenecektir. Alýnan bu ekonomik önlemlere paralel olarak merkezi planlamaya özel önem verilecektir. Alýnan önlemler ve uygulamalarla ortaya çýkacak toplumsal sermaye ve emek-gücü, mevcutlarýyla birlikte merkezi plana göre kullanýlacaktýr. Merkezi planýn amacý, halkýn genel yaþam düzeyini sürekli yükseltmek ve bireylerin maddi ve zihni gereksinmelerini karþýlamak olacaktýr. Merkezi plan þu temel ölçütlere göre yapýlacaktýr: 1) Nüfus artýþý gözönüne alýnarak, bu artýþý aþan düzeyde ve kiþi baþýna düþen miktarý zaman içinde artýran ve de bunun sürekliliðini güvence altýna alan bir üretim artýþý saðlamak, 2) Üretimde daha fazla doðal kaynak kullanýlmasýný saðlamak, 3) Üretimi rasyonelleþtirerek ve demokratik biçimde örgütleyerek, kaynak baþýna mevcut verimliliði artýrmak, 4) Eskimiþ, aþýnmýþ ve verimliliði düþük fabrika ve donatýmý yenilemek ve ileri teknoloji kullanmak, 5) Tüketim mallarý üretiminde ileri teknoloji kullanýmýna hýzla ve öncelikle geçmek, THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 29 6) Tarýmsal verimliliði arttýrmak için makinalaþmaya ve kimyasal girdi kullanýmýna aðýrlýk vermek, üretim kooperatifleri ve kollektif çiftlikler yoluyla büyük üretim alanlarý yaratmak, 7) Temel tüketim mallarý (dayanýklý) üretiminde artýþlar saðlamak amacýyla üretim mallarý üretimine öncelik vermek, 8) Sanayi yatýrýmlarýnda sermaye-yoðun teknikler kullanýlmasýna aðýrlýk vermek, 9) Toplumsal ve kültürel alanlarda, saðlýk, eðitim ve konut üretimi öncelikli olmak üzere, yatýrýmlarda mevcut kaynaklarý ve emek-gücünü kullanmak, 10) Çalýþma durumundaki tüm bireylere iþ bulmak. Bu ekonomi-politikanýn uygulanmasýnda, her düzeyde devlet gelirleri olarak vergiler yerinde düzenlenecek ve vergi sistemi deðiþtirilecektir. Bu nedenle : aa) Baþta KDV olmak üzere, tüm vasýtalý vergiler kaldýrýlacaktýr, bb) Her türlü bürokratik iþlemden alýnan harç ve resimler kaldýrýlacaktýr, cc) Gelir vergisinde asgari geçim miktarý vergi dýþý tutulacak ve bunun üstündeki gelirden artan oranlý vergiler alýnacaktýr. Her durumda, gelir vergisi oranlarý, ücretli iþçiler ve devlet ya da kamu kuruluþunda çalýþanlar için % 20nin; özel bireysel iþinde çalýþan esnaf, zanaatkar ve özel meslek sahipleri için %25in; ücretli emek kullanan esnaf ve zanaatkarlar için %35in; özel sanayi kuruluþ sahibi ve hissedarlarýndan %45in üstünde olmayacaktýr. Tarýmdaki özel üreticilerden, asgari geçim miktarýnýn yýllýk tutarýnýn üstündeki gelirlerinden, Tarým ve Köy Geliþim vergisi olarak %20 oranýnda tek bir vergi alýnacaktýr. dd) Kurumlar vergisi, üçten fazla iþçi çalýþtýran tüm özel iþyerlerinden, Genel Ýþçi Komiteleri Konseyine baðlý iþyerlerinden ve büyük tarýmsal iþletmelerden alýnacaktýr. Net ürün geliri üzerinden alýnacak bu vergi %50yi geçemeyecektir. 30 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ee) Dýþalým ve dýþsatýma iliþkin vergiler kaldýrýlacaktýr. Ýç ticaretten alýnan vergi oraný %50 olacaktýr. ff) Miras ve intikal vergisi, mirasýn konusuna baðlý olarak ve yýllýk asgari geçim miktarý gözönünde tutularak, beþ yýllýk zaman için tahakkuk edecek gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi miktarý düþüldükten sonra, kalan kýsým üzerinden %70 olarak alýnacaktýr. gg) Bireysel mülkiyete ait (kentlerde) seksen metrekarenin üstündeki konutlardan, özel iþyerlerinden, perakende ticaret ve hizmet binalarýndan, deðeri üstünden ve artan oranlý olarak emlak vergisi alýnacaktýr. Kiraya verilmiþ bireysel mülkiyete ait konutlardan, iþyerlerinden, depolardan vb. emlak vergisi yanýnda, yýllýk kira geliri üzerinden, artan oranlý ek gelir vergisi alýnacaktýr. hh) Özel binek otolarýndan, traktörlerden, motorsikletlerden vb. alýnan Motorlu Taþýtlar Vergisi tümüyle kaldýrýlacaktýr. Taþýtýn niteliðine ve çalýþma konusuna baðlý olarak ticarette kullanýlan araçlar ile lüks binek otolarýndan alýnacak Motorlu Taþýtlar Vergisi, sürücüler birliði temsilcileri ile Genel Halk Komiteleri Konseyi temsilcilerinin oluþturacaðý bir kurul tarafýndan belirlenecektir. VIII. TOPLUM VE TOPLUMSAL YAÞAM Halk devleti, toplumun sürekli geliþimini esas alarak, her düzeyde bireylerin katýlýmýný saðlayan bir toplumsal örgütlenmenin gerçekleþmesi için, her türlü olanaðý toplumun emrine sunmakla yükümlüdür. Tüm yurttaþlarýn konut sahibi olmasýný hedefleyen halk devleti, tüm ücretlilerine, mülkiyeti devlete ait olmak üzere, yaþam boyu yararlanabileceði ve kullanacaðý konutlarý bedelsiz olarak temin edecektir. Tüm saðlýk hizmetlerinden her yurttaþýn ücretsiz olarak yararlanmasý saðlanacaktýr. Koruyucu saðlýk hizmetlerine aðýrlýk verilecek ve her bireyin, doðumdan itibaren yýllýk genel saðlýk denetimi THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 31 saðlanacaktýr. Her yerleþim yerinde yeter sayýda açýk halk yemekhaneleri ve temizlik merkezleri kurulacaktýr. Buralarýn her türlü araç ve gereçleri devlet tarafýndan temin edilecek ve yönetimleri Halk Komitelerine býrakýlacaktýr. Çarpýk kentleþmenin getirdiði sorunlar, yeni, çaðdaþ bir kent planlamasýyla birlikte ele alýnacak, hýzla çözümlenmesi için gerekli önlemler alýnacaktýr. Köylerin çaðdaþ toplumsal yaþamdan uzak ve yalýtýlmýþ niteliklerini ortadan kaldýrmak için gerekli önlemler alýnacak, buna uygun kurumlar oluþturulacaktýr. Halk iktidarýnda, saðlýklý bir çevre yaratmak temel olacaktýr. Bu amaçla, emperyalist sömürünün ürünü olan ve çevre kirlenmesine neden olan sanayi kuruluþlarý, termik santraller kapatýlacaktýr. Nükleer santraller kurulmayacak, bu santrallere iliþkin oligarþik yönetimin yapmýþ olduðu her türlü anlaþma derhal feshedilecek, kurulmuþ olanlar kapatýlacaktýr. Tüm yurttaþlara gerekli dinlenme ve tatil olanaklarýný, en ucuz biçimde ve en iyi koþullarda temin etmek amacýyla, dinlenme ve tatil merkezleri kurulacaktýr. Kamu kuruluþlarýnýn düzenleyeceði yurtdýþý gezilerinden tüm çalýþanlarýn eþ ve çocuklarý ile birlikte eþit biçimde yararlanmasý saðlanacaktýr. Herkesin ücretsiz olarak yararlanacaðý kültür ve sanat merkezleri kurulacak ve bu amaçlarla kullanýlabilecek binalar, salonlar ve araçlar kamulaþtýrýlacaktýr. Ayný amaçla, devlete ait binalar, salonlar ve araçlar, bu merkezlerin hizmetine verilecektir. Buralarda tüm sanatçý ve sanatçý gruplarýnýn ürünlerinin kitlelere ulaþtýrýlmasý saðlanacaktýr. Halk iktidarýnda, her çeþit öndenetim ve sansürden arýndýrýlmýþ olarak, sanatçý ve sanatçý gruplarýnýn özgür faaliyetleri için gerekli önlemler alýnacaktýr. Sanatçýlara ya da sanatçý gruplarýna maddi ve teknik olanaklar, karþýlýksýz olarak ve hiçbir koþul olmaksýzýn halk devleti tarafýndan saðlanacaktýr. Kültür ve Sanat Merkezlerinin yönetimi, sanat emekçilerinin oluþturacaðý örgüte verilecektir. Bireylerin düzenli ve saðlýklý spor yapmalarý için gerekli olanaklar halk devleti tarafýndan saðlanacaktýr. Sporun her dalýnda profesyonellik yasaklanacaktýr. Yetenekli sporcularýn geçimleri, beslenmeleri, gerekli malzemeleri, çalýþtýrýcýlarý vb. halk devletince 32 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] saðlanacaktýr. Ýnsanlýk onuruna aykýrý spor faaliyetlerinde bulunulmasý yasaklanacaktýr. Toplumu aþýrý ve lüks tüketime yönelten, tüketiciyi yanýltan ve kadýnlarý cinsel metalar olarak sunan her çeþit mal ve hizmet reklamý yasaklanacaktýr. Her düzeyde, halkýn tüketim kooperatifleri kurmalarý teþvik edilecek ve halk devleti bu kooperatifler ile üreticiler arasýnda düzenli baðlar kurulmasý için gerekli önlemleri alacaktýr. 12 yaþýna kadar tüm çocuklara günlük olarak ve bedelsiz taze süt verilmesini saðlayacak olan halk devleti, kreþlerde, çocuk yuvalarýnda, okullarda bulunmayan çocuklarýn sütlerinin evlerine teslimini saðlayacaktýr. Her yerleþim yerinde çocuklar için oyun yerleri, parklar vb. kurulacaktýr. Eþlerin geçici sürelerle çocuklarýný býrakabilecekleri, gece ve gündüz her saat görev yapan çocuk bakým birimleri kurulacaktýr. Çocuklarýn temel öðrenim kurumlarýndaki tüm eðitim araç ve gereçleri devlet tarafýndan bedelsiz olarak saðlanacaktýr. Toplumun doðru ve saðlýklý haber almasýnda, eðitilmesinde, dinlenmesinde özel bir yere sahip olan radyo ve televizyon yayýnlarýna iliþkin oluþturulacak kurumlarýn yönetsel özerklikleri saðlanacak ve her düzeyde kitle örgütlerinin ve siyasal partilerin eþit yararlanma hakký getirilecektir. Özerk radyo ve televizyon kurumunun yönetici personelinin, doðrudan Genel Halk Konseyi tarafýndan belirlenecek adaylar arasýndan Halk Meclisince atanmasý saðlanacaktýr. IX. KADIN HAKLARI VE DEVRÝM Halk iktidarýnda, cinsiyet farký gözetmeksizin tüm bireylerin eþitliði açýk ve net biçimde ortaya konacak ve kadýnlara karþý her türlü ayrýmcýlýk kaldýrýlacaktýr. Yeni yurttaþlýk yasasýnda kadýnlarýn özgür olarak eþ seçme, serbest ve tam istemle evlenme ve boþanma hakký kesin güvenceye alýnacak, aile içinde eþlerin eþitliði ilkesi getirilecektir. Kadýnlarýn kendi özgür iradeleri ile çocuk sahibi olma ya da kürtaj yaptýrma haklarý getirilecek ve bu hakkýn kullanýmýný engelleyen sýnýrlamalar kaldýrýlacaktýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 33 Hamilelik ve analýk izni olarak tüm kadýnlara 120 gün ücretli izin verilecektir. Hamilelik süresince kadýnlara zararlý olduðu saptanan iþlerde çalýþmasý önlenecektir. Halk devleti, kadýna, hamilelik, loðusalýk, doðum ve doðum sonrasý dönemlerde gerekli hizmetleri ve hamilelik ile emzirme döneminde yeterli beslenmeyi saðlayacak olanaklarý, karþýlýksýz olarak saðlayacaktýr. Emzirme döneminde kadýn çalýþanlara, bir iþgününde ikiden az olmamak üzere, düzenli aralýklarla emzirme molasý verilecektir. Kadýn çalýþanlarýn güvenlikli koþullarda çalýþmalarý saðlanacaktýr. Saðlýðýna ve doðurganlýðýna zarar verecek iþlerde kadýnlarýn çalýþmasý yasaklanacaktýr. Kadýnlarýn bir iþgününde 20 kilogramdan fazla yük taþýmasý önlenecektir. Toprak daðýtýmý ve konut temininde kadýnlarla erkeklerin eþit haklarla yararlanmalarý esas alýnacaktýr. Kadýnlarýn eviþlerine kölece baðlý kalmalarýný ya da günün büyük bir bölümünü eviþleriyle geçirmelerini engelleyecek olanaklarýn saðlanmasýna özel önem verilecektir. Bu amaçla, çaðdaþ yaþamýn getirdiði ve eviþini asgariye indiren ev araç ve gereçlerinin, konutla birlikte teslimi saðlanacaktýr. Her çeþit kadýn ticareti ya da kadýnlarýn meta olarak kullanýmý yasaklanacaktýr. Ticari meta olarak kullanýlmýþ ve belli yaptýrýmlara sokulmuþ kadýnlarýn topluma yeniden kazanýlmasý ve onurlu bir yaþam sürdürebilmeleri için gerekli önlemler alýnacak, eðitimleri yapýlacak ve iþ temin edilecektir. X. EÐÝTÝM VE DEVRÝM Halk iktidarýnda, bireylerin bilimsel bilgi, gerçek ve demokratik kültür sahibi olmalarý ve bunu sürekli olarak geliþtirmeleri; toplumsal ve siyasal olaylarla ilgili olarak bilgilendirilmeleri; ekonomik, toplumsal ve siyasal oluþum ve geliþimin yasalarýný kavramalarý amacýyla, emeðin tüm deðerlerin yaratýcýsý olduðunun bilincinde, yurttaþlýk hakkýný koruyan ve kullanan, toplu yaþamýn ve üretmenin evrenselliðini bilen, özgür bireyler olarak yetiþmeleri için, her düzeyde eðitim ve öðretim parasýz olacaktýr. Bu amaçla. emperyalizmin dayattýðý ve oligarþinin yürüttüðü, tek biçimli ve emirlere kayýtsýz þartsýz uyan kullar yaratmaya 34 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] yönelik, ezbere dayalý gerici eðitim sistemi kaldýrýlacak ve yerine demokratik, çoðulcu, katýlýmcý ve üretime yönelik bir eðitim sistemi kurulacaktýr. Yeni eðitim sistemi, okul öncesi eðitim sýnýflarýndan baþlayarak, 8 yýllýk temel eðitim ve 4 yýllýk orta-öðretim þeklinde olacaktýr. 8 yýllýk temel eðitim tüm bireyler için zorunlu olacaktýr. Sýnýf geçme yerine ders geçme kuralý getirilecek ve ders öðretmenliði kurulacaktýr. Rehber öðretmenlik kurumlaþtýrýlacaktýr. Orta öðretimde üretime yönelik dersler konulacaktýr. El becerisine dayalý mesleklerdeki çýraklýk uygulamasý kaldýrýlacak, bu mesleklere iliþkin eðitim, orta-öðretimde ders olarak konulacaktýr. Bu derslerde eðitmenlik yapacak meslek sahiplerine belli bir ücret ödenecek ve asgari kazançlarý devletçe garanti altýna alýnacaktýr. Orta-öðretimi bitiren her öðrencinin sýnavsýz olarak üniversite ve yüksek okullara girmeleri saðlanacaktýr. Kurulacak 2 yýllýk politeknik yüksek okullarla öðrencilerin kýsa sürede üretime katýlmalarýna olanak saðlanacaktýr. Üniversiteler, gerçek bilimsel ve yönetsel özerkliðe sahip kurumlar haline getirilecektir. Üniversite öðrencilerinin, kendilerine iliþkin konularda söz ve karar sahibi olmalarýný saðlamak ve eðitim planlamasýna katýlmalarý için, demokratik esaslara baðlý Öðrenci Temsilcileri Konseyleri oluþturulacaktýr. Tüm üniversite öðrencilerinin yurt olanaklarýndan ücretsiz olarak yararlanmasý saðlanacak ve çaðdaþ yaþamýn olanaklarýndan yararlanmayý saðlayacak miktarda kredi ve burs temin edilecektir. Okul dýþý ve açýk kitle eðitim kurumlarý oluþturulacaktýr. Eðitim ve öðretimin toplumsal niteliðini ortadan kaldýran ve onu ticarileþtiren tüm özel eðitim kurumlarý, okullar, üniversiteler, dershaneler kapatýlacaktýr. Her düzeydeki eðitim ve öðretim kurumlarýnda görev yapan öðretmenlere ve öðretim üyelerine, uygun ve saðlýklý konutlar devlet tarafýndan temin edilecek ve buralardan bedelsiz olarak yararlanmalarý saðlanacaktýr. Öðretmen ve öðretim üyelerine, emeklilik durumunda, istedikleri yörede yaþam boyu kullanma hakkýyla bedelsiz konut temin edilecektir. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 35 XI. YARGI, YASALAR VE DEVRÝM Hukukun üstünlüðünü ve yargýnýn baðýmsýzlýðýný temel alan demokratik halk iktidarý, tüm bireylerin ýrk, renk, dil, cins, dini inanç, siyasal görüþ ya da düþünce ve ulusal köken ayrýmý yapýlmaksýzýn yasalar önünde tam ve gerçek eþitliðini saðlamak amacýyla, baþta ceza yasasý olmak üzere, temel yasalarý, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanýlmasýna olanak tanýyacak biçimde deðiþtirecektir. Mevcut Medeni Yasa laðvedilecek, demokratik bir yurttaþlýk yasasý çýkartýlacaktýr. Halk iktidarýyla birlikte, tüm askeri mahkemeler, sýkýyönetim mahkemeleri ve DGMler kapatýlacaktýr. Anayasa Mahkemesi, Danýþtay, Yargýtay ve Sayýþtay üyeleri dahil olmak üzere, tüm yargýç ve savcýlarýn halkoyu ile göreve getirilmeleri ve ayný biçimde görevden alýnmalarý esasý getirilecektir. Ceza yargýlamalarýnda, halkýn doðrudan katýlýmýna dayalý jürili yargýlama sistemi getirilecektir. Tüm yasalarýn Anayasa Mahkemesince incelenerek yürürlüðe girmesi saðlanacak ve her yasa için, bireylerin doðrudan Anayasa Mahkemesine iptal davasý açma hakký getirilecektir. Danýþtayýn yürütmeyi durdurma, iptal vb. kararlarýna, yürütmenin kesin olarak uymasýný saðlayacak düzenlemeler yapýlacaktýr. Bir suç ile itham edilen her birey, suçluluðu yasal olarak kanýtlanana ve hüküm giyene kadar masum sayýlmasý esas olarak, bireye en kýsa zamanda yöneltilen suçlamanýn niteliði ve nedenleri, anladýðý bir dilden ve açýk olarak kendisine bildirilecektir. Sanýða her durumda susma hakký tanýnacaktýr. Sanýk, yargýç huzuruna çýkarýlmadan ve yargýç kararý olmaksýzýn, 24 saatten fazla gözaltýnda tutulamayacaktýr. Her sanýk savunmasýný hazýrlamak için gerekli zaman ve olanaklara sahip olacak ve savunma hakký, hiçbir biçimle ve süreyle sýnýrlanmýyacaktýr. Sanýk savunmasýndan dolayý ve savunmasýnda ileri sürdüðü düþünceleri nedeniyle cezalandýrýlamýyacaktýr. Ýlk gözetim anýndan itibaren, yargýlamanýn her aþamasýnda sanýklarýn avukat bulundurma hakký getirilecektir. Sanýk avukatlarýnýn, yargýlama konusuna iliþkin olmak üzere, savcýlarýn sahip olduðu tüm olanaklardan yararlanmalarý saðlanacaktýr. Devlet, istem- 36 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] leri halinde, her sanýða ücretsiz avukat temin edecektir. XII. SÝLAHLI GÜÇLER Halkýn üstünde ve halka karþý bir güç olan, emperyalistlerin ve oligarþinin hizmetinde bulunan ve profesyonel silahlý personele dayalý silahlý kuvvetler tümüyle tasfiye edilecektir. Halkýn özerk ve istemsel silahlanmasýna dayanan Halk Ordusu, ülkenin iç ve dýþ güvenliðinden sorumlu tek silahlý güç olacaktýr. Halk Ordusunda görev alanlar, tüm yurttaþlarýn sahip olduðu bütün haklara sahip olacaklardýr. Halk Ordusu içinde, halk milislerine dayanan ve Halk Konseylerine baðlý bir iç güvenlik sistemi kurulacaktýr. Bu güvenlik örgütünün üst yöneticileri doðrudan halkoyu ile seçilecek ve ayný biçimde görevden alýnabilinecektir. Tasfiye edilen oligarþinin polis ve jandarma gücü ile ordusunda görev yapmýþ profesyonel personelden, insanlýk suçu iþlememiþ, devrime ve halka karþý faaliyette bulunmamýþ ya da Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesinin açýk çaðrýsý ile görevinden ayrýlmýþ bulunan yurtsever ve demokrat bireyler, kýdem durumlarý gözönüne alýnarak Halk Ordusunda görevlendirilebilinecektir. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 37 TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ SOSYALÝST DEVRÝM PROGRAMI GÝRÝÞ Türkiye sýnýrlarý içinde proletaryanýn siyasal savaþ örgütlenmesi, proletaryanýn öncü müfrezesi olan Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi, dünyanýn her yanýndaki, tüm uluslarýn devrimci proleter hareketlerinin tarihsel deneyimlerine dayanýr; teorik ve pratik faaliyetlerinde, önkoþulsuz olarak, Marksizmi ve onun emperyalizm ve proleter devrimler çaðýndaki ifadesi olan Leninizmi eylem kýlavuzu olarak kabul eder. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi, diyalektik ve tarihi materyalizmin mücadelesini ve propagandasýný yapar; gerçekliði devrimci bir biçimde dönüþtürmek üzere kavramada devrimci yöntem olarak onu kullanýr; burjuva dünya görüþü ile oportünizm ve revizyonizme karþý Marksist-Leninist ilkeler temelinde aktif bir biçimde mücadele eder; tutarlý proleter sýnýf mücadelesi temelinde proletaryanýn geçici, grupsal, ulusal ve kýsmi çýkarlarýný, onun sürekli, genel ve uluslararasý çýkarlarýna tabi kýlar. 38 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi, ülkemizde demokratik devrimin tamamlanmadýðý, emperyalizme baðýmlý olduðu ve emperyalizmin yeni-sömürgecilik koþullarýnda kapitalist geliþmenin dýþ dinamikle biçimlendiði gerçeðinden hareketle, proletaryanýn, kesintisiz devrim perspektifine uygun olarak programýný belirlemiþ ve buna baðlý olarak mücadele edeceðini açýkça ortaya koymuþtur. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisinin asgari programý, Türkiye Halk Kurtuluþ Partisinin ideolojik, politik ve askeri öncülüðünü esas alan Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesinin devrim programý olarak biçimlendirilmiþtir. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisinin bu programý, Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesinin programý olarak somutlaþan asgari programla organik bir iliþki geliþtirmiþ olmakla birlikte, tüm dünya komünist partileri için geçerli olan temel ilkeleri, görevleri ve yönelimleri içermektedir. Bu açýdan Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi programý, yalýn olarak proletaryanýn ulusal/ülkesel bir programý olarak tanýmlanamaz. Kapitalist sistemin mezar kazýcýlarýnýn, yani devrimci proletaryanýn ülke sýnýrlarý içindeki örgütü olarak Türkiye Halk Kurtuluþ Partisinin programý, proletarya diktatörlüðü uðrundaki mücadelenin devrimci programýdýr, dünya komünizminin mücadele programýdýr. I. ÝNSANLIÐIN TARÝHSEL GELÝÞÝMÝ VE SINIFLI TOPLUMLAR Ýnsanlar varolduklarý andan itibaren yaþamak için mücadele etmiþlerdir. Yaþamak ise, her þeyden önce, yemek, içmek, barýnmak, giyinmek vb. þeyleri içermektedir. Bir insanýn yaþayabilmesi için gerekli olan ilk ve temel gereksinmeleri bunlardýr. Ýþte insanýn temel tarihsel eylemi, bu gereksinmelerin karþýlanmasý ve geliþtirilmesi için gerekli araçlarýn üretimidir, maddi yaþamýn üretimidir. Bu ilk ve temel gereksinmelerin doyumu, doyurma eylemi ve doyum araçlarýnýn üretilmiþ olmasý yeni gereksinmelere yol açmýþtýr. Ýlk tarihsel eylem olarak bu yeni gereksinmelerin yaratýlmasý, herhangi bir dýþsal engel ve içsel bunalýmlar olmadýðý sürece, artan yeni gereksinmeler doðurarak evrenselleþmiþtir. Bu evren- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 39 selleþme, gereksinmelerin, insani gereksinmeler olmalarý þeklinde olmuþtur. Ve insanlar kendi yaþamlarýný yeniden üretmek için, bu temel ve yeni gereksinmeleri doyurma eylemi yanýnda, bizzat kendilerini de yeniden üretmeyi sürdürmüþlerdir. Böylece insanlar, bir yandan doða ile iliþki içindeyken, diðer yandan kendi aralarýnda bir iliþki geliþtirmiþlerdir. Doðaya karþý mücadele ya da doðaya egemen olma savaþý, insanlarýn birlikte faaliyetini zorunlu kýlmýþtýr. Öte yandan kendilerini yeniden üretmeleri, kadýn ile erkek arasýnda bir toplumsal iliþkiyi zorunlu kýlar. Ýnsanlar, hiçbir zaman yalýtýk, atomize bireyler olarak yaþamak ve kendi kendilerini üretmek durumunda olmamýþlardýr. Tüm bunlarýn anlamý, insanlarýn varoluþlarýndan itibaren, maddi koþullar tarafýndan belirlenmiþ bir birliktelik içinde olduklarý ve elbirliði ile yaþama ve kendilerini üretme durumunda olduðudur. Ancak insanlarýn kendilerini yeniden üretmelerinden baþlayarak, doðal eðilimler (fiziksel güç vb.), gereksinmeler, rastlantýlar vb. nedeniyle iþbölümü geliþmeye baþlamýþtýr. Ýnsanlýk, baþlangýçta, temel ve yeni gereksinmelerin sýnýrlýlýðýna raðmen, bunlarý doyurma araçlarýnýn (üretici güçlerin) az geliþmiþliði nedeniyle, tüm bireylerin ya da bireysel-ailelerin gereksinmelerini doyuracak durumda deðildi. Böylece geliþen iþbölümü, az geliþmiþ üretim araçlarýnýn özel mülkiyetiyle birlikte, tek tek bireylerin ya da bireysel-ailelerin çýkarý ile birbirleriyle iliþkide bulunan tüm bireylerin ya da bireysel-ailelerin çýkarý arasýnda bir çeliþki ortaya çýkarmýþtýr. Bu çeliþki, üretici güçlerin, yani gereksinmeleri doyurma araçlarýnýn az geliþmiþliði nedeniyle çözülememiþ ve giderek çözülmesi olanaksýz bir görünüm kazanmýþtýr. Böylece insanlarýn özel-bireysel çýkarlarý ile ortak-toplumsal çýkarlar arasýnda tam bir zýtlýk bulunduðu ve bunun insani, doðal ve tanrýsal olduðu þeklinde bir bilinç oluþmuþtur. Toplumsal güç, yani çeþitli bireylerin iþbölümü ile belirlenmiþ el birliðinin sonucu olarak bir kaç misline çýkmýþ olan üretici güçler, bu bireylere, kendilerinin birleþik gücü olarak görünmezler; bunun nedeni, elbirlikteliðinin istemsel deðil, doðal olmasýdýr. Bu üretici güçler onlara, nereden gelip nereye gittiklerini bilmedikleri 40 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ve dýþlarýnda varolan yabancý bir güç olarak görünür; onlarýn denetleyemedikleri bir güçtür bu; hatta insanýn iradesinden ve eyleminden baðýmsýz olarak çeþitli geliþim evrelerinden geçer, bununla da kalmayarak insanýn eylem ve iradesine de yön verir. Her yeni üretici güç, sadece mevcut üretici güçlerin niceliksel geniþlemesine deðil, ayný zamanda iþbölümünün bir geniþlemesine de yol açar. Toplumsal ölçekte ilk büyük geliþme (avcýlýk ve balýkçýlýk yanýnda hayvanlarýn yetiþtirilmesi), giderek topraðýn iþlenmesine olanak tanýyan araçlarýn ve yöntemlerin geliþmesine ve böylece tarýmsal üretimin baþlamasýna yol açmýþtýr. Doðal olarak bu geliþmeyle birlikte, bu faaliyet kollarýnda çalýþanlar birbirlerinden ayrýlmaya baþlamýþlardýr. Bu ilk toplumsal iþbölümü, sanayi ve ticari faaliyetlerin ayrýlmasýyla ikinci büyük iþbölümüne yol açmýþtýr. Tarým ile sanayi ve ticaretin ayrýlmasýyla, kýr ve kentin ayrýlmasý ve bunlarýn çýkarlarý arasýnda bir çatýþmanýn ortaya çýkmasý gündeme gelmiþtir. Giderek yetkinleþen iþbölümü, en açýk biçimine maddiemek ile zihni-emeðin birbirinden ayrýlmasýyla ulaþmýþtýr. Bu andan itibaren birey, doðduðu andan itibaren belli bir iþbölümüne tabi olarak, yaþam boyu belli bir konuda faaliyette bulunur hale gelmiþtir. Zihni-emeðin maddi-emekten ayrýlmasý, doðrudan üreticilerin her türlü entellektüel ve kültürel faaliyet dýþýna itilmesi ve düþünsel olarak geri durumda kalmalarýný getirmiþtir. Böylece de, düþüncesiz eylem ile eylemsiz düþünce ortaya çýkmýþtýr. Toplumsal gereksinmelerin doðrudan üreticilerinin entellektüel ve kültürel faaliyetin dýþýna itilmesi, onlarýn her türlü yaratýcý faaliyetini engellemeye baþlamýþtýr. Giderek bu durum, üretimin geliþtirilmesi ve yönetimine iliþkin her türlü faaliyetin dýþýna itilmelerini kaçýnýlmaz kýlmýþtýr. Çünkü onlar, bunu gerçekleþtirebilecek bilgi birikiminden yoksun býrakýlmýþlardýr. Sonuçta, insanlarýn büyük bir çoðunluðu, kendi ürünlerine bile sahip olmayan bireyler olarak ve salt pratik gereksinmelerin çerçevesi içine itilmiþlerdir. Bu da insani duyularýn giderek bozulmasýný ve yer yer yok olmasýný getirmiþtir. En temel insani gereksinmelerin baþýnda gelen yemek yeme eylemi bile, hertürlü tad alma duyusundan ayrýlmýþ ve THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 41 giderek içgüdüsel (ya da hayvani) bir eylem haline dönüþmüþtür. Ýnsanlarýn kendi tarihsel eylemlerinin ürünü olan her türlü insani duyu ve duyu nesneleri, insanlarýn çoðunluðunun dýþýnda bir deðer ve anlam sahibi olmuþtur. Ýnsanlar, kendi emek ürünlerinde olduðu gibi, bu kendi özgüçlerinden ayrýlmasýyla, kendi geleceklerine tam bir kayýtsýzlýk göstermeye itilmiþlerdir. Ýþi bölerek, insan da bölünür. Bir tek faaliyetin yetkinleþmesi, bütün öbür fiziki ve entellektüel yeteneklerin feda edilmesi sonucunu verir. Ýnsanýn bu solup sararmasý, en yüksek geliþmesine manifaktürde eriþen iþbölümü arttýðý ölçüde artar. Manifaktür, sanayiyi tekil parçasal iþlemlerine ayýrýr ve bu iþlemlerden her birini ömür boyu mesleði olarak tekil bir iþçiye verir, böylece onu bütün yaþamý boyunca belirli bir parçasal göreve ve bir akte zincirler. Ýþbölümü sadece iþçileri deðil, ama iþçileri dolaylý ya da dolaysýz biçimde sömüren sýnýflarý da kendi faaliyetlerinin aleti durumuna düþürür; iþlenmemiþ zekalý burjuva, kendi öz sermayesi ve kendi öz kâr hýrsýnýn; hukukçu, kendisini baðýmsýz bir güç gibi egemenlik altýna alan kemikleþmiþ hukuk düþüncelerinin; kültürlü sýnýflar, genel olarak, bir yýðýn yerel önyargý ve küçüklüklerin, kendi öz fizik ve moral miyopluklarýnýn, bir uzmanlýða uyarlanmýþ bir eðitimden ve saf bir tembellik de olsa bu uzmanlýðýn kendisine yaþam boyu zincirlenmelerinden doðan sakatlanmýþlýklarýnýn kölesidirler. Tüm çeliþkileriyle iþbölümünün oluþumu ve geliþimi, ayný zamanda emeðin ve emek ürünlerinin, nicelik ve nitelik olarak eþitsiz daðýlýmýyla birleþerek insanlar arasýnda özel mülkiyetin ortaya çýkmasýna yol açmýþtýr. (Bu mülkiyetin ilk biçimi, aile içinde, kocanýn kadýn ve çocuklar üzerindeki egemenliðini saðlayan aile mülkiyeti olmuþtur.) Kýsacasý, iþbölümü ile özel mülkiyet birbirine baðlýdýr ve iþbölümü, insanýn pratik faaliyetidir; mülkiyet ise bu faaliyetin ürünüdür. Ýþte insanlýðýn tarihsel geliþmesinde ortaya çýkmýþ olan köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist toplum, bu antagonist çeliþkilerin belirlediði ve bu çeliþkilerin keskinleþtiði toplumlardýr. Kapitalist toplum, burjuva toplumu, insanlýðýn son antago- 42 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] nist þeklidir. Bu son antagonist toplumun ortadan kaldýrýlmasýyla insanlýðýn gerçek ve nihai kurtuluþu gerçekleþecektir. II. THKPNÝN NÝHAÝ HEDEFÝ : DÜNYA KOMÜNÝZMÝ Proletarya partisi olarak Türkiye Halk Kurtuluþ Partisinin ulaþmaya çalýþtýðý nihai hedef, tüm dünya proletaryasýyla birlikte kapitalist dünya sisteminin yerine komünist dünya sistemini geçirmektir. Tarihsel geliþim sürecinin kaçýnýlmaz sonucu olan komünist toplum, insanlýðýn tek çýkýþ yolu, tek kurtuluþ yoludur. Çünkü ancak bu toplum, insanlýðýn elde kalmýþ son insani yanlarýný da yok etmekle tehdit eden ve bir bütün olarak insanlýðýn yok oluþunu maddeleþtirmeye çalýþan kapitalist sistemin temel çeliþkilerini ortadan kaldýrabilir. Komünist toplum, toplumun sýnýflara bölünmesine son verir; üretimdeki anarþiyi kaldýrarak, insanýn insan tarafýndan sömürülmesinin bütün biçimlerini ortadan kaldýrýr, uzlaþmaz çeliþkilere sahip sýnýflarýn yerine emeðin dünya çapýndaki bütünsel birliðini geçirir; insanlar, ilk kez kendi tarihlerini bilinçli olarak kendileri yapmaya baþlarlar; sýnýfsal ve ulusal savaþlarda sayýsýz insanýn yaþamýnýn ve insanlýðýn yaratmýþ olduðu tüm insani zenginliklerin yok edilmesi yerine, insanlarýn bütün yetenek ve emeðini, doðaya ve doðanýn insanileþtirilmesine, kendi kollektif gücünü geliþtirip güçlendirmeye yöneltir. Komünist dünya sistemi, üretim araçlarý üzerindeki özel mülkiyeti kaldýrýp, bunlarý kamu mülkiyetine dönüþtürmeye paralel olarak, üretimdeki anarþiye, rekabetin yýkýcý egemenliðine, toplumsal üretimin bencil çýkarlar için geliþmesine son vererek, insanlarýn insani gereksinmelerine uygun olarak üretimin toplumsal-planlý biçimde dünya çapýnda düzenlenmesine geçer. Böylece üretimdeki anarþi, üretim bunalýmlarý ve paylaþým savaþlarý kaybolur. Özel mülkiyetin kaldýrýlmasý, sýnýflarýn yok olmasý, insanýn insan tarafýndan sömürülmesine son verir. Çalýþma, sömürücü sýnýflara yarayan bir yaratma iþi olmaktan çýkar. Çalýþmak, salt bir yaþam aracý olmaktan çýkarak, yaþamýn en baþta gelen insani ge- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 43 reksinmesi durumuna ulaþýr. Yoksulluk ortadan kaybolur, insanlar arasýndaki ekonomik eþitsizlik, ezilen sýnýflarýn sefaleti onlarýn maddi varoluþlarýndaki genel yoksulluk ortadan kalkar; insanlarýn iþbölümü içindeki hiyerarþileri ve bununla birlikte maddi-emek/ zihni-emek arasýndaki karþýtlýk ortadan kalkar; ve cinsiyetler arasýndaki toplumsal eþitsizliðin bütün izleri silinir. Tüm bunlarla birlikte ve ayný zamanda, sýnýf egemenliðinin organlarý olan devlet ve devlet zoru söner. Böylelikle her türlü zor kavrayýþý da yokolup gider. Sýnýflarýn ortadan kalkmasý, sömürücü sýnýflarýn her türlü entellektüel üretim ve yönetim tekelinin bir daha geri gelmemek üzere kalkmasýný getirir. Kültür, kiþisel, ulusal ve sýnýfsal farklýlýklarýný yitirerek, herkesin ortak malý haline gelir. Komünist toplumda üretici güçlerin geliþmesi, bütün insanlarýn yaþam düzeylerinin yükseltilmesi ve maddi üretime ayrýlan zamanýn büyük ölçüde azaltýlmasýný mümkün kýlarak kültür alanýnda tarihte eþi görülmemiþ bir çiçek açma dönemini baþlatýr. Bütün ulusal-devlet sýnýrlarýný parçalayan, tarihlerinde ilk kez birleþmiþ insanlýðýn bu yeni kültürü, insanlar arasýnda açýk ve temiz iliþkilere dayanacaktýr. Bu nedenle, o, mistisizmi, dini önyargýlarý ve batýl inançlarý ortadan kaldýracak ve böylelikle zafere ulaþan bilimsel bilginin geliþmesine büyük bir itilim saðlayacaktýr. Bu gerçek ve nihai kurtuluþun gerçekliðinde, bireyler için çalýþma bir yük deðil, bir zevk olacaktýr. Hiç kimse için tek bir özel faaliyet ya da iþ zorunluluðu olmayacak, herkes istediði her dalda çalýþabilecektir. Toplum genel üretimi düzenlediði için, insanýn bugün bir þey, yarýn baþka bir þey yapmasý, sabahleyin avlanmak, öðleden sonra balýk tutmak, akþam hayvan yetiþtiriciliði yapmak, yemekten sonra eleþtiri yapmak mümkün olacaktýr. Birey tüm bunlarý yaparken, bir avcý, balýkçý, çoban ya da eleþtirmen olmaksýzýn bir zihne de sahip olacaktýr. Komünist toplumda, insanlar, insanileþtirilmiþ bir doðada, insani duyulara sahip olarak özgürce yaþamak, üretmek ve gereksinmelerini doyurmak durumunda olacaklardýr. 19. yüzyýl Fransýz proletaryasýnýn þu ünlü talebinin gerçekleþtiðini bayraklarýna yazacaklardýr: HERKESTEN YETENEÐÝNE GÖRE, HERKESE GEREKSÝNMESÝNE GÖRE. 44 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Bu nihai amaç, yani komünist toplum, hiçbir biçimde yerel düzeyde ya da dar ulusal sýnýrlar içinde gerçekleþemez. Komünist toplum evrensel bir gerçekliktir ve tüm dünya proletaryasýnýn ortak ve birleþik eylemiyle gerçekleþecektir. Henüz kapitalizm koþullarýndayken ve hatta kapitalist geliþimin daha alt düzeylerindeyken bile proletarya, böyle bir amaca yönelik olarak tüm faaliyetlerini birleþtirmek zorundadýr. Bu birleþik hareket, proletaryanýn iktidarda olduðu ülkelerde sosyalizmin inþasýnýn, yani komünist toplumun önkoþullarýnýn yaratýlmasý faaliyetinin birleþtirilmesi demektir. Bunun yolu ise, nihai amaca uygun olarak ve bu amaca ulaþmak için tek ve ortak sosyalist programdan geçer. Ve ancak böyle bir program çerçevesinde, yerel ve ulusal sýnýrlar içinde faaliyet söz konusu olabilir. Ulusal sýnýrlar içinde proletarya ve partisinin görevi, bu ortak tek program hedeflerine uygun olarak ve ona ulaþmak için, kendi ulusal engellerini hýzla aþmak olacaktýr. III. PROLETARYA DEVRÝMÝ VE PROLETARYA DÝKTATÖRLÜÐÜ Çaðýmýz, emperyalizm ve proleter devrimler çaðýdýr. Serbest rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizme dönüþmesiyle birlikte, üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti ile üretimin toplumsal niteliði arasýndaki çeliþki, sonal olarak çözümlenebilecek boyutta bir antagonizma kazanmýþtýr. Bu antagonizma, kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýný ortaya çýkararak, sosyalist devrimlerin nesnel koþullarýný olgunlaþtýrmýþtýr. Günümüzde kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn III. dönemi yaþanmaktadýr. I. ve II. bunalým dönemlerinden farklý olarak bu dönemde emperyalizm yeni-sömürgecilik yöntemleriyle sömürüsünü ve baskýsýný sürdürmektedir. Dünyanýn 1/3nün emperyalist sömürünün dýþýna çýkmýþ olmasý, emperyalizmin tarihinde en büyük pazar sorunu ile karþý karþýya kalmasýna yol açmýþtýr. Bir yandan pazar sorunu, diðer yandan pazarlarýn sürekli olarak devrimlerle yitirilmesi karþýsýnda emperyalizm, artan oranda ekonomisini askerileþtirmiþtir. Askerileþtirilmiþ ekonomi, III. bunalým döneminde, gerek emperyalist-kapitalist ülkelerdeki proleter devrimci mücadelele- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 45 rin, gerekse geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin halk devrimlerinin gerçekleþtirilmesinde, proletaryanýn ve ezilen halklarýn karþýsýna büyük bir emperyalist askeri gücün çýkartýlmasý sonucunu doðurmuþtur. Bu durum, gerek kapitalizmin iç dinamikle geliþtiði ülkelerde, gerekse bu dinamiðin çarptýrýldýðý geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, proletaryanýn sosyalist devrim yönündeki mücadelesine þiddete dayanan devrimden baþka bir yol býrakmamaktadýr. III. bunalým döneminde emperyalizmin yeni-sömürgecilik metodlarý ve ekonominin askerileþtirilmesi, dünyanýn her yerinde barýþçýl mücadele biçimlerinin yürütülmesini ve bu yolla burjuva iktidarlarýnýn yýkýlmasýný olanaksýz kýlmýþtýr. Emperyalizmin muazzam askeri gücü karþýsýnda, sosyalist devrimlerin barýþçýl yolunun kazanýlmasý olanaksýzdýr. Bu, proletaryanýn barýþýn, barýþçýl mücadelenin mutlak karþýtý olmasýnýn bir ürünü deðildir. Proletarya, her zaman böyle bir yolun olmasýný ister ve buna karþý direnecek son kiþiler, proleterler ve komünistler olmuþtur. Ancak sýnýf mücadelelerinin tarihi göstermiþtir ki, toplumun ve insanlýðýn yeniden inþasý, gerçek ve kalýcý kurtuluþu tek bir sýnýf tarafýndan, proletarya tarafýndan gerçekleþtirilebilinir. Proletarya, insanlýðýn gerçek ve kalýcý kurtuluþunun nasýl gerçekleþeceði ortaya konduðu andan itibaren, her zaman ve her yerde burjuvazi tarafýndan bir devrime zorlanmýþtýr. Zor araçlarý tekelini elinde bulunduran burjuvazi, bu araçlarla, yani þiddet yoluyla varlýðýný korumak ve proletaryanýn insanlýðýn gerçek kurtuluþuna yönelik tarihsel hareketini engellemek için çaba göstermiþtir. Bu koþullar altýnda proletaryanýn, burjuvazinin dayatmalarý karþýsýnda geri çekilmesi, insanlýðýn gerçek ve kalýcý kurtuluþu amacýndan vazgeçmesi olanaksýzdýr. Eðer burjuvazi, kendi silah tekeline dayanarak ortaya koyduðu dayatmalardan, kendi kendine uzaklaþabilecekse, bundan proletarya sadece memnunluk duyar ve bunun kalýcýlýðý koþullarýnda zora baþvurmaktan kaçýnabilir. Ama sadece bu koþulla. Böyle bir geliþmenin, kapitalizmin ve emperyalizmin nesnel gerçekliði ile çatýþacaðýda açýktýr. Bu nedenle, burjuvazinin böyle bir tutum içine girmesini istemek, ütopya dan baþka bir þey deðildir. Burjuvazinin zora baþvurmasýnýn, savaþlarýn ortadan kaldý- 46 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rýlmasýnýn tek yolu,bu ülkelerde iktidarýn proletaryanýn eline geçmesidir. Yoksa proletaryanýn tek yönlü olarak, kendisine baðlý ve kendisinden istenen bir barýþçýllýðý savunmasý olanaksýzdýr. Tersine bir tutum, silah tekeline sahip burjuvazi karþýsýnda proletaryanýn silahsýzlandýrýlmasýndan baþka bir anlama gelmez. Toplumsal devrimlerin ve insanlýðýn gerçek kurtuluþunun barýþçýl yollardan olup olmayacaðý nesnel bir sorundur ve öznel olarak sadece burjuvaziye baðlýdýr ve burjuvazinin sorunudur. Proletarya, tarihsel olarak, burjuvazinin kendisine karþý ilan etmiþ olduðu savaþý kabul etmekten baþka bir þey yapmamýþtýr ve yapmayacaktýr da. III. bunalým döneminin iliþki ve çeliþkileri sonucu dünya proletaryasýnýn ve halklarýnýn devrimci mücadelesinin karþýsýnda birleþmiþ bir emperyalist güç bulunduðu gerçeði de, artan oranda proletarya enternasyonalizmini gerektirmektedir. Artýk alt edilmesi gereken, yalnýzca ulusal ya da ülke ölçeðinde egemen sýnýflar ya da burjuvazi deðil, bir bütün olarak emperyalist sistemdir. Bu ise, tüm yerel ya da bölgesel çeliþkilerin uluslararasý bir boyut kazanmasý demektir. Böyle bir geliþmeden, tek yönlü olarak yapýlmýþ anlaþmalarla ya da ABD emperyalizmi ile yapýlacak ikili anlaþmalarla uzak durmak olanaksýzdýr. Emperyalizm, iktidara geçmiþ proletaryanýn emperyalist ülkelerle doðrudan bir savaþýyla da yok edilemez. Emperyalist devletler ile proleter devletlerin doðrudan savaþýnýn kaçýnýlmazlýðý teorisi, son tahlilde, dünya proletaryasýnýn ve emekçi kitlelerinin gücüne güvenmemenin ifadesidir ve troçkist devrim ihracý teorisinin bir yansýsýdýr. Emperyalist ülkelerde proletaryanýn zaferi, bizzat bu ülkelerin proletaryasýnýn eseri olacaktýr. Bugün bu ülkelerde mevcut komünist partilerin pasifist ve revizyonist nitelikleri unutularak, bu ülkelerde proleter devrimlerin gecikmesinin nedenleri açýklanamaz. Mevcut tarihsel koþullarda emperyalist ülkelerde proletarya devriminin, süreç olarak en son geliþeceði ve gerçekleþeceði düþüncesiyle, devrimin geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki zaferine bel baðlamak da, ayný oranda hatalýdýr. Bugün emperyalist ülkelerde proletarya devriminin nesnel koþullarý her zamankinden çok daha fazla olgundur. Eksik olan THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 47 öznel koþullardýr ve bunlarýn yaratýlmasý da, herþeyden önce, bu ülkelerdeki proletarya partilerinin pasifizmden, reformizmden ve revizyonizmden arýndýrýlmasý ile mümkündür. Bir baþka deyiþle, bu ülkelerdeki Marksist-Leninistlerin, doðru bir çizgiye sahip olarak yeniden, örgütlenmeleri þarttýr. Yenmeye cesaret edemeyenlerin zaferden söz etmeye haklarý yoktur. Zorlu ve kanlý bir iç savaþ olmaksýzýn ya da böyle bir savaþ olasýlýðý göze alýnmaksýzýn, yani barýþçýl yollarla, emperyalist ülkelerde proletaryanýn iktidarý fethetmesi mümkün deðildir. Böyle bir iç savaþlarý, salt geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin emekçi halkýnýn katlanmasý gereken bir olgu olarak görmek ve böyle bir savaþý kendi burjuvazisine karþý yürütmekten kaçýnmak, proletaryaya ve onun devrimine ihanetten baþka bir þey deðildir. 80li yýllarda, özellikle Batý-Avrupanýn emperyalist ülklerinde yaygýnlaþan nükleer savaþ tehlikesine karþý barýþçýllýk, bu ülkelerde proletaryanýn burjuvaziye karþý mücadelesini olumsuz yönde etkileyecek boyutlara ulaþmaktadýr. Kurgusal idealizmin perspektifinden bakarak, emperyalist burjuvazinin çýlgýnlýðýna dayalý senaryolar yazýlmasý, bizzat burjuvazinin her ne pahasýna olursa olsun kendi varlýðýný koruyacaðý anlayýþýný güçlendirmektedir. Ve her yerde bu senaryolarý destekleyen burjuvazi olmaktadýr. Emperyalist burjuvazinin nükleer silahlarýný kullanmasýný engellemenin tek yolu, onlarýn ülkesini, savaþýn öncephesi haline getirmekten geçer. Bu da, bu ülkelerin proletaryasýna, son elli yýlýn en aðýr ve zorlu görevini yüklemektedir. Revizyonist ve pasifist komünist partilerin bu ülkelerde, geri-býraktýrýlmýþ ülke halklarýnýn kanlý savaþlarýnýn zaferleriyle elde ettikleri seçim zaferlerinin sonu gelmiþtir artýk. Emperyalist ülkelerin proletaryasýnýn bu parti yöneticilerinin aldatmalarýyla refahtan pay alma mücadelesine sokularak pasifize edilmiþlikleri, bugün dünya proleter devrimci mücadelesinin en önemli engeli durumundadýr. Ulusal sýnýrlar içinde ya da ülke çapýnda proletarya partilerinin görevi, tek bir program çerçevesinde ve bu programý gerçekleþtirmek için, iktidarý burjuvazinin elinden almaktýr. Bu iktidar mücadelesi, emperyalist ülkelerin birleþik ya da tek tek müdahalesi koþullarý içinde yürütülecektir. Gerek kapitalizmin iç dinamikle ge- 48 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] liþtiði ülkelerde, gerekse henüz demokratik devrimin tamamlanmadýðý bizim gibi ülkelerde proletarya ve partisi, böyle bir çatýþmaya girmeksizin sosyalist devrimi ya da sosyalist devrim yolunu gerçekleþtiremiyecektir. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde demokratik halk devriminin, ancak ve ancak proletaryanýn öncülüðünde gerçekleþebileceði gerçeði de, bu ülkelerin proletaryasýna deðiþik görevler yüklemektedir. Bizim gibi ülkelerde proletarya ve partisi, kesintisiz devrim perspektifi içinde demokratik halk devrimi ile sosyalist devrim arasýnda sürekli ve sistemli bir baðlantý kurmak ve asgari program ile azami program arasýnda organik bir iliþki geliþtirmek zorundadýr. Yeni-sömürgecilik koþullarýnda geri-býraktýrýlmýþ bir ülke olan Türkiyede, Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi, Leninist devrim anlayýþý ile demokratik halk devrimi (anti-emperyalist ve anti-oligarþik devrim) programýný sosyalist devrim programýyla organik bir baðlantý içinde oluþturmuþtur. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisinin asgari programý, anti-emperyalist ve anti-oligarþik devrimle iktidarýn ele geçirilmesinin programýdýr. Bu halk iktidarý, iþçilerin ve köylülerin, baðýmsýz bir ülkede, insan haklarýna, insan emeðine saygýlý, hukukun üstünlüðünü kabul eden, laik, toplumsal, devrimci-demokratik iktidarý olacaktýr. Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi programý olarak maddeleþen bu asgari program hedeflerine ulaþýlmasý, Türkiyede sosyalist devrimin gerçekleþtirilmesi için gerekli koþullarý yaratacaktýr. Ve ancak bu þekilde sosyalist devrimin barýþçýl gerçekleþmesi olanaklý hale gelebilir. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi, bu baðlamda, proletaryanýn ulusal ya da ülkesel düzeyde iktidarý ele geçirdiði her yerde, kapitalizmin geliþme düzeyi ne kadar eþitsiz olursa olsun, þu temel sorunlarý çözmek için, belirlenmiþ amaçlar doðrultusunda faaliyet gösterilmesinin zorunluluðunu kabul eder: 1) SÖMÜRENLERÝN BASKI AYGITININ PARÇALANMASI VE PROLETARYA DÝKTATÖRLÜÐÜNÜN KURULMASI Dünya çapýnda devletin sönmesine yönelik bir sürecin ilk THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 49 halkasý olarak proletaryanýn görevi, burjuvazinin devlet aygýtýný parçalamaktýr. Ancak bu görev, anarþizmin savladýðý gibi, devletin hemen yok edilmesi demek deðildir ve olamaz da. Burjuva devlet aygýtýnýn proletarya tarafýndan parçalanarak ele geçirilmesi, bürokrasi ve militarizmin köklü bir biçimde dönüþümünün gerçekleþtirilmesi demektir. Ýlkin, burjuvazinin özel silahlý adamlarýna dayalý militarist aygýt laðvedilerek, yerine proletaryanýn özerk silahlý örgütlenmesi geçirilecektir. Dünya çapýnda proletaryanýn zaferi gerçekleþmediði sürece, kapitalist-emperyalizm varlýðýný sürdüreceði için, silahlý örgütlenmelerin tüm olarak ortadan kaldýrýlmasý olanaksýzdýr. Gerçek bir silahsýzlanma ve kalýcý bir barýþ, ancak ve ancak proletaryanýn dünya çapýndaki zaferi ile olanaklýdýr. O ana kadar, proletarya kendi iktidarýný, emperyalist saldýrganlýða karþý savunmak zorundadýr. Ancak bu zorunluluk, profesyonel bir silahlý gücün varlýðýnýn nedeni olarak kabul edilemez. Ulusal/ülkesel düzeyde iktidarý ele geçiren proleterya, dünya proletaryasýyla aktif bir dayanýþma içinde, kendi ülkesinde ve ülkesine yönelik her türlü emperyalist saldýrýya karþý tüm emekçilerin istemsel silahlanmasýna dayanmak zorundadýr. Tüm proleter devrimci savaþlarýn ve halk kurtuluþ savaþlarýnýn gösterdiði gerçeklere dayanarak inþa edilecek bir savunma stratejisi, ancak böyle bir silahlý örgütlenmeyle baþarýlý olabilir. Teknolojik geliþmeye baðlý olarak gün be gün konvansiyonel silahlarýný yetkinleþtiren emperyalizme karþý ayný yetkin silahlarýn üretilmesini tek hedef olarak alan bir savunma sanayi ve buna dayanan bir silahlý örgütlenme, toplumun sosyalist geliþimini engelleyen büyük çeliþkiler yaratmadan, varlýðýný sürdüremez. Ýktidarýn proletarya tarafýndan ele geçirildiði koþullarda, yetkin silah üreticilerinin daha az yetkin silah üreticilerini yeneceði belirlemesinin devletler arasý bir savaþ için geçerli olduðu unutularak yapýlacak bir silahlanma ve silahlý örgütlenme, diðer sorunlarýn yanýnda, burjuva devlet aygýtýnýn parçalanmasý önünde önemli engeller oluþturacaktýr. Ayrýca bu tür bir silahlý örgütlenme, sosyalist ülkelerde profesyonel yöneticiler ve uzmanlaþmýþ görevler ortaya çýkartarak, uzun dönemde iþbölümünün daha da yetkinleþmesine neden olabilecektir. 50 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Ýþte bu ve benzeri nedenlerle, daha da önem kazanan militarizmin tasfiyesi yönünde iktidardaki proletaryanýn eylemi, her zaman ve her yerde, proletaryanýn özerk silahlý örgütlenmesine dayanmak zorundadýr. Ýktidarý ele geçiren proletaryanýn diðer temel görevi de, bürokrasiyi daðýtmak olacaktýr. Bu görev, ilk andan itibaren bürokratik iþlemlerin basitleþtirilmesi eylemi ile, bu görevlere getirileceklerin seçim yoluyla belirlenmesi þeklinde maddeleþecektir. Siyasal yönetim ile diðer toplumsal yönetim faaliyetlerinin kitleselleþtirilmesi söz konusu olacaðýndan, bu basitleþtirme eylemi büyük öneme sahiptir. Bürokratik iþlemlerin basitleþtirilmesi, her düzeyde yönetimin kitleselleþtirilmesi için bir ön koþuldur. Bu basitleþtirme eylemi, öncelikle, ürünlerin deðerinin belirlenmesi, emeðin üretim topluluklarýna daðýtýlmasý ve emek-zamanýnýn düzenlenmesi yönünden basitleþtirilmiþ bir muhasebe sisteminin kurulmasý demektir. Üretim araçlarýnýn devlet mülkiyeti haline getirilmesiyle birlikte, üretim sürecine iliþkin tüm bürokratik iþlemler, devlet bürokrasisi içine girmiþ olacaktýr. Böylece kapitalist toplumdaki ikili bürokratik faaliyet, tek bir bürokratik faaliyet olarak, yani devlet faaliyeti olarak birleþerek, olaðanüstü boyutlar kazanma eðilimini taþýr. Bu nedenle de, bürokratik iþlemlerin basitleþtirilmesi ile bürokrasinin daðýtýlmasý görevleri birleþik olarak ele alýnmak zorundadýr. Özel mülkiyete dayalý toplumlardaki devletin baský aygýtýnýn iþlevlerinin bürokrasisi, ilk andan itibaren basitleþtirilerek, bu iþler bürokratlara özgü bir meslek olmaktan çýkartýlacaktýr. En çok ve en sýk görülen zimmetleme ve yargýsal iþlemlerin özel bir yere sahip olduðu hesaba katýlacaktýr. Kiþilerin yazýlý hukuk sözleþmelerine olan baðlýlýklarý ve bu belgelerin yasal kanýt olarak benimsenmesi, burjuva iliþkiler içinde bürokratik iþlemlerin yoðunlaþmasýnýn bir nedeni olduðu gerçeðinden yola çýkarak, hukuki düzenlemeler ivedilikle yapýlacaktýr. Bu düzenlemeler, kiþilerin sözlü beyanlarýna dayalý bir sistem yönünde ele alýnacaktýr. Üretimin ve nesnelerin yönetimi ve denetimi, tüm toplum tarafýndan yapýlmasýnýn saðlanmasýyla, bu iþlerin uzmanlaþmýþ bireyler yoluyla gerçekleþtirilmesine son verilir. Toplumun bunu ya- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 51 pabilmesinin temel önkoþulu, bürokratik iþlemlerin basitleþtirilmesiyse, ikinci önkoþulu da yerinden yönetim ve görevlilerin seçimle iþbaþýna getirilmeleridir. Doðrudan üretim sürecine iliþkin defter tutma ise, ürünlerin emek-zamanýna baðlý bir deðer ölçüsü ile yürütülür. Bunlar, bilgisayar teknolojisindeki geliþmelerle merkezi bir stok deðerlendirme sistemi haline dönüþtürülür. Üretim ile tüketim arasýndaki gerçek ve tam uyumu saðlamak, üretici güçlerin verimsiz kullanýmýnýn önüne geçeceði için, bu sistemler özel bir öneme sahiptir. Kapitalist üretim iliþkileri çerçevesinde ortaya çýkmýþ olan veri okuma ve deðerlendirme sistemleri, her düzeyde toplumsal üretim ve tüketim dengesi saðlayacak hale getirilebilir. Bilgisayar teknolojisinin bugün maliyetleri düþürerek artýdeðer üretimini artýrmak amacýyla kullanýlmasý, kapitalist üretim iliþkilerinin bir sonucudur ve doðal olarak, bu araçlarýn toplumsal amaçlarla kullanýlmasý önünde engel oluþturmaktadýr. Üretimin toplumsal niteliði ile üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti arasýndaki uzlaþmaz çeliþkinin bu dýþa vurumu, genelde önemli bir yanýlsama yaratmaktadýr. Bu yanýlsama, kapitalizm koþullarýnda bilgisayarýn uluslararasý planda iliþkilerin düzenlenmesi için bir iletiþim aracý olarak kullanýlabileceðidir. Bilim bankalarý, tele-konferans, çok-terminalli bilgisayarlar vb. geliþmeler, bilgisayar teknolojisinden çok, iletiþim teknolojisindeki geliþmelerle ilintili olduðu unutulmaktadýr. Kapitalist mülkiyet altýndaki fabrikalarýn tek bir merkezi yönetimde birleþtirilmelerinin, mekan olarak gereksizleþmesi, doðrudan özel mülkiyetin gereksizliðini ifade etmektedir. Bu nedenle, mülk edinilemiyen ya da edinilmesinin kârlýlýðý ortadan kalkmýþ bilgilerin uluslararasýlaþtýrýlmasý, kapitalizmin ulaþabileceði limitleri belirler. Bugün üretim araçlarýnda kapitalistin mülkiyet konusu yapmadýðý alanlardaki uluslararasýlaþma çabalarýna bakarak, geleceðe dönük içsel geliþmelerden söz etmek yanlýþ olacaktýr. Burjuva devlet aygýtýnýn bu parçalanmasýna paralel olarak proletaryanýn özerk silahlý örgütlenmesine ve bürokratik iþlemlerin alabildiðine basitleþtirilmesine dayanan yeni sosyalist devlet, yani proletarya devleti, çoðunluðun iktidar aygýtýdýr ve çoðunluðun yönetimini ifade eder. Bu devlet ayný zamanda, egemen sýnýf olarak 52 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] örgütlenmiþ proletaryanýn diktatörlüðünün aracýdýr. Proletarya diktatörlüðü, emekçi halk için demokrasidir ve sömürücülerin, halký ezenlerin, halklarý yüzyýllardýr demokrasiden dýþlamýþ olanlarýn zorla bastýrýlmasý, demokrasiden dýþlanmasýdýr. Tarihsel olarak komün, sovyetler olarak gerçekleþmiþ bulunan bu devlet, siyasal yönetimin kitleselleþtirilmesidir. Proletaryanýn ve diðer emekçi kitlelerin bulunduðu her yerde oluþturulan komiteler, proletarya iktidarýnýn yönetim gücünü oluþtururlar. Güçler ayrýmý doktrinin yadsýnmasýna dayanan, doðrudan yönetimin gerçekleþmesine olanak tanýyacak sayýda nüfusun olduðu yerlerde oluþturulan yerel birimler, proletarya iktidarýnýn gerçek alaný olacaktýr. Bu birimler, kapitalizm koþullarýnda sýradanlaþtýrýlmýþ belediyelerden farklý olarak, siyasal karar ve yönetim organlarý olarak faaliyet gösterirler. Ayný þekilde yargý organlarý, bu birimlerce seçilmiþ kiþilerce oluþturulur. Böylece yasama ile yürütmenin ve giderek yargýnýn ayrýlýðý ortadan kalkar. Proletarya iktidarýnda, tüm görevler seçilmiþ komiteler tarafýndan yürütülür ve komiteler faaliyetlerinden dolayý seçmenlerine karþý sorumludurlar. Seçimler, mümkün olan ve toplumsal faaliyetlerin nesnel koþullarý tarafýndan belirlenen zaman dilimlerinde yenilenir. Seçilmiþ görevliler, görev süresi dolmadan da, seçmenlerin çoðunluðunun istemi ile geri çaðrýlabilir. Yerel yönetim komiteleri, bölge düzeyinde konseyler oluþturarak, birimlerde alýnmýþ kararlarýn ve önerilerin, bölgesel olarak bütünleþtirilmesini gerçekleþtirirler. Bölge konseyleri de, dünya sosyalist toplumu kurulana dek, ülke düzeyinde Genel Konseyi (Genel Ýþçi Sovyeti) oluþtururlar. Genel Ýþçi Sovyeti, bölge konseyleri üyeleri arasýndan, bölgelerde yapýlacak doðrudan seçimlerle oluþturulur. Ancak bu seçimlerde bölge konseylerinde yer almamýþ yurttaþlarýn da aday olmalarýný saðlayacak düzenlemeler yapýlýr. Genel Ýþçi Sovyeti, yasama ve yürütme gücü olarak, ülkenin bütününe iliþkin bir organ niteliðinde olacaktýr. Sürekli çalýþma durumunda olan Genel Ýþçi Sovyetinde ele alýnacak her öneri, ilkin yerel birimlerde ve bölge konseylerinde görüþülür. Genel Ýþçi Sovyeti, bu görüþmeler sonucunda ortaya çýkan kararlarýn birleþtirildiði bir platform görevini de yerine getirir. Ýlk bakýþta bu yönetim tarzý, hýzlý karar alýnmasýný engelle- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 53 yici gibi görünse de, toplumun genel kurallarý belirginleþtiði ve yerleþtiði oranda, önemsiz bir sorun olarak kalýr. Ayrýca toplumun sosyalist örgütlenmesinin yetkinleþmesiyle, insanlar, kendi tarihlerini bilinçli olarak kendileri yapacak durumda olacaklarýndan hýzlý karar alma sorunu ortadan kalkacaktýr. Zaten özgürlüðün egemenliði, insanlarýn dýþtan bir zorlamayla çalýþmalarýnýn bittiði yerde baþlar. Proletarya diktatörlüðünde tüm bu faaliyetlerin yanýnda, burjuva hukukunun aþýlmasý için, gerekli kitlesel eðitimle birlikte çeþitli düzenlemeler yapýlacaktýr. Özellikle proletaryanýn kapitalizme karþý olumsuz eylemiyle birlikte ortaya çýkmýþ olan bazý yasalar ve uygulamalarýn, olumlu eylemin geliþmesine paralel olarak yeniden biçimlendirilmesi gerekecektir. Burada olumsuz eylem sürecinde partiyle birlikte özne olan kitlenin, olumlu eylem döneminde, ayný zamanda nesne haline getirilmesinin hukuksal durumlarý önde tutulacaktýr. 2) KIR/ÞEHÝR ÇELÝÞKÝSÝNÝN ÇÖZÜMLENMESÝ Dünya çapýnda proletarya iktidarlarýnýn gerçekleþtiði koþullarda nihai çözüme ulaþacak olan kýr/þehir çeliþkisi, proletaryanýn iktidarý ele geçirdiði her yerde ve ele geçirdiði andan itibaren çözümüne yöneleceði sorunlarýn baþýnda gelir. Bu faaliyette, nihai çözüme baðlý olarak, dünya tarihsel çözüm faaliyetleri öne geçecektir. Kapitalist sanayileþmenin þehirlerde merkezileþmesi ve þehir çevresinde yoðunlaþmasý, her þeyden önce önemli bir konut ve çevre sorunu yaratmýþtýr. Haberleþme ve ulaþým araçlarýnýn az geliþmiþliðinin ve üretim tekniðinin geri düzeyine denk düþen kapitalist sanayileþme, saðlýksýz sorunlar ve çevre kirlenmesi olarak belirginleþen sorunlarý, tarih sahnesine çýktýðý andan itibaren güncelleþtirmiþtir. Doðanýn insanileþtirilmesinin en önemli engeli olan kapitalist mülkiyet, burada, doðanýn özel tahrip edilmesiyle daha aðýr sorunlar üretmektedir. Çeþitli burjuva unsurlarca ileri sürülen çözümler bir yana býrakýlarak, gerçek yaþam olgularýndan yola çýkýlarak, bu sorunlarýn bilinçli bir çözümüne yönelinecektir. Ulaþýmda meydana gelen geliþmeler, insanlarýn üretim merkezlerinde yerleþik olarak bu- 54 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] lunmalarýný gereksiz kýldýðý gibi, üretim tekniðindeki geliþmeler üretimin belli merkezlerde toplanmasýný da gereksiz hale, daha bugünden, getirmiþtir. Bugünün teknolojisiyle bile, ulaþým araçlarýnýn toplumsal mülkiyet altýnda bedelsiz olarak kullanýlmasýyla, bireylerin üretim alanlarýna istediði ve istenilen zamanda ulaþmasý mümkündür. Öte yandan, ürün ve üretim süreçlerinin faktör içeriklere göre parçalara ayrýlmasý ve her bir parçanýn tek bir ürünmüþcesine, farklý üretim yerlerinde gerçekleþtirilebilecek ölçüde geliþmesiyle, insanýn iþe gitmesi yerine, iþin insana gelmesi coðrafi olarak mümkün hale gelmiþtir. Tüm bunlarýn gerçekleþtirilip, maddeleþebilir olmasý için üretim araçlarý üzerindeki özel mülkiyetin kaldýrýlmasý zorunludur. Aksi halde, bu parçalanma, iþin daha da bölünmesini getirerek, toplumun içsel olarak çöküþüne yol açacaktýr. Sanayinin bazý dallarýnda üretim sürecinin bölünmezliði söz konusu olduðu oranda, bu üretim dallarý belirli bir merkez olmayý sürdürecektir. Ancak ulaþým araçlarýndaki geliþme, bu üretim alanlarýnda belli bireylerin faaliyetlerinin yerleþik ve sürekli kýlýnmasýnýn önüne geçecek olanaklarý saðlamýþtýr. Sanayi alanýndaki bu geliþmelerin yaný sýra, doðal koþullara baðlýlýðý en aza indiren tarýmsal üretim tekniklerinin uygulanmasý, tarýmsal üretimin belirli zamanlarla sýnýrlandýrýlmasýnýn önüne geçilmesini saðlayacaktýr. Kimyasal alandaki geliþmeler, topraðýn verimini deðiþtirebilme olanaðýný saðladýðý için, tarýmsal elveriþli arazi arayýþý sona erecektir. Böylece tarýmýn belli alanlarla sýnýrlanmasý aþýlacaktýr. Bu geliþmeler, sonal olarak, doðanýn insanileþtirilmesi eyleminin parçalarýdýr ve bu eylemin etkinliðine baðlý olarak gerçekleþecektir. Kapitalist sanayileþmenin kaçýnýlmaz sonucu olarak doðanýn bozulmasý ve çevre kirliliði, toplumun sosyalist örgütlenmesinde en temel sorunlarýn baþýnda gelir. Proletarya iktidara geçer geçmez, kapitalizmden devraldýðý sanayi kuruluþlarýný bu açýdan yeniden organize etmek, gerekirse bunlarý kapatmak ya da yerlerini deðiþtirmek gibi bir sorunla karþý karþýyadýr. Geçmiþ dönemde ivedi bir sorun durumunda olmayan doðanýn bozulmasý ve çevre kirliliði, kapitalizmin çeliþkilerinin gün be gün derinleþmesiyle, proletaryanýn önüne birincil bir sorun olarak çýkmýþtýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 55 Yine özel mülkiyet konusu olan topraðýn kamu mülkiyeti haline getirilmesiyle, insanlarýn saðlýklý koþullarda yaþamalarý önündeki engeller tümüyle kaldýrýlacaktýr. Böylece konut sorunu, sonal olarak çözümlenme koþullarý içinde bulunacaktýr. Kýr ve kentin ayrýlmasýna dayanan kentleþme ve kent mimarisi, sosyalist toplumda, insanlarýn toplu yaþama gereksinmeleri ile bireysel yaþam alanlarý arasýndaki uyumla yer deðiþtirecektir. Ýnsanlarýn kendi üretimleriyle yaþam birimlerinin yeniden düzenlenmesi, mevcut kentleri giderek gereksiz hale getirecek ve sözcüðün tam anlamýyla, bu kentleri birer tarih müzesine ve sanat kültür merkezleri haline dönüþtürecektir. 3) MADDÝ-EMEK ÝLE ZÝHNÝ-EMEK ARASINDAKÝ ÇELÝÞKÝNÝN ÇÖZÜMLENMESÝ VE KÜLTÜR DEVRÝMÝ Proletarya iktidarý ele geçirdiði andan itibaren, el-emeði ile kafa-emeði arasýndaki ayrýmýn ifadesi olan uygulamalara son vermeye giriþmek durumundadýr. Doðrudan üreticilerin, üretim araçlarýndan ve ürünlerinden ayrýlmasý ve üretim sürecinin dýþsal olarak bölünmesi nedeniyle, iþin sýradanlaþmasý ve ürünün yabancýlaþmasýnýn önüne geçilecektir. Bu amaçla, tüm bireylerin, bütün üretim sürecine iliþkin bir eðitimden geçirilmeleri ve bunun bilgisine sahip kýlýnmalarý amacýyla poli-teknik eðitim gerçekleþtirilecektir. Diðer yandan, entellektüel üretim ve kültür üzerindeki özel mülkiyet tekeli yýkýlarak, bu alanlarda tüm bireylerin faaliyette bulunmalarý saðlanacaktýr. Her bireyin kendi yeteneklerini geliþtirmesi için gerekli koþullar saðlanacak, bireylerin zihni faaliyetleri için gerekli her türlü araçtan yararlanmalarý gerçekleþtirilecektir. Bugünden ortaya çýkmýþ olan iletiþim araçlarýndaki geliþmeler, insanlýðýn tarihsel birikiminin ürünü olan her türlü bilgiye ulaþmalarýna olanak saðlayacak durumdadýr. Mevcut özel mülkiyet iliþkileri içinde uluslararasý bilgi deðiþimi, tümüyle bir aldatmacadan ibarettir. Bu iliþkilerde, insanlarýn zihni üreticiler olarak varolmalarý için gerekli bilgileri içermemektedir. Gerçek geliþmeyi saðlayacak bilgiler çok gizli kayýt- 56 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] larý ile kapitalist mülkiyet altýnda tutulmaktadýr. Bu tarzla, bilgi parçacýklarý ne kadar kitleselleþtirilirse kitleselleþtirilsin, burjuvazinin entellektüel üretim ve yönetim tekelini ortadan kaldýrmamaktadýr ve hatta bu tekelini daha da yetkinleþtirmektedir. Bu açýdan bugün emperyalist ülke merkezli bilgi deðiþimi ile toplumun sosyalist örgütlenmesinde gerçekleþecek uluslararasý bilgi deðiþimi temel bir çatýþký oluþturur. Yüzyýllar boyu çalýþan sýnýflarýn her türlü entellektüel üretim faaliyetlerinden sürekli olarak dýþlanmýþlýklarý, ezilen sýnýflarýn evrensel ölçekte kalýcý bir kültürün oluþumuna yönelik çok az veri biriktirmelerini getirmiþtir. Proletarya iktidarýnda, insanlýðýn tarihöncesi olarak tanýmlanan bu geçmiþin getirdiði kültürün özel-sýnýfsal niteliðini ortadan kaldýrarak, evrensel bir insanlýk kültürünün yaratýlmasý için gerekli düzenlemeler yapýlacaktýr. Bu evrensel kültürün temeli ise, kendisini sýnýf olarak ortadan kaldýracak olan bir sýnýfýn, yani devrimci proletaryanýn kültürel birikimidir. Öz olarak kültür devrimi olarak adlandýrdýðýmýz bir toplumsal eylemle evrensel kültürün oluþmasý ve sömürücü sýnýflarýn biçimlendirdiði kültürel yozluktan kurtulunmasý için gerekli maddi ve entellektüel faaliyetler organize edilecektir. Burada ulusal kültür öðelerinin kalýcý ve insani yanlarýnýn, proletaryanýn evrensel nitelikleriyle biçimlendirilmesi esastýr. Özellikle proletaryanýn kapitalist üretim iliþkileri içinde, yalýtýk iliþkiler içine sokulduðu koþullarda geliþtirmeye çalýþtýðý toplumsal yaþam unsurlarýnýn özel bir deðeri olduðu göz önüne alýnacaktýr. 4) TOPLUMSAL YAÞAMIN SOSYALÝST ÖRGÜTLENMESÝ Ýnsanlarýn toplumsal iliþkilerinin baþlangýcý olan kadýn-erkek iliþkisi, toplumun sosyalist örgütlenmesinde her türlü ekonomik çýkardan ve baskýdan arýndýrýlacaktýr. Karý-koca ailesini, toplumun ekonomik birimi olarak tutan özel mülkiyetin kaldýrýlmasýyla, kadýn, toplumdaki gerçek yerini alacaktýr. Cinsler arasýndaki toplumsal farklýlýklar ortadan kaldýrýlacaktýr. Bunun için her þeyden önce, özel eviþi, kamu sanayi haline getirilecektir. Bu da, yerel birimlerde özel eviþi konusu olan faaliyetlerin kamu faaliyetleri halinde düzenlenmesi demektir. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 57 Sosyalist üretim iliþkileriyle hýzla geliþecek olan üretici güçlerin yaratacaðý yeni olanaklarla barýnma, beslenme vb. iþlerin kamu kuruluþlarýnca yerine getirilmesi, kadýnýn ev iþlerine kölece baðlýlýðýný sona erdirecektir. Buna baðlý olarak aile reisliði kavrayýþý, kavrayýþ olarak ortadan kalkacaktýr. Evlilik iþlemleri alabildiðince basitleþtirilecektir. Eþler istedikleri taktirde kendi aile soyadlarýný kullanabileceklerdir. Boþanma iþlemleri, eþlerin istemi durumunda, evlilik kaydýnýn silinmesiyle, gerçekleþtirilebilinecektir. Çocuklar, evlilik içi ya da dýþý ayrýmý yapýlmaksýzýn, eþit haklara sahip olacak ve annenin istemine baðlý olarak nüfusa ana adýyla kaydedilebilinecektir. Toplumun sosyalist örgütlenmesinde üretici güçlerin geliþimi, kadýnlarýn her türlü kamu iþinde çalýþmasý için gerekli olanaklarý yaratacaktýr. Eðitimin sosyalist örgütlenmesinin katkýsýyla, kadýnlar her türlü iþte çalýþma bilgi ve becerisine ulaþacaðý için, bu alanda hiç bir nesnel engel bulunmayacaktýr. Sanayi ve tarým üretimi için gerekli emek-gününün kýsaltýlmasýyla birlikte, hizmetler sektörünün alaný ve yeri sürekli geniþleyeceðinden, kadýnlarýn daha yoðun biçimde toplumsal üretim sürecine katýlmalarý olanaklý olacaktýr. Sosyalizmde, yeni bir kuþak yetiþince, yaþamlarýnda bir kadýný asla parayla ya da baþka bir toplumsal güç aracýlýðýyla satýn almamýþ olacak yeni bir erkekler kuþaðý; kendini, gerçek aþktan baþka hiçbir nedenle bir erkeðe vermeyecek ya da bunun iktisadi sonuçlarýndan korkarak kendini sevdiði kiþiye vermekten vazgeçmeyecek olan yeni bir kadýnlar kuþaðý ortaya çýkacaktýr. Ýþte bu insanlar dünyaya geldiði zaman, bugün onlarýn nasýl davranmalarý gerektiði üzerine düþünülen þeylere hiç kulak asmayacaklar; kendi pratiklerini ve herkesin davranýþýný yargýlayacaklarý kamuoyunu kendileri yaratacaklardýr. 5) SOSYALÝST EKONOMÝNÝN ÝNÞASI Ulusal/ülkesel sýnýrlar içinde iktidarý ele geçiren proletarya, ekonominin sosyalist inþasýnda, dünya çapýnda sosyalizmin kurulmasý hedefini gözönüne alarak merkezi planlamaya geçecektir. 58 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Dünya çapýnda sosyalizmin kurulmasýnýn olasý uzun zaman almasý durumu, bu hedefin deðerini hiçbir biçimde azaltmayacaktýr. Hangi düzeyde olursa olsun, sosyalist ekonomi, temel olarak üretim araçlarýnýn toplumsal mülkiyeti ile üretimin toplumsal niteliðine dayanacaktýr. Dolayýsýyla bireylerin, bu alanda veraset haklarý olmayacaktýr. Toplumsal üretim ile ürünlerin toplum tarafýndan temellükü, sosyalist üretim iliþkilerinin temelidir. Üretim araçlarýnýn toplumsal mülkiyete konu olmasýyla birlikte, sanayi ve tarýmýn yönetimi tümüyle toplum tarafýndan gerçekleþtirilecektir. Bu da her üretim biriminin doðrudan üreticiler tarafýndan yönetilmesi demektir. Sosyalist toplumda, bireylerin tek ve sürekli belli bir üretim dalýnda, tek bir iþle sýnýrlý faaliyetine olanak verilmeyecektir. Bir baþka deyiþle, bireylerin iþbölümünün yabancýlaþtýrýcý etkisinden kurtarýlmasý yanýnda, böyle bir yabancýlaþmanýn yeniden üretimine de olanak tanýnmayacaktýr. Bu nedenle poli-teknik eðitimden geçmiþ bireylerin, deðiþik üretim alanlarýnda ve dallarýnda çalýþmalarý saðlanacaktýr. Bunun yolu ise, genel üretimin bir bütün olarak toplum tarafýndan planlanmasýndan geçer. Sosyalist ekonominin temel özelliði merkezi planlama olacaktýr. Merkezi ve toplumsal planlama, bireylerin tek ve sürekli iþkollarýný temsil ederek oluþturduklarý yönetim konseyleri tarafýndan ekonominin merkezi planlanmasýnýn aþýldýðý her yerde ve oranda gerçekleþtirilir. Tek ve sürekli bir iþkolunda çalýþan birey düzeyinin aþýlmasý ise, üretimin sanayi ve tarým adý altýnda ayrýþmasýnýn ortadan kaldýrýlmasýyla olanaklýdýr. Bu da, toplumun, belli sayýda nüfusun oluþturduðu komün örgütlenmesi demektir. Sosyalist ekonominin uzun dönemdeki temel birimi olan komünler, ilk dönemde tarým ve sanayi alanlarýnda örgütlenmiþ kollektif üretim ve yönetim birimlerinin birleþtirilmesiyle oluþturulabilir. Kapitalizmden çýkýldýðý andan itibaren ve çýkýlýr çýkýlmaz komünlerin kurulmasýna giriþmek, ütopik olduðu kadar, kaynak ve emek savurganlýðýna yol açtýðý deneyimlerle görülmüþtür. Proletaryanýn iktidarý elegeçirdiði bazý ülkelerde kurulmuþ olan sanayi ve tarým komünlerinin, birer komün karikatürü olmaktan öteye gidememiþ olmalarýnýn nedeni de budur. Tarýmsal üretimin kollektivizasyonu, kollektif çiftliklerden tarým komünlerine doðru geliþim süreci olarak ele alýnacaktýr. Bu THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 59 baðlamda, küçük-üreticilik sorunu, doðrudan tarým komünlerinin oluþturulmasý ve giderek kent ile kýr arasýndaki çeliþkinin aþýlmasýyla orantýlý olarak çözümlenecektir. Ancak, yalýn olarak komünlerin tarýmsal nitelikte kalmalarý, giderek küçük-meta üretiminin daha geniþ ölçekte üretilmesine yol açarak sosyalist inþada bozulmalara yol açacaðý göz önüne alýnacaktýr. Bu nedenle, tarým komünleri ile sanayi komünlerinin birleþtirilmesi hedefine baðlý olarak, öncelikle tarým ve sanayi kollektiflerinin düzenli bir iliþkisi geliþtirilmek zorun dadýr. Bu süreç sonucunda, kýr/kent çeliþkisinin aþýldýðý yerlerde ortaya çýkan sanayi, tarým ve hizmetler alanýnda bütünsel ve birleþik faaliyette bulunan toplumsal örgütlenmeler, komünler olacaktýr. Ve ancak toplumun bu komün örgütlenmesine ulaþýlmasýyla, insanlarýn, insanileþtirilmiþ bir doðada, insani duyulara sahip olarak özgürce yaþamalarý, üretmeleri ve de maddi ve manevi gereksinmelerini doyurmalarý mümkün olacaktýr. Böyle bir sonal amaca ulaþmada sosyalist inþanýn mevcut yarým yüzyýlý aþkýn süredeki deneyiminden yararlanýlacaktýr. Özellikle dünya sosyalist devriminin tamamlanmasýna kadar ülkesel/ ulusal ölçekte yapýlacaklarýn belli bir sýnýrlamaya sahip olacaðý gerçeðinin proletaryanýn bilincine çýkartýlmasý gerektiði, bu deneyimle ortaya çýkmýþtýr. Bu sýnýrlýlýk içinde, eðitimden bilimsel ve teknik araþtýrma geliþtirme faaliyetlerine kadar bir dizi özel sorun, genel çerçevenin geliþme dinamiklerine göre çözümlenmeye çalýþýlacaktýr. Bu temel çerçeve içinde merkezi-toplumsal planlama, iktidarýn proletaryanýn eline geçmesinden sonraki, belli bir döneme kadar emekçi halkýn yaþam düzeyini sürekli yükseltmek ve bireylerin maddi ve manevi gereksinmelerini karþýlamak þeklinde güncelleþecektir. Bu, Türkiye Halk Kurtuluþ Partisinin asgari programýnda ortaya koyulmuþ olan merkezi planlama ölçütlerinin çeþitli düzeylerde geliþtirilmesi demektir. Özellikle nüfus artýþý gözönüne alýnarak, bu artýþý aþan düzeyde ve kiþi baþýna düþen miktarý zaman içinde artýran ve de bunun sürekliliðini güvence altýna alan bir üretim artýþý saðlanmasýnda, bilimsel ve teknik araþtýrmalara daha yoðun olanak ve katýlým saðlanacaktýr. Bunun için bilimsel ve teknik araþtýrmalarýn kurumlaþtýrýlmasýyla, buralardan bireylerin yararlanmalarý ve katýlýmlarýný 60 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] saðlamak için gerçekçi düzenlemeler yapýlmasý gerekmektedir. Araþtýrma ve geliþtirme faaliyetlerinden saðlanan her yeni geliþme, üretim mallarý üretiminde olduðu kadar tüketim mallarý üretiminde de uygulanacaktýr. Her yeni biçim deðiþikliðini (nicelik ve nitelik olarak) yansýtacak biçimde tüketim ürünlerinin yaratýlmasý ve bunlarýn tüketilmeleri ile, eski ürünlerin süreç dýþý kalmalarý arasýndaki çeliþki aþýlacaktýr. Bu da, standartlaþmanýn dinamik ölçülere kavuþturulmasý ile olanaklýdýr. Bir ya da daha fazla sayýda beþ yýllýk kalkýnma planlarý kapsamýnda sabit kalan tüketim standartlarý anlayýþýna sapýlmayacaktýr. Her türlü tüketim ürünlerinde, nicel ve nitel deðiþiklikler, ürünün verimliliðini, kullanýmýný ve kullaným istemini artýrýcý olduðu oranda gerçekleþtirilmesi esas alýnacaktýr. Toplumsal ve kültürel alanlarda, özellikle saðlýk, eðitim ve konut üretiminde mevcut kaynaklarýn ve emek-gücünün yoðun kullanýmýndan, geliþmiþ teknoloji kullanýmýna geçilecektir. Ýþte ulusal/ülkesel sýnýrlar içinde iktidarý ele geçiren proletaryanýn, dünya çapýnda sosyalist toplumun kurulmasý ve sonra komünist toplumun gerçekleþmesi yolunda yapmasý gereken temel görevler bunlardýr. Bu görevlerin tek tek ülkelerde nasýl yerine getirileceði, o ülkenin somut tarihsel koþullarýna göre biçim- lenir ve örgütlenir. IV. SOSYALÝST ÜLKELER VE ENTERNASYONALÝZM Bundan birkaç yýl öncesine kadar dünyanýn pekçok ülkesinde proleterya, deðiþik yollarý izleyerek iktidarý ele geçirmiþ bulunuyordu. Genel olarak sosyalist ülkeler olarak adlandýrýlan bu ülkelerde, birbirinden farklý uygulamalar ve farklý geliþim düzeyleri ortaya çýkmýþtý. Bu farklýlýklar, giderek her proletarya iktidarýnýn kendine özgü bir yol izlemesi gerektiði düþüncesinin ortaya çýkmasýna yol açmýþtý. Sosyalist toplumun inþasýnýn yarým yüzyýlý aþkýn süredeki deneyimi göstermiþtir ki, proletarya iktidarý ele geçirdiði her yerde, varolan diðer proleter iktidarlarýyla sýký bir ortaklýða (elbirliðine) girmek ve geniþ bir perspektifle ortak ve birleþik planlamalara yönelmek zorundadýr. Aksi halde, sosyalist inþa sürecinde bir dizi THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 61 fiili farklýlýklar ortaya çýkacaktýr ve çýkmýþtýr da. Bu ortak ve birleþik faaliyetin ilk alaný ulusal sýnýrlarýn ve ulusal ölçütlerin aþýlmasý olmaktadýr. Proletaryanýn iktidarda olduðu ülkelerin karþý karþýya bulunduklarý en önemli sorun bu olmuþtur. Üretimin alabildiðine toplumsallaþtýðý ve üretim araçlarýnýn toplumsal mülkiyetinin bir zorunluluk olduðunun kapitalistler açýsýndan bile görüldüðü bir dünyada, proletarya iktidarlarýnýn ayrýksý tutumlarý dünya çapýnda sosyalizmin zaferi için en önemli engel durumuna gelmiþti. Emperyalistler arasý entegrasyonun ürünü olan ve temelinde artý-deðer sömürüsü yatan uluslararasý emperyalist kuruluþlarýn örgütlenme düzeyinden çok daha geri konumdaki sosyalist giriþimler revizyonist nitelikleriyle sosyalizmin engeli haline gelmiþti. Varþova Paktý ve COMECON adýyla anýlan bu revizyonist oluþumlar, son tahlilde, NATO ve ATnin basit bir takliti görünümündeydiler. Bugünden yarýna, ülke düzeyinde iktidarý ele geçiren ya da geçirecek olan proletaryanýn görevlerinden birisi de, bu duraðan iliþkileri aþmak yönünde faaliyet göstermek iken, revizyonizm yüzünden mevcut duruma boyun eðilmek zorunda býrakýlabilinmiþlerdir. 70 yýllýk sosyalizmin inþasýnýn deneyimi göstermiþtir ki, devrimin eþitsiz geliþimi ile devrim öncesinde ülkelerin eþitsizlikleri, sosyalist ülkeler arasýndaki iliþkilerde aðýr bir yük ve engel durumuna gelmemesi için, ülke düzeyinde yapýlmasý gerekenlerin hýzla yerine getirilmesi yanýnda, sosyalist ülkeler arasýnda, coðrafi engelleri de gözeterek, belli bir bütünsel ve birleþik faaliyet yaratýlmasý bir zorunluluktur. Bu zorunluluk, ulusal düzeydeki geliþmelerin uzun süreli belirleyiciliði terk edilmesiyle belirlenmiþtir. Bu faaliyetler, hiçbir biçimde, belli ülkelerin/uluslarýn, belli birkaç konuda uzmanlaþmalarý ile karýþtýrýlmamalýdýr. Bu amaçla, dün olduðu kadar, gelecekte de, sosyalist ülke insanlarýnda güçlü bir enternasyonalist bilinç saðlanmalý ve bu bilinçle proletaryanýn iktidarda olduðu ülkelerde ulusal dar görüþlülükler ortadan kaldýrýlmalýdýr. Bu yapýlmadýðý sürece, baþta SSCB olmak üzere, pekçok ülkede ortaya çýkan geliþmeler kaçýnýlmaz olacaktýr. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi, tüm bunlarýn gerçekleþtirilmesinde proletaryanýn yüksek bir sýnýf bilincine ve uluslararasý sýnýf disiplinine sahip olunmasýný zorunlu görür. Bunun en önemli 62 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] önkoþulu ise, proletarya partilerinin öncü görevlerini yerine getirme kararlýlýðý ve ustalýðýdýr. Parti ile toplumun ve devletin sosyalist örgütlenmesi arasýnda organik bir bütünlük kurulmasý zorunludur. Bunun bir yaný partilerin ideolojik düzeylerinin sürekli yükseltilmesi iken, diðer yaný parti yapýlanmasý ile toplumsal ve siyasal yapýlanma arasýnda bir paralellik kurulmasýdýr. SONSÖZ Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi, programýnda ortaya koyduðu genel ve özel hedeflere yönelik mücadelesini, proletaryanýn uluslararasý sýnýf cephesinin bir parçasý olarak gördüðü Türkiyede, burjuvazinin kanlý terörüne karþý, proletaryanýn zorunlu, kaçýnýlmaz zaferinden emin olarak, cesaret ve kararlýlýkla yürütür. Komünistler görüþlerini ve amaçlarýný gizlemeye tenezzül etmezler. Hedeflerine ancak tüm mevcut toplumsal koþullarýn zorla yýkýlmasýyla ulaþýlabilineceðini açýkça ilan ediyorlar. Varsýn egemen sýnýflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. Proleterlerin zincirlerinden baþka kaybedecekleri birþeyleri yoktur. Kazanacaklarý bir dünya vardýr. BÜTÜN ÜLKELERÝN ÝÞÇÝLERÝ BÝRLEÞÝNÝZ ! THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 63 64 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ÝKÝNCÝ BÖLÜM ÜLKEMÝZÝN EKONOMÝK, SÝYASAL VE SINIFSAL TAHLÝLÝ TÜRKÝYE TOPLUMU DEVRÝME GEBEDÝR Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi, kendi programlarýnda ortaya koyduðu hedefler için savaþmaktadýr. THKP-Cnin savaþý, öncelikle baðýmsýz ve demokratik bir ülke yaratmayý hedeflemektedir. Bu hedef, açýk biçimde bir devrim sorunu olarak ortaya çýkmaktadýr. Çünkü mevcut toplumsal düzenin, alt yapýsýndan üst yapýsýna kadar bir bütün olarak deðiþmesi söz konusudur ve bu deðiþiklik olmaksýzýn, baðýmsýzlýktan ve demokrasiden söz etmek olanaksýzdýr. Evet, ülkemizin baðýmsýz ve demokratik bir ülke olabilmesi için devrimden baþka bir yol yoktur. Bu gerçeði, 26 Ocak 1976 günü Malatya Beylerderesinde þehit düþen Ýlker Akman yoldaþ þöyle belirlemiþtir: Emperyalizmin III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, iktisadi evrim feodalizm sürecini aþmýþ, kapitalizm sürecini yaþamaktadýr. Bu durum, tarihi bir çözümlemedir ve geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin günümüz- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 67 deki ele alýnýþlarýnda temel hareket noktasý olarak görülmelidir. Hiç þüphesiz, geri-býraktýrýlmýþ ülkeler bir kalýptan çýkmýþ deðillerdir ve her ülke üretici güçlerinin geliþme seviyesine göre ötekilerden farklýlýklar gösterir. Genel olarak ayný karakter içindedirler ve farklýlýklarý kendi özel durumlarýný belirler. Ancak, özel durumlarda ortaya çýkan farklýlýklar, her ülkenin tarihinden gelen farklýlýklar ile buna uygun düþen biçimde, feodal üretim iliþkilerinin tasfiye derecesidir. Biz, her geri-býraktýrýlmýþ ülkeyi yakýnen (tarihiyle ve üretici güçlerinin seviyesiyle) tanýmýyoruz. Bu nedenle, geri-býraktýrýlmýþ ülkeler üzerine olan genellemelerimiz, genel olarak emperyalizme özel olarak da ülkemizin yapýsýna yansýyan geneli yakalayabildiðimiz kadar geneldir. Felsefi hareket noktamýz, her özel, geneli içinde taþýr olmaktadýr. Özel olarak ülkemiz, genel olarak da geribýraktýrýlmýþ ülkelerde iktisadi evrimin feodal süreci tamamlamasý, tek baþýna bir olgu deðildir. Bu ülkelerde feodalizmin tasfiyesi, bu tasfiyeye uygun düþen üretici güçlerin deðiþiminin ve ona uygun bir üst yapýnýn oluþmasý ile tamamlanýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülkeler diye tanýmladýðýmýz (bir kýsým görüþlere göre 3. dünya ülkeleri) ülkeler, kapitalizmin bir dünya sistemine dönüþmesi sürecinde sömürge ülkeler olarak, dünya kapitalizminin üretim iliþkileri içine girmiþlerdir. Bu süreç içinde, kimi ilkel (aþiretler ve kabileler düzeyinde), kimi feodal düzeyde, kimi de kapitalizmin tohumlarýnýn yaþadýðý feodalizmden kapitalizme geçiþ aþamasýnda olan ülkelerdir. Bu ülkeler hiç kuþkusuz, emperyalizmin üretim iliþkileri içine girmeseler, kendi iktisadi evrimlerini, tarihi geliþim çizgisine uygun olarak tamamlayacak ülkelerdir. Ne var ki, emperyalizm bir dünya sistemi olarak ortaya çýktýðý andan itibaren, bu ülkelerin kendi iktisadi evrimlerine uygun düþen üretici güçleri ve üretim iliþkileri ile emperyalizmin getirdiði üretim iliþkileri arasýnda bir çatýþma ortaya çýkmýþtýr. Bu çatýþmada üstün gelen ve kendini kabul ettiren, emperyalist-kapitalist üretim iliþkileridir. Daha ileri bir üretim iliþkisi, daha geri bir 68 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] üretim iliþkisini tasfiye eder genel kuralýna uygun olarak emperyalist-kapitalist üretim iliþkileri ülkenin geri olan üretim iliþkilerine üstün gelerek, ülkedeki üretici güçleri, kendi üretim iliþkilerine göre þekillendirmiþlerdir. Üretici güçlerin bu þekilleniþiinde þekillenme, tarihi geliþime ve toplumun içinde bulunduðu maddi üretim seviyesine ve de sýnýflarýn hareketine uygun olamadýðýndan, çarpýk veya dengesizdir. Üretici güçlerin evrimini belirleyen (tayin eden, þekillendiren), o ülkenin kendi toplumsal (iç) dinamiði deðil, emperyalizmin o ülkeye soktuðu emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin (dýþ) dinamizmidir. Ve bu ülkelerdeki temel çeliþme aslýnda, bu iki dinamik arasýndaki çeliþmedir. Bu konuda Mao Tse-Tung þöyle diyor: Üretici güçlerin, pratiðin, ekonomik alt yapýnýn, genellikle ana ve tayin edici rolde belirdikleri doðrudur. Bunu inkar eden, materyalist deðildir. Fakat belli þartlar altýnda, üretim iliþkileri, teori ve üstyapý gibi yönler, kendilerini baþ ve tayin edici rolde meydana koyabilirler. Bunu da kabul etmek gerekir. Üretim iliþkileri deðiþmeksizin üretici güçler geliþemiyorsa, üretim iliþkilerindeki deðiþme, baþ ve tayin edici rol oynar. 1 Bu iki dinamiðin çatýþmasý, çeliþkinin özdeþliðine uygun olarak, her zaman çatýþma biçiminde görülmez. Uyuþma biçiminde de görülür. Bu çatýþma ve uyuþma, birbirinden ayrý olgular deðil, birlikte görülen ve her iki durumda da görev yapan sýnýflarýn, üretime ve þekillenen toplumsal güçlerine göre ortaya çýkan olgulardýr. (Burada sýnýflarýn toplumsal gücü, genel olarak toplumsal harekete uygun düþmesiyle belirlenir. Bu nedenle, gücü belirleyen, niteliktir. Bizim gibi ülkelerde, en güçlü sýnýf, proletaryadýr.) Bu iki dinamiðin yönlerini ve unsurlarýný tespit etmek ve bu unsurlarýn, o ülkenin somut þartlarýndaki biçimlerini yakalamak, kýsaca o toplumu kavramak ve geliþmeleri görmek demektir. Bir Marksist-Leninistin göre1 Mao Tse-Tung, Teori ve Pratik, s. 56. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 69 vi de herþeyden önce, bu kavrayýþa ulaþmak olmalýdýr. Emperyalizmin geri-býraktýrýlmýþ ülkelere soktuðu üretim iliþkileri, daha önce de açýkladýðýmýz gibi, tarihiiktisadi evrime ters düþen ve üretici güçlerin geliþmesini engeller niteliktedir. Emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin bu niteliði geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde yok olmaz, aksine daha çarpýcý bir biçimde ortaya çýkar. Emperyalist-kapitalist üretim iliþkileri, rantiye ve parazit niteliðiyle ülke ekonomisi içine girer. Bu iliþkilerin dinamiði, daha fazla deðeri ve emeði, sermayenin ve üretimin yoðunlaþtýðý metropollere götürmek þeklindedir. Bütün iliþkileri, bu hareketi gerçekleþtirmek için görev yaparlar. Bütün güçler, bu temel görevi yerine getirmek için hareket halindedir. Emperyalizmin üretim iliþkileri öz olarak kapitalist bir nitelik taþýdýðýndan, girdiði yerlerde kapitalist üretim iliþkilerinin boy atmasýna da neden olur. Emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin girdiði ülkede, eðer feodalizmin baðrýndan çýkan kapitalist üretim iliþkileri varsa veya üretici güçlerin geliþmesi kapitalizme doðru yönelmiþse, o ülkeye giren dýþ dinamik, kendi iktisadi güçlerini (gerekirse bu güçleri askerileþtirerek) ülkenin kapitalist iliþkilerini kendine tabi kýlmak yolunda kullanýr. Emperyalist-kapitalist üretim iliþkileri baskýn çýkar ve geliþmekte olan ülkenin kapitalizmi, emperyalizme baðýmlý hale gelir. Bu durum ayný zamanda, iç dinamiðin çarpýtýlmasýdýr da. Zira, emperyalizmin ülkeye giriþi olmasa,* iktisadi evrime uygun olarak geliþen kapitalizm ve onun sýnýfý burjuvazi, toplumsal hareketin lokomotifi olacak ve toplumu daha ileri bir topluma kendi iç dinamikleriyle götürecektir. Ülkede geliþen kapitalizm ve burjuvazi, diðer sýnýflarýn, hatta proletaryanýn da desteðini alarak, toplumsal dengeyi kuracaktýr. Bu durumdaki burjuvazinin ve kapitalist üretim iliþkilerinin * Bu tahlil, soyut bir tahlildir. Ancak, sorunu salt olarak kafalarda billurlaþtýrmak için yapýlmaktadýr. Yoksa, kapitalizmin bir dünya ekonomisi olmasýndan sonra, emperyalist üretim iliþkilerinden uzak bir ülke bulunabileceðini zannetmek veya böyle bir ülke aramak, Robenson Crusoeyi aramak gibi bir þeydir. 70 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] yönü ileriye doðru ve ülkenin üretici güçlerini geliþtirecek biçimde mevzilenmiþtir. Ancak, kapitalizmin bir dünya sistemi olmasýndan (emperyalist-kapitalist üretim iliþ-kilerinin tüm dünyaya yayýlmasýndan) sonra, böyle bir durumdan söz edilemez. Bu nedenle, hangi ülkede olursa olsun, kapitalizmin bir dünya sistemi olmasýndan sonra, burjuvazinin toplumsal önderliðinden söz edilemez. Ülkedeki mevcut kapitalist iliþkiler ve burjuvazi, emperyalist-kapitalist iliþkilerle karþýlaþtýktan ve ona tarihi bir süreç içinde tabi olduktan sonra, ilerici niteliðini yitirmiþ ve üretici güçleri engeller bir niteliðe bürünerek, iç dinamiðin hareketine karþý olmaya baþlamýþtýr.* * Emperyalist sisteme dahil olan bir ükede feodal üretim iliþkilerinin ve kapitalist iliþkilerin emperyalist üretim iliþkileriyle olan, çatýþma ve uyum þeklinde görülen karþýlaþmasý, tarihi bir süreçte devam eder ve o ülkenin tarihi yapýsýna uygun olarak þekillenir. Ýktisadi kökleri olan bu þekillenme, sosyal ve siyasal plana da yansýr. Bu yansýma içinde, ülkenin sýnýflarý da, üretim biçimine ve siyasal etkinliklerine göre, emperyalizmle ittifak veya çatýþma içinde görünürler. Hakim sýnýflarýn üretim tarzýna uygun olarak, iktidarda bulunuþ þekillerine göre, bu ittifaklar biçimlenir. Ancak, hangi ülke için olursa olsun ve ülkedeki üretim hangi tarzda olursa olsun, hakim sýnýflar emperyalizmle sürecin ilk dönemlerinde mutlaka ittifaklar düzeyinde birleþirler. Bunun da temel nedeni, emperyalizmin geçirdiði evrelerdir. Emperyalizm, bir ülkeye kendi üretim iliþkilerini ilk adýmda mutlaka ticaret yoluyla sokar. Bu, ticaretin karakterinden gelir. Ticaret, kapitalist ekonominin dolaþýmdaki en baþta gelen elemanteridir. Üretim iliþkilerinin karakteristiklerini bünyelerinde maddeleþtiren mallar, dolaþým sürecinde pazarlara ticaret ile girerler. Pazardaki mallar, taþýdýklarý üretim iliþkilerinin güçlerini de pazara sokmuþ olurlar. Emperyalist üretim iliþkilerinin ticaret ve mal ile olan ilk yaygýnlaþmasý, yerini giderek sermayeye býrakýr. Ancak, mallarýn ve ticaretin önemi de ortadan kalkmaz. Bu süreç içinde, ülkedeki kapitalist sýnýflar önce ticaret ve mallarýn gücü karþýsýnda giderek iliþkilerindeki rantiye ve parazitlerin esiri olarak uyum içine girerlerken, zorunlu ittifaklara da girerler. Ayný þekilde feodaller de, ülkede geliþen kapitalist iliþkilerin hareketinin emperyalizmin ülkeye girmesi ile yön deðiþtirmesi veya üzerlerindeki baskýnýn kalktýðý kendi üretim iliþkilerinin serbest býrakýldýðý ölçüde emperyalistlerle ittifak içine girerler. Emperyalist üretim iliþkileriyle feodal üretim iliþkileri arasýndaki tarihi zýtlýk, sýnýflar planýnda da yansýr ve emperyalizmle feodallerin uyumu, ittifaklardan öteye gidemez. Oysa kapitalist sýnýflar, üretim iliþkilerindeki ortak karakterden dolayý, sýnýfsal olarak önce ittifak sonra bütünleþme sürecini yaþarlar. Bu süreç içinde ülkenin kapitalist sýnýflarý, emperyalist üretim iliþkilerinin esiri ola- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 71 Artýk tarihi misyonu elinden kaçýran burjuvazi, baðrýndan çýktýðý feodalizmi ve geri üretim iliþkilerini devrimci bir biçimde tasfiye edemez. Ülkede geliþen emperyalist-kapitalist üretim iliþkileri feodalizmi tasfiye ediyorsa, bu tasfiye, üretim iliþkilerinin kendi rantiye ve parazit iliþkilerine uygunluðu ölçüsünde ve kapitalist iliþkilerin geri üretim iliþkilerini zorunlu çözmesindendir. Ülkenin burjuvazisi siyasal zorunu, üretici güçlerin geliþmesi yönünde feodaller üzerinde deðil, mevcut üretim iliþkilerini yaþatmak üzere kullanmaya yönelir. Artýk böyle bir toplumda, toplumsal dengeden söz edilemez. Toplumda hakim olan, dengesizlik (ya da suni denge) ve kaçýnýlmaz sonuç da, bunalýmdýr. Bütün bu tarihi geliþmeler, her ülkenin tarihi geliþimi ve üretici güçlerinin seviyesine göre, belli süreçler içinde biçimlenirler. Ne var ki, hangi biçimlerde oluþursa oluþsun, emperyalizmin III. bunalým döneminde karakteristik olarak geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ortaya çýkan, emperyalizme baðýmlý biçimde geliþen ve tasfiye olan feodalizmdir. Bu durum, emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin tüm ülkeyi ve üretici güçlerini kendisine tabi kýldýðý anlamýna gelir. Ancak, emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin o ülkenin kendi üretim iliþkileri halini almasý, ülkedeki iç ve dýþ dinamikler çeliþmesinin ve çatýþmasýnýn ortadan kalktýðý anlamýna gelmez. Yeni durum, çatýþmada emperyalist güçlerin kesin egemen olmasý ve giderek uyumun öne çýkmasý þeklinde bir çözümdür (sentezdir). Ne var ki, bu yeni durumda, çatýþmanýn ortadan kalktýðý ve yerine uyumun geçtiði þeklindeki bir tahlil, mekanik ve ampirik bir tahlildir. Yeni durumun sentezinde ortaya çýkan, basit bir yer deðiþtirme deðil, aksine, baðýntýlý bir biçimleniþtir. Çatýþma yok olmamýþ, uyumun (önde olan, hakim olan yan) içinde daha büyük bir dina-miðe yükselmiþtir. Çatýþma azalmamakta, aksirak, o üretim iliþkilerini yaygýnlaþtýrmak ve yaþatmak görevini yerine getirdiði oranda, nitelik olarak, emperyalizmle aynýlaþýr, ortak karaktere bürünürler. 72 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ne büyümektedir. Toplumsal hareketi belirleyen dinamikler arasý bu çatýþma, üretimin geliþme seviyesine uygun olarak toplumda yer alan sýnýflararasý çeliþki ve hareketlerde gizlenmiþtir. Emperyalist üretim iliþkileri, hayatiyetini devam ettirmek için her þeyden önce bu sýnýfsal çatýþmaya tavýr almak zorundadýrlar. Çünkü ülkenin kendi iç dina-miðinin (iktisadi evriminin) götürücüsü olan sýnýfýn (proletaryanýn) sýnýfsal hareketi, çeliþmeyi çözecek niteliktedir. Bugün geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde (bizde de olduðu gibi) toplumun kendi iktisadi evriminin kapitalist güçleri, emperyalizmle tam bir uyum içinde emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin yaratýcýsý ve geliþtiricisi olmuþlardýr. Ýktidardaki oligarþi, emperyalizmin ülkedeki varlýk biçimidir. Bu durumda ülkedeki çatýþma ve uyum ve buna uygun düþen toplumsal dengeyi incelemek gerekmektedir. Ülkedeki hakim üretim iliþkisi emperyalist-kapitalist olduðundan ve feodal üretim iliþkileri tabi kýlýnarak tasfiye olunduðundan, üretim kargaþasý, kapitalizmin o kendine özgü üretim kargaþasýnýn çok üzerindedir ve nitelik olarak süreklilik arz etmektedir. Üretimdeki bu kargaþayý yaratan, temelde, ülkedeki üretici güçlerin emperyalist üretim iliþkilerine tabi bir biçimde nispi olarak geliþmesidir. Ülkenin iç dinamiði, üretici güçleri, kendi toplumsal çýkarlarý doðrultusunda geliþtirmek için zorlarken, üretici güçlerin sisteme baðlý bir biçimde (metropollere yönelik) düzenlenmesi, hem üretici güçlerin serbest geliþmesini engellemekte, hem de üretimde sürekli bir bunalým yaratacak olan bir kargaþa (üretim anarþisi) doðurmaktadýr. Bu durum, ülke ekonomisinin (emperyalizme baðýmlý olmasýndan gelen) emperyalizmin hastalýklarýndan etkilenmesiyle birlikte, (baðýntýlý olarak) ekonomik bunalýmýn temelini oluþturur. Özetle, o ülkedeki ekonomik bunalýmýn temelinde, ekonomik dengenin ülke içinde deðil, metropollerde tamamlanmasý yatar. Ekonominin (emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin yönlendirdiði) bu hareketi, ülkenin üreti- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 73 ci güçlerinin geliþme hareketiyle çeliþtiðinden, engelleyici niteliktedir. Ancak, emperyalist üretim iliþkilerinin kapitalist karakteri, III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde iktisadi evrim sürecinin kapitalizm olmasýyla uyum gösterir. Bu uyum, sadece karakterden gelen bir uyumdur ve sadece karaktere özgü oluþu ve hareket yönlerinin farklý oluþu nedeniyle, özünde çatýþmayý barýndýrýr. Bu uyum, üretici güçlerin nispi geliþmesinin maddi temelini oluþturur. Ne var ki, gene bu uyum, ülkedeki toplumsal dengesizliðin nispi denge durumunu saðlar. Ekonomideki bu göreli denge durumu ise, bu tip ülkelerdeki revizyonizmin ve pasifizmin maddi temelini teþkil eder. Bu durum gene ayný þekilde, oligarþinin, mevcut üretim iliþkilerini þekli demokratik ortam içinde koruyabilmesinin de maddi temelini oluþturur. Ancak, gene bu durumdan, ülkede toplumsal bir dengenin oluþtuðu ve bu durumun nitelik belirleyicisi olduðu sonucu çýkarýlmamalýdýr. Böylesine bir sonuca varmak, revizyonizme ve pasifizme saplanmak olur. Kavranmasý gereken, bu durumun göreliði ve þekli uyumun altýnda daha büyük bir çatýþmayý taþýmakta olmasýdýr. Bu uyum durumu, tarihi süreçteki yerini, feodalizmin çözülmesine borçludur. Zira, feodalizm çözüldüðü oranda kapitalist iliþkiler yaygýnlaþma imkaný bulur ve ülkenin iç dinamiði (iktisadi evrimi) kapitalizme yönelik olduðundan, tarihi süreçte uyum durumunun objektif koþullarý ortaya çýkar. Özellikle ülkemizde bu durumun kavranmamýþ olmasý, ülkemizde orjinal devrim teorilerini çeþitlendirmektedir. Burada kýsaca durup, ülkemizdeki iç dinamiðin zor ladýðý iktisadi evrimin hangi aþamada olduðunu kýsaca ele alalým. Genel olarak, feodal süreçte olsa bile, iç dinamiðin yönü kapitalizme doðrudur. Bu kaba gerçeði inkâr etmek, tarihi materyalizme ters düþmek olur. Ancak, iktisadi evrimin yönünün kapitalizm olmasý, devrimden sonra ülke ekonomisinin ülke kapitalizmini kurmanýn þart olduðu anlamýna gelmez. Böylesine bir öner- 74 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] me, ekonomizmin ötesinde, kaba bir evrimcilik olur. Ýktisadi evrimin dünya çapýnda ulaþmýþ olduðu seviye (emperyalizm), iktisadi evrimin tarihi yolunun sosyalizm olduðu ve bu aþamaya geçiþin objektif þartlarýnýn var olduðu bir dönemdir. Bu tarihi gidiþe ters düþmemek için, devrimini yapan her ülke mutlaka (kendi üretici güçlerinin elverdiði ölçüde) sosyalist üretim iliþkilerini kurmalýdýr. Ancak bu durum, ülkede kapitalist üretim iliþkilerinin olmayacaðý anlamýna da gelmez. Aksine, proletaryanýn geliþmesi ve diðer sýnýflarý yedekleyebilmesi için, ülkedeki kapitalist üretim iliþkileri, sosyalist üretim iliþkilerine tabi bir biçimde, üretici güçlerin sosyalist üretimin tek üretim biçimi olmasýna uygun düþecek þekilde güçlenmesine kadar (giderek yok oluþ biçiminde) yaþatýlmalýdýr. Ülkenin kendi iktisadi evriminin kapitalizm yönünde olmasý ise, devrimin burjuva karakterini simgeler ve devrimin kaçýnýlmaz olarak demokratik devrim olmasýný getirir. Bu anlayýþ, Marksizm-Leninizmin kesintisiz devrim anlayýþýdýr. Ülkemizde feodalizmin hemen hemen tasfiye edilmiþ olmasý, ancak bu tasfiyeye uygun düþen bir nitelikte kapitalizmin geliþmemiþ olmasý, hem yarý-feodal üretim iliþkilerinin kýsmen yaþamakta olmasýnýn, hem de sýnýfsal olarak feodallerin üstyapýdaki etkinliklerinin maddi temelini oluþturmaktadýr. Bu çözümlemelerden, ülkedeki ekonomik ve siyasi kargaþanýn nedeninin, emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin devamýný saðlayan hareket ile feodal üretim iliþkilerinin (üstyapýsý ve hatta siyasi etkinlikleri de dahil) hareketi arasýnda çeliþme olduðu yanýlgýsýna varýlmamalýdýr. Böylesine bir yanýlgý, temel çeliþmeyi gözden kaçýrmak olduðu gibi, tekelci burjuvaziye misyon yüklemek olur. Bu görüþ, devrim sorunlarýnda karþýmýza tehlikeli (saptýrýcý) bir biçimde çýkar. Bizim gibi ülkelerde gücünü sistemden alan üretim iliþkileri, geri üretim iliþkilerine kendini kabul ettirir ve tabi kýlar; ancak bu zorlamak, bir uzlaþmadýr ve iktisadi temeldeki bu çeliþme mutlaka sosyal ve siyasal plana da yansýr. Ülkenin ekonomisi dengesini temelde, sistem- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 75 de bulmasýna karþýlýk, ülkenin iktisadi evriminin zorlamalarýnýn dengesini üretici güçlerin geliþmesinde bulamamasý, buna karþýlýk dýþa baðýmlý yapýnýn getirdiði emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin zorlamasý ile karþýlanmasý, toplumsal dengeyi sunileþtirir. Özetle: Ülkemizde dýþ dinamiðin (emperyalizmin), ülkenin iç dinamiðini bozmasý, toplumu dengesizleþtirmiþ ve kendine uygun düþen bir suni dengeyi oluþturmuþtur. Þimdi de, ülkemizdeki suni dengeyi ve siyasal zoru incelemeye geçelim. Emperyalizmin III. bunalým döneminde yeni-sömürgeciliðin bütün özelliklerinin yansýdýðý ülkemizin tarihi köklerinden gelen orjinalliði, feodal yapýnýn Osmanlý toplumundan gelen özelliðini yansýtmasý ve geçmiþte sömürge durumunda bir ülke olmamasýnda yatmaktadýr. Bu iki özellik, ülkemizin içinde bulunduðu yapýnýn genel karakterini deðiþtirmez; ancak, yarý-sömürge oluþum sürecini ve biçimleniþindeki özelliði verir. Biz burada, bu özellikten daha çok, geneli ile ilgilendiðimizden, özele fazlaca inmeyeceðiz. Zira ülkemizin geneli kavranmadan, özeli kavranamaz. Özelinden kalkarak açýklama getirenlerin de gerçekten orjinal sonuçlara varmalarý da bundandýr. Süreç hangi biçimde gerçekleþirse gerçekleþsin ve hangi özellikleri taþýrsa taþýsýn, bugün ülkemizdeki yapý ve içinde bulunduðumuz suni denge, geribýraktýrýlmýþ ülkelerin karakterini taþýr. Toplum, emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerince þekillenmektedir. Emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin ülkenin ekonomisini önce dünya ekonomisine katmasý, daha sonra da üretime sýzarak onu kontrol altýna almasý sürecinde, iç dinamik ile geliþmeye çalýþan kapitalist unsurlar hýzla emperyalizmle uyum içine girmiþler ve üretim iliþkileri olarak emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin rayýna oturmuþlardýr. Bu süreç, üretimin metropollere yönelik geliþmesi, üst yapýnýn emperyalizmin üretim iliþkilerine göre düzenlenmesi ve ülke burjuvazisinin (giderek) tekelleþerek (üretim iliþkilerinin kaçýnýlmaz sonucudur bu) iktidarý ortaklarýyla almasý þeklinde somutlaþmýþtýr. 76 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Bu somutlaþmada iktidar, gerek sýnýfsal, gerekse yönetim olarak, oligarþik bir nitelik almýþtýr.* Oligarþi, mevcut üretim iliþkilerini devam ettirmek zorunda olduðundan, toplumun genel hareketinin de baþýný çekemez. Oligarþinin çekiþi, genel hareketin yönüne ters düþtüðünden, toplumun genel hareketini götürme durumundaki proleter hareketle çeliþme içindedir. Proleter hareket, toplumu çekmenin objektif temellerini ve dinamiðini taþýr. Bu görevi proletaryaya tarih vermiþtir ve bu, proletaryanýn tarihi misyonudur. Emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin, ülkenin iktisadi evrimi ile çatýþma ve uyum durumu, sýnýfsal plana, oligarþinin baþta proletarya olmak üzere, emekçi yýðýnlarla çatýþmasý, feodallerle uyumlu çatýþmasý, köylülükle iktisadi uyum çerçevesinde uyumu þeklinde yansýr. Oligarþinin feodallerle ve köylülükle olan uyumu, ülkedeki nispi demokratik ortamýn temelini oluþturur. Ülkedeki nispi demokratik ortam, feodallerin üst yapýsal olarak varlýklarýný sürdürmeleri için gerekli bir demokratik ortam olduðu gibi, köylülüðe de o iktisadi uyum için gereklidir. * Oligarþi, kelime anlamý itibariyle, küçük bir zümrenin iktidarý anlamýna gelir. Ülkemizde de iktidarýn yapýsýnýn neden oligarþik bir nitelik arz ettiðini her þeyden önce üretimde aramak gerekmektedir. Normal olarak iktisadi evrimini tamamlama yolunda ilerleyen bir toplumda iktidar eðer iktisadi evrime uygun düþen bir iktidar ise ve çekici sýnýfýn yönlendiriciliðinde ise, böyle bir iktidarýn zümreleþmesinden deðil, aksine kitleselliðinden söz edilir. Bu durum, köleci toplumdan tutun, sosyalist topluma kadar böyledir. Eðer bir toplumda oligarþik iktidardan söz ediliyorsa, oligarþik yapý içersindeki hakim sýnýf veya sýnýflarýn aslýnda toplumdan (kitlelerden) objektif olarak soyutlanmýþlýðýndan, tecrit edilmiþliðinden söz ediliyor demektir. Bu durum tarihte, Rusya otokrasisi (ki o da bir çeþit oligarþi idi) için, Ýspanya oligarþisi için geçerli olduðu gibi, bugün metropollerdeki finans-kapital oligarþileri ve geri-býraktýrýlmýþ ülke oligarþileri için de geçerlidir. Unutulmamalýdýr ki, oligarþiyi oluþturan sýnýflar, kitlelerden tecrit olmayý kesinlikle istemezler, ne var ki, devam ettirmek zorunda olduklarý üretim iliþki-leri onlarý kitlelerden tecrit eder. Oligarþi bu tecrit oluþunu siyasal zor ile engellemeye çalýþýr. Oligarþinin bu çabasý, toplum dýþý bir üretim iliþkisini (emperyalist) sürdürme gayretleri içinde, toplum dýþý oluþunu siyasal zoru ile kapatma gayretidir. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 77 Tarihi geliþim içinde bu nispi demokratik ortamýn yaþatýlmasýnda feodallerin varlýklarýný üst yapýda devam ettirme gerekçesi, emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin feodal üretim iliþkisi ile çatýþmasýnýn artmasý ve feodallerin tasfiyesi oranýnda ortadan kalkmaktadýr. Ancak, bu durumdan dolayý, nispi demokratik ortamýn kaldýrýlma durumlarýnda, tekelci burjuvazinin feodallere tavýr alýþýný tek baþýna ele almak, hele hele uyum için buna baþvurduðunu söylemek, son derece büyük hatadýr. Böylesine bir hata içinde olmak, bizi oligarþinin yanýna savurur. (Ülkemiz devrimci pratiðinde bunlarý gördük ve görmekteyiz.) Bugün ülkemizde nispi demokratik ortamýn yaþamasýnýn temel nedeni, köylülüðün (ve ülkemizde tarihi bir etkinliði olan þehir küçük burjuvazisinin sosyal ve siyasal olarak) iktisadi uyum içinde siyasal olarak yedeklenmesindendir. Bir baþka deyiþle, ülkemizdeki nispi demokratik ortamýn yaþamasýnýn sýnýfsal temelinde, köylülüðün ikili tavrý yatar. Köylülüðün bu ikili karakterinin kavranamamasý, bizi daima sapmalara sü-rükler. Ülkemizdeki toplumsal dengesizliðin daha iyi kavranabilmesi için bu konu üzerinde biraz duralým. Köylülüðün ülkemizdeki ikili karakteri, ülkenin iktisadi evriminin kapitalizme yönelik olmasýyla, emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin ülkenin iç dinamiðine ters düþüþünden kaynaklanýr. Köylülüðün bu ikili karakterinde, devrimci karakter aðýrlýktadýr, hakim olan yandýr. Köylülüðün, özünde burjuva olmasýna karþýlýk, devrimci bir karakter taþýmasý ve devrime katýlmasý, devrimimizin de burjuva karakterini simgeler. Köylülüðün aslýnda burjuva olmasýna karþýlýk, devrimci bir karakter taþýmasý, onun subjektif niyetinden deðil, ülkedeki emperyalizmin yarattýðý objektif temelden gelir. Köylülük, saf bir sýnýf olmayýp, içinde çeþitli katlara (sýnýfsal) ayrýlýr. Köylülü- ðün bu ayrýþmasý, emperyalist-kapitalist üretim iliþkileri-nin ülkeye yayýlýþ durumuna ve feodalizmin çözülüþüne göre biçimlenir. Köylülük genel olarak devrime katýlacaksa da (elbette ki zengin köylülük dýþýnda, orta köy-lülük kýsmen, küçük ve yoksul köylülük temel), 78 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] içindeki her bir katmanýn da katýlýþ biçimi birbirinden farklý olacaktýr. Köylülük her ne kadar burjuva karakter taþýsa da, ülkenin iktisadi evrimi kapitalizme yönelik olsa da, devrimin ve toplumun çekici sýnýfý olamaz. Bunun da nedeni, isterse kapitalist bir toplumda olsun, geliþmek isteyen üretici güçleri eline alamayacak, onlarý elinden tutup geliþtiremeyecek olmasýndandýr. Aksine, üretici güçler geliþtikçe, köylülük de yok olmaya doðru gidecektir. Bu durum, köylülüðün gerek devrimde çekici olamamasýnýn, gerekse de devrimden sonra kapitalist iliþkiler yaþatýlsa dahi, devrimi engelleyecek bir güç olamamasýnýn objektif temelini oluþturur. Köylülüðün bu yapýsý, onun her dönemde toplumsal denge içinde yedeklenen bir güç olmasýný getirir. Ýsterse feodalizme karþý mücadele içinde olsun, köylülük bu mücadelesini baþarýya ulaþtýrabilmek için ya burjuvazinin, ya da proletaryanýn önderliðine ihtiyaç duyar. Avrupa tarihi büyük burjuva devrimi öncesi sayýsýz köylü isyanlarý ile dolu olduðu halde, burjuvazinin önderliði olmadan burjuva devrimini gerçekleþtirememiþtir. Ayný þekilde, Rusya ve Çindeki sayýsýz köylü isyanlarý, proletaryanýn önderliði olmadan devrime ulaþamamýþtýr. Toplumumuzda da köylülüðün ikili karakteri, onun hem tekelci burjuvaziye hem de proletaryaya yedeklenmesinin temelini oluþturur. Köylülüðün oligarþiye yedeklenmesinin subjektif temelini, mevcut üretim iliþkilerinin kapitalist karakteri, objektif temelini de feodal üretim iliþkilerinin çözülmesi ve üretici güçlerdeki nispi geliþme teþkil eder. Bu uyum, köylülüðün oligarþiye siyasal olarak yedeklenmesinin ve nispi demokratik ortamýn maddi temelidir. Bu ayný zamanda, sosyal reformizmin de maddi temelidir. Ne var ki, bu yedeklenme mutlaklaþtýrýlmamalýdýr. Uyumun çatýþmayý içinde taþýmasý ve derinleþtirmesi kavranamazsa, revizyonizme düþülmüþ olur. Ancak, bu uyum durumunu kavramamak da, toplumu ve köylülüðü kavramamak anlamýna gelir. Uyum un çatýþmayý içinde taþýmasý baðlantýsýndan hareketle, THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 79 uyum artsýn, çatýþma büyüsün mekanik yorumlamasýna varýlmamalýdýr. Bu mantýk bizi pasifizme ve teslimiyetçiliðe sürükler. Öne çýkartýlmasý ve sarýlýnmasý gereken, köylülüðün devrimciliðidir. Proletaryanýn en sadýk müttefiki, köylülüktür. Köylülüðün oligarþiye yedekleniþi, talidir. Oysa köylülüðün sýnýfsal hareketinde tayin edici hareketi, emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerine ve özellikle onun güçlerine karþý olan tepkisidir. Köylü-lük, üretici güçlerin nispi geliþimine yönelerek oligarþiye yedeklenmesinden daha fazla, emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerine tepki göstererek proletaryaya yönelir. Sýnýfsal olarak oligarþinin hareketine karþýlýk proletaryanýn, köylülüðün ve þehir küçük-burjuvazisinin (genel olarak geniþ emekçi yýðýnlarýnýn) hareketi temelde çatýþtýðýndan, mevcut üretim iliþkileri içinde toplumsal dengeden söz edilemez. Söz konusu olan, sürekli bir dengesizliktir. Bu durum, ülkedeki bunalýmýn sürekliliði demektir. Ülkede sürekli bir dengesizliðin olmasý, emperyalistkapitalist üretim iliþkilerinin mevcut durumu devam ettirebilmek için güçlerini kullanmasýnýn ve dengeyi bu þekilde kurmaya yönelmesinin objektif temelidir. Ülkedeki üretici güçlerin geliþme seviyesi, dengesini metropollerde bulduðundan, oligarþi, üretim iliþkilerini devam ettirme görevini, siyasal zoru askeri biçimde maddeleþtirmenin þartlarý içinde yerine getirebilir. Bu durum, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin ayný zamanda emperyalizmin zayýf halkalarý olmalarý da demektir.2 Ýlker yoldaþýn þehit düþmeden kaleme aldýðý yazýsýnda ortaya konulan bu iliþki ve çeliþkiler içersinde bulunan ülkemizde devrim kaçýnýlmazdýr. Tarihte açýk biçimde görüldüðü gibi, hiçbir egemen sýnýf kendi sömürü düzenini kendiliðinden tasfiye etmez ve yeni devrimci güçlere iktidarý barýþçýl bir biçimde vermez. Egemen sýnýflar, her zaman kendilerinin sonsuza kadar yaþayacaklarýný zannederler. Bu nedenle de, devrimci güçlere karþý kesin imha politikasý 2 80 Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz, Ocak 1976. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] izlerler. Bir baþka deyiþle, onlar kendi düzenlerini sürdürmek ve korumak amacýyla, her koþulda zora, þiddete baþvururlar. Mahir yoldaþ Kesintisiz Devrim II-III adlý yazýsýnda þöyle yazmaktadýr: Emperyalizmin iþgali karþý tarafýn zora, þiddete baþvurmasý demektir. Bu ise, silahlý savaþýn objektif þartlarýnýn mevcudiyeti demektir. Emperyalizm ve oligarþinin siyasal zoru, emperyalizme baðýmlý bir ülkede kaçýnýlmaz olarak ortaya çýkan bir zordur. Bu zor, ordusuyla, polisiyle, jandarmasýyla ve her türden mahkemeleri ve cezaevleriyle vardýr ve bunlar aracýlýðýyla sürdürülür. Çünkü onlar, siyasal iktidarý ellerinde tutmaktadýr ve siyasal iktidar da devlet demektir. Ve herkesin çok iyi bildiði gibi, devlet, egemen sýnýflarýn baský aygýtýndan baþka birþey deðildir. Her devlet gibi, bu devlet de egemen sýnýflarýn diktatörlüðünün açýk ifadesidir. Bu gerçek bizim gibi ülkelerde çok daha açýk bir biçimde kendisini ortaya koyar. Emperyalizme baðýmlý ülkemizde yönetimin olgarþik nitelik kazanmasýyla birlikte ortaya çýkan devlet yapýsý ise, tümüyle oligarþinin niteliðine ve emperyalizmin çýkarýna uygun bir biçimde yapýlandýrýlmýþtýr. Bizlerin kýsaca oligarþik dikta olarak tanýmladýðýmýz bu biçim, burjuva demokrasisiyle uzaktan-yakýndan iliþkisi olmayan bir yönetim biçimidir. Bu biçimin en tipik özelliði, emperyalizme baðýmlý olmanýn getirdiði özgünlüðe sahip bir faþist nitelik taþýmasýdýr. Bu nedenden dolayý, oligarþinin ülkemizdeki yönetim biçimine sömürge tipi faþizm diyoruz. Emperyalizmin dünya ölçeðinde uygulamak zorunda olduðu zor, ülkede oligarþinin siyasal zoru olarak somutlaþýr. Ve emperyalist-kapitalist üretim iliþkileri yaþadýðý sürece, bu siyasal zor da varlýðýný devam ettirecektir. Ve kendisine yönelen her sýnýfsal tavra karþý askeri bir biçimde maddeleþecektir. Siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi, ülkedeki dengesizlik nedeniyle, aslýnda sürekli bir niteliktir. Emperyalizmin Türkiyede bulunmasýndan (gizli iþgalinden) dolayý, iktisadi yapýdaki dengesizlik, sosyal ve siyasal plana da yansýr. Ýktisadi planda en rahat bir biçimde mallar üzerinde gözleyebileceðimiz bu durum, sosyal planda, ülkedeki üst yapý THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 81 kurumlarýnda ve kültüründe, siyasal planda da siyasal zorda somutlaþýr. Marks, maddi hayatýn üretim tarzý sosyal, siyasal ve genel olarak entellektüel hayat sürecini þartlandýrýr der. Ülkedeki emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerine uygun olarak geliþen üretim, kendi hayat sürecini de þartlandýrýr. Bu þartlandýrma içinde ortaya çýkan çeliþkilere ve sýnýflarýn tepkilerine karþý, oligarþinin bir üst belirlenme olan siyasal yaþantýsýný sürdürme þartý, siyasal zorunu kullanmasý (onu kullanmaya zorunlu kýlýnmasý) þeklindedir. Siyasal zor, oligarþinin elinde ilk þart olarak, oligarþinin siyasal hakimiyetini korumasý þeklinde görevini somutlaþtýrýr. Kuþkusuz en önemli araç, devlet aygýtýdýr. Devlet bu dönemde, hakim sýnýflarýn karakterine bürünerek, oligarþik devlet niteliðini almýþtýr. Siyasal zorun bu biçimdeki görevi ona, üretim iliþkileri tarafýndan verilmiþtir. Ve temel görevi, mevcut üretim iliþkilerinin devamýný saðlamayý yerine getirmektir. Bu görevin yerine getiriliþinde zorun askeri bir biçimde maddeleþmesi ve görünür olmasý, a) Hakim sýnýflarýn kendi iç çeliþkileri yüzünden idare edememeleri, b) Geliþen sýnýfsal muhalefetlerin mevcut üretim iliþkilerini tehdit eder bir nitelik almalarý, c) Doðrudan doðruya iktidara yönelik bir siyasal alternatifin ortaya çýkmasý durumlarýnda olur. Ülkemizde özellikle 12 Mart ertesi uygulamalardan sonra, hakim sýnýflarýn kendi iç çeliþkilerinden dolayý yönetimin askerileþmesi beklenemez. Bu nedenle, siyasal zorun askeri bir biçimde kendini göstermesi, mevcut üretim iliþkilerine yönelik muhalefetin görüldüðü yerlerde ve oligarþiye alternatif bir gücün ortaya çýkmasý zamanlarýnda olacaktýr. Bir baþka deyiþle, oligarþi emekçi yýðýnlarýn muhalefetinin topyekün muhalefete dönüþmesine hiçbir zaman izin vermek istemeyecek ve daha mevzi durumlarda iken uygulayacaðý zor ile onu sindirerek, kitleleri pasifize etmeye çalýþacaktýr. Ülkedeki þekli demokratik ortam içinde gündemde olan bu uygulamada oligarþi, gerek nispi demokratik ortamýn maddi koþullarýný kulla- 82 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] narak yapacaðý ideolojik ve politik saptýrmalarla, gerekse de geliþen muhalefeti icazetli sosyalistler ve küçükburjuva demokratlarýna kanalize ederek, mevcut üretim iliþkilerine ve iktidara yönelik siyasal bir nitelik almasýný engellemeye çalýþacaktýr. Ne var ki, bu nispi demokratik ortam içinde, ilk bakýþta demokratik mevzi ve haklar mücadelesi þeklinde görülen bu demokratik muhalefet dahi, bir süre sonra oligarþinin kaçýnýlmaz bunalýmlarý gereði, varlýðý devam ettirilmemesi gereken bir unsur haline dönüþmektedir. Bu halde oligarþinin siyasal zorunu askeri bir biçimde görüntülemesi, þaþýrtýcý olmayacaktýr. Böyle bir durumda þaþýran-lar ise, yalnýzca bütün bu uygulamalarý provokasyon olarak gören küçük-burjuva demokratlarý olacaktýr. Oligarþinin, proletaryanýn siyasal özgürlüðünü ortadan kaldýrarak ve emekçi yýðýnlarýn tepkilerini siyasal zoru ile pasifize ederek yaþantýsýný devam ettirdiði yönetime, oligarþik yönetim veya sömürge tipi faþizm adý verilir. Bu yönetim biçimi, metropollerde görülen, ne demokratik ne de faþist yönetimlere benzer. Onlardan gerek biçim, gerekse de muhteva olarak farklýdýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin karakterine özgüdür.* * Ülkemizde genel olarak bütün teorik çalýþmalar, ya özel durumlarýn içinde boðularak ahkam kesmeler þeklinde, ya da görüntünün yüzeysel tahlilleri üzerinde biçimsel dogmalar þeklinde inþa edildiðinden, oligarþik yönetim de hiç bir zaman doðru dürüst kavranamamýþtýr. Ortada bir yýðýn soyut ve biçimsel faþizm tahlilleri dolaþmaktadýr. Ülkemiz solunda hakim olan genel deðerlendirme þimdiki halde revizyonizmdir), oligarþinin siyasal zorunu askeri bir biçimde maddeleþtirdiði ve þekli demokratik ortamý ortadan kaldýrdýðý dönemler faþizmdir, þeklindedir. Biçimsel demokratik ortam içinde mevzi olaylar þeklinde görülenler ise, ya faþizm olarak deðerlendirilir, ya da anarþistlerin, goþistlerin, aþýrýlýklarýn sonucu olarak izah edilir. Her iki deðerlendirmede de söz konusu olan, felsefi bir hata, idealizmdir. Faþizmi, burjuvazinin subjektif ürünü olarak gören anlayýþ, onun iktisadi ve sosyal köklerini kavrayamamakta, yalnýz biçimi görebilmektedir. Bu anlayýþýn sýnýfsal temelini küçük burjuvazi oluþturur. Biçimleri esas alan bu anlayýþýn da, kanýtlarýný benzetmelerde arayacaðý ve örneklerini de tarihin farklý zaman ve mekan þartlarý içinde bulacaðý açýktýr. Bu yöntem, Marksizmi içi boþ dogmalar haline sokmanýn ve bayaðýlaþtýrmanýn yöntemidir. Bu durumda olanlar, somutta, ne yapacaðýný bilmeyen ve Godotu bekleyenler- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 83 Bizim gibi ülkelerde maddi üretimin ve mevcut üretim iliþkilerinin seviyesine uygun olarak ortaya çýkan oligarþik yönetim, proleter devrimci hareketin de karakterini belirler. Bizim gibi geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin karakteri, devrimci savaþý, politikleþmiþ askeri savaþ olarak karakterize eder. den pek de farklý bir konumda deðillerdir. Avrupadaki faþizmin sýnýflarý nasýl yedeklediði ve kurumsallaþtýrdýðýný kavrayamayan bir görüþ, ülkemizdeki sömürge tipi faþizmin içeriðini de kavrayamaz. Avrupadaki üretimin aþýrý sosyalleþtirilmesi ve baþka ülkelerin deðerlerine el konulmasý þeklinde iktisadi temelini, þovenizm þeklinde ideolojik ve politik temelini güçlü iktidar þeklinde küçük burjuvazinin ve köylülüðün desteðini bulan faþizm ile bizim gibi ülkelerde doðrudan doðruya emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerini siyasal zoru ile sürdürmek üzere ortaya çýkan faþizm arasýnda içerik olarak fark vardýr. Muhtevadaki bu farklýlýk, elbette ki biçimine de yansýr. Biçimsel olan benzerlikler ise, küçük burjuva demokratlarýnda ipe sapa gelmez tahlillerle, demokrasi elden gidiyor, serzeniþleri yaratmaktan öte bir anlayýþ yaratmamaktadýr. Hele bu küçük burjuva baylarýmýz içinde öyle demokrat olanlar vardýr ki, bunlar proletarya diktatörlüðüne sosyal faþizm dahi demektedirler. 84 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] SÖMÜRGE TÝPÝ FAÞÝZM Devlet bir sýnýfýn diðer sýnýf (ya da sýnýflarýn) üzerinde baský aygýtýdýr. Yani, devlet zor uygulayýcýsýdýr, zorun ta kendisidir. Bu nedenle, sömürge tipi faþizm olgusu devletin, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki, fonksiyonu ve görünümüdür. Devlet sýnýf karþýtlýklarýný frenlemek gereksiniminden doðduðuna, ama ayný zamanda, bu sýnýflarýn çatýþmasý ortasýnda doðduðuna göre, kural olarak en güçlü sýnýfýn, ekonomik bakýmdan egemen olan ve bunun sayesinde politik bakýmdan da egemen sýnýf durumuna gelen ve böylece ezilen sýnýfý boyunduruk altýnda tutmak ve sömürmek için yeni araçlar kazanan sýnýfýn devletidir.3 Devletin, ekonomik bakýmdan egemen olan sýnýfýn kontrolünde olmasý ve fonksiyonunun sýnýfsal çatýþmalarýn düzeni yýkmaya yönelmesini (ve yýkmasýný) engellemek olmasý en önemli 3 Lenin, Devlet ve Ýhtilâl, s. 17, Bilim ve Sosyalizm Yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 85 niteliðidir. Devlet bunlarý nasýl yerine getirebilmektedir? Bu, devletin kurumlarýyla gerçekleþir. Bir baþka deyiþle, devlet, yürütmeyasama ve yargý organlarýyla, kendini gerekli kýlan þartlarý yönlendirmeye çalýþýr. Bu, devletin, kendi organlarýyla (kurumlarýyla) siyasal zor uygulamasý demektir. Bu, kamu gücü ve bu gücün yaptýrýmý demektir. Kamu gücü ve vergileri ödetmek hakkýný kullanan memurlar, toplumun organlarý olarak, toplumun üzerinde yer alýrlar.4 Bu organlar, salt toplumlardaki kültür ve ideolojinin onlara saðladýðý saygý ile görev yapmazlar. Bunlar ayrýca yasalarla düzenlenmiþ bir yaptýrým gücü ile saðlama alýnýr. Böylece, bir yandan yasalarla güvence altýna alýnmýþ olan kamu gücü, diðer yandan bu güvenceyi bozanlara karþý, yine yasalara boyun eðilmesini saðlayan kamu organlarý. Ýþte, bürokrasi ve militarizm. Bizzat silahlý güç halinde örgütlenen halkla artýk doðrudan doðruya ayný þey olmayan bir kamu gücü kuruluþu gelir. Bu özel kamu gücü zorunludur; çünkü, sýnýflara bölünüþten sonra halkýn özerkli silahlý örgütlenmesi olanaksýz duruma gelmiþtir. Bu kamu gücü, her devlette vardýr; yalnýzca silahlý adamlardan deðil; ayrýca bunun maddi eklerinden, gentilice toplumun bilmediði hapishaneler ve her türlü ceza kurumlarýndan oluþur.5 Kýsacasý, devlet, kitlelerin gücünü silahlý ve örgütlü bir azýnlýðýn gücüne baðýmlý kýlan kurumdur. (Lenin) Bir baþka deyiþle, devlet, tüm örgütlenmiþ ve sistemli zor aygýtýdýr.6 Eðer devletin örgütlenmiþ ve sistemli zorun ta kendisi olduðu unutulursa, ortada devlet diye bir þey kalmaz. Bu ayný zamanda devletin, sýnýflý toplumlarda, bir sýnýfýn diktatörlüðünün simgesi, aygýtý olmasý demektir. Devlet biçimi (ki, bunu belirleyen zor uygulamasýnýn durumudur) ister demokrasi olsun, ister monarþi, isterse faþizm olsun, her biçimde devlet bir diktatörlük organýdýr. Toplumsal dengenin mevcut olduðu koþullarda devlet, kamu gücünü mevcut yasalarla saðlar ve böylece toplumdan baðýmsýzlaþýr. 4 5 6 86 Lenin, Devlet ve Ýhtilâl, s. 16 Lenin, age, s. 17 Lenin, age, s. 90 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Bu dönemlerde, devlet yani zor uygulayýcýsý kitlelerden baðýmsýzlaþýr. Çünkü, hakim sýnýfýn (ya da sýnýflarýn) siyasal zoru iktisadi evrim yönündedir ve iktisadi evrimi hýzlandýrmaktadýr. Yine bu dönemde, sýnýflar arasý çeliþkiler antagonizma kazanmamýþ olup, hakim sýnýf (ya da sýnýflar) kitleleri siyasal olarak yedeklemiþtir. Demokratik yönetim olarak da isimlendirilen bu dönemde, devlet zoru, devlet organlarý ile (kurumlar) yürütülür. Fakat her sýnýflý toplumda olduðu gibi, üretici güçlerin toplumsal niteliði ile üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti çatýþmaya baþlar, özel mülkiyet ya da mevcut üretim iliþkileri üretici güçlerin geliþimini engellemeye baþlar. Ýþte bu andan itibaren devlet, iktisadi evrimi yönlendirmeye baþlar. Bir baþka deyiþle, devlet gücü mevcut düzeni devam ettirme görevini (ki, asli görevidir bu) üstlenir. Devletin bu dönemde zor uygulamasý, bir yandan yeni ve ek yasalarý yaratýrken, diðer yandan da zoru askeri biçimde maddeleþtirir. Bu da kaçýnýlmaz olarak devlet biçiminin deðiþmesine yol açar. Bu anlaþýlabilir bir þeydir. Devlet, zorun sistemli ve örgütlenmiþ aygýtý olduðuna göre, zor uygulamasýnda meydana gelen deðiþim, kaçýnýlmaz olarak zorun örgütlendirilmesini deðiþtirecektir. Yani, devlet kurumlarýnýn, yeni koþullara uymasý gerekecektir. Artýk, eskiden olduðu gibi, geniþ halk kitlelerinin üzerinde baðýmsýzlaþan devlet kurumlarý mevcut deðildir. Yerini, halk kitleleri üzerinde daha sert ve yaygýn kurum ve güçlere býrakmýþtýr. Bu yeni bir otorite kurmak ve bu otoritenin yeni yasa ve kurumlarla güvence altýna alýnmasý demektir. (Geçmiþ dönemlerdeki yasa ve kurumlarýn saðladýðý otorite, sýnýf çeliþkilerinin gelmiþ olduðu seviyede yetersizdir.) Artýk, zor, iktisadi evrime karþý çýkar ve bu durumda, birkaç istisna hariç, iktisadi evrim karþýsýnda yenik düþer.7 Siyasal zorun (ya da bunun örgütlenmiþ ve sistemli hali devletin) iktisadi evrim yönünde olmasý, onu toplumsallaþtýrýr. (Devletin toplumdan baðýmsýzlaþmasý) Kapitalizmin geliþme döneminde burjuvazinin siyasal zoru böyle bir siyasal zordur. Ve tarihi 7 F. Engels, Anti-Dühring, s. 282. Sol Yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 87 görevini yerine getirirken, yani feodallere karþý uygulanan siyasal zor haklýdýr, tarihin gidiþine uygundur ve iktisadi evrimin yolunu açmaktadýr. Ýktisadi evrimin bu evrelerinde, toplum dengededir. Toplumsal dengeyi saðlayan, iktisadi evrimin götürücüsü olan sýnýfýn, toplumun diðer sýnýflarýný peþine takmýþ olmasý (siyasal olarak yedeklenmesi) ve siyasal zorun, toplumun bu gidiþinden ayrý düþmeyerek toplumu geriye çekmek isteyen sýnýfa karþý görevini yerine getirerek iktisadi evrime uygun düþmektedir.8 (Ýlker Akman) Burjuva demokrasisi olarak adlandýrdýðýmýz bu dönemde devlet biçimi demokratik devlettir. Fakat kapitalizmin geliþme dönemi olan bu evrede (serbest rekabetci dönem), toplumsal dengenin olmasý sýnýf çatýþmalarýnýn olmadýðý ve sýnýfýn burjuvaziye kesin yedeklendiði anlamýna gelmez. Kapitalizmin baðrýnda çiçek açan sosyalist güçler, yeni bir toplumsal dengeyi oluþturmak için sýnýfsal hareketlerini sürdürürler. Bu da, burjuva diktatörlüðünü açýða çýkarýr. Bir baþka deyiþle, devlet biçiminin demokratik olmasý, onun özünü ortadan kaldýrmaz. Öz, burjuvazinin diðer sýnýflar üzerinde diktatörlüðüdür. Yine de bu dönemlerde, yani toplumsal dengenin var olduðu ve hakim sýnýflarýn siyasal zorunun iktisadi evrim yönünde olduðu dönemlerde, diktanýn mevcudiyeti, siyasal zorun halk üzerinde askeri biçimde maddeleþmesini getirmez. Siyasal zor, eski üretim iliþkilerini temsil eden sýnýf (ya da sýnýflar) üzerinde askeri biçimde maddeleþir.* Serbest rekabetci kapitalizmin emperyalizme dönüþmesiyle birlikte, artýk demokratik yönetim ilkesi ortadan kalkar. Siyasal zor (burjuvazinin siyasal zoru) iktisadi evrimi kontrol altýna almaya yönelmiþtir. Böyle bir toplumda, toplumsal dengeden söz edileÝlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz. * Bu demek deðildir ki, halk kitlelerinin hareketleri serbesttir ve askeri biçimde zora maruz kalmaz. Elbette yeni bir toplumsal dengeyi arayan sýnýf hareketleri, burjuvazinin açýk zoruna maruz kalýr. Fakat bu klâsik burjuva diktatörlüðünün demokratik devletteki uygulamasýndan öte gitmez. Zaten yeni toplum için objektif þartlar yeterli deðildir. 8 88 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] mez. O toplum dengesiz bir toplumdur. Bir toplumda siyasal zor, iktisadi evrimden baðýmsýzlaþmýþ ve iktisadi durumu kontrol etmeye yönelmiþ ise ve toplum bu þekilde ayakta duruyorsa o toplumdaki denge suni dengedir. Bu bir niteliktir ve bu niteliði izah etmesi bakýmýndan toplumsal dengeyi (dengesiz bir dengedir bu) suni denge olarak tanýmlamak yanlýþ olmayacaktýr.9 (Ýlker Akman) Emperyalist dönemde, hakim sýnýfýn (ya da sýnýflarýn) giderek zümreleþmesi belirginleþir. Artýk, hakim sýnýflarýn en irileþmiþ, zümreleþmiþ kesimi ekonomik ve politik hayatý kontrole alýr. Oligarþi olarak adlandýrdýðýmýz bu kesim, tekelleþmenin ve sýnýf çeliþkilerinin antagonizma kazanmasýnýn bir sonucudur. Oligarþinin ortaya çýkýþýnda demek ki, toplumdaki üretici güçlerin mevcut üretim iliþkileri ile çatýþmaya baþlamýþ olmasý gerekir. Bu çatýþmanýn ekonomik-politik ve sosyal planlarda yansýmasý sonucunda mevcut egemen sýnýf ya da sýnýflar arasýnda bir bütünleþme ve zümreleþme ortaya çýkar. Bir kýsým unsurlar ekonomik ve politik olarak tecrit edilirken, ekonomik ve politik egemenlik mevcut sömürücü sýnýflarýn belirli bir kýsmýnýn elinde yoðunlaþýr. Ýþte, üretici güçlerin geliþiminin mevcut üretim iliþkileri tarafýndan engellendiði dönemden itibaren ortaya çýkan ve ekonomik ve politik egemenlik kurarak bu dönemde devlete ki devletin yapýsý kaçýnýlmaz olarak sýnýfsaldýr hakim olan egemen sömürücü sýnýf ya da sýnýflarýn irileþmiþ kesimine OLÝGARÞÝ denir. Oligarþi zümreleþmek demektir, merkezileþmek demektir ve devletin bu zümrenin denetimi altýna geçmesi demektir. Oligarþinin fonksiyonu da kendini oluþturan sýnýf ya da sýnýflarýn sömürü düzenini biraz daha devam ettirmek için toplumdaki patlamalarý engellemek ve toplumdaki dengesizliði geçici bir süre için düzenlemektir.10 Bir baþka deyiþle, oligarþi, üretici güçlerin içinde bulunduðu 9 10 Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz. THKP-C/HDÖ, Oligarþi, s. 9. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 89 üretim iliþkilerindeki seviyesinin ve çatýþmalarýn doðal sonucudur. Artýk iktidar da, gerek sýnýfsal gerekse yönetim olarak, bu þartlara uygun bir nitelik almak zorundadýr. (Oligarþik yönetim). Sanayi devriminden geçmiþ emperyalist-kapitalist ülkelerdeki yönetim de, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki yönetim de oligarþik yönetimdir.11 Fakat metropollerdeki toplumsal dengelerle, geribýraktýrýlmýþ ülkelerdeki toplumsal dengeler ayný deðildir. Farklýlýk, ülkedeki üretici güçlerin gelmiþ olduðu seviyeye ve (ülkedeki) iktidardaki sýnýfýn (ya da sýnýflarýn) durumuna ve kitleleri siyasal olarak yedekleme ve yedekleme biçimine göre biçimlenir. Bir kere, emperyalist-kapitalist ülkelerde, kapitalizm iç dinamikle geliþmiþ ve tekelleþme bu geliþimin doðal ve kaçýnýlmaz sonucu olmuþtur. Bunun sonucu olarak oligarþi, finans-kapitalin damgasýný taþýr. (Finans-Oligarþisi). Ýkinci olarak, finans-oligarþisi üretim iliþkilerinin güçlerini kullanabilecek durumdadýr. Bir baþka deyiþle, üretici güçlerin iç dinamikle geliþmiþ olmasý, finans-oligarþisine ekonomik güç verir. Bu güçler kullanýlarak, kitleler siyasal olarak finans-oligarþisine yedeklenir. Bilinen kavramlarla, finans-oligarþisi, toplumdaki üretici güçlerin frenlenmiþ haldeki geliþmesinin getirdiði toplumsal üretim artýþýndan (refah) yararlanabilir. Bu metropoller için (uzun dönem açýsýndan) sürekli mevcut bir güçdür. Lenin bu gerçeði þöyle belirtiyor: ... burjuva sofistleri ve sözüm ona sosyal-demokrat oportünistleri, hisselerin demokratlaþmasýyla sermayenin de demokratlaþacaðýný, küçük üretimin öneminin artacaðýný, rolünün büyüyeceðini umuyorlar, oysa, bu aslýnda mali (finans) oligarþisinin gücünü artýrma yollarýndan biridir.12 Evet, hisselerin demokratlaþmasý finans-oligarþisini güçlendirmenin bir yoludur. Çünkü bir yandan þirket hisseleri, geniþ kitlelerin eline geçmesi ile kârdan bir miktar pay almalarýný saðlarken; diðer yandan finans-oligarþisine karþý tepkilerini azaltacaktýr. Bugün bujuva iktisatçýlarýn ABDyi halk kapitalizmi-proletarya kapitalizmi olarak tanýmlamalarý bunun en açýk örneðidir. 11 12 90 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. Lenin, Emperyalizm, s. 62 Sol Yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Üçüncü olarak, geçmiþ dönemlerde proletarya ve emekçi kitleler, uzun süren kanlý mücadelelerle demokratik hak ve özgürlüklerine sahip olmuþlardýr. Emekçi sýnýflar gerek nicelik, gerekse nitelik olarak güçlüdür.13 Bunlarýn sonucu olarak, oligarþik yönetim, üretici güçlerle üretim iliþkilerinin çatýþmasýndan dolayý, toplumdaki patlamalarý engellemek amacýyla kitleleri siyasal olarak yedeklemekten, onlarýn tepkilerini pasifize etmeye kadar çeþitli yöntemler uygular. Kitleleri siyasal olarak yedekleme ve mevcut tepkileri pasifize etme açýk terör uygulamasý ile (faþizm) olabileceði gibi, mevcut devlet gücünün kurumlarýnýn (kamu gücü) yaptýrýmýyla da yapabilmektedir. Fakat, milli krizin mevcut olduðu koþullarda devletin mevcut gücü yetersiz kalacaðýndan, faþizm, finans-oligarþisinin son ve kaçýnýlmaz tercihidir. Çünkü, bu ülkelerde sýnýfsal çeliþkiler sosyalist devrim için olgundur. Bu anlaþýlabilir bir þeydir. Bu ülkelerde, demokratik devrim tamamlanmýþ olduðundan, toplumsal hareketin önündeki ilk adým sosyalizmdir. Bu nedenle finans-oligarþisi, bunu engellemek için son çareyi siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi ve bunun kurumsallaþmasýnda bulur. Ýktisadi evrimin yönü faþizmdir. Dimitrov tüm bunlarý þöyle ifade eder: (Kapitalistler) devlet gücünü ellerinde tutacak son yola demokrasiyi ve kitlelerin siyasal hak ve özgürlüklerini tamamen inkar eden faþizme sýðýnýyorlar.14 Faþizm, emperyalizm ve sosyal devrim döneminde, kapitalist burjuvazi ve diktatörlüðünün sýnýf hakimiyeti sistemidir.15 Faþizm, burjuvazinin sýnýf egemenliðinin son aþamasýdýr. Bütün burjuva devletleri eninde sonunda ya bir hükümet darbesiyle ya da barýþcý bir yolla, ya gaddarca ya da tatlý-sert bir biçimde faþizme geçer; geçiþ dönemleri önemli deðildir ve belirli bir ülkenin özel þartlarýna, sosyal yapýsýna, politik güçlerine ve sýnýflararasý dengeye baðlýdýr.16 13 14 15 16 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. Dimitrov, Faþizme Karþý Birleþik Cephe, s. 10, May Yay. Dimitrov, age,s. 27. Dimitrov, age,s. 27. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 91 Faþizm, finans kapital gücünün ta kendisidir.17 (Faþizm) Burjuvazinin -burjuva demokrasisinin- belli bir sýnýfsal egemenliði içeren devlet biçiminin, bir diðeriyle; açýk terörist diktatörlükle deðiþtirilmesidir.18 Sanýrýz tüm bunlardan sonra, son aþama olan ve kaçýnýlmaz eninde sonunda gelen ve burjuvazinin yönetimi olan faþizm anlaþýlabilinir. Bugün ülkemizde, pek çok faþizm tahlilleri yapýlmýþtýr. Aslýnda biçimsel ve formalizm þeklinde olan bu faþizm tahlilleri, ya biçimsel özellikleri aþýrý abartmakta, ya da onun özünü, yani neden son aþama olduðunu unutturmaktadýr. Eðer, ülkelerin iktisadi geliþimleri (geliþmeleri) ve bu geliþimin niteliði (dinamizmin niteliði) dikkate alýnmazsa, deðil günümüzde, geçmiþ sýnýflý toplumlarda da (köleci-feodal) faþizmden söz etmek mümkündür. Oportünizmin devlet ve faþizmle ilgili tahlilleri incelenecek olursa bu dikkatsizlikler açýkca görülür. Örneðin, oligarþik devlet, demokratik devlet, faþist devlet, vb. Emperyalist dönemde burjuva-demokratik devlet yerini oligarþik devlete býrakmýþtýr. Oligarþik devlet, demokrasinin finans-kapitale kadar daralmasý demektir. (Yani, burjuva demokratik yönetiminin emperyalist dönemdeki görünümü oligarþik devlettir.) Burjuvazinin yönetiminin, er ya da geç gideceði yer, son aþama faþizmdir. Öyle ise ülkemizde zaman zaman faþizm týrmanmaktadýr! Görünüþte çok kitabi olan bu tesbit, dünya emperyalist zincirini homojen bir nitelik olarak düþündüðünden dogmatizmin tipik ifadesidir. Fakat bugün dünyada kapitalizmin iç dinamikle geliþtiði ülkelerle, bu iç dinamiðin çarptýrýldýðý ülkeler mevcuttur. Bunlarýn yönetimlerinin, III. bunalým döneminde, oligarþik nitelik almasý ayný olduklarý ve ayný geliþim, uygulama vb. sahip olduklarý anlamýna gelmez. Ayrýca, her ülkenin önündeki devrim aþamasý ayný deðildir. Ki, burjuva demokratik devrimin kapitalizmi geliþtireceði ve bu anlamda emperyalist sömürüye geri dönme olasýlýðý mevcut olan ülkelerle, tek yolun sosyalizm olduðu ülkeler ayný potaya konamaz. Üçüncü olarak, faþizm (klâsik faþizm), devrim durumunun 17 18 92 Dimitrov, Faþizme Karþý Birleþik Cephe, s. 47 Dimitrov, age, s. 48 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] mevcut olduðu þartlarda, kitlelerin hareket ve tepkilerinin (ki bunlar devrim durumunun somut belirtileridir.) terörle, yani siyasal zorun askeri biçimde maddeleþtirilmesiyle engellendiði dönemin yönetim biçimidir. Fakat kapitalist-emperyalist ülkelerde, gerek kapitalizmin iç dinamikle geliþmesi; gerekse emekci halkýn uzun ve kanlý mücadeleler ile demokratik hak ve özgürlükleri elde ettiði ve bunlarýn devlet içinde kurumlar ve yasalarla güvence altýna alýndýðý ülkelerde, bu uygulama, (siyasal zoru askeri biçimde maddeleþ- mesi) yönetim biçiminin deðiþmesini gerektirir. Bir baþka deyiþle, kitlelerin devlet içinde kurumlar ve yasalarla güvence altýna aldýrdýðý (alýnan deðil, aldýrýlan) demokratik hak ve özgürlükler kaldýrýl- madan, mevcut yönetim terör uygulamasýna giremez ya da girdi- ði uygulama kendi devlet gücü ile geri teper. Bu nedenle, siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi, bir yandan kitlelerin demok-ratik hak ve özgürlüklerini güvence altýna alan kurumlarýn ve yasa- larýn kaldýrýlmasý; diðer yandan kendi uygulamasýnýn yasallaþtýrýl-masý için yeni kurum ve yasalarýn oluþturulmasý þarttýr. Ýþte, bunun sonucu olarak, eski devlet biçimi (örgüt ve iþleyiþi) deðiþtirilip, yeni uygulamaya (zorun bu uygulamasýna) uygun hale getirilmesi söz konusudur. Bu yeni kurumlar, yeni yasalar, yeni fikirler (ideoloji) demektir. Faþizmin kurumlarýyla gelmesi (ki, zorunluluktur) ve yeni devlet biçimi olmasý bundandýr. (Faþizme baþvuru nedeni kitlelerin hareketinin artarak düzeni yýkmaya yönelmesidir. Yani, milli kriz ve bunun sonucu ortaya çýkan devrim durumudur.) Faþizmin olduðu yerde, toplumsal dengenin açýk terör dýþýnda hiç bir yöntemle saðlanamamasý söz konusudur. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki durum ise temelden farklýdýr. Bu farklýlýk en genelde, ülkenin emperyalizme baðýmlý olmasýndan ileri gelir. Bir kere, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, oligarþi yalnýz finanskapitalin damgasýný taþýmaz. Oligarþi, feodallerin ve toprak burjuvazisinin en irileþmiþ kesimlerini de içinde barýndýrýr. Ýkinci olarak, varolan yerli tekelci burjuvazi, ülkenin iç dinamiðinin ürünü olmayýp, emperyalizmle baþtan bütünleþerek doðmuþ ve emperyalizmin yarattýðý bir güçtür. Bu anlamda milli niteliði yoktur. Bu yüzdende milli burjuvazinin ve ülkenin iktisadi evriminin doðal sonucu olan, son aþamadaki devlet biçimi olan faþizm THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 93 söz konusu olamaz. Ülkede faþizmden bahsedilebilinirse bu yeni tip, yani sömürge tipi faþizmdir. Bu konu, yani milli tekelci burjuvazinin mevcudiyeti faþizm için nitelik belirleyicidir. Herþeyden önce faþizmin devlet biçimi olarak varolabilmesi için, iç dinamiðin ürünü olan, milli tekelci burjuvazinin mevcudiyeti þarttýr. Dimitrov, Bulgaristaný tahlil ederek, faþizmin oluþmasýnýn kaçýnýlmazlýðýný kanýtlarken Bulgar burjuvazisini þöyle tanýmlýyor: Bu ülkelerin (yarý-sömürge ülkeler diyor Dimitrov) burjuvazisi yabancý sermaye ile rekabet edebilmek için, proletaryayý her zaman gaddarca sömürmüþ ve köylü kitlelerini soymuþtur. Bu ifadeden de anlaþýldýðý gibi, yerli burjuvazi, iç dinamikle (iç dinamik sonucu) oluþmuþ bir burjuvazidir. Bu anlamda, iktidara yönelik faþizm giriþimini besleyecek bir maddi ve iktisadi temeli, ülke içinde mevcuttur. Bizim gibi, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde böyle bir temelin mevcut olmadýðý açýktýr. (Kapitalizmin emperyalizmin taleplerine uygun (dýþ dinamikle) geliþtirilmiþ olmasý sonucu, yerli tekelci burjuvazinin iþlevi emperyalist talepler yönündedir.)* Üçüncü olarak, ülkedeki kapitalizm emperyalist taleplere uygun ve emperyalizmin talep yetersizliðini tatmin için geliþtirildiðinden oligarþi, kitleleri siyasal olarak yedeklemede üretim artýþýnýn güç lerini (ekonomik) kullanamamaktadýr. Bunun sonucu olarak, mevcut feodal yapý çözülüp, üst yapýda feodal iliþkiler * Kimileri bu tesbitlerimiz karþýsýnda Bulgaristan gibi (Dimitrov yarý-sömürge demektedir) ülkelerinde emperyalist hegemonya altýnda olduðunu ileri sürerek karþý çýkabilirler. Fakat, yakýndan bakýldýðýnda, Dimitrovun tahlil ettiði ülkelerle, geri-býraktýrýlmýþ ülkeler farklýdýr. Herþeyden önce, farklý emperyalist sömürü yöntemleri gündemdedir. Dimitrov yarý-sömürge diye tanýmladýðý Balkanlarý þöyle tanýmlýyor: Balkan ülkeleri ve Macaristan, emperyalizmin birer yarý-sömürgesi durumundadýrlar. Bu ülkeler, emperyalist devletlerin çok geliþmiþ kapitalizminin güçlü rekabetiyle karþý karþýya kalan, endüstrisi zayýf tarým ülkesidir... Yabancý pazarlar eriþilmesi oldukca güç, iç pazarlar ise, geniþ kitlelerin düþük satýn alma gücü yüzünden oldukca sýnýrlýdýr. Ellerindeki olanaklar kapitalizmi istikrarlý ve üretimi rasyonal bir hale getirmek için sonderece yetersizdir. Bu þartlar altýnda, burjuvazi egemenliðini korumayý, kitlelerin devrimci çýkýþýný bastýrmayý, kapitalist istikrara ve rasyonalliðe ulaþmayý, ancak halk kitlelerinin zararýna olacak bir faþist diktatörlükle baþarabilir. Bu zayýflýðý ve zaaflarý sonucu bu ülkelerde faþizm, yukarýdan-aþaðýya devlet örgütünün yardýmýyla gelmiþtir. Görüldüðü gibi, Dimitrovun yarý-sömürge olarak tanýmladýðý ülkelerle, günümüzdeki geri-býraktýrýlmýþ ülkeler farklýdýr. Bu fark anlaþýlmadan Dimitrovun faþizm tanýmlamalarýný ülkemize aktarmak dogmatizmin ta kendisidir. 94 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] muhafaza edilerek (örneðin emeðin feodal sömürüsü sürdürülüp, feodal ideolojiler muhafaza edilirken) alt yapýda kapitalizm egemen unsur haline gelmiþtir (Pazar için üretim).* Böylece devletin yapýsý oligarþik nitelik alýrken, oligarþinin mevcut yapýsýný aynen yansýtmaktadýr. Oligarþik devlet aygýtý bu ülkelerde, feodal ideoloji ve kurumlarý; burjuva demokratik kurumlarý; emperyalist sömürüyü garanti altýna alan (alýcý) kurumlardan oluþmaktadýr. Bu kurumlarý ve bunlarýn güvencesi yasalarý belirleyen, ülkedeki sürekli milli kriz ve oligarþinin durumudur. Gerek oligarþi içindeki sýnýf ve tabakalar arasýndaki, gerekse oligarþi ile halk arasýndaki çeliþkinin gelmiþ olduðu seviye, siyasal zorun uygulanýþýný þartlandýrýr. Bu ülkelerde siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi sürekli gündemdedir. Bir baþka deyiþle, bu ülkelerde siyasal zor, askeri biçimde somutlaþtýrýlmasý (maddeleþme) koþullarý içinde, bu koþullara uygun olarak sürdürülür. Ancak siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi için mevcut koþullarýn derinleþmesi yani olgunlaþmasý gerekir. Bu ayný zamanda yönetimin de askerileþmesi demektir. Siyasal zor, oligarþinin elinde ilk þart olarak oligarþinin siyasal hakimiyetini korumasý þeklinde görevini somutlaþtýrýr. (oligarþi iç dinamiðin ürünü olmadýðý için, siyasal iktidarýn elinde olmasý varlýk þartýdýr). Kuþkusuz en önemli araç devlet aygýtýdýr. Devlet bu dönemde hakim sýnýflarýn karakterine bürünerek oligarþik devlet niteliðini almýþtýr. Siyasal zorun bu biçimdeki görevi ona üretim iliþkileri tarafýndan verilmiþtir ve temel görevi mevcut üretim iliþkilerinin (buna ülkedeki kapitalizm iç dinamikle geliþmediðinden emperyalist üretim iliþkileri demekteyiz) devamýný saðlamayý yerine getirmektir. Bu görevin yerine getiriliþinde zorun askeri biçimde maddeleþmesi ve görünür olmasý: a- Hakim sýnýflarýn kendi iç çeliþkilerinden idare edememeleri, b- Geliþen sýnýfsal muhalefetin mevcut üretim iliþkilerini tehdit eder nitelik almasý, c- Doðrudan doðruya iktidara yönelik siyasal alternatifin ortaya çýkmasý durumlarýnda olur.19 Ülkemizde özellikle 12 Mart sonrasý uygulamalarda oligarþi * Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. 19 Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 95 içindeki çeliþkiler sonucu devlet yönetiminde yönetemezlik ortaya çýkmýþtýr (uyumsuz hükümetler esprisi). Fakat salt bununla yönetimin askerileþmesi sözkonusu olamaz. Bu nedenle siyasal zor, askeri yönetim olarak, maddeleþemez. Fakat yine bu dönemlerde mevcut üretim iliþkilerine yönelik muhalefetin ve siyasal iktidar alternatifinin ülke çapýnda olmamasý hallerinde yönetim yine askerileþemez. Ancak muhalefetin görüldüðü ve iktidar alternatifinin ele geçirildiði yerde (parçada) siyasal zor askeri biçimde maddeleþtirilir. Bütün açýsýndan ise, bu parçadaki uygulama, demagoji, gözdaðý unsuru olarak kullanýlýr. Bir baþka deyiþle, oligarþi emekci yýðýnlarýn muhalefetinin topyekün muhalefete dönüþmesine hiç bir zaman izin vermeyecek ve daha mevzii durumlarda iken uygulayacaðý zor ile sindirerek kitleleri pasifize etmeye çalýþacaktýr. Oligarþinin proletaryanýn siyasal özgürlüðünü ortadan kaldýrarak ve emekci yýðýnlarýn tepkilerini siyasal zor ile pasifize ederek hayatiyetini devam ettirdiði yönetime oligarþik yönetim ya da sömürge tipi faþizm adý verilir. Bu yönetim biçimi metropollerde görülen, ne demokratik, ne de faþist yönetimlere benzer. Onlardan gerek biçim, gerekse muhteva olarak farklýdýr. Geribýraktýrýlmýþ ülkelerin karakterine özgüdür.20 Evet, iþte, emperyalizmin III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde siyasal zorun sürdürülüþ biçimi ve bunun koþullandýrdýðý devlet biçimi budur. Sonuç olarak diyebiliriz ki, bizim gibi geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, zorun uygulanýþý ve buna göre biçimlenen devlet aygýtýnýn temel görevi, emperyalist üretim iliþkilerini korumak ve suni dengeyi devam ettirmektir. 20 96 Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] OLÝGARÞÝNÝN SÝYASAL ZORU EMPERYALÝST ÝÞGALÝ YAÞATMAK ÝÇÝNDÝR Mahir Çayan yoldaþýn siyasi mücadeleye ýþýk tutan formülasyonunda önemle üzerinde durulmasý gereken, siyasal zor ile üretim iliþkileri arasýndaki baðýntýnýn somut þartlardaki (emperyalizmin III. bunalým döneminde) biçimleniþini vermiþ olmasýdýr. Halk kitlelerinin, özellikle geniþ emekçi yýðýnlarýnýn tepkileri pasifize edilerek, bu tepkilerle oligarþi arasýnda suni bir denge kurulmuþsa, burada dengeyi yaratan unsur, siyasal zor olmaktadýr. Yani oligarþinin siyasal zoru, yýðýnlarýn tepkilerini pasifize ederek, mevcut üretim iliþkilerinin devamýný saðlayacak denge ortamýný yaratmaktadýr. Ýlkin her siyasal zor, önce toplumsal nitelikte iktisadi bir göreve dayanýr ve ... ortak toplumsal görevlerin yöneticilerine daha da yabancý kaldýðý ölçüde artar. Ýkinci olarak, toplumdan baðýmsýz kýlýndýktan sonra siyasal zor, iki yönde etkili olabilir; ya normal iktisadi evrim yönünde, bu durumda ikisi arasýnda bir çatýþma yoktur. Ya da THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 97 zor, iktisadi evrime karþý çýkar ve bu durumda, birkaç istisna dýþýnda, iktisadi evrim karþýsýnda yenik düþer.21 Genel olarak geri-býraktýrýlmýþ ülkeler ve özel olarak da ülkemiz toplumu, siyasal zor ile dengesini bulmaktadýr. Toplumumuzdaki siyasal zoru ortaya çýkaran, oligarþinin subjektif niyeti (keyfiyet durumu) deðil, emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin ülkemiz üretici güçleriyle çeliþmesidir. Oligarþinin üstlendiði siyasal zor, üretim iliþkilerinin ona zorla uygulattýðý bir zordur. Ýktisadi evrimin dünya çapýnda eriþmiþ olduðu seviye, emperyalizmdir. Ve iktisadi evrimin kendi tarihi gidiþiyle çeliþme noktasýna gelmiþ, kendi iç çeliþkisini taþýyan bir seviyededir. Tarihi olarak iktisadi evrimin dünya çapýnda ulaþmak istediði, çizmekte olduðu yolu, sosyalizmdir. Bu anlamdadýr ki, emperyalizm sosyalizmin arifesidir. Siyasal zorun çaðýmýzda iktisadi evrime uygun düþen evrimi ve iktisadi durum karþýsýnda üstlendiði görev, kapitalizmden sosyalizme geçiþin tarihidir de. Her sýnýflý toplumda siyasal zor vardýr. Bu zor, üretici güçlerin, geliþirken kendine uygun düþen üretim iliþkileri çerçevesinde, üretici güçleri ellerinde tutanlara verdiði ve görevi olan bir zordur. Bu siyasal zorun görevi, üretici güçlerin geliþmesinin yolunu açmaktýr. Üretici güçlerin geliþmesine engel olan, üretici güçlerin eski geliþme durumuna uygun düþen (ama artýk eski olan) eski üretim iliþkileri olacaðý gibi, üretici güçlerin eski sahibi sýnýflar da olabilir. Bu durumlarda, siyasal zor, iktisadi evrime uygun düþen ve onun yolunu açan görevini yerine getirir. Bu þekilde iktisadi durum, kendi iliþkilerinin yarattýðý siyasal zoru kendi hizmetine sokmuþ, onu toplumsallaþtýrmýþ olur. Kapitalizmin geliþme döneminde, burjuvazinin siyasal zoru, böyle bir siyasal zordur. Ve tarihi görevini yerine getirirken, feodallere ve köylülere karþý uygulanan siyasal zor haklýdýr, tarihin gidiþine uygundur ve iktisadi evrimin yolunu açmaktadýr. Ýktisadi evrimin bu evrelerinde, toplum dengededir. Toplumsal dengeyi saðlayan, iktisadi evrimin götürücüsü olan sýnýfýn, toplumun diðer sýnýflarýný peþine takmýþ olmasý (siyasal olarak yedeklemesi) ve siyasal zorun, toplumun bu gidiþinden ayrý düþme21 98 Engels, Tarihte Zorun Rolü, s. 58-59. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] yerek, toplumu geriye çekmek isteyen sýnýfa karþý görevini yerine getirerek iktisadi evrime uygun düþmesidir.* Toplum, iktisadi evrimin kendisine görev yüklediði sýnýfýn tarih treninin baþýný çektiði ölçüde dengesini bulur. Bu toplumda, iktisadi geliþmenin sürükleyicisi iktisadi evrime (tarih olarak) ters düþen bir sýnýf olduðu sürece ve siyasal zor toplumdan baðýmsýzlaþtýðý ölçüde (böyle durumlarda siyasal zor kaçýnýlmaz olarak iktisadi evrime ters düþmektedir) o toplum dengesiz bir toplumdur. Bir toplumda siyasal zor iktisadi evrimden baðýmsýzlaþmýþ ve iktisadi durumu kontrol etmeye yönelmiþ ise ve toplum bu þekilde ayakta duruyorsa, o toplumdaki denge suni dengedir. Bu bir niteliktir ve bu niteliði izah etmesi bakýmýndan, toplumsal dengeyi (dengesiz bir dengedir bu) suni denge olarak tanýmlamak yanlýþ olmayacaktýr. Ýktisadi evrimin dünya ölçüsünde ulaþtýðý seviye, emperyalizmdir demiþtik. Þimdi, siyasal zorun, iktisadi evrimin bu seviyesindeki durumuna ve toplumsal dengelere bakalým. Emperyalist dönemin belirgin özelliði: Üretici güçlerin gelmiþ olduðu seviyeye uygun olarak ortaya çýkan üretim iliþkilerinin, üretici güçlerle uzlaþmaz zýtlýða varmasýdýr. Bu durumun sýnýfsal plana yansýmasý, artýk burjuvazinin tarihi treninin lokomotifi olamamasý, aksine, ortaya çýkardýðý sýnýfýn (proletaryanýn) götürücü sýnýf karakterine sahip olmasýdýr. Ýktisadi evrim artýk öyle bir seviyeye gelmiþtir ki, geliþmesi için üretici güçlerini baþka bir sýnýfýn, proletaryanýn eline vermesi gerekmektedir. Bu durum ise yeni bir siyasal durum, farklý bir sistem demektir ki, adý sosyalizmdir. Emperyalist dönemde üretici güçlerin ürünü olan üretim * Kapitalizmin geliþme dönemi olan bu evrede (serbest rekabetçi dönem), toplumsal dengenin olmasý, sýnýf çatýþmalarýnýn olmadýðý vesýnýfýn burjuvaziye kesin yedeklendiði anlamýna gelmez. Kapitalizmin baðrýnda çiçek açan sosyalist güçler, yeni bir toplumsal dengeyi oluþturmak için, sýnýfsal hareketlerini sürdürürler. Ancak maddi üretimin geliþkinlik düzeyi ve burjuvazinin misyonunda geliþmekte olmasý, yeni bir toplumsal dengeyi oluþturmanýn objektif þartlarýný yaratmaya elvermez. 1871 Paris Komünü, iþçi sýnýfýnýn objektif þartlar elvermediðinden dolayý baþarýya ulaþamayan, yeni bir toplum yaratmaya yönelik bir atýlýmýdýr. Objektif þartlarýn yeni bir toplumsal dengeyi oluþturmaya elvermemesi, iþçi sýnýfý hareketinde ütopik ve revizyonist görüþlerin yaygýnlýk kazanmasýnýn maddi þartlarýný yaratmýþtýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 99 iliþkileri, varlýklarýný devam ettirmek için üretici güçleri baský altýna almak zorundadýrlar. Bir zamanlar burjuvazinin elinde toplumsal bir görevi olan siyasal zor, bu kez yine burjuvazinin elinde mevcut üretim iliþkilerini, üretici güçlere uygun düþen yeni bir biçimde düzenleme görevini yerine getireceði yerde, engelleyici bir nitelik olan üretim iliþkilerini devam ettirme görevini üstlenir. Yani topluma yabancýlaþýr. Bu ana çeliþkinin nedeni, burjuvazinin üretim iliþkilerinin esiri olarak, ileri götürücü lokomotif olma yerine, geriye çekici bir aðýrlýk, posa olmasýndan gelir. Mevcut üretim iliþkileri, hizmetine koþtuðu siyasal zoru, varlýðýný ona borçlu olan burjuvazinin elinde tarih tekerini geriye çevirmeye zorlarken, toplumu da yeni bir siyasal zora gebe býrakýr. Bu siyasal zor, proletaryanýn devrimci zorudur. Emperyalizmin ortaya çýkardýðý üretim iliþkileri (tekeller, bankalar, borsalar, otomasyon ve sibernetik vb.) burjuvaziyi kýskývrak baðlar, onu daha çok parazit haline sokar. Ama bu rantiye tekelci burjuvazinin üretim iliþkileri, gerek iktisadi hayatta, gerekse topluma verdikleri ile, aslýnda burjuvazinin baþýnýn belasýdýr. Onu, her durumda daha zor durumlara düþürür. Enflasyonuyla, iþsizliðiyle, anarþisiyle ona ecel terleri döktürür. Ama bu durumda, tekelci burjuvazinin gayretleri boþunadýr. Tekelci burjuvazi, iktisadi yapýyý istediði kadar düzenlemeye (çeliþkileri azaltmaya) çalýþsýn, mevcut üretim iliþkileri karþýsýnda yenik düþer ve onun hizmetine girer. Ve giderek de siyasal zora, onun (üretim iliþkilerinin) gerektirdiði biçimde, daha çok sarýlýr. Bu nedenle, siyasal zor iktisadi durumu kontrol altýna almaya yönelirken, tekelci burjuvazinin iradesiyle deðil, üretim iliþkilerinin zorlamasý ile görev yapar. Siyasal zorun topluma yabancýlaþmasý, üretim iliþkilerinin zorlamasýyla olur. Bu konuda Marks þöyle diyor: Varlýklarýnýn toplumsal üretiminde, insanlar, aralarýnda, zorunlu, kendi iradelerine baðlý olmayan iliþkiler kurarlar; bu üretim iliþkileri, onlarýn maddi üretici güçlerinin belirli bir geliþmesine tekabül eder. Bu üretim iliþkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapýsýný, belirli toplumsal bilinç þekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üst yapýnýn üzerinde yükseldiði somut temeli oluþturur.22 Emperyalist dönemin siyasal zoru, iktisadi evrime karþý çýktý- 100 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ðý içindir ki, onunla çatýþma halindedir ve yenilmeye mahkumdur. Emperyalist dönemin siyasal zoru, her toplumda þu veya bu þekilde biçimlense de, nitelik olarak aynýdýr. Biçimsel farklýlýklarý, ülkelerin kendi iktisadi evrimlerinin seviyesine göre ortaya çýkar. Nitelik olarak ayný olmalarý ise, ayný üretim iliþkilerinin (emperyalist üretim iliþkilerinin) gereði olarak ortaya çýkmalarýndan gelir. Emperyalizmin egemen olduðu her ülkede nitelik olarak ayný olan siyasal zor ise, gene ayný üretim iliþkileri tarafýndan hizmete sokulur ve gücünü gene ayný iliþkilerden alýr. Üretim iliþkileri siyasal zoru kendi hizmetine almýþ olduðundan, iktisadi güçler giderek daha artan bir biçimde zorun somutlaþtýðý askeri plana dönüþürler. Emperyalist ekonominin askerileþmesi, üretim iliþkilerinin bir zorlamasýdýr ve siyasal zoru sürdürme zorunluluðundan kaynaklanýr. Siyasal zor, askeri mallar üzerinde maddeleþir. Bu konuda Engels þöyle diyor: Zor, bugün ordu ve donanma demektir ve her ikisi de, hepimizin zararýný çekerek bildiði gibi, tuzluya oturur.23 Günümüzde siyasal zor, uçak demektir, füzeler demektir, tank demektir. Üretim iliþkilerinin dünya çapýndaki geliþkinlik ve yaygýnlýk düzeyi, siyasal zorun maddeleþtiði askerileþtirmeyi de yaygýnlaþtýrmýþ, adeta bir erek haline sokmuþtur. Özellikle emperyalist üretim iliþkilerine ekonomik güçlerin yetersiz kaldýðý yerlerde, askeri güçler, üretim iliþkilerinin devam ettirilmesinin araçlarý olmaktadýr. Bugün geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde emperyalist üretim iliþkileri, varlýklarýný sürdürebilmelerinin þartýný, siyasal zorun, askeri olarak maddeleþmesinde bulmak zorundadýrlar. Emperyalist sistem içindeki ve emperyalizmin birer halkasý haline gelmiþ toplumlarda toplumsal denge, o toplumdaki üretici güçlerin geliþme seviyesine göre þekillenir. Metropollerdeki toplumsal dengelerle, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki toplumsal dengeler ayný deðildir. Farklýlýk, ülkelerdeki üretici güçlerin geliþme seviyesine ve buna uygun düþecek biçimde iktidarý elinde tutan sýnýf (veya 22 23 Marks, Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, Önsöz. Engels, Anti-Dühring, s. 277 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 101 sýnýflarýn) diðerlerini siyasal olarak yedeklemesine göre biçimlenir. Ýktisadi evrimin dünya çapýnda ulaþtýðý seviyeden ve üretici güçlerle üretim iliþkileri arasýndaki evrensel çeliþkiden dolayý, sisteme baðlý bütün toplumlarda nitelik olarak ayný toplumsal dengesizlik var ise de, bu durum her ülkedeki toplumsal dengenin ayný dengesizlik düzeyinde olduðunu göstermez. Ülkeler arasýndaki bu farklýlýklar, genel duruma uygun biçimde, ülkelerin özelini belirler. Özel durumlar, emperyalist zincirin hangi halkalarýnýn kýrýlma durumunda olduðunu ortaya çýkarýr. Sisteme baðlý ülkelerdeki somut þartlar (üretim düzeyi, üretici güçler), dünya düzeyindeki üretim iliþkilerine uyumu ve çeliþme derecesine ve toplumun içinde bulunduðu iktisadi evrimin (burada iktisadi evrimden kastedilen, o ülkenin üretici güçlerinin seviyesine göre þekillenen kendi iç dinamiðini belirleyen iktisadi yapýsýdýr) seviyesine göre þekillenir. Elbette ki, üretici güçlerin en fazla geliþtiði ve iktisadi evrimin en ileri düzeyde (sosyalizme geçme düzeyinde) olduðu metropol ülkeleriyle geri-býraktýrýlmýþ ülkeler, ayný somut þartlarda olamazlar. Bu noktada ekonomizme varan düz mantýk, metropol ülkelerinde toplumsal dengesizliðin daha üst düzeyde ve devrimci durum için somut þartlarýn daha uygun olacaðýný iddia ederse de, durum böyle deðildir. Bunun da nedeni, devrimci durumun, üretim iliþkileri ile üretici güçler arasýndaki çeliþkinin çatýþma durumuna ve iktidardaki sýnýfýn (ya da sýnýflarýn) diðerlerini yedeðine alýp almamasýna göre belirlenir. Metropollerde üretim iliþkileri, güçlerini diðer sýnýflarýn yedeklenmesi yolunda kullanabildikleri halde, bu durum, geri-býraktýrýlmýþ ülkeler için hemen hemen imkansýzdýr. Bu tip ülkelerde üretici güçlerin geliþme seviyesi buna imkan vermez. Aksine, üretim iliþkileri ve üretici güçler arasýndaki çeliþkiyi keskinleþtirir. Toplumsal dengedeki dengesizlik düzeyi giderek yükselir. Devrimci durum, çatýþmanýn maddi þartlarýný her an içinde taþýr. Bu nedenle, bu tip ülkelerde siyasal zor, mevcut üretim iliþkilerini devam ettirme görevini, devrimci durumun maddi þartlarýna karþý, askeri biçimde maddeleþmenin þartlarý içinde yerine getirebilir. Sorun ülkedeki mevcut siyasal zorun ekonomik durumu belirleyemeyeceðini kavrayabilmektir. 102 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] SUNÝ DENGE VE MÝLLÝ KRÝZ DENGE KAVRAMLARI ÜZERÝNE Önce þunu belirtmemiz gerekir ki, denge kavramý mekanik bir kavramdýr ve durgunluðu ifade etmesi bakýmýndan Marksizm dýþýdýr. Gerek doðada, gerekse toplumda, diyalektiðin temel yasasýný, hareketin mutlaklýðý teþkil eder. Hareket, diyalektiðin ve Marksizmin özünü oluþturur. Marksizmde hedef, toplumsal hareketi ve bu hareketin hangi çeliþkilerin ifadesi olduðunu kavramaktýr. Bununla beraber, toplumsal hareketin belli aþamalarýnda, toplumu oluþturan çeliþkiler yumaðýnda, çeliþkiler ve çeliþkilerin karþýt yönleri birbirine karþý hareket halinde iken, belli bir uygunluk içine girerler ki, bu durumlara denge durumu diyebiliyoruz. Bir toplumda denge durumunun olmasý, toplumsal dinamiðin yok olmasý, ya da toplumsal hareketin ortadan kalkmasý anlamýna gelmez. Böylesine bir iddia, materyalizmin inkarý olur. Hangi türden olursa olsun ve ister doðada ister toplumda ele alýnsýn, hiçbir denge durumu mutlak deðildir ve özünde bir dengesizliðin ifadesidir. Zira her denge, bir hareketin düzenlenmiþ biçimidir. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 103 Bu konuda Engelsten yapacaðýmýz birkaç alýntý konuyu aydýnlatmaya yeterlidir: Denge, hareketten ayrýlamaz. Dünyasal cisimlerin hareketinde, hareket dengededir ve denge harekettedir (baðýntýlý). Ama tüm özellikle baðýntýlý hareket, yani burada her cismin hareketi, hareket halindeki bir cismin üzerinde, baðýntýlý hareketsizliðin, dengenin meydana getirilmesi yolundaki çabadýr. Cisimlerin baðýntýlý bir hareketsizlik içinde bulunmasý olanaðý, dengenin geçici durumlarý olanaðý, madde ve bununla birlikte hayatýn farklýlaþmasý için temel koþuldur.24 Engelsin burada, doðanýn diyalektiðini incelerken yaptýðý çözümleme, toplumsal hareketler için de, genel yasasý çerçevesinde geçerlidir. Toplum, sýnýflardan oluþmaktadýr ve toplumdaki her sýnýf, üretimin belirlediði üretim iliþkileri içinde hareket halindedir. Toplumdaki her sýnýfýn hareketi birbirine baðýntýlýdýr ve bir dengenin oluþmasý yönünde hareket eder. Toplumdaki her sýnýfýn hareketi, tüm toplumun canlý organizmasý içinde toplumun genel hareket dinamiðini oluþturur. Sýnýflararasý çeliþkiler, toplumun genel hareket yasasýný çizerler. Her bir hareket denge yönünde çaba gösterir, bir bütün olarak hareket, her dengeyi ortadan kaldýrýr.25 Toplumda sýnýflarýn baðýntýlý hareketi, üretimin geliþme seviyesine uygun düþecek þekilde dengeler oluþtururlar, ancak toplumsal hareketin genel dinamiði, bu dengeleri parçalar ve toplum sürekli olarak yeni dengelere ulaþmak yönünde hareket eder. Toplumun genel hareketini çizerken oluþturduðu denge durumlarýna, barýþ dönemleri, ya da evrim dönemleri adý verilir. Toplumlarýn evriminde, toplumsal denge durumlarý, sýnýflararasý çeliþmelerin ve sýnýflararasý hareketlerin, toplumun genel hareket çizgisine uygun düþtükleri zaman vardýr. Bu durumlarda toplumun genel hareketinin (ki bu hareketi belirleyen üretici güçlerdir) lokomotifi olan sýnýfýn çekiþi (ya da bu sýnýfýn hareketi) diðer sýnýflarýn o sýnýfa (çekici sýnýfa) karþý olan hareketlerine (tepkilerine) üstündür. Toplumsal dengelerin oluþtuðu bir toplumda, den24 25 104 Engels, Doðanýn Diyalektiði, s. 312. Engels, age, s. 313. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] geleri oluþturan temel belirleyici, toplumun genel hareketinin (ki buna toplumun iktisadi evriminin hareketi de diyebiliriz), toplumun hakim sýnýfýnýn hareketiyle uygunluk göstermesidir. Aksi durumlarda ise, toplumsal dengeden söz etmek yerine, toplumsal dengesizlikten söz etmek daha doðru olacaktýr. Ve bu anlamda olarak da bu tür denge durumlarýna suni denge demek yanlýþ olmayacaktýr. Eðer bir toplumda suni dengenin varlýðýndan söz ediyorsak, o toplumdaki genel hareketin hakim sýnýfýn hareketiyle temel çeliþmesinden öte, antagonizmaya varma durumunun olduðunu da ifade ediyoruz demektir. Unutulmamalýdýr ki, her denge ancak baðýntýlý ve geçicidir.26 Suni denge, dengesiz bir toplumda, belli bir süre için denge durumunun oluþturulmasýdýr, yani dengesizliðin düzenlenmiþ halidir. Konunun kavranýlmasý için en önemli husus budur. Her denge durumu gibi, suni denge de geçici ve görelidir. Eðer bir toplumda genel bir denge mevcut ise, orada suni dengeden söz edilemez. Böyle bir toplumda oluþan genel denge, içsel geliþmeler sonucu oluþmuþtur ve bu denge yapay (suni) deðil, toplumsal geliþmenin ürünüdür. Kapitalizmin iç dinamikle geliþtiði ülkelerdeki toplumsal dengeler bu niteliktedir. III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki toplumsal yapý (ekonomik, toplumsal ve politik planda) dengesizdir. Bu dengesizlik, sürekli milli krizin mevcudiyetiyle ifadesini bulur. Bu nedenle milli kriz ile suni denge birbirine baðlý iki olgudur, birincisi olmadan ikincisi olamaz. Bu yüzden öncelikle ülkede milli krizin var olup olmadýðýna bakmak gerekir. Acaba ülkemizde, iddia ettiðimiz gibi, sürekli bir milli kriz tam anlamýyla olgun olmasa da mevcut mudur? Bilindiði gibi milli kriz, Marksist-Leninist literatürde devrim durumunun saptanmasýnda ve geliþmesinde kullanýlan bir kavram, bir ölçüttür. Leninin formüle ettiði bu kriz silahlý ayaklanma koþullarýnýn ve anýnýn (momentin) saptanmasýnda temel ölçüttür. Eðer bir ülkede milli bir kriz varsa, bu ülkede halk kitlelerinin politik iktidarý ele geçirmeleri için silahlý bir harekete giriþmenin nesnel koþullarý mevcuttur. Aksi halde silahlý eyleme (aksiyon) giriþmek ki bu ayaklanma biçiminde olabilir aptallýktan öte, cina26 Engels, Doðanýn Diyalektiði, s. 313. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 105 yettir. (Marksist-Leninistlerin insan yaþamýna verdikleri deðer, bu saptamayla iyice açýða çýkar.) Cinayettir, çünkü silahlý bir mücadelede, savaþta zafer ve yenilgi kesindir. Ve yenilen taraf pekçok elemanýný yitireceðinden, uzun süre mücadeleyi sürdürecek gücü bulamaz. Bu nedenle silahlý bir harekete giriþecek sýnýf, bunun tüm sonuçlarýna katlanabilecek durumda olmasý gerekir. Düþmanýna durmaksýzýn saldýrmak, onu silahtan arýndýrmak için, sürekli taarruz etmek, böyle bir eylemin temel yasasýdýr. Engels, Günümüzde ayaklanma, savaþ türünden bir sanattýr ve kendine aldýrmayan partinin yýkýlmasýna yol açan belirli davranýþ kurallarýna baðlýdýr... Oynadýðýnýz oyunun sonuçlarýný göðüslemeye tamamen hazýr olmadan, asla ayaklanmaya kalkýþmayýnýz. Ayaklanma, deðeri hergün deðiþen son derece belirsiz niceliklerle yapýlan bir çeþit hesaptýr; karþýnýzdaki kuvvetler her türlü örgütlenme, disiplin ve otorite alýþkanlýðý avantajýna sahip olacaklardýr; onlara karþý güçlü vuruþlar yapmadýðýnýz sürece, yenilecek ve yok edileceksinizdir. Ýkinci olarak, bir kez ayaklanma yolunu tuttun mu, son derece kararlý davranacaksýn ve saldýran taraf olacaksýn. Savunma her türlü silahlý ayaklanmanýn ölümü demektir; böylesi, daha düþmanla boy ölçüþmeden savaþý kaybetmek demektir derken, silahlý aksiyonun niteliðini açýkça belirtmektedir. Bir devrim olabilmesi için, bir devrim durumu olmasý þarttýr. Ve sorun, bu devrim durumunun varlýðýný ve boyutunu saptamaktýr. Öyleyse bir devrim durumunun belirtileri nelerdir? 1) Egemen sýnýflarýn egemenliklerini eskisi gibi sürdürmelerinin olanaksýzlýðý; üsttekilerin þu ya da bu buhranýn içine düþmesi, yani egemen sýnýf politikasýnda bir ayrýlýk meydana gelmesi, ki bu ezilen sýnýflarýn memnuniyetsizliklerini dýþa vurmalarýna fýrsat veren ve isyan etmelerine yol açan bir buhrandýr. Alttakilerin artýk eskisi gibi yönetilmek istememeleri genellikle bir devrim için yeterli deðildir, ayrýca üsttekilerin de artýk eskisi gibi yönetemez durumda olmalarý gerekir; 2) Ezilen sýnýflarýn sýkýntý ve yoksulluklarýnýn en üst boyuta ulaþmasý; 3) Bir barýþ zamanýnda sömürülmelerine sessizce katlanan, fakat ortalýk karýþtýðýnda, hem buhranýn bütün hal ve þartlarý yüzünden, hem de bizzat üsttekiler ta- 106 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rafýndan kendiliðinden tarihi eyleme itilen kitlelerin faaliyetlerinin de önemli ölçüde artmasý.27 Ama yine de, devrim durumunun mevcudiyeti bir devrime yol açmaz. Yukarda sözü edilen nesnel koþullara, öznel koþullar da katýlýrsa, yani devrimci sýnýfýn, bir buhran döneminde bile kesinkes yýkýlmayan bir iktidarý devirecek kadar güçlü bir devrimci kitle eylemleri meydana getirme yeteneði de eklenirse, iþte o zaman devrim olur.28 Lenin, Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalýðý adlý yapýtýnda devrim durumunu þöyle tanýmlar: Devrim durumunda olunmasý için, hem egemen sýnýflarýn buhraný, hem de tamamýyla milli nitelikte bir buhranýn var olmasý þarttýr. Sömürülen ve ezilen kitlelerin eskisi gibi yaþamaya devam etmelerinin olanaksýzlýðýný anlamalarý ve deðiþiklik istemeleri devrim için yeterli deðildir; devrim için, sömürenlerin artýk eskisi gibi yaþamalarýnýn ve yönetmelerinin olanaksýz olmasý da gerekir. Bu gerçek baþka bir deyiþle þöyle ifade edilebilir: Ezenler gibi, ezilenleri de etkileyen tamamen milli bir kriz olmaksýzýn devrim olanaksýzdýr. Tüm bu tanýmlamalarý Mahir Çayan yoldaþ þöyle özetlemektedir: Bir ülkede devrimin objektif koþullarýnýn olabilmesi için, kapitalizmin dünya çapýndaki genel bunalýmýndan baþka, o ülkenin kendi milli bunalýmýný yaþamasý gerekmektedir. Leninist ayrýma göre devrim aþamasýnda olunabilinmesi için: a) Ýþçi sýnýfýnýn bilinç ve örgütlenme seviyesinin yeterli olmasý gerekir (devrimin subjektif þartlarýnýn olgun olmasý gerekir); b) Ezeni de, ezileni de etkileyen milli bunalýmýn olmasý þarttýr. Bu milli bunalým, kapitalizmin genel bunalýmýnýn çeliþkilerinin o ülkeye keskin biçimde yansýmasýndan baþka birþey deðildir.29 27 28 29 Lenin, Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky, s. 25. Lenin, age, s. 25. Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim-I. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 107 Ýþte devrim durumunun temelini oluþturan bu milli krizin, bir ülkede var olup olmadýðýnýn, eðer varsa düzeyinin ne olduðunun belirlenmesi devrimci öncünün eylemi için büyük öneme sahiptir. Çünkü milli kriz, ezilen sýnýflarýn memnuniyetsizliklerini dýþa vurmalarýna fýrsat veren ve isyan etmelerine yol açan bir durum yaratýr. Milli kriz, bir ülkede, ezeni de ezileni de etkileyen ekonomik, toplumsal ve siyasal bunalýmlarýn derinleþerek tek bir bunalým halini almasýdýr. Bu nedenle tek baþýna bir ekonomik bunalýmýn (aþýrý-üretim bunalýmý gibi) varlýðý milli kriz için yeterli deðildir. Ayný biçimde, tek baþýna bir toplumsal ya da siyasal bunalým milli kriz olarak deðerlendirilemez. Örneðin, 19. yüzyýl sonlarýnda, Fransada Dreyfus davasýyla baþlayan bunalým ya da 1968de baþta Fransa olmak üzere Batý-Avrupadaki öðrenci hareketlerinin yarattýðý bunalým, bir toplumsal bunalým olmakla birlikte milli kriz deðildir. Yine, meydana gelen hükümet bunalýmlarý siyasal bunalým olarak, tek baþýna milli kriz yaratmazlar. Eðer bu üç bunalým ayný anda görülürse, iþte o zaman ülkede milli bir kriz var demektir ve devrim aþamasýna girilmiþtir. Bizim gibi ülkelerde kapitalizm iç dinamikle geliþmediði için çarpýktýr. Bu, ülke ekonomisinin sürekli ve yapýsal bir bunalým içinde olmasýna yol açar. Ancak bizim gibi ülkelerdeki ekonomik bunalým, kapitalizmin irsi hastalýðý olan ve belli aralýklarla yinelenen aþýrý-üretim buhranýndan farklýdýr. Yeni-sömürgeciliðin oluþturduðu ekonomik yapý, çarpýk bir sanayileþme (dýþa baðýmlý bir sanayi) ve geri bir tarýmsal üretim olarak kendini açýða vurur. Sanayi, baþtan emperyalizm tarafýndan, kendi taleplerine uygun olarak geliþtirilmiþtir ve bu nedenle tekelci nitelikte bir yapýlanmaya sahiptir. Tekelcilik ise, bilindiði gibi arzýn sýnýrlandýrýlmasý olarak kendini dýþa vurur ve eksik kapasite kullanýmý ile artan oranda iþsizlik demektir. Öte yandan, bu çarpýk sanayi, yeniden üretimi gerçekleþtirebilmek için, ithal edilmesi gereken ve sürekli miktarý artan aramallarýna gereksinmesi vardýr. Bu ara mallarý olmaksýzýn üretimin sürdürülmesi olanaksýzdýr (yeni-sömürgecilik yöntemlerinin ürünü olan sanayinin temel açmazý). Tümüyle ülke içi tüketime yönelik olan bu sanayi (hafif ve orta sanayi), artan ithalat için artan oranda dövize gereksinmesi vardýr. Bu döviz ise, ucuz hammadde ve tarým ürünleri dýþ satýmýyla, yurtdýþýna gönderilmiþ emek-gücüyle 108 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ve artan dýþ borçlanmayla temin edilir. Bunlar uzun dönemde döviz talebini karþýlayamaz. Ülke sürekli bir dýþ ödemeler dengesi açýðý içindedir. Sýk sýk bu açýðý kapatmak için, devlet ekonomiye müdahale etmek durumundadýr. Bu da büyük devalüasyonlara neden olur. Örneðin 1950 yýlýnda 2,82 TL olan 1 dolar, 1957de 3,96ya çýkmýþtýr. 1958de %320lik bir devalüasyonla 9 TL olmuþtur. 1970 yýlýnda 1 dolar 15,15 TL iken, 1976da 16,83; 1977de 19,63; 1978de 25,50; 1979da 47,80; 1980de 71,40; 1981 de 125,25; 1982 de 184,90; 1983te 219,35 TL olmuþtur. 1986da 1 dolar 690,75 TL ye çýkmýþtýr. Görüldüðü gibi, 1950 yýlýndan 1987ye kadar bir devalüasyonlar zinciri yaþanmýþtýr. Bazý yýllarda, 1950-57, 1959-70, 1970-76 arasýnda önemli devalüasyonlar olmamýþ olmasý, durumun sürekli olmadýðýný göstermez. Bu yýllarda, devletin sübvansiyonlarýyla döviz fiyatlarý sabit tutulmaya çalýþýlmýþtýr. Oysa ayný dönemde, serbest döviz piyasasý denilen Tahtakalede oluþan döviz fiyatlarý sürekli artýþ göstermiþtir. Bu artýþ belli bir düzeye geldiðinde, devlet zorunlu olarak TLyi devalüe etmektedir. Örneðin, 1950-57 arasýnda, devletin ihracata uyguladýðý döviz fiyatlarý, 1953de 4,20; 1954de 5,60; 1955de 4,90; 1956da 5,18 TL, 1 dolar þeklindedir. Oysa, 1958 devalüasyonundan önce resmi döviz kuru, 1 dolar 5,96 TLdir. Ülkemizde ekonomik bunalýmýn sürekliliðini gösteren diðer bir olgu da enflasyondur. 1970e kadar enflasyon oraný, genellikle %10 civarýnda sürmüþ ve 1970 sonrasýnda devletin ekonomiye müdahalesine raðmen sürekli yükselerek 1980de %107 gibi büyük bir orana varmýþtýr. Bu oran 1986 sonu itibariyle %37 civarýndadýr ve 1970 öncesine göre 3-4 misli fazladýr. Ekonominin içinde bulunduðu bunalým ve dengesizliðin en çarpýcý göstergelerinden biri de dýþ ticaret dengesidir. Dengenin sürekli ülke aleyhine olduðunu herkes bilmektedir. Ve yine dýþ borçlarýn sürekli artýþý ekonomik bunalýmýn diðer bir görüngüsüdür. Yýllar itibarý ile ülkenin dýþ ticaret açýðý, dýþ borç toplamý ve dýþ borçlarýn Gayri Safi Milli Hasýlaya oraný þöyledir: THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 109 Dýþ Ticaret Açýðý 1963 1972 1975 1977 1980 1982 1985 (Mil. Dol.) 319 635 3.337 4.043 4.999 3.097 2.975 Dýþ Borçlar (Mil. Dol.) 830 2.519 3.800 4.800 15.173 16.183 23.000 GSMH (Mil. Dol.) 7.300 16.839 35.019 44.330 56.351 47.168 28.666 Dýþ Borç/ GSMH % 11,3 % 14,9 % 10,8 % 10,8 % 26,9 % 34,3 % 80,2 Görüldüðü gibi, dýþ ticaret açýðý sürekli büyümüþtür. 1980 sonrasýnda meydana gelen azalma ise, tümüyle ülkede ihracat seferberliði adý altýnda, satýlabilir her malýn ihracatýyla meydana gelmiþtir. Ama ayný dönemde dýþ borçlar olaðanüstü artýþ göstermiþ ve gayri safi milli hasýlanýn % 80,2sine ulaþmýþtýr. Bu ayný yýlki devlet bütçesinden % 71 daha fazladýr. Bunun anlamý ise, ülke nüfusunun % 80inin, bir yýl boyunca ürettikleri tüm mal ve hizmetleri, hiçbir biçimde tüketmeyerek yaþayabildikleri takdirde ancak dýþ borçlarýn ödenebileceði demektir. Bir insanýn, açlýk karþýsýnda ortalama yaþam süresinin 50-60 gün olduðu düþünülecek olursa, dýþ borcun anlamý ortaya çýkar. Sanýyoruz tüm bunlardan sonra ülkemizde sürekli ve yapýsal bir ekonomik bunalýmýn mevcudiyeti için daha fazla söz söylemeye gerek yoktur. Diðer bunalýmlara geçmeden þunu da belirtelim: Ülkemizdeki ekonomik bunalým sürekli mevcut olmasýna raðmen, her dönemde ayný þiddette deðildir. Kimi zaman derinleþmekte, kimi zaman göreli bir düzelme olmaktadýr. Ancak hiçbir zaman ortadan kalkmamaktadýr. Milli krizi oluþturan toplumsal ve siyasal bunalýmlara gelince. Herþeyden önce bu bunalýmlarýn temelinde ekonomik bunalýmýn yattýðýný belirtelim. Ancak bu, bire bir iliþki deðildir. Yine de ülkemizde sürekli ekonomik bunalým mevcut olduðundan, görece özerk toplumsal ve siyasal bunalýmlar, sadece milli krizin derinleþmesi baðlamýnda ele alýnabilir. Ülkedeki toplumsal bunalýmýn temel unsuru, ekonomik bunalýmýn ürünü olan iþsizliktir. Ülke nüfusu açýsýndan, yaklaþýk % 20ye yakýn bir nüfus iþsizliðin doðrudan sonuçlarýyla yüzyüzedir. Böyle bir ortamda dengeli bir toplumsal yapýdan söz etmek mümkün deðildir. Toplumsal bunalý- 110 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] mýn görüngülerini, günlük hayatýn içinde her an bulmak mümkündür. Toplumun kadýnerkek iliþkisinde, aile ve mahalle yaþantýsýnda, bunalýmýn ürünleri hergün üretilmektedir. Kýrdan kente göçlerle daðýlan aileler, gecekondulardaki sefaletin yarattýðý lümpenlik, suç oranlarý ve nitelikleri, açýk ya da gizli kadýn ticareti, boþanmalar, ekonomik nedenlerle yapýlan akraba evlilikleri ve sakat doðan çocuklarýn sorunlarý, yetersiz saðlýk hizmetlerinin getirdiði hastalýklar, yaþlýlýk nedeniyle ortaya çýkan ebeveyn-çocuk iliþkilerindeki bozulmalar vb. Ýþte ülkedeki toplumsal bunalýmýn ifadeleri bunlardýr.* Siyasal bunalým ise, ülkemiz solundaki kavram keþmekeþi içinde ve pasifizm nedeniyle doðru dürüst deðerlendirilememiþ bir olgudur. Kimi zaman bir hükümet kuruluþunda, kimi zaman bir gensoruyla baþlayan tartýþmalar, çekiþmeler ve pazarlýklarda, egemen sýnýflarýn kendi bunalýmlarýný görmek mümkündür. Oligarþinin iç çeliþkilerinin ürünü olan hükümet bunalýmlarýnýn sýklýðý, siyasal bunalýmýn sürekliliðini gösteren bir olgudur, ama tek olgu deðildir. Bunun dýþýnda oligarþik devlet aygýtýnýn iþleyiþinde ve kitlelerle iliþkisinde siyasal bunalýmýn ifadelerini bulmak mümkündür. Egemen sýnýflarýn yönetemezliklerinin dýþa vurumu olan bu olgular siyasal bunalýmýn asýl içeriðini oluþturur. Oligarþinin yönetemezliðinin birer ifadesi olan 27 Mayýs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri bunalýmýn þiddetini göstermektedir. Bu darbeler siyasal bunalýmýn varlýðý kadar, bozulan ya da bozulmaya yönelen suni dengenin pekiþtirilmesi giriþimleridir de. Yine sýk sýk duyulan anayasa þikayetleri, deðiþiklik talepleri, siyasal bunalýmýn sürekliliðinin göstergeleridir. Devrimci mücadeleye karþý geliþtirilen yöntemler, demokratik kitle örgütlerine ve sendikalara yapýlan baskýlar, engellemeler siyasal bunalýmýn ürünleridir. Diyebiliriz ki, siyasal bunalým, siyasal iliþkilerde, partilerde, parlamentoda, anayasa de* Þüphesiz ülkemizde, hemen herkes, günlük yaþantýsýnda karþýlaþtýðý olaylar ve yaþadýðý sorunlarla, toplumsal bunalýmýn varlýðýný ve boyutunu bilmektedir. Ama genellikle günlük yaþantýnýn kanýksanmasý, günlük maiþet derdi ve bunlarýn yarattýðý alýþkanlýkla, bu olgular pek az önemsenir. Bu alanda yapýlan incelemeler, akademik düzeyde sosyolojik araþtýrmalar olarak kalmaktadýr. Devrimci propaganda açýsýndan büyük önem taþýmasýna raðmen, toplumsal bunalýmýn görüngüleri ülkemiz solunda, ya hiç önemsenmemiþ ya da salt soyut ajitasyon için kullanýlmýþtýr. Silahlý propagandayý temel alan örgüt, bu olgularý geniþ biçimde ele alýp, iþlemelidir THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 111 ðiþikliklerinde, politik uygulamalarda, askeri darbelerde vb. toplumun en çok gördüðü ve izlediði bir bunalým olarak mevcuttur. Ýþte bu nedenlerle diyoruz ki, ülkemizde, ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda sürekli bir bunalým mevcuttur. Milli kriz olarak, bu bunalým tam anlamýyla olgun deðildir. Olgunlaþmasý için yapay (suni) engeller kaldýrýlmalýdýr ve bu da devrimcilerin görevidir. Emperyalist hegemonya toplumun kendi iç dinamiði ile geliþmesine engel olduðu için ülke altyapý iliþkilerinden üstyapýsýna kadar, milli bir kriz içindedir. Bu milli kriz, tam anlamý ile olgun deðildir. Ancak þu veya bu ölçüde vardýr. Var olan bu krizin derinleþtirilip olgunlaþtýrýlmasý, tamamen o ülke devrimcilerine baðlýdýr. Özetle söylersek, emperyalist hegemonya altýndaki bütün geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde milli kriz, tam anlamýyla olgunlaþmýþ olmasa bile mevcuttur. Bu ise devrim durumunun sürekli olarak var olmasý, evrim ve devrim aþamalarýnýn iç içe girmesi, bir baþka deyiþle, silahlý eylemin objektif þartlarýnýn mevcudiyeti demektir.30 Milli krizin mevcudiyeti, halk kitlelerinin düzene karþý memnuniyetsizliklerini dýþa vurmalarý için uygun koþullar yaratýr, onlarýn tepkilerini açýk olarak, isyanlar þeklinde göstermelerine neden olur. Ancak III. bunalým döneminde emperyalizm bu durumu engellemek için deðiþik yöntemler kullanmaktadýr. Ýþgalini gizleyen emperyalizm, bu yolla halk kitlelerinin anti-emperyalist ve millici tepkilerini pasifize etme yoluna gitmiþtir. Diðer taraftan güçlü merkezi otoriteler oluþturarak, halk kitlelerinin tepkilerini pasifize etmeye yönelmiþtir. Milli krizin mevcudiyeti, emperyalizm ve oligarþinin karþý hareketinin maddi temelini oluþturur ve içeriðini belirler. Bu karþý hareketin amacý, milli krizin olgunlaþmasýný engellemek ve kitlelerin tepkilerinin dýþa vurumunu önlemektir. Bu da devletin biçimini ve uygulamasýný belirler. Bizim gibi ülkelerdeki oligarþik yönetim, rahatlýkla iþçi ve emekçi kitlelerin demokratik hak ve özgürlüklerinin olmadýðý tam bir dikta yönetimi ile ülkeyi yönetebil30 112 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] mektedirler. Buna sömürge tipi faþizm de diyebiliriz. Bu yönetim, ya klâsik burjuva demokrasisi ile uzaktan yakýndan iliþkisi olmayan temsili demokrasi ile icra edilir (Gizli faþizm) ya da sandýksal demokrasiye itibar edilmeden açýkça icra edilir. Ancak açýk icrasý sürekli deðildir. Genellikle, ipin ucunu kaçýrdýðý zaman baþvurduðu bir yöntemdir.31 (Mahir Çayan) Oligarþik yönetimin tek amacýnýn doðrudan devrimci mücadeleyi ezmek ve yok etmek olduðu sanýlmamalýdýr. Oligarþik yönetim, fiili ve aktif devrimci güçleri ve onun mücadelesini etkisizleþtirmeye, yok etmeye yöneldiði kadar, devrimin potansiyel güçlerinin geliþmesini ve aktifleþmesini engellemeye yönelik uygulamalara giriþir. Devlet aygýtýnýn temel faaliyeti bu iki güce yöneliktir. Birinci amaç, devrimci örgütleri yok etmeyi kapsarken, ikincisi suni dengenin korunmasý olarak belirginleþir, yani kitlelerin düzene karþý tepkilerinin açýk hale gelmesinin engellenmesi amaçlanýr. Birinci amacýn gerçekleþmesi ikinci amaca ulaþmayý kolaylaþtýrýr ve güvenceye alýr; ikinci amaca ulaþýlmasý birinci amacýn gerçekleþmesini çabuklaþtýrýr. Ancak her iki amaç için kullanýlan temel araç aynýdýr: Siyasal zor. Sürekli milli krizin mevcudiyeti, halk kitlelerinin düzene karþý memnuniyetsizlik ve tepkilerinin açýða çýkmasýna olanak tanýr ve isyanlarýna neden olur. Ýþte bu koþullarda, kitlelerin memnuniyetsizlik ve genellikle bilinçsiz tepkileri, siyasal zor ile pasifize edilerek, bu tepkilerle oligarþi arasýnda suni bir denge kurulmuþtur. Halk kitlelerinin düzene karþý memnuniyetsizlik ve tepkilerinin eyleme dönüþmesi (nesnel koþullarý milli kriz nedeniyle vardýr) suni denge nedeniyle olamamaktadýr. Bu da doðrudan siyasal zor aracýyla saðlanýr. Oligarþinin (ve içsel olgu olduðu için ayný zamanda emperyalizmin) siyasal zoru, kendi siyasal iktidarýný ve düzenini korumak amacýyla uyguladýðý zordur. Bu zor, doðrudan devlet aygýtýnýn niteliði ile bütünleþir. Bilindiði gibi devlet, egemen sýnýflarýn baský (zor) aygýtýdýr. Siyasal bir kurum olarak devletin uyguladýðý zor, Engelsin deyiþiyle, ordu ve donanma demektir. Bizim gibi ülkelerde siyasal zor, burjuva demokratik yasal31 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 113 lýk çerçevesiyle sýnýrlanmýþ deðildir. Genel olarak anayasalarda ifadesini bulan yasal çerçeve, burjuva demokrasisi olarak ortaya çýkar. Ama bu çerçeveyi ilk kýran, kendi yasallýðýný ayaklar altýna alan, her zaman burjuvazi olmuþtur. Demokratik yönetim, burjuva iktidarýnýn temellerini sarsmaya hizmet eder hale geldiði her yerde, burjuvazi tarafýndan yýkýlmýþtýr. Faþist iktidarlar bunun en açýk örneðidir. Marks 1848 Fransýz Anayasasýný irdelerken, demokratik yönetimin halk kitleleri yönünden anlamýný þöyle belirtir: Bu anayasanýn kapsamý en geniþ çeliþkisi þudur: Anayasa, tutsaklýðýný sürekli kýldýðý sýnýflar olan proletarya, köylüler ve küçük-burjuvaziyi, genel oy aracýlýðýyla siyasal güce sahip kýlýyor. Ve eski toplumsal gücünü onayladýðý burjuvaziden ise bu gücün siyasal garantilerini geri alýyor. Yönetime demokratik kurallar getirerek, düþman saflarýný her an zafer elde etmeleri ve burjuva toplumun temellerini tehlikeye sokmalarýna yardým ediyor.32 Bu durum karþýsýnda, baþta proletarya olmak üzere emekçi kitlelerin siyasal gücü arttýðý oranda, burjuvazi kendi kurduðu demokratik yönetim ve onun anayasasýný ortadan kaldýrmaya yönelir. Emperyalist dönemde, kapitalizm tarihsel olarak çöküþ aþamasýna girmesiyle, burjuvazi, her yerde demokratik yönetim ilkelerini, az ya da çok hýzla terk etmiþ, yerine oligarþik yönetim ilkelerini geçirmiþtir. Bu yeni ilkelerin temelinde yasama ile yürütme gücü arasýndaki dengenin yürütme lehine deðiþtirilmesi yatar. Bir baþka deyiþle, burjuvazi, geçmiþ dönemlerde proletarya ve emekçi kitlelerin uzun süren kanlý mücadeleleriyle kazandýklarý demokratik hak ve özgürlükleri tümüyle ortadan kaldýracak durumda deðildir. Bu nedenle de parlamenter demokrasinin (genel oya dayalý) yeni bir düzenlenmesine, siyasal gericiliðe dayalý bir biçimine zorlanmýþtýr. Bu düzenleme, yürütme gücünün, halkýn genel oyu ile seçilmiþ parlamentoda cisimleþen yasama gücü karþýsýnda daha çok güçlendirilmesi ve baðýmsýz hareket alanýný geniþletmesi þeklinde olmuþtur. Ancak bu düzenlemeler kapitalist ülkelerde eþzamanlý olmamýþtýr. (Eþitsiz geliþim yasasýnýn ürünü) ABDde yürütme gücünün yasama karþýsýnda güçlenmesi 1920lerde tamamlanmýþken, Fransada De Gaulleün 5. Cumhuriyetinde (1958 32 114 Marks, Fransada Sýnýf Mücadeleleri, s. 67. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] sonrasý) gerçekleþmiþtir. Ýngilterede ise yazýlý bir anayasa olmamasý ve Lordlar Kamarasýnýn yasama gücünün bir bölümünü oluþturmasý (halka avama karþý bir denge unsurudur), Fransadaki gibi bir anayasal düzenlemeye gidilmeden, yürütmeye özel bir güç saðlanmýþtýr. Bizim gibi kapitalizmin iç dinamikle geliþmediði ülkelerde ise, yönetim, hiçbir zaman burjuva demokrasisi olmamýþ ve bunun güvencesi anayasa yapýlmamýþtýr. Bu nedenle oligarþik yönetimin kurulmasýnda fazlaca zorlukla karþýlaþýlmamýþtýr. Ülkemiz tarihsel özellikleri nedeniyle, her zaman güçlü bir merkezi bir otoriteye sahne olmuþ ve bu da güçler ayrýmý ilkesinin uygulanmamýþlýðýyla birlikte mutlak bir yürütme gücü oluþturmuþtur. 1946dan sonra baþlayan çok partili dönemde, yürütmenin yasama karþýsýndaki bu üstünlüðü sürmüþtür. 27 Mayýs askeri darbesi ile hazýrlanan 61 Anayasasý, kitlesel bir dayanaðý olmamakla birlikte, burjuva anlamda bazý demokratik hak ve özgürlükleri güvenceye alýrken, yürütme gücünü sýnýrlandýrmýþtýr. Dünyadaki geliþmelere ters görünen bu durum, gene de yasama gücünün güçlendirilmesi biçiminde olmamýþtýr. 61 Anayasasý, yürütme gücünü, anayasal bazý özerk (üniversite, TRT vb.) ve baðýmsýz (yüksek yargý organlarý vb.) kurumlar aracýlýðýyla ve bunlar lehine sýnýrlandýrmýþtýr. Böylece ülkemizde yeni bir dönem baþlamýþtýr. 61 Anayasasýyla, devrimci-milliyetçilerle oligarþi arasýnda nispi bir denge kurulmuþtur. Bu yeni dönem, halk kitlelerinin siyasal planda aðýrlýklarýný ortaya koyduklarý bir dönemdir. Ancak oligarþi bu durumun yarattýðý tehlike karþýsýnda, anayasayý lüks ilan ederek, 12 Mart askeri müdahalesini tezgahladý. Bu, devrimci-milliyetçilerin ordu içinden tasfiyesi ile, nispi dengenin bozulmasý ve 27 Mayýsla baþlamýþ olan dönemin sona ermesiydi. 12 Mart döneminde yapýlan anayasa deðiþikliði ile, doðrudan yasama karþýsýnda yürütme güçlendirilmemiþ de olsa, yürütme gücünün denetimi dýþýnda olan özerk kurumlar etkisizleþtirilmiþtir. Bu dönemde oligarþi devlet aygýtýna tamamen egemen olmuþtur. Bir baþka deyiþle yürütme gücü, militarizm ve bürokrasi ile, tam anlamýyla oligarþinin denetimine 12 Martta geçmiþtir. Böylece, kökenini Osmanlý devletinden ve yirmibeþ yýllýk Cumhuriyet dönemi küçük-burjuva yönetiminden alan Türk ordusunun küçük-burjuva devrimci geleneði artýk son bulmuþ, ordu doðrudan emperyaliz- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 115 min ve oligarþinin sömürgeci politikasýnýn aleti olmuþtur.33 Ancak oligarþinin egemenliði, bürokrasi içinde tamamlanmamýþ ve yürütmenin yasama üzerinde kesin üstünlüðü ile pekiþtirilememiþtir. THKP-Cnin (ve de THKOnun) silahlý eylemleri ile açýk faþizmin erken doðum yapmasý, bu geliþmeyi engelleyen temel faktör olmuþtur. Ama oligarþi iþin peþini býrakmamýþ ve 12 Eylül darbesi ile yarým kalan iþleri halletmeye giriþmiþtir. 12 Eylül döneminde hazýrlanan yeni anayasa ile yürütmenin üstünlüðü pekiþtirilmeye çalýþýlmýþ, yasama gücü etkisizleþtirilmiþ ve özerk ya da baðýmsýz kurumlar tümüyle tasfiye edilmiþtir. (Yine de oligarþi istediði sonucu alamamýþtýr.) Yürütme gücünün üstünlüðünün mevcudiyeti ve pekiþtirilmesinin ülkemizdeki anlamý, oligarþik yönetimin önündeki tüm yasal engelleri yasal biçimde aþmasýdýr. 1960-80 yýllarý arasýnda siyasal zorun kullanýmýnda karþýlaþýlan yasal engellerin bu aþýlmasý, suni dengenin sürdürülüþ biçimi açýsýndan önemlidir. Ancak bu bölüm açýsýndan ele alacaðýmýz yan, ülkemizdeki siyasal zorun yasal görünümü ve bunun burjuva demokrasisi ile uzaktan yakýndan iliþkisi olmamasýdýr. Meydana gelen geliþmeler, tümüyle, sömürge tipi faþizmin kendine uygun yasal bir kýlýf bulmasýna yöneliktir. Ýþte her türlü burjuva demokratik hak ve özgürlüklerini anayasal olarak var görünse bile ve insan haklarýný açýkça çiðneyerek ya da yok kabul ederek uygulanan siyasal zor, ülkemizdeki dengesizliðin düzenlenmesinde, yani suni dengenin yeniden kurulmasý ve sürdürülmesinde temel araçtýr, ama tek araç deðildir. Ülkemizde suni dengenin kurulmasý ve sürdürülmesinde, siyasal zorun dýþýnda, kapitalizmin geliþmesinin ürünü olan nispi refah da bir araç olarak kullanýlýr. Ancak geliþen kapitalizm iç dinamikle geliþmediðinden, bu araç uzun dönemli olarak kullanýlabilir deðildir. Sýk sýk uygulanan istikrar tedbirleri, bu aracýn ne kadar az kullanýlabilir olduðunu göstermektedir. Yine halk kitlelerinin mevcut düzene karþý tepkilerinin pasifize edilmesinde kullanýlan bir baþka araç da sandýksal demokrasidir. Düzenin siyasal partileriyle, parlamentosuyla, genel seçimlerle ortaya çýkan araç, halk kitlelerinde düzenin, düzen içi olarak 33 116 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] deðiþebileceði umudu yaratmaktadýr. Ülkede gerçek bir burjuva demokrasisi mevcut olmadýðýndan ve iþbirlikçi-tekelci burjuvazi tek baþýna oligarþiyi oluþturamadýðýndan, düzen içi partiler, þu ya da bu oranda yahut biçimde oligarþinin siyasal taleplerini ifade ederler. Bu da, oligarþinin bir bütün olarak da sömürücü sýnýflarýn siyasal üstünlüðü elinde tutmasýna neden olmaktadýr. Nesnel olarak siyasal tecrit koþullarý içinde bulunan oligarþi, düzen partileri yoluyla ya da bunlarýn içinde oluþturduðu gruplarla, bu koþullarýn gerçekliðini (siyasal üstünlüðü yitirmek) engellemeye çalýþýr. Yýpranmýþ yönetimlerin deðiþtirilmesi de ayný amaçla gerçekleþtirilir. (Ancak gene de sorun, oligarþinin çeþitli manevralarla siyasal üstünlüðü elinde tutmasýnda deðil, bu üstünlüðün devrimci öncü tarafýndan ele geçirilmemiþ olmasýnda olduðu unutulmamalýdýr.) Ýlk dönemde suni dengenin kurulmasýnda nispi refah etkin olmuþsa da, tüm süreç açýsýndan siyasal zor temeldir. Oligarþinin siyasal zoru, daha önce belirttiðimiz gibi, ordu ve donanma demektir, yani siyasal zor oligarþinin silahlý güçlerince yürütülür. Böylece devlet aygýtýnýn kullanýmýna iliþkin bir olgu söz konusudur ve bu yüzden suni dengenin bozulmasý devlet aygýtýna karþý bir mücadeledir. Diyebiliriz ki, oligarþi suni dengenin var oluþunu, somut olarak söylersek, sivil ve askeri mahkemeleriyle, ordusu, jandarmasý, polisi ve sivil silahlý güçleri ile, cezaevleriyle saðlar. Bu kurumlar ve güçlerle, halk kitlelerine devletin güçlü olduðu, yenilmez ve karþý konulmaz olduðu fikri empoze edilir. Bu fikir, devlet gücü olarak, zor güçlerini her fýrsatta kitlelere göstererek ve zaman zaman fiilen kitlelerin gözü önünde kullanarak yaratýlýr. Yeni-sömürgecinin ideali, kuvvetini kullanmamak için göstermektir. Bu da zor güçlerinin devrimciler (kadrolar) üzerinde ve kitle hareketlerine karþý kullanýlmasý demektir. Mahir Çayan yoldaþ bu gücün, yaygara, gözdaðý ve demagojiye dayandýðýný söylerken, oligarþinin özgücünün zayýf olduðunu gözönünde tutuyordu. Gerçeklikte oligarþinin zor güçleri sanýldýðý gibi ya da kendi kendine gösterdiði gibi güçlü deðildir. Elindeki silahlý güçler, herþeyden önce zorunlu askerlik sistemiyle oluþturulmuþtur. Oligarþinin ordusunun % 80i, bu sistemle silah altýna alýnmýþ halk kitlesinden oluþur. Geriye kalanlar ise, oligarþinin paralý askerleri, yani profesyonel silahlý güçleridir (subay, astsubay, polis). Ýþte bu güçler oligarþinin özgücü sayýlýr. Bu gerçek, zorunlu askerlik sisteminin iþle- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 117 mez hale gelmesiyle açýkça görülür. Suni dengenin korunmasý yönünden siyasal zorun kadro pasifikasyonu amacýyla kullanýmý en sýk görülen durumdur. Bu konuda fazlaca söz söylemeye gerek duymuyoruz. Þu açýktýr ki, oligarþinin bu amaca ulaþmada baþarýlý olmasý, doðrudan devrimcilerin ilkel ve amatör çalýþma tarzlarýna baðlýdýr. Profesyonel devrimcilerden oluþan bir örgüt, bu pasifikasyonu kolayca etkisiz hale getirebilir. Kitlelerin düzen sýnýrlarý içindeki, ama devrimcilerin etkisi ve hatta yönetimi altýndaki hareketleri karþýsýnda kullanýlan zor ise, suni denge açýsýndan önemli sonuçlar doðurur. Silahlý bir saldýrýya karþý savunmasýz (silahsýz) bir kitle hareketinin oligarþinin zor güçlerince daðýtýlmasý oldukça kolaydýr. Zaman zaman açýk zor kullanýmýna (silah kullanýlmasýyla ifadesini bulur) sahne olan bu kitle hareketleri, sözcüðün gerçek anlamýyla bir gözdaðý sahnesine dönüþtürülür (kitle pasifikasyonu). Oligarþinin siyasal zorunun bu fiili, ama kýsmi uygulamalarý yanýnda, kuvvet gösterisine dayalý uygulamalarý da suni dengenin sürdürülmesinde etkindir. Bu gösterme (fiili kullaným dýþýnda), resmi bayramlardaki ya da yerel kurtuluþ günleri vb. zamanlardaki silahlý güçlerin geçit törenleriyle yapýldýðý gibi, doðrudan silahlý güçlerin ülke çapýndaki mevzilenmesiyle (konuþlandýrma) de yapýlýr. (Ayný zamanda açýða çýkmýþ tepkilerin pasifize edilmesi açýsýndan da, bu konuþlandýrma önemlidir.) Söylediklerimizi özetlersek, ülkemizde halk kitlelerinin düzene karþý memnuniyetsizlik ve tepkileri sürekli olarak mevcuttur ve bunlarý dýþa vurmalarý, isyan etmeleri için nesnel koþullar vardýr (sürekli milli kriz esprisi). Ancak bu memnuniyetsizlik ve genellikle bilinçsiz tepkiler, siyasal zor, nispi refah ve düzen içi kurumlar ve uygulamalarla pasifize edilmiþtir. Böylece tepkiler açýk hale gelememektedir ve bu tepkiler ile oligarþi arasýnda suni bir denge oluþmuþtur. Bu suni denge bozulduðu oranda halk kitlelerinin tepkileri açýk hale gelecektir. Bu açýða çýkmýþ tepkilerin, belli bir stratejiye baðlý olarak örgütlenmesiyle Halk Savaþý baþlatýlabilinecektir. (Tepkilerin kanalize edilmesi) Bu amaca yönelik mücadelenin silahlý aksiyon yöntemlerini temel almasý kaçýnýlmazdýr ve bunun nesnel koþullarý mevcuttur. Bu mücadele, halkýn en ileri ve bilinçli unsurlarýnýn yürüttüðü bir mücadele olacaktýr. 118 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRKÝYE DEVRÝMÝNÝN YOLU: POLÝTÝKLEÞMÝÞ ASKERÝ SAVAÞ STRATEJÝSÝ POLÝTÝKLEÞMÝÞ ASKERÝ SAVAÞ STRATEJÝSÝ Bir siyasal örgütün gerçek niteliðinin, onun eyleminin muhtevasýyla belirlendiðini herkes bilir. Ancak eylemin muhtevasýnýn nasýl belirlendiði, hemen hemen hiç önemsenmeyen ya da daha sýk yapýldýðý gibi, unutulan bir konudur. Bu da kaçýnýlmaz olarak eylem biçimlerinin öne çýkmasýna ve bunlara bakarak bir örgütün niteliðine iliþkin saptamalar yapýlmasýna yol açmaktadýr. Bir devrimci örgütün eylemine yön veren ve belirleyen, onun devrim teorisidir. Devrim teorisi ise, yaþanýlan somut tarihsel koþullarda, verili bir ülkede politik iktidarýn nasýl fethedileceðinin ve kurulacak yeni iktidarýn neler yapacaðýnýn teorisidir. Bu boyutuyla devrim teorisi, ulusal ve uluslararasý düzeyde somut tarihsel koþullarýn ayrýntýlý bir tahliline dayalý devrim stratejisi ve devrim programýný içerir. Devrim stratejisi, mevcut politik iktidarýn ele geçirilmesinin yolunu, yöntemini, sýnýf güçlerinin mevzileniþini kapsar. Daha tam deyiþle devrim stratejisi, bir bütün olarak devrimin temel darbesi- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 121 nin yöneltileceði hedefi (stratejik hedef), bu hedefe yönelik olarak devrimci sýnýf güçlerinin mevzilenmesini (devrimde sýnýflarýn mevzilenmesi), bu hedefe ulaþmada izlenecek rotayý (stratejik rota) ve kullanýlacak yöntemleri (temel ve tali mücadele biçimlerini) içerir. Strateji savaþ planýný yapar ve öngörülen hedefe göre ona ulaþýlmasýný saðlayacak bir dizi eylem saptar; ayrý ayrý seferlerin (harekâtlarýn) planlarýný hazýrlar ve her birinde verilecek muharebeleri örgütler. Bütün bu kararlarý, her zaman gerçekleþmeleri mümkün olmayan bir takým varsayýmlara dayanarak almaktan baþka çare olmadýðýna ve daha ayrýntýlý bir takým tedbirleri önceden almaya imkan bulunmadýðýna göre, strateji orduya muharebe meydanýnda eþlik ederek ayrýntýlara iliþkin gerekli tedbirleri yerinde almak ve genel planda durmadan deðiþiklikler yapmak gerekeceðinden, bunlara da yerinde karar verimek zorundadýr. Yani strateji bir an için bile iþin yakasýný býrakmaz.34 Diyebiliriz ki, devrim stratejisi bir kez belirlendi miydi, o, artýk tüm süreci yönlendiren temel unsur haline gelir. Somut hareketlerin doðru ya da yanlýþlýðý, bir eylemin uygun olup olmadýðý hep stratejiye bakýlarak saptanýr. Bir baþka deyiþle, doðru bir devrim stratejisi, tüm devrim sürecine damgasýný vuran bir kýlavuz, bir hareket tarzýdýr, temel ölçüttür. Devrimci bir örgütün devrim programý ise, mevcut politik iktidarýn parçalanarak ele geçirilmesiyle kurulacak devrimci iktidarýn programýdýr. Bu da, týpký devrim stratejisi gibi, somut tarihsel koþullarýn ayrýntýlý bir tahlilinden çýkar. Devrim programý, devrimci gücün mevcut iktidara alternatif bir politik güç olmasýnýn olmazsa-olmaz koþuludur. Bu nedenle program (asgari ve azami program olarak) mevcut ekonomik, toplumsal ve siyasal düzene karþý ve bu düzenin yýkýlmasýnýn amacý olarak ortaya çýkar. Bu amaç (programýn gerçekleþtirilmesi), ayný zamanda kitlelerin bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesi çalýþmasýnýn çerçevesini oluþturur. Devrim teorisinin bu iki unsuru, yani strateji ve program, tüm mücadele sürecinde devrimci örgütün eyleminin muhtevasýný 34 122 Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 203-204. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] belirler. Marksist-Leninist bir örgüt olarak THKP-C/HDÖ, temelleri Kesintisiz Devrim II-IIIde ortaya konulmuþ Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisini, ülkemizde bugünkü devrim aþamasýnýn stratejisi olarak benimsemiþtir. Bu strateji, herþeyden önce, ülkemizin tarihsel koþullarýnýn tahlilinden yola çýkarak, demokratik halk devriminin, daha tam deyiþle, anti-emperyalist ve anti-oligarþik devrimin stratejisidir. Ülkemiz emperyalizmin hegemonyasý altýnda bulunan ve yeni-sömürgecilik yöntemleriyle geliþtirilmiþ çarpýk bir kapitalist ekonomiye sahip, burjuva anlamda demokratik hak ve özgürlüklerin bulunmadýðý geri-býraktýrýlmýþ bir ülkedir. Ýç dinamik, çarpýtýlarak dýþ dinamiðe (emperyalizm) tabi kýlýnmýþ ve bu dýþ dinamikle yukardan aþaðý kapitalizm geliþtirilmiþtir. Bu geliþme ülke içinde merkezi otoritenin egemen olmasý sonucunu doðurmuþtur. (Oligarþik yönetim) Yukardan aþaðýya, demokratik devrim belli ölçülerde gerçekleþtirilmiþ; üstyapýda feodal iliþkiler genellikle muhafaza edilirken (emeðin feodal sömürüsü sürdürülüp, feodal ideolojiler muhafaza edilirken) altyapýda kapitalizm egemen unsur haline gelmiþtir. (Pazar için üretim) Bu da, bu ülkelerde, hafif ve orta sanayinin kurulmasý ve de yerli tekelci burjuvazinin (emperyalizmin en gözde müttefiki olarak) oluþmasý ve geliþmesi demektir. Ancak geliþen yerli tekelci burjuvazi, iç dinamikle deðil, emperyalizmle baþtan bütünleþmiþ olarak geliþmiþtir. Böylece I. ve II. genel bunalým dönemlerinde bu ülkeler için dýþsal bir olgu olan emperyalizm bu dönemde ayný zamanda içsel bir olgu haline gelmiþtir. (Gizli iþgal esprisi)35 Ülke içinde pazarýn geniþlemesine paralel olarak þehirleþme, haberleþme ve ulaþým çok geliþmiþ ve ülkeyi að gibi sarmýþtýr. Eski dönemlerdeki halkýn üzerindeki zayýf feodal denetim emperyalizmin fiili durumu bütün ülke çapýnda deðil ticari merkezlerde ve ana haberleþme yerlerindeydi yerini, çok daha güçlü oligarþik devlet oto35 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 123 ritesine býrakmýþtýr. Oligarþik devletin ordusu, polisi ve de her çeþit pasifikasyon ve propaganda araçlarý ülkenin her köþesinde egemenliðini kurmuþtur. Bütün bunlara, I. ve II. bunalým dönemlerindekilerle kýyaslanmayacak þekilde, bu ülkelerde emperyalizmin ve oligarþinin propaganda araçlarýný korkunç seviyeye getirmesini, pasifikasyon yöntemlerini geliþtirmesini ve geçmiþ dönemlerde milli kurtuluþ savaþlarýndan edindiði tecrübeleri ilave etmek gerekir. Artýk geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki oligarþik devlet aygýtý, mevcut üretim iliþkilerini buna ülkedeki kapitalizm iç dinamikle geliþmediði için, emperyalist üretim iliþkileri demek yanlýþ olmayacaktýr uzun bir süre koruyabilecek seviyeye gelmiþ, bu ülkelerdeki halk kitlelerinin, özellikle geniþ emekçi yýðýnlarýnýn tepkileri pasifize edilerek, bu tepkiler ile oligarþi arasýnda suni bir denge kurulmuþtur. (Bu durum, pasifizmin, revizyonizmin bu ülkelerdeki maddi dayanaðýný teþkil etmektedir.)36 (Mahir Çayan) Böyle bir ülkede proletarya partisinin ilk ve yakýn hedefi sosyalist devrim olamaz. Herþeyden önce sosyalist ekonominin gerektirdiði geliþmelere ulaþýlabilinmesi için, kaldýrýlmasý gereken engeller vardýr. Bu engellerin baþýnda ülkenin iç dinamikle geliþmesini engelleyen emperyalizmin iþgali gelir. Yine altyapýda büyük ölçüde tasfiye olmuþ olsa da, varlýðýný sürdüren feodal iliþkiler diðer bir engel olarak ortaya çýkar. Ayrýca oligarþik yönetim, ülkede burjuva anlamda da olsa demokratik hak ve özgürlüklerin oluþmasýna, geliþmesine ve kullanýlmasýna engel oluþturarak, toplumun geliþimini frenlemektedir. Bu nedenle baðýmsýz ve demokratik bir ülke yaratmak, bugünkü tarihsel evrede proletarya partisinin ilk ve yakýn hedefi olmaktadýr. Böyle bir ülke, geniþ halk kitlelerinin gerçekleþtireceði bir devrim olmaksýzýn yaratýlamaz. Bu devrim, son tahlilde, burjuva demokratik muhtevada da olsa, çaðýmýzda devrimciliðini yitirmiþ olduðundan bizzat burjuvazi tarafýndan ve onun öncülüðünde yapýlamaz. Bu görev, tüm çaðlarýn en devrimci sýnýfý olan proletaryaya düþmektedir. Proletarya, kendi 36 124 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] partisinin yönetimi altýnda, emperyalizme ve oligarþiye karþý, baþta köylülük olmak üzere tüm halk kitlelerini harekete geçirmek ve demokratik halk devriminde onlara öncülük yapmak göreviyle karþý karþýyadýr. Ama proletarya, hiçbir zaman bu devrimin kazanýmlarýyla yetinemez. O insanlýðýn gerçek ve tam kurtuluþuna ulaþmak için devrimi kesintisiz kýlar ve sosyalist devrimi gerçekleþtirir. Ülkemizde anti-emperyalist ve anti-oligarþik devrimin nesnel koþullarý mevcuttur. Tam anlamýyla olgun olmasa da var olan milli kriz bunu ifade eder. Devrimin olabilmesi için nesnel koþullarýn mevcudiyeti yeterli deðildir; ayrýca devrimi yapacak bir güç olmalýdýr. Bu güç ise, bilinçlenmiþ ve örgütlenmiþ halk kitlelerinden oluþur. Böyle bir güç, merkezi bir önderliðe sahip olmaksýzýn, güçlerini belli noktalarda yoðunlaþtýramaz, güçler arasýnda eþgüdüm saðlayamaz. Bu merkezi önderlik de politik bir örgüt demektir. Diyebiliriz ki, ülkemizdeki devrimci mücadelenin zafere ulaþabilmesi için devrimci bir öncünün mevcudiyeti ve kitlelerin bilinçli ve örgütlü olmasý þarttýr. Kitleleri bilinçlendirmek, örgütlemek ve harekete geçirmek, doðrudan devrimci öncünün amaçlarýný belirler. Devrimci öncü için ilk sorun, bu amaca nasýl ulaþýlacaðýný belirleme sorunudur. Devrimci öncü, kitleleri nasýl bilinçlendireceðini, nasýl örgütleyeceðini ve hangi biçimde harekete geçireceðini saptamadan, doðru, tutarlý ve kararlý bir mücadele yürütemez. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 125 HALK SAVAÞI Hangi durumda olursa olsun, ilk belirlenecek þey, verili bir güçle düþmanýn nasýl yenileceði, zafere nasýl ulaþýlacaðýdýr. Bu ise, doðrudan doðruya devrimci güçler ile düþman güçleri arasýndaki iliþki tarafýndan belirlenir (güçler dengesi). Anti-emperyalist ve antioligarþik devrim sürecinde, düþmanýn zorla (devrimci þiddetle) yenilgiye uðratýlmasý zorunludur. Bu zorunluluk devrimci bir savaþýn yürütülmesi demektir. Maddi ve teknik olarak güçlü emperyalizm ve oligarþiye karþý kitlelerin savaþý bir Halk Savaþý olmak zorundadýr. Kýsa ya da uzun bir Halk Savaþý verilmeden, emperyalist iþgalin sona erdirilmesi ve oligarþik yönetimin yýkýlmasý söz konusu olamaz. Ülkemizde bir dönem, tartýþmasýz kabul edilen bu zorunluluk, oportünizm tarafýndan her yönden tahrif edilmiþ ve revizyonizmin ideolojik etkisiyle unutturulmuþtur. Bu nedenle bu konuyu biraz açalým: 126 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Bir ülkede mevcut toplumsal düzenin deðiþtirilmesi nasýl mümkün olabilir? Herþeyden önce bu soru yanýtlanmak zorundadýr. Bir toplumsal düzen, eðer tarihsel olarak geri ise, yani üretici güçler ile üretim iliþkileri arasýndaki çeliþki antagonizma kazanmýþsa deðiþtirilebilinir. Bu nesnel koþullarýn olduðu bir çaðda, bizim gibi yoðun bir þehirleþmenin ve gerçek bir sanayileþme deðilse bile, az çok geliþmiþ bir hafif ve orta sanayinin bulunduðu ülkelerde ... þehirlerin ideolojik etkisi, barýþçýl usullerle örgütlenmiþ kitle savaþlarý umudunu (Che) yaratýr.(abç) (Bu durum ifadesini suni denge kavramýnda bulur) Ancak bu barýþçýl mücadeleyle, egemen sýnýflarýn ve emperyalizmin ülkede köklü bir deðiþikliði kabul etmesi ve bu deðiþikliði yapacak güçlere politik iktidarý yasal yollarla devretmesi olanaksýzdýr. Bu, dünyada tüm gerçek halk devrimlerinin öðrettiði bir gerçektir. Tersi bir düþünce, halk kitlelerinin sýrtýndan geçinen ve bunun bilincinde olan sömürücülerin insan olduklarýnýn bilincine ulaþtýrýlmasýndan öte bir deðer taþýmaz. Çünkü bu sömürünün nesnelliðinin unutulmasý demektir. Her zaman üretim iliþkileri, tek tek bireylerin ve sýnýflarýn iradelerinden baðýmsýzdýr ve insanlar bu iliþkilerindeki konumlarýna göre hareket ederler ve buna uygun bilince sahiptirler. Ýnsanlarýn bilinci varlýklarýný belirlemez, tam tersine toplumsal varlýklarý bilinçlerini belirler. (Marks) Küçük bir azýnlýðýn büyük halk kitlelerinin üzerindeki egemenliðini ortadan kaldýrmanýn tek yolu þiddete dayalý bir devrimle mümkündür. Toplumlarýn tarihinin gösterdiði gibi, yeni bir topluma gebe olan her toplumun ebesi þiddettir. Egemen sýnýflarýn varlýklarýný korumak için kullandýklarý zor karþýsýnda, ezilen sýnýflarýn yapabilecekleri ilk ve tek þey bu zoru alt etmektir. Sözün özü, gerçek bir halk hareketinin zaferi, onun bir devrim yapmasýyla mümkündür ve devrim bir zor eylemidir. Bu gerçek, yani devrimin kaçýnýlmazlýðý ve zorunluluðu, bir adým ötede bunun nasýl yapýlacaðý sorusunu gündeme getirir. Bugün ülkemizde bu soruya verilen yanýtlarý iki ana bölümde toplamak mümkündür: Genellikle modern revizyonistlerin (TKP, TÝP vb.) bu soruya yanýtýný, yani devrim anlayýþlarýný sovyetik tip ayaklanma olarak formüle etmek mümkündür. Bu anlayýþ, þehirleri temel alan bir çizgi oluþturur. Bu çizgiye göre, ülkemizdeki politik güç- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 127 ler, kitle haberleþme araçlarý þehirlerde merkezileþmiþtir; ülke nüfusunun büyük bir bölümü þehirlerde oturmaktadýr; devrimin (isterse sosyalist devrimi ilk hedef olarak kabul eden revizyonistler olsun) temel gücü proletarya olacaktýr ve proletarya þehirlerde bulunmaktadýr. Ülkemizde kapitalizmin egemen olduðunu kanýtlamaya yönelik tahliller, son tahlilde, þehirlerde bir ayaklanma baþlatarak politik iktidarýn fethedileceðini ve sonra devrimin kýrlara taþýnacaðýný ileri sürmeye yönelik olarak kullanýlýr. Bunlarýn en büyük dayanaðý Rusyadaki Ekim Devrimidir. Ülkede silahlý ayaklanmanýn nesnel koþullarýnýn mevcut olmadýðýný bildikleri için de, günlerini sendikal çalýþmayla, burjuva muhalefetiyle ittifak yollarý aramakla ge çirirler. Bu kesimin þiddetle karþý çýktýðý devrimci saptama ise, milli krizin olgun olmasa da sürekli mevcudiyetidir. Ayaklanma stratejisi, ülkenin belli baþlý kentlerinde sinir merkezleri nesnel ve öznel koþullarýn olgunlaþtýðý bir anda baþlatýlacak bir kitle hareketiyle iktidarýn fethini öngörür. Burada silahlý ayaklanmanýn yanýnda, ikincil olarak baþka savaþ biçimlerinin gündeme gelmesi önemli deðildir. Diðer silahlý aksiyon yöntemleri, silahlý ayaklanmayý geliþtirmek ve geciktirmemek koþuluyla kullanýlýr, yani talidir. Bizim gibi emperyalist hegemonya altýnda bulunan (açýk ya da gizli iþgal) bir ülkede, büyük kentlerde baþlatýlacak bir silahlý ayaklanma, ilk anda kentlerin iç denetimini saðlasa bile, gerek emperyalist ordularýn müdahalesi, gerekse kýrsal alanlardan gelen karþý-devrimci güçlerin saldýrýsý karþýsýnda iktidarý uzun süre elde tutamaz. Ekim Devriminden bugüne yaþanmýþ devrim deneyimleri bunu açýkça kanýtlamýþtýr. Örneðin, Kominternin direktifiyle 1927de Çinde baþlatýlan ayaklanmalar (Kanton, Güz Hasatý vb.), þehir merkezli bir stratejinin, ayaklanma yönteminin yanlýþlýðýný gösterir. Keza Ýspanya Ýç Savaþý (özellikle Madrit savunmasý), bir ya da birkaç þehirde iktidarýn ele geçirilmiþ olmasýnýn yeterli olamayacaðýný göstermiþtir. Daha tek bir þehrin denetimini bile ele geçirmeden yenilmiþ sayýsýz ayaklanma giriþimleri, dünyanýn pek çok yerinde görülmüþtür. Bu gerçekleri çok iyi bilen revizyonistler düþmaný alt edebilecek ve þehirlerin fethini saðlayacak silahlý gücü, kitlelerin dýþýnda bulmaya yönelirler ve ilk bulduklarý güç de ordu olur. Burjuva muhalefetiyle ittifak, son tahlilde, mevcut ordunun iktidara el koy- 128 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] masýný ama sol adýna saðlama çabasýndan baþka birþey deðil-dir. Ülkemizde bunun pek çok örnekleri görülmüþtür. Düþmanýn askeri gücü karþýsýnda zaferi saðlayabilecek bir halk silahlý gücü, ancak ve ancak kýrlarda oluþturulabilir. Kýrlarýn coðrafi yapýsý, geniþliði ve toplumsal yapýsý böyle bir gücün oluþmasý ve geliþmesi için uygun manevra olanaklarý saðlar. Kýrlar, emperyalizmin ve oligarþinin güçlerinin görece zayýf olduðu yerlerdir. (Zincirin zayýf halkasý esprisi) Kýrlarý temel alarak oluþturulacak bir silahlý halk gücü ve onun mücadelesi ise, bu niteliðine baðlý bir rota izleyeceði açýktýr ve bu rota kesinlikle ayaklanmayý temel almaz. Ýþte bu yol, Halk Savaþýnýn zorunluluðu ile, devrimde zorunlu bir durak oluþuyla çakýþmaktadýr. Halk Savaþý, genel bir deyim olarak halkýn savaþýdýr, ama tüm halk (kitle) savaþlarý Halk Savaþý olarak ifade edilemez. Halk Savaþýnýn ayýrýcý özelliði, maddi ve teknik olarak güçlü düþmana karþý mutlak siyasi üstünlüðün saðlandýðý koþullarda Halk Ordusu tarafýndan yürütülen bir savaþýn stratejisini ifade etmesidir. Mao ve Giapýn yapýtlarýnda ayrýntýlý olarak ortaya konan bu strateji, literatürde Uzun Halk Savaþý Çizgisi ya da Stratejisi olarak ifade edilir. (Günlük kullanýmda bu ifade Halk Savaþý olarak kýsaltýlmýþtýr.) Halk Savaþý, devrimcilerin, emperyalizm ve iþbirlikçileri karþýsýnda saðladýklarý siyasi üstünlük temelinde yürütülür. Bu herþeyden önce, savaþýn uzatýlmýþ (uzun) savaþ olmasýnýn kaçýnýlmaz önkoþuludur. Bir baþka deyiþle, halk kitleleri devrimci deðiþim isteðini ortaya koyacak durumda deðilken uzatýlmýþ bir savaþ yürütülemez. Halk Savaþý düþmanýn maddi ve teknik üstünlüðü karþýsýnda insan unsurunun öne çýktýðý ve belirleyici olduðu bir savaþtýr. Halk Ordusu sürekli olarak geliþmeden, yani halk kitleleri devrim saflarýna artan oranda katýlmadan, düþmanýn silahlý gücünü yenmek olanaksýzdýr. Diyebiliriz ki, mutlak siyasi üstünlüðün saðlanmasý, halk kitlelerinin, emperyalistlerin ve yerli iþbirlikçilerinin siyasal karar ve giriþimlerini desteklemediði, ama öte yandan devrimcilerin (þüphesiz bu bir örgütlü güçtür) siyasal çözümlerini ve kararlarýný desteklediði ve hepsinden önemlisi, bu doðrultuda harekete geçtiði durumdur. Bu da, genel olarak kitlelerin bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesi görevi ile çakýþýr. Halk Savaþý, kýrlarý temel alan bir savaþtýr. Bu, þehirlerin önemi olmadýðý ya da önemsenmediði demek deðildir. Bu Marksist- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 129 Leninist bir formülasyondur. Bilindiði gibi, Marksist sýnýf tahlillerinde varýlan sonuçlar daima bu þekilde kýsa formüllerle ifade edilir. Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao ... gibi bütün ustalar daima somutun tahlilinden elde ettikleri sonuçlarý, soyut olarak formüle etmiþlerdir. Bu formülasyonlar bilimsel soyutlamalar olduðu için kelime yorumuna tabi tutulamazlar. Çünkü bu formülasyonlar nitelik belirleyicileridir. Bir baþka deyiþle Marksist formüller, belli bir tahlilin birkaç kelime ile soyutlanmalarýdýr. Ve bu birkaç kelimelik soyutlama, bütün bir stratejik görüþü ifade eder.37 (Mahir Çayan) Halk Savaþý çizgisi, kýrlarý ve þehirleri diyalektik bir bütün olarak ele alan ve her iki alanda da savaþýlan bir mücadelenin çizgisidir. Ancak uzun dönemli olarak, yani devrim sürecinin bütünü açýsýndan (stratejik) kýrlar temeldir ve þehirler kýrlara tabidir, talidir. Kýr ve þehrin bu konuþ tarzý, çoðu zaman kelime yorumuna tabi tutularak mekanik biçimde yorumlanmaktadýr. Temel-tali iliþkisi diyalektik bir iliþkidir ve bir bütün oluþturur. Devrim sürecinin bazý dönemlerinde þehirler ön plana geçebilir, yani bazý dönemler temel haline gelebilir. Ancak bu sürecin bütünü açýsýndan temeldir anlamýna gelmez. Bilinçli ve örgütlü bir mücadele geleneðinin olmadýðý ülkemizde mevcut olan kavram kargaþasý bu diyalektik iliþkinin karýþtýrýlmasýna yol açmaktadýr. Öyle ki, kimileri madem iliþki diyalektiktir, öyle ise somut durumlara göre temel-tali iliþkisi deðiþecektir diyerek, planlý, programlý ve örgütlü bir mücadelenin yerine, kendiliðindenciliði koyabilmektedirler. Sözcüðün tam anlamýyla, iflah olmaz amatörlerin anlayýþý olan bu deðerlendirme, gerçek bir savaþ bilincine ya da deneyimine sahip olunmamasýyla çakýþýr. Bir savaþ devrimci olsun olmasýn iki silahlý gücün karþýlýklý hareketidir. Ve her silahlý güç, savaþýn kurallarýna baðlý olarak, düþman gücünü nasýl yenebileceðini planlar ve buna uygun harekâtlar düzenler, manevralar yapar, güçlerini mevzilendirir vb. Savaþýn ciddi bir iþ, bir sanat olduðunu kavrayamamýþ bireylerin her akýl yürütmesi, kaçýnýlmaz olarak savaþ gerçeði ile çatýþacaktýr. Hiçbir 37 130 Mahir Çayan, Devrimde Sýnýflarýn Mevzilenmesi. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ciddi ve gerçek siyasal örgüt, belli bir komuta merkezi olmadan var olamaz ve bu komuta merkezinin saptadýðý plan ve program olmadan var olamaz ve amacýna ulaþamaz. Eðer bir yerde plan ve programdan (genel olarak devrim teorisinden) söz ediliyorsa, orada, örgütsüz deðil, örgütlü bir mücadele; kendiliðindencilik deðil, bilinçli eylem söz konusudur. Burada da, sürecin bütünü açýsýndan, temel-tali, birincil-ikincil durumlar, görevler, güçler, mücadeleler vb. olacaktýr. Bu devrimci mücadelenin ABCsidir. Halk Savaþýný yürütecek örgüt, bunun planlarýný yapmadan savaþa giremez ve zafere ulaþamaz. Bu da uzun vadeli olarak görevleri, hedefleri saptamak, buna yönelik güçlerin düzenlenmesini gerçekleþtirmek (mevzilenme) demektir. Bunlar, her mücadele biçimi gerektiðinde kullanýlýr ya da hiçbir mücadele biçimi ilke olarak reddedilmez türünden soyutlamalardan ve oportünist manevralardan farklýdýr. Gerçek bir savaþ örgütü, hiçbir devrimci mücadele biçimini ilke olarak da, somut olarak da reddetmez, ama ciddi bir savaþ örgütü, hangi mücadele biçiminin ne zaman, nerede ve nasýl kullanýlacaðýný saptayan ve buna göre savaþan örgüttür. Ayný biçimde Halk Savaþýnda kýr ve þehrin birlikte ve birleþik olarak ele alýndýðýný yinelemek yeterli deðildir; sorun, kýr ve þehrin diyalektik bütünlüðü içinde, temel güçlerimizi nerede toplayacaðýmýzý, düþmanla temel olarak nerede savaþa giriþeceðimizi ve onlara temel darbemizi nerede vuracaðýmýzý saptamaktýr. Ýþte bunlar kýrlar temeldir formülasyonu ile, belli bir çözümlemeye ulaþmýþtýr. Emperyalizmin iþgalinin varlýðý bizzat karþý tarafýn zora baþvurmasý demektir. Karþý taraf zora baþvurduðu için, devrimci temel politika, askeri mücadeleyi esas alýr. Sýnýflarýn eyleme sokuluþu ve mücadele alanlarýnýn seçiliþi bu politikanýn ýþýðý altýnda olur. Halk Savaþý politikleþmiþ bir askeri savaþtýr. Yani, sosyalistlerin Halk Savaþýndaki temel mücadele metodlarý askeri savaþ metodudur. Bu savaþ klâsik savaþ metoduyla deðil, politikleþmiþ askeri savaþ metoduyla yürütülür. Bu savaþta, bütün demokratik ve ekonomik amaçlý hareketler, kitle gösterileri, vs. bu politikleþmiþ askeri mücadeleye tabidir. Çalýþma tarzýnda, devrimcileri revizyonist ve oportünistlerden ayýran temel kriter bu- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 131 dur.38 (Mahir Çayan) Bu devrimci tesbitlerden çýkan sonuç, stratejik olarak, kýrlarýn temel olacaðýdýr. Bu tespit, her çeþit revizyonizm ve oportünizmin þiddetle karþý çýktýðý bir tesbittir. Onlar, sorunun bu çözümleniþine, herþeye namlunun ucundan bakýldýðýný ileri sürerek karþý çýkarlar. Onlara göre, silahlý savaþ, teknik ve taktik bir sorundur. Bunlarýn bu deðerlendirmeleri, teslimiyetçiliðe ideolojik kýlýf geçirmekten baþka birþey deðildir. Savaþý ve silahlý güçlerin örgütlenmesini teknik ve taktik bir sorun olarak görmek, düþmanýn zor güçlerinin niteliðini ve amacýný hiç dikkate almamakla eþdeðerdir. Emperyalizm ve oligarþi, siyasal zoru kullanarak, halk kitlelerini baský altýnda tutmakta ve kendi düzenlerine karþý hareketleri bu zor ile yok etmektedir. Bu siyasal zor, hiçbir biçimde, konjonktürel deðildir ve bu nedenle de taktik nitelik taþýmaz. Bu siyasal zor uygulamasý, egemen sýnýflarýn baský aygýtýnýn (devlet) niteliðinden kaynaklanýr ve özseldir, süreklidir. Daha önce, devrimin zorunluluðunu ele alýrken belirttiðimiz gibi, egemen sýnýflar, egemenliklerini kendiliðinden ve barýþçýl yollarla terk etmezler. Egemenliklerini normal yollardan (yasal biçimler altýnda ve yasalara dayalý olarak) sürdürme olanaðýný yitiren her sömürücü sýnýf, varlýðýný korumak için artan oranda zora, þiddete baþvurur. Bu, verili bir toplumda egemen sýnýf için bir var oluþ sorunu olduðundan, hiçbir biçimde geçici ya da taktik bir sorun deðildir. Buna itiraz olarak tek söylenebilecek þey, ülkemizdeki egemen sýnýflarýn ve emperyalizmin zora, þiddete (çoðu zaman yasal örgüsünden sýyrýlmýþ olarak) baþvurmadýðý olabilir. Bu ise, uzun boylu deðerlendirmeye gerek göstermeyecek kadar saçma bir iddiadýr ve bu ülkede yaþayan herkes bunu açýkça bilmektedir. Kim ki, silahlý savaþý (bunun politik içeriðini þimdilik bir yana býrakýyoruz) taktik bir soruna indirgiyorsa, o, düþmana teslim olmaktan, oligarþinin zor güçleri karþýsýnda halk kitlelerini silahsýz býrakmaktan öte birþey yapmýyor demektir. Halk Savaþýnda kýrlarýn temel olmasý, diðer alanlarýn ihmal edilmesi demek deðildir. Þehirler, özellikle büyük kentler ve kasabalar, düþmanýn komuta organlarýnýn, egemenlik ve baský araçla38 132 Mahir Çayan, Devrimde Sýnýflarýn Mevzilenmesi. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rýnýn yoðunlaþtýðý politik, askeri, ekonomik ve kültürel merkezlerdir. Buralarda düþman kýrsal alanlara göre daha güçlü olmakla birlikte, politik olarak buralarda da zayýftýr. Düþman, uzun dönemde, herþeyden önce kasabalarý (ilçeleri) devrimci savaþa karþý yürüttüðü saldýrgan savaþý için bir artbölge olarak kullanmak durumundadýr. Bu nedenlerle þehirlerdeki devrimci savaþ önemlidir. (Birleþik devrimci savaþ esprisi) Kýrsal alanlarda saðlam mevziler kurmak, kýrsal ve kentsel bölgelerin her ikisinde de Halk Savaþýný yürütmek, uygun biçimlerde ve üç stratejik alanýn daðlar, ovalar ve kasabalarýn tümünde düþmana karþý saldýrý hamlelerini geliþtirmek ve birleþtirmek.39 Giapýn bu sözleri, Leninin ciddi olarak savaþ sürdürmek için, güçlü ve örgütlü bir arka cepheye ihtiyaç vardýr deðerlendirmesiyle aynýlýk taþýr. Ýþte kýrlarýn temel alýnmasý, bu güçlü arka cephenin yaratýlmasýna da olanak saðlar. Bu arka cephe, ayný zamanda, iktidarýn parça parça alýnmasý, adým adým zafere ulaþýlmasý demektir. Gerilla üs bölgeleri, kurtarýlmýþ bölgeler Halk Savaþýnýn arka cepheleridir ve ayný zamanda halk iktidarýnýn oluþturulmaya baþlandýðý ve oluþturulduðu yerlerdir. Ülkemizde Halk Savaþýna karþý çýkanlarýn bir itiraz noktasý da burasýdýr. Onlara göre, ülkemizde, Çin ve Vietnamda olduðu gibi bir Halk Savaþý verilemez. Çünkü, bu ülkelerde Halk Savaþý, kurtarýlmýþ bölgelere dayanýlarak yürütülen bir savaþ olmuþtur; kýsacasý, kurtarýlmýþ bölgeler yaratýlmadan Halk Savaþý verilemez demektedirler. Onlara göre, ülkemizin somut tarihsel koþullarýnda kurtarýlmýþ bölgelerin yaratýlmasý olanaksýzdýr. Halk Savaþýný reddedenler içinde az çok ciddiye alýnabilecek bu anlayýþa göre, Maonun belirttiði gibi kýzýl siyasi iktidarýn (kurtarýlmýþ bölgeler) kurulabilmesi için, ilk þart beyaz rejimin savaþ içinde olmasýdýr. Bu ise, güçlü merkezi otoritenin bulunmadýðý ve yerel devletçiklerin egemen olduðu I. ve II. bunalým dönemindeki sömürge ve yarý-sömürge ülkeleri için geçerlidir. Yine bu anlayýþa göre, Giapýn da belirttiði gibi kurtarýlmýþ bölgeler yaratýlmasý (ve kýrlarýn temel olmasý) için, kýrsal alanlarda kendine yeten bir ekonomi (otarþik yapý) olmasý þarttýr. Aksi halde, bu bölgeler ku39 Giap, National Liberation War in Vietnam, s. 83. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 133 þatma altýnda, açlýkla yok olmak durumunda kalýr. Bu ise, yani otarþik bir ekonomi sadece feodalizmin egemen olduðu durumlarda görülür ve ülkemizde kapitalizm egemen olduðundan, tüm otarþik yapýlar yýkýlmýþtýr. Bu iddia sahipleri ne kadar güvenilmez olursa olsun, yine de iddialarý özenle ele alýnmalýdýr. Yaþanýlan olaylar, gerçek bir Halk Savaþýnýn ülkemizde bilinmediðini göstermiþtir. Düþmaný yenmeye cesaret etmek için, onu nasýl yenebileceðimizi bilmek gerekir. Bu bilgiden yoksun bir cesaret boþtur, kýrýlmaya mahkumdur. Evet, III. bunalým döneminde yeni-sömürgecilik yöntemlerinin uygulanmasýyla, eski dönemlerin halkýn üzerindeki zayýf feodal denetimi, yerini çok güçlü oligarþik devlet otoritesine (merkezi otorite) býrakmýþtýr. Þehirleþme, haberleþme ve ulaþým çok geliþmiþ ve ülkeyi bir að gibi sarmýþtýr. Bu yüzden, halk kitlelerinin tepkileri açýk halde bulunduðu dönemde, I. ve II. bunalým döneminde olduðu gibi yerel feodal devletçikleri yýkarak, buralarda kurtarýlmýþ bölgeler (Maonun deyimiyle kýzýl siyasi iktidar) yaratýlmasý olanaksýzdýr. Ve gene, kurtarýlmýþ bölgelerin yaþayabilmesi için Maonun öngördüðü beyaz rejimin, yani egemen sýnýflarýn kendi içlerinde savaþmalarý olgusu söz konusu deðildir. (Mao, daha sonra bu deðerlendirmesini terk ederek, kurtarýlmýþ bölgelerin yaþayabilmesini devrimci bunalýmýn sürekli derinleþmesi koþuluna baðlamýþtýr.) Ama sorun, hiçbir biçimde Maonun çözümlemelerini aynen alarak, ülkemizde uygulama sorunu deðildir. (Mao Zedung düþüncesi savunucularýnýn dogmatizmi burada yatar.) Sorun, bir Halk Savaþýnýn verilmesi zorunlu mudur ve Halk Savaþý her savaþ gibi güçlü ve örgütlü bir arka cephe olmaksýzýn yürütülebilinir mi? sorularýnýn yanýtlanmasýdýr. Halk Savaþýnýn yürütülebilinmesi için güçlü ve örgütlü bir arka cephe oluþturulmak zorundadýr. Bu arka cephe, düþman denetiminin kýrýldýðý yerlerde oluþturulabilinir. Kurtarýlmýþ bölge olarak bilinen bu arka cephenin yaratýlmasý kadar, sürekliliðinin saðlanmasý (korunmasý) ve geliþtirilmesi Halk Savaþýnýn amaçlarý içine girer. Yani Halk Savaþý çizgisi (ya da stratejisi), Giapýn deyiþiyle, uzatýlmýþ bir savaþýn stratejisidir. Uzatýlmýþ savaþ, tüm yönleriyle, düþmana karþý sürekli bir saldýrý sürecidir. Düþman, bu sü-reçde, parça parça imha edilir, adým adým geri sürülür, küçük küçük darbelerle yere serilir ve stratejik planlarý teker teker baþarýsýz- 134 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] lýða uðratýlýr.40 (abç) Görüldüðü gibi, Halk Savaþý, bir bütün olarak, bir savunma savaþý deðil, saldýrý savaþýdýr. Politik iktidarýn fethine yönelik bir devrimci hareketin niteliði baþka türlü olamaz. Savunma, ancak ve ancak, ele geçirilmiþ bir politik iktidar söz konusu olduðunda stratejinin temelini oluþturabilir. Bunun kurtarýlmýþ bölgeler açýsýndan anlamý ise, bu bölgelerin savunmasýnýn, süreç olarak ve ülke çapýnda düþmana saldýrmakla ve geriletmekle mümkün olacaðýydý. (Kimilerinin aktif savunma olarak ifade ettikleri de budur.) Demek ki, kurtarýlmýþ bölgelerin yaþayabilmesinin ilk koþulu, onunla eþgüdümlü ülke çapýnda bir saldýrý sürecinin var olmasýdýr. Bir baþka deyiþle, kurtarýlmýþ bölge, ülke çapýndaki mücadeleyle savunulabilinir. Bu ise, Giapýn belirttiði gibi, bizatihi Halk Savaþýnýn sürdürülmesi demektir. Sözün özü, Halk Savaþý stratejisi, kurtarýlmýþ bölgelerin yaratýlmasý, korunmasý ve geliþtirilmesini kapsayan bir stratejidir. Böylece de Halk Savaþýnýn planlanmasý, yönetilmesi sorunu ile yüzyüze gelinmektedir. Tüm bunlardan çýkan sonuç ise, kurtarýlmýþ bölgelerin yaþayabilmesinin koþulunun beyaz rejimin savaþ içinde olmasý olmadýðýdýr. Kurtarýlmýþ bölgelerin yaþayabilmesinin koþulu, onun bir saldýrý stratejisi düþüncesinden yola çýkarak, ülke çapýnda savunulmasý olduðudur. Savaþý sürekli geliþtirmek ise, mutlak siyasi üstünlüðün ele geçirilmiþ olmasýný gerektirir. Bu siyasi üstünlük var olduðu sürece, savaþýn geliþtirilmesi için gerekli kitle katýlýmý (insan gücü) var olacaktýr. Bu en açýk biçimde, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýyla kitlelerin siyasal olarak kazanýlmasý (bilinçlendirilmesi) ve bilinçlenmiþ kitlelerin örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi demektir. Gelelim kurtarýlmýþ bölgelerin yaþayabilmesi için otarþik bir ekonominin var olmasý gerektiði savýna. Bilindiði gibi, kendi kendine yeten ekonomi anlamýna gelen otarþik düzen, feodal ya da yarý-feodal ülke ekonomilerini tanýmlamak için kullanýlan bir kavramdýr. Buna göre, bu ülkelerde kapitalist pazar oluþmamýþ olduðundan, ticaret fazla geliþmemiþ ve meta üretimi ve deðiþimi çok sýnýrlýdýr. Her yöre, kendi yaþamýný yeniden üretmek için gerekli olan ürünleri kendisi üretir. Kulla40 Giap, National Liberation War in Vietnam, s. 92. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 135 nýlan üretim araçlarý ilkeldir ve bu nedenle ürünlerde önemli bir fazlalýk ortaya çýkmaz. Üretilmeyen ya da özel beceri isteyen çok az ürün trampa yolu ile elde edilir. Böyle bir düzen (genel olarak feodalizm) genellikle Avrupada barbar kavimlerin saldýrýlarý sonucu daðýlan köleci toplumun ürünüdür. Kendine yeten bir ekonomi içinde bulunan topluluklar, bu saldýrýlara karþý pek az ekonomik sýkýntý çekerek varlýklarýný sürdürebilmektedir (kapalý üretim). Bu topluluklar, geniþ kýrsal alanlarda tarýma dayalý bir üretimde bulunurken, karþýlýklý iliþkileri de çok sýnýrlýdýr. Malikaneler ya da derebey þatolarý bu oluþumun ifadesidir. Daðýnýk bu topluluklar, zamanla bir kentin etrafýnda toplanarak, yerel devletçikler oluþturmuþlardýr. (Prenslikler) Yerel devletçikler arasýndaki ekonomik iliþkiler ise, ticaret sermayesi tarafýndan kurulur. Ticaret sermayesinin geliþmesi, her yerde, deðiþim deðerleri üretimine doðru bir eðilim yaratmýþ, hacmini artýrmýþ, çeþitlendirmiþ, kozmopolitleþtirmiþ ve parayý, dünya-parasý haline getirmiþtir.41 Ticaretin bu niteliði, kapitalizmin geliþmesine hizmet etmiþ ve metapazarý oluþturmuþ, yeni meta eþdeðeri ortaya çýkarmýþtýr. Kýsacasý, ürünleri meta haline dönüþtürmüþtür (pazar için üretim). Artýk kapalý ekonomiler yýkýlmýþ, kapitalist pazarýn belirlediði bir meta üretimi egemen olmuþtur. Ulaþým ve haberleþmenin geliþmesi, en ücra köylere kadar meta ekonomisinin yayýlmasýna yol açmýþtýr. Genel olarak feodalizme denk düþen otarþik ekonominin durumu ve daðýlmasý böyledir. Ancak otarþi, bir ekonomik düzendir ve bu da altyapýsýndan üstyapýsýna kadar bir toplumsal oluþum yaratýr. Yoksa, þu ya da bu nedenle dýþ dünyaya kapalý ya da dýþ ticareti sýnýrlý bir ülkenin kendi kendine yeter olmasý, baþka ülkelerden yardým almamasý durumunda da, otarþik ekonomiden söz etmek pekala mümkündür. Bu boyutuyla, günümüzde emperyalizmden baðýmsýz geliþme içinde bulunan her ülke ekonomisi, otarþik ekonomi olarak ifade edilebilir. Bu nokta da, Halk Savaþýna karþý çýkýþýn bu biçiminin ardýndaki amaç açýkça ortaya çýkmaktadýr. Oportünizm, devrim için savaþmaya cesareti olmadýðýndan, otarþik sözcüðünün bu iki farklý kullanýmýný birbirine karýþtýrmakta ve böylece kurtarýlmýþ bölgelerin yaþayamayacaðýný ilan etmektedir. Oysa sözcüðün gerçek ve ekonomist anlamý ola41 136 Marks, Kapital, Cilt: III, s. 347. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rak kendi kendine yeterlilik ile üretim tarzýna iliþkin olan ve feoda- lizme denk düþen kapalý ekonominin kendi kendine yeterliliði ka-rýþtýrýlamaz. III. bunalým döneminde, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, feodal anlamda bir otarþik düzen ya da ekonomi mevcut deðildir. Ama gene de, topraðýn doðal niteliðinden kaynaklanan tarýmsal üretimin özellikleri, her zaman kýrsal topluluklarýn kendine yeterli olmasýna olanak saðlar. Bugün tarýmda makina kullanýmý yaygýnlaþmýþ ve tarým ürünleri, meta olarak pazarda bir baþka meta ile (sanayi ürünü olanla) deðiþtirilmektedir. Ülkemizde yaygýn olan köylü aile tipi küçük-üreticiliðe dayanýr. Küçük-üreticilik ise, genellikle kendi ailesinin temel gereksinimlerini ki bu aðýrlýklý olarak beslenme, barýnmayý içerir kendi üretimi ile saðlar ve ürünün bir kýsmýný pazara götürür. Pazarda sattýðý ürün, ya mevsim koþullarý nedeniyle, ya da aile içi tüketimi kýsarak elde ettiði fazladýr. Kimyasal girdiler, makine kullanýmý yoluyla küçük-üreticinin elde ettiði ürün fazlasý, doðrudan þehirlere (pazara) götürüldüðü için kýrsal alanlarýn dýþýnda bir alaný ilgilendirir. Küçük-üretim, sözcüðün gerçek anlamýnda kendi kendine yeten bir üretimdir. Ülkemizdeki kýrsal alanlardaki tarýmsal iþletmelerin (köylü ailesi) 1963 yýlýnda % 86,88i küçük-üreticiydi. Bu oran 1970de % 87,51 ve 1980de % 91,88dir. Son tahlilde, yoksul köylülük ve küçük köylülük olarak devrimin temel güçlerini oluþturan bu kesimdir. Diyebiliriz ki, yaygýn küçük-meta üretimi, bizim gibi ülkelerde, kýrsal alanlarda yerel gereksinmeleri doyuran bir ekonomi oluþturmaktadýr ve bu da kurtarýlmýþ bölgelerin yaþayabilmesi için yeterlidir. Giapýn deyiþiyle, yerel gereksinmeleri doyuran ekonomi, maddi ve teknik olarak üstün bir düþmana karþý bir Halk Savaþýný baþlatmak ve sürdürmek için özellikle elveriþlidir.42 Tüm bu gerçeklere raðmen, kurtarýlmýþ bölgelerin sanayi ürünlerine gereksinmesi olacaðý ve sanayinin de þehirlerde merkezileþtiðini söyleyerek, bazý çekinceler ileri sürülebilir. Bu, doðrudan Halk Savaþýnýn çözmekle yükümlü olduðu sorunlardan biri olarak ele alýndýðý sürece anlaþýlabilir ve tartýþýlabilir bir sorundur. Tersi bir tutumla, yani Halk Savaþýnýn reddi amacýyla, bu sorunun ortaya konulmasý, yukardaki gerçeklerden sonra hiçbir deðer 42 Giap, National Liberation War in Vietnam, s. 64. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 137 taþýmaz. Olsa olsa devrimci mücadeleden kaçmanýn, zorluklardan yýlmanýn kýlýfý olabilir. (THKP-C/HDÖ saflarýnda ortaya çýkmýþ olan II. sað-sapmanýn durumu böyleydi. Bugün modern revizyonizmin saflarýna katýlmýþ olmalarý, amacýn ne olduðunu açýkça göstermektedir.) Halk Savaþýnda yalnýzca kurtarýlmýþ bölgelerin, salt ekonomik nedenlerle sanayi ürünlerine gereksinme duyacaðý ileri sürülemez. Daha önemli gereksinme, yetkin silahlara ve donatýma iliþkindir. Örneðin tarýmsal makinalar için gerekli mazot, benzin, yedek parça vb. gereksinmesinin þehirlere baðlýlýk yarattýðý ve bu nedenle de kurtarýlmýþ bölgenin yaþayamayacaðýný söylemek, silah sanayine sahip olmayan bir ülkenin savaþamayacaðýný söylemekle özdeþtir. Salt, mazot, benzin vb. gereksinmelerden yola çýktýðýmýzda bile, halk ordusunun savaþ için bunlara ekonomik nedenlerin gerektireceðinden kat kat fazla olarak gereksinmesi olacaktýr, ama bu gereksinme savaþmamanýn ya da Halk Savaþýnýn reddedilmesinin gerekçesi olamaz. Halk Savaþý stratejisinin özü, maddi ve teknik olarak güçlü düþmana karþý savaþmak ve zafere ulaþmaktýr. Traktörler için mazotun vb. kýrsal alanlarda olmadýðýný ileri sürerek Halk Savaþýndan yan çizen zihniyet, mazot olmadan askeri araçlarýn, tanklarýn vb. çalýþamayacaðýný ileri sürmeyecek kadar da bilinçli bir oportünist zihniyettir. Çünkü onlar, bu askeri araçlarýn, savaþta, ne zaman ve nasýl kullanýlacaðýný çok iyi bildikleri gibi, kýrsal alanlardaki kurtarýlmýþ bölgelere dayanarak zafere ulaþan Vietnam Halk Savaþýný da iyi bilmektedirler. Ve gene bilirler ki, mazottan önce halk ordusunun bu askeri araçlara, tanklara sahip olmasý gerekir. Ama, deðil kýrsal alanlarýn, ülkemizde oligarþinin bile bu askeri donaným için dýþa baðýmlý olduðunu, yani kendi kendine yeter olmadýðýný ve bunun da feodalizmle hiçbir alakasý olmadýðýný onlar çok iyi bildiklerinden, bunlardan söz etmezler. Bu oportünistler, þehirlerde ayaklanmayla iktidar fethedilse bile, bu askeri araçlarýn dýþardan ya da düþmandan alýnmasý gerektiðini ve mazot vb. gereksinmelerin karþýlanmasýnýn dýþarýya baðýmlý olduðunu da bildiklerinden, bunlardan söz etmek ve sorunu çözmek yerine, traktörlerden, traktörün mazotundan söz etmeyi ve sorunun çözümünden kaçmayý yeðlerler. Görüldüðü gibi, bizim gibi III. bunalým dönemi geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, kurtarýlmýþ bölgelerin yaþayamayacaðýný ve bu 138 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] nedenle Halk Savaþýnýn yanlýþ ve geçersiz olduðunu iddia edenler, tümüyle devrimin olanaksýzlýðýný ileri sürmekten baþka birþey yapmamaktadýrlar. Çünkü, Halk Savaþýný reddetmek için ileri sürdükleri her þey, þehirleri temel alan ve silahlý ayaklanma stratejisini savunanlarýn baþarýya ulaþma olanaðýný ortadan kaldýracak niteliktedir de. Tek farkla ki, kuþatýlmýþ ve kurtarýlmýþ kentler açlýk tehlikesiyle yüzyüze kalabilirken, kuþatýlmýþ kýrlar için bu tehlike yoktur. (Kurtarýlmýþ bölgelerin, sanayi ürünlerine gereksinme duysa da yaþayabileceðinin en son örneði El Salvadordur. 1981den bu yana kýrsal alanlardaki ülkenin 1/3ünde kurtarýlmýþ bölgeler FMLN yönetiminde varlýklarýný sürdürmektedir). Buraya kadar, kurtarýlmýþ bölgelerin nasýl yaþayabileceðini, bir bakýma Halk Savaþýnýn nasýl sürdürüleceðini gördük. Þimdi, bu bölgelerin nasýl yaratýlacaðý sorusunu yanýtlayabiliriz. Bu ayný zamanda, Halk Savaþýnýn nasýl baþlatýlacaðý demektir. Bu sorun, doðrudan doðruya somut tarihsel koþullara baðlýdýr. Ve bu konularýn doðru deðerlendirilmesiyle çözümlenebilir. II. yeniden paylaþým savaþýndan önce, emperyalist istismar metodu sonucu, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, emperyalizmin müttefiki yerli egemen sýnýf feodalizmdi. (Komprador-burjuvazi emperyalizmin uzantýsýndan baþka birþey deðildir.) ... Emperyalist kontrol ve fiili durum, genellikle kýyý bölgelerinde, limanlarda, stratejik yerlerde ve ana haberleþme merkezlerindeydi. Merkezi otorite çok zayýftý. Ülkenin ve nüfusun 3/4ü, kendi aralarýnda da çeliþkileri olan zayýf feodal mahalli devletçiklerin kontrolü altýndaydý. Þehirleþme, ulaþým, haberleþme, kapitalizm egemen olmadýðýndan zayýftý. Ülke için emperyalizm dýþsal bir olgu, toplumsal süreç de feodal bir süreçti. Bu yüzden ülkedeki baþ çeliþki, ülkenin ve nüfusun 3/4ünü kontrol altýnda tutan zayýf feodal birimler ile yarý-serf durumunda olan köylüler arasýndaydý. (Demokratik mücadele) Köylülerin spontane mücadele ve patlamalarýný örgütleyip, onlara proleter devrimci bilinci götürerek, proletarya partisinin yönetiminde kurulan köylü ordusu ile zayýf mahalli feodal otoritelerin güçlerini kýrarak üs bölgeleri kurmaya baþlayýp, ülkeyi yavaþ yavaþ denetim altýna almaya THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 139 baþladýklarý evrede, emperyalizm, kendi sömürüsünü korumak için, ülkeyi bütün olarak iþgal ediyordu. O zaman, ülkenin baþ çeliþkisi emperyalizm ve bir avuç hainin dýþýnda bütün ulus arasýnda olmaktaydý. (Milli mücadele) Ýç savaþ döneminde savaþ, genellikle sýnýfsal þiarlarla ve sýnýfsal planda yürürken, devrimci milli savaþ evresinde savaþ, ulusal planda ve ulusal þiarlarla yürümektedir.43 (abç) (Mahir Çayan) Bu deðerlendirmeden de anlaþýlacaðý gibi, emperyalizmin I. ve II. bunalým döneminde, emperyalist hegemonya altýnda olan ülkelerdeki en önemli olgular, zayýf merkezi otorite, emperyalizmin açýk iþgali ve kitlelerin özellikle köylülerin spontane (kendiliðindengelme) mücadele ve patlamalarýdýr. Bu dönemde Halk Savaþýnýn örgütlenmesi ve kurtarýlmýþ bölgelerin yaratýlmasýnda, kitlelerin kendiliðindengelme patlamalarý ve isyanlarýnýn örgütlenmesi esastýr. Kitleler, proletarya partisinin önderliðinde ve ulusal kurtuluþ cephesi içinde büyük birimler halinde örgütlenir. Mücadelenin ilk evresinden itibaren kitlelerin büyük birimler halinde örgütlenmesi, devrimci çalýþmanýn temelini oluþturur. Mevcut düzene karþý tepkileri açýk halde bulunan, yani düzene karþý kendiliðindengelme isyanlara baþvuran kitleler, örgütlü bir mücadeleye sokulduklarýnda, ilk deðiþen, ayaklanmalarýn, bilinçli, örgütlü ve planlý hale dönüþmesidir. Kýrsal alanlarda baþlatýlan yerel ayaklanmalarla, buralardaki mevcut devlet aygýtý parçalanmakta ve düþmanýn otoritesi yok edilmektedir. (Kurtarýlmýþ bölgeler) Diyebiliriz ki, I. ve II. bunalým döneminde, kurtarýlmýþ bölgeler, düzene karþý tepkileri açýk halde bulunan kitlelerin kýrsal ayaklanmalarý yoluyla yaratýlmaktadýr. Ancak bu ayaklanmalar, proletarya partisinin önderliðinde örgütlenmiþ ve az çok düzenli hale getirilmiþ bir silahlý gücün hareketine paralel olarak yürütülmektedir. Ýlk evrede, bu silahlý güç gerilla savaþýný temel alarak, silahlý ayaklanmalarý örgütlemekte ve desteklemektedir. Bu sürecin Vietnamdaki geliþimi çok daha öðreticidir. Vietnamda, mevcut düzene karþý tepkileri açýk halde bulunan kitlelerin içine giren proleter devrimciler, bu kitle içinde gizli siyasi üsler oluþturmuþtur. Yani düzene karþý kendiliðinden (bi43 140 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] linçsiz) baþkaldýran ve baþkaldýrma durumunda olan halk kitleleri- nin siyasal olarak kazanýlmasýyla iþe baþlanýlmýþtýr. Kitle içinde, devrimcilerin siyasal çalýþmasý belli bir düzeye geldiðinde ise, doðrudan iktidarýn ele geçirilmesi mücadelesine giriþilmiþtir. (Mutlak siyasi üstünlüðün saðlandýðý koþullar) Siyasal olarak kazanýlmýþ kitlelerin (gizli siyasi üsler) silahlý mücadeleye sokulmalarý için hazýrlýklar ikinci evreyi oluþturur. Giapýn, gizli silahlý üslerin oluþturulmasý olarak tanýmladýðý bu evrede, siyasal olarak kazanýlmýþ kitleler, silahlý mücadeleye uygun biçimde örgütlenir ve eðitilir. Ýþte bu noktada, partinin örgütlediði ilk gerilla birliði harekete geçirilir. (Açýk savaþa giriþ) Gerilla birliðinin temel görevi, kitleleri artan oranda devrim saflarýna kazanmak (siyasal) ve gelecekteki silahlý mücadeleye uygun olarak onlarý örgütlemektir. Ho Chi Minhin bu ilk gerilla birliðine verdiði askeri faaliyetten çok politik eyleme önem verilmesi ve silahlý propagandanýn yürütülmesi talimatlarý bunu ifade eder. Gizli silahlý üsler yakýn zamanda baþlatýlacak olan silahlý ayaklanmanýn merkezleri ve kurtarýlmýþ bölgelerin temelidir. Gerilla savaþýný yürüten örgütlü silahlý güçlerin desteðinde baþlatýlan ve gizli silahlý üslerdeki kitlelere dayanan kýsmi ayaklanmalar sonucunda, kurtarýlmýþ bölgeler oluþturulmuþtur. Bu üçüncü evredir. Bu evrede silahlý ayaklanma ile gerilla savaþý birlikte kullanýlýr. (Giap, bu gerilla savaþýna, örgütlü ve planlý bir savaþ olduðu için devrimci savaþ demektedir.) Vietnam Halk Savaþýn da silahlý ayaklanma geçici bir yöntem deðil, devrimci savaþý destekleyen ve onunla birlikte kullanýlan bir yöntemdir (tali). Ayaklanma, devrimci savaþýn eylem alanýný geniþletir, onu güçlendirir ve giderek yayýlmasýna yol açar; diðer taraftan savaþ, ayaklanma için koþullarý olgunlaþtýrýr ve yaygýnlaþmasý için olanak saðlar.44 Vietnamdaki Halk Savaþý, daha hazýrlýk evresinden itibaren, ülke somutuna iliþkin ayrýntýlý bir planýn hazýrlanmýþ olmasý gerektiðini açýkça tanýtlamaktadýr. Bu plan doðrultusunda, çizilen rotaya uygun olarak savaþ baþlatýlmýþ ve sürdürülmüþtür. Uzatýlmýþ bir savaþýn stratejisi olarak bu plan, kendi içinde mücadelenin nasýl sürdürüleceði, geliþtirileceði ve zafere ulaþacaðýný belirlerken, somut koþullar ve güçler dengesi sürekli irdelenerek pra44 Giap, National Liberation War in Vietnam, s. 63. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 141 tiðe geçirilmiþtir. Öznel koþullar uygun olduðu anda harekete geçirilen gerilla birliði, silahlý ayaklanmalarýn son hazýrlýklarýný tamamlamýþtýr. Bunlarýn hazýr olduðu saptandýðýnda ise, belirlenen yerlerde gizli silahlý üslerin olduðu yerler silahlý ayaklanmalar baþlatýlmýþtýr. Ülkenin kuzey bölgesini temel alan bu ayaklanmalar, gerilla birliklerinin desteðinde kýrsal alanlarda kurtarýlmýþ bölgelerin oluþmasýný saðlarken, diðer yörelerdeki bunlar somut olarak belirlenmiþtir gerilla üs bölgeleri oluþturulmuþtur. Kuzeydeki kurtarýlmýþ bölge, Halk Savaþýnýn arka cephesi olarak görev yapmýþtýr. Vietnamda, diðer bölgelerin ele geçirilmesinde de ayný yol izlenmiþtir, yani koþullar olgunlaþtýðýnda silahlý ayaklanmalarla birlikte, Halk Ordusunun saldýrýsý baþlatýlmýþ ve yeni kurtarýlmýþ bölgeler yaratýlmýþtýr. Bu son tahlilde, þehirlerin kýrlardan kuþatýlmasý ve fethidir. Vietnam Halk Savaþýnýn kendi somut planlamasý ve somut geliþiminden yola çýkarak, onun genel geliþim çizgisini þöyle özetleyebiliriz: Ülkede halk kitlelerinin mevcut düzene karþý memnuniyetsizlik ve tepkileri açýk haldedir. Bu nesnel koþullar altýnda, parti bu tepkileri örgütlemeye giriþir. Kitlelerin siyasal olarak kazanýlmasý, onlara belli bir devrimci programýn ve mücadele yolunun konulmasý ile bütünleþir. Düþman (emperyalizm ve yerli iþbirlikçileri) nesnel olarak, kitlelerden siyasal olarak tecrit olmuþtur. Sorun düþmanýn yitirdiði siyasal üstünlüðün devrimciler tarafýndan kazanýlmasýdýr. Böylece kitleler arasýnda gizli siyasi üsler oluþturulur. Klâsik ve illegal siyasal çalýþma sonucu bireylerin örgütlenmesi deðildir bu. Bu arada esas olan, kitlelerin büyük birimler halinde örgütlenmesidir. (Üsler oluþturma esprisi) Ve yine bu kitle örgütlenmesi legal ekonomik ve demokratik örgütlenme de deðildir. Tersine mevcut iktidarý devirmek ve halk iktidarýný kurmaya yönelik þiddete dayalý devrim için yapýlmýþ illegal politik örgütlenmedir. Bu örgütlenmenin önündeki yol silahlý ayaklanma ve devrimci savaþtýr. Yani politik örgütlenme, ilk andan itibaren silahlý mücadeleyi hedef almaktadýr. Ve kitlelerin örgütlenmesi henüz sovyetler biçiminde deðildir, ama buna yöneliktir. Gizli siyasi üsler, gerilla birliðinin operasyonlarýna paralel olarak gizli silahlý üsler haline dönüþtürülür (Gerilla üs bölgeleri). Bu dönüþümün yeterli olduðu saptandýðýnda Halk 142 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Ordusunun gerilla savaþý temel savaþ biçimidir askeri harekâtýyla bir- likte baþlatýlan kýsmi silahlý ayaklanmalarla, bu üsler kurtarýlmýþ bölge haline dönüþtürülür. Görüldüðü gibi Halk Ordusu, daha ilk gerilla birliði evresinden itibaren, süreçte etkin ve temel güç olarak ortaya çýkmaktadýr. Ýlk kurtarýlmýþ bölgenin yaratýlmasýyla, daha tam deyiþle, açýk ve kesin savaþa giriþilmesiyle birlikte Halk Ordusu oluþur. Bu Halk Ordusu, stratejiye uygun olarak, yani stratejinin öngördüðü görevleri yerine getirecek biçimde örgütlenir. Bu da üç ana bölüm þeklindedir: a) düzenli birlikler; b) bölgesel birlikler; c) yerel birlikler (gerilla ve milis). Bu þekilde örgütlenmiþ bir silahlý güç olmaksýzýn Halk Savaþý verilemez. (Bkz. Giap: Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý) Ýþte Halk Savaþý öz olarak budur. Þimdi ülkemiz somutuna girebiliriz. Ülkemizde bir Halk Savaþý verilmesi zorunlu mudur? Bir baþka þekilde sorarsak, ülkemiz devrim sürecinde Halk Savaþý zorunlu bir durak mýdýr? Bu soruya THKP-C/HDÖ olarak yanýtýmýz olumludur. Yukarda ele aldýðýmýz gibi, ülkemizde Halk Savaþýnýn geçersizliðine yol açacak herhangi özel bir durum mevcut deðildir. Ancak böyle bir savaþýn verilebilmesi için, gerekli öznel koþullar mevcut mudur? Bir baþka deyiþle, ülkemizde Halk Savaþýný baþlatmaya ve sürdürmeye olanak saðlayacak koþullar mevcut mudur? Eðer deðilse bu nasýl yaratý- lacaktýr? Ýþte devrimci öncünün yanýtlamasý gereken soru budur. Halk Savaþýnýn baþlatýlabilinmesinin nesnel koþulu, ülkede sürekli bir milli krizin mevcudiyetidir. Ancak sürekli milli kriz koþullarýnda Halk Savaþý verilebilinir. Bu ise, yönetenlerin eskisi gibi yönetemediði ve yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemediði koþullarýn mevcuduyeti demektir. Bunun diðer bir ifadesi, kitlelerin mevcut düzene karþý memnuniyetsizlik ve tepkilerinin mevcut olmasýdýr. Ancak milli krizin varlýðý salt bunla sýnýrlý deðildir. Ayrýca bir barýþ zamanýnda sömürülmelerine sessizce katlanan, fakat ortalýk karýþtýðýnda, hem buhranýn bütün hal ve þartlarý yüzünden, hem de bizzat üsttekiler tarafýndan kendiliðinden tarihi eyleme itilen kitlelerin faaliyetlerinin önemli ölçüde artmasý gerekir. Diðer bir deyiþle, halk kitlelerinin tepkileri açýk halde olmasý gerekir. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 143 Halk Savaþýnýn baþlatýlabilmesi için gerekli öznel koþullar ise, devrimcilerin mutlak siyasi üstünlüðü saðlamýþ olmasý ve Halk Savaþýna uygun bir silahlý gücün mevcudiyetidir. Bir baþka deyiþle, halk kitlelerinin siyasi olarak kazanýlmasý (bilinçlendirme), silahlý savaþa uygun olarak örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi gereklidir. (Kitlelerin tepkilerinin kanalize edilmesi esprisi). III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki deðiþimler ve geliþmeler sonucunda oluþturulan suni denge, halk kitlelerinin düzene karþý memnuniyetsizlik ve tepkilerinin açýk hale gelmesinin engellenmesi demektir. Yani III. bunalým döneminde, bu ülkelerde kitlelerin kendiliðindengelme isyanlarý ve patlamalarý söz konusu deðildir; halkýn tepkileri ile oligarþi arasýnda suni bir denge kurulmuþtur. Bu nedenle Halk Savaþý, I. ve II. bunalým döneminde olduðu gibi baþlatýlamaz. Oligarþinin siyasal zoru ile sürdürülen suni dengenin bozulmasý þarttýr. Bu ise, gerekli nesnel koþullarýn olgunlaþtýrýlmasý demektir. Genel olarak III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde meydana gelen geliþmeleri daha önce görmüþtük. Bunlarý þu þekilde özetleyebiliriz: 1) Bu dönemde, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde kapitalizm egemen unsur haline gelmiþtir, ama bu kapitalizm kendi iç dinamiði ile geliþmediðinden çarpýktýr, dýþ dinamikle (emperyalizm) yukardan aþaðý geliþtirilmiþtir ve bu dinamiðin taleplerine göre biçimlenmiþtir. 2) Çarpýk kapitalizm ülke içinde þehirleþmenin, haberleþmenin ve ulaþýmýn geliþmesine paralel olarak geliþmiþ ve bunlarý daha da yaygýnlaþtýrmýþtýr. 3) Bu ülkelerde güçlü merkezi otorite oluþturulmuþtur. 4) Emperyalist iþgal gizlenmiþtir. Bu olgular, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki mevcut çeliþkileri derinleþtirdiði gibi, yeni çeliþkilerin geliþmesine de yol açmýþtýr. Ülke altyapýsýndan üstyapýsýna kadar tam bir bunalým içindedir. Ancak bu bunalým tam anlamýyla olgun deðildir. Yani III. bunalým döneminde de, bu ülkelerde milli kriz, tam anlamýyla olgun olmasa da, sürekli mevcuttur. Bu ise, yönetenlerin eskisi gibi yönetemedikleri ve yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemedikleri demektir. Bir baþka deyiþle, geniþ halk kitlelerinin mevcut düzene 144 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] karþý tepkileri mevcuttur ve bu tepkilerini ortaya koymak koþullarý içinde bulunmaktadýrlar. Ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal bunalým, her zaman halk kitlelerinde düzenin deðiþmesi talebini yaratmakta ve onlarý bu talep doðrultusunda mücadeleye (genellikle bilinçsiz) yöneltmektedir. Diyebiliriz ki, ülkede kitlelerin faaliyetlerinin önemli ölçüde artmasýnýn nesnel koþullarý mevcuttur, ama bu, siyasal zor ile engellenmektedir. (Kitlelerin tepkilerinin pasifize edilmesi ve suni dengenin kurulmasý). Bu engel ortadan kaldýrýlmadan ki yapay bir engeldir Halk Savaþý baþlatýlamaz. Ýþte III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde Halk Savaþýnýn verilebilmesi için gerekli koþullarý yaratmak amacýyla yürütülen mücadeleye Öncü Savaþý adý verilir. Kýsacasý Öncü Savaþýnýn amacý, Halk Savaþýnýn verilebilmesi için gerekli koþullarý yaratmaktýr. Bu ise, suni dengeyi bozarak milli krizi derinleþtirmek ve halk kitlelerini bilinçlendirip örgütlemek demektir. Bundan sonra sorun, bu amaca ulaþmak için kullanýlacak araçlar ve verilmesi zorunlu mücadeleleri saptamaktýr. Ama herþeyden önce amaç açýk ve net biçimde tanýmlanmalýdýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 145 ÖNCÜ SAVAÞI Öncü Savaþý, en kýsa tanýmýyla, III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, bu dönemin ve ülkenin özelliklerine uygun olarak Halk Savaþýný baþlatmak amacýyla, silahlý propagandayý temel, diðer ekonomik, demokratik ve politik mücadele biçimlerini tali olarak ele alan halkýn devrimci öncülerinin (Parti ve Cephe kadrolarýnýn) yürüttüðü mücadeledir. Bu nedenle Öncü Savaþý, anti-emperyalist ve anti-oligarþik devrim sürecinde, Halk Savaþý gibi, stratejik nitelikte bir aþamadýr ve baþarýsý stratejik sonuçlar doðurur. Halk Savaþýný baþlatmak amacýna yönelik tüm faaliyetlerin Öncü Savaþýnýn kapsamýný belirlemesi, çok yönlü bir mücadele yürütülmesi demektir. Bu öylesine bir mücadeledir ki, temelini Halk Savaþýnýn kitlesel ve örgütsel koþullarýný yaratmak oluþturur ve diðer amaçlar buna tabidir. Öncü Savaþýný niteleyen ikinci özellik, bu amaçlara ulaþmada kullanýlan temel araca iliþkindir. Bu da silahlý propagandadýr. Böylece temel açýsýndan, amaç-araç uyu- 146 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] mu ortaya çýkar. Silahlý propagandanýn hedefleri, bu durumda, Halk Savaþýnýn baþlatýlmasýnýn koþullarýný yaratmak olarak belirginleþir. Ama bu hedef, ayný zamanda tali mücadele biçimlerinin de hedefini oluþturur. Öncü Savaþýnýn amacý, suni dengeyi bozmak ve halk kitlelerini bilinçlendirmek, örgütlemek ve harekete geçirmek olarak da ifade edilebilir. Burada örgütlenmenin ve harekete geçirmenin biçimini belirliyen Halk Savaþýdýr. Yani Öncü Savaþýndaki örgütlenme, Halk Savaþýnýn yürütülmesine uygun örgütlenmeye temel oluþturacak ve bu örgütlenmeye kitlesel düzeyde geçiþi saðlayacak biçimde olmak zorundadýr. Halk kitlelerinin siyasal olarak kazanýldýðý koþullarda (tepkileri açýktýr) yürütülecek Halk Savaþý için silahlý dev-rimci güçlerin üç ana bölümde örgütlenmesinin gerekli olduðunu daha önce gördük. Öncü Savaþý, bu üç ana bölüm içinde bir silahlý gücün oluþturulmasýna yönelmek zorundadýr. Bir baþka deyiþle, Öncü Savaþýndaki örgütlenme bu üç birliðin çekirdeði (nüvesi) olmak durumundadýr. Gene ayný biçimde Öncü Savaþýnýn yoðunlaþtýrýlacaðý alanlar (ki bunu gerilla savaþýnýn operasyon alaný olarak tanýmlýyoruz), gelecekteki (Halk Savaþýndaki) kurtarýlmýþ bölgelerin ve gerilla üs bölgelerinin oluþturulacaðý alanlar olmak zorundadýr. Öncü Savaþýnýn amaçlarýnýn belirleniþi, baþlangýçtan itibaren örgütün mevzilenmesinin (stratejik) nerede ve nasýl yapýlacaðýný belirler. Öncü Savaþýnda doðru bir mevzilenme yapýlabilinmesi, demek ki, ülke somutuna iliþkin ayrýntýlý bir tahlili gerekli kýlmaktadýr. Bir baþka deyiþle, Öncü Savaþýnda nerede olanak varsa orada örgütlenilir ya da nerede somut hedef varsa orada eylem yapýlýr demek tam bir kendiliðindenciliktir. Bilinçli ve örgütlü bir mücadele süreci olarak Öncü Savaþý, baþlangýçtan itibaren belirli hedeflere yönelik olarak planlanýr, örgütlenir ve yürütülür. Öncü Savaþý, bir yandan suni dengeyi bozma yönünde, yani bozma temelinde yürütülürken, diðer yandan kitleleri bilinçlendirme ve örgütleme çalýþmasý olarak yürütülür. Bu iki amaç birbirine baðlýdýr, ama yine de kendilerine özgü yanlar taþýrlar. Suni dengeyi bozma amacý, suni dengenin kurulmasýný, korunmasýný ve pekiþtirilmesini saðlayan koþullarýn ortadan kaldýrýlmasý ve bunun için kullanýlan güçlerin iþlemez hale getirilmesi olarak be- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 147 lirginleþir. Suni dengenin oligarþinin siyasal zoruna dayanmasý nedeniyle, Öncü Savaþý, oligarþinin siyasal zorunu iþlemez hale getirmeyi amaçlar, ama þu ya da bu biçimde deðil, suni dengeyi korumak, sürdürmek ve pekiþtirmek amacýyla kullanýlan siyasal zorun etkisizleþtirilmesi, iþlemez hale getirilmesi, söz konusudur. Yoksa oligarþinin siyasal zorunu (somut ifadesi olarak tüm zor güçlerini) bütün olarak ortadan kaldýrmak ya da etkisizleþtirmek Öncü Savaþýnýn amacý olamaz; bu amaç doðrudan Halk Savaþýnýn kapsamýna girer. Demek ki, Öncü Savaþý aþamasýnda oligarþinin siyasal zorunu ortadan kaldýrmak söz konusu deðildir. Bu evrede bu zorun belli bir amaçla (suni denge) sýnýrlý kullanýmýný etkisizleþtirmek amaçlanýr. Suni denge, siyasal zorla, yani oligarþinin silahlý güçleriyle toplumsal dengesizliðin düzenlenmesi olduðu gerçeði, ilk görevin bu güçlerin bu amaçla kullanýmýný engellemek olduðunu tanýtlar. Bu yüzden Öncü Savaþýnda oligarþinin zor güçlerinin (resmi ve sivil) faaliyetine özel önem verilir. Oligarþi kuvvetini kullanmamak için gösterirken, bir bakýma kuvvet gösterisi yaparak yenilmez ve karþý konulmaz bir güç olduðunu halk kitlelerinin kafalarýna, sabit bir fikir olarak yerleþtirmeyi amaçlar. Bu durumda Öncü Sava-þýný yürüten örgüt, kuvvetini göstermek için kullanmak zorundadýr. Bu, devrimci örgütün kitlelere hakim sýnýflarýn baský örgütünün yüzyýllardýr kafalarýnda þekillendiði gibi olmadýðýný, aslýnda çürük ve kof olduðunu, onun bütün gücünün yaygara, gözdaðý ve demagojiden ibaret olduðunu askeri eylemleriyle göstermesi demektir. (Kuvvet gösterisi) Bu da herþeyden önce silahlý devrimci örgütün önemli bir güç olduðunun, yenilmez ve yok edilemez olduðunun gösterilmesi demektir. Bir baþka deyiþle, devrimci öncünün, mücadelesini (politikleþmiþ askeri savaþý) sürekli hale getirmesi ve sürdürmesi gereklidir. Bunun yolu ise, öncünün bir dizi askeri zaferidir. Evet, kitlelere, oligarþiye karþý savaþan silahlý devrim cephesinin güçlü olduðunu göstermemiz, bir bakýma kuvvet gösterisi yaparak düþmaný yýpratmamýz, moralman çökertmemiz gerekmektedir. Bunun tek yolu öncünün bir dizi askeri zaferleridir. Saðlanan potansiyelin kaybolmamasýnýn, giderek geniþlemesinin tek yolu budur... 148 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Kitle önce silahlý devrim cephesine sempati duyacaktýr. Ama gözünde büyüttüðü merkezi devlet otoritesinden dolayý, silahlý devrim cephesinin ezileceði düþüncesi ile eylemleri tereddüt ve büyük merakla izleyecektir. Gerilla savaþýnýn baþarý ile yürütülmesi üzerine görecektir ki, silahlý devrim cephesi önemli bir güçtür; yýkýlmaz ve yok olmaz. O zaman sempatisi güvene dönecektir. Bu ikinci evredir. Güvene dönmesi çoðunluðun desteðinin kazanýlmasý demek deðildir. Ancak gerilla savaþý devamlý ve istikrarlý kýlýndýktan sonra, güven yavaþ yavaþ desteðe dönecektir.45 (abç) (Mahir Çayan) Görüldüðü gibi, oligarþinin siyasal zorunun kadro pasifikasyonu yönünde kullanýmýnýn engellenmesi gerilla savaþýnýn devamlý ve istikrarlý hale getirilmesiyle sýký sýkýya baðlýdýr. Bu nedenle de suni dengenin bozulmasýnda birincil dereceden önem taþýr. Gerilla savaþýnýn devamlý ve istikrarlý kýlýnmasý, kitleler açýsýndan siyasal ve askeri bir gücün varlýðý demektir. Böylece sürekli ve istikrarlý kýlýnan gerilla savaþý, halk kitlelerine þikayetlerini iletecekleri ve iletmelerine deðecek bir güç, bir kürsü saðlayacaktýr. Leninin halk kitleleri arasýnda siyasi gerçekleri açýklama (teþhir) tutkusunun yaratýlmasý için öngördüðü kürsü iþte böyle saðlanýr. Bilindiði gibi Lenin, Ne Yapmalý?da kitlelerin bilinçlendirilmesi için geniþ bir siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn yürütülmesi gerektiðini belirtir. Yani, kitlelere mevcut düzenin Leninin deyiþiyle otokrasinin siyasal niteliðini göstermek zorunludur. Kitleler, ancak bu yolla siyasal olarak kazanýlabilinir. Ama siyasi gerçekleri açýklama (teþhir), yalnýzca devrimci öncünün yürüteceði bir faaliyet deðildir, siyasal teþhir halk kitlelerinin katýlýmýyla bir kampanya haline dönüþtürülerek yürütülür. Bu ise, kitlelerin tüm þikayet ve taleplerini bize, yani devrimci öncüye iletmeleri demektir. Lenin, bunun gerçekleþebilmesi için, herþeyden önce devrimcilerin siyasal bir güç olmalarý ve halk kitlelerine bir kürsü saðlamasý gerektiðini belirtir. Kitlelerin tüm þikayet ve taleplerini devrimci örgüte iletmeleri, ancak ve ancak bunun bir iþe yaradýðýný görmeleriyle mümkün olacaktýr. Kitlelerin seslerini duyura45 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 149 caklarý bir siyasal kürsü olmadýkça, bunun bir iþe yaramayacaðý açýktýr. (Ayrýntýlý bilgi için Bkz. Lenin: Ne Yapmalý?) Gerilla savaþý, ülkemizde halk kitlelerine þikayet ve taleplerini seslendirecekleri (dýþa vuracaklarý) kürsüyü saðlar. Gerilla gücü politik bir güç olarak ve gerilla savaþý bir kürsü olarak ortaya çýkar. Böyle bir güç ve kürsünün sürekliliðini saðlamak zorunludur. Halk kitleleri, günlük yaþamlarýnda karþýlaþtýklarý her türlü haksýzlýðý, suistimali, baskýyý, rüþveti, iþkenceyi, zorbalýðý vb. bize iletmelidirler. Ve bu gerçekleþtiði oranda onlarý örgütlemek ve mücadeleye sokmak mümkündür. Bu da gerilla savaþýnýn sürekliliðinin saðlanmasý ve gerilla eylemlerinin zaferi demektir. Sözün özü, gerilla savaþý siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn bir aracý, ama temel aracý olarak kullanýlmasý zorunludur. Bu da iki boyutlu bir mücadele ortaya çýkarýr. Birincisi, doðrudan stratejik hedefin ortaya konulmasý yönünde, örgütlü ve planlý siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn yürütülmesidir. Yani emperyalizmin ve oligarþinin siyasal teþhir ve tecritine yönelik genel propaganda ve örgütlendirme faaliyeti yürütülür. Ýkinci olarak, somut koþullarda ortaya çýkan ve halk kitlelerinin bize ilettiði þikayet ve talepleri doðrultusunda mücadele yürütülür. Bu, kitlelerin doðrudan kendilerinden gelen siyasi teþhir konularýný kapsar ve taktik eylemleri belirler. Bu ikinci yön birinciye baðlýdýr, ama burada yapýlacak bir yanlýþlýk kitle kuyrukçuluðuna yol açarak, mücadeleyi kendiliðinden-gelmeciliðe dönüþtürür. Kitlelerin ekonomik, demokratik ve siyasal talepleri doðrultusunda eylem koymak olarak bilinen bu ikinci yön, birinci yönden (stratejik) baðýmsýz olarak ele alýnmasý halinde, kitlelerin taleplerinin devrimci içeriðini saptamak ve stratejik mücadelenin parçasý olarak yürütmek olanaksýzlaþýr. Söz konusu olan, kitlelerde uyanan siyasal teþhir tutkusu sonucu bize ilettikleri her konuda (þikayet ve talep olarak) devrimci öncünün eylem yapmasý deðildir. Böyle bir tutum mücadeleyi yerelleþtirir ve kitleleri pasifize eder. Öncü Savaþýný yürüten örgüt baþlangýçta her yere koþmaz, gücünü aþan hareketlerin içine girmez, güçlerini bölmez. Bu nedenle, baþlangýçta, genel siyasi hedefler somut durumun öne çýkardýðý taktik hedefler olarak belirdiði ve geliþtiði biçimiyle ele alýnýr. Yani burada önemli olan, herhangi bir siyasi gerçeði teþhir etmek deðil, genel siyasi hedefle baðlantýsý açýk ve 150 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] görünür olan bir siyasi gerçeði teþhir etmektir. Öncü Savaþýnýn geliþimine baðlý olarak, bu teþhir kampanyasý geliþtirilir ve yaygýnlaþtýrýlýr. Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda bu kampanyanýn merkezi ve ülke çapýnda yürütülmesi esastýr. Yerel nitelikteki siyasi gerçekleri teþhir edecek bir güç ve yapýya ulaþýldýðýnda ve ulaþýldýðý oranda, genel ve merkezi hareket ile koordineli olarak yerel siyasi gerçeklere yönelik gerilla eylemleri gündeme gelir. (Ülkemizde, genellikle, silahlý mücadeleyi benimsemiþ oluþumlar yerel düzeyde örgütlenerek genele geçtikleri için, bu alanda önemli sapmalar ortaya çýkmýþtýr. Bu açýdan bu son nokta özellikle önemlidir.) Burada þöyle bir soru akla gelebilir: Acaba kitle içinde, ülke çapýnda belirtilen biçimde bir kampanyanýn yürütülmesi için gerekli zemin var mýdýr? Yoksa bu zemin belirli yerlerle sýnýrlý olarak mý mevcuttur? Bir baþka deyiþle somut hedefler nerelerde ortaya çýkar? Siyasi gerçekleri teþhir için ülkenin her yerinde ve her kesiminde uygun zemin ve koþullar mevcuttur. Bu, devrimin nesnel koþullarýnýn mevcut olmasý, toplumun bir devrime gebe olmasýnýn gerçeðinin ifadesidir. Leninin deyiþiyle, kim ki ülke çapýnda ve kitleler arasýnda böyle bir teþhir kampanyasý için gerekli zeminin olmadýðýný düþünür, o kiþi hiçbir biçimde kitleleri anlamamýþtýr. Ülke çapýnda uygun zeminin var olmasý, devrimci pratik için yeterli deðildir. Devrimci öncü, bilinçli ve örgütlü bir güç olarak, böyle bir zeminde, ama ülke çapýnda bir mücadeleyi yürütmek, yönetmek ve belli hedeflere yöneltmek görevi ile yüzyüzedir. Bu ise planlý ve programlý bir mücadele demektir. Devrimci örgütün görevi mevcut düzenin planlý ve örgütlü olarak yýkýlmasýna yönelik mücadeleyi yürütmektir. Her ne kadar tarihsel olarak, kitlelerin kendiliðindengelme isyanlarý ve mücadelesiyle mevcut düzenin yýkýlmasý büyük bir olasýlýksa da, devrimci öncü ne kadar planlý, programlý ve örgütlü mücadele ederse, böyle bir tarihsel geliþme karþýsýnda hazýrlýksýz yakalanmaktan kurtulur ve kendiliðindengelme kitle hareketlerini yönlendirebilir ve yönetebilir. (Bkz. Lenin: Nereden Baþlamalý?) Bu saptama Öncü Savaþýnýn Halk Savaþýna dönüþmesi açýsýndan da önemlidir. Suni dengenin bozulmasý kitlelerin tepkilerinin açýða çýkmasýna yol açacaktýr. Bu da kitle hareketlerinin kendiliðinden yükselmesi olasýlýðýný tarihsel olarak THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 151 fazlalaþtýrýr. Kitlelerin öncünün eylemleri sonucu, tepkilerini silahlý ayaklanmalar ve eylemler olarak dýþa vurmalarý söz konusu olacaktýr. Devrimci öncü, bunlarý baþlangýçtan itibaren denetimli ve örgütlü olarak yaratmasý olanaksýzdýr. Devrim kitlelerin eseridir ve onlarýn mücadelesiyle gerçekleþir. Devrimci örgütün görevi, böyle bir geliþmeyi, en kýsa sürede, bilinçli ve örgütlü hale getirmek, ona öncülük yapmaktýr (açýða çýkmýþ tepkilerin kanalize edilmesi). Öncü Savaþý aþamasýnda kitleler büyük birimler halinde örgütlenmeyeceði için ve de toplumsal ve siyasal geliþmelerin önceden pozitif bilimlerin kesinliði ile ölçülüp, saptanamayacaðý için, suni dengenin bozulduðu koþullarda kitlelerin kendiliðinden hareketleri yükselecek ve yaygýnlaþacaktýr. Devrimci öncü, ne kadar bu süreci bilinçli ve örgütlü olarak yaratmaya yönelirse, bu geliþme karþýsýnda, kitle hareketini düzenlemesi ve Halk Savaþý stratejisine uygun örgütlemesi o kadar mümkün olacaktýr. Bu da devrimci örgütün, Halk Savaþýna iliþkin bir planý ve savaþýn yürütülmesine uygun bir yapýlanýþý olduðu oranda baþarýlabilinir. Çekirdek halindeki bu yapý etrafýnda kitleler büyük birimler halinde örgütlenir ve Halk Savaþý yürütülür. Bu yüzden devrimci öncü, her zaman ve her yerde planlý, programlý ve örgütlü olarak mücadeleyi geliþtirmeyi ve yürütmeyi amaçlamalýdýr. Görüldüðü gibi, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý ile suni dengeyi koruma ve sürdürme amacýyla kullanýlan oligarþinin siyasal zoruna karþý alýnacak tavýr birbirleriyle doðrudan baðlantýlýdýr. Oligarþinin bu amaçlý siyasal zor uygulamasýna (doðal olarak zor güçlerine) yönelik gerilla savaþý genel (stratejik) bir siyasi gerçeðin teþhiri de demektir ve diðer siyasi gerçeklerin teþhiriyle birlikte ele alýnýr. Buna paralel olarak kitleler bilinçlendirilir ve örgütlenir. Ancak bu ana kadar, gene de temel mücadele biçiminin dýþýna çýkmýþ deðiliz. Oysa Öncü Savaþý kýr ve þehir, silahlý propaganda ve diðer (ekonomik, demokratik, politik) mücadele biçimlerinin diyalektik bir bütün halinde ele alýnmasýný gerektirir. Bu durumda tali mücadele biçimlerinin yeri ve temel mücadele biçimiyle iliþkisi ortaya konulmalýdýr. Bunun için de, öncelikle temel mücadele biçiminin açýk ve net bir belirlenmesi zorunludur. 152 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Temel Mücadele Biçimi: Silahlý Propaganda Öncü Savaþýnda kullanýlacak araçlar amaçlara baðlýdýr. Amaç suni dengeyi bozarak Halk Savaþýný baþlatmak olduðundan ve bu amaca ulaþmak için oligarþinin siyasal zoruna karþý mücadele yürütmek gerektiðinden, araç devrimci zor olarak ortaya çýkar. Devrimci zor temel araçtýr (ama tek araç deðildir). Ýþte, bir zor uygulamasý ya da bir savaþ biçimi olarak gerilla savaþýnýn, devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn bir aracý olarak ele alýnmasýna, yani politik kitle mücadele biçimi olarak yürütülmesine silahlý propaganda denir. Silahlý propaganda bir politik mücadele biçimidir ve her mücadele biçimi gibi kendine özgü bir mekanizmayý gerektirir. Verili bir evrede temel mücadele biçiminin kendi mekanizmasý devrimci örgütün karakterini belirler. Her mücadele biçimi kendine uygun bir tekniði ve uygun mekanizmayý gerektirir. Nesnel koþullara göre, parlamenter mücadele baþlýbaþýna mücadele biçimi haline geldiði zaman, partide kaçýnýlmaz olarak parlamenter mücadele mekanizmasýnýn karakteristik çizgileri daha güçlü biçimde ortaya çýkar. Buna karþýlýk nesnel koþullar kitlelerin mücadelesini siyasal grevler ve ayaklanmalar þeklinde ortaya çýkardýðýnda, proletaryanýn partisi, bu mücadele biçimlerine hizmet edecek bir mekanizmaya sahip olmalýdýr. Söylemeye gerek yok ki bu, parlamenter mekanizmadan farklý olarak biçimlendirilmiþ özel bir mekanizma oluþacaktýr. Öte yandan, sadece proletarya deðil, her sýnýfýn politik bakýmdan yönetici öncülerinin bileþimi, hem bu sýnýflarýn durumuna baðlý, hem de mücadelenin temel biçimine baðlýdýr.46 Leninin belirttiði gibi temel mücadele biçimi, doðrudan örgütün yapýsýný ve bileþimini belirleyecek kadar önemli sonuçlar doðurur. Bu yüzden silahlý propagandayý temel alan bir örgüt, bu mücadele biçimine büyük dikkat ve özen göstermek zorundadýr. Onun gerektirdiði mekanizma, örgüt içinde aðýr basacaktýr. 46 Lenin, Collected Works, C: 11, s. 351. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 153 Silahlý propaganda, kýr ve þehir gerilla savaþý ile psikolojik ve yýpratma savaþýný içerir. Bu onun askeri yönünü tanýmlar ve politik amaca göre belirlenir. Unutulmamasý gereken en önemli nokta, silahlý propagandanýn politik mücadele biçimi olmasý ve her politik mücadele biçiminde görülen genel özellikleri de taþýmasýdýr. Bugüne kadar tüm politik mücadelelerde görülen ortak özelliklerden fazlaca söz edilmemiþtir. Çünkü bu özellikler genel nitelikte olduðundan, bilindiði varsayýlmýþtýr. Ve sorun silahlý propagandanýn diðer politik mücadele biçimlerinden farkýný, (ayýrýcý özelliklerini) ortaya koyarken, bu genel özelliklerin ikinci planda kalmasý kaçýnýlmazdýr. Ama ülkemizdeki pratik ve özellikle pragmatizm, genel özelliklerin vurgulanmasýný kaçýnýlmaz kýlmaktadýr. Politik mücadele biçimi olarak silahlý propagandanýn kendine özgü tekniðini ve mekanizmasýný doðru kavramak için tüm politik mücadele biçimleri için geçerli olan genel özellikleri bilmek gerekir. Bilindiði gibi politik mücadele biçimleri, Marksist-Leninist literatürde çok çeþitlidir. Bu çeþitliliði iki ana baþlýk altýnda toplamak mümkündür: a) silahlý aksiyon ve b) barýþçýl (uzlaþýcý deðil) biçimler. Ama her politik mücadele biçimi, verili bir evredeki devrimci görevlerin yerine getirilmesinin araçlarýdýr. Bu devrimci görevlerin baþýnda gelen ve her zaman geçerli olan görev kitleleri bilinçlendirmek ve örgütlemektir. Politik mücadele biçimlerini, genel olarak, verili bir evrede ve bu evrenin koþullarýna baðlý olarak, kitleleri bilinçlendirme ve örgütlendirme mücadelesinin sürdürülüþü olarak tanýmlayabiliriz. Bu nedenle sorun, kitlelerin nasýl bilinçlendirileceði ve örgütleneceðidir. Kitlelerin bilinçlendirilmesi, onlara devrimci siyasi bilincin iletilmesi demektir. Bu bilinç mevcut düzenin niteliðinin sergilenmesi, deðiþmesinin gerekliliðinin anlatýlmasý ve deðiþimin nasýl olacaðýnýn ortaya konulmasý ile oluþan bir bilinçtir. Daha tam deyiþle, mevcut düzenin ekonomik, toplumsal, politik, kültürel vb. her alanda teþhiri, deðiþimin neden zorunlu olduðunun sergilenmesi ve nasýl deðiþeceðinin ortaya konulmasý devrimci örgütün faaliyetinin temel ve genel içeriðidir. Bu faaliyet, propaganda ve ajitasyon çalýþmasý olarak da ifade edilebilir. Genellikle bu çalýþma, ajitatörler ve propagandistler ile yürütülür (sözlü). Bunun yanýnda yayýn yolu ile de yürütülebilinir. Ve tüm bu faaliyetler sonucunda 154 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] bilinçlenen kitleler örgütlenir. Lenin bu durumu, siyasi gazete temelinde þöyle ifade etmektedir: Bir gazete yalnýzca kollektif bir propagandacý ve kollektif bir ajitatör deðil, ayný zamanda kollektif bir örgütleyicidir. Leninin bu sözleriyle, propaganda ve ajitasyonun doðrudan örgütlenmeye yönelik olduðu ve örgütlenmeyi saðladýðý iyice açýða çýkmaktadýr. Lenin, siyasi gazeteyi temel araç olarak ele alýr. (Biz bu mücadele biçimini klâsik politik kitle mücadele biçimi olarak tanýmlýyoruz.) Burada her mücadele biçiminde görülen genel özellikler belirginleþmektedir: Ajitasyon, propaganda, siyasi eðitim ve örgütlenme. Ýþte silahlý propaganda da, bir politik mücadele biçimi olarak, herþeyden önce ajitasyon, propaganda, siyasi eðitim ve örgütlenme faaliyetlerini içerir. Ancak klâsik politik kitle mücadelesinden farklý olarak, araç, bir siyasi gazete deðil, gerilla savaþýdýr. Bu, silahlý propagandayý diðer mücadele biçimlerinden ayýran özelliðidir (karakteristiði). Bu nedenle diyoruz ki, gerilla, kollektif bir ajitatör ve kollektif bir propagandacý olduðu kadar, kollektif bir örgütleyicidir de. Ýþte ülkemizde revizyonistler ve oportünistler bu gerçeði tahrif ederek, bu genel özellikleri salt siyasi gazeteye özgüymüþcesine ele almýþlar ve buna baðlý olarak da silahlý propaganda bir askeri mücadele biçimi gibi sunulmuþtur. Bu durum somutta, silahlý eylem ile gerilla eyleminin, gerilla eylemi ile silahlý propagandanýn karýþtýrýlmasý þeklindeki yanýlgýlara yol açmýþtýr. Son tahlilde, tüm sað sapmalarýn çýkýþ noktasý olan bu karýþýklýk sonucunda, silahlý propaganda politik deðil askeri, kitlevi deðil ferdi bir mücadele olarak tanýtýlmaktadýr. Ve çoðu zaman devrimci unsurlarýn da, konuyu bu þekilde kavramalarýna neden olmaktadýr. Öncü Savaþýný yürüten örgüt için sorun, politik mücadele biçimi olarak silahlý propagandanýn, genel ve özel nitelikleriyle ve bütünsel olarak ortaya konulmasýdýr. Revizyonistlerin ve oportünistlerin tahrifatlarý ancak bu yolla önlenebilinir. Silahlý propaganda, gerilla savaþýný araç olarak ele alan bir politik mücadele biçimidir. Bu araç, yani gerilla savaþý, yürütüldüðü alana ve koþullara göre iki ana bölüme ayrýlýr: Kýr gerilla savaþý ve þehir gerilla savaþý. Kýr gerilla savaþý, niteliði gereði açýk savaþtýr ve bu savaþ hareketli gerilla birliði ya da birliklerince yürütülür. Kýr gerilla savaþýnýn bu özelliði, onu þehir gerilla savaþýndan THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 155 ayýran yanýdýr. Kýr gerilla savaþý, amiyane bilgiyle bir vur-kaç savaþý olarak tanýmlanýr. Ama vur-kaç taktiði sanýldýðýnýn aksine, ne kýr gerilla savaþýna özgüdür, ne de genel olarak gerilla savaþýna. Örneðin, bir hareketli savaþ da vur-kaç taktiðini uygular. Biz, bu tür amiyane bilgiye dayalý günlük dilin sözcükleriyle gerilla savaþýnýn tanýmlanamayacaðýný söylüyoruz. Gerilla savaþý, kýr ve þehir gerillasý olarak, basit ve yalýn bir vur-kaç taktiði deðildir. Gerilla savaþý, bir bütün olarak bir savaþ biçimidir. Bu savaþ biçimi hem yýpratma iþlevini, hem imha görevini yerine getirebilecek özelliklere sahiptir. Gerilla savaþý bu çok yönlülüðü ve esnekliðiyle, diðer savaþ biçimleriyle birlikte ele alýnabilir. Düzenli orduya yardýmcý bir güç olarak gerilla, düþman mevzilerinin gerisinde yýpratma ve imha eylemlerini gerçekleþtirir. (Halk Savaþýnda, çoðu zaman, gerilla bu þekilde tali bir yere sahiptir.) Bizim Öncü Savaþý baðlamýnda ele aldýðýmýz gerilla savaþý, düzenli halk ordusunun bulunmadýðý ve halk kitlelerinin savaþa fiilen girmediði koþullarda, emperyalizme ve oligarþiye karþý ve onlarýn denetiminde bulunan bir arazide (kýr ya da þehir) yürütülen bir savaþ biçimidir. Bu savaþ, Öncü Savaþýnda gerçek ve sabit bir gerilla üs bölgesi olmaksýzýn yürütülür ve bu nedenle gerilla gücü sürekli hareket halindedir ve yine düþmanýn kýrsal alanlardaki güçlerine karþý durabilecek bir güçtür (birlik) (kýrsal alanlarda, bu savaþ gücünü hareketli gerilla birliði olarak tanýmlýyoruz). Kýr gerilla savaþý alanýnda Latin-Amerikada ortaya çýkmýþ yanlýþ anlayýþlarý ele alarak konuyu biraz açalým. Bu yanlýþ anlayýþlarýn baþýnda sabit üsler teorisi gelir. Bu teori, Öncü Savaþý ile Halk Savaþýný birbirine karýþtýrdýðýndan, kýr gerilla savaþýnýn baþlangýçtan itibaren bir gerilla üssüne, daha tam deyiþle söylersek gerilla üs bölgesine dayanarak yürütülmesi gerektiðini ileri sürer. Onlara göre, bu gerilla üssü savaþýn arka cephesi olarak ele alýnýr ve buna göre örgütlenir. Böylece baþlangýçtan itibaren kitleler büyük birimler halinde (bölge olarak) örgütlenir. Sonuçta gerilla savaþý, düþman saldýrýlarýnýn baþlamasýyla birlikte bu kitle örgütlerini, üs bölgelerini korumaya yönelir. Ve doðal olarak iþin baþýnda yok edilir. Che, devrimcileri bu konuda, gerillanýn arka cephesi, onun sýrt çantasýdýr diyerek uyarmýþtýr. Kýr gerilla savaþýnýn hareketliliðinin bu öne çýkýþý, bir baþka hatalý anlayýþýn geliþmesine de 156 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] yol açmýþtýr. R. Debrayýn formüle ettiði fokoculuk, Chenin uyarýsýný yanlýþ deðerlendirerek, kýr gerilla savaþýnýn hiçbir ön hazýrlýk olmaksýzýn ve ülke çapýnda örgütlü bir yapýya dayanmaksýzýn verilebileceði düþüncesine dayanýr. Bu anlayýþa göre, gerilla, bazý teknik hazýrlýktan (malzeme, silah temini, askeri eðitim, malzeme depolarý ve kýsmi arazi bilgisi gibi) sonra kýrsal alanlarda harekete geçmelidir. Ülkede milli krizin olgun olduðu düþünüldüðünden (ya da hiç önemsenmediðinden), gerillaya kýsa sürede büyük güçlerin (kitlelerin) katýlacaðý ve Öncü Savaþýnýn hýzla Halk Savaþýna dönüþeceði beklenilir. Kaçýnýlmaz olarak bu anlayýþla harekete geçen gerilla, düþmanýn stratejik ve taktik kuþatmasý ile hareketliliðini yitirir ve sonra da yok edilir. (Burada gerillanýn açýk sýnýra sahip olmasý belli bir avantaj olarak görünse de, uzun dönemli bir avantaj oluþturmadýðý için önemsizdir.) Diðer bir hatalý anlayýþ da gizli silahlý propaganda adý verilen yöntemde görülür. Bu anlayýþa göre, 3-5-7 kiþilik küçük silahlý güçler (gerilla da denilebilinir) kýrsal alanlara daðýlýr ve köylüler arasýnda propagandaya giriþirler. Bu faaliyetin ilk döneminde silahlar gizlenmiþtir. Köylüler arasýna giren bu unsurlar, bir yandan hasat dönemine kadar köylülerle birlikte çalýþýr ve üretime katýlýrken, diðer yandan araziyi yakýndan tanýrlar. Zamaný geldiðinde silahlarýný alarak, bu faaliyetle örgütlenen köylüleri de yanlarýna alarak gerilla savaþýna baþlarlar. Bunlar, merkezi bir örgüte baðlý olarak gerilla savaþýný yürütse de, eldeki silahlý güç, düþmanýn en küçük silahlý gücünden zayýftýr ve bu da mekanda güçlerin yoðunlaþtýrýlmasý yoluyla bile giderilemez. Son tahlilde Öncü Savaþý ile Halk Savaþýnýn bir ve tek olarak ele alýnmasýnýn ve milli krizin olgun halde bulunduðu varsayýmýna dayanan bu anlayýþ, Çin ve Vietnam Halk Savaþý nýn dogmatik ele alýnýþýndan baþka birþey deðildir. Ülkemizde Ý. Kaypakkaya tarafýndan savunulan bu anlayýþ pratikte tam bir çýkmaza girmiþ ve gerilla savaþý birkaç muhtarýn öldürülmesinden öteye geçememiþtir. Genellikle amiyane ve eksik bir stratejik bakýþa dayanan bu anlayýþ, 12 Eylül sonrasýndaki genel daðýnýklýk ve kargaþa döneminde yeniden canlanma olanaðý bulmuþtur. (Pratikte bu çizgiyi yürütenlerin bunun bilincinde olup olmamalarý hiç önemli deðildir.) Çokluk 3-5-7 ve bazen 1015 kiþilik silahlý gruplara dayanan bu yol, Öncü Savaþýnýn amaçlarý yönünde önemli bir etkinlik gösteremeden baþarýsýzlýða uðrar. Çok THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 157 sey- rek olarak ve büyük çabalarla bu silahlý gruplar bir araya getirilerek 30-40 kiþilik bir güç olarak gerçekleþtirilmiþ birkaç eylem ise, etkileri ne olursa olsun, bu etkiyi örgütleyemez ve zaman içinde de yarattýðý etkinin altýnda ezilir. Etkinin altýnda ezilirler, çünkü bu etkiyi yaratan harekât, kitlelerde daha üst eylemlerin yapýlmasý ve sürdürülmesi beklentisi yaratýr. Silahlý güç savaþý týrmandýrmak zorunda kalýr, ama etkiyi örgütleyemediði için buna uygun güce sahip deðildir. Diyebiliriz ki bu çizgiyi izleyenler, ya tekrar küçük gruplara bölünerek savaþý gerileteceklerdir, ya da gerçek bir gerilla birliðine dönüþeceklerdir. Ancak bu ikinci yola girdiklerinde ise, sorunlarýn ilk oluþumdan ve o ana kadar tasarladýklarýndan çok farklý olduðunu, var olan tüm bu planlardan vazgeçilmesi gerektiðini göreceklerdir. Bu þekilde topyekün bir deðiþiklik ise eylemleri durdurmadan gerçekleþtirilemez. Kýr gerilla savaþýnýn hareketli gerilla birliði temelinde yürütülmesi, sözcüðün gerçek ve tam anlamýyla silahlý propagandanýn yürütülmesine olanak tanýr. Hareketli gerilla birliði, gelecekteki Halk Ordusunun düzenli ordu çekirdeði olarak, kendi operasyon alanýnda propaganda, ajitasyon, siyasi eðitim ve örgütleme faaliyetlerini yürütür. Doðrudan gerillalarca yürütülen bu çalýþmalar sonucunda gerillaya yeni yeni unsurlar katýlýr. Böylece gerilla birliði geniþler, büyür ve buna paralel olarak operasyon alaný geniþletilir, yeni gerilla cepheleri açýlýr. Bu süreçte temel yönetim ilkesi stratejik merkezi yönetimdir. Stratejide merkezileþme ile taktikde merkezden uzaklaþma... Baþka bir deyiþle, iradede birlik, uygulamada ise çeþitli yöntemlerin kullanýlmasý, parçalarýn, kendilerine vücut veren bütüne baðýmlý olma hali, ve sonuç olarak, bütünü oluþturan çeþitli bileþenlerin hareketlerinde özerk olmasý durumu. En küçükten en büyüðe doðru geliþen ve sanki kendiliðinden oluþuyormuþ hissini veren bu süreç ... Böyle bir uygulama, tartýþma götürmez bir merkezi yönetim sistemini içerdiði için ve subaylarla birliklere eylem özgürlüðü saðladýðý için yararlýdýr. Merkezi yönetim güçlü olduðu oranda, bu yönetimin baþlangýçta saptadýðý strateji kesinlik ve saðlamlýk kazanacak, dolayýsýyla çeþitli cephelerin ve birliklerin taktik esnekliði de o ölçüde artacaktýr. Eldeki olanaklarýn 158 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ve adamlarýn tek bir üsde yoðunlaþtýrýlmasý, tek bir askeri doktrinin yaygýnlaþmasýný saðlar ve böylece bütün militanlar savaþýn ateþinde yoðrulur ... Yine bu yoldan, subaylar belli bir moral, politik ve askeri eðitimden geçmiþ olur, zamaný gelince de, gerilla yönetimi, bu subaylara, hareketlerini denetlemeye gerek duymaksýzýn, bir bölgenin ya da bir cephenin stratejik yönetimini rahatça devredebilirler. Çünkü bütün bu elemanlar ayný eðitimden geçmiþ olduklarýndan, ortak bir ruh halini, ortak bir taktik ve ortak bir askeri týrmanma politikasýný benimsemiþlerdir.47 Silahlý propagandanýn politik mücadele biçimi olarak kýrsal alanlarda bu sürdürülüþü, görüldüðü gibi bir yandan politik amaçlarý göz önünde tutarken, öte yandan gerilla savaþýnýn geliþimini hesaba katar. Bu da savaþýn politikleþmiþ askeri savaþ olmasýndan kaynaklanýr. Kýr gerilla savaþý, halk kitlelerinin tüm þikayet ve taleplerini doðrudan iletecekleri bir güç oluþturur ve onlara gerçek bir kürsü saðlar. Böylece kýr gerilla savaþý, düzene karþý tepkilerini açýða vuran ya da vurmak durumunda bulunan kitlelerin politik mücadele biçimi haline gelir. Ýþte bunlar Öncü Savaþýnýn temelini oluþturur. Ancak silahlý propaganda sadece kýrlara özgü bir mücadele biçimi deðildir. Þehir gerilla savaþý temelinde þehirlerde de silahlý propaganda yürütülebilinir ve yürütülmesi zorunludur. Bu zorunluluk, askeri nedenlerle olduðu kadar ve hatta bundan daha çok politik amaçlar açýsýndan da mevcuttur. Ama þehirlerin kendine özgü koþullarý nedeni ile, buralardaki silahlý propagandanýn mekanizmasý, kýrsal alanlardakinden farklýdýr. Bu farklýlýk, en açýk biçimde kýr gerilla savaþý ile þehir gerilla savaþý arasýndaki farkda görülebilinir. Þehir gerillasý, kýr gerillasýnýn aksine, kitlelerle doðrudan, yani silahlý bir güç olarak araçsýz temas halinde deðildir. Bu nedenle kitlelerle temas kurmak ve sürdürmek için yardýmcý araçlara gereksinme duyar. (Bildiri, broþür, bülten, duvar yazýsý, pul, afiþ, pankart, ses aygýtlarý, kitle iletiþim araçlarý gibi.) Bu araçlarýn her birinin kullanýmý bir gerilla eylemi olarak düþünülür ve bu anlayýþla 47 Regis Debray, Chenin Gerillasý, s. 95-96. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 159 yürütülür. Þehir gerillasýnýn gizliliði ile kýr gerillasýnýn açýklýðý arasýndaki fark net biçimde kavranýlmak zorundadýr. Þehirlerde yürütülen silahlý propaganda, yukardaki nedenlerden dolayý, etkiyi yaratan güç ile etkiyi örgütleyen gücün göreli bir ayrýþmasýna yol açar. Bir baþka deyiþle etkinin yaratýlmasýyla etkinin örgütlenmesi arasýnda bir eþ zamanlýlýk söz konusu deðildir. Ýkinci olarak, koþullar olgunlaþtýðýnda þehir gerillasýna kitlesel katýlým söz konusu olamaz; buna katýlým bireyseldir, kadrosaldýr. Bunun anlamý ise, þehir gerillasýnýn zaman içinde bir halk ordusuna dönüþemeyeceðidir. Koþullarýn olgunlaþtýðý bir evrede meydana gelen kitlesel katýlým, þehir gerilla savaþlarý yerine þehir ayaklanmalarýnýn geçmesine yol açar. Bu yüzden, þehir gerilla savaþý, kendi iç evrimiyle ve koþullarýn þehirlerde olgunlaþmasýyla kitlesel bir hareketi (silahlý ayaklanma vb.) tek baþýna baþlatýp, yürütemez. Bu, ülke çapýndaki geliþmeye baðlý ve kýr gerillasýna tabi olarak merkezi devrimci örgüt tarafýndan gerçekleþtirilebilinir. Bu nedenle de, þehir gerilla savaþý kýr gerillasýna tabidir ve ona göre biçimlenir. Bunun nasýl olacaðý ise, doðrudan stratejik rota ve stratejik hedef tarafýndan belirlenir. Þehir gerilla savaþýnýn sýnýrlýlýðýna göre biçimlenen þehir silahlý propagandasý, sýk sýk klâsik kitle mücadele biçiminin yürütüldüðü kanýsýný uyandýrarak sað-pasifist anlayýþlarýn ortaya çýkmasýna yol açmaktadýr. Bu yanýlsama, tali mücadele biçimlerinin etkiyi örgütlediði, yani bu biçimlerin örgütleyici olduðu, silahlý propagandanýn böyle bir iþlevi olmadýðý, bu nedenle de silahlý eylemle özdeþleþtiði þeklinde bir sað-sapma oluþturur. THKP-Cnin tarihinde ilk kez 1971-72de ortaya çýkan bu sað-sapma, ülkedeki revizyonizmin ve pasifizmin örgüt içindeki bir uzantýsýndan baþka birþey deðildi. Yýllar boyu görülen çeþitli sað-sapmalarýn, az da olsa, bazý devrimci unsurlarý etkilemelerinin temelinde bu yanýlsama yatar. Bu yanýlsama, þehirlerde yürütülen silahlý propagandanýn, herþeyden önce kendine özgü eylem biçimleri oluþturmak zorunda olduðu ve ülkemizde bugüne kadar görünen biçimlerin geçicilik alanýný oluþturduðunun anlaþýlmamasý demektir. Oluþturulmasý gereken biçimlerin ülkemizde bilinmiyor ya da uygulanmamýþ olmasý bu gerçekliði deðiþtirmez. Mücadelenin geliþimine paralel olarak, bugün için bilinmeyen pek çok yeni eylem türlerinin ortaya çýkmasý, tarihsel olarak kaçýnýlmazdýr. Bugün için þehir gerilla 160 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] savaþýnýn dar boyutlu pratiðinin, þehirlerdeki silahlý propagandanýn diðer (tali) politik mücadele biçimleriyle karýþtýrýlmasýna yol açtýðý söylenebilir. Þehir gerilla savaþýnýn, Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda yeni biçimler yaratacaðý beklenemeyeceði gibi, savaþýn en üst ve en sert düzeyden baþlatýlmasý da söz konusu deðildir. Öncü Savaþýna çeþitli nedenlerle þehir gerillasýyla baþlanýlmýþ olmasý çeþitliliðin engelidir de. Kýr gerilla savaþýnýn baþlatýlmasýna paralel olarak geliþtirilecek olan þehir gerilla savaþý, o zaman eylem alanýnýn geniþlemesi, eylem hedeflerinin çoðalmasý ve eylem biçimlerinin çeþitlendirilmesi ile yüzyüze gelir. Ama tüm evrelerde geçerliliðini koruyan þehir gerilla savaþýnýn kendi sýnýrlýlýðýdýr. Þehir gerillasýnýn bu sýnýrlýlýðýný Brezilyalý bir yazar þöyle özetlemektedir: Þehir gerillasý gizliliði yüzünden kitlelerden mahrumdur. Kýrlardaki hareketli stratejik birlik zaman içinde geliþmek için, mekanda geri çekilebilir, çünkü kýr gerilla savaþý, gerillalara hareketlilikle savaþ için uygun alan seçme olanaðý saðlayan bir yýpratma savaþýdýr. Diðer taraftan þehir gerilla savaþý ise, sadece ayný operasyonlarý sürekli yineleyebilir. Gizli bir destek üssünden (apartman vb.) yola çýkarak, tekrar çýktýðý noktaya geri dönerek, ayný hedeflere saldýrýr. Güç toplamada bir etken olan zaman, kýr gerilla hareketinde yavaþ yavaþ güçler dengesini deðiþtirmek ve sürekli olarak köylü kitlelerinin bölümler halinde katýlýmýyla bir halk ordusu oluþturmak için yararlanabilirken, þehir gerillasý açýsýndan ayný etkiye sahip deðildir. Silahlý öncü ile kitleler arasýnda sürekli temas olmadýðýna göre, öncü müfrezenin bir halk ordusuna dönüþmesi þeklinde bir geliþme þehirlerde olmayacaktýr. Bu demektir ki, þehir gerillasý eylemi bir kitle mücadelesi deðildir. Þehir öncüsü bu yüzden bir isyan odaðý, yani devrimci kadrolarýn politik-askeri öncüsü bir örgütü olmasý imkansýzdýr, uzatýlmýþ savaþ yoluyla bir ayaklanmaya doðru da geliþemez. Þehir gerilla hareketine katýlým bireysel katýlýmdýr; þehir gerilla hareketi yeni kadrolar gerektirir, kitleler deðil.48 Ýkinci olarak, kýr gerilla savaþýnýn aksine, þehir silah- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 161 lý mücadelesi gerilla eylemi ile kitle mücadelesini eþzamanlý olarak gerçekleþtiremez.49 Burada Latin-Amerikaya özgü terminolojinin getirdiði farklýlýklarý (örneðin ayaklanma kavramýnýn özgün içeriði) bir yana býrakýrsak, þehir gerilla savaþýnýn sýnýrlarýnýn net biçimde sergilendiðini söyleyebiliriz. Ýþte bu sýnýrlýlýk, silahlý propagandanýn þehirlerdeki biçimleniþini belirler ve tali mücadele biçimlerine iliþkin bazý araçlarýn kullanýmýný gerektirir. Ama bu araçlar, þehir gerilla savaþýna (temel araç) göre biçimlenir. Özetlersek, þehirlerde yürütülen silahlý propagandada, etkinin yaratýlmasý ile etkinin örgütlenmesi arasýnda bir eþzamanlýlýk mevcut deðildir. Þehir gerillasý para, silah ve belgelere el koyma, sabotaj, þehirlerdeki oligarþik baský güçlerinin taciz edilmesi, pusu kurma, baskýn, bir semtin iþgali gibi eylemler gerçekleþtirirken, gizlilik ve eylem süresinin kýsalýðý nedeniyle kitlelere doðrudan hitap edemez. Bunu tali araçlarla (bildiri, bülten, afiþ vb.) gerçekleþtirir ve kitle içinde bulunan kadrolar aracýlýðýyla siyasi eðitimi yürütür, yani katýlýmlarý saðlar. Bu da örgüt içinde yaygýn bir iþ bölümü ve uzmanlaþmaya neden olur ve doðal olarak kadrolarýn politik ve askeri görevlere göre ayrýþmasý ortaya çýkar. Böylece kadrolar arasýnda bir farklýlaþma ve yabancýlaþma gündeme gelerek, örgüt bütünlüðüne zarar vermeye yönelir. Ayrýca þehir gerilla savaþýnýn tekniði, belli bir þehirde gerillanýn sayýsýnýn sýnýrlý kalmasýna yol açar. Yeni katýlýmlarla þehir gerilla savaþýnýn geniþletilmesi olanaksýzdýr. Bu durumda da, yeni kadrolar gereksiz iþlerde kullanýlarak ya da az güçle yapýlacak bir iþi çok sayýda kadroyla yaparak verimsizleþtirilir. Ýþte þehir gerilla savaþýnýn sýnýrlýlýðýnýn getirdiði bu olumsuzluklarýn da gösterdiði tek gerçek, þehir gerilla savaþýnýn kýr gerilla savaþýna baðlý olmasý gerektiði ve kýr gerilla savaþýndan baðýmsýz olarak geliþemeyeceðidir. (Bu, baðýmsýz geliþtirilemez demek deðildir. Þehir gerillasý, þüphesiz kýr gerillasýna baðlý olmaksýzýn geliþtirilebilinir, ama sonuç tam bir yýkým olur. Ülkemizde bunun sayýsýz örneklerini yaþadýk, ama gene de 1962 yýlýnda Venezüellada yaþanýlanlar öðreticidir.) Þehir silahlý propagandasýyla örgütlenen ve giderek sayýsý artan yeni unsurlarýn kýr gerillasý içinde mevzilen48 49 162 J. Quartim, The Dictatorship and Armed Struggle in Brazil, s. 179-180. J. Quartim, The Dictatorship and Armed Struggle in Brazil, s. 13. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] dirilmesi kaçýnýlmazdýr. Böylece kýr ve þehir gerilla savaþý temelinde silahlý propagandanýn durumunu görmüþ bulunuyoruz. Ancak yine de silahlý propagandanýn politik yaný yeterince açýklýða kavuþturulmamýþ olarak durmaktadýr. Pratikte çalýþan kadro için önemli bir konu olan bu yan, son tahlilde Öncü Savaþýnýn amacýnýn somutlaþtýrýlmasý demektir. Öncü Savaþýnýn amacýný, suni dengeyi bozmak ve Halk Savaþýna uygun olarak kitleleri bilinçlendirip örgütlemek olarak ifade ettik. Bu iki yön, birbirine baðlý olarak, gerilla savaþýnýn (kýr ve þehir) amaçlarýný ifade eder, yani onun politikleþmiþ niteliðini oluþturur. Suni dengeyi bozma amacý, bu dengeyi korumaya ve sürdürmeye yönelik olan oligarþinin siyasi zoruna karþý alýnacak tavýr olarak belirginleþir ve bu da en açýk biçimiyle oligarþinin zor güçlerine (resmi ya da sivil) ve bu gücün faaliyetlerine karþý mücadelede ortaya çýkar. Bu tavrýn hangi biçimde ortaya çýkacaðý somut durum tarafýndan belirlenir. Örneðin 1 Mayýs 1977de meydana gelen kitle katliamý somut bir durumdur ve bu durum karþýsýnda alýnacak tavýr (gerilla eylemi olarak) suni dengeyi bozmaya yönelik olacaktýr. Ama nasýl bir eylem yapýlmalýdýr sorusunun yanýtý ancak bu somut durum tarafýndan belirlenir. Bu somut durum, salt olayýn boyutlarýný kapsamaz, ayrýca o koþullardaki güçler dengesini ve devrimin stratejik rotasýnýn neresinde bulunduðunu da içerir. Öte yandan, her durumda emperyalizmin iþgali ve sömürüsü, oligarþinin niteliði, amaçlarý, politikasý, sömürü yöntemleri kitlelere anlatýlmak ve gösterilmek zorundadýr. Son tahlilde kitlelerin siyasi eðitimi, bilinçlendirilmesi olan bu görev, devrimci öncünün genel ve sürekli görevidir. Yine de bu görev, soyutun propagandasý, teorik çözümlemelerin öðretilmesi demek deðildir. Bu görev, somut olaylardan (örneðin zamlar, vergi artýrýmý, ekonomik kararlar, çýkartýlan yasalar, baskýlar vb.) yola çýkarak yerine getirilir. Sözün özü, genel ve sürekli görev olarak siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý, örneðin ülkemizde emperyalist iþgal var þeklinde genel ve soyut bir kampanya deðil, bu olgunun somut görünümlerinin teþhirine dayalý bir kampanyadýr. Devrimin stratejik hedeflerini ifade eden ve buna yönelen somut gerçekler nereden bulunabilir diye düþünmek tam bir çaresizlik ve bilinçsizlik ifadesidir. Þöyle çevresine bakan herkes, mevcut düzenin hergün, her saat, her THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 163 dakika bu gerçekleri ürettiðini görecektir. Bir öðrenci eylemine yönelik bir uygulamada, bir mahkeme kararýnda, bir parlamento tutanaðýnda, vergi dairesinde, tapu iþlemlerinde, banka kredilerinde, bir toplu iþ sözleþmesinde, tarým ürünlerinin taban fiyatlarýnda, hammadde dýþ satýmlarýnda, bir devlet ihalesinde vb. bu gerçekleri bulmak mümkündür. Ve biz devrimci öncü olarak, bu gerçekleri, býkmadan, usanmadan teþhir etmek, ortaya koymak ve anlamlarýný kitlelere anlatmak zorundayýz. Bu görevi, kýrda ve þehirde, temel olarak gerilla savaþýný yürüterek ve gerilla eylemleriyle birlikte yerine getirmek zorundayýz ve yerine getireceðiz. (Ancak Öncü Savaþýnýn belli bir evresine kadar, bu gerçeklerin, ülke çapýnda ve tüm kitleyle olan baðlantýsý açýk olanlarýný öne çýkarmak söz konusudur. Bazý yerel aðýrlýklý gerçekler, ilk anlarda istense bile, gerilla savaþý açýsýndan belli bir hedef oluþturmayabilecektir. Bu yönetimsel ve somut planlamaya iliþkin bir konu olduðu için daha fazla ele almayacaðýz.) Evet, kitleleri bilinçlendirmenin yolu siyasi gerçekleri teþhir etmekten geçer ve bilinçlenen kitleler, birey düzeyinden baþlanarak örgütlenir. Ama bu örgütlenme, þu ya da bu biçimde deðil, Halk Savaþýný baþlatmak ve yürütme amacýna uygun olarak yapýlýr. Yine de tüm bunlar Öncü Savaþýnýn bir yönüdür. Ýkinci yön (ikincil deðil) suni dengeyi bozmaktýr. Bu da Öncü Savaþýnýn geliþtirilmesi, yaygýnlaþtýrýlmasý ve Halk Savaþýna dönüþtürülmesi demektir. Bu yön gerilla savaþýnýn planlanmasýyla baðlantýlýdýr ve bu planda, örgütlenen bireylerin nasýl mevzilendirileceði sorusunu yanýtlar. Oligarþinin siyasal zoruna yönelik savaþa, þehir gerillasýyla baþlanýlmýþtýr. Bunun nesnel ve öznel nedenlerini daha önceki yazýlarýmýzda ifade ettiðimiz için yinelemeyeceðiz. Burada þehir gerilla savaþýnýn nasýl kavranýldýðýný, yanlýþ anlayýþlarla birlikte ele alarak, ortaya koymakla yetineceðiz. Evet, Öncü Savaþýna þehir gerillasýyla baþlanýlmýþtýr, ancak bu þehir gerillasý metropol gerillasý deðildir. Þehir fokoculuðu olarak da bilinen büyük kent (metropol) gerillacýlýðý þehir gerilla savaþýný (teoride ne derse desin) tek savaþ biçimi olarak ele alan bir anlayýþtýr. Kimi zaman tali politik mücadele biçimlerinin öneminin yadsýnmasýyla birlikte görülen bu tek boyutlu ve tek mekanlý anlayýþ, büyük kentlerde yürütülen gerilla savaþýnýn, suni dengeyi 164 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] bozacaðý ve böylece Öncü Savaþýnýn hýzla Halk Savaþýna dönüþeceði koþullarý oluþturacaðýný düþünür. Bu nedenle de, oldukça uzun süreli bir þehir gerilla savaþýndan sonra kýr gerillasýna geçmek ve Halk Savaþýný baþlatmaktan söz edilir. (Çoðu zaman kentlerde kurtarýlmýþ bölgeler yaratma ile yaþam süresinin sonuna gelinir.) Bu þekilde ele alýnan þehir gerilla savaþý, büyük kentlerle sýnýrlý çoðu zaman tek bir kentle ve temel olarak buralardaki baský güçlerine karþý bir açýk savaþ haline dönüþür. Bu çizgi, silahlý eylemin kendi kendine propagandasýný yapacaðýný düþünerek, silahlý propagandayý yalýn bir gerilla eylemine indirger ve ekonomik-demokratik kitle örgütleriyle (legal) ya da bunlar içinde politik çalýþma ile örgütlenmeye çalýþýr. Herþeyden önce devlet otoritesinin ülke çapýnda ve merkezi olduðunu, suni dengenin ülke çapýnda bozulmasý gerektiðini (milli ulusal kriz esprisi) kavrayamamýþ olan bu militan sol çizgi, kýrsal mücadelede görülen fokoculuðun kentsel yansýsýndan baþka birþey deðildir ve sol kendiliðindenciliktir. (Zaten bu çizginin teoride savunduðu kýr gerillasý tam anlamýyla kýrsal fokoculuktan baþka birþey deðildir.) Bizim þehir gerilla savaþýna bakýþýmýz, doðrudan krizin milli niteliði ile suni dengenin ülke çapýnda olmasýna dayanýr. Þehir gerilla savaþý birkaç büyük kentle sýnýrlý ve bu kentlerde yürütülen savaþ biçimi olarak ele alýnamaz. Bu savaþ, gerilla savaþý tekniðine (taktiðine) uygun her þehirde yürütülebilir ve yürütülmek zorundadýr. Bu nedenle, ülkemizde, hemen hemen tüm il merkezleri ile nüfusu ve alaný belli bir düzeyin üstünde olan ilçelerde þehir gerilla savaþý yürütülebilinir. Ancak tek tek il merkezlerinin ya da büyük ilçelerin kendi yerel (iç) koþullarý, yapýlacak eylemlerin biçimini, kullanýlacak gücü belirler. Ýþte bu þekilde ele alýnan þehir gerillasý ile Öncü Savaþýna baþlanýlmýþtýr. Biz bu durumu, bu ele alýþ tarzýmýzýn ayýrýcý özelliklerini belirtmek için, þehir gerilla savaþý taktikleriyle ülke çapýnda eylem yapmak olarak formüle ettik. Bu Öncü Savaþýnýn ilk evresidir. Bu evre, ülke çapýnda örgütlenmiþ gücün, gerilla savaþýný öðrendiði, gücünü denediði, kitlelere savaþçý bir örgütün varlýðýnýn duyrulduðu, daha üst ve daha sert silahlý eylemlerin yadýrganmayacaðý bir ortamýn yaratýldýðý ve kýr gerilla savaþýnýn hazýrlýklarýnýn yoðunlaþtýrýldýðý bir evredir. Bu evredeki gerilla eylemleri taciz ve tahrip eylemleri biçimindedir. (Günlük dilde bunlar bombalama, kurþunlama eylemleri olarak THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 165 ifade edilerek sýradanlaþtýrýlmýþtýr.) Eylemlerin merkezi bir harekât olarak planlanmasý esastýr. Yerel eylemler, ancak merkezi plana uygun olarak ve iç koþullarý elveriþli þehirlerde yapýlýr. Bu evredeki silahlý eylemler, profesyonel olmayan ve yetkin bir askeri eðitimden geçmemiþ herkesin gerçekleþtirebileceði kadar yalýn ve teknik olarak geliþkin, ama basit eylemlerdir. Eylemlerin merkezi bir harekât olarak planlanmasý ve senkronize (eþzamanlý) gerçekleþtirilmesi nedeniyle, yarattýðý etki, eylemin biçiminden baðýmsýzdýr ve büyüktür. Geniþ kesimlerin bu tür harekâtlarla askeri olarak eðitilmesi mümkün olur. Ýkinci evre, gene þehir gerilla savaþý baðlamýnda gerçekleþir, ancak bu kez gerilla eyleminin niteliði ve niceliði artmýþtýr. Bu evreyi, ilk evreden ayýrmak için kýr gerilla savaþý taktikleriyle þehir gerillasý olarak tanýmlýyoruz. Bu evrede, devrimci öncü eðitimini ta- mamlar. Ancak bu evrede, ilk evrenin eylem biçimleri terkedilmez. Taciz ve tahrip (sabotaj) temelinde þehir gerilla savaþý tekniðiyle ülke çapýnda eylemler sürdürülürken, devrimci öncünün merkezi gücü kýr gerillasý tekniði ile þehir gerilla savaþýný yürütür. Bu savaþ tekniði, biçim olarak metropol gerillasý ile benzeþlik gösterse de, amaç ve örgütlenme olarak ondan farklýdýr. Bu evrede merkezi silahlý güç, daha üst ve daha sert silahlý eylemlere yönelmiþtir ve þehirlerle sýnýrlý olarak taciz, tahrip ve imha eylemlerine giriþir. Üçüncü evre, þehir gerilla savaþýndan kýr gerilla savaþýna geçiþ niteliðindedir. Bu evrede, kýr gerilla savaþýnýn hazýrlýklarý son kez denetimden geçirilir ve yeterli olup olmadýðý sýnanýr (güç denemesi). Bu evre, þehir gerilla savaþý taktikleri ile kýr gerillasý açýk savaþa son hazýrlýk evresidir. Bu evrenin savaþ tekniðini, þehir gerilla savaþý taktikleri ile kýr gerillasý olarak tanýmlýyoruz. Bu evrede de, ilk iki evredeki faaliyetler ve teknikler sürdürülür ve geliþtirilir, yani þehir gerilla savaþý geliþtirilmeye baþlanýr. Ama artýk gerilla savaþý, fiilen ve resmen kýrsal alanlarda da yürütülmektedir. Dördüncü evre, kýr gerilla savaþýnýn baþlatýlmasýdýr. Daha tam deyiþle, hareketli gerilla birliði bu evrede harekete geçirilir. Bu dört evre, genel olarak Kesintisiz Devrim II-IIIde formüle edilmiþ olan stratejik rotanýn ilk iki evresine denk düþer. Bilindiði gibi Kesintisiz Devrim II-IIIde dört aþamalý formülasyonun ilk iki evresi þöyledir: 166 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Birinci aþama: Þehir gerillasýný yaratma, Ýkinci aþama: Þehir gerillasýný geliþtirme. Kýr gerillasýný yaratma ve kuvvet gösterisi. Bu iki aþamada savaþýn psikolojik yýpratma yönü aðýr basacaktýr. Ýþte yukarda ifade ettiðimiz dört evre, stratejik rotanýn bu iki aþamasýna denk düþer ve bunlarýn ayrýntýlaþtýrýlmýþ halidir. Stratejik düzeyde ifade edilen çok yönlü mücadele bu þekilde olgunlaþýr ve pratiðe geçirilir. Þehir gerillasýnýn geliþtirildiði ve kýr gerillasýnýn yaratýldýðý evrede bizim ayrýntýlaþtýrýlmýþ evrelendirmemizde dördüncü evre Öncü Savaþý teorisi ile pratiði arasýnda tam bir aynýlýk ortaya çýkar. Bir baþka deyiþle bu evrede, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisinde ifade edilen diyalektik bütünlükler oluþur. Öncü Savaþýnýn küçükten büyüðe, basitten karmaþýða doðru geliþimi böyle ilerler. Kýr gerillasýnýn yaratýldýðý evrede, devrimci silahlý güçler üç ana bölüm halinde örgütlenmiþ durumda bulunur. Birinci bölüm, Öncü Savaþýnýn temel dinamiði olarak ve merkezi güçlere dayalý hareketli gerilla birliðince oluþturulur. Hareketli gerilla birliði, somut ülke koþullarýna göre saptanmýþ belli bir operasyon alanýnda faaliyet gösteren silahlý propaganda gücüdür. Bu birlik bir yandan suni dengeyi bozma yönünde hareket ederken, öte yandan doðrudan (araçsýz olarak) operasyon alanýndaki kitlelerle temas kurarak, siyasi gerçekleri açýklar, onlara siyasi bilinç iletir, siyasi eðitimlerini yapar ve örgütler. Bu birlik, gelecekteki Halk Ordusunun düzenli birliklerinin çekirdeðidir. Ýkinci silahlý güç tipi, gerilla birliðinin operasyon alaný dýþýndaki kýrsal ve kentsel alanlarda örgütlenmiþ bölgesel gerilla gücüdür. Bu güç, kentlerde kýr gerilla savaþý tekniði ile (taktiði ile) þehir gerillasýný (ikinci evrenin temel savaþ yöntemi) ve kýrlarda þehir gerilla savaþý tekniði ile kýr gerillasýný (üçüncü evrenin temel savaþ yöntemi) yürütür. Tüm faaliyetlerinde hareketli gerilla birliðine tabidir ve hareketli gerilla birliði ile maddeleþen stratejik merkezi komutaya baðlýdýrlar. Yeni gerilla cephelerinin açýlmasýnda bu silahlý güçlerin eylemleri özel bir yere sahiptir ve kýr gerillasý dýþýndaki örgütlenmeyi gerçekleþtirir. Halk Savaþý evresinde Halk Ordusunun bölgesel birliklerinin nüvesi bu güçlerdir. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 167 Üçüncü tip silahlý güç ise, ülkenin her yerinde (kýr gerillasýnýn operasyon alaný da dahil) gerilla eylemlerini sürdüren yerel ve mahalli silahlý güçlerdir. Bu güçler, basit, ama etkin þehir gerilla savaþý taktikleriyle savaþýr ve gelecekteki milis ve yerel gerilla bu güçlerce oluþturulur. Bu üç tip silahlý güç, son tahlilde, þehir ve kýrýn diyalektik bütünlüðünü gerçekleþtirir. Þehir silahlý güçleri olarak yerel ve bölgesel güçler, þehirlerde ve þehirlerin niteliðine uygun olarak silahlý propagandayý yürütürler. Burada þehirlerde yürütülen silahlý propagandanýn özgül durumundan kaynaklanan tali araçlarýn kullanýmýna iliþkin güçlerin de, bu örgütlenme içinde yer alacaðý unutulmamalýdýr. Kýrsal silahlý güçler ise, hareketli gerilla birliði, bölgesel ve yerel silahlý güçler olarak savaþý sürdürürler. Gelinen evrede dördüncü evre Öncü Savaþýnýn kýr gerilla savaþý temelinde bu çok yönlü yürütülüþünde aðýrlýk suni dengenin bozulmasý amacýndadýr. Bu da, bir yandan oligarþinin siyasal zorunun açýk uygulamalarýna karþý tavýr alýnmasý þeklinde, somut durumlarca belirlenen bir savaþ olurken; diðer yandan bu siyasal zorun genel durumuna ve zor güçlerinin genel mevzilenmesine karþý yürütülür (taktik ve stratejik harekâtlar). Daha önce suni dengeyi ele alýrken gördüðümüz gibi, bu ikinci yan uzun süreli (uzatýlmýþ) bir savaþýn amacýdýr ve doðrudan oligarþinin zor güçlerinin mevzilenmesine (konuþlanýþ) baðlý olarak planlanýr, yürütülür. Bu nedenle de tüm savaþ planlarýnýn temelidir ve stratejik rotayý belirler. Bu savaþ planlarý yapýlýrken, herþeyden önce oligarþinin silahlý güçlerinin ülkemizdeki konuþlanýþýnýn (mevzilenme) LatinAmerika ülkelerinden farklý olduðu göz önünde tutulmak zorundadýr. Latin-Amerikada bu konuþlanma, kolonyalizm döne- minden kalma ve son tahlilde feodal bir örgütlenmeye dayanýr. Buradaki örgütlenmede, askeri güçler þehir merkezlerinde konuþlanmýþtýr ve þehir bu askeri garnizonun çevresinde oluþmuþtur. Böylece silahlý güçler (askeri garnizon) kent içinde mutlak egemen konumundadýr. Bu konuþlandýrma, Öncü Savaþýnda yoksul halk kitleleriyle temas kurmada bir avantaj saðlarken, kentlerin ele geçirilmesi evresinde önemli bir dezavantaj oluþturur. Ülkemizde ise, oligarþinin askeri örgütlenmesi, kent merkezli bir garnizon örgütlenmesi þeklinde deðildir. Bu durumun ya- 168 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ratacaðý sorunlar karþýsýnda geliþtirilen yöntem ise, kent merkezlerinde polis teþkilatýný güçlendirmek þeklinde olmuþtur. Ordu birlikleri ise, genellikle kent dýþýnda mevzilenmiþtir. Bu durum, kentlerin kýsa sürede kuþatýlmasýna olanak saðladýðý gibi, kentlere karþý bir saldýrý durumunda da savunmayý dýþarda yapma ve savaþý buralarda kabul etme þeklinde bir savaþ anlayýþý oluþturmaktadýr. Bu örgütlenmenin en önemli yaný, kentlerde baþlatýlacak bir kitle ayaklanmasýnýn kolayca silah elde etmesini engellemesi ve ayaklanan kentin kolayca kuþatma altýna alýnabilinmesidir. Þüphesiz bu avantaj, kentlere yönelik dýþ saldýrý ile kent-içi ayaklanmanýn koordinasyonu karþýsýnda, kendi kendini yok eden bir avantajdýr. Doðrudan yabancý iþgale karþý oluþturulan ve köklerini 191922 Kurtuluþ Savaþýnda bulan bu kent dýþý savunma (mevzi savaþ) kenti ve kentlileri arka cephe olarak kullandýðý oranda etkili olma þansý vardýr. Bundan öte bir Halk Savaþýnda, kýrsal alanlarda geliþen bir Halk Ordusu karþýsýnda tamamen etkisiz kalýr. Kentlerdeki kitleler siyasal olarak devrim saflarýna kazanýldýðý durumda, bu kent dýþý askeri mevzilenme, oligarþinin zor güçlerinin iki ateþ arasýnda kalmasýna ve yok olmasýna neden olan bir handikap oluþturur. Yine de bu mevzilendirmenin hiç iþe yaramaz olduðunu düþünmek yanlýþtýr. Özellikle kent dýþýnda mevzilenmiþ askeri birliklere yönelik kýsmi ya da yerel saldýrýlar durumunda, açýk ve geniþ bir arazide mevzilenilmiþ olmasýnýn avantajý ortaya çýkar. Bir baþka deyiþle, bu garnizonlarýn tekil ve cephesel saldýrýyla ele geçirilmesi oldukça güçtür. Ama ayný oranda yýpratýlmasý çok kolaydýr. ABDnin Vietnam savaþýndaki askeri mevzileniþi, büyük ölçüde bu biçimdeydi ve Halk Savaþý karþýsýnda ne kadar etkisiz olduðu açýkça görülmüþtür. Özellikle bu mevzilenme, taciz eylemleriyle büyük bir psikolojik yýpratmaya yol açtýðý ve askeri birlikleri garnizon sýnýrlarý içine kapanmaya ittiði gözlenmiþtir. Ülkemizde oligarþinin askeri örgütlenmesinin bu biçimi, salt kentlere ve düzenli orduya iliþkin deðildir. Kýrsal silahlý güç olarak jandarma örgütlenmesi de ayný biçimde mevzilenmiþtir. Kýrsal alanda jandarma karakollarý köy dýþýnda ve ulaþým yerleri üzerinde konuþlanmýþtýr. Bu nedenle köy içi denetim, doðrudan devletin mülki yönetimine baðlý muhtarlýk ve ihtiyar heyeti yoluyla saðlanýr. Bir baþka deyiþle, köylerde, oligarþi ile iþbirliði yapan insanlara dayalý bir iç denetim vardýr. Genellikle büyük toprak sahiplerine, zen- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 169 gin köylüye, tefecilere ve tüccarlara baðlý olan bu kiþiler, köy içindeki oluþumu izlemek ve askeri güçlere (jandarma) bildirmekle görevlidirler. Kýrsal alanlarda genel denetimi saðlamaya yönelik ve köydýþý konuþlanmýþ jandarma örgütlenmesi (doðu ve güney-doðu bölgelerinde görüldüðü gibi), kýsa sürede etkisizleþir ve karakol sistemi olarak çöker. 8-10 kiþiden oluþan köy jandarma karakolu sistemi, gerilla birliði tarafýndan kolayca etkisizleþtirilebilineceðinden, hýzla garnizon düzenine geçilmektedir. Bu da kentdýþý (il ve ilçeler olarak) ordu örgütlenmesinden farklý deðildir. Zaten jandarmanýn iç yapýlanýþýnda, bu düþünülerek, köy karakollarý, ilçe dýþýndaki ve bölük düzeyinde (80-100 kiþi) jandarma merkezlerine baðlanmýþtýr. Gerilla savaþýnýn ilk anýndan itibaren karakollar hýzla terk edilerek bilinçli bir çekiliþ bu güçler kent merkezlerine yerleþtirilir. Bu da, buralardaki gücün sayýsal artýþý demektir. Özetlersek, oligarþinin silahlý güçleri (ordu, jandarma) kentlerde, ama dýþýnda mevzilenmektedir ya da kýsa sürede bu düzeni almaktadýr. Bu onlarýn stratejik mevzilenmesidir. Bu durum, kýr gerilla savaþýna karþý hareketli ve motorize birlikler kullanýlmasý þeklinde görünür olur. Kýrsal denetimin, stratejik bir kuþatmayla saðlanmasý bu mevzilenmenin amacýdýr. Bu ilk anda, gerilla güçlerinin kýrsal alanlarda görece rahat etme ve barýnma olanaðýna sahip olmasý þeklinde bir geliþme saðlar. Ama stratejik kuþatma içinde olunduðu için gerilla operasyon alanýný kolay kolay terk edemez, geniþletemez ve lojistik destek saðlayamaz. Bunlarý gerçekleþtirse bile, eski duruma gelmesi zorlaþýr. Havadan yapýlan keþifler ve köy-içi denetim yoluyla (muhtarlýk, ispiyonculuk ya da son haliyle köy koruculuðu vb.) yeri tespit edilen gerillalar motorize birlikler ve uçarbirlik harekâtýyla mekan olarak (taktik planda) kuþatýlýr ve parça parça yok edilir. Bu uygulamada, oligarþinin zor güçleri için en etkin araçlar helikopterler ve kara ulaþým araçlarý olmaktadýr. Gerilla birliði, ilk dönemde oligarþinin bu hava gücüne karþý kolay ve etkin bir savunma yöntemi geliþtirmek zorundadýr. Ayrýca kara ulaþýmý iþlemez hale getirilmeli ve köy-içi denetim etkisizleþtirilmelidir. Ancak bu þekilde baský güçlerinin mekanda güçlerini yoðunlaþtýrmasý önlenebilir. Buna paralel olarak oligarþinin stratejik kuþatmasý, onun kendi güçlerinin stratejik kuþatýlmasýna dönüþtürülmek zorundadýr. Bu da kent-dýþý mevzilerin sürekli tacizi 170 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ile saðlanýr. Tüm bu uygulama içinde politik yönü aðýr basan yön köyiçi denetimdir. Bu denetimi etkisizleþtirmede, doðrudan gerilla birliðinin faaliyeti kadar, bir bütün olarak devrimci örgütün diðer faaliyetleri de önemli bir yere sahiptir. Bu konuyu biraz açalým: Kýrsal alanlarda oligarþinin gücünü ve stratejik kuþatmasýný saðlayan köy-içi denetim ya da örgütlenme, herþeyden önce sýnýfsal özelliklere sahiptir. Muhtar, ihtiyar heyeti ya da köy korucularý olarak yapýlan bu örgütlenmenin dayanaðýný kýrsal egemenlerin ekonomik gücü oluþturur. Seçim yoluyla iþbaþýna gelen muhtarlar, hangi partiye baðlý olursa olsun, son tahlilde köyün içinde bulunduðu ekonomik iliþkilere göre belirlenir. Genellikle tarým proletaryasý, yoksul köylüler ve az topraklý köylülerin oluþturduðu köylerdeki muhtarlar bu sýnýfsal yapýya iliþkin kiþilerdir ve çokluk sosyal-demokrat partilere baðlýdýrlar. Böyle köylerde köy-içi denetimin kolayca etkisizleþtirileceði ve üstelik ele geçirilebilineceði düþünülebilinir, ama büyük ölçüde eksik ve hatalý bir düþüncedir. Bu tip köyler, herþeye raðmen salt bu sýnýflardan oluþmaz. Yani homojen deðildir. Sayýsal olarak az da olsa orta-köylü ya da zengin-köylü bulunur. Bunlar nicelik olarak da az olduklarýndan, genel oya dayalý seçimlerde kendilerine baðlý adamlarýn iþbaþýna gelmelerini her zaman saðlayamazlar. Bu nedenle köy-içi denetim, bu köylerde, bizzat bu köylüler tarafýndan saðlanýr. Genellikle pazar için üretim yapan orta ve zengin köylü, bucak ya da ilçelerle sürekli temas halindedir. Bu temas ekonomik olduðu kadar siyasal bir iliþki þeklindedir. Normal zamanlarda (gizli faþizm) siyasal iliþkilerini doðrudan siyasal partilerle sürdürürler. Bunlar 80 öncesinde AP, MHP, CGP ve MSP iken, bugün ANAP ve DYP ile yürütülmektedir. (Bu RPnin bunun dýþýnda olduðu demek deðildir. Bu parti bugün için sýnýrlý güçte olduðundan ifade etmedik. Ayný þekilde CHP ya da bugünkü sosyal-demokrat partiler de bazý yörelerde ayný iþlevi üstlenmektedir. Konuyu genel düzeyde ele aldýðýmýz için, bunlar þimdilik ihmal edilebilir nicelikler sayýlabilir.) Köy-içi geliþmeler, bu partilerin yerel yöneticilerine, neredeyse düzenli biçimde iletilir. Bu partilerin yerel yöneticileri, büyük ölçüde kasabalarýn (bucak ve ilçe olarak) eþrafýndandýr ve kaymakam, savcý, jandarma komutaný ve hükümet tabibi ile yakýn temas halindedirler. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 171 Ülkemizdeki 36.000 köyün büyük çoðunluðunda yaygýn küçük-meta üretimi yapýldýðýndan, orta ve zengin köylüler ile büyük toprak sahiplerinin, toprak aðalarýnýn, tefecilerin ve tüccarlarýn gücü etkin durumdadýr. Yukarda ele aldýðýmýz köylerin dýþýnda kalan köylerde ki çoðunluðu oluþturur muhtarlar ve ihtiyar heyetleri, doðrudan kýr egemenleri tarafýndan belirlenir ve bunlarýn iç çeliþkilerine göre deðiþir. Bu köylerde nüfusun çoðunluðunu yoksul ve az topraklý köylüler oluþturmasýna raðmen, köyün ekonomik iliþkileri diðer kesimlerin elindedir ve var oluþlarý bu kesimlere baðlýdýr. (Çeliþkiler çok keskindir.) Genellikle kentlere yoðun göç söz konusudur ve bu da kýr egemenlerince belirlenir. Bu köylerde üretimde makina kullanýmý fazladýr. Gene de bu tip köyler, her bölgede ayný özellikler göstermezler. Feodal iliþkilerin tasfiye olmadýðý bölgelerde bu tip köyler, toprak aðalarýnýn denetiminde olduðu için, köy içi denetim köy nüfusunun tamamý kýr yoksullarýndan oluþsa da ayný biçimde örgütlenir. Bu tip köyler ister kapitalist iliþkilerin az geliþtiði yerler olsun kýrsal alanlarda gericiliðin merkezleri olarak belirginleþir ve oligarþinin gelecekteki köy sivil silahlý güçleri olarak örgütlenme potansiyelinin en yüksek olduðu yerlerdir. Oligarþinin köy-içi denetimini kýrmak ve giderek bu denetimin devrimci örgütün (somut olarak söylersek gerilla birliðinin) eline geçmesinin teoride ifadesi mutlak siyasal üstünlüðün ele geçirilmesidir. Bu baðlamda kýrsal alanlarda yürütülecek silahlý propaganda, Öncü Savaþýnýn baþlangýcýndan itibaren (ve hatta hazýrlýk aþamasýndan da) sýnýfsal yaný aðýr basan bir içeriðe sahip olmalýdýr. Köylülerle kurulan her temasda, kýrsal alandaki ekonomik iliþkiler kadar, bu alandaki politik iliþkiler ve nitelikleri anlatýlmalý ve devrimin ekonomik programý iþlenmelidir. Þüphesiz bu faaliyet, oligarþinin zor güçlerine karþý yürütülen harekâtla birlikte ele alýnýr. (Politikleþmiþ askeri savaþ esprisi) Ýþte silahlý propagandanýn niteliði pratikte bu þekilde biçimlenir. Oligarþinin köy-içi denetimi, ister muhtarlýk aracýlýðýyla, isterse doðrudan kýr egemenleri tarafýndan saðlansýn, her durumda köylerin kentlerle (bucak ve ilçeler olarak) olan baðlarýna baðlý olduðu göz önünde tutulmalýdýr. Bu baðlar, ekonomik iliþkiler olarak (pazar iliþkisi) doðal bir görünüm içinde olabilir. Ya üretici olarak ürününü pazara götürür ya da tüccar olarak ürünü ye- 172 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rinde satýn alýr. Ýkinci olarak kentle bað, doðrudan haberleþme ve ulaþým yoluyla saðlanýr. Haberleþme, son geliþmelerle otomatik telefon sistemi ve telsiz baðlantýsý olarak gündeme gelirken, ulaþým askeri birliklerin devriye sistemine dayanýr. Ýþte bu iki baþlýk altýnda topladýðýmýz bu baðlarýn denetime alýnmasý ya da tümden kesilmesi, gerilla savaþý için birincil dereceden önemlidir. Bu konuda sýk sýk düþülen hata ya da yanlýþ anlayýþ, köy içi denetimi saðlayan ya da saðladýðý sanýlan ve bilgileri resmi yolla kente ulaþtýran kiþilerin yok edilmesi ya da yok edilmesi gerektiði þeklindedir. Bu anlayýþ ya da uygulama, herþeyden önce devrimin sýnýfsal iliþkilerini ve sýnýf güçlerini gözden kaçýrdýðý için, devrimci mücadelenin kitle baðlarýný yok edecek nitelik taþýr. Oligarþik devlet aygýtýnýn köylerdeki uzantýsý olarak muhtarlar ve ekonomik iliþkilerin uzantýsý olarak orta ve zengin köylüler (ve kimi zaman küçük-meta üreticileri) bir denetim mekanizmasý içinde yer alýrlar. Ama bu kiþileri yok etmek, mekanizmayý yok etmek demek deðildir. Çünkü yok edilen her kiþi yerine, para ile satýn alýnarak da olsa, yeni biri kolayca bulunacaktýr. Ekonomik olarak güçlü oligarþi için bu fazlaca önemli deðildir. Unutulmamasý gereken nokta, para ile satýn alýnan kiþilerin devrimin temel güçlerine ait sýnýflardan geleceðidir. Bu nedenle de, köy-içi denetim mekanizmasýnýn tahribi ile buna iliþkin kiþilerin yok edilmesine özel bir dikkat göstermek gereklidir. Yoðun bir propagandayla mekanizmanýn niteliði teþhir edilmelidir ve mekanizmanýn iþlemesi engellenmelidir. Kiþilere yönelik öldürme eylemleri, ancak bu amaçlara ulaþýlmasý açýsýndan büyük öneme sahip olduðu koþullarda gündeme gelebilir. Öncü Savaþý aþamasýnda kitleler büyük birimler halinde örgütlenmeyeceði için, köy içi denetimin ele geçirilmesinde kiþilerin yok edilmesine dayanýlamaz. Bu durum ancak Halk Savaþýna geçiþ döneminde ve Halk Savaþýnda uygulanýr. (Bu konuda Vietnam Halk Savaþý pratiði açýktýr.) Bu konuda son olarak cezalandýrma ya da muhbirlerin öldürülmesi anlayýþlarýna iliþkin birkaç söz söylemek istiyoruz. Genellikle günlük dilden gelen bu deyimler, siyasal amaçlarýn silinmesine, muðlaklaþmasýna yol açan bir mantýk oluþturmaktadýr. Bu mantýk, her suç iþleyenin (devrim mücadelesiyle ilgili olsun ya da olmasýn) devrimciler tarafýndan mutlaka cezalandýrýlacaðý (öldürüleceði) ve cezalandýrýlmasý gerektiði þeklindedir. Oysa ki silahlý THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 173 devrimci mücadele suçlularýn yargýlanmasý ve devrimciler de cellatlar deðildir. Tarihsel ve toplumsal niteliðinin, sonal durumlarýnýn bu kaba materyalist yorumu, devrimci yargý ve adalet anlayýþýna ters sonuçlar yaratacaktýr. Yozlaþan halk mahkemeleri bunun tipik örneðidir. Ama bundan öte, daha büyük ve kalýcý sonuçlar da doðurur. Bu da devrimcilerin er ya da geç suçlularý cezalandýracaðý beklentisidir. Devrimciler açýsýndan, belli bir dönem için önemli bir geliþme olan bu kitlesel algýlayýþ, uzun dönemde kitlelerin herþeyi devrimcilerden beklemesi þeklinde pasif bir tutuma yol açar. Ülkemizde her muhbir, her iþkenceci, her faþist katil, her itirafçýnýn, devrimciler tarafýndan cezalandýrýlmasý gerektiði anlayýþý öylesine yaygýndýr ki, bunun bir bütün olarak devrim sorunu olduðu unutulmaktadýr ve sonuç, bu eylemlerin yapýlmamýþ olmasý, devrimcilerin prestij kaybýna ve kitlelerin güvenini (ve devrimci kadrolarýn da öz güvenini) yitirmesine neden olabilmektedir. Bu nedenle kitlelere, devrimcilerin ilkeleri doðru ve açýk biçimde anlatýlmalýdýr. Kaba ajitatif sözlerle yanýlgýlar ve yanlýþ kanýlar uyandýrýlmamalýdýr. Her zaman ve her yerde devrimciler kitlelere doðrularý söylemek zorundadýr. Bizlerin öncüler olduðumuz, ama devrimci öncüler olduðumuz ve kendilerinin, yani halkýn devrimci öncüleri olduðumuz onlara anlatýlmalýdýr. Ama bir gerçeði tekrar tekrar vurgulamak zorunludur: Devrimciler, devrime ve halka karþý þuç iþleyen her kiþinin peþinde olacaktýr. Onlarýn suçlarýný gizlemelerine, kendilerini toplum içinde var etmelerine asla izin vermeyecektir. Her muhbir, her iþkenceci, her faþist katil, her itirafçý devrim ve halk karþýsýnda suçludurlar ve bu suçlarýndan dolayý yargýlanacaklar ve cezalandýrýlacaklardýr. Onlarýn yargýlanacaklarý yer, gerçek devrimci halk mahkemeleri olacaktýr. Tek tek onlarýn cezalandýrýlmalarý, devrim sürecinde ortaya çýkan durumlara baðlýdýr. Ancak her durumda halk içinde barýndýrýlmayacaklar ve er ya da geç, sadece devrimciler tarafýndan deðil, ama asýl olarak devrimci halk tarafýndan cezalandýrýlacaklardýr. Ýþte bu þekilde savaþan ve buna göre örgütlenen devrimci öncü, suni dengenin bozulmasýyla ortaya çýkacak kendiliðinden kitle hareketlerini (isyanlar vb.) kolayca denetime alabilir ve örgütleyebilir. Eþitsiz ve sýçramalý geliþim yasasýnýn gösterdiði gibi, devrimci mücadele, ülkenin her yerinde eþit biçimde ve eþ zamanlý 174 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] olarak geliþemez. Yürütülen Öncü Savaþý, bazý bölgelerde hýzla geliþirken, diðer bölgelerde daha yavaþ seyredebilir. Ama yukarda ortaya koyduðumuz biçimde örgütlenmiþ devrimci öncü, tüm bunlarý gözeterek oluþturulmuþ stratejik rotasýna uygun olarak savaþýný sürdürerek, eþitsiz geliþimin avantajlarýndan da yararlanýr. Ve yine gelinen evrede dördüncü evre silahlý propaganda dýþýndaki diðer mücadele biçimleri de (tali mücadele biçimleri) tam olarak yürütülür hale gelecektir. Þimdi bu tali mücadele biçimlerinin ne olduðunu ve stratejik rotaya uygun olarak nasýl ele alýndýðýný görelim. Tali Mücadele Biçimleri Devrimci öncü, Öncü Savaþý aþamasýnda, Halk Savaþýný baþlatmak amacýyla sürdürdüðü mücadelesinde, devrimci nitelikte her türlü aracý kullanýr, her çeþit kitle mücadelesini yönlendirmeye çalýþýr. Ancak bu keyfi, öznel biçimde deðil, nesnel ve tarihsel olarak düzenlenir. Temel mücadele biçiminin silahlý propaganda olarak belirlenmesinin nedenlerini daha önce gördük. Silahlý propaganda dýþýndaki mücadele biçimleri kaçýnýlmaz olarak, temele tabidir, yani talidir. Bu tali mücadele biçimlerini ise üç bölümde ele alacaðýz. Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisine göre, politik düzeyde tali mücadele biçimi klâsik politik kitle mücadelesidir. Bu mücadele biçimi en açýk ve geliþmiþ olarak Rus devrim mücadelesinde kullanýlmýþ ve temel çarpýþma biçimi olarak ele alýnmýþtýr. Bu mücadele biçiminin evrim aþamasýna iliþkin olarak doðru bir tahlilini Leninin, hemen hemen tüm yapýtlarýnda bulmak mümkündür. Klâsik politik kitle mücadele biçimi, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn bir aracý olarak (ama temel araç) illegal siyasi gazeteyi ele alan bir mücadele biçimidir ve dolayýsýyla barýþçýl mücadele biçimidir, evrim aþamasýna iliþkindir. Leninin haftalýk olarak yayýnlanmasý ideal olduðunu düþündüðü bu siyasi gazete, kitlelerin ve kadrolarýn siyasi eðitimi için de kullanýlan bir araç durumundadýr. Siyasi gazetenin yayýnlanmasý ve daðýtýlmasý baþlý baþýna belli bir örgütsel faaliyet olarak ele alýnýr ve buna özgü bir mekanizma oluþturulur. Bir siyasi gazete, bir daðýtým þirketi (yasal) aracýlýðýyla satýlan bir yayýn deðildir. Devrimci siyasi gazetenin THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 175 daðýtýmý, örgüt kadrolarýnca yerine getirilir ve bu daðýtým doðrudan kitlelerle temas kurulmasýný saðlar, yani gazete kitlelerle temas kurmanýn bir aracý durumundadýr. Ülke çapýnda yayýnlanan siyasi gazete, bu þekilde, ülke çapýnda örgütlenmenin temel halkasý ve temel aracý olur. Partinin merkez yönetiminde yapýlmýþ görev bölümüne uygun oluþturulmuþ yazý kurulu, gazetenin tüm politikasýný belirler, yazýlarý hazýrlar ve yayýnlar. Gazeteler, ülke çapýnda, nakil görevi gören kadrolar aracýlýðýyla daðýtýlýr. En küçük yerleþim birimine kadar ulaþtýrýlan gazete, buralardaki profesyonel kadrolar aracýlýðýyla kitlelere ulaþtýrýlýr. Ancak görev bununla bitmez. Gazetenin kitleye ulaþmasý, onun gazeteyi okuyarak kendi kendilerine bilinçleneceði demek deðildir. Bu nedenlerle birimlerde gazete okuma gruplarý oluþturulur. Bu gruplar iþyeri temelinde parti üyesinin denetimi altýnda ve gazete, broþürler vb. temelinde siyasi eðitim yaparlar ve eðitim sonucunda bireyler kadrolaþtýrýlýr. (Profesyonel ya da düz kadro olarak) (Bu çalýþmaya kitle içinde parti çalýþmasýda denilir.) Yine de siyasi gazetenin iþlevi burada sona ermez. Siyasi gazete partinin saptadýðý doðrultuda ve somut olaylar etrafýnda siyasi gerçekleri teþhir eder. Bu gerçekler kadrolar tarafýndan sözlü olarak da kitlelere ulaþtýrýlýr. Bu noktada sözlü ajitasyon ve propaganda için, siyasi gazete yönlendirici unsur durumundadýr. Bunlardan sonra kitlesel siyasi grevler, mitingler, fabrika iþgalleri vb. gündeme gelir. Ýþte klâsik politik kitle mücadelesi adýný verdiðimiz bu mücadele biçimi, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisinde tali mücadele biçimi olarak ele alýnmaktadýr. Ancak unutulmamasý gereken, temel mücadele biçimi silahlý propaganda olduðu için, klâsik politik kitle mücadelesi, kapitalizmin iç dinamikle geliþtiði ülkelerde evrim döneminde yürütüldüðü haliyle deðil, temele tabi olarak biçimlenir ve yürütülür. Tali mücadele biçimlerinin diðer düzeyi ise, ekonomik mücadeledir. Bu mücadele iþçi sýnýfýnýn sendikal mücadelesi olarak en yetkin düzeye ulaþýr. Mesleki düzeyde iþbölümüne baðlý olarak ekonomik gerçeklerin, Leninin deyimiyle fabrikalardaki yaþamýn teþhirine dayalý olan ekonomik mücadele, elle tutulur, gözle görülür sonuçlar vaat eden somut talepler doðrultusunda yürütülür. Bu açýdan, uzun vadeli bir mücadele olan politik mücadeleden farklýdýr ve farklý örgütlenmeyi gerektirir. Sendikalar, mes- 176 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] lek odalarý, kooperatifler, birlikler vb. ekonomik mücadele örgütleridir. Bunlar mümkün olduðu kadar geniþ olmalý ve kendi alanýndaki tüm kitleyi kucaklamayý amaçlamalýdýr. Bu örgütler nitelik olarak gevþek (lose) ve açýk örgütlerdir. Özellikle iþçi sýnýfý açýsýndan, ekonomik mücadele ve onun örgütlenmesi sendikalar kendiliðinden ulaþýlabilinecek bilinç ve örgütlenme düzeyini ifade ettiði için de önemlidir. Ancak hiçbir biçimde siyasi mücadeleyle ve siyasi örgütle karýþtýrýlamaz. Ekonomizm, özsel olarak bu karýþtýrmanýn ürünüdür. Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisine göre tali mücadele biçimlerinin üçüncü ana bölümü ise demokratik mücadeledir. Ülkemizde en çok sözü edilen ve o oranda da karýþtýrýlan mücadele biçimi de budur. Marksist-Leninist literatürde, demokratik devrim mücadelesi ile demokratik mücadele birbirinden, amaç ve biçim olarak ayrýlmýþtýr. Demokratik devrim mücadelesi siyasi bir mücadele, iktidar mücadelesi iken, ikincisi ise düzen sýnýrlarý içinde, ama bu sýnýrlarý zorlayan, geniþleten ve bu nedenle evrimci bir mücadeledir. Biz tali mücadele biçimi olarak bu ikinci biçimdeki demokratik mücadeleyi ele alýyoruz. Bu baðlamdaki demokratik mücadele, düzenin iliþkileri içinde, ama mesleki deðil sýnýfsal düzeyde, yasama ve yürütmeye iliþkin konularda düzenleme yapmak, katýlýmý saðlamak, kýsmi deðiþtirme ve iyileþtirmeler gerçekleþtirmek ve egemen sýnýflarla, onlara dokunmaksýzýn siyasal ve hukuksal eþitliði saðlamak için yürütülen mücadeledir. (Bu mücadele, yasal ve yarý-yasal örgütlenmelerle yürütülür.) Demokratik devrim için deðil, demokratik reformlar için yürütülen bir mücadele olarak belirginleþir. Örneðin ekonomik mücadelenin yürütülmesi önünde engeller oluþturan yasalarýn ya da sendikalar yasasýnýn deðiþtirilmesi talebi ve bu yöndeki mücadele ile iþçilerin doðrudan fabrika yönetimine mali ve yönetsel katýlýmý talebi ve mücadelesi farklýdýr. Birinci talep ve mücadele, iþçilerin yasama ve yürütme gücü üstünde etki kurmak olarak düzen içi nitelikteyken, ikincisi doðrudan bu güçlerin yasama ve yürütme el deðiþtirmesine baðlý; yani devrim mücadelesine iliþkindir. Ýþte bu üç mücadele biçimi Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisine göre tali biçimlerdir ve silahlý propagandaya göre biçimlenir. Devrimci örgüt, tali mücadele biçimlerini de yürütür, yönetir ve yönlendirir, ancak bunu temel mücadele biçimini geliþtirmek THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 177 ve geciktirmemek koþulu ile yapar. Bu nedenle baþlangýçta her yere koþmaz, gücüyle orantýlý olarak tali mücadele biçimlerini yürütür ve gücün geliþimine baðlý olarak geliþtirir, yaygýnlaþtýrýr. Bu þekilde tali mücadele biçimlerini ele alan örgüt, baþlangýçtan itibaren bu alanlarda gerekli planlamalar yapar, politikalar saptar, gerekli hazýrlýk ve düzenlemeleri gerçekleþtirir ve gücüyle orantýlý olarak da bu alanda kadrolarý mevzilendirir. Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisini devrim stratejisi olarak kabul eden THKP-C/HDÖnün temel ve tali mücadele biçimlerine bakýþý, öz olarak böyledir. 178 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] DÖRDÜNCÜ BÖLÜM EMPERYALÝZM VE BUNALIM DÖNEMLERÝ KAPÝTALÝZMÝN SÜREKLÝ VE GENEL BUNALIMI A- Serbest Rekabetçi Dönemde Buhranlar Kapitalizmin üretici güçleri geliþtirdiði, toplumda burjuva anlamda da olsa refah saðladýðý dönemlerde kapitalizmin temel çeliþkisi (üretimin sosyal niteliði ile üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti arasýndaki çeliþki) ancak ekonomik buhran dönemlerinde keskinlik kazanýr. Serbest rekabetçi dönemde yaklaþýk olarak her on yýlda bir tekrarlanan periyodik ekonomik buhranlarýn baþlamasý için gerekli þartlar Marks tarafýndan belirtilmiþtir. Fakat, makineleþmiþ endüstrinin aðýrlýðýný bütün ulusal endüstri üzerinde duyuran bir etki yapabilecek derecede kök saldýðý, endüstrinin bu duruma gelmiþ olmasý dolayýsýyla dýþ ticaretin iç ticareti önem itibarýyla geri býrakmaya baþladýðý, dünya piyasasýnýn yeni dünyada, Asya ve Avusturalyada birbiri peþi sýra gittikçe daha geniþ alanlara el attýðý ve nihayet dünya piyasasýnda boy THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 181 gösteren sanayici ülkelerin yeterli bir sayýya ulaþtýðý andan, ilk olarak iþte bu andan itibaren, bir diðerini izleyen safhalarý yýllar olan, daima genel bir buhranla sonuçlanan, birinin sonu bir yenisinin baþlangýcý olan ve durmadan yenilenen devirler (zyklus, cycle) görülmeye baþlanmýþtýr.50 Böylece bütün kapitalist dünyayý saran ilk iktisadi buhran 1847-48de olmuþtur. Bu kriz 1848 devriminin temel nedenidir. Bu dönemde Marks ve Engels kapitalizmin son saatinin geldiðini, kapitalizmin bu buhrandan kurtulamayacaðýný, bütün Avrupada proletarya iktidarýnýn uzun mücadeleler sonucunda da olsa kurulucaðýný düþünüyorlardý. 1850 sonrasýnda ise Marks ve Engels 1848 yenilgisini devrimin objektif þartlarýnýn yetersizliðine baðlarlar: Burjuva toplumunun üretici güçlerinin, burjuva iliþkileri çerçevesi içinde mümkün olan olanca hýz ve bereketiyle geliþtiði bu genel refah döneminde gerçek bir devrim söz konusu olamaz. Böyle bir devrim, ancak þu iki etkenin, modern üretim güçleriyle burjuva üretim biçimleri çatýþtýklarý zaman mümkündür.51 Tarih bizi ve bizim gibi düþünenlerin hepsini haksýz çýkardý. Avrupa kýtasýnda, ekonomik geliþme durumunun, o zaman, kapitalist üretimin ortadan kalkmasýna imkan verecek þekilde olgunlaþmaktan çok uzak olduðunu gösterdi. Bunu 1848den itibaren bütün kýtayý kaplayan ve Fransa, Avusturya, Polonya, Macaristan ve son olarak Rusyada büyük sanayiin gerçekten kökleþmesini saðlayan Almanyayý birinci sýnýf bir sanayi ülkesi haline getiren ekonomik devrim yoluyla ispatladý.52 Serbest rekabetçi dönemde kapitalizmin temel çeliþkisi ekonomik buhran dönemlerinde keskinlik kazanýr. Bu dönemde proletarya ileri bir atýlýmla iktidarý ele geçirse bile, buhrandan sonra kapitalizm üretici güçleri (burjuva iliþkileri çerçevesi içinde) bütün hýzýyla geliþtirdiðinden ve böylece genel bir refaha ulaþtýðýndan ik50 51 52 182 Marks, Kapital, Cilt: I, s. 404, Odak yay. [Fransýzca baskýya ek.] Marks, Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, Sunuþ, s. 9. Engels, Fransada Sýnýf Mücadeleleri, Önsöz, s. 15-16. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] tidarda kalamaz, kaçýnýlmaz olarak yenilir. Serbest rekabetçi dönemde devrimin objektif þartlarý yoktur. ... üretimin sosyal niteliði ile üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti arasýndaki çeliþki antagonizma kazanmadan, kapitalizm üretici güçleri geliþtirme imkanlarýna sahipken, kapitalizmin devrevi ekonomik krizleri bir devrime yol açamazlar.53 B- Emperyalist Dönemde Buhranlar 1870 sonrasýnda kapitalizm oldukça barýþçý bir geliþim dönemine girdi. Bu evre, kapitalizmin üretici güçleri geliþtirdiði, kamçýladýðý ve burjuva anlamda refahý saðladýðý, tek kelimeyle kapitalizmin gürbüzleþtiði bir evredir. Fakat, her geliþen, güçlenen þey gibi, kapitalizm de bu süre içinde, kendi zayýflýðýný, çürüklüðünü de geliþtirdi ve güçlendirdi. Bir baþka deyiþle, kapitalizm bir yandan yükselirken, öte yandan hýzla kokuþmaya, asalaklaþmaya, tekelleþmeye yöneliyordu.53 Serbest rekabetçi kapitalizmin 20. yüzyýl baþlarýnda tekelci kapitalizme dönüþünün tamamlanmasý iki temele dayanýr: a) Üretimin ve sermayenin yoðunlaþarak tekellerin ve mali sermayenin ekonomiye hakim olmasý, b) Dünyanýn emperyalist ülkeler arasýnda paylaþýmýnýn tamamlanmasý. Kapitalizmin bundan önceki barýþçý döneminden þimdiki emperyalist döneme geçiþin neye dayandýðýný hatýrlayalým: Serbest rekabet, tekelci kapitalist bileþikler meydana getirdi ve dünya paylaþýldý. Bu iki gerçeðin (...) dünya ölçüsünde önemi vardýr.54 Tekelci kapitalizm döneminde üretim sürecinin örgütlenmesi, buna karþýlýk üretim araçlarýnýn mülkiyetinin özel ellerde yoðunlaþmasýnýn artmasý sonucu kapitalizmin temel çeliþkisi (üretimin sosyal niteliðiyle üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti arasýndaki 53 54 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim-I. Lenin, Proletarya Ýhtilâli ve Dönek Kautsky, s. 31 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 183 çeliþki) keskinlik kazanýr. Serbest rekabetçi dönemin aksine temel çeliþki sadece ekonomik buhran dönemlerinde deðil, her dönemde kendini þiddetle hissettirir. Bunun nedeni tekeldir, tekelin üretici güçlerin geliþimini engelleyerek yavaþlatmasýdýr. Bir veya birkaç tekel bütün piyasaya hakim olduðunda yüksek kârlar serbest rekabetçi dönemin aksine üretim araçlarý geliþtirilip mallar ucuzlatýlarak deðil, üretim sýnýrlandýrýlarak elde edilir. Tekel fiyatlarý saptandýðýnda, geçici bir süre için bile olsa, belirli bir noktaya kadar teknik ilerlemenin uyarýcýlarý ortadan kalkar ve teknik ilerlemenin arkasýndan diðer alanlardaki ilerleme de yavaþlar ve böylece ekonomik alanda, teknik ilerlemenin yapay olarak yavaþlatýlmasý mümkün olur. (Lenin) 55 Tekelci kapitalizm döneminde temel çeliþkiden kaynaklanan üç çeliþki de keskinlik kazanýr: 1- Tekellerle Halk Arasýndaki Çeliþki: Serbest rekabetçi dönemde mallar deðerleri üzerinden satýlýr. Bunun nedeni hiçbir iþletmenin piyasada hakimiyet kuramamasý, dolayýsýyla malýn fiyatýný belirliyememesidir. Çok sayýda küçük iþletme piyasada kendiliðinden oluþan fiyatý kabul eder. Teknolojiyi geliþtirerek mallarý daha ucuz üretmek ve böylece daha fazla kâr saðlamak için kýyasýya bir rekabet vardýr. Tekelci kapitalizm döneminde ise birkaç tekel bütün piyasaya hakimdir. Tekeller arasýndaki rekabet, genellikle fiyat rekabeti þeklinde deðil, reklam, yeni modeller bulmak, hammadde kaynaklarýný ele geçirmek vb. biçiminde yürür. Serbest rekabetçi dönemde artý-deðeri gerçekleþtirme (mallarý satma) rekabetinde üretim teknolojisini geliþtirmek esas faktör iken, tekelci dönemde bu kaybolmuþtur. Rekabet baþka metodlarla yürütülür. Birkaç tekel piyasaya hakim olunca ve böylece malýn fiyatýný büyük ölçüde belirleyince ve fiyat rekabeti de ortadan kalkýnca mallar deðerlerinin çok üzerinde fiyatlarla, tekel kârý ile satýlýr. Böylece sadece küçük kapitalistler ve iþçi sýnýfýndan deðil, bütün halktan tekellere doðru genel olarak deðer transferi gerçekleþir. Tekelci kapitalizm döneminde tekellerle bütün halk arasýndaki çeliþkinin þiddetlenmesinin maddi temeli budur. 55 184 Akt. Marksizm-Leninizmin Ýlkeleri-II, s. 94, Yar yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 2- Emperyalistlerle Sömürge Ülkeler Arasýndaki Çeliþki: Tekelci dönemde emtia ihracýna dayanan eski tip sömürgecilik yerini sermaye ihracýna dayanan emperyalist sömürgeciliðe býrakýr. Sermaye ihracý sömürge ülkelerde kapitalizmi (çarpýk biçimde de olsa) geliþtirir, mevcut bütün çeliþkileri keskinleþtirir. Sömürge ülkelerde ulusal bilincin geliþimi hýzlanýr. Sermaye ihracý sayesinde metropollerde geliþimi önlenen çeliþkiler bütün þid-detiyle sömürge ülkelerde açýða çýkarlar. Ýhraç edilmiþ sermaye, ihraç edildiði ülkelerde kapitalizmin geliþimini etkiler, hýzlandýrýr. Böylece sermaye ihracý, ihracatçý ülkelerdeki geliþmeyi bir parça durdurma eðilimi taþýsa da, bunun, bütün dünyadaki kapitalizmi derinlemesine ve geniþlemesine geliþtirmek pahasýna olduðunu unutmamalý.56 3- Emperyalist Ülkeler Arasýndaki Çeliþki: Bu çeliþkinin derinleþmesinin iki nedeni vardýr: a) Dünyanýn paylaþýlmasý bitmiþtir, yeryüzünde nüfuz bölgelerine ayrýlmayan, sömürülmeyen toprak kalmamýþtýr. b) Kapitalist ülkeler arasýndaki eþitsiz ve sýçramalý geliþim sonucu, kapitalist geliþim sürecinde diðerlerine göre nispeten geri bir ülke sýçramalý geliþimle ötekilere yetiþebilir. Emperyalist ülkeler arasýnda deðiþen güçler dengesi sonucu sömürgelerin yeniden paylaþýmý zorunlu olur. Dünyanýn paylaþýmý bittiðinden bunun tek yolu yeniden paylaþým savaþlarýdýr. Sonuç olarak tekelci kapitalizm döneminde: 1- Üretimin sosyal niteliðinin artmasý, buna karþýlýk üretim araçlarýnýn mülkiyetinin özel ellerde daha da yoðunlaþmasý sonucu temel çeliþki keskinleþir, 2- Üretici güçlerin geliþimi engellendiðinden keskinleþen temel çeliþki sürekli olarak kendini hissettirir.Üretici güçleri burjuva iliþkileri içinde de olanca hýz ve bereketi ile geliþtiremeyen kapitalizm çürümeye ve çözülmeye baþlar. Kapitalizmin kendi zýttýnýn varlýðýnýn objektif þartlarý bir bütün olarak kapitalist sistemde artýk mevcuttur. Lenin kapitalizmin tekelci dönemde keskinleþen çeliþkilerini saydýktan sonra þöyle der: Emperyalizm sosyalist devrimin arifesidir. 3- Tekelci kapitalizm döneminde temel çeliþkinin þiddetlen56 Lenin, Emperyalizm, s. 81. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 185 mesi ve süreklilik kazanmasý ve temel çeliþkiden kaynaklanan baþlýca üç çeliþkinin (tekellerle halk arasýnda, emperyalistlerle sömürge ülkeler arasýnda ve emperyalist ülkeler arasýndaki çeliþki) keskinlik kazanmasý sonucu kapitalizm çözülme, çürüme ve kendi zýttýný (sosyalizmi) doðuran aþamaya girer. Kapitalizmin tekelci dönemde girdiði bu yeni evreye genel bunalým dönemi denir. Genel bunalým kesikli deðil, süreklidir; bu anlamda tekelci dönem kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmlar çaðýdýr. Emperyalizm aþamasýnda, kapitalizm kaçýnýlmaz bir þekilde, genel bir bunalým devresine girer. ... belirli aralýklarla tekrarlanan bunalýmlar (ekonomik buhran kastediliyor) kapitalizmin irsi hastalýðýdýr. Genel bunalým ise toplumsal bir sistem olarak kapitalizmi yere vurmasýyla diðerlerinden ayrýlýr. Bu, devamlý bir durumdur ve belirleyici özelliði kapitalizmin sürekli olarak çözülmesi, ekonomik, politik ve ideolojik bütün güçlerinin içten zayýflamasýdýr.57 Sürekli ve genel bunalým kavramlarý Mahir Çayan yoldaþ tarafýndan Kesintisiz Devrim-Ide incelenmiþtir. Ancak günümüz þartlarýnda bu inceleme yeterli olmaktan uzaktýr ve baþlýca üç yönden tamamlanmasý gerekmektedir: 1- Sürekli ve genel kavramlarýnýn açýklanmasý, buhran ve bunalým kavramlarýnýn ayrýlmasý, 2Sürekli ve genel bunalýmda bir dönemin bitiþini, diðer bir dönemin baþlangýcýný nelerin belirlediði, 3- Sürekli ve genel bunalýmýn özelliklerinde meydana gelen deðiþimler. Kesintisiz Devrim-Ide sürekli ve genel bunalým çeþitli biçimlerde açýklanýr: 1- Bilindiði gibi, kapitalizm sürekli buhrana, emperyalist dönemde girmiþtir. 2- ... (Marks) kapitalizmin devrevi buhranlarýný ve sistemin genel buhranýný Kapitalde etraflý bir þekilde inceledi. 3- ... kapitalizm gerçekten sürekli (genel) buhranlar dönemine yani emperyalist aþamaya girene kadar. 4- ... kapitalizm sürekli ve genel bunalýmlarýný yaþamaya baþlayacaðý dönem baþlýyordu. (emperyalist dö57 186 Marksizm-Leninizmin Ýlkeleri-II, s. 110. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] nem) Üçüncü cümlede sürekli ve genel ayný anlamda, dördüncü cümlede farklý anlamlarda kullanýlmaktadýr. Bir, üç ve son cümlelere göre kapitalizm sürekli ve genel buhrana emperyalist dönemde girmiþtir. Ýkinci cümlede ise Marks Kapitalde genel buhraný incelediðine göre genel (ve ayný anlamda kullanýlýrsa) sürekli buhranýn serbest rekabetçi dönemde de var olmasý gerekir. Kesintisiz Devrim-Ide buhran ve bunalým ayný anlamda kullanýlmaktadýr. Bu ise pasifistlere tahrifat için önemli bir malzeme saðlamakta; bunalým, buhran ve kriz özdeþleþtirilerek Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisini savunanlar Troçkizmle suçlanmaktadýr (emperyalist sistem sürekli kriz içinde ise, bir bütün olarak dünya devriminin objektif þartlarý mevcuttur. Bu anlamda Troçkizm, Leninist tek ülkede de devrimin olabileceði teorisini reddeder.) Bunalým, buhran ve kriz þöyle tanýmlanabilir: Kapitalizm tekelci dönemde sürekli ve genel bunalýmlar çaðýna girmiþtir. Bunalým ekonomik, politik, askeri nedenlerle derinleþtiði zaman buhranlar ortaya çýkar. Bir bunalým dönemi birden fazla buhraný içerebilir. Kriz ise buhran iyice olgunlaþtýðý, tepe noktasýna ulaþtýðý zaman ortaya çýkar. Kriz dönemi kapitalizmin yýkýlmasýnýn objektif þartlarýnýn en olgun olduðu dönemdir. Birinci ve ikinci yeniden paylaþým savaþlarý ve 1929 ekonomik buhraný kapitalist sistemde derin bir kriz doðurmuþtur. Buna karþýlýk 1958deki ekonomik buhran genel bunalýmý derinleþtirmiþ (buhrana yol açmýþ) ancak bir kriz doðurmamýþtýr. Lenin 1908de kapitalist bunalýmýn sürekliliðini ve bunalýmýn tek tek krizlerden farkýný þöyle anlatýr: Kapitalizm krizlerin baþýný çekmektedir (teker teker ekonomik ve politik krizlerin yaný sýra kapitalist sistem bütünüyle de bir çöküþ içindedir).58 Mahir Çayan yoldaþ bunalým ve buhraný ayný anlamda kullanmakla birlikte, konuya da þöyle açýklýk getirmektedir. (Kesintisiz Devrim I-II-IIIü eleþtiren pasifistler doðal olarak bu noktaya dikkat etmezler): Sürekli buhran, kesiksiz buhran deðildir. Bu, kapi58 Lenin, Revizyonizm Üzerine, s. 64, Koral yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 187 talizmin öldürücü buhranýnýn zaman zaman kesilmesi fakat yok olmamasý demektir. Bir baþka deyiþle, kapitalizmin ölüm döþeðine girmesi, zaman zaman komadan çýkmasý, düzelmesi ama döþekten kalkamamasýdýr. Bunalým süreklidir, buhran ve kriz ise kesiklidir. Bunalým zaman zaman derinleþerek buhran ve krizleri doðurur. Kapitalizmin tekelci dönemde sürekli ve genel bunalýmlar çaðýna girmesi olgusu ülkemizde sað-oportünizm tarafýndan Marksist lafýzlar kullanýlarak çarpýtýlmýþ, sorunun özü anlaþýlmaz hale getirilmiþtir. Pasifizmin sürekli ve genel bunalým kavramýný çarpýtmasý baþlýca üç temele dayanýr: 1- Genel Bunalým Kavramýný Çarpýtma Emperyalist dönemde artýk buhranlar genel ve evrenseldir, emperyalizmin bizatihi kendisi bir buhrandýr. Bu yüzden, kapitalizm, emperyalist döneme girmesi ile ayný zamanda genel bir buhrana da girmiþtir, can çekiþmeye baþlamýþtýr diyoruz. (...) Ekonomik kriz, önce politik kriz þeklinde ve en sonunda da en üst ve korkunç biçimine, savaþa dönüþmüþtür. Emperyalistler arasý eþitsiz geliþmenin ve dünyanýn yeniden paylaþýlmasý meselesinin yol açtýðý savaþ kapitalizmin buhranýnýn genel bir hal aldýðýnýn, eskisi gibi tek tek ülkeleri deðil, artýk bütün kapitalist sistemi ayný anda alt üst ettiðinin en açýk bir göstergesiydi.59 Genel buhran, buhranýn bütün kapitalist sisteme yayýlmasý ve tek tek ülkelerle sýnýrlý kalmamasý biçiminde tanýmlanmaktadýr. Bu durumda ise genel buhranýn baþlýca bütün kapitalist ülkeleri etkisi altýna alan ve 1848 devrimlerini doðuran 1847 dünya sanayi ve ticaret kriziyle baþlamasý gerekir. Genel buhran kavramýndaki bu çarpýtmanýn yaný sýra, önce kapitalizmin emperyalist döneme girmesiyle genel bir buhrana girdiði söylenmekte (buhranýn baþlangýç tarihi 1905); sonra ise genel buhranýn birinci yeniden paylaþým savaþýyla baþladýðý savunulmaktadýr. Genel bunalým kavramýný çarpýtma nedensiz deðildir, ikinci bir çarpýtmanýn temelidir. 2- Genel Bunalýmý Ekonominin Devresel Hareketine Ýndir59 188 Kapitalizmin Genel Buhraný, Kitle, Sayý: 31. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] gemek Genel bunalýmla serbest rekabetçi dönemdeki buhranlar arasýndaki baþlýca farkýn, bunalýmýn kelimenin gerçek anlamýyla genel (bütün sisteme yayýlan) niteliðinden doðduðu kabul edildikten sonra genel bunalýmý ekonominin devresel hareketine indirgemek fazla zor deðildir. Buhranlar 150 yýldýr sürüyor ve kriz eskisi gibi kapitalist üretim sürecinin çeliþmelerinin geçici olarak çözülebilmesinin objektif olarak gerekli þartý olmaya devam ediyor. Buhranlar gene devri bir þekilde geliþiyor ve kapitalizm, geliþmesini gene Marks ve Engelsin koyduklarý gibi sürdürüyor (...)60 Tekelci kapitalist dönemdeki bunalým, ekonominin devresel hareketine özdeþleþtirildikten sonra þöyle deniyor: Bilimsel ve teknolojik ilerleme, araþtýrma ve geliþtirme harcamalarýnýn artmasý, yeni makine ve tekniklerin sanayiye uygulanma sürecinin kýsalmasý, bütün bunlar fabrika ve iþletmelerin makine ve donanýmlarýný yenileme süresini kýsaltmýþ, 1914e kadar 7-10 yýl olan yenileme ve dolayýsýyla buhran devirlerinin süresini 1914-45 arasýnda 6-7 yýla düþürmüþ, günümüzde ise 3-4 yýla kadar indirmiþtir. 61 Marks serbest rekabetçi dönemde devresel hareketin süresinin (iki buhran arasýndaki süre) sabit sermayenin yenilenmesi ile belirlendiðini söyler. Serbest rekabetçi dönemde ekonomik buhranlar üretici güçlerin yenilenmesiyle aþýlýr. Ve devresel buhranlar sabit sermayenin yenilenme süresine uygun olarak, yaklaþýk her on yýlda bir tekrarlanýr. Tekelci dönemde ise üretici güçlerin geliþimi yavaþlatýldýðýndan kapitalizm ekonomik buhranlardan sabit sermayeyi önemli ölçüde yenileyerek çýkamaz. Ekonomik buhran serbest rekabetçi döneme göre süreklilik kazanýr (sürekli durgunluk eðilimi, refah döneminde de tam istihdamýn saðlanamamasý vb.). Tekelci dönemde kapitalizm üretici güçlerin geliþimini frenlediðinden genel bir bunalýma girer. Genel bunalým ekonominin devresel hareke60 61 Kapitalizmin Genel Buhraný, Kitle, Sayý: 31. agy, Kitle, Sayý: 31. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 189 tinden nispi olarak baðýmsýzdýr. Kapitalist sistemde ekonomik buhranlar ekonominin devresel hareketi sonucu ortaya çýkarlar. Nispi baðýmsýzlýk devrenin canlanma ve refah dönemlerinde de genel bunalýmýn varlýðý biçiminde anlaþýlmalýdýr. Kapitalizm tekelci dönemde üretici güçleri burjuva iliþkileri çerçevesi içinde bile olanca hýz ve bereketiyle geliþtiremediðinden, serbest rekabetçi dönemdekine benzer bir refaha ulaþamaz. Kapitalizmin genel bunalýmý sürekli bir durumdur ve bu anlamda ekonominin devresel hareketinden nispi olarak baðýmsýzdýr, ancak devri hareket de genel bunalýmý etkiler. Devrenin durgunluk ve çöküþ aþamalarý genel bunalýmý derinleþtirerek buhranlarý ve krizleri doðurur. Pasifistlere göre ise serbest rekabetçi dönemde de tekelci dönemde de buhran sadece ekonominin devresel hareketinden kaynaklanýr. Emperyalist dönemde ekonomik buhranlarýn daha sýk görülmesinin nedeni ise bilimsel ve teknolojik devrimdir. Böylece sabit sermayenin yenilenme süresi kýsalmaktadýr. Serbest rekabetçi dönemde üretim araçlarýný 10 yýlda bir yenileyen kapitalizm, tekelci dönemde ayný þeyi 6-7 yýlda yapabilmektedir. Böylece pasifist devrim teorisinin temellerini atayým derken yolunu þaþýran bu küçük-burjuva sonunda tekelci dönemde üretici güçlerin daha da hýzlý geliþtiði neticesine varýr! Mahir Çayan yoldaþ sürekli ve genel bunalýmýn devresel harekete indirgenemeyeceðini, bu çok önemli olguyu Kesintisiz Devrim-Ide þöyle belirtir: Marks ve Engels 1850 sonbaharýnda yanýlgýlarýný anladýlar (...) ve bunalýmýn devrevi bir bunalým olduðunu söylediler. Daha kapitalizm sürekli ve kesintisiz bunalýmlar dönemine girmemiþti. Sürekli ve genel bunalýmýn devresel hareketle özdeþleþtirilmesi çok önemli üçüncü çarpýtmaya temel olur. 3- Sürekli Bunalýmýn Reddedilmesi Pasifizm genel bunalýmý (çarpýtýlmýþ biçimde) kabul eder, sürekli bunalýmý ise reddeder. Pasifistler sürekli bunalýmý, sürekli kriz olarak anlarlar. Onlar, Leninin tekelci dönemde bir bütün olarak kapitalist sistemde devrimin ojektif þartlarý mevcuttur sözünü hiç anlamamýþlardýr. Devrimin objektif þartlarýnýn sistem ölçüsünde sürekli mevcut olmasý, özünde, sürekli ve genel buna- 190 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] lýmdan kaynaklanýr. Birini kabul etmeden diðerini savunmak olamaz. Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn ekonominin devrevi hareketinden nispi baðýmsýzlýðý Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisinin temelidir. Genel bunalým emperyalist sistemin tümünde sürekli olarak mevcuttur. Ancak bunalýmýn tek tek ülkelere yansýma biçimi o ülkenin iç yapýsýyla belirlenir. Leninist proletarya devriminin dünya ölçüsünde eþitsiz geliþimi veya devrimin tek ülkede gerçekleþebileceði teorisinin özü budur. Sürekli ve genel bunalýmýn birinci ve ikinci bunalým dönemlerinin sömürge ve yarýsömürge veya üçüncü bunalým döneminin geri-býraktýrýlmýþ ülkelerine, saptýrýlan iç dinamik sonucu þiddetle yansýmasýyla ülkede sürekli buhran (veya henüz olgunlaþmamýþ da olsa sürekli milli kriz) ortaya çýkar; evrim ve devrim aþamalarý iç içe girer. Genel bunalým kavramýnýn çarpýtýlmasý, böylece genel bunalýmýn devresel harekete indirgenmesi ve sonuçta sürekli bunalýmýn reddedilmesi ise, bütün sað-oportünist teorilerin temelidir. Böylece devresel hareketin refah ve çöküþ aþamalarýna göre evrim ve devrim dönemlerinin ayrýlmasý mümkün olur. Ülkemizdeki çeþitli oportünist fraksiyonlar sorunun temelinin burada yattýðýný anladýklarýndan kapitalizmin genel bunalýmýndan (bunu da çarpýtarak) bahseder, sürekliliði ise reddederler. Onlara göre, bu genel buhran ekonomik krizlerin siyasal bir yansýmasýndan baþka bir þey deðildir. Görünüþte ne kadar masum ve kitaba uygun bir deðerlendirme; öyle ya bütün buhranlar son tahlilde ekonomik buhrana dayanýr. Aslýnda pasifizmin bütün ideolojik temeli bu masum deðerlendirmenin altýnda yatmaktadýr. Kapitalizmin genel bunalýmý ekonominin devresel hareketine indirgenince, bunalým da sürekliliðini kaybeder ve devresel olur; durgunluk ve özellikle çöküþ aþamalarýnda kendini þiddetle hissettirir, toparlanma ve refah dönemlerinde ise refah mevcut deðildir. Bir bütün olarak emperyalist sistemin bunalýmý böylece sürekli olmaktan çýkartýlýr ve devrevi bir nitelik alýr. Bu devrevi bunalýmda elbetteki sömürge, yarý-sömürge veya geri-býraktýrýlmýþ ülkelere ancak ekonominin durgunluk ve özellikle çöküþ aþamalarýnda þiddetle yansýr. Böylece bu ülkelerdeki buhran da sürekli deðil, devrevi bir nitelik kazanýr. Bu durumda evrim ve devrim aþamalarý- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 191 nýn iç içe geçmesini saðlayan objektif koþullar ortadan kalkar. Evrim ve devrim aþamalarý birbirinden kesin çizgilerle ayrýlabildikten sonra da Halk Savaþýný reddetmek, iþçi sýnýfýný devrimin temel gücü kabul ederek þehirlerde kýsa sürecek bir ayaklanma ile devrimin baþarýya ulaþacaðýný savunmak fazla zor deðildir. 192 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] KAPÝTALÝZMÝN SÜREKLÝ VE GENEL BUNALIMINDA DEÐÝÞÝK DÖNEMLERÝN AYRILMASI Emperyalizmin üçüncü bunalým dönemi gibi bir kavramýn anti-marksist niteliði açýktýr. Emperyalizmin bunalým dönemleri diye bir þey olamaz, çünkü emperyalizmin bizatihi kendisi bir buhrandýr. Emperyalizmin bunalým dönemleri yoktur, kapitalizmin genel bunalýmý vardýr.62 Pasifizmin bunalým dönemleri üzerindeki görüþü iþte budur: Emperyalizmin kendisi bir bunalýmdýr, o halde emperyalizmin bunalým dönemlerinden bahsedilemez. Sorunun özünü kavramak yerine kelimelerle uðraþmak oportünizmin temel karakteridir. Kapitalizm, emperyalist aþamaya girmesiyle birlikte asalak ve hastalýklý bir niteliðe bürünmüþtür. Bu yanýyla emperyalizm, ortaya çýkýþ nedenleriyle birlikte kapitalizmin çöküþü demektir ve bizatihi bir bunalýmdýr. Ancak kapitalizmin bunalýmýný bu kadar kabaca açýklamak ve bunalýmý saflaþtýrmak Marksizm-Leni62 Türkiyede Sol Sapma, Ýlke, Sayý: 16, s. 85. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 193 nizmi inkardýr. Somut þartlarýn somut tahlilini yapmamak demektir. Eðer Marksizm-Leninizm bir eylem kýlavuzu ise, emperyalizmi devamlý gözlemek ve somut tahlillerini yaparak içinde bulunduðu durumun ayýrtedici özelliklerini ortaya çýkarmak gerekir. Aslýnda pasifistler de bunalým dönemlerinden bahsederler ve hatta baþlýca üç bunalým dönemi olduðunu bile söylerler. Amaç emperyalizmi incelemek deðil, iþi kitabýna uydurmaktýr, herkesin söylediði bir þeyi bilinçsizce tekrarlamaktýr. Pasifistler emperyalizmin tekelci kapitalizm olduðundan, emperyalist dönemde kapitalizmin asalaklaþma ve çöküþ dönemine girdiðinden, dünyanýn bir avuç tekel tarafýndan sömürüldüðünden vb. bahsederler. Bunlar emperyalizmin deðiþmeyen ve deðiþmeyecek genel özellikleridir. Pasifistlere göre emperyalizm hakkýnda bu kadar çok (!) þey bilmek yeter. Emperyalizmin deðiþmeyen genel özelliklerinin yaný sýra deðiþen özelliklerini emperyalist sömürünün sürdürülüþ biçimi (metropollerde ve sömürgelerde), emperyalist ülkeler arasýndaki iliþkiler, emperyalistlerle sosyalist ülkeler ve ulusal kurtuluþ savaþlarý arasýndaki iliþkiler, yani bunalým dönemlerini incelemek, pasifistlere göre, emperyalizmin özünün deðiþtiðini savunmaktýr.Aslýnda onlar suçlarýnýn telaþý içindedirler. Pasifistlerin sürekli ve genel bunalýmý çarpýtmalarý gibi, bunalým dönemlerinin incelenmesinden de kaçýnmalarý nedensiz deðildir. Emperyalist dönem kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmlar çaðýdýr. Ancak emperyalist dönem içinde de emperyalizmin deðiþen özellikleriyle belirlenen bunalým dönemleri vardýr. Emperyalizmin bunalým dönemlerinin ayýrtedici özellikleri þu kriterlerle açýklanabilir: 1- Emperyalist sömürünün sürdürülüþ biçimi (metropollerde ve sömürgelerde): Emperyalizmin bir dünya sistemi olmasý ve içine düþtüðü bunalýmdan sistem içindeki tedbirlerle kurtulmaya çalýþmasý sömürü biçimlerinin de, dönemlere göre ayýrtedici farklýlýklara uðramasýna neden olmuþtur (sömürünün özü deðil, biçimi deðiþir). Bu olgu, üretimin ve sermayenin yoðunlaþma derecesine uygun düþecek biçimde gerçekleþir. 2- Emperyalistler arasý çeliþkinin durumu: Emperyalistler arasý çeliþki her dönemde mevcuttur. Ancak bu çeliþki askeri ve teknolojik üstünlüðe, sosyalist sistem ve ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn gücüne ve sermayenin yoðunlaþma 194 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] derecesine göre çeþitli biçimler alýr. 3- Emperyalizmle alternatif ve potansiyel güçler arasýndaki durum: Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn özele þiddetle yansýmasý ve ortaya çýkan milli krizin doðru deðerlendirilmesiyle kapitalizmden sosyalizme geçiþ gerçekleþir. Bu geçiþ, kapitalizmin temel çeliþkisinden, bu çeliþkinin aldýðý çeþitli biçimlerden ve onun çeþitli yansýmalarýndan kaynaklanýr. Ancak bu sorunun sadece bir yönüdür, kapitalizmin içinden doðan sosyalizm, sonucu olduðu çeliþkileri etkiler. Emperyalizmin etki alanýný daraltarak temel çeliþkiyi þiddetlendirir ve onun çeþitli yansýmalarýný deðiþtirir (emperyalizmin etki alanýnýn daralmasý geniþ anlamda düþünülmelidir. Bu sosyalist ülkeler ve devam eden ulusal kurtuluþ savaþlarý gibi sadece mevcut tehlikeyi deðil, emperyalist-kapitalist metropollerde geliþen sýnýf mücadelesini ve geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde henüz geniþ halk kitleleri içinde yayýlamamýþ, oluþum halindeki anti-emperyalist, anti-oligarþik mücadeleyi ve kitlelerin büyük huzursuzluðu gibi potansiyel bir tehlikeyi de içerir.) Bu üç unsurun sentezi emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþini belirler. Emperyalizmin herhangi bir bunalým döneminin açýklanmasý, emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþinin açýklanmasý demektir. Emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþini belirleyen üç ana unsur iki temele indirgenebilir: Birincisi, sistemin iç dinamiðinin geçirdiði evrimdir. Bu evrim emperyalist sömürünün sürdürülüþ biçimine, metropollerdeki sýnýf çatýþmasýna, emperyalist ülkeler arasýndaki iliþkilere ve emperyalistlerle sömürge ülkeler arasýndaki iliþkilere yansýr. Ýkincisi, emperyalist sistemin iç dinamiðinden doðan sosyalist ülkelerin ve ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn bu iç dinamiði etkilemeleridir. Bu iki ana unsurun sentezi emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþ modelini ortaya koyar. (Þüphesiz her model gibi, burada da ikincil unsurlar ihmal edilir. Emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþinin genel özellikleri birinci plana çýkartýlýr, münferit sapmalar bu genel özellikleri deðiþtiremeyeceðinden ihmal edilir. Örneðin III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ bir ülkede herhangi bir nedenle açýk iþgalin uygulanmasý, sistem bir bütün olarak ele alýndýðýnda, bu dönemde emperyalist iþgalin gizlenmesi (gizli iþgal) olgusunun önemini azaltmaz.) THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 195 Zaman içinde iki ana unsurun deðiþimi ve bu deðiþimin yansýmalarý sonucu yeni bir iþleyiþ modeli ortaya çýkar. Bu model eskinin yöntemleri, iliþkileri vb. ile geniþ ölçüde açýklanamýyorsa, emperyalizmin bunalým dönemlerinde bir dönem bitmiþ, yenisi baþlamýþtýr. Sað-oportünizm bu konuda þaþkýn ördekten farksýzdýr. Bir bunalým döneminin bitiþini, diðerinin baþlangýcýný neyin belirlediðini tutarlý bir biçimde açýklayamaz. Bir yandan sürekli ve genel bunalýmý ekonominin devrevi hareketine indirger, diðer yandan genel bunalýmýn baþlangýç tarihinin 1917 olduðunu söyler (halbuki bu durumda genel bunalýmýn 1847de baþlamasý gerekir). Saðoportünizm bir yandan genel bunalýmýn üçüncü döneminde olduðumuzu söyler ve böylece her dönemin birden fazla devresel hareketi içerdiðini kabul eder (bunun zorunlu sonucu sürekli ve genel bunalýmýn devresel harekete indirgenemeyeceðidir); diðer yandan bunun aksini savunur. Ýþte oportünizmde ilke istikrarý diye birþeyin olmamasý, pasifizmini gizlemek için görünüþte doðruyu savunup meselenin özünü tahrif etmesi, yýlan gibi kývrýlýp her þekle girmesi esprisi budur. Pasifistlerin emperyalizmin deðiþmeyen, genel özelliklerinden bahsetmeleri, bunalým dönemlerini ise incelemeye yanaþmamalarý nedensiz deðildir. Bunalým dönemlerinin incelenmesi, emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþindeki deðiþmeleri açýða çýkarýr. Bu deðiþim kaçýnýlmaz olarak proletaryanýn çarpýþma biçimlerine yansýr, yeni örgütlenme ve mücadele yöntemlerini doðurur. Objektif þartlarýn zorunlu kýldýðý yeni mücadele ve örgütlenme yöntemlerini inkârýn en kýsa yolu ise yeni þartlarýn varlýðýný inkâr etmektir. Emperyalizmin sadece deðiþmez özellikleri olduðunu, bunalým dönemlerini incelemenin gereksiz olduðunu savunmaktýr. Birinci Bunalým Dönemi: Birinci bunalým dönemi tekellerin ve mali sermayenin ekonomiye hakim olduðu ve dünyanýn emperyalist ülkeler arasýnda paylaþýlmasýnýn tamamlandýðý 1903de baþlar. Kapitalizm 20. yüzyýlýn baþlarýndan itibaren genel bir bunalýma girer. Genel bunalým kapitalizmin kendi iç dinamiðinden, onun kendi iç çeliþkilerinden kaynaklanýr. Serbest rekabetçi kapitaliz196 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] min tekelci kapitalizme dönüþerek genel bir bunalýma düþmesi; çöküþ, çürüme ve yokoluþ dönemine girmesi devrimin objektif þartlarýnýn sistem ölçüsünde mevcudiyeti olarak görünür. Bu sürekli bir durumdur ve bu anlamda da kapitalizm sürekli ve genel bunalýma girmiþtir. 1903de baþlayan bu döneme, kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn birinci dönemi veya emperyalizmin birinci bunalým dönemi veya kýsaca birinci bunalým dönemi denir. Emperyalizmin bu ilk bunalým döneminde ekonomik olarak Ýngiltere dünyanýn hakimi durumundadýr. Eþitsiz geliþme kanunu gündemdedir ve emperyalistler çeþitli kamplara ayrýlmýþtýr (1914de dünyayý yeniden paylaþmak için savaþa baþlayan emperyalist ülkeler iki ayrý kampta toplanmýþtý. Bu kamplarýn oluþumu 1904de baþlar). Sosyal bunalým derinleþmektedir. Avrupa ve Amerikada iþçi sýnýfý hareketi baþarý kazanmaktadýr. Ancak kapitalizmin 19. yüzyýlýn son yirmi yýlýný kapsayan barýþçý geliþme dönemi iþçi sýnýfý içinde revizyonizmin güçlenmesini saðlamýþtýr. Bunalýmýn derinleþerek dünya çapýnda krize dönüþtüðü 1914de Avrupa prolaterya hareketi oportünizm tarafýndan geniþ ölçüde pasifize edilmiþtir. Avrupa prolaterya hareketinin liderleri Marks ve Engelsin serbest rekabetçi dönem için savunduklarý tezlere dört elle sarýlmýþlardýr, kapitalizmin içinde bulunduðu aþamayý kavrayamamýþlardýr. Oysa 1905 Rus devrimi kapitalizmin çöküþ aþamasýnda olduðunu ve devrimler çaðýnýn baþladýðýný gösteren önemli bir olaydýr. 1917 devrimi ise sosyal devrimler çaðýnýn açýldýðýný belgeleyen ve yanlýþ emperyalizm tahlili üzerine oturtulan revizyonizmin iflasýný ortaya koyan bir kanýttýr. 1917 öncesinde emperyalist sistemde devrimin objektif þartlarý sürekli olarak mevcuttur. Ancak devrimin objektif þartlarýnýn mevcudiyeti mutlaka devrimin olmasýný gerektirmez. 1917 Rus devriminde objektif ve subjektif faktörler birleþmiþ ve böylece emperyalizme karþý sürekli bir alternatif doðmuþtur. Kapitalizmin iç çeliþkilerinden doðan sosyalizm bu iç çeliþkileri etkiler. 1917 devrimi öncesinde kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmý sadece sistemin iç çeliþkilerinden kaynaklanýyordu ve süreklilik genel bunalýmýn sürekliliði anlamýndaydý. 1917 sonrasýnda ise süreklilik, sadece kapitalizmin genel bunalýmýnýn sürekliliði olarak açýklanamaz. Kapitalizmin bunalýmý THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 197 artýk sadece iç dinamikten kaynaklanmaz. Kapitalizmin içinden doðan sosyalizm ve ulusal kurtuluþ savaþlarý sistemin üzerinde sürekli bir baský oluþturur. 1917 Devrimi bu anlamda hem bunalýmýn sürekliliðini kanýtlayan hem de bunalýmýn sürekliliðine yeni bir muhteva kazandýran bir olaydýr. Birinci bunalým dönemi 1. yeniden paylaþým savaþý içinde, özellikle 1917 Rus devrimi ile sona erer. Ýkinci Bunalým Dönemi: Emperyalizmin bunalýmýnda bir dönemin bitiþini ve yeni bir dönemin baþlangýcýný belirleyen tarih genellikle sembolik olmaktan öteye bir anlam taþýmaz. Önemli olan tarih deðil, sistemin yeni iþleyiþ biçimini kavramaktýr. Herhangi bir tarihte yeni bunalým döneminin özellikleri birdenbire ortaya çýkmaz, eskinin özellikleri ise birdenbire kaybolmaz. Bu yönden yeni bir bunalým dönemin baþlangýç tarihi, yeni dönemin özelliklerinin oluþmasýnda veya bir önceki dönemde mevcut ancak belirgin olmayan özelliklerin öne çýkmasýnda baþlýca etken olan olaylarýn tarihine göre belirlenir. Ýkinci bunalým döneminin baþlýca özellikleri þunlardýr: a) Emperyalizme karþý sürekli alternatifin doðuþu: 1917 Sovyet Devrimi ile dünyada emperyalizme karþý ilk sürekli alternatif doðar. Sovyet devrimi sonucu dünyanýn 1/6i emperyalist sömürünün dýþýna çýkmýþ ve çoðunlukla Sovyetler Birliðinin etkisinde kalarak yeni ulusal kurtuluþ savaþlarý doðmuþ veya var olanlar daha da güçlenmiþtir. Ýlk sosyalist ülkenin doðuþu ve ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn hýz kazanmasý kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýný derinleþtirmiþ ve sürekliliðe yeni bir muhteva kazandýrmýþtýr. Ancak Sovyetler Birliði ve kurtuluþ savaþý veren ülkler emperyalizmi geriletmek ve etkisini sýnýrlandýrmakla birlikte henüz sisteme karþý büyük bir tehlike olmaktan uzaktýr. Kapitalizmin iç dinamiðinden doðan sosyalizmin ve ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn bu iç dinamiði etkilemesi henüz belirgin derecede aðýrlýk kazanmamýþtýr. b) Ekonomik buhranýn önemli ölçüde aðýrlaþmasý: Tekelci kapitalizmin savaþ sýrasýnda kýsa bir buhrandan sonra 1929da dört yýl süren aðýr bir buhrana düþtü. Kapitalizmin ta- 198 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rihinde geçirdiði bu en aðýr ekonomik buhran onu dünya çapýnda büyük bir krize götürdü. 1901-1913 arasý 100 olarak alýndýðýnda kapitalist dünyanýn sanayi üretim endeksleri 1913de 121, 1929da 176 iken 1932de 114e düþtü.63 Buhrandan sonra da kapitalizm bir süre kendini toparlayamadý. Sanayi üretimi ancak 1938de 1929daki seviyesinin üstüne çýkabildi. Ekonomik buhranýn önemli ölçüde derinleþmesinin baþlýca iki nedeni vardýr: Birincisi, savaþ ve savaþ sonrasý dönem kapitalizmin talep yetersizliðine geçici olarak çözüm getirir. Savaþ ekonomisi ve savaþ sonrasýnda üretim araçlarýnýn yenilenmesi kapitalist ekonomiyi canlý tutar. Savaþýn etkisi geçtikten sonra ise kapitalist ekonominin bütün iç çeliþkileri özellikle üretim fazlasý sorunu kendini þiddetle hissettirir. Ýkincisi, dünyanýn 1/6inde sosyalist iktidarýn kurulmasýý sonucu tekelllerin sömürü alanýnýn daralmasýdýr. c) Tekelci kapitalizmin tekelci devlet kapitalizmine dönüþmesi: 1929 buhranýnda kapitalist ekonominin Say kanunu gereðince kendiliðinden bir iþleyiþe sahip olmadýðý anlaþýldý. Ekonomiye geniþ ölçüde devlet müdahalesinin zorunluluðu açýða çýktý. 1. yeniden paylaþým savaþýnda belirtileri gözlenen tekelci kapitalizmin tekelci devlet kapitalizmine dönüþümü II. bunalým döneminde tamamlandý. Tekellerle devletin bütünleþmesi ve devletin artan oranda ekonomiye müdahalesi çeþitli biçimlerde ortaya çýktý (ABDde 1923-33 krizinin etkilerini hafifletmek için uygulanan New Deal politikasý, Almanya ve Ýtalyada faþizm). d) Emperyalist ülkeler arasýndaki güçler dengesinin deðiþimi: I. Yeniden paylaþým savaþýnýn sonunda sömürgeler galip ülkelerin yararýna yeniden paylaþýldý. ABDnin gücü yavaþ yavaþ Ýngiltereninkini aþmaya baþladý. Görüldüðü gibi II. bunalým döneminin baþlýca bütün özellikleri dolaylý ve doðrudan I. yeniden paylaþým savaþý ve Sovyet Devrimiyle ilgilidir. Ýlk sosyalist ülkenin kurulmasý ve ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn hýz kazanmasý, ekonomik buhranýn aðýrlaþmasý, emperyalist ülkeler arasýndaki güçler dengesinin deðiþimi ve tekelci kapitaliz63 E. Varga, 20. Yüzyýl Kapitalizmi, s. 40. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 199 min tekelci devlet kapitalizmine dönüþmesi sonucu emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþ biçimi deðiþir. Dünyanýn 1/6inin emperyalist sömürüden kurtulmasý ve ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn geliþmesi sonucu emperyalizm artýk dünyadaki eski rakipsiz güç deðildir. Bu olgu dünyadaki güçler dengesini ve bu güçler arasýndaki çatýþmayý önemli ölçüde etkiler. Bunun en açýk örneði II. yeniden paylaþým savaþýdýr. Ýkinci savaþ birincide olduðu gibi sadece emperyalist ülkeler arasýnda olmamýþtýr. Üç cephede birden sürmüþtür. Emperyalist ülkeler arasýnda, emperyalistler ve Sovyetler Birliði arasýnda ve emperyalistlerle sömürge ülkeler arasýnda. Birinci yeniden paylaþým savaþý kapitalizmin bunalýmýný geçici olarak çözmüþ ancak savaþýn etkisi geçince bunalým aðýr bir buhrana dönüþmüþtür. Ýkinci bunalým döneminde tekelci kapitalizm devletle bütünleþerek, yeni sömürü ve egemenlik yöntemleriyle ayakta kalabilmiþtir. ABDde New Deal politikasý, Almanya ve Ýtalyada faþizm ve en geniþ anlamda uygulanmasý III. bunalým döneminde gerçekleþecek olan enflasyonist politika ve militarizm tekelci kapitalizmin ayakta kalabilmek için uyguladýðý yeni sömürü ve egemenlik biçimlerinin ürünüdür. Kýsaca, tekelci kapitalizmin tekelci devlet kapitalizmine dönüþmesinin ürünüdür. II. bunalým dönemi II. yeniden paylaþým savaþýnýn sonunda, 1945de biter. Bu arada, kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn içeriði ve bunalým dönemlerinin baþlangýç ve bitiþ tarihleri konusunda Sovyetler Birliðinin görüþüne de deðinmek gerekir. Kapitalizmin genel buhraný iki aþamada geliþti ve bir üçüncüsüne girdi. Birinci aþama, Birinci Dünya Savaþý içinde baþladý ve özellikle Ekim Devrimi sýrasýnda en belirgin hale geldi. Ýkinci aþama, Ýkinci Dünya Savaþýnýn ve Avrupa ve Asya ülkelerinde baþlayan sosyalist devrimlerin seyri içinde açýlýp yayýldý. 50 yýllarýnýn ikinci yarýsýnda dünya kapitalizmi genel buhranýnýn yeni üçüncü aþamasýna girdi.64 Bu görüþe göre birinci bunalým dönemi 1917-45, ikinci bunalým 1945-58, üçüncü bunalým dönemi de 1958 sonrasýný kapsar. 64 200 Nikitin, Ekonomi Politik, s. 215. Sol yay. 3. Baský THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Bunalým dönemlerinin tarihlerinin farklý saptanmasýnýn temeli genel bunalýmýn içeriðinin farklý deðerlendirilmesinde yatar: Kapitalizmde ekonomik buhranlar, metalarýn bir aþýrý üretimi buhranýdýr; toplumun politik hayatýný belirgin bir þekilde etkileyeceði açýk olmakla birlikte, sadece ekonomik alanda geliþir. Kapitalizmin genel buhraný, kapitalist ülkedeki hayatýn her kesimini, ekonomik alaný olduðu kadar, politik alaný da kapsar; ve bu, can çekiþen kapitalizmle tarih sahnesinde beliren sosyalizm arasýndaki mücadeleyle nitelenir. Kapitalizmden sosyalizme geçiþ, kapitalizmin genel buhranýnýn asýl muhtevasýdýr.65 Kapitalizmin genel bunalýmýnýn asýl muhtevasý serbest rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizme dönüþmesi ve böylece kapitalizmin çürüme, asalaklaþma ve kendi zýttýný doðurma aþamasýna girmesi deðil de kapitalizmden sosyalizme geçiþ ise; genel bunalým 1917 Sovyet Devrimi ile baþlar. Genel bunalýmýn bu tanýmýna göre I. bunalým döneminin 1917de baþlamasý doðrudur, ancak tanýmýn kendisi eksiktir. Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmý 1903de baþlar. 1917 de kapitalizmden sosyalizme geçiþin gerçekleþmesi ile süreklilik yeni bir muhteva kazanýr. Bunalýmýn özünün kapitalizmden sosyalizme geçýþ olduðunu savunmak, sadece bunalýmýn kazandýðý yeni muhtevayý görmek, ondan öncesini, yani kapitalizmden sosyalizme geçiþi hazýrlayan dönemi gözden kaçýrmak demektir. 65 Nikitin, Ekonomi Politik, s. 215, Sol Yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 201 ÜÇÜNCÜ BUNALIM DÖNEMÝ Emperyalizmin III. bunalým dönemi kendi içinde iki ayrý döneme ayrýlýr: a) 1945-58 Dönemi Bu dönemin baþlýca özellikleri þunlardýr: 1- Dünya sosyalist sisteminin kurulmasý, ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn dev boyutlara ulaþmasý: Kapitalizm tarihinin hiçbir döneminde bu kadar hýzla gerilememiþ, darbe üstüne darbe yememiþtir. Dünya sosyalist sisteminin kuruluþu ve zafere ulaþan sömürge kurtuluþ savaþlarý bütün dönem boyunca devam etmiþtir. Savaþýn içinde Doðu-Avrupada sosyalizmin zaferini savaþtan sonra 1948de Kuzey Kore, 1949da Çin Devrimlerinin kesin zaferi ve 1954de Dien Bien Fu zaferiyle Fransýzlarýn Kuzey Vietnamý boþaltmalarý izlemiþtir. 1958 Küba Devriminin zafere doðru ilerlediði yýllardýr. Afrikada bazý ülkeler gerçek baðýmsýzlýklarýný kazanmýþlardýr. Dünyanýn diðer sömürge 202 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ülkelerinde ise ulusal kurtuluþ hareketlerinin daha fazla yükselmesini önlemek amacýyla emperyalistler ülkedeki açýk iþgallerine son vererek geri çekilmiþlerdir. Eski-sömürgecilik yerini yenisömürgecilik metodlarýna býrakmaya baþlamýþtýr. 2- Emperyalist ülkelerin sürekli ve resmi olarak örgütlenmeleri: 1944 yýlýnda Bretton Woodsda Uluslararasý Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasýnýn kurulmasýna karar verildi. Dünya Bankasý savaþta yýkýlmýþ kapitalist ülkelere ve geri-býraktýrýlmýþ ülkelere imar ve kalkýnma kredisi saðlayacak; IMF ise dolara baðlý olarak kurulacak olan yeni altýn kambiyo standardýnýn iþleyiþini garanti altýna alacak ve sýk sýk meydana gelen kur deðiþmelerinin emperyalist bloku tehdit eder bir nitelik kazanmasýný önlemeye çalýþacaktýr. Hiçbir ülke IMFe danýþmadan parasýnýn deðiþim oranýný deðiþtiremeyecektir. Uluslararasý finans kurumlarýnýn faaliyetlerinin doðru deðerlendirilmesi, bu kurumlarýn emperyalist ülkeler arasýnda yapýlmýþ herhangi bir ittifaktan çok farklý olduðunun anlaþýlmasýyla mümkündür. II. yeniden paylaþým savaþýndan önce de emperyalist ülkeler arasýnda çeþitli ittifaklar kurulurdu. Genellikle saldýrmazlýk paktý þeklinde olan bu ittifaklar temelde geniþ bir ekonomik iþbirliðine dayanmazdý. Uluslararasý finans kurumlarý, emperyalist ülkelerden bazýlarýnýn diðerlerine karþý kurduklarý bir ittifak deðildir. Bu kurumlar tüm emperyalist ülkelerin biraraya gelip dünyanýn ekonomik ve politik geliþimini kontrol edebilme çabasýný yansýtýr. Emperyalist ülkeler tarihlerinde ilk kez resmi ve sürekli olarak örgütlenmektedir. Uluslararasý finans kurumlarý, emperyalist ülkelerin temelde geniþ ekonomik iþbirliðine dayanan politik örgütleridir. Savaþta yýkýlan kapitalist ülkelere imar kredileri vererek bu ülkelerde sosyalizmin zaferini engellemeye çalýþmýþ, geri-býraktýrýlmýþ ülkelere kalkýnma kredisi adý altýnda çeþitli krediler vererek bu ülkelerin sosyalist bloka katýlmasýný önlemeye, bu ülkelerin ekonomik ve politik geliþimini kontrol altýna almaya çalýþmýþtýr. Emperyalist ülkelerin resmi ve sürekli olarak örgütlenmelerinin temel nedeni sosyalist sisteme ve ulusal kurtuluþ savaþlarýna karþý bir bütün olarak karþý durmak zorunluluðunu duymalarýdýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 203 (Emperyalist sistemin iç dinamiðinden doðan sisteme karþý sürekli alternatifin bu iç dinamiðin geliþimini etkilemesi, emperyalist ülkelerin birliðe zorlanmasý.) 3- Emperyalist ülkeler arasýndaki çeliþkilerin geçmiþe göre çok azalmasý; ABDnin emperyalist blok içindeki mutlak hegemonyasý: Emperyalist sistem tarihinin hiçbir döneminde, 1945-58 arasýnda olduðu kadar birlik ve uyum içinde bulunmamýþtýr. Emperyalist blokta ABDnin mutlak hegemonyasý altýndaki bu bütünleþme baþlýca üç temele dayanýr: a) ABD hariç diðer bütün emperyalist ülkeler savaþtan geniþ ölçüde yýkýlmýþ olarak çýkmýþlardýr. ABDye karþý hiçbir alternatif yoktur. b) Dünya sosyalist sisteminin varlýðý ve geniþleyen ulusal kurtuluþ savaþlarýna karþý emperyalist blokun jandarmalýðýný ancak ABD yapabilirdi. Baþta Ýngiltere olmak üzere diðer bütün emperyalist ülkeler sömürgelerinin denetimini fazla zorluk çýkartmadan ABDye býrakmýþlardýr. c) II. yeniden paylaþým savaþýndan sonra emperyalist ve sosyalist bloklar arasýndaki soðuk savaþ, Batý-Avrupadaki komünist partilerinin gücü ve kitlelerin büyük potansiyeli dikkate alýndýðýnda savaþta yýkýlan Batý-Avrupa ve Japonyanýn kýsa sürede imarý gerekir. ABD sosyalizm denizinde bir ada olarak kalmak istemiyorsa, yýkýlan kapitalist ülkelerin imarýný kýsa sürede gerçekleþtirmek zorundadýr. Emperyalist ülkeler arasýndaki bütünleþmede ABDnin kesin hegemonyasý pratikte iki þekilde yansýr: Birincisi, uluslararasý finans kurumlarýndaki oy oranlarýdýr. Bu kurumlarda oy oranlarý ekonomik güce göre saptanýr, dolayýsýyla yönetim tamamen emperyalist ülkelerin elindedir. 1947de ABD toplam oylarýn % 35,07sine sahiptir. ABDnin emperyalist blok içindeki hegemonyasýný yansýtan ve bu hegemonyayý sürdürme aracý olarak kullanýlan esas unsur dolarýn rezerv para oluþudur. 1944de Bretton-Woodsda dolarla altýn arasýnda sabit bir deðiþim oraný saptandý, yani dolar altýna eþdeðer kabul edildi. Dolarýn rezerv para oluþu sadece ABD için deðil, bütün emperyalist blok için büyük önem taþýmaktadýr. Dolar ABD nin dýþýnda dörtlü bir fonksiyona sahiptir: 204 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Birincisi: Altýn üretimi emperyalist ülkeler için büyük önem taþýyan dünya ticaretinin geliþiminin gerisinde kalmaktadýr. Dolarýn altýna eþdeðer kabul edilmesi uluslararasý likidite sorununa çözüm getirmiþtir. Ýkincisi: Savaþta yýkýlan kapitalist ülkeler ABD mallarýna ve sermayesine muhtaçtýr. Bu dönemde kapitalist ülkelerin tümünde, özellikle Batý-Avrupada belirgin bir dolar kýtlýðý görülmektedir. ABD nin sermaye ihracý diðer emperyalist ülkelerin imarýnda önemli rol oynamýþtýr. Üçüncüsü: Emperyalist blok içinde her yönden rakipsiz kalan ABD zorunlu olarak sistemin jandarmalýðýný da yüklenmiþtir. Sosyalist blokun üslerle çevrilmesi ve sürekli savaþ tehdidi altýnda tutulmasý, ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn bastýrýlmaya çalýþýlmasý, ilerici yönetimlerin devrilmesi ve genel olarak dünya çapýnda karþý-devrimin organizasyonu ABD tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir. Bütün bu faaliyetlerin finansmaný ABDnin 1971e kadar sürekli fazla ile kapanan dýþ ticaret dengesiyle saðlanamazdý; tek çýkar yol sürekli ödemeler dengesi açýðýdýr (yani dünya piyasasýna karþýlýðýnda mal ve hizmet sürmeksizin dolar sürmektir, karþýlýksýz para basmaktýr). Bu ise ancak ellerinde dolar bulunan ülkelerin karþýlýðýnda ABDden mal ve hizmet talep etmeleriyle mümkündür; dolarýn rezerv para olmasý bunu saðlamaktadýr. Dördüncüsü: Sürekli dýþ ödemeler dengesi açýðýnýn mümkün oluþu ABDye karþýlýksýz dolar basarak diðer emperyalist ülke ekonomilerine sýzma, onlarý ele geçirme olanaðý vermektedir. Bu durum, özellikle 1958den sonra ABD sermayesinin Batý-Avrupayý istilasý þeklinde kendini göstermiþtir. 4- Ekonomik buhranýn hafiflemesi: 1945-58 arasý sürekli bir savaþ dönemidir; emperyalizm darbe üstüne darbe yemiþ ve sürekli gerilemiþ, sürekli pazar kaybetmiþtir. Ancak dünyanýn 1/3ünün sosyalist bloka dahil olmasý emperyalizmin ekonomik buhranýna bu dönemde yansýmamýþtýr. Bunun nedeni kapitalist üretimin savaþ sonrasý yýllarda sýnýrsýz olarak geniþlemesidir. Emperyalizm 1945-58 arasýnda bütün sisteme yayýlan ciddi bir ekonomik buhranla karþýlaþmamýþtýr. Savaþtan sonra emperyalist ülkelerin çoðu yýkýlmýþtý. ABDde ise savaþ sýrasýnda üretim araçlarý üretimi amortisman için gerekli seviyenin çok altýna düþtüðünden üretim araçlarý yýpranmýþtýr. Üre- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 205 tim yýkýlanlarý ve yýprananlarý yenilemek için hýzla geliþti, dev boyutlara ulaþtý. 1950lerde ABDde üretimin talebi iyice aþtýðý anlaþýldý, buhran belirtileri gözlendi. Bu yýllarda Kore Savaþý sayesinde ABD buhraný ucuz atlattý. Savaþtan sonra ise otomasyon olarak isimlendirilen bir dizi bilimsel ve teknik devrimin gerçekleþmesi ve bunun üretim araçlarýnda nispi bir yenilenmeye yol açmasý sonucu kapitalist üretim talepten nispi olarak baðýmsýz 1958e kadar ciddi bir buhranla karþýlaþmadan büyüdü. II. yeniden paylaþým savaþý ve sonrasýnda muzaffer dünya halklarýnýn emperyalizme darbe üstüne darbe indirmesi, onu geriletmesi ve pazarlarýný daraltmasý etkilerini bütün þiddetiyle 1958 ekonomik buhraný ve sonrasýnda hissettirdi. b) 1958 Sonrasý Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn 1958 sonrasýndaki özelliklerinin temeli 1945-58 dönemine dayanýr; ancak bu özelliklerin tüm boyutlarýyla geliþmesi 1958 sonrasýnda olmuþtur. 1- Uluslararasý finans kurumlarýnýn faaliyetlerinde meydana gelen deðiþim: Uluslararasý finans kurumlarý emperyalist ülkelerin dünyanýn ekonomik ve politik geliþimini yönlendirmek ve özellikle sömürge ülkeleri denetlemek amacýyla kurduklarý geniþ ekonomik iþbirliðine dayanan politik örgütlerdir. Bu kurumlarýn faaliyetinin ilk döneminde sömürge ülkelerden çok, savaþta yýkýlmýþ kapitalist ülkelerin imarýna ve sosyalizmin bu ülkelerdeki zaferini önleme çabasý aðýrlýk kazanmýþtýr. Dünya Bankasý kredileri faaliyetinin ilk beþ yýlýnda (194752) özellikle Avrupaya yönelmiþti. Bu dönemde verilen 1392 milyon dolar kredinin 699 milyonu Batý-Avrupaya verilmiþtir.66 Ayný dönemde Avusturalyaya 100 milyon verilmiþ, Japonya ise 1953 den sonra kredi almaya baþlamýþtýr. Bu dönemde geri-býraktýrýlmýþ ülkelere verilen kredilerde bir Amerikan örgütü olan AID daha etkilidir. 1956da geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde özel sektörle birlikte sanayi yatýrýmlarý yapmak amacýyla IFCnin, 1961de özellikle en fakir 66 206 World Bank Since Bretton-Woods, s. 65. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ülkelere kredi veren IDAnýn faaliyete geçmesiyle Dünya Bankasýnýn kredileri geri-býraktýrýlmýþ ülkelere yöneldi. 2- ABDnin diðer emperyalist ülkelere yaptýðý sermaye ihracýndaki deðiþim: 1958e kadar ABDnin özellikle Batý-Avrupaya yardýmýnýn temel nedeni bu ülkelerde sosyalizmin zaferini önlemek iken; 1958 sonrasýnda amaç Batý-Avrupa ülkelerinin ekonomilerine sýzma ve onlarý ele geçirme olmuþtur. 1958 sonrasýnda ABDnin diðer emperyalist ülkelere yaptýðý sermaye ihracýnýn amacýnda meydana gelen bu deðiþimin temelleri ABD sermayesinin Batý-Avrupaya geniþ ölçüde girmesini saðlayan Marshall yardýmýyla atýlmýþtýr. 1958 sonrasýnda ABD sermayesi Batý-Avrupayý adeta istila etmiþtir. 1950de Batý-Avrupada 1.7 milyar dolar olan ABD yatýrýmlarý 1970de 24.5 milyara çýkmýþtýr. 3- Çokuluslu þirketlerin geliþimi: II. yeniden paylaþým savaþý süresince emperyalist ülkelerde sermaye temerküzü arttý; buna karþýlýk dünyanýn 1/3ünde sosyalizmin kurulmasýyla pazarlar daraldý. Savaþ sonrasýnda emperyalist ülkelerin çoðu yýkýldýðýndan aþýrý temerküz sadece ABD için önemli bir sorundu ve diðer ülkelere sermaye ihracý yoluyla giderebiliyordu. Baþlangýçta sadece ABDyi ilgilendiren sorun yeniden onarým sürecinin tamamlanmasýyla bütün emperyalist ülkeler için geçerli oldu. Artýk esas olarak I. ve II. bunalým dönemleri için geçerli olan, þirketlerin çoðunluðu ulusal sýnýrlar içinde tamamlanan üretim sürecinde, genellikle tek mal üretmeleri, ayrýca ülke dýþýna mal ve sermaye ihraç etmeleri sermaye temerküzünün ulaþtýðý seviyenin ortaya çýkardýðý sorunlara çözüm getirmemektedir. Þirket artýk kendi tarihini aþmalýdýr. O, belli bir ürünü belli bir bölgede satmak için kurulmuþ ve büyümüþtür. Artýk her iki sýnýrlamayý da aþmak ve kendine yeni ürünler ve yeni bölgeler þeklinde yeni pazarlar bulmak zorundadýr. Tekelci kapitalizm þartlarýnda toplam kâr oranýný düþürmemek amacýyla sermaye sürekli olarak bir malýn üretimi için yatýrýlmaz. Tekeller üretimi maksimum kârý gerçekleþtirecek biçimde ayarlarlar, bu durumda biriken sermaye zorunlu olarak deðiþik mallarýn üretimi için kullanýlýr. Çeþitli mal üretmek, ayný zamanda bir malýn üretiminde meydana gelebilecek ani talep dalgalanmalarýna karþý þirketleri koruyan bir sigortadýr. Çeþitli ülkelerde üretim birimleri kurulmasý ise, çeþitli mal üretmek gibi teme- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 207 linde þirketlerin kârlarýný korumak ve yükseltmek amacýndan kaynaklanmaktadýr. Bir malýn çeþitli parçalarý hangi ülkede daha ucuza üretilebilecekse orada yapýlýr. Çokuluslu þirket sadece baþka ülkelerde þubeleri olan þirket deðildir. Çokuluslu þirket olmak için yalnýz yabancý ülkelerde faaliyet göstermek yetmez. Özellik yönetici kadrolarýn, pazarlama, üretim ve araþtýrma ile ilgili mevcut alternatiflere göre, dünyanýn neresinde, ne yapýlmasý gerektiði konusunda temel kararlarý almasýnda yatmaktadýr.67 Sermayenin ulusal sýnýrlarý aþmasý ve çokuluslu þirketler III. bunalým dönemine özgü deðildir. I. ve II. bunalým dönemlerinde de dýþ ülkelere mal ve sermaye ihracý yapýlýrdý; ayýrýcý nitelik dýþ ülkelerde üretim birimlerinin kurulmasý; üretimin çokuluslaþmasýdýr. Þirketlerin kazanç kaynaklarýnda meydana gelen deðiþim bunu açýkça gösterir: 1914de uluslararasý þirketlerin % 90 yatýrýmý mali kazanç (portfolio) ile ilgilidir. II. yeniden paylaþým savaþý sonrasýnda mali kazanç yatýrýmlarý yerini doðrudan yatýrýma býrakmýþtýr. 1970 lere varýldýðýnda doðrudan yatýrým tüm yatýrýmlarýn %75ine ulaþmýþtýr. Çokuluslu þirketler özellikle 1958den sonra hýzla geliþmiþtir. Yabancý ülkelerdeki ortaklýklar bu geliþimin göstergesi olarak ele alýnýrsa, ABDdeki 187 çokuluslu tekelin yabancý ülkelerde imalat sanayindeki ortaklýklarý toplam olarak 1901de 47, 1929da 467, 1950de 988, 1958de 1891 iken bu sayý 1967de 3646ya ulaþmýþtýr. Çokuluslu þirketlerin incelenmesi emperyalist sistemin günümüzdeki iþleyiþinin anlaþýlmasý bakýmýndan önemlidir; ama bu hiçbir zaman söz konusu dev þirketleri ve bunlarýn çýkarlarýný sistematik biçimde inceleyerek günümüz emperyalizminin nasýl iþlediðini en iyi biçimde anlayabiliriz demek deðildir. Çokuluslu þirketlerin geliþimi emperyalist ülkeler arasýndaki bütünleþmeden ayrý olarak kavranamaz. Deðiþik ülkelerde üretim birimlerinin kurulabilmesi emperyalist ülkeler arasýnda, ithalat ve ihracatýn serbestleþtirilmesini, sabit döviz kurlarýný, kârlarýn, üretim araçlarýnýn, personelin ve teknik bilginin ülkeden ülkeye serbest transferini gerekli kýlar. Üretimin çokuluslaþmasý kredinin 67 208 P. Sweezy, Çokuluslu Þirketler, Yeni Adýmlar, Sayý: 19-20, s. 41 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] de çokuluslaþmasýný, dolayýsýyla çeþitli uluslararasý finans kurumlarýnýn varlýðýný zorunlu kýlar. Böylece emperyalist ülkelerde sermaye temerküzünün ulaþtýðý seviyenin zorunlu sonucu olarak doðan, emperyalist ülkeler arasýndaki bütünleþme sonucu geliþen çokuluslu þirketler ayný zamanda bu bütünleþmeyi güçlendirirler. Deðiþik ülkelerde kurulan üretim birimleri uluslararasý iþbölümünün artmasýný ve ulusal sermayelerinin iç içe girmesini saðlar. Çokuluslu þirketler bankalardan baðýmsýz olarak ele alýnamaz. Ancak banka-þirket iliþkilerinde III. bunalým döneminde bazý deðiþimler olmuþtur. I. bunalým döneminde banka-þirket iliþkilerinde ve bütünleþmede bankalar aðýr basarken, günümüzde þirketler daha aðýr basmaktadýr. Bu ülkemizde oportünizmin en çok tahrif ettiði konulardan biridir. 4- Dört aþamalý devresel hareketin iki aþamaya inmesi: Devletin ekonomiye müdahalesi ve tekelci kapitalizmin tekelci devlet kapitalizmine dönüþmesi özellikle 1929daki büyük buhrandan sonra hýz kazanmýþtýr. Devletin savaþ durumu ve aðýr bir buhranýn dýþýnda, normal dönemlerde de ekonomiye aktif müdahalesi II. yeniden paylaþým savaþý öncesinde baþlarsa da, tekelci devlet kapitalizminin ekonomi üzerindeki etkileri en iyi biçimde 1945 sonrasý ve özellikle 1958 ekonomik buhraný incelenerek anlaþýlabilir. Devletin ekonomiye müdahalesi genellikle büyük devlet sipariþleri biçiminde kendini gösterir ve bu sipariþler çoðunlukla savaþ malzemeleri için yapýlýr. Bunun böyle olmasý zorunludur, çünkü verimli sektörlere yapýlacak sipariþler nasýl satýlacaðý bilinmeyen üretim fazlasýný artýrmaktan baþka sonuç vermez. Sadece silah imalatý kitlelerin tüketim gücünden baðýmsýz olarak uzun süre geliþebilir. Devlet müdahalesi ve ekonominin askerileþtirilmesi birbirinden çýkar ve birbirini etkiler. Bunun sonucu, ekonominin askerileþtirilmesi sadece silahlanma yarýþýnýn neticesi veya soðuk savaþýn bir yan ürünü68 olarak açýklanamaz. Ekonominin askerileþtirilmesi, sadece sistemin varlýðýna yönelen tehlikenin deðil, sistemin kendi iç dinamiðinin de zorunlu kýldýðý bir olgudur. Ekonominin askerileþtirilmesi çoðunlukla bütçe açýðý ve 68 E. Mandel, Marksist Ekonomiye Giriþ, s. 79. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 209 devlet borçlarý ile finanse edilir (vergiler yoluyla finansman satýn alma gücünü azaltacaðýndan talep yetersizliðini daha da artýrýr), ekonominin askerileþtirilmesi devlet borçlarýnýn büyümesine, bütçe açýklarýna ve sürekli enflasyona yol açar. Eðer bütçe açýðý yoluyla finanse edilen kamu yatýrýmlarý verimli alanlara yöneltilmiþse, halkýn eline geçen para ya da paramsý (bono, senet, vb.) þeylerin karþýlýðýnda kararlý bir tempoda artan bir mal hacmi de bulunacak demektir. Fakat eðer kamu harcamalarý verimli alanlara yöneltilmemiþse, bu paralarla askeri malzeme ve benzeri emtia üretilmiþse, devlet harcamalarýnýn açýk bütçe yoluyla finansmaný, halkýn elindeki para (ya da paramsý þeyler) ile pazardaki mallar arasýndaki dengenin gittikçe daha da bozulmasýna yol açacaktýr. Bu da, eninde sonunda, sürekli olarak artan bir enflasyon tehdidi yaratacaktýr.69 Emperyalizmin üçüncü bunalým döneminde aðýrlýk kazanan ekonominin askerileþtirilmesi, tekellerin çeþitli ülkelerde çeþitli mallar üreterek kârlarýný geçmiþe göre oldukça garanti altýna almalarý, ekonomiye artan oranda devlet müdahalesi, sürekli enflasyon ve yeni-sömürgecilik metodlarý, emperyalist ülkelerde ekonominin devrevi hareketinde deðiþiklikler yapmýþtýr. Klâsik cyclenin dört aþamasý (durgunluk, çöküþ, canlanma, refah) durgunluk ve canlanma olarak ikiye inmiþtir. ABD ekonomisi, savaþ sonrasý dönemde dört ekonomik buhranla karþýlaþtý. Ancak bu buhranlarda alýþýlagelen devre (cycle) evrelerinin sýrasý deðiþmiþ, bazý evreler kaybolmuþtur. Örneðin buhrandan toparlanmaya geçiþ durumu, çöküntü evresine uðramadan sýk sýk meydana gelmektedir. Toparlanma refah durumuna girmesi gerekirken, doðrudan doðruya yeni bir buhranla sonuçlanýyor. Birçok hallerde buhrana geçiþ uzun bir durgunluk döneminden sonra ortaya çýkýyor. Buhran, geçmiþteki örneklerinden daha yavaþ geliþmektedir.70 69 70 210 P. Baran, Büyümenin Ekonomi Politiði, s. 250-251. Nikitin, Ekonomi Politik, s. 224. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Kapitalist ekonomide klâsik bir buhran tüketim mallarý sektöründe baþlar ve giderek üretim mallarý sektörüne yayýlýr, ikinci sektördeki buhran birincidekini daha da derinleþtirir ve buhran yayýlýr ve derinleþir. Buhranýn derinleþmesi, genellikle tüketim mallarý sektöründe ortaya çýkan buhranýn üretim mallarý sektörünü þiddetle etkilemesine (üretim mallarýna olan talebin birden düþmesine) baðlýdýr. Buna karþýlýk, ilk tenkisattan ve özel yatýrýmlardaki ilk indirimlerden itibaren devlet organlarý giderlerini artýrýrlarsa, buhrandaki bu ilerleme durdurulur.71 ... 1957-58 buhranýnýn ilk dokuz ayýnda sanayi üretimi %13,1 (1929-30 dünya ekonomik buhranýnýn ilk dokuz ayýnda %15,3), dayanýklý tüketim mallarý için sipariþ toplamý ise %20 (1929da % 26,5) düþmüþtü. Derhal yapýlan enflasyoner para emisyonu ve zaten çok olan devlet ve askeri harcamalar ABDyi yeniden 1929 durumuna düþmekten kurtardý.72 1957de 44.4 milyar dolar olan ABD savunma harcamalarý, 1963-64de 56.8 milyara yükseldi. Askeri harcamalardaki bu yükseliþ özellikle ekonominin buhrandan en fazla etkilenen sektörlerini (üretim mallarý sektörünü) etkiledi, bu sektöre ek talep yarattý. 1958de hükümet harcamalarýnýn maden, çeþitli makineler, elektronik endüstrisi vb. gibi üretim mallarý sektörünün çeþitli kollarýndaki toplam üretim içinde payý (24 kalem mal içinde) % 2.9 ile % 86.7 arasýnda deðiþmektedir. Bununla beraber, devlet herhangi bir munzam satýn alma gücü yaratamaz. Demek ki resesyon ne kadar þiddetli ise ikame satýn alma gücünün yaratýlmasý o kadar gerekli olur ve enflasyon yaratýcý eðilimlerin patlak vermesine yol açar. Kapitalizmin çöküþ çaðýnda devletin karþýsýna çýkan ikilem buhran ile enflasyon arasýndaki seçmedir. Ýkincisi belirlenmedikçe (artmadýkça) birincisi önlenemez.73 Sonuç olarak, II. yeniden paylaþým savaþýndan sonra 71 72 73 E. Mandel, Marksist Ekonomi El Kitabý, Cilt: II, s. 266, Ant yay. E. Mandel, Avrupa Amerikaya Karþý, s. 123-4, Köz yay. E. Mandel, Marksist Ekonomi El Kitabý, Cilt: II, s. 267, Ant yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 211 ortaya çýkan ve bütün boyutlarýyla geliþen deðiþimlerin tümü (devlet harcamalarýnýn büyüklüðü, çokuluslu þirketler, yenisömürgecilik) buhranýn þiddetinin daha uzun bir süre içine yayýlmasýný saðlar. Çöküþ dönemi daha az kötü, refah dönemi daha az iyi olur. Dört aþamalý klâsik cycle iki aþamaya iner, dolayýsýyla devrenin süresi kýsalýr. Emperyalizmin genel bunalýmýnýn çeþitli evrelerinde de buhranlarda bir deðiþiklik görülmektedir. II. Dünya Savaþýndan sonra buhranlar daha yumuþaklaþmýþ, fakat daha da bir süreklilik kazanmýþtýr. Nitekim II. Dünya Savaþýndan önce burjuva ekonomi literatüründe dep-resyon denilen bunalýmlara savaþtan sonraki dönemde durgunluk adý verilmektedir. Tekelci devlet kapitalizminin ve sermayenin uluslararasýlaþmasýnýn vardýðý düzey sonucu, buhranlarýn sýklýðý artmýþ, dalgalanmalarýn boyutlarý küçülmüþtür.74 III. bunalým döneminde devresel hareketlerin süresinin kýsalmasýný ve dolayýsýyla ekonomik buhranýn geçmiþe göre daha az þiddetli, ancak daha sürekli oluþunu üretim araçlarýnýn hýzla yenilenmesine baðlayanlar vardýr. Örneðin, Mandele göre üretim araçlarýnýn sürekli yenilenmesine yol açan bilimsel ve teknik devrim soðuk savaþýn bir yan ürünüdür ve dolayýsýyla iktisat dýþý bir kaynaktýr. Marksýn Kapitalin III. cildinde açýkladýðý gibi, sabit sermayenin yenilenme süresi devresel hareketin uzunluðunu belirler. Bilimsel ve teknik devrim serbest rekabetçi dönemde 7-10 yýl olan devreyi bugün 4-5 yýla indirmiþtir. Mandel burada çok þeyi birbirine karýþtýrmýþtýr. Birincisi, bilimsel ve teknik devrim sadece sosyalist sistemin varlýðýndan (silahlanma ve sosyalist sistemle yarýþ) kaynaklanmaz, o ayný zamanda emperyalist ülkelerde sermaye temerküzünün ve üretimin yoðunlaþmasýnýn, buna karþýlýk talebin dünya ölçüsünde düþmesinin yarattýðý bir zorunluluktur. Günümüzde üretime uygulanan bilimsel ve teknik buluþlarýn bir kýsmý, ilk kez savaþ endüstrisinde bulunmuþtur; ancak, günümüzde tekellerin bilimsel ve teknik araþtýrma için yaptýklarý büyük masraflarý ihmal ederek bilimsel ve 74 212 Günümüzde Emperyalist Sömürü Mekanizmasý, s. 12, TÝB yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] teknik devrimi tamamen silahlanmanýn yan ürünü olarak görmek de yanlýþtýr. Mandelin görüþüne göre, sürekli bilimsel ve teknolojik devrim sonucu emperyalist ülkelerde II. yeniden paylaþým savaþý sonrasýnda üretim araçlarý her 4-5 yýlda bir geniþ ölçüde yenilenmiþtir. Bu tamamen yanlýþtýr. Bilimsel ve teknolojik devrim sabit sermayenin amortismaný ve üretimi aþýrý ölçüde artýrmamak þartýyla tekeller tarafýndan üretim sürecine kýsýtlý biçimde uygulanýr. 1958de ABDde yapýlan bir araþtýrma fabrika donanýmýnýn 1/3ünden az bir kýsmýnýn çaðdaþ olduðunu göstermiþtir. (1950-58in otomasyon dönemi olduðunu belirtelim) Sürekli bilimsel ve teknolojik devrimin deðerlendirilmesindeki en büyük hata, bilimsel ve teknik buluþlarýn çoðunlukla üretim araçlarýnda uygulandýðý görüþünde yatar. Tekeller yeni buluþlarý üretim araçlarýnda toplam kârýn düþmemesi þartýyla uygularlar. Günümüzde sürekli bilimsel ve teknolojik devrimin sonucu olan yeni buluþlar daha çok tüketim araçlarýnda uygulanmaktadýr. Sürekli bilimsel ve teknolojik devrimin sürdürülmesi ve sonuçlarýndan faydalanýlmasý tekeller arasýnda önemli bir rekabet unsurudur. Yeni buluþlar üretim araçlarý üzerinde, üretimi fazla artýrmayacak dolayýsýyla yeni pazar sorunu yaratmayacak þekilde, yani çok kýsýtlý biçimde uygulanýr. Yeni buluþlarýn tüketim araçlarýnda geniþ ölçüde uygulanmasýnýn nedeni ise bunun tekellerin pazar sorununu hafifletmede kullanýlabilmesidir. En son buluþlarýn geniþ ölçüde uygulandýðý kitle tüketim mallarý hem bu mala ek bir talep yaratýr; hem de ayný buluþu uygulamakta geç kalan diðer tekellerin pazarlarýný daraltarak piyasadaki talebi yeni mala kanalize eder. Sürekli bilimsel ve teknolojik devrim tekeller tarafýndan geniþ ölçüde üretim araçlarýna uygulanarak pazar sorununu daha da aðýrlaþtýrmak için deðil, tüketim araçlarýna uygulanarak pazar sorununu hafifletmek amacýyla kullanýlýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde pasifist devrim teorisinin temeli evrim ve devrim aþamalarýnýn birbirinden ayrýlmasýnda yatar. Bunun için birinci adým kapitalizmin bunalýmýnýn sürekli deðil kesikli olduðunu savunmaktýr. Böylece sistemin kesikli bunalýmý geri-býraktýrýlmýþ ülkelere kesikli biçimde yansýr ve böylece evrim ve dev- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 213 rim aþamalarýnýn birbirinden kesin çizgilerle ayrýlabilmesi için gerekli objektif þart (pasifist devrim teorisinin temeli) gerçekleþmiþ olur. (!) Emperyalist sistemin bunalýmýnýn sürekli deðil kesikli oluþu, meselenin özü tahrif edilerek, bunalým devresel harekete indirgenerek saðlanýr. Bunun için ise devresel hareketin deðiþik aþamalarý arasýnda büyük farklar olmalýdýr (böylece durgunluk ve özellikle çöküþ aþamasý devrim dönemi, toparlanma ve refah aþamasý ise evrim dönemi olacaktýr). Ekonominin devresel hareketinin özelliklerinin deðiþmesi ve devrenin çeþitli aþamalarý arasýndaki farkýn azalmasý elbetteki bu yönden pasifistlerin hiç hoþuna gitmez; deðiþimi inkar ederler veya daha iyisi hiç bahsetmezler. Çünkü onlarýn bütün devrim teorisinin temeli burada yatmaktadýr. 5- Yeni-sömürgecilik: Emperyalizmin III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkeleri ilgilendiren en önemli deðiþim yeni-sömürgecilik metodlarýdýr. Yeni-sömürgecilik baþlýca dört unsura dayanýr: a- Sömürge ülkelerdeki feodal yapý kapitalizm yukardan aþaðýya ve emperyalizme baðýmlý olarak geliþtirilerek deðiþtirilir, b- Bu süreç içinde emperyalizmin en gözde müttefiki olarak yerli tekelci burjuvazi geliþtirilir, c- Geliþen tekelci burjuvazi baðýmsýz olarak deðil, emperyalizmle baþtan bütünleþmiþ olarak geliþtiðinden III. bunalým döneminde emperyalizm içsel bir olgu haline gelir, emperyalist iþgalin biçimi deðiþir. (Gizli iþgal) d- Sermaye ihraç ve transferlerinin terkibi deðiþtirilir. (Geniþ bilgi için bkz. Kesintisiz Devrim II-III) Kýsaca açýkladýðýmýz bu stratejinin genel bir deðerlendirmesi yapýlacak olursa emperyalizmin sorunlarýna bir ölçüde çözüm getirdiði görülür. Dýþarýya baðýmlý olarak geliþtirilen kapitalizm sonucu iç pazar geniþletilmiþ, ülkenin özellikle tekniði ve hammaddesi dýþarýdan gelen dayanýklý tüketim mallarý sanayinde ihtisaslaþma saðlanmýþ ve hatta bu mallarýn emperyalist ülkelerin iç tüketimleri için gerekli kýsýmlarý bile bu ülkelere býrakýlmýþtýr. Buna karþýlýk emperyalist ülkeler büyük sermaye ve ileri teknoloji gerektiren, kâr oraný yüksek mallarýn üretiminde ihtisaslaþmýþlardýr. Bunlar genellikle geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde üretilen mallarýn yatýrým ve ara maddelerini oluþturmaktadýr. 214 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde geniþletilen pazar ve dayanýklý tüketim mallarýna dayalý sanayileþme emperyalistlerin üretiminde ihtisaslaþtýklarý ileri teknoloji ve büyük sermaye gerektiren yatýrým ve aramallarýna olan ihtiyacý artýrmýþtýr. Böylece emperyalistler pazar sorununu bir ölçüde halledebilmiþlerdir. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde kapitalizmin yukardan aþaðýya ve dýþa baðýmlý olarak geliþtirilmesinde çeþitli yöntemler kullanýlmýþtýr. Bu yöntemler ülkelere göre deðiþmekle birlikte, ayný temelden kaynaklanmaktadýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde kapitalizmin geliþtirilmesinde ilk adým tarýmýn modernleþtirilmesi ve bazý altyapý tesislerinin yapýlmasýdýr. Böylece ülkenin pazar ekonomisine açýlmasý hýzlanýr ve ilerde yapýlacak sanayi yatýrýmlarý için gerekli temel hazýrlanýr. Yerli hakim sýnýflarýn baþlýcalarý (feodaller-tefeci bezirgan-büyük ticaret ve sanayi burjuvazisi) kapitalizmin dýþa baðýmlý olarak geliþtirilmesinden faydalanýrlar; emperyalizm ülkeye giriþinde bu sýnýflarýn tümüyle ittifak kurar. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde kapitalizmin yukardan aþaðýya geliþtirilmesi bu ülkeler için dikkatle incelenmesi gereken sonuçlara yol açar. Klâsik kapitalist geliþim modelinde tarýmýn modernleþmesi, sanayi kapitalizminin hýzla ilerlemeye baþladýðý dönemde gerçekleþir. Tarýmsal makineler, gübre vb. sanayi tarafýndan tarýma saðlanacaktýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ise, mevcut cýlýz sanayi emperyalizmin kontrolü sonucu gerçek bir sanayi kapitalizmine dönüþemez; ancak tekniði ve hammaddeleri dýþardan gelen dayanýklý tüketim mallarýnda ihtisaslaþabilir. Tarýmýn modernleþtirilmesi için gerekli makine, gübre vb. ülkedeki sanayi tarafýndan saðlanamaz; alýnan çeþitli kredilerle dýþardan ithal edilir. Böylece tarýmda feodal iliþkiler çözülür, feodaller tarým burjuvazisi haline gelirken, diðer yandan tarýmda büyük nüfus fazlasý ortaya çýkar; ancak sanayi bu nüfus fazlasýný emebilecek geliþme düzeyinin çok gerisinde kalýr. Bu geliþim kendini en açýk biçimde köylerden þehirlere akýnda ve þehirlerde gecekondu mahallelerinin yaygýnlaþmasýnda gösterir. Diðer yandan dayanýklý tüketim mallarý sanayinin kurulmasý ve bazý alt yapý tesislerinin tamamlanmasý ülkeyi gerçek sanayi kapitalizmi yolunda ilerletmez; çünkü çeþitli sanayiler için gerekli üretim mallarý, patent haklarý ve bazý hammaddeler dýþardan saðlanýr. Sonuç: Bazý alanlarda saðlanan geliþimin diðer alanlarda önlenmesi, çarpýk bir geliþim modeli. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 215 Bir kapitalist sistemin geliþmesi için bazý temel alt yapý tesislerini kurup olgunlaþtýrma iþine, karþý konulmaz bir enerji ile dört elle sarýlan Batý emperyalizmi, bugünkü az geliþmiþ ülkelerin, baþka alanlardaki geliþim ve olgunlaþmalarýný da ayný gücünü kullanarak engellemiþtir.75 Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde kapitalist geliþmenin özel bir çarpýklýðý vardýr. Bu çarpýklýk ülkenin iç dinamiðinin saptýrýlmasýndan, dýþa göre belirlenmesinden doðar. Ýç dinamiðin geliþimi bazý yönlerde emperyalist ülkelerin çýkarlarýna uygun olarak aþýrý ölçüde geliþtirilirken, diðer yönlerde geliþim engellenir. Böylece ortaya çarpýk bir kapitalizm, kanserli bir büyüme çýkar. Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmý saptýrýlan iç dinamik sonucu geri-býraktýrýlmýþ ülkelere þiddetle yansýr ve henüz olgunlaþmamýþ da olsa sürekli bir kriz ortaya çýkar. Ülkede henüz olgunlaþmamýþ da olsa sürekli bir milli krizin varlýðý, evrim ve devrim aþamalarýnýn iç içe girmesi, silahlý eylemin objektif þartlarýnýn mevcudiyeti demektir. SONUÇ Emperyalizmin III. bunalým dönemi kendi içinde iki ayrý döneme ayrýlýr: 1945-58 savaþ sonrasý restorasyon dönemi olarak adlandýrýlabilir. Emperyalizm bu dönemde darbe üstüne darbe yemesi ve sürekli gerilemesine raðmen, ekonomik alanda genel bir refah yaþamýþtýr. Bunun nedeni ikinci yeniden paylaþým savaþýnýn etkilerinin giderilmesinde, Kore Savaþýnýnýn ve üretim araçlarýnýn nispi yenilenmesine yol açan otomasyonun ekonomi üzerinde yarattýðý itici etkide yatar. Bu dönemde emperyalist sistemin bunalýmý esas olarak iç dinamikten kaynaklanmaz; sistem dýþ baský neticesi dünya ölçüsünde geniþ bir politik krize düþer. Politik kriz, ülkelerin peþpeþe emperyalist bloktan kopmasý ve bütün þiddetiyle süren soðuk savaþ biçiminde görünür. 1958de bütün emperyalist sisteme yayýlan ekonomik buhran, savaþ sonrasý restorasyon döneminin tamamen sona erdiðini gösterir. Emperyalizm II. yeniden paylaþým savaþý ve son75 216 P. Baran, Büyümenin Ekonomi Politiði, s. 288. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rasýnda yediði darbelerin ve kaybettiði pazarlarýn etkisini bütün þiddetiyle hisseder. Ekonomik buhran þiddetlenir, ancak dört aþamalý devresel hareketin iki aþamaya inmesi sonucu ekonomik buhranýn þiddeti zamana yayýlýr. Bu nedenle geçmiþe göre daha yumuþak ancak daha sürekli bir görünüm kazanýr. Sürekli ve genel bunalýmýn ekonomik buhrandan etkilenmesi geçmiþe göre azalýr. III. bunalým döneminde emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþinde þu deðiþmeler olmuþtur: 1- Emperyalizmle, alternatif ve potansiyel güçler arasýndaki durum: Dünya sosyalist sisteminin kurulmasý ve ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn hýz kazanmasý sonucu kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnda sadece genel bunalým derinleþmez; süreklilik olgusu da ikinci kez yeni bir muhteva kazanýr. I. bunalým döneminde süreklilik, genel bunalýmýn sürekliliði anlamýndaydý. II. bunalým döneminde süreklilik sadece genelin sürekliliði anlamýnda deðildir; emperyalizme karþý sürekli bir alternatif de mevcuttur. III. bunalým döneminde ise, emperyalizme karþý mevcut sürekli alternatif artýk sistemin iç iþleyiþini belirgin derecede etkilemektedir. Bu durum en açýk biçimde emperyalist ülkelerin birliðe, bütünleþmeye zorlanmasýnda yansýr. Görüldüðü gibi her yeni bunalým dönemi sadece genel bunalýmý derinleþtirmemekte, ayný zamanda sürekliliðe de yeni bir muhteva kazandýrmaktadýr. Emperyalizmin III. bunalým döneminde alternatif gücün (sosyalist sistem ve ulusal kurtuluþ savaþlarý) güçlenmesinin yaný sýra, emperyalizmin tarihinde ilk kez potansiyel tehlike de belirgin biçimde güç kazanmýþtýr. Emperyalistlerin yeni-sömürgecilik metodlarýný uygulamalarýnýn bir nedeni pazar ihtiyacý ise, diðer bir nedeni de emperyalist iþgali gizleyerek ve merkezi devlet otoritesini güçlendirerek sömürge ülke halklarýnýn hýzlanan uyanýþýný yavaþlatma çabasýdýr. 2- Emperyalistler arasý çeliþkinin durumu: III. bunalým döneminde emperyalist ülkeler tarihte ilk kez resmi ve sürekli olarak örgütlenirler; emperyalistler arasý belli bir bütünleþme gerçekleþir. Bu bütünleþme iki nedene dayanýr: Sosyalist blok ve ulusal kurtuluþ savaþlarýna bir bütün olarak karþý THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 217 çýkma zorunluluðu ve sermaye temerküzünün ulaþtýðý seviye sonucu sermayenin çokuluslaþmasýnýn bir zorunluluk haline gelmesi. Bu iki nedenden dolayý III. bunalým döneminde emperyalistler arasý zýtlýklarýn askeri plana yansýma olanaðý kalmamýþtýr. 3- Emperyalist sömürünün sürdürülüþ biçimi (sömürgelerde ve metropollerde): Emperyalist sömürünün sürdürülüþ biçiminde bu dönemde baþlayan baþlýca üç deðiþim olmuþtur: Sürekli enflasyon, sermayenin çokuluslaþmasý ve yeni-sömürgecilik. Emperyalizmle alternatif ve potansiyel güçler arasýndaki ve emperyalist güçler arasýndaki çeliþkinin durumundan soyutlanamayacak olan emperyalist sömürünün yeni sürdürülüþ biçimleri, daha üst düzeye çýkmýþ emperyalizmin problemlerini daha fazla tatmin etmeye dayanmaktadýr. III. bunalým döneminde alternatif ve potansiyel gücün emperyalist sistemin iç dinamiðini belirgin derecede etkilemesi ve hatta yönlendirmesi, emperyalist ülkeler arasýndaki bütünleþme ve emperyalist sömürüyü sürdürme yöntemlerindeki deðiþim sonucu emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþ biçimi deðiþmiþtir. Bu deðiþim en belirgin yansýmasýyla kýsaca þöyle açýklanabilir: Emperyalist ülkeler arasýndaki dünyayý yeniden paylaþma mücadelesi yerini emperyalist sistemden kopmalarý önleme çabasýna býrakmýþtýr. Emperyalizm artýk kendi iç kanunlarýndan çok, o kanunlardan doðan, ancak onu etkileyen sosyalist sistem, ulusal kurtuluþ savaþlarý ve potansiyel tehlikenin zorlayýcý etkisi altýndadýr. Alternatif ve potansiyel tehlike emperyalist sistemin iç iþleyiþini önemli ölçüde belirlemektedir. 218 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] III. BUNALIM DÖNEMÝ ÝÇÝNDE ORTAYA ÇIKAN GELÝÞMELER Emperyalizmin III. bunalým döneminin baþlýca özellikleri kýsaca özetlenirse: Emperyalist blokun ABD hegemonyasý altýnda bütünleþmesi ve bu bütünleþmeden kaynaklanan çeþitli sonuçlar, sos-yalist bloka karþý yürütülen soðuk savaþ, devresel hareketin özelliklerinin deðiþmesi ve ekonomik buhranýn eskiye göre þiddetinin azalmasý, buna karþýlýk süreklilik kazanmasý ve yeni-sömürgecilik metodlarýdýr. Emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþini kavrayabilmek için sadece bu özellikleri bilmek yetmez. Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnda yeni dönemlerin baþlayýþ ve bitiþi iki temel unsurda; sistemin iç dinamiði ve sistemin iç dinamiðinden doðan ancak bu iç dinamiði etkileyen, sistemin hareket alanýný daraltan unsurlarda meydana gelen deðiþimlerin sentezi ile belirlenir. Yeni bir bunalým döneminin temel özellikleri bir önceki dönemin içinden doðar; onun temel özelliklerinin deðiþimlerinden veya tali planda olanlarýn birincil olmasýndan kaynaklanýr. Emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþini kavrayabilmek için her dönemin temel özelliklerinin zaman içinde nasýl bir evrim geçirdiðini ve bu evrimin muhtemel sonuçlarýný da iyi anlamak gerekir. Emperyalizmin III. bunalým dönemi incelenirken genellikle THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 219 bu dönemin temel özellikleri incelenir, bu özelliklerde meydana gelen deðiþimlerden bahsedilmez. Bunun nedeni III. bunalým dönemi emperyalizmin son bunalým dönemi olacaktýr yanlýþ yargýsýna dayanmaktadýr. Bu düþünceye göre emperyalizmin bunalým dönemlerinin çözümü (bir dönemin sona eriþi ve yeni bir dönemin baþlamasý) ancak yeniden paylaþým savaþlarý sonucu gerçekleþir. I. bunalým I. savaþla, II. bunalým II. savaþla çözülmüþtür. III. yeniden paylaþým savaþý çýkmayacaðýna göre III. bunalým çözülemez; yani III. bunalým dönemi emperyalizmin en son bunalým dönemi olacaktýr. Bunalým ancak savaþla çözülür görüþü bilimsel bir görüþ deðildir, sadece görünüþte olan bir þeyi belirtmek yani görünüþe kanmaktýr. Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnda bir dönemin bitiþini ve yeni bir dönemin baþlangýcýný sistemin iç dinamiðindeki ve bu iç dinamikten doðan alternatif ve potansiyel gücün bu iç dinamiði etkilemesi, bu iki unsurun sentezi belirler. Yeniden paylaþým savaþlarý kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn krize dönüþtüðü dönemlerdir. Kriz döneminin alt üst oluþlarý içinde emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþinde henüz tali planda olan unsurlarýn öne çýkmasý hýzlanýr. Kriz bir önceki bunalým dönemi içinde oluþan unsurlarý öne çýkarýr, eski özelliklerin çerçevesini parçalar. Emperyalizmin artýk olgunlaþan bir bunalým dönemi kriz vasýtasýyla hýzla yeni bir bunalýma dönüþür. Bir bunalým dönemi baþka bir bunalým dönemine dönüþerek çözüme ulaþýr. Yeniden paylaþým savaþlarý emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþi içinde eski unsurlarýn yanýnda oluþan yeni özellikleri (yeni iliþki, sömürü ve tahakküm biçimlerini) hýzla öne çýkarýr. Ancak bu, savaþ olmazsa yeni özellikler öne çýkmaz anlamýna gelmez; sadece çözüm çok daha yavaþ ve farkedilmesi oldukça güç biçimde olur. III. bunalým döneminin en uzun bunalým dönemi olmasýnýn temel nedeni III. yeniden paylaþým savaþýnýn olmamasýdýr. Ancak gerek emperyalist sistemin iç dinamiðinin geliþimi ve gerekse alternatif ve potansiyel gücün sistem üzerinde yaptýðý etki sonucu sistemin içinde yeni özellikler oluþmakta ve bunlar emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþinde yavaþ da olsa bir deðiþime yol açmaktadýr. III. bunalým döneminin temel özellikleri zaman içinde nasýl bir geliþim göstermiþtir? 220 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 1- ABDnin emperyalist blok içindeki kesin hegemonyasýnýn kaybolmasý Bretton-Woodsda dolarýn rezerv para kabul edilmesi, emperyalist ülkeler arasýndaki bütünleþmenin ve bu bütünleþmedeki ABD hegemonyasýnýn açýk bir göstergesidir. Dolar ABD dýþýnda, emperyalist sistemi korumak ve sistem içinde ABD egemenliðini yaymak amacýyla kullanýlmýþtýr. Dolarýn ikili fonksiyonu pratikte sosyalist ülkelerin üslerle çevrilmesi, ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn bastýrýlmaya çalýþýlmasý, ilerici yönetimleri devirme çabalarý ve ABD sermayesinin diðer emperyalist ülkelere sýzmasý, þirketleri ve önemli sektörleri ele geçirmesi þeklinde somutlaþmýþtýr. Dolarýn özellikle birinci fonksiyonu ABDden büyük ölçüde dolar çýkýþýný gerekli kýlar. Bu durumda 1971e kadar daima fazla ile kapanan ABD dýþ ticaret dengesi ve yatýrým gelirleriyle ülkeden dolar çýkýþý dengelenemez, tek çare sürekli dýþ ödemeler dengesi açýðýdýr, piyasaya mal ve hizmet sürmeden yani karþýlýksýz olarak dolar basmaktýr. Böylece ABDden mal ve hizmet karþýlýðý dolar alan diðer ülkeler, dolar rezerv para olduðundan bununla ABDden mal ve hizmet talep etmemektedirler ve böylece dolaylý olarak ABDnin çeþitli faaliyetlerinin finansmanýný saðlamaktadýrlar (özellikle diðer emperyalist ülkeler için geçerli). Dolarýn rezerv para oluþudur ki, ABDnin gittikçe büyüyen bir dýþ ödemeler dengesi açýðý vermesini mümkün kýlmýþtýr. Bretton-Woodsda ABD, 35 dolar karþýlýðýnda bir ons altýn ödemeyi kabul etmiþti. 1948de tüm kapitalist dünyanýn (özel ellerdeki hariç) resmi altýn yedekleri toplam 32.5 milyar dolardý. Bunun 24.3 milyar dolarlýk bölümü ABDnin elindeydi.76 1960da ABD dýþýndaki dolar miktarý ABDnin rezervlerini (altýn ve diðer ülkelerin paralarý) aþtý. Sonraki yýllarda ABD rezervlerinin azalýþý ve ülke dýþýndaki dolar miktarýnýn artýþý devam etti. 1968de ABDnin rezervleri 15.7 milyar iken, ülke dýþýndaki dolar miktarý 41.9 milyardý. ABDnin artýk dolar karþýlýðýnda altýn ödeyemeyeceði kuþkusu altýna hücumu baþlattý. Altýn fiyatlarý yükseldi ve enflasyon sonucu zaten bozulmuþ olan dolarýn altýn paritesi iyice düþtü. Buhran 1968de ikili altýn fiyatýnýn kabulü ve hükümetlerin serbest piyasada altýn satýþýný durdurmalarýyla geçici olarak 76 Kapitalizmin Ekonomi Politiði, s: 329, Bilim yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 221 çözüme baðlandý. 1967 ve sonrasýnda Vietnam Savaþý nedeniyle ülkeden dolar çýkýþý arttý. Büyüyen dýþ ödemeler dengesi açýðýna ABDnin 20. yüzyýlda ilk kez verdiði dýþ ticaret açýðý da eklenince özellikle Avrupada ellerinde büyük miktarda dolar bulunanlar onu saðlam paralarla deðiþtirme yoluna gittiler. Ülkeden ülkeye serseri mayýn gibi dolaþan milyarlarca dolar Avrupa ekonomileri üzerinde büyük bir baský oluþturdu. Buhran dolarýn altýna çevirilebilirliðinin feshi ve dolarýn devalüasyonu ile geliþti. ABDnin gerilemesi dünya sanayi üretimi ve dünya ihracatýndaki payýnýn düþüþü ile de somutlaþtý. Dolarýn çöküþü, ticaret açýðý ve istatistiklerde de açýkça görülen pek çok gerileme ABDnin iyice gerilediði, emperyalist ülkeler ara-sýnda denge kurulduðu kanýsýný uyandýrdý. Buradan giderek III. yeniden paylaþým savaþý bekleyenler bile çýktý. Bütün boyutlarýyla ele alýnýp incelendiðinde ise, sorunun hiç de bu kadar basit olmadýðý görülür. Dolarýn durumunun sarsýlmasýndaki baþlýca etken sürekli dýþ ödemeler dengesi açýðýdýr. ABD dýþýndaki emperyalist ülkeler karþýlýksýz dolar basýmýnýn durdurulmasýný yani ödemeler dengesi açýðýnýn kapatýlmasýný isteyebilirlerdi ve bunu kendi paralarýný dolarý kurtarmak amacýyla revalüe etmeden veya dalgalanmaya býrakmadan ve 1971de deðil de ABD döviz rezervlerinin ülke dýþýndaki dolar miktarýnýn altýna düþtüðü 1960da isteyebilirlerdi. Halbuki 1971de bile hiçbir ülke ABDden dýþ ödemeler dengesi açýðýný tamamen kapatmasýný istememiþtir. Açýðýn en büyük nedeni ülke dýþýndaki askeri harcamalar olduðundan, ABDden ödemeler dengesi açýðýný kapatmasýný istemek; sosyalist bloku saran üslerin boþaltýlmasýný, ulusal kurtuluþ savaþlarýna müdahaleden vazgeçmesini, ilerici rejimlere karýþýlmamasýný istemek demektir. Bu dolarlar sadece ABDnin deðil, diðer bütün emperyalist ülkelerin çýkarlarýný korumak amacýyla harcanmýþtýr. Sorun dolarýn ABD dýþýndaki ikili fonksiyonu arasýndaki çeliþkiden doðmaktadýr. ABD dýþýndaki emperyalist ülkeler dolarýn bütün emperyalist sistemin korunmasý amacýyla kullanýlmasýna deðil, özel olarak ABDnin diðer ülke ekonomileri içine sýzma, onlarý ele geçirme aracý olarak kullanýlmasýna karþýdýr. Dolarýn ABD dýþýndaki ikili fonksiyonu arasýndaki çeliþkiyi M. Magdoff þöyle anlatýr: 222 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Amerika Birleþik Devletlerinin ödemeler dengesinde son yirmi yýlda bir veya iki yýl hariç daima bir açýk olmuþtur ve bu açýk kapanacaða benzememektedir. Bunun kapitalizm tarihinde bir eþi yoktur. Yirmi yýl gibi bir süre geçmeden çok önce herhangi baþka bir ülke ve II. dünya savaþýndan sonraki hakimiyetine sahip olmayan bir ABD uluslararasý pazar mekanizmasýnýn disiplinine uymak zorunda kalýrdý. Pazar mekanizmasýnýn bu disiplini neyi gerektirirdi? ABD hükümeti tarafýndan deflasyonist tedbirlerin alýnmasý gerekirdi. Bu tedbirlerle iþsizlik oraný artacak ve ekonomik durum aþaðý doðru çekilecekti. Tam tersine olarak, Amerika Birleþik Devletleri 1950ler ve 1960 lar boyunca uluslararasý ödemeler açýðýný kapatmak için herhangi etkili bir tedbir almadan kendi refahýný sürdürebilmiþtir. ABDnin refahý sürekli ödemeler dengesi açýðý yaratan faaliyetlerle devam ettirilmiþtir. Bütün bu geliþimin düðüm noktasý, diðer kapitalist ülkelerin isteyerek veya istemeyerek ABD dolarýný altýn gibi iþe yarar olarak kabul etmeleri gerçeðindedir. Diðer endüstrileþmiþ ülkelerin ABD dolarýný altýn yerine kabul etmek zorunluluðunda olmaktan pek memnun olmadýklarýný anlamak için mali haberleri çok dikkatli okumaya gerek yoktur. Gerçekten de önemli sürtüþmeler var olmuþtur ve hala devam etmektedir. Bütün bunlara raðmen bu durumu kabul etmelerinin çeþitli nedenleri vardýr. Ýlk olarak sandalý fazla sallarlarsa bütün merkez bankacýlarýnýn mali zorluklar denizine batacaðýndan korkmaktadýrlar. Ýkinci olarak, ABDnin ekonomik gücüne olan güven gün geçtikçe sarsýlmasýna raðmen bu gücün etkisi altýndadýrlar. Sonuncu olmakla beraber, önemi az olmayan diðer bir nokta da ABDnin askeri gücü ve bütün dünyadaki mevcudiyetidir. Gerçekte ABD dünya emperyalist sisteminin sürdürülmesi için en büyük sorumluluðu üstlenmiþtir. Ýlk önce Batý Avrupadaki sosyal devrimleri önlemek için buralara silah, ordu ve Marshall Planý yardýmý gönderdi. Dünyanýn her yerinde deniz ve hava üsleri kurdu. Bu üsler Sovyetler THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 223 Birliði ve Çini çevrelemekten öte, üçüncü dünyada askeri müdahale veya gerçek müdahale (iþgal) için bir tehdit görevi de yerine getirmektedir. Buna göre Japonyayý da içeren Batý dünyasýnýn güvenliðinin saðlanmasýnda temel askeri güç ABD tarafýndan temin edilmektedir. Bu durumun kaçýnýlmaz þartý ABDnin dolar borçlarý için yeterli altýn karþýlýðý saðlayamamasýna raðmen ABD dolarlarýnýn rezerv para rolünün isteksiz olarak kabulüdür. Ve bu kaçýnýlmaz þartýn sonuçlarýndan biri de ABD iþadamlarýnýn Batý-Avrupa ülkelerinde yatýrým yapar ve Avrupa þirketlerini satýn alýrken gerçekte diðer kapitalist ülkelerin ABDye açtýklarý kredi ile ödeme yapmalarýdýr.76a ABD ile Batý-Avrupa ülkeleri arasýndaki dolar sorunu özellikle 1968den sonra önem kazanmýþ; deðeri durmadan düþen (dolarý sarsan önemli etkenlerden biri de ABDdeki enflasyon oranýnýn diðer emperyalist ülkelerden yüksek oluþudur), ülkeden ülkeye geçerek saðlam paralarla deðiþtirilen milyarlarca dolar Avrupa merkez bankalarýnýn baþ belasý olmuþtur. Kapitalist para sisteminde 1968de ortaya çýkan buhranýn günümüze kadar çözülememiþ olmasýnýn temelinde de ayný çeliþki yatmaktadýr. Yeni para sistemi nasýl olursa olsun ABD emperyalist blokun jandarmasý olarak kalacaktýr; ama gücünü ve bunun getireceði avantajlarý diðer emperyalist ülkelere karþý kullanmamalýdýr. Ýçinden çýkýlmaz gibi görünen bu ikilem ABDye askeri önderliði saðlayan þeyin ne olduðu araþtýrýldýðýnda çözülür. Bu etken ABDnin ekonomik gücüdür. ABD ile diðer emperyalist ülkelerin ekonomik gücünün karþýlaþtýrýlmasý uzun ve detaylý bir incelemeyi gerektirir. Biz sadece sorunun temelini açýklýða kavuþturacak birkaç gösterge üzerinde duracaðýz. Bunlar emperyalist ülkelerin karþýlýklý yatýrýmlarý, þirket büyüklükleri ve teknolojik önderliktir. II. yeniden paylaþým savaþýndan sonra emperyalist blokta meydana gelen deðiþimleri sadece yeni-sömürgecilik metodlarýna indirgeyerek emperyalist ülkeler arasýndaki bütünleþmeyi gözden kaçýranlar, emperyalist ülkeler arasýndaki artan ticaret ve yatý76a 224 Magdoff, Çaðdaþ Kapitalizmin Bunalýmý, s. 242-243. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rým hacmini bir türlü anlayamazlar. Emperyalist ülkelerin geri-býraktýrýlmýþ ülkelere yaptýðý ihracat 1960da 21.8, 1965de 27, 1970de 41.9 milyar dolar iken; birbirlerine yaptýklarý ihracat ayný tarihlerde 60.2, 95.7, ve 172.5 milyar dolardýr. Ayný þekilde 1966 sonunda emperyalist ülkelerin geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki toplam yatýrýmlarý 27.2 milyar iken, birbirlerine yaptýklarý toplam yatýrým 54.8 milyar dolardýr. Birinci tür yatýrýmlarýn 16.8 milyarý, ikinci tür yatýrýmlarýn ise 37.7 milyar dolarý (% 69u) ABDye aittir. ABDnin tüm yabancý ülkelere yaptýðý toplam yatýrýmlarýn % 60.6sý Kanada ve Batý-Avrupada toplanmýþtýr.76b Bu durum hiçbir þekilde çaðdaþ Troçkistlerin emperyalist sistem içinde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin eski önemlerini kaybettikleri iddiasýný doðrulamaz. Emperyalist blok içindeki yatýrým ve ticaretin emperyalist ülkeler arasýnda yoðunlaþmasý sermaye birikiminin ve üretimin ulaþtýðý temerküz sonucu uluslararasý iþbölümünün artmasý ve çeþitli ülkelerde üretim birimlerinin kurularak üretimin çokuluslaþmasýndan kaynaklanýr. Diðer emperyalist ülkelere yapýlan yatýrýmlar ileri teknoloji ve büyük sermaye gerektirdiðinden ve üretimin çokuluslaþmasý çoðunlukla emperyalist ülkeler arasýnda olduðundan bu yoðunlaþma görülmektedir. Emperyalist ülkelerin karþýlýklý yatýrýmlarýnýn büyüklüðü, sistem içinde hangi ülkenin egemen olduðunun açýk bir göstergesidir. Ortak Pazar ülkeleri, Avrupadaki sanayi mallarýnýn %60ýnýn ABD sermayesine dayandýðýný, 1958-70 arasýnda ABDnin Avrupa daki yatýrýmlarýnýn altý kat artarak 180 milyar liraya çýktýðýný (Ýsviçre ve Lüksemburgdaki ABD yatýrýmlarý hariç), buna karþýlýk ABDdeki Ortak Pazar yatýrýmlarýnýn 1971de ancak 60 milyar lira olduðunu açýklamýþtýr. ABD sermayesinin Batý-Avrupaya sýzmasý, önceden de belirtildiði gibi, II. yeniden paylaþým savaþý sonrasýnda yardým programlarýyla saðlanmýþtýr. Batý-Avrupa ekonomilerine sýzma ve onlarý ele geçirme özellikle 1958den sonra hýzlanmýþtýr. ABDde bu dönemde, elektroniðin (ilk elektronik beyinler), tepkili uçaklarýn, kimyanýn yeni branþlarýnýn bilimsel-teknik temelinde coþkun bir geliþim gözleniyor. Bununla beraber, Batý-Avrupaya yapýlan ABD yardýmý 76b Çokuluslu Tekeller ve Uluslararasý Tekelci Sermaye, s: 34, TÝB yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 225 tamamiyle baþka alanlarda yoðunlaþtýrýlmýþtý ki kömür ve metalürji sanayileri, demiryollarý sanayi vb. tekrardan canlandýrýlýrken yeni branþlarýn kurulmasý için hiçbir çabada bulunulmamýþtý. Yavaþ yavaþ, bizzat ortaklaþma ilkesinin gerçek anlamýnýn belirginleþtiði görülmekteydi. Bu ilkenin gerçek anlamý, ultra-modern tekniklerin maksimum üretim hacminin ABDde yoðunlaþmasý, nispeten eskimiþ ve basit malzeme üretiminin ABDnin sýnýrlarý dýþýnda yer almasýydý. Böylece de, ulusal planda olduðu gibi, uluslararasý planda da, üretim güçlerinin geliþimine set çeken ve emperyalizme özgü çürüme eðilimlerini somut olarak ortaya çýkaran ve derinleþtiren tekelin, Leninist karakteristiði modern koþullarda doðrulanmaktaydý. Fakat Waþingtonun bu politikasýnýn emperyalist rakipleriyle çatýþmýþ olmasý ve çatýþ/maya devam etmesi doðaldýr. ABD ileri üretim branþlarýndaki hakimiyetini güçlendirme politikasýna karþý artan direncin üstesinden gelmek için, 50li yýllarýnýn sonlarýna doðru bir tedbirler sistemini yürürlüðe koymuþtur. Batý-Avrupadaki kitlesel Amerikan özel sermaye yatýrýmlarý, bundan böyle açýkça yayýlmacý bir karakter göstermeye ve ileri üretim branþlarýnda stratejik noktalarý ele geçirme ve rakiplerinin ya ayaðýný kaydýrmayý, ya da kendisine baðýmlý kýlmayý hedeflemeye baþlamýþtýr.77 ABDnin uyguladýðý sýzma ve ele geçirme politikasýnýn sonucu þudur: ...Fransýz sanayinin %12si, B. Alman sanayinin %33 ü, Ýngiliz sanayinin % 50si ABD þirketlerinin elindedir. (...) Fakat, daha da önemli olan ABD þirketlerinin kimya, elektronik, makine, taþýt araçlarý gibi, sanayinin en dinamik, geliþme hýzýnýn en yüksek olduðu dallarda egemenliðinin artýyor olmasýdýr. Þöyle ki, toplam olarak AET sanayinin % 15i ABD firmalarýnýn elinde olduðu halde, çok ileri teknoloji ve büyük sermaye yatýrýmý gerektiren, geliþmesi dinamik sanayi dallarýnda (uçak ve uzay araçlarý, kimya, plastik, elektrik makineleri, elektronik gibi) ABD 77 226 Emperyalistler Arasý Rekabetin Yeni Bir Aþamasý, Ürün, Sayý: 9, s. 63-64. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] firmalarý kontrolündeki üretim, bu dallardaki toplam üretimin % 60-80ine varmaktadýr.78 Ýþte oportünistlerce her þekle sokulan, içinde III. yeniden paylaþým savaþýnýn tohumlarýný taþýdýðý iddia edilen ABD-AET iliþkisi bu durumdadýr.Emperyalist ülkelerin ekonomik güçlerini yansýtan ikinci etken çeþitli ülkelerde üretim ve yatýrým yapan büyük þirketlerdir. 1973de dünyanýn en büyük 50 çokuluslu þirketinin 24 tanesi ABD merkezlidir. (Ýlk on içinde 8 tanesi) Buraya kadar ABDnin üstünlüðünü gösteren verileri inceledik; sorunun temelini kavrayabilmek için bizzat ekonomik üstünlüðün nereden kaynaklandýðýný da anlamak gerekir. Temel etken ABDde sermaye birikiminin ulaþtýðý seviyedir. ABDdeki sermaye temerküzünün diðer emperyalist ülkelerden yüksek oluþu ABD merkezli þirketlerin daha büyük üretim birimleri kurabilmeleri, riskli ve masraflý araþtýrmalara girerek teknolojik önderliði ele geçirmelerini, kolay kredi bulabilmelerini (dolarýn rezerv para olmasýyla birlikte düþünüldüðünde), dýþ ülkelerde daha kolayca yatýrým ve üretim yapabilmelerini mümkün kýlar. ABD merkezli þirketler daha güvenilir olduklarýndan Avrupa bankalarýndan bile kolayca kredi alabilmektedirler. Amerikan tröstlerine Avrupalý þirketlerin elinden pazarlarýný almak yada onlarý satýn almak için sermaye ödünç verenler Avrupalý bankalardýr. Ve Avrupalý bankalar bunu Amerikancý olduklarý için deðil, ama yalnýzca Amerikan tröstleri onlara daha çok güvenlik, daha yüksek faizler veya kâr marjlarý verdikleri için yapmaktadýrlar.79 Banka ve sanayi sermayelerinin bütünleþmesinde 20. yüzyýlýn baþýndan beri hiçbir deðiþiklik olmadýðýný iddia eden pasifistlerimiz acaba bu durumu nasýl açýklayacaklardýr? Avrupa ülkelerindeki finans-kapitalin bir parçasý olan Avrupalý bankalar, Avrupa þirketlerine deðil, ABD þirketlerine kredi vermektedirler. Bu durum (burada emperyalist ülkeler arasýnda bütünleþme temeli üzerinde düþünülmesi gereken) þirketlerin nispi baðýmsýzlýðýný kanýtlamaz mý? Ýþte oportünizmin ustalardan mekanik aktarmalar 78 79 G. Kazan, 100 Soruda Ortak Pazar ve Türkiye, s. 59-60. E. Mandel, Avrupa Amerikaya Karþý, s. 116. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 227 yaparak yüzündeki devrimci maskesini korumaya çalýþmasý, diðer yandan da gerçekleri tahrif etmesi, meselenin temelini çarpýtmasý esprisi budur. Önemli sayýda Avrupa kapitalisti sermayelerini Avrupada yatýrmaktansa, Avrupada yatýrým yapan ABD þirketlerinin hizmetine vermeyi tercih etmektedir. Ve ileri teknolojiye ve büyük kaynaklara sahip ABD þirketleri karþýsýnda AET þirketleri, diðer AET þirketleriyle deðil ABD þirketleriyle birleþmektedirler. On yýldan fazla bir deneyin gösterdiði gibi, bu politika, Amerikanýn Avrupadaki pozisyonlarýný hiçbir þekilde zayýflatmadýðý gibi, tam tersine bu pozisyonlarýn pekiþmesine etkin olarak katkýda bulunmuþtur. Ortak Pazar çerçevesi içinde, üye ülkelerin tekelleri arasýndaki iliþkilerin geniþlediðinin ve güçlendiðinin görüldüðü elbette ki doðrudur. Fakat, ayný zamanda ABD sermayesinin Avrupa ekonomisine, gitgide daha hýzlý ve daha yoðun bir biçimde nüfuz ettiði de görülmektedir. Bunun, tayin edici göstergesi, Avrupalýlar arasý birleþmelerin sayýsýnýn, Avrupa ve Amerikan þirketleri arasýndaki birleþmelerin sayýsýndan iki defa daha yavaþ artýþýdýr.80 ABDnin teknolojik önderliði en iyi þekilde patent, rüçhan hakký ve lisans ödemelerinde görülebilir. ABD merkezli tekellere yapýlan patent ve benzeri ödemeler 1967de 1.531, 1970de 2.203, 1973de 3.200 milyon dolar iken; ABD tekellerinin diðer ülkelerdeki tekellere yaptýðý benzeri ödemeler ayný yýllarda 166, 225 ve 335 milyon dolardýr. ABDnin teknolojik önderliði ileri sermaye temerküzünden kaynaklanan ve bu temerküzü artýran diðer bir olguya, yüksek askeri harcamalara ve dolayýsýyla askeri önderliðe sýkýca baðlýdýr. Üretimde uygulanan bilimsel ve teknik buluþlarýn küçümsenemeyecek bir bölümü ilk kez silah sanayindeki araþtýrma ve üretim sonucu bulunmaktadýr. ABD þirketlerinin büyük çapý ve büyük sermaye güçleri, bu þirketlerin son zamanlarda eriþtikleri teknolojik liderliði açýklayan faktörlerin en önemlileridir. Bu þirketler, araþtýrma ve geliþtirme için Batý-Avrupalý rakiplerin80 228 Ürün, Sayý: 9, s. 73. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] den çok daha büyük harcamalar yapabilmektedirler. Ama bu, günümüzdeki teknolojik liderliðin tek nedeni deðildir. Bu konuda, baþka iki faktörün de önemli payý vardýr: ABDnin muazzam askeri harcamalarý ve BatýAvrupanýn en iyi bilim adamlarýnýn ABDye gittikçe artan sayýda göç etmeleri.81 ABDnin gerileyiþi artýk daha somut temellere oturtulabilir: ABD geçmiþte emperyalist blokun ekonomik, politik ve askeri lideriydi ve bu liderlik hegemonya biçimindeydi. Günümüzde ABDnin askeri ve teknolojik önderliði sürmektedir, ancak ekonomik yönden diðer emperyalist ülkelere karþý olan üstünlüðü geçmiþe göre azalmýþtýr. Bu durum pratikte ABDnin dünya sanayi üretimi ve ihracýndaki payýnýn düþmesiyle, verimlilik artýþýnýn yavaþlamasýyla, diðer bazý emperyalist ülkelerdeki enflasyon oranýnýn ABDdekinden daha düþük olmasýyla, dolarýn durumunun sarsýlmasý ve ABD rezervlerinin hýzla azalýþýyla kendini gösterir. Geç-miþte dünya ticaret ve sanayi üretiminde mutlak hakim olan ABD günümüzde iç pazarýný korumak amacýyla zaman zaman gümrük duvarlarýný yükseltme gereðini duymaktadýr. Ekonomik düzeydeki bu gerileme politik düzeye de yansýmýþtýr; artýk diðer emperyalist ülkeler ABDnin politik kararlarýný kayýtsýz þartsýz desteklememektedir. Ancak ABDnin gerileyiþini de fazla büyütmemek gerekir. Teknolojik ve askeri önderlik ABDye geçmiþte olduðu gibi mutlak olmasa bile nispi bir üstünlük saðlamaktadýr. ABDnin emperyalist blok içindeki liderliðini ve denetimini geçmiþe göre daha dolaylý yoldan sürdürmesi pratikte, çeþitli sürtüþmelere raðmen diðer emperyalist ülkelerin son tahlilde ABDnin dümen suyundan ayrýlamamasý, son sözü ABDnin söylemesi biçiminde yansýr. Emperyalist blok içindeki yeni güç dengesinin bütün boyutlarýyla kavranmasý, yeni dengeyi kanýtlayan verileri sýralamaktan öteye, sorunun tarihsel bir incelenmesini gerektirir. ABDyi gerileten ve diðer emperyalist ülkeleri ilerleten temel faktörler nelerdir? Eþitsiz geliþim kanununun varlýðýndan bahsetmek yetersizdir; sorun bizzat bu kanunun günümüzde nasýl iþlediðinin anlaþýlmasýdýr. Emperyalist ülkeler arasýndaki eþitsiz geliþim kanunu, geliþimi nispeten geri olan bir ülkenin sýçramalý bir geliþimle diðerle81 E. Mandel, Avrupa Amerikaya Karþý, s. 38. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 229 rine yetiþebileceðini öngörür; böylece emperyalistler arasýnda bozulan güç dengesi yeniden paylaþým savaþlarýný zorunlu kýlar, I. ve II. bunalým dönemlerinde herhangi bir emperyalist ülkenin gücü, onun ulusal sýnýrlar içindeki gücüyle deðerlendirilirdi (geniþ bir sömürgeler sisteminin kurulabilmesi de, son tahlilde, ulusal sýnýrlar içindeki güce baðlýdýr). Günümüzde de sorunu bu þekilde deðerlendirenler emperyalist ülkeler arasýndaki bütünleþmeyi gözden kaçýrmaktadýr. Dünya sosyalist blokunun varlýðý ve geliþen ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn baskýsý ve üretimin ve sermayenin aþýrý temerküzü sonucu gerçekleþen emperyalist blok içindeki bütünleþme ülkelerin güçlerinin ulusal sýnýrlara göre deðerlendirilmesini geçersiz kýlmaktadýr. Günümüzde emperyalist bir ülkenin gerçek gücünün anlaþýlmasý ancak bütün olarak emperyalist sistemin incelenmesiyle mümkündür. Dolayýsýyla ulusal sýnýrlara göre düzenlenen bir takým veriler sýralanarak eþitsiz geliþme kanununun günümüzde de aynen geçmiþte olduðu gibi iþlediði kanýtlanamaz. 1963-1972 arasýnda, ABDnin dünya sanayi üretimindeki payý %44.9dan %40.8e düþtü. Ýngiltereninki %8.5 den %5.8e, Federal Almanyanýnki ise %9.5 den % 8.5e düþmüþtür. Bu arada Japonyanýn payý ise %5.4den %9.5e yükseliyordu. Bu veriler modern kapitalizmin ne kadar eþitsiz bir geliþim içinde olduðunu göstermektedir.82 Uluslararasý kapitalist pazarlardaki durum son derece esnektir. Batý-Avrupa ve Japonya sanayilerini yeniden kurup geniþleterek Amerikan tekellerine ciddi rakipler olmuþtur. Sonuçta, ABDnin dünya ihracatýndaki payý 1947de %32.5 iken 1972de %13.4e düþmüþtür. Ortak Pazar ülkelerinin payý 1959 da %26dan 1970de %32.1e ayný süre içerisinde Japonyanýn payý ise %3den %7ye çýkmýþtýr.83 Emperyalist bloktaki bütünleþme, uluslararasý iþ bölümünün artýþý ve üretim sürecinin çok uluslaþmasý soruna bu þekilde yaklaþýmý geçersiz kýlar. Batý-Avrupa sanayisi içinde ABDnin gücü, özellikle stratejik sektörlerin önemli kýsmýnýn ABDnin kont82 83 230 Kapitalizmin Ekonomi Politiði, s. 324, Bilim yay. age, s. 325, Bilim yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rolünde olmasý Batý-Avrupanýn güçlenmesinde ABDnin önemli payý olduðunu açýkça ortaya koyar. (Ayný durum Japonya ve Kanada için de geçerlidir.) Ýtiraz olarak II. yeniden paylaþým savaþýndan önce de diðer emperyalist ülkelerin Almanyaya silah satarak onu güçlendirdikleri söylenebilirse de; ancak artýk söz konusu olan þey sadece ticaret ve sermaye ihracý deðil, baþka ülkelerde üretim birimlerinin kurulmasýdýr. Çokuluslu þirketlerin geliþimi emperyalist blok içinde yeni bir tür rekabet ortaya çýkarmýþtýr. Bir malýn ve malýn çeþitli parçalarýnýn sistem içinde nerede daha ucuz olacaksa orada üretilmesi, artýk iç pazarý elde tutmak için dýþ ülkelerde üretim birimlerinin kuruluþunu zorunlu kýlmaktadýr. ABD merkezli çokuluslu þirketler dýþarýda daha ucuza imal ettikleri bazý mallarý ABDye ihraç ederek iç pazardaki rakipleriyle etkin biçimde rekabet etmektedir. Birçok durumda ise, ABD þirketlerinin dýþ filyalleri ABDye büyük çapta ihracat yapan kuruluþlar arasýndadýr. Doðrudan yatýrýmla kurulmuþ þirketlerin 1957 yýlýnda (þirketler arasý petrol satýþlarý hariç) bulunduklarý ülke dýþýna sattýklarýnýn toplam deðeri 32 milyar dolardýr. Bu deðerin 3.5 milyar dolardan fazlasý (yüzde 11) ABDye ihraç edilmiþtir. 1957 yýlýnda ABD ithalatýnýn 13.2 milyar dolar olduðu düþünülürse, bu deðerin %25inden fazlasýnýn ABD þirketlerinin dýþ filyallerince temin edilmiþ olmasý hayli çarpýcý bir olgudur. 84 Böylece günümüzde emperyalist bir ülkenin gücünü ulusal sýnýrlar içinde kalarak anlamaya çalýþmak, ABD örneðinde olduðu gibi ülkenin gerilemesinde bizzat o ülke sermayesinin ve þirketlerinin önemli rolü olduðu sonucunu vermektedir. ABDnin gücü bütün sistem içinde deðerlendirildiðinde diðer emperyalist ülkelerin geliþmesi sonucu ABDnin gerileyiþinin istatistiklerin gösterdiklerinden daha az olduðu ortaya çýkacaktýr. Ancak somutta görülen durum hiç böyle deðildir. ABD 1971de 20. yüzyýlda ilk kez ticaret dengesini açýkla kapatmýþ ve bir süre ithalatý vergilendirmek zorunda kalmýþtýr. ABD teknolojik önder olduðu halde üretimde verimlilik artýþý yavaþlamýþ ve ABD hegemonyasýnýn açýk yansýmasý olan dolar çökmüþtür. ABDnin gerileyiþi emperyalist ülkeler arasýn84 P. Sweezy, Çokuluslu Þirketler, Yeni Adýmlar, Sayý: 19-20, s. 36. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 231 daki çeliþkilerle diðer emperyalist ülkelerin sýçramalý bir geliþimle ABDye yetiþmesiyle açýklanamaz. ABDyi gerileten esas faktör, dünya sosyalist sistemi ve daha da önemlisi, ulusal kurtuluþ savaþlarýdýr. Dolarýn çöküþündeki en önemli iki faktör sürekli ödemeler dengesi açýðý ve ABDdeki enflasyon oranýnýn diðer bazý emperyalist ülkelerden daha yüksek olmasýdýr. 1971deki ticaret dengesi açýðýna kadar ABDnin sürekli ödemeler dengesi açýðý vermesinin tek nedeni askeri harcamalardýr. Bu harcamalar Avrupadaki ABD askerleri, sosyalist blokun üslerle çevrilmesi, ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn bastýrýlmasý, ilerici yönetimlerin devrilmesi vb. amacýyla yapýlmaktadýr. Ve esas olarak son iki amaç askeri harcamalarýn büyük kýsmýný yutmaktadýr. (Örneðin 1967deki açýðýn en azýndan % 40ý Vietnam Savaþýnýn sonucudur.)85 Ýtiraz olarak ABDden özellikle diðer emperyalist ülkelere yapýlan yoðun sermaye ihracýnýn da ödemeler dengesi açýðýnda önemli bir bölümünü oluþturmasý gerektiði söylenebilir. Bu görüþ iki yönden geçersizdir: Birincisi, ABDnin toplam dýþ yatýrýmlar geliri sermaye ihracýndan daha fazladýr. Ýkincisi, Batý-Avrupa ülkeleri ellerindeki muazzam dolar stoklarý karþýlýðýnda ABDden altýn yada döviz talep etseler bile, bu durum ABD için ancak kýsa vadede kötü sonuçlara yol açar. Uzun dönemde ise ABDnin sahip olduðu yabancý ülkelerdeki üretim birimleri ve hisse senetleri sonucu yalnýz Batý-Avrupa deðil, diðer bütün emperyalist ülkeler ABDye borçlu olacaklardýr. Bu nedenle sermaye ihracýndan kaynaklanan bir ödemeler dengesi açýðý uzun dönemde zayýflýk deðil, güç belirtisidir.86 ABD ödemeler dengesi açýðý ülkenin Vietnam Savaþýna giriþiyle daha da artmýþtýr. Vietnam Savaþý ABD ekonomisini de olumsuz yönde etkilemiþtir. 1965-70 arasýnda ABD imalat sanayindeki verimlilik artýþý 1960-65 dönemine göre %50 yavaþlamýþtýr. Temel neden Vietnam Savaþýdýr; birçok fabrikanýn tam kapasitede çalýþmasý sonucu daha az verimli fabrikalar üretime tekrar katýlmýþ ve verimli yatýrýmlara yöneltilebilecek kaynaklar savaþ araçlarý üretimi için kullanýlmýþtýr.87 1964 yýlýnda ABD ekonomisi boom döne85 86 87 232 Sweezy-Magdoff, The Dynamics of U. S. Capitalism, s. 160. E. Mandel, Decline of The Dollar, s. 38. E. Mandel, Decline of The Dollar, s. 8. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] mindeydi ve esas itici güç askeri masraflardan deðil özel yatýrýmlarýn artmasýndan geliyordu. 1966da durum deðiþti. Askeri harcamalar 1966nýn ilk yarýsýnda 54 milyar iken, 1966nýn üçüncü çeyreðinde 59 milyar dolara çýktý. (1964 fiyatý ile) Bu durumda askeri masraflardaki artýþ GSMHdaki büyümenin yarýsýdýr. 1966nýn ikinci yarýsýnda savaþýn ekonomi üzerinde boom etkisi baþladý.88 Vietnam Savaþýna giriþ ekonomisindeki refah dönemini bir süre daha suni olarak devam ettirdi. Örneðin 1964 ile (ABDnin Vietnam Savaþýna girmesinden önceki yýl) 1969 arasýnda ülkede askeri masraflar %58.6 artarken, fabrika ve donatým için yapýlan harcamalar da %58.2 artmýþtýr.89 Burada askeri harcamalardaki artýþýn ekonomi üzerindeki itici gücü açýkça görülmektedir. Suni olarak devam ettirilen boom ülkedeki büyük grevlerle birleþince (bilindiði gibi boom döneminde grevler çok daha etkilidir) 1960-65 döne-minde üretim sanayindeki iþçilerin nominal ücretleri yýlda %3.7 artarken, 1965-70 döneminde artýþ %6 olmuþtur.90 ABDdeki enflasyon oranýnýn artýþý da Vietnam Savaþý ile yakýndan ilgilidir. 1965 ile 1971 Mayýsý arasýnda dev askeri harcamalarý karþýlamak amacýyla piyasaya aþýrý miktarda kaðýt para çýkarýlmýþtýr. Bu dönemde ABDde dolaþýmdaki kaðýt para miktarý 42 milyardan 57 milyar dolara çýkmýþtýr.91 ABD ekonomisinin savaþ sayesinde devam eden refah dönemi uzun sürmedi. Vietnam savaþý kýsa sürede ekonomi üzerinde yýkýcý etkisini gösterdi. Verimlilik artýþýnýn düþmesi, nominal ücretlerin artýþý ve artan enflasyon oraný diðer emperyalist ülkelerin geçmiþe göre daha etkin olan rekabeti ile birleþince ABD 20. yüzyýlda ilk ticaret açýðýný verdi. 1965de 4.7 milyar fazla ile kapanan ticaret dengesi, 1971de 2 milyar dolar açýk verdi. ABD hegemonyasýnýn somuta yansýmasý dolarýn rezerv para oluþudur. Dolarýn yýkýlýþý onun genel olarak ikili fonksiyonu arasýndaki çeliþkinin þiddetlenmesinden kaynaklanýr. ABD parasý olarak dolar, ülke içinde aðýr krizlere karþý bir silah olarak, enflasyonist politikayý yürütme aracý olarak kullanýlýr; bu durumda dolar sü110. 88 M. Kalocky, The Last Phase in The Transformation of Capitalism, s. 108- 89 Sweezy-Magdoff, The Dynamics of U. S. Capitalism, s. 169. E. Mandel, Decline of The Dollar, s. 8. Kapitalizmin Ekonomi Politiði, s. 334. 90 91 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 233 rekli deðiþken (düþen) bir deðere sahip olmalýdýr. Dolarýn rezerv para oluþu ise mümkün olduðu kadar sabit bir deðeri gerektirir.92 Dolarýn deðerindeki düþüþ, diðer emperyalist ülkelerin paralarýnýn de-ðer kaybetmesinden az olduðu sürece çeliþki þiddetlenmemiþtir. Ödemeler dengesindeki açýðý artýran, ülke içinde enflasyonu körükleyen, verimliliði düþüren Vietnam Savaþý bu çeliþkiyi þiddetlendiren en önemli etkendir. Vietnam Savaþý olmasaydý bu hegemonya daha oldukça uzun bir süre devam edebilirdi. Amerikanýn uluslararasý durumunun gerçekten zayýflamasý, Vietnam Savaþýna 1965 yýlýndan sonra ABDnin karýþmasýnýn boyutlarýnýn büyümesi ile baþlar. 60larýn ikinci yarýsýnda ülkenin iyi durumdaki ticaret dengesi sürekli olarak kötüleþti ve temel nedeni ülke dýþýnda askeri harcamalar olan ödemeler dengesi açýðýnýn büyümesi, dolarýn kapitalist dünyanýn rezerv para olma durumunu sarstý. Halbuki dolarýn bu durumu ABD hegemonyasýnýn çarpýcý aracý ve açýða vuruluþu idi.93 O halde ABD ile diðer emperyalist ülkeler arasýndaki güç dengesinin bozulmasýný hýzlandýran, ABDnin mutlak üstünlüðünü nispi üstünlüðe çeviren temel etken emperyalist ülkeler arasýndaki eþitsiz geliþim deðil, geri-býraktýrýlmýþ ülke halklarýnýn (özel olarak Vietnam halkýnýn) mücadelesidir. Aslýnda bu durum, günümüzdeki baþ çeliþkinin (emperyalist ülkeler ile, özel olarak emperyalist blokun jandarmasý ABD ile, geribýraktýrýlmýþ ülke halklarý arasýndaki mücadele) somuta yansýmasýndan baþka birþey deðildir. Ýþte (geniþ anlamda düþünülmesi gereken) kapitalizmden sosyalizme geçiþin, sistemin iç dinamiðinden doðan sisteme karþý sürekli alternatifin bu iç dinamiði etkilemesi esprisi budur. Bundan dolayý, deðil kapitalizmin sürekli ve genel buhraný, özel olarak ekonomik buhran bile, sadece kapitalizmin iç dinamiðiyle anlaþýlamaz. Dünya kapitalist ekonomisinin geliþimi günümüzde yalnýzca kapitalizmin iç ekonomik yasalarýnca yönetilmemektedir, giderek artan bir ölçüde sosyalist sistem 90 93 234 E. Mandel, Decline of The Dollar, s. 105. Sweezy-Magdoff, 1970lerde Emperyalizm, s. 28. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] tarafýndan, güç dengesinin sosyalist sistemden ve sosyalizmden yana deðiþmesi tarafýndan etkilenmektedir.94 Günümüzde aktüellik kazanan III. yeniden paylaþým savaþýnýn çýkýp çýkmayacaðý sorusuna artýk açýklýk getirebiliriz. II. yeniden paylaþým savaþýndan sonra emperyalist ülkelerde sermaye temerküzünün yoðunlaþmasý, buna karþýlýk pazarlarýn daralmasý ve dünya sosyalist sistemi ve geliþen ulusal kurtuluþ savaþlarý karþýsýnda emperyalist blok tarihinde ilk kez resmi ve sürekli olarak örgütlenmiþtir. Baþlangýçta ABDnin kesin hegemonyasý altýnda olan bu bütünleþme sonucu uluslararasý iþbölümü ve karþýlýklý sermaye yatýrýmlarý artmýþ, üretimin çokuluslaþmasý geniþ ölçüde gerçekleþmiþtir. Bunun sonucu, emperyalist ülkelerin güçlerinin esas olarak ulusal sýnýrlar içinde deðerlendirilmesi günümüzde artýk geçersizdir; emperyalist sistemin bütününün göz önüne alýnmasý gerekir. Bu temelden hareketle, günümüzde emperyalist ülkeler arasýndaki iliþkilerde, çeliþki-bütünleþme diyalektiðinde aðýr basan unsur pasifistlerin iddia ettiði gibi çeliþki deðil, bütünleþmedir. Hakim unsurun çeliþki olduðunu iddia etmek, emperyalist ülkeler arasýndaki eþitsiz geliþim kanununun iþleyiþ biçiminin emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþi tarafýndan deðil de, tersini savunmak olur. Emperyalist ülkeler arasýndaki iliþkilerde, çeliþki-bütünleþme diyalektiðinde bütünleþmenin aðýr basmasý hiçbir zaman emperyalizmin saldýrgan karakterinin deðiþtiði, emperyalizmin çeliþkilerini savaþlara ihtiyaç duymadan halledebildiði anlamýna gelmez; sadece artýk savaþýn da çeliþkileri halledemeyeceði anlamýna gelir, çünkü yeni bir paylaþým savaþý emperyalizmin sonu olacaktýr. Günümüzde geri-býraktýrýlmýþ ülke halklarýyla emperyalistler arasýnda II. yeniden paylaþým savaþýný aratmayacak savaþlar sürerken, emperyalist ülkeler arasýnda yeni bir paylaþým savaþýnýn çýkamayacaðýný söyleyenlere karþý emperyalizmin saldýrgan karakterinin kaybolduðu iddia ediliyor diyerek yaygara koparmak ancak þarlatanlarýn yapacaðý iþtir. Bu sözde Maocularýn devrim için savaþmaya niyeti olmadýðý için, emperyalizmin saldýrgan yüzünü en iðrenç biçimde açýða çýkartan ve dünyanýn her yerinde süren kurtuluþ savaþlarý da tabii ki onlarý ilgilendirmez. 94 Kapitalizmin Ekonomi Politiði, s. 336. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 235 Emperyalist ülkeler arasýndaki çeliþki-bütünleþme diyalektiðinde bütünleþmenin aðýr basmasý ve bu bütünleþme içinde de ABDnin geçmiþte mutlak, günümüzde ise nispi egemenliðini kurmasý pasifistlerin iddia ettiði gibi diðer emperyalist ülkelerin ABD nin sömürgesi olduðu anlamýna gelmez. Emperyalist ülkeler arasýndaki çeliþkilerin artýk hiçbir önemi kalmadýðý anlamýna ise hiç gelmez. Aslýnda bu sözde teorik yazý üzerinde bu kadar durmak bile lüzumsuzdur. Emperyalist blok içindeki bütünleþmeden, kapitalizmi iç dinamikle geliþmiþ diðer emperyalist ülkelerde ABDnin kendine baðýmlý bir tekelci burjuvazi oluþturduðu savunuluyor sonucunu çýkarmak için, kiþinin ya aptal ya da pasifist olmasý gerekir. Emperyalist ülkelerin belli ölçüde bütünleþmeleri ve aralarýndaki çeliþkilerin askeri plana yansýmamasý Kautskynin ultra-emperyalizm teorisinin doðrulandýðý anlamýna da gelmez. Ultra-emperyalizm, emperyalistlerin aralarýnda anlaþarak dünyayý barýþ içinde birlikte sömürmeleri demektir. Günümüzde ise, emperyalist ülkeler arasýndaki çeliþkiler kaybolmamýþ, sadece alternatif ve potansiyel gücün durumu sonucu çeliþkinin askeri plana yansýma olanaðý kaybolmuþtur. Emperyalistler ultra-emperyalizm teorisinde iddia edildiði gibi kendiliklerinden deðil, zorunlu olarak bütünleþmektedir.Özetlersek, günümüzde emperyalistler arasý yeni bir paylaþým savaþýnýn çýkamayacaðý üç temele dayanýr: 1- Emperyalist sisteme karþý güçlü bir alternatifin sürekli varoluþu ve bunun emperyalist ülkeleri birlikte hareket etmeye zorlamasý, 2- Emperyalist sistemdeki bütünleþmenin uluslararasý iþbölümünü hýzlandýrmasý, yabancý ülkelerde üretim birimlerinin kurulmasý. (ABD, Batý-Avrupada neyi tahrip edecektir; çoðunluðu stratejik sektörlerde olan ve hisse senetlerine veya bizzat mülkiyetine sahip olduðu üretim birimlerini mi?) Mahir Çayan yoldaþ Kesintisiz Devrim II-IIIde emperyalistler arasýnda yeni bir savaþýn çýkmamasýný iki nedene baðlar: Sosyalist sistemin ve ulusal kurtuluþ savaþlarýnýn gücü ve nükleer silahlarýn insanlýðý yok edecek seviyeye gelmesi. Bu nedene emperyalist ülkeler arasýnda üretim temeline dayanan bütünleþmeyi ve eþitsiz geliþim kanununun deðiþen niteliðini de eklemek gerekir. 236 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 3- ABDnin emperyalist blok içindeki mutlak üstünlüðünün nispi üstünlüðe dönüþmesi, ABDnin zayýflamasý birincil olarak emperyalistler arasý eþitsiz geliþme kanununun iþlemesi sonucu gerçekleþmediðinden emperyalist blok içinde ABDye karþý güçlü bir alternatif ortaya çýkamamýþtýr. (Örneðin, diðer bütün emperyalist ülkelerin toplam askeri gücü ABDnin yanýnda çok zayýf kalmaktadýr) Zaten III. yeniden paylaþým savaþýnýn kaçýnýlmazlýðý konusunda bin dereden su getirenlerin, bu savaþýn kimlerin arasýnda çýkabileceði konusunda hiçbir fikirleri olmamasý da bundandýr. Günümüzde emperyalist ülkeler arasýnda yeni bir paylaþým savaþý çýkma ihtimalinin bulunmamasý gelecekte de ayný durumun geçerli olacaðý anlamýna gelmez. Ancak bir nokta kesindir: Emperyalistler arasýndaki çeliþkilerin þiddetlenmesinde eþitsiz geliþme kanununun rolü ikincildir; günümüzde bu kanun klâsik biçimde iþlememektedir. Bu çeliþkiyi þiddetlendirecek olan temel unsur, pazarlarý daraltan, en güçlü emperyalist ülkeleri zayýflatan ulusal kurtuluþ savaþlarýdýr. Çeliþkinin þiddetlenmesiyle emperyalist ülkeler arasýnda biçimi önceden bilinemeyecek bir savaþ çýkabilir. Bize düþen, emperyalistler arasýndaki çeliþki derinleþecek diye beklememek, Halk Savaþlarýný yaygýnlaþtýrarak çeliþkiyi derinleþtirmektir. 2- Ekonomik Buhranýn Aðýrlaþmasý Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn III. dönemi içinde ortaya çýkan önemli deðiþmelerden ikincisi ekonomik buhranýn aðýrlaþmasýdýr. III. bunalým döneminde ekonomik buhranlarýn þiddeti azalmýþ, buna karþýlýk buhran geçmiþe göre süreklilik kazanmýþ, klâsik dört aþamalý cycle iki aþamaya inmiþtir (durgunluk ve toparlanma). Böylece kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn ekonomik buhrandan etkilenmesi geçmiþe göre nispi olarak azalmýþtýr. Günümüzde ise, ekonomik devrevi hareketinde durgunluk döneminin sarsýcý etkisi artmýþtýr; bunun nedeni emperyalizmin þiddetli buhranlara karþý kullandýðý alternatiflerden birisi olan enflasyonist politikanýn geri tepmesi, ya enflasyon ya da buhran ikileminin kaybolmasýdýr. Enflasyon ve buhran artýk birlikte görülmektedir. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 237 Fiyat artýþlarý ve ekonomik buhran ilk kez 1958de birlikte görülmüþtür. Emperyalist-kapitalist sistemin girdiði son bunalýmda ise bir deðiþiklik söz konusudur: Fiyat artýþlarý bunalýmla bir arada geliþmektedir. Halbuki 1957-58 bunalýmýna kadar buhranlarda genel fiyat düzeyi düþmekte idi. Ýlk kez Ýkinci Dünya Savaþýndan sonra en önemli bunalým olan 1957-58 bunalýmýnda üretimde ve istihdamda büyük bir düþüþ ile genel fiyat düzeyinde bir artýþ bir arada görülmüþtür.95 1958de ekonomik buhranla beraber görülen fiyat artýþlarý enflasyonist politikanýn artýk eskisi kadar geçerli olmadýðýný gösteriyordu; buna raðmen tekelci kapitalizm enflasyonist tedbirlerle buhrandan çýkabildi. Günümüzde ise fiyat artýþlarý, 1958in aksine büyük boyutlara ulaþmýþtýr. Buhrandan kurtulmak için enflasyon silahýnýn geniþ ölçüde kullanýlmasý fiyatlarý daha da artýrýp buhraný derinleþtirecektir. Keynesci enflasyonist politika aðýr ekonomik buhranlara karþý bir süre baþarýyla kullanýlmýþtýr. Yüksek devlet harcamalarýna (bunlarýn önemli bölümü silahlanma için kullanýlmaktadýr) dayanan bu uygulama buhranýn geliþimini belli bir aþamada durdurma çabasýna dayanmaktadýr. Kapitalist ekonomide buhranlar, genellikle tüketim mallarý sektöründe baþlar ve üretim mallarý sektörüne sýçrayarak geliþir. Buhranýn þiddetini ikinci sektöre yansýma derecesi tayin eder. Özellikle bu dönemde çok artýrýlan devlet harcamalarý ve para emisyonu üretim mallarýna talep yaratarak buhranýn bu sektörü etkileme derecesini azaltýr, buhran dondurulur. ... son on yýllarýn deneyi, ekonomiyi suni olarak canlandýrmak için kullanýlan enflasyonist tekniklerin ve tekelci kapitalizmin çeliþkilerini çözemeyeceðini ve de esas olarak belli baþlý durgunluk eðilimini tersine çeviremeyeceðini yeterli kanýtlarla göstermiþtir. Gerçekte, ticari durgunluklarý hafifletmek ve iþler yaratmak için kullanýlan yöntemler yeni çarpýklýklarýn ve dengesizliklerin doðmasýna yardým eder ki, bu da daima enflasyonist tedbirleri davet eder ve tüm ekonomiyi bu uyarýlara düþkün hale 95 238 Günümüzde Emperyalist Sömürü Mekanizmasý, s. 12, TÝB yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] getirir.96 Kapitalist ekonomi aðýr krizlerden kurtulabilmek için gittikçe daha fazla desteðe, suni uyarýlara ihtiyaç duyar. Ancak enflasyonist nitelikte bir satýn alma gücünün yaratýlarak buhranýn dondurulmasý ancak enflasyon oraný düþük olduðu zaman mümkündür. Herhangi bir dýþ etken olmadýðý takdirde, özel ve kamu borçlarýnýn büyümesiyle artan enflasyon, yýllarca süren borç birikimi sonucu ekonomiyi tehdit eder duruma gelmiþtir. Artýk devlet harcamalarýný daha fazla artýrmak veya geniþ ölçüde para emisyonuna baþvurmak geçerli çözümler olmaktan çýkmýþtýr. Bu olgu kendini en açýk biçimde ABDde faiz oranýnýn yükselmesi biçiminde göstermiþtir. Durgunluk döneminde düþmesi gereken faiz oraný, enflasyon oranýnýn yükselmesi ve Federal Rezerv Bürosunun para arzýný kýsýtlamasý sonucu artmaktadýr. Günümüzde emperyalist ülkelerde kendini gösteren ekonomik durgunluðun silahlanma harcamalarýnýn oldukça yüksek bir seviyede olduðu sýrada ortaya çýkmasý, ekonominin askerileþtirilmesinin de kapitalizmi kurtaramayacaðýný açýkça ortaya koymuþtur; aslýnda bu durum enflasyonist uygulamanýn iflasýnýn yansýmasýndan ibarettir. Emperyalist ülkelerde 1974 baþlarýnda ortaya çýkan ekonomik durgunluðun yeni özelliklerini kasýtlý olarak yanlýþ deðerlendiren, buhraný aþýrý ölçüde büyüten buhran spekülatörleri türemiþtir ülkemizde. Ýddiaya göre, emperyalizmin tarihinde böyle buhran görülmemiþtir. Sorun, sürekli ve genel bunalým yönünden ele alýnsaydý doðru olabilirdi; ancak ekonomik buhranýn oluþturduðu ve oluþturacaðý þartlarýn milli bunalýmýn þartlarýný oluþturacaðý iddia edildiðinden, sorun, temelde ekonomik bunalým yönünden ele alýnmaktadýr. Amaç gerçeklerin bilimsel analizi deðil de çýðýrtkanlýk olunca, ekonomik bunalýmýn analizinden doðal olarak bazý yeni metodlar bulunur. Önce üretimde, hisse senetlerinin deðerlerinde düþüþ, iþsizlik ve enflasyon oranýnýn artýþý gibi rakamlar, araya yükselip yükselip de birden düþen cinsinden birkaç da grafik yerleþtirilir ve ekonomik konularda fazla bilgisi olmayan bir okuyucu da bu dehþet verici kanýtlar karþýsýnda ekonomik buhranýn ne kadar 96 H. Magdoff, Enflasyon Üzerine, Aþama, Sayý: 2, s. 9. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 239 aðýrlaþtýðýný hemencecik anlar (!) 1974 baþlarýnda emperyalist sistemde kendini hissettiren ekonomik buhran metropoller açýsýndan bilimsel olarak incelendiðinde gerçeðin hiç de böyle olmadýðý görülür. Buhran tüketim mallarý sektöründe baþlamýþ ve özellikle dayanýklý tüketim mallarý satýþý düþmüþtür. ABDde ev yapýmý Ekim 1972den beri %50, oto üretimi ise 1974ün ilk dokuz ayýnda geçen yýlýn ayný dönemine göre %25 düþmüþtür.97 Tüketim mallarý sektöründe baþlayan buhran iþsizliði artýrýr ve bu sektörün donatým mallarýna olan talebi düþer. Ancak birinci sektörde buhran baþladýðý halde ikinci sektörde üretim bir süre daha eski seviyesinin altýna düþmez; bunun nedeni geçmiþte verilen sipariþlerdir, üretim mallarý üretiminin uzun bir süre almasýdýr. Sipariþ verildiði anda, sipariþin gerçekleþtiði an arasýndaki gecikme, buhranýn hazýrlanmasýnda önemli bir rol oynar.98 Donatým mallarýna olan talep yavaþ deðil aniden düþer, fabrikalar kapanýr ve iþsizlik artar. Ýkinci sektördeki buhran birinci sektördekini daha da aðýrlaþtýrýr ve buhran derinleþerek devam eder. Buhranýn þiddeti ikinci sektöre yansýma derecesine baðlýdýr. 1974de ABDde toplam mal ve hizmet arzý azaldýðý halde, sermaye mallarý için yapýlan harcamalar artýþ göstermiþtir. (Sabit fiyatlarla) Harcamalar sadece geçmiþ sipariþlere ait deðildir, yeni istekler de halen artmaktadýr.99 1975 içinde, üretim araçlarýnda modernleþme eðiliminin güçlü kalmasý veya pek az düþme göstermesi beklenmektedir. Tüketim mallarý sektöründe baþlayan buhranýn üretim mallarý sektörüne ne ölçüde yansýyacaðý henüz belli deðildir; buhran iki aþamalý cycle teorisine uygun olarak oldukça yavaþ geliþmektedir. Sadece artan enflasyon oraný sonucu durgunluk etkileri geçmiþe göre daha fazla þiddetlenmiþtir. 3- Dünya Pazarlarýnýn Önemli Ölçüde Geniþlemesi Emperyalizmin III. bunalým dönemi içinde meydana gelen önemli deðiþimlerden üçüncüsü emperyalist-sosyalist blok iliþkilerinin geliþmesidir. 97 98 99 240 U. S. News and World Report, 11 Kasým 1974. E. Mandel, Marksist Ekonomi El Kitabý, Sayý: 2, s. 65, Ant yay. Fortune, Haziran 1974, s. 32. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] II. yeniden paylaþým savaþýndan sonra dünya pazarlarýnýn 1/3ünün emperyalizmin kontrolü dýþýna çýkmasý, özellikle savaþta yýkýlan emperyalist ülkelerin imarýnýn tamamlanmasý ve 1958 buhranýndan sonra, kendini þiddetle hissettirmiþtir. Ýçeride ekonomisini askerileþtirilmesi, üretim sürecinin çokuluslaþmasý ve geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin emperyalizmin güdümü altýnda pazar ekonomisine açýlmasý, talep yetersizliðine çare olmuyor ve sonunda kaçýnýlmaz olarak tekeller arasýnda pazar elde etme savaþý sertleþiyordu. Emperyalizme yeni ve geniþ pazarlar gerekti. Bu pazarlar dünyanýn 1/3ünü kaplayan ve sürdürülen soðuk savaþ sonucu çeþitli ticaret kýsýtlamalarýyla geniþ ölçüde emperyalist dünya pazarlarýnýn dýþýna çýkan sosyalist ülkelerden baþkasý olamazdý. Böylece 1969dan itibaren bloklar arasý barýþ, yumuþama gibi deyimler emperyalistler tarafýndan sýk sýk kullanýlýr oldu. Emperyalizm için barýþ sorunu aslýnda pazar sorunudur. Emperyalizmin yeni pazarlar kazanmasýna ve mevcut pazarlarý geniþletmesine yarayacaðý için barýþ istemektedir. Dünya ticaret hacminin geniþlemesi ve karþýlýklý anlaþmalarla emperyalistlerin sosyalist blokun iç pazarýna girmeleri büyük önem taþýmaktadýr; bunun için gerekirse bazý tavizler de verebilir. (Sovyetler Birliðinin ABD dýþ ticaretinde en ayrýcalýklý ülke durumuna getirilmesi, Taiwanýn bir kenara itilmesi gibi) Böylece emperyalistler önlerinde açýlan bu geniþ pazar sayesinde nispi olarak ferahlayacaklardýr. Bloklar arasý yumuþama kapitalizmle sosyalizm arasýndaki mücadelenin durduðu anlamýna gelmez; sadece mücadelede bazý biçim deðiþiklikleri olmuþ, sosyalist bloka karþý uygulanan ticaret kýsýtlamalarýnýn çoðu kaldýrýlmýþ, dünya ticaret hacminin büyümesi saðlanmýþtýr. Sosyalist ve emperyalist blok arasýnda geliþen ticaretin yapýsý çok önemlidir. Sosyalist ülkelerin ileri teknolojiye, emperyalist ülkelerin ise üretim sürecini rahatlatacak hammaddelere ve artýdeðeri gerçekleþtirmeye ihtiyacý vardýr. Sosyalist ülkeler, emperyalistlere çeþitli hammaddeler satmakta, karþýlýðýnda yiyecek maddeleri, makineler ve iþlenmiþ ürünler almaktadýr. Bu tür ticaretin doðal sonucu, bloklar arasýndaki ticaret dengesinin geniþ ölçüde emperyalist blok lehine kapanmasýdýr. Örneðin, 1973de ABDnin Sovyetler Birliði ve Çin ile yaptýðý ticaret ABD lehine 2 milyar dolar fazla ile kapanmýþtýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 241 1969de Comecon-AET ticaretinin yapýsý incelenecek olursa: Makineler, kimyasal maddeler ve ulaþtýrma malzemeleri Comeconun ithalatýnýn %82sini; yiyecek, hammadeler ve yakýtlar ise ihracatýn %60ýný meydana getirmektedir. Ayný durum Sovyetler Birliði-ABD ticareti için de geçerlidir, tek fark ABDnin büyük miktarda tarým ürünleri ihracýdýr. 1973de ABDnin Sovyetler Birliðine ihracatý 1.171 milyon dolar (809 milyon yiyecek ve içecek, 195 milyon makine, 16 milyon kimyasal maddeler, 151 milyon diðerleri), ithalatý ise 208 milyon dolardýr. (112 milyon hammaddeler, 76 milyon pet rol ve ürünleri, 20 milyon kürk ve elmas) Geniþleyen ticaret hacmi sosyalist ülkelerin çeþitli tekellerle yaptýklarý üretim birimleri kurma anlaþmalarý düþünüldüðünde önemsiz kalmaktadýr. Bir ABD þirketiyle gübre fabrikasý kurulmasý için yapýlan tarihin kaydettiði en büyük anlaþma (8-20 milyar dolar) sadece bir örnektir. Çin Halk Cumhuriyeti ile emperyalist blok arasýndaki ticaret de benzer bir durum gösterir. 1950-1971 arasýnda Çin-ABD ticareti azdýr. 1971 Mayýsýnda ABD, Çin için konan ticaret kýsýtlamalarýnýn bir kýsmýný kaldýrdý. Þubat 1972de Nixonun Pekin ziyaretinden sonra Çin-ABD ticareti geniþlemeye baþladý. 1971de toplam 5 milyon dolar olan ticaret hacmi, 1972de 92.3 milyon dolara yükseldi. (60 milyon dolar ABD nin ihracatý) Ayrýca Çin, ABDden 190 milyon dolarlýk çeþitli uçaklar almýþ ve ABD tekellleriyle üretim birimleri kurulmasý için anlaþmalar imzalamýþtýr. ABD-Çin ticaretinde tarým ürünleri önemli yer tutmaktadýr. 1972de 60 milyonluk ABD ihracatýnýn 33 milyonu buðday, 23 milyonu mýsýr, 2 milyonunu da bitkisel yað satýþlarýdýr. Þubat 1973de Çinin 78 milyon dolar deðerinde pamuk aldýðý açýklandý; bu 1973 de ABDnin bütün dünyada satmayý planladýðýnýn %10udur. Ýki hafta sonra Çin 17 milyonluk bir alým daha yaptý. ABD ekonomisi yýllardýr tarýmsal ürün fazlasýnýn sýkýntýsýný çekmektedir. ABD tarým ürünleri, AET ülkelerinin kendi tarým ürünlerini korumak için koyduklarý gümrük duvarlarý sonucu bu ülkelere girememektedir. Zaman zaman bu gümrük duvarlarýnýn kaldýrýlmasý için iþi açýk tehdide kadar vardýrmaktadýr. ABD Sovyetler Birliðinin büyük tahýl ithalatý ile birlikte düþünüldüðünde Çinin tarým ürünleri almasýnýn ABD ekonomisinde nasýl bir fer- 242 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ahlama yaratacaðý açýktýr. (Örneðin, 1972de Sovyetler Birliði ABD tarým üretiminin 1/4ünü satýn almýþtýr) ABD-Sovyetler Birliði ticaret anlaþmalarýnýn feshedilmesi ticaretin geliþimini engellemeyecektir. Sovyetler Birliði artan ticaret hacminden yanadýr; ABD için ise sorun büyük önem taþýmaktadýr ve ABD gerekirse daha fazla taviz verecektir. 4- Yeni-Somürgecilikte Deðiþim Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn III. döneminde ortaya çýkan deðiþmelerden bizi en çok ilgilendiren geri-býraktýrýlmýþ ülkelerle ilgili olanýdýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde uygulanan yeni-sömürgecilik metodlarý kýsa sürede baþlýca iki sorunla karþýlaþmýþtýr: Birincisi, halk kitlelerinin durumuyla ilgilidir. III. bunalým döneminde yenisömürgecilik metodlarýyla emperyalizm kitlelerin günlük somut hayatýndan geniþ ölçüde çekilmiþ, varlýðýný gizleyebilmiþtir. Ancak III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde uygulanan yöntemler emperyalizmin eski sorunlarýný bir dereceye kadar çözmüþ, yerine eskilerinden hiç de daha az tehlikeli olmayan yeni sorunlar getirmiþtir. Ülkede emperyalizme baðýmlý olarak yukardan aþaðýya geliþtirilen kapitalizm, üretici güçlerin geliþimini iç dinamiðin doðrultusundan saptýrarak dýþa baðýmlý kýlmýþtýr. Saptýrýlan iç dinamiðin sonucu kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmý ülkeye þiddetle yansýmakta ve henüz olgunlaþmamýþ olsa bile ülke altýndan en üstüne kadar sürekli kriz içinde yaþamaktadýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki sürekli kriz ve bundan kaynaklanan kitlelerin yüksek potansiyeli emperyalizm için büyük tehlikedir. Ýkinci sorun, ülkedeki iç pazarýn daha fazla geniþletilmesi ve buna baðlý olarak emperyalizmle yerli hakim sýnýflar arasýndaki ittifakta meydana gelen deðiþimlerdir. Emperyalizm baþlangýçta ülkedeki hakim sýnýflarýn tümüyle ittifak kurar. Baþlangýçta tekelci burjuvazi henüz güçsüz olduðundan feodaller ve ticaret burjuvazisinin çeþitli kesimleri ittifak içinde emperyalizmin temel dayanaðý olurlar. Zaman içinde tekelci burjuvazi emperyalizmin en gözde müttefiki olarak geliþir; emperyalizmle baþtan bütünleþmiþ olan iþbirlikçi-tekelci burjuvazi içinde, sanayi burjuvazisi aðýr basar. Bu aðýr basýþ iki temelden kaynaklanmaktadýr: Birincisi, ül- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 243 kede dýþa baðýmlý olarak kapitalizmin geliþtirilmesi ve dayanýklý tüketim mallarý üreten bir sanayinin kurulmasý (donatým mallarý, temel bazý maddeler ve patent haklarý dýþardan gelir). Ýkincisi, geliþtirilen kapitalizm ve geniþletilen iç pazar bir süre sonra öyle bir seviyeye gelmiþtir ki, iç pazarýn hakim sýnýflar arasýndaki uyum veya pek az sürtüþme devam ettirilerek daha fazla geniþletilmesi artýk olanaksýzdýr. Ülkedeki feodal iliþkiler geniþ ölçüde tasfiye edilmiþ, merkezi devletin otoritesi yayýlmýþ ve tekelci burjuvazi sanayi mallarý daðýtým örgütünü kurmuþtur; artýk feodaller ve özellikle ticaret burjuvazisinin bir kýsmý iç pazarýn geniþlemesini engellemekte ve yerli tekelci burjuvazinin zararýna artý-deðerin bir kýsmýna el koymaktadýr. Hakim sýnýflar içindeki hiyerarþinin yeniden düzenlenmesi gereklidir; bazý sýnýflarýn etkinliðinin azalmasý bazýlarýnýn ise tamamen silinmesi gerekmektedir. Bu düzenlemeden en çok toprak aðalarý ve aracý-tefeci zarar görür; ancak ülkenin durumuna göre iþin ucu tarým ve büyük ticaret burjuvazisine kadar uzanabilir. Emperyalizmle bütünleþmiþ olarak güçlenen tekelci burjuvazi içindeki hakim unsuru oluþturan sanayi burjuvazisi diðer sýnýflar üstünde etkinlik kurmaya, sömürüyü kendi lehine disipline etmeye, iç pazarýn daha fazla geliþimini önleyen engelleri ortadan kaldýrmaya çalýþýr. Sanayi burjuvazisi emperyalizmle bütünleþmiþ olarak geliþtiðinden, ülkedeki kapitalizm gerçek bir sanayi kapitalizmi olmadýðýndan, sömürüyü kýsa sürede diðer sýnýflar aleyhine disipline edecek güce tek baþýna sahip deðildir. Bu durumda iki alternatif vardýr: Birincisi, uzun dönemde diðer sömürücü sýnýflarla anlaþarak, onlarýn çýkarlarýný da geniþ ölçüde gözeterek gerekli düzenlemeleri yapmak; bu durumda iç pazarýn geniþlemesi oldukça yavaþ olacaktýr. Ýkincisi ise, tekelci sanayi burjuvazisinin kendisine (dolayýsýyla emperyalizme) kýsa süreli de olsa yeni destekler bulmasýdýr, bunlar orta ve küçük-burjuvazi olabilir. Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn III. döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde özünde reformist bir strateji uygulanmýþtýr. Ülkede kapitalizmin dýþa baðýmlý olarak geliþtirilmesi ve gerçekleþtirilen bazý reformlar yerli hakim sýnýflarýn bütünüyle birlikte yürütülmüþtür. Günümüzde ise ülkede geliþtirilen kapitalizmin ve geniþletilen iç pazarýn ulaþtýðý seviye, kýsa dönemde iç pazarýn 244 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] hýzla geliþtirilmesinin sýnýflar arasýnda uyum veya pek az sürtüþme ile gerçekleþtirilmesini olanaksýz kýlmaktadýr. Ülkede, ayný zamanda saptýrýlan iç dinamik sonucu en altýndan en üstüne kadar bütün alanlarda henüz olgunlaþmamýþ da olsa bir sürekli milli kriz içindedir. Artýk ülkedeki kapitalizmin sosyal zýtlýklarý daha az artýrýcý, daha dengeli biçimde geliþtirilmesi söz konusudur. Emperyalistler bu ikili amaca ulaþmak için tarým ve tarým dýþý küçük üreticiliði destekleyeceklerdir. Bütün tarihi geliþim sürecinde küçük üreticiliði tasfiye etmeye çalýþmýþ olan tekelci kapitalizm can çekiþmesini biraz daha uzatmak için geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde küçük üreticiliði destekleyecektir. Bu stratejinin temelinde, tarýmda ve tarým dýþýnda (geribýraktýrýlmýþ ülkelerde nüfusun çoðunluðu genellikle tarýmda toplandýðýndan) özellikle tarýmda, küçük üreticiliðin desteklenmesi, onlarýn kooperatifler ve diðer vasýtalarla örgütlenerek tekelci sermayeye baðlanmasý ve böylece küçük üreticiliðin ömrünün uzatýlmasý, yani proleterleþme sürecinin yavaþlatýlmasý yatar. Böylece ülkede kapitalizmin daha dengeli, sosyal zýtlýklarý daha az artýrýcý biçimde geliþtirilmesi mümkün olacaktýr. Ýþbirlikçitekelci burjuvazi ve özel olarak tekelci sanayi burjuvazisi toprak ve tarým reformu, vergi reformu, üretim ve tüketimin daha örgütlü þekle getirilmesini (kooperatifleþme) savunacaktýr. Bu reformlar emperyalizmin koyduðu sýnýrlar içinde yapýldýðýnda ona zarar deðil fayda getirir. Böylece tekelci sanayi burjuvazisi yüzüne ilerici ve reformcu maskesini takarak ve küçük üreticiliðin desteklenmesi ve örgütlenmesini saðlayacak reformlarý savunarak orta ve küçük-burjuvaziyi yanýna çekecek ve böylece yeni uygulamaya karþý direnen hakim sýnýflarýn diðer kesimlerine karþý etkin biçimde mücadele edebilecektir. Emperyalizm-yerli hakim sýnýflar ortaklýðý böylece emperyalizm-yerli tekelci sanayi burjuvazisi ve orta ve de küçük burjuvazinin desteðine dönüþecek; geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde reformizmin sosyal tabaný deðiþecektir. Bu uygulama esas olarak ülkede dýþa baðýmlý olarak geliþtirilen kapitalizmin belli bir seviyeye geldiði (Türkiye de buna dahildir) ülkeler için geçerlidir. Emperyalizmin ülkeye geniþ ölçüde giriþi ve kapitalizmin geliþtirilmesinin nisbeten geri olduðu ülkeler- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 245 de küçük üreticiliðin desteklenmesi, kapitalizmin sosyal zýtlýklara daha az yol açýcý ve daha dengeli geliþtirilmesi amacýna yönelmiþtir. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde emperyalizmin yeni stratejisi en iyi biçimde Dünya Bankasý programý ve verilen krediler incelenerek anlaþýlabilir. Emperyalist ülkelerin tarihinde ilk kez resmi ve sürekli olarak örgütleniþini temsil eden Dünya Bankasý, faaliyetinin ilk 5 yýlýnda (1947-52) esas olarak yýkýlan emperyalist ülkelerin onarýmý amacýyla kredi vermiþtir. 1959da IFC ve 1961de IDAnýn kurulmasý ve 1968den sonra emperyalist ülkelere verilen kredilerin çok azalmasýyla Dünya Bankasý faaliyetini tamamen geri-býraktýrýlmýþ ülkelere yöneltmiþtir. Bu dönemde ABDnin ekonomik gücünün zayýflamasýyla AID kredileri de çok azalmýþ ve Dünya Bankasýndaki oy oranlarý ülkelerin ekonomik gücüne göre ayarlandýðýndan ABD bu örgütteki eski etkinliðini kaybetmiþtir. ABD oylarýnýn toplam içinde yüzdesi 1947de 35,07 iken, 1972de 23,24dür. 1972de Dokuzlu AETnin oy oraný ise 27,80dir. Böylece Dünya Bankasý ABDnin oy oranýnýn azalmasýyla gerçek anlamda bütün emperyalistlerin çýkarlarýný temsil eden bir örgüt olmuþtur. Dünya Bankasýnýn kredilerinin birinci amacý geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki bazý alt yapý tesislerini tamamlamak ve böylece iç pazarýn geniþletilmesi ve sanayi yatýrýmlarý için ilk adýmlarý atmaktýr. ... Dünya Bankasý kredilerinin büyük kýsmýnýn enerji üretimi ve ulaþýma ayrýldýðýný açýklayan bu görüþ (1950), 1970de deðiþmiþtir (...) Bu konuda çok þey yapýlmýþtýr ancak daha fazla yatýrým hala gerekmektedir.100 Dünya Bankasý kredilerinin geliþiminde sadece Banka ve AID yi incelemek yeterlidir. Bütünüyle sanayi kredileri veren IFC nin rolü küçüktür. (30.6.1971e kadar verilen toplam kredi 19.953 milyondur. IFCnin payý ise 200 milyon dolardýr.) Dünya Bankasý ve IDAnýn günümüze kadar, deðiþik dönemlerde geri-býraktýrýlmýþ ülkelere baþlýca amaçlarla verdikleri krediler incelenecek olursa: (Rakamlar toplam içindeki yüzdeyi göstermektedir) 1963e kadar 1964-68 1969-73 1974 100 246 World Bank Since Bretton-Woods, s. 460. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Tarým Endüstri Enerji Ulaþým 8,6 14 35 38 12,3 12 29 29 20 14 17,5 25 22 17,5 18 22 Tarýma verilen kredilerdeki belirgin artýþ açýkça görülmektedir. 1963e kadar önemsiz olan tarým kredileri, 1974de ulaþým için verilenle birlikte toplam kredilerin en büyük bölümünü oluþturmaktadýr. Genel stratejide tarýmýn aðýrlýk kazanmasýnýn nedenleri: Ýþsizliðin ve þehirleþmenin artýþý ve bir dizi sosyal, politik, ekonomik ve teknolojik deðiþme ile yaratýlan sorunlardýr.101 Geliþimden saðlanacak faydalarý özellikle toplumun fakir tabakalarý arasýnda yayacak projelere önem verilmiþtir. Tarýmsal kredilerin yapýsý da önemlidir; daha önceleri kredilerin çoðunluðu genellikle zengin çiftçilerin iþine yarayan sulama için gerekli baraj ve kanal yapýmýna ayrýlmýþken, þimdi de çiftçilik faaliyetlerine yönelmiþtir. Kredilerden fakir küçük çiftçilerin faydalanmasýna özellikle dikkat edilmektedir. 1968-72 arasýnda 5 hektardan az topraða sahip olanlar için uygulanan tarýmsal projelerin yüzdesi 17den 50ye, 10 hektardan az topraða sahip olanlar için yüzde 37den 67ye çýkmýþtýr. Buna karþýlýk 100 hektardan fazla topraða sahip olanlar için yüzde 17den 4e düþmüþtür. Bu rakamlar tarýmsal kredilerin esas olarak kime yöneltildiðini açýkça ortaya koymaktadýr. Emperyalizmin geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde uyguladýðý bu yeni yöntemi ülkemize gelen bir Dünya Bankasý uzmaný da doðrulamýþtýr: Dünya Bankasýnýn kredi daðýtýmýnda gelir daðýlýmýnýn yeni bir kýstas olduðunu söylemek tam doðru deðil. Ancak bu intibaý veren olay Dünya Bankasýnýn son güvernörler toplantýsýnda banka baþkaný Mc. Namaranýn yaptýðý yýllýk konuþma olmuþtur. Bu konuþmada geliþmekte olan ülkelerden büyük bir grubun geliþmenin 101 World Bank / IDA-Annual Report, 1971, s. 7. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 247 meyvalarýndan tam olarak faydalanamadýklarý, bunun için geliþme politikasýnda nüfusun imkanlardan faydalanamayan kýsmýna yönelmiþ özel bir gayret gösterilmesi gerektiði ifade edilmiþtir. Ve buna paralel olarak da Bankada gelir daðýlýmý kriteri proje deðerlendirilmesi içinde daha ciddi bir kriter olarak kullanýlmaya baþlanmýþtýr (...) Fakat biz ayrýca, Dünya Bankasýndan nüfusun en az gelir alan %40ýnýn durumunu incelemeye baþladýk, çeþitli ülkelerde ve bu grubun gelirinin artýrýlmasý ve gelirinin artýrýlmasý sýrasýnda daha verimli olarak istihsale katýlmalarýný araþtýrma yoluna girdik. Bu, þöyle bir netice ortaya çýkardý: Geliþmekte olan ülkelerde tipik olarak en az geliri olan %40 ya tarýmda topraksýz olarak, tarým iþçisi olarak bulunuyor, yahut, tarýmdan endüstriye geçiþ yeri olan inþaat sektöründe bulunuyor. Zaman zaman istihdam edilen bir iþçi olarak, veyahut gizli iþsiz olarak büyük þehirlerde yýðýlmýþ olarak bulunuyor.102 Emperyalizmin geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde uyguladýðý bu yeni strateji karþýsýnda özellikle pasifistlerimiz derin bir þaþkýnlýk içindedir. Bir yandan 12 Mart sonrasýnda ülkemizde oynanan oyunu doðru kavrayarak, eylemlerini sürdüren ve tekelci sanayi burjuvazisinin orta ve küçük-burjuvazinin desteðini kazanmak için oynadýðý oyunu bozan silahlý devrim hareketine saldýrýrlar; diðer yandan da yeni stratejinin baþ uygulayýcýsý 11 Bakaný burjuva reformisti ya da küçük burjuva radikali olarak deðerlendirirler. Emperyalizmin sol gösterip sað vururken pasifistlerimiz de saðlarýný sollarýný þaþýrmýþlardýr! Ülkemizde tekelci sanayi burjuvazinin bir teorisyeni yeni uygulamayý sosyalist geçinenlerden daha iyi anlamýþtýr: ... ileri toplumlarda tarým en büyük boyda iþletmelere dönüþtürülürken geri toplumlarda küçük üreticilik stratejisinin benimsenmesi, hiç kuþkusuz, köylülüðün siyasal etkinliðine gösterilen tepkinin sonucudur. Dünya Bankasý araþtýrmasý, Batýda adeta bir anlayýþ deðiþikliðini belirtir. Toprak reformu sloganýnýn benimsenmesi, yoksul üreticinin desteklenmesi, topraksýz köylüye iþ ve top102 248 A. Karaosmanoðlu ile Sohbet - Özgür Ýnsan, Sayý: 16, s. 21. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rak verilmesi gibi ilkeler yakýn yýllara kadar yalnýz sol uygulamalar sayýlmýþlardýr.103 Tarýmýn ve özel olarak küçük üreticiliðin desteklenmesi esas olarak 1968den sonra uygulandý. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde Dünya Bankasý adýna araþtýrmalar yapan Pearson Komisyonu ayrýca kooperatifçiliðin de desteklenmesi gerektiðini belirtti. 1969 dan itibaren geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin herbiri için geliþme planý hazýrladý. Dünya Bankasý baþkaný yeni geliþme planýnýn nasýl uygulanmasý gerektiðini þöyle anlatýr: Sonuç olarak, geliþen ekonomilerin kritik sorunu geliþim derecesi deðil, geliþmenin niteliðidir. Hýzla geliþmek isteyen bu ülkelerde nüfusun en fakir %40ý geniþ ölçüde ihmal edilmiþtir. O halde bu hükümetlerin görevi geliþme planlarýný yeniden ayarlamak ve böylece halklarýnýn bu en fakir ve en kalabalýk kýsmýnýn durumunu iyileþtirmektir. Hükümetler ekonomik geliþmeden fedakârlýk yapmadan bunu yapabilirler. Ancak gerekli insan ihtiyaçlarý konusunda (beslenme, barýnak, saðlýk, eðitim, iþ sahibi olmak) pek az kiþiye yararý dokunan bazý dar ve imtiyazlý sektörlerde gerileme pahasýna olsa bile büyüme hedefleri tespit etmeye hazýr olmalýdýrlar. Geliþmekte olan ülkelerde ekonomik gücün daðýlýmýný saðlayacak toprak, vergi, kredi, bankacýlýk reformlarý gereklidir.104 Emperyalizmin geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde uyguladýðý bu yeni strateji deðiþik ülkelerde deðiþik biçim alýr. Yeni stratejinin uygulanmasýnýn demokratik görünümlü bir yönetim altýnda yapýlmasý ideal olmakla beraber zorunlu deðildir. Günümüzde bu yeni strateji Afrika ülkelerinden Brezilyaya ve Türkiyeye kadar deðiþik yönetim biçimlerinin mevcut olduðu pek çok ülkede uygulanmaktadýr. Yeni stratejinin uygulanmasýnda þu anda iki özellik görülmektedir: Birincisi, uygulama çok esnektir. Emperyalizm ülkedeki duruma göre bazen reformizmin sosyal tabanýnýn deðiþimi için gerekli uygulamalara bütün gücü ile giriþmekte, bazen de tasfiye etmek ya da etkisini azaltmak istediði sýnýflarla olan ittifakýný sür103 104 A. Gevgilili, Batý Köylüyü Destekliyor. One Hundred Countries Two Billion People, s. 11. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 249 dürmektedir. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde uygulanan yeni strateji yaygýnlýk kazanmakla birlikte henüz tam bir kararlýlýk kazanmamýþtýr. Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn günümüzde çok aðýrlaþmasý ve geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki devrimci hareketlerin güçlenmesi ve her ülkede ortaya çýkabilecek beklenmeyen olaylar sonucu yeni stratejide zaman zaman geriye dönüþler olmakla birlikte, uzun dönemde yeni uygulama kesinlikle aðýr basacaktýr. Yerli egemen sýnýflarýn bir bölümünün direnmesi halinde bile bu uygulama yürütülecektir. Dünya Bankasý baþkaný yeni stratejinin emperyalizmin daha geniþ pazarlar ihtiyacýndan çok politik yönden gerekli olduðunu açýkça söylemektedir: Pek az çok zengin ve ümitsiz derecede fakir pek çok olduðunda ve aralarýndaki fark kapanmaktan çok geniþlediðinden artýk reformun politik maliyeti ve ayaklanmanýn politik tehlikesi arasýnda seçim yapýlmasý gerekir. Sosyal adalet sadece ahlaki bir zorunluluk deðildir. Ayný zamanda politik bir zorunluluktur da.105 Emperyalizmin geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki yeni stratejisinin uygulamada ikinci özelliði, birincisine baðlý olarak, uygulamanýn ülke çapýnda deðil bölgesel olmasýdýr. Bunun nedeni tasfiye edilmek veya etkisi azaltýlmak istenen hakim sýnýflarýnýn bir kesiminin direniþi ve ülkede hýzla yeni politik düzenlemelere geçiþin þartlarýnýn olmamasýdýr. Ancak küçük üreticiliðin desteklenmesi ve örgütlenmesi ülke içinde seçilmiþ bazý bölgelerde geniþ ölçülerde uygulanmakta, yapýlan bazý reformlar ve düzenlemelerle bölge halkýnýn potansiyeli, düzene karþý hoþnutsuzluðu hiç olmazsa bir süre için düþürülmeye çalýþýlmaktadýr. Yeni uygulama için seçilen bölgeler ya özellikle stratejik yerlerdir veya Guetamala ve Kolombiyada olduðu gibi gerillalarýn baþlýca faaliyet alanlarýdýr. leri V. Emperyalizmin Yeni Baský, Sýzma ve Kontrol Yöntem- Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn III. döneminde ortaya çýkan geri-býraktýrýlmýþ ülkelerle ilgili (reformizmin sosyal tabanýnýn deðiþmesinin yanýsýra) diðer bir olgu da, bir ülkenin 105 250 One Hundred Countries Two Billion People, s. 12. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] belli bir bölgede emperyalizm adýna ekonomik sýzma, denetim ve müdahele görevini yüklenmesidir. Bu üçlü amaç, bazen Brezilya gibi tek bir ülke ile gerçekleþtirilebileceði gibi, çeþitli ülkeler arasýnda da bölünebilir. Örneðin, 1970li yýllarda Orta-Doðuda ekonomik sýzma aracý Türkiye iken, denetim ve müdahale aracý Ýrandý. Bazen alt-emperyalizm olarak da adlandýrýlan bu olgu temelinde gizli iþgalin bölgesel uygulanmasý yatar. Emperyalizmin tek tek ülkelerde ortalýktan çekilmesinin, varlýðýný gizlemesinin bölgesel olarak geniþletilmiþ þeklidir. Ne var ki, alt-emperyalizm olgusu, süreç içersinde geliþmemiþ, tersine þiddetlenen ekonomik buhran ve Ýran ile Brezilyadaki geliþmelerle dumura uðramýþtýr. Dolayýsýyla bu olgu, artýk emperyalizm için bir ideal olarak vardýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 251 SON GELÝÞMELER VE YENÝ-SÖMÜRGECÝLÝK Genel kural olarak, kapitalist-emperyalist ülkelerde ekonomik buhranlar derinleþmeye yöneldiðinde, bir dizi kriz teorileri ortaya atýlýr. Bu öylesine bir kural haline gelmiþtir ki, son yirmi yýlda görülen iki büyük ekonomik buhran döneminde yapýlan tüm tahliller hep bu kriz teorilerini kanýtlamak için kullanýlýr olmuþtur. Ýlk bakýþta kriz teorileri mevcut durumun bir tahlili gibi görünse de, kapitalizmin yapýsal sorunlarýyla ilgili olduðu için, ayný zamanda, ayný dönemde nelerin yapýlabileceðinin belirlenmesidir. Daha tam deyiþle, ekonomik buhranlarýn derinleþmeye yöneldiði dönemlerde yapýlan kriz teorileri, buhranlarýn çözümünü içermek durumundadýr. Ama kapitalizmin ekonomik, toplumsal (sosyal) ve politik bunalýmlarýnýn ve bu bunalýmlarýn derinleþmesi durumlarýnýn tahlili, her zaman iki yöne sahip olmaktadýr. Birinci yön, kapitalizmin çerçevesi içinde bunalýmlarýn geliþimi ve çözümü; ikinci yön ise, kapitalizmin çerçevesi dýþýnda bunalýmlarýn 252 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] çözümü. Ýþte bu iki farklý ve birbirine zýt yönler, ayný zamanda kriz teorilerinin içeriðini oluþturur. Kapitalizmin çerçevesi içinde bunalýmlarýn geliþiminin irdelenmesi ve bundan belli sonuçlarýn çýkartýlmasý, tüm burjuva ekonomistlerinin temel uðraþýsý durumundadýr. 1929 Dünya ekonomik buhraný döneminde ortaya atýlan kriz teorilerinden Keynesci teorinin uygulama alaný bulmasý bu baðlamdaki tahlil ve çözümlemelerin bir görüngüsüsdür. Ayný þekilde 1980 dünya ekonomik buhraný döneminde Friedmancý kriz teorisinin popülerliði de ayný özelliklere sahip olmasýndan kaynaklanmaktadýr. Marksist-Leninistler için, kapitalist bunalýmlar mevcut durumun doðru bir tahlilinin yapýlmasý için gerekli olduðu kadar, bunalýmlarýn yarattýðý ya da yaratacaðý durumlarýn devrimci mücadele sürecinde ne yönde etkide bulunacaðýnýn belirlenmesi açýsýndan da gereklidir. Marks, 1850 yýlýnda Yeni bir devrim, ancak yeni bir bunalýmýn ardýndan gelebilir. Ama biri ne kadar kesinse, öteki de o kadar kesindir. derken, devrim ile kapitalizmin bunalýmlarý arasýndaki iliþkiyi kesin bir biçimde ifade etmiþ bulunmaktadýr. Marksist-Leninist tahliller, burjuva ekonomistleriyle ayný olgulardan yola çýkýlmasýna karþýn, bu olgularýn yorumlanmasýnda temelden farklýdýr. Bu nedenle, kimi zaman burjuva ekonomist tahliller Marksist-Leninist bir tahlilmiþçesine kullanýlabilinmektedir. Böylece, devrimci mücadele burjuva ekonomik tahlillerine tabi kýlýnabilmektedir. Bu tabiyet, çoðu zaman burjuva ekonomist görüþlerin sol bir görünüm altýnda sunulmasýyla birlikte ortaya çýkmaktadýr. 1980lerde açýk biçimde görüldüðü gibi, isimlerinin baþýnda Prof. ünvaný bulunan kimi ekonomistlerin kriz teorileri ve tahlilleri sol etiketle sunulmuþ ve bunun sonucu olarak 1980 ekonomik buhranýnýn çarpýk bir kavranýþý solda egemen olmuþtur. Ýlhan Tekeli, A. Savaþ Akad, Çaðlar Keyder gibi ekonomistlerin kriz tahllileri, F. Fröbel, J. Heinrichs, O. Kreye, Wallerstein gibi Batýlý ekonomistlerin tahlilleriyle birleþtirilerek ülkemizde egemen kýlýnmýþtý. Ayný dönemde politika alanýnda Gramscinin keþfedilmesi bir rastlantý deðildi. Gramsci nin sivil toplum üzerine yaptýðý belirlemeler (politik toplumun, yani iktidarýn fethinden önce sivil toplumda hegemonya kurmak gibi) ile bu ekonomist tahliller arasýnda paralellik bulunuyordu. Emperyalist ülke ideologlarýnýn THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 253 teorilerinin, bu yolla ülkemizde egemen kýlýnmasýyla birlikte, solda tam bir ideolojik çürüme ortaya çýkmasý da kaçýnýlmaz olmuþtu. 1980 döneminde sözünü ettiðimiz ekonomistler aracýlýðýyla yaygýn olarak kabul edilen kavramlar ihracata yönelik sanayileþme, yeni ekonomik düzen, kapitalizmin yapýsal krizleri ve birikim dönemleri olmuþtur. Bilineceði gibi, ihracata yönelik sanayileþme, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde var olduðu kabul edilen ithal ikameci sanayileþmeye karþýt olarak sunulmuþtu. Oysa, ihracata yönelik sanayileþme, emperyalizmin 1980de içine girdiði ekonomik krizin (derinleþmiþ buhran) faturasýnýn geri-býraktýrýlmýþ ülkelere öddettirilmesinden baþka birþey deðildi. Ýhracata yönelik sanayileþme adý altýnda, emperyalizmin yeni-sömürgecilik yöntemlerinin içine girdiði týkanýklýðýn aþýlmasý esas alýnmýþtý. Yeni-sömürgecilik yöntemleri, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde dýþa baðýmlý bir sanayileþmenin yaratýlmasýyla birlikte yürütülüyordu. Dýþa baðýmlý bu sanayileþme, kaçýnýlmaz olarak geri-býraktýrýlmýþ ülke ekonomilerinin sürekli dýþ ödemeler dengesi açýðý vermesi demekti. 1980 dünya ekonomik buhranýyla birlikte, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin dýþ borçlarý en üst düzeye çýkmýþ ve geri ödenmesi hemen hemen olanaksýz hale gelmiþti. Ýþte bu borçlarýn tasfiye edilebilmesi için geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin ellerindeki herþeyi satmalarý gerekiyordu. Böylece elde edecekleri dövizler, emperyalist ülkelere olan borçlarýn ödenmesini saðlayacak ve emperyalist ülke ekonomileri de bu taze para ile ekonomik buhranýný aþabilecekti. Ýhracata yönelik sanayileþme, bu amaçla ortaya atýlmýþýr. Bu teorinin sol görünüm altýnda geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde sunulmasý ise, sadece ideolojik niteliktedir. Amaç, bu ülkelerdeki toplumsal muhalefeti, bir yandan zorun askeri biçimde maddeleþtirilmesiyle baský altýnda tutmak, diðer yandan ideolojik olarak saptýrmaktý. Yine ayný dönemde ortaya atýlan yeni ekonomik düzen kavramý ve teorileri (ki ülkemizde bunun savunucularýnýn baþýnda Çaðlar Keyder ve A. Savaþ Akad gelmekteydi), 1990 sonrasýnda Amerikan emperyalizminin açýkça ilan ettiði yeni dünya düzeni nin ilk ideolojik oluþumu olarak metropollerde biçimlendirilmiþti. Yapýsal krizler ya da birikim dönemleri teorileri de, hemen hemen benzer tarzda ideolojik saptýrma araçlarý olarak sunulmuþtur. Ancak bunlar diðer iki kavrama göre daha teorik ve 254 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] uzun dönemli kavramlar olduðu için, etkileri daha kalýcý olmuþtur. Emperyalist ekonomilerin son iki yýldýr karþý karþýya olduklarý durgunluk bu kavramlarýn ve bunlarla oluþturulan teorilerin ne denli etkili olduðunu bir kez daha ortaya çýkarmýþtýr. Son dönemde yapýlan kimi ekonomik tahlillerde bu kavramlarýn temel iþlevi taþýdýðý görülmektedir. Ýþte bu olgunun en son örneði Özgür Gündem sayfalarýnda Krizin Açýk Tanýmý baþlýðýyla þöyle ifade edilmektedir: Kapitalizmin tarihinde iki tür krize rastlanýlýyor. Toplumsal sabit sermayenin yenilenmesi ve toplam arz ile toplam talep arasýnda uyuþmazlýklar dolayýsýyla ortaya çýkan çevrimsel krizler. 19. yüzyýlda yaklaþýk 7-10 yýllýk aralarla, günümüzde ise biraz daha sýk yaklaþýk 4-5 yýllýk aralýklarla ortaya çýkmaktadýr. Bu tür krizler, genellikle kýsa sürerler ve etkileri bakýmýndan daha çok hafiftirler. Buna karþýlýk ekonominin varolan teknolojik temelinin bütünden yenilenmesinin gündeme geldiði ve etkileri çok daha derinden hissedilen bir ikinci kriz türü mevcuttur. Kapitalizmin tarihinde yaklaþýk 25-30 yýllýk canlý birikim dönemlerinin ayný uzunlukta daralma ve depresyon dönemlerinin izlenmesi biçiminde ortaya çýkan uzun dalgalar bu krizlerin temelidir. Bu dalgalarýn daralma dönemlerine denk düþen krizlere genel kriz ya da büyük kriz adý verilir. Genel krizlerde kapitalizm sadece ekonomik alanda deðil, toplumsal ve politik yaþamýn bütün alanlarýnda derin sarsýntýlar ve deðiþimler yaþar. 1974den beri içinde yaþadýðýmýz dönem, dünya kapitalizmi için böyle genel bir kriz dönemidir.106 Yazarýn herhangi bir amaç gütmediði varsayýlacak olursa, bu taným sadece bilgi olarak ele alýnabilir. Böyle bir bilgi ise, herþeyden önce nesnel olmak zorundadýr. Ama taným hiç de nesnel bir özelliðe sahip deðildir. Dolayýsýyla bu tanýmdan yola çýkacak her tahlil baþtan sakatlanmýþ olacaktýr. Kapitalizm üretim araçlarýnýn özel mülkiyetine dayanan bir üretim tarzý olarak kendi içinde sürekli bir dengesizlik ve bunalým üretir. Kapitalist üretimin niteliði gereði (kâr için üretim) ekonomi 106 Ercan Kýlýç, Soðuk Savaþ Sonrasý Kapitalizm, Özgür Gündem, 25.1 1994. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 255 devrevi olarak buhranlarla yüz yüze kalýr. Kapitalizmin irsi hastalýðý olarak tanýmlanan bu ekonomik buhranlar, sözcüðün tam anlamýyla aþýrý üretim buhranlarýdýr. Kapitalist üretimde tek tek alanlarda görülen aþýrý üretim buhranlarý, kapitalizmin bir dünya sistemi haline gelmesiyle birlikte genel nitelik kazanmýþtýr. Bu nedenle kapitalizmde ekonomik buhranlar (aþýrý üretim buhranlarý) kapitalizmin egemen olduðu tüm alanlarda kendisini ortaya koyar, yani genel niteliktedir. Fakat, makineleþmiþ endüstrinin aðýrlýðýný bütün ulusal endüstri üzerinde duyuran bir etki yapabilecek derecede kök saldýðý, endüstrinin bu duruma gelmiþ olmasý dolayýsýyla dýþ ticaretin iç ticareti önem itibarýyla geri býrakmaya baþladýðý, dünya piyasasýnýn yeni dünyada, Asya ve Avusturalyada bir biri peþi sýra gittikçe daha geniþ alanlara el attýðý ve nihayet dünya piyasasýnda boy gösteren sanayici ülkelerin yeterli bir sayýya ulaþtýðý andan, ilk olarak iþte bu andan itibaren, bir diðerini izleyen safhalarý yýllar olan, daima genel bir buhranla sonuçlanan, birinin sonu bir yenisinin baþlangýcý olan ve durmadan yenilenen devirler (zyklus, cycle) görülmeye baþlanmýþtýr.107 Serbest rekabetçi kapitalizm koþullarýnda (ki yukarda aktardýðýmýz tanýmda 19. yüzyýl olarak ifade edilmektedir) ekonominin devrevi hareketi 7-10 yýllýk bir dönemi kapsar. Bu döneme cycle ya da çevrim adý verilir. Bir cycle (çevrim), bu evrede, dört aþamadan oluþur: durgunluk, çöküþ, canlanma ve refah (boom). Durgunluk ve çöküþ aþamasýnda kapitalist üretim hemen hemen durur ve bu evrelerden çýkýþ koþullarý, serbest rekabetçi dönemde, sabit sermayenin yenilenmesiyle ortaya çýkar. Üretim sürecine yeni makine ve tekniklerin uyarlanmasýyla yenilenen sabit sermaye, kâr oranlarýný yukarýya çeker. Buhran ve çöküþ aþamalarýnda aþýrý üretim ortadan kalktýðý için, kapitalist üretim daha yoðun ve hýzla artar. Marksýn sözleriyle söylersek, burjuva toplumunun üretici güçlerinin, burjuva iliþkileri çerçevesi içinde mümkün olanca hýz ve bereketiyle geliþtirdiði genel refah dönemi kapitalizm koþulla107 256 Marks, Kapital, Cilt: I, s. 404, Odak yay. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rýnda böyle ortaya çýkar.108 Ancak her durumda aþýrý üretim buhranlarý, kapitalizmin temel çeliþkisini (üretimin toplumsal niteliði ile üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti arasýndaki çeliþkiyi) keskinleþtirir. Serbest rekabetçi dönemde kapitalizm üretici güçleri geliþtirdiðinden, temel çeliþkinin keskinleþmiþ olmasý devrim durumu ortaya çýkarmaz. Marksýn deyiþiyle, bu dönemde gerçek bir devrim söz konusu olamaz.109 Ekonomik buhran sonrasýnda sabit sermayenin yenilenmesi, ayný zamanda yeni teknolojinin üretime uygulanmasý demektir. Serbest rekabetçi kapitalizm tekelci kapitalizme dönüþmesiyle birlikte ortaya çýkan sürekli ve genel bunalým ise, üretici güçler ile kapitalist üretim iliþkileri arasýndaki çeliþkinin antagonizma kazanmasýyla ortaya çýkmýþtýr. Dolayýsýyla aþýrý üretim buhranlarýndan farklýdýr. Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmý (ya da emperyalizmin bunalým dönemleri) kapitalizmin temel çeliþkisinden kaynaklanan bir dizi çeliþkinin keskinleþmesine yol açar. Böylece sosyalist devrimin nesnel koþullarýnýn ortaya çýkýþýnýn ifadesidir. Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn varlýðýnýn devrimlerin nesnel koþulunu ortaya çýkarmasý bu bunalýmýn asýl içeriðidir. Dolayýsýyla bu bunalýmýn kendi içinde kesikli olduðu ya da dönemsel olarak (örneðin 25-30 yýl gibi) ortaya çýktýðýný iddia etmek, sosyalist devrimlerin nesnel koþullarýnýn dönemsel olarak ortaya çýktýðýný ileri sürmekle özdeþtir. Ýþte bu nedenle burjuva ekonomistleri sol görünüm altýnda kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýný çarpýtýrlar ve onu kesikli olarak sunmaya gayret ederler. Bu ayný zamanda tüm pasifist devrim teorilerinin ideolojik kaynaðý durumundadýr. Daha önce belirttiðimiz gibi, 1980lerde geniþ biçimde ekonomik ve güncel yazýnda ortaya çýkan kriz teorileri böylesine bir özellik taþýmaktaydý. Burjuva iktisadýndan devriklenen bu kriz teorilerinin temelinde, kapitalist birikim ve bu birikimin dönemsel olarak kendini yeniden yenilemesi oturtulmaktaydý. Bu dönemde bu teorinin sunucularýndan Ç. Keyder þöyle yazýyordu: Kapitalist dünya ekonomisinin tarih içindeki seyri devrevi hareketle olur. Bu hareketler uzun büyüme devrelerinin, yine uzun bunalým devrelerini takibinden olu108 109 Marks, Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 9. Marks, age, s. 9. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 257 þur. Her uzun büyüme dönemi öncekine oranla, farklý bir dünya iþbölümü, farklý teknolojik baðlar, farklý kontrol ve aktarým mekanizmalarý, farklý bir kurumsal yapý getirir. O kadar ki, biz bu dönemleþmeyi kapitalizmin geliþmesi içinde birbirini takip eden birikim tarzlarý olarak da algýlayabiliriz. Ýlginç olan bu devrevi hareketlerin veya birikim tarzlarýnýn yerleþip çözülmesinin, son iki yüzyýlda bayaðý düzenli bir zamanlama ile gözlendiði. Genel olarak söylenen bütün devrenin yaklaþýk 50 yýl sürdüðü; yani yaklaþýk 25 yýllýk bir büyümenin arkasýndan yaklaþýk 25 yýllýk bir bunalým döneminin geldiði(dir).110 Görüldüðü gibi, Ç. Keyder, daha 1983de kapitalizmin kriz lerinin teorisini yaparken, 1994de teori yapmaya kalkanlardan çok daha bütünsel bir tanýma sahiptir. Bu nedenle Özgür Gündemde E. Kýlýçýn kriz tanýmýnýn kulakta kalmýþ bir teoriye ait olduðunu söylemek pek yanlýþ olmayacaktýr. Gerek Ç. Keyderin, gerekse E. Kýlýçýn benimsedikleri bu uzun dalgalar halinde ortaya çýkan ve birikim dönemleri olarak adlandýrýlan bu büyük krize biraz daha yakýndan bakalým: Bu kriz teorilerinin bütün çýkýþ noktasý 1920lerde, gerek Marksist araþtýrmacýlarýn, gerekse burjuva iktisatçýlarýnýn kapitalizmin bunalýmlarýnýn yasalarýný bulmaya yönelmeleriyle ortaya atýlan çeþitli deðerlendirmelerdir. Bunlar içinde en çok sözü edileni Sovyet ekonomisti N. D. Kondratievin dönemlemesi olmuþtur. Kondratiev dönemlemesi olarak da bilinen bu dönemleme, kapitalist pazardaki fiyat hareketlerinden yola çýkarak, ekonomik buhranlar ve siyasal olaylarla bu fiyat hareketlerinin bir iç baðlantýsý olup olmadýðýný araþtýrmaya dayanmaktadýr. Ýncelemelerini 1925 yýlýna kadar sürdüren Kondratiev, 20-25 yýllýk ekonomik geliþme yýllarýný, yine ayný zaman süresinde ekonomik gerileme dönemlerinin izleyebildiðini söylemiþtir. Kondratievin incelemelerinin 1990lara kadar geniþletilmiþ bir modelinde görüleceði gibi, bu 50'þer yýllýk uzun dalgalar, neredeyse düzenli bir ritimde ortaya çýkmaktadýr. Ýþte 1980 dünya ekonomik buhraný döneminde burjuva ekonomistlerin dört elle 110 258 Çaðlar Keyder, Toplumsal Tarih Çalýþmasý, s. 320. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] sarýldýklarý uzun dalgalar teorisinin dýþ görünüþü böyledir. Ama yakýndan bakýldýðýnda, kapitalizmin evriminin ayný biçimlerde geliþmediði görülmektedir. Herþeyden önce serbest rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizme dönüþmesiyle birlikte, kapitalist dünya ekonomisinin iþleyiþinde bazý deðiþiklikler olmuþtur. Leninin Emperyalizm kitabýnda açýk biçimde sergilediði bu deðiþiklikler, kaçýnýlmaz olarak uzun dalgalarýn içeriðinde deðiþiklikler ortaya çýkarmýþtýr. Bu deðiþikliðin en temel unsuru, kapitalizmin üretici güçleri eskisi gibi ve eski tarzda geliþtiremediði, bu güçlerin geliþtiricisi olmaktan çýktýðýdýr. Bu nedenle tekelci aþamada, kapitalizmin sürekli ve genel bunalýma girdiði kesin bir belirleme olmuþtur. Bu bunalým, kapitalist ekonominin devrevi hareketinden görece baðýmsýzdýr. Bu nedenle, bu sürekli ve genel bunalýmýn kendi içindeki evrimi ile ekonominin devrevi (çevrimsel) hareketi arasýnda bire bir iliþki kurulamaz. Ama bu tekelci aþamada kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn kendi içinde evrilmediði demek deðildir. Bu bunalým kendi içinde evrilmekte ve yer yer biçimsel deðiþimlere uðramaktadýr. Ýþte bu deðiþimlere baðlý olarak, sürekli ve genel bunalýmýn deðiþik evrelerinden (dönemlerinden) söz etmek olanaklý olmaktadýr. Emperyalizmin III. bunalým dönemi belirlemesi iþte bu evrelemenin bir ifadesidir. Kondratievin dönemlemesinde de görüleceði gibi, kapitalist ekonominin devrevi hareketi ile sürekli ve genel bunalým ayný þey deðildir. Bu nedenle de, uzun dalgalar teorisi, sadece kapitalizmin kendi bunalýmlarýný kendisinin ve kendi kendine aþacaðýnýn düþüncesini yaygýnlaþtýrmaya yönelik bir ideolojik saptýrma olmaktadýr. Tekelci aþamada kapitalizmin içine girdiði sürekli bunalýmýn asýl içeriði, kapitalizmin üretici güçlerin geliþiminde sürekli bir engel niteliði kazanmasýdýr. Böyle bir süreçte, kapitalizmin temel çeliþkisi giderek keskinlik kazanmaktadýr. Ancak yukarda da belirttiðimiz gibi, bu süreç düz bir çizgi izlememektedir. Sürekli ve genel bunalýmýn deðiþik dönemlerinin ortaya çýkmasý, emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþinin biçimsel deðiþiklikleriyle baðlantýlýdýr. Sözün özü, emperyalist dönem kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmlar çaðýdýr. Ancak emperyalist dönem içinde de em- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 259 peryalizmin deðiþen özellikleriyle belirlenen bunalým dönemleri vardýr. Daha öncede ele aldýðýmýz gibi, emperyalizmin bunalým dönemlerinin ayýrt edici özellikleri þu kriterlerle açýklanabilir: 1- Emperyalist sömürünün sürdürülüþ biçimi, 2- Emperyalistler arasý çeliþkinin durumu, 3- Emperyalizmle alternatif ve potansiyel güçler arasýndaki durum. Bu üç unsurun sentezi emperyalist sistemin bir bütün olarak iþleyiþini belirler ve buna göre bunalým dönemlerinin tanýmlanmasý olanaklý olur. Bu belirlemeler ýþýðýnda bu güne kadar emperyalizmin bunalým dönemleri þunlardýr: a) I. bunalým dönemi (1903-1917) b) II. bunalým dönemi (1917-1945) c) III. bunalým dönemi (1945 sonrasý) Bu dönemlerin her biri kendi içinde birden çok ekonomik çevrime sahne olmuþtur. Bu nedenle de bu dönemler ile ekonominin devrevi hareketi arasýnda bire bir iliþki kurulamaz. Bunalým dönemlerinin belirlenmesinin devrim durumu ve devrimci stratejiyle olan iliþkisi nedeniyle, bu konuda yapýlan her türlü çarpýtma ya da yanlýþlýk, doðrudan proletaryanýn ve partisinin mücadelesinde sonuçlar doðuracak nitelikte olduðu için, gerek revizyonistler, gerekse burjuva ideologlarý bu konuyu sürekli belirsizlikler içinde tutmak isterler. 1980 dünya ekonomik buhraný sýrasýnda yeniden ortaya atýlan birikim modeline göre dönemleme teorilerinin kapitalizmin kendi yapýsal bunalýmýný kendisinin aþacaðý anlayýþýyla birlikte varedilmiþ olmasýnýn nedeni de budur. Bu nedenledir ki, günümüzde kapitalist dünya ekonomisinin metropollerden geliþerek derinleþen yeni ekonomik buhranýyla birlikte, ayný çarpýk bunalým teorilerinin gündeme sokulmasý beklenilmelidir. Emperyalizmin bunalýmlarýnýn varlýðý, sistemin bütününde devrimlerin nesnel koþullarýnýn mevcudiyeti demektir. Bir bunalým döneminde ortaya çýkan ekonomik buhranlar, bunalýmýn derinleþmesi üzerinde etkide bulunur. Ama bunalýmýn ortaya çýkardýðý bir dizi çeliþki ve iliþki, ekonominin devrevi hareketinden görece baðýmsýz olarak geliþtiðinden, devrim durumunun geliþmesi ekonomik buhranlarla bire bir iliþkilendirilemez. Aksi halde dönemsel 260 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] olarak ortaya çýkan ve günümüzde devrenin süresinin kýsalmasý koþullarýnda, bu anlayýþlar devrimci mücadelenin sürekli bir çaba ve kararlýlýk gerektirmeyeceði düþüncesinin yayýlmasýna neden olur. Bunun sonucu ise, ekonomik buhranýn derinleþtiði evrelerde mücadelenin yükseltilmesi gerektiði ve buhranýn etkisinin azalmasýna paralel geri çekilme döneminin baþladýðý þeklinde pasifist bir anlayýþtýr. Bugün kapitalist dünya ekonomisinin buhraný yeni bir durgunluk evresine girmiþtir. Pasifist teorilere göre, bu evrede (ki birkaç yýl sürecektir) mücadele yükseltilmeli ve yüklenilmelidir. Aksi halde tren kaçacaktýr. Görüleceði gibi, kapitalist ekonominin aþýrý üretim buhranlarýna göre devrimci mücadeleyi yönlendirmek isteyenler yýllar önce ortaya çýkmýþlardýr. Onlar, gerek 1974 buhranýndan, gerekse 1980 buhranýndan derslerini almasalar da, bunlara pek kulak asan kalmamýþtýr. Ýþte, 1980 dünya ekonomik buhraný, bu nedenledir ki, uzun dalgalar teorisinin yapýlmasýný getirmiþtir. Tüm amaç, kapitalizmi evrensel bir sistem olarak insanlarýn bilincine yerleþtirmektir. Böylece kitlelere, kapitalizmin kendi bunalýmlarýný yeni birikim modeli ile çözebileceði beklentisi yerleþtirilir. Oysa sözü edilebilecek bir þey varsa, o da, emperyalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn, onun yok oluþ sürecinde olduðunun göstergesi olduðudur. Ve kapitalizm, ancak bir devrimler zinciriyle yeni bir bunalým dönemine girmeden ortadan kaldýrýlamamýþ olursa, yeni bir bunalým dönemine, yeni birikim modeli ile deðil, diðer iki temel iliþki ve çeliþkiyle birlikte yeni sömürü biçimlerinin ortaya çýkmasýyla birlikte girecektir. Bu da sömürünün olmadýðý bir dünya için mücadeleyi daha da þiddetlendirmekten baþka birþeye yaramayacaktýr. Bu gerçekler 1994 baþlarýnda ortaya çýkan olgularla bir kez daha tanýtlanmaktadýr. 1994 yýlbaþýndan itibaren ekonomide görülen anormallikler, birbiri ardýna yapýlan devalüasyonlar ve dolarýn 16.000den 40.000 liraya fýrlamasýyla para bunalýmý ya da mali kriz denilen yeni bir döngüye girdi. Birbiri ardýna iflas eden TYT Bank, Ýmpexbank ve Marmarabank mali krizin boyutlarýnýn ne denli geniþ olduðunu gösterdi. Ancak ekonomik buhranýn bu görüngüleri ülkedeki bunalýmý bütün olarak sergilemekten de uzaktý. Sadece THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 261 iflas eden bankalara yüksek faiz için yatýrýlmýþ devlet paralarý bile, bunalýmýn politik boyutlarý da bulunduðunu gösteriyordu. Ayný þekilde TYT Bank, Ýmpexbank ve Marmarabank ile Türk-Ýnvest, binlerce insanýn küçük tasarruflarýnýn (ve de umutlarýnýn) bir kalemde yok edildiði yerler olarak bunalýmýn sosyal niteliðini de göstermektedir. Ülkemizdeki sorun, ne salt ekonomik bir buhrandýr, ne de güven eksikliðinden kaynaklanan bir para bunalýmý dýr. Bu bunalýmýn adý, ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarý kapsayan milli krizdir. Yönetenleri de, yönetilenleri de, ezeni de ezileni de etkileyen bu milli (ulusal) krizin temelinde ise, ülkemiz ekonomisindeki çarpýklýk yatar. Ancak bu çarpýklýðýn nedeni ise, ülkenin emperyalizme baðýmlýlýðýdýr. Bu yüzden ülke ekonomisinin emperyalizme baðýmlý olmasýndan gelen çarpýklýðý, emperyalist ülkelerdeki buhranlarýn ülkeye aktarýlmasýný saðlamaktadýr. Bir baþka deyiþle, ülkemizdeki ekonomik buhranýn temel nedeni, ülke ekonomisinin dengesini ülke içinde deðil, emperyalist metropollerde tamamlamasýdýr. Emperyalizmin III. bunalým dönemi olarak tanýmladýðýmýz günümüz koþullarýnda, yeni-sömürgecilik yöntemleri emperyalist sömürünün biçimini belirlemektedir. Yeni-sömürgecilik yöntemleri tam olarak kavranýlmadan, deðil günümüzdeki ekonomik buhranlar, daha önceki on yýllardaki ekonomik buhranlarý bile açýklamak olanaksýzdýr. Ülkemiz solunda sýk sýk unutulan ya da unutturulan bu durum, ayný zamanda ülkenin emperyalizme baðýmlýlýðýnýn ifadesidir. Emperyalizme olan baðýmlýlýk bir bütün olarak ülkedeki geliþmelerin temel yönünü belirler. Ýþte bu temel yön içinde yeni-sömürgecilik yöntemlerinin iþleyiþi, mevcut tüm sorunlarýn belirleyicisi durumundadýr. Yeni-sömürgecilik yöntemlerinin temelinde emperyalizmin kendisine yeni pazarlar açmasý, mecvut pazarlarýný geniþletmesi yatar. Yani yeni-sömürgecinin amacý, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde iç pazarýn geniþletilmesidir. Bu pazar geniþletmenin bir yaný, emperyalizme baðýmlý bir sanayi yaratmakken, diðer yaný kapalý ekonomik birimleri yýkarak buralarý pazara açmaktýr. Emperyalizm, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde iç pazarý geniþletmek için, kendisine baðýmlý orta ve hafif sanayilerin kurulmasýna yönelik finansmaný ilk dönemde doðrudan kendisi saðlamýþtýr. Bu amaçla proje kredileri adý altýnda sadece kendi çýkarlarýna 262 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] uygun yatýrýmlarýn yapýlmasý için geri-býraktýrýlmýþ ülkeleri borçlandýrmýþtýr. Bu borçlar emperyalizme baðýmlý sanayi kuruluþlarýnýn kurulmasýnda kullanýlmasýna karþýn, tümüyle geri-býraktýrýlmýþ ülke devletleri tarafýndan garanti altýna alýnmýþtýr. Bir baþka deyiþle, devlet garantisine sahip borçlar olarak verilen krediler, bir yandan emperyalist tekellerin ve iþbirlikçi burjuvazinin aç gözlü sömürüsü için gerekli temelleri saðlarken, diðer yandan ülkenin tüm kaynaklarý, borçlara verilen devlet garantisi ile emperyalizme ipotek edilmektedir. Yeni-sömürgecilik yöntemlerinin bu iþleyiþinde, nakit sermaye olarak aktarýlan paranýn proje kredisi olarak emperyalist tekeller ve onun iþbirlikçileri tarafýndan kullanýlýrken, devlet kasasýna tek bir dolar bile girmemektedir. Emperyalist ülkeden gelen kredi, iþbirlikçi burjuvazi eliyle yatýrým için gerekli makine ve donanýmýn emperyalist ülkelerden satýn alýnmasý için kullanýldýðýndan, tüm iþlemler sadece kaðýt üzerinde gerçekleþmektedir. Bu baðlamda emperyalist ülkelerden gelen krediler, ülke içinde dolaþýma girmemektedir. Emperyalist tekellerin (ve tabi iþbirlikçi burjuvazinin) yapacaðý bütün iþ, yatýrýmýn tamamlanmasý ve üretime geçerek ürünleri iç pazara sürmesidir. Bu ürünlerin satýn alýnabilinmesi için gerekli talep, doðrudan emperyalizme baðýmlý ülkenin devleti tarafýndan yaratýlacaktýr. Bir yandan emperyalizme baðýmlý ülke devleti, emperyalist ülkenin yatýrýmlarýný yüksek gümrük duvarlarýyla korumaya alýrken, ilk büyük tüketici olarak bu yatýrýmlarýn ürünlerinin alýcýsý olur. Örneðin ülkemizde oto sanayinde açýk biçimde görüldüðü gibi, üretilen otomobiller uzun bir süre devlet tarafýndan saðlanan kredilerle üst düzey devlet memurlarýna ve subaylara satýlmýþtýr. (OYAK-Renault iþbirliði) Böylece devlet, yüksek maliyetle elde ettiði kaynaklarýný, çok düþük faizlerle emperyalist tekellerin mallarýnýn satýn alýnmasý için tüketmek durumunda kalmaktadýr. Öte yandan devletin elinde bulundurduðu temel sanayi kollarýndaki ürünler (özellikle demir-çelik), ayný tekellerin daha düþük maliyet-daha yüksek kâr saðlamalarý amacýyla maliyet fiyatlarýnýn altýnda bu sanayi kuruluþlarýna girdi olarak satýlmaktadýr. Diðer yandan iç pazarda emperyalist tekellerin ürünlerine daha fazla talep saðlamak amacýyla, yüksek taban fiyatlarý, yüksek maaþlar devreye sokulmaktadýr. Ülkenin milli gelirindeki gerçek artýþlarla karþýlanmayan bu talep artýrýcý uygulamalar, dev- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 263 let bütçesinin sürekli açýk vermesiyle somutlaþmaktadýr. Ekonomistlerin subvansiyon adýný verdikleri bu uygulama, doðrudan emperyalist sömürüden ve ülkenin emperyalizme baðýmlýlýðýndan kaynaklanmaktadýr. Öte yandan emperyalizme baðýmlý sanayi, emperyalist ülkelerden artan oranda ithalat yapýlmasýný zorunlu hale getirmektedir. Emperyalizme baðýmlý sanayinin her üretim artýþý, ayný oranda ithalatýn artmasýný getirdiðinden, ülke ekonomisi, sürekli ödemeler dengesi açýðý ile yüz yüze kalmaktadýr. Gerek devlet bütçesinin sürekli açýk vermesi, gerekse dýþ ödemeler dengesinin sürekli ülke aleyhine olmasýnýn ürünü ise, sürekli enflasyon ve sürekli döviz sorunudur. Bir baþka deyiþle, enflasyon ve döviz sorunu, emperyalizme baðýmlý ülkelerin sürekli gündemindedir ve bu olmaksýzýn ekonominin iþlemesi olanaksýzdýr. Artan enflasyon oranlarý ve artan dýþ borçlar geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin emperyalizme baðýmlý kýlýnmasý sonucu ortaya çýkan bir bedel olmaktadýr. Emperyalist ülkelerdeki ekonomi kendi normal iþleyiþi içinde olduðu dönemlerde, bu sorunlar geri-býraktýrýlmýþ ülkelere verilen yeni borçlarla belli bir denetim altýnda tutulabilinse de, emperyalist ülke ekonomilerinin buhrana girmesiyle birlikte denetimden çýkmaktadýr. 1960 sonrasýnda emperyalist ekonomilerin, özellikle Amerikan ekonomisinin askerileþtirilmesiyle birlikte ekonomik buhranýn þiddetinin azaltýlmasý ve zamana yayýlmasý (ekonominin devrevi hareketinin iki aþamaya inmesi) görece uzun bir süre bu çarklarýn önemli ve bütünsel bir sorunla karþýlaþmadan iþlemesini getirmiþtir. Zaman zaman tek tek geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ortaya çýkan sorunlar ise, yerel düzeyde IMFnin istikrar tedbirleri paketi ile giderilmeye çalýþýlmýþtýr. Ve her zaman bu uygulamanýn siyasal sonucu askeri darbeler olmuþtur. Ve her askeri darbe de, emperyalizme baðýmlý bir ekonominin ortaya çýkardýðý toplumsal ve siyasal sorunlarýn, siyasal zorun askeri biçimde maddeleþtirilmesiyle geçiþtirilmesinin aracý olarak kullanýlmýþtýr. Brezilya bu konuda tipik bir örnektir. Brezilyanýn yakýn tarihi nerdeyse tüm geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin tarihi gibidir. 1929 dünya ekonomik buhraný koþullarýnda himayecilik politikalarýnýn uygulandýðý bir dönemde bir askeri darbe ile iktidara gelen Vargas, azçok geliþmiþ tüm geri-býraktýrýlmýþ 264 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ülkelerde olduðu (ve olacaðý) gibi devletçilik politikasýnýn yürütücüsü olmuþtur. Devlet, bir kollektif kapitalist gibi, birbiri ardýna temel sanayi kuruluþlarý ve alt yapý tesisleri (demir-çelik fabrikalarý, barajlar, yollar vb.) oluþtururken, öte yandan da yerli bir burjuva kesiminin oluþmasý için geniþ teþviklere giriþmiþtir. Ancak II. yeniden paylaþým savaþýndan sonra Amerikan tekelleri (baþta otomobil tekelleri, Chreysler, GM, Ford) Brezilyada fabrikalar kurmaya baþlamýþlardýr. 1957 ekonomik buhraný koþullarýnda Brezilya ekonomisi yüksek enflasyon ve ödenemeyen dýþ borç yükü ile tam bir çýkmaza girdiðinde IMF devreye girmiþtir. Ancak mevcut hükümetlerin IMF nin koþullarýný kabul etmemeleri üzerine Nisan 1964de yapýlan bir darbeyle sivil hükümet devrilmiþ ve askeri yönetim kurulmuþtur. Ocak 1965de IMF ile askeri yönetim stand-by anlaþmasý imzalamýþtýr. IMF ile yapýlan stand-by anlaþmasý alýnacak istikrar tedbirlerini þu þekilde sýralýyordu: a) Talep enflasyonu olarak tanýmlanan enflasyonu sýnýrlamak amacýyla sýký para politikalarý ve gerçekçi faiz oranlarý uygulamasý, b) Bütçe açýklarýný kapatmak amacýyla kamu harcamalarýnýn kýsýtlanmasý ve vergi gelirlerinin artýrýlmasý, c) Daha önceki sivil hükümetlerin koyduðu fiyat denetimlerinin kaldýrýlmasý, yani fiyatlarýn serbest býrakýlmasý, d) Ücret artýþlarýnýn sýnýrlandýrýlmasý, e) Ödemeler dengesi açýðýnýn kapatýlmasý ve bu amaçla gerçekçi kur politikalarýnýn uygulanmasý, f) Ýhracatýn teþvik edilmesi ve ithalatýn liberasyonu. Ancak 1965de IMFnin Brezilyaya dayattýðý istikrar tedbirleri bunlarla sýnýrlý deðildir. Bu tedbirler paketinin en önemli halkasý ise denationalization, yani Vargas döneminde kurulmuþ olan sanayi kuruluþlarýnýn satýlmasýdýr. Bugün ülkemizde en çok konuþulan konu olarak özelleþtirme Brezilyalýlarýn karþýsýna gayri-millileþtirme olarak 1964 askeri darbesiyle birlikte çýkmýþtýr. Brezilyaya emperyalizmin dayattýðý bu özelleþtirme uygulamasýnýn ana nedeni, emperyalist finans kuruluþlarýnýn Brezilyaya verdikleri kredileri tahsil etmek istemeleridir. Böylece emperyalist tekeller, devlet garantisindeki borçlarýný tahsil ederken, öte yandan da çok düþük fiyatlarla temel sanayi kollarýndaki birçok devlet THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 265 kuruluþunu satýn alma olanaðý bulmuþlardýr. Brezilyada adý çok açýk biçimde ifade edildiði gibi gayrimillileþtirme olan özelleþtirme, yeni-sömürgecilik uygulamalarýnýn kaçýnýlmaz bir geliþim evresine denk düþmektedir. Emperyalizmin içsel bir olgu olmasýnýn en açýk görünümü olan bu uygulama, ülkedeki iþbirlikçi-tekelci burjuvazinin güçlenmesiyle açýklanamaz. Böyle bir uygulamanýn gündeme getirilebilinmesi için, geribýraktýrýlmýþ ülkelerdeki devrimci ve millici hareketlerin bastýrýlmýþ olmasý þarttýr. Yoksa emperyalizm için, gayri-millileþtirme her dönemde bir amaçtýr. Zaten bu uygulamanýn Brezilyada 1965de gündeme getirilmesine raðmen, ülkemizde 1985lerin beklenilmesi bunu açýkça göstermektedir. Ülkemizde IMF aracýlýðýyla emperyalizmin dayattýðý istikrar tedbirleri, hiçbir zaman, gerek Brezilyada uygulananlardan, gerekse diðer geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde uygulananlardan pek farklý olmamýþtýr. 24 Ocak Kararlarýnda açýk biçimde görülen bu durum, istikrar tedbirlerinin, son tahlilde, emperyalist ekonomilerin içinde bulunduklarý ekonomik durgunlukla baðlantýlý olduðunu gösterir. Bizim gibi ülkelerin ekonomik dengeleri, ülke içinde deðil, dýþýnda, yani emperyalist metropollerde ortaya çýkar. Bu nedenle, geri-býraktýrýlmýþ ülke ekonomileri, her koþulda emperyalist ekonomilerin durumu tarafýndan belirlenir. 1994 yýlbaþýndan bu yana ülkemizde ortaya çýkan geliþmeler de bunu bir kez daha tanýtlamýþtýr. 1994 Ocak ayýndan itibaren dolarda meydana gelen büyük deðiþiklik, bankalarýn iflasýn eþiðine gelmeleri, yapýlan devalüasyonlar, Fransa ve Ýngilterede üç yýl önce baþlayan, son iki yýlda Almanyayý içine alan ve giderek Japonyayý da etkilemeye baþlayan ekonomik durgunlukla baðlantýlýdýr. Emperyalist ekonomilerdeki durgunluk, kendi iç pazarlarýnda meta satýþlarýndaki düþüþle birlikte baþlamýþtýr. Tüketim mallarý sektörünü bir bütün olarak kapsamayan ilk durgunluk belirtileri, 1980 dünya ekonomik buhranýndan sonra büyük yatýrýmlara sahne olan elektronik metalar alanýnda ortaya çýkmýþtýr. Giderek diðer dayanýklý tüketim mallarý sektörünü etkisi altýna alan durgunluk geldiði noktada banka kredilerinin geri ödenmesinde önemli sorunlar yaratmaya baþlamýþtýr. Ýþte emperyalist finans ku- 266 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ruluþlarýnýn geri-býraktýrýlmýþ ülkelere kredileri kýsmalarýnýn ve eski kredileri geri ödemelerini talep etmelerinin nedeni bu geliþme olmuþtur. Ancak emperyalist ülkelerin içinde bulunduklarý durgunluðu kontrol altýnda tutabilmek için uyguladýklarý temel politika, düþük maliyetle üretim yaparak, meta fiyatlarýný aþaðý çekmektir. Maliyetlerin aþaðýya çekilmesi için kendi ülkelerinde uygulayabilecekleri her türlü tedbiri devreye sokarken, dýþ pazarlardan çok daha düþük maliyetle hammadde ya da yarý-mamül madde alma yollarýný denemektedirler. Bu amaçla ellerinde bulunan kaynaklardan birisi daðýtýlmýþ SSCB iken, diðeri de geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdir. Özellikle demir-çelik ürünleri ile doðal enerji kaynaklarý (kömür, doðal gaz vb.) açýsýndan Rusya ve çevresi ülkeler emperyalist tekellere kýsa vadede önemli avantajlar saðlayacaðý düþünülmektedir. Burada geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin iþlevi ise, düþük fiyatlý tüketim mallarý ile emperyalist ülkelerin iç pazarlarýndaki talep daralmasýný aþmayý saðlamak ve dýþ borç ödemelerini yaparak emperyalist finans kuruluþlarýnýn içine girdikleri likidite sorununu aþmalarýný saðlamaktýr. Zaten geri-býraktýrýlmýþ ülkelere de, en düþük fiyatlarla ürünlerini ihraç etmekten baþka da þeçenek býrakýlmamýþtýr. 5 Nisanda Çiller Hükümetinin ilan ettiði ekonomik istikrar tedbirlerinin tüm hükümleri, yukarda ortaya koyduðumuz konularla ilintilidir. Bir baþka deyiþle, 5 Nisan Kararlarý klâsik IMF istikrar tedbirleri olarak, emperyalist sistemin bütün olarak iþleyiþiyle baðlantýlý bir uygulamaya denk düþmektedir. Bu yüzden, kararlarýn IMF ile görüþme yapýlmadan alýnmýþ ve daha sonra IMFye gidilmesi hiçbir ekonomik ve politik deðere sahip deðildir. Sýradan bir iktisatçýnýn bile ezbere bildiði IMF istikrar tedbirlerinin, IMF tarafýndan özel bir yazý haline getirilmesi hiç de gerekli olmamaktadýr. DYP-SHP koalisyon hükümetinin 5 Nisan Kararlarýný IMFye danýþmadan aldýklarý yönündeki övünmeleri, sadece kitlelerin IMF ye duyduklarý tepkileri pasifize etmeyi amaçlayan bir demagojidir. 5 Nisan Kararlarýnýn klâsik IMF istikrar tedbirleri olmasýna raðmen, ülkemiz için yeni uygulama olan kýsmý KÝTlerin tasfiye edilmesidir. Bu tasfiye ediliþ, 1965lerin Brezilyasýnda uygulanan gayri-millileþtirme ile birlikte, bir baþka özelliðe de sahiptir. Halký- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 267 mýzýn da çok iyi bildiði gibi KÝTlerin özelleþtirilmesi söz konusu deðildir. Söz konusu olan verimli KÝTlerin yabancý tekellere satýlmasý, yani yabancýlaþtýrýlmasýdýr. Bu yanýyla 1965 Brezilyasýndaki uygulamalar gündemdedir. Ancak diðer yandan, bazý KÝTlerin kapatýlmasý gündeme alýnmýþtýr. Ýþte bu yön uygulamanýn yeni kýsmýdýr. Bazý KÝTlerin kapatýlmasý, yani demir-çelik sanayi, kömür ve tekstil sanayi kuruluþlarý baþta olmak üzere bazý KÝTlerin kapatýlmasý, bugün emperyalist ülkelerin, özellikle de AT ülkelerinin içinde bulunduklarý durgunlukla baðlantýlýdýr. Almanya ve Fransanýn demir-çelik ve kömür sektöründe faaliyet gösteren pek çok fabrika ve maden ocaðýný kapatmayla yüz yüze olduklarý bir ortamda, Türkiyeye bu sanayilerin kapatýlmasýný dikte ettirebilmesi yeni bir olanak saðlamýþtýr. Ýlk dönemde aðýrlýklý olarak daðýtýlmýþ SSCB devletlerinden ucuz demir-çelik ve kömür alarak kendi maliyetlerini düþürmeyi hesaplayan bu emperyalist ülkeler, kendi ülkelerindeki iþçi hareketlerinin yükselmesi karþýsýnda geri adým atmak durumunda kalmýþlardýr. Ýþte tam bu sýrada Türkiyedeki ekonomik buhran derinleþmiþtir. Daha önce AT ile yoðun iliþki içinde olan ve bu emperyalist ülkelerin (özellikle de Alman emperyalizminin) iþbirlikçisi olan Ýshak Alaton aracýlýðýyla gündeme getirilen kömür madenlerinin kapatýlmasý (ki bu ilk adýmdýr), bu ülkelerden ithalat yapýlmasýný getirecekti. Bu da, Almanya ve Fransanýn kendi madenlerini kapatmadan, dünya standartlarýna göre yüksek maliyetli kendi kömürlerinin ve demir-çelik ürünlerinin ülkemize satýlmasý demekti. Böylece emperyalizm, bir yandan kendi ülkelerindeki sosyal huzursuzluðu da en aza indirirken, daðýtýlmýþ SSCB devletlerinden alacaðý ucuz hammadde ile kendi maliyetlerini aþaðýya çekebilecekti. Ýþte AT ülkelerinin içinde bulunduklarý durgunluk, 5 Nisan Kararlarýnda demir-çelik ve kömür sanayindeki KÝTlerin kapatýlmasý þeklinde yansýmýþtýr. Bu yansýma, ayný zamanda AT ülkelerinin IMF içindeki artan aðýrlýðý ile baðlantýlýdýr. Bu yönüyle 5 Nisan Kararlarý, ülkemizin emperyalizmin açýk pazarý haline getirilmesinin yeni bir evresini ifade etmektedir. 1994 baþýnda patlak veren para bunalýmý yeni-sömürgecilik yöntemlerinin ürünü olan ve ayný zamanda yeni-sömürgecilik yöntemlerinin týkanmasýný ifade eden bir ekonomik buhrandýr. Ve artýk yeni-sömürgeciliðin de emperyaliz- 268 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] mi kurtaramayacaðý görülmektedir. Ancak yeni bir uygulama da ortaya çýkmamýþtýr. Doðal olarak, emperyalizm, sorunlarýný yenisömürgecilik çerçevesinde çözmek zorundadýr. Bu zorunluluk, kendilerine alternatif bir gücün bulunmadýðý, anti-emperyalist hareketlerin güçten düþtüðü bir dönemin iliþki ve çeliþkileri içinde biçimlenmektedir. Ve ayrýca emperyalist ülkeler arasýndaki entegrasyonun yeni biçimleriyle de belirlenmektedir. 5 Nisan Kararlarýnda görüldüðü gibi, Amerikan emperyalizmi yanýnda Alman emperyalizminin de içinde bulunduðu ekonomik durgunluðun gerekleri doðrudan ifadesini bulmaktadýr. Bu açýdan 5 Nisan Kararlarýna karþý mücadele, topyekün emperyalist ülkelerin somut çýkarlarýna karþý mücadele olarak somutlaþmaktadýr. Kýsacasý, 5 Nisan Kararlarýna karþý mücadele, anti-emperyalist mücadelenin ta kendisidir. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 269 270 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] BEÞÝNCÝ BÖLÜM ULUSAL SORUN VE PROLETARYANIN ÇÖZÜMÜ ULUSAL SORUN ÜZERÝNE Bugün ülkemizin en temel sorununun devrim sorunu olduðu ve bu devrimin emperyalizmin III. bunalým döneminin iliþki ve çeliþkileri çerçevesinde gerçekleþtirilmesi gerektiði her türlü tartýþmanýn dýþýndadýr. Bu süreçte, güncel olarak karþýmýza çýkan en önemli sorunlardan birisi de ulusal sorundur. Bir baþka deyiþle, bugün ülkemizde bir Kürt ulusal sorunu mevcuttur ve bu sorunun anti-emperyalist ve anti-oligarþik devrim çerçevesinde çözümlenmesi, gerçek ve kalýcý bir çözüm sürecinin baþlatýlabilinmesi için zorunludur. Sorunun özü, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmasýdýr, yani kendi siyasal geleceðini belirleme hakkýna sahip olmasýdýr. Daha ileride ayrýntýlarýyla ortaya koyacaðýmýz gibi, bu sorunun sadece devrimle çözümlenmesi diye bir durum söz konusu deðildir. Emperyalist sistem içinde ve emperyalizmle uzlaþarak da bu sorunun kýsmi bir çözümlenmesi olanaklýdýr. Ancak demokratik halk devrimi çerçevesinde çözümlenmediði sürece, ulusal sorunlarýn gerçek ve kalýcý çözümlenmesine yönelmek olanaksýzdýr. Ama her durumda Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmasý, çözümün temelini oluþturur. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 273 Ülkemizde karmakarýþýk hale getirilmiþ olan ve MarksistLeninist bir perspektiften uzak tutulan bu sorunu tarihsel olarak ortaya koymak gerekmektedir. ULUS VE PROLETARYA Ulus, insanlýk tarihindeki geliþmenin kapitalist evresinde ortaya çýkmýþ bir toplumsal-tarihsel örgütlenmedir. Stalinin tanýmlamasýyla, ulus, tarihsel olarak oluþmuþ, kararlý bir dil, toprak, iktisadi yaþam ve kendini kültür ortaklýðýnda dile getiren ruhsal biçimlenme birliðidir.111 Tarihsel bir olgu olarak ulus ve buna iliþkin sorunlarýn kavranabilmesi ve çözümlenmesi için, herþeyden önce tarihin materyalist biçimde ele alýnmasý zorunludur. Herhangi bir toplumsal sorun incelendiðinde, o sorunun, belirli tarihsel sýnýrlar içinde formüle edilmesi, ve eðer özel olarak bir ülke söz konusuysa (örneðin belli bir ülke için ulusal program gibi) o ülkeyi öteki ülkelerden ayný tarihsel dönem içinde ayýrteden özelliklerin hesaba katýlmasý, Marksist teorinin kesin bir gereðidir.111a Tarih, birbirinden ayrýlmýþ kuþaklarýn ardýllýðý, tüm önceki bir kuþak tarafýndan diðerine kolayca aktarýlmýþ malzemeler, sanayi fonlarý, üretici güçlerin kullanýmý ve dolayýsýyla bir taraftan tamamýyla deðiþim koþullarý içindeki geleneksel etkinliðini sürdürmesi, diðer taraftan tamamiyle deðiþilmiþ bir etkinlikle eski kuþaklarýn deðiþtirilmesinden baþka birþey deðildir. (Marks) Bu nedenle tarihsel süreçler süreklilik gösterir. Marksizmin tarihi, bu baðlamda, kesintisiz bir süreç olarak ele almasý, ulus ve ulusal sorunun bu kesintisiz sürecin belli bir evresine iliþkin olarak ele alýnmasý gerektiðini gösterir. I. ULUSLARIN OLUÞUMU VE BURJUVAZÝ Ulus, tarihsel bir olgu ve yükselen kapitalizmin ürünüdür. Bu nedenle burjuvaziyle birlikte ortaya çýkmýþtýr ve burjuvazinin 111 111a 274 Stalin, Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu, s: 15. Lenin, Uluslarýn Kaderlerini Tayin Hakký, s. 60. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] feodalizme karþý mücadelesiyle ilintilidir. Bu açýdan toplumun ulus olarak örgütlenmesi ile toplumun feodal örgütlenmesi arasýnda açýk bir karþýtlýk vardýr. Bu yüzden toplumun feodal örgütlenmesinin ne olduðu bilinmeden ulusal örgütlenmenin anlaþýlmasý olanaksýzdýr. Feodalizm, köleci toplumlarýn barbar kavimlerinin saldýrýlarý ile ortaya çýkmýþ sosyo-ekonomik bir oluþumdur. Feodalizmin temel özelliði, onun kýrsal niteliði, kýrsal alanlardaki büyük feodal toprak mülkiyeti ile bunlarýn serfler tarafýndan iþlenmesidir. Nasýl ki, antik çað kentten ve küçük bölgelerden baþladýysa, orta çað da (feodalizm) kýrlardan baþlamýþtýr. Bu farklý baþlangýç noktasý, ayný zamanda geniþ topraklar üzerinde serpilmiþ ve fetihler yüzünden artýk artmayan nüfusun seyrekliðiyle de belirlenmiþtir. Yunan ve Romanýn tersine feodal geliþme bu yüzden geniþ bölgeler üstünde baþlar, Roma fetihleriyle hazýrlanýr ve onlarla birlikte tarýmýn ilk yayýlmasý gerçekleþir. Roma Ýmparatorluðunun son yüzyýllarý ve barbarlar tarafýndan fethedilmesi üretici güçlerin önemli bir kýsmýnýn yok olmasýna yol açmýþtýr; tarým gerilemiþ, pazar bulunamadýðýndan sanayi çökmüþ, ticaret ölmüþ yada ciddi biçimde bozulmuþ, kýr ve kent nüfusu artmamýþtýr. Bu koþullar ve fetih örgütlenme tarzý, Cermen militarist kurumun etkisiyle birlikte, feodal mülkiyetin geliþmesini belirlemiþtir. Kabile ve komünal mülkiyet gibi, bu da bir topluluða (communite) dayanýr, ama doðrudan üretici sýnýf, antik toplumlarda olduðu gibi köleler deðil, serfleþtirilmiþ küçük köylülerdir. Feodalizm geliþir geliþmez, burada da kentlerin antagonizmasý ortaya çýkar. Toprak sahiple-rinin hiyerarþik yapýsý ve iþbirlikçi ücretli silahlý adamlar, serf üzerinde soylularýn iktidarýný kurdular. Bu feodal örgütlenme, antik komünal mülkiyet kadar, esas üretici sýnýfa karþý bir birlikti, ama birliðin biçimi ve doðrudan üreticilerle iliþkileri, üretimin farklý koþullarý nedeniyle ay- rýydý. Toprak sahiplerinin bu feodal yapýsý, toplu mülkiyet biçiminde kentlerdeki ticaretin feodal örgütlenmesine tekabül eder. Burada mülkiyet, her bireyin emeðinde esas olarak içerilir. Soyguncu-soylularýn bir- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 275 liðine karþý birleþme zorunluluðu, sanayicilerin ayný zamanda bir tüccar olduðu bir çaðda, topluluða ait kapalý bir pazar gereksinmesi, geliþen kentlere sürü halinde yýðýlan kaçak serflerin büyüyen rekabeti, tüm ülkenin feodal yapýsý; iþte bunlar beraberinde loncalarý getirdi. Bireysel zanaatçýnýn derece derece biriken küçük-sermayesi ve nüfus artýþýna göre sabit sayýlarý, kýrlardakine benzer bir hiyerarþiyi, kentlerde de usta-çýrak iliþkisiyle oluþturmaya baþladý.Geniþ bölgelerin feodal krallýk altýnda toplanmasý, kentler için olduðu kadar, toprak soyluluðu için de bir zorunluluktu. Bu yüzden yönetici sýnýf soyluluðun örgütlenmesinin tepesinde her yerde bir monark (kral vb.) vardý.112 Ýþte burjuvazinin karþý karþýya olduðu tarihsel miras, bu feodal üretim iliþkileri temelinde oluþan siyasal üst yapýsýyla bütün feodal toplumdur. Kapitalizm ve dolayýsýyla burjuvazi, feodalizmin baðrýnda ve onun gözenekleri içinde ortaya çýkmýþ ve geliþmiþtir. Burjuva iliþkilerinin ortaya çýkmasý ve geliþmesi, kapitalizmin altyapýda geliþmesi demektir. Geliþen burjuva toplumu, her toplum gibi kendisini örgütlemek zorundaydý. Marks-Engels, 17. ve 18. yüzyýl Ýngiliz ve Fransýz yazarlarýnýn kullandýðý kavramla sivil toplum olarak ele alýnan burjuva toplumunu þöyle tahlil ediyorlardý: Sivil toplum (burjuva toplum), üretici güçlerin geliþmesinin belirli bir evresinde bireylerin tüm maddi iliþkilerini kucaklar. O, verili bir evrede tüm ticari ve sinai yaþamý kucaklar ve öyle ki, devleti ve ulusu aþar; yine de diðer taraftan kendini yeniden dýþ iliþkilerinde ulus olarak ortaya koymak ve içsel olarak da kendini devlet olarak örgütlemek zorundadýr. Sivil toplum deyimi, 18. yüzyýlda mülkiyet iliþkileri kendilerini Antik ve Ortaçað topluluklarýndan kurtardýðý zaman ortaya çýktý. Böylece sivil toplum yalnýz burjuvazi ile geliþir; tüm çaðlarda devletin ve geri kalan idealistik (yani düþünsel, ideolojik) üstyapýnýn temelini oluþturan, doðrudan üretim iliþkilerinden doðan, evrilen toplum112 276 Marks-Engels, Alman Ýdeolojisi, s. 32-33. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] sal örgütlenme yine de her zaman bu adla belirtilmiþtir.113 Alman Ýdeolojisi adlý yapýtlarýnda sorunu böyle koyan Marks ve Engels, ilerki yýllarda toplumun ve üretim sürecinin ayrýntýlý bir tahlilini yaparak, burjuvaziyi ortaya çýkaran ve onunla birlikte var olan toplumsal örgütlenmeye kapitalizm adýnýn verilmesinin daha uygun olduðunu saptamýþlardýr. Kapitalizmin geliþmesi ve kendisini dýþ iliþkilerinde ulus olarak örgütlemesi süreci, feodalizme karþý burjuvazinin mücadelesiyle birlikte yürümüþtür. Burjuvazinin feodal ayrýcalýklarýn kaldýrýlmasý istemi, onun kapitalist üretim iliþkileri önünde feodal üstyapýnýn engelleyici niteliðiyle ilintilidir. Batý-Avrupanýn Cermenler tarafýndan istilasý, yavaþ yavaþ o zamana kadar benzeri görülmemiþ bir karmaþýklýða sahip toplumsal ve siyasal bir hiyerarþi kurulmasý nedeniyle, bütün eþitlik fikirlerini yüzyýllar için ortadan kaldýrdý; ama, ayný zamanda, bu istila Batý ve Orta Avrupayý tarih hareketi içine çekti, ilk kez olarak sýkýþýk bir uygarlýk bölgesi, ve bu bölge içinde, ilk kez olarak, birbirlerini etkileyen ve baþarýsýzlýkta birbirlerine dayanan ve herþeyden önce ulusal nitelikte bir devletler sistemi yarattý. Böylece, bu istila, üzerinde daha sonraki çaðlarda insanlarýn eþit deðerinden, insan haklarýndan sözedilebildiði tek alaný hazýrlýyordu.114 Feodalizmin baðrýnda kapitalizmin geliþmesi, 17. yüzyýla kadar kendine özgü bir siyasal üstyapý ile tamamlanamamýþtýr. Bu döneme kadar feodal siyasal üstyapý ile burjuva (kapitalist) iliþkiler bir arada, karmaþýk bir iliþkiler aðý oluþturarak varlýklarýný sürdürmüþlerdir. Feodalizmden kapitalizme tam geçiþin gerçekleþmesinin uzun bir zaman almasý, bu geçiþ döneminde gelecekte yeni sorunlarýn ortaya çýkacaðýný gösteren iliþkileri yaratmýþtýr. Ýþte ulusal sorun açýsýndan bu iliþkiler özel bir yere sahiptir. Örneðin 15. yüzyýlda Batý-Avrupayý saran para hýrsý deniz aþýrý keþiflerin yapýlabilmesi için seferlerin düzenlenmesine neden oluyordu. Gerçekte bu para hýrsý feodalizmin, içten kapitalizm tarafýndan na113 114 Marks-Engels, Alman Ýdeolojisi, s. 53. Engels, Anti-Dühring, s. 189. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 277 sýl aþýndýrýlmýþ ve kemirilmiþ olduðunu göstermekteydi.Böyle baþlayan deniz aþýrý keþif seferleri, yepyeni bir sorun ortaya çýkarýyordu. Bunun nedeni, denizaþýrý faaliyetlerin herþeyden önce feodal ya da yarý-feodal biçimler altýnda yapýlmasýydý. Zaten ana kýtada siyasal üstyapý feodal nitelikteydi. Feodalizmin özsel olarak toprak kazanma amacý ile para hýrsý birbirleriyle baðdaþmaz bir çeliþki yaratýyordu. Böylece feodal üstyapý tarafýndan düzenlenen (toprak kazanma amacýyla), ama burjuva bir sanayiyle gerçekleþtirilen (para-meta kazanma hýrsý) denizaþýrý topraklarýn fethi olayýný yaratmýþtý. Gelecekte kapitalizmin devralacaðý tarihsel mirastan birisi de bu denizaþýrý topraklarýn iþgal edilmesiydi. Diðer taraftan toplumun feodal örgütlenmesi, feodal beyler arasýnda bitmez tükenmez savaþlara yol açýyordu. Bunlar karþýsýnda halk kitleleri, özellikle de serf statüsündeki köylüler, kendi istemlerinin gerçekleþmesi için birbirleriyle dayanýþma içine girerken (ki bunun temel aracý dildir), diðer taraftan güçlerini birleþtirmeye (ki bunun temeli topraktýr) baþladýlar. Belirli bir dili konuþan bireylerin, belirli toprak üzerinde toplanmalarý, kentlerde sanayinin geliþmesiyle birlikte önemli bir geliþme gösteriyordu. Kýrsal alanlardaki daðýnýk nüfus, kentlerde biraraya geliyordu. Dil gruplarý bir kez sýnýrlandýrýldýktan sonra, bu gruplarýn devletlerin kuruluþu için temel veriler hizmeti görmeleri, milliyetlerin uluslar durumuna gelmek üzere geliþmeye baþlamalarý doðaldý...Gerçi tüm ortaçað boyunca, dilsel ve ulusal sýnýrlar birbirleriyle örtüþmekten uzak kalmýþlardýr; ama, belki Ýtalya dýþýnda, her milliyet gene de Avrupada büyük bir özel devlet tarafýndan temsil edilmiþtir ve ulusal devletler kurma yolunda kendini durmadan daha açýk ve daha bilinçli bir biçimde gösteren eðilim, ortaçaðýn belli baþlý ilerleme kaldýraçlarýndan birini oluþturur.115 Bu genel karýþýklýk içinde, krallýðýn, ilerleme ögesi olduðu açýktýr. Krallýk, düzensizlik içinde düzeni, düþman devletler biçimindeki ufalanma karþýsýnda oluþma durumundaki ulusu temsil ediyordu. Feodalitenin yüzeyinde oluþan tüm devrimci ögeler, bundan ötürü, kral115 278 Engels, Anti-Dühring, s. 601. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] lýk ne denli onlara dayanmak zorunda idiyse, o denli krallýða dayanmak zorunda idiler.116 Tüm devrimci ögeler içinde en önemli kesim, þüphesiz burjuvaziydi. Burjuvaziyle krallýðýn bu uzlaþmasý, doðrudan kapitalist üretim iliþkilerinin kendine ait siyasal bir üstyapý kuramamýþ olmasýyla biçimlenmiþtir. Toplum, gitgide daha burjuva duruma gelirken, devlet rejimi feodal kaldý.117 Feodal devletçiklere karþý krallýkla burjuvazinin ittifaký, giderek baðýmsýz devletlerin oluþmasý anlamýna geliyordu. Ancak bunlar, gerçek anlamda burjuva devletler deðildi. Yani ulusal-devlet olarak oluþmamýþlardý. Feodal aristokrasi, ekonomik planda kendi üretim iliþkilerinin, kapitalizm tarafýndan yok edilmesi karþýsýnda, kendi ayrýcalýklarýný koruyabilmek amacýyla elindeki tek ve son silaha, siyasal zora, silahlý adamlarýna baþvurmaktan baþka yapacak bir þeyi yoktu. Bu durumda kendisi de bir feodal-yerel güç olan krallýk ile uzlaþan burjuvazi, krallýðýn feodal aristokrasiye karþý mücadelesinde önemli bir güç olarak siyasal alanda ortaya çýkýyordu. Bunun ilk ürünü, krallýðýn burjuvazinin ekonomik gücü ile kendini sýnýrlayan feodal ordulardan kurtulmasý oldu. 14. yüzyýldan itibaren Avrupada krallar kendilerine yeni ordular kurmaya baþladýlar. Bu ordular doðrudan kentlerdeki yurttaþlarýn askere alýnmasý ile kuruluyordu ve eski feodal ordularý oluþturan feodal beylerin kendi özel silahlý adamlarýna dayanan askerlik sistemi terkediliyordu. Genellikle topraktan kopartýlan köylüler (özellikle de kaçak serfler) bu yeni ordunun temelini oluþturuyordu. Ordunun tüm donatýmý ise, burjuvazi tarafýndan, sanayi tarafýndan saðlanýyordu. 14. yüzyýlda top barutu ve topçuluðun Araplar tarafýndan Avrupaya getirilmesi, krallýðýn feodal-yerel otoritelere karþý zaferini garantileyecek yeni bir araç saðlamýþtý. Doðal olarak top ve barut üretilmek zorundaydý ve bu da doðrudan sanayi demekti. Bu ayný zamanda sanayinin geliþmesi için de önemli bir itici güç oluþturuyordu. Krallýða zorunlu olarak gereksinme duyan burjuvazi, bu yolla krallýðý kendisine baðýmlý kýlýyordu. 14. yüzyýl sonlarýnda yerel feodal aristokrasi, büyük ölçüde sindirilmiþ, yerel ayrýcalýklarý sýnýrlandýrýlmýþ durumdaydý. Bu görece düzen, düzensizlik içinde düzen, yeni 116 117 Engels, Anti-Dühring, s. 602. Engels, age, s.. 602. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 279 bir savaþýn geliþmesine yol açýyordu: Krallýða karþý burjuvazinin savaþýmý. Yerel feodal otoriteleri belirli oranda sindiren veya sýnýrlandýran krallýklar, giderek düzenli ordularýný beslemek amacýyla artan oranda paraya gereksinme duymaya baþlamasýyla, burjuvazi ile çatýþmasý gündeme geliyordu. Feodal krallýðýn gereksinmesi olan para, ancak kýrsal ve kentsel alanlardan alýnan vergilerin artýrýlmasý ile saðlanabilirdi. Bu da savaþýn ekonomik temelini ortaya koyuyordu. Artýk toplumdaki tüm ayrýcalýklarýn kaldýrýlmasý istemi, burjuvazinin genel istemi olarak belirginleþiyordu. Krallýk biçiminde örgütlenmiþ olan feodal üstyapýnýn yýkýlabilmesi için, onun silahlý gücünün, silah tekelinin yýkýlmasý þarttý. Ýþte bu tekel, bir yandan kentlerde, feodal ayrýcalýklarýn gözeneklerinden oluþan burjuva silahlý güçleriyle, öte yandan krallýk ordusunda bulunan köylülerin karþý hareketi ile ortadan kaldýrýldý. Burada kentlerdeki burjuvazi ile köylülük arasýnda kurulacak bir birlik, mevcut feodal üstyapýnýn yýkýlmasýný getirecekti. Bu en açýk biçimde feodal aristokrasi ve kraliyet dýþýndaki tüm topluluðun birliðinin kurulmasý demekti. Bu birlik, ancak belirli bir sýnýfýn (burjuvazi) kendi özsel çýkarlarýný yalýn bir biçimde ifade etmeksizin, topluluðun genel çýkarý olarak ortaya koyabilmesi ile olanaklýdýr. Tüm ayrýcalýklarýn kaldýrýlmasý istemi ile ortaya çýkan burjuvazinin, feodalizme karþý yürütülen mücadelenin baþýna geçmesi böylece gerçekleþmiþtir. Bu durum kendisini, bir topluluk içersinde ayrýcalýklarýn tümden kaldýrýlmasý olarak ulusal bilincin oluþmasýyla belirginleþmiþtir. Böylece ulus tüm feodal ayrýcalýklarýn ortadan kaldýrýldýðý bir topluluk olarak ortaya çýkmaktadýr. Bu andan itibaren feodalizme karþý yürütülen her mücadele, her hareket ulusal hareket olarak tanýmlanmaya baþlandý. Bütün dünyada kapitalizmin feodalizme karþý nihai zaferi dönemi, ulusal hareketlerle ilgili olmuþtur. Bu hareketlerin iktisadi temeli, meta üretiminin tam zaferini saðlamak için yurtiçi pazarý ele geçirmek zorunda olmasý, ayný dili konuþan bir halkýn yaþadýðý bölgeleri siyasal bakýmdan birleþtirme zorunda olmasý gerçeðinde yatar ve bu dilin geliþmesini ve edebiyatta kök salmasýný önleyen bütün engeller ortadan kaldýrýlmalýdýr.118 (Lenin) 280 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Feodalizme karþý mücadelede ortaya çýkan milliyetçilik, burjuvazinin demokratik istemleriyle bütünleþerek, onun bir ideolojisi haline gelmiþtir. Burjuva anlamda demokrasi, tüm ayrýcalýklarýn kaldýrýlmasý ya da bir kesim için konulmuþ olan haklarýn tüm kesimler için de geçerli hale getirilmesi þeklinde belirginleþiyordu. Böylece kendinden önceki toplumlardan olumlu yanlarýn alýndýðý ve bunlara yenilerin eklendiði yepyeni bir toplum ortaya çýkýyordu. Burjuva demokrasisi olarak bu yeni oluþum, kendini burjuva hukukunda ifade ediyordu. Bu noktada burjuvazinin olumsuz eylemi ile olumlu eylemi açýklýk kazanmaktadýr. Burjuvazinin feodalizme karþý tüm ayrýcalýklarýn kaldýrýlmasý istemi olarak eþitlik istemi, ayrýcalýklarýn olmamasý gerektiði anlamýnda, tüm geçmiþ tarihi olumsuz olarak niteler. Bu anlamda olumsuz bir eylemdir. Bu temelde baþlayan burjuva devrimleri, olumsuz bir eylem olarak tüm halkýn birleþik eylemini oluþturabilmektedir (ulusal). Bu da olumlu içerik yokluðu ve tüm geçmiþi açýkça yadsýma biçimi nedeniyle, büyük bir devrim tarafýndan ayakta tutulmaya119 gereksinme duyar. Bu nokta en açýk biçimiyle Fransýz Devriminde görülmüþtür.Fransada 1793 den 1794e kadar süren terör dönemi bu olumsuz eylemin ifadesidir. Tümüyle burjuvazinin formüle ettiði tüm ayrýcalýklarýn ortadan kaldýrýlmasýna dayanan eþitlik ve demokrasi için, eskinin tümüyle yok edilmesi Fransýz burjuva devriminde terör yoluyla gerçekleþtirilmeye çalýþýlmýþtýr. Ama bu terör burjuvazi için, burjuvazisiz bir halk hareketi olarak ortaya çýkmýþtýr. Her iki devrimde de, (Ýngiliz ve Fransýz devrimleri kastediliyor) hareketin gerçek öncüsünü oluþturan sýnýf burjuvaziydi. Proletarya ve kentlilerin burjuvaziye dahil olmayan katmanlarý, ya henüz burjuvazininkinden ayrý çýkarlara sahip deðillerdi, ya da henüz baðýmsýz olarak geliþmiþ sýnýflar ya da sýnýflarýn alt-bölümlerini oluþturmuyorlardý. Bundan ötürü, örneðin Fransada, 1793 den 1794e kadar olduðu gibi, burjuvaziyle karþý karþýya geldiklerinde, burjuvaziye özgü bir biçimde olmasa bile, 118 119 Lenin, Uluslarýn Kaderlerini Tayin Hakký, s. 55. Engels, Anti-Dühring, s. 517. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 281 yalnýzca burjuvazinin çýkarlarýnýn gerçekleþmesi için mücadele verdiler. Tüm Fransýz terörizmi, burjuvazinin düþmanlarýyla, mutlakiyet ile, feodalizm ile ve darkafalýlýk ile avamca hesaplaþmaktan baþka birþey deðildi.120 Bir ulusal devrimin, olumsuz eylem döneminde, kendi amaçlarýný gerçekleþtirebilmesi için sonuna kadar sürdürülmesi, proletaryanýn devrim okulunda öðrendiði ilk tarihsel ders oluyordu. Proletaryanýn burjuva devrimlerini desteklemesindeki yan, iþte bu olumsuz eyleme iliþkindir. Ancak ilk büyük burjuva devrimleri döneminde proletarya, Marksýn belirttiði gibi henüz ayrý çýkarlara sahip bir sýnýf durumunda deðildi. Kaçýnýlmaz olarak devrim sonucunda iktidar burjuvazinin elinde kaldý. Ama bu durum burjuvazinin saf iktidarý olarak, feodalizmin uzun yýllar elinde tuttuðu kadar güçlü ve yalýn bir iktidar olarak ortaya çýkmamýþtýr. Hareketin genel ve ulusal niteliði nedeniyle, burjuvazi, kendi yalýn iktidarýný kuramamýþtýr. Bu da feodalizmden devraldýðý mirasla ilintilidir. Böylece kurulan burjuva-ulusal devletin biçimi belirlenmiþtir. Artýk burjuvazi, nüfusun, üretim araçlarýnýn ve mülkiyetin daðýnýk durumuna giderek daha çok son veriyor. Nüfusu biraraya toplamýþ, üretim araçlarýný merkezileþtirmiþ ve mülkiyeti birkaç elde yoðunlaþtýrmýþtýr. Bunun zorunlu sonucu, siyasal merkezileþme oldu. Ayrý çýkarlara, yasalara, hükümetlere ve vergi sistemlerine sahip baðýmsýz ya da birbirleriyle gevþek baðlara sahip eyaletler, tek bir hükümete, tek bir hukuk düzenine, tek bir ulusal sýnýf çýkarýna, tek bir sýnýra ve tek bir gümrük tarifesine sahip tek bir ulus içinde biraraya geldiler.121 Bu dönem, feodalizmin ve mutlakiyetin yýkýlýþý dönemi, ulusal hareketlerin ilk kez yýðýn hareketleri haline geldikleri ve basýn aracýlýðýyla, temsili kurumlara katýlma vb. yoluyla halkýn bütün sýnýflarýnýn þu ya da bu biçimde politikaya çekildiði burjuva demokratik toplum ve devletlerin kuruluþu dönemidir.122 Bu andan itibaren tarihte ulusal-devletler egemen bir duruma gelmiþlerdir. Bu kaçýnýlmazlýðý Lenin þöyle ifade etmektedir: 120 121 122 282 Marks-Engels, Seçme Yapýtlar, Cilt: I, s. 171. Marks-Engels, Komünist Manifesto, Seçme Yapýtlar, Cilt: I, s. 137. Lenin, Uluslarýn Kaderlerini Tayin Hakký, s. 60. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ... her ulusal hareketin eðilimi, modern kapitalizmin gereksinmelerinin en iyi þekilde karþýlanabileceði ulusal devletlerin oluþumuna doðru bir eðilimdir. En derin iktisadi etkenler bizi bu amaca doðru sürükler, ve bundan ötürü bütün Batý-Avrupa için, hayýr, bütün uygar dünya için kapitalist dönemin tipik, normal devleti, ulusal devlettir.123 II. ULUSAL-DEVLETLER VE PROLETARYA Ulusal-devletlerin ortaya çýkmasý beraberinde üç yeni olgu yaratmýþtýr. Birincisi, ulusal-devlet sýnýrlarýnýn çizilmesidir. Bu, toprak sorunu olarak kapitalist biçimde ortaya çýkan bir olgudur. Ulusal sýnýrlarýn belirlenmesi, çeþitli devletler arasýnda uzun yýllar süren sýnýr anlaþmazlýklarý sorununu ortaya çýkararak ulusal-devletler arasý bir savaþ olgusunu yaratmýþtýr. Feodal nitelikte toprak ilhaklarý yerini kapitalist ulusal-devletlerin toprak ilhaklarýna býrakmýþtýr. Ýkinci olgu, burjuvazinin olumlu eyleminin baþlamasýdýr. Feodal üstyapýnýn ele geçirildiði yerde burjuvazi, kendi düzenini kurmak için devleti biçimlendirmeye baþlamýþtýr. Bu olgu, bir yandan proletaryanýn olumsuz eylemini ortaya çýkarýrken, diðer yandan burjuvazi içinde çýkarlarýn ayrýþmasýný getirmiþtir. (Bir bütün olarak burjuvaziyi ifade eden tiers-etatýn ayrýþmasý.) Büyük burjuvazi olarak kapitalistler ellerindeki ekonomik gücü kullanarak, diðer burjuva unsurlar üzerinde egemenlik kurmuþtur. Bunu yapabilmek için, gerektiðinde ülkesindeki eski feodal aristokrasi ile uzlaþmýþtýr. Bunun olmadýðý yerlerde ise baþka bir ülkenin desteðini almýþtýr. Böylece ulusal sorun uluslararasý bir sorun haline dönüþmeye baþlamaktadýr. Üçüncü olgu íse, ulusal-devletler kurulur kurulmaz, yani burjuvazi iktidarý ele geçirir geçirmez, karþýt bir gücün, proletaryanýn siyasal hareketinin ortaya çýkmasýdýr. ... burjuvazi, feodal burjuvazi krizalitinden çýktýðý, ortaçað zümresi modern sýnýf haline dönüþtüðü andan 123 Lenin, Uluslarýn Kaderlerini Tayin Hakký, s. 55. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 283 baþlayarak, burjuvazinin gölgesi olan proletarya, ona durmadan ve kaçýnýlmaz bir biçimde eþlik edecektir. Ve ayný biçimde, proleter eþitlik istemleri de burjuva eþitlik istemlerine eþlik edecektir. Sýnýf ayrýcalýklarýnýn kaldýrýlmasý burjuva isteminin ortaya konduðu andan itibaren, bunun yanýsýra, sýnýflarýn kendisinin kaldýrýlmasý proleter istemi, önce ilkel hýristiyanlýða dayanarak, dinsel bir biçim altýnda, sonra burjuva eþitlik teorilerinin ta kendilerine dayanarak ortaya çýkar. Proleterler, burjuvazinin önerisini hemen benimserler: eþitlik yalnýzca görünüþte, yalnýzca devlet alanýnda deðil, ekonomik ve toplumsal alanda da gerçek olarak kurulmalýdýr. Ve özellikle Fransýz burjuvazisinin, Büyük Devrimden baþlayarak, yurttaþ eþitliðini birinci plana koymasýndan sonra, Fransýz proletaryasý, ekonomik ve toplumsal eþitlik isteyerek, ona hemen yanýt verdi; eþitlik, Fransýz proletaryasýnýn özel savaþ çýðlýðý haline geldi.124 Ulusal-devletler, kurulduðu her yerde ve kurulduðu anda, burjuvazi ile proletarya arasýndaki sýnýf mücadelesini tarihsel hareketin birinci maddesi haline getirir. Eski toplumun hâlâ yetenekli olduðu en yüksek kahramanlýk çabasý, ulusal bir savaþtýr; ve þimdi ulusal savaþýn, hükümetlerin, sýnýf mücadelesini geciktirmeye yönelik, ve bu sýnýf mücadelesi, iç savaþ biçiminde patlak verir vermez bir yana atýlan, katýksýz bir aldatmaca olduðu da tanýtlanmýþtýr. Sýnýf egemenliði, kendini artýk ulusal bir üniforma altýnda gizleyemez; ulusal hükümetler, proletaryaya karþý ancak bir bütün oluþtururlar.125 Uluslarýn ve ulusal-devletlerin oluþumu ve geliþimi özetle böyledir. Burada ulusun oluþumu ve ulusal-devletlerin kuruluþunun kapitalizmle, burjuvaziyle olan baðlantýsý açýk biçimde görülmektedir. Yine görülmektedir ki, ulusal-devletlerin kuruluþu proletarya ile burjuvazinin mücadelesini gündemin birinci maddesi haline getirmektedir. Bu yakýn iliþki, 19. yüzyýl ortalarýnda gecikmiþ burjuva devrimleri sorunu ile birlikte daha belirgin olarak görül124 125 284 Engels, Anti-Dühring, s. 192. Marks, Fransada Ýç Savaþ, Seçme Yapýtlar, Cilt: II, s. 288-89. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] müþ ve proletaryanýn siyasal tutumu da buna göre biçimlenmiþtir. Artýk insanlýk tarihinin yeni bir safhasý baþlamaktadýr. Bu, burjuvazi ile proletaryanýn sýnýf mücadelesine sahne olan kapitalist toplumdur. Kapitalist üretim iliþkileri, tarihsel olarak iki zýt eðilimi içinde barýndýrýr. Birincisi, ulusal bir pazara gereksinme duymasý ve bu baðlamda ulusal-devletlerin kuruluþunu saðlamasýdýr. Ýkinci yön ise, kapitalist üretim iliþkilerinin üretim güçlerinin artan geliþimi ve üretimin artan toplumsallaþmasý ile, uluslararasý pazarlara gereksinmesi olmasý ve bu nedenle tüm ulusal kapalýlýðý, ulusal dargörüþlülüðü yýkmadan var olamamasýdýr. Bu konuda Komünist Manifestoda þöyle denilmektedir: Ürünleri için sürekli geniþleyen bir pazar gereksinmesi, burjuvaziyi, yeryüzünün dört bir yanýna kovalýyor. Her yerde barýnmak, her yere yerleþmek, her yerle baðlantýlar kurmak zorundadýr. Burjuvazi, dünya pazarýný sömürmekle, her ülkenin üretimine ve tüketimine kozmopolit bir nitelik verdi. Gericileri derin kedere boðarak, sanayinin ayaklarý altýndan, üzerinde durmakta olduðu ulusal temeli çekip aldý. Eskiden kurulmuþ olan bütün ulusal sanayiler yýkýldýlar ve hâlâ da her gün yýkýlýyorlar. Bunlar, kurulmalarý bütün uygar uluslar için bir ölüm-kalým sorunu haline gelen yeni sanayiler tarafýndan, artýk yerli hammaddeleri deðil, en ücra bölgelerden getirilen hammaddeleri iþleyen sanayiler, ürünleri yalnýzca ülke içinde deðil, yeryüzünün her kesiminde tüketilen sanayiler tarafýndan yerlerinden ediliyorlar. O ülkenin üretimi ile karþýlanan eski gereksinmelerin yerini, karþýlanmalarý uzak ülkelerin ve iklimlerin ürünlerini gerektiren yeni gereksinmeler alýyor. Eski yerel ve ulusal kapalýlýðýn ve kendi kendine yeterliliðin yerini, uluslarýn çok yönlü iliþkilerinin, çok yönlü karþýlýklý baðýmlýlýðýn aldýðýný görüyoruz. Ve maddi üretimde olan zihinsel üretimde de oluyor. Tek tek uluslarýn zihinsel yaratýmlarý, ortak mülk haline geliyor. Ulusal tek yanlýlýk ve darkafalýlýk giderek olanaksýzlaþýyor ve sayýsýz ulusal ve yerel yazýnlardan ortaya bir dünya yazýný çýkýyor. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 285 Burjuvazi, bütün üretim araçlarýndaki hýzla iyileþme ile, son derece kolaylaþmýþ haberleþme araçlarý ile, bütün uluslarý, hatta en barbar olanlarý bile, uygarlýðýn içine çekiyor. Ucuz meta fiyatlarý, bütün Çin Sedlerini yerle bir ettiði, barbarlarýn inatçý yabancý düþmanlýðýný teslim olmaya zorladýðý aðýr toplar oluyor. Bütün uluslarý, yoketme tehdidiyle, burjuva üretim biçimini benimsemeye zorluyor; onlarý uygarlýk dediði þeyi benimsemeye, yani bizzat burjuva olmaya zorluyor. Tek sözcükle, kendi hayalindekine benzer bir dünya yaratýyor. Burjuvazi, kýrý kentlerin egemenliðine soktu. Çok büyük kentler yarattý, kentsel nüfusu, kýra kýyasla, büyük ölçüde artýrdý, ve böylece, nüfusun oldukça büyük bir kýsmýný kýrsal yaþamýn bönlüðünden kurtardý. Kýrý kentlere nasýl baðýmlý kýldýysa, barbar ve yarýbarbar ülkeleri de uygar olanlara, köylü uluslarý burjuva uluslara, Doðuyu Batýya baðýmlý kýldý.126 Bu durumu Engels, bir baþka yerde ulusal-devlet düzeyinde þöyle ifade etmektedir: Orta-çaðýn sonundan itibaren, tarih, büyük ulusaldevletlerden oluþmuþ bir Avrupaya doðru ilerlemekteydi. Yalnýzca böyle ulusal devletler, egemen Avrupa burjuva sýnýfý için normal siyasal çerçeveyi oluþturmaktadýr, ve ayrýca bunlar, uluslarýn, uyumlu uluslararasý iþbirliðinin saðlanmasý için, ki bu yoksa proletarya yönetimi var olamaz vazgeçilmez önkoþullardýr. Eðer uluslararasý barýþ saðlanacaksa, önce, kaçýnýlmasý mümkün bütün ulusal sürtüþmeler giderilmeli, her halk baðýmsýz ve kendi evinin efendisi olmalýdýr. Böylece, ticaretin, tarýmýn, sanayinin ve bunlarla birlikte, burjuvazinin toplumsal üstünlüðünün geliþmesiyle, ulusal duygu, her yerde geliþti, parçalanmýþ ve ezilmiþ uluslar, birlik ve baðýmsýzlýk istediler.127 Daha ilerki yýllarda Lenin, kapitalizmin bu iki zýt eðilimini ele almýþ ve þöyle ifade etmiþtir: 126 127 286 Marks-Engels, Seçme Yapýtlar, Cilt: I, s. 135-136. Engels, Tarihte Zorun Rolü, s. 60. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Kapitalizm, geliþmesi sýrasýnda, ulusal sorun konusunda iki tarihsel eðilim gösterir: Birincisi, ulusal yaþamýn ve ulusal hareketlerin uyanýþýdýr, her türlü ulusal baskýya karþý mücadele, ulusal-devletlerin yaratýlmasýdýr. Ýkincisi, uluslar arasýnda her türlü iliþkilerin geliþmesi ve çoðalmasýdýr, ulusal çitlerin yýkýlmasý ve sermayenin, genel olarak iktisadi yaþamýn, siyasetin, bilimin vb. enternasyonal birliðinin yaratýlmasýdýr. Bu iki eðilim, kapitalizmin evrensel yasasýný oluþturur. Kapitalist geliþmenin baþlangýcýnda birinci eðilim egemendir, ikinci eðilim olgunlaþmýþ olan ve sosyalist bir topluma dönüþmeye doðru yolalan kapitalizmin niteliðidir.128 Kapitalizmin geliþmesinin baþlangýcýnda ortaya çýkan ulusal hareketler ve ulusal-devletler, 1648 Ýngiliz ve 1789 Fransýz Devrimiyle burjuvazinin ulusal temelde iktidarý ele geçirmesiyle birlikte açýk biçim almýþtýr. Bu iki devrim, burjuva demokratik devrimleri olarak kapitalizmin dünya çapýnda ekonomik geliþiminin siyasal geliþimiyle tamamlanmasý için ilk büyük temeli saðlamýþtýr. Diðer büyük temel ise, ABDnin Ýngiltereden ayrýlarak baðýmsýz devlet haline gelmesidir. I. Napolyon döneminde Fransýz Devriminin bütün kýta çapýnda yaygýnlaþtýrýlmaya çalýþýlmasý (burjuvazinin devrim ihracý dönemi), tüm Avrupadaki mevcut dengeleri (statüyü) alt-üst etmiþ, ulusal sorunu içinden çýkýlmaz bir hale getirmiþtir. Ama kapitalizmin geliþmesi buna karþýn sürmüþ ve dünya çapýnda kapitalizmin egemenliði saðlanmýþtýr. Genel olarak 1825 ekonomik buhranýyla kapitalizmin bir dünya sistemi olduðu yýllarda, tarihsel geliþmenin getirdiði yeni sorunlar ortaya çýkmýþtýr. Bu sorunlarýn genel olarak Avrupa çapýnda burjuva devrimlerinin tamamlanmamýþlýðýndan kaynaklandýðý söylenebilir. Bir baþka deyiþle, feodaliteye karþý burjuvazinin kesin zaferi olarak burjuva demokratik devrimleri kýta çapýnda tamamlanmamýþtý. (Gecikmiþ burjuva devrimleri sorunu). Ýkinci olarak, gecikmiþ burjuva devrimleri 1815 sonrasý Avrupasýnda deðiþik bir siyasal iktidarlara iliþkin bir sorun haline 128 Lenin, Uluslarýn Kaderlerini Tayin Hakký, s. 25. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 287 gelmiþtir. 1815de Napolyonun Waterlooda yenilgisiyle birlikte, Avrupa nýn siyasal yapýsý yeni bir biçim kazanmýþtýr. 1822 yýlýndaki Rus-Osmanlý savaþý ile birlikte, bu yeni durum, karmaþýk bir Avrupa siyasal düzeni ve iliþkileri yaratmýþtýr. 1825 yýlý itibariyle Avrupada deðiþik devlet biçimleri görülmektedir. Bunlar içinde burjuvazinin kesin ve tam zaferini ifade eden demokratik cumhuriyet, Ýsviçre dýþýnda mevcut deðildir. Hemen her yerde feodal devletler (krallýk) yeniden güçlenmiþ ve kýta çapýnda egemen siyasal güç haline gelmiþlerdir. Bu olgu, burjuvazi içindeki farklýlaþma ve ayrýþmanýn netleþmesini, büyük burjuvazinin (kapitalistler) siyasal iliþkiler alanýný avama karþý aristokrasi ile paylaþmasýný ya da tümüyle aristokrasiye terk etmesini ifade ediyordu. Tüm devlet sýnýrlarý Waterloonun ve Rus-Osmanlý savaþýnýn galipleri tarafýndan belirlenmiþti. Böylece yapay, ulusaldevletler ortaya çýkmýþ ve tarihsel olarak belli bir düzeye gelmiþ ulusal-topluluklar parçalanmýþtýr. Büyük oranda gelecek savaþlara göre tampon devletler yaratmaya dayanan bu bölünme, toprak ilhaklarýný içinden çýkýlmaz bir kargaþa ile meþrulaþtýrmaya yönelmiþtir. Napolyon ordularýnýn önünde Avrupa çapýnda uluslarýn daðýlmasý ile birleþen bu olgu, ulusal sorunun yeni içeriðini ortaya çýkarýyordu. Ulusal sorunun bu yeni içeriði, daðýlmýþ, bölünmüþ ya da birliðini yitirmiþ uluslarýn yeniden örgütlenmesi ve ulusal hareketlerin yayýlmasý ile nitelenebilir. Bu durumda genel olarak iki tip ulusal-topluluk ortaya çýkmýþtýr: a) Kapitalizmin geliþtiði ve egemen üretim iliþkisi olduðu ulusal-topluluklar (ya da sadece uluslar), b) Feodal ya da yarý-feodal üretim iliþkileri içinde olan ulusal-topluluklar (ya da sadece köylü uluslar) Her iki durumda da ulusal birliðin saðlanmasý ve ulusaldevlet olarak bunun maddeleþtirilmesi gündemdedir. Ancak birincisinde, bunun ekonomik temeli güçlüyken (kapitalizm); ikincisinde ya çok zayýftýr ya da hemen hiç yoktur. Böylece birinci tip ulusal-topluluklarda ulusal hareket bugünün sorunu iken, ikincilerinde yarýnýn sorunu durumundadýr. Birincisinde, burjuvazinin ulusal hareket karþýsýndaki konumu gündemdeyken; ikincisinde, henüz gerçek bir ulusal geliþme için maddi temel yoktur. Böylece burjuva demokratik devrimi evrensel bir düzeye 288 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] yükseliyordu. Bu, doðrudan 1789-1793 arasýndaki Fransýz Devrimiyle ortaya çýkan bütünsel bir sosyal ve siyasal düzenleme (yeniden yapýlanma) anlamýna geliyordu. Bir baþka deyiþle, ulusal-devlet örgütlenmesinin mevcut olduðu Batý-Avrupa ülkelerinde burjuva demokratik devrimin tamamlanmasý sorunu, demokratik cumhuriyet istemi ile bütünleþerek, bu istemle nitelenebilir hale gelmektedir. Kapitalizmin fazla geliþmediði baðýmsýz devletlerde ise, burjuva demokratik devrim, birincil olarak feodalizmin tasfiyesi ve kapitalizmin egemenliðinin saðlanmasý olarak ön plana geçmektedir. Bunun siyasal üstyapýsýnýn ulusal-devlet olarak biçimlenmesi ve ulusal-devletin biçimi, her ülkenin burjuvazisinin durumuna, burjuvazi içindeki farklýlaþmanýn geldiði düzeye ve ülkenin dýþ baðýmlýlýðýnýn oluþturduðu diðer ülkenin niteliðine baðlýdýr. Bu ülkelerde burjuvazi, genel olarak aristokrasi ile uzlaþmasýný esas alan bir meþruti monarþi için çalýþabilmektedir. Feodalizmin egemen olduðu ülkelerde ise tümüyle kapitalizmin geliþmesi sorunu gündemdedir ve burjuvazinin siyasal iktidarý ele geçirme sorunu henüz bu ülkelerde gündeme girmemiþtir. Bu da, bu ülkelerin Batý-Avrupa ile olan baðýmlýlýk iliþkisinin belirleyiciliðini ifade eder. (Sömürge ve yarý-sömürge ülkeler) Bunlarýn dýþýnda Avrupanýn yeni siyasal düzenlenmesinde yer almayan, yani ulusal-devletine sahip olmayan uluslar vardý. Bu uluslar için baðýmsýzlýk, yani baðýmsýz bir devlete sahip olma birincil sorun olarak ortaya çýkmýþtýr. 19. yüzyýlýn ilk çeyreðinde Avrupada ortaya çýkan bu durum, yine de tüm tabloyu ortaya koymaktan uzaktýr. Sorun yine de ülkeden ülkeye deðiþen olasýlýklar olmaktadýr. Örneðin, birinci durumda ele alýnabilecek bir ülke olan Almanya, ulusal birliðin saðlanmasý ve merkezileþmiþ bir devlet örgütlenmesi sorunuyla yüz yüzeyken; Fransada devlet biçimi sorunu birincil sorun olmaktaydý (Demokrasinin yeniden kazanýlmasý sorunu). Böylece sözcüðün günümüzdeki anlamýyla ulusal sorun, tek bir çözüme baðlý olmayan, her somut tarihsel dönemde ve her özel ülke için ayrý ayrý ele alýnmasý gereken bir sorun olarak ortaya çýkýyordu. Özetlersek, burjuvazi kendi devrimini yaptýðý bu dönemde, burjuvazi geliþmekte, kapitalizm yükselmekte ve dünya sistemi haline dönüþmekteydi. Burjuvazi altyapýda kapitalizmin geliþmesine THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 289 ve feodalizme karþý egemenlik kurmasýna paralel olarak, siyasal üstyapýda buna uygun deðiþikliði gerçekleþtirmek amacýyla, köylüleri ve þehirli kitleleri kendi etrafýnda (ulusal çýkar etrafýnda) birleþtirerek, feodalizme son darbeyi vurur (burjuva demokratik devrim espirisi). Ve bu andan itibaren, belirli bir toprak üzerinde burjuva egemenliði kurulmuþ olur. Bu ayný zamanda uluslaþma sürecinin tamamlanmasý ve ulusal-devletin kurulmasý demektir. Bu açýdan ele alýndýðýnda, bir bütün olarak burjuvazinin feodalizme karþý devrimci demokratik mücadele içinde bulunduðu ilk dönem 17. yüzyýldan baþlar ve 19. yüzyýlýn ilk çeyreðinde sona erer. Bu dönemin ayýrt edici özelliði, bir bütün olarak kapitalizmin dünya çapýnda egemen üretim iliþkisi haline gelmesidir. Bir baþka deyiþle, bu dönem, kapitalizmin ve dolayýsýyla burjuvazinin dünya çapýnda egemenliðinin sarsýlmaz bir biçimde saðlandýðý bir dönemdir. Bu dönemde ulusal sorun, doðrudan uluslaþma sorunu olarak ortaya çýkar ve feodal üstyapýnýn burjuva demokratik devrimiyle dönüþtürülmesine dayanýr. Burjuvazi bu dönemde, feodalizmi devirdiði her yerde demokratik cumhuriyet idealini hayata geçirir. Böylece ulus olmanýn önündeki feodal engeller kaldýrýlmakta, devlet demokratik cumhuriyet olarak yeniden örgütlenmektedir (ulusal- devlet olarak). Burjuvazi belli bir toprak üzerinde (ki buna eski feodal devlet sýnýrlarý demek pek yanlýþ olmayacaktýr) feodalizme karþý tüm toplumsal sýnýf ve tabakalarý birleþtirerek demokratik devrimi gerçekleþtirdiði için, ulusal sorun, bir iç sorun olmakta ve iç geliþmeyle çözümlenmektedir. Zaten ulus, doðrudan bu demokratik devrimlerin bir ifadesidir. Bütün dünyada ulusal hareketler, her zaman böyle bir devrimin doðal sonucu olmuþtur, olmaktadýr.129 129 290 Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluþ Savaþlarý, s. 133. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] III. BUNALIM DÖNEMÝNDE ULUSAL SORUNUN EMPERYALÝST SÝSTEM ÝÇÝ ÇÖZÜM YOLLARI Daha önce ele aldýðýmýz gibi, serbest rekabetçi dönemde meydana gelen eþitsiz geliþmeler sonucunda, özellikle 1848 sonrasýnda, Avrupada ulusal sorun ortaya çýkmýþtýr. 1848lere kadar ulusal sorun, topluluklarýn iç sorunu, demokratik burjuva devriminin yapýlmasý sorunu olarak belirginleþirken, bazý uluslarýn diðer uluslarý egemenliði altýna almasý, topraklarýný ilhak etmesi, ulusal sorunu özel bir sorun haline getirmiþtir. Böylece, bir baþka ulus tarafýndan egemenlik altýnda tutulan ulusun diðer uluslarla eþit haklara sahip olmasý istemi ortaya çýkmýþtýr. (Uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký) Bu dönemde, ezilen ulus, kapitalist açýdan az çok geliþmiþ, ulusal birliðini saðlamýþ, ancak bunu devlet olarak örgütleme olanaðýna sahip deðildir. Böylece ulusal boyunduruða karþý mücadele olarak ulusal hareketler ortaya çýkmýþtýr. Bu hareketlerin temel özelliði, ezilen ulus burjuvazisinin kendi ulusal pazarýný elde etmesidir. Bu dönemde ulusal sorun, ulusal boyunduruða karþý bir mücadele sorunu olarak, burjuva ulusal hareketlerinin ortaya çýkýþýyla belirlenmektedir. Bu uluslar, THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 291 devlet kurma hakký dýþýnda genel olarak kapitalist üretim iliþkileri içinde bulunmaktadýr. Emperyalizmin ortaya çýkýþý ve geliþimi içinde, özel bir sorun olarak ortaya çýkan ulusal sorun, varlýðýný bir süre daha devam ettirmiþtir. Böylece I. bunalým döneminde de, ulusal sorun, ulusal boyunduruða karþý savaþ gibi özel bir sorun olarak ortaya çýkýyordu. Emperyalizmin bunalýmýnýn II. döneminde, dünyada ilk proleter iktidarýnýn kurulmasýyla birlikte, ulusal sorun, yalýn bir biçimde ezilen uluslar sorunu olmaktan çýkmýþtýr. I. paylaþým savaþýndan sonra Avrupada, geçmiþ dönemin ezilen uluslarýnýn devlet olarak örgütlenme olanaðýný kazanmalarý ve sömürgelerde, yarý-sömürgelerde ulusal hareketlerin ortaya çýkmasý, yeni, geniþlemiþ bir ulusal sorunun dýþa vurumlarýydý. Artýk, ulusal sorun, ulusal boyunduruða karþý savaþ gibi özel bir sorun olmaktan çýkýyor, uluslarýn, sömürgelerin ve yarýsömürgelerin emperyalizmden kurtuluþu genel sorunu haline geliyor. (Stalin) Bir baþka deyiþle, ulusal boyunduruða karþý mücadele sorunu genel olarak emperyalist sömürüden kurtuluþ sorununun bir parçasý haline gelmiþtir. Yani, geçmiþ dönemde demokratik devrimin bir parçasý olan ulusal boyunduruða karþý mücadele, bugün emperyalizme karþý mücadelenin bir parçasý haline gelmiþtir. Bu en açýk biçimiyle, tek baþýna ve özel olarak ele alýnmýþ bir ulusal baskýnýn, ulusal boyunduruktan kurtulma sorununun söz konusu olamayacaðýdýr. Bugün diyor Stalin ulusal sorunun özü, sömürgeler ve baðýmlý milliyetler halk yýðýnlarýnýn mali sömürüye karþý, bu sömürgeler ve milliyetlerin, egemen milliyetin emperyalist burjuvazisi tarafýndan siyasal köleleþtirilmesi ve kültürel kiþiliksizleþtirilmesine karþý mücadelededir.130 Görüldüðü gibi, ulusal sorun, hiç de, kesin olarak mutlak, deðiþmez bir þey deðildir. Mevcut rejimin dönüþümü genel sorununun bir parçasý olduðu için, ulusal sorun, tamamen toplumsal koþullar, ülkede kurulmuþ olan iktidarýn niteliði ve genel olarak, toplumsal geliþmenin tüm seyri tarafýndan belirlenir.131 130 131 292 Stalin, Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürgeler Sorunu, s. 274. Stalin, age, s. 87. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Ulusal sorunun bu tarihsel geliþimi, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký sorununun, genel demokratik sorunun bir parçasý olmaktan çýktýðýný, daha o günden sosyalist, genel proleter devriminin tamamlayýcý parçasý durumuna geldiðini göstermektedir. Ve Türkiyede ulusal sorun açýsýndan bu durum özel öneme sahiptir. Ulusal sorunun, ulusal boyunduruða karþý mücadele þeklindeki özel sorun olmaktan çýkarak, genel olarak emperyalist sömürüden kurtuluþ sorununun bir parçasý haline gelmesi, dolayýsýyla proletarya devrimi genel sorununun bir parçasý, proletarya diktatörlüðü sorununun bir parçasý olmasý, ulusal baský ve ulusal eþitsizliðin yeni bir boyutunu tanýmlar. Artýk ulusal boyunduruk, bir bütün olarak ulusal sorunu oluþturmamaktadýr, tersine bu sorun, yani ulusal boyunduruk artýk emperyalist sömürüden kurtuluþ sorununun bir parçasý durumundadýr. Ulusal sorunun bu yeni konuþ tarzý, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn yeni, sosyalist yorumu ile birleþerek, proletaryanýn ulusal sorun karþýsýndaki tutumunu belirlemektedir. I. ve II. bunalým döneminde, sömürgelerde ve yarý-sömürgelerde, ulusal boyunduruk, ulusal baský ile emperyalist hegemonya birbirine baðlý bir bütün oluþtururlar. Yeni paylaþým savaþýnýn gündemde olduðu bu dönemlerde, devlet kurma hakkýna sahip ve bu hakkýný baðýmsýz devlet olarak kullanmýþ uluslar için bile ulusal sorun varlýðýný sürdürmektedir. Paylaþým savaþý, doðrudan sömürgelerin yeniden paylaþýmý sorunu olarak ortaya çýksa da, baðýmsýz uluslarýn sömürgeleþtirilmesini de içermektedir. Ve dolayýsýyla ulusal sorun bunlar açýsýndan çözümlenmemiþ durumdadýr. Nitekim II. paylaþým savaþýnda görüldüðü gibi, I. paylaþým savaþýndan sonra kurulmuþ olan Avrupanýn ulusal-devletleri ve eski ulusal-emperyalist devletler, baþka bir emperyalist ülkenin ordularýnýn iþgaline uðramýþlar ve baðýmsýzlýklarýný yitirmiþlerdir. Avrupada, faþist Alman iþgali, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn kesin ihlâli ve bu hakka sahip uluslarýn bunu yitirmeleri ile sonuçlanmýþtýr. Bu da en açýk biçimiyle uluslar içinde, sömürgeler ve yarý-sömürgeler gibi, ulusal sorunun emperyalist sömürüden kurtuluþ sorunu haline geldiðini göstermektedir. II. paylaþým savaþýnda emperyalist sömürü, emperyalist iþgal, özellikle Avrupa açýsýndan ve Kuzey Afrika için faþist Alman emperyalizmi, Asya ül- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 293 keleri için militarist Japon emperyalizmi olarak ortaya çýkmaktadýr. Emperyalist ülkeler arasýnda bir bölünmenin bulunduðu bir dönemde, emperyalist sömürünün böylesine parçalý görünümü özel tarihsel koþullarla birleþerek ulusal sorunu, faþizme karþý, faþistemperyalist ülkelere karþý savaþ þeklinde bir sorunla birleþtirmiþtir. Böylece faþizmin yýkýlmasý, II. paylaþým savaþý süresinde, ulusal sorunun çözümünü getirecek bütünü oluþturmaktadýr. Ve dolayýsýyla belli bir ülkenin kurtuluþu sorunu, genel olarak faþizmin yýkýlýþý sorununa tabi olmaktadýr. Bu koþullar altýnda, proletarya, nerede bulunursa bulunsun, temel olarak faþizme karþý mücadeleyi öne çýkarmýþtýr. Bu onun kendi öz sýnýfsal mücadelesinden vazgeçtiði demek deðildir. Ancak faþizmin dünya çapýnda ortaya çýkardýðý sorun, proletaryanýn iktidar mücadelesinin en önemli engeli durumundadýr. Bu nedenle proletaryanýn, her ülkede, anti-faþist birleþik cephenin kurulmasý yönünde faaliyet göstermesi gündeme gelmiþtir. Kaçýnýlmaz olarak anti-faþist birleþik cephe, sadece proletarya ve köylülükten oluþmamaktadýr. Birleþik cephe, her ulus içindeki, faþist iþgalciler ve iþbirlikçiler dýþýnda kalan tüm ulusal sýnýflarý kapsamak durumundadýr. Bu açýk olarak anti-faþist milli burjuvaziyle proletaryanýn tek bir cephede savaþa girmeleri demektir. Ancak bu, cephe içersinde proletaryanýn baðýmsýz siyasal örgütlenmesinin özenle korunmasýný ve hatta bu cephede proletaryanýn hegemonyasýnýn kurulmasý görevini de beraberinde getirmektedir. Sözün özü, II. paylaþým savaþý döneminde ulusal sorun, þu ya da bu ulusun, sömürgenin ya da yarý-sömürgenin tek baþýna kurtuluþu sorunu durumunda deðildir. Bu dönemde ulusal sorun, faþizme karþý mücadele sorunu haline gelmiþtir ve her türlü ulusal kurtuluþ istemi bu genel soruna baðlýdýr, bu genel sorunun bir parçasýný oluþturmaktadýr. Bu da uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn anti-faþist bir mücadelenin zaferi sorunu haline gelmesi demektir. Böylece tek tek sýnýfsal ve ulusal sorunlarýn, faþist emperyalizme karþý mücadele genel sorununa tabi olmasý ortaya çýkmaktadýr. Örneðin, Çinde ÇKP ile Koumintang arasýnda kurulan milli cephe, Japon emperyalizmine karþý bir cephe durumundadýr ve son tahlilde genel anti-faþist birleþik cephenin bir parçasýný oluþturmaktadýr. Bu olgu da, demokratik devrimin çýkarlarýnýn genel anti-faþist mücadelenin çýkarlarýna tabi kýlýnmasý olarak orta- 294 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ya çýkmaktadýr. Proletarya açýsýndan, bu olgu ayrýca dünyadaki tek ve ilk sosyalist ülkenin faþist emperyalist iþgalden kurtarýlmasý sorunu olarak da ortaya çýkar. II. paylaþým savaþýndan sonra, faþist Almanyanýn ve Japon emperyalizminin yenilgisiyle birlikte iþgal altýndaki ülkelerin ulusal sorunlarýnýn çözümü gündeme gelmiþtir. Bu çözüm, faþist emperyalist ülkelerce iþgal edilmiþ, ilhak edilmiþ uluslarýn yeniden baðýmsýz devlet olarak örgütlenmelerinin gerçekleþtirilmesi olarak birincil planda ortaya çýkmýþtýr. Bu çözüm, bazý özgül biçimler altýnda Avrupa uluslarýnýn kendi kaderlerini belirleme hakkýný elde etmeleri ile saðlanmýþtýr. Böylece bazý uluslar emperyalist sistem içinde ulusal-baðýmsýz devletler olarak örgütlenirken, bazýlarý da (Doðu-Avrupa ülkeleri) sosyalist sistem içinde devlet olarak örgütlenmiþlerdir. II. paylaþým savaþý sonrasýnda uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn yeni içeriði açýk biçimde ortaya çýkmýþtýr. Artýk yalýn bir devlet kurma hakký olarak uluslarýn kaderlerini tayin hakkýndan söz etmek olanaksýzdýr. Uluslarýn kendi siyasal kaderlerini tayin etmelerinde, artýk sistemler gündemdedir. Uluslar için, artýk ayrýlma hakký, ayrý devlet kurma hakký, sistemlere baðlý bir hak haline gelmiþtir. III. bunalým döneminde, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn, uluslarýn ve sömürgelerin emperyalist sistemden ayrýlma, emperyalizmden baðýmsýz devletler kurma hakký þeklinde belirginleþmesi söz konusudur. Bu, Stalinin daha 1921 yýlýnda ortaya koyduðu Marksist-Leninist saptamanýn gerçekliðidir. (Bilindiði gibi, Stalin o tarihte, bu belirginleþmeyi slogan düzeyinde ele almaktadýr.) Ýþte uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký, bu anlamýyla, genel demokratik hareketin bir parçasý olmaktan çýkýyor ve kesinkes sosyalist, genel proleter devriminin tamamlayýcý bir parçasý durumuna geliyor. Bu da uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn, bir devrim sorunu, devrimin zaferi sorunu haline gelmesi demektir. Diyebiliriz ki, III. bunalým döneminde her türlü ulusal baskýnýn, ulusal boyunduruðun ortadan kaldýrýlmasý, yani ulusal sorunun hangi özel görünüm altýnda olursa olsun gerçek, kalýcý ve sürekli çözümü, ancak, bu gerçek anlamýyla (proleter devrimci anlamýyla) uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn tanýnmasýyla THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 295 çözümlenebilir. Ýþte proletaryanýn, her yerde ve her zaman savunduðu ve gerçekleþtirdiði uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký budur. Bu ayný zamanda, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn eski burjuva demokratik yorumu bir düþ olmasý, devrimci anlamýný yitirmesi (Stalin) demektir. Burada, Marksist-Leninistler açýsýndan önemli bir sorun ortaya çýkmaktadýr. Bu da emperyalizm tarafýndan savunulan, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn eski burjuva yorumuna karþý mücadele etmektir. 8 Ocak 1918 yýlýnda ABD baþkaný Wilsonun açýkladýðý yeni uluslararasý iliþkiler ilkeleri, bu eski burjuva demokratik yorumun emperyalist aþamada ilk açýk ifadesi olmuþtur. Genel olarak SSCB de somutlaþan uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn devrimci savunusuna karþý emperyalist burjuvazinin ortaya koyduðu bir alternatif olan bu yeni ilkeler, III. bunalým döneminde emperyalist ülkeler arasýndaki sürekli ve resmi örgütlenmelerle birlikte, genel bir olgu haline gelmiþtir. II. bunalým döneminde, sadece bir emperyalist ülke burjuvazisinin, ve üstelik sýnýrlý oranda, yani eski baðýmsýz uluslar için ortaya koyduðu anlayýþýn, III. bunalým döneminde dünya çapýnda bir olgu haline gelmesi, Marksizm-Leninizmin buna karþý mücadelesinin genel niteliðini ortaya koyar. 1918de Wilson tarafýndan ortaya konan, eski burjuva anlamýyla uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký, özsel olarak emperyalist sistem içinde ulusal sorunlarýn çözümünü içermektedir. Böylece emperyalist sistemden, salt ve yalýn ulusal nedenlerle meydana gelebilecek kopuþlarýn önüne geçilmek istenmektedir. Wilson tarafýndan ortaya konulan bu anlayýþ, Wilson Doktrini olarak bilinmektedir. Bu doktrinin, ya da emperyalist ülkelerin benimsediði anlamýyla Wilson Ýlkelerinin beþinci maddesi þöyledir: Tüm sömürge sorunlarý özgürce, tam dürüstlük ölçüsü içinde ve mutlak þekilde tarafsýz çözüme baðlanacaktýr. Söz konusu çözüm için, þu ilkenin kesinlikle gözetilmesi gerekmektedir. Egemenliðe iliþkin tüm sorunlarýn çözümünde yerli halklarýn çýkarlarý, hükümetlerin isterleriyle bu isterler dayanaklý olsa bile eþit önemde gözönüne alýnacak ve hükümetlerin isterleri ayrýntýlarýyla saptanacaktýr. 296 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 14. maddesi ise þöyle demektedir: Büyük ve küçük devletlerin siyasal baðýmsýzlýklarýný ve ulusal bütünlüklerini karþýlýklý olarak garanti altýna almak amacýyla, özel statüleri olan bir uluslar birliðinin en kýsa zamanda kurulmasý için gerekli çalýþmalara hemen baþlanýlacaktýr. Görüldüðü gibi, Wilson tarafýndan ortaya konulan ilkeler uluslarýn kaderlerini tayin hakkýnýn, devrimci niteliðinin ortadan kaldýrýlmasýna, sulandýrýlmasýna dayanmaktadýr. Ve kurulmasý istenen uluslar birliði, bunun yürütülmesini ve çözümlerin kalýcý kýlýnmasýný saðlayacaktýr. III. bunalým döneminde ABDnin mutlak hegemonyasýnýn ortaya çýkmasýyla gerçekleþtirilen Birleþmiþ Milletler ve onun kuruluþ ilkeleri, Wilsonun ortaya koyduðu uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn emperyalist burjuva yorumunun, dünya çapýnda egemen olmasýný getirmiþtir. Ýþte III. bunalým döneminde eski sömürgecilik sisteminin tasfiyesi, bu anlayýþ temelinde gerçekleþtirilmiþtir. Kaçýnýlmaz olarak, bu þekilde bir kendi kaderini belirleme, uluslarýn yeni sorunlarla yüz yüze gelmelerini saðlamaktan öte bir iþe yaramamýþtýr. Günümüzde varlýðýný sürdüren pek çok ulusal sorun, bu emperyalist yorumun ve uygulamanýn çözücü olmadýðýný ortaya koymuþtur. Ancak buna karþýn hâlâ uluslar için bir çözüm olarak görünmektedir. Sömürgelerin tasfiyesinde, yerli halkýn çýkarý ile hükümetlerin isterlerinin eþit önemde göz önüne alýnmasý, yerli halkýn belli bir toprak üzerinde devlete sahip olmasýný saðlamakla birlikte, olasý ulusal birleþmelerin engellenmesini, uluslarýn bölünmesini getirmiþtir. Sözcüðün tam anlamýyla yapay ulusaldevletler ortaya çýkmýþtýr. Emperyalizmin çýkarlarýna uygun (hükümetlerin isterleri) olarak gerçekleþtirilen ulusal sorun çözümleri, herþeyden önce büyük ulusal-topluluklarýn bölünmesini getirmiþtir. Bu bölünme, parçalardaki devletlerin siyasal baðýmsýzlýklarýnýn ve ulusal bütünlük lerinin uluslararasý bir kuruluþca (Birleþmiþ Milletler) güvence altýna alýnmasýyla birlikte, parçalarýn birbirinden uzaklaþmalarýna yol açmýþtýr. III. bunalým döneminde, Birleþmiþ Milletler aracýlýðýyla saðlanan güvencenin, Kore Savaþýnda açýk bir uygulamasý görülmüþ, ancak 1960lardan itibaren bu güvence iþe yaramaz THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 297 hale gelmiþtir. Bu durum kaçýnýlmaz olarak emperyalizmin ikili anlaþmalarý ya da askeri paktlarýyla yeni güvenceler yaratmasýný getirmiþtir. (Bu konuda sosyalist ülkelerin tutumlarý belirleyici olmuþtur.) Yeni-sömürgecilik yöntemleriyle birleþen bu uygulama, geribýraktýrýlmýþ ülkeler için de ulusal sorunlarýn çözümlenmesini saðlamaktan uzaktýr. Kendine özgü koþullarý olmasýna raðmen, Hindistan bu konuda en tipik örnek durumundadýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, genel olarak toplumsal sürecin feodalizm olduðu koþullarda fazlaca önemli olmayan bazý ulusal farklýlýklarýn, yenisömürgecilk uygulamalarýyla birlikte geliþmiþ olmasý, emperyalizmin ortaya koyduðu çerçeve içinde ulusal sorunlarýn çözülemeyeceðini göstermiþtir. III. bunalým döneminde görülmüþtür ki, emperyalizmden gerçek anlamda baðýmsýzlýðý elde etmeden ve demokratik bir yönetim kurulmadan ve proletaryanýn öncülüðü olmaksýzýn hiçbir ulusal sorun çözümlenemez. Tersine yeni ulusal sorunlarýn ortaya çýkmasý kaçýnýlmazdýr. Bugün ulusal baskýlar varlýðýný sürdürmektedir, ancak geçmiþ dönemden farklý bir biçim kazanmýþtýr. I. ve II. bunalým döneminde, ulusal baský ile emperyalizm doðrudan (araçsýz) ilintiliyken, bugün sömürgelerin tasfiyesi ve yapay ulusal-devletlerin kurulmasýyla, ulusal baský yerelleþmiþ, devletlerin iç sorunu görünümü kazanmýþtýr. Bu durum en açýk biçimde Filistinde ve Kürdistanda görülmektedir. Geçmiþte Filistindeki ulusal baský ve ulusal boyunduruk, doðrudan Ýngiliz emperyalizmine baðlýydý. Bugün ise, Ýsrail devletinin kurulmasý, bu baskýyý yerelleþtirmiþ, içsel bir duruma getirmiþtir. Artýk eski dönemde olduðu gibi Ýngiliz emperyalist burjuvazisinin Filistin halkýna karþý ulusal baskýsý deðil, yahudi devletinin siyonizminin (yahudi milliyetçiliði) ulusal baskýsý gündemdedir. Ayný þekilde Kürdistanda, özellikle Güney Kürdistanda, eski dönemde Ýngiliz ve kýsmen Fransýz emperyalizminin iþgali bulunuyordu ve ulusal baský emperyalist sömürü ile doðrudan ve açýk biçimde ilintiliydi. (Açýk iþgal esprisi) II. paylaþým savaþýndan sonra Ýranýn yeniden baðýmsýz devlet haline gelmesi, Irakta krallýðýn kurulmasý ve Suriye devletinin ortaya çýkmasýyla birlikte, Kürtler üzerindeki ulusal baský, bu devletlerin dayanaðý olduklarý uluslarýn milliyetçiliðinin baskýsý haline dönüþmüþtür. Emperyalist iþgalin gizlenmesi sonucu orta- 298 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ya çýkan bu durum, günümüzde ulusal sorunlarýn diðer önemli halkasýný oluþturmaktadýr. Bu durum (olgu) ülkemiz açýsýndan önemli olduðu için üzerinde biraz duralým: Bilindiði gibi, yeni-sömürgecilik, eskisömürgecilik yöntemlerinden farklý olarak sermaye ihracýnýn yeni bir durumunu ifade eder. Geçmiþ dönemlerde, emperyalizm nakit sermaye ihracý ile, ülkelerdeki hammadde kaynaklarýný iþletiyor, onlarý sömürüyordu. Tüm sanayi yatýrýmlarý, sömürgelerde ve yarý-sömürgelerde emperyalizmin elindeydi ve nakit sermaye ihracýna dayanýyordu. Bu ekonomik iliþkiler, kendisini I. ve II. bunalým döneminde, dünyanýn toprak olarak paylaþýlmasý ile bütünleþtirmekteydi. Yani ulusal-devletlerin sömürgeleþtirilmesi, sömürgelerin emperyalist sömürgeler haline dönüþtürülmesi ulusal topraklarýn emperyalist güçler tarafýndan iþgali ile birlikte geliþiyordu. Emperyalizm, bu ulusal-topluluklar için ve sömürge halklar için dýþsal bir olgu ve iþgali açýk askeri nitelikteydi. Böylece uluslarýn ve sömürgelerin siyasal ilhaký, ekonomik sömürüyü ucuzlatan bir unsur durumundaydý. III. bunalým döneminde emperyalist sömürünün sürdürülüþ biçimi deðiþmiþtir. Yeni-sömürgecilik yöntemleri olarak tanýmladýðýmýz bu yeni emperyalist sömürü biçimi, esas olarak ihraç edilen sermayenin terkibindeki deðiþiklikle gerçekleþtirilmiþtir. Sermayenin 5-6 elemaný arasýnda yeni bir oran yaratýlmýþtýr. Þöyle ki, savaþ öncesi nakit sermaye ihracý, sermayenin isim, patent hakký, yedek parça, teknik bilgi, teknik eleman, vs. gibi diðer elemanlarýna kýyasla çok daha fazla yer tutarken, savaþ sonrasý dönemde, özellikle 1960dan sonra bu iþleyiþ tersine dönmüþ, nakit sermaye ihracýnýn dýþýndaki sermayenin yukarda özetlediðimiz elemanlarý aðýrlýk kazanmýþtýr.132 Böylece, sömürgeciliðin tasfiyesi ile eski sömürgelerde kurulan devletler, dýþa baðýmlý bir kapitalistleþme sürecine girmiþlerdir. Bu yolla emperyalizmin yitirdiði pazarlarýn yarattýðý talep yetersizliði belli oranda giderilmeye çalýþýlmýþtýr. Böylece, daha az masrafla, daha geniþ pazar olanaðý ortaya çýkmýþtýr. Bu, eskiden ekonomik sömürüyü (ilhaký) ucuzlatan siyasal ilhakýn eski 132 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 299 önemini yitirmesi demektir. Dolayýsýyla eski sömürgelerin tasfiyesinde hiçbir sakýnca ortaya çýkmamaktadýr. Bu da uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn, emperyalizm tarafýndan, emperyalist sistem içinde ayrý devlet kurma hakký þeklinde formüle edilmesini getirmiþtir. Yeni-sömürgeci metodlarýn temelinde, emperyalist tekellerin aç gözlü sömürü politikasýna cevap verecek þekilde, sömürge ülkelerde meta pazarýnýn geniþletilmesi, yukardan aþaðýya kapitalizmin bu ülkelerdeki hakim üretim biçimi olmasý, merkezi güçlü otoritenin egemen olmasý sonucunu doðurmuþtur.133 Yukardan aþaðý kapitalizmin geliþtirilmesi, doðal olarak yukarýnýn, yani üst-yapýnýn, özel olarak da bu yapýnýn en temel unsuru olan devletin, emperyalizmin denetimi altýnda olmasýný ve bu devletin yaratýlacak pazar üzerinde kesin egemenliðini zorunlu kýlar. Kapitalizmin normal iktisadi evriminde, temelde egemenliðin, siyasal üst-yapýda, devlet alanýnda feodal egemenliðin sona erdirilmesiyle tamamlanmasý süreci, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde tümüyle tersine dönmüþtür. Emperyalizmin isteklerine uygun olarak belli bir meta pazarýnýn yaratýlabilinmesi için, herþeyden önce bu pazarýn sýnýrlandýrýlmasý zorunludur. Yaratýlacak bir meta pazarý, belli bir topraðý ve bu topraklar üzerinde belli bir devletin egemenliðini zorunlu kýlmaktadýr. Sömürgelerde devlet (pazar) sýnýrlarý emperyalizm tarafýndan belirlenmiþtir. Burada pazarlarýn eski paylaþýmý ile ortaya çýkan sýnýrlar belli oranda korunmakla birlikte, emperyalist sömürünün sürdürülmesine en elveriþli arazi parçasý belli bir devlet topraðý olarak belirginleþmiþtir. Yarý-sömürgelerde ise, durum biraz daha deðiþik olmuþtur. Bu ülkeler feodal nitelikte olmakla birlikte, görünüþte baðýmsýz bir devlete ve devlet sýnýrlarýna sahiptir. Bu anlamda emperyalizmin sömürgelerde gerçekleþtirmek durumunda olduðu olgular, bu ülkelerde hazýr bulunmaktadýr. II. paylaþým savaþýnda savaþ alanýnýn dýþýnda kalmýþ yarý-sömürgeler, savaþ sonrasýnda önemli bir statü deðiþikliðine uðramamýþlardýr. Bu durumda bulunan ülkeler Latin Amerikada Arjantin, Brezilya, Þili gibi eski baðýmsýz ülkeler ile Ýspanya, Portekiz ve Türkiyedir. 133 300 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Belirlenmiþ sýnýrlar üzerinde devlet otoritesinin egemen kýlýnmasý, sömürgeler açýsýndan olduðu kadar yarý-sömürgeler açýsýndan da bir zorunluluktur. Bu durum merkezi otoritenin güçlendirilmesiyle gerçekleþtirilmiþtir. Belirlenmiþ bir toprak üzerinde merkezi devlet otoritesinin egemenliði, yukardan aþaðý kapitalizmin geliþtirilmesinin ön koþuludur. Ýþte devlet sýnýrlarý içinde ortaya çýkan ulusal baskýnýn temelinde, emperyalizmin bu yeni-sömürgecilk yöntemleri yatmaktadýr. Devlet otoritesinin güçlendirilmesi, merkezileþtirilmesi herþeyden önce eski dönemin feodal parçalanmýþ siyasal yönetimine son vermeyi gerektirmektedir. Bu durumda devrimci niteliðini yitirmiþ burjuvazinin bulduðu çözüm ikilidir: Birinci çözüm yolu, feodal parçalanmýþlýðý göz önüne alarak sömürgelerin devletleþtirilmesi ya da yerel yahut bölgesel feodal siyasal otoritelerin devletleþtirilmesidir. Genel olarak OrtaDoðu ve Afrikada kullanýlan bu yöntem, en açýk biçimiyle Arap feodal topluluklarýnýn feodal egemenliðe göre devletleþtirilmesinde görülür. Ve bu devletler, hemen hemen tüm Arap topluluklarýnda krallýk þeklinde olmuþtur. Feodal siyasal yönetim açýsýndan krallýðýn uygun bir biçim oluþturduðu açýktýr. Fas Krallýðý, Ürdün Krallýðý, Irak Krallýðý, Suriye Krallýðý, Suudi Arabistan Krallýðý, Arap Emirlikleri, Umman Krallýðý, Yemen Krallýðý, Libya Krallýðý emperyalizmin II. paylaþým savaþýndan sonra Arap feodal toplumunda gerçekleþtirdiði yapay devletlerdir. Afrikada ise, genellikle aþiretler düzeyinde devlet egemenlikleri paylaþtýrýlmaya çalýþýlmýþtýr. Ancak kabile iliþkilerinin, sömürge koþullarýyla birleþerek varlýklarýný sürdürmüþ olmalarý, bir devlet içinde birden çok kabilenin varlýðýný getirmiþtir. Bu da Afrika devletlerinde kabileler arasý iktidar savaþýný gündeme getirmiþtir. Ve çoðu zaman bu savaþ, ulusal bir bayrak altýnda yürütülmeye çalýþýlmýþtýr. 1950lerin ortalarýna doðru emperyalizmin ulusal sorunu çözümleyiþ tarzý, yani sömürgeler sorununu çözümleyiþ biçimi, devlet sýnýrlarý içinde, bir iç sorun olarak krallýða karþý bir mücadele ortaya çýkarmýþtýr. Krallýk yönetimine karþý cumhuriyet istemi, bu dönemde, bu ülkeler için ulusal bir sorun olarak ortaya çýkmaktadýr. Milli burjuvazi, henüz emperyalizmle bütünleþmiþ durumda deðilken, ya da iþbirlikçi burjuvazi henüz palazlanma durumundayken ortaya çýkan bu ulusal sorun, Batý-Avrupada Ýngi- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 301 liz ve Fransýz Dev-rimlerinde ortaya çýkan ulusal sorunla benzerlikler göstermektedir. Gerçek ulusal-devletlerin kuruluþu, bu baðlamda, feodal parçalanmýþlýða son veren bir burjuva demokratik devrimin sonucu olmuþtur. Yeni devletlerde ise, genelde ulusal bölünmüþlük, devletler þeklinde olduðu için, feodal parçalanmýþlýða son vermek þeklinde iç sorun mevcut deðildir. Bu sorun, uluslararasý bir sorun, emperyalizmle mücadele sorunu durumundadýr. Ülke içi sorun feodalizmin tasfiyesi olarak ortaya çýkmaktadýr. Gerçekte ise, emperyalizmden baðýmsýzlaþmaksýzýn feodalizmin tasfiyesi (devrimci tarzda) söz konusu olamayacaktýr. Bu açýdan da feodal krallýða karþý cumhuriyet istemi görünüþte içsel, gerçekte ise uluslararasý bir sorun durumundadýr. Özetle söylersek, II. paylaþým savaþýndan sonra devletleþtirilen eski sömürgelerde ulusal sorun çözümlenmemiþ durumdadýr. Buralarda ulusal sorun, demokratik devrimin tamamlanmasý sorununun bir parçasý olarak belirginleþmektedir. Ancak demokratik devrimin tamamlanmasý, feodal devletin destekçisi, güvencesi durumunda bulunan emperyalizmden ayrýlmaksýzýn gerçekleþtirilemeyecektir. Böylece demokratik devrim sorunu, yalýn bir içsel sorun olarak anti-feodal nitelikte deðil, anti-emperyalist nitelikte bir devrim sorunu olarak ortaya çýkar. Bu da geçmiþ dönemlerde yarý-sömürge ülkelerde ortaya çýkan (Çin Devrimi örneði) devrim sorunu ile aynýdýr. (Böylece eski sömürge ve yarý-sömürge ayrýmý ortadan kalkmýþ olmaktadýr.) Bu ülkelerde ulusal sorun, anti-feodal ve anti-emperyalist bir devrimle çözümlenebilecek bir sorun olmaktadýr ve bu devrimin sonucunda gerçek ulusal-devletler kurulabilir. Ulusal sorunun, bu dönemde, yeni devletlerde ulusal demokratik devrim sorununun bir parçasý olmasý bu þekilde ortaya çýkmaktadýr. Doðal olarak uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký, emperyalist sistemden ayrýlma, emperyalizmden baðýmsýz devlet kurma hakký olarak belirginleþmektedir. Bu hakkýn elde edilmesi, bu ülkelerde, gerektiðinde parçalanmýþ ulusun birliðinin saðlanmasý için de temel niteliktedir. Çünkü uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký, ayrý devlet kurma hakký yanýnda, parçasý olmak istedikleri uluslarla, ulusal-devletlerle birleþme hakkýný da içerir. Böylece Marksist-Leninistlerin ortaya koyduðu anlamda uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký, bu ülkelerin ulusal sorun- 302 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] larýnýn çözümü için temel teþkil etmeye devam etmektedir. Ancak burada altý çizilmesi gereken yan, ulusal sorunun özel bir sorun olarak ayrý ele alýnmasý deðil, genel olarak ulusal demokratik devrim sorununun bir parçasý olarak ele alýnmasýdýr. Böyle bir devrim, proletarya devrimi genel yolunun içindedir. Ve böyle bir devrim olmaksýzýn ulusal sorun çözümlenemez. Ýþte bu Marksist-Leninist deðerlendirme, doðruluðunu, 1950 sonrasýnda Arap ülkelerinde ortaya çýkan küçük-burjuva milliyetçi iktidarlarýyla bir kez daha tanýtlamýþtýr. Sömürgelerin emperyalizm tarafýndan ve kendi taleplerine uygun olarak tasfiyesi, yapay ulusal-devletlerin kurulmasýnýn dünya çapýnda ulusal sorunu çözememesi, kendisini eþitli ulusal hareketlerin ortaya çýkmasýyla göstermiþtir. Özellikle yeni devletlerde, nüfus içinde çoðunluðu oluþturan küçük-burjuvazinin baþlattýðý ulusal hareketler, ulusal sorunun çözülmemiþliðinin kanýtý olduðu gibi, yeni ulusal sorunlarýn da dýþavurumudur. Arap ülkelerinde devrimci-milliyetçilerin iktidarlarýnýn ulusal sorunu ele alýþ tarzý, doðrudan doðruya bunun bir iç sorun olarak görülmesinden ileri gelmektedir. Siyasal üst-yapýda meydana gelebilecek bir deðiþikliðin, yani devlet biçiminin deðiþmesinin ulusal sorunu da çözeceði düþüncesi küçük-burjuva milliyetçiliðinin tipik ifadesidir. Küçük-burjuvazinin ulusal sorunu, ülke içi ve feodal siyasal egemenliðe iliþkin bir sorun olarak görmesi, onun hareketlerinin sýnýrlarýný belirlemektedir. Yukarda belirttiðimiz gibi, bu ülkelerde ulusal sorun, emperyalizmden baðýmsýz demokratik bir cumhuriyet kurma sorunu durumundadýr. Ve bu amaçla yapýlacak bir devrimi zorunlu kýlar. III. bunalým döneminde sömürgeler ile yarý-sömürgeler arasýndaki farklarýn en aza inmesi, bunlarýn ulusal sorunlarýnýn benzer nitelik kazanmasýný getirmiþtir. Bazýlarýnda, yerel feodal güçlere göre belirlenmiþ sýnýrlara baðlý olarak ulusal-topluluðun parçalanmasý, parçalanmýþ ulusal-topluluklarýn ulusal sorununu ortaya çýkarýrken; bazýlarýnda geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki ulusal-topluluklara iliþkin bir ulusal sorun ortaya çýkarmýþtýr. Ama her durumda ulusal sorun, ülkenin emperyalizmden baðýmsýzlaþmasý ve demokratik devrimin yapýlmasý genel sorununun bir parçasý olarak ortaya çýkmaktadýr. Diyebiliriz ki, günümüzde ulusal sorun kendisini iki düzey- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 303 de ortaya koymaktadýr: Birinci düzeyde ulusal sorun, parçalanmýþ uluslarýn ve ulusal-devletlerin birliði sorunudur; ikincisi ise, belirli devlet sýnýrlarý içindeki özellikle geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde eþitli ulusal-topluluklarýn karþý karþýya olduðu ulusal baskýdan, ulusal eþitsizlikten doðan sorundur. Ýþte günümüzde proletaryanýn çözmek zorunda olduðu, kendi olumlu eylemini ortaya koyacaðý ulusal sorun bunlardýr. Proletaryanýn kendi devriminin genel yolu içinde çözeceði bu ulusal sorunlar, proletarya partisinin asgari ve azami programýnýn konusu olarak ortaya konur. Proletarya ve partisi açýsýndan, ulusal sorunlarýn çözümünde esas olan, her zaman ve her yerde proletaryanýn sýnýf çýkarlarý ve proleter sýnýf mücadelesidir. Proletarya, ulusal köken ayrýmý yapmaksýzýn, dünyanýn her yerinde tek bir sýnýf düþmanýyla, burjuvaziyle yüzyüzedir. Bu açýdan mücadelesi, burjuvaziye karþý ve onu devirmek amacýyla yürütülür. Ancak proletarya insanlýðýn gerçek kurtuluþunu saðlayacak tek devrimci sýnýf olarak faaliyetini sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasýna kadar sürdürür. Ýþte ulusal sorunlarýn çözümü ve ulusal hareketler proletarya açýsýndan, kendi sýnýf mücadelesinin bir parçasý olarak bu þekilde ortaya çýkar. Ulusal sorunlar, her zaman ve her yerde proletarya için kendi sýnýfýnýn iktidarý sorunundan sonra gelir, ikincildir. Bu sorunun çözümünü ikincil dereceye koymak, bu mücadelenin çýkarýnadýr.(Lenin) Bu, ulusal baskýya karþý mücadele sorununun, proletarya için, genel olarak sýnýfsal baskýya karþý mücadele sorununa tabi olmasý, ve bu ikincil sorunun çýkarlarýna göre belirlenmesi söz konusudur. Her yerde ve her zaman proletaryanýn kendi sýnýf örgütlenmesi ve sýnýf mücadelesinin temel alýnmasý Marksist-Leninistler için temel bir görevdir. Diðer sorunlar, genel olarak demokrasinin tüm sorunlarý ve buna yönelik örgütlenmeler bu temel göreve tabidir. Proletarya için tek doðru ve tutarlý perspektif budur. Çünkü, ulusal sorunun, proletarya devriminden önce mi, yoksa sonra mý çözümleneceði sorunu, somut tarihsel koþullara, konjonktürel geliþmelere, uluslararasý duruma vb. baðlýdýr. Tarihsel olarak, ulusal sorun, gerçek ve kalýcý biçimde proletarya devrimiyle çözümlenecektir. O zamana kadar bu sorunun çözümlenmemiþ ola- 304 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rak kalmasý olasýdýr. Bu durumda, proletarya kendi iktidar mücadelesini yürütür ve örgütler. Proletarya kendi iktidar mücadelesini yürütürken, mevcut tüm toplumsal ve ulusal sorunlarýn çözümünü amaçlar ve kendi iktidarýyla bunlarýn nasýl çözümleneceðini ortaya koyar. Ve bunlarý, mücadelesinin baþlangýcýnda ilan eder. Bu, proletaryanýn bilinen ve tarihsel olarak denenmiþ bayraðýdýr. Söz konusu olan, ulusal baský, ulusal eþitsizlikse, proletarya, kendi iktidar mücadelesinde, bunlara karþý mücadeleyi de gündemine alýr (kendi olumlu eylemiyle birlikte) ve bu mücadeleyi kendi iktidar mücadelesine tabi kýlmaya çalýþýr. Bu tutum hiçbir biçimde, bazý sorunlarýn, bazý demokratik haklarýn (ulusal haklar gibi) proletarya devriminin genel yolu dýþýnda, proletaryanýn iktidar koþullarý dýþýnda çözümlenemez, elde edilemez demek deðildir. Tersine bu tutum, proletaryanýn, kendi iktidarýnda bu sorunlarýn çözümlenmesinin, elde edilmesinin nasýl olacaðýný gösterir. Ancak proletarya, kendi sýnýf çýkarlarý için, kendi iktidarý için örgütlenmiþ ve mücadele eder durumdaysa, ortaya çýkabilecek deðiþik olasýlýklar karþýsýnda, kendi sýnýf çýkarlarýný koruyabilir ve kendi iktidar mücadelesini sürdürebilir. Ve ancak böyle bir proletarya, ulusal sorun gibi tali ve parçasal bir sorunun, kendi devriminin genel yolu dýþýndaki çözümlerini, geliþmelerin zorla dayattýðý çözümleri, kendi çýkarlarýna en uygun ve demokratik biçimde gerçekleþtirilmesini isteyebilir ve bunun için mücadele edebilir. Aksi halde proletaryanýn eli kolu baðlý kalýr ve her türlü ulusal çýkarlar için (burjuva nitelikte) kullanýlýr hale gelir. Bu da, sonal olarak, dünya proletaryasýnýn mücadelesinin karþýsýna, ulusal bir bayrak altýnda, kendi burjuvazisinin hizmetinde çýkmasý demektir. Hiçbir Marksist-Leninist bunu kabul edemez, buna izin ve- remez. Ulusal sorunun, genel ve özel olarak, proletarya devriminin genel yolu dýþýnda, proletaryanýn iktidar koþullarý dýþýnda, eski tarzda çözümlenme olasýlýðý vardýr. Birinci olasýlýk tarihsel olarak ne kadar fazla olursa olsun, ikinci olasýlýk mevcuttur ve deðiþik olgularda da açýkça görülmektedir. Bu olasýlýk karþýsýnda, proletarya, kendi sýnýf tutumunu, emekçi halkýn çýkarýna en uygun biçimde ortaya koymak ve bu amaçla mücadele etmek durumundadýr. Ýþte bu son durum, proletaryanýn kendi devriminin genel THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 305 yolu dýþýndaki ulusal hareketler ve çözümler karþýsýnda takýnacaðý tavýr sorunu olarak belirginleþir. Bir baþka deyiþle, proletaryanýn muhalefet koþullarý altýndaki tutumu söz konusudur. Ve proletaryanýn koþullamasý iþte burada ortaya çýkar. Bu ise, ulusal sorunlarýn ve ulusal hareketlerin, her tarihsel durumda somut olarak ele alýnmasýný, irdelenmesini, tahlil edilmesini zorunlu kýlar. Genel olarak ulusal sorunun, proletarya devriminin genel yolu içinde çözümlenmesinin ötesinde ortaya çýkan geliþmeler, proletarya ve partisi için, bunlarýn proletaryanýn sýnýf mücadelesine nasýl tabi kýlýnacaðý sorununu da yaratýr. Bu özel sorun, emperyalizm koþullarýnda ve emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde reformlar ve demokratik haklar için verilcek mücadelenin, sosyalist devrim mücadelesine nasýl baðlanacaðý genel sorununun içindedir. Çünkü Leninin belirttiði gibi, ulusal kaderi tayin hakký, demokratik bir istek olmaktan baþka bir þey deðildir; ilke olarak, öteki demokratik isteklerden farklý deðildir. Emperyalizm de bütün demokratik istemler, siyasal bakýmdan elde edilmelerinin zor oluþu ya da bir dizi devrimlere baþvurmaksýzýn elde edilemeyiþleri anlamýnda eriþilemez istemlerdir. Bu açýdan sorun, þu þekilde belirginleþmektedir: III. bunalým döneminde demokratik hak ve özgürlüklerin bir parçasý olan uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký, proletaryanýn öncülüðünde gerçekleþtirilecek bir devrim olmaksýzýn elde edilebilir, gerçekleþebilir bir hak ve istem midir? Burada ilk önemli nokta genel olarak bir devrimden deðil, proletaryanýn öncülüðündeki belirli bir devrimden yola çýkýlmasýdýr. Bu baðlamda proletaryanýn ulusal sorunu kendi iktidar koþullarýnda, kendi olumlu eylemi ile nasýl çözümleyeceðini ele almadan, bunun dýþýndaki durumlarý, varsa çözüm yollarýný ele almak gerekmektedir. III. bunalým söneminde bu dýþ yollarý üç baþlýk altýnda ele alabiliriz: a) Ulusal burjuvazinin öncülüðünde ulusal sorunun çözümü: III. bunalým döneminde emperyalizmin yeni-sömürgecilik yöntemleri, herþeyden önce geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ya da bu ülke içindeki ulusal-topluluklar arasýnda ulusal, yani iç dinamikle 306 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] kapitalizmin geliþmesini olanaksýz kýlmýþtýr. Ýç dinamikle (ulusal) geliþen kapitalizmin olmayýþý, ulusal burjuvazinin geliþmesini engelleyerek, bu sýnýfýn kendi devriminde öncülük etmesi ya da katýlmasý sorununu ortadan kaldýrmýþtýr. Yeni-sömürgecilik koþullarýnda geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki burjuvazi ulusal nitelikte deðildir, baþtan emperyalizmle bütünleþmiþtir ve onun iþbirlikçisidir. Chenin deyiþiyle, bugün için, tayin edici unsur, emperyalizm ve milli burjuvazi cephesindeki kaynaþmadýr. Bu, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki burjuvazinin milli ve devrimci niteliðini yitirmesidir. Dolayýsýyla kendi devrimini yapamaz ve ulusal-devrimci bir hareket ortaya çýkaramaz. Bunun ulusal sorun açýsýndan anlamý, yerli burjuvazinin gerçek bir ulusal hareket oluþturamayacaðý demektir. Ýþbirlikçi burjuvaziyle emperyalizm arasýndaki çeliþkiyi, mutlak bir çeliþki, uzlaþmaz bir çeliþki olarak ele almak yanlýþtýr. Ancak bu iþbirlikçitekelci burjuvazinin, zaman zaman ulusal çýkardan söz etmeyeceði, ulusal haklardan söz etmeyeceði demek deðildir. Ve hatta bunu öyle bir yere getirebilir ki, açýk bir anti-emperyalist ulusal hareket görünümü kazandýrabilir. Genellikle bu durum iþbirlikçitekelci burjuvazi içindeki çeliþkilerin ürünü olarak ortaya çýkabilmektedir. Çok-uluslu geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, bu çýkar çeliþkisi, zaman zaman ulusal-topluluk farklýlaþmasýyla çakýþabilir ve böyle durumlarda açýk bir ulusal hareket gündeme gelebilir. Bu durumda ezilen ulus konumu, iþbirlikçi-tekelci burjuvazi fraksiyonlarý içinde bir güç aracý olarak kullanýlmasý gündeme gelir. Böylece ezilen ulus iþbirlikçi burjuvazisi, oligarþi içinden çýkarak, kendi ulusal devletini kurma talebinde bulunabilir. Bu talep, özsel olarak ezilen ulus burjuvazisinin (iþbirlikçi ve emperyalizmle baþtan bütünleþmiþ) emperyalist devletlerin, kendisinin ayrýlma talebini desteklemesi giriþimleriyle birleþerek uluslararasý bir sorun haline gelebilir. Emperyalizmin bu durum karþýsýndaki ilk tutumu, oligarþi içindeki çeliþkiyi çözümleme þeklindedir. Genel olarak askeri ve stratejik çýkarlarýný göz önüne alan emperyalizm, uygun gördüðü koþullarda, böyle bir istemi destekleyebilmektedir. Çoðu zaman hareketin geliþme düzeyine baðlý olarak ilk tutumunu sürdürür. Bu konuda emperyalizmin Filistin sorununda takýndýðý tutum oldukça açýktýr. Emperyalizm, böyle bir hareket karþýsýnda, kültürel özerk- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 307 likten, azýnlýk haklarýndan, bölgesel özerklik temelinde federatif çözüm ve ayrýlmanýn gerçekleþtirilmesine kadar deðiþik çözüm yollarýný el altýnda tutar. Ancak burada ortaya konulmasý gereken husus, bu çözümlerin hiçbirinin uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký ile iliþkisi bulunmadýðýdýr. Emperyalizmin, ulusal temelde ortaya çýkan oligarþi içi çeliþkilerin çözümünde özellikle bölgesel özerkliki kabul ediyor görünmesi, sýk sýk ulusal sorunun özünün unutulmasýna yol açmaktadýr. Özellikle ayrýlma, ayrý devlet kurmanýn emperyalizm tarafýndan, bu durumda kabul edilemez olduðunu düþünmek bu yanýlgýnýn temelidir. Oysa genel olarak uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký bölgesel özerkliði içerir ve proletarya bu çözümü önsel olarak reddetmediði gibi, çoðu durumda çokuluslu devletler için öngörür de. Emperyalizmin bölgesel özerklik temelinde bir federatif çözümü desteklediði koþullarda, sorunun özünü unutarak takýnýlacak bir tavýr, her zaman ulusal iþbirlikçi burjuvazinin güçlenmesine yardým edecektir. Sorunun özü, emperyalizmin, çok-uluslu geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ulusal sorunun çözümünde uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný tanýmamasýdýr. Emperyalizm için ayrýlma, ayrý devlet kurmaya varan her çözüm yolu, bir ulusal hakla, ezilen ulusa iliþkin bir demokratik hakla baðlantýlý deðildir ve olmamalýdýr. Emperyalizmin bütün tutumu, Wilson doktrininde ortaya konulduðu gibi, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn tahrif edilmesine dayanýr. Dolayýsýyla uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký olarak demokratik bir hakkýn tanýnmadýðý koþullarda, kendi çýkarlarýna uygun çözümü ortaya koymasý gündemdedir. Bu yüzden uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn hangi koþullarda ve nasýl kullanýlacaðý sorunu ile hiçbir iliþkisi yoktur. Emperyalizmin tüm tutumu, sözde uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný tanýrmýþcasýna görünerek, pratikte bu hakkýn nasýl kullanýlacaðýný kendi çýkarlarýna göre belirlemesinden baþka birþey deðildir. Eskiden, uluslarýn kendi kaderlerini tayin etme hakkýna sahip olmalarý ilkesi, genellikle yanlýþ yorumlanýrdý; bu ilke, uluslarýn özerklik haklarý derecesine düþürüldüðüne sýk sýk tanýk olunurdu.134 134 308 Stalin, Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürgeler Sorunu, s. 235. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Eskiden ulusal sorun, reformist bir görüþ açýsýndan, ayrý, baðýmsýz bir sorun olarak sermayenin iktidarý, emperyalizmin devrilmesi, proletarya devrimi genel sorununa baðlanmadan dikkate alýnýrdý... Ulusal sorun, sömürgeler sorunu, sessizce, kendiliðinden, proletarya devriminin ana yolu dýþýnda, emperyalizme karþý devrimci bir mücadele olmaksýzýn çözümleneceði dolaylý olarak kabul ediyordu.135 Ýþte emperyalizmin, özel olarak ABD emperyalizminin bugün sorunu ele alýþ tarzý, Stalinin sözünü ettiði bu çerçeve içinde, burjuva anlamda uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký ile sýnýrlýdýr. Kesinkes proletaryanýn savunduðu uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký ile iliþkili deðildir. Bu durum karþýsýnda, proletarya, herþeyden önce, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn tanýnmasýný istemelidir ve tanýnmasý yönünde mücadele etmelidir. Böyle bir hakkýn, doðrudan ya da dolaylý tanýnmýþlýðý koþullarýnda nasýl kullanýlacaðý sorununun, sadece ve sadece ulusal-topluluðun kendisine ait olduðunun ortaya konulmasý gerekir. Doðal olarak da, proletaryanýn savunduðu uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn elde edilmesi bir devrim sorunu olarak ortaya çýkmaktadýr. Aksi halde, proletaryanýn kendi ulusu içinde, bu hakkýn deðiþik çözümlerinin koþullara baðlý olarak uygulanabilmesi için yapabileceði pek birþey olmayacaktýr. Leninin, Norveçin Ýsveçten ayrýlmasý konusunda ortaya koyduðu gibi, böyle bir hak söz konusu olmazsa, her düzeyde proletaryanýn enternasyonalizmi ulusal çýkarlara feda edilmiþ olacaktýr. Görüldüðü gibi, III. bunalým döneminde emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde, burjuvazi gerçek anlamda ulusal ve devrimci niteliðe sahip deðildir, gerçek ulusal-devrimci bir hareket ortaya koyamaz ve uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký temelinde ulusal sorunun deðiþik çözüm yollarýný tanýmayý kabul edemez. Onlar için, ezilen ulus sorunu tümüyle oligarþi içi bir sorun durumundadýr ve oligarþi içi çeliþkiler eski dönemin ulusal burjuvazisinin egemen ulus burjuvazisine karþý mücadelesi olarak ele alýnamaz. 135 Stalin, Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürgeler Sorunu, s. 235. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 309 b) Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde egemen sýnýflar arasý iliþkinin ve çeliþkinin bir sonucu olarak ortaya çýkan ikinci yol feodaliteye iliþkindir: Oligarþi içindeki büyük toprak sahipleri ile iþbirlikçi-tekelci burjuvazi arasýnda ya da bir bütün olarak oligarþi ile oligarþý dýþý feodal kalýntýlar arasýndaki çeliþki, çok-uluslu geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ulusal bir görünüm kazanabilmektedir. III. bunalým döneminde kapitalizmin yukardan aþaðý geliþtirilmesi, yani dýþ dinamik ile (emperyalizm) geliþtirilmesi, devlet sýnýrlarý içinde feodalizmin çözülmesine yol açmaktadýr. Bir baþka deyiþle, genel olarak emperyalizmin baþlangýçta ittifak kurduðu feodal egemen sýnýflarýn ekonomik olarak güçsüzleþmesi ve tasfiye olmasý söz konusudur. Tarihsel olarak geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde çarpýk kapitalizmin geliþmesi, oligarþi içinde çeþitli tasfiyelere yol açma ve artan oranda iþbirlikçi-tekelci burjuvazinin, özel olarak tekelci-sanayi burjuvazisinin güçlenmesini saðlayarak oligarþiyi tek baþýna oluþturmasý (tabii baþtan bütünleþmiþ olduðu için emperyalizmle birlikte) yönünde bir eðilim ortaya çýkarmaktadýr. Oligarþi broþürümüzde ve Gramsci Üzerine yazýmýzda ayrýntýlý biçimde ortaya koyduðumuz bu eðilim, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde feodal kesimlerin, siyasal planda devlet üzerindeki etkinliklerini yitirmeleri sonucunu doðurmaktadýr. Feodal egemen sýnýflarýn oligarþiyle, özel olarak da iþbirlikçi-tekelci burjuvaziyle çatýþma-uyum iliþkisinde bu açýk biçimde görülür. (Bu konuda somut bir deðerlendirme için bkz: Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz-I, THKP-C/HDÖ yayýnlarý) Bu geliþme, feodal egemen sýnýflarýn çarpýk kapitalizme karþý mücadelesini ortaya çýkarmaktadýr. Tarihsel olarak kapitalist üretim iliþkileri tarafýndan tasfiye olan feodalizm, her zaman kapitalizme karþý mücadele etmiþtir. Bu mücadelesi, iktisadi evrime karþý feodal siyasal zor þeklinde geliþtiði eski dönemlerde, burjuva demokratik devrimlere yol açmýþtýr. Kapitalizm karþýsýnde kimi zaman feodal sýnýflar uzlaþmayý kabul etmiþlerdir. Bu koþullarda Almanyada olduðu gibi yukardan aþaðý demokratik devrim gündeme gelmiþtir. Ancak III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde egemen olan kapitalizm, devrimci tarzda geliþmediðinden çarpýktýr ve temelinde emperyalizmin istemleri ve çýkarlarý yatmaktadýr. Bu koþullar altýnda feodal sýnýflarýn geliþen kapita- 310 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] lizm karþýsýndaki tutumlarý, kaçýnýlmaz olarak anti-emperyalist bir görünüm kazanmaktadýr. Geçmiþ dönemlerde sömürgelerde ortaya çýkan feodal direniþin anti-emperyalist niteliði de bu þekilde belirginleþmiþtir. Çokluk toprak aðalarý, tefeci-tüccar ve feodal iliþkiler içinde bulunan kent küçük-burjuvazisi (esnaflar), geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde anti-emperyalist, anti-kapitalist ve anti-tekelci görünümde bir mücadele içinde olmalarýnýn nedeni budur. Bu sýnýflarýn hareketinin yaygýnlýðý ve gücü, kapsadýðý kesimlerin nüfus içindeki niceliði kadar, oligarþi içinde iþbirlikçi-tekelci burjuvazi ile uyum saðlama koþullarýna baðlýdýr. Ancak, bu hareketin her zaman açýk mücadele þeklinde olacaðýný düþünmek de yanlýþtýr. Çatýþmauyum iliþkisinde uyum koþullarýnýn önde olmasý, mücadeleyi legal devlet çerçevesinde sýnýrlandýrmaktadýr. Bu da, bu kesimlerin demokratik bir görünüm kazanmalarýyla çakýþýr. Gerçekte siyasal demokrasi ile uzaktan yakýndan iliþkileri yoktur. Ama nüfus içinde belli bir niceliðe sahip olduklarý için, temsili demokrasi bu kesimlerin parlamentoda yer almalarýný olanaklý kýlmakta ve bu yolla devlet üzerinde etkilerini sürdürme olanaðýný elde etmektedirler. Temsili demokrasinin (gerçek burjuva demokrasisiyle uzaktan yakýndan iliþkisi olmayan bir demokrasidir bu -gizli faþizm) bulunmadýðý ülkelerde bu kesimlerin mücadelesi çoðu durumda yasa-dýþý bir faaliyet ve örgütlenmeye dönüþmektedir. Bu kesimlerin hareketi, çok-uluslu geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde de, tek uluslu (homojen) geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde de ulusal bir niteliðe bürünebilmektedir. Dolayýsýyla her türden sýnýfsal farklýlýklarýn aþýlmasýný saðlayabilecek bir ideoloji, bu hareketin üst yapýsýný oluþturur. Genel olarak, dinsel ideolojiler, bu kesimler açýsýndan hareketin bütünselliðini kurmaya hizmet eder ve feodal sömürücü sýnýflarýn özel çýkarlarýnýn gizlenmesine yardýmcý olur. Sýnýfsal farklýlýklarýn tek bir ulusal çýkar ile bütünleþtirilmesine dayanan burjuva milliyetçiliði gibi, bu feodal hareket de, feodalizmin çýkarlarýný dinsel çýkar temelinde genel bir çýkar olarak sunar. Bu boyutu ile, burjuva milliyetçiliðinin sýnýrlarýný aþarak uluslararasý bir duruma geçer. Bir baþka deyiþle, bu hareketin dinsel ideolojisi, sýnýfsal çýkarý dinsel çýkar haline dönüþtürdüðü gibi, ulusal çýkarlarý da ayný duruma getirir. Böylece ulusal sorunda belli bir çözüm yolunu ve belli bir olumlu eylemi içerir. Bu THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 311 da onu genel olarak burjuva milliyetçiliðinden, özel olarak da iþbirlikçi tekelci burjuvazinin milliyetçiliðinden ayýran temel noktadýr. Diyebiliriz ki, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ortaya çýkan dinsel ideoloji ile bütünleþmiþ feodal hareket, kendi ideolojik çerçevesi içinde, hem özel ulusal sorunu hem de parçalanmýþ uluslar sorununu ortaya koyar. Bu boyutu ile proletaryanýn sorunu ele alýþý ile çakýþýr. Ama ortaya koyduðu çözüm ile kendi niteliðini ve proletaryanýn çözümü ile olan farklarýný belirginleþtirir. Özellikle emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde dinsel farklýlýða sahip olan toplumlarda büyük güç oluþturabilen bu feodal hareket, özellikle müslüman ülkelerde kendine elveriþli bir zemin bulmaktadýr. Günümüzde Ýranda iktidarý ele geçirmiþ olan bu hareket, genel olarak teokratik devlet kurma temelinde ulusal sorunun çözümünü ele alýr. Özellikle emperyalist üretim iliþkilerinin getirdiði iliþki ve çeliþkilerin etkilediði tüm kesimlerin (özellikle proletarya ve kent küçük-burjuvazisi) arasýnda bu hareket, güçlü bir anti-emperyalist ulusal hareket ortaya çýkarabilmektedir. Bu hareketin en önemli yaný, her türlü ulusal sorunu, emperyalist üretim iliþkilerinin tasfiyesi (feodalizm lehinde) genel sorununa baðlama yeteneðidir. Bu boyutuyla ilerde göreceðimiz gibi, küçükburjuva milliyetçi hareketlerin olduðu kadar, Marksist-Leninist hareketin de çözmeye yöneldiði sorunlarý, onlarýn yaklaþýmlarýna benzer bir biçimde ele alýr. Kitle güçlerinin temelini köylülüðün oluþturmasý ve proletaryayla kent küçük-burjuvazisini kapsayabilme özelliðiyle, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde proletaryanýn öncülüðünde demokratik halk devriminin temel gücüyle ilgili bir sorun yaratmaktadýr. Bu feodal-dinci ya da Stalinin deyiþiyle söylersek, feodalmilliyetçi hareketin, ulusal sorunun çözümünde teokratik devleti temel almasý, onun gerici özelliðini açýkça ortaya çýkarmaktadýr. Ulusal sorunu, demokratik bir biçimde çözmekten uzak oluþuyla uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný kesinkes dýþtalar. Ve doðal olarak bu hakkýn teokratik devlet kurma hakký olarak anlaþýlmasýný ister. I. ve II. bunalým döneminde, sömürge ve yarý-sömürge ülkelerde toplumsal süreç feodalizm olduðundan, yani feodal üretim iliþkilerinin egemen olmasý nedeniyle, böyle bir hareketin ulusal 312 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] görünüm kazanmasý olanaksýzdý. III. bunalým döneminde ise, geribýraktýrýlmýþ ülkelerde çarpýk da olsa kapitalizmin egemen olmasý, ülke içinde feodalizmin gerici bir tarzda da olsa tasfiyesi ile birlikte, köylülüðün sýnýfsal ayrýþmasýný artýrmýþ, burjuvazi ile proletarya arasýndaki çeliþkiyi görece olarak keskinleþtirmiþtir. Bu da ülke içinde yapay ve yukardan aþaðý kurulu ulusal birliðin bozulmasý demektir. Ýþte, egemenliðini yitiren feodal sömürücü sýnýflarýn günümüzdeki etkinliðinin iktisadi temeli budur. Böylece geçmiþ dönemde gücü sýnýrlý olan bu feodal tepkinin yarattýðý hareket, günümüzde önemli bir güce ulaþabilmektedir. Yine eskiden gerici özelliðini anti-kapitalist tutumuyla açýkça ortaya koyan bu hareket, günümüzde yeni-sömürgecilik koþullarýnda anti-emperyalist, yabancý düþmanlýðý (gavur alerjisi) temelinde (emperyalist üretim iliþkilerine karþý olup) ilerici, ulusal bir görünüm kazanabilmektedir. Bu da proletarya açýsýndan, geçmiþ dönemlerle kýyaslanmayacak ölçüde önemli ve sadece ulusal sorunla sýnýrlý olmayan bir sorun yaratmaktadýr. Özellikle çok-uluslu geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, ezilen ulus proletaryasý açýsýndan ulusal sorunun demokratik olmayan her türlü çözümünün reddi düzeyinde özel bir görev ortaya çýkarmaktadýr. Genel olarak da, geri-býraktýrýlmýþ ülke proletaryasý açýsýndan, emperyalist üretim iliþkilerinin ortadan kaldýrýlmasýnýn bir demokratik halk devrimi sorunu olduðunun ortaya konulmasý göreviyle somutlaþmaktadýr. Konunun daha açýk hale gelmesi için eðitim konusunu, demokratik eðitimi örnek olarak alabiliriz. Bilindiði gibi, eðitim sorunu ya da eðitimin demokratikleþtirilmesi sorunu, diller üzerindeki ulusal baskýnýn kaldýrýlmasý sorunuyla ilintilidir. Bu açýdan demokratik eðitim istemi, diller üzerindeki baskýnýn sona erdirilmesinin olumlu eylemi olarak ortaya çýkar. Marksist-Leninist literatürde demokratik devlet çerçevesinde eðitim sorunu, Lenin tarafýndan þöyle formüle edilmiþtir: Bütün uluslarýn iþçileri için tek bir eðitim siyaseti vardýr: Yerli dilin özgürlüðü ve demokratik ve laik eðitim.136 Leninin bu tesbitinin, teokratik devlet çerçevesindeki bir çözümle ne derecede baðdaþmaz olduðu açýktýr. 136 Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluþ Savaþlarý, s: 175. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 313 Diyebiliriz ki, feodal sömürücü sýnýflarýn dinsel ideolojiyle yürüttükleri hareket, özsel olarak proletaryanýn tarihsel-sýnýfsal mücadelesiyle çeliþir. Proletarya, feodalizmin kesin olarak tasfiye edildiði koþullarda kendi devrimini yapabilir. Onun mücadelesi anti-kapitalist olmak durumundadýr. Ve böyle bir mücadele ancak anti-feodal bir mücadele sürecinden sonra olanaklýdýr. Antifeodal mücadele ayný zamanda feodal ideolojilere karþý mücadeleyi zorunlu kýlar. Bu açýdan, burjuvazinin kendi devrimini yapmadýðý koþullarda, demokratik devrimin öncüsü olacak olan proletarya feodal sýnýflara karþý mücadele etmek durumundadýr. Onlarýn ulusal sorunlarý teokratik devlet çerçevesindeki çözüm çabalarýnýn karþýsýna çýkmak, proletaryanýn olduðu kadar, her demokratýn da görevidir. Feodal sýnýflarýn eski ekonomik ve siyasal güçlerini yitirmeleri karþýsýnda ortaya koyduklarý hareketin anti-demokratik yanýný ve çözümlerinin gerici özelliklerini, taktik bazý amaçlarla görmezlikten gelerek, özel olarak da ulusal baskýya karþý yürütülen mücadelede bir müttefik olarak görmek, dar bir milliyetçi bakýþ açýsý olduðu kadar, anti-Marksist bir tutumdur da. Bu konuda Kominternin II. Dünya Kongresinde almýþ olduðu kararý yeniden anýmsatalým: Daha çok geri kalmýþ, aðýrlýkla feodal veya pederþahi ya da pederþahi-köylü nitelikteki uluslara ve devletlere iliþkin olarak, þunlarýn gözönünde bulundurulmasý gereklidir:... b) Din adamlarýnýn, hýristiyan misyonerlerinin ve benzer ögelerin gerici, orta-çað etkilerine karþý mücadele kesin zorunludur. c) Avrupa ve Amerikan emperyalizmine karþý kurtuluþ mücadelesini, Osmanlý ve Japon emperyalizminin, soyluluðun, büyük toprak sahiplerinin, din adamlarýnýn vb. gücünün artýrýlmasýyla baðdaþtýrmaya çalýþan panislamizme, pan-asyatik harekete ve benzeri akýmlara karþý mücadele de zorunludur. d) Geri kalmýþ ülkelerde büyük toprak sahiplerine ve feodalizmin bütün biçimlerine ve kalýntýlarýna karþý köylülerin giriþtiði mücadelenin desteklenmesi de zorunludur. Herþeyden önce köylü hareketine mümkün olduðunca devrimci bir nitelik kazandýrmaya çalýþýlmalý, 314 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] mümkün olan yerlerde köylüleri ve bütün sömürülenleri sovyetelerde örgütlemeli(dir).137 III. bunalým döneminde de, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde feodal kalýntýlarýn (eski egemen sýnýf öðelerinin) hareketinin, anti-emperyalist yanýnýn, özünde her türlü kapitalist geliþmeye karþý olma oluþturduðunu unutarak, emperyalizm ve iþbirlikçi burjuvazi ile feodal kalýntýlarýn birbirinden uzaklaþmasýnýn karþý-devrim cephesinde bir bölünme yaratmasýný abartarak, anti-feodal mücadeleyi geçici olarak durdurmak ya da ikincil bir sorun olarak ele almak, proletaryanýn demokratik devrimdeki öncülüðünün ortadan kaldýrýlmasýyla özdeþtir. Doðal olarak bu tutum, anti-feodal unsurlarýn (proletarya, kent küçük-burjuvazisi ve esas olarak da köylülük) oligarþiye siyasal olarak yedeklenmesine de yol açabilecektir. I. ve II. bunalým döneminde emperyalizmin dýþsal bir olgu ve egemen sýnýfýn da feodaller olduðundan ulusal mücadele ile sýnýfsal (anti-feodal) mücadele birbirinden kesin çizgilerle ayrýlabiliniyordu. Bu dönemlerde, bu ülkelerdeki baþ çeliþki, ülkenin ve nüfusun 3/4'ünü kontrolu altýnda tutan zayýf feodal birimler ile yarý-serf durumundaki köylülük arasýndaydý. (Demokratik mücadele). Anti-feodal sýnýfsal mücadelenin geliþimine paralele olarak, bu dönemlerde emperyalizm kendi sömürgesini korumak için ülkeyi bütün olarak iþgal ediyordu. O zaman ülkenin baþ çeliþkisi emperyalizm ve bir avuç hain dýþýnda bütün ulus arasýnda olmaktaydý. (Ulusal mücadele). Ýç savaþ döneminde savaþ, genellikle sýnýfsal þiarlarla (toprak devrimi, demokratik devrim) ve sýnýfsal planda (anti-feodal) yürürken, devrimci ulusal savaþ evresinde, savaþ ulusal planda ve ulusal þiarlarla yürütülür. III. bunalým döneminde ise, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde toplumsal süreç feodal süreç deðildir. Emperyalizm de sadece dýþsal bir olgu deðildir. Zayýf mahalli otorite yerini, bizzat emperyalizmin de içinde yer aldýðý güçlü oligarþik devlet otoritesine býrakmýþtýr. Ülkedeki egemen sýnýflarýn en büyüklerinin oluþturduklarý bir oligarþi mevcuttur. Bu yüzden baþ çeliþki oligarþi ile halk arasýndadýr. Oligarþi içinde bizzat emperyalizm yer aldýðý için devrimci savaþ sadece sýnýfsal planda (anti-oligarþik) yürümeyecektir. Savaþ sýnýfsal ve ulusal planda yürüyecektir. Þüphesiz emperyalist ordu137 Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluþ Savaþlarý, s. 391. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 315 lar savaþta bizzat yer alana kadar sýnýfsal yan aðýr basacaktýr. (Daha geniþ bilgi için bkz: Kesintisiz Devrim II-III) Ancak sýnýfsal yanýn anti-oligarþik olmasý sýk sýk bazý hatalý anlayýþlarýn ortaya çýkmasýna yol açmaktadýr. Genellikle ülkemizde oldukça sýk karýþtýrýlan bu durumu burada kýsaca belirtelim: III. bunalým döneminde kapitalizmin yukardan aþaðý geliþtirilmesi, geçmiþ dönemlerde olduðu gibi, demokratik devrimi antiemperyalist ve anti-feodal çerçeveyle sýnýrlamayý olanaksýz kýlmýþtýr. Eski dönemin MDD ile bu dönemin demokratik halk devrimi arasýndaki farklýlýk, ülkedeki toplumsal sürecin niteliði ile emperyalizmin iþgal biçimi tarafýndan belirlenmektedir. Ülkede çarpýk kapitalizmin egemen olmasý, feodalizmin tümüyle tasfiye edildiði anlamýna gelmemektedir. Emperyalist üretim iliþkileri ile iç dinamikle geliþmiþ kapitalizm arasýndaki temel fark da burada ortaya çýkmaktadýr. Dolayýsýyla emperyalist üretim iliþkilerinin tasfiyesi, sözcüðün tam anlamýyla kapitalist üretim iliþkilerinin tasfiyesi demek deðildir. Kýsacasý, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde proletaryanýn öncülüðündeki demokratik devrim, anti-oligarþik mücadele kapsamýnda anti-feodal mücadeleyi de gerektirir. Doðal olarak bu anti-feodal mücadelenin dinamikleri, her türlü feodal iliþkiye, sömürüye, harekete ve güce karþý mücadelenin dinamikleridir. Yine proletarya açýsýndan feodal hareketin, tarihsel, ekonomik, siyasal ve ideolojik gericiliði yanýnda, emperyalizmle uzlaþabilir olma özelliði de önemlidir. Tarihsel süreç, emperyalizmin talep yetersizliðini gün be gün artýrýrken, diðer yandan pazarlarýný yitirmesini getirmektedir. Bu koþullar altýnda kapalý üretim birimlerinin pazar için üretime açýlmasý emperyalizm için bir zorunluluktur. Bu, onun feodal sýnýflarla olan çeliþkisinin maddi temelidir. Ama öte yandan pazarlarýný yitirmesi olgusu, yani proletaryanýn devrimci mücadelesi karþýsýnda feodalizmle uzlaþmakta- dýr. Bu iki zýt hareket, emperyalizm açýsýndan yaþamsal öneme sahip olan pazarlarýný kesin olarak yitirme tehlikesi karþýsýnda kendisinin uzlaþma noktalarýný açýða çýkartmaktadýr. Emperyalizmin feodal sýnýflarla en elveriþsiz koþullarda gerçekleþtireceði bir uzlaþma bile, pazarlarýnýn tümüyle yitirilmesi tehlikesi karþýsýnda önemsiz kalmaktadýr. Bugün Ýran ile ABD emperyalizminin iliþkilerinde görüldüðü gibi, en elveriþsiz koþullarda bile, pazarýn tümüyle yitiril- 316 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] mesinden daha elveriþlidir. Ve Ýran örneðinde olduðu gibi, emperyalizm, gerektiðinde iktidarý feodal sýnýflara tümüyle býrakabilmektedir. Daha alt düzeydeki uzlaþma ise, 12 Eylül koþullarýnda olduðu gibi, devrimci mücadeleye karþý dinsel temelde bir antikomünist hareket olarak feodal sýnýflara geniþ hareket olanaðý yaratmaktadýr. Tüm bunlar, bir kez daha devrimci niteliðini yitirmiþ burjuvazinin, feodalizm ve demokratik hak ve özgürlükler karþýsýndaki konumunu açýða çýkarmaktadýr. Özetlersek, dinsel ideolojiyle harekete geçen ve ulusal bir bayrak altýnda toplanan feodal sýnýf hareketinin ulusal sorunun her türlü demokratik çözümünü reddettiðini söyleyebiliriz. Bu açýdan bu hareket için uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn mutlak bir hak þeklinde ele alýnmasý önem kazanmaktadýr. Dolayýsýyla bu hakkýn içerdiði ayrýlma ve ayrý devlet kurma hakký, onlar için feodal ya da teokratik bir devlet kurma hakký olarak bir deðeri vardýr. Ýþte proletarya, uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunurken, bu tür saptýrmalara karþý mücadele etmek durumundadýr. Ve dolayýsýyla bu anlamda uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn söz konusu olamayacaðýný açýkça ortaya koymalýdýr. Buna karþý mücadele etmeyen bir ezilen ulus proletaryasý gerçek demokratik görevlerini yerine getiremez. Bununla mücadele etmek ise, ancak uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný, bu hakkýn içerdiði deðiþik çözüm yollarýyla ele almaktan geçer. Bir baþka deyiþle, proletarya enternasyonalizmi, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn, bu hakkýn içerdiði bir yolun kullanýmý ile mutlaklaþtýrmak ya da özdeþleþtirmek þeklindeki emperyalist ve feodal anlayýþlarla mücadele etmek zorundadýr. c) Günümüzde proletarya devriminin genel yolu dýþýndaki ulusal sorunlarýn çözüm yolu olarak ortaya çýkan üçüncü yol, küçük-burjuva milliyetçiliðine iliþkindir: Emperyalist dönemde I. ve II. bunalým döneminin sömürge ve yarý-sömürge ülkeleri ile III. bunalým döneminin geri-býraktýrýlmýþ ülkelerinde küçük-burjuvazi nüfusun önemli bir kesimini oluþturur. Temel olarak emperyalizmin sermaye ihracý ile ortaya çýkan bu ülke küçük-burjuvazisi, III. bunalým döneminde yukardan aþaðýya kapitalizmin geliþimi ile nüfusun çoðunluðunu oluþ- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 317 turmaktadýr. Geçmiþ dönemlerde (toplumsal süreç feodal iken) nüfusun çoðunluðunu köylülerin oluþturmasýndan farklý olan bu durum, bu dönemde küçük-burjuvazinin çeþitli politik hareketlerine yol açmýþtýr. Ulusal sorunun dünya çapýndaki ikili durumu, yani parçalanmýþ uluslarýn birleþtirilmesi ve uluslarýn kaynaþtýrýlmasý sorunu ile devlet örgütlenmesine iliþkin hiçbir hakka sahip olmayan uluslarýn sorunu, küçük-burjuvazinin milliyetçi hareketinde özel bir yere sahiptir. Ancak küçük-burjuvazinin milliyetçi hareketi, her ulusal-toplulukta ya da ülkede ayný biçimde ortaya çýkmaz. Genellikle emperyalizmin açýk iþgal koþullarýnda, yani sömürge ülkelerde, küçük-burjuvazinin sol kanadýnýn güçlü bir ulusal (anti-emperyalist) hareket yaratma yeteneði görülmüþtür. Genellikle proletaryanýn örgütsüz ya da yetersiz kaldýðý koþullarda, küçük-burjuvazinin milliyetçilik temelinde anti-emperyalist (ya da anti-sömürgeci) tavýr alýþý, ulusal kurtuluþ savaþýna dönüþerek ülkenin baðýmsýz bir devlete sahip olmasýný getirebilmektedir. Proletaryanýn öncülüðünde gerçekleþmeyen (yani küçük-burjuvazinin öncülüðünde gerçekleþen) bir ulusal kurtuluþ savaþý, sömürge ulusun sorununu devrimle, anti-emperyalist bir devrimle çözümleyebilmektedir. Hareketin burjuva muhtevasý, bazý durumlarda anti-feodal mücadeleye de yol açabilmektedir. Bu da anti-emperyalist ve anti-feodal bir devrim yaratarak, ulusal sorunu, belli bir biçimde çözümleyebilmektedir. 1956-62 Cezayir ulusal kurtuluþ savaþý, böyle bir hareketin III. bunalým döneminin ilk evresindeki somut örneðidir. Küçük-burjuvazinin ulusal sorun karþýsýndaki tutumunu belirleyen milliyetçiliði, III. bunalým döneminde, genellikle I. bunalým döneminde ortaya çýkmýþ olan pan-islamizm, pan-slavizm, pantürkizm, pan-helenizm, pan-afrikanizm ve pan-asyatik türden ýrka, dile ve kültüre dayalý milliyetçiliðin küçük-burjuvazi tarafýndan yeni tarihsel koþullarda sahiplenilmesi ve biçimlendirilmesi olarak tanýmlayabiliriz. Stalinin ifade ettiði gibi, burjuvazinin geminin bordasýndan attýðý ulus ve milliyetçilik bayraðýný, her zaman olduðu gibi, küçük-burjuvazi yeniden yükseltmektedir. (Serbest rekabetçi kapitalizm koþullarýnda demokrasi ve demokratik cumhuriyet karþýsýnda küçük-burjuvazinin tutumu aynýdýr.) III. bunalým döneminde ulusun bölünmüþlüðü (ayrý devletler olarak ya da ayrý devletler içinde) karþýsýnda yeni bir küçük-burjuva milliyetçi- 318 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] liðinin, eski sloganlarla ortaya çýkmasý kaçýnýlmazdý. III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ortaya çýkmýþ olan ulusal sorun, yani yapay olarak parçalanmýþ uluslarýn birleþtirilmesi sorunu, küçük-burjuva milliyetçiliði yanýnda deðiþik olgular da ortaya çýkarmýþtýr. Özellikle geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde dýþ dinamikle geliþen kapitalizm, bir yandan iþbirlikçi (tekelci) burjuvazinin güçlenmesine yol açarken, diðer yandan egemen sýnýflar ittifakýndan, yani oligarþiden tasfiyeleri gündeme getirmektedir. Bu, oligarþi içindeki çeliþkiler ve oligarþi ile dýþýndaki sömürücü sýnýflar arasýndaki çeliþkiler düzeyini belirler. Daha önce gördüðümüz gibi, yeni-sömürgecilik yöntemlerinin uygulanmasýnda ilk adým, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde feodal sýnýflar ile emperyalizm arasýnda bir iþbirliði ya da ittifak kurmak yönünde atýlmýþtýr. Bu iþbirliði baþtan emperyalizmle bütünleþmiþ burjuvazi ile feodal sýnýflarýn ittifaký olarak somutlaþýr. Ülkeden ülkeye deðiþmekle birlikte, iç ticaret burjuvazisi, özellikle yarý-sömürgelerde bu ittifakýn içinde yer alýr. Ancak burada en önemli halka, bu iç ticaret burjuvazisinin emperyalizmin eski sömürgeci yöntemlerine uygun iliþkiler içinde ortaya çýkmýþ olmasýdýr. Yoksa iç dinamikle kapitalizmin geliþtiði ülkelerde olduðu gibi, bu iç ticaret burjuvazisi, sözcüðün tam ve devrimci anlamýyla tüccar-kapitalist deðildir. Bu nedenle iç ticaret burjuvazisi iç (ulusal) bir pazarýn yaratýcýsý ve ulusal baðlarýn kurucusu olamaz. I. ve II. bunalým dönemindeki komprador burjuvazi sayýca azdýr ve emperyalizmin yenisömürgecilik uygulamalarýyla iþbirlikçi-tekelci burjuvazi haline dönüþmüþtür. Bu durumda, eski dönemdeki iþlevlerini yerine getirmek üzere ortaya çýkan tüccar kesimi, günümüzdeki iç ticaret burjuvazisini oluþturmaktadýr. Komprador burjuvazi döneminde emperyalizmin mamül mallarýnýn ülke içinde daðýtýmý, ülkenin iç kesimlerinde kýsmi anlamda feodal tüccarlarla gerçekleþtirilirdi. Tefeci-bezirgan olarak tanýmlanan bu kesim, özsel olarak feodal iliþkilerin içindeki ticareti ellerinde tutarlardý. Ýþbirlikçi-tekelci burjuvazinin ortaya çýkmasý ile bu tefeci-bezirgan kesim, sözcüðün yeni anlamýyla iç ticaret burjuvazisi haline gelmiþtir. Bunlarýn ilk dönemdeki iþlevleri, yeni-sömürgecilik yöntemleriyle, iþbirlikçitekelci burjuvazinin metalarýnýn ülke içinde daðýtýmýný yapmaktýr. Bunlar eski dönemden kalma iliþkiler olarak feodal üretim iliþkileri içinde ortaya çýkan metalarýn dolaþýmýyla da ilgilendiklerinden, THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 319 geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, ayný zamanda tarým ürünlerine dayalý bir ihracatý da gerçekleþtirirler. Bu yolla iþbirlikçi-tekelci burjuvazinin gereksinme duyduðu döviz gelirlerini elinde toplayan ticaret burjuvazisinin bir kýsmý, tekelleþerek oligarþi içinde emperyalizmin iþbirlikçisi haline dönüþür. Tekelci ticaret burjuvazisi, böylece iç ticaret burjuvazisinin en büyüklerinden oluþurken, ayný zamanda geri kalanlardan da ayrýlýr. Ýþte III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde egemen sýnýflarýn bileþimi ve çeliþkileri bu þekilde ortaya çýkmaktadýr. Emperyalizm ve iþbirlikçi-tekelci burjuvazi (sanayi ve ticaret burjuvazisi olarak), geliþen gücüne paralel olarak, bir yandan oligarþi içindeki sýnýflarý ekonomik olarak kendine tabi kýlarken, öte yandan bu sýnýflarýn ekonomik temellerini ortadan kaldýrmaya yönelir. Bu faaliyet ve karþý faaliyetlerde deðiþik yöntemler kullanýlsa da, özsel olarak köylülüðün ve küçük-burjuvazinin siyasal olarak yedeklenmesi en önemli amaç durumundadýr. Ýþbirlikçi-tekelci burjuvazi, henüz bunu baþaramadýðý koþullarda, küçük-burjuvazinin devrimci milliyetçi hareketleri karþýsýnda tavýrsýz kalmayý tercih etmektedir. Bu, küçük-burjuvazi ile oligarþi arasýnda nispi bir denge durumu yaratmaktadýr. Küçükburjuvazinin feodalizme karþý olan tepkisi ve mücadelesi, çoðu zaman oligarþi içinde iþbirlikçi-tekelci burjuvazinin tarafsýzlýðý ile bütünleþmektedir. Emperyalizm ve yerli tekelci burjuvazinin küçükburjuva milliyetçi hareketleri karþýsýndaki tarafsýzlýðý, uzun dönemde bu hareketin kendi çýkarlarýna uygun olmasýndandýr. Özellikle toprak aðalarý ile tefecilere karþý küçük-burjuvazinin baþarýsý, kýsa dönemde iþbirlikçi-tekelci burjuvaziye kýsmi zararlar verse de, uzun dönemde onun için önemli bir engelin (feodal kalýntýlarýn) ortadan kaldýrýlmasýný saðlayacaktýr. Ve yine, bu yolla, bir süre için de olsa yeni devletleþmiþ sömürgelerde ve yarý-sömürgelerde, devlet olanaklarýnýn feodal sýnýflarca paylaþýlmasýnýn önü alýnmýþ olunmaktadýr. Ýþte Arap ülkelerinde ortaya çýkan BAAS rejimleri, bu tür geliþmenin ürünüdür. Arap ulusunun ayrý devletler içinde bölünmüþlüðünü ortadan kaldýrmak amacýyla yola çýkan küçük-burjuva milliyetçilerinin, ilkin Mýsýrda askeri bir darbeyle iktidarý ele geçirmeleri, devlet olanaklarýndan yararlanabilir duruma gelmelerini saðlamýþtýr. Daha ilerki yýllarda Irak ve Suriyede ayný biçimde 320 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] küçük-burjuva milliyetçilerinin iktidara geçmesi, nihai amaçýn gündeme gelmesine yol açmýþtýr: Birleþik ve tek bir Arap ulusal devleti. Herþeyden önce tek bir ulusal pazar yaratýlmasý, amacý yönünden burjuvazinin çýkarýnadýr. Ancak III. bunalým döneminin özellikleri ve iliþkileri, Arap ulusal burjuvazisinin bütünselliðini ve de devrimci niteliðini yitirmesi sonucunu verdiðinden, kesinkes bu kesimin bu harekete katýlmasý söz konusu olmamýþtýr. Bu durumda küçük-burjuva milliyetçilerinin yapabileceði tek þey, birleþebilen devletlerin siyasal olarak birleþtirilmesi, siyasal ortak yönetim organlarýnýn kurulmasýdýr. Bu yeni bir milli burjuvazi yaratýlmasýndan baþka bir anlama gelmeyecektir. (1923 sonrasýnda Türkiyede ortaya çýkan durum gibi. Ancak Türkiye açýsýndan bu dönemde uluslararasý konjonktürün, özel bir yeri vardýr. 1929 genel ekonomik buhraný gibi.) Bu yol, sistem dýþýnda, ama kapitalizmin çerçevesi içinde kalarak ulusal sorunu çözmeye çalýþmak demektir. Bunun olanaksýzlýðý kýsa sürede ortaya çýkmýþtýr. SBKP revizyonizminin kapitalist olmayan yol tezi, bir süre için Arap milli burjuvazisinin yarattýðý boþluðu, özel olarak sermaye birikimi eksikliðini doldurmaya hizmet ettiyse de, bir süre sonra yeni sorunlar yaratarak iþe yaramaz hale gelmiþtir. Milli burjuvazinin, devrimci ve milli niteliðini yitirdiði koþullarda (yeni-sömürgecilik koþullarýnda) SSCBnin enternasyonalist yardýmýnýn iþe yaramaz hale gelmesi iki olumsuz sonuç yaratmýþtýr. Birinci olarak, SSCB içinde önemli bir ekonomik sorun yaratmýþtýr. Bu, küçük-burjuva rejimlere yapýlan yardýmlarýn proletaryaya anlatýlmasýnda karþýlaþýlan güçlüklerle birleþtiðinden, yardýmýn içeriðinin deðiþmesini kaçýnýlmaz kýlýyordu. Öte yandan, bu tür yardýmýn, henüz iktidarý ele geçirmemiþ, ama halk kurtuluþ savaþýný yürüten örgütlere ve halklara yapýlmamasý, komünist hareket içinde yeni bir ideolojik bölünmeyi getirmiþtir. En bilinen boyutuyla SBKP ile ÇKP arasýndaki ayrýlýk bu noktada uzlaþmaz bir hale gelmiþtir. SSCBnin (SBKPnin) destek konusunda devlet olmayý esas almasý, kaçýnýlmaz olarak proletaryanýn öncülüðünde yürütülen halk kurtuluþ savaþlarýnýn enternasyonalist yardýmdan uzak kalmasýna neden olmuþ ve pek çok hareketin yenilmesine dolaylý olarak hizmet etmiþtir. Ýkinci olarak, SSCBnin yardýmý, küçük-bur- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 321 juva milliyetçi iktidarlarýn bulunduðu ülkelerde, milliyetçiliðin antikomünizmle birleþmesini somut hale getirmiþtir. Milliyetçiliðin burjuva içeriði ve onun komünizm karþýsýndaki tarihsel konumu, giderek her türlü süper güce karþý ulusal baðýmsýzlýðýn savunulmasý temeline oturmuþtur. Bu ülkelerde küçük-burjuva milliyetçi iktidarlarýnýn yeni yöneliminde de bu yön belirleyici olmuþtur. SSCBnin ekonomik ve askeri yardýmlarýnýn etkisizleþmesi ile birlikte, çok devletli uluslar sorununun küçük-burjuva ve revizyonist çözümünün bu iflasýyla, yeni bir arayýþ ortaya çýkmýþtýr: Bloksuzlar hareketi. Bu hareket, özünde iflas etmiþ bir ulusal çözümün kendini kurtarmak için yaptýðý son giriþimdir. Gelinen noktada, küçük-burjuvazi iktidarý ya proletaryaya býrakacaktýr ya da emperyalizme teslim olacaktýr. Bu durumda üçüncü yol olarak baðlantýsýzlýk hareketi ortaya çýkmýþtýr. Küçük-burjuvazinin bu yeni çözüm yolu, tüm-ulus planýnda gerçekleþtirilmeyen baðýmsýz geliþmeyi tüm geri-býraktýrýlmýþ ülkeler düzeyinde gerçekleþtirmeye dayanmaktadýr. (Üçüncü dünya ülkeleri kavramýnýn asýl içeriði budur.) Bu giriþim kaçýnýlmaz olarak anti-emperyalist bir temel üzerinde yükselmek zorundaydý. Daha tam deyiþle, küçük-burjuva milliyetçiliði temelinde yükselen anti-emperyalizm, bu yolun temelini oluþturmaktadýr. Ama yine de kapitalist çerçeve içinde bir çözüm arayýþýdýr. Böylece Mýsýr-Hindistan-Yugoslavyanýn birleþik hareketi ile (Nasýr-Nehru-Tito) Bloksuzlar hareketi ortaya çýkmýþtýr. Daha önce gördüðümüz gibi, küçük-burjuvazinin ulusal sorunun çözümünde gelebileceði en son nokta olan bölgesel-coðrafi esasa dayalý federasyon, bu hareket içinde özel bir biçim kazanmaktadýr. Özellikle Balkanlarda 1912den itibaren ortaya atýlan ve 1945-55 arasýnda yeni bir içerikle hazýrlýklarý yapýlan Balkan Federasyonu (Balkan Devletleri Federasyonu) burada ilkeler yönünden esas alýnmýþtýr. Özellikle Yugoslavya Komünist Partisinin savunduðu bu tez, Yugoslavya ile SSCB arasýndaki iliþkilerin sona ermesiyle birlikte tam bir küçükburjuva tezi haline gelmiþtir. Leninin federatif cumhuriyet konusundaki düþünceleri bu konuda açýklayýcýdýr. Lenin, bu konuda federasyonu, kapitalizmin çerçevesi dýþýnda proletarya iktidarlarýnýn bulunduðu sosyalist cumhuriyetlerin tek bir merkezi devlet haline gelmesi için (geçiþ biçimi) geçici bir biçim olarak kabul etmektedir. Balkan savaþýyla 322 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Osmanlý Ýmparatorluðunun daðýlmasýnýn sonucu ortaya çýkan ve emperyalist devletlerce kurulan küçük Balkan devletlerinin, proletaryanýn iktidar mücadelesinde bir engel oluþturacaðý açýktýr. Bu koþullar altýnda, Balkanlarda, anti-emperyalist bir Balkan Federasyonu giriþimi desteklenmektedir. Ancak Ekim Devriminden sonra, proletarya iktidarýnýn gerçek hale gelmesiyle birlikte, bu çözüm Balkan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Federasyonu olarak geliþtirilmiþtir. III. bunalým dönemine kadar bu çözüm varlýðýný korumuþ ve Balkanlarda ilk proleter iktidarlarýnýn kurulmasýyla (Yugoslavya ve Bulgaristan) yeniden gündemin baþýna geçmiþtir. Bulgaristan ve Yugoslavya komünist partileri (Dimitrov ve Tito) bu konuda somut adýmlar atýlmasýný kararlaþtýrýrlar. Bu sýrada Yunanistanda iç savaþ sürmektedir. Ve bunun zaferle sonuçlanmasýyla birlikte, gerçek ve tam anlamýyla bir Balkan federatif çözümü ortaya çýkabilecektir. Bu bakýþ açýsýyla Yugoslavya, Yunanistan Komünist Partisini askeri olarak desteklemeyi sürdürür. Ancak Stalin ve SBKP, her iki düzeyde de olumsuz tutum takýnýr. Stalin ve SBKP, Balkan Federasyonunun kurulmasýnýn zaman açýsýndan uygun olmadýðýný, gelecek bir zamana ertelenmesini önerir. Bu öneri, Bulgaristan Komünist Partisince kabul edilmiþ, ama Yunanistan Komünist Partisinin önderliðindeki halk güçlerinin iç savaþý yitirmeleri bu giriþimin sona ermesine yol açmýþtýr. Bu olgu, yukarda belirttiðmiz gibi, bloksuzlar hareketine belli bir temel teþkil ederken, diðer yandan proletaryanýn, müttefikleriyle birlikte de olsa, iktidara geçtiði ülkelerin ulusal sorunu gerçek ve kalýcý çözüme ulaþtýrmalarý açýsýndan da önem taþýmaktadýr. (Bu ikinci yaný ilerde daha ayrýntýlý olarak ele alacaðýz.) Ýþte küçük-burjuvazinin kabul edebileceði düzeye indirgenmiþ coðrafi-bölgesel federasyon çözümü, Tito tarafýndan, küçük-burjuvazinin iktidarda bulunduðu ülkelere aktarýlmýþtýr. Bu, tümüyle, tüm-ulus (pan-national) için devletler federasyonu düzeyine indirilerek, bölünmüþ uluslar ve bu uluslarýn küçük-burjuva milliyetçileri için uygun bir araç saðlamýþtýr. Böylece bu þekilde, küçük-burjuvazinin ulusal sorunu çözüm yolu demokratik ve sosyalist bir içeriðe büründürülmüþtür. Tarihsel olarak Arap ülkelerinde ortaya çýkan küçük-burjuva iktidarlarý ve onlarýn çözüm önerileri, 1958 sonrasýnda emperyalizmin dünya çapýnda yeni-sömürgecilik uygulamalarýný ge- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 323 niþletmesine paralel olarak, yeni bir anlayýþýn kitleler gözünde deðer kazanmasýna yol açmýþtýr. Bu deneyimle halk kitleleri, büyük ulusal-devletlerin gerçekleþemez ve iþe yaramaz olduðu þeklinde bir anlayýþa kaymýþlardýr. Bu anlayýþ, kaçýnýlmaz olarak II. paylaþým savaþýndan sonra sömürgeciliðin tasfiyesiyle ortaya çýkan statünün (Birleþmiþ Milletler güvencesinde) benimsenmesi sonucunu doðurmuþtur. Artýk her ulus için bir devlet deðil, her devlet için bir ulus (yapay-bölünerek) gündemdedir. Bu durum, özde yenisömürgecilik koþullarýnda ulusun aþýlmasýdýr. Ama ayný zamanda yaygýn bir biçimde bölgeciliðin ortaya çýkmasýdýr da. Burjuvazinin yükseliþ döneminde, onun feodalizme karþý mücadelesinde ortaya çýkan ulus, eski bölgecilik karþýsýnda kazandýðý zaferini, bu kez kendi elleriyle geri vermektedir. (Partikülarizm) Bu, son tahlilde, kapitalizmin siyasal olarak çözülmesi demektir, yani ulus temelinde oluþan burjuva siyasal birliði ve iktidarý artýk çözülmektedir. Diyebiliriz ki, küçük-burjuva milliyetçiliði, ulus temelinde toplumlarýn kuruluþ ve geliþmesinin tamamlanmýþlýðýnýn tanýtý olarak bu dönemde tarih sahnesinde yer almýþtýr. Ve artýk dünya çapýnda ulus ya da milliyetçilik görünümü altýnda tam bir bölgecilik egemen hale gelmiþtir. 324 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] III. BUNALIM DÖNEMÝNDE ULUSAL SORUNLARIN PROLETER DEVRÝMCÝ ÇÖZÜM YOLU YA DA PROLETARYANIN OLUMLU EYLEMÝ Proletarya ve partisi açýsýndan ulusal sorunun, sürekli ve kalýcý çözümü esastýr. Bu ise uluslarýn aþýlmasý, yani ulusal farklarýn ortadan kaldýrýlmasý nihai amacýdýr. Bir baþka deyiþle, proletaryanýn ulusal sorun karþýsýndaki nihai tutumu, toplumlarýn ulusal esasa göre ayrýlmalarýnýn, ulusal esasa göre örgütlenmelerinin sona erdirilmesine yöneliktir. Siyasal iktidarý ele geçiren proletaryanýn ulusal soruna iliþkin siyaseti ... burjuvaziyi devirmek için verdikleri devrimci savaþta, bütün uluslarýn iþçileriyle köylülerinin birbirine kaynaþmasý ve gerçekten yaklaþmasýný durup dinlenmeden saðlamaktýr.138 (abç) Böylece proletaryanýn partisi olarak sosyal-demokrat parti, halklarýn ya da uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký yerine, her ulus içindeki proletaryanýn kendi kaderinin tayin hakkýna geçerlik kazandýrmayý kesin temelli görevi sayar.139 138 139 Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluþ Savaþlarý, s. 346. Lenin, age, s. 12. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 325 Proletarya ve partisinin temel ve kalýcý görevi olarak belirginleþen uluslarýn ortadan kaldýrýlmasý görevi, birden ve tek giriþimle gerçekleþtirilebilinir olmadýðý için, kendi içinde deðiþik evreleri içermesi kaçýnýlmazdýr. Ýþte temel ve genel amaç açýsýndan, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký ve emekçi halkýn kendi kaderini tayin hakký bu ara evreleri ifade etmektedir. Kapitalizmin eþitsiz geliþim yasasý göstermiþtir ki, proletarya devrimi zamandaþ olmayacaktýr. Proletarya devrimi önce bir ya da birkaç ülkede gerçekleþecektir. Diðer ülkeler bir süre kapitalizm ya da kapitalizm öncesi iliþkiler içinde kalacaklardýr. Bu durum proletaryanýn örgütlenmesini ve iktidar mücadelesinin formunu belirlemektedir. Bu form, yani ulusal biçim, belli bir devleti ve devlet sýnýrlarýnýn esas alýnmasý olarak belirginleþir. Böylece proletaryanýn, ya da daha genel bir ifade ile emekçi halkýn kendi kaderlerini tayin hakký ile uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký, proletaryanýn mücadelesinde belli bir yere sahip olmaktadýr. Bugün uluslaþma, ulusal haklara sahip olma þeklinde bir ulusal sorun emperyalist-kapitalist ülkeler için mevcut deðildir. Bu ülkelerde proletaryanýn kendi kaderini tayin hakký gündemdedir. Bu, kesinkes ulusal bir soruna iliþkin deðildir. Ve uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký gibi burjuva demokratik bir hak olarak ele alýnamaz. Yine sosyalist ülkeler açýsýndan ise, ulusal sorun, uluslarýn kaynaþtýrýlmasý temelinde genel bir sorun durumundadýr ve burada emekçi halkýn kendi kaderini tayin hakkýnýn elde edildiði koþullarda çözüm gündemdedir. Genel olarak ulusal sorun, sömürgeler sorunu haline dönüþmesiyle birlikte, emperyalist hegemonya altýndaki tüm ülke ve uluslara iliþkin bir sorun olarak belirginleþmiþtir. Stalinin sözleriyle, emperyalist sömürüden kurtuluþ genel sorunu olarak tüm geri-býraktýrýlmýþ ülkeler için ulusal sorun mevcuttur. Ama bu, III. bunalým döneminin iliþki ve çeliþkilerine göre yeniden biçimlenmiþtir. Hemen hemen en çok ihmal edilen ya da unutulan bu belirleme, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, proletaryanýn anti-emperyalist mücadelesi ile her türden milliyetçi hareketi birbirinden ayýran temel ölçütlerden birini oluþturmaktadýr. 326 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] III. bunalým döneminde, eski-sömürgecilik sisteminin çöküþü ve sömürgelerin tasfiyesi, ilkin, emperyalist hegemonya altýndaki ülkeler arasýnda eski tip farklýlýklarý ortadan kaldýrmýþtýr. I. ve II. bunalým döneminde sömürge ve yarý-sömürge ayrýmý, temel olarak, emperyalist sömürü altýndaki ülkelerin, görünüþte de olsa baðýmsýz devlete sahip olup olmamasýna dayanýyordu. Bugün bu fark ortadan kalkmýþtýr. Birkaç istisna dýþýnda eski sömürgeler, devlet olarak örgütlenmiþlerdir. Yeni-sömürgecilik yöntemlerinin uygulanmasýyla emperyalist iþgal gizlenmiþtir. Böylece eskiden olduðu gibi sömürgelerin genel sorunu ile yarý-sömürgelerin sorunlarý arasýndaki fark ortadan kalkmýþtýr. Ýþte III. bunalým döneminde sömürge ve yarý-sömürge ülkeler açýsýndan eski tip farklarýn ortadan kalkmasý, emperyalist sömürü ve hegemonya altýndaki tüm ülkelerin geri-býraktýrýlmýþ ülkeler olarak tanýmlanmasýný gerekli kýlmýþtýr. Bugün geri-býraktýrýlmýþ ülkeler için ulusal sorun emperyalizmin ekonomik, sosyal, politik, askeri ve kültürel hegemonyasýnýn sona erdirilmesi olarak belirginleþmektedir. Bu boyutu ile, ulusal sorun uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn çerçevesi içinde çözümlenemez. Bir baþka deyiþle, geri-býraktýrýlmýþ ülkeler için emperyalist hegemonyanýn yeni biçiminden dolayý sadece siyasal kaderi tayin, yani emperyalist-kapitalist devletten baðýmsýz bir siyasal örgütlenmeye (devlete) sahip olma sorunu yoktur. Üstelik bu düzeyde bir sorun, ulus açýsýndan söz konusu da deðildir. Görünüþte baðýmsýz devlete (siyasal örgütlenmeye) sahip olduðu için uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký eski anlamýyla ulus açýsýndan elde edilmiþtir ve üstelik kullanýlmýþtýr da. Ama gerçekten baðýmsýz bir devlet sorunu, emperyalizmden baðýmsýz tam baðýmsýz bir devlete sahip olma sorunu, böyle bir devlete sahip olma hakký sorunu vardýr. Ve bu özsel olarak emekçi halk için büyük bir deðere sahiptir. Yani emperyalizmden ekonomik, sosyal, siyasal, askeri ve kültürel baðýmsýzlýk sorunu, emekçi halkýn kendi kaderlerini tayin hakkýyla çakýþmaktadýr. III. bunalým döneminde, ulusal demokratik devrimler (milli demokratik devrim) dönemi, artýk sona ermiþtir. Ulusal sorun, yani uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký, þu ya da bu ezen ulus tan ayrýlma, ayrý devlet kurma hakký olarak deðil, emperyalizmden ve emperyalist sömürüden (eski ve yeni-sömürgecilikten) THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 327 kurtulma ve bu çerçevenin dýþýnda devlet kurma hakký sorunu haline gelmiþtir. Bu hak ayný zamanda gerçekten baðýmsýz devletin yaþama hakkýný da içerir. Halk cumhuriyeti olarak ortaya çýkan bu yeni devletlerin bileþimi de deðiþmiþtir. II. bunalým döneminde ulusal birleþik cephe temelinde kurulan halk cumhuriyetleri, III. bunalým döneminde halk kurtuluþ cephesi temelinde kurulan halk cumhuriyetlerine dönüþmüþtür. Yani halk artýk ulusal burjuvaziyi kapsamamaktadýr. Bu, burjuva demokratik devrim kavramýnýn kesin ve nihai olarak aþýlmasýdýr. Ve ulusal-devlet sorununun burjuva anlamýný kaybetmesidir. II. bunalým döneminde sömürge ve yarý-sömürge ülkelerde burjuva demokratik devriminin anti-emperyalist ve antifeodal nitelikte bir ulusal demokratik devrim biçimini aldýðýný daha önceki bölümlerde görmüþtük. III. bunalým döneminde ise, yenisömürgecilik koþullarýnda demokratik devrim, sözcüðün tam anlamýyla demokratik halk devrimi halini almýþtýr. Demokratik halk devrimi, bu dönemde anti-emperyalist ve anti-oligarþik niteliktedir ve ulusal-devlet ancak böyle bir devrimin sonucunda kurulabilir. Ancak buradaki ulusallýk burjuvazinin dýþýnda, proletaryanýn öncülüðünde gerçekleþtirilen yeni tip ulusallýktýr. Bu ise, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ulusal burjuvaziyle her türlü ittifakýn ortadan kalkmýþlýðýna denk düþer (burjuvazinin devrimci ve milli niteliðini yitirmesi esprisi). Diyebiliriz ki, III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde bir hareketin ulusal ve demokratik niteliðinin eski burjuva anlamýyla ele alýnmasý olanaksýzdýr. Artýk hareketin ilericiliði nin, devrimciliðinin ve demokratikliðinin ölçütü, onun soyut ulusal taleplerde bulunmasýna ve bunlara yönelmesine bakýlarak deðerlendirilemez. Bir hareketin ilerici, ulusal, devrimci, demokrat olabilmesi için temel ölçüt, onun anti-emperyalist ve anti-oligarþik niteliðe sahip olup olmadýðýnda aranmalýdýr. Ýþte III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, halk kurtuluþ savaþlarýnýn ve demokratik (ulusal) devrimin yeni içeriði böyledir. Marksist-Leninistler bu içeriðe sahip her türlü hareketi desteklemek durumundadýr. Burada proletaryanýn ve partisinin öncülüðü temel ve somut ölçüt olarak ortaya çýkmaktadýr. Daha tam deyiþle, III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde proletarya ve partisinin görevi, köylülükle birlikte demokratik 328 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] halk devrimini yapmaktýr. Bu, demokratik halk iktidarlarýnýn kurulmasý olarak ulusal sorunun yeni çözümüdür. Bu, emperyalist sömürünün dýþýna çýkarak, kapitalizmin çerçevesi dýþýnda yeni bir baðýmsýzlýk biçimidir. Eskiden kapitalizmin çerçevesi dýþýnda tek çözümün proletarya diktatörlüðü ile mümkün olduðu düþünülürdü. Bugün, artýk proletarya diktatörlüðü genel yolu üzerinde ve bu yol içinde yeni bir çözümün demokratik halk devrimiyle saðlanabileceði ortaya çýkmýþtýr. Bu, kapitalizmin iç dinamikle geliþmediði, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde proletarya diktatörlüðünün kurulmasýnýn gerekli koþullarýnýn kapitalizmin çerçevesi dýþýnda gerçekleþtirilmesidir. Bu dönemde uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký, yani ayrýlma ve ayrý devlet kurma hakký, emperyalist sistemden ayrýlma ve bu temelde halk devletini kurma hakký olarak belirginleþmektedir. Bu yeni devlet, iþçilerin ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüðü olarak halk cumhuriyeti biçimindedir. Bu, sýnýfsal yanýn ulusal yana aðýr basmasý demektir. Eski dönemde, ulusaldevletlerin temeli olan ulusal birlik, bu yeni tip devlette, eski biçimi ve içeriðiyle mevcut deðildir. Daha önce belirttiðimiz gibi, bu ulusal kurtuluþ hareketlerinin yeni içeriðidir. Artýk eski içeriði ile (milli burjuvazinin içinde yer aldýðý) ulusal birleþik cephe temelinde yürütülen ulusal kurtuluþ hareketleri ve ulusal demokratik devrimin (MDD) gerçekleþtirilmesi, ulusal-devlet kurulmasý sürecinin muhtevasý deðiþmiþtir. Bu, eski MDDnin dar muhtevasýyla antiemperyalist ve anti-oligarþik devrimin geniþ muhtevasý arasýndaki deðiþime denk düþer. Bu nedenle, bu deðiþimi tanýmlamak açýsýndan, halk kurtuluþ mücadelesinin, halk kurtuluþ cephesi temelinde yürütülerek, demokratik halk devriminin yapýlmasý ve bu devrimle halk-devletinin (demokratik halk cumhuriyeti) kurulmasýndan söz etmek gereklidir. Bu, proletaryanýn geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde uðruna mücadele edeceði içeriði belirlemektedir ve doðal olarak uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký çerçevesi dýþýna taþmaktadýr. Bu durum, emekçi halkýn kendi kaderlerini tayin hakký sorununu ortaya çýkarmaktadýr. Bu sorun, en açýk biçimde emperyalist sistemin mevcut olduðu koþullarda böyle bir hakkýn elde edilebilirliði sorusunun yanýtlanmasýný gerektirmektedir. II. yeniden paylaþým savaþý sonrasýnda Doðu-Avrupada kurulan halk THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 329 cumhuriyetleri bunun gerçekleþebilir olduðunu göstermiþtir. Yine Kore, Vietnam, Küba, Angola, Etiopya, Laos, Kamboçya ve en son olarak da Nikaragua devrimlerinin gösterdiði gibi, sosyalist ülkelerin etkin müdahalesiyle birleþen halk savaþýnýn zaferiyle bu hak elde edilebilmektedir. Bugün özellikle Nikaragua ve Angolada emekçi halkýn kendi kaderlerini tayin hakký sorunu en açýk biçimde ortaya çýkmýþtýr. Görüldüðü gibi, III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde emperyalist sömürüden kurtuluþ genel sorunu olarak ulusal sorun, emekçi halkýn kendi kaderini tayin hakký ile çözümlenmek durumundadýr. Ancak bunun gerçekleþebilmesi için, herþeyden önce, burjuva demokratik anlamda uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn elde edilmiþ olmasý þarttýr. Böylece geribýraktýrýlmýþ ülkelerde çok-uluslu devletlerdeki ulusal sorunlar ve çözümü açýða çýkmaktadýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, özellikle eski-sömürgelerde uluslaþma süreci kendi tarihsel evrimini izleyememiþtir. Bu nedenle, Marksist-Leninist literatürde Stalin tarafýndan tanýmlandýðý biçimiyle modern ulus bu ülke topluluklarý için geçerli deðildir. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde kapitalizm devrimci tarzda geliþmediði için, gerçek bir ulusal pazar ortaya çýkmamýþtýr. Var olan iç pazar, yukardan aþaðýya, emperyalizmin istemlerine uygun olarak geliþtirilmiþtir. Dolayýsýyla ulusal nitelikte deðildir. Ýç pazarýn tüm iliþkileri ve dengeleri, uluslararasý düzeyde ortaya çýkmaktadýr ve kendi iç dengesi mevcut deðildir. Doðal olarak mevcut tüm dengeler dýþsaldýr. Ülke açýsýndan yapay dengelerdir. Bu suni dengenin en önemli aracý da emperyalist ülkelerden saðlanan dýþ borçlardýr (krediler vb.). Bu nedenle, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde gerçek anlamda bir kapitalist iktisadi yaþam birliði yoktur. Bunun sonucu olarak devlet sýnýrlarý içindeki eþitsiz geliþim kapitalist nitelikte deðildir. Bazý bölgeler çarpýk kapitalizmin yarattýðý ekonomik iliþkiler (iktisadi yaþam) içindeyken, bazý bölgeler feodal ya da yarý-feodal iliþkiler içinde bulunmaktadýr. Dolayýsýyla bu geri bölgelerde feodal iliþkiler temelinde bir iktisadi yaþam ortaya çýkmaktadýr. Bu bölgelerin diðer bölgelerle entegrasyonu, daha tam deyiþle, bu bölgelerin emperyalist üretim iliþkileri temelinde iktisadi yaþam birliðine katýlmalarý, temel olarak devlet gücüyle, yani siyasal zorla saðlanmaktadýr. 330 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Ýþte bu devlet gücü (oligarþik dikta), yani siyasal zor, din ya da dil-kültür farklýlýklarýna sahip topluluklarýn bulunduðu bazý geribýraktýrýlmýþ ülkelerde, bu topluluklarýn üzerinde kullanýlmasýyla ulusal baský biçimini almaktadýr. Bu feodal ya da yarý-feodal iktisadi yaþam içindeki bölge topluluklarý üzerindeki devlet zoru, onlarýn birleþmelerini saðlamaktadýr. Ama iktisadi yaþam birliðine dayalý bir uluslaþma ve ulusal bilinç oluþumu söz konusu deðildir. Ýþte bu iktisadi temeldeki eksiklik, oligarþik zorun uygulanmasýyla, bölge-topluluklarýnýn ulusal bilince ulaþmalarýný saðlamaktadýr. Böylece sözcüðün geniþ anlamýnda bir ulusal hareket ortaya çýkmaktadýr. Feodal temelde bir iktisadi yaþam üzerinde yükselen bu ulusal hareket, 19. yüzyýlýn burjuva ulusal hareketlerinden olduðu kadar, ulusal-devrimci hareketlerden de farklýdýr. Deyim yerindeyse, bu durum burjuvazisiz bir uluslaþmayý gündeme getirmektedir. Bu nedenle Kominternin 1920de ortaya koyduðu gibi, gerçek ulusal birliðin proletarya tarafýndan devrimci bir mücadele yoluyla saðlanmasýndan baþka bir yol kalmamaktadýr. Çok-uluslu geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde feodal ve yarýfeodal iktisadi iliþkiler içinde bulunan topluluklarýn uluslaþmasý ve ulusal birliðinin kurulmasýnda proletaryanýn tarihsel rolü bu þekilde açýða çýkmaktadýr. Ancak bu ülkelerde, ulusal proletarya nicelik olarak az ve büyük oranda yukardan aþaðýya kapitalizmin geliþtiði bölgelerde bulunmaktadýr. Ulusal-topluluk topraklarýnda meydana gelen yoksullaþma, mülksüzleþtirme ve proleterleþme süreci, ulus köylülüðünün çözülmesi ve kapitalist merkezlerde toplanmasýný getirmektedir. Ve bu merkezler ulusal-topluluðun topraklarýnýn dýþýnda bulunmaktadýr. (Örneðin, Türkiyede Kuzey Kürdistan bölgesindeki köylülüðün yoksullaþmasý ve proleterleþmesi, metropollere yönelik bir göç yaratmaktadýr. Ve Kürt köylüleri buralarda proleterleþmektedir.) Genel olarak kapitalizmin geliþmesi, eski dönemlerde de çok-uluslu feodal devletlerde ayný biçimde sonuçlar doðurmuþtur. Örneðin Çarlýk Rusyasýnda kapitalizmin geliþmesi, Petersburg gibi sanayi merkezlerinde çeþitli ulustan köylülerin toplanmasýna ve proleterleþmesine yol açmýþtýr. Lenin, Rusyada Kapitalizmin Geliþmesinde, Doðu-Avrupadaki boþ topraklarý doðu ve güney Rusya dan göçleri tahlil ederken, bu durumu ortaya koyuyor. Ancak Çarlýk Rusyasýnda her ulusal-topluluk içinde de, zayýf da olsa iç dinamik- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 331 le geliþen bir kapitalizm ve bunun sonucu olarak ulusal-burjuva sýnýfý bulunmaktadýr. Bu özellik de, her ulusal-toplulukta kapitalist bir iktisadi yaþam birliðinin saðlanmasýna olanak tanýmaktadýr. Çarlýk Rusyasýnda devlet gücü, Rus burjuvazisinin diðer ulus burjuvazisi üzerinde bir zor aracý iþlevi de görmesi, III. bunalým döneminin geri-býraktýrýlmýþ ülkelerinde oligarþinin ulusal-topluluðun feodal kesimler üzerinde bir ulusal-baský aracý olmasýyla karýþtýrýlmamalýdýr. Çok-uluslu geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, ezilen ulus kendi kapitalist iç pazarýna sahip deðildir. Ve dolayýsýyla burjuva ulusal hareketi söz konusu olmamaktadýr. Bu ise, Çarlýk Rusyasý uluslarýndan ve ulusal hareketlerinden temel farklýlýðýdýr. Ýþte I. bunalým dönemindeki Çarlýk Rusyasý gibi çok-uluslu bir kapitalist ülke ile III. bunalým döneminin çok-uluslu geri-býraktýrýlmýþ ülkeleri arasýndaki bu temel farklýlýklar ve benzerlikler, proletaryanýn ulusal sorun karþýsýndaki tutumunu belirlemektedir. Çarpýk da olsa kapitalizmin geliþmesi sonucunda, ulusal ya da dinsel kökenleri farklý köylülerin, belli sanayi merkezlerine göçü ve buralarda proleterleþmeleri tarihsel olarak proletaryanýn ulusal farklýlýklarý kendi sýnýfsal özellikleriyle aþmasýna olanak tanýr. Böylece geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, proletaryanýn tek ve merkezi bir örgütlenmeye sahip olmasýnýn maddi koþullarý ortaya çýkmaktadýr. Üstelik ayrý ayrý ulusal iç pazarlar bulunmadýðý için, bu, geçmiþ dönemlerden çok daha olgun durumdadýr. Ýster tek dil ve kültür birliðine sahip homojen devlet olsun, ister çok-uluslu devlet olsun, tüm geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde gerçek ve modern uluslar mevcut deðildir. Bu toplumlar için uluslaþma süreci tamamlanmamýþtýr. Devlet olarak siyasal örgütlenmeye sahip olmayan topluluklar için, bu sürecin tamamlanmasý, baðýmsýz devlet kurma hakký ile bütünleþmektedir. Bu topluluklar için devlete sahip olma ile uluslaþma sürecinin tamamlanmasý çakýþmaktadýr. Bir baþka deyiþle, uluslaþma sürecinin tamamlanabilmesi için devlet örgütlenmesi sorunu çözümlenmek zorundadýr. Bu uluslaþma süreci, kaçýnýlmaz olarak, anti-feodal niteliktedir ve demokratik devrimi zorunlu kýlmaktadýr. Kapitalizmin çerçevesi dýþýnda ve emperyalist sistemden ayrý olarak uluslaþma sürecinin tamamlanmasý, doðrudan bu ulusal-topluluklardaki proletaryanýn ve partisinin mücadelesini gerektirmektedir. Bu mücadelede proletaryanýn öncülüðü esastýr. 332 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Bir baþka deyiþle, bu ülkelerde proletarya tek bir süreçte ikili görevle karþý karþýyadýr (kesintisiz devrim esprisi). Bu durumda uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýnýn elde edilmesi, proletaryanýn öncülüðünde anti-emperyalist bir kurtuluþ savaþýyla mümkündür (halk kurtuluþ savaþý). Burada ulus ile halk bir ve ayný olmaktadýr. Böylece ulusal-topluluk için uluslaþma ve ulusun kendi kaderini tayin hakký, demokratik halk devrimi sorununun bir parçasýdýr. III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki ulusal sorunlarýn çözümünde proletaryanýn olumlu eylemi doðrudan sorunun genel ve somut durumuna baðlýdýr. Görünüþte baðýmsýz devlet örgütlenmesine sahip ulusal-topluluklar açýsýndan ulusal sorun, emperyalist sömürüden kurtulma sorunu olarak belirginleþmektedir. Ülkedeki egemen sýnýf ya da sýnýflar ittifaký demokratik devrimin önündeki diðer (içsel) engel durumundadýr. Ancak demokratik devrim, anti-emperyalist yanýn yanýnda yalýn bir anti-feodal yan olarak sýnýrlandýrýlamaz. Ülkede kapitalizm yukardan aþaðý geliþtirildiðinden ve tekelci burjuvazi baþtan emperyalizmle bütünleþerek geliþtiðinden, demokratik devrim, eski burjuva muhtevasýndan uzaklaþmýþtýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde demokratik devrim, artýk bir halk devrimi niteliðini almýþtýr ve dolayýsýyla feodal kalýntýlar baþta olmak üzere demokratik devrimin önündeki tüm engellerin kaldýrýlmasýna yöneliktir. Bu boyutu ile anti-oligarþik devrim gündemdedir. Böylece anti-emperyalist ve anti-oligarþik stratejik hedeflere yönelik demokratik halk devrimi ile ülkenin baðýmsýzlýðýný elde etmesi ve demokratik devrimini tamamlamasý mümkündür. Çok-uluslu geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ise, genel toplumsal sorun, tüm diðer geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde aynýdýr. Farklý olan noktasý, bu ülkelerin homojen bir ulusal-topluluða sahip olmamasýdýr. Ancak bu ülkelerde her ulusal-topluluk açýsýndan iç dinamikle geliþen bir kapitalizm bulunmadýðýndan, ayrý ulusal (iç) pazarlar mevcut deðildir. Devlet sýnýrlarý içinde ortaya çýkan tek ulusal pazar mevcuttur. Ama bu pazar dýþ dinamikle geliþtirilmiþ bir kapitalizmin pazarý olduðu için, sözcüðün tam anlamýyla ulusal nitelikte deðildir. Ýç pazar diyebileceðimiz bu pazarýn, tüm dengeleri içsel deðil, dýþsaldýr ve emperyalist metropollerdeki dengelere baðlýdýr. Kapitalizm devrimci bir tarzda geliþmediðinden, yani em- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 333 peryalizm tarafýndan yeni-sömürgecilik yöntemleriyle geliþtirildiðinden, kapitalistler, feodaller ve iç ticaret burjuvazisinin dýþsal etmenlerle ittifaký gündemdedir. Ýþte oligarþi kavramýnýn içeriði budur. Birden çok ulusal-topluluða sahip geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde oligarþi tek bir ulusal-topluluðun üyelerinden oluþmamaktadýr. Oligarþide egemen olan yan sýnýfsallýktýr ve bu ülkelerde tek bir sýnýfýn damgasýný taþýmaz. Farklý ulusal-topluluk üyelerinin oligarþi içinde yer alýþlarý, doðrudan ülkedeki kapitalizmin (çarpýk) geliþme ritmine ve geliþme düzeyine baðlýdýr. Emperyalizmin bu ülkelerdeki varlýðý (yeni-sömürgecilik yöntemleriyle), bir yandan kendisiyle baþtan bütünleþmiþ iþbirlikçi ve tekelci burjuvazinin yaratýlmasýný ve geliþtirilmesini içerirken, diðer yandan feodal egemen sýnýflar ile iç ticaret burjuvazisinin tedrici tasfiyesini içermektedir. Bu tasfiye iki yönlüdür: Bir yandan geliþen meta ekonomisine baðlý olarak feodal sýnýflarýn ve ticaret burjuvazisinin belli unsurlarý mülksüzleþtirilirken; diðer yandan bunlar içinden en irileri (büyük toprak sahipleri, büyük sürü sahipleri, büyük tefeciler, büyük tüccarlar) emperyalist üretim iliþkilerinin içine entegre edilmektedir. Bu entegrasyon kaçýnýlmaz olarak oligarþi içindeki ulusal farklýlýklarýn ikincil plana geçmesine yol açmaktadýr. Eski ulusal topluluklarýn ticaret burjuvazisi, feodal üretim iliþkilerinin çerçevesi dýþýna çýkarak yukardan aþaðý geliþen kapitalizmin çerçevesi içinde yer almaya yöneltilmektedir. Belli bir süre eski baðýmsýz (görece özerk) konumunu sürdüren ticaret burjuvazisi, bu dönem boyunca eski iliþkileri içinde geliþen kapitalist üretimin ürünlerinin daðýtýmýný saðlamaktaydý. Zaman içinde tekelci burjuvazinin gücünün artmasýna paralel olarak, bir yandan tekelci burjuvazinin doðrudan uzantýsý durumuna gelen bazý ticaret burjuvalarý tekelleþerek oligarþi içinde kalýrken, bazýlarý hýzla tasfiye ediliyorlardý. Þüphesiz bu süreç, her zaman düz bir hat izlememektedir. Zaman zaman geri dönüþler olabilmektedir, ama yine de süreç belirttiðimiz yönde ilerlemek durumundadýr. Ayný durum çeþitli ulusal topluluklara mensup feodal egemen sýnýflar için de geçerlidir. Diyebiliriz ki, çok-uluslu geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde egemen sýnýflar, kendi içinde zümreleþmiþ, asalaklaþmýþ belirli bir azýnlýðýn oluþturduðu oligarþi haline gelmiþtir. Ve bu oligarþi içinde ulusal 334 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ayrým ikincildir. Diðer sömürücü sýnýflar ise, oligarþi dýþýnda býrakýlmýþ ve oligarþi ile sürekli bir çatýþma içindedirler. Bu çatýþmanýn içeriði, bu sýnýf üyelerinin oligarþi içinde yer alma istemleriyle belirlenmektedir. Bu açýdan bu çatýþma ulusal nitelikte deðildir ve ulusal baský ile belirlenmemiþtir. Bu tür geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde egemen ve sömürücü sýnýflar arasýndaki bu iliþki karþýsýnda her ulusal-topluluk üyesi ezilen sýnýflarýn durumu benzerlikler göstermektedir. Genel olarak ayný sýnýfsal sömürü ile yüz yüze olan bu topluluk üyeleri, bir bütün olarak oligarþi karþýsýnda halký oluþturmaktadýr. Tek tek her ulusal-topluluðun genel çýkarý ile bir bütün olarak devlet sýnýrlarý içinde halkýn genel çýkarý bir ve aynýdýr. Bu boyutu ile halkýn birliðinin saðlanmasý halkýn kurtuluþu genel sorununu oluþturmaktadýr. Ýþte bu ülkelerde proletarya ve partisinin olumlu eylemi bu noktada, yani halkýn birliðinin saðlanmasý noktasýnda ortaya çýkar. Ve bu birliðin temellerini ifade eder. (Demokratik devrimde proletaryanýn hegemonyasý sorunu). Proletarya tarafýndan gerçekleþtirilebilecek böyle bir birlik, (proletarya ile birlikte) köylülük ve þehir küçük-burjuvazisinin sýnýfsal olarak örgütlenmesine dayanmak durumundadýr. Böylece uluslar arasýndaki dikilmiþ olan ulusal engeller nasýl yýkýlabilir, bu emekçileri olabildiðince birbirine yakýnlaþtýrmak ve onlarý daha saðlam bir biçimde birleþtirebilmek için ulusal kapalýlýk nasýl ortadan kaldýrýlabilir? sorularý somut olarak yanýtlanabilecektir. Proletarya açýsýndan, uluslar arasýndaki engelleri belli bir devlet sýnýrlarý içinde aþma sorunu, herþeyden önce uluslar arasýndaki eþitsizliðin ortadan kaldýrýlmasýyla olanaklýdýr. Bu eþitsizlik sadece siyasal eþitsizlik olarak deðil, ayný zamanda ekonomik, sosyal ve kültürel farklýlýklara dayanan bir eþitsizliði de içerir. Bu durumda proletarya, tüm ulusal-topluluklar karþýsýnda ayný konumda bulunmak durumundadýr. Siyasal olarak eþit olmayan uluslarýn ya da ulusal topluluklarýn kaynaþtýrýlmasý olanaksýzdýr. Demokratik halk devrimi diðer temel demokratik hak ve özgürlüklerin yanýnda, bu eþitsizliði de çözmek durumundadýr. Bunun çözümü ise, uluslarýn siyasal olarak eþit haklara sahip olmalarýdýr ve belli bir devlet sýnýrlarý içinde bulunan uluslarýn siyasal hak eþitliði saðlanmasý zorunludur. Bunun anlamý, uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýnýn gündeme girmesidir. Bu hakka, yani siyasal kaderini be- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 335 lirleme hakkýna sahip olmayan, siyasal bir örgütlenmeye, yani devlet örgütlenmesine sahip olmayan ulusal-topluluklar açýsýndan böyle bir örgütlenme hakkýnýn tanýnmasý, proletaryanýn öncülüðündeki demokratik halk devriminin hedefleri içerisindedir. Ancak proletarya eski dönemlerde olduðu gibi, demokratik devrimde sadece olumsuz eylemle yetinemez. Çünkü devrim ancak onun önderliði altýnda yürütülecek olursa kalýcý sonuçlar verebilir. Bu ise, öncünün kendi olumlu eylemini ortaya koymasý demektir. Proletaryanýn olumlu eylemi, daha mücadelenin baþlangýcýnda ortaya konacaktýr ve bu onun demokratik devrim programý olarak (asgari program) somutlaþýr. Çok-uluslu bir ülkede proletaryanýn demokratik devrim programý, doðrudan doðruya ulusal esas gözetmeksizin, sýnýfsal düzeyde proletaryanýn öncülüðünde bir halk iktidarýnýn kurulmasýný kapsamak durumundadýr. Bu program, her düzeydeki demokratik hak ve özgürlüklerin gerçekleþtirilmesine iliþkindir ve bunlarýn özgürce kullanýmý için gerekli önlemlerin alýnmasýný içerir. Ancak bu program, eski burjuva demokratik ya da ulusal-demokratik devrim programlarýndan farklý olarak, emekçi halkýn kendi kaderini tayin hakkýný kapsar ve bu hakkýn emekçiler tarafýndan istenildiði gibi kullanýlmasýnýn güvenceye alýnmasýný gözetir. Burada kavranýlmasý gereken temel halka, halkýn birliði temelinde gerçekleþtirilen demokratik halk devriminin ortak düþmana karþý ortak mücadele þeklinde bir tez temelinde ortaya çýkmamasýdýr. Siyasal ittifaklar açýsýndan ortaya çýkan ve son tahlilde farklý sýnýflarýn ayrý örgütlenmelerinin birleþik hareketini esas alan ortak düþmana karþý ortak mücadele tezi, burada proletaryanýn öncülüðünde, yani hiçbir ulusal köken ve sýnýr tanýmayan bir sýnýfýn öncülüðünde, halkýn birleþik hareketinin yaratýlmasý ile yer deðiþtirir. Yukardan birleþik cephe olarak da tanýmlayabileceðimiz, deðiþik sýnýflarýn siyasal örgütlerinin birleþik halk cephesi yerine, doðrudan proletarya partisinin öncülüðünde halkýn doðrudan siyasal örgütlenmesi olarak halk kurtuluþ cephesi gündemdedir. Ýþte proletaryanýn ulusal sorun karþýsýndaki ilk olumlu eylemi, bu kurtuluþ cephesinin kurulmasýyla ve bu cephe içinde ortaya çýkacaktýr. Bu boyutuyla halk kurtuluþ cephesi, eski dönemlerin ulusal kurtuluþ cephelerinden farklýdýr. Proletaryanýn ulusal sorun karþýsýndaki diðer olumlu eyle- 336 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] mi ise, sosyalist ve halk devrimlerinin tek ülke sýnýrlarýný aþtýðý bir dönemde, ama emperyalizmin ve kapitalizmin dünya çapýnda varlýðýný sürdürdüðü koþullarda emekçi halkýn kendi kaderini tayin hakký temelinde uluslarýn devlet sýnýrlarýnýn ötesinde birleþtirilmeleri ve ulusal engellerin aþýlmasýna iliþkindir. Bu ayný zamanda parçalanmýþ uluslarýn sorununun da olumlu çözümünü içerir. Uluslarýn birleþtirilmesi ve kaynaþtýrýlmasýnda 1917 yýlýndan bu yana Sovyetler Birliðinde uygulanan sosyalist sovyetik federasyon biçimini daha önce görmüþtük. Þimdi ise, sosyalist devrim sürecinde olmakla birlikte, sözcüðün gerçek anlamýnda sosyalist ekonominin inþasýnda geliþmeler olmamýþ ya da çok az olmuþ halk cumhuriyetlerinin birleþtirilmesi sorununu ele alacaðýz. Ancak bu ele alýþýmýz, verili halk cumhuriyetlerini deðil, daha henüz demokratik devrimini tamamlamamýþ, geri-býraktýrýlmýþ ülkeler açýsýndan, proletaryanýn bugünden yarýna ulusal sorunlarýn çözümüne iliþkin olumlu eylemini içermektedir. Yukarda gördüðümüz gibi, çok-uluslu geribýraktýrýlmýþ ülkeler açýsýndan da, birden çok yapay devlete bölünmüþ ya da parçalanmýþ ulusal-topluluklarýn bulunduðu geribýraktýrýlmýþ ülkeler açýsýndan da ortaya koyabileceðimiz yeni ve devrimci çözüm, halk cumhuriyeti ve halk cumhuriyetleri federasyonudur. Bu çözüm yolunun asýl içeriði, ulusal temelin aþýlmasý ve proletaryanýn kesintisiz devrim perspektifine uygun olarak belirlenmesidir. Teorik ve pratik olarak geliþtirilmemiþ olan bu yeni çözüm, Latin-Amerikada Küba Devrimiyle ve Asyada Vietnam Devrimiyle ortaya çýkmýþtýr. Bu çözümün buralarda ortaya çýkmasý tarihsel bir temele sahiptir. Latin-Amerikada yabancý iþgallere karþý Latin-Amerika çapýnda ortak mücadeleler, ayný þekilde Çin-Hindindeki ortak mücadeleler bu tarihsel temeli oluþturmaktadýr. (Latin-Amerikada Bolivar, Jose Marti, Tupac-Amaru hareketleri; Vietnam, Laos, Kamboçyadaki Çin hanedanlarýna ve Fransýz sömürgecilerine, Japon militaristlerine karþý yürütülen ortak mücadeleler.) Somutta Che ve Ho Chi Minh tarafýndan ortaya atýlmýþ yeni çözümün temel ilkeleri þunlardýr: a) Yeni içeriði ile her ulusun kendi kaderlerini tayin hakkýnýn tanýnmasý, yani ayrý ve baðýmsýz devlet kurma hakkýnýn tanýnmasý. Bu, yukarda belirttiðimiz biçimde, yani demokratik halk devrimi ile elde edilen baðým- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 337 sýz devlet (halk cumhuriyeti biçiminde) kurma hakký olarak belirginleþmektedir. Proletaryanýn ve partisinin önderliðinde gerçekleþtirilen birleþik iþçi-köylü (halk) cephelerinin iktidarý esastýr. b) Bu hakkýný ayrý devlet kurma olarak kullanmayan halk cumhuriyetlerinin bölgesel federasyonu. Bu federasyonda ulusal eþitlik deðil, eski devlet sýnýrlarý içindeki iþçilerin ve köylülerin eþitliði esas alýnmaktadýr. c) Bu federasyon yoluyla bölgede sosyalizme geçiþ için birleþik bir ekonominin (demokratik halk ekonomisi olarak) yaratýlmasý. d) Sosyalizme geçiþ koþullarýnýn oluþmasýna paralel olarak tek bir merkezi proletarya (sosyalist) cumhuriyetinin kurulmasý. Görüldüðü gibi, bu çözüm, proletaryanýn kesintisiz devrim esprisi içinde ikili tarihsel görevine denk düþen bir ulusal çözüm yolu olarak da düþünülmüþtür. Ve sosyalist (sovyet) federasyonu bu çözümde bir geçiþ biçimi olarak ortaya çýkmaktadýr. Daha önceki evrede (demokratik halk iktidarýnda) bunu gerektiren koþullar ortadan kaldýrýldýðýndan, böylesine bir geçiþ gereksiz olmaktadýr. Ho Chi Minh ve Che tarafýndan ortaya atýlan ve savunulan bu çözüm, herþeyden önce geliþtirilmemiþ ve terkedilmiþ olarak kalmýþtýr. Bunda pek çok etken rol oynamýþsa da, teorik planda en önemli sorun devrimin eþitsiz geliþimine iliþkin olanýdýr, yani devrimlerin zamandaþ olamayacaðý tezi, burada nitelik belirleyici durumdadýr. Bu teorik sorunun, komünist hareketin merkezi iþleyiþinin olmadýðý ve üstelik önemli ayrýlýklarýn bulunduðu bir dönemde çözümlenmesi olanaksýzdýr. Çünkü böyle bir çözümleme, son tahlilde, proletaryanýn birleþik hareketini (ulus çerçevesini aþarak) gerektirmektedir. Bu nitelikteki bir çözümün, proletaryanýn komünist hareketinin bölündüðü bir dönemde, teorik olarak belli bir ülkede çözümlenmiþ olsa da, pratik olarak gerçekleþtirilemeyeceði açýktýr. (Nitekim Hindi-Çininde Vietnam ile Kamboçya arasýndaki birleþik hareketin en önemli engeli SBKP ile ÇKP arasýndaki ayrýlýk olmuþtur.) Bu yeni çözüm yoluna iliþkin olarak ilk adým, Ho Chi Minh önderliðinde kurulan Hindi-Çin Komünist Partisi örgütlenmesi- 338 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] yle atýlmýþtýr. Bu örgütlenme, bir bütün olarak Hindi-Çinin Fransýz emperyalizminin sömürgesi durumunda bulunmasýyla ilintiliydi. Ancak II. yeniden paylaþým savaþýnda Hindi-Çinin Japonlar tarafýndan iþgali koþullarýnda önemli bir engelle karþýlaþmaksýzýn varlýðýný sürdürebilen bu parti, savaþ sonunda Japonya nýn yenilgisiyle birlikte devlet iktidarýnýn somut olarak kurulmasý sorunu ortaya çýktýðýnda, devlet sýnýrlarý açýsýndan aþýlmaz bir engel yaratmýþtýr. SSCB nin bu dönemdeki politikasý ile çeliþtiði için de uygulama þansý kalmamýþtýr. 1965den sonra ABDnin Vietnam savaþýný domino teorisine uygun olarak Laos ve Kamboçyaya yaymasý, yeniden bu konunun canlanmasýna olanak sað lamýþtýr. Özellikle Kuzey Vietnam Sosyalist Cumhuriyetinin varlýðý ve Güney Vietnamda kurulan Ho Chi Minh Yolunun üç ülkeyi kapsamasý, gelecek için olumlu bir geliþme saðlayacak nitelik taþýyordu. 1975 sonrasýnda ise, Kamboçyada Kýzýl Kmer yönetiminin devrim anlayýþý (program olarak) ile Vietnam Ýþçi Partisinin devrim anlayýþý arasýndaki farklýlýk, günümüze kadar Ho Chi Minhin 1930larda attýðý ilk adýmýn geliþmesine olanak tanýmamýþtýr. 1980 sonrasýnda ise, bu kez de sosyalist ülkelerin karþýlýklý iliþkileri ve birleþik bir sosyalist ekonomi yaratýlmasý konusundaki tutarsýzlýklarý ve farklýlýklarý daha sonraki olumsuzluðun ana noktasýný oluþturmaktadýr. Bu yeni ulusal sorunun, yani parçalanmýþ uluslar sorununun çözümünü içeren yolun diðer giriþimi Latin-Amerikada Küba Devrimiyle ortaya çýkmýþtýr. Chede simgeleþen bu giriþim, Latin-Amerika çapýnda bir birleþik devlet kurmayý amaçlamaktadýr. Burada herhangi bir ulus ya da uluslar deðil, doðrudan LatinAmerikalýlýk esas alýnmaktadýr. OLAS bildirisinde ifade edildiði gibi, bu Amerika, Rio Bravonun güneyinden Malvinas adalarýna kadar uzanan tüm kýtayý kapsamaktadýr. Bu konuda en önemli adým, Kübanýn OLAS Kongresini toplamasýyla atýlmýþtýr. Latin-Amerika Birleþik Devleti, bir devrim sorunu olarak ele alýnmakta ve bir bütün olarak Latin-Amerika devriminin yapýlmasýný öngörmekteydi. Bunun ilk örgütlenmesi olarak OLAS (Latin-Amerika Dayanýþma Örgütü) kýta çapýnda tüm Marksist-Leninistler ile devrimci-milliyetçileri (ve örgütlerini) tek bir devrim stratejisi ve devrim programý temelinde birleþtirmeyi hedef almaktaydý. Bunun örgütü ELN (Ulusal Kurtuluþ Örgütü) olacaktý. Chenin ünlü kýtasal devrim adýný verdiði bu mücadele her türlü ulusal-devlet sýnýrlarýnýn mü- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 339 cadelenin baþlangýcýndan itibaren yadsýnmasýna dayanmaktaydý. Ve bu mücadelede ulusal burjuvazi tümüyle mücadelenin dýþýnda býrakýlýyordu (iþbirlikçi burjuvazi esprisi). Böylece devrimin stratejik hedefi, anti-emperyalist ve anti-oligarþik olmaktaydý. Böylece gerçekleþecek bir devrimin sonucunda Latin-Amerika bütününde merkezi bir halk cumhuriyeti kurulacaktý. Bu devrimin birinci aþamasýdýr. Bu andan itibaren devrim sürekli kýlýnarak Latin-Amerika çapýnda sosyalist devrim gerçekleþtirilecek ve Latin-Amerika Sosyalist Cumhuriyeti kurulacaktý. Gerçek anlamda Küba Devrimiyle canlanan enternasyonalizm bu çözümün temelini oluþturmaktadýr. Bu çözüme baþta Latin-Amerikanýn resmi revizyonist Komünist (!) Partileri þiddetle karþý çýkmýþlardýr. Bu durum OLAS Kongresinde Bolivya KPsi dýþýnda ki onlarda gözlemci olarak hiçbir KPnin katýlmamasýyla açýða çýkmaktadýr. (Þüphesiz bu ayný zamanda SBKP nin bu konudaki tutumunu da ifade etmektedir.) Teorik düzeyde resmirevizyonist KPler ulusal burjuvazi ve ulusal-devlet sýnýrlarý açýsýndan eleþtiriler yapmaktaydýlar. Bunlara göre, ulusal burjuvazi geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde henüz devrimci niteliðini yitirmemiþti ve anti-emperyalist bir ulusal hareket içinde yer alabilirdi. Bu nedenle temel devrimci görev, ulusal demokratik cepheyi oluþturmaktý. Öte yandan, emperyalizm tarafýndan belirlenmiþ ve yaratýlmýþ da olsa, aradan geçen 70 yýl, Latin-Amerikadaki devletler içinde, belli bir ulus bilinci yaratmýþ ve Latin-Amerika kitlelerini birbirinden uzaklaþtýrmýþtý. Bu son noktada KPlerin eleþtirisi oldukça üstü kapalý, deyim yerindeyse bilinçsizce ileri sürülen bir sav durumundaydý. Sonuç olarak, resmi-revizyonist KPler, LatinAmerikadaki her devleti, homojen bir ulusal-devlet olarak ele alýp, devrimci mücadelenin buralarla sýnýrlandýrýlmasý gerektiðini düþünüyorlardý. Bunu aþan her düþünce ve eylem, onlara göre, maceracýlýktý! Latin-Amerika KPlerinin karþý çýkýþ noktalarýndan bir diðeri de, demokratik devrimi, proletaryanýn öncülüðünde gerçekleþtirilecek bir devrim olarak deðil, tüm ulusun gerçekleþtireceði bir dev-rim olarak ele almalarýydý. Bu açýdan anti-emperyalist mücadele ile anti-kapitalist mücadele arasýnda kesin sýnýrlar çekilmeye çalýþýlýyordu. Daha önce gördüðümüz gibi, bunlar anti-kapitalist mücadele ile anti-oligarþik mücadele arasýndaki iliþkiyi doðru 340 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] biçimde kavramadýklarý gibi, anti-emperyalist mücadelenin antikapitalist mücadele tarafýndan içerildiði savýyla anti-emperyalist mücadeleyi tümüyle devrimci-milliyetçilere, yani küçük-burjuvaziye býrakmaktaydýlar. Diðer taraftan da, devrimin yolu konusunda silahlý mücadelenin ve kýrsal alanlarýn temel alýnmasý, bu revizyonist örgütlere göre, tümüyle maceracýlýktý. Bu ve benzeri engellere raðmen OLAS kongresi gerçekleþtirilmiþ ve pratik örgütlenme için ileri adýmlar atýlmýþtýr. Bunda Küba Devriminin kýta çapýnda kazandýðý olaðanüstü prestiji etkin olmuþtur. Ancak atýlan adýmlar bununla sýnýrlý býrakýlmamýþ, bloksuzlar hareketi ile baðlantý kurularak bunun karþýsýnda alternatif bir örgütlenme oluþturulmaya çalýþýlmýþ ve Tricontinental Konferansý düzenlenerek bu konuda somut adýmlar atýlmýþtýr. Tüm bu giriþimlerin yanýnda eylemli giriþimlerde gerçekleþtirilmiþtir. 1964 yýlýnda Kongo savaþýnda Chenin yönetimindeki Kübalýlarýn Afrikaya gitmeleri ve savaþta yer almalarý bu konudaki ilk büyük adým olmuþtur. Ancak burada da (týpký teorik düzeyde olduðu gibi) SSCBnin olaya müdahalesi gündeme gelmiþ ve sonuçta Che ve gerillalarý Kongo dan ayrýlmýþlardýr. Ýkinci eylemli giriþim de Bolivyada gerçekleþtirilmiþtir. Ýki, Üç Daha Fazla Vietnam sloganý ile baþlayan Bolivya hareketi, Chenin öldürülmesiyle kesilmiþ ve zaman içinde yavaþ yavaþ dumura uðramýþtýr. Daha ilerki yýllarda Küba dýþýnda bazý giriþimler olduysa da, bunlar herhangi bir devletin desteðine sahip olmadýklarý için kalýcý olamamýþlardýr (MLN, FMLN, MÝR, ECR ve ELNnin Birleþik Koordinasyon Komitesi kurmasý). Ulusal sorunun demokratik halk devrimiyle çözümlenmesi yolunda Çin Devriminin zaferi sonrasýnda (1949) ortaya çýkan geliþmeler genel olarak böyledir. Ancak bunlar dünya proleter hareketinin, dolayýsýyla proletaryanýn birleþik ve merkezi bir örgütlenmesinin bulunmadýðý bir dönemde geliþtirilemediði gibi, yeni çözümler de tartýþýlamamýþtýr. 1957-58 dünya kapitalist ekonomik buhranýyla birlikte, emperyalizmin iþleyiþindeki deðiþmelerin her yönden belirginleþmiþ olmasý, ulusal sorunlarýn, anti-emperyalist bir kurtuluþ savaþýyla (Halk Savaþýyla) zafere ulaþacak demokratik halk devrimleriyle çözümlenmesi sorunu haline gelmesiyle yeni çözüm formüle edilebilir olmuþtur. Bu çözüm, Halk Savaþýný, zayýf bir halkýn, maddi THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 341 ve teknik olarak güçlü bir düþmana karþý (emperyalizm ve iþbirlikçileri), siyasal üstünlük temelinde verilmesi ile ilintilidir. Bu konuda somut tarihsel koþullarý sergileyen en önemli olgu Vietnam Savaþýdýr. 1960 sonrasýnda ABD emperyalizminin fiilen savaþa girmesi Vietnam Savaþýnýn, 15 yýl süreyle uluslararasý sorunlarýn baþýnda yer almasýný getirmiþtir. Gerçek boyutlarýyla emperyalizm koþullarýnda bir ülkenin baðýmsýzlýðýnýn ve bu baðýmsýzlýðý elde etmesinin ne anlama geldiði görülmüþtür. Bir baþka deyiþle, bir ulusun, kendi kaderini tayin hakkýný elde etmesinin, bir bütün olarak emperyalist sistemle savaþmasýna yol açmasý olgusu, bu hakkýn proleter demokratik anlamda tanýmlanmasýna olanak saðlamýþtýr. Vietnam halk savaþýnýn tanýtladýðý gibi, artýk burjuvaziyi ilgilendiren ulusal-devlet ya da baðýmsýzlýk deðildir. Dolayýsýyla, tam anlamýyla kapitalizmin çerçevesi dýþýnda ve proletaryanýn hegemonyasý altýnda kendi kaderini tayin hakký gündemdedir. Demokratik devrim mücadelesi baþlangýçtan itibaren proletaryanýn öncülüðünde yürütülmelidir. Yerli (ulusal) burjuvazi her açýdan emperyalizmle bütünleþmiþtir ve emperyalizmin desteði ile bir ulusal-devlet örgütlenmesine sahiptir. Güney Vietnam Devrimi, açýkça iki ulusun, iki ulusal-devletin savaþý olarak baþlamýþ ve ABD emperyalizminin katýlýmýyla uluslararasý bir savaþ haline gelmiþtir. Vietnam savaþý, ulusal tanýmýnýn yeni ve proleter demokratik içeriði ile eski ve burjuva içeriði (ama emperyalist ve oligarþik biçimiyle) arasýndaki farký netleþtirmiþtir. Bu yeni ve proleter demokratik içeriði ile ulus, kesinkes sosyalist ulus tanýmýyla karýþtýrýlmamalýdýr. Sosyalist ulus, tam anlamýyla sosyalist bir devletin sýnýrlarý içindeki halk kitlesini tanýmlayan bir kavramdýr. Sosyalist ulus, kapitalizmin devrilmesinden sonra burjuvazinin ve onun milliyetçi partilerinin tasfiyesinden sonra, sovyet rejiminin kurulmasýndan sonra, eski burjuva uluslarýnýn temeli üzerinde oluþan ve geliþen sovyet ulusudur. (Stalin) Ancak yine de ulusun yadsýnmasý olarak, sosyalizmin dünya çapýnda zaferinin saðlanmasý açýsýndan, bu taným yeni bir içerik elde ettiði baðlamda kullanýlabilir olmaktadýr. Stalin, bu yeni içeriði, ulusal kültürü tanýmlarken þöyle belirtiyordu: Ereði yýðýnlarý enternasyonalizm anlayýþý içinde eðitmek ve proletarya diktatörlüðünü pekiþtirmek olan, içe- 342 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] riði bakýmýndan sosyalist ve biçimi bakýmýndan ulusal bir kültür.140 Ama yine de sosyalist ulus, ulus kavramý ile ilintili olduðu için terminolojik bir sorun yarattýðý da unutulmamalýdýr. Bu ve benzeri terminoloji sorunlarý üzerine Engels þöyle demektedir: Bununla birlikte okuru, gene de bir güçlükten kurtarabilmiþ deðiliz: bazý terimlerin yalnýz günlük yaþamda deðil, ekonomi-politikte kullanýlan anlamýndan farklý anlamda kullanýlmasý. Ama bu, kaçýnýlmazdý. Bir bilimin her yeni yönü, bu bilimin teknik terimlerinde bir devrim içerir. Hemen hemen her yirmi yýlda bir, terminolojisinin tümü köklü olarak deðiþen ve bir dizi farklý adlar almamýþ tek bir organik bileþim bulmanýzýn zor olduðu kimya biliminde, bu, en iyi biçimde görülür... Ayrýca, modern kapitalist üretimi, insanlýðýn iktisat tarihinde yalnýzca bir geçiþ aþamasý olarak gören bir teorinin, bu üretim biçimine deðiþmez ve sonsuz gözüyle bakan yazarlarýn alýþkýn olduklarý terimlerden farklý terimler kullanmak zorunda kalacaðý apaçýktýr.141 (abç) Burada konuyu biraz daha açmak için, Stalinin ele aldýðý yeni içeriði ile ulusal-kültür konusuna deðinelim. Bu tanýmlanan kavram gerçekte proletarya kültürü kavramýnýn kýsmi ve özgül kullanýmýný içermektedir. Sosyalizmin tek ülkede inþasý koþullarýnda, sözcüðün tam anlamýyla (enternasyonalist anlamda) bir proleter kültürü oluþturulamaz. Ýþte bu özgül durum, kendi ifadesini terminolojide sosyalist içerikli ulusal-kültür tanýmlamasýnda bulmaktadýr. Ayný þekilde, tek ülkede sosyalizm, uluslarýn yadsýnmasýný ve uluslarýn enternasyonalist olarak kaynaþtýrýlmasýný saðlayamayacaðý gerçeði de, özgül olarak kendisini sosyalist ulus kavramý ile ifade etmektedir. Bizim sözünü ettiðimiz yeni ve proleter demokratik içerikli ulus, sosyalist ulus deðildir. Bu, III. bunalým döneminde her yönden geliþmiþ olan burjuva ulusun ilk aþýlmasý düzeyine denk düþmektedir. Burada geliþmemiþ ya da dýþ dinamikle geliþtirilmiþ kapitalizm koþullarýnda ortaya çýkan sýnýflar bileþimi olarak ulus gün140 141 Stalin, Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu, s. 336. Engels, Ýngilizce Baskýya Önsöz, Kapital, Cilt: I, s. 37. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 343 demdedir. Bu ulus içinde kapitalistler ve feodal sýnýflar bulunmazlar. Ama öte yandan da, sosyalist ulusun bileþenleri ola- rak anti-kapitalist sýnýflarla sýnýrlý deðildir. Bu ulus, proletarya ile birlikte köylülük ve þehir küçük-burjuvazisini içeren bir bileþimdir. Bu baðlamda, burjuva anlamda ulusu aþar; çeþitli uluslardan belirli sýnýflarý kapsar. Bu nedenle yeni ve proleter demokratik içerikli ulus ile halk özdeþleþir ve dolayýsýyla yeni içeriði ile ulusal-devlet ve ulusal hareket kavramlarý yerine halk devleti ve halk kurtuluþ hareketi kavramýný kullanmak daha doðrudur. Bu durum Leninin ortaya koyduðu burjuva demokratik tanýmýnýn yerine ulusaldevimci tanýmýný kullanmasý þeklindeki tarihsel evrimin III. bunalým dönemindeki biçimleniþidir. Bu konuda Leninin söylediklerini anýmsatalým: Geri ülkelerdeki burjuva-demokratik hareket sorununu özellikle vurgulamak istiyorum. Bu sorun bazý görüþ ayrýlýklarýna yol açmýþtýr. Komünist Enternasyonalin ve komünist partilerin, geri ülkelerdeki burjuva-demokratik hareketi desteklemeleri gerektiðini ifade etmenin, ilke ve teori açýsýndan doðru mu, yanlýþ mý olduðunu tartýþtýk. Görüþmemizin sonunda, burjuva demokratik hareketten çok, ulusal devrimci hareketten söz etmeye oybirliðiyle karar verdik ... Burjuva-demokratik hareketten söz edersek, reformcu ve devrimci hareketler arasýndaki bütün farklýlýklarý ortadan kaldýrmýþ olacaðýmýz itirazý öne sürülmüþtür. Oysa emperyalist burjuvazi, boyunduruk altýndaki ülkelerde de reformcu bir hareket aþýlamak için elinden gelen her þeyi yaptýðý için, geri ve sömürge ülkelerde bu farklýlýk son zamanlarda çok açýkça gözler önüne serilmiþtir. Sömüren ülkelerin burjuvazisiyle, sömürge ülkeler burjuvazisi arasýnda belli bir rapprochement* görülmektedir. Öyle ki, ezilen ülkeler burjuvazisi, sýk sýk belki hemen her durumda bir yandan ulusal hareketi desteklerken, bir yandan da emperyalist burjuvaziyle tam bir uyuþum içindedir, yani bütün devrimci hareketlere ve devrimci sýnýflara karþý emperyalist burjuvaziyle güçbirliði yap-maktadýr. Bu * Rapprochement: birbirine yakýnlaþma ya da uzlaþma. 344 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] durum, komisyonda reddedilemeyecek biçimde kanýtlandý ve biz, tek doðru davranýþýn, söz konusu farklýlýðý dikkate alarak, hemen her durumda burjuva-demokratik terimi yerine, ulusal-devrimci terimini koymak olduðuna karar verdik. Bu deðiþikliðin önemi þuradadýr: Komünistler olarak biz, sömürgelerdeki burjuvakurtuluþ hareketlerini, bu hareketler ancak gerçekten devrimci olduðu ve bizim, sömürülen yýðýnlarla köylüleri devrimci bir ruhla örgütleyip eðitme çalýþmalarýmýzý engellemediði ölçüde desteklemeliyiz ve destekleyeceðiz.142 (abç) Leninin 1920 yýlýnda sorunu bu biçimde ele alýþý, III. bunalým döneminde çok daha belirginleþmiþ olgularla birlikte deðerlendirilmek durumundadýr. Bu da, yukarda ortaya koyduðumuz tanýmlamanýn tarihsel olarak ne kadar doðru olduðunu kanýtlar. Bugün artýk, emperyalist burjuvaziyle güç birliði ve uzlaþma içinde olan sömürülen ülke burjuvazisi deðil, emperyalizmle baþtan bütünleþmiþ iþbirlikçi-tekelci burjuvazi gündemdedir. Artýk emperyalizmden baðýmsýz bir kapitalist geliþme ve milli burjuvazinin oluþmasý ve geliþmesi olanaðý kalmamýþtýr. Bu konu ayný zamanda bir ulusun ayrýlma istemini kimin dile getireceði sorununa da açýklýk getirmektedir. Her durumda emperyalizmle uzlaþmýþ ve dahasý onunla bütünleþmiþ olan burjuvazinin bu istemi dile getirmesi, proletarya tarafýndan kesinkes kabul edilemez bir durum olduðu artýk yeterince açýða çýkmýþtýr. II. bunalým döneminde bir hareketin gerçekten ulusal hareket olmasýnýn ölçütü olan devrimci niteliði, III. bunalým döneminde proletaryanýn öncülüðünde yürütülen devrimci bir hareket olarak ortaya çýkmaktadýr. Ancak yine de ulus ve milliyetçilik bayraðýnýn anti-emperyalist mücadele açýsýndan halk kitleleri üzerinde etkisinin sürdüðü göz önüne alýnmalýdýr. Bu açýdan emperyalizmin halk kitlelerini aldatmasýnýn önüne geçmek gerekmektedir. 1975 sonrasýnda, özellikle 1980den itibaren ABD emperyalizminin yükselttiði milliyetçilik hareketlerinin, artýk geçmiþ dönemlerin burjuva-demokratik hareketleri olmadýklarý, özsel olarak bölgecilik esasýný getiren partikülarizm olduðu ortaya konulmalýdýr. 142 Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluþ Savaþlarý, s. 404-405. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 345 Sözün özü, Vietnam Devriminin tanýtladýðý gibi, artýk burjuva anlamda ulus olarak kapitalizmin çerçevesi dýþýna çýkarak kendi kaderlerini tayin etmek olanaksýzlaþmýþtýr. Artýk anti-feodal ve anti-sömürgeci ulusal devrimler dönemi kapanmýþtýr; anti-emperyalist ve anti-oligarþik halk devrimleri dönemi açýlmýþtýr. Emperyalist hegemonya altýndaki ülke halklarý (uluslarý) için tam ve gerçekleþebilir kurtuluþ yolu budur ve proletarya için bu ülkelerde bu yolun dýþýnda sosyalizme geçme olanaðý kalmamýþtýr. Ama yine de, tarihsel geliþim, her zaman olduðu gibi, eski dönemden devraldýðý bazý ulusal sorunlarýn çözümlenmesini gerektirmektedir. Ancak yine de, bu tarihsel geliþmeler, artan oranda çok-uluslu bir devlet içindeki proletaryanýn ve diðer emekçi halk kitlelerinin, ulusal ayrýma dayanmayan birleþik bir örgütlenmesi ve mücadelesi gündemdedir. Geçmiþ dönemlerde Leninin sözünü ettiði proletaryaya iliþkin örgütlenme ilkesi, artýk diðer emekçi kitleler için de geçerlidir. Tarihin geçirdiði bütün deðiþimler boyunca, burjuvazinin (bugün için emperyalizmin-b.n) birey olarak devletlerin sýnýrlarýnda meydana getirdiði deðiþiklikler ne olursa olsun143 belli bir devlet sýnýrlarý içinde halkýn birleþik ve tek bir mücadelesi ve örgütlenmesi zorunludur. Artýk belirli bir devlet sýnýrlarý içinde gücü kýrýlmasý gereken, sadece belli bir ulusal-devlet deðil, bir bütün olarak emperyalizmdir. Yeni-sömürgecilikle birlikte, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde ortaya çýkan güçlü merkezi otorite (oligarþik yönetim), bu sýnýrlar içindeki ulusal-topluluklarýn iþçi ve köylülerinin birleþik mücadelesini daha da zorunlu hale getirmiþtir. III. bunalým döneminde, eski dönemden kalma ulusal sorunlarýn çözümü ve demokratik halk devriminin baþarýsý ancak bu þekilde gerçekleþtirilebilinir. (Diðer yol emperyalizmle bütünleþmekten geçer ve emperyalizmin askeri ve stratejik çýkarlarýyla ilintilidir.) Bu, ayný zamanda Leninin belirttiði kapitalizmin iki tarihsel eðiliminden ikincisinin ön plana geçmesi demektir. Ancak yine de bunlar, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný ortadan kaldýrmamaktadýr. Bu hak, artýk sözcüðün tam anlamýyla antiemperyalist niteliktedir. Bu nedenle anti-sömürgeci bir hedef bu dönemde dar ve belirsiz bir slogan haline dönüþmüþtür. 143 346 Lenin, Uluslarýn Kaderlerini Tayin Hakký, s. 99. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] KÜRDÝSTAN VE TÜRKÝYEDE ULUSAL SORUN Buraya kadar, ulusal sorunlar karþýsýnda proletaryanýn tutumunun deðiþik tarihsel dönemlerde ve farklý ülkelerde nasýl ortaya konulduðunu gördük. Bu bölümde, ülkemizdeki ulusal sorun karþýsýnda proletaryanýn ve partisinin, yani Marksist-Leninistlerin tutumunu ortaya koyacaðýz. Ancak sorunun alýþýlagelen bir yolla, yani salt, Türkiyede ulusal sorunun Kürt sorunu kýsmýný ve bunun çözümünü ele almayacaðýz. Sorunu, ilkin genel olarak Kürdistan sorunu çerçevesinde ele alacak ve sonra Türkiyedeki Kürt ulusal sorununun çözümünü ele alacaðýz. Þüphesiz böyle bir rota, alýþýlagelen yaklaþýmlardan farklýdýr ve dolayýsýyla kolayca yadýrganabilecektir. Ama ulusal sorunlar karþýsýnda, proletaryanýn ve partisinin tutumu ve çözüm yollarý açýsýndan bakýldýðýnda, bunun tek doðru yol olduðu görülecektir. Bir baþka deyiþle, bizim çýkýþ noktamýz sýnýfsaldýr ve proletarya devriminin gerçekleþtirilmesi amacýyla enternasyonalisttir. Marksist-Leninist partilerin uluslararasý birliðinin ve örgütünün (Enternasyonal) mevcut olduðu dönemlerle kýyaslandýðýnda sorunun ele THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 347 alýnmasýndaki zorluklar hemen görülecektir. Ülkemizde herhangi bir sol örgütün, dünyanýn herhangi bir yerindeki, bölgesindeki ya da ülkesindeki sorunlarla ilgilenmesi ve bunlar hakkýnda doðruyanlýþ bir þeyler ortaya koymasý sýk sýk görülen bir durumdur. Ama sorun Kürdistan olduðunda ayný çevrelerde tam bir suskunluk hüküm sürmektedir. Kürdistan genel sorununu oldukça yüzeysel ve çoklukla Orta-Doðu devrimci mücadelesi çerçevesinde somut bir sorun olarak ele alan sol örgütlenmeler için, sorunu Türkiyedeki ulusal sorunla sýnýrlamak ve bunu yalýn bir Kürt sorunu haline dönüþtürmek kolay bir yol haline gelmiþtir. Þovenizm, pasifizm, Kemalizm vb. suçlamalara muhatap olmamak gibi kimi endiþelerle, ya da 12 Eylül sonrasýnda örgütsel yapýlarýný yitirmelerinin getirdiði zayýflýklarý gizlemek amacýyla Kürt örgütlerini kendi baþlarýna býrakmak ve bol keseden destek mesajlarý yayýnlamak günümüzde bir moda haline gelmiþtir. Bugün Stalinin en bilinen deðerlendirmelerini bile yüksek sesle söylemek baþlý baþýna bir sorun durumundadýr. Stalinin 1905 Devriminin yenilgisinden sonra söylediði þu sözleri yeniden okuyalým: Rusyada karþý-devrim dönemi yalnýzca yýldýrým ve gökgürültüsünü deðil, ama hareket karþýsýnda düþ kýrýklýðýný, ortak güçlere inançsýzlýðý da getirdi. Önceleri parlak bir geleceðe inanýlmýþtý, ve insanlar, milliyetlerinden baðýmsýz olarak, birlikte savaþýyorlardý: Her þeyden önce ortak sorunlar! Daha sonra içe bir kuþku girdi ve insanlar, herkes kendi ulusal yuvasýna dönmek üzere, birbirlerinden ayrýlmaya baþladýlar: Kimse kendinden baþka kimseye güvenmesin! Her þeyden önce ulusal sorun... Bu güç zamanda, sosyal-demokrasiye büyük bir görev düþüyordu: milliyetçiliðe saldýrmak, yýðýnlarý genel salgýndan korumak. Çünkü bunu, milliyetçiliðin karþýsýna enternasyonalizmin denenmiþ silahýný, sýnýflar mücadelesinin birlik ve bölünmezliðini çýkartarak, sosyaldemokrasi, ve yalnýzca sosyal-demokrasi yapabilirdi. Ve milliyetçilik dalgasý ne kadar yükselirse, sosyal-demokrasinin sesi de, Rusyanýn tüm milliyetleri proleterlerinin kardeþliði ve birliði yararýna, o kadar yüksek olmalýydý. 348 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Bu durumda, milliyetçi hareketle doðrudan doðruya çatýþan çevre-bölge sosyal-demokratlarý, özel bir sarsýlmazlýk örneði göstermeliydiler.144 Ve 1905 Devriminin yenilgisinden sonra Rusyada gerçekleþtirilemeyen bu görev, ülkemizde de gerçekleþememiþtir. Daha dün ve hatta bugün Afganistan sorunu karþýsýnda Marksizm-Leninizm adýna, eðer kendileri olsaydý Afganistanda neler yapacaklarýný sýralayan sol örgütlerin, Kürdistan sorunu karþýsýnda somut birþeyler söylemek yerine sessiz kalmalarý kolayca anlaþýlabilir mi? Bir Kamboçya sorunu ortaya çýktýðýnda Pol Pot yönetiminin devrimci tutumunu ya da karþý-devrimci uygulamalarýný tek tek ele alan, eleþtiren ya da Vietnamýn desteðiyle Pol Pot yönetiminin devrilmesini emperyalist bir tutum olduðundan tutun da, enternasyonalist bir görevin yerine getirildiðine kadar her düzeyde fikirler ileri süren bir solun, Kürdistan devrimi sorunu karþýsýnda kayýtsýz kalmalarý nasýl açýklanacaktýr? Nikaraguada iktidarý ele geçirmeden önce goþist, anarþist, küçük-burjuva maceracýlarý olarak ilan edilen FSLNnin, iktidarý ele geçirdikten sonra nasýl küçük-burjuva milliyetçi bir örgüt olduðunu, programlarla, pratik uygulamalarla ve üstelik çoðu zaman burjuva basýný diye yüzgeri ettikleri iletiþim kaynaklarýndan elde ettikleri bilgilerle kanýtlamaya çalýþanlar ve dahasý FSLNnin devrimci ve Marksist-Leninist bir örgüt olmasý için neleri yapmasý gerektiðini, neredeyse madde madde sýralayanlarýn, FSLNye akýl verenlerin, sýra Kürdistana geldiðinde, her ulusun proletaryasý ve örgütleri kendi devrim yollarýný belirlemekte özgürdür demeleri ne kadar anlaþýlýr bir tutumdur? Emperyalist-kapitalist ülkelerdeki Marksist-Leninist hareketin revizyonizm ve Avrupa-Komünizmi karþýsýnda nasýl bir tutum takýnmalarý gerektiðini, teorik ve felsefi yazýlarla ortaya koyan Türkiye sol örgütlerinin, Kürdistandaki Marksist-Leninist hareketin ne olmasý gerektiði konusunda en genel sözlerle yetinmelerini açýklamak da olanaksýzdýr. Bugün dünya çapýnda örgütlü, merkezi tek bir MarksistLeninist örgüt yoktur. Bu durum, tek tek ülke sýnýrlarý içinde örgütlenen Marksist-Leninistlerin, dünyanýn çeþitli sorunlarýný belli bir 144 Stalin, Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu, s. 7-10. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 349 düzen ve sistem içinde ele almasý, tahlil etmesi ve sonuç olarak baðlayýcý kararlarla çözümlenmesi olanaðý olmadýðý demektir. Kaçýnýlmaz olarak kendine Marksist-Leninist diyen her kiþi ve örgüt, bu sorunlarý ayrý ayrý ele almak ve az çok çözümlemek zorunda kalmaktadýr. Ve doðal olarak bu tahliller yüzeysel, çözümler ise yetersiz olmaktadýr. Üstelik doðru bir çözüm ortaya konulsa bile, bunu uygulamaya sokacak hiçbir araç da mevcut deðildir. Yýllar boyu legal ve yarý-legal dergilerde, yayýn organlarýnda ortaya konulmuþ çeþitli tahlil ve çözümler irdelenecek olursa, karþýmýza tam bir kargaþa, keþmekeþ ve tutarsýzlýk çýkacaktýr. Þüphesiz Türkiye solunda az çok tutarlý, ama yalnýzca revizyonizmde tutarlý örgütlenmeler de mevcuttur. Örneðin SBKP çizgisini izleyen ya da izlediðini savlayan çevreler bu tür tutarlýlýðý az çok sergilemiþlerdir. Onlarýn tüm tahlil ve çözümlemeleri, uluslararasý düzeyde SBKP ve kardeþ KPlerde yapýlmýþ olduðundan, her yeni durumun ve deðiþikliðin ideolojik ve teorik gerekçeleri de buralardan saðlanabilmiþtir. SSCBde yayýnlanan Sosyalizmin Sorunlarý ya da Dünya Sorunlarý gibi süreli yayýnlarý izlemek ve bunlarý Türkçeye çevirip yayýnlamak, onlar için yeterli olmuþtur. Ayný durum, bir dönem ÇKP çizgisini izleyen çevreler için de geçerliydi. Ama bu iki uluslararasý revizyonist ve oportünist çizgi dýþýnda kalan tüm Marksist-Leninist unsurlar, sorunlarý ayrýca tek tek ele almak zorundaydýlar. Ýþte bu zorunluluk, ulusal sorunlar karþýsýnda, dünya çapýnda proleter enternasyonalizmi temelinde Marksist-Leninist tutumu belirleme þeklinde özelleþmektedir. Ýþte bu baðlamda ve koþulda daha önceki bölümlerde yaptýðýmýz belirlemeler ýþýðýnda Kürt ulusal sorununu ele alabiliriz. Bir bütün olarak Kürt ulusunun karþýsýndaki temel sorunlar, ulusal-devlet kurma hakkýna sahip olmak ve demokratik devrimi gerçekleþtirmektir. Bu iki görev, sistemin bütününde devrimci niteliðini yitirmiþ bir burjuvazinin bulunduðu bir tarihsel koþullar içinde yerine getirilmek durumundadýr. Birbirinden ayrýlmaz bu iki görevin yerine getirilmesi tümüyle proletaryanýn ve Kürt ulusunun çýkarýnadýr. Ancak bu görevlerin birbirinden ayrýlmasý, bölgede yeni bir küçük-burjuva milliyetçilerinin egemenliðinde bir devlet kurulmasýndan baþka bir anlama gelmeyecektir. Bu ise Kürt emekçi halkýnýn ve proletaryasýnýn (bir bütün olarak bölge uluslarýnýn 350 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] proletaryasýnýn) çýkarlarýna ters düþecektir. Kürt ulusal sorunu karþýsýnda proletaryanýn ve partisinin görevi, Kürdistan tanýmýnýn ortaya koyduðu gerçekleri açýklamak, Kürt halkýna bu görevlerin ayrýlmazlýðýný göstermek, bilinçlendirmek ve bu görevlerin yerine getirilmesi için örgütleme olacaktýr. Ve ancak bu sayededir ki, proletarya, Kürt ulusal hareketinin öncüsü olabilir. Her bir parçasýnýn kendi özgül koþullarý olmakla birlikte, bir bütün olarak Kürt ulusunun ulusal baskýlardan kurtulmasý ve kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmasý demek, bulunduklarý topraklar üzerinde idari ve askeri olarak egemen olmasý demektir. Böyle bir egemenlik, bugün için idari ve askeri olarak egemen olan güçlerin egemenliklerini yitirmeleriyle mümkündür. Bu nedenle mevcut egemenliðin dayanaklarý belirlenmek zorundadýr. Bu ayný zamanda, Kürt ulusunun üzerindeki baskýlarýn ve kendi kaderlerini belirleme haklarýnýn gaspedilmesinin nedenlerinin belirlenmesi demektir. Bugün, bu dayanaklarýn baþýnda emperyalizm ve onun yenisömürgeciliði gelmektedir. Emperyalizmin etkinliðinin, küçük-burjuva milliyetçi hareketleri tarafýndan sýnýrlandýrýlmýþ olduðu Suriye ve Irak ile ABD emperyalizmi ile iliþkilerini sýnýrlandýrmýþ olan Ýranda, bu dayanak kendisini açýk biçimde ortaya koymamaktadýr. Suriye ve Irakta Baas rejimlerinin kurulmasý ve bu küçük-burjuva milliyetçi iktidarlarýnýn SSCB ile yakýn iliþki içinde bulunmasý, uzun süre emperyalizm olgusunun Kürt ulusal sorununun dýþýnda görülmesine yol açmýþtýr. Bu da sosyalizmin Kürt ulusal örgütlerinin üzerindeki prestijini büyük ölçüde sarsmýþtýr. Öyle ki, bazý Kürt örgütleri (ki hemen tamamý milliyetçi-feodal örgütlerdir) bu olgunun görünüþüne bakarak AT ve ABD emperyalizminden destek arama yoluna girmektedirler. Özellikle 1974 yýlýnda Irak Kürtlerinin Barzani önderliðinde Irak Baas iktidarýna karþý savaþýnda bu durum çok açýk biçimde ortaya çýkmýþtýr. Gerçekte ise, Baas rejimleri emperyalizme karþý belli bir tavýr alýþ içinde bulunsalar da, bu tavýrlarý emperyalist sistemden ayrýlmayý ifade etmemektedir. SBKP revizyonizminin ideolojik saptamalarýyla, kapitalist olmayan yol tezi ile ilerici küçük-burjuva milliyetçi iktidarlarýnýn anti-emperyalist bir iktidar olarak sunulmasý söz konusudur. Gerçekte ise, bu tür küçük-burjuva iktidarlarýnýn THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 351 anti-emperyalizmi, milliyetçilik tabanýnda geliþtiði için, kendisini ulusallýk içinde anti-feodal yanla bütünleþtiremediði için ve emperyalizmi sadece dýþsal bir olgu olarak ele aldýðý için uzun dönemde emperyalizmin çýkarlarýna hizmet etmektedir. Özellikle yukardan aþaðý kapitalizmi geliþtirmeleri ve belli oranda burjuvazinin ortaya çýkmasý, alt-yapý yatýrýmlarýnýn devlet tarafýndan büyük oranda yerine getirilmesi, kapitalizmin geliþimi için oldukça büyük olanaklar saðlamaktadýr. Bu koþullar altýnda emperyalizmin yeni-sömürgecilik yöntemlerinin uygulamaya sokulabilmesi, bu ülkelerin bir süre sonra yeniden emperyalist-kapitalist sistemle her alanda iliþkiye girmelerini getirecektir. (1923te kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu konuda önemli bir örnektir. Keza Nasýr sonrasýnda Mýsýrda meydana gelen geliþmeler son tarihsel örneði teþkil etmektedir.) Marksist-Leninist hareket içinde revizyonizmin uzun yýllar yönlendirici bir güç olarak varlýðýný sürdürmesi, Kürt sorununun bir parçasýný oluþturan Baas rejimleri karþýsýnda yanlýþ tavýrlarýn ortaya çýkmasýna yol açmýþtýr. Özellikle revizyonizmin emperyalizmi I. ve II. bunalým döneminde olduðu gibi dýþsal bir olgu olarak ele almasý ve tavýrlarýný buna göre belirlemesi, Baas yönetimlerine gereðinden çok misyon yüklenmesini getirmiþtir. Dolayýsýyla antiemperyalist yan, ABD ve diðer emperyalist ülkelerin askeri üslerinin mevcut olup olmayýþýna göre belirlenir olmuþtur. Ülkemizdeki revizyonist ve pasifistler, emperyalizmin II. yeniden paylaþým savaþýndan sonra istismar metodlarýnda yaptýðý deðiþikliði yani ekonomik, politik, ideolojik ve askeri gizli iþgal esprisini gözden kaçýrarak, emperyalizmin eski sömürü metodunun aðýrlýklý olduðu dönemlerdeki geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin devrimcilerinin yaptýðý gibi, emperyalizmi dýþsal bir olgu kabul edip, onunla hakim sýnýflarý kalýn çizgilerle ayýrmaktadýrlar. Ýster baþ çeliþkiyi feodalizmle köylüler arasýnda tespit eden oportünistler olsun, ister yerli tekelci burjuvazi ile emekçi kitleler arasýnda tespit eden oportünistler olsun, bu tespitleri ile Amerikan emperyalizminin ekmeðine yað sürmektedirler. Amerikalý iþgalcilerin bizzat kendileri bütün güçlerini kullanarak, her çeþit ince metodlarý kullanarak iþgallerini gizlemeye çalýþmaktadýrlar. Bu kesin ayrýmlý tespit, Amerikalý emperyalistlerin bu yöndeki gay- 352 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] retlerini soldan takviye etmekten baþka birþey deðildir.145 Bu devrimci saptamanýn doðruluðunu zaman içinde nasýl tanýtladýðýný uzun boylu ortaya koymaya gerek yoktur. Ama yine de Suriye ve Iraktaki Baas rejimlerinin, bazý özel durumlarýna raðmen, öz olarak ayný olduklarýný ortaya koymak gerekir. (Özellikle bunlar arasýndaki pratik farklýlýklarý abartarak, bölgede devrimci güçlerin önemli bir destek gücü olarak Suriyenin öne çýkarýlmasý koþullarýnda bu önemlidir.) Bu iki ülke de, milliyetçilik tabanýnda anti-emperyalist bir tavýr alan küçük-burjuva iktidarlara sahiptirler. Ancak bunlarýn milliyetçiliði, Pan-Arap milliyetçilik olarak, bütünsel bir niteliðe sahiptir. Parçalanmýþ ve her bir parçasýnda ayrý devletler olarak örgütlenmiþ Arap ulusal-topluluðunun bütünleþtirilmesi amacýný güden Baas milliyetçiliði bu amacý gerçekleþtiremediði oranda ülke içinde artan bir baský ve sömürü ortamý yaratmak durumundadýr. Öte yandan bu olgu, parçalanmýþ ulus sorunu karþýsýnda proletaryanýn, burjuva anlamda bütünsel bir ulusaldevlet yaratma yerine (yani sýnýflý, yeni ve güçlü bir burjuva devlet yaratma yerine), kendi çözümünü ortaya koymasý karþýsýnda da önemli bir engel oluþturmaktadýr. Ve yine III. bunalým döneminde emperyalizmin eski-sömürgecilik yöntemlerinin yerine yeni-sömürgecilik yöntemlerini ikame ettiði koþullarda, küçükburjuva milliyetçiliðinin anti-emperyalizminin ilerici özelliði eskisi gibi belirlenemez. Bu nedenle I. ve II. bunalým döneminde tek baþýna milliyetçilik tabanýnda anti-emperyalist tavýr alýþ ilerici nitelikteyken, III. bunalým döneminde böylesine yalýn bir tavýr alýþ sadece bir aldatmacadan ibarettir. Çünkü I. ve II. bunalým döneminde emperyalist devletlerin siyasi ilhaklarý, ekonomik sömürü için zorunlu bir temel oluþturmaktaydý. Emperyalizmin bu dönemlerde sömürge ve yarý-sömürge ülkelerde askeri ve idari yönetimi mevcuttu (açýk iþgal esprisi). Günümüzde ise, emperyalizm siyasi ilhaklara baþvurmaksýzýn, ülkeleri ve uluslarý ekonomik olarak ilhak edebilmektedir. Ýþte bu deðiþen iliþkilerin en tipik biçimi Suriye ve Irakta görülmektedir. Suriyenin Hafýz Esat yönetiminde ülkenin dýþ ticaretinin önemli ölçüde SSCB ile olduðu sanýlýr. Oysa emperyalizmin yeni145 Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 353 sömürgecilik yöntemleri açýsýndan, dýþ ticarette özel olarak ithalat önem kazanmaktadýr. Bu açýdan ele alýndýðýnda, Suriyenin emperyalist ülkelerden yaptýðý ithalatýn önemli bir yere sahip olduðu görülmektedir. Örneðin, 1983 yýlýnda Suriyenin 4 milyar dolarlýk ithalatýnda AET-ABD ve Japonyanýn payý %43,4tür. Bu ülkelere Suriyenin ihracatý ise, toplam içinde %30,5tir. Bu mutlak olarak Suriyenin emperyalist ülkelerle ticaretinde 1.366 milyon dolar açýk vermesi ile sonuçlanmýþtýr. Bu 1983 yýlýnda Suriyenin dýþ ticaret açýðýnýn %52sini oluþturmaktadýr. Bunun ödemeler dengesinde kapatýlabilinmesi için artan oranda bir dýþ borçlanma kaçýnýlmazdýr. Ve bu dönemde Suriyenin dýþ borçlarýnýn toplamý 2.300 milyon dolardýr. Buna raðmen 1983 yýlýnda Suriyenin ödemeler dengesi 800 milyon dolar açýk vermiþtir. (Karþýlaþtýrma olmasý için ayný yýl içinde Türkiyenin durumunu belirtelim: 1983 yýlýnda Türkiyenin dýþ ticaret açýðý 2.900 milyon dolardýr. Ödemeler dengesi açýðý ise, 1.400 milyon dolardýr.) Ayný durum Irak için de geçerlidir. 1980 sonrasýnda savaþ koþullarýnda bulunduðu için, daha eski bir dönemin verilerini ele alacak olursak, örneðin 1978 yýlýnda Irakýn ithalatýnda AET-ABD ve Japonyanýn payý % 66, 8dir. Bu ülkelerin Irakýn ihracatýndaki paylarý ise %56, 9dur. Mutlak rakamlar açýsýndan Irakýn dýþ ticareti, petrol nedeniyle fazlalýk vermektedir. Bu durum Iraký Suriyeye göre görece daha az dýþa baðýmlý göstermektedir. Görüldüðü gibi, Suriye ve Irakta emperyalist ülkelerin tek bir askeri bulunmamasýna karþýn, emperyalizmle yoðun bir iliþki içinde bulunmaktadýrlar. Ancak bu ülkelerde dýþ ticaret devletleþtirilmiþ olduðundan, emperyalist ülkelerle yapýlan ticaret, özel olarak ithalat, ülke içinde emperyalizmle baþtan bütünleþmiþ tekelci bir burjuvazinin geliþmesini engellemektedir. Ama öte yandan yeni-sömürgecilik açýsýndan temel öneme sahip olan dayanýklý tüketim mallarý ithalatý serbest durumdadýr. Özellikle beyaz eþya ve otomotiv sektörü açýsýndan bu ithal serbestliði, emperyalist ülkelerin doðrudan ihracat yapmasýna olanak tanýmaktadýr. Böylece Suriye ve Irak emperyalist ülkeler için önemli bir pazar olma niteliðini sürdürmektedir. Zaten emperyalizm için önemli olan pazar sorununu çözümlemektir. Bunun mutlak olarak iþbirlikçi-tekelci burjuvaziyle geniþlemiþ pazar koþullarý içinde olmasý gerekmemektedir. 354 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Emperyalizmin yeni-sömürgecilik uygulamalarýnýn bu ülkelerde bu biçimde sýnýrlandýrýlmýþ olmasý, ülke içinde iþbirlikçi-tekelci sanayi burjuvazisinin geliþmesini engellemektedir. Ama buna karþýn küçük-burjuvazinin feodalizmle belli bir ittifaka girmesi ortaya çýkmaktadýr. Zaten tersi bir tutum, küçük-burjuva milliyetçi iktidarýn yaþam süresini kýsaltacaktýr. Dýþ ticaretin devlet kuruluþlarý aracýlýðýyla yapýlmasý, ülke içinde iktidar dýþý bir ticaret burjuvazisinin geliþmesini de engellediði görülmektedir. Ama bu, iç ticaret burjuvazisinin iktidarla bütünleþmesini ve büyük bir güç haline gelmesini getirmiþtir. Ýç ticaret burjuvazisi ise, henüz kapitalist meta ticareti ile ilgili deðildir. Ýç ticaret burjuvazisi, geleneksel olarak feodalizm koþullarýnda ve feodalizmle birlikte geliþen tüccar durumundadýr (bezirganlar). Yaptýðý bütün iþ, feodal üretim iliþkileri içinde üretilen ürünleri, doðal koþullara baðlý olarak meydana gelen artýþlar yoluyla pazara götürmek durumundadýr. Ve devlet iktidarýnýn küçük-burjuvazinin elinde bulunmasý önemli ölçüde bürokrat bir burjuva sýnýfýnýn ortaya çýkmasýna yol açmýþtýr. Bu durum, iktidar olanaklarýndan yararlanarak bazý küçük-burjuva unsurlarýn zenginleþmesini saðlamýþtýr. Bu ülkelerde yoðun biçimde görülen rüþvetler ve suistimallerin altýnda iktidarýn küçük-burjuva niteliði yatmaktadýr. Bugün Suriye ve Irak, ekonomik bakýmdan emperyalizmin önemli bir pazarý durumundadýr. Ancak küçük-burjuva milliyetçiliðinin gücü, siyasal alanda görece baðýmsýz bir konum oluþturmaktadýr. Bunun sonucu Suriyedeki Kürt topluluðu üzerindeki ulusal baský sýnýrlý ve örtük durumdadýr. Irakta ise, ekonominin petrole dayalý olmasý ve petrol bölgesinin Kürt topluluðunun yaþadýðý ya da sýnýrlarýnda bulunduðu yerler olmasý nedeniyle, ulusal baský, zaman zaman askeri savaþ durumuna kadar uzanmaktadýr. Küçük-burjuva milliyetçilerinin Irakta krallýðý devirmelerinden sonra, Kürdistan Demokrat Partisinin (KDP) yasallaþmasý, Kürtlerin Irak sýnýrlarý içinde belli bir özerklik elde etmeleri yönünde geliþmeler ortaya çýkarmýþtýr. Bu geliþmede özellikle SSCBnin iktidarý desteklemesi özel bir öneme sahiptir. Ancak Irak Baas yönetimi, özerk Kürt bölgesinin sýnýrlarý ve özerkliðin boyutlarý konusunda oldukça kesin bir tutum takýnmýþtýr. Yukarda belirttiðimiz gibi, bu tutum Irak ekonomisinin petrole dayalý niteliðinden kaynaklanmakta ve Arap milliyetçiliði ile geliþtirilmektedir. Eylül 1961de THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 355 Baas yönetiminin Kürtlere verdiði özerklik sözünün gerçek bir hukuki temele oturtulmamasý ve sürüncemede býrakýlmasý üzerine, Barzani yönetiminde KDP ayaklanmasý baþlamýþtýr. Bu savaþ durumu, SSCBnin aktif tutumuyla sona erdirilmekle birlikte, özerklik sorunu fiili iliþkilerle ve kýsmi yasallýkla çözümlenmeye çalýþýlmýþtýr. Irakta petrolün bulunmasý, doðal olarak Kürt sorununun demokratik ve barýþçýl bir çözümünü zorunlu olarak Arap milliyetçilerine dayatmýþtý. Ama bunda Kürt küçük-burjuvazisinin örgütlü ve uzun bir mücadele deneyimine sahip olmasý da etkin unsur durumundadýr. Ancak Irak petrolünün emperyalist ülkeler ekonomisi açýsýndan, özellikle AT açýsýndan büyük bir önemi bulunmaktadýr. Bu nedenle petrol alanlarýnýn Araplarýn elinde bulunmasý ya da bulunmamasý emperyalist ülkeleri birincil dereceden ilgilendirmektedir. Diyebiliriz ki, bugün için Suriyede açýk olmamakla birlikte yakýn gelecekte açýklýk kazanacak durumuyla ve daha görünür haliyle Iraktaki Kürt topluluðu üzerindeki ulusal baskýnýn temelinde, bu ülkelerdeki Arap topluluðunun emperyalizmle olan iliþkileri yatmaktadýr. Zaten tarihsel olarak, bu ülkelerde Kürtlerin bölünmüþlüðünün sorumlusu da emperyalizmdir. Ýrana gelecek olursak, 1979 yýlýnda Þah yönetiminin devrilmesi ve yerine mollalarýn iktidara gelmelerinin yarattýðý yeni durumu ele almak gerekmektedir. Çünkü Þah döneminde Ýranýn, emperyalizmin, özellikle Amerikan emperyalizminin en gözde müttefiki olduðu, tüm dünya tarafýndan bilinmektedir. Amerikan emperyalizmi Ýranda yeni-sömürgecilik yöntemlerini uygulamaya baþladýðý andan itibaren ve uygulamayý geliþtirdiði oranda, ülke içinde önemli bir muhalefetle karþý karþýya kalmýþtýr. Bu muhalefet, 1950-60larda büyük oranda yeni kentlerde bulunan þehir küçük-burjuvazisinden kaynaklanýyordu. Milliyetçilik temelinde ortaya çýkan bu muhalefet, Ýranýn çokulusluluðu ile þekillenerek, demokratik unsurlarý da bünyesinde barýndýrýyordu. Ýranda yeni-sömürgecilik, ilk dönemde petrole dayalý sanayilerin kurulmasý ile sýnýrlý iken, zaman içinde Amerikan emperyalizminin talep yetersizliðine baðlý olarak aðýrlýklý bir duruma gelmiþtir. Yeni-sömürgeciliðin tüm geri-býraktýrýlmýþ ülkeler içindeki geliþmeleri Ýranda da görülmüþtür. Amerikan ekonomisinin aske- 356 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rileþtirilmesinin ürünü olan devletlerin silahlandýrýlmasý uygulamasý ve bölgede emperyalizmin önemli bir askeri gücü ve müttefiki olan bir ya da birkaç ülkenin ortaya çýkarýlmasý, Ýran açýsýndan özel bir öneme sahip olmuþtur. Büyük petrol gelirlerinin ülke içinde ekonomik ve toplumsal geliþme için kullanýlmasý, Ýranýn güçlü bir kapitalist ülke olmasýna yol açabilecekti. Bu ise, emperyalizm koþullarýnda olanaksýz bir durumdur. Böyle bir geliþme ancak emperyalist sistemden ayrýlma ile mümkündür. Ama proletarya devriminin genel yolu dýþýnda bunun ortaya çýkabilmesi ülkede güçlü bir ulusal burjuvazinin bulunmasýný gerektirir. Oysa III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ulusal burjuvazi emperyalizmle baþtan bütünleþmiþtir. Bu ise burjuvazinin ulusal niteliðini (devrimci niteliði ile birlikte) yitirmesi demektir. Ýranýn büyük petrol gelirleri, doðrudan emperyalist ülkelerden satýn alýnan askeri araçlara harcanmýþtýr. Böylece Ýran, emperyalizmin askeri metalarý için büyük bir pazar özelliði kazanmýþtýr. Ama bu pazarýn da belli oranda tüketim gücü bulunmaktadýr. Ýþte bu sýnýrlýlýk, Ýranýn kaçýnýlmaz olarak yeni-sömürgeciliðin tüm boyutlarýyla uygulama alaný haline gelmesini uzun bir zaman sonra getirmiþtir. Özellikle 1974 petrol bunalýmýndan sonra emperyalizm, Ýranda iç tüketimi artýrmak ve kapalý ekonomik birimleri pazar için üretim yapar hale getirmek için giriþimlerde bulunmasýný Þahtan istemiþtir. Þahýn Ak Devrim adýný verdiði bu kapitalizmi yukardan aþaðý geliþtirme uygulamasý, bir yandan kýrsal alanlara yeni yollarýn yapýlmasý, sulama kanallarýnýn açýlmasý gibi alt-yapý yatýrýmlarýna yönelirken; diðer yandan da orta ve hafif sanayinin kurulmasý ile ortaya çýkmýþtýr. Ýranda o güne kadar süregelen egemen sýnýflar ittifaký emperyalizmin bu dayatmasýyla birlikte büyük oranda bozulmak durumundaydý. Özellikle emperyalizmin feodalizmle kurduðu ittifak bu geliþmenin en önemli engeli durumundaydý. Amerikan emperyalizmi bu engelin kent küçük-burjuvazisinin yedeklenmesi temelinde aþýlabileceðini düþünmekle birlikte, buna tali bir önem veriyordu. Böylece Þah yönetimi bir yandan feodal egemenlerle iliþkilerini önemli bir noktaya getirirken; þehir küçük-burjuvazisini yedeklemek gibi bir uygulama içine girmemiþti. Ve böyle bir uygulamanýn baþarý þansý da oldukça azdý. Bu koþullarda Þahýn tüm gücü, emperyalizmin tam denetimi altýnda bulunan kendine bað- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 357 lý askeri güçler olmaktaydý. En önemli iç sorun olarak Kürt sorunu da 1974 Kürt-Arap savaþýyla önemli ölçüde çözümlendiði düþünülüyordu. 1974 sonrasýnda Ýranda uygulamaya konulan yenisömürgecilik yöntemlerinin kýrsal alanlarda feodal iliþkilerle çatýþmasý, geliþen süreci tümüyle belirleyecek önemdeydi. Yukardan aþaðý kapitalizmin geliþtirilmesi, dolayýsýyla feodalizmin tasfiyesinin, kýsmi uzlaþmalar ve zor uygulamalarýyla gerçekleþtirilebilineceði düþüncesi, 1979 yýlýnda tümüyle iflas etmiþ olarak tarihin çöplüðüne atýlmýþtýr. Ýþbirlikçi burjuvazinin gerçek bir demokratik devrimi yapamayacaðý ve bunu yeni-sömürgecilik koþullarýnda ve bu yolla yapabilmesinin olanaksýz olduðu 1979 yýlýnda Þahýn ülkeyi terk etmesiyle açýða çýkmýþtýr. Bugün emperyalizmin açýkça kabul ettiði gibi, Þahýn ülke içindeki gücü ve denetimi yanlýþ hesaplanmýþtýr. Feodalizmin direniþi ve örgütlülüðünün göz önüne alýnmamasýndan kaynaklanan bu hesap hatasý, gerçekte, demokratik devrim dýþýnda feodalizmin tasfiyesinin olanaksýz olduðunu göstermektedir. Ak Devrim, kapalý feodal ekonomik birimlerin yýkýlarak pazar iliþkileri içine çekilmesini, yeni kurulan hafif ve orta sanayi kuruluþlarý için yeni emek-gücü bulunmasýný amaçlarken, tarýmda kapitalizmin geliþtirilmesine özel bir aðýrlýk vermiþtir. Toprak reformu Þahýn en büyük propaganda unsuru olarak kullanýlmaya çalýþýlmýþtýr. Ancak feodalizmin kýrsal alanlardaki gücü ve içsel örgütlenmesi daðýtýlamamýþtýr. Özellikle çokuluslu Ýranda feodalizmi tek bir halka olarak ele almak olanaksýzdýr. Ýran nüfusunun %97,8i müslüman dinine mensup olmakla birlikte tek bir ulustan oluþmamaktadýr. Nüfusun çoðunluðunu oluþturan Farslar, toplam nüfus içinde %45i oluþturmaktadýrlar. Feodal iliþkiler içinde bulunan Azeriler nüfusun %16sýný, Kürtler % 8,1ini oluþturmaktadýrlar. Geri kalan nüfus ise (%30,9) çeþitli azýnlýk topluluklardan oluþmaktadýr. Bu toplumsal yapýda özellikle Azeriler, Kürtler ve diðer azýnlýklar nüfusun çoðunluðunu oluþturmaktadýrlar. Bunlarýn en önemli yaný, üzerlerindeki ulusal baskýya, dil baskýsýna, din baskýsýna vb. karþýsýnda kendilerini kapalý bir toplumsal yapý içinde tutuyor olmalarýdýr. Bir baþka deyiþle, bunlar feodal iliþkiler içinde, feodal bir siyasal yönetim koþullarýnda yaþayan ve böylece görece özerk 358 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] durumda bulunan kesimlerdir. Feodalizmin yukardan aþaðýya tasfiye edilmesi demek, bunlar üzerindeki ulusal baskýnýn büyük oranda artacaðý demektir. Bunu kendi tarihsel deneyimleriyle çok iyi bilen halk Ak Devrime karþý tavýr almak durumundaydý. Öte yandan feodalizmin tasviyesine giriþilmesi feodal egemen sýnýf açýsýndan bir var oluþ sorunu durumundaydý. Bu koþullar altýnda deðiþik ulusal-topluluk üyesi feodal sýnýf üyeleri, gerek sýnýfsal, gerekse ulusal planda muhalefeti yükseltebilme olanaðýna sahipti. Bundan sonra bütün sorun, bu deðiþik feodal muhalefet kesimlerinin birliðini saðlamakta toplanýyordu. Burada kesinkes bir ulusal birlik söz konusu deðildir Bunun milliyetçilik temelinde gerçekleþtirilmesi olanaksýzdý. Çünkü çok-uluslu bir ülke durumunda bulunuyordu. Bu olanaksýzlýk küçük-burjuvaziyi Ýranda sorunun çözümünde bir güç olmaktan çýkarmýþtýr. Öte yandan böyle bir birliði proletaryanýn saðlayabilmesi olanaksýzdý. Çünkü proletarya da burjuvazi kadar feodalizmin tasfiyesini gerçekleþtirecek bir güç durumundadýr. Genel olarak bir Ýran ulusu bulunmadýðý ya da oluþmadýðý koþullarda ulusal birlik saðlama yönündeki her türlü çabanýn sonuçsuz kalacaðý ortadadýr. Bu durumda proletarya ve partisi doðrudan doðruya demokratik halk devrimini örgütlemek ve bu amaçla halkýn birliðini saðlamak zorundaydý. Ama ulusaltopluluklarýn feodal iliþkileri ve onlar üzerindeki çeþitli ulusal baskýlar proletarya ve partisinin görevlerini zorlaþtýrýcý unsurlar durumundaydý. Tarihsel olarak burjuvazinin kendi devrimini yaparak aþtýðý sorunlarýn proletaryanýn önüne çýkmasý, görece zayýf bir kapitalizm koþullarýnda bile büyük güçlükler içerir. Bu koþullar altýnda, gerek feodal muhalefeti birleþtirecek, gerekse halk kitlelerinin tepkilerini toplayacak tek güç dinsel ideolojiyle ortaya çýkabilmiþtir. Daha önceki bölümde gördüðümüz gibi, dinsel ideoloji bu koþullarda önemli bir alternatif durumundadýr. Ulusal-topluluklarýn ulusal hareketlerini baðýmsýz kýlmaksýzýn, feodal sýnýfýn özel çýkarlarýna tabi kýlmaya hizmet edebilen bu ideoloji, Þii mezhebinin içsel iliþkileriyle kendisini maddeleþtirecek koþullar bulabilmiþtir Þiiliðin belli oranda gizliliðe dayanan dinsel ayinleri ve bunlarýn yapýldýðý tekke, zaviye vs. mekanlar, bu faaliyetin temelini oluþturmuþtur. Diyebiliriz ki, Þiilerin içsel örgütleniþi, bu dönemde Ýranda tek kitle örgütlenmesi durumundadýr. Dinsel temelde örgütlenen düzene muhalefetin temelinde, THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 359 yeni-sömürgeciliðe karþý feodal sýnýflarýn direniþi yatmaktadýr. Yukardan aþaðýya geliþtirilmeye çalýþýlan kapitalist üretim iliþkileri karþýsýndaki feodalizmin direniþi kaçýnýlmaz olarak anti-emperyalist nitelik almaktadýr. Ancak bunun anti-emperyalizmi tümüyle sýnýfsal nitelikte çýkara dayalý olduðu için anti-kapitalist özellikleri içinde taþýmaktadýr. Böylece sýnýfsal ve ulusal planda emperyalizme ve kapitalizme karþý olan sýnýflarýn tümünü kapsayacak bir nitelik taþýmaktadýr. Ancak daha önce belirttiðimiz gibi, burada görülen anti-emperyalizm, gerçek anti-emperyalizmden farklýdýr ve feodal egemen sýnýflarýn tavrý olarak belirginleþmektedir. Bu açýdan özel olarak gerici niteliktedir. Ýranda 1979 yýlýnda halk kitlelerinin bütünsel katýlýmýyla Þahýn iktidarýnýn sona erdirilmesinden sonra iktidar bir süre için halk hareketinin çeþitli örgütlerinin ortak iktidarý olarak sürmüþtür. Ancak bu þekilde görece ikili iktidar koþullarýnda uzun süre bulunulmasý olanaksýzdýr. Ve nitekim bir süre sonra yeni düzen ve iktidar ortaya çýkmýþtýr. Bunda en etkin kesim, kaçýnýlmaz olarak en örgütlü kesim olmak durumundadýr. Bu kesim de, dinsel temelde örgütlenmiþ olan feodal muhalefettir. Ýrandaki rejimin niteliði böylece feodal olmuþtur. Bu ayný zamanda proletaryanýn örgütlerinin daðýtýlmasý ve yok edilmesine paralel olarak pekiþmiþtir. Bu açýdan bakýldýðýnda da iktidarýn karþý-devrimci niteliði kolayca görülebilir. Ýranda feodalitenin yeniden egemenlik kurmasý, ulusal sorunlarýn çözümü açýsýndan önemli bir deðiþiklik getirmemiþtir. Þah döneminde olduðu gibi, ulusal-topluluklar karþýsýnda molla yönetimi de, tümüyle uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný reddetmek þeklinde ortaya çýkmaktadýr. Dinsel ideoloji açýsýndan ulusal çýkar deðil, ümmet çýkarlarý esastýr. Bu açýdan feodal sýnýflarýn çýkarlarýna uygun tutum için gerekli ideolojik temel bulunmuþ olmaktadýr. Molla yönetimi kendi kaderlerini tayin hakkýný talep etmeyen ulusal-topluluklar için yaþama koþullarý saðlamaktadýr. Tersi tutum içinde bulunan ulusal-topluluklar ise, zor yoluyla ve Allah adýna baský altýna alýnmak durumundadýr. Diyebiliriz ki, Ýranda feodalitenin yeniden siyasal iktidara sahip olmasýyla birlikte, ulusal sorun karþýsýnda feodalizmin tutumu belirgin olarak ortaya çýkmýþtýr. Ulusal baskýnýn ardýndaki diðer bir gücün feodalizm olduðu Ýranda açýkça görülmüþtür. Her- 360 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] þeyden önce feodalizmle ulus birbirleri ile uyumlu bir bütün oluþturmaz. Devletin feodal örgütlenmesiyle ulusal örgütlenmesi tümüyle birbirine karþýttýr ve birbirlerini dýþtalarlar. Bu açýdan feodal egemen sýnýflar ulusal-devlete özsel olarak karþýdýrlar. (Ama bu, onlarýn devlete karþý olduklarý anlamýnda yorumlanmamalýdýr. Feodalizm ile devlet birbirleriyle çeliþmez, ama ulusal-devlet feodalizmin yadsýnmasýna baðlý olarak ortaya çýkar.) Diðer taraftan ulusal sorun bir köylü sorunudur. Yani köylülüðün feodalizmden kurtuluþu sorunudur. Ancak öte yandan da ulusal-topluluklar, çoðunluk ulusun köylülüðünün tutuculuðu ve milliyetçiliðinden kaynaklanan bir ulusal baskýyla karþý karþýyadýrlar. Ve Kürt topluluðu açýsýndan özellikle Ýranda bu milliyetçilik (isterse dinsel ideolojiyle üstü örtülmüþ olsa bile) büyük öneme sahiptir. Bu olgu, ulusal hareketlerin feodalizm karþýsýndaki tutumunun belirlenmesi açýsýndan oldukça önemlidir. Bilindiði gibi, iç dinamikle kapitalizmin geliþtiði Çarlýk Rusyasýnda, devlet feodal-askeri nitelikteydi. Bu, demokratik devrimin gerçekleþtirilmesi sorununu Rus toplumu açýsýndan birincil tarihsel görev olarak ortaya çýkartmaktaydý. Çarlýk Rusyasýnda tüm ulusal baskýlarýn arkasýnda devletin bu feodal niteliði bulunuyordu. Rus burjuvazisi kendi devrimini yapmaktan uzaklaþmýþtý, yani devrimci niteliðini büyük oranda yitirmiþ bulunuyordu. Bu durum demokratik devrimin yapýlmasý görevini proletaryanýn omuzlarýna yüklerken, diðer yandan da Rus burjuvazisinin feodalizmle uzlaþmasýný getiriyordu. Ýþte bu uzlaþma, Rusyayý bir uluslar hapishanesi haline getirmiþti. Rus feodal-askeri devleti, bir yandan kendi sýnýrlarý içindeki ulusal-topluluklarý baský altýnda tutmak; öte yandan yeni uluslarý baský altýna almak zorundaydý. Bu onun var oluþ sorunuydu. Çarlýk Rusyasýnda ulusal baský ve ilhaklar, devletin var oluþ sorunu olduðu için temel nitelikteydi. Moskovada oturan Çarýn, ülke çapýnda egemenliðini sürdürebilmesi için, yeni ekonomik kaynaklara gereksinmesi olduðu kadar, mevcut kaynaklarý en yoðun biçimde kullanmaya ihtiyacý bulunuyordu. Birincisi, uluslarýn Çarlýk tarafýndan baský altýnda tutulmasý ve toprak olarak ilhakýný gerektirirken; ikincisi, Rusyadaki uluslarýn baský altýna alýnmasýný ve ulusal hareketlerin yok edilmesini gerektiriyordu. Devletin feodal niteliði gereði, kapitalist üretime dayalý bir THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 361 devlet gelirinin bulunmayýþý en temel olgulardan birisiydi. Feodal Rus toprak sahipleri ise, artan gereksinmelerini karþýlayabilmek için köylüleri (yarý-serf statüsünde köylüleri) artan oranda sömürmek zorundaydý. Tarýmsal üretimin feodal niteliði ile ürünlerin metalaþtýrýlmasý arasýndaki çeliþki, ancak kapitalist tarým üretimi ile aþýlabilirdi. Bu ise feodalizmin tasfiyesinden baþka birþey deðildir. Ýþte feodalizmin devrimci tarzda tasfiye edilmediði koþullarda, geliþen kapitalizm karþýsýnda feodal egemen sýnýfýn tek gelir kaynaðý toprak ve buradaki temel üretici güç olan köylülük olmaktadýr. Bunun köylülük açýsýndan anlamý ise, çalýþma gününün uzun olmasý ve zor unsurunun artan oranda uygulanmasýdýr. Bu durum, Rus olmayan köylülük üzerinde ise, doðrudan ulusal baský olarak ortaya çýkmaktadýr. Lenin, 1914 yýlýnda ulusal sorunu irdelerken asýl sorun ... Rus mujiðidir146 diyerek, bu gerçeðin altýný çizmektedir. Ve gene ayný yerde Lenin, en büyük tehlikenin Rus mujiðinin milliyetçiliði olduðunu belirtir. Ulusal sorun ile köylülüðün iliþkisi, özel olarak da feodalizmin egemen olduðu toplumlarda ulusal baskýnýn feodalizmle olan baðlarý, Kürt ulusal sorununda dikkate alýnmasý gereken en temel olgulardan birisidir. Çoðunluk ulusunun emperyalist üretim iliþkileri içinde olduðu koþullarda, ulusal sorun ile köylülüðün iliþkisi bazý özellikler taþýmaktadýr. Bilindiði gibi, ulusal sorun son tahlilde köylü sorunudur. Bu, feodal baðlardan kurtulan köylülüðün toprak istemi ile birlikte geliþir ve kapitalizmin tarýmda geliþmesine paralel olarak mülksüzleþen köylülerin, baðýmsýz ulusal-devlete sahip olma ile toprak sorununun çözümü arasýnda doðrudan bir iliþki görmeleriyle, eyleme dönüþür. Bu boyutlarýyla ulusun kendi kaderini tayin istemi köylülerin toprak istemi ile çakýþýr. Uzun dönemde bunun köylüler için kurtuluþ olmadýðý açýktýr, ama bunun kalýcý olmayýþýný onlara gösterecek olan gene proletarya ve partisinden baþkasý deðildir. Ulusal hareketin gerçek ve kalýcý bir çözüme ulaþmasýnýn tek yolu, günümüzde proletaryanýn ulusal hareketin önderliðini yapmasýna baðlýdýr. Aksi halde küçük-burjuvazi baþta olmak üzere deðiþik sýnýflar tarafýndan köylülük yedeklenecektir. Ýþçi-köylü ittifakýnýn ulusal-topluluk temelinde kurulabilmesi için bu yedekleme durumunun ortadan kaldýrýlmasý zorunludur. 146 362 Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluþ Savaþlarý, s. 147. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Bu ise köylülüðün toprak isteminin doðru bir biçimde çözümlenmesi ile mümkündür. Feodal-aþiret iliþkileri içinde bulunan Kürt köylülerinin toprak sorunun baðýmsýz bir devlet içinde çözümlenmesinin, ancak feodalizmin tasfiyesi ile mümkün olabileceði gerçeði, ulusal hareketin kaçýnýlmaz olarak anti-feodal nitelik almasýný zorunlu kýlar. Aksi halde köylülüðün, milliyetçilikle ya da dinsel ideolojiyle silahlanmýþ olarak, çeþitli devletlerin kuruluþundan sonra görüldüðü gibi topraklarýnýn diðer devletlerin aleyhine geniþletilmesi istemini ortaya koymasýna yol açacaktýr. Bu ise ulusal-devletler arasýnda sýnýr anlaþmazlýklarýyla baþlayan bir savaþ sürecinin yaþanmasý demektir. Anti-feodal devrim gerçekleþtirilmediði sürece, ulusaldevletin bu yönde eðilim göstermesi kaçýnýlmaz olacaktýr. (Þüphesiz bunun yaþam bulabilmesi için baþka etmenlerin ortaya çýkmasý gerekir. Bu etmenler, ulusal-devletler arasýndaki güç dengesinin biri lehine bozulmasýný saðladýðý oranda, yayýlmacý bir amaç olarak pratikte yaþam olanaðý bulabilecektir. Ýran-Irak savaþý açýk bir görüngüdür.) Bu olgunun diðer yönü de, çoðunluðu oluþturan ulus köylülerinin emperyalist üretim iliþkilerinin geliþmesine paralel olarak mülksüzleþtirilmeleriyle ilintilidir. Mülksüzleþmenin hýzlandýðý koþullarda, topraktan kopan köylülerin kentlere göçleri toplumsal bunalýmýn derinleþmesini getirecektir. Bu durumdaki yarý-proleter unsurlarýn deðiþik sýnýflar tarafýndan yedeklenmeleri gündemdedir. Proletarya ve partisinin bu konuda etkin olduðu koþullarda geliþim devrim yönünde olacakken, küçük-burjuvazi ve oligarþi tarafýndan yedeklendiði koþullarda karþý-devrimci ve þovenist bir güç ortaya çýkacaktýr. Mülksüzleþtirilmiþ köylülerin (çoðunluk ulus), azýnlýk ulusunun köylülerinin toprak istemlerini desteklemesi olanaklýdýr ve bu onlarýn köylü kitlesi olarak ortak tavýrlarýný açýða çýkartýr. Ancak ayný olgu ters yönde etkide bulunur. Bu ters yöndeki etki, azýnlýk ulusunun baðýmsýz devlet istemi ile mevcut devlet sýnýrlarý içindeki bazý topraklarýn kaybedilmesi endiþesi þovenistler için önemli bir propaganda olanaðý yaratýr. Ve böyle bir istemle yola çýkan ulusal hareketin ezilmesi ve de ulusal-topluluðun soykýrýmý noktasýna kadar uzanan bir yenilgisiyle, mülksüzleþtirilmiþ köylüler için yeni topraklar saðlayacaðý düþüncesinin yaygýnlaþmasý olasýdýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 363 Her iki ulusal-topluluk açýsýndan köylülüðün bu ikili karakteri proletarya ve partisinin mücadelesi açýsýndan önemli bir yere sahiptir. Bu ikili karakteri gözetmeyen Marksist-Leninistler, her zaman süreçte ikilemlerle karþý karþýya kalacaklardýr. Özetlersek, Kürt topluluðunun bölünmüþlüðü temelinde, kendi kaderlerini tayin etme hakkýný elde etmeleri ve bu hakký gerektiðinde birleþik ve baðýmsýz bir Kürdistan devleti yönünde kullanmalarý yalýn bir ulusal mücadele ile sýnýrlandýrýlamaz. Herþeyden önce birleþik ve baðýmsýz bir Kürdistan devletinin kurulabilmesinin önündeki içsel engellerin ortadan kaldýrýlmasý gerekir. Bu içsel engellerin birincisi her parçada emperyalist üretim iliþkileri ile bütünleþmiþ (iþbirlikçi) burjuvazidir. Ýkinci olarak (ikincil deðil), Kürt toplumunda egemen üretim iliþkisinden gelen egemen sýnýftýr. Bu sýnýf emperyalist dönemin özelliklerine göre biçimlenmiþ feodal niteliktedir. Diyebiliriz ki, birleþik ve baðýmsýz bir Kürdistan devletinin kurulabilmesi için, iþbirlikçi-burjuvazi ile feodal egemen sýnýf tasfiye edilmelidir. Bu gerçekleþtiði oranda Kürdistanýn birleþik bir devlete sahip olmasý olanaklýdýr. Bu temel gerçek karþýsýnda proletarya ve partisinin görevi, bu sürecin bütününe iliþkin bir programý ortaya koymaktýr. Bu program demokratik halk devrimi programý olarak anti-feodal ve anti-oligarþik nitelikte olacaktýr. Anti-oligarþik yön, Kürt burjuvazisinin içinde bulunduklarý devlet sýnýrlarý içindeki yerli oligarþiler içinde yer almalarýndan kaynaklanýr ve onlarý oligarþinin diðer unsurlarýndan ayýrmak olanaksýzdýr. Bunlarýn oligarþi dýþýna çýkabileceklerini düþünmek, yani ulusal harekete katýlacaklarýný düþünmek tümüyle yanlýþtýr. Böyle bir düþünce emperyalist dönemde, özel olarak da III. bunalým döneminde burjuvazinin devrimci niteliðini az da olsa koruduðu anlayýþýna dayanýr ki, bu tümüyle bir yanýlsamadýr. Burada Kürt hareketinin proletarya öncülüðünde yürütülüþ koþullarýný irdelerken, onun ulusal niteliði ile sýnýfsal niteliði arasýndaki zorunlu birleþmeyi ortaya koymak kaçýnýlmazdýr. Bugün kavranýlmasý gereken en önemli halka budur. Bu açýdan demokratik halk devrimi sorununun anti-feodal ve anti-oligarþik yönünü belirginleþtirmek gerekmektedir. III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde emperyalist üretim iliþkilerinin egemenliði anti-feodal devrim sorununun 364 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] daha geniþ bir kapsamda ele alýnmasýný getirmiþtir. Ülkede kapitalizmin yukarýdan aþaðýya geliþmesiyle ortaya çýkan iþbirlikçi-tekelci burjuvazi (emperyalizmin temel dayanaðý olarak), feodalizmle ittifak kurarak bir oligarþi oluþturmuþtur. I. ve II. bunalým döneminde olduðu gibi, emperyalizmin temel dayanaðý olan burjuvazi kesinkes komprador nitelikte deðildir. Bu açýdan emperyalizmin dýþsal bir olgu olduðu koþullarda feodalizmle kurduðu ittifak ve bu ittifak içinde komprador burjuvazinin yer alýþ biçimi burada mevcut deðildir. Ýþbirlikçi-tekelci burjuvazi, kimi zaman eski komprador burjuvazinin bir dönüþümü, kimi zaman bazý feodal toprak sahiplerinin burjuvalaþtýrýlmasý, kimi zaman ise orta-burjuvazinin iþbirlikçi haline getirilmesi ile oluþmuþtur. Hangi kökene sahip olursa olsun, tümünün ortak özelliði burjuvalaþmalarýnda emperyalizm ile bütünleþmelerinin belirleyici olmasýdýr. Ýlk dönemde oligarþi içinde belirleyici ve aðýr basan unsur feodal sýnýftýr. Bu sýnýf emperyalizmin çeþitli kredi ve yardýmlarýyla iþbirlikçi burjuvaziyle birlikte egemenliði paylaþmayý kabul etmiþtir. Burada emperyalizmin ekonomik gücü ile askeri zoru, çeþitli ülkelerde deðiþik biçimlerde kullanýlmakla birlikte esas belirleyiciler durumundadýr. Ülke içinde kapitalizmin geliþmesine paralel olarak iþbirlikçi burjuvazinin güçlenmesi, oligarþi içindeki dengeleri deðiþtirme yönünde etkiler yapmaya baþlamýþtýr. Bunun sonucu ise, feodal egemen sýnýfýn oligarþi içinden tasfiye edilmesidir. Bu tasfiye onlarýn devlet üzerindeki etkinliklerini yitirmeleriyle sonuçlanýr. Böylece oligarþi içinden tasfiye edilen feodal egemen sýnýf kesimleri antioligarþik bir tutum içine girmektedirler. Ama bu, feodalizmin gerçek ve tam tasfiyesi demek deðildir. Özellikle üstyapýda feodal iliþkiler ve feodal ideoloji korunur. Bir baþka deyiþle, devletin feodal örgütlenmesi belli oranda varlýðýný korur. Bunun temsili demokrasi koþullarýnda anlamý ise, koalisyon hükümetleridir. Oligarþinin gücü, hem geliþtirilen kapitalizmden, hem de belli oranda korunan feodalizmden kaynaklanýr. Oligarþi içinde feodalizme karþý alýnan tedbirler devrimci nitelikte, yani burjuva demokratik devrimine iliþkin bir konumda olmadýðý için, bu tasfiye hareketinin proletarya tarafýndan desteklenmesi sözkonusu deðildir. Ama öte yandan salt tasfiye edildikleri için anti-oligarþik tavýr içine giren feodal kesimlerin de desteklenmesi sözkonusu deðildir. Proletaryanýn bu konudaki tutumu özsel olarak her iki kesime de karþý THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 365 olmaktýr. Oligarþi ile feodal egemen sýnýf arasýnda belli bir farklýlaþma ortaya çýktýðýnda meydana gelen yanýlgýlar hep bu tutumun gözardý edilmesinden kaynaklanýr. Özellikle ülkemizde, geçmiþ dönemde oligarþi içinde feodal egemen sýnýf bir bütün olarak yer aldýðý için anti-oligarþik devrim ile anti-feodal devrim arasýnda bir ayrýlýk ortaya çýkmamýþtýr. Ama bazý ki oldukça önemli orandafeodal unsurlarýn tasfiyesi, oligarþinin giderek daha da azýnlýk haline geliþi, solda anti-feodal yan ile anti-oligarþik yan arasýndaki ayrýlmaz baðýn gözden kaçýrýlmasýna yol açmýþtýr. Oysa anti-oligarþik yan, tümüyle anti-feodal yaný içermektedir, ama sadece bununla sýnýrlý deðildir. Ayrýca emperyalist üretim iliþkilerine karþý tutumu da içerir. Bu nedenle geçmiþ dönemlerin anti-feodal demokratik devrimlerinden daha geniþ kapsamlýdýr. Bizim gibi ülkelerdeki oligarþik dikta ise sadece finans kapitalin damgasýný taþýmamaktadýr. Çünkü ülkedeki kapitalizm, kendi iç dinamiði ile deðil, yukardan aþaðýya geliþtirilmiþtir. Dolayýsýyla yerli tekelci burjuvazi, daha baþtan, çekirdek halindeyken emperyalizmle bütünleþerek geliþmiþtir. (Emperyalizm içsel bir olgu durumuna geldiði için bu oligarþi içindedir.) Ancak bu geliþen tekelci-burjuvazi tek baþýna emperyalizmle ittifakýný sürdürecek, emperyalist üretim iliþkilerini muhafaza edecek güçte deðildir. Dolayýsýyla, yabancý ve yerli tekellere zorunlu olarak baðlý olan toprak burjuvazisi ve feodal kalýntýlarla yönetimi paylaþmaktadýr.147 Kürt ulusal-topluluðu açýsýndan, bu olgu, kendisini parçalarda farklý biçimlerde ortaya koyar. Türkiye, Ýran, Irak ve Suriye, bir bütün olarak geribýraktýrýlmýþ ülkeler olmalarýna karþýn, birbirlerinden görece farklýlýklar taþýr ve her bir ülkedeki egemen sýnýflar ittifaký deðiþik biçimlerde ortaya çýkmaktadýr. Bu eþitsiz geliþim, kendisini en açýk biçimde oligarþinin bileþiminde ortaya koyar. Bu ayný zamanda her bir ülkedeki iþbirlikçi-tekelci burjuvazinin geliþim düzeyindeki farklýlýktýr. Bu ülkeler içinde Kürt ulusal-topluluðunun, nüfus olarak en fazla olduðu Türkiye, diðerlerinden görece farklý iliþkiler ve çeliþkiler içerir. Bu açýdan Türkiye diðer ülkelerin tarih147 366 Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] sel olarak geliþimlerinin, devrim dýþý koþullarda nasýl bir yol izleyeceðinin göstergesidir. Türkiyedeki Kürt ulusal-topluluðu içinde feodalizm önemli oranda çözülme sürecindedir. Bu çözülme, sýnýr bölgelerinden iç kesimlere doðru gidildikçe artmaktadýr. III. bunalým döneminin özelliklerinden dolayý Kürt burjuvazisi, baþtan emperyalizmle bütünleþmiþ olarak geliþmiþtir. Bu açýdan kesinkes ulusal niteliðe sahip deðildir. Ancak Kürt burjuvazisinin emperyalizmle bütünleþmesi, ulusal-devlet örgütlenmesine sahip olunmadýðý için, bazý özgül koþullarla gerçekleþmiþtir. Yani Kürt burjuvazisinin ortaya çýkýþý ve emperyalizmle bütünleþmesi, tümüyle Türkiye oligarþisi içinde ve onun aracýlýðýyla olmuþtur. Bu konuda tipik örnek olarak Toprak Holding gösterilebilir. Toprak Holding, Diyarbakýrýn Lice ilçesinden Toprak ailesine aittir. Holdingin sahibi Halis Toprak, Kürt aþiret reislerinden biri olup, 1968 yýlýnda elinde bulunan servetin bir kýsmýyla Adanadaki Paktaþ tekstil fabrikasýný satýn almasýyla burjuvalaþmaya baþlamýþtýr. 1980lere kadar orta büyüklükte bir tekstil iþletmesi olan Paktaþ, 1976 yýlýnda I. MCnin iktidarý döneminde, dýþardan uzun vadeli krediyle makinalar alma olanaðýna kavuþmuþtur. Alýnan yeni tekstil makinalarýyla Paktaþ-II kurulmuþ ve üretim büyük oranda artmýþtýr. 1978 yýlýnda Ecevit hükümeti döneminde bu borçlanma için saðlanan kur garantisinin (devlet garantisidir) kaldýrýlmasýyla Toprak ailesi büyük bir borç altýna girmiþtir. 1979 yýlýnda 2 milyar olan borçlarý, 1986 yýlýnda 35 milyarý devlete, 7 milyarý piyasaya olmak üzere 42 milyarlýk bir borçu bulunuyordu. Bu koþullar altýnda Özal hükümeti, Paktaþýn 25 milyar liraya hazine tarafýndan satýn alýnmasýný saðlayarak borçlarýn ödenmesini saðladý. Ve daha sonra çýkartýlan faiz silme operasyonu ile de faizler ortadan kaldýrýlarak, Toprak þirketlerinin tüm borçlarý ortadan kaldýrýlmýþ oldu. 1986 yýlý itibariyle Toprak Holdingin 16 þirketi bulunmaktadýr. Bu þirketler kaðýt, seramik, armatür, ampul pazarýnda önemli bir yere sahiptirler. Halis Toprakýn büyümesinde Türkiye devletinin rolü açýk biçimde görülmektedir. Diðer taraftan bu geliþme feodal-aþiret ailesi durumunda bulunan Toprak ailesinin kendi içinde parçalanmasýný da getirmiþtir. Baþlangýçta tüm aileye ait olan Paktaþýn satýlmasýyla, bugün holding tüm aileyi temsil etmemektedir. Oligarþi THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 367 ile olan iliþkileri hiçbir þeyi gizleyemeyecek kadar açýktýr. Örneðin sýhhi tesisat sektöründe diðer tekelci kuruluþlarla (Eczacýbaþý ve ECA) fiyatlarý ortak olarak belirlemektedirler. Tarýmda ise, büyük toprak sahipleri tümüyle oligarþi içinde yer almaktadýrlar. Bu konuda Bitlis ve Vandaki Gaydalý ve Kartal aileleri tipik örnektir. Yine bir dönem oldukça çok sözü edilen Bucak ailesi de bütünleþmeye iliþkin bir baþka örnektir. Tarýmdaki büyük toprak mülkiyeti ve bu topraklar üzerinde makinalý tarýmýn yapýlmasý, feodalizmin devrimci olmayan tarzda tasfiyesinin ürünleri durumundadýr. Ancak burada toprak sahipliðinin feodal niteliði, yani aþirete iliþkin oluþu, Leninin sözünü ettiði emek-hizmeti sisteminin varlýðý ile tanýmlanabilir. Aþiret iliþkilerinin egemenliði, yani kiþisel baðýmlýlýk iliþkisinin egemenliði, doðrudan büyük topraklar üzerinde kapitalist geliþimin sýnýrlarýný belirlemektedir. Ama ayný zamanda bu geliþme tarýmda feodalizmin artan oranda çözülmesini de getirmektedir. Son yýllarda tarýmdan sübvansiyonlarýn kaldýrýlmasý, büyük ölçüde küçük-üreticilerin yoksullaþmasýný getirdiði için, büyük topraklar üzerinde yeni bir ücretlilik sisteminin doðmasýna yol açmýþtýr. Bu olgular, Türkiyedeki Kürt burjuvazisinin iþbirlikçi niteliði ile büyük feodal toprak sahiplerinin oligarþi içinde yer alýþlarýný belirginleþtirmektedir. Kürt ulusal-topluluðu içinde tarýmsal üretime elveriþli büyük topraklarýn mülkiyetine sahip kesim nüfusun çok küçük bir azýnlýðýný oluþturduðu bir gerçektir. Buna bakarak, bunlarýn ulusal hareket karþýsýnda özel bir yere sahip olamayacaðý ileri sürülebilir. Oysa özel mülkiyete dayalý her sýnýflý toplumda egemen sýnýflarýn sayýsal azlýðý genel bir durumdur ve bundan daha çok þeyi de kapsar. Egemen sýnýfýn gücü hiçbir zaman nüfus içindeki sayýsý ile ilintili deðildir. Egemen sýnýfýn ekonomik ve siyasal gücü onun sayýsallýðýnýn ötesindedir. Onlar ekonomik alandaki egemenliklerini siyasal yönetim ve askeri güç tekeli aracýlýðýyla sürdürürler. Bu sýnýflarýn III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ulusal ve devrimci niteliðini yitirmiþ olmasý her türlü tartýþmanýn dýþýndadýr. Ama bu kesimin, varlýðýný sürdüren feodal iliþkiler aracýlýðýyla, yani kiþisel baðýmlýlýk yoluyla (aþiret reisi statüsü yoluyla) bulunduklarý yerdeki halk üzerinde büyük bir güce ve etkiye sahip olduklarý da unutulmamalýdýr. Örneðin Bitlis ve Vanda sözü edilen büyük toprak sahiplerinin etkisi, doðrudan seçim sonuçla- 368 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] rýna yansýyabilmektedir. Ancak Kürt ulusal-topluluðu içindeki geliþmeler sadece bunlarla sýnýrlý deðildir. Yukarda sözünü ettiðimiz kesimler dýþýnda kalan büyük bir feodal sýnýf kesimi de bulunmaktadýr. Bunlarýn Kürt köylüleriyle (aþiret mensuplarý) olan iliþkilerinde geçici bir biçim olarak köylülerin aþiret reislerine (ki ayný zamanda topraðýn ve köylülerin evlerinin mülkiyetine sahiptirler) baðýmlýlýðý, pazar için üretimin geliþmesine paralel olarak geçici biçimler ortaya çýkarmýþtýr. Leninin emek-hizmet sistemi olarak tanýmladýðý bu biçim, köylülerin aþiret reisine kiþisel baðýmlýlýðýný öngerektirmektedir. Bu durumda kaçýnýlmaz olarak iktisadi baský ile iktisadi baský dýþýnda baskýyý az ya da çok gerektirmektedir. Türkiyedeki Kürt aþiretlerinin içinde aþiret reisliðinin konumu, bir yandan feodal mülkiyeti kiþisel mülkiyet haline getiren yasalar tarafýndan, diðer yandan aþiret reisinin silahlý adamlarý aracýlýðýyla saðlanmakta ve sürdürülmektedir. Ama merkezi otoritenin artan gücü bu durumda geçici biçimler de ortaya çýkarmýþtýr. Eski feodal dönemlerde, aþiret reisi, aþiret üyelerinin tüm uyuþmazlýklarýnýn tek çözücüsü durumundaydý. Bir bakýma yargý hakký doðrudan aþiret reislerine ait bulunuyordu. Vergilendirme de doðrudan aþiret reisleri aracýlýðýyla yapýlýyordu. Ancak geliþen çarpýk kapitalistleþme koþullarýnda köylüler, bir yandan aþiret üyesi olarak emek-hizmeti içinde bulunurken, diðer yandan devletin vergi ve yargý sistemi ile iliþki içinde bulunmaktadýrlar. Böylece aþiret reisleri, devlet ile aþiret üyeleri arasýnda aracý durumuna geçmektedir. Geniþ ölçüde yerleþik duruma geçmiþ olan Kürt aþiretlerinin yönetici ailesinin, kentlere yerleþmesi bu aracýlýk iþlemlerinin yapýlabilmesini olanaklý kýlmýþtýr. Bu sürecin egemen olduðu yerlerde aþiret üyeleri, emek-hizmeti sistemi ile köylülük haline dönüþmüþ olur. Aþiret reislerinin aþiretin bulunduðu kýrsal alanlarýn dýþýna çýkmalarý, ayný zamanda üyelerin hýzla baðýmsýz köylü sýnýfý olmaktan sýnýfsal ayrýþmaya uðramýþ köylülük haline dönüþmesini de getirmektedir. Aþiret iliþkilerini feodal bey/köylü iliþkisinden farklý kýlan kanbaðý emek-hizmeti sistemini daha da özelleþtirmektedir. Ancak feodalizmin çözülmesi ilkin aþiret tipi iliþkileri, kendi içinde karý-koca ailesi þeklinde dönüþüme zorlamýþtýr. Bu da büyük oranda kiþisel baðýmlýlýk iliþkisinin, kanbaðý dýþýnda, tarihsel olarak ortaya çýkmýþ olan feodal baðýmlýlýk halinde ortaya çýkmasýný THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 369 saðlamýþtýr. Bu da artan oranda iktisadi baský dýþýnda baskýyý kaçýnýlmaz kýlmaktadýr. Bu baskýnýn yukardan aþaðý kapitalizmin geliþmesinin getirdiði çözülme koþullarýndaki artýþý, feodal aþiret reislerinin devletle olan iliþkilerini yoðunlaþtýrmaya yöneltmektedir. Burada ulusal yan, tümüyle sýnýfsal yanýn gerisine itilmiþtir. Böylece yukardan aþaðý kapitalizmin geliþimi ile tasfiye olan feodal iliþkiler feodal-aþiret reislerinin gücünü azaltýrken, diðer yandan baskýyý artýrmaktadýr. Ama zaman zaman feodalizmin tasfiyesi, feodal-aþiret iliþkisi içindeki köylülerin yoksulllaþmasýný feodal-aþiret reisinin yoksullaþmasýyla birlikte getirmektedir. Bu durumda da karþýlýklý iliþkilerde önemli bir çözülme ortaya çýkmaktadýr. Böylece her düzeyde emek-hizmeti sistemi kendisini gösterecek duruma gelmiþtir. Herþeyden önce, meta ekonomisindeki büyüme, emek-hizmeti sistemi ile çatýþýr, çünkü sonuncusu doðal ekonomiye, deðiþmeyen tekniðe, toprak beyi ile köylü arasýnda kopmaz baðlara dayanýr. Bu nedenledir ki, bu sistem, eksiksiz biçimiyle, tümüyle uygulanamaz bir sistemdir ve meta ekonomisinde ve ticari tarýmdaki her ilerleme bunun uygulanabilme koþullarýný sarsar.148 (Lenin) Bu sarsma, ilkin toprak beyinin emek-hizmetine ödediði paranýn azalmasý ile kendini gösterir. Ürünün iyi olmamasý, pazarda yüksek fiyat bulmamasý vb. gerekçelerle bu ödeme en aza indirilebilir. Bu yarý-serf durumundaki köylülerin refahýnýn artan oranda azalýþý, daha da yoksullaþmasý sonucunu doðurarak, bu kitlenin mevcut düzene karþý tepkisini yoðunlaþtýrýr. Ancak üstyapýnýn feodal niteliði ya da feodal ideolojilerin varlýðýný sürdürmesi, bu tepkileri kapitalist geliþmeye ve somutta makinalara yöneltir. Çokluk bu, kent küçük-burjuvazisiyle çatýþmaya ulaþýr. (Ayný þekilde proletaryayla da çatýþma ortaya çýkar.) Eðer feodal bey, siyasal iliþkiler alanýnda gücünü yitirmiþse, bu koþullarda, köylülerin tepkisi siyasal yönetime ve somutta hükümete (ve partisine) yönelir. Toplam nüfus içinde azýnlýk durumunda bulunan ulusal-topluluklar açýsýndan bu durum ulusal tepkiye dönüþebilir. Burada kiþisel baðýmlýlýk içindeki köylünün, 148 370 Lenin, Rusyada Kapitalizmin Geliþmesi, s. 181. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] bu baðýmlýlýktan kurtulma istemi ile kurtuluþ yolu arasýndaki çeliþki, doðrudan siyasal alana ve siyasal bilince iliþkindir. Ýktisadi baský dýþýndaki baskýnýn devletle olan baðýnýn açýða çýktýðý koþullarda ki devrimci mücadeleyle bu olanaklýdýr- feodal egemen sýnýf ulusal-devlet istemini öne çýkarabilir. Feodalitenin ulusal-devlet istemi, tümüyle feodal devlete iliþkindir. Kendisinin mevcut devlet karþýsýnda yitirdiði gücünü ancak böyle bir biçim altýnda geri alabileceðini görmüþtür. (Ulusal sorunun bu þekilde çözümlenmesinin olanaksýzlýðý karþýsýnda bu feodal kesimler, burjuva ideolojisi olarak milliyetçiliði kendilerine bayrak edinebilirler ve demokrat görünmeye özel bir önem verirler. Ancak bunlar tümüyle biçimsel olduðu için, bu gerçekler köylülük tarafýndan açýk biçimde görüldüðü koþullarda, köylülerin küçük-burjuvaziyle ve proletarya ile çatýþmasý, yerini ittifaka býrakýr.) Tüm bu iliþki ve çeliþkileri ile bir bütün olarak Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmasý, proletaryanýn iktidar mücadelesi açýsýndan önemli bir yere sahip olmaktadýr. Böyle bir hakka sahip olan Kürt ulusu, deðiþik parçalardaki eþitsiz geliþmeyi aþtýðý oranda proletarya devriminin genel yoluna tam olarak girmiþ olacaktýr. Ancak parçalardaki eþitsiz geliþim ve topluluðun deðiþik bileþimlerinin mevcudiyeti, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný bir bütün olarak elde etmelerini zorlaþtýrmaktadýr. Birleþik, demokratik ve baðýmsýz bir Kürdistanýn kurulmasý doðrudan proletarya devriminin genel yolu içinde olanaklýdýr. Bu nedenle, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný elde etmesi, proletaryanýn öncülüðünde gerçekleþtirilecek bir devrimle olanaklýdýr. Böyle bir devrimin anti-emperyalist ve anti-oligarþik niteliði, kaçýnýlmaz olarak bölgedeki tüm halk güçlerinin ayný yöndeki hareketiyle bütünleþmeyi zorunlu kýlmaktadýr. Bugünkü koþullarda baðýmsýz ve demokratik bir Kürdistan sorunu, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýnýn önüne geçecek biçimde ortaya konamaz. Ulusun kendi kaderini belirli bir tarzda tayinini önkoþullayan böyle bir tutum, kaçýnýlmaz olarak devrim dýþý çözüm yollarýnýn aranmasýný getirecektir. Kürt ulusunun parçalanmýþlýðý ve bölgedeki eþitsiz geliþim koþullarýnda, proletarya ve partisinin her bir ulusal-devlet sýnýrlarý içinde demokratik halk devriminin gerçekleþtirilmesi için yaptýðý mücadeleler, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný ve baðýmsýz ve THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 371 demokratik Kürdistanýn kurulabilmesinin koþullarýný yaratabilecektir. Bu açýdan Kürt ulusundan gelen Marksist-Leninistler bulunduklarý ülke sýnýrlarý içinde proletaryanýn birleþik ve merkezi örgütlenmesi içinde yer almak ve demokratik halk devriminin gerçekleþtirilmesi için mücadele etmek durumundadýrlar. Bu tutum, her zaman Kürt ulusu üzerinde çeþitli oyunlarýn oynanmasýnýn ve ulusal hareketin deðiþik amaçlar için (sýnýfsal da olabilir) kullanýlmasýnýn önüne geçilebilecektir. Baþka biçimler altýnda geliþtirilecek her türlü birleþik mücadeleler (ittifaklar) genel olarak demokratik devrim sürecinde kesintilere yol açabilecektir. Özellikle Türkiyede demokratik halk devriminin bir Halk Savaþýyla zafere eriþmesi yolunda yapýlacak bu tür hatalar Halk Savaþýnýn kesintiye uðramasýna ya da önemli yenilgiler almasýna yol açabilecektir. Proletarya ile köylülüðün Kürt köylülüðü açýsýndan ittifakýný, salt uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ile sýnýrlandýrmak, doðrudan milliyetçiliðin köylü kitlesini yedeklemesi sonucunu doðuracaktýr. Böyle bir durumda, Halk Savaþý sürecinin belli bir evresinde halk güçlerinin bölünmesine neden olabilecek ve bir kesiminin savaþý terketmesine yol açabilecektir. Böyle bir durum proletaryanýn her iki düzeyde de öncülüðünü ortadan kaldýracaktýr. Baðýmsýz ve demokratik bir Kürdistan gerçekliði, ancak bölgedeki önemli bir demokratik devrim ile olanaklýdýr. Bu açýdan proletarya ve partisinin görevi, demokratik devrim programýnda ulusun kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmasýnýn yer aldýðý geniþ bir perspektif içinde proletarya ve köylülüðün sýnýfsal ittifakýný saðlamak zorundadýr. Böyle bir ittifak ise, ayrý örgütlenmeyi önsel olarak dýþlar. Proletaryanýn ve Marksist-Leninistlerin görevlerini, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakký ve bu hakký belli bir biçim altýnda kullanmasý ile sýnýrlandýrmak, tüm burjuva ve küçük-burjuva milliyetçilerinin çýkarýnadýr. Proletarya köylülükle kuracaðý ittifakla demokratik devrimi tamamlamak ve hýzla sosyalist devrime geçmek durumundadýr. Kürt halkýnýn gerçek kurtuluþu ancak bu yolla olanaklýdýr. Bugün herbir parçadaki Kürt küçük-burjuvazisi de, oligarþilerle bütünleþememiþ ve tasfiye olan feodal egemen kesimler de, baðýmsýz bir Kürdistan isteminde bulunmaktadýrlar. Bu istemin bizzat proletarya ve partisi tarafýndan önselsiz kabul edilebilecek ve gerçekleþtirilecek bir istem olarak ele alýnmasý olanaksýzdýr. Ayrýlmayý mutlaklaþtýran bu istem, proletaryanýn sonal olarak ulu- 372 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] su aþan mücadelesiyle çeliþir. Proletarya ve partisi, kendi öncülüðünde böyle bir mutlak amaç için mücadele yürütemez. Proletarya, ulusun kendi kaderini tayin hakký ile bu hakkýn hangi koþullarda nasýl kullanýlacaðýný birbirinden ayýrmak durumundadýr. Birincisi genel demokratik bir hak iken, ikincisi koþullara baðlý olarak bu hakkýn kullanýmýný içermektedir. Özellikle Türkiyede proletarya ve partisi demokratik halk devrimi için mücadele etmek durumundadýr. Bu mücadelede proletaryanýn öncülüðü sorunu özel bir deðere sahiptir. Devrimin Halk Savaþý ile zafere eriþmesi, iktidarýn parça parça alýnmasýný gerektirecektir. Bu parça parça iktidar koþullarýnda, ayrýlýkçý tutumu ya da ayrýlma, ayrý devlet kurmayý mutlaklaþtýran anlayýþlar, doðrudan proletaryanýn mücadelesine zarar veren sonuçlar doðurabilir. Bu koþullar altýnda Kürt Marksist-Leninistlerinin propagandada temel almalarý gereken yan, demokratik halk devrimi ve Halk Savaþýnýn zaferi olmak zorundadýr. Türkiye sýnýrlarý içinde ulusal ayrým gözetmeksizin proletarya ve köylülüðün çýkarlarýnýn bir ve tek olduðunun anlatýlmasý gerekmektedir. Kürt proletaryasýnýn ve köylülüðünün, ulusal baský yanýnda, daha sürekli bir olgu olarak sýnýfsal ezilmiþliðinden kurtuluþunun bu þekilde gerçekleþebileceðini ortaya koymak ve örgütlemek en temel sorundur. Çünkü emperyalizmin III. bunalým döneminde, küçük ya da büyük tüm uluslarýn baðýmsýzlýðý, ancak demokratik halk devrimi ile olanaklý olmasý gerçeði kavranmadan, ulusal sorunun kalýcý çözümü olanaksýzdýr. Kürt küçük-burjuvazisinin ve köylülüðünün, tüm parçalarda tek ve sürekli müttefiki proletaryadan baþkasý olamaz. Özellikle küçük-burjuva milliyetçilerinin iktidarda bulunduðu ülkelerde bu gerçek açýk biçimde ortaya çýkmýþtýr. Feodal-dinsel iktidarýn bulunduðu Iranda ise, Kürt ulusunun kendi kaderini belirlemesi (ki bu belirleme diðer Kürt ulusu üyeleriyle birleþmeyi de içerir) antifeodal bir devrimi kaçýnýlmaz kýlmaktadýr. Feodal molla yönetiminin yýkýlmasý bu açýdan bir zorunluluk durumundadýr. Ama tüm bu ülkelerde, her zaman Kürt feodalleri ve küçük-burjuvazisi iktidardaki sýnýfla uzlaþma arayýþý içinde olmuþlardýr. Bu arayýþ Kürt ulusunun bütünü için deðil, belli bir sýnýfýn çýkarý içindir. Marksist-Leninistler bu gerçeði kavramak ve buna karþý mücadele etmek zorundadýr. Aksi halde 1980 ortalarýnda olduðu gibi, iki ulusal-devlet THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 373 arasýndaki haksýz bir savaþýn, geniþleyerek Kürt ulusunu kapsayacak hale getirilmesi gündeme gelecektir. Özellikle Ýran-Irak savaþýnda, her iki taraf, Kürt kozunu kullanma çabasý içine girmiþtir. Bu çaba, kendilerini ilgilendirmeyen ve her iki tarafýn yayýlmacý ideolojilerinin ürünü olan bir savaþta Kürt proletaryasý ve köylülerinin savaþa çekilmesi içindir. Böyle bir savaþta proletarya ve partisi kesinkes taraf durumunda deðildir ve bu savaþta genel olarak kendi ülkelerinin yenilgisi için çaba sarfetmek durumundadýr. Böyle bir savaþta savaþýn olasý galibini belirleyerek, onun saflarýnda savaþa girmek yoluyla Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný elde edebileceðini düþünmek, tümüyle ulusa ihanetle özdeþtir. I. yeniden paylaþým savaþýnda Avrupada görülen bu tür politikalar, ezilen ulus burjuvazisinin uzlaþmacý politikasýnýn ifadesi olarak ortaya çýkmýþtýr. Ýran-Irak savaþýnda bu politikayý izlemeye kalkan kesim, küçük-burjuva milliyetçilerinden baþkasý deðildir. Bunlar savaþan her iki ülkedeki iktidarlarýn niteliðini ve bu iktidarlarýn savaþ amaçlarýný görmezlikten gelmek eðilimindedirler. Her iki ülkenin petrol dýþý üretime dayalý bir ekonomilerinin olmamasý, bugün için ulusal-devletin ikisi açýsýndan bir savaþ durumu yaratsa da, yarýn bunun baþka uluslara da yöneleceðini kesinlikle unutmamak gerekir. Savaþ koþullarýnda kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmayan bir ulusun yada bu hakka görünüþte sahip olsa bile geri olan bir ulusun, bir tarafýn yanýnda, kendi ulusunun savaþa girmesini istemesi, savaþan ulusal-devletlerin özsel çýkarlarýna hizmetten öte bir anlam taþýmayacaktýr. Bu ayný zamanda kendi kaderini belirleme hakkýný sýnýrlamaktan ya da tümüyle yitirmekten öte bir sonuç veremez. Ýran-Irak savaþýnda taraf olma tutumunun ilk somut sonucu Halepçe katliamýdýr. Bu katliamý yapanlar kadar, yapýlmasýna yol açanlar da suçludur. Ve bu baðlamda Ýran molla yönetiminin önemli bir suçu bulunmaktadýr. Öte yandan bu sonuca taraf olmak politikasýyla yol açan Kürt örgütleri de bundan sorumlu tutulmak zorundadýr. Bugün Kürt ulusunun yaþadýðý ülkelerde proletaryanýn öncülüðünde gerçekleþtirilecek bir devrim için koþullarýn en olgun olduðu yer Türkiyedir. Türkiye sýnýrlarý içinde büyük bir Kürt nüfusu bulunmasýna karþýn, ulus çapýnda etkin bir küçük-burjuva milliyetçi hareketi bulunmamaktadýr. Kürt küçük-burjuvazisi, 374 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] feodal iliþkilerin dýþýna çýktýðý oranda, sýnýfsal bir mücadele içine girmektedir. Geleneksel olarak yerel güç durumunda olan feodaller ise, etkisizleþme durumlarýna baðlý olarak, ya oligarþi ile uzlaþmýþtýr ya da dinsel ideoloji etrafýnda toplanmýþtýr. Kuzey Kürdistanda bu olgularýn getirdiði olumlu öðelerin devrimci mücadele açýsýndan önemi büyüktür. Özellikle yeni-sömürgecilik yöntemlerinin Türkiye genelinde geliþmesine paralel olarak, Kürt feodal sýnýflarýnýn eski güçlerini yitirmeleri önemli bir dini hareket yaratmýþtýr. Dinsel ideolojinin etkisini Türkiyede yapýlan son genel seçim sonuçlarýnda bile görmek mümkündür. 1987 Kasým Genel Seçimlerinde dini parti görünümüne en fazla sahip olan Refah Partisi (RP)nin genel oy ortalamasý %6,9dur. Bu partinin, ülke çapýnda en yüksek oy oranýna ulaþtýðý yerler Diyarbakýr I. ve II. seçim çevreleri ile Siirttir. (Sýrasýyla %22,7; %28,6; %24,7.) En yüksek oy oranýný elde ettiði Diyarbakýr II. seçim çevresi þu ilçeleri kapsamaktadýr: Dicle, Hani, Lice, Kulp, Hazro, Silvan ve Bismil. Eski Kürt feodal egemenlerinin (aþiret düzeyinde özellikle) mülksüzleþmeleri ya da en azýndan tam bir mülksüzleþmeye ulaþmadan büyük kentlere göç etmiþ kesimlerinin bulunduðu yerlerde dinsel ideoloji, tarikatlar düzeyinde etki saðlamaktadýr. Aþiretlerin bu tarz daðýlmasý koþullarýnda, topraktan kopan aþiret üyesi köylüler, sanayi merkezlerinden daha çok, bölgesel düzeyde, kent ve kasabalarda toplanmýþlardýr. Dinsel ideolojinin tarikatlar düzeyinde maddeleþmesinin nesnesi olan bu insanlar, iç dinamikle geliþen bir kapitalizmin bulunmayýþý nedeniyle, sanayide emek-gücü olarak ya da yedek emek-gücü deposu olarak yer alamamýþlardýr. Öte yandan, geleneksel-kapalý tarýmsal üretimden kopan köylülerin, kent ve kasabalara göçü sonucu ortaya çýkan sorunlarýný çözecek, kendilerine belli oranda geçim araçlarý saðlayacak, ne beyi, ne de devleti vardýr. Böylece onlar belli oranda sahipsiz kalmýþlardýr. Ýþte bu konumda, bu insanlarla doðrudan ve geleneksel yolla bað sahibi olan din adamlarý, onlar üzerinde yönetici ve yönlendirici bir güç haline gelmektedirler. 12 Eylül koþullarýnda ülke çapýnda örgütlü ve faal bir küçük-burjuva reformist partinin bulunmayýþý, tarihsel olarak bölgedeki Kürt küçük-burjuvazisinin milliyetçi hareketinin cýlýzlýðý ile birleþerek, bu dinsel gücü, tek güç haline getirmektedir. Dinsel ideolojilerin gerek sýnýflarý, gerekse uluslarý inkâr eden THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 375 içeriði karþýsýnda, proletaryanýn devrimci mücadelesi ve örgütlenmesi, gerek mevcut devletle somutlaþan toplumsal düzene, gerekse dinsel ideolojiye karþý gerçek tek alternatif güç durumundadýr. Dinsel ideolojinin mezhepler düzeyinde deðil de, tarikatlar düzeyinde etkinlik saðlamasý da, devrimci mücadele açýsýndan diðer bir olumlu öðeyi oluþturur. Pragmatik bir anlayýþla, daha tam bir ifadeyle söylersek, fiili iliþkiler kavrayýþýyla, somutun geliþim dinamiklerini deðil de, fiili-aktüel güç iliþkisine ve bu iliþkilerin görece kalýcýlýðýna dayanarak Türkiye Kürdistanýnda bu olgularý ele almak ve buna göre politikalar ve ittifaklar oluþturmak yanlýþtýr. Bu yanlýþlýk, giderek, dinsel ideolojinin örgütlenmesi olan tarikatlarýn kitlesel bir politik güç olarak maddeleþmesinin soldan meþrulaþtýrýlmasýna ulaþacaktýr. Bunun anlamý ise, anti-feodal hedeflerden (taktik gereði (!)) vazgeçmektir. (Zaten mezheplere bölünme ve bunun ötesinde tarikatlara ayrýþma, tümüyle feodal iliþkilerin ürünüdür. Her biri belli bir feodal yerel gücün çýkarýný ifade eder.) Tüm bu gerçeklere karþýn, çeþitli güvensizlikleri ya da devrimci mücadelenin önemli bir darbe yemesini gerekçe göstererek, proletarya adýna ayrý mücadeleyi öne çýkarmak, proletaryayý diðer sýnýflarýn çýkarlarýna tabi kýlmaktan öte deðer taþýmayacaktýr. Bu konuda özel olarak Amerikan emperyalizminin yaklaþýmý önemli göstergeler vermektedir. Deðiþik küçük-burjuva milliyetçi örgütlerinin emperyalizmle uzlaþma çabalarý, günümüzde Amerikan emperyalizminin Kürt sorunu karþýsýndaki tutumu ile açýða çýkmaktadýr. Amerikan emperyalizminin Kürt sorununu, uluslararasý bir sorun, ama emperyalist sistem içinde tutulacak ve çözülecek bir sorun olarak ortaya konulmasýndan büyük yararý bulunmaktadýr. Özellikle Filistin küçük-burjuvazisinin, son yýllardaki uzlaþmacý politikasý, etkin bir örnek durumundadýr. Bu politika, ulusal sorunun uluslararasý bir sorun haline getirilmesi ve bu yolla özel uluslararasý konferansta çözümlenmesi þeklinde özetlenebilir. Böyle bir çözüm, daha önce gördüðümüz gibi, Amerikan emperyalizminin uluslarýn kendi kaderini tayin hakký konusunda geliþtirdiði Wilson Prensipine tam olarak uygun bulunmaktadýr. Ancak ABD emperyalizmi için buradaki temel, emperyalist sistemdir. Bugün Irakta etkin ve önder güç durumunda olan Kürt 376 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] küçük-burjuvazisi bu yolla sorunun çözümlenmesini planlamaktadýr. Bu plan, Amerikan emperyalizmi açýsýndan, Kuzey Irakta (Güney Kürdistan) kurulacak baðýmsýz bir Kürdistaný da içermektedir. Baþtan emperyalizme (yeni-sömürgecilik yöntemleriyle) baðýmlý baðýmsýz Kürdistan, ayný zamanda, Türkiyedeki Kürt sorununun da çözümü olacaktýr. Türkiyedeki Kürt ulusu, bu koþullar altýnda, ulusal azýnlýk statüsüne kavuþturulacaktýr. (Bu statü, son tahlilde, kültürel özerklikten baþka birþey deðildir.) Bu, doðrudan Kürt proletaryasýnýn ve köylülüðünün milliyetçiliðe teslim edilmesi demektir. Böyle bir planda NATOnun güneydoðu sýnýrlarý önemli bir koz olarak küçük-burjuvazi tarafýndan kullanýlmak istenmektedir. Bu da, Türkiyedeki Kürt topluluðu üzerine pazarlýk edilmesi ile eþ anlamlýdýr. (Güney Kürdistanda örgütlenmiþ küçükburjuva hareketlerinin, Türkiye Kürdistanýndaki sol örgütlerle, özel olarak da PKK ile yaptýklarý ya da yapmayý düþündükleri ittifaklarýn altýnda bu pazarlýk olanaðýný elde tutma isteði yatmaktadýr.) Bu koþullar altýnda, proletaryanýn tutumu açýk biçimde ortaya çýkmaktadýr. Koþulsuz olarak, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmasý þarttýr. Bu hakkýn pazarlýk konusu yapýldýðý koþullarda, proletarya, bu hakkýn koþulsuz olarak tanýnmasýný savunmak durumundadýr. Bu ise, proletaryanýn öncülüðünde bir devrimci mücadelenin program ve mücadele hedefi olarak ortaya çýkar. Bugün bu olanak, en güçlü biçimde Türkiyede mevcuttur. Bu yüzden Marksist-Leninistler, tüm ilkelere ve deðerlere aykýrý biçimde oluþturulmuþ olan ayrý örgütlenmeleri sona erdirmelidirler. Bu görev, diðer parçalardaki Kürt ulusal hareketinin geleceði açýsýndan da büyük önem taþýmaktadýr. Ancak proletaryanýn öncülüðünde demokratik halk devrimi mücadelesinin geliþmediði yerlerde ortaya çýkan ya da çýkacak olan ulusal hareketler karþýsýnda, proletaryanýn tutumu da belirlenmek zorundadýr. Bu tutum, doðrudan, uluslarýn kaderlerini tayin hakký ile ilintilidir ve bu temelde olacaktýr. Ancak bu hareketlerin desteklenmesi, III. bunalým döneminin iliþki ve çeliþkileri tarafýndan belirlenen koþullara baðlýdýr. Bu koþullamalarý, þöyle sýralayabiliriz: a) Tutarlý bir demokratik hareket olmalýdýr. Bir baþka deyiþle, hareketin anti-feodal niteliðinin bulunmasý gerekir; THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 377 b) Emperyalizme, özellikle onun yeni-sömürgeciliðine karþý olmalýdýr; c) Ulusal bir hareket olarak, kendine komünist ya da sosyalist bir görünüþ verme çabalarýnda bulunmamalýdýr; d) Komünistlerin kendi özgül amaçlarý doðrultusunda, özellikle iþçi ve köylü kitlelerini bilinçlendirme, örgütlendirme faaliyetlerini ve mücadelelerini engellememelidir. Bu koþullarla, salt Kürt ulusal devrimci hareketini deðil, dünyanýn her yerindeki ulusal hareketleri desteklemek sözkonusudur.* Ancak burada, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki, yani görünüþte baðýmsýz devletlere sahip ülkelerdeki anti-emperyalist ve anti-oligarþik devrimci mücadelelerin desteklenmesini bu çerçevenin dýþýnda ele aldýðýmýzý belirtmek gerekmektedir. Bu tür mücadeleler, doðrudan doðruya proletaryanýn öncülüðünde yürütüleceðinden, bunlarýn desteklenmesi, proletaryanýn enternasyonalist ilkeleri temelinde olacaktýr. Bu iliþkiler altýnda Türkiyedeki proleter devrimci hareket, herþeyden önce Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmadýðý koþullarda, meydana gelmiþ sýnýfsal ayrýþmayý göz önüne almak zorundadýr. Küçük-burjuvazi, bu sýnýfsal ayrýþma koþullarýnda tek güvenilir müttefikin proletarya olduðunu görmüþtür. Ancak kýrsal alanlarda, küçük köylüler, özel iliþkiler ve kiþisel baðýmlýlýk nedeniyle, gerek kent küçük-burjuvazisine, gerekse proletaryaya iyi gözle bakmamaktadýr. Bu kesimin devrimci harekete sokulabilmesinin yolu, sýnýfsal durumunun ortaya konulmasý ve özel iliþki ve baðýmlýlýklarýnýn kýrýlmasý ile olanaklýdýr. Bu ise, anti-feodal mücadele demektir. Tüm bunlar, Türkiye Kürtleri açýsýndan kendi kaderini tayin hakkýný demokratik halk devrimine baðlý kýlmaktadýr. Stalinin deyiþiyle, devrimsiz bu hakkýn elde edilmesi olanaksýzdýr. Böyle bir devrim, ancak Türkiyede oligarþinin yýkýlmasýyla olanaklýdýr. * Burada Stalinin emperyalist baský koþullarýnda ulusal hareketlerin devrimci niteliði, harekette kesinkes proleter unsurlarýn varlýðýný, hareketin demokratik bir temelinin varlýðýný gerektirmez saptamasýnýn emperyalizmin açýk iþgal koþullarýna iliþkin olduðu unutulmamalýdýr. 378 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Bu da, Kürt ulusal sýnýflarýnýn demokratik halk devrimi amacýna yönelik olarak Türkiye bütünündeki devrimci sýnýflarla ittifakýný gerektirir. Ancak böyle bir ittifakýn kurulmasý proletaryanýn öncülüðünde olanaklýdýr. Çünkü emperyalist dönemde, özel olarak da III. bunalým döneminde uluslarýn kurtuluþu proletarya devriminin genel yolu üzerinde olunduðu takdirde gerçekleþebilir. Proletaryanýn Kürt ulusal sorunu karþýsýndaki tutumu bu þekilde belirginleþmektedir. Bu tutumu þu þekilde özetleyebiliriz: a) Kürt ulusal sorunu, eski-sömürgecilik sisteminin tasfiye edildiði koþullarda bile çözümlenmeden kalmýþ bir sorundur. b) Uluslarýn ortaya çýkýþýndan bu yana, Kürt ulusu, kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmamýþtýr. c) Bu nedenle, 1923lere kadar, büyük oranda Osmanlý feodalitesinin içinde kalan Kürt topluluðu, bu tarihten itibaren çeþitli ulusal-devletler arasýnda bölünmüþtür. d) Bölünmüþ Kürt ulusu, her bir parçadaki ulusaldevletin erken ya da geç oluþumuna, oluþum biçimine ve sosyo-ekonomik yapýnýn geliþim düzeyine baðlý olarak ve bu iliþkilerin içinde varlýklarýný sürdürmüþlerdir. e) Her parçadaki eþitsiz geliþim, bütün açýsýndan kýsmi oranda feodalizmin çözülmesini getirmekle birlikte, Kürt ulusu bütününde egemen sýnýf iliþkisi feodalizmdir. f) Parçalarýn eþitsiz geliþimi ve merkezi devlet otoritelerinin olaðanüstü güçlendirilmiþ olmasý nedeniyle, parçalar arasýndaki fiili farklýlýklar büyümektedir. Bu, artan oranda iktisadi yaþam birliðinin kurulmasýný geciktirmekte ve engellemektedir. g) Parçalar arasýndaki eþitsizlikler ve iktisadi yaþam birliðinin bulunmayýþý nedeniyle, her parçanýn, baðlý tutulduðu devlet sýnýrý içindeki ekonomik, sosyal, siyasal vb. iliþki ve çeliþkilerden birincil düzeyde etkilenmesi ve ayný þekilde etkide bulunmasý gündemdedir. Her bir parça baðlý bulunduðu devlet bütünündeki milli krizle THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 379 doðrudan baðlantý içindedir. Dolayýsýyla, her bir ülkedeki milli krizin boyutu ve etkisindeki farklýlýk, parçalarda farklý geliþmelere ve dinamiklere yol açmaktadýr. Sýnýrlarý hangi düzeyde ele alýnýrsa alýnsýn, Kürdistan bütününde ve yalnýzca Kürdistan ölçeðinde tek bir milli krizden sözedilemez. Bu nedenle, herhangi bir parçadaki iliþki ve çeliþkileri belirleyen milli krizin derinleþmesi ya da gerilemesi, diðer parçalardaki iliþki ve çeliþkiler üzerinde doðrudan etkiye sahip olamayacaktýr. Bu olgu, her parçada farklý tahlillerin gündeme gelmesinin maddi temelidir. h) Her bir parçada deðiþik sýnýflar ya da sýnýf ittifaklarý iktidarda bulunduðundan, her parçadaki mücadelenin hedefleri deðiþmektedir. i) Ancak, tüm parçalarda emperyalizmin az ya da çok egemen unsur olmasý, tüm parçalarda anti-emperyalist bir mücadeleyi zorunlu kýlmaktadýr. j) Özellikle feodalizmin yukardan aþaðýya çözülmesinin en yoðun olduðu Türkiyede, Kürt egemen sýnýflarýyla Türkiye oligarþisini kesin çizgilerle birbirinden ayýrmak olanaksýzdýr. k) Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný elde etmesi, bir yandan proletaryanýn öncülüðünde ulusal (halk) birliðinin kurulmasýný zorunlu kýlarken, öte yandan demokratik halk devrimi genel hedefine ulaþýlmasýný gerektirir. l) Birleþik, merkezi, baðýmsýz ve demokratik bir Kürdistan devleti, uzun ve çeþitli ara aþamalardan geçen bir süreçte oluþabilir. Parçalarda tarihsel olarak ortaya çýkan fiili eþitsizlik yanýnda, önemli dil ve kültür sorunlarý bulunmaktadýr. Her bir parçadaki ulusal-topluluðun kendi kaderini tayin hakkýný elde etmesi zamandaþ olmayacaktýr. Emperyalistlerarasý çeliþkilerin askeri plana yansýma olanaðý olmadýðýndan, böyle bir zamandaþlýk, ancak bölgede büyük bir devrim ya da ayaklanma ortaya çýktýðýnda olasýdýr. m) Türkiyedeki Kürt köylülüðü içindeki sýnýfsal farklýlaþmanýn geldiði boyut, diðer parçalarla kýyaslanama- 380 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] yacak boyuttadýr. Bu geliþmenin köylülerin kendilerini kiþisel baðýmlýlýktan kurtulmasýný saðlayamadýðý her yerde, devrimcilerin görevi, bu baðýmlýlýðý ortadan kaldýrmak olmalýdýr. Bu ise, genel siyasal zorun dýþýnda, bölgesel olarak, iktisadi baský dýþý baský güçlerinin bertaraf edilmesiyle mümkündür. n) Türkiyede çarpýk kapitalizmin geliþme alanlarý, proletarya saflarýndaki ulusal farklýlýðý hýzla ortadan kaldýrmaktadýr. Bu ise, proletaryanýn birleþik örgütlenme ve mücadelesinin maddi temelinin olgun olduðunu gösterir. o) Ulusal ayrým gözetmeksizin, proletaryanýn öncülüðünde demokratik halk devrimi, Kürt köylüsünün de çýkarýnadýr ve ulusal ayrým gözetmeksizin, böyle bir devrim için iþçi-köylü ittifakýný gerçekleþtirmek zorunludur. Böyle bir devrim, sýnýfsal çeliþkilerin belli bir çözüm platformu olduðu gibi, ulusal sorunun çözüm platformudur da. ö) Demokratik halk devrimi ile kurulacak halk iktidarý, her ulustan iþçilerin ve köylülerin iktidarý olacaktýr. Bu iktidar, vakit kaybetmeksizin, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný tanýyacak ve bu hakkýn tam ve eksiksiz kullanýmý için her türlü önlemi alacaktýr. p) Bu hakkýn, devrim koþullarýnda nasýl kullanýlacaðý tümüyle Kürt ulusuna ait olacaktýr. r) Kendi kaderini tayin hakkýný, ayrýlma yönünde kullanmadýðý koþullarda bölgesel özerklik, Sovyet deneyiminin ýþýðýnda en geliþmiþ biçimiyle saðlanacaktýr. Marksist-Leninistlerin ve emekçi halkýn birleþik ve merkezi örgütlenmesi ve mücadelesi, bu açýdan stratejik bir sorun ve zorunluluk olarak ortaya çýkmaktadýr. Taktik ittifaklarýn olumsuz stratejik sonuçlar yaratmamasý için de, bu kaçýnýlmazdýr. Aksi halde, halk güçleri dýþýndaki güçlerle iliþki ön plana geçecek ya da kurulacak ittifaklarda devrimin ilkelerinden ve programýndan tavizler verilecektir. Þüphesiz böyle bir merkezi ve birleþik örgütlenme belli ilkeler, programlar ve devrimci strateji temelinde ortaya çýkabilir ve gerçekleþtirilebilinir. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 381 Biz bu baðlam içinde, proletaryanýn merkezi ve birleþik örgütlenmesinin temellerini þu þekilde ortaya koyuyoruz: 1) Türkiye sýnýrlarý içindeki tüm Marksist-Leninistlerin tek ve merkezi bir örgütü olarak proletarya partisi esastýr. Bu Parti, Türkiye Halk Kurtuluþ Partisidir. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisinin azami programý burada temel belirleyici durumundadýr. Bu program, doðrudan sosyalist devrim ve sosyalizmin inþasýna iliþkin anti-revizyonist niteliktedir. 2) Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi içinde, her proletarya partisinde olduðu gibi kesinkes ulusal köken ayrýmý yapýlmaz ve bu ayrýmý doðurucu uygulamalar gerçekleþtirilemez. 3) Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi, kesintisiz devrim esprisi içinde, Türkiye sýnýrlarý içinde demokratik halk devriminin gerçekleþtirilmesi ve hýzla sosyalist devrime geçilmesi þeklinde kesintisiz ve aþamalý bir devrim anlayýþýna sahiptir. 4) Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi, bugünkü tarihsel aþamada, Türkiyeyi emperyalizmin hegemonyasý altýnda bulunan geri-býraktýrýlmýþ bir ülke olarak deðerlendirir. Geri-býraktýrýlmýþlýðýn temelinde iç dinamiðin çarpýtýlarak dýþ dinamiðe baðlanmasý yatmaktadýr. Ülkede eþitsiz ve dengesiz bir kapitalist geliþme bulunmaktadýr. (Bu kapitalizm toplumun iç dinamiði ile geliþmediðinden çarpýktýr.) 5) Emperyalizmin III. bunalým döneminin iliþki ve çeliþkileri, Türkiyede emperyalizmi içsel bir olgu haline getirmiþtir. Bu, görünüþte Türkiyede baðýmsýz bir ulusal-devlet olduðu anlayýþýný yaratmýþtýr. Ancak yeni-sömürgecilik iliþkileri içinde Türkiye emperyalizme tam baðýmlý bir ülkedir. Dolayýsýyla baðýmsýzlýk sorunu mevcuttur. 6) Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi, bu dönemde Türkiyede egemen sýnýflar ittifakýnýn iþbirlikçi-tekelci burjuvazi, büyük toprak sahipleri, büyük tefeciler ile feodal kalýntýlarýn en irilerinden oluþtuðunu saptamýþtýr. Bu oligarþi içinde feodal kalýntýlar, bölgesel geliþmenin eþit- 382 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] sizliðine baðlý olarak þu veya bu oranda yer almaktadýrlar. 7) Türkiye, esas olarak iki ulustan oluþmaktadýr. Nüfusun %80ini oluþturan Türkler ile %16sýný oluþturan Kürtler sözcüðün burjuva anlamýnda uluslaþma sürecini tamamlayamamýþlardýr. Ve ulusal burjuvazinin geliþme olanaklarýnýn ortadan kalktýðý III. bunalým döneminde uluslaþma, proletaryanýn öncülüðünde ve proleter anlamda gerçekleþecektir. 8) Türkiyede her iki ulusal-topluluk içinde, milliyetçi hareketler mevcuttur. Ancak Türk milliyetçi hareketi tümüyle gerici, faþist niteliktedir ve ýrkçýlýk ile bütünleþmiþtir ve emperyalizmin denetimindedir. Kürt ulusal-devrimci hareketi ise, küçük-burjuva milliyetçiliðinin zayýf gücü karþýsýnda etkin bir unsur olarak çýkamamaktadýr. Dolayýsýyla Kürt ulusunun ulusal istemlerine proletaryadan baþka bir sýnýfýn yanýt vermesi olanaksýzdýr. Buna karþýlýk, çözülen feodalizm, Kürt ulusal-topluluðu içinde feodal ideolojileri yaygýnlaþtýrarak dinsel bir muhalefet olarak var olmaktadýr. Bu dinsel harekette aðýr basan unsur, ulusal yan deðil, sýnýfsal yandýr. Bu da feodal egemen sýnýfýn bütünsel çýkarý olarak belirginleþmektedir. 9) Bugüne kadar Kürtler üzerindeki ulusal baskýnýn temelinde emperyalizm, oligarþi ve feodalizm bulunmaktadýr. Oligarþi içinde iki ulusun burjuvazisini birbirinden ayýrmak olanaksýzdýr. Oligarþi, gerçek bir ulusaldevlet içinde, iç dinamikle geliþmiþ bir kapitalizmin ürünü olan finans oligarþisi olmadýðý için Türk ulusal burjuvazisinide temsil etmemektedir. Türkiyede burjuvazi baþtan emperyalizmle bütünleþmiþ olarak geliþtiðinden ulusal niteliðini oluþumundan itibaren yitirmiþtir. Ayný durum Kürt burjuvazisi için de geçerlidir. Bu yüzden burjuvaziyi ulusal kökene göre ayýrmak ve bir kimlik vermek yanlýþtýr. 10) Bugün Türkiyede burjuvazi ulusal ve devrimci nitelikte bulunmadýðýndan, kendi devrimini yapamaz. Bu görev tümüyle proletaryaya ve müttefiklerine THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 383 kalmýþtýr (demokratik halk devrimi esprisi). Demokratik halk devrimi, proleter anlamda uluslaþma demektir ve bu açýdan da burjuva demokratik devrimden ayrýlýr. Bu devrim, yalnýzca yerli egemen sýnýflara karþý deðil, ayný zamanda emperyalizme de karþýdýr. Dolayýsýyla emperyalist sistemden kesin olarak ayrýlmayý amaçlar. Bu açýdan ulusal niteliktedir. Ancak bu ulusallýk iþçilerin ve köylülerin, þehir küçük-burjuvazisinin oluþturduðu halk ile çakýþýr. Bu halkýn dýþsal tanýmlamasý olarak ulus ortaya çýkmaktadýr. Ancak bu, ayný zamanda ulusun yeni bir aþýlma biçimidir de. 11) Türkiyede gerçekleþtirilecek demokratik halk devrimi, Türk ve Kürt uluslarý arasýndaki hak eþitsizliðini ortadan kaldýracaktýr. Ancak bu eþitsizliðin siyasal planda ortadan kaldýrýlmasý, yani Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmasý tek baþýna yeterli deðildir. Bu hakkýn kalýcý ve sürekli olabilmesi ancak emperyalist sistemden kesin kopuþu zorunlu kýldýðýndan bu hak tüm Türkiye emekçi halkýnýn (Türk ve Kürt emekçilerinin) kendi kaderini tayin hakký ile birlikte ele alýnmak durumundadýr. Demokratik halk iktidarýnda ulusun kendi kaderini tayin hakký, emekçi halkýn kendi kaderini tayin hakkýnýn önüne ve karþýsýna konamaz. 12) Türkiyedeki Kürt ulusal-topluluðunun kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmalarý, bir bütün olarak Kürt ulusal sorununun çözümlenmesi demek deðildir. Diðer parçalardaki Kürt ulusal-topluluðunun da kendi kaderini tayin hakkýna sahip olmasý zorunludur. Birleþik ve demokratik, baðýmsýz bir Kürdistan, Kürt ulusunun tarihsel olarak uzun yýllar ayrý parçalarda yaþamasýnýn getirdiði engellere sahiptir. Parçalarda deðiþik ulusal baskýlarla ve ulusal kültürlerin sýnýrlamalarýyla belirlenmiþ, bir Kürt ulusal kültürünün, bütünsel ve en geliþmiþ hale getirilmesi ulusal sýnýrlarýn aþýlmasý için de gereklidir. Dolayýsýyla proletaryanýn çýkarýna uygundur. 13) Herþeye karþýn Kürt ulusunun ayrýlma hakký hiçbir biçimde sýnýrlandýrýlamaz. Bu hakkýn ne zaman ve nasýl kullanýlacaðýnda, Kürt emekçi halkýnýn istemi esas 384 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] alýnacaktýr. Ancak yine de, devrim sonrasýnda, Kürt emekçi halký çeþitli biçimlerde ayrýlma hakkýný baðýmsýz bir devlet yönünde kullanma istemini ortaya koyabilir. O koþullarda da, genel olarak emekçi halkýn çýkarlarýna ters düþse bile, bu isteme karþý hiçbir biçimde zora baþvurulmayacaktýr. 14) Kürt ulusal-topluluðu parçalara bölünmüþ ve aralarýnda fiili eþitsizlikler bulunduðundan, kendi kaderini tayin hakkýný nasýl kullanacaðý konusunda, herbir parçadaki ulusal-topluluðun ayrý ayrý belirlemede bulunmalarý, emekçi halkýn çýkarýna olacaktýr. Parçalardan herhangi birinin ayrýlma, ayrý devlet kurma isteminde bulunduðunda, bu istem bütünsel olarak ele alýnmalýdýr. 15) Türkiyede kurulacak olan halk iktidarýnda, gerçek bir bölgesel özerklik ve yerel yönetim temelinde, merkezi ve birleþik bir halk cumhuriyeti içinde yer almak, tümüyle Kuzey Kürdistan halkýnýn vereceði karara baðlýdýr. Bu amaçla, demokratik halk iktidarýnýn kuruluþunun ilk anýndan itibaren Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakký tanýnarak, bu hakký özgürce kullanabilmeleri için gerekli organlar ve kurumlar oluþturulacaktýr. Oluþturulacak organlar ve kurumlarýn ilk görevi, bu hakkýn nasýl kullanýlacaðýný belirlemek olacaktýr. Bu amaçla sadece Kürt ulusunun katýlacaðý demokratik bir referanduma gidilecektir. 16) Türkiye sýnýrlarý içinde merkezi ve birleþik bir halk cumhuriyetinin içinde yer alma isteminin gerçekleþmesi koþullarýnda, geniþ bir bölgesel özerklik temelinde Kürt halkýnýn kendi içsel örgütlenmesi gerçekleþtirilecektir. 17) Halk iktidarýnda, tarihsel olarak birleþik ve merkezi bir yönetime geçiþ biçimi olarak koþullarýn dayatmasýyla uygulanýlmýþ olan federatif yönetim yeniden gözden geçirilerek, daha geliþkin biçimlerin bulunmasý ve uygulanmasýna yönelinilecektir. Federasyonun zaman içinde ortaya çýkardýðý uluslararasý bütünleþmeyi engelleyici ya da geciktirici nitelikleri göz önüne alýnarak iþçilerin ve köylülerin demokratik devrimci yöneti- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 385 minin kurulmasýna giriþilecektir. 18) Kürt ve Türk ulusunun Türkiye sýnýrlarý içinde fiili eþitsizliklerinin emekçi halk düzeyinde fazla büyük olmamasý, ekonominin dýþ dinamikle geliþmiþ olma özelliði, ulusal kültürün Türk tarafýnda görece geliþmiþliði vb. dikkate alýnarak emekçi halkýn enternasyonalist kültürüne yönelik geliþmelere aðýrlýk verilecektir. 19) Halk iktidarý, önsel olarak iþçileri, köylüleri ve kent küçük-burjuvazisini kapsadýðýndan, bu iktidar koþullarýnda küçük ve orta mülk sahibi ulusal sýnýf ve tabakalara karþý bütünsel, ama zora dayalý olmayan politikalar belirlenecektir. 20) Tüm olarak her iki halkýn iþçilerinin ve köylülerinin mücadelesi ile kurulacak olan halk iktidarý Türkiye halkýnýn iktidarý olacaktýr. Bu amaca yönelik olarak mücadelenin Türkiye Halk Kurtuluþ Partisinin önderliðinde Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi tarafýndan yürütülmesi esastýr. 21) Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi, ulusal köken ayrýmý yapmaksýzýn halkýn demokratik devrim amacýna yönelik savaþýnýn politik örgütlenmesidir. Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi, halkýn, yurtseverlik ve enternasyonalizm temelinde anti-emperyalist ve anti-oligarþik politikaskeri örgütlenmesidir. (Ýþçi, köylü ve küçük-burjuvazi). 22) Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi içinde genel ve burjuva anlamda ulusal seksiyon örgütlenmesi yerine, halk iktidarýnýn parça parça ele geçirileceði gerçeði gözönüne alýnarak, halk-bölge örgütlenmesine aðýrlýk verilecektir. Her düzeyde dillerin eþitliði esasýna göre yayýn yapýlacaktýr. Kurtarýlmýþ bölgelerde yalýn bir ulusal eðitim sistemi yerine, iki ulusun emekçi halkýnýn birleþik ve merkezi yönetiminin kurulabilmesine uygun bir eðitim sis- temi uygulanacaktýr. Bu amaçla Kürt halkýnýn bulunduðu bölgelerde Türkçe ikinci dil olarak öðretilirken, Türk halkýnýn bulunduðu bölgelerde Kürtçe ikinci dil olarak öðretilecektir. Bu amaçla Kürtçe eðitim ve öðretim için kullanýþlý ve uygun bir sistem bulunmasý için özel bir çaba gösterile- 386 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] cektir. Tarihsel olarak kendi dillerinde eðitim ve öðretim yapma olanaðýna sahip olmadýklarý için Kürt halkýnýn eðitimine ve dilinin geliþtirilmesine öncelik verilecektir. Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi, iktidar mücadelesi sürecinde programýnda yazýlý ilkelere uygun olarak ulusal halk eðitimi için gerekli düzenlemeleri yapacaktýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 387 388 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ALTINCI BÖLÜM NEDEN SAVAÞIYORUZ? NEDEN SAVAÞIYORUZ? Bugün burada bir mahkeme sürecinde bulunuyoruz. Tarihte her zaman olduðu gibi, ezilenlerin, sömürülenlerin mücadelesi egemen sýnýflarýn baskýsý, zoru ve þiddeti ile yüz yüzedir. Ýþte bu mahkeme sürecin de, insanlýðýn bu tarihsel kurtuluþ mücadelesinin bir evresini temsil etmektedir. Tarihte her zaman olduðu gibi, sömürücü sýnýflar, halk kitlelerini baský altýnda tutarken, kendi güçlerini alabildiðine büyük ve yýkýlmaz göstermeye çabalarlar. Bu yolla kitlelerin korku ve paniðe kapýlarak, onlarý yýkmaya, yönetimlerini sona erdirmeye yönelemeyecekleri varsayýlýr. Ýþte siyasal mahkemelerin tarihsel iþlevi, kitlelerde böyle bir korku ve panik yaratmak ve bunu sürekli kýlmaktýr. Bunu yaparken, her zaman ibreti alem hedefi önde tutulur. Özellikle halkýn en ileri kesimlerine, yani devrimcilere yönelik baský ve þiddet, kitlelerin korku ve paniðini sürekli kýlacak tarzda ele alýnýr. Bu nedenle, tarihte her zaman en aðýr baský ve þiddete, en aðýr cezalara çarptýrýlanlar hep devrimciler olmuþtur. Çünkü onlar halkýn devrimci ön- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 391 cüleri olarak, tüm tarihsel haksýzlýklarýn, baskýlarýn, yoksulluklarýn, sömürünün ve bunlarýn nasýl ortadan kaldýrýlacaðýnýn bilincindedirler ve bu yolda hiçbir karþýlýk gözetmeksizin savaþmaktadýrlar. Dolayýsýyla egemen sýnýflarýn baský ve þiddetinin yoðunlaþtýrýldýðý kesimler de onlar olmaktadýr. Þöyle günümüze kýsa bir bakýþ bile, bu gerçekleri açýk bir biçimde ortaya koyacak bir dizi olgu sunmaktadýr. Görüldüðü gibi, tüm yapýlanlar, sömürü düzeninin devamýný saðlamaya yöneliktir. Bu amaçla halk kitleleri sindirilip, pasifize edilirken, onlarýn devrimci öncüleri katledilmekte, iþkencelerden geçirilmektedir. Yüzyýllardýr süren bu uygulamalar, günümüzde anti-terör stratejisi adý altýnda gizlenmeye çalýþýlmaktadýr. Bu stratejiyi bir zamanlarýn anlý ve þanlý genelkurmay baþkanlarýndan Necdet Uruð þöyle ifade etmektedir: Bu strateji anarþistleri, halktan fiziki ve psikolojik olarak tecrit ederken, halktan personel, malzeme ve istihbarat desteði almalarýný önleyebilmelidir. Psikolojik harekât, bu stratejinin büyük bölümünü teþkil etmeli ve ayaklanmayý yok etmesi kadar mani de olabilmelidir. Anarþistlerin teþkilatlarýný ve yönetici kadrosunu bertaraf etmek veya tesirsiz hale getirmek bu stratejinin temel ilkesi olmalýdýr. Her ayaklanma hareketinin nüvesini teþkil eden ve ekseriyetle küçük bir grubun oluþturduðu merkezi yönetici kadrosu (liderler) çok iyi gizlenmesine raðmen, meydana çýkartýlmalý, yok edilmeli ya da baþka þekillerde tesirsiz hale getirilmelidir. Vurucu tedhiþ unsurlarýnýn (kuvvetlerinin) yok edilmesi stratejinin formüle edilmesinde dikkate alýnacak diðer bir unsurdur. Bu unsurlar üzerinde baský, öncelikle polis ve diðer güvenlik kuvvetlerince sürdürülür. Ve zayiat vermelerine, ikmal maddelerinin tahribine, morellerinin bozulmasýna çalýþýlýr. Bu arada strateji, anarþistlere eylemlerini gönüllü olarak durdurmalarý hususunda ikazda bulunan müsbet programlarý da ihtiva etmelidir. (Nejdet Uruðun 4 Aralýk 1979 tarihinde Sýkýyönetim Komutanlarý toplantýsýna sunduðu rapor) Evet, amaç, devrimcileri kitlelerden tecrit etmek, kitleleri devrimcilere yardým etmekten uzak tutmak ve bu yolla devrimci mü- 392 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] cadelenin geliþimini engellemektir. Ama unutulan bir gerçek vardýr: Bu mücadele, devrimciler tarafýndan yürütülse de onlarýn yarattýðý bir mücadele deðildir. Bu mücadele, insanlýðýn, baskýya, sömürüye, ezilmeye karþý olan bir mücadelesidir ve devrimciler bu mücadelenin tarihsel olarak bilincinde olan ve bu bilinçle mücadeleyi örgütlü bir biçimde sürdürmeye yönelen insanlardýr. Bu nedenle, halkýn devrimci öncüleri ne denli imha edilmeye çalýþýlýrsa çalýþýlsýn, hiçbir zaman tükenmeyecektir. Çünkü onlar halktýr ve halklar tarihin yapýcýlarýdýr. Biz halkýz, yeniden doðarýz ölümlerden sözü de bu gerçekliði ifade eder. Oligarþinin devrimci örgütlere yönelik polis operasyonlarý sonucunda yüzlerce devrimci yaþamýný yitirdi. Ama özellikle 1991 yýlýndan itibaren polis operasyonlarý, sözcüðün tam anlamýyla, imha operasyonlarý olarak yoðun bir biçimde sürdürülmektedir. Her polis operasyonu sonrasýnda yapýlan resmi devlet açýklamalarýnda devrimcilerin teslim ol çaðrýsýna uymadýklarý özenle iþlenirken, yargýsýz infaz deðerlendirmeleri basýnda ve demokratik kitle örgütlerinde geniþ ölçüde yer almaktadýr. Ancak gerek sol adýna yapýlan açýklamalar, gerekse solda yapýlan deðerlendirmeler, her durumda olaylarý sýradan bir polisiye vaka haline getirmektedir. Bu da gerek devrimci unsurlarýn, gerekse kitlelerin bilincini bulanýklaþtýrmakta ve devrimci mücadele ile olan baðlarýný belirsizleþtirmektedir. Yargýsýz infaz olarak adlandýrýlan polis operasyonlarýnýn gerçekliði herkes tarafýndan tam olarak bilinmelidir. Konunun özü, ülkemizdeki oligarþik yönetimin niteliðinde yatmaktadýr. Emperyalizme baðýmlý çarpýk bir ekonomiye sahip olan ülkemizde, oligarþi kendi siyasal yönetimini temel olarak siyasal zor ile sürdürmektedir. Siyasal zor ise, doðrudan oligarþik devlet aygýtýnýn (polis, asker vb.) kullanýlmasý ile somutlaþýr. Oligarþi kitlelerin tepkilerini pasifize edebilmek için, yani suni dengeyi korumak ve sürdürmek için siyasal zorunu sürekli gündemde tutmak zorundadýr. (Bu, ayný zamanda ülkemizde devrimci silahlý eylemlerin nesnel koþullarýnýn varlýðýnýn bir ifadesidir.) Oligarþi, suni dengeyi korumak ve sürdürmek için tüm zor güçlerini kullanmakta ikircikli davranmaz. Ýþte polis operasyonlarýnýn temel gerçekliði burada bulunmaktadýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 393 Oligarþinin 12 Eylül darbesi, ülkemizin tarihsel geliþimi içinde iþbirlikçi-tekelci burjuvazinin devlete kesin olarak egemen olmasýný getirmiþtir. Bu dönemden itibaren oligarþinin en temel sorunu, hükümetlerle deðiþmeyecek tek bir politikanýn uygulanmasý olmuþtur. Bu durum, THKP-C/HDÖ tarafýndan 1987 yýlýnda yayýnlanan Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi ve Devrimci Taktiðimiz yazýsýnda þöyle ifade ediliyordu: Ýþbirlikçi-tekelci burjuvazinin oligarþiyi tek baþýna oluþturacaðý bir süreçte uygulanacak tek politika, herþeyden önce halkýn devrimci mücadelesine karþý bir politika olacaktý. Bu genel ve sürekli bir pasifikasyon ve depolitizasyon politikasýnýn devlet politikasý haline getirilmesi demektir. Sürekli egemen sýnýflarýn baský aygýtý olarak devlet, her zaman ve her yerde, devrimci mücadeleyi engellemeye ve yok etmeye yarayan bir araçtýr. Ancak buradaki genel amaç, 1980 Türkiyesinde, hükümet deðiþiklikleriyle deðiþen uygulama farklýlýklarýnýn ortadan kaldýrýlmasýdýr. Günümüzde oligarþinin polis operasyonlarýnýn 12 Eylül dönemini aratmayacak þekilde sürdürülmesi bu politikanýn egemenliðini ifade eder. Þüphesiz böyle bir politikanýn sürekli kýlýnabilinmesi, baþka bir dizi deðiþimle ki hepsi de oligarþinin devlete kesin olarak egemen olmasýyla baðlantýlýdýr birlikte olmuþtur. Bu deðiþimler þu þekilde özetlenebilir: Birinci geliþme, tekelci burjuvazinin aracýsýz olarak faaliyet göstermesidir. Ýkinci olarak, tekelci burjuvazinin ekonomik gücünün, her alanda adam satýn almaya, yani rüþvete dayalý bir politika için kullanýlmasýdýr. Bu, özellikle ekonomik ve siyasal düzeyde, tekelci burjuvazi için engel oluþturan güçlerin ya da fraksiyonlarýn sözcüsü ya da yetkili kiþilerinin parayla satýn alýnmasý ve böylece bu güçlerin daðýtýlmasý demektir. (Bir çeþit böl ve yönet politikasý.) Üçüncü geliþme, tekelci sanayi ve ticaret burjuvazisinin oligarþi içinde önemli bir tasfiye hareketinin tamamlanmasý ve bütün olarak devlet üzerinde militarizm ve bürokrasi mutlak bir egemenlik kurmasýdýr. Dördüncü geliþme ise, emperyalistler arasý entegrasyonun 394 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] (bütünleþme) iþbirlikçi-tekelci burjuvaziye yansýmasýdýr. Bu da ABD emperyalizminin ülke üstündeki hegemonyasýný tartýþýlmaz hale getirmiþtir. Emperyalistler arasý çeliþkinin 80lerdeki bu durumu ve entegrasyonun yeni kombinezonlarý, iþbirlikçi-tekelci burjuvazi içinde görülen yalýn karþýtlýklarý (örneðin Koç-Sabancý çeliþkisi ile ABD-AET çeliþkisi arasýnda kurulan kaba benzetmede olduðu gibi) ortadan kaldýrmýþtýr. Ýþte bu deðiþimler temelinde oligarþik yönetim suni dengeyi korumak ve sürdürmek için siyasal zor temelinde devlet güçlerini kullanmaktadýr. Oligarþik yonetim için, her dönemde devrimci mücadeleyi sýnýrlandýrmak ya da belli bir süre için etkisizleþtirmek esastýr. Tüm uygulamalarýn (ki bunlar arasýnda ekonomik uygulamalar da bulunmaktadir. Örneðin toplu konut fonu gibi) bu yönde geliþtirilmesi 12 Eylül ile birlikte saðlanan depolitizasyonun varlýðý ile bütünleþtirilmiþtir. Özellikle 12 Eylül döneminde devlet terörünün kitleye yönelik kullanýmý, günümüzde kadro pasifikasyonu ile birlikte yeniden kitlelerin bilincinde üretilmeye çalýþýlmaktadýr. ANAP hükümetleri döneminde 12 Eylül öncesine döneriz demagojisi, 1991 yýlýndan itibaren 12 Eylül sonrasý uygulamalarýnýn canlý tutulmasýyla yer deðiþtirmiþtir. Ama her durumda oligarþinin resmi zor güçlerinin kadro pasifikasyonu için kullanýmý esas olmuþtur. Teknokratlara dayalý devlet görevlileri sistemi (uzmanlaþma) büyük ölçüde yerleþtirilmiþtir.Her düzeyde profesyonel görevlilerin iþbaþýna getirildiði ve devlet iþlerinin bunlarca yönetildiði (müsteþarlýklar, danýþmanlýklar) bir sistem uygulanmaktadýr. Ama asýl önemli geliþme, oligarþik devlet aygýtýnýn iç savaþ koþullarýna göre biçimlendirilmeye çalýþýlmasýdýr. Bu alandaki düzenlemelerin en önemlisi, polis ve jandarma örgütlenmesine iliþkin olanýdýr. Bu düzenlemenin esasý, kýrsal ve kentsel alanlarda faaliyet gösterecek, yüksek atýþ gücüyle donatýlmýþ hareketli birliklerin oluþturulmasýdýr. Bu güçlerin oluþturulmasýnýn temel felsefesi, silahlý devrimci hareketi oluþum halindeyken bulup yok etmektir. Kendi deyiþleriyle, temel ilke, anarþistlerin teþkilat ve yönetici kadrosunu bulup bertaraf etmek ya da tesirsiz hale getirmek ve vurucu tedhiþ unsurlarýnýn yok edilmesi dir. Sözcüðün tam anlamýyla, bu birliklerin amacý, kadro pasifikasyonudur. Ancak bu pasifikasyon, kesin biçimde imha hareketi THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 395 olarak düþünülmektedir. Yargýsýz infaz olarak adlandýrýlan devlet terörü, yukarda ifade ettiðimiz strateji temelinde sürdürülmektedir. En yaygýn deyiþle kontra-gerilla güçleri olarak, karþý-ayaklanma taktiklerini yürüten bir güç kullanýlmaktadýr. Bu güç gerektiðinde, CIAnýn ayaklanmayý bastýrma yöntemlerine uygun olarak doðrudan halk kitlelerine karþý da kullanýlacaktýr. Böylece 80 öncesindeki faþist milis örgütlenmenin yerini, doðrudan polis teþkilatý bünyesinde oluþturulmuþ bu özel müfrezeler almýþtýr. Antiterör timleri olarak adlandýrýlan bu müfreze üyeleri en acýmasýz yöntemleri kullanabilecek, gözünü kýrpmadan insan öldürebilecek profesyonel katiller olarak yetiþtirilmektedir. Bu müfreze üyelerinin MHPli faþist milislerle olan benzerlikleri açýkça görülebilir, ama onlardan farklarý profesyonelleþtirilmiþ katiller olmalarý ve resmi devlet gücü olarak biçimlendirilmeleridir. Bunlar gerçek birer faþisttirler, ama baþbuðlarý deðiþmiþtir; artýk söz konusu olan Türkeþ deðil, doðrudan iþbirlikçi-tekelci burjuvazi ve ABD emperyalizmidir. Devrimci kadrolarýn imhasý, ayný zamanda kitlelere yönelik bir gözdaðý olmaktadýr. Amaç, kitle pasifikasyonunu kadro pasifikasyonu yoluyla (ki bunun aracý ise kadrolarýn imhasýdýr) gerçekleþtirmektir. Latin-Amerikadaki uygulamalar bu amacýn ortaya çýkardýðý sonuçlar bakýmýndan oldukça öðreticidir. Askeri diktatörlükten sonra demobilizasyon gelmiþti, kanlý iktidarýn uzun yýllarýndan sonra insanlar artýk zorla ilgili, devrimci zorla da ilgili bir þey istemiyorlar. Demokrasi içinde iyi bir yaþama olan ümitleri kýsa sürede boþluða düþmesine raðmen, memnuniyetsizlikleri henüz isyana dönüþmüyor, daha çok azim kýrýklýðýna, yýlgýnlýða ve dört duvar arasýna çekilmeye dönüþüyor. Bir devrimin olabilirliðine artýk kimse inanmýyor gibi. Askerlerin terörü insanlarýn beyinlerinde derin izler býraktý. Ýþkence sadece bilgi almaya hizmet etmemiþti ki, sorgulamadan da iþkence yapýlmýþtý ya da saçma sorular sorulmuþtu. Hedef tutukluyu kýrmak, aþaðýlamak, onu insanlýðýndan yoksun býrakmak, kimliðini yok etmekti... Ýþkencenin kurbaný sadece tutuklu deðildi, böylece tüm 396 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ailesi ve sosyal çevresi de cezalandýrýlýyordu. 149 12 Eylül döneminde yaygýn bir biçimde uygulanan devlet terörü, Latin-Amerika örneðinde görüldüðü gibi, kitle pasifikasyonu ve depolitizasyon için kullanýlmýþtýr. Sözcüðün tam anlamýyla, oligarþi 12 Eylül öncesinde bozulmaya yönelen suni dengeyi yeniden kurabilmek için terörünü olaðanüstü seviyede artýrmýþ ve yaygýnlaþtýrmýþtý. Bugün de, oligarþi, ayný amaçla ve ayný stratejiyle, suni dengeyi bozmaya yönelik devrimci silahlý mücadeleyi kadrosal düzeyde imha ederek, olasý bir kitle hareketini engellemeye çalýþmaktadýr. Ancak günümüzde oligarþinin imha hareketi, 12 Eylül döneminin zihinlerde býraktýðý izleri güçlendirmeyi ön plana almýþtýr. Burada aðýrlýklý hedef kesim 12 Eylül döneminin terörüne maruz kalmýþ ve bunun ürünü olarak pasifize edilmiþ, güçsüzlüðe düþmüþ eski sol unsurlar ve þehir gerillasýna sempati duyan kitlelerdir. Oligarþinin amacý, eski sol unsurlar açýsýndan, bu kesimlerin düzen içinde umduklarýný bulamamalarý karþýsýnda yeniden harekete geçmelerini önlemek deðildir. Bu kesim açýsýndan amaç, bu unsurlarýn silahlý devrimci mücadele ile aralarýna düþünsel bir mesafe koymalarýný saðlamaktýr. Latin-Amerikada Project Democracy olarak adlandýrýlan Amerikan emperyalizminin yeni taktiklerinin bu kesimler için cazip kýlýnmasý tek baþýna yeterli olmamaktadýr. Dolayýsýyla kadro pasifikasyonunda imha operasyonlarý öne geçirilerek bu kesimlerin devrimci mücadeleden uzak tutulmasý gerekli olmaktadýr. Burjuva demokrasisiyle uzaktan yakýndan bir ilgisi bulunmayan demokrasi koþullarýnda bulunulmasýnýn getireceði mal ve can güvenliði, bu taktikte özel bir yere sahip kýlýnmýþtýr. Devrimci örgüt üyelerinin þu ya da bu oranda barýndýrýlmasýnýn bile can güvenliðini tehlikeye soktuðunun gösterilmesi, gerillayý yok etmek için suyun kurutulmasýnýn bir yolu olmuþtur. Bu baðlamda, polis operasyonlarýnýn imha amacý, þehir gerillasýnýn kitlesinden tecrit edilmesini hedeflemektedir de. Oligarþinin siyasal zorunun, suni dengenin korunmasý ve sürdürülmesindeki belirleyiciliði gün geçtikçe artarken, þehir gerillasýna yönelik operasyonlar da yoðunlaþmakta ve çeþitlenmek149 Weber, Gerilla Bilanço Çýkarýyor, s. 31-32. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 397 tedir. Þehir gerillasýna þu ya da bu oranda sempati gösteren kesimlerin üzerinde yaratýlmaya çalýþýlan panik havasý, þehir gerillalarýnýn ailelerine yönelik rehin alma yöntemleriyle birlikte sürdürülmeye baþlanýlmýþtýr. Özellikle, þehir gerillasýnýn, polis operasyonlarý sýrasýnda, oligarþinin zor güçlerine karþý gerçekleþtirebileceði eylemler bu yolla engellenmeye çalýþýlýrken, þehir gerillasý bireysel olarak baský altýna alýnmak istenmektedir. Genel olarak psikolojik savaþýn bir parçasý olan bu yöntemler þehirlerde yürütülen polis operasyonlarýnda giderek yaygýn olarak kullanýlmaya baþlanýlmýþtýr. Evlerde karakol kurma olarak bilinen eski yöntem þehir gerillasýnýn barýndýðý yerlerle sýnýrlandýrýlýrken, bu yeni biçim olasý örgütsel iliþki aðýndaki her mekaný kapsamaktadýr. Amaç, þehir gerillasýný yakalamaktan çok iliþkileri terörize etmek ve þehir gerillasýnýn aile iliþkilerini rehin olarak kullanmaktýr. Bu biçimin diðer yaný ise, þehir gerillasýna yönelik operasyonlarýn yönünün belirlenmesinde bireysel ailelerin yasal giriþimlerini sýnýrlamak ya da belli bir süre için engellemektir. Bu da iþkenceye karþý demokratik bir tepkinin zamanýnda ortaya çýkmasýný engellemektedir. (Bu yolla ayrýca demokratik kitle örgütlerinin giriþimleri de geciktirilmektedir.) Oligarþinin siyasal zorunun þehir gerillasýna yönelik kullanýmýnda izlediði diðer yöntem ise, þehir içi trafiðin denetlenmesidir. En geniþ ölçekte Uruguayda Tupamarolara karþý kullanýlan bu yöntem, günün herhangi bir saatinde ve herhangi bir yerde yollarýn kesilerek arama yapýlmasý þeklinde olmaktadýr. Burada amaç, deþifre olmuþ þehir gerillasýný yakalamayý içermekle birlikte, asýl olarak þehir gerillasýnýn hareketliliðini azaltmaktýr. Kuþatma durumu olarak da ifade edilen bu yöntem, kitlelerin tepkilerinin en aza indirildiði ve depolitizasyonun varolduðu koþullarla ilintilidir. Oligarþinin anti-terör stratejisi, günümüz koþullarýnda geniþ ölçekli bir seferberliði gerektirmeyecek koþullara da sahip olmuþtur. Eski dönemde þehir gerillasýna yönelik operasyonlarýn kýsmi ve parçasal boyutta sürdürülemez olduðu koþullarda ilan edilen sýkýyönetim bu stratejinin uygulanma zorunluluðundan doðarken, bu durum son yýllarda deðiþmiþtir. Dýþ düþmana yönelik askeri güç bulundurma, çoðu durumda iç savaþ koþullarýna uygun bir yapýlanmaya geçmede oligarþiyi zorlarken, SSCBnin daðýtýlmýþlýðý koþullarýnda daha kolay olabilmektedir. Önemli sayý- 398 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] da askeri personel gerillaya karþý seferber edilebilinmekte ve daha çok sayýda özel eðitimli personel yetiþtirilebilinmektedir. 1980 öncesinde 2. þube ya da aðýr suç masasý timleriyle operasyon yapabilen oligarþinin zor güçleri, günümüzde sadece operasyonlar için eðitilmiþ polisler kullanabilmektedir. Bu polislerin tek görevi vardýr: Þehir gerillasýný imha etmek. Bu görev, egemen sýnýflarýn baský aygýtý olarak devletin temel iþlevinin maddeleþmiþ halidir. Baský, zor aygýtý olarak devlet, kendine baðlý özel adam müfrezeleri ile egemen sýnýfýn egemenliðini koruma ve sürdürme görevine sahiptir. Bu görevin somut hedeflerde kendisini maddeleþtirmiþ olmasý, devlet gücünün deðiþimi gibi deðerlendirilemez. Bu nedenle, günümüzdeki polis operasyonlarýný salt bir yargýsýz infaz olayý olarak tanýmlamak zorun öznesini ve nesnesini karýþtýrmaya neden olacaktýr. Zorun, siyasal niteliði ve oligarþik devlet aygýtý ile baðlarý kesinkes ortaya konulmak zorundadýr. Oligarþi tüm iþkencelerin ve imha operasyonlarýnýn varedicisidir ve onun düzeni içinde tüm zor aygýtýnýn unsurlarý (ister polis, isterse asker olsun) kitleye ve devrimcilere yönelik her türlü imha hareketinden ve iþkenceden birinci dereceden sorumludurlar. Oligarþinin anti-terör stratejisine karþý devrimci görev, bu stratejinin dayanaklarýný teker teker ortadan kaldýrmakla sýnýrlý deðildir. Devrimci görev, oligarþinin bu stratejik planýný iþlemez hale getirmek için uygun taktikleri kullanmaktýr. Bu taktikler, þehir gerilla savaþýnýn sýnýrlýlýðý ile belirlenen bir çerçevede doðru devrimci askeri týrmanma politikasýný geliþtirmeye dayanmak zorundadýr. Oligarþinin zor güçlerine yönelik devrimci silahlý eylemler bu baðlamda taktiklerde özel bir yere sahip olacaktýr. Diðer yandan oligarþinin þehirlere aðýrlýk veren bu stratejisinin topyekün savaþ anlayýþýndan kaynaklandýðý unutulmamalýdýr. Topyekün savaþ, II. yeniden paylaþým savaþýnda Hitler tarafýndan tüm mantýðý ile kullanýlmýþtýr. Bu mantýk, savaþta kesinkes bir cephe ve askeri güçler sýnýrlamasýný dýþlar. Bir askeri cephenin gücünün onun ard-cephesiyle belirlenmesi gerçeði, faþizm için tüm ülkenin bir savaþ alaný olarak ilan edilmesini getirmiþtir. Topyekün savaþa göre düþman asker, sivil herkestir. Sadece askeri tesisler, askeri barýnaklar, askeri fabrikalar deðil, tüm evler, fabrikalar, tarlalar vb. askeri hedefler olarak ele alýnmasý ve buralarýn THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 399 imhasý topyekün savaþ anlayýþýnýn en temel görüngüleridir. II. yeniden paylaþým savaþýndan sonra Amerikan emperyalizmi tarafýndan devrimci savaþlara karþý uygulanýlan bu topyekün savaþ Halk Savaþlarýna karþý geliþtirilmiþtir. Bu nedenle ülkemizde oligarþinin stratejisi, sadece þehir gerillasýný deðil, her türden devrimci, demokratik ve ilerici kiþi ve hareketleri de kapsamýna almaktadýr. Ýþte oligarþinin anti-terör stratejisi topyekün savaþ anlayýþýna göre biçimlendirildiðinden, buna karþý devrimci tutum tüm halkýn seferber edilmesiyle bütünleþir. Bu görev kitlelerin bilinçlendirilmesi ve örgütlendirilmesi görevi ile çakýþýr. Ancak oligarþinin her alanda yürüttüðü bu savaþa karþý ayný biçimle ve ayný alanlarda yanýt vermek devrimci savaþýn karakteri ile çeliþir. Devrimci savaþ, bir halk savaþý olmak durumundadýr ve onun tarihsel hareketi, ancak onun tarihsel amacý ile belirlenir. Bu tarihsel amaç, günümüz koþullarýnda, emperyalizmin ve oligarþinin iktidarýný yýkmak ve yerine halk iktidarýný kurmak olarak somutlaþýr. Bu amaca yönelik devrimci savaþ, kendi tarihsel haklýlýðý içinde düþmanýn zor (askeri) güçleri ile sivil güçlerini birbirinden ayýrmanýn tarihsel sorumluluðunu taþýyacaktýr. Ve bu sorumlulukla oligarþinin tüm stratejik planlarý teker teker baþarýsýzlýða uðratýlacak ve halkýn devrimci iktidarý kurulacaktýr. 400 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] SONSÖZ Devrimciler, her zaman ve her yerde, milyonlarca ezilen, sömürülen, baský gören kitleler için, ölümden iþkenceye dek her türlü karþý-devrimci þiddete maruz kalmayý önsel olarak kabul etmiþlerdir ve bu uðurda savaþmýþlardýr. Evet, içinde bulunduðumuz Öncü Savaþý sürecinde pek çok yoldaþýmýz þehit düþtü. Örgütümüzün ilk Merkez Yöneticileri ve Genel Komite üyeleri diðer yoldaþlarýyla birlikte þehit düþerken, silahlarýnýn elden ele geçeceðinden bir an bile þüphe duymadýlar. Onlar, Halkýn Devrimci Öncüleri olarak, emperyalizme ve oli- garþiye karþý yürütülen savaþta, tarihsel sorumluluklarýnýn bilinciyle büyük bir özveri ve kararlýlýk göstermiþlerdir. Onlar, proletaryanýn sosyalizme doðru giden zafer yürüyüþünde, kýzýl mücadele bayraðýný kanlarýyla sulayarak, halkýmýzýn ve THKP-C/HDÖnün onuru olmuþlardýr. Ýþte bu nitelikte savaþçýlara sahip ve proletaryanýn devrimci THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 401 ilkelerini her þeyden üstün tutan bir savaþ örgütü olan Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi/Halkýn Devrimci Öncülerinin saflarýnda yer almak büyük bir ONURdur. Bizler bu onuru taþýmaktan kývanç duyuyoruz. Bu köhne düzeni katliamlarla sürdürmeye ve kaçýnýlmaz sonunu geciktirmeye çalýþan oligarþinin, emekçi halkýmýz ve onun devrimci öncüleri üzerindeki baský kurumlarýndan biri olan DGM lerin vereceði cezalar bizleri asla yýldýramayacaktýr. Tarihin birçok kez tanýtladýðý ve tanýtlayacaðý gibi, emperyalizm ve oligarþiler er ya da geç döktükleri kanda boðulacaklar ve bu kan denizinin ufkundan kýzýl bir güneþ doðacaktýr. Marksizm-Leninizmin ve Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisinin ilkeleri ýþýðýnda, savaþý kurtuluþa kadar sürdüreceðiz. Zafer bizim olacaktýr! Yaþasýn THKP-C/HDÖ YAÞASIN ÖNCÜ SAVAÞI! YAÞASIN HALK SAVAÞI! KURTULUÞA KADAR SAVAÞ! 402 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ DAVASI TUTSAKLARI ADINA MUNÝS ÖZGÜL 27 EKÝM 1994 BELGELER THKP Tüzüðü Madde 31: THKPnin amblemi þehir ve kýr proletaryasýný simgeleyen orak-çekiç; anti-revizyonist çizgiyi simgeleyen kalaþnikof ve zaferi simgeleyen kýzýl yýldýzdýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 405 THKC Tüzüðü Madde 27: THKCnin amblemi, zaferi simgeleyen kýzýl yýldýz üstünde, silahlý kurtuluþ savaþý simgeleyen çapraz iki kalaþnikoftan oluþur. 406 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] THKP-C/HDÖ GENEL KOMÝTESÝnin 19 Nolu Bildirisi ÝÞÇÝLER! KÖYLÜLER! ÝLERÝCÝ, YURTSEVER VE DEMOKRAT TÜM HALKIMIZA! Ülkemizde yýllardýr süren yoksulluklar, haksýzlýklar, yolsuzluklar, siyasi baskýlar, iþkenceler, kitle katliamlarý ve birbirini izleyen askeri darbeler süreci son bir yýldýr yeni bir döneme girmiþ bulunmaktadýr.Bu yeni dönemi, sýnýrlý ve yasaklý bir siyasal yönetimin sivil görünüm altýnda, halka karþý yeni baskýlar ve düþmanlýklar dönemi olarak nitelemek yanlýþ olmayacaktýr. Sömürücü sýnýflarýn yüzyýllar boyu süregelen egemenliðinin bu yönetimi, bugün, halk kitlelerinden fedakârlýklar istemektedir. Demokrasinin yavaþ yavaþ geliþtirileceði demagojisi ile her türlü baskýya, iþkenceye, haksýzlýða ve katliamlara sessiz kalýnmasý istenmektedir. 12 Eylül faþist yönetimine sivil görünüm kazandýrýlmasý ve bu sivil yönetimin her türlü propaganda ve pasifikasyon araçlarýný kullanarak, kendisini tek alternatif olarak sunmasýyla baþlayan süreç SS Kararnamesi ile gerçek yüzünü açýkca ortaya koymuþtur. Ve son Kuveyt sorunu karþýsýndaki iþbirlikçi politikalarla ABD THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 407 nin uþaklýðý ve köpekliði yapýlýrken, ülke içinde emekçi halk üzerindeki baský ve þiddet doruða çýkartýlmýþtýr. Ama bu noktada da duramýyacaðý açýktýr. Orta-Doðuda barýþý korumak paravanasý altýnda ABD emperyalizminin bölgedeki jandarmalýðýna soyunan ve stratejik iþbir- liði öneren oligarþik yönetim varabileceði en son noktaya doðru gitmektedir. Bizler, THKP-C/HDÖ olarak, bir kez daha bazý gerçekleri ortaya koymak istiyoruz. Yýllardýr ülkemiz emperyalizmin, özellikle Amerikan emperyalizminin sömürüsü altýndadýr. Bu emperyalist sömürü, bir avuç yerli iþbirlikçinin oluþturduðu oligarþi tarafýndan sürdürülmektedir. Sizler gün be gün bu sömürünün sonuçlarýný yaþadýnýz ve yaþamaya devam ediyorsunuz. Sadece 12 Eylül askeri darbesinden günümüze kadar geçen süreyi kýsaca bir düþününüz. Eðer iþçiyseniz, sendikal haklarýnýzýn ellerinizden nasýl alýndýðýný anýmsayýnýz. Devrimci örgütlerin faaliyetlerini sürdürdükleri ve mücadele edildiði koþullarda nelerin elde edilebildiðini anýmsayýnýz. Ýþçi sendikalarý kapatýlmýþ ya da faaliyetleri sýnýrlandýrýlmýþtýr. Ýþçiler ve iþçi sendikalarýný politikadan uzak tutabilmek için yasa üzerine yasa çýkarýlmýþtýr. Kendi çýkarlarýný savunan ve kendilerinin yönetiminde sýnýf sendikasý kurmalarý olanaksýz hale getirilmiþtir. Buna karþý yapýlacak giriþimlerin ise, devletin zor güçleriyle, yani polisi, ordusuyla bastýrýlacaðý her fýrsattan yararlanýlarak ilan edilmiþtir. Ýþçilerden istenen tek þey sessiz kalmalarýdýr, baskýlar karþýsýnda kaderlerine küsüp oturmalarýdýr. Yeni bir toplum kurmaya yetenekli devrimci sýnýf olarak iþçi sýnýfýnýn devlet zoruyla toplumsal ve siyasal sorunlardan uzak tutulmasý, emperyalizmin ve oligarþinin baský düzenini sürdürebilmesinin en önemli koþuludur. Ýþte bu sömürücü sýnýflar ve onlarýn siyasal yöneticileri, geçen yýlýn Mart ayýnda Kürt ulusal sorununu bahane ederek çýkarttýklarý SS Kararnamesi ile iþçilerin bir kez daha vatanperver olmalarýný, her türlü baský ve zülme gözlerini kapamalarýný istemiþlerdir. Buna dayanarak ve baskýlarý yoðunlaþtýrarak, derinleþen ekonomik, sosyal ve siyasal krizin bedelini bir kez daha iþçilere ödetmekten kaçýnmamýþlardýr. SS Kararnamesi yayýnlanýr yayýnlanmaz, grevlerin milli güvenlik gerekçesiyle yasaklanmasý, ardýndan Zonguldak maden iþçilerinin haklý direniþlerinin, oligarþinin polisi 408 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ve ordusu tarafýndan kurulan barikatlarla kýrýlmasý ve pasifize edilmesi ve yüzbinlerce iþçinin iþinden atýlmasý, son örneklerden bazýlarýdýr. Bu dönemde savaþa hayýr diyenler kurþunlanmýþ, gözaltýna alýn- mýþ, tutuklanmýþ, iþkenceye maruz býrakýlmýþ ve ülkenin her yerinde oligarþi baský ve terörünü yoðunlaþtýrmýþ, son aylarda onlarca devrimci, demokrat ve yurtsever iþkencehanelerde hunharca katledilmiþtir. Ýlk bakýþta Kürt ulusal sorunu ile iþçilerin ücret artýþlarý için mücadeleleri arasýnda doðrudan bir iliþki yokmuþ gibi görünmektedir. Ama oligarþik yönetim bunlar arasýndaki iliþkiyi çok iyi bilmektedir. Onlarýn istediði baþkalarýnýn sorunlarýyla ilgilenmeyen, kendi halinde insanlarýn bulunduðu sessiz bir toplum yaratmaktýr. Bunu gerçekleþtirebildikleri sürece, birbirlerinden kopmuþ, birbirlerinin sorunlarýyla ilgilenmeyen insanlarý kolayca baský altýna alabileceklerini çok iyi bilmektedirler. Ayný devlet baskýsý altýnda ve ayný toplum içindeki insanlarýn birbirleriyle ilgilenmez hale getirilmeleri böl ve yönet politikasýnýn amacýdýr da. Her türlü ulusal baský altýnda, anadillerini bile konuþmalarýna, yazmalarýna olanak tanýnmayan Kürt halkýnýn, verimsiz topraklar üzerinde, feodal baskýlar altýnda, yoksulluk sýnýrlarý içersinde ya- þamlarýný sürdürmek durumundaki Kürt köylülerinin, SS Kararnamesi ile topraklarýndan nasýl kopartýlýp sürülmeye çalýþýldýðý orta- dadýr. Onlarýn yoksulluðu ve açlýðý, ayný zamanda, iþçilerin her an isten atýlma tehditleriyle birlikte varedilmektedir. Böylece iþçilere, bir yandan az bir ücretle yetinmeleri öðütlenirken, diðer yandan Kürt halkýna yönelik baskýlara kayýtsýz kalmalarý saðlanmak istenmektedir. Ayný þekilde, topraðýndan, köyünden, mezrasýndan sürülmüþ Kürt köylülerinin büyük kentlerdeki iþsizliði ve sefaleti, çalýþan iþçilere karþý kullanýlmak istenmektedir.Ayný durum ülkenin her yanýndaki köylüler için de geçerlidir. 24 Ocak kararlarý ile sistemli olarak yoksullaþtýrýlan köylüler, topraklarýný terke zorlanmaktadýr. Ýster Batýda olsun, ister Doðuda olsun ayný yoksulluk içinde tutulmaktadýrlar. Ellerinden yok pahasýna alýnan ürünleri, ülke dýþýnda yok pahasýna satýlarak elde edilen dövizlerle iþbirlikçi burjuvazinin daha da zenginleþtirilmesi saðlanmaktadýr. Ýlericiler, yurtseverler ve demokratlar ise, ayný safsatalarla sessizliðe itilmek istenmektedir. Onlar, anarþi ve terör demago- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 409 jisiyle, ülkemizde hiç bir zaman varolmamýþ demokrasinin koruyucularý olmaya çaðrýlmaktadýrlar. Bugüne kadar anarþi ve terör demagojisiyle, silaha silahla karþýlýk vermek paravanasý altýnda silahlý devrimci örgütler etkisizleþtirilmeye çalýþýlmýþtýr. Oysa halka karþý silaha, zora, þiddete baþvuranlar bizzat kendileri olmuþtur. Onar yýllýk aralarla askeri darbeler düzenleyerek iþkenceleri ve baskýlarý yoðunlaþtýranlar kendileri olmuþtur. Yüzlerce silahsýz ve sivil insaný sokak ortasýnda öldürtenlerin kendileri olduðunu gizlemeye çalýþmaktadýrlar. Zorunlu askerlik yasasýyla silah altýna alýnmýþ gençleri, bir avuç profesyonel subay yönetiminde halka karþý kullandýklarý unutulmamýþtýr. Son olarak ise, Saddam rejiminin Kuveyti iþgal etmesi karþýsýnda baþta Amerikan emperyalizmi olamak üzere, çeþitli emperyalist ülkelerin yürüttükleri savaþ kampanyasýna Türkiye oligarþisi gönüllü olarak katýlmýþtýr. Uluslararasý geleneksel ve hukuki iliþkileri pervasýzca çiðneyen Saddam rejiminin Kuveyti iþgalini kullanan Amerikan emperyalizmi Orta-Doðuda eski gücünü yeniden kazanmak peþindedir. Bu amaçla, diðer emperyalist güçlerle birlikte, Irakýn kentlerine onbinlerce ton bomba yaðdýrarak onbinlerce sivil insaný vahþice katletmekten çekinmemiþlerdir. Türkiye oligarþisi ve onun politik yöneticileri (baþta T. Özal ve ANAP hükümeti) ise, emperyalizmin en güvenilir iþbirlikçisi olduklarýný göstermek için harekete geçerek, deðiþik yöntemlerle çözümlenebilecek bir sorunu kuvvet gösterisine çeviren emperyalizmin tüm isteklerini kabul etmiþlerdir. Kendilerine bir miktar para verilmesi için, Türkiye topraklarýný ABDye peþkeþ çekerek, ülkeyi ABD nin silah deposuna çevirmiþlerdir. Para karþýlýðýnda Türkiye halkýnýn, gerekirse paylaþmacý ve yayýlmacý bir savaþa sokulabileceði gösterilmiþtir. Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi kararlarýný paravan yapan Türkiye oligarþisi ve onun politik yöneticileri, bir kaç milyar dolar için binlerce insaný öldürtmekten çekinmeyeceklerini göstermiþler ve emperyalistlerin yayýlmacý ve paylaþýmcý emellerine hizmet etmek için, yurdumuzun tüm topraklarýný bir saldýrý üssü haline getirerek Irakta gerçekleþtirilen kitlesel katliamlarýn sorumluluðuna ortak olmuþlardýr. Böyle bir toplumda, geleceðe umutla bakabilmenin tek güvencesi silahlý devrimci örgütlerdir. Milyonlarca emekçiyi, çalýþaný 410 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] hiçe sayarak, kendi çýkarlarý için herþeyi yapmayý göze alan bu iþbirlikçiler iyi bilinmelidir. Bunlar kimlerdir? Onlarý çok iyi tanýyorsunuz. Onlar, hergün televizyona çýkýp þaklabanlýk yaparak sizlerin gözüne girmek isteyenlerdir. Onlar, iþçilerin, köylülerin ve diðer çalýþanlarýn daha fazla ekonomik istekte bulunmalarýný engellemek için aile planlamasý seferberliði ilan edenlerdir. Onlar, bir avuç generalin uþaklýðýnda her türlü demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesini saðlayabileceklerini sananlardýr. Onlar, hukukun üstünlüðünü, demokratik haklarý sadece kendileri için kabul eden, gerektiðinde kendi parlamentolarýný kapatan, gerektiðinde onu iþlemez hale getiren iki yüzlülerdir. Onlar, daha dün MESS içinde kendilerine uþaklýk eden Özalý piyasaya sürenlerdir. Onlar, halký yanýltmak için bir dizi parti kurdurtanlar ve onlarý paralarýyla besleyenlerdir. Onlar, TÜSÝAD, MESS, TÝSK gibi kuruluþlarla kendilerini gizlemeye çalýþanlardýr. Onlar, kendilerine uþaklýk edenler aracýlýðýyla ülkemizin zenginliklerini babalarýnýn malýymýþcasýna yabancýlara satanlardýr. Onlar, Koçlar, Sabancýlar, Eczacýbaþýlarý, Berkerler, Garihler, Kamhiler, Enka, Profilo, Tekfen gibi holdinglerdir. Onlarýn arkasýnda Amerikan dolarlarý, Japon yenleri, Alman marklarý, Ýngiliz sterlinleri, Fransýz franklarý vardýr. Eðer bunlar yeterli olmazsa, NATOsuyla, IMFsiyle, Dünya Bankasýyla hazýr ve nazýrdýrlar. Ýþte ülkemizdeki tüm baskýlarýn, yoksulluklarýn, zulmün, haksýzlýklarýn, eþitsizliklerin asýl sorumlusu bunlardýr. Bunlarýn görünüþte silahlarý yoktur. Ama beþ yýldýzlý generalleriyle herþeyi yapabileceklerini sanmaktadýrlar. Türkiye halkýný bölenler de, Kürt halký üze- rindeki baskýyý sürdürenler de onlardýr. Batýda Kürt gençlerini ordu üniformasýyla halka karþý kullanan, doðuda Türk gençlerini ayný þekilde halka karþý kullananlar da onlardýr.Onlar, parayla satýn alýnmýþ uþaklarýyla, silahlarýyla, askerleriyle, polisiyle vardýrlar. Onlarýn en büyük korkusu, silahlanmýþ THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 411 ve örgütlenmiþ halktýr. Bunu engellemek için her yola baþvurmaktadýrlar. Egemen sýnýflar, bugün, sivil görünüm altýnda baskýlarýný meþrulaþtýrmak istemektedirler. Böyle bir meþruiyete provokasyon teorileriyle zemin hazýrlamak asla kabul edilemez. Hele ki SS Kararnamesi ile, ülke çapýnda ve Kürt halký üzerinde gerçekleþtirilen baský ve katliamlara yasal görünüm verilmek istendiði bir dönemde, suskunluk, bunlarla suç ortaklýðý yapmakla eþdeðerdir. Ve böyle bir dönemde, suskun kalanlarýn devlet zoru kendilerine yöneldiðinde yapacaklarý hiçbir þeyleri kalmayacaktýr. Bizler, gerçek bir demokrasinin kurulmasýnýn koþullarýnýn, oligarþinin silahlý güçlerinin daðýtýlmasý, iþkence ve katliamlarýn sorumlularýnýn, savaþ kýþkýrtýcýlarýnýn cezalandýrýlmasý ve her türlü anti-demokratik yasa ve kurumlarýn tasfiye edilmesinden geçtiðini söylüyoruz. Bunun tek yolu halkýn silahlý örgütlenmesine dayanan bir mücadeleyle gerçekleþtirilecek demokratik halk devrimidir. Bizler, THKP-C/HDÖ olarak, emperyalizmden baðýmsýz ve gerçek bir demokrasinin kurulmasýna kadar silahlý mücadeleyi sürdüreceðimizi açýkca ilan ediyoruz. Baðýmsýz, demokratik ve ulusal eþitliðe dayalý bir ülke yaratma mücadelesinde, elimizdeki tüm olanaklarý sonuna kadar kullanacaðýmýz bilinmelidir. Baðýmsýz, demokratik ve ulusal eþitliðe dayalý bir ülke yaratma yönündeki mücadelede yasal ya da yasa-dýþý, silahlý ya da silahsýz her türlü mücadelenin gerekliliðini vurgulayarak, bu mücadeleye katýlan her ke- simin isteklerine gerekli duyarlýlýðý göstereceðimizi söylüyoruz. Ancak hiç kimse bizlerden sivil görünüm altýnda da olsa, baskýlarýn yoðunlaþtýrýlmasý karþýsýnda sessiz kalmamýzý istememelidir ve beklememelidir. Bizler, THKP-C/HDÖ olarak, egemen sýnýflarýn yýllardýr sürdürdükleri zoruna, þiddetine ve silahýna silahla karþý konulmasýnýn þart olduðunu söylüyor ve bu amaçla savaþýyoruz. Onlarýn her türlü demagojisine, gözdaðýna ve yaygarasýna bakýlmaksýzýn, baskýlara karþý çýkmak, direnmek, mücadele etmek ve savaþmak, her ilerici, devrimci, yurtsever ve demokrat yurttaþýn hakký ve görevidir. Bu hak sýradan bir yasal olanaðýn kullanýlmasý gerekçesiyle, ya da birkaç yasal yayýn çýkartmak pahasýna bir yana býrakýlamaz. Tüm toplumun geleceði tehlikedeyken, tek tek kiþilerin gele- 412 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] ceklerinden söz etmek anlamsýzdýr. Kamuoyunda Acilciler olarak bilinen örgütümüz, bu amaçla savaþýný kurtuluþa kadar sürdürecektir. (Son yýllarda kendilerini Acilciler olarak tanýtan bazý unsurlar ortaya çýkmýþtýr. Bunlarýn örgütümüzle hiçbir iliþkisi bulunmamaktadýr. 1975 yýlýndan beri fiilen savaþ içinde bulunan örgütümüzün adýný taþýmayan hiçbir açýklama, bildiri, yayýn ve faaliyetin bizlerle ilgisi olmadýðýný bir kez daha belirtelim.) Bu amaçlarla ve bu hedeflere yönelik olarak Kýzýlderede þehit düþen THKP-C ve THKO savaþçýlarýnýn anýlarýna atfen 30 Mart Kýzýldere Harekâtý düzenlenmiþtir. Bu harekâta iliþkin silahlý eylemler ekte açýklanmýþtýr. YAÞASIN ÖNCÜ SAVAÞI TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ YAÞASIN HALK SAVAÞI HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ KURTULUÞA KADAR SAVAÞ! THKP-C/HDÖ 3 Nisan 1991 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 413 EK: 26 Mart-2 Nisan 1991 tarihleri arasýnda, 30 Mart-Kýzýldere Harekâtýnda þu silahlý eylemler gerçekleþtirilmiþtir: Ýstanbulda *** Mecidiyeköy : SHELL Genel Müdürlüðü *** Maltepe : TOYOTA Fabrikasý *** Bakýrköy : INTERBANK Þubesi *** Kadýköy : ÝÞ Bankasý Þubesi *** Bakýrköy : ANAP Ýlçe binasý Ankarada *** Kýzýlay : Dýþiþleri Bakanlýðý Ek binasý *** Kolej : RENAULT-MAÝS yetkili satýcýsý *** Kýzýlay : OYAK Sigorta temsilciliði Ýzmirde *** ABD Konsolosluðu *** CITIBANK Þubesi *** INTERBANK Þubesi Adanada *** AKBANK Merkez Þubesi Balýkesirde *** Hükümet Konaðý Zonguldakda *** Türkiye Taþ Kömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürlüðü Kayseride *** Arçelik-BEKO-NORDMENDE-HITACHI Ýç Anadolu Bölge Temsilciliði bombalanmýþtýr. Ayrýca Ocak 1991 ayý içersinde: Ankarada *** Bakanlýklar: Alarko Holding Doðal Gaz Isý Sistemleri Þirketi ve þirkete ait bir otomobil Adanada *** AKBANK Yüzevler Þubesi bombalanmýþtýr. 414 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 415 THKP-C/HDÖ GENEL KOMÝTESÝnin 20 Nolu Bildirisi ÝÞÇÝLER, KÖYLÜLER, ÝLERÝCÝ, YURTSEVER VE DEMOKRAT TÜM HALKIMIZA ! Demokratik hak ve özgürlüklerin hiçbirine, hiçbir zaman tahammül edememiþ olan oligarþinin askeri darbesinin üzerinden 12 yýl geçti. Bu yýllar içinde üç genel seçim ve iki yerel seçim yapýldý. 20 Ekim seçimlerinin üzerinden yaklaþýk bir yýl geçti. Ama ülkemizde deðiþen hiçbir þey olmadý. Oligarþi, her zamanki tutumuyla halkýn sýkýntýlarýný görmezlikten gelmeye ve bu sýkýntýlarý gidermek için yapýlan her türlü giriþimi engellemeye ve haklar için mücadeleleri bile zor ile durdurmaya devam etti. Gün geldi Nevroz olaylarý kullanýldý, gün geldi terörist saldýrýlardan söz edildi. Ve böylece dikkatleri kendisinden ve halkýn çekmekte olduðu sýkýntýlardan uzaklaþtýrmaya çalýþtý. Her yýl olduðu gibi, bu yýl da 12 Eylül yaklaþýrken, terör demagojisini ve askeri darbe tehdidini kullanarak insanlarý sindirmeye çabaladý. 416 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Daha bir yýl önce seçim meydanlarýnda, 12 Eylül sonrasýndaki çeþitli hükümetlerin, özellikle de ANAP hükümetlerinin yaptýðý yolsuzluklardan ve bunlarýn siyasal sorumlusu T. Özalýn indirilmesinden söz edilirken, bugün demokratikleþmenin nasýl engellendiði günlük basýnda sýk sýk yer almaktadýr. 12 Eylül askeri darbesinin oligarþi adýna gerçekleþtirmiþ olduðu katliamlar, iþkenceler, haksýzlýklar, baskýlar ve yolsuzluklar bir yana býrakýlmýþ, tüm dikkatlerin teröre ve Kürt sorununa yöneltilmesi saðlanmaya çalýþýlmaktadýr. En küçük demokratik hak ve özgürlüðün kullanýlmasýna olanak tanýnmadýðý, düzenin bozukluðunu, kötülüðünü ortaya koymanýn teröristlik olarak ilan edildiði bir ülkede, birilerinin ortalýkta demokrasi havarisi gibi dolaþmasý olanaksýzdýr. 50 yýlý aþkýn süre önce çýkartýlmýþ bir Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasýnýn en küçük bir maddesinin bile deðiþtirilemediði, deðiþtirilmesinin her türlü yol denenerek engellendiði bir ortamda, insanlarýn devlet karþýsýnda hiç bir güvencelerinin bulunmadýðý açýktýr. Oligarþinin her yönden denetimine aldýðý devlet, sadece bir avuç parababasýnýn istemleri doðrultusunda hareket ederken, ayný zamanda emperyalizmle, özellikle de Amerikan emperyalizmiyle kurduklarý iþbirlikçi iliþkilerle ayakta durmaktadýr. Ýnsanlarýn özgür ve mutlu bir yaþam sürmelerinin en doðal haklarý olduðu unutturularak, yapýlmýþ birkaç silahlý eylemin ya da Kürt ulusal hareketinin içinde barýndýrdýðý bazý kavrayýþ biçimlerinin ortaya çýkardýðý bazý sorunlar en temel insan hakký yaþama hakkýdýr demagojisi egemen kýlýnmak için kullanýlmaya çalýþýlmaktadýr. Böylece halka yaþadýðýnýza dua edin, özgürlüðü ve ekmeði ne yapacaksýnýz denilebilmektedir. Devletin tüm olanaklarýnýn, baþta emperyalistler olmak üzere, tüm parababalarý tarafýndan sonuna kadar kullanýldýðý bir ülkede, insanlarýn korku içine itilmeleri ve bu yolla sessiz kalmaya zorlanmalarý ilk kez görülen bir olay deðildir ve sonuncusu da olmayacaktýr. Onlar, halkýn mevcut düzeni deðiþtirmeye, yýkmaya yönelmelerini engellemeye çalýþmaktadýrlar. Bu nedenle de, yaptýklarýný gizlemek için her yolu denemektedirler. Ulusal paranýn hiçbir deðerinin kalmadýðý, hemen hemen her þeyin dövizle, yani dolarla, markla hesaplandýðý bir ülkede insanlarýn ne yapacaklarýný bilemez hale getirilmeleri de doðaldýr. THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 417 Ulusallýðýn milliyetçilikten ayrýþtýrýlamadýðý, emperyalistlerle iþbirliði yapmanýn çaðýn gereði olarak kavratýldýðý bir dönemde baðýmsýzlýk, özgürlük, demokrasi hiç bir þey ifade etmemeye baþlayabilmektedir. Çekiç Güç adý altýnda emperyalist ordularýn ülke topraklarý üzerinde istedikleri gibi hareket edebilmeleri, son derece doðal ve alýþýlmýþ bir olay gibi halka sunulabilmiþtir. Kendi ulusal haklarýný elde edebilmenin yolunun emperyalistlerle anlaþmaktan ve onlarla iþbirliði yapmaktan geçtiðini düþünen kimi ulusalcýlarýn basýnda sürekli yer aldýðý bir ülkede, emperyalist sömürünün tüm haksýzlýklarýn, yoksulluklarýn, baskýlarýn, nedeni olduðunun unutturulmasý son derece kolay olabilmektedir. Þimdi de sivil halkýn zarar görmesine ya da yaþamýný yitirmesine yol açan bazý silahlý eylemleri kullanarak önce terör, sonra demokrasi diyebilmektedirler. Bizler, daha 1971 yýlýnda THKCnin 1 nolu bildirisinde devrimci silahlý mücadelenin kurallarýný ortaya koyarken þöyle diyorduk: THKC, kendi saldýrý noktalarý dýþýnda kalan hedeflere yönelen ve halkýn saflarýna da zarar veren hiçbir maceraperestin ve gangasterin sorumluluðunu üzerine almaz ... Bu gibi olaylarý þiddetle kýnar. Bizler, baþta Amerikan emperyalizmi olmak üzere emperyalist hedeflere, oligarþiye ve onun temsilcilerine, zalimlere, iþkencecilere ve halk düþmanlarýna yönelik her harekete ise saygý duyar ve destekleriz. Hiçbir biçimde devrimci silahlý mücadelenin ifadesi olamayacaðý belirtilmiþ olan eylemlerin, demagojik biçimde kullanýlabilinmesi, oligarþinin gerçek amaçlarýný gizleme çabasýndan baþka birþey deðildir. Dün olduðu gibi, bugünde ülkemizde temel sorun baðýmsýzlýk, demokrasi ve yaþam koþullarýnýn iyileþtirilmesidir. Baðýmsýzlýðý hiçe sayanlarýn, demokrasiyi bir pazarlýk konusu yapanlarýn, halkýn yaþam koþullarýnýn iyileþtirilmesini kendilerinin zenginliklerinin azalmasý olarak görenlerin bu ülke için, halk için yapabilecekleri hiçbir þeyleri yoktur. Yaptýklarý ise, ellerinde tuttuklarý devleti kendilerini daha da zengin etmek için kullanmak ve halkýn sýrtýndan kazandýklarýný halka geri verilmesini isteyenleri 418 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] devlet zoruyla yok etmektir. Ýþte yolsuzluk dosyalarý! Bugün hemen hiç kimse büyük iddialarla ortaya çýkanlara bu yolsuzluklarýn ne olduðunu sormamaktadýr. Kendilerinin yaptýðý ve halka zorla kabul ettirdikleri kendi anayasa hükümlerini bile bir yana býrakarak, kendi yakýnlarý aracýlýðýyla kurdurduklarý özel televizyonlar hergün insanlarýn karþýsýnda durmaktadýr. Tek bir dikili aðacý bile olmayan Özal hanedanýnýn nereden bulduklarý belirsiz paralarla çevirdikleri iþler ortadadýr. Bunlar yetmezmiþ gibi, yeni babalarýyla anlaþarak yeni televizyonlar kurabilmektedirler. Devlet kuruluþu olan Emlak Bankasýnýn nasýl talan edildiði, bu yolla kimlerin zengin ve daha zengin edildiði aylarca gazetelerde yazýlmýþken, bunlarýn sorumlulularý Cumhurbaþkaný Danýþmaný yapýlabilinmiþtir. Döviz karaborsacýlýðý yoluyla zenginleþmenin bir aracý gibi kullanýlan Ýmar Bankasýnýn yasadýþý iþleri bir yana býrakýlmýþ ve STAR-1 televizyonu aracýlýðýyla yaptýðý þantajlara ses çýkarýlmamýþtýr. Bunlar yetmezmiþ gibi, Ýmar Bankasý ne olduðu belirsiz rivayetlerle, binlerce kiþinin vadeli mevduatlarýný çekmelerini saðlayarak milyarlarca dolarlýk faiz kazancý saðlayabilmesine de göz yumulmuþtur. Özallarla birlikte halkla alay eden, insanlara þantaj yapan STAR-1 televizyonunun birden bire anti-Özalcý kesilmesinin arkasýnda yatan pazarlýklar halktan gizlenmektedir. Ben KÝTler sayesinde zengin oldum diyebilen S. Sabancýnýn açýktan kendi hýrsýzlýðýný ifade etmesi bile, bir faziletmiþ gibi sunulmaktadýr. Herkesin bildiði gibi, Sabancý Holdingin varlýðýnýn temeli BOSSAdýr ve BOSSAnýn temeli SÜMERBANKtýr. SÜMERBANK ise, halkýn yýllar boyu sýkýntýlar çekerek ödediði vergilerle kurulmuþ devlet kuruluþudur, yani KÝTtir. Ve böylece halkýn cebinden milyarlarca lira Sabancýlar tarafýndan çalýnmýþtýr. Sabancýnýn kýzýnýn SÜMERBANK eski Genel Müdürlerinden birisinin oðlu ile evlendirilmesi bu hýrsýzlýðýn nerelere uzandýðýný göstermektedir. Ve bu yüzsüzlükler yetmezmiþ gibi, nikah þahitliðini T. Özal ile Rahmi Koç yapmýþtýr. Ülkedeki enflasyonun önemli bir nedeni olan ünlü otoyol THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 419 yapýmlarýnýn kimlere nasýl verildiði günlerce basýnda iþlendiðini herkes bilmektedir. STFA, TEKFEN, KUTLUTAÞ ve ENKA yabancý ortaklarýyla birlikte trilyonlarca lirayý zenginliklerine katmaya devam etmektedirler. Ama yapýlan sadece otoyol deðildir. Maliyetler þiþirilmekte, olmayan sermayeler devlet bankalarýndan kredi adý altýnda alýnmaktadýr. Bu þirketler kendi öz sermayelerinden tek kuruþ kullanmadan trilyonlarca lirayý kâr diye öz sermayelerine dahil ederken, gerekirse halkýn seçtiði yöneticileri tehdit edebilmektedirler. Hatta yaptýklarý iþleri bitirmeyerek daha fazla para sýzdýrmaya çalýþmaktadýrlar. Ýstanbul Galata Köprüsünün inþasýnda ortaya çýkan gecikmeler bunun bir örneðidir. Daha fazla para alabilmek için inþaatý bitirmeyen STFA holding, yerel yöneticileri halkla karþý karþýya getirmenin hesaplarýný bile yapabilmiþlerdir. Deðil konuþmaya, sokaða çýkmaya bile yüzleri olmamasý gerekenler, bugün ülkenin en zenginleri olarak tanýtýlmýþ, ülkenin en önemli insanlarý olarak sunulmuþtur. Bunlar düzenin çürümüþlüðünün, kokuþmuþluðunun sadece küçük örnekleridir. Ve kendi düzenlerini sadece ve sadece zorla, þiddetle ayakta tutabileceklerini çok iyi bilmektedirler. Gene iyi bilmektedirler ki, kendi zor ve þiddet politikalarý devrimci zor ile yok edilecektir. Bu nedenledir ki, tüm güçleriyle silahlý devrimci mücadeleye saldýrmakta ve bu mücadeleyi her yolu deneyerek halkýn gözünde deðersiz kýlmaya çalýþmaktadýrlar. Her yerde bombalar patlýyor, her yerde silahlar atýlýyor, bunun sonu nereye gidecek endiþesine sokarak pasifize etmeye çalýþmaktadýrlar. Korkuya, yýlgýnlýða, paniðe gerek yoktur. Onlardan kurtulmanýn tek yolu silahlanmaktan, onlarýn ellerindeki silahlarý almaktan geçmektedir. Kendi sömürülerini, düzenlerini silahla koruyan ve sürdürenler, ancak silahla gideceklerdir. Bunun baþka bir yolu yoktur. Baðýmsýzlýk, demokrasi ve ekonomik kalkýnma, öncelikle halkýn sýrtýndaki bu asalaklarýn temizlenmesiyle mümkündür. Ve bu, ancak halkýn silahlý bir güç olarak onlarýn karþýsýna dikilmesiyle gerçekleþebilir. Emperyalizm ve oligarþiye karþý Öncü Savaþýný kendi stratejik rotasýna uygun olarak sürdüren THKP-C/HDÖ, halkýn sýrtýndan geçinen bu asalaklarý teþhir etmek ve yolsuzluklarýn hasýr altý edil- 420 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] mesi çabalarýna kamuoyunun dikkatini çekmek için Eylül Harekâtý düzenlemiþtir. Bu harekâta iliþkin devrimci silahlý eylemler ekte açýklanmýþtýr. YAÞASIN ÖNCÜ SAVAÞI TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ YAÞASIN HALK SAVAÞI HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ KURTULUÞA KADAR SAVAÞ! THKP-C/HDÖ 10.00/23 Eylül 1992 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 421 EK: 22-23 Eylül 1992 günü gerçekleþtirilen Eylül Harekâtýnda emperyalistlerin ve oligarþinin yolsuzluklarýna yönelik olarak aþaðýdaki hedefler bombalanmýþtýr: Ýstanbulda: *** Þiþli: American Express *** Gayrettepe: Bank of Boston *** Eminönü: ÝMPEKS Bank *** Bakýrköy: KOÇ-American Bank *** Bakýrköy: Coca-Cola Yönetim Merkezi *** Topkapý: TOYOTA *** Koþuyolu: STFA Grup Yönetim Merkezi *** Taksim: ETAP Marmara *** Merter: ASELSAN *** Merter: ÝÞ Bankasý *** Karaköy: AKBANK Genel Merkezi *** Zincirlikuyu: Garanti-Halk Sigorta Genel Müdürlüðü *** Altunzade: Þark Sigorta Genel Müdürlüðü Ankarada: *** Ulus : PÝLSA *** Ulus : Yüksel Ýnþaat *** Ulus : Emlak Bank Ýç Anadolu Böl. Baþ. Adanada: *** Emlak Bank Reþatbey Þubesi *** AKBANK Merkez Þubesi Balýkesirde: *** AKBANK Þubesi Manisada: *** ÝÞ Bankasý Þubesi Muðlada: *** ÝÞ Bankasý Þubesi Zonguldakda: *** Emlak Bank Gazipaþa Þubesi 422 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Ayný harekât sýrasýnda oligarþinin sürdürdüðü katliamlar ve cinayetlere karþý aþaðýdaki hedefler tahrip edilmiþtir: Ýstanbulda: *** Selimiye - I. Ordu Komutanlýðý Merkezi Ankarada: *** Mamak - Askerlik Þubesi Adanada: *** Emniyet Müdürlüðü Ýzmirde: *** Ege Deniz Saha Komutanlýðý *** Ýzmir Merkez Komutanlýðý Bursada: *** Bursa Trafik Bölge Þübe Müdürlüðü *** KKK Ýç Tedarik Bölge Komutanlýðý Balýkesirde: *** Orduevi Ýskenderunda: *** Þükrü Kanatlý Askeri Kýþlasý Somada: *** Ýlçe Jandarma Komutanlýðý Manisada: *** Hükümet Konaðý THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 423 424 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] THKP-C/HDÖ GENEL KOMÝTESÝnin 21 Nolu Bildirisi Yýllardýr Etopya ve Somalide süregelen açlýða, Kürt halkýnýn ezilmesine seslerini çýkartmayanlar ve bizzat bunun sorumlusu olanlar, bugün Birleþmiþ Milletler kisvesi altýnda ve insani yardým paravanasýyla saldýrý üsleri oluþturmaktadýrlar. Amerikan emperyalizminin tüm emperyalistler adýna Çekiç Güç adý altýnda oluþturduðu saldýrý gücünü ülkemiz topraklarýnda barýndýran oligarþi, þimdi de ABDnin, Ýngiliz ve Fransýz emperyalistleriyle birlikte Somalide bir saldýrý üssü oluþturulmasýna asker göndererek aktif bir biçimde katýlmýþtýr. Ýnsanlýk adýna yapýldýðý iddia edilen bu emperyalist saldýrganlýða ve yayýlmacýlýða karþý THKP-C/HDÖ tarafýndan 20.12.1992 günü, *** ABDAnkara Büyükelçiliði *** Ýngiltere Ankara Büyükelçiliði *** Fransa Ankara Büyükelçiliði *** T. C. Baþbakanlýðý *** T. C. Dýþiþleri Bakanlýðý Türkiye Ýþbirliði ve Kalkýnma Ajansý bombalanmýþtýr. YAÞASIN ÖNCÜ SAVAÞI TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ YAÞASIN HALK SAVAÞI HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ KURTULUÞA KADAR SAVAÞ! THKP-C/HDÖ 14.00 / 21.12.1992 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 425 426 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] THKP-C/HDÖ GENEL KOMÝTESÝnin 22 Nolu Bildirisi ÝÞÇÝLER, KÖYLÜLER, ÝLERÝCÝ, YURTSEVER VE DEMOKRAT TÜM HALKIMIZA! DYP-SHP hükümeti 500 gününü tamamlamaya yaklaþýrken ülkemizde herþey olduðu gibi kalmýþtýr. Yolsuzluklarla, suistimallerle, rüþvetlerle ve iþkencelerle mücadele edeceðini ilan ederek iþbaþýna gelen hükümet, birkaç göstermelik icraattan baþka birþey yapmamýþtýr. Ülkemizde hala yolsuzluklar sürmekte; yolsuzluklarla servet yapanlar servetlerine servet katmakta; iþkenceciler ellerini kollarýný sallayarak dolaþmakta; devlet adýna devletin polisi cinayetlerini sürdürmektedir. Ülkemiz her geçen gün Amerikan emperyalizminin çýkarlarýna daha da angaje olmakta, Amerikan emperyalizminin Adriyatikten Çin Seddine kadar yeni sömürü alanlarý oluþturmasýna hizmet ettirilmektedir. Amerikan emperyalizmi bunlarla da yetinmeyerek faþist katliamlarýn birinci dereceden sorumlusu ve yürütücüsü Türkeþle gizli anlaþmalar yapmaktadýr. Ýmar Bankasý, Adabank, ÝnterStar gibi bir dizi banka ve þirket sahibi Uzanlar ANAP iktidarlarý döneminde yaptýklarý servetlerini, THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 427 DYP-SHP hükümeti ile daha da büyütürken, iki ANAPlý bakanýn Yüce Divana sevk edilmeleri sadece görüntüyü kurtarmaktan ibarettir. Þeriatçýlar devlet desteðinde yaþatýlýp cinayetler iþlerken, Ýnsan Haklarý Derneði üyeleri ve yöneticileri gece yarýsý evlerinden alýnarak sokak ortasýnda kurþunlandýðý, terörist diye hergün yüzlerce kiþinin sorgudan geçirildiði, iþkence edildiði bir ülkede demokrasinin, demokratik haklarýn varlýðýndan söz etmek sadece halký aldatmak demektir. Devrimcilerin bu çürümüþ, kokuþmuþ ve kanlý düzene karþý verdikleri mücadele katliamlarla durdurulmaya çalýþýlýrken, her türden polis cinayetleri gün be gün artmaktadýr. On aylýk çocuðunun gözü önünde katledilen anne ve babalarýn kanlý vücutlarý basýnda yer alýrken, Koçlar, Sabancýlar semirmeye devam etmektedirler. Onlar, Koçlar, Sabancýlar, kýsacasý oligarþi tüm bunlarýn sorumlusu ve planlayýcýsýdýrlar. Ve onlar, halkýmýzýn devrimci savaþýyla yok olmaya mahkumdurlar. Bizler THKP-C/HDÖ olarak, gerçek baðýmsýzlýðýn ve demokrasinin kurulabilmesinin tek yolunun emperyalizmin ve onun iþbirlikçilerinin iktidarýnýn yýkýlmasýyla olanaklý olduðunu söylüyor ve bu amaçla savaþýyoruz. Savaþýmýz emperyalizmin ve oligarþinin terörü ne kadar artarsa artsýn kurtuluþa kadar sürecektir. Savaþýmýzýn bugünkü evresinde THKP-C/HDÖ olarak 15 Mart 1993 günü 15 Mart Harekâtýný gerçekleþtirmiþ bulunuyoruz. Bu harekâtta gerçekleþtirilen silahlý eylemler ekte açýklanmýþtýr. YAÞASIN ÖNCÜ SAVAÞI TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ YAÞASIN HALK SAVAÞI HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ KURTULUÞA KADAR SAVAÞ! THKP-C/HDÖ 11.00/15 Mart 1993 428 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 429 EK: 15 Mart 1993 günü gerçekleþtirilen 15 Mart Harekâtýnda emperyalistlerin ve oligarþinin rüþvet, suistimal, yolsuzluk, cinayet ve terör politikalarýna karþý aþaðýdaki hedefler bombalanmýþtýr: Ýstanbulda: *** *** *** *** *** *** Mecidiyeköy Mecidiyeköy Karaköy Karaköy Merter Merter : Þiþe-Cam Holding Genel Müdürlüðü : Garanti Bankasý : Faisal Finans : Türk Sýnai Kalkýnma Bankasý : Pepsi-Cola þirketi : Akbank Ankarada: *** Kýzýlay : Ýþ Bankasý Kýzýlay Þubesi *** Kýzýlay : Akbank Kýzýlay Þubesi Adanada: *** Akbank Merkez Þubesi *** TOFAÞ Bölge Bayiliði Zonguldakda: *** Ýþ Bankasý Þubesi *** Akbank Þubesi Bursada: *** Koç Holding-KOÇTAÞ Teþhir ve Satýþ Maðzasý *** Türk Demir-Döküm A.Þ Temsilciliði Balýkesirde: *** Anafartalar Polis Karakolu *** Ýþ Bankasý Þubesi Manisada: *** Ýmar Bankasý Þubesi 430 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] THKP-C/HDÖ GENEL KOMÝTESÝnin 23 Nolu Bildirisi ÝÞÇÝLER, KÖYLÜLER, ÝLERÝCÝ, YURTSEVER VE DEMOKRAT TÜM HALKIMIZA! 9 Mayýs 1993 Pazar günü saat 12.00yi gösterirken Ýstanbulun Fatih semti silah sesleriyle yankýlandý. Silah sesleri kesildiðinde halk ne olduðunu öðrenmek için yavaþ yavaþ toplanmaya baþladý. Fýsýltýyla birbirleriyle konuþuyorlardý. Kimse ne olduðunu sormuyordu. Herkesin bildiði tek þey bir devrimcinin daha öldürüldüðüydü. Ama kimdi bu devrimci? Son günler- THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 431 de sürekli söylendiði gibi yargýsýz infaz mý yapýlmýþtý? Yoksa devrimci bir savaþçýnýn oligarþinin resmi faþist güçlerine karþý söylenebilecek son sözü mü söylenmiþti: KURTULUÞA KADAR SAVAÞ! Evet, 9 Mayýs günü henüz geldiði evin kapýsý anti-terör timi adý verilen katil sürüsü tarafýndan otomatik silahlarýn atýþlarý arasýnda kýrýlýrken AÐADEDE SARIKAYA belindeki tabancasýný çekmekte duraksamadý. Þarjörü bitirdiðinde, evden çýkartmaya hazýrlandýðý Kalaþnikov ve Uziye uzandý. Ýþte o anda faþist polis timinin hedef gözetmeyen mermileriyle þehit düþtü. Aðadede yoldaþ kimdi? Dede, içimizden biriydi. Yolda, çarþýda, dolmuþta, otobüste vb. her yerde gördüðümüz, yanýndan geçerken günlük yaþamýn bezginliði, yorgunluðu ile þöyle bir bakýp geçtiðimiz bir insandý. Yolda çocuklarla þakalaþan, onlara gülümseyen her birimiz gibiydi. 1977de devrimci mücadeleye girdiðinde halkýnýn kurtuluþu için uzun, zorlu bir savaþ sürecine adým attýðýnýn bilincindeydi. 1977-79 yýllarý arasýnda Kars bölgesinde örgütsel faaliyette bulunan Dede, bu dönemde faþist milis güçlere karþý örgütümüzün gerçekleþtirdiði silahlý eylemlerde yer aldý. MHP Kars Ýl Baþkanýnýn cezalandýrýlmasý eylemine katýldý. 12 Eylül askeri darbesi koþullarýnda oligarþi tarafýndan tutsak edildi. 1986 yýlýna kadar Selimiye, Metris, Saðmalcýlar ve Erzurum Askeri Cezaevlerinde yattý. 1986 yýlýnda tutsaklýðý sona erer ermez pratik örgütsel faaliyet içinde yer aldý. THKP-C/HDÖnün 1991-93 yýllarý arasýnda gerçekleþtirdiði Mart Harekâtý (1991); Eylül Harekâtý (1992); 15 Mart Harekâtý (1993) içinde yer aldý. THKP-C/HDÖ Ýstanbul Ýl Komitesi üyesi olan Dede yoldaþ, bir þehir gerillasý olarak savaþýn tüm zorluklarýna ve olanaksýzlýklarýna raðmen üstlendiði görevleri yerine getirmede tereddüt etmedi. Ve Dedeyi her zaman Chenin þu sözleriyle anýmsayacaðýz: Ölüm, Nereden ve nasýl gelirse gelsin Silahlarýmýz elden ele geçecekse, Savaþ sloganlarýmýz kulaktan kulaða yayýlacaksa, Ve baþkalarý savaþ ve zafer naralarýyla Ve de makineli tüfek sesleriyle 432 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] Cenazelerimize aðýt yakacaksa Hoþ geldi, safa geldi. Sözün özü, o, Halkýn Devrimci Öncülerinden biriydi. YAÞASIN ÖNCÜ SAVAÞI TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ YAÞASIN HALK SAVAÞI HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ KURTULUÞA KADAR SAVAÞ! THKP-C/HDÖ 10 Mayýs 1993 THKP-C/HDÖ Zafer Bizim Olacaktýr! [Ankara Davasý Savunmasý] 433
Benzer belgeler
roni marguiles ve bu gidis iyi degil
1980 öncesinde sol içindeki silahlı çatışmalara birdenbire gelinmedi. Küçük küçük olayların
birikimi sonucu gelindi. Olaylar birikir, derken bir gün birisi silahı çeker ve sonuçta herkes
kaybeder.
...