infovet 142 - Infovet Dergi
Transkript
infovet 142 - Infovet Dergi
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ EKİM 2015 142 EDİTÖR İNFOVET EKİM SAYI 142 YAYIN TÜRÜ SÜRELİ YEREL SAHİBİ Mat Medya Tanıtım Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. MEHMET AKTOP GENEL KOORDİNATÖR Barış Kolgu [email protected] ADRES: İ.KARAOĞLANOĞLU CAD. YAYINCILAR SOK. NO: 10/4 34418 SEYRANTEPE / İSTANBUL TEL: 0212 324 50 56 0212 324 50 59 FAX: 0212 324 50 06 www.infovetdergi.com [email protected] Genel yayın yönetmeni Veteriner Hekim Yağmur Ağcaoğlu [email protected] Yazı işleri sorumlusu Veteriner Hekim gizem kutun [email protected] KATKIDA BULUNANLAR Prof. Dr. Ender Yarsan Prof. Dr. Hakan Muğlalı Veteriner Hekim Enikö Kiraly Avcı ART DİREKTÖR EBRU DERELİ [email protected] GRAFİK TASARIM EMEL VURAL [email protected] SOSYAL MEDYA SORUMLUSU BANU SAYINÇ [email protected] DANIŞMA KURULU PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ Prof. DR. AHMET ERGÜN Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU Yrd. Doç. Dr. Seval Çetİn DR. SAİT KOCA SÜLEYMAN ÖZTÜRK RENK AYRIMI ve BASKI Gezegen Basım San. Ve Tic. Ltd. Şti. 100 YIL MAHallesi MASSİT MATBAACILAR SİTESİ 2. CADDE GEZEGEN BİNASI NO: 202/A BAĞCILAR/İST Sertifika No: 12002 Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır. İNFOVET 04-05 VetERİNER Hekim YAĞMUR AĞCAOĞLU Türkiye geçtiğimiz ay bir kez daha kendine hayran bıraktı Geçtiğimiz Eylül ayında İstanbul’da, veteriner hekimliğe sonsuz katkıları bulunmuş bilim insanlarını ve veteriner hekimleri bir araya getiren 32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi gerçekleştirildi. Kongre vesilesi ile dünyanın dört bir yanından gelen misafir meslektaşlarımızı ağırlama fırsatını yakaladık. Biz ise İnfovet Dergi olarak, ev sahipliği yapma şansı böylesine güç olan bir organizasyonun medya sponsorluğunu üstlendik ve bu görevi onur ve mutlulukla yürüttük. Yerli-yabancı, tüm katılımcıları ağırlamanın tek kelime ile haklı gururunu yaşarken, Dünya Veteriner Hekimler Birliği (WVC) Başkanı Prof. Dr. Mvd Rene Carlson ve Dünya Sağlık Örgütü (OIE) Genel Müdür Yardımcısı Dr. Brain Evans yoğun programları arasında bize zaman ayırdı ve sorularımızı içtenlikle yanıtladı. Ekim sayımızda, önemli bilgilerle dolu sohbetimizi paylaşıyoruz. Her ay gerçekleştirdiğimiz yumurtacı ziyaretlerinde bu ay, yumurtacılık sektöründe birlik ve beraberlik ruhunun en derin yaşandığı Afyon ilindeydik. Üretici birliklerinin ve il teşkilatlarının bugüne kadar bu beraberlik ruhu ile hareket etmesinin sonucunda sektöre hakim pozisyonunu hiçbir zaman yitirmeyen Afyonlu üreticiler, doğru bilgilendirme ve birlik-beraberlik ruhu devam ettiği sürece her zorluğun altından kalkacaklarına inandıklarını belirttiler. Tüm bunların yanı sıra her ay olduğu gibi bu ay da dergimizde, sektördeki önemli organizasyonlara, gelecek etkinliklere ve güncel haberlere yer verdik; değerli hocalarımızın makalelerini sizlerle paylaştık. Umarız Ekim sayımız da keyifle okuyacağınız bir sayı olmuştur. Geçtiğimiz ay yayınladığımız BAF Premix Genel Müdürü Lokman Özturhan röportajımızda “Konya’da Toplam Üretim Nedir?” başlıklı kutumuzda 10 günde bir hayvandan alınan yumurta sayısı ile ilgili yaptığımız yanlışlıktan dolayı okuyucularımızdan özür dileriz. Sevgiyle kalın! Veteriner Hekim Gizem Kutun Buzağı idaresi Sütle besleme dönemi sırasında buzağıya gösterilecek olan ihtimam sütçülük işletmesinin en yoğun idari yönüdür. SAYFA 104 Kesim süreci, refah açısından nasıl geliştirilebilir? sayfa 138 “Avian Influenza etkisine karşın ayakta kalan kanatlı pazarı” sayfa 148 İÇİNDEKİLER 34 > BİYOGÜVENLİK UNSURLARI Kümes hazırlığı, altlık management’ı ve canlı aşılamalarda başarı Biyogüvenlik unsurları bir bütündür. Konu ele alınırken risk faktörlerinin her birinin gözden geçirilmesi ve her aşamada HACCP kavramının düşünülmesi gerekir. 36 > Yumurta tavuklarının refahını etkileyen yetiştirmeyle ilgili faktörlerin incelenmesi SAYFA 50 ANC A.Ş. Genel Müdürü İsmail Özdemir, CEO’lar Buluşması’nda Huvepharma® ile imzaladıkları işbirliğinden memnun olduklarını belirtti. Bu inceleme çalışmasında, yumurta tavuklarında yetiştirme şartlarına bağlı düşük refah ve düşük verimlilik ile ilgili risk faktörleri hakkında mevcut bilgiler özetlenmektedir. Bahsedeceğimiz tedbirler, yarkaların ve yetişkin yumurta tavuklarının refahının artırılmasında yararlı olacaktır. 42 > Vetaş Vetakademi Kampüs Toplantısı’nı St. Petersburg’da gerçekleştirdi Vetaş, “Bilimin Işığında VetAkademi Kampüs” programları ile 2014 ve 2015 yılında 1000’e yakın veteriner hekimi bir araya getirdi. 50 > BEYAZ ET SEKTÖRÜNÜN CEO’LARI DÜNYADA SÖZ SAHİBİ OLMAYA HAZIR SAYFA 104 Prof. Dr. Hakan Muğlalı, buzağı idaresinde yapılan küçük hataların dahi ölüme neden olabileceğini vurguluyor. 152 Kazakistan kısa bir süre önce çeşitli Orta Doğu ülkeleri ile arasında ihracat anlaşmaları imzalamıştır. Sütle besleme dönemi sırasında buzağıya gösterilecek olan ihtimam, muhtemelen sütçülük işletmesinin en yoğun idari yönüdür. Küçük hatalar bile genç buzağılarda ölüme neden olabilir. 124 > Birlik ve beraberliğin şehri; AfyonKARAHİSAR Toplam üretiminin % 80’ini ulusal iç pazara, % 20’sini ihracata gönderen Afyon, sektöre yön veren illerin başında olmayı sürdürüyor. 132 > YUMURTACI TAVUKLARDA DİYETE EKLENEN ORGANİK asitlerin sağlık ve performansa etkileri Organik asitler yumurtacı tavuklardaki sindirim sistemi sağlığı ve yumurta kalitesi açısından, performansın gelişmesi yönünde etkilidir. 138 > Kesim süreci, refah açısından nasıl geliştirilebilir? 2013 yılında kesimhane müfettişlerinin Türkiye’deki mezbahaneler üzerinde yapmış oldukları araştırmalar, kesimlerin büyük ölçüde hayvan refahına uygun yapılmadığını gözler önüne sermektedir. ANC A.Ş. ve Huvepharma®, Türk Kanatlı Sektörü’nün geleceğine damga vuracak imzanın ardından, beyaz et sektörü CEO’larını İstanbul’da önemli bir organizasyon çerçevesinde bir araya getirdi. 144 > VASKÜLER FRAJİLİTE, Karkas lezyonları ve düşük kalite 62 > Türkiye’nin gurur günü 148 > AvIan Influenza etkisine karşın ayakta kalan kanatlı pazarı Geçtiğimiz ay başarı ile gerçekleştirilen 32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi’nde birbirinden önemli isimler bir araya geldi. 92 > Salmonella kontrol altında aşı uygulamasına ek bir yöntem olarak probiyotiklerin kullanımı SAYFA 104 > Buzağı idaresi Kanatlılarda Salmonella kontrolü için başvurulan önemli teknolojilerden biri de, Salmonella türlerini yarışmacı olarak dışlama etkisi gösteren probiyotiklerin kullanımıdır. 96 > Kanatlılarda yaşanan aşılama başarısızlıklarında değerlendirilmesi gereken faktörler Düzgün bir şekilde yapılan aşılama programıyla birlikte iyi yönetim, beslenme ve biyogüvenlik hastalık olasılığını azaltacaktır. 102 > Korunmuş organik asit ve aromatik yağ: AGRACID-P Ticari koşullarda sağlık-bakım-beslemeye ilişkin alınacak çeşitli önlemlerle optimum yemden yararlanma değeri elde edilebilir. Kullanıma hazır besin maddeleri ve şekerler ile modern broylerlerin genetik büyüme potansiyeli hızlı büyümeye yol açmaktadır. Avustralya ve Güney Amerika dışında AvIan Influenza, dünya kanatlı endüstrisi için büyük bir sorun oluşturmaya devam ediyor. Bununla birlikte, Rabobank’ın en son Üç Aylık Kanatlı Raporu’na (3. Çeyrek) göre, kanatlı pazarı temellerinin sağlamlığını koruması endüstriye yarar sağlıyor. 150 > Brezilya kanatlı sektöründeki büyümenin itici gücü ihracat Yakın tarihli bir USDA GAIN raporunda Brezilya’nın, parasının değer kaybetmesi dolayısıyla daha yüksek olan ihracatların, sabit kalan yem maliyetlerinin ve yeni pazar fırsatlarının bir sonucu olarak büyüme yaşayacağı ileri sürülüyor. 152 > Kazakistan kanatlı ihracatı potansiyelini arttırıyor Ülkenin Kanatlı Yetiştiricileri Birliği’ne göre, Kazak kanatlı üreticileri gelecek birkaç yıl içinde ihracatlarının coğrafi alanını genişletmeyi hedefliyor. NOTLAR Yeni tebliğin öngördüğü sıcaklık, muhafaza ve nakliye gibi teknik ve hijyenik şartların sağlanması durumunda peynir her yerde satışa sunulabilecek. Kırmızı et fiyatlarında hala bir düşüş yok Bayramda kesilen kurbanlıkların, hayvan sahipleri ve kasaplarda et satışlarım durma noktasına getirdiğini belirten kasaplar; lokanta ve yemekhaneler dışında et alanın olmadığını kaydetti. Kasaplar, bayramın etkisinin en az 1 ay bir daha süreceğini ifade etti. Bayram öncesinde günde 50-100 kilo et sattığını söyleyen kasaplar, bayram sonrasında rakamın 20 kiloya kadar düştüğünü söyledi. Yetiştiriciler ise büyükbaş ve küçükbaş hayvan satışlarının bayram sonrası tamamen durduğunu anlattı. Öte yandan, kasaplardaki et fiyatları şaşırtmaya devam ediyor. Talep olmadığı halde, kırmızı etin kg fiyatının düşmemesi dikkat çekiyor. Tüketici, alternatif süt talebinde Euromonıtor’e göre, badem sütü gibi hayvansal kaynaklı olmayan süt alternatiflerinin küresel satışları arttı. Tüketici tarafından bitki kaynaklı oldukları için sağlıklı olarak algılandığını belirten Lousia Sabin, süt endüstrisinin bu tür bitkisel ürünlere kaybettiği pazar payını geri alabilmek için bu ürünleri kullanan tüketicilere yönelik fonksiyonel süt ürünleri üretmeleri gerektiğini söyledi. Günümüzde süt tüketimindeki düşüşün büyük bir kısmının negatif basından kaynaklandığını vurgulayan Sabin, genellikle kişilerin kendilerinin tanısını koyduğu laktoz intoleransı ve süt alerjilerinin de bunun bir kısmını oluşturduğunu kaydetti. Endüstrisinin, toplumun bu kesimine yönelik pazar payını toparlayabileceğini belirten araştırmacılar, diğer süt ürünlerinin satışlarının da yükseltilebileceğini vurguluyor. İNFOVET 08-09 Bakanlık peynir satışı ile ilgili kamuoyu için yeni bir açıklama yaptı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yürürlüğe giren Türk Gıda Kodeksi Peynir Tebliği ile ilgili olarak, söz konusu tebliğdeki peynir satışı konusunda yapılan düzenlemenin kamuoyuna doğru aktarılması ve yanlış yorumlanmasının önlenmesi için yeni bir açıklama yaptı. Tebliğin öngördüğü sıcaklık, muhafaza ve nakliye gibi teknik ve hijyenik şartların sağlanması durumunda peynir her yerde satışa sunulabilecektir. Peynir satışı yapmak isteyen perakendeciler, hazır ambalajdaki peyniri ambalajından çıkarıp gıda ile temasa uygun olarak üretilmiş başka bir ambalaj malzemesine koyarak daha küçük miktarlarda markette veya başka satış yerinde satışa sunabilirler. Etiketin tüketicinin görebileceği yerde bulundurulması gerekecek; ayrıca müşterinin talebi halinde tüm zorunlu etiket bilgileri tüketiciye sunulacak. Diğer yandan peynirler coğrafi işaret olarak tescil edilmiş adlarına göre piyasaya arz edilebileceği gibi coğrafi işaretten doğan haklara aykırı olmamak kaydıyla yöresel veya ülkesel adlarına uygun olarak da piyasaya arz edilebilecek. NOTLAR Gıda hijyeni ve teknolojisi alanındaki son gelişmeler tartışıldı 6. Ulusal Veteriner Gıda Hijyeni Kongresi 7-11 Ekim tarihlerinde Van’da gerçekleştirildi. Bu amaçla, iki günlük bilimsel program süresince yerli ve yabancı bilim insanlarının güncel konularda yaptıkları araştırmaların gerek sözlü gerekse poster bildiri olarak sunulması ve sonuçların tartışılması yanında bilimsel ve teknolojik gelişmelerin değerlendirildiği çalıştay veya özel oturumlara da yer verildi. Kongre katılımcıları, ülkemizin farklı üniversiteleri ile kurumlarından ve yurt dışından gelen konuşmacıları dinleme ve son gelişmeleri öğrenme fırsatı buldu. İki günlük yoğun bilimsel programın ardından hazırlanan sosyal program ile katılımcılara Van’ın tarihi ve doğal güzelliklerini görme ve yaşama fırsatı sağlandı, ayrıca misafirler Van Gölü kıyısında muhteşem bir Van Kahvaltısı yapma şansını yakaladılar. Bir kadın çiftçiyi eğitmek demek, gelecek nesilleri eğitmek demektir 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günüydü ve TZOB Genel Başkanı Bayraktar yaptığı yazılı açıklamada, “Son rakamlara göre, tarımda çalışan 5 milyon 998 bin kişinin % 47’si olan 2 milyon 842 binini kadınlar oluşturuyor. Buna rağmen, tarımda çalışan kadınların % 70’i ücretsiz aile işçisiyken, sadece % 17’si kendi nam ve hesabına çalışıyor. Tarımdaki kadınların % 93’ten fazlası kendi adına sosyal güvenlik sistemine kayıt değil. Erkeklerden çok daha fazla, hemen her gün 16-17 saat, evdeki işlerinin yanı sıra tarlada, bahçede, ahırda, ağılda çalışıyor. Kırsalda bu kadar büyük görev üstlenen kadın çiftçilerimiz, çoğu zaman geçmişten öğrendikleri geleneksel yöntemlerle üretime katkı sağlıyor” dedi. 1994 yılından bu yana BAĞKUR prim kesintisi yapılan Ziraat Odası’na da kayıtlı kadın çiftçilere geriye yönelik yapılandırma hakkı getirildi. Ukrayna Avrupa Birliği’nin üçüncü büyük tedarikçisi pozisyonuna yerleşti Ukrayna Avrupa Birliği Temsilcisi Konstantin Yeliseyev’e göre Ukrayna; Brezilya ve Tayland’dan sonra Avrupa Birliği’nin üçüncü büyük tedarikçisi noktasına ulaştı ve Yeliseyev konu ile ilgili şöyle konuştu: “Tarım ve Kırsal Kalkınma Genel Müdürlüğü’ndeki ortaklarımıza göre, bu yılın ilk dört ayında Avrupa Birliği’ne piliç eti tedarikinde en büyük üçüncü ithalatçı pozisyonuna geldik”. Yeliseyev sözlerine şunları ekledi: “bu büyük sıçrama iki büyük faktöre bağlı olarak gerçekleşti; Avrupa Birliği’nin kümes hayvanları konusunda Ukrayna’ya kapılarını açması ve Ukrayna’nın serbest ticaret koşullarını tek taraflı kabul edeceği anlamına gelse de Ukraynalı çiftçilerinin özerk ticaretle ilgi çabaları”. Yetiseyev, Ukrayna’dan en büyük kanatlı talebinin Hollanda ve Almanya olduğunu söyleyerek, bu yılın ilk dört ayında, bu ülkelere sırasıyla 2950 ve 2550 ton ithalat yapıldığını belirtti. NOTLAR Rusya için bir hamle daha yapıldı Batılı ülkelerde uyguladığı gıda ambargosunu bir yıl süreyle uzatan Rusya’dan gelen bir heyet, süt sektöründen firmaların da aralarından bulunduğu Türkiye’den ihracat yapmak isteyen gıda firmalarına ait işletmelerde incelemelerde yaptı. Rusya Federal Veteriner ve Bitki Sağlığı Gözetim Servisi Rosselhoznadzor ile varılan mutabakat uyarınca Türkiye’ye gelen heyet, süt işleme tesislerinde, süt hayvancılığı işletmelerinde, kırmızı ve beyaz et ile yumurta işletmelerinde incelemelerde bulundu. Rusya’dan dönen heyetin hazırlayacağı rapor doğrultusunda, işletmelere ilişkin kararın önümüzdeki dönemde açıklanması ve Türkiye’den Rusya’ya yapılacak ihracat konusunda yeni adımlar atılması bekleniyor. TIM verilerine göre, Türkiye’den Rusya’ya ihracat Ağustos ayında geçen yıla göre % 38 gerileyerek, 310 milyon dolarda kaldı. 2014 yılının ilk sekiz aylık döneminde 4.4 milyar dolar olan Rusya’ya ihracatımız ise bu yılın aynı döneminde 2.4 milyar dolara geriledi. Geçen yıl 6.7 milyar dolar olan Rusya’ya yıllık ihracatın da 2015 yılı sonunda 4 milyar doların altında kalmasından endişe ediliyor. Rusya’nın hazırlayacağı rapor doğrultusunda, işletmelere ilişkin kararın önümüzdeki dönemde açıklanması ve Türkiye’den Rusya’ya yapılacak ihracat konusunda yeni adımlar atılması bekleniyor. Türk Jinekoloji Derneği IV. Ulusal KongreSİ’ni gerçekleştirdi Veteriner hekimliği alanında ülkemizde düzenlenen en geniş katılımlı bilimsel toplantılar arasında öncü konumda bulunan Türk Veteriner Jinekoloji Derneği ulusal kongrelerinin altıncısını, 15-18 Ekim tarihlerinde Fethiye’de, gerçekleştirdi. Dernek, ilk kez 2003 yılında Konya’da başladığı bilimsel etkinlikler kapsamında bugüne dek beş ulusal ve bir uluslararası kongreyi başarıyla gerçekleştirerek bu alandaki yetkinliğini kanıtlamıştır. Çinli bilim adamları süt ve bebek mamalarında melamin tespitinde yeni yöntem geliştirdi Çin Bilim ve Mühendislik Akademisi Gıda Güvenliği Araştırma Merkezi araştırmacıları, melamin tespitinde altın nano parçacıkları (AuNP) ve UV-vis spektrometrenin kullanıldığı kolay ve kullanılır bir yöntem geliştirdiler. AuNP’lerin melamin ile kolayca birleştikleri belirlenen çalışmaya göre, melamin varlığı halinde kümelenen nano parçacıkları kırmızıdan mora dönüşerek kolay tespit imkanı sağlıyor. Sadece 15 dakika süren ve 2 ppm’e kadar tespit olanağı sağlayan yöntem ile sütte ve bebek mamalarında zararlı melamin tespiti gerçekleştirilebilecek. Çin’de protein içeriğini yükseltmek için melamin eklenmesinin yol açtığı skandalın ardından Avrupa’dan yüklü miktarlarda bebek maması alımları devam ediyor. Yetişkinlere zarar vermeyen melamin, bebeklerde böbrek taşlarının oluşumuna ve böbrek yetmezliğine yol açabiliyor. NOTLAR Yumurtaya eylül ayında % 15 zam Fiyat artışında en büyük etkenlerden biri dolar nedeniyle girdi maliyetlerindeki artış ve girdi maliyetlerinin en önemli ayağı olan yem fiyatları doların rekoruyla yükseldi. Yumurta Üreticileri Merkez Birliği Başkanı Hasan Konya, ‘Yem fiyatları da Dolar ve Euro’ya endeksli. Onların yukarı yönlü hareketi yem fiyatlarını da artırıyor. Ayrıca okulların açılmasıyla birlikte talepte de artış yaşandı. Talep çok olunca fiyatlar da yükseldi” dedi. Fiyatların yükselmesindeki diğer bir nedenin kuş gribi olduğunun altını çizen Hasan Konya, “Dünyada şu anda 42 ülkede kuş gribi yaşanıyor. Yaklaşık 4 ay önce Türkiye’de de hastalık görüldü. Bu yüzden 12 milyon 80 bin hayvan itlaf edildi. Bu itlaflardan önce 102 milyon hayvan vardı ve bu sayı yaklaşık 89 milyona kadar geriledi. Hayvan sayısı düşünce üretim de düştü” dedi. ABD’de ise kuş gribinden dolayı fiyatların yaklaşık 3 katına çıktığına değinen Konya, “Türkiye’de fiyat artışı bu kadar yüksek olmadı ve artık kuş gribi ile yaşamayı öğrenmesi gerekiyor” diye konuştu. Küçük kesimhanelere sıkı denetim Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, günde en fazla 5 hayvanın kesildiği küçük kapasiteli kesimhanelere yönelik yeni standartlar getirmek için harekete geçti. Yönetmeliğe göre, bu tip kesimhanelerde kesilen hayvanların karkaslarına, ölüm öncesi ve sonrası muayeneden geçtiğini kanıtlayan üçgen şeklindeki işaretinin konulması zorunlu kılacak. Sakatatlarda ise dikdörtgen şeklinde olan ve üzerinde kesimhanenin onay numarası, ülke bilgileri gibi detayların olduğu ‘tanımlama işareti’ eklenecek. Çalışmaya göre, buralarda kesilen hayvanların etleri ilçe sınırları dışına çıkamayacak. Kesilecek olan sığır cinsi hayvanlar en fazla 36 aylık olacak. Kesimhaneler, bulaşıcı hastalıklara karşı tüm önlemleri alacak. Nakil sırasında strese yol açmayacak önlemler alınacak. Kesimden önce ölen hayvanların etleri satışa sunulmayacak. Bu şartlara uymayanların belgeleri iptal edilecek. Günde en fazla 5 hayvanın kesildiği işletmelerde sağlık belgesi zorunlu oluyor. Veteriner ilaçlarında düzenleme çağrısı Uluslararası Hayvan Sağlığı Federasyonu IFAH-Avrupa tarafından organize edilen hayvan sağlığı konferansında, küresel gıda üretiminin % 20’sinin hayvan hastalıkları nedeniyle kaybedildiği, insanlarda görülen enfeksiyonların % 60’ının ise hayvan kaynaklı olduğu kaydedildi. Dünya Sağlık Örgütü veri tabanında 200’e yakın zoonotik, yani hayvandan insana geçebilen hastalığın tanımlandığını belirten IFAH-Avrupa Genel Sekreteri Roxane Feller, hızla büyüyen bir nüfusu beslemeyi başarabilmek için hayvan sağlığı endüstrisinin ilaçlarla ilgili ‘daha etkili bir düzenleyici çerçeveye’ acil ihtiyaç duyduğunu vurguladı. Veteriner ilaçlarında daha basit bir ruhsatlandırma sisteminin, yenilikçi veteriner ilaçlarının piyasaya ulaşması üzerindeki idari yükü önemli derecede azaltacağını kaydeden Feller, böyle bir sistemin yeni hastalık durumlarına hızla yanıt vermeye olanak tanıyacağını sözlerine ekledi. NOTLAR Matlı’dan eğitime bir büyük katkı dahA geldi Ülke genelindeki altı fabrikasında yılda 2 milyon ton hayvan yemi üreterek “Türkiye’nin Yemcisi” ünvanını alan ve yumurta üretimiyle de sektörün öncü firmaları arasında olan Matlı A.Ş. eğitime desteğe devam ediyor. Yaptırdığı okullar ve yurtlar ile eğitime katkı sağlayan Matlı A.Ş., veterinerlik fakültesi ile 10 yıldır devam eden işbirliğine bir yenisini daha ekledi ve Karacabey Meslek Yüksekokulu ile de eğitim konusunda işbirliği protokolü imzaladı. Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay ve Matlı A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Özer Matlı arasında Karacabey MYO kampüsünde imzalan protokolle, öğrencilerin Matlı firmaları bünyesindeki firmalarda üretim süreçlerinin inceleyebilmelerinin, Ar-Ge çalışmalarında ve üretim uygulamalarında teorik ve pratik destek alabilmelerinin önü açıldı, imza töreninde konuşan Matlı, “Türkiye’nin eğitim seviyesi yükseldikçe sorunları çözülecektir. Bir ilkokul sevdasıyla başlayan, fen lisesinden yurtlara kadar devam eden, temellerinde Matlı’nın imzası bulunan Karacabey Meslek Yüksekokulu’nun geride kalan 20 yılını ve bugün ulaştığı bu başarılı tabloyu görünce hem şehrim, hem ailem hem de ülkem adına mutlu oldum” dedi. Norveç’te su ürünlerin üretimi ekonomiye büyük önem katarken, su ürünleri için kullanılan antibiyotiklerin miktarı 1987’den itibaren % 99 oranda azalmış ve günümüzde kullanılan toplam antibiyotik miktarı sadece % 0.9 seviyesine düşmüştür. Norveç’te antibiyotik ile ilgili farkındalık model alınmalı AVUSTRALYA KANATLI HAYVAN ENDÜSTRİSİ GÜN GEÇTİKÇE BÜYÜYOR Avustralya Kümes Hayvanları Endüstrisi Örgütü’ne (APIA) göre 2010/2011 yıllarında kişi başı 44.3 kg olan tüketimin, 2015/2016 yıllarında 46.2 kg’a çıkması bekleniyor. Raporda, tüketimin artmasıyla verimlilik artışına ihtiyaç duyulduğu, böylelikle Avustralya’daki tavuk çiftliklerinde daha az yem ile besleme sonucu hayvanların kesim ağırlığına daha çabuk ulaşmalarının sağlandığı ve bunun da dolaylı olarak rekabeti doğurduğundan bahsediliyor. İNFOVET 16-17 Norveç’in büyükbaş ve kanatlı sektöründe antibiyotik kullanımı hızla azalırken, pet sektöründe antibiyotiğin önemi büyümekte. Norveç’in yeni istatistik araştırmalara göre, yerel hayvan yetiştiricileri tarafından kullanılan ilaçların sadece 1/10’u antibiyotik. Karada yaşayan gıda hayvanlarında kullanılan antibiyotikler 1995’ten bu yana % 38 düşüş göstermiş ve NORMVET tarafından 2014 yılında yayınlanan rapora göre hayvanların düşük antibiyotik tüketiminden dolayı ülkedeki kalıntı sorunu ve hayvanlarda yaşanan antibiyotik rezistans sorunu çok nadiren gözüken bir olay haline gelmiş. Veteriner Enstitüsü CEO’su Gudmund Holstad, “Hastalıklara karşı mücadeleyi profilaksi, sürekli kontroller ve dünya çapında yayılan salgın hastalıklar hakkında bilgimizi güncel tutmaya devam etmeliyiz. Daha az antibiyotik kullanarak hasta hayvanların takibine daha fazla zaman harcayarak ülkemizin hayvan sağlığını yükseltebiliriz” dedi. NOTLAR kasım etkinlikleri 1 - 5 Kasım 2015 Tu Youyou American Association for Laboratory Animal Science 66th National Meeting PHOENIX, USA 2 - 5 Kasım 2015 Conference on Methicillin-resistant Staphylococci in Animals: Veterinary and Public Health Implications CHICAGO, USA 2 - 6 Kasım 2015 Satoshi Omura 1st African Conference on Health Effects of Endocrine Disruptors: Challenges and Opportunities GÜNEY AFRİKA 4 - 6 Kasım 2015 Bioimaging-2015: 4th International Symposium in Applied Bioimaging - The pre-clinical challenge in 3D PORTO, PORTEKİZ William Campbell 8 - 11 Kasım 2015 8th Global Food Processing Summit and Expo DUBAI 12 - 15 Kasım 2015 Parazit araştırmacıları Nobel Ödülü kazandı Nobel Ödülleri’nin fizyoloji ve tıp alanında bu yılki ödül, sıtma ve kancalı kurt enfeksiyonlarına karşı yeni tedaviler geliştirilmesine yönelik çalışmalarından dolayı üç farklı bilim insanına layık görüldü. Kancalı kurt enfeksiyonları üzerine çalışan ve ödülü kazanan William Campbell ve Satoshi Omura, sıtma üzerine çalışmalarda bulunan Tu Youyou ile ödülü paylaşmaktan mutluluk duyduklarını belirtti. Nobel kurulu, “Parazitlerin neden olduğu hastalıklar binlerce yıldır insanlığın başına beladır İNFOVET 18-19 ve büyük bir küresel sorunu teşkil etmektedir. Paraziter hastalıklar, özellikle en yoksul toplumları etkileyen ve insan sağlığını-esenliğini bozan hastalıklardır. Bu yıl ise, en yıkıcı paraziter hastalıkların tedavisinde devrim niteliğinde olacak yenilikleri bize sunan çalışmalara ödülü vermeyi uygun gördük” açıklamasında bulundu. Bu üç bilim insanının, küresel sağlık üzerinde büyük bir olumlu etkisi olacak. Bu nedenle bizler de, Nobel Komitesi’nin doğru bir seçimde bulunduğuna inanıyoruz. 10th International Conference of Young Naturalists “From Biotechnology to Environmental Protection” ZIELONA GÓRA, POLONYA 16 - 27 Kasım 2015 Internal Medicine II UTRECHT 17 Kasım 2015 Animal Task Force 5th Seminar BRÜKSEL, BELÇİKA 24 - 26 Kasım 2015 Agrainnovate NİJERYA NOTLAR Matlı A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Özer Matlı, dünyanın ilk 250 büyük yumurta üreticisi arasında yer almış olmaktan da mutlu olduklarını belirtti. Tecrübe ve birikimle gelen başarı 2010 yılında üretime başlayan Burdan Yumurta, bugün yumurta üretim sektöründe sahip olduğu en üst teknolojiler ile dünyanın 250 büyük yumurta üreticisinin arasına girmeyi başardı. B urdan Yumurta markasıyla sektörünün önemli üreticilerinden birisi olan Matlı AŞ dünyanın ilk 250 büyük yumurta üreticisi arasına girdi. WATT Global Media tarafından ABD’de yayınlanan Poultry International Dergisi’nin Ekim sayısında yapılan değerlendirmede, “Matlı bir hayvan yemi markası olan Proyem’in sahibi. Bu şirket aynı zaman- İNFOVET 20-21 da sofra yumurtası da üretiyor. Matlı’nın amacı 2020 yılı itibariyle yıllık 2 milyar yumurta üretmek. Matlı ürünlerinin % 40’ını aralarında Irak, Umman ve Azerbaycan’ın da olduğu ülkelere ihraç ediyor” ifadeleri kullanıldı. Son teknoloji üretim ve gıda güvenliği Matlı A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Özer Matlı, “25 yıl- lık profesyonel yem üretme tecrübe ve birikimini yumurta üretimine de taşıdık. Bu yıl kuruluşunun 5. yılına ulaştığımız Burdan Yumurta kısa süre içinde kendisini kanıtlamış ve sektörün öncü firmalarından biri olmayı başarmıştır. Dünyanın ilk 250 büyük yumurta üreticisi arasında yer almış olmaktan da mutluyuz” dedi. Yemde olduğu gibi yumurta üretiminde de son teknolojiyi kullandıklarını ve gıda güvenliği konusuna en üst düzeyde özen gösterdiklerini vurgulayan Özer Matlı, “Burdan Yumurta üretim tesisinde, 640 bin adet civciv ve 2 milyon 150 bin tavuk kapasitesine sahibiz. Yeni yapılan civciv kümesi yatırımımızla da % 12’lik civciv kapasitemiz artacak. Yeni civciv kümesimizle kümeslerimizde genç hayvan sayısı yüksek olacağı için artan ürün talebini daha rahat karşılayabileceğiz. Burdan Yumurta üretim tesislerinde, hayvanların sağlıklı bir ortamda yaşamaları için üst düzey biyogüvenlik tedbirleri ile birlikte otomasyon sistemleri uygulanıyor” açıklamasını yaptı. Matlı, Burdan Yumurta’nın gıdada dünya çapında geçerliliğe sahip “Global Gıda Güvenliği Standardı British Retail Consortium (BRC)” belgesi ile TSE ve Diyanet İşler Başkanlığı’ndan alınan “helal yumurta” belgesine de sahip olduğunu sözlerine ekledi. NOTLAR Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ender Yarsan Apiterapinin önemi Arı Çalıştayı’nda vurgulandı Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği öncülüğünde organize edilen “Arı Çalıştayı (Vet-Arı2)” 23-24 Ekim 2015 tarihlerinde Ankara’da başarıyla gerçekleştirilmiştir. Ç alıştayın teorik kısmı Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Satı Baran Konferans Salonu’nda; uygulama kısmı ise Kalecik’te profesyonel anlamda arıcılık yapılan DogalBal İşletmesi’nde gerçekleştirilmiştir. Programın teorik kısmında Gülhane Askeri Tıp Akademisi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Tanyüksel tarafından “Apiterapi” İNFOVET 22-23 başlıklı bir sunu yapılmıştır. Bu kapsamda olacak şekilde; ülkemizde ve dünyada “Apiterapi” ile ilgili uygulamalar, yasal mevzuat anlatılmış; sağaltım amacıyla kullanılan arı ürünleri konusunda da kapsamlı bilgi verilmiştir. Çalıştayın ikinci günü ise Ankara ili Kalecik ilçesinde profesyonel anlamda arıcılık yapılan DogalBal İşletmesi ziyaret edilmiştir. Burada da işletme sahipleri Nezaket Osan ve Tahsin Osan tarafından katılımcılara uygulamalı eğitim sunulmuştur. Çalıştay kapsamında arı ürünlerinin tedavide kullanım boyutu “Apiterapi” ile ilgili teorik bilgiler sunulmuştur. Teorik bilgilerin yanı sıra uygulamaya dönük olarak, bölgemizde profesyonel anlamda arıcılık yapan bir işletmede arıcılığın uygulanmasına yönelik detaylı bir bilgilendirmenin yapılmış olması oldukça önemlidir. Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ender Yarsan, bu alanda çalışmayı düşünen öğrencilere son derece faydalı olacağına inandıkları bu çalıştayın düzenlenmesinde emeği geçenlere, çalıştaya bilimsel anlamda katkı sağlayan bilim insanlarına ve maddi anlamda destek veren kurum ve kuruluşlara teşekkür etti. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer HOCAMIZ HAKKINDA Dolu dolu geçen 45 yılın ardından Veteriner hekimlik mesleğine yarım asra yakın emek vermiş ve katkıda bulunmuş olan değerli hocamız Prof. Dr. Şakir Doğan’ın 19 Ekim 2015 tarihinde emeklilik töreni için bir araya gelindi. U zun yıllar veteriner hekimlik camiasına ve dolayısıyla insanlığa büyük katkılarda bulunmuş olan değerli bilim insanı ve hocamız Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer 14 Temmuz 2015 tarihinde emekli oldu. İNFOVET 26-27 Hocamız için Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Satı Baran Konferans Salonu’nda düzenlenen emeklilik törenini birbirinden önemli isimler onurlandırdı. Hocamıza huzur ve sağlık dolu günler diliyoruz Klasik müzik dinletisi eşliğinde başlayan emeklilik töreninde, Tekirdağ Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Tamer Dodurka mini bir konferans verdi. Hocamızın uzun özgeçmişine kısa bir göz atmak amacıyla “Hocamızı Tanıyalım” adlı bir sunum gerçekleştirildi. Serbest kürsünün ardından tören ikramlar eşliğinde son buldu. Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer Hocamıza yaşamının bu yeni döneminde ailesiyle birlikte sağlık ve huzur dolu günler diliyoruz Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer, 1948 yılında Yozgat Çayıralan’da doğdu. 1970 yılında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ni bitirdi. 1971 yılında Yem Maddeleri ve Hayvan Besleme Kürsüsü’nde asistan olarak göreve başladı. Mayıs 1976’da doktor; Kasım 1981’de doçent; Mart 1988’de profesör oldu. Hollanda, Danimarka ve Avusturya’da konusu ile ilgili çalışmalarda bulundu. Kurucu öğretim üyesi olarak görev yaptığı Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde değişiklik kademelerde yöneticilik yaptı. Ulusal ve uluslararası dergilerde 100’ü aşkın makalesi ve kitabı bulunmaktadır. Halen Veteriner Hekimler Derneği’nin genel başkanıdır. Evli ve iki çocuk babasıdır. NOTLAR İnterhas, 32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi’ndeydi İnterhas Hayvan Sağlığı, 32.Dünya Veteriner Hekimliği Kongresinde, çeyrek yüzyıllık sektör tecrübesiyle ülkemizi başarıyla temsil etti. Ümit Gölge, Gürcan Öner, Mustafa Eker, Tamer Dimrilli (Soldan sağa) Veteriner hekimlik alanında uluslararası düzeyde gerçekleştirilen bu büyük bilimsel organizasyonda İnterhas Hayvan Sağlığı’nı temsilen Satış Müdürü Mustafa Eker, Pazarlama Müdürü Gürcan Öner, İstanbul Bölge Temsilcileri Tamer Dimrilli, Ümit Gölge ve Merkez Temsilcisi Aygenç Yüksel görev aldı. H ayvan sağlığı, hayvan yetiştiriciliği ve halk sağlığı alanında faaliyet gösteren uluslararası ve ulusal kuruluşların temsilcileri, yerli ve yabancı akademisyenler, meslek kuruluşları temsilcileri, sektörle ilgili yerli ve yabancı firmaların temsilcileri ve veteriner hekimlerden yaklaşık bin beş yüz kişinin katıldığı 32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi’nde İNFOVET 28-29 180 sözlü, 400 poster sunumu yapıldı ve en son bilgiler ışığında bilimsel toplantılar tertip edildi. Hayvan sağlığı ve refahı, zoonotik hastalıklar, gıda hijyeni, antimikrobiyal direnç ve veteriner hekim eğitimi konularında dünyadaki gelişmelerin ele alınıp değerlendirildiği 32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi’nin ana teması “Sürdürülebilir Hayvanİnsan Sağlığı ve Refahı” idi. İnterhas, büyük bir sorumluluğu başarı ile taşıyor 4 gün süren kongre süresince katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği İnterhas standında, yerli ve yabancı konuklara tanıtım broşürleri ve çeşitli promosyonlar verildi; şirket ve İnterhas ürünleri hakkında bilgilendirmeler yapıldı. Bu görüşmeler sırasında İnterhas Hayvan Sağlığı kongre standını ziyaret eden yabancı konukların pek çoğu, GMP standartlı ve Avrupa orijinli, hepsi birbirinden değerli İnterhas ürünlerini kendi ülkelerinde de kullandıklarını belirttiler. Bu bilgiler, İnterhas Hayvan Sağlığı’nın ülkemizde ne kadar önemli bir görev üstlendiğinin ve ne kadar büyük bir sorumluluk taşıdığının da kanıtı oldu. İnterhas Hayvan Sağlığı, çeyrek yüzyılı aşkın süredir otuza yakın kaliteli aşı ve ilacı yurdumuzun dört bir köşesinde büyük bir çaba ve özveri ile hizmet veren değerli veteriner hekimlerimizin istifadesine sunuyor olmaktan büyük mutluluk duymaktadır. İnterhas Hayvan Sağlığı, sürdürülebilir hayvan-insan sağlığı ve refahı için üzerine düşen görevi her zaman olduğu gibi bundan sonra da, aynı sorumluluk anlayışı ile sürdürmeye devam edecektir. NOTLAR İzgören, Hastavuk’la yeniden Susurluk’ta Balıkesir Susurluk Belediyesi ve HasTavuk ortak organizasyonu ile 13 Ekim 2015 salı akşamı tüm Susurluk halkına “Gazete Kağıdından Paraşüt Yapmak” semineri gerçekleştirildi. İNFOVET 30-31 B inin üzerinde katılımın geçekleştiği seminer, kişisel gelişim üzerine çeşitli kitaplar yazan ve danışmanlık yapan Ahmet Şerif İzgören tarafından Susurluk Park Kültür Salonunda gerçekleşti. Seminere Susurluk Belediye Başkanı Hüseyin Hızlıoğlu, Belediye Başkan Yardımcıları Celal Kır, Hüseyin İçöz, İlçe Jandarma Komutanı Vedat Kılıç, İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Güngör, Balıkesir Üniversitesi, Susurluk Meslek Yüksek Okulu Müdürü İsmail Aytekin ile semineri düzenleyen HasTavuk firması Satınalma Müdürü Müfit Yavuz, Halkla İlişkiler Müdürü Bircan Özkan ve İnsan Kaynakları Müdürü Özcan Erdem katıldı. Bazen izleyicileri güldüren, bazen hüzünlendiren, bazen duygusallaşıp gururlanarak tüyleri diken diken eden yaşanmış hikayeleri ve hayattan kesitlerle dinleyicileri etkileyen İzgören, yoğun ilgi ve alakanın olduğu bir Susurluk seyircisi karşısında konferansını tamamladı. HasTavuk’la uzun yıllara dayalı ilişkiler çerçevesinde Susurluk halkını tanımaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, HasTavuk’un bulunduğu bölgelere kattığı değer ve destek için teşekkür etti. Susurluk Belediye Başkanı Hüseyin Hızlıoğlu, program sonunda Ahmet Şerif İzgören’e ve organizasyonu gerçekleştiren HasTavuk’a çiçek takdim ederek teşekkürlerini iletti. Aydınlatıcı, eğitici ve öğretici bilgiler Konferansın sonunda izleyiciler için açılan stantta kitaplarını imzalayan Ahmet Şerif İzgören, Susurluk izleyicisini çok sevdiğini ve sıcak bir atmosferde uzun zamandır tanıştığım dostlarımla sohbet edercesine programını tamamladığını söyledi. Aydınlatıcı, eğitici ve öğretici bilgiler vererek, yaşamımızda karşılaşacağımız zorlukların üstesinden nasıl gelmemiz gerektiği konusunda ışık tutan, başarıların, hedeflerin hayata geçirilebilmesi için planlamanın, eyleme dökmenin, vazgeçmeden hayallerin peşinden koşmanın önemine değinen Ahmet Şerif İzgören’e teşekkürler. NOTLAR Mesleki anlamda bir ihtisas derneği Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ender Yarsan Veteriner Hekim Arif Özkan, Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği adına bir konuşma gerçekleştirdi. Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği’nin 8. Olağan Genel Kurulu 19 Eylül tarihinde TEDAŞ Genel Müdürlüğü Misafirhanesi’nde gerçekleştirildi ve Prof. Dr. Ender Yarsan başkan seçildi. Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği’nin kuruluş amacına uygun çalışmalar yapması temennisiyle, yeni seçilen Yönetim Kurulu’na faaliyetlerinde başarılar dileriz. V eteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği’nin 8. Olağan Genel Kurulu’nda, Dernek Yönetim Kurulu asıl üyeliklerine Prof. Dr. Ender Yarsan, Doç. Dr. Levent Altıntaş, Yrd. Doç. Dr. Hüsamettin Ekici, Dr. Begüm Yurdakök ve Araş. Gör. F. Gönül Aydın seçildi. Genel Kurul Programı İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile başladı. Dernek Başkanı Prof. Dr. Ender Yarsan açılış konuşmasını yaptıktan sonra Genel Kurul çalışmaları başladı. Bu kapsamda, faaliyet raporunun, denetim raporunun ve mali raporun İNFOVET 32-33 sunulması ve ibrasının ardından; katılımcılar tarafından ileriye dönük dilek ve temenniler ifade edildi. Daha sonrasında 20152018 döneminde görev yapacak Yönetim ve Denetim Kurulları için seçimler yapılmıştır. Genel Kurul çalışmaları şu gündem ile tamamlandı: > Divan Heyeti’nin Seçilmesi > Yönetim ve Denetim Kurulu Faaliyet Raporlarının görüşülmesi ve aklanması > Üyelik aidatlarının yeniden belirlenmesi > Yeni Yönetim ve Denetim Kurullarının Seçilmesi > Bütçe Taslağının Görüşülmesi ve Kabulü > Dilek ve temenniler, kapanış > Öğle yemeği Genel kurula; Ankara ve dışından olacak şekilde üyeler katılım sağladı; bunun yanı sıra VİSAD adına Genel Sekreter Musa Arık ile ilaç firması temsilcileri de toplantıya iştirak ettiler. Genel Kurul, dernek üyelerinin de yeterli katılımıyla başarılı şekilde tamamlandı. Genel Kurul programının ardından; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Veteriner Sağlık Ürünleri ve Halk Sağlığı Daire Başkanlığı’ndan Çalışma Grup Sorumlusu Veteriner Hekim Arif Özkan tarafından “Veteriner Sağlık Ürünlerinde İyi Üretim Uygulamaları (GMP) ve Güncel Mevzuat” başlıklı bir sunu yapıldı. Karşılıklı soru-cevap ve değerlendirmeler katılımcılar için son derece faydalı oldu. Mesleki anlamda bir ihtisas derneği olan Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği’nin kuruluş amacına uygun çalışmalar yapması temennisiyle, yeni seçilen Yönetim Kurulu’na faaliyetlerinde başarılar dileriz. BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ BİYOGÜVENLİK UNSURLARI Kümes hazırlığı, altlık management’ı ve canlı aşılamalarda başarı Biyogüvenlik unsurları bir bütündür. Konu ele alınırken risk faktörlerinin her birinin gözden geçirilmesi ve her aşamada HACCP kavramının düşünülmesi gerekir. Kümes hazırlığı bölümünde dezenfeksiyon dışında iki unsur önemli rol oynar. Bunlar altlık ve su hatlarıdır. B iyogüvenlikteki amacımız sağlıklı bir üretim yapabilmektir. Bunun da en temel unsuru bağışıklık olup, İyi bir bağışıklığın elde edilebilmesinde aşağıdaki faktörler önemli rol oynar. kümes kanatlı aşı İNFOVET 34-35 1. Kümes hazırlığı 2. Kanatlılar 3. Aşı ve uygulama şekli Kümes hazırlığı bölümünde dezenfeksiyon dışında iki unsur önemli rol oynar. Bunlar altlık ve su hatlarıdır. Dezenfeksiyon ve ürün seçim kriterleri, uygulama şekli ve vb. hususlarda arzu edilecek olursa yardımcı olunacaktır. Altlık kalitesi, zeminde kullanılan miktar, herhangi bir kalıntının olmaması ve enfeksiyon etkenlerinden ari olması, civcivin kümeslenmesinden itibaren sağlayacağı bağışıklık için gereklidir. Altlık örneklerinden yapılan analizlerin kayıt altına alınması ve varsa düzeltici faliyetlerde bulunulması, civcivin elde edeceği performansa direk katkı sağlar. Kümes hazırlığında önemli bir diğer unsur da su hatlarının temizliğidir. Sürünün kesime gönderilmesinden sonra hatlardaki organik ve mineral kalıntılar temizlenmeli, oluşan tıkanıklıklar giderilmedir. Nipellerde ya da askılı suluklarda oluşacak tıkanıklıklar, sürünün sosyal yaşamı düşünüldüğünde aşılamalarda bir kısım hayvanın yeterli aşı suyunu alamaması ile sonuçlanacak ve sürüde homojen olmayan bir bağışıklığın gelişmesine neden olacaktır. Yapılan hazırlıkların bir basamak sonrasında, yapılan işlemlerin performansa etkisinin ne olacağının düşünülmesi gerekir. Temizlik işlemlerinde mineral asit kullanılması durumunda hatlarda kalıntı kalsa bile, hayvanların su tüketimine olumsuz etkisi olmayacaktır. Organik 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 Soğuk su aşının aşının korunmasını iyileştirir 63 10 1 2 pH 7 80 50 pH 5 Saatler 32 6 3 32 5 4 Aşının korunması (1 saatte, %) Aşının korunması (%) Asidik pH, aşının korunmasını azaltır 60 40 20 0 20 25 Su ısısı (oC) 30 35 asitlerde doz aşımı yada kalıntının kalması su tüketiminde aksaklıklara neden olabilecektir. Bu tip olumsuzlukların engelenebilmesi için uygulamadan sonra hatların duru suyla iyi yıkanması gerekir. Aşılama Bağışıklığın Garantisi Değildir Aşıların tam bir bağışıklık sağlayabilmesi için hazırlama ve kullanılmaları sırasında etkinliklerini kaybetmemeleri lazımdır. Bu tip riskler içme suyu ya da sprey aşılamalar sırasında oluşur. Aşılamanın başarılı olabilmesi rutin olarak yapılan su sanitasyonu ile başlar. Organik ve mineral kalıntılar aşı titresinin oluşmasına olumsuz yönde etki yapar. Üretim sırasında mineral asitlerin içme sularında kullanılması durumunda oluşacak asidik pH (3.5-4.0) salmonella ve E. coli gibi bakterilerin üremesini engellemede büyük katkı sağlayacaktır. Acı tat bırakmadan pH’nın düşürülmesi, civcivlerin kümeslendiği günden itibaren kullanılabilir ürün olması, kolayca çözünmesi ve tortu bırakmaması ve GRAS (Genel olarak güvenli ürün) olarak sınıflandırılmış olması, aşılamalardan önce stresin oluşmaması bakımından önemlidir. Mineral asit yada organik asit kullanılması durumunda doz uygulaması suyun alkalinitesine göre yapılmalıdır. Aşı hazırlanımı öncesinde kullanılacak suyun ılık yada sıcak olmaması, virus titresinin korunması amacıyla stabilizatör katıldıktan sonraki pH değeri bağışıklık açısından önemlidir. Bu değer 7.4-7.8 aralığında olmalıdır. Aşının korunabilmesi için mevcut tehditler oksitleyiciler, düşük tonisite soğuk ve pH dengesizliğidir. Klor gibi oksitleyiciler tipik olarak sularda bulunurlar ve musluk suları için tedbir alınmazsa aşılar için zararlı elementlerdir. pH seviyesinin den- geli olmaması, canlı aşıIarı tahrip eder. pH seviyesinin asidik yada alkali olmasından çok optimal seviyeden oluşacak sapmalar hızlı şekilde aşının inaktivasyonunu oluşturur. Musluk suyunun pahalı bir alternatifi olan distile suda da pH tehlikesi mevcuttur. Tonisite yada ozmolarite, çözünen konsantrasyon ölçüsüdür. Solüsyon elektrolitler bakımından fakirse ‘’hypotonik’’ olarak isimlendirilir. Ticari sularda tonisite riski olabilir. Hypotonik solüsyonlarda, aşı hücreleri elektrolit dengesini sağlayabilmek için membranları ile suyu absorbe ederek adapte olmaya çalışırlar. Bu durum hücrelerin yırtılmasına ve gereksiz aşı hücre artıklarının oluşmasına neden olacaktır. İçme suyu aşılamalarındaki en önemli sorunlardan biri de, tüketim süresidir. Bu süre ne çok az ve nede fazla olmalıdır. Ortam ısısı bu sürenin oluşmasında etkili olacağından dikkat edilmelidir. Hayvanların büyük bir bölümünün aşı suyunu içip içmediğinin kontrolu yapıldığı taktirde doğru süre tayini yapılabilecektir. Spray aşılamalardaki tehditler ise; kümes ortamının tozlu olup olmaması, loş olmaması, hayvanların yatar pozisyonda olmaması, suyun pH’sı, tonisitesi, sıcaklığı, oksitleyiciler, nadirde olsa hedef doku sorunları, aşı parçacıklarının hızlı dehidrasyonu, aşı parçacıklarının büyüklük ve miktarı, nozzle basıncında oluşabilecek değişikliklerdir. Aşı partiküllerinin hayvanlar tarafından görülememesi ve kullanılan stabilizatörün spektrumunun yeterli olmaması da diğer sorunlardandır. Spekrumu yeterli ürünün stabilizatör olarak kullanılması, her tür ışık kaynağında hayvanların partikülleri daha iyi görmelerine ve dolayısıyla partikülleri toplamasına neden olacaktır. Bu da sprey aşılamalardan beklenen faydayı sağlamada yardımcı olacaktır. Her türlü öneri ve düşüncelerinizi bizimle paylaşırsanız, gerekli araştırmalar yapılarak sizlere Infovet aracılığıyla ya da direk olarak ulaşılabilecektir. rta Biyogüvenlik, sigo dbirli te ni ya poliçesi gibidir, a zıd Ya r. dı bir yatırım ıdır. al nm la gu uy ı, kalmamal Saygılarımızla, REFARM A.Ş. www.refarm.com.tr m.tr rm.co biyoguvenlik@refa işimiz Biyogüvenlik bizim Kanatlı Sağlığı Köşesi Yumurta tavuklarının refahını etkileyen yetiştirmeyle ilgili faktörlerin incelenmesi-1 Bu inceleme çalışmasında, yumurta tavuklarında yetiştirme şartlarına bağlı düşük refah ve düşük verimlilik ile ilgili risk faktörleri hakkında mevcut bilgiler özetlenmektedir. Bahsedeceğimiz tedbirler, yarkaların ve yetişkin yumurta tavuklarının refahının artırılmasında yararlı olacaktır. Yazarlar: Andrew M.Janczak Hayvan Refahı Araştırma Grubu, Üretim Hayvanı Klinik Bilimler Anabilim Dalı, Veterinerlik ve Biyolojik Bilimler Fakültesi, Norveç Yaşam Bilimleri Üniversitesi (NMBU), Oslo, Norveç Anja B.RIber Hayvan Bilimleri Anabilim Dalı, Aarhus Üniversitesi, Tjele, Danimarka İNFOVET 62-63 www.gunesliasi.com.tr Y umurta tavukları, gaganın kesilmesine bağlı akut ve kronik ağrı, strese ve bunalıma yol açabilecek abartılı korku hali, yem kaynaklarının yerini bulmada güçlükler sonucu giderek zayıflama ve susuz kalma olasılığı, boş ortamın neden olduğu isteksizlik ve sıkıntı hali, tüy gagalama, kanibalizm, ayak lezyonları ve kemik kırılmaları gibi birçok refah problemiyle karşılaşabilmektedir. Avrupa’da, geleneksel kafes dışı sistemlerde barındırılan yumurta tavuklarının oranı dünyanın diğer bölgelerine kıyasla yüksektir. Dolayısıyla çeşitli refah problemlerinin boyutu ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir; zira barınma sisteminin türü, acı çekme riskini etkilemektedir. Daha genel olarak, bu refah problemlerinin pek çoğu yarkaların yetiştirdiği ortamdan etkilenmektedir. Bu nedenle, bu makalede yumurta tavuklarında yetiştirme koşullarına kadar dayandırılabilecek refah problemlerinin üzerinde durulmaktadır. Kanatlı refahı üzerindeki etkileri bakımından incelenen faktörler arasında, gaga kesme, barındırma türü, gelişmiş kafes imkanları, zenginleştirilmiş kafesler, besleme, sürü yoğunluğu, sürü boyutu, ses ve ışık seviyeleri, gazların konsantrasyonu, yetiştirme tesislerinden üretim tesislerine transfer yaşı, yetiştirme ve üretim tesisleri arasındaki benzerlik, personelin yetkinliği ve kanatlı cinsi ile çevre arasındaki etkileşimler yer almaktadır. Bu inceleme çalışmasında, Avrupa Birliği mevzuatına göre barındırılan yetişkin yumurta tavuklarında zayıf refah koşullarının yetiştirmeyle ilgili risk faktörlerinin özetlenmesi amaçlanmaktadır. Mevcut bilgideki boşlukların tespit edilmesi amaçlanmakta ve yetiştirme koşullarının iyileştirilmesi suretiyle kanatlı refahını artırmaya yönelik stratejiler öne sürülmektedir. Bu çalışmanın iki ana sonucu, uygun genetik materyalin kullanılması için girişimlerde bulunulması ve mümkün olan durumlarda gaga kesme uygulamasının sınırlandırılması gerektiğidir. Bunların yanı sıra, yetiştirme sistemi uygun altlık maddelerine, tüneklere ve yeme sürekli erişim sağlamalı ve yetişkin kanatlılar için kullanılan barındırma sistemine mümkün olduğunca benzer olmalıdır. Son olarak, yarkalar 16 haftalık olmadan önce üretim tesislerine taşınmalıdır. Bu incelemede özetlenen tedbirler, yarkaların ve yetişkin yumurta tavuklarının refahının artırılmasında yararlı olabilir. GİRİŞ Son yıllarda, yüksek refah standartları kullanılarak üretilmiş kanatlı ürünleri talep eden müşterilerin sayısı giderek artmaktadır. Avrupa Birliği’nde yumurta tavuklarının barındırılması için geleneksel kafeslerin kullanımının 2012 yılında yasaklanması ve California’da geleneksel kafeslerde tutulan kanatlıların ürettiği yumurtaların satışının 2015 yılında yasaklanması bu trendi gözler önüne sermektedir. Giderek kabul görmekte olan, faydacılık, hayvan hakları ve etmen odaklı görüşlerin sentezine dayalı etik argümanlar hayvanların gereksiz yere acı çekmekten korunması gerektiği görüşünü desteklemektedir. Ayrıca, hayvanların sağlığını ve ihtiyaçlarını keşfetmeye yönelik araştırmaların, çeşitli uygulamalara ilişkin etik gerekçelerin açıklanmasıyla birlikte, yetiştirilen hayvanlara nasıl davrandığımıza ilişkin kararları uygulamak için alınan kararların eğitim temelli olmasını sağlamak fikri giderek daha açık bir hal almaktadır. Yumurta tavuklarında görülen refah problemlerinin büyük bir bölümü, yarkaların kuluçkadan başlayarak yetiştirme sisteminden yumurtlama sistemine taşındıkları 15-18 haftalık yaşa kadar olan dönemdeki yetiştirilme yönteminden etkilenmektedir. Problemlerin birkaç tanesinin yetiştirme dönemine özgü olmasına karşın, bazı problemler ise zamanla artarak, yumurtlama dönemi boyunca refahı büyük ölçüde etkilemektedir. İlk deneyimin, istenmeyen anormal davranışlar da dahil olmak üzere davranış gelişimi üzerinde uzun süreli etkileri olduğu etraflı bir şekilde belgelenmiştir. Yumurtacı civcivler, hayatlarının ilk 24 saatlik evresinde gagalamaya, uygun gıdaları ve gagalanacak maddeleri öğrenmenin yanı sıra türdeşlerini tanımaya ve insanlardan ve bilinmeyen nesnelerden korkuya bağlı bir sakınma geliştirmeye başlarlar. Tünek kullanımı birkaç günlükken başlar. Bu durum, kanatlıların uygun yem arama ve gagalama davranışını, potansiyel stres etkenlerine duyarlılığını ve belirli bir üretim ortamında dolaşma kabiliyetini etkileyebilecek olan üretim ortamına adaptasyonları için ilk yetiştirme ortamının önemini vurgulamaktadır. Yetiştirme aşamasında refah problemlerinin gelişmesi, yumurtlama döneminde de refah problemlerinin habercisi olabilmektedir. Örneğin, tüy gagalama yetiştirme döneminde başlamadığında, yumurtlama döneminde tüy durumu daha iyi olmaktadır. Bu durum, 17 ila 20 haftalıkken artan tüy hasarının ileride yumurtlama döneminde ciddi tüy hasarının başlangıcıyla ilgili olduğu gözlemiyle de desteklenmektedir. Tüy hasarı olmayan yetiştirme sürülerinin % 71’i yumurtlama döneminde de tüy gagalama problemleri olmadan devam ederken, yetiştirme döneminde tüy gagalamanın kaydedildiği sürülerde yumurtlama döneminde tüy gagalama problemlerinin devam etme riski % 90’dır. Bir günlük civcivlerde akut ağrıya neden olan gaga kesme gibi bazı refah problemleri civcivlere hastır; ancak çoğu refah güçlüğü birbirleriyle bağlantılıdır ve kanatlıları hem yetiştirme hem de üretim aşamalarında etkileyebilmektedir. Yetiştirme sisteminden yumurtlama sistemine geçişin korkuya, strese, zayıflamaya ve susuzluğa sebep olması durumunda, yetiştirme sistemi yetişkin kanatlıların refahını doğrudan etkileyebilmektedir. Üretim sistemi yetiştirme sisteminden çok farklı olduğunda bu durumun görülme ihtimali daha yüksektir. Tüy gagalama, Kanatlı Sağlığı Köşesi ların kafes dışı üretim sistemlerinde yetiştirilmesinde etkili olan birçok faktör dahil olmak üzere, iyi anlaşılmamış olan konuların belirlenmesi amaçlanmaktadır. Son yıllarda, yüksek refah standartları kullanılarak üretilmiş kanatlı ürünleri talep eden müşterilerin sayısı giderek artmaktadır. kanibalizm, ayak lezyonları ve kemik kırıkları gibi refah problemlerinin bazıları yaşla birlikte artabilir ve yetişkin yumurta tavuklarında en bariz şekilde görülebilmektedir. Karmaşık bir zenginleştirilmiş kümes sisteminde gezinmenin zorluklarında da bu durum kesinlikle görülmekte ve üretilen yerlere bırakılan yumurta oranının yüksek olmasıyla sonuçlanabilmektedir; bu yumurtaların elle toplanması ise daha büyük maliyetlere yol açmaktadır. Zenginleştirilmiş kafes sistemindeki yumurta tavuklarında yapılan sistematik mortalite incelemesi, üretim döneminde mortalitenin büyük çoğunluğunun yetiştirme sırasında altlığa erişim ve genotiple açıklandığını göstermektedir. Organik sistemlerde de benzeri bulgular bildirilmiş olup, 23 organik çiftlikte tüy durumundaki değişmelerin % 79’unun yetiştirmeyle ilgili olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla, burada özetlendiği gibi, uygun koşullarda yetiştirme, İNFOVET 38-39 GAGA KESME yumurta tavuklarının refahının ve verimliliğinin sağlanmasında çok önemlidir. Bu inceleme çalışmasında, yarkaların ve yumurta tavuklarının refahını etkileyen yetiştirmeyle ilgili risk faktörleri hakkında mevcut bilgiler özetlenmektedir. Deneysel, çiftlikte yapılan ve epidemiyolojik çalışmalar incelemeye dahil edilmiştir. Hem yetiştirme hem de yetişkinlik aşaması üzerindeki etkileri bakımından incelenen yetiştirme dönemindeki faktörler arasında, gaga kesmenin, barındırma türünün, gelişmiş ve zenginleştirilmiş kafeslerin, beslenmenin, sürü yoğunluğunun, sürü boyutunun, ses ve ışık seviyelerinin, gazların konsantrasyonunun, yetiştirme tesislerinden üretim tesislerine geçişin, personelin yetkinliğinin ve cins ile çevre arasındaki etkileşimlerin etkileri yer almaktadır. Yarkaların daha iyi şartlarda yetiştirilmesine yönelik tavsiyelerde bulunulmasının yanı sıra, yarka- Gaga kesme uygulamasıyla bağlantılı mevzuat ve güçlükler Avrupa mevzuatına göre, yavrular 10 günlük olmadan önce gaga kesmeye izin verilmektedir. Norveç ve İsveç gibi bazı Avrupa ülkelerinde, gaga kesme ulusal mevzuatla yasaklanmıştır; Danimarka’da ise yumurta endüstrisi gaga kesmeyi durdurma kararı almıştır. Gaga kesme uygulaması, esasen tüy gagalama ve buna bağlı kanibalizm insidansını azaltmak için yapılmaktadır. Geleneksel kafeslerde ve döşemeli kafeslerde gagası kesilmiş ve kesilmemiş kanatlılar arasında yapılan karşılaştırmada, gaga kesme uygulamasının mortaliteyi % 40 ila 51’den % 4 ila 8 oranına düşürdüğü ileri sürülmektedir. Ayrıca gaga kesme uygulamasının tüy durumunu iyileştirdiği ileri sürülmektedir; bununla birlikte başka bir çalışmada ise hem gagası kesilmiş hem de kesilmemiş kanatlılarda tüy gagalamanın minimal olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, yakın zamanda bir çiftlikte yapılan bir çalışmada kesilmemiş gagaların yetiştirme döneminde tüy gagalama davranışında ciddi bir etken olduğu, yumurtlama döneminde ise ciddi bir etken olmadığı tespit edilmiştir. Devam eden genetik seleksiyon sonucu, günümüzde yumurta üretiminde kullanılan genotiplerin daha önce kullanılanlardan önemli ölçüde farklı olması muhtemeldir. Modern yumurta tavuğu cinslerinin tüy gagalamaya ve kanibalizme duyarlılığının daha az olması olasıdır; dolayısıyla gaga kesme uygulamasının etkinliğini ve gerekliliğini araştıran yeni çalışmalar yapılması gerektiği vurgulanmaktadır. Hatta, Norveç gibi, gaga kesmenin yasak olduğu ve yumurta tavuğu mortalitesinin zenginleştirilmiş kafeslerde % 2,26, zenginleştirilmiş kümes sistemlerinde ise % 3,69 gibi düşük seviyelerde olduğu örnekler de mevcuttur. Diğer ülkelerdeki paydaşlar gagaları kesilmemiş kanatlılarda tüy hasarının halen kabul edilemeyecek düzeylerde olduğunu iddia etmektedir; ancak bu iddiayı destekleyen yakın zamanlı veriler bulunmamaktadır. Norveç’te sürü büyüklükleri normalde 7.500 kanatlıyla sınırlı iken, Hollanda gibi ülkelerde tek bir üreticinin her biri 30.000 kanatlıdan oluşan üç sürüsü olabilmektedir. Bu nedenle, gagaları kesilmemiş yumurta tavuklarında sürü büyüklüğünün, melezliğin, yönetimin, barınma ve yetiştirme koşullarının tüy gagalama üzerindeki etkilerini tek tek ayırmak amacıyla ileride yeni çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bu çalışmalar olmadan, gaga kesmenin gerekliliğine ilişkin iddialar zayıf kanıtlara dayalı görünmektedir. Gagada termoreseptörler, nosiseptörler ve mekanoreseptörler bulunur. Bu nedenle gaganın kısmen kesilmesi ağrıya, duyusal kayba ve kanatlının nesneleri manipüle edebilme yetisinin azalmasına yol açmaktadır. Gaga, kanatlıların besin maddelerini kavramak, tüyleri temizlemek, ektoparazitleri gidermek, çevreyi keşfetmek, yuva yapmak gibi pek çok faaliyette ve diğer kanatlılarla kavgacı etkileşimler sırasında kullandıkları önemli bir araçtır. Hatta, gagası kesilmiş kanatlıların ektoparazitleri giderme kabiliyetlerinin azalması nedeniyle daha yüksek ektoparazit istilasına maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Bu nedenle gaga kesme uygulamasının getirileri ve götürüleri iyi tartılmalıdır. Sıcak bıçakla ve kızılötesi ışınla gaga kesme uygulamasının akut etkileri Gaga kesme uygulamasının refah açısından yansımaları ele alınırken, kullanılan teknik, kanatlıların yaşı ve akut ve kronik etkilere göre uygulamanın şiddeti hususları dikkate alınmalıdır. Avrupa’da rutin olarak iki farklı gaga kesme yöntemi kullanıl- www.gunesliasi.com.tr maktadır. Sıcak bıçakla (HB) kesim, geleneksel yöntem olup, her yaşta uygulanabilirken kızılötesi ışınla (IR) kesim işlemi ise daha yakın zamanda gelişmiş ve sadece kuluçkahanede uygulanabilen daha hassas bir yöntemdir. Aksi belirtilmedikçe, bu makalede sadece 10 günlük ya da daha küçük kanatlıların gaga kesme sonuçları bildirilmiştir. HB kesim işleminin etkileri kapsamlı olarak incelenmiştir. HB kesim işleminden hemen sonra, 26 saate kadar kısa bir ağrısız dönem olduğu görülmektedir. Bu sürenin sonunda, gagaları kesilen ve analjezik verilmemiş olan kanatlıların yem alımında analjezik verilenlere kıyasla azalma olduğu görülmektedir. Hem HB yöntemiyle gagaları kesilen hem de daha şiddetli IR uygulaması yapılan kanatlıların 5 haftalıkken dolaşarak geçirdikleri zaman, daha az şiddetli IR uygulaması yapılmış olan kanatlılardan daha az olmaktadır. Gerek IR gerekse HB kesim işlemi, 4 haftalık oluncaya kadar kanatlılarda yem alımını kontrol grubuna göre azaltmaktadır. Ayrıca, gerek HB gerekse IR yöntemiyle gagaları kesilen kanatlılar bir hastalık olana kadar kontrol grubuna göre daha az aktif olup, IR kesim yöntemiyle gagası en çok kesilen kanatlıların en az aktif (yeme ve içmeye en az zaman harcayan), kontrol grubundaki kanatlıların ise en aktif olduğu gözlenmiştir. 7 ila 10 günlükken HB yöntemiyle gagaları kesilen kanatlıların yemek düzeni değişmektedir. 77-80 haftalık olduklarında, gagaları kesilmiş olan kanatlılar gagaları kesilmemiş olan kanatlılardan daha az yemek yemekte ve yemekler arasında daha kısa aralıklar olmaktadır. Başka bir çalışmada, 1 ila 10 günlükken yapılan HB kesim işleminin uygulamayı takip eden hafta boyunca kanatlıların aktivitesini azalttığı ancak daha sonrasında azaltmadığı görülmüştür. 2 günlükken uygulanan HB kesim işlemi, 3 haftalıkken gagalamaya harcanan zamanı ve gagalama kuvvetini, gagaları kesilmemiş olan kanatlılara göre azaltmış ancak bu durum 4 veya Gaga kesme uygulamasının mortaliteyi % 40 ila 51’den % 4 ila 8 oranına düşürdüğü ileri sürülmektedir. Gaga kesme uygulaması, esasen tüy gagalama ve buna bağlı kanibalizm insidansını azaltmak için yapılmaktadır. 5 haftalıkken görülmemiştir. Kuluçkadan çıktıkları gün gagaları kesilen civcivlerde, 10 haftalık olduklarında kontrol grubundakilere kıyasla beslenmede veya total gagalama davranışında azalma görülmemiştir; ancak 12 haftalıkken keşif gagalamaları sırasında kullanılan gaga kuvveti anlamlı ölçüde daha az olmuştur. IR gaga kesim işlemi, gagası kesilen civcivlerde gagası kesilmeyen civcivlere kıyasla, 5. haftada yapılan ilk tartım işleminden 8 haftalığa kadar süren döneme kadar vücut ağırlığında azalmaya yol açmıştır. Bu çalışmalar, gaga kesme işleminin, işlemden hemen sonraki dönemde akut ağrıya yol açabildiğini göstermektedir. Yetişkin kanatlılara ve civcivlere uygulanan HB ve IR yöntemlerinin kronik etkileri Gaga kesme işlemi uzun vadede hem kronik ağrıya hem de gaganın işlevselliğinin azalmasına neden olabilmektedir. Gagası kesilmemiş olan kanatlılar, HB yöntemiyle gagaları kesilmiş olan kanatlılara göre, 89 ila 106 günlük dönemde, daha verimli yemek yemekte ve tek bir gagalama hareketiyle yaklaşık % 63 daha fazla yem alabilmektedir. 8 günlükken HB yöntemiyle gaga kesme işlemi uygulanan kanatlılar, gagası kesilmemiş olan kontrol grubuna kıyasla, ilk 19 hafta boyunca daha az altlığa yönelik davranış sergilemişlerdir. HB yöntemiyle gagaları kesilen yetişkin kanatlılarda yuva yapma süresinin daha uzun olduğu görülmekte olup, bu durum, ağrı ve/veya yuva yapımında kullanılan materyali manipüle etme yetisinin azaldığının göstergesi olabilir. Avrupa Birliği’nde, Norveç’te ve İsviçre’de halihazırda yasak olmasına rağmen, dünyanın çeşitli bölgelerinde 4 haftalık olduktan sonra gaga kesme işlemi halen uygulanmakta olup kesinlikle davranış, beslenme aktivitesi ve ağırlık artışı üzerinde uzun vadeli olumsuz etkilere yol açmaktadır. Gagaları yetişkinken kesilen kanatlıların gaga kökünde, HB yöntemiyle gaga kesme işleminden 20 ila 30 gün sonra gaganın üçte birinde nöroma görülmüş; ayrıca spontan Kanatlı Sağlığı Köşesi sinir hücresi ateşlemesi de tespit edilmiştir. 1 ila 10 günlük dönemde HB yöntemiyle gaga kesme işleminin nöroma oluşuma yol açtığına dair herhangi bir bulgu yoktur. Özetle, kanatlı refahı üzerindeki kronik etkiler ağırlıklı olarak gaga kesme işlemi bir haftalıkken veya daha sonra yapılan kanatlılarda görülmüştür. Bilindiği kadarıyla IR yöntemiyle kesim işleminden kaynaklanan kronik ağrı bildirilmemiştir; ancak bu durum IR kesim işleminin sadece kuluçkahanede 2 günlükten küçük civcivlere yapılmasıyla ilgili olabilir. Bu çalışmalar, bir haftadan daha büyük kanatlılarda gaga kesme işleminin, kronik ağrıya yol açarak ve normal davranış sergilemelerini inhibe ederek hayvanların refahlarını azaltabileceğini göstermektedir. Gaga kesme işleminin şiddeti Kesilen gaga miktarı ve koterizasyon (dağlama) işleminin süresiyle yansıtılan gaga kesme işleminin şiddeti, nöroma gelişme olasılığını ve kronik ağrı gelişimini etkiler. Kanatlılara, kuluçkadan çıkar çıkmaz çeşitli koterizasyon süreleri kullanılarak HB yöntemiyle farklı şiddette gaga kesme işlemi uygulanması durumunda, 10 haftalık olduklarında, gagası kesilen kanatlıların tamamında nöroma görülmektedir. En hafif uygulamalarda tespit edilen nöromalarda gerileme görülürken, ciddi düzeyde gaga kesme işlemi uygulanmış olan kanatlılarda tespit edilen nöromalar 70 haftalık olana kadar geçmemektedir. Ayrıca, ciddi düzeyde gaga kesim uygulaması yapılan kanatlılarda daha fazla deformite gözlemlenmektedir. Bunun yanı sıra, uygun olmayan sıcaklıklar gagada kesme noktasını geçen hasara yol açabilmektedir. Bu nedenle, eğer uygulanıyor ise, gaga kesme işlemi üst gagadan mümkün olan en küçük kısmın kesilmesini içermelidir. HB ve IR yöntemleriyle gaga kesme işleminin karşılaştırılması HB ve IR kesim işlemlerinin civcivlerin davranışı ve refahı üzerindeki etkilerini doğrudan İNFOVET 40-41 www.gunesliasi.com.tr Gaga kesme işlemi üst gagadan mümkün olan en küçük kısmın kesilmesini içermelidir. karşılaştıran çok sayıda çalışma yapılmıştır. HB yöntemiyle gagaları kesilen ve daha şiddetli IR uygulaması yapılan kanatlıların 5 haftalıkken dolaşarak geçirdikleri zaman, daha az şiddetli IR uygulaması yapılmış olan kanatlılardan daha az olmuştur. Ayrıca, HB kesim işlemi uygulanmış olan kanatlıların, 10’uncu haftaya kadar su içerek geçirdikleri süre IR uygulanmış olan kanatlılardan daha az olmuştur ve bu durum ağrı göstergesi olabilir. IR kesim işlemi uygulanan kanatlıların tüyleri, HB kesim işlemi uygu- Gagası kesilmemiş kanatlılar, HB yöntemiyle kesilmiş olanlara göre, 89 ila 106 günlük dönemde daha verimli yem almaktadırlar. lanmış olan kanatlılardan daha iyi durumdadır. HB uygulamasıyla kesilen gagalara kıyasla, IR uygulamasıyla kesilen gagalarda uzunluğun daha tutarlı olduğu ve daha az anomali olduğu (çatlaklar, asimetrik yeniden büyüme, kabarcıklar vb.) tespit edilmiştir. Bu çalışma; aynı zamanda her iki uygulama tekniğinin kontrol grubuna göre yem alımında azalmaya yol açtığını, IR kesim uygulanan kanatlılarda 4 haftalık olana kadar yem tüketiminin en düşük olduğunu göstermiştir. Ayrıca, gerek HB gerekse IR yöntemiyle gagaları kesilen kanatlılar bir hastalık olana kadar kontrol grubuna göre daha az aktif olup, IR kesim uygulanan kanatlıların en az aktif (yeme ve içmeye en az zaman harcayan), kontrol grubundaki kanatlıların ise en aktif olduğu gözlenmiştir. Gagaları daha az kesilmiş olan HB kesim uygulanmış kanatlılarda aktivite seviyesi orta düzeyde olmuştur. Ancak iki kesim yöntemi arasındaki bu karşılaştırma, gaga kesme işleminin şiddetiyle karıştırılabilir; çünkü IR uygu- laması yapılan kanatlılara HB uygulaması yapılan kanatlılardan daha şiddetli bir kesim uygulanmıştır. IR ve HB yöntemiyle kesim işlemi uygulanan kanatlıların karşılaştırıldığı diğer bir geniş kapsamlı çalışma, IR uygulamasının kanatlının vücut ağırlığını ve yem tüketimini diğer uygulamalara göre azalttığını göstermiştir. Ayrıca, IR kesim işlemi uygulanan yarkalarda mortalite oranı, HB kesim işlemi uygulanan yarkalardan daha yüksek olmuştur. Dolayısıyla, çalışmaların çoğu IR kesimin daha nazik bir gaga kesme yöntemi olduğunun bulunmasına rağmen, mevcut bulgular bir dereceye kadar çelişkilidir. Çünkü gaga kesme işlemi akut ve kronik ağrıya yol açabilmekte ve davranış üzerinde zarar verici etkiler bırakabilmektedir; ideal olan bu uygulama yerine, gaga kesme işlemini gereksiz kılan yetiştirme, barındırma ve hayvancılık yöntemlerinin getirilmesidir. Bu incelemenin geri kalan bölümünde, bu unsurların yumurta tavuklarının refahını etkileme olasılıkları üzerinde durulacaktır. TOPLANTI vetaş - VETAKADEMİ Vetaş, bugün hayvan sağlığı ilaçları sektöründe ilk Türk firması olmanın gururunu yaşıyor. Vetaş Vetakademi Kampüs Toplantısı’nı St. Petersburg’da gerçekleştirdi 2013 yılında değişen yönetim anlayışlarıyla başlattıkları “Bilimin Işığında Vetakademi Kampüs” programlarının bir diğerini geçtiğimiz günlerde St. Petersburg’da gerçekleştiren Vetaş, 2014 ve 2015 yılında 1000’e yakın veteriner hekimi bir araya getirdi. R usya’nın St. Petersburg şehrinde, 03-06 Ekim 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilen Vetakademi Kampüs Toplantısı’na Türkiye’nin farklı bölgelerinden 150 veteriner hekim katıldı. Toplantının açılış konuşmasını Deva Holding ve Vetaş Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Philipp Haas İNFOVET 42-43 yaptı. İki gün boyunca süren teknik programda Mark Burnell “Sürü Sağlığı Yönetiminde Kritik Noktalar” adlı sunumu gerçekleştirdi. İkinci gün Deva Holding Teknik Operasyonlar Genel Müdür Yardımcısı Altuğ Uysal, katılımcılara Deva Holding’in gelişim sürecini ve deneyimlerini aktardı; Kişisel Gelişim Uzmanı Dr. Şaban Kızıldağ ise toplantıda büyük ilgi gören “Başarmak İçin Mazaret Yok” isimli etkili bir sunum gerçekleştirdi. BİLİMİN IŞIĞINDA SLOGANI İLE YOL ALIRKEN Toplantının ilk gününde açılış konuşmasını yapan Deva Holding ve Vetaş Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Philipp Haas, Vetaş’ın tarihsel sürecinden bahsederek, Vetakademi Kampüs toplantıları ile nereye ulaşmayı amaçladıklarını aktardı. Vetaş’ın, bugün hayvan sağlığı ilaçları sektöründe ilk Türk firması olmasının gururunu yaşadıklarını söyleyen Haas, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’nin sağlıklı hayvansal Vetaş Direktörü Burç Kunter Synergy Farm Klinik Direktörü Mark Burnell’a plaket takdim ederken gıdaya erişimini sağlamak adına kurulan Vetaş’ın temelleri 1958 yılına dayanmaktadır. Deva’nın kuruluşunda doktor ve eczacılarımızın yanı sıra veteriner hekimlerimiz de yer aldı. Kökleri 1958 yılına dayanan şirketimiz, o zamandan bu zamana Türk insanının emeğiyle Türk hayvancılığına katma değer sağlamak adına veteriner hekimlerle birlikte çalıştı. Vetaş, bugün hayvan sağlığı ilaçları sektöründe ilk Türk firması olmanın gururunu sizlerle birlikte taşımaktadır.” 2013 yılında değişen yönetim anlayışlarıyla başlattıkları “Bilimin Işığında Vetakademi Kampüs” programlarının, 2014 ve 2015 yılında 1000’e yakın veteriner hekime hizmet ettiğini ve önümüzdeki yıllarda da hizmet etmeye devam edeceğini belirten Philipp Haas, ‘Vetakademi Kampüs “Bilimin Işığında’ sloganımızla yol alırken, sizlerin destekleri ile Vetaş’ın hizmet kalitesini en üst seviyede tutarak, sektörümüze ekonomik çözümler sunmaya devam etmeyi hedefliyoruz” dedi. Bu amaç ile Vetaş ailesi olarak birçok atılımda bulunduklarını söyleyen Philipp Haas, son dönemde gerçekleştirdikleri projeleri katılımcılarla paylaştı: > “Tüm Vetaş ürünlerini, son sistem makine ve ekipmanlar için gerekli tüm yatırımları yaparak Türkiye ve EU GMP (Good Manufacturing Practices-İyi Üretim Uygulamaları) sertifikasına sahip ve GLP (Good Laborating Practices-İyi Laboratuar Uygulamaları) kurallarına uygun olarak DEVA Holding Tesisleri’nde üretmeye başladık. > Ayrıca EU GMP’ye sahip olan tüm tesislerimizin, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan GMP belgelerini tamamladık, Deva Holding ve Vetaş Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su PhIlIpp Haas, şirketlerinin kurulduğu günden bu yana veteriner hekimlerle işbirliği içinde ilerlediğini vurguladı. Vetaş Satış Müdürü Kenan Topçu ve Vetaş Pazarlama Müdürü Ahmet Kargı, Synergy Farm Klinik Direktörü Mark Burnell ile birlikte TOPLANTI vetaş - VETAKADEMİ Burç Kunter-Vetaş Direktörü geri bildirimlerDen çok memnunUZ > Bu yıl içerisinde tesislerimize FDA belgesi almak için başvuruda bulunduk ve ilk denetimleri başarı ile geçtik. Böylece ürünlerimizi sadece Avrupa için değil aynı zamanda ABD için de pazarlamaya hazır hale getirdik. > Türkiye’nin kendine yeten ilacı üretebilmesi ve hatta ihraç edebilmesi için Ar-Ge ve klinik çalışmaların temel noktaları oluşturduğundan hareketle, Vetaş bünyesinde son teknoloji ile donatılmış Ar-Ge merkezi “VETARGE” yi hayata geçirdik. Vetaş, Ar-Ge merkezinde geliştireceği yeni ürünler ile hayvan sağlığındaki ürün portföyünü arttırırken, bir yandan da ekonomik ve eşdeğer kalitedeki ürünlerin veteriner sektörüne sunulmasını sağlayarak ithal ürünlere olan ihtiyacı günden güne azaltmayı hedefledi.” SÜRÜ SAĞLIĞININ EN ÖNEMLİ ÜÇ ADIMI BURNELL’DEN onuncu sırada. İngiltere’yi sırasıyla; Türkiye, Yeni Zelanda, Fransa, Rusya, Almanya, Brezilya, Çin, Hindistan takip ediyor ve birinci sırada senelik 90 milyar litreye yakın süt üretimiyle ABD bulunuyor” dedi ve sürü sağlığı yönetiminin birinci basamağında üç ana başlıktan bahsetti: Kuru dönem, uterus sağlığı ve üreme yönetimi. Burnell, doğum sürecine doğru vücut kondisyonuyla girmek, süt humması gibi metabolik hastalıkların kontrolü, meme sağlığının ve laminitisin iyileştirilmesi gibi kuru dönemdeki birçok hedeften bahsetti. Bu dönemdeki ineklerin nasıl beslenmeleri gerektiğine değinirken kısa bir kuru dönemin hem yaraları hem de zararları olabileceğine değindi. Ayrıca kuru dönemde hayvanların doğru beslenmelerinin öneminin de üzerinde durdu. Buzağılama sırası ve sonrasında alınması gereken önlemleri de hatırlatarak doğabilecek sorunlardan bahsetti. Veteriner hekimlere ve hayvancılık sektörüne her zaman en üst kalitede hizmet sunmayı hedefleyen Vetaş olarak ihtiyaç duyulan her alanda yatırım yapmaya hazır kaynaklarla, daima hizmette olacaklarını söyleyen Deva Holding ve Vetaş Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Philipp Haas’ın açılış konuşmasının ardından Synergy Farm Klinik Direktörü Mark Burnell, “Sürü Sağlığı Yönetimi’nde Kritik Noktalar” başlıklı teknik bir sunum gerçekleştirdi. Burnell, ”İngiltere’de 2014 yılında 1,84 milyon sütçü inek, 20,270 çiftlik ve 14,7 milyar litre süt üretildi. İngiltere süt üretiminde dünyada Her hastalıkta önemli olan bir plana sahip olmak Verimsiz bir kuru dönemin, bazı hastalıklar ve fertilitenin azalmasıyla sonuçlanabileceğini, bu durumda post-partum hastalıklara erken ve doğru tanı konması ve doğru tedavi yapılmasının önemli olduğunu söyleyen Burnell, konuyu şöyle özetli: “Bazı uterin hastalıklar kaçınılmazdır ve verimsiz bir kuru dönem bu riskleri arttırır ve bu durum fertiliteyi ciddi şekilde etkiler. Metritis tanısı erken konulmalı ve doğru ve yeterli tedavi edilmelidir. Subklinik hastalıkların yaygın ve küçük belirtilerinin anlaşılması tedavide İNFOVET 44-45 Vetaş olarak, sektöre en yüksek kalitede hizmet vermeyi hedef olarak belirlediğimizi yaptığımız işlerle ortaya koymaya çalışıyoruz. Yenilikçi ve farklı projeler ile veteriner hekimlerle bilimsel gelişmelerin aktarılmasında köprü olurken, Türkiye, Avrupa ve dünyanın birçok ülkesinden kalite sertifikasına sahip tesislerimizde üretilen ürünlerimizi sektörümüzün hizmetine sunarak, kaliteyi her geçen gün yukarı taşıyıp, lider bir şirkete yakışan şekilde ilerlemeye çalışıyoruz. Geçen yıl, ilki düzenlenen Vetakademi Kampüs toplantısı serilerimiz, ikinci yılında da devam etmektedir. Ülkemizde gerçekleştirdiğimiz birçok toplantıya ilave olarak 03-06 Ekim tarihleri arasında St. Petersburg’da düzenlemiş olduğumuz 2015’in son toplantısını başarıyla gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Bilimsel ve sosyal içeriğin benzerlerinin çok üstünde olduğuna dair aldığımız geri bildirimler bizleri çok memnun etti ve ileride düzenleyeceğimiz Vetakademi Kampüs programları için cesaret verdi. Geri bildirimlerde ortak mesaj olan “Başarılı bir akademi programı”, bilime yaptığımız yatırımın hekimlerimizce de takdir edildiğini göstermektedir. Veteriner sağlık sektörünün her alanında lider olmayı hedeflemiş olan Vetaş, veteriner hekimlerimizin talepleri doğrultusunda ilerleyerek ülke ekonomisine ve hayvancılığa katkıda bulunmaya devam edecektir. Katılımları için tüm konuklarımıza teşekkürlerimizi sunarız. Ahmet Kargı Vetaş Pazarlama Müdürü Eğitim ve kültürel ETKİNLİK bir aradaydı Bu yıl ikincisini gerçekleştirdiğimiz Vetakademi Kampüs toplantımızın gerek katılım gerekse içerik açısından çok ilgi gördüğünü belirtmek isterim. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da ülkeler arası farklılıkları görmek amacıyla yabancı bir konuşmacıya yer verdik. İlk gün İngiltere’den davet ettiğimiz Mark Burnell, ülkesinde süt sığır işletmelerinin yapısı ve sürü sağlığı yönetiminde kritik noktalar hakkında çok önemli bilgiler verdi. İkinci gün Deva Holding Teknik Operasyonlar Genel Müdür Yardımcısı Altuğ Uysal, tesislerimiz ve GMP süreci hakkında meslektaşlarımızı bilgilendirdi. Son konuşmacımız Kişisel Gelişim Uzmanı Dr. Şaban Kızıldağ, “Mazeret Yok” adlı eğitimi gerçekleştirmiş ve sunum sonrasında da her meslektaşımıza kendi kitabı imzalanarak hediye edilmiştir. Ayrıca gerçekleştirdiğimiz kültürel gezilerimizde St. Petersburg’un tarihi zenginlikleri meslektaşlarımızın oldukça ilgisini çekmiştir. Bir başka Vetakademi Kampüs toplantısında buluşmak dileğiyle katılımcı tüm meslektaşlarımıza ve saha ekibimize teşekkür eder, iş yaşamlarında başarılar dilerim. Vetaş Ürün Müdürü İrem Dindar Deva Holding Teknik Operasyonlar Genel Müdür Yardımcısı Altuğ Uysal Kişisel Gelişim Uzmanı Dr. Şaban Kızıldağ Bir çiftliğin başarısı istatistiki verilerin bilinmesine bağlıdır Veteriner Hekim Mecit Bayrak - ÇANKIRI Konular bilinen konular olsa dahi, Türkiye’de aynı zamanda uygulamada sıkıntılarla karşılaştığımız konular. Çiftlik yönetiminde istatistiğin önemi çok büyük ve ne yazık ki Türkiye’de düzgün bir şekilde istatistik tutulmuyor. Bir çiftlikte doğan buzağıların yüzde kaçı yaşıyorsa o kadar başarılıyız demektir ya da inekleri ne zaman tohumlarsak başarıyı yakalarız. Eğer bunların cevabını bilmiyorsak, çiftliğin başarılı olup olmadığını da bilmiyoruz demektir. Son zamanlarda önem kazanan sürü sağlığı ile ilgili detaylara inildi Veteriner Hekim İskender Öztürk - SAKARYA Konuşmacımızın İngiltere’den olması, İngiltere’nin son dönemlerdeki çalışmaları ile ilgili bize fikir verdi. Kayıt sisteminin önemini tekrarladık; maalesef ülkemizde, büyük çiftlikler de dahil olmak üzere çok az kayıt tutulan işletme var. Hekimlerin en büyük derdi de, kayıt tutulmamasından dolayı tedaviyi şekillendirip sonlandıramamak. Dolayısıyla, bizler de ülkemizde artık tedaviye değil, koruyucu hekimliğe önem vermemiz gerektiği sonucunu bir kez daha bu toplantı ile birlikte hatırlamış olduk. Hayvancılıktaki temel sağlık sorunları için özet bilgiler verildi Veteriner Hekim Ayhan Çelik - MANİSA Öncelikle bu organizasyonu düzenleyen Vetaş Ailesi’ne teşekkür ediyorum. Mesleğin sahadaki sorunlarını özet ve anlaşılır bir şekilde bize anlattılar. Sürü sağlığının önemine ve istatistiki veri toplamına yararlarına değindiler. Bu tür toplantıların mesleki birlik açısından önemli olduğunu düşünüyorum; çünkü işbirliği olmadan hiçbir konuda başarı yakalanamaz. Bu tür organizasyonların, değişik fikirlerden insanların birbirleri ile tartışarak daha iyi yerlere gelinmesine ön ayak olacağına inanıyorum. TOPLANTI vetaş - VETAKADEMİ ciddi bir fark yaratır. Önemli olan bir plana sahip olmaktır”. Burnell, üreme yöntemlerinden bahsederken her ineğin aynı anda östrusta olamayacağını ve doğumdan sonra aynı sürede yeni bir gebeliğe hazır olamayacağını belirtti. Ancak gebeliğin oluşmasında dişi kadar erkeğin de payı olduğu unutulmaması ve boğanın fertilite kalitesi gibi özelliklerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini sözlerine ekledi. Burnell sürü sağlığı yönetiminin ikinci basamağında ise laminitisin kontrol ve tedavisi adına çiftçinin, tırnak kesim ustasının ve veteriner hekimin rollerinden bahsetti: “Pedal kemik yaşlandıkça uzar, gereğinden fazla kesimden kaçınmak adına parmağın uzunuğu 8,5 – 9mm bırakılmalıdır. Vücut kondisyon skoru 2’nin altında olan ve doğum yaptıktan 0-4 hafta sonrasına kadar skorda azalma yaşayan hayvanlarda laminitis nüksetme riski yüksektir. Erken tedaviye başlanmış vakalarda terapötik tırnak kesimi, ayağı yükselterek hasta tırnağın basmasını engelleyecek bir blok uygulaması ve 3 günlük NSAİ ilaç tedavisi ile 5 hafta sonunda hayvan sağlığına kavuşur”. Mark Burnell, son olarak bir hekimin mastitisteki başlıca görevinin ineği mastitisten korumak olduğunu belirterek sunumunu tamamladı. İKİNCİ GÜN SUNUMLARI VE KEYİFLİ ST. PETERSBURG GEZİSİ Vetakademi Kampüs Toplantısı’nın ikinci gününde konuşma yapan Deva Holding Teknik Operasyonlar Genel Müdür Yar- dımcısı Altuğ Uysal Deva Holding’in gelişim sürecinden ve bugüne kadar ki faaliyetlerinden bahsetti. Altuğ Uysal’ın ardından Dr. Şaban Kızıldağ “Başarmak İçin Mazeret Yok” başlığıyla hekimlerin kişisel gelişimine ışık tutacak bir sunum gerçekleştirdi. Büyük ilgi gören sunumla birlikte, bugün ve yarın gerek dünyadaki gelişmeleri gerekse Vetaş’ı biraz daha yakından tanıma fırsatı bulan katılımcılar, St. Petersburg’un kültürel yanlarını beraberce keşfe çıktılar; Hermitage Müzesi’ni ve diğer tarihi yerleri ziyaret etme fırsatı buldular. Farkındalık yaratmak adına güzel bir toplantıydı Veteriner Hekim Onurhan Gülsün - BURSA Vetakademi’nin faydalı geçtiğini düşünüyorum. Yurtdışı sermayeli firmaların yaptığı bu tarz organizasyonları, yerli bir firmanın hedefleri dahiline alması güzel bir gelişme. Dünya gelişiyor; daha kaliteli ve koruyucu hekimlik odaklı gelişmeler bundan sonraki süreçte bizim de karşımıza çıkacak. Mark Burnell sunumda, İngiltere’den örnekler sundu. En iyi sonuca ulaşmak için iyi bir başlangıç yapıp, iyi bir süreç planlamamız gerektiğini öğrendik. Ekip ruhunu kazanmanın önemini tekrarlamış olduk. VetAkademi’nin mesleğimize artı değerler kattığını düşünüyorum Veteriner Hekim Mehmet Sadık ARAS - IĞDIR Vetakademi, özellikle yurtdışında, İngiltere’deki gelişmeleri paylaşması çok önemli. Biliyorsunuz ki, bilimsel ve teknolojik gelişmeler paylaştıkça anlam kazanıyor. Biz ülkemizdeki gelişmeleri onlara aktarıyoruz; onlar bize aktarıyor ve bu sürekli iletişim hali iki taraf için de çok faydalı oluyor. Bu nedenle, Vetakademi’nin böylesi güzel bir toplantıya öncülük ettiği için mesleğimize ciddi bir artı değer katmış olduğunu düşünüyorum. Genç bir hekim olarak faydalı bir deneyimdi Veteriner Hekim Murat Oymak - KARS Vetakademi’ye ilk defa katılıyorum ve St. Petersburg gibi bir şehirde gerçekleştiği için kendimi şanslı hissediyorum. İlk gün mastitis, ayak hastalıkları ve beslenme konuları üzerinde duruldu. Başlıkların en önemli noktalarının bizlere hatırlatılması toplantının bir başarısıydı. Biz hekimler için bu konuların gündeme gelmesi, dikkatimizi tekrar yoğunlaştırma ihtiyacını doğurdu. Ayrıca, genç bir hekim olarak tecrübeli meslektaşlarımla birlikte olmak da tecrübe paylaşımı açısından faydalıydı. Ortak akılla birlikte hareket etmenin gücünü gördük Veteriner Hekim Ali Karaçay - HATAY İngiltere’de büyük çiftlikler var ancak bizim hekimlik yaptığımız yerlerde aile tipi hayvancılık mevcut. O nedenle işlerin farklı türlü yürütüldüğü yerlerdeki işleyişi dinlemek bizler için faydalı oldu. Aslında Türkiye’de de uygulamalar aşağı yukarı benzer olmakla birlikte yurtdışında bu işler bir ekip halinde yapılıyor; bizde ise örneğin ayak hastalıklarını tedavi eden hekim ayrı, beslenme programı hazırlayan hekim ayrı. Toplantı ile birlikte, ortak akılla birlikte hareket edilmesi gerektiğini gördük. Toplantı hekimlerin bilgi ve tecrübe paylaşmı için bir fırsattı Veteriner Hekim Tuncay Tek - ERZİNCAN Vetakademi’de anlatılan konular yabancı olmadığımız konular. Veteriner hekim olarak benim için, bir işletmenin başarısı için üç önemli şey var; beslenme, ayak ve üreme. Bu anlamda, toplantıyı ve sunumları faydalı buldum. Bununla birlikte, meslektaşlarımızla bir arada olmak ve ortak sorunları paylaşmak, yeni hekim arkadaşlarımızla tanışmak ve bilgi-tecrübelerimizi aktarmak açısından da toplantı oldukça başarılıydı. Vetaş’a ve organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. İNFOVET 46-47 TOPLANTI vetaş - VETAKADEMİ V etakademi Kampüs Toplantısı’nın ilk gününde “Sürü Sağlığı Yönetiminde Kritik Noktalar” başlığı altında bir sunum gerçekleştiren Synergy Farm Klinik Direktörü Mark Burnell ile toplantı sonrasında bir araya geldik ve başarılı bir çiftlik için yetiştirici ve hekim olarak dikkat edilmesi gereken noktaları konuştuk. Sizce çiftlikte çalışan veteriner hekimlerinin büyük eksikliği nedir? Bence çiftlik veteriner hekimlerin en büyük eksikliği, çiftçiler ile hiç vakit geçirmemeleri ve bu nedenle sorunlardan haberdar olmamalarıdır. Hekim olarak bu eksikliği giderip, yetiştiricilerin bize gerçekten ihtiyacı oldukları anda hazır olmalıyız. Örneğin; topallık, mastitis gibi hastalıkların tedavisinden ziyade, profilaksileri daha büyük önem taşır. Başarılı bir çiftliğin altın anahtarı nedir? Veteriner hekimler için başarılı bir çiftlik neyse, yetiştiriciler için de aynıdır. Bir çiftliğe gittiğim zaman ilk olarak süt üretimine bakıyorum. Yetiştiricilerin ürünü mısır ya da herhangi bir yem değildir, süttür. Yetiştiricilerin amacı, mümkün olduğu kadar düşük maliyet ile süt elde etmektir. Bu da iyi fertiliteye ve profilaksiye bağlıdır; mastitisten dolayı kimse sütünü atmak istemez. İneklerin sağlıklarını korumaktan ise veteriner hekim sorumludur. Veteriner hekim iyi çalışırsa, çiftlik de iyi çalışacaktır. Başarı için dikkat edilmesi gereken temel şeyler nedir? Her şeyden önce çiftlikteki fertilite oranı değerlendirilmelidir. İkinci olarak ise, çiftlikte kaliteli insanların çalıştırılmasına özen göstermek gerekir; bu iyi bir ekibin temelidir. Bu ikisi çok önemlidir. Bunlar mevcut ise topallık ve verim kaybı gibi önemli olaylar söz konusu olmaz. Son olarak buzağı yeİNFOVET 48-49 tiştirilmesinin önemini özellikle vurgulamak isterim; sağlıklı buzağılar yetiştirilip seçilirse, gelecek senelerin süt üretimi de yüksek olacaktır. İleride çiftliklerin nasıl olacağını düşünüyorsunuz? Geleceğin çiftlikleri daha büyük olacak; hayvanların yetiştirilmesi için gereken maliyetleri düşürmek için alet ve ekipmanların çoğu değişebilir. Avrupa’nın birçok bölgesindeki gibi, Türkiye’de de aile çiftlikleri büyük işletmelere dönüşüyor ve yetiştiriciler mesleklerine artık bir iş adamı gözüyle bakıyor. Herkes daha büyük arazileri elde edip daha büyük çiftlik kurmayı amaçlıyor. Synergy Farm Klinik Direktörü Mark Burnell, hekimin diğer çalışanlar ile iletişim kurma yeteneğinin önemini vurguluyor. Sizce, geleceğin çiftliklerinde hipokalsemi ve mastitis sorun olmaya devam edecek mi? Hipokalsemi ve mastitis günümüzde yaygın olan hastalıklar ancak geleceğin sorunları olarak görmüyorum. Ancak elbette, çiftliklere iyi eğitim verilmemesi ve kaliteli eleman çalıştırılmaması durumlarında bu sorunlar devam edecektir. İşletmeyi büyütmenin yanında çalışanların mesleki gelişimini sağlanmazsak, hipokalsemi ve mastitis gibi sorunlar önlenemez, aksine artar. Bir veteriner hekimin aynı zamanda iyi beslenme uzmanı olması şart mı? Bir veteriner hekim beslenmeden anlamalı, ancak beslenme uzmanı olması şart değildir. Örneğin, malzemelerin kalitesini ölçmek ya da gerekli olan yemlerin senelik miktarını hesaplamak bir veteriner hekimin işi değildir. Ama bir ineğin nasıl beslenmesini bilmeli ve yemden kaynaklanan bir hastalık çıktığı durumda hatayı anlamalı. Bu da önceki sorularınızda da söylediğim gibi iyi bir ekip çalışmasına bağlıdır. Yani hekimin diğer çalışanlar ile iletişim kurma yeteneği önemlidir. Her şeyin başı iyi bir ekip çalışması Mark Burnell Avrupa’nın birçok bölgesindeki gibi, Türkiye’de de aile çiftliklerinin büyük işletmelere dönüştüğünü ve yetiştiricilerin mesleklerine artık bir iş adamı gözüyle baktığını söylüyor. TOPLANTI ANC CEO’lar Buluşması BEYAZ ET SEKTÖRÜNÜN CEO’LARI DÜNYADA SÖZ SAHİBİ OLMAYA HAZIR ANC A.Ş. ve Huvepharma®, Türk Kanatlı Sektörü’nün geleceğine damga vuracak imzanın ardından, beyaz et sektörü CEO’larını İstanbul’da önemli bir organizasyon çerçevesinde bir araya getirdi. ANC A.Ş. Kanatlı Departmanı tarafından düzenlenen ve Türkiye Beyaz Et Sektörü’nün lider firmalarının CEO’larını bir araya getiren “CEO’lar Buluşması-Türkiye 2015” toplantısı, 9 Ekim tarihinde İstanbul Wyndham Grand Levent Hotel’de gerçekleştirildi. Türk Kanatlı Sektörü’nün geleceği ve dünyadaki konumu ile ilgili çok önemli konuların masaya yatırıldığı organizasyonda, ANC A.Ş. ve Huvepharma® işbirliği de gündemdeydi. Toplantı sektörün üst düzey yöneticilerini bir araya getirmesi açısından da sektörel bir öneme sahipti. Toplantının açılışını ANC A.Ş. Genel Müdürü İNFOVET 50-51 İsmail Özdemir gerçekleştirdi. Konuşmasında, 10 yıl süresince devam ettirdikleri başarılı iletişimin ardından, Huvepharma® bünyesine katılmalarından memnuniyet duyduğunu dile getirdi ve Türkiye Kanatlı Sektörü’nün gelişimi yönünde duydukları sorumlulukla, beyaz et sektörüne katkı veren firmaların CEO’larını bir araya getirmeye karar verdiklerini ifade etti. ANC A.Ş olarak bugüne dek gerçekleştirdikleri organizasyonların tümünü ya bilimsel katkı sağlamak ya da sektörün dünyaya daha geniş bir projeksiyondan bakmasını amaçlamak için gerçekleştirdiklerini ve bununla da gurur duyduklarını belirtti. HUVEPHARMA® BAKANLIKTAN GMP ALAN İLK YABANCI FİRMA İsmail Özdemir’in açılış konuşmasının ardından, Huvepharma® Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Eddy Piron kürsüye çıktı ve iki şirket arasındaki anlaşmayı kutlayarak sözlerine başladı. ANC A.Ş ile gerçekleştirdikleri uluslararası anlaşma sonucunda, iki şirketin dünya pazarında gerçekleştirecekleri olası başarılardan bahsetti ve Huvepharma®’nın, Türk Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen denetimler neticesinde bakanlıktan GMP belgesini alan ilk yabancı firma olması dolayısıyla gurur Huvepharma® Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Eddy PIron ANC A.Ş. Genel Müdürü İsmail Özdemir OD Consulting Genel Müdürü Dr. Osler Desouzart CNN Türk Ekonomi Müdürü Emin Çapa Moons Management Genel Müdürü RIk Moons G&S Agriconsultants Co. Ltd. Direktörü Gordon Butland Huvepharma® Global Pazarlama ve Uluslararası Satış Direktörü AlaIn Kanora Huvepharma® TÜRKİYE GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI YETKİLİLERİNCE DENETLENEREK GMP BELGESİ ALMAYA HAK KAZANAN İLK FİRMA VE DÜNYADA KANATLI SAĞLIĞI ÜRÜNLERİ ÜRETİMİNDE 2. SIRADA YER ALMAKTADIR. duyduklarını belirtti. Açılış konuşmaları ardından OD Consulting Genel Müdürü Dr. Osler Desouzart, CNN Türk Ekonomi Müdürü Emin Çapa, Moons Management Genel Müdürü Rik Moons ve G&S Agriconsultants Co. Ltd. Direktörü Gordon Butland tarafından gerçekleştirilen sunumlar davetliler tarafından ilgiyle dinlendi. GELECEK ON YILDAKİ KÜRESEL BEYAZ ET ARZ VE TALEBİ ANC’nin daveti ile Türkiye’ye daha önce birçok kez gelen OD Consulting Genel Müdürü Dr. Osler Desouzart’ın, beyaz et üretim ve tüketimine ilişkin global veriler ışığında gerçekleştirdiği “Gelecek On Yılda Global Beyaz Et Sektöründe Arz ve Talep” başlıklı sunumu çarpıcı istatistiki verilere sahne oldu. Deneyimli danışman sunumuna dünya markalarından akılda kalıcı örnekler vererek başladı. Sunumuna “Her şey değişir!” mottosu ile start veren Dr. Desouzart: “Her yıl Apple yeni bir iPhone modeli çıkarıyor ve böylece önceki modellerin modası geçmiş oluyor. Ancak tüketici kendini kandırılmış hissetmiyor ve hatta ürünün yeni modelini alabilmek için kuyruğa giriyor. Buradan çıkaracağımız ders; eğer tüketiciyi yeniliklerle şaşırtırsanız, onlar da sizi tercihleriyle ödüllendirecektir.” diyerek arz-talep dengesi açısından konuya farklı bir bakış açısıyla değindi. Desouzart, kümes hayvanlarının dünya çapında ne kadar yaygın bir tüketici ve üretici kitlesi olduğundan bahsetti ve kanatlı etinin artı yönlerini gözler önüne serdi. Kanatlı etinin; kolay ulaşılabilir, çok yönlü, uygun fiyatlı, Dr. Osler Desouzart tarafından yapılan araştırmalara göre, dünyada kanatlı hayvan eti üretimi 2024 yılında, 20122014 yılları ile karşılaştırıldığı zaman %24,3 oranında, yani 26,147 bin ton artış gösterecek. sayısız şekilde hazırlanabilen ve tadı evrensel olarak kabul edilmiş, hiçbir din tarafından yasaklanmamış, düşük yağ oranına sahip sağlıklı bir et türü olduğunu; aynı zamanda üretici için en önemli özelliklerinden birinin üretim esnasında diğer hayvanlara göre daha az doğal kaynağa ihtiyaç duyması olduğunu belirten Desouzart, kendi yürüttüğü araştırmalara dayanarak, dünyada kanatlı hayvan eti üretiminin 2024 yılında, 2012-2014 yılları ile karşılaştırıldığında % 24,3 oranında yani 26,147 bin ton artacağını söyledi. Desouzart sunumunda özellikle Türkiye’ye ve Çin’e değindi. Hong Kong’un 2024 yılında tahminen 349.000 ton kanatlı hayvan ithal edeceğini ve bunun büyük çoğunluğunun Çin topraklarına tekrar ihraç edileceğini vurgulayan Desouzart; Türkiye’deki kanatlı etinin tamamına yakınını tavuk etinin oluşturduğunu, tahminlere göre Türkiye’deki kümes hayvanı üretiminin 2012-2014’e yıllarına oranla 2024 yılında ortalama % 22,5 oranında büyüyeceğini tahmin ettiğini belirtti. Dr. Desouzart; Çin’in üretimdeki artışı ne olursa olsun, dünyanın önde gelen et ithalatçılarından olacağını, ayrıca Çin’deki tahıl ithaİNFOVET 54-55 latının da artacağını da sözlerine ekleyerek; bunun sonucunda Çin’in, dünyadaki mısır pazarının dengesini tamamen değiştireceğini, gelecek on yılda et fiyatlarının, tahıllara göre daha fazla artacağını, bununla orantılı olarak da etten elde edilen karın artacağını, artan karlılığın da üretimin artmasını tetikleyeceğini ifade ederek sunumunu sonlandırdı. KRİZ HALİNDE İLETİŞİM VE SÖZCÜLÜK Dr. Osler Desouzart’ın ardından, Moons Management Genel Müdürü Rik Moons “Kriz Halinde İletişim ve Sözcülük” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Bir krizin, firmanın etkinliklerine ve kurumsal imajına yıkıcı etkileri olabileceğine, farklı formlarda ve iç kaynaklı olabildiği gibi dış kaynaklı da yaşanabileceğine değindi. Bu krizin nedeninin bir ilacın yan etkisi, bir çalışanın karalama kampanyası veya firma içindeki finansal bir skandal olabileceğini aktaran Moons; hasarı en aza indirebilmek ve firmanın krizi atlatabilmesi için açık ve tutarlı bir iletişimin hayati bir önem taşıdığını belirtti. Rik Moons sözlerine özetle şu şekilde devam etti: “Krize sağlıklı bir yaklaşım, firmanın kendi çalışanları arasında oluşabilecek paniği sınırlamanın haricinde finansal ve imaj hasarını da sınırlar. Yapılması gereken ilk iş sorunun kaynağını bulup bunun bir kriz olup olmadığının kararını vermektir. Eğer yönetim kriz olduğuna karar verirse, kriz üniteleri kurulmalıdır. Kriz sırasında görev dağılımı çok önemlidir. Kriz iletişim müdürü bütün iletişimlerden sorumlu iken kriz yöneticisi asıl krizle ilgilenmelidir. Amaç genel müdürlüğün firmayı işletmeye devam edebildiğinden emin olmaktır. Krizi yönetebilmek için liderlik yeteneğinizin iyi olması gerekmektedir. Sağlıklı bir kriz ünitesi veya takımı; komuta, iki dili çok iyi konuşabilen bir sözcü ve yardımcı çalışanlardan oluşur. En iyi sonucu almak için takım önceden belirlenmiş bir saatte tam donanımlı, ayrı bir kriz odasında buluşmalıdırlar. Otoritesi olan güçlü bir lidere ihtiyaç vardır.” Önceden planlamanın ve talim yapmanın başarının anahtarı olduğunu ve taktiklerin krizden önce belirlenmesi gerektiğini ifade eden Moons, kriz esnasında merkezi rol oynayan sözcüler için hayati ipuçları verdi; en önemli noktanın kişisel, tutarlı, kısa ve sade bir mesaj iletmek olduğunu ve kriz boyunca belirli aralıklarla tekrar edilmesi gerektiğini vurguladı: “İyi bir sözcü, medyanın gelmesini beklemeden kendisi iletişime geçer. İşte burada iyi planlama kendini gösterir. İyi bir sözcünün gazeteciler ve diğer sözcülerle iyi bir ilişkisi olmalıdır ve mesajı önceden çalışmış olmalıdır. Görüşmeler profesyonel bir şekilde idare edilmelidir.” Moons Management Genel Müdürü Rik Moons, sunumuna son verirken kayıt dışı açıklama kavramının kesinlikle geçerli olmadığını ve bunun unutulmaması gereken en önemli noktalardan biri olduğunu dile getirdi. BROYLER ENTEGRESYONLARINDA EKONOMİ Rik Moons’un ardından, “Broiler Entegrasyonlarında Ekonomi” adlı bir sunum gerçekleştiren G&S Agriconsultants Co. Ltd. Direktörü Gordon Butland, sunumunu teknik açıdan değer zinciri (en iyiyi daha iyi yapmak) ve toplu sürü yönetimi (ortalamayı yükseltmek) ana başlıkları altında topladı ve değer zincirinde; “broiler nedir, ne yapar ve neden önemlidir?” sorularını yanıtladı. Butland sunumda, genetik potansiyelin ne denli önemli olduğundan ve genetik potansiyeli ortaya çıkarmak için koşulların iyileştirilmesinin gerekliliğinden de bahsetti. Kanatlı sektöründe de eğer doğru koşullar sağlanırsa beslenen hayvanlardan genetik potansiyelleri doğrultusunda en yüksek verimin alınabileceğini ifade etti. Bunun için bir broiler çiftliği yöneticisinin genetik iyileştirme yapabilmek adına bütün yenilikleri takip edip, bu yenilikleri çiftliğe adapte edebilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. Broiler tavuğunun iyi bir tedarikçi olabilmesi için önce çevresi ve kendisinin iyi yönetilmesi, sağlıklı olması ve biyogüvenliğin sağlanması gerektiğini belirten Butland, biyogüvenliğin ilkelerinden bahsetti. Ayrıca sağlık sorunlarının oluşturacağı sonuçların anlaşılması ve daha iyi bir sağlık kontrolü için işletme tesisi tarafından üretilen verilerin anlaşılması ve kullanılması gerektiğini söyledi. Butland, toplu sürü yönetimini anlatırken asıl hedefin ortalamayı yükselmek olduğundan bahsetti: “Bu durumda veri analizleri önemli bir kaynaktır. Bakım kalitesi, besin kalitesi, damızlığın yaşı gibi verilerin kullanımı hedefe ulaşmada büyük yardım sağlar. Ancak hayvanın genetik potansiyeli yüksek olsa da bu veriler istenilen koşulların sağlanmadığını gösteriyorsa, hayvan potansiyelinin tamamını kullanamaz. Bu nedenle bir işletmede veteriner hekimin rolü çok büyüktür. Veteriner hekim en az haftada bir kere en kritik saatler olan sabaha karşı 4-5 civarında düşük performanslı işletme tesisini ziyaret etmelidir” dedi ve sözlerini “Yemin alınmasından etin piyasaya sürülmesine kadar olan zincirde çok yönlü ihtiyaçlar mevcuttur. Bu nedenle de süreci iyi bir şekilde yönetmeniz gerekmektedir” diyerek sözlerini sonlandırdı. G&S Agriconsultants Co. Ltd. Direktörü Gordon Butland’ın ilgi gören sunumunun ardından panel ve soru-cevap bölümüne geçilerek, katılımcılar tarafından konulara ilişkin sorular yanıtlandı. Başarıyla tamamlanan toplantı, kokteyl ve ardından Türk sanat müziği eşliğinde gerçekleştirilen gala yemeği ile son buldu. etkinliklerini sektöre bilimsel katkı sağlamak ve sektörün dünyaya daha geniş bir projeksiyondan bakmasını amaçlamak için gerçekleştiren ANC, Ceo’lar Toplantısı ile katılımcılardan tam not aldı. Mustafa Ericek Erpiliç ANC kurulduğu ilk günden bu yana kanatlı sektörüne çok önemli katkılar sağlıyor Üst düzey bir toplantı oldu. Dr. Osler Desouzart’ın sunumunu çok beğendim; özellikle gelecekteki ihracat olanakları ve tüketim oranları benim için önemliydi. ANC’nin sektöre çok önemli bir katkı sağladığını düşünüyorum. Türkiye’nin bölgedeki durumu, gelecekteki projeksiyonu hakkında önemli bilgiler edindik. Amacımız 20 kilogram civarında olan tüketimimizi daha da arttırmak; bunun yollarını aramalıyız ve daha çok çalışmalıyız. Bunun yanı sıra ekonominin bir işletmenin kalbi olduğunu belirten Emin Çapa da bana göre çok önemli bir sunum yaptı. Bu güzel organizasyon için ANC’yi tebrik ederim. Anahid Bozacıyan Mudurnu Piliç Sektör gelişse de başarı sevgi ile gelir Her şeyden önce ANC’ye teşekkür etmek istiyorum. Çok önemli bir zamanda çok önemli bir toplantı organize ettiler. Profesyonelce hazırlanmış bir toplantı oldu. Konuşmacıların bazılarını daha önceden tanısam da dünyadaki son gelişmeleri takip etmek, dinlemek faydalı oldu. İşimi, sektörümü ve çalıştığım arkadaşlarımı çok seviyorum. Sektörümüz gelişse de başarı birbirimizi sevmekle gelir; umarım biz de el ele daha güzel günlere ilerleriz. İNFOVET 56-57 Erhan Hubup AS PİLİÇ Sektörün ünlü isimleri ile buluşmak güzeldi Beklentilerimin üzerinde bir toplantıydı ve özellikle konuşmacı seçimleri yerindeydi. Her şeyin başında ekonomi geldiği için, dünya pazarlarını takip etmeden nerede olduğumuzu göremeyiz. Bu nedenle ANC firmasının sektörü dünyaca ünlü isimlerle buluşturması yerinde bir karardı. ANC’yi bu başarılı organizasyondan dolayı kutlar, emeği geçen herkese teşekkür ederim. Şahin Aydemir Hastavuk Onur Özkul BU piliç Toplantıdaki bilgileri her zaman bir arada bulmak zor Toplantı iki açıdan çok önemliydi. İlki sektörün stratejilerine yön veren yöneticilerin bir arada bulunması, ikincisi ise konuşmacıların seçimiydi. Toplantının içerisinde ekonomi var, iletişim var, strateji var, birlikte hareket etmek var. Bu bilgileri her zaman bir arada bulmak çok zor. Geleceğe umutla bakmak için durum tespiti yapıp gelecek hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. CEO’lar toplantısında bunu gerçekleştirdik. ANC bu denli üst düzey bir toplantı organize ettiği için teşekkür ederim. Dr. Osler Desouzart’ın yaptığı sunum tek kelimeyle muhteşemdi Türk Kanatlı Sektörü’nün başarılı olabilmesi için öncelikle dünya pazarları ile ilgili güncel sağlıklı bilgiye sahip olması, gelişmeleri yakından takip etmesi ve gelecek planlarını bu verilere göre yapması gerekir. ANC, gerçekleştirdiği bu önemli toplantıyla sektöre ışık tutmuştur. Üretim planlamalarımızı yaparken gelecek 20-30 yılı öngörmeliyiz. Dr. Osler Desouzart’ın sunumu tek kelimeyle muhteşemdi. Son zamanlarda dinlediğim en güzel sunum diyebilirim. Toplantının diğer önemli tarafı ise sektörün önde gelen tecrübeli isimlerinin bir arada olmasıydı. ANC’ye sektöre sağladığı önemli katkılardan dolayı teşekkür ederim. Müjdat Sezer Hastavuk Ender Abalıoğlu Abalıoğlu Kanatlı sektörü için verimli bir toplantıydı ANC ve Huvepharma®’ya bu önemli organizasyonu tertip etmiş olmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Hem sektör için hem de şahsım için çok verimli bir toplantı oldu. Bu toplantıda aldığımız bilgileri kendi kadromuza aktarmak bize düşüyor. Türk Kanatlı Sektörü gelişiyor ve bu gelişime katkı sağlayan herkese teşekkür ediyorum. El ele verirsek aşamayacağımız sorun yoktur Sektörün önde gelen isimlerinin katıldığı başarılı bir toplantıydı. Zor bir sektör içerisindeyiz; gelişmekteyiz fakat bu gelişimle birlikte meydana gelen sorunları da görmezden gelemeyiz. Özellikle dünyada sektörümüzle ilgili olup bitenleri gözlemlemek ve haberdar olmak zorundayız; bu noktada ANC çok önemli bir görev üstlendi. Başarılı toplantı için kendilerine teşekkür ediyorum. Türk tavukçuluğunun Brezilya örneğini alması gerekir. Dr. Osler Desouzart’ın da dediği gibi el ele verirsek aşamayacağımız zorluk yoktur. TOPLANTI ANC CEO’lar Buluşması BAŞARIYA GİDEN YOL BİRLİK VE BERABERLİKTE OD Consulting Genel Müdürü Dr. Osler Desouzart ile yaptığımız sohbette, kendisine Brezilya ve Türkiye kanatlı pazarı ile ilgili sorular yönelterek önemli değerlendirmelerini aldık. Üç sene önce Türkiye’ye gerçekleştirdiğiniz ziyaretinizde yaptığınız sunumda, kuraklık ve tarım arazilerine büyük yer ayırmıştınız. Sizce bu durum ne yönde ilerliyor? Üç sene önce dünyanın durumu tamamen farklıydı, 2012’de hububat fiyatları su sıkıntısından dolayı büyük bir artış gösterirken, et fiyatları bu yükselişi aynı hızla takip edemedi ve et üreticileri bu oransızlık yüzünden çok para kaybetti. 2012 döneminde hububat ve et fiyatları arasında meydana gelen bu büyük eşitsizlik, 40 sene sonra ilk defa yaşandı. Günümüzde fiyatlar yine paralel değişmektedir; yani hububat ve et fiyatları aynı düzeyde değişmektedir. Fiyat hareketlerini göz önüne aldığımız zaman ise, dünyada kanatlı etinin ne kadar önemli olduğunu görebiliriz. Türkiye pazarını iyi tanıyorsunuz. Üreticilerimizin dünya pazarına çıkması için neler tavsiye edebilirsiniz? Katılımcılar tarafından büyük ilgi gören bir sunum gerçekleştiren Dr. Desouzart’a Türkiye ve Brezilya pazarı ile ilgili sorularımızı yönelttik. Benim her zaman verdiğim ve gelecekte de vermeye devam edeceğim tavsiye; birleşin, birlik olup, birlikte hareket edin. Kendinizi koruyun. Kendi sektörünüzü birleştirip dünya pazarındaki olası imkanlarınızı tanıyın. Örneğin, Türkiye’de tavuk bacaklarını tüketiyor musunuz? Çin’de tüketiliyor; tavuğun her parçası değerlidir. Hayvanın tüylerini, kemiklerini de değerlendirmeyi öğrenip, bunları dünyaya sunun. İnsan tüketimi için uygun olamayan parçaları ise yem sektöründe değerlendirin; hatta yem sektöründen daha fazla para kazanabileceğinizi bile söyleyebilirim. Brezilya dünyanın en büyük soya ihracatçısıdır. Eğer ülkeniz, dünyaya soya satışını durdurursa genel senaryo nasıl değişecektir? Brezilya’ya bir atom bombası düşmediği sürece, bu senaryo asla değişmeyecektir. Brezilya’nın ürettiği soyanın ya da mısırın hepsini tüketmesine, hatta depolamasına bile yeterli kapasitesi yoktur. Bunun için de satmak zorundadır. Bu ürünleri satmadığımız takdirde ekonomimiz etkilenecek ve 1978’li yıllara geri döneceğiz. Sunumunuzda, tavuk etinin; et pazarının Coca Cola’sı olduğunu söylediniz. Fakat Cola Cola için enfeksiyöz bir tehdit yok. Avian virüsleri ve hastalıkları hakkında düşünceleriniz nedir? Bana göre gerçek risk ve insanlar tarafından yaratılmış gıda paniği arasında büyük fark vardır. Gazeteciler, haber satmak ister. Kimse başlığında ‘bugün hiç bir şey olmadı’ yazan bir gazeteyi satın almak istemez. Haberlerde savaş olmalı, virüsler olmalı; hepsi “insanlık büyük tehlike altında, kaçın ve kurtarın kendinizi” diye bağırmalı. Ama gerçekler nedir? Siz hiç Avian influenza gördünüz mü? Ben Türkiye FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) görevlisi olarak arazi denetlemesi yaptığımız esnada gördüm ve kümese girdiğimizde, “bakın, iki ölü tavuk var” dediğim anda bu sayı beş, on, on beş oldu ve tavuklar sırayla öldüler. Halk sağlığını korumak için önemli olan nokta, bu tavukların gıda olarak satılmadığından emin olmaktır. İnsanların çoğu zaten bütün tavuk satın almıyor. Dünyada gereksiz bir gıda paniği mevcut; ancak eti yıkayıp pişirdiğimiz ve aynı anda öz hijyenimize de dikkat ettiğimiz zaman hiç bir sıkıntı yaşanmadığını bilmemiz gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde ilgimi çeken bir araştırma ile karşılaştım; okuduğum bu yazıdaki araştırmaya uluslararası hava yolu şirketlerinin çoğu dahildi. Uçakların en çok mikroorganizma içeren kısmının tuvaletler değil, koltuklar ve masalar olduğunu öğrendim. Ama su ve sabun gibi çok çok özel maddeler kullanarak, bu bakterilerin %90’a yakın bir miktarı yok edilir. Durum bu kadar basit. Hijyen, her zaman ve her yerde önemlidir. Hastalıkları sevmem, çünkü üreticiye büyük sorunlar yaşatır ve böyle durumlarda firmaların devlet tarafından desteklenmeleri gerekir. Hastalıkları sevmeyişimin bir diğer nedeni ise, gıda paniği yaratabilecek insanların elinde büyük bir silaha dönüşebilmeleridir. Gıda paniği hem üreticiye hem de ekonomiye zarar verir. Şahsi fikrim bu sorunları, kanatlı sektöründeki birliklerin üreticileri destekleyerek önleyebileceği yönünde. Örneğin, bilirkişiler kümesleri ve yetiştiricileri denetleyebilirler. Denetlemeler sonucunda da hem üreticiye referans olabilir, hem de tüketiciye güven verebilirler. Alain Kanora, dünyanın en güçlü kanatlı pazarına sahip olan Türkiye’ye tam hizmet vereceklerine inandığını belirtti. Birlikte daha büyük hedeflere ulaşacağımıza inanıyorum Türkiye’de çok güçlü ve profesyonel bir ekibimiz var; pazarı ve müşterileri iyi tanıyorlar. Bu ekip ile beraber Huverpharma®’nın global portfolyosu Türkiye’de kesinlikle memnuniyetle karşılanacaktır. Bir firmanın ne kadar iyi ürünleri olursa olsun, yerel ekip olmadan pazara açılmayı başaramaz. ANC gibi iyi bir firma ile işbirliği yapıyor olmamız bu yüzden çok önemlidir. Onların yardımıyla, dünyanın en güçlü kanatlı pazarına sahip olan Türkiye’ye tam hizmet vermeyi başarabileceğimize inanıyoruz. Huvepharma® Başkan Yardımcısı Eddy Piron ve ANC Genel Müdürü İsmail Özdemir’in 10 senelik işbirliği ve arkadaşlığı ile imzaladığımız anlaşma sayesinde iki firma arasındaki bağ daha da güçlendi. Beraber daha profesyonel adımlar ile daha büyük hedeflere ulaşacağız. ANC müşteri ziyaretlerim vesilesiyle daha önce Türkiye’ye gelme ve bu güzel ülkeyi tanıma fırsatı bulmuştum. Umarım bundan sonra sizleri daha sık ziyaret etme şansım olacak. KONU toplantı ANC ile kurduğunuz bu birliktelik Türkiye’yi ne yönde etkileyecek? Eddy Piron, ANC ile yaptıkları işbirliği ile Türk piyasasına verilen hizmetin iyileştirilmesini amaçladıklarını belirtti. Türkiye gerçekten çok büyük bir pazar ve önemi her gün daha fazla artmakta. Kanatlı yetiştiriciliği güçlü ve kanatlı etinin işlenmesinde kullanılan alet ve ekipmanlar oldukça kaliteli. Marketlerde gördüğüm kanatlı ürünlerinin kalitesi de çok yüksek ve hatta Avrupa’da gördüğüm ürünlerden daha iyi kalitede olduklarını söyleyebilirim. Böyle bir pazarın parçası olmaktan gurur duyuyoruz. İhracatta dondurulmuş etin rolü büyüktür ve örneğin Brezilya, Avrupa pazarına büyük miktarda dondurulmuş kanatlı eti sunmaktadır. Baktığınız zaman Türkiye, Avrupa’ya daha yakın konumdadır, hatta Orta Doğu’nun kapısı olarak büyük bir pazara sahiptir; ülkenin imkanları gerçekten sınır tanımaz durumdadır. Biz, Huvepharma® olarak ilk defa 2005’te uluslararası pazara açıldık. ANC A.Ş. Genel Müdürü İsmail Bey ile bu dönemde tanıştık. İsmail Bey’in Türkiye’de gerçekleştirdikleri gerçekten inanılmaz; profesyonel yetenekleri ile distribütörlerimiz arasında en iyisiydi. Sektör konusunda kendisinden çok şey öğrendik ve biz de ona elimizden gelen en iyi teknolojik desteği verdik. Partner olarak, ürünlerimizi Türkiye’ye daha hızlı ve daha kolay ulaştırabileceğiz. Geliştirme ve onaylanma aşamasında olan birçok ürünümüz var. Bu yeni ürünler ile Huvepharma®’nın kapasitesini önümüzdeki 5 sene içinde ikiye katlamayı hedefliyoruz. Bu hedefimize ulaşmamızda partnerimiz Türkiye’nin rolü büyük olacaktır. Toplantıya katılımı nasıl buldunuz? Türkiye’nin imkanları sınır tanımaz durumda Huvepharma® Satış ve Pazarlama Başkan Yardımcısı Eddy Piron ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, Türkiye’nin dünya pazarındaki rolünü ve ANC A.Ş. ile yaptıkları işbirliğinin yararlarını konuştuk. İNFOVET 60-61 Bu kadar çok şirketin temsilcisini bir arada görmek gerçekten çok etkileyici. Böyle bir organizasyonun gerçekleştirilmesinin ne kadar zor olduğunun farkındayım. İlk buluşmalar büyük öneme sahiptir, biz de bu nedenle toplantıya katılımda bulunan CEO’lar için stratejilerini geliştirebilmelerine yardımcı olabilecek bir program hazırladık. Bugün buraya gelen önemli isimlerin, sadece kendi şirketlerini geliştirmekle kalmayıp, ülkenin ekonomisine de büyük katkı sağlayacaklarına inanıyorum. Türkiye dünya pazarında ne kadar önemli bir oyuncudur? Çok önemli bir role sahiptir. Firmamız, 10 ülkede iştiraklere sahiptir ve dünya kanatlı pazarının en önemli üyesi Türkiye’dir. Yerel sektörde söz sahibi olan insanlar bunu başarabilecek kapasitededir. Burada olamayan üreticiler ve sektör çalışanları için nasıl bir mesaj vermek isterdiniz? Broiler üreticiliği çok hassas ve özel bir alandır ve bu sektörde yer alan her firma kendi kaderini yaşar. Fakat piyasada aynı kapasitede olan firmalar, devlet teşviki ile beraber kendi imkanlarını değerlendirip ihracat amacıyla birleşirlerse, dünya pazarında büyük ses getireceklerdir. KONU toplantı WVA Başkanı Dr. DVM Rene Carlson; “Bu kadar değerli insanı bir arada gördükçe veteriner hekim olduğum için kendimi şanslı hissediyorum.” İNFOVET XX-XX Türkiye’nin gurur günü Geçtiğimiz ay başarı ile gerçekleştirilen 32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi’nde öne çıkan konular arasında hayvan sağlığı ve refahı, halk sağlığı, gıda hijyeni ve veteriner hekimliği eğitimi vardı. Bu konu başlıkları altında birbirinden önemli isimler bir araya geldi. KONU toplantı OIE Genel Müdür Yardımcısı Dr. BrIan Evans, “Bu etkinlikte farklı alanlardan sağlık çalışanlarını bir araya getiren tüm canlılara teşekkürü bir borç biliriz.” TVHB Genel Başkanı ve Kongre Onursal Başkanı Talat Gözet Dünya Veteriner Hekimliği Ödülü’ne, topluma verdiği başarılı hizmetlerinden dolayı Kosta Rika layık görülmüştür. İNFOVET XX-XX Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Kudbettin Arzu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Danışmanı Prof. Dr. Ersin İstanbulluoğlu WVA Başkanı Dr. DVM Rene Carlson, “WVA dünyanın altı kıtasında 80 veteriner örgütünü ve yaklaşık 50 bin veteriner hekimi temsil etmektedir.” T ürk Veteriner Hekimleri Birliği’nin ev sahipliği yaptığı, 13-17 Eylül tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda Türkiye’de ilk defa düzenlenen 32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi’ne dünyanın değişik ülkelerinden 3000 civarında veteriner hekim, bilim insanı, sektöre hizmet veren ulusal ve uluslararası firmalar ile OIE, WHO ve EFSA gibi uluslararası kuruşlar katılımda bulundu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın destekleri ile gerçekleşen kongrede, veteriner hekimliği alanında yeni gelişmelere ışık tutuldu ve meslektaşlar arasında bilgi alışverişi sağlandı. Türkiye sınavı başarı ile geçti 32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongre Başkanı Prof. Dr. İrfan Erol, “Veteriner hekimlik alanında yeni gelişmelere ışık tutacağımıza inanıyoruz.” Kongrenin açılış ve kapanış konuşmalarını yapan Dünya Veteriner Hekimler Birliği (WVA) Başkanı Prof. Dr. MVD. Rene Carlson, Türkiye’nin harika kaynaklara sahip olduğunu; kongre sayesinde tanıştığı kaliteli ve ülkesinin geleceğini düşünen meslektaşları ile ülkemizin önünün her zamawn açık olacağını söyledi. Yaptığı anlamlı ve duygusal kapanış konuşmasında, yetişmekte olan yeni nesil meslektaş adayları için de umutlu olduğunu belirten Rene Carlson, ev sahiplerinin misafirperverliği için defalarca teşekkür ettiğini, böylesine güzel meslektaşlar ile uluslararası veteriner camiada gelecekte daha fazla görüşmek dileğinde olduğunu belirtti. Kongre arasında bize değerli zamanını ayıran Dr. Carlson ile önemli bilgilerle dolu sıcak bir sohbet gerçekleştirdik; Türkiye’nin kongreye ev sahipliği olma sürecini ve mesleki açıdan ülkemizin durumu konuştuk; Dünya Veteriner Hekimler Birliği (WVA)’nın örgüt olarak misyonlarını ve çalışmalarını Dr. Carlson’dan dinledik. Kongre’yi Türkiye’de düzenlemeye nasıl karar verdiniz? Aslında bu sene düzenlenmiş olan kongrenin ev sahipliğine yedi sene önce karar verildi. Başvuranların çeşitli kriterlere uymaları gerekir ve değerlendirme kadrosu ülkelerin maddi imkanlarını, altyapılarını ve kongre için belirttikleri yerleri inceler. Ben o dönemde söz hakkına sahip değildim, ama bugün burada olduğumuza göre Türkiye sınavı başarı ile geçmiş ve üyelerin çoğu oyunu İstanbul’a vermiş demektir. Bana göre bu çeşit kongreler ev sahipliği yapan ülkeler için çok büyük bir olaydır; ülkeler kendilerini, kültürlerini, hekimlerini uluslararası düzeyde tanıtma şansı bulurlar ve kongreler saye- KONU toplantı sinde yurt dışına çıkamayan vatandaşlar da yenilikleri yakından takip etme şansı bulurlar. WVA’nın tam olarak kaç üyesi var? WVA, dünyanın 6 kıtasından tam olarak 80 veteriner örgütünü ve yaklaşık 500.000 veteriner hekimi temsil etmektedir. Kesin rakamları vermek zordur; ülkelerin üyelik harcını, o ülkelerde görev alan veteriner hekimlerin sayısına göre belirlediğimiz için bazı ülkeler ne yazık ki maliyetli olmaması için sayılar hakkında dürüst olmayabilir. Elbette, veteriner hekim sayısı düşük olan bir ülkenin oy sayısı da azdır. WVA’ya üyelik koşulları nelerdir? İki çeşit üyeliğimiz mevcuttur; ilk seçeneğimizdeki üyeliğe sadece veteriner hekim dernekleri başvurabilir. Bu üyelik tam seçme ve adaylık hakkı vermenin yanı sıra üyeye WVA yönetim kurulunda söz hakkı da kazandırır. İkinci üyelik ise gözlemci üyeliktir. Bu üyeliği seçen kişiler herhangi İNFOVET 66-67 Rene Carlson; “Kongrede tanıştığım kaliteli ve ülkesinin geleceğini düşünen meslektaşlara ihtiyacımız var. Yetişmekte olan yeni nesil meslektaş adaylarımız için de ayrıca umutluyum.” bir hayvan sağlığı ile ilgili örgütün sesi olabilirler. Bu gruba veteriner hizmetleriyle doğrudan ilgili olmayan dernekler de dahildir. Bu üyelerimizin oy kullanma ve aday olma hakkı yoktur. Kurumumuza katılmak isteyen ülke veya örgütler öncelikli olarak internet sitemizde bulunan başvuru formunu doldurmalıdır. Bu form tarafımızdan değerlendirilir ve başvuru sahibinin üyelik için uygun olup olmadığı araştırılır. Örneğin, radikal hayvan koruma gruplarına üyelik vermemeyi tercih ediyoruz. Üyelik kabulünden sonra, ikinci adım olarak başvurunun belirttiği veteriner hekim sayısına göre bir üyelik harcı belirlenir. Başvuru formunun yanında bir motivasyon mektubu da gönderilmelidir. Yani başvuru sahibinin neden WVA’ya katılmak istediğini ve derneğimizden beklentilerinin ne olduğunu beyan etmesi gerekmektedir. Herkesi aramıza dahil etmeye çalışıyoruz. Gelişmekte olan ülkelerin bazıları yeterince maddi kaynağa sahip değiller ve belirttiğimiz aidatı da ödeyecek durumları yok. Bu ülkelerin aidatı bazen gelişmiş ülkeler tarafından karşılanır. Örneğin geçen ay aramıza katılan Nijerya’nın üyelik aidatlarına Zoetis şirketi sponsor oldu. Başvuru değerlendirme sırasında mesleki olarak herhangi bir seviye tespiti yapıyor musunuz? Herhangi bir seviye tespiti yapmıyoruz; çünkü böyle bir şeye imkanımız yok. Çin’e KONU toplantı Tuluyhan Uğurlu sahne performansı ile konukları kendisine hayran bıraktı. Kongre’de, TVHB üyeleri ve farklı illerden odaların üyeleri bir araya gelme şansı yakaladı. bakarsak derneğimizde kayıtlı olan 1 milyona yakın veteriner hekimi var ancak ne yazık ki sadece yarısı gerçek bir hekimlik bilgisine ve donanımına sahip. Türkiye de WVA üyesidir ve tarafımızdan hiç bir zaman ülkenizin mesleki değerlendirilmesi yapılmadı. Bu tür faaliyetler için veteriner eğitim sistemini denetleyen ve uluslararası akreditasyon veren EAEVE gibi diğer kurumlarımız mevcut. Elbette bizim de standartlarımız var. İsteyen kişi ve kurumlar web sitemiz vasıtasıyla standartlarımıza ulaşabilirler. Fakat biz sadece bir yönerge sunabiliriz; ideal bir veteriner hekim hakkında fikir verebilirz ama her ülkenin farklı eğitim sistemi, kültürü ve yeterlilik derecesi vardır; bunu denetlemek bizim alanımızın dışındadır. Bu kadar ülke ve bu kadar üye ile nasıl iletişim halinde kalabiliyorsunuz? Evet, işimi gerçekten çok büyük ve aynı anda da çok ilginç buluyorum; dillerin ve kültürlerin beraber çalıştığı büyük bir aileyiz. Bakan olarak öğrendiğim şey; insan büyük projelerin hiç birisini tek başına başaramaz. İNFOVET 68-69 WVA bu yüzden de organizasyonun çerçevesi altında farklı alt bilimlere ayrılır ve her alt bilimin farklı ilgi alanı vardır. Örneğin, insan ve halk sağlığı grubumuz şu an Rabies ile ilgili çalışmalar yürütmektedir. Diğer gruplarımıza örnek olarak hayvan ıslahı grubumuzu ve veteriner hekim eğitim grubumuzu örnek olarak verebilirim. Çalışmalarımız sonucunda, WVA olarak internet üzerinden gerçekleştirilen hayat boyu eğitim sistemi programını başlattık (www. wva.learning.education). Bu site veteriner hekimler tarafından kısa bir kayıt sonucu herhangi bir ücret vermeden ulaşılabilen, geniş bir eğitim ağıdır. Kendini geliştirmek isteyen bütün meslektaşlarıma tavsiye ederim. Sitemiz sürekli geliştirilme altındadır. Amacımız dünyanın en büyük ve en iyi veteriner eğitim sistemini oluşturmaktır. WVA olarak, veteriner hekimlerin gelişimi için planladığınız başka çalışmalar var mı? Az önce veteriner hekimlerin değerlendirilmesinden bahsettik. WVA ile başarılı bir işbirliğinde olan OIE, veteriner hekimlerin eğitimi için çeşitli yeni standart ve çalışma programı hazırladı. Bu kuruluş ile beraber uluslararası konferanslar gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Planladığımız kongrenin hem yeni nesil hem de eski nesil veteriner hekimlerin eğitimi ve ulusal veteriner hizmetleri için faydası olacağına inanıyoruz. Mesleğimizin gerçekten bilincinde olan veteriner hekimlerle birlikte, uluslararası boyutta büyümemiz ve ilişki kurmamız gerektiği konusunda hemfikiriz; bunun için ise her ülkenin kabul edebileceği uluslararası bir yönergenin hazırlanması lazım ve bazı temel terimlerin anlamını ortak bir kararla kesinleştirmeliyiz. Örneğin; “Veteriner hekimlik nedir? Gerçek bir veteriner hekimi yetiştirebilecek kapasitede olan bir eğitim kurumu nasıl olmalı? Üniversiteler hangi yöne doğru gelişmeli?” gibi sorular halen cevap beklemektedir. Bir veteriner fakültesinin temellerini belirtmeliyiz. Standart bir eğitim sisteminden bahsediyoruz, ama standardın da o kadar çok çeşidi var ki, hangisini temel olarak alalım? Bu ve buna benzeyen soruları tek başımıza cevaplamamız imkansızdır. WVA bu yüzden OIE ya da EAEVE gibi farklı örgütlerle Rene Carlson, Veteriner Hekim Enikö Kiraly Avcı ile gerçekleştirdiği röportajda, kaliteli bir veteriner hekim yetiştirmek için iyi bir altyapıya ihtiyaç olduğunu belirtti. BAŞARILI BİR DÜNYA KONGRESİNİN ARDINDAKİ ÖNEMLİ İSİMLER Kongrenin gerçekleşmesinde katkıda bulunan başta Kongre Başkanı Prof. Dr. İrfan Erol’a, Onursal Başkanlar Dr. Mehmet Alkan ve Talat Gözet’e, Bilimsel Komite Başkanı Prof. Dr. Ersin İstanbulluoğlu’na, bilimsel kurul üyelerine ve sponsor firmalara böylesi güzel ve başarılı bir organizasyonda gece gündüz demeyip verdikleri emekler ve gösterdikleri öz veri için teşekkür ediyor, İnfovet Dergi olarak veteriner hekimlik mesleğinin Türkiye’de ve dünyada bulunduğu yerden ileriye taşınmasına katkıda bulunmak için bu tür uluslararası organizasyonların devamını heyecanla bekliyoruz. sürekli iletişim halindedir. Önümüzdeki Şubat ayında Uluslararası Akreditasyon Forumu ile görüşeceğim. Bu görüşmenin mesleğimizin uluslararası birliği ve geliştirmesi için fayda sağlayacağına inanıyorum. Gelecek ile ilgili düşünceleriniz nedir? Veteriner birlik ve kurumların uluslararası eşitliği gelecekte söz konusu olabilir mi? Bunun için elimizden geleni yapacağız. Bizimle aynı misyonu ve vizyonu paylaşan bütün ulusal ve uluslararası örgütü desteklemeye devam edeceğiz. Örneğin EAEVE; üyeleri dünya çapında tanınmış, meslekleri için çaba harcayan veteriner hekimlerden oluşan harika bir kadrodur. Kaliteli kaynaklara sahiptir ve etkili çalışmalar yürütmektedir. Bunun yanında Çin Veteriner Hekimler Birliği çok yeni bir organizasyondur, veteİNFOVET 70-71 riner hekimleri uluslararası uygulama ve kalite ile daha yeni yeni tanışmaktadır ve bu kesinlikle harika bir şeydir. Gelişmekte olan ülkelere bakarsak, çoğu kendisine yetecek olan maddi kaynak sağlayamaz, kurumların eksikliğini gideremezler. Savaşta olan ülkelerin yükselebileceği seviye ise çok düşüktür. Bu araları kapatmak çok zor, ama birlikten güç doğar. Beraber daha büyük hedeflere doğru ilerleyebiliriz, birbirimize yardımcı olabiliriz. Mesleki açıdan Türkiye’yi nasıl değerlendirebilirsiniz? Türkiye hakkında fazla bilgiye sahip olduğumu söyleyemem. Türk veteriner birliklerinin üyeleri ile bu kongre kapsamında yeni yeni tanışma fırsatım oldu. Bildiğim kadarıyla Türkiye’deki veteriner hekimlerin ve özellikle de veteriner fakültelerinin sayısı bunu duyan herkesi şaşırtacak kadar yüksektir ve bu konu ulusal boyutta sürekli gündemdedir. Gerçekten, bu kadar üniversiteye sahip olan çok az ülke vardır; örneğin A.B.D.’de şu anda 28 veteriner fakültesi faaliyet göstermektedir. Ama bu okullar dünya standartlarının üstünde yer alan eğitim sistemine ve ekipmanlara sahiptir. Veteriner hekimlerin yetiştirilmesi, dünyanın en pahalı eğitimidir. Birinci sınıftan son sınıfa kadar gördüğünüz bütün dersleri düşünün, elinizden geçen alet ve ekipmanları gözünüzün önünden geçirin, ne demek istediğimi anlayacaksınızdır. Gerçekten kaliteli bir veteriner hekim yetiştimek için altyapıya ihtiyaç vardır. Her şeyden önce her ülke -ve buna Türkiye de dahildir- dünyanın artık büyük bir küresel topluluk haline geldiğini anlamalıdır. Birbirimizden duvarlarla ayırılmış olan farklı farklı ülkeler değiliz artık. Ülkelerimizin sahip olduğu ekonomi, hayvan sağlığı tamamen diğer ülkelere bağlıdır. Dünya çapında yayılan hastalıklar var, çiftlik IVSA’nın yeni Dünya Başkanı Anıl Türer Türk’ün ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalar, umarım bu yıl Türk öğrencilerin ve Türk meslektaşlarımızın uluslararası veteriner camiasında ses getirmesine yardımcı olacaktır. TÜRKİYE’DEKİ GELİŞMENİN BİRÇOK ALANDA ETKİSİ VAR Prof. Dr. MVD. Rene Carlson ile yaptığımız keyifli sohbet sonrasında, Dr. Carlson’un beraber faaliyet yürüterek diledikleri amaca ulaşma ve dünyayı daha iyi bir yöne doğru değiştirme şanslarının bulunduğunu düşündüğü Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE)’nün Genel Müdür Yardımcısı Dr. Brian Evans ile bir röportaj gerçekleştirdik; mevzuatlardan ve dünyayı tehdit eden salgınlardan konuştuk. Avian Inflenza üzerinde duran Dr. Evans, “Avian Influenza devamlı rezervuar bulunmasından dolayı hiç bir zaman tamamen yok edilmez; göç eden kuşlar sebebiyle sürekli olacaklaradır. Tamamen eradike edemeyeceğimiz için insanlara cevabım da basittir; profilaksiye büyük önem verin!” uyarısında bulundu. Türkiye’nin gerçekten harika bir ülkedir olduğunu vurgulayan Dr. Evans; ekosisteminin ve biyolojik çeşitliliğinin hala dengede olduğunu, elimizde mevcut olan bu arazileri nasıl kullanabileceğimizi araştırmamız gerektiğini belirtti. Dr. Brain Evans, dergimiz ile gerçekleştirdiği söyleşide, güvenli gıda olmadan insanlığın sağlıklı olmasının ve siyasi dengenin sağlanmasının mümkün olmadığını vurguladı. hayvanlarının ülkeler arası transportu günlük bir olay, insan hareketleri ile beraber pet hayvanları da ülke değiştirmekte; bu faktörlerin farkına varıp beraber hareket etmemiz gerekir. Bu konuda OIE gerçekten takdire değer başarılar elde etmiştir. Onlar ulusal yönetimler ile beraber çalışmaktadır. Fakat WVA ise özel bir kurumdur ve ne yazık ki bu nedenle bir ülkeyi değiştirebilecek kadar söz sahibi değildir. Bizim faaliyetlerimiz özel sektöre ve özel veteriner hekimlere yöneliktir. Yönergeler hazırlayabiliriz; yani veteriner hekimlere “mesleki olarak yapman gerekenler bunlar ve bunu başarabilecek kapasitede olman için şunları yapman gerekir” diyebiliriz. Yönergeleri kabul eden ve standartlarını yükseltmeye çalışan kurumlara ise maddi ve manevi destek sağlarız. OIE ise, bir ülkedeki veteriner hekimlere teker teker ulaşamaz. Fakat OIE ile beraber faaliyet yürüterek her yere ulaşma ve dünyayı iyi yöne doğru değiştirme şansımız daha yüksektir. Gelişmiş ülkelerin belli bir organizasyonu İNFOVET 72-73 vardır; hep bizi dinlerler. Senelerdir belli bir standarda göre çalışmalarını yürütmektedir ve uluslararası iletişim kurmakta başarılıdır. Gelişmekte olan ülkeler bu uygulamaları hala öğrenme aşamasındadır. Bana göre Türkiye şu an bu iki tarafın ortasındadır; kesinlikle gelişmekte olan ülkelerin arasında sıralanamaz, ama bir Amerika da değildir. Türkiye harika kaynaklara sahiptir. Bu kongrede tanıştığım kaliteli ve ülkesinin geleceğini düşünen meslektaşlara ihtiyacımız var. Yetişmekte olan yeni nesil meslektaş adaylarımız için de umutluyum ve Bu tür başarılı kongreler, ev sahipliği yapan ülkeler için çok büyük bir olaydır; ülkeler kendilerini, kültürlerini, hekimlerini uluslararası düzeyde tanıtma şansı bulurlar. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) hakkında bilgi verir misiniz? OIE, dünya çapında hayvan sağlığının iyileştirilmesinden ve geliştirilmesinden sorumlu hükümetler arası bir kuruluştur. Örgüt olarak birincil görevi üç aşamada incelenebilir: İlk görevi, raporlama ve bilgi paylaşımıdır. Bu bilgi paylaşımındaki amaç, küresel düzeyde yapılan raporlama çalışmaları ile raporlanan hastalıklar konusunda şeffaflık sağlamaktır. Müzakereler sonucu üye olan 180 ülkenin, epidemik salgınlara neden olabilecek hastalıkları bildirmesi zorunlu hale gelmiştir ve bu bildirimin hastalık tespitinden sonra 24 saat içinde yapılması gerektiği kanaatine varılmıştır. Bu veriler, tüm ülkelere gönderilmelidir; böylece bir an önce gerekli adımları atmak mümkün kılınmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nün ikinci misyonu ise, hayvanların ve hayvansal ürünler için uluslararası standartların oluşturulmasını tesis etmektir ve bu misyon, 1995 yılında yürürlüğü giren Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization-WTO) SPS Anlaşması aracılığı ile onaylanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü standartları, uluslararası sağlık kurallarınca referans olarak kabul gören Dünya Ticaret Örgütü tarafından tanınır. OIE’nin Uluslararası Bitki Koruma Sözleşmesi ( IPPC) ve Gıda Standartları Komisyonu (Codex Alimentarius Commission) ile arasında bir paralellik bulunur. OIE’nin bu alanda standart koruyucu faaliyetleri, hayvanların kesimi öncesinde olası tehlikeleri ortadan kaldırmak ya da tüketiciler için risk oluşturabilecek et, süt, yumurta gibi ürünlerin birincil proseslerine olumlu anlamda katkıda bulunmaktır. Bu örgütler, OIE’yI resmi bir kurum olarak görüp faaliyetlerini OIE ike uyumlu bir işbirliği içinde yürütmektedir Bu anlattıklarımız OIE’nin birincil amaçlarıdır ve veteriner hizmetleri için destekleri bulunmaktadır. Veteriner hizmetleri, OIE tarafından uluslararası ilgi alanı olarak kabul etmektedir. OIE, hizmetlerini uluslararası çapta iyileştirmek amacıyla uluslararası standartlar belirler; bu hizmetler altyapı, kaynak, kapasite, organizasyon ve uzmanların rolü olarak incelenmektedir. Kısacası OIE, üyeleri için sağlam bir altyapı, yasal düzenlemeler ve iyi bir çalışma sistemi için gerekli olan bütün destekleri vermektedir. OIE’ye üye 180 ülkeden bahsettiniz. Bu büyük bir rakam ve üyeleriniz değişik kültürlere mensup ve farklı ekonomik geçmişlere sahip. Global mevzuatları uygulamak için tüm ülkeleri yönetmeyi nasıl başarıyorsunuz? Ülkelere sunduğumuz farklı programlar var. Tarafımızdan görevlendirilen 4 kişilik uzman bir heyet, ülkelerin standartları uygulama süresince yardımcı olmaktadır. Bu komisyonlar; insan tüketimi için üretilen hayvanlar, İNFOVET 74-75 IAT Başkanı Hüseyin Yılmaz OIE Genel Müdür Yardımcısı Dr. Brian Evans, Veteriner Hekim Enikö Kiraly Avcı, İnfovet Dergisi Genel Koordinatörü Barış Kolgu karada yaşayan hayvanlar, ilaç ve aşı üretim biyolojik standartları komisyonudur. Dördüncü komisyonumuz ise bilimsel komisyondur. Bu komisyon diğer komisyonları organize eder ve onlara maddi destek sağlar. Bu bilimsel komisyon, aynı anda başvuran ülkelerin hastalıklarını ve salgınlarını kayıt altında tutmakla yükümlüdür. Bu dört komisyon üç ana guruba ayrılmaktadır; yabani hayvanlar, hayvan ıslahı ve gıda-yem hijyeni. Komisyonlar üye ülkeler tarafından seçilir ve 3 sene boyunca görev alır. Seçilen üyeler mevcut ülkenin tanınmış araştırmacıları ve bilim adamlarıdır. Bu insanlar, ülkelerini/bölgeleri temsil etmek ve desteklemek üzere OIE Genel Müdürlüğü tarafından gruplara ayrılır. Buna ilaveten, ülkenin gelişmek için çaba gösterdiği bir konu olursa; –örnek olarak Avian Influenza ya da Rabies-bu durum, mevcut heyet tarafından OIE Genel Müdürlüğü’ne iletilir ve uzman bilirkişiler görevlendirilir. Bu bilirkişiler, dünya çapında Günümüzde, gelişmiş ülkelerin eğitim materyalleri, eğitmen kadrosu ve eğitim yerleşkelerinin sunduğu imkanlar OIE standartlarının üzerinde bir seviyededir. OIE tarafından standardize edilmiş yaklaşık 300 laboratuvardan özel olarak seçilmektedir. Yanı uzmanlarımızın ülkelerin araştırmacıları ile uygun ortamda beraber çalışabilmesi için elimizden geleni yaparız. Ülkeler arasındaki İkiz Programı’mız da bunun iyi bir örneğidir. Eğitim kurumlarının ikiz programı ile, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki bilgi alışverişini sağlamayı amaçlıyoruz. Gelişmekte olan ülkelerin OIE standartlara uymaları için seviyelerinin yükselmesi gerekmektedir ve eğitim buradaki ey iyi araçtır. Günümüzde, gelişmiş ülkelerin eğitim materyalleri, eğitmen kadrosu ve eğitim yerleşkelerinin sunduğu imkanlar standartlarımızın üzerindedir. Coğrafi olarak, Kuzey yarımkürenin lehinde bir dağılım söz konudur. Ülkelerin gelişmelerine yönelik eğitim sistemleri, daha fazla ülkeye ve daha geniş kitlelere ulaşılabilecek hale getirilmelidir; böylece gelişen ülkeler de kendi sınırları içerisinde hayvan hastalıklarının kontrolünü ele alabilir; bilimsel ve ekonomik olarak gelişebilirler. İkiz programlar iki eğitim tesisinin karşılıklı anlaşmaları ile düzenlenir. Anlaşmada daha iyi seviyede olan üniversite, gelişmekte olan üniversiteyi desteklenmekte; gelişmekte olan üniversite ise diğer eğitim kurulumun yardımı ile uluslararası akreditasyon sisteme uyumlu olarak gelişimini sürdürmektedir. Akreditasyondan sonrası ise, bu eğitim kurumuna süreç için teknik destek verilmeli ve eğitim kadrosu ile rehberlik hizmetleri sağlamalıdır. Laboratuvarlar için düzenlediğimiz ikiz programlara Hindistan güzel bir örnektir. Hindistan’daki araştırmacılar uluslararası referansa sahip diğer laboratuvarlar tarafından teknik destek ve eğitim KONU toplantı almaktadır ve sürekli denetim altındadırlar. Bu sürecin sonucunda ülkedeki laboratuvarlar ve çalışanlar uluslararası çapta akredite olma şansını kazanabilecekler. İkiz programlar aynı anda uluslararası araştırmalara da imkan vermektedir. Araştırmalardan, dünya çapında bütün ülkeler yararlanabilecek; bu yolla daha güçlü bir bilimsel ağ oluşturmaya başaracağımıza inanıyoruz. OIE’nin diğer hizmetleri arasında “Veteriner Hizmet Performanslarının Değerlendirilme Paketi“ mevcuttur ve diğer hizmetlerimizle beraber internet sitemizde ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Bu paket yardımıyla ülkelerin veteriner hizmetlerini değerlendirip, hastalıkların kontrolünde daha etkin olmalarını sağlamayı amaçlıyoruz. Özel eğitim almış denetim elemanlarımız, 47 kritik noktada bulunan veteriner hizmetlerini 5 ana grup altında incelemektedir. Denetçiler, çalışmalarını üst düzey devlet kurumları ile beraber yürütmektedir ve değerlendirmeler sonrası hazırladıkları raporları başbakana, çeşitli bakanlıklara ve kabinelere iletip onlara ayrıntılı rapor vermektedir. Kurumlar ise, rapor İNFOVET 76-77 sonuçlarını teker teker değerlendirerek, ülke yönetimine hangi konularda gerekli olduğunu (bütçeleri sınırlarında). Yayınlanmış raporlar uluslararası şirketler, dünya bankaları ve çeşitli bağış kurumları tarafından değerlendirildikten sonra, bu kurumlar ülke ile çeşitli anlaşmalar yapabilir ve veteriner hekimliğin gelişimine katkıda bulunabilirler. Değerlendirme raporunu takiben PVS Gap Analiz olarak adlandırdığımız bir süreç başlamaktadır. Bu 5 yıl süren süreç içerisinde ülkede mevcut olan veteriner hizmet standartları, OIE tarafından kabul edilen uluslararası veteriner hizmet standartlarına ulaştırılmaya çalışılır. PVS Gap Analiz raporu bir yıllık bütçe raporu ve bir olağanüstü bütçe raporu içermektedir; sonuç olarak veteriner hizmetlerini değerlendirirken 5 yıllık bir bütçe raporu çıkartılır. Sürecin sonunda ülkeyi ziyaret eden uzman heyet, yine ülkenin durumunu değerlendirmeye başlar ve döngü yeniden başlar. Böylece ülkeler gelişme süreçlerini rahatlıkla yakından takip edebilir. Kongrede, hayvan sağlığı, hayvan yetiştiriciliği ve halk sağlığı alanında faaliyet gösteren yerli ve yabancı firmaların temsilcileri ve veteriner hekimleri bir araya gelme şansı yakaladı. Açıkçası, Türkiye yüksek sayıda eğitim kurumuna sahip bir ülkedir; aslında Avrupa topluluğunun bir üyesi olarak da değerlendirir ve veteriner hekimlerinin Avrupa Birliği içinde hareket etmesine imkan sağlamak isterse, elbette gereken lisanslar için çeşitli mevzuatlara uymak zorunda kalacaktır. Bizim açımızdan ise Türkiye, kurumumuzun son derece değerli bir üyesidir. Türkiye’nin davranışı etrafındaki ülkeleri de etkilemektedir; bu şekilde bizim çalışma- Sizce Türkiye bu sistemi benimseyebilir mi? Ülkemiz OIE tarafından sunulan gereklilikleri karşılayabilir mi? KONU toplantı Dr. BrIan Evans, OIE’nin uzun süredir üyesi olan Türkiye’nin çabalarına her zaman saygı duyduklarını; dünya ekonomisinde daha net bir pozisyona geleceğine inandıklarını belirtti. larımız ve etkimiz, dolaylı olarak da olsa çevre ülkelere erişmektedir. Türkiye hastalıkları büyük sorumluluk ile kayıt altında tutmaktadır. Bu sorumluluk duygusu, bölgesel ticaret ve ekonomi açısından da çok önemlidir ve komşu ülkelerin ekonomisine de etkisi vardır. Türkiye, az önce açıkladığım PVS programımızın bir üyesidir. Yanı bu programların yardımıyla Türkiye, dünya ekonomisindeki ve hayvan sağlığındaki konumunu daha net bir pozisyona getirilebilecektir. OIE’nin uzun süredir üyesi olan bu ülkeye çalışmaları ve çabaları için her zaman saygı ile bakılır. Bu uzun süreli iyi ilişkinin sonucu ne olacak? Her iki taraf için de faydalı sonuçların çıkacağından eminim. Türkiye’deki veteriner İNFOVET 78-79 hizmetlerinin iyileştirilmesi halen devam etmektedir ve bu gelişimin birçok alanda etkisi vardır. OIE olarak yapacağımız şey, Türkiye ile yapılan ticari anlaşmalara destek vermek ve güvenilir uluslararası alışverişlerin gerçekleşmesi için referans olmaktır. Günümüzde uluslararası boyutta artan hayvan hastalıkları ve zoonoz salgınlar ciddiye alınmalıdır; örneğin Suudi Arabistan’da solunum ile bulaşan Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS) birkaç sene içerisinde hızla yayıldı ve şuan insanların vektörlüğü ile Kore’ye kadar yayılmıştır. Ebola da buna çok iyi bir örnektir. Kuzey Afrika’dan çıkan hastalık, çoğunlukla sağlık çalışanlarının vektörlüğü ile çevre ülkelere hızla yayılmıştır. Aslında baktığımız zaman, ticaret, turizm ve küreselleşme sonucunda, dünya gerçekten çok kompleks bir hal almıştır. Bu güçlü ağın sonucunda ise hastalıklar da hızla yayılmaktadır. Antimikrobal direnç (AMR) gibi handikaplara baktığımız zaman beşeri hekimlerin ve veteriner hekimlerinin beraber çalışmasının ne kadar büyük önem taşıdığını görebiliriz. Hala çalışabilen antibiyotiklerin, sağlıklı hayvanların ve güvenilir gıdanın yanı sıra hayvan ıslahının da var olduğundan emin olmalıyız. Anlatmak istediğim, Türkiye gerçekten harika bir ülkedir; ekosistemi ve biyolojik çe- şitliliği hala dengededir. İşimizin diğer önemli tarafı, elimizde mevcut olan bu arazileri nasıl kullanabileceğimizin araştırılmasıdır. Çünkü insan sağlığında kullanılan arazilerin şeklinin de büyük önemi vardır. Bir bölgedeki ağaçları kestiğiniz zaman o bölgede yaşayan yabani hayvanların yaşam alanını da yok etmiş olursunuz. Bu durum yabani hayvanların ve evcil hayvanların yaşam alanını karıştıracaktır ve yaşam alanları ile beraber hastalıklar da yayılım gösterecektir. Rusya ve Doğu Avrupa’da hızla yayılan Afrika Domuz Ateşi de aynı sebeplerden dolayı meydana geldi; ormanlık alanlar harap edildikten sonra yabanı domuzların yaşam alanı kısıtlandı ve göç yollarını değiştirmek zorunda kaldılar. Göç yollarının değişimi ile birlikte, önemli hastalıkların da bildiğimiz çıkış noktaları değişmiş oldu ve ülkelerin çoğu bu duruma hazırlıksız yakalandıklarından dolay yeterli tedbiri alamadılar. Aslında bu yaşanan durumda da, uluslararası bir bilgi ağının oluşturulmasının önemini görmüş olduk. Bu şekilde dünyada olan bitenler hakkında hemen haberdar olabiliriz ve gereken önlemleri alabileceğiz. Uluslararası boyutta söz hakkına sahip olarak ise olası sonuçları tartışma şansı yakalamış oluyoruz. KONU toplantı Geçtiğimiz ay Nijerya uluslararası örgütlerin arasına katılarak ülkedeki veteriner hizmetleri gelişiminde büyük bir adım atmış. Konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye ve dünyadaki diğer bütün ülkeler böyle bir sistemden faydalanabilir, hekimlerin iyi eğitim gördüğünden ve uluslararası boyutta söz hakkına sahip olduklarından emin olabilir; aynı zamanda güçleriyle hem hayvan-gıda sağlığını, hem hayvan refahını, hem de insanları koruyabilirler. Böyle bir durum, sadece Türkiye’nin faydalarına bakılarak yorumlanmamalı; çünkü global anlamda güvenli gıda son derece önemlidir. Güvenli gıda olmadan insanlığın sağlığı ve siyasi dengesi de yok olur. İşbirliği yaptığınız organizasyonlardan bahsettiniz. OIE tam olarak kaç tane uluslararası örgüt ile beraber çalışmaktadır? OIE tam olarak 67 uluslararası örgüt ile işbirliği yapmaktadır. Bunların ikisi daha önce de adı geçen Uluslararası Sağlık Örgütü (WHO) ve Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’dür. Bu örgütlerin çoğu -OIE’nin tersine- Birleşmiş Milletler üyesidir. Bu örgütlerle özel anlaşİNFOVET 80-81 malarımız mevcuttur; beraber yürüttüğümüz işbirliklerinde Avian Influenza veya Rabies gibi konulara yoğunlaşırız. Yürüttüğümüz köpek kısırlaştırma kampanyalarının ve aşılama programlarının düzenlemesi gibi faaliyetler ile insan sağlığına da büyük katkı sağladığımıza inanıyoruz. Dünya Kuduz Günü yaklaşıyor. Bu seneye özel bir programınız var mı? Yine WHO ve FAO ile birlikte yeni farkındalık strateji programımızı yaratmak için çalışmaları sürdürmekteyiz. Ayın zamanda ulusal düzeyde eğitim ve aşılama programları düzenleyeceğiz. OIE tarafından yönetilen ve diğer örgütlerin de yararlanabileceği aşı bankamız da devamlı faaliyet göstermekte. Aşıların üretimi ve dağıtımı için maddi destek sağlayan kurumlar da bize yardımlarını hiç esirgemiyorlar ve her zaman yanımızdalar. Onların yardımıyla çeşitli ülkelerin aşı ihtiyacını sağlayabilecek kapasitedeyiz. Evet, Nijerya gelişmiş ülkelere çok iyi bir örnektir. Filipinler, Malaysiya ve birçok Asya ülkesi ile birlikte Rabies kontrolünde büyük yol kat edildi ve uluslararası Rabies koruma programının üyesi olmaya hak kazanıldı. Ulusal veteriner hizmetlerle yakından ilişkisi olan birçok profesyonel veteriner örgütü ile de işbirliği yürütmekteyiz. Bunlar Dünya Veteriner Hekimleri Örgütü (WVA), Uluslararası Veteriner Öğrencileri Topluluğu (IVSA), Commonwealt Veteriner Derneği(CVA), Dünya Küçük Hayvan Veteriner Hekimler Derneği (WSAVA)’dir. Yanı uluslararası boyutta çok aktif olduğumuzu söyleyebilirim. Beraber çalıştığımız özel sektörü temsil eden kurulumlara örnek olarak ise Uluslararası Kanatlı Konseyi, Uluslararası Et Komisyon ve Uluslararası Süt ve Süt Ürünleri Federasyonu’nu sayabilirim. Bu gruplarla beraber çalışma amacımız, şirketlerin üretim faaliyetlerine kolayca uyum sağlayabilen misyonumuzu ve standartlarımızı üreticiye ulaştırmaktır. Bunun haricinde farklı dallarda faaliyet gösteren örgütlerle de işbirliği yapmaktayız; iklim değişikliği ya da ticaret ve nakil üzerine uzmanlaşan birimler de örgütümüzün ilgi alanındadır. Bu sene yine büyük ses getiren ve problemlere yol açan Avian Influenza’yı kısaca değerlendirebilir misiniz? Avian Influenza, özellikle dünyanın bazı bölgelerinde büyük bir sorun teşkil etmekte; Amerika’da ve Kanada’da şiddetli salgınlar KONU toplantı Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü Genel Müdür Yardımcısı Dr. BrIan Evans; “Ülkelere kendi laboratuvaRLArını düzenlemelerini tavsiye ediyoruz; ancak bu şekilde kendilerini ve ekonomilerini koruyabilİRler.” İNFOVET XX-XX yaşandı, Avrupa ülkelerinden Almanya, İngiltere ve Hollanda’da da ekonomik kayıplar yaşandığını biliyoruz. Bununla birlikte, Afrika ve Asya’nın bazı bölgelerinden de salgın haberleri alıyoruz. Virüsler hakkında herkesin anlaması gereken öncelikli olarak şudur; virüsler ve özellikle konumuz olan Avian Influenza devamlı rezervuar bulunmasından dolayı hiç bir zaman tamamen yok edilmez; göç eden kuşlar sebebiyle sürekli olacaklaradır. Tamamen eradike edemeyeceğimiz için insanlara cevabım da basittir; profilaksiye büyük önem verin! Şu an H1N7 olarak bilinen virüs zoonoz hastalık olarak insan ve halk sağlığını da tehdit etmektedir. OIE olarak insan ve halk sağlını bu kadar yakından ilgilendiren bir olaya karşı küresel aşılama ve profilaksi stratejileri geliştirebiliriz. Çeşitli bölgelerde tespit ettiğimiz virüsleri test edip, genomik identifikasyonlarından sonra verilerimizi WHO’ya iletiriz. WHO ise bu kayıtlara dayanarak insanların koruması için her sene gerekli olan aşıları üretebilir. Avian Influenza’nın yönetiminde takip ettiğimiz iki ana yolu mevcuttur; ilk olarak virüsün yabani hayvanlardaki yüksek yaşama şansını göz önüne alarak kanatlıların migrasyon yollarını ve virüsün çıkabileceği riskli bölgeleri tespit etmek. Bu görevi, göç yolları ve yabani hayvanlar ile ilgilenen gruplarla ve örgütlerle beraber yürütmekteyiz. İkinci görevimiz ise biyogüvenliğin sağlamasıdır. Söz konusu aile çiftliğin bahçesindeki küçük gölet ya da büyük bir işletmedeki su tesisi olabilir; virüsün çıkma riski taşıyabilen herhangi bir bölge için aynı ciddiyette biyogüvenlik standartları uygulanmalıdır. İşletme sahiplerinin eğitimi ve biyogüvenlik açıdan bilinçlendirilmesi ile yakından ilgileniyoruz. İşletmelerin kaydı da bizim için önemli; yabani hayvanların göç yollarında bulunan işletmeler virüsler açısından daha yüksek risk altındadır. Yeni kurulan işletmeler, üretimlerinde, transportlarında, alet ve ekipmanlarının depolamasında ve araçların işletmeler arası hareketlerinde bu faktörü de göz önüne almalı; uluslararası örgütlere ya da ulusal kurumlara danışmalı; hastalıklardan korunmak amacıyla tesislerin işletme sistemine ilk olarak bir veteriner hekimin gözüyle bakılmalıdır. OIE ise ülkeler için hazırladığı standartlar ile hayvan sağlığını ve ıslahını göz önünde bulundurarak bu değerlendirmelerin kolaylaştırılmasını amaçlar. Ülkelere kendi gelişmiş laboratuvar sistemlerini düzenlemelerini şiddetle tavsiye ediyoruz; ancak bu şekilde kendilerini ve ekonomilerini de en uygun şekilde koruyabileceklerdir. KONU toplantı DÜNYA KongreSİ’nin gerçekleştirilmesinde sonsuz emeği bulunan Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği-VİSAD’a, sektöre SUNDUĞU katkılardan dolayı bir kez daha teşekkür ederiz. İNFOVET XX-XX Başarı ile gerçekleştirilen bir dünya kongresinin ardından düzenlenen görkemli gala gecesinde, emeği geçen isimlere plaketleri takdim edildi. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi’nin medya sponsorluğunu üstlenmiş olmaktan onur ve mutluluk duyuyoruz. İnfovet Dergi standımızda yerli-yabancı, tüm katılımcıları ağırlamak gurur vericiydi. Kongre’de emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. ADVERTORIAL Salmonella kontrol altında aşı uygulamasına ek bir yöntem olarak probiyotiklerin kullanımı Kanatlılarda Salmonella kontrolü için başvurulan önemli teknolojilerden biri de, Salmonella türlerini yarışmacı olarak dışlama etkisi gösteren probiyotiklerin kullanımıdır. Yazar: DVM Dino Garcez, Öbiyotikler Bölge Müdürü – DSM İNFOVET 92-93 Salmonella prevalansı, yumurta üretimi endüstrisinde karlılığın optimal düzeye çıkarılmasını kısıtlayan bir faktör olmayı sürdürmektedir. S almonella türleri gramnegatif, intrasellüler bakterilerdir ve Enterobacteriaceae familyasında yer almaktadır. Hayvanlar ve insanlarda dağılmış olarak bilinen 2.500’den fazla serotipi vardır. Kanatlılarda son derece spesifik olan iki serotip (S. gallinarum ve S. pullorum), sırasıyla kanatlı tifosu ve pullorum olarak bilinen hastalıkları (tifo) oluşturmaktadır (Soncini, 2011). Bununla birlikte, paratifo olarak bilinen çeşitli salmonella serotipleri (ör. S. enteritidis, S. typhimurium ve S. senftenberg), kanatlılar ve diğer türlerde enfeksiyon oluşturabilmekte ve klinik belirti ya da hastalıklara neden olmaksızın iç organlarına yerleşebilmektedir. salmonella türlerinin bu grubu, sıklıkla insanlarda besin kaynaklı hastalıklarla bağlantılıdır. Mevcut durum Amerika Birleşik Devletleri’nde, önemli bir halk sağlığı sorununu temsil eden kontamine yumurta tüketimine bağlı yıllık salmonellanın neden olduğu hastalık insidansının 142.000 olgu olduğu tahmin edilmektedir (Barancelli ve ark. tarafından alıntı yapılan FDA [2012] verileri). AB’de salmonellanın neden olduğu hastalıklar ikinci sıradaki en yaygın besin kaynaklı hastalıktır (100.000 kişi başına 26,4 vaka) ve başlıca nedeni, yumurtaların ve çiğ yumurta kullanılan ürünlerin tüketimiyle bağlantılıdır (Garcia, A.L. tarafından alıntı yapılan EFSA, 2010 verileri). Garcia, A.L.’ye (2013) göre, İspanya’da (2010), bu serotipin yumurta tavuklarında en yüksek düzeyde yaygın olduğu (% 27) gösterilmiştir. Brezilya’da, 1999-2009 yılları arasındaki laboratuvar tarafından doğrulanmış besin kaynaklı hastalık salgınlarının % 42,5’inde etiyolojik ajan olarak salmonella bakterileri tanımlanmıştır (Sağlık Bakanlığı 2012, Barancelli ve ark.). Yumurta aracılığıyla bulaşan (transovaryal) salmonella geçişinin rölatif olarak düşük olması nedeniyle, bu salgınların başlıca nedeninin çoğunlukla hijyen eksikliği ve uygun olmayan saklama koşullarından kaynaklanan yumurta kabuğu kontaminasyonuyla ilişkili olduğu belirtilmelidir. Besinlerin kontaminasyonunun bir diğer önemli nedeni, çiğ ya da az pişmiş yumurta ve yumurta ürünlerinin tüketimidir. Önleme ve kontrol Salmonella epidemiyolojisinin karmaşıklığı göz önünde bulundurulduğunda, önleme ve kontrol için, diğer kanatlı çiftliklerinden ve konakçı türlerinden izolasyon, hijyen engelleri, iyi üretim uygulamaları, iyi yem üretim uygulamaları, tesislerin temizlenmesi ve dezenfeksiyonu, vektörlerin kontrolü (başta sinekler ve kemirgenler), diğer önlemlerin yanı sıra aşılar, organik asitler, probiyotiklerin kullanımı gibi biyogüvenlik alanlarıyla ilgili bir dizi aşamayı içeren sistemik bir yaklaşım gereklidir. Ortaya çıkan yeni bir alternatif ise, salmonellanın neden olduğu bağırsak enfeksiyonlarını önlemek ve kontrol altına almak için bakteriyofajların kullanımıdır (Marieto, Gonçalves G.A. ve ark., 2010; Soncini R.A., [2011] tarafından alıntı yapılan Fiorentin L ve ark., 2002). Brezilya’daki son yasal düzenlemelere göre (Nisan 2013 tarihinden itibaren), ticari yumurta tavuğu tesislerine, laboratuvar testlerinin yapılması için örnek alınarak, sürülerin S. enteritidis ve S. typhimurium açısından gözetim altında tutma zorunluluğu getirilmiştir. Sadece canlı S. entiritidis ile aşılanmış sürüler bulundurulmalıdır. Yumurta tavuklarına yönelik bir immünizasyon programında, hem canlı hem de inaktive aşılar kullanılabilmektedir. Canlı aşılar, salgısal immünoglobulin IgA üretimini stimüle etmekte ve hücrelere yerleşen salmonellayı elimine etmek için önemli olan, CD8+ T lenfositlerin aracılık ettiği hücresel immüniteyi ADVERTORIAL Salmonella prevalansı, yumurta üretimi endüstrisinde karlılığın optimal düzeye çıkarılmasını sınırlayan bir faktör olmayı sürdürmektedir. Tablo 1. Çekumdaki Salmonella prevalansının azalması desteklemektedir. Öte yandan inaktive aşılar, temel olarak dolaşımda bulunan IgG grubu antikorların aracılık ettiği hümoral (sıvısal) immün yanıtla ilişkilidir. Canlı aşılarda kullanılan bazı serotiplerin, homolog olmayan ve aynı serogrupta yer alan diğer serotiplere (S. enteritidis ve S. gallinarum) karşı çapraz yanıtlara yol açabildiği önemle belirtilmelidir. Probiyotiklerin kullanımı Kanatlılarda salmonella kontrolü için yararlanılabilen bir diğer önemli teknoloji, salmonella türlerini yarışmacı olarak dışlama etkisi gösteren probiyotiklerin kullanımıdır. Bu etki bilim dünyası tarafından iyi bilinmektedir ve ilk olarak Nurmi ve Rantala tarafından, 1973 gibi eski bir tarihte tanımlanmıştır. Enterococcus faecium suşu NCIMB 10415 (Cylactin®), kanatlıların çekumunda bulunan farklı salmonella serotiplerinin kolonizasyonunu azaltma yeteneğine sahiptir. Tablo 1’de tanımlandığı İNFOVET 94-95 Araştırmanın yazarı CylactIn® kullanım dönemi (gün) Oral bakteri yükü CFU/kanatlı Bakteri yükleme sırasındaki yaş Hastalık görülme sıklığında azalma *Soncini ve ark. 1 - 28. gün S. enteritidis 5 X 104 4. gün %75 *Soncini ve ark. 26 - 31. gün S. enteritidis 5 X 104 27. gün %70 **Kuritza ve ark. 1 - 35. gün S. minesota 108 15. gün %74 ***Lourenço ve ark. 1 - 35. gün S. senftenberg 106 14. gün %71 * Apinco Konferansı, 2011 ** International Journal of Poultry Science, 2013 *** Yıllık Kanatlı Bilimleri Toplantısı, 2013 gibi, yemde sürekli olarak kullanıldığında, ilk olarak oral bakteri yüküne maruz kalan ve yaklaşık 30 günlük yaşta kesime gönderilen tavukların çekumundaki Salmonella prevelansı (hakimiyeti) anlamlı ölçüde azaltmıştır. Bu etkiyi açıklayan mekanizma, yalnızca salmonella türlerinin üremesini inhibe etmekle kalmayıp, aynı zamanda Lactobacillus spp. popülasyonunun (yararlı flora) artışını da stimüle eden intestinal lumendeki yüksek orandaki laktik asit üretimiyle ilişkilidir. Lourenço ve ark. tarafından gözlenen bir diğer önemli etki, Cylactin®’in 7 günlük yaştaki tavukların intestinal lumeninde, patojenlere karşı önemli bir birincil engel oluşturan ve canlı aşıların etkisini güçlendirebilen CD4 ve CD8 T lenfositlerin miktarını arttıracak şekilde kanatlı immün sistemi stimüle etme kapasitesidir. Cylactin®, kanatlıların çekumunda bulunan farklı salmonella serotiplerinin kolonizasyonunu azaltma yeteneğine sahiptir. Sonuç değerlendirmeleri Salmonella prevalansı (hem tifo hem de paratifo), yumurta üretimi endüstrisinde karlılığın optimal düzeye çıkarılmasını sınırlayan bir faktör olmayı sürdürmektedir. Genel olarak, hastalıkları kontrol altına almanın maliyeti çok yüksektir ve medya ve tüketiciler üzerindeki etkisi de önemli düzeydedir. Buna ek olarak Brezilya’daki yasal düzenlemeler, insan sağlığı için potansiyel olarak en zararlı serotiplere karşı giderek daha az hoşgörülü hale gelmektedir. Salmonella serotiplerinin çok büyük bir çeşitlilik göstermesi ve bunların farklı hayvan türlerine adaptasyon gösterme kapasitesinin yüksek olması nedeniyle, ticari sürülerde salmonella kontrolü için, temizlik, dezenfeksiyon, kemirgenler ve sineklerin kontrolü, salmonella içermeyen yem gibi biyogüvenlik prensiplerini içeren sistemik bir yaklaşım gereklidir. Etkili olduğu bilim dünyası tarafından kanıtlanmış olan yarışmacı dışlama sağlayan probiyotikler ve canlı aşılar gibi yardımcı yöntemler, ayrı ayrı gösterdikleri potansiyelin daha büyük bir bölümünü elde etmek için kombinasyon halinde kullanılmalıdır. ADVERTORIAL Kümes hayvancılığında en yaygın aşı başarısızlığı nedeni, aşının doğru şekilde uygulanmamasıdır. Kanatlılarda yaşanan aşılama başarısızlıklarında değerlendirilmesi gereken faktörler İyi tasarlanmış, doğru zamanda ve uygun yöntemle yapılan aşılama yöntemi ile birlikte; iyi yönetim, beslenme ve biyogüvenlik hastalık olasılığını azaltacak ve sürünün genetik potansiyelini gerçekleştirme ihtimalini arttıracaktır. İNFOVET 96-97 K anatlıları hastalığa karşı korumak koruyucu aşı uygulamaktan fazlasını içerir. Hastalıkların önlenmesi, kompleks ve çok yönlü bir süreçtir. Bir hastalık görüldüğünde sıklıkla aşı kalitesi sorgulanabilir ancak genellikle hastalığın çıkışına neden olabilecek başka faktörler de vardır. Sorunun neden(ler)ini belirlemek ve sorunu çözmek için kapsamlı bir araştırma yapılması gerekir. Ticari kanatlı işletmelerinin boyutu birçok farklı coğrafi bölgelerde artmaya başlamıştır. Son yıllarda, birçok yeni enfeksiyöz hastalık kümes hayvanlarını enfekte etmiş ve geniş çaplı yayılmıştır ancak var olan hastalıklar üzerinde de önemli değişiklikler olmuştur. Örneğin bazı hastalık ajanları daha virülant ya da varyant formlara dönüşmüştür. Bu tip durumlarda var olan aşılama programları yeterli korumayı sağlaması adına gözden geçirilmelidir. Her bölgedeki işletmeler için tek bir aşılama programının uygun olmayacağından kanatlı bağışıklığı ve hastalığa ilişkin yeni bilgiler edinildikçe aşı önerilerinin değişebileceğinin farkında olunmalıdır. Neden aşılama? Aşılar, kanatlı sürüleri saha bulaşmasına maruz kaldığında görülebilecek sorunları önlemek veya azaltmak için kullanılır. Aşılar, sigorta olarak düşünülmelidir. Sigorta gibi, potansiyel bir tehdide karşı koruma için ödenmesi gereken bir fiyat vardır. Maliyetler arasında aşının fiyatı, aşılama programı tasarlanırken harcanan zaman ve aşıları uygulayan ekibe yapılan ödeme vardır. Aşılama için nadiren değerlendirilen başka bir önemli maliyet ise, canlı tip aşılardan kaynaklanan aşılama reaksiyonları ve inaktif aşı enjeksiyonlarıyla ilişkili lokal doku reaksiyonları nedeniyle meydana gelen kayıplardır. Hastalıklar yaygındır ve ticari kanatlı varlığının yoğun olduğu yerlerde, etkileri yıkıcı olabilir. Hastalık kontrolünde birincil strateji, aşılama değil hastalığın işletmeye girmesini engellemek için alınan önlemler olmalıdır. Hastalık kontrol girişimleri yeni yönetim sistemlerine, enfeksiyöz hastalığın girişini bloke etmeye yardımcı olan ve kanatlının doğuştan gelen direncini arttıran ürün ve uygulamalara odaklı olmalıdır. Biyogüvenlik başarısızlıkları nedeniyle hastalıklar işletmeye girerse aşılar ancak bir sonraki savunma hattı olabilir. Kanatlılar önceden yapılan aşılama sayesinde bağışıklık kazanırsa hastalığın etkileri en aza indirilebilir. Aşı programlarına yalnızca gerekli aşılar dahil edilmelidir. Dolayısıyla aşılama kararı, bir bölgedeki enfeksiyon riskine dayalı olmalıdır. Belli bir hastalığın bölgedeki riski düşükse, maliyetler yararlara baskın gelebileceği için bu hastalığa karşı aşılama yapmak pek makul görünmemektedir. Başarı sağlamak için aşılama programı, lokal hastalık koşullarına dayalı ve spesifik bölge ihtiyaçlarına göre uyarlanmalıdır. “İyi tasarlanmış, doğru zamanda ve uygun yöntemle yapılan aşılama ile birlikte iyi yönetim, beslenme ve biyogüvenlik hastalık olasılığını azaltacak ve sürünün genetik potansiyelini gerçekleştirme ihtimalini arttıracaktır.” Aşı uygulamasını takiben tavuklarda yeterli antikor titre düzeyleri oluşmazsa ve/veya bir saha hastalığı salgınına duyarlı olurlarsa, aşılama başarısızlığı olmuş demektir. Bir aşılama başarısız olduğunda, doğal eğilim nedeni aşıda aramak olacaktır. Aşı tek başına kesinlikle önemli bir husus olsa da, başarısızlık nedenini belirlemek için değerlendirilmesi gereken birçok başka faktör de vardır. Ticari kanatlı yetiştiriciliğinde yaşanan aşılama başarısızlıklarında irdelenmesi gereken faktörler: 1 Aşılama Programı Her bölgenin tipik olarak kendine özgü hastalıkları olabilir. Dolayısıyla ‘tek tip’ veya uluslararası aşılama programı geliştirmeye çalışmak uygun görünmemektedir. Kanatlı üretim yoğunluğunun yüksek olduğu bölgelerde, ticari sürülere yakın bulunan küçük sürüler ya da biyogüvenlik ve yönetim uygulamaları kötü olan çiftliklerde, daha kapsamlı ve yoğun aşılama programları gerekli olabilir. Kümes hayvanı üreticileri için, sanitasyon programı yokluğunda hastalığı kontrol etmek için yoğun aşı kullanımının sürdürülebilir bir yaklaşım olmadığı gerçektir. Aşılama programı iyi çalışılmış ve sürdürülebilir olmalıdır yoksa sonuç sürülere yarardan çok zarar verir. Bir bölgeye yeni bir canlı aşı getirilirken, aşının gerekli olduğundan emin olmak zorunludur. Bir bölgede, yeni aşıların ve yeni aşı suşlarının rastgele olarak kullanımı aşının zaman içinde yayılması ve virülansını arttırmasına böylece bölgede yeni bir hastalığın ortaya çıkmasına neden olabilir. Bir örnek olarak, Birleşik Devletler’in güneydoğu bölgesinde, tavuk endüstrisini etkileyen en maliyetli hastalık enfeksiyöz laringotrakeittir (ILT). Bugüne kadarki kanıtlar bu hastalığın, yayılmakta olan ve bazı durumlarda virülansını arttıran klasik tip bir aşı suşu olduğuna işaret etmektedir. Aşıları sürülere uygularken tutulan kayıtlar aşı tipinin ayrıntıları, seri numaraları ve son kullanma tarihini içermelidir. Ek olarak sürünün yaşı, uygulama yolu ve aşılamaya ilişkin diğer ayrıntılar daha sonraki bir zamanda yapılan araştırmalar için değerli olabilir. Ayrıntılı kayıt sistemi olmadan bir aşılama sorununun olup olmadığını belirlemek genellikle mümkün değildir. 2 Aşının Uygulanması ve Taşınması İyi hazırlanmış bir aşılama programı, aşının uygulama öncesinde uygun olmayan koşullarda sevk edilmesi durumunda etkili olamayacaktır. Canlı aşılar, olumsuz çevre koşullarına maruz kaldıklarında inaktive olabilir. Aşılar üretici firmalar tarafından önerilen şekilde saklanmalı ve taşınmalıdır. Bir aşı sulandırıldığında, kullanılması için «saat işlemeye başladı» demektir. Marek aşısı gibi bazı canlı aşılar, yüksek oranda hassastır ve üretici firmanın önerdiği saklama ve taşıma kurallarına uyulmazsa, uygulama öncesinde virüsün inaktivasyonu gerçekleşir. Enfeksiyöz bronşit virüsünün, uygun olmayan ortamda (özellikle sıcak koşullar) sulandırıldıktan sonra potensinin yaklaşık %50’sini bir saatten az bir süre içinde kaybettiği bildirilmektedir. Doğru aşılamanın olumlu sonuçları yüksek hastalık kontrolü ve kümes performansı olacaktır. ADVERTORIAL olan bir damızlık sürüden geliyorsa, tavukta birkaç hafta boyunca tipik olarak yüksek maternal antikor düzeyleri olacaktır. Eğer bu antikorlar varken aşılama yapmaya çalışılırsa, aşı virüsünün bir kısmı nötralize olur ve sonuç olarak aşıya yanıt azalır. Öte yandan, aşılamanın maternal antikorlar katabolize olana kadar ertelenmesi, sürüyü saha bulaşmasına karşı duyarlı bırakabilir. 4 Stres Ayrıntılı kayıt sistemi olmadan bir aşılama sorununun olup olmadığını belirlemek genellikle mümkün değildir. “Aşılar bağışıklığı uyaracak şekilde organizmaya ulaşmıyorlarsa etkili değildirler.” Kümes hayvancılığında en yaygın aşı başarısızlığı nedeni, aşının doğru şekilde uygulanmamasıdır. Aşının uygulanmasından önce, tüm sürecin ayrıntıları iyice planlanmalıdır. Buna, ekibin aşıyı taşımada ve uygulamada eğitimli olduğundan emin olmak da dahildir. Doğru aşılamanın sonuçları yüksek hastalık kontrolü ve kümes performansı olacaktır. İçme suyu ya da sprey gibi kitlesel uygulama yöntemleriyle uygulanan canlı aşının dağılımının kötü olması, kümesin belli bölgelerindeki tavukların aşı alamamasına neden olabilir. Aşı virüsünün, tavuklarda replike İNFOVET 98-99 olmasına ve sonrasında aşının hayvandan hayvana yatay geçişine bel bağlamak risklidir. Bu genellikle sürüde, uzun süreli, yüksek yoğunlukta ve gecikmiş bağışıklıkla kendini gösteren rolling reaksiyonlara neden olur. İnaktif aşılar hayvandan hayvana yayılmadığı için aşılamada kaçırılan hayvanlar korunamayacaktır. İçme suyuyla uygulanan canlı aşılar, kloru nötralize eden ürünler ile karıştırılmadan sürüye verilirse, kanatlı bağışıklığını aktive edemeden imha olabilirler. İntramusküler veya subkutan yolla uygulanan aşılar da, aşıyı uygulayanların aşıyı doğru bölgeye yapmaması durumunda başarısız kalabilirler. Aşının doğru şekilde enjekte edildiğinden emin olmak için, sürüyü inceleyen rutin bir izleme programı tavsiye edilir. Her tavuğa ayrı ayrı enjeksiyon yapıldığı için, kitlesel aşılamada olduğu gibi herbirinin aşılanmış olacağı varsayılamaz. Çoğu durumda hayvanların yüzde 10 - 15’i kaçırılabilir. Aşılama öncesinde, aşı flakonlarının üzerindeki etiketler incelenmeli ve aşılama programıyla karşılaştırılarak kontrol edilmelidir. Aşılama hatalara çoğu durumda yalnızca aşı israfına neden olduğu gibi, bazı durumlarda da ciddi sorunlar oluşturabilir. Örneğin, çiçek aşısının yanlışlıkla ILT aşısı olduğu sanılarak, göz damlası yoluyla hayvana verildiği bir vakada gözlerde çiçek lezyonlarına neden olmuştur. 3 Maternal Antikorlar Damızlık sürüsünün immun durumunun, sonraki neslin aşılama başarısı üzerinde etkisi olabilir. Eğer damızlık sürüsünde, yumurta aracılığıyla bir sonraki nesle geçen, yüksek düzeylerde dolaşım antikoru varsa, canlı aşı virüslerinin replikasyonunu etkileyebilir. Bu durum, aşı suşu immun sistemi yeterli süre ve miktarda uyarmadığı için aşıya olan immün yanıtı azaltacaktır. Örneğin bir broiler sürüsü, Enfeksiyöz Bursal Hastalığa (IBD) karşı yüksek antikor düzeyleri Hastalık kontrolünde ilk strateji aşılama değil, hastalığın bir işletmeye girmesini engellemek olmalıdır. Aşılama bir strestir. Canlı aşıyla muamele edilen bir sürü aslında, hastalığın hafif bir formuyla enfekte edilmektedir. Stres, tavuğu immun yanıt oluşturma becerisini azaltabilir. Stres durumları çevresel şartların (sıcaklık, rölatif nem gibi) uygun olmayışı, yetersiz beslenme, parazitizm ve diğer hastalıkları içerir. İmmun sistemleri hali hazırda düşük kapasiteyle çalıştığı için hasta hayvanların aşılanması tavsiye edilmez. Hasta hayvanlara canlı bir aşı virüsünün verilmesi sıklıkla, azalmış immun yanıta ve aşırı reaksiyona neden olabilir, çünkü organizma çoğu durumda daha hafif olan aşı virüsüne dahi bir yanıt geliştiremez. Aşılamanın temel bir kuralı, hayvanlar sağlıklı hale gelene kadar aşılamayı ertelemektir. Hasta bir sürüyü, eş zamanlı bir hastalık varlığında aşılamaktansa, aşılamayı ertelemek daha iyidir. 5 Aşı Uygulama Zamanı 6 İmmünosupresyon Tavuklar, aşının uygulandığı sırada, hastalığı halihazırda taşıyor olabilirler. Doğru uygulamaya rağmen, antikor üretiminin koruyucu düzeylere ulaşması için gereken zamanın gecikmesi nedeniyle sürü hastalanabilir. Canlı aşı uygulamasını takiben, yaklaşık 4 5 gün sonra antikor tespit edilir. Aşılama yaparken, sürünün immun sistemi de değerlendirilmelidir. Tavuklar, IBD, Tavuk Enfeksiyöz Anemisi ADVERTORIAL (CIA) ya da Marek hastalığı virüsü enfeksiyonu nedeniyle ya da yüksek düzeylerde mikotoksin içeren yem tüketimi yüzünden immunsuprese olabilirler. İmmünsupresyon terimi, immün sistemin hücresel olmayan (antikor) ve hücresel bileşenlerinin düzgün işlev göstermediği koşulları ifade eder. Bu, aşılama sonrasında korumanın sınırlı düzeyde gelişmesine, morbidite ve mortalitesi ile sonuçlanan aşırı aşı reaksiyonuna neden olabilir. 7 Management Uygulamaları “Aşılar uzun vadede, iyi bir management programının yerini alamaz.” Kanatlı sürülerindeki kötü management uygulamaları aşılama başarısızlıklarına neden olur. Enfeksiyöz hastalık ajanlarının, aşılama öncesi sürüler içine girmesine izin verilirse, belli bir enfeksiyöz ajanın bulaşma dozunun, normalde etkili bir aşılama programının etkisinin bastırılmasına yetecek kadar büyük düzeyde olması olasıdır. Aşılar uzun vadede, iyi bir managementın yerini alamaz. 8 Kötü management uygulamaları aşılama başarısızlıklarına neden olur ve uzun vadede, iyi bir yönetim programının yerini alamaz. Aşı Değişiklikleri Aşılama kararı bir risk analizi ölçümüne dayalıdır. Eğer hastalık yoksa, aşı uygulaması önerilmez. Eğer bir risk varsa aşı, üreticinin önerilerine göre uygulanmalıdır. Kısmi dozlar verildiğinde sürüler, immun sistemlerini düzgün bir şekilde uyaracak yeterlikte aşı almayacaktır. Sonuç, hastalığa direncin azalması olacaktır. Canlı aşıların gelişi güzel kullanımı, bağışıklığın olmamasına ve saha bulaşmasına olan duyarlılığın artmasına neden olabilir. Bölgesel koşullara uygun bir aşılama programı seçilmelidir. Örneğin yüksek seviyedeki maternal antikor düzeyleri, hafif aşıları nötralize edebilir. Buna karşılık yeterli modifiye edilmemiş aşılar, uzun süreli reaksiyonlara ve E. coli gibi sekonder bakteriyel enfeksiyonlara duyarlılığın artmasına neden olabilir. Bu gibi durumlarda kayıplar, genellikle saha hastalığının meydana getirdiği kayıplara benzer olur. Örneğin, IBV’nin 100’den fazla ve Salmonella bakterisinin 2000’den fazla bilinen suşu vardır. Bazı durumlarda aşı, saha bulaşmasına neden olan ajana karşı koruyucu immüniteyi uyarmak için gereken suşları ya da serotiplerini içermiyor olabilir. Aşı doğru şekilde uygulanmış ve birbiriyle aynı/ yeterli antikor titreleri var olsa da tavuklar hastalığı alabilir. Son yıllarda, IBV, IBD, çiçek, Marek ve diğer hastalıklarda varyant sorunları görülmektedir. Sahadaki virüsle, aşı virüsünün farklı olması durumunda, aşı virüsünün meydana getirdiği antikorlar saha virüsünü nötralize edemeyeceği için hastalık gelişebilir. Benzer şekilde, enfeksiyöz bronşite karşı koruyucu 9 Aşı virüsünün, tavuklarda replike olmasına ve sonrasında aşının hayvandan hayvana geçişine bel bağlamak oldukça risklidir. Aşı Suşu/Serotipi Birçok farklı suştan/ serotipten oluşan ajanlar, farklı hastalıklara neden olur. düzeyde antikorlar oluşmuşsa, bu tavukların mutlaka Newcastle ya da diğer hastalıklara karşı korunduğu anlamına gelmez. Antikorlar, bağlanacakları ve nötralize edecekleri virüse oldukça spesifik olduğu için her hastalık için antikor titresi düzeyleri belirlenmelidir. Değerlendirme Doğru şekilde, doğru zamanda uygulanan ve uygun antijen içeriğine sahip aşılar, bir saha bulaşmasını veya sürüye hastalığın gelmesini önlemeden ziyade, hastalığın ekonomik etkilerini en aza indirmek amacıyla kullanılabilir. Aşılama programının ayrıntılarına dikkat etmek, başarı ve başarısızlık arasındaki fark anlamına gelebilir. Ancak iyi tasarlanmış, doğru zamanda ve uygun yöntemle yapılan aşılama ile birlikte iyi management, beslenme ve biyogüvenlik uygulamaları hastalık olasılığını azaltacak ve sürünün genetik potansiyelini gerçekleştirme ihtimalini arttıracaktır. Not: Yazının referansları ile ilgili MSD Hayvan Sağlığı ile irtibata geçebilirsiniz. KONU toplantı Etlik piliç üretiminde verim performansını ve kârlılığı belirleyen en önemli ölçüt yemden yararlanmadır. Korunmuş organik asit ve aromatik yağ AGRACID-P Ticari koşullarda sağlık-bakım-beslemeye ilişkin alınacak çeşitli önlemlerle optimum yemden yararlanma değeri elde edilebilir. Bu bağlamda, günümüzde bağırsak sağlığı ve bütünlüğü üzerinde önemle durulmaktadır. İNFOVET 102-103 B ağırsak mikroflorası hayvanın büyümesini, gelişmesini ve besin madde gereksinmelerini büyük ölçüde etkilemektedir. Sağlıklı hayvanlarda dengeli ve sabit olan bağırsak mikroflorası besin maddelerinin maksimum sindirimine ve emilimine yardım ederek hayvanların enfeksiyöz hastalıklara karşı direncini arttırır. Stres durumlarında ise laktik asit üreten mikroorganizmaların sayısı azalırken patojen mikroorganizmaların sayısında artış meydana gelir ve hayvanın performansı olumsuz yönde etkilenebilir. Dengeli ve sabit bağırsak mikroflorası için enzimler, probiyotikler, prebiyotikler, organik pH’yı düşürürler ve laktik asit üreten bakterilerin dışındaki (Lactobacillus, Streptococcus, Bifidobacterium) birçok patojen mikroorganizmanın (Salmonella spp., E.coli, C.perfringens) gelişimini engellerler. Çözünmemiş (non-iyonize) formdaki organik asitler ise lipofilik karakterde olup bakterileri hücre membranlarından kolaylıkla geçebilme özelliğine sahiptirler ve hücre içerine girdiklerinde bileşenlerine (anyon ve protonlarına) ayrışırlar. Anyonik kısım (RCOO-) bakteri hücre çekirdeğindeki DNA’yı etkileyerek protein sentezini baskılar. Ayrıca, anyonik birikim toksik etki gösterdiğinden osmotik problemlere de neden olmaktadır. Serbest bırakılan protonlar ise (H+) bakteri sitoplazmasında pH’nın düşmesine neden olur. Bakteri hücresi pH farklılıklarına oldukça duyarlı olduğundan sitoplazma pH’sındaki azalmayı kompanse edebilmek için H+ asitler ve uçucu yağlar gibi çeşitli doğal katkı maddelerinin kullanımı önerilmektedir. Organik asitler etlik piliçlerde gelişmenin teşvik edilmesi amacıyla yeme veya suya karıştırılmasının yanı sıra yemlerde bakteriyel ve fungal bulaşmayı önlemek ve kesim sırasında karkas kontaminasyonunu azaltmak için de kullanılmaktadır. Günümüzde antibiyotik alternatifi olarak kullanılan organik asitler Organik asitler kısa zincirli yağ asitleridir (asetik asit, bütirik asit, formik asit, propiyonik asit gibi). Çözünmüş formdaki organik asitler ortama verdikleri protonlar vasıtasıyla iyonlarını membran aracılığı ile elimine etmek zorunda kalır ve aşırı miktarda enerji harcar. Bahsedilen bu değişimler bakteri hücresinin fonksiyonlarının yavaşlamasına ve nihayetinde ölümüne neden olur. Organik asitler antimikrobiyal etkilerinin yanı sıra sindirim sistemindeki çeşitli enzimlerin aktivitelerini ve villus yüksekliğini arttırmakta, biyolojik amin oluşumunu azaltmakta ve bağırsak hücreleri tarafından enerji kaynağı olarak da kullanılmaktadır. Kompleks bir yem katkı maddesi: Agracid-P Organik asitlerin büyütme faktörü olarak beklenen düzeyde etkili olabilmesi için hedeflenen sindirim sistemi bölümüne (bağırsaklara) metabolize olmadan ulaşması gereklidir. Ancak, kısa zincirli yağ asitleri sindirim sisteminin üst kısımlarında hızla metabolize olduğundan asıl etki göstermesi beklenen sindirim sisteminin alt kısımlarına ulaşamamaktadır. Bu yüzden, son yıllarda korunmuş (lipid matriksi içerisinde kapsüle edilmiş) or- Agrasid-P içerisindeki limon otu yağı aromasından dolayı yemin tadını ve lezzetini iyileştirerek yem tüketimini arttırır. ganik asitlerin veya kısa ve orta zincirli yağ asitleri karışımlarının kullanılması önerilmektedir. Sorbik asit, benzoik asit ve limon otu yağının iç içe geçmiş lipid matrikslerinde korunduğu Agracid-P, kompleks bir yem katkı maddesidir. “Sürekli Salınımlı Kaplama Teknolojisi” (Coating Sustained Release Technology) ile üretilen AgracidP’nin tüm bileşenleri “Amerikan Yem Kontrol Yetkilileri Derneği” (The Association of American Feed Control Officials-AAFCO) denetiminde “Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi” (U.S. Food and Drug Administration-FDA) tarafından onaylanmıştır (AAFCO, No. 57.150, Publication: 1.998). Üretim teknolojisinden dolayı Agracid-P yemde ve sindirim sisteminde etkili olabilmektedir. Agracid-P’nin dış kapsül yüzeyi üzerinde de bulunan sorbik asit ve benzoik asit yeme karıştırıldığı Agracid-P’de bulunan sorbik asit ve benzoik asit yeme karıştırıldığı andan itibaren hızla ayrışır ve mikrobiyal yükü azaltır. andan itibaren hızla ayrışır ve ortam pH’sını düşürerek yemdeki mikrobiyal yükü azaltır. Ayrıca, bu organik asitler sindirim sisteminin üst kısımlarında da ayrışmalarına devam ederek ortam pH’sını azaltır ve pepsin enziminin aktivitesini artırarak proteinlerin sindirimini iyileştirir. Agracid-P’nin yapısındaki lipid matrikslerinden oluşan kapsüller ise sindirim sistemin alt kısımlarında açılırlar. Yüksek pKa değerleri (asidin %50’ sinin çözündüğü pH değeri) itibariyle güçlü antimikrobiyal etkiye sahip olan sorbik asit (4.76) ve benzoik asit (4.2) bağırsaklarda ayrışarak patojen mikroorganizmaların gelişimini baskılar, mikroflora dengesini korur, besin maddelerinin sindirimini artırır ve yemden yararlanmayı iyileştirir. Limon otu yağı aromasından dolayı yemin tadını ve lezzetini iyileştirerek yem tüketimini artırır. Limon otu yağında bulunan aktif bileşenler antimikrobiyal özellikte olup, bağırsak mikroflora dengesinin korunmasını destekleyerek yemden yararlanmayı ve büyüme performansını olumlu etkilerler. Etlik piliç ve hindi yetiştiriciliğinde Agracid-P’in doğal büyütme faktörü olarak yeme sırasıyla 125-250g/ton ve 450g/ ton düzeylerinde ilave edilmesi önerilmektedir. BÜYÜKBAŞ Buzağı idaresi Sütle besleme dönemi sırasında buzağıya gösterilecek olan ihtimam, muhtemelen sütçülük işletmesinin en yoğun idari yönüdür. Küçük hatalar bile genç buzağılarda ölüme neden olabilir. Yazar: Prof. Dr. Ö. Hakan MUĞLALI İNFOVET 104-105 Buzağı yetiştirmede sağlık ve performans için sanitasyon esastır. B uzağıların hayatlarının ilk birkaç haftasında canlı tutulması için özel yönetim uygulamalarının yürütülmesi gereklidir. Ayrıca buzağının bu dönemdeki sağlığı; sindirim sistemi fonksiyonlarının gelişimi, hayvanın büyüme ve gelişmesi ile gelecekteki performansını etkiler. Bu yazının amacı özel uygulamalar ile ölü kayıplarını azaltmasına ve doğumdan sütten kesime kadar buzağı performansının optimize edilmesine yardımcı olmaktır. Vurgu yapılan özel alanlar aşağıda verilmiştir: > Doğum ve yeni doğan bakımı > Kolostrum ve kolostrum idaresi > Boynuz köreltme > Süt veya süt ikâme yemiyle besleme > İshal ve ishalin tedavisi > Sanitasyon > Kuru başlangıç yemi/beslemesi > Sütten kesim stratejileri Doğum ve Buzağı Bakımı Güç doğumla dünyaya gelen buzağılar daha az yaşama şansına sahiptir, daha fazla hastalanır ve yaşamın ilk haftaları boyunca aksiliklere daha fazla muhatap olur. Kolay doğum sağlıklı bir buzağı yetiştirmeyi kolaylaştırır. Başarılı bir doğum için inek yönetimine önem verilmelidir. İneğin stres ve hastalıklara daha az maruz kalmasına yardımcı olarak canlı ve sağlıklı buzağı doğumu yapmasına ilişkin bazı özel uygulamalar aşağıda verilmiştir: > Damızlık düveler için kolay doğum özelliği olan boğa spermaları kullan, > Düvelerin tohumlama ve buzağılama zamanında tam olarak geliştiğinden emin ol, > Aşırı büyük buzağı oluşumunu engellemek için gebeliğin son döneminde fazla protein vermekten kaçın, > İneğin doğum sırasında stressiz bir ortamda bulunmasını sağla, > Uygun bir doğum yeri temin edin, > Doğuma yardım için doğru teknikleri kullan, > Doğumdan sonra buzağıyı annesinden ayır, > Doğumdan hemen sonra buzağının göbek kordonunu iyotlu bir antiseptiğe daldır. Verim ve tip özellikleri bakımından sütçü sürünün genetik ilerlemesi için kanıtlanmış boğaların spermalarını kullan. Genellikle buzağılama kolaylığı skoru 8 (düvelerin %8’inde güç doğum) veya daha az olan spermalar kullanarak güç doğum oranı azaltılarak genç buzağıya muhtemelen daha iyi bir başlangıç sağlanmalıdır. Rüzgâr ve şiddetli soğuğa karşı korunan kuru bir doğum alanı buzağıya değerli vücut enerji depolarını yaşamının ilk birkaç saati boyunca kendisini ısıtmak için saklama olanağı sağlar. Üreticiler arasında doğum sonrasında buzağıyı annesiyle bir arada tutma konusunda farklı düşünceler vardır. İmmun sistem gelişimi, buzağı beslenmesi ve hastalık kontrolü bakımından buzağının annesinden ayrılması buzağıya iyi bir şans sunar. Bu faydaları gerçekleştirebilmek iyi bir yönetimin gerekir. Buzağılar immun sistem fonksiyonlarını kurabilmek için (özellikle soğuk havalarda doğan buzağılar) yeteri kadar kolostrum tüketmelidir. Annenin kaliteli/güçlü bir kolostrum vermesi buzağısına yapacağı en önemli destektir. Hastalık idaresi bakımından ise; buzağılar anneleriyle ilk temasları sırasında birçok potansiyel hastalık organizmasıyla temas eder. E. coli ve Salmonella spp. gibi ishale neden olan organizmalar ineğin gübresinde, memelerinde ve karın bölgesinde mevcut olup, bu bölgeler buzağının annesiyle sürekli olarak temas halinde olduğu kısımlarıdır. Ayrıca paratüberküloz, koksidiya ve kriptosporidya (cryptosporidia) ile enfekte inek bu organizmaları gübresiyle etrafa saçar ve bu organizmalarla yaşamın ilk günlerinde temas eden genç buzağı bunlarla enfekte olur. Kolostrum ve Kolostrum İdaresi Kolostrum, buzağının doğumu sonrasında ineğin meme bezini ilk terk eden üründür. Bu ilk sekresyon, gebeliğin geç dönemi sırasında meydana gelir ve buzağıya besin maddeleri sağlamasının yanısıra, hastalıklara karşı koruma da sağlar. Bazı besin maddeleri bakımından kolostrum normal sütten farklıdır fakat süt ile kolostrum arasındaki en önemli fark -buzağının kan dolaşımına sokabilmeyi başarırsak- kolostrumun hastalıklara karşı koyabilme kapasitesine sahip özel proteinler içermesidir (globulinler ve albuminler, “antikorlar” veya “immunogloblinler”). Buzağılar hastalıklara karşı hiçbir immunolojik korumaya sahip olmadan doğar. Plasenta yapısı nedeniyle gebelik sırasında anneden buzağıya antikor geçişi olmaz. Buzağı yaşamının ilk birkaç haftası sırasında hastalıklara karşı korunabilmek için barsaklarından antikor absorbe etmeye bağımlıdır. Buzağının kolostrumdan elde ettiği korumanın derecesi absorbe edilen immunoglobulin mşktarına bağlıdır (daha fazla immunoglobulin daha fazla koruma sağlar). Kolostral antikor absorbe etmeyen buzağıların yaşama tutunabilmeleri için çok az şansları vardır. Buzağının ihtiyacı olan bütün edinsel (pasif) immunitesine yardımcı olacak yönetsel adımlar şunlardır: > Doğumdan hemen sonra buzağıya 2 litre kolostrum içir ve daha sonra 12 saat içinde 2 litre daha ver, BÜYÜKBAŞ Tablo 1. Aşılar ve buzağılar için kolostrum katkıları Doğumdan hemen sonra buzağının göbek kordonunu iyotlu bir antiseptiğe daldır. İnekler için aşılar Buzağılar için kolostrum katkıları* Infectious Bovine Rhinotracheitis Bovine RotaCoronavirus Bovine Viral Diarrhea (BVD) E. coli Parainfluenza type 3 (PI-3) Bovine Respiratory Syncitial Virus Haemophilus > Buzağı eğer bu miktarı istekli bir şekilde almıyorsa bir mide sondası kullanarak zorla besle, > Daha yaşlı ineklerden elde edilen yüksek kaliteli kolosrum kullan (minimum 50 mg immunoglobulin/ml kolostrum). Kolostrumun kalitesini kolostrometre kullanarak ölç. Kolostrum idaresinin anahtar faktörleri; besleme zamanı, kolostrumun kalitesi ve içirilen kolostrumun miktarıdır. Buzağıya verilen mevcut immunoglobulin miktarı önemli olup, daha zayıf kolostrumların daha fazla miktarda verilmesi gerekebilir. Buzağı doğduğunda işletmede yüksek kaliteli kolostrumlar depolanmış olarak hazır bulunmalıdır. Kolostrum doğumu takiben buzağıya hemen verilmelidir. Kolostrum buzdolabında (+4C°) birkaç gün boyunca saklanabilir. Buzağıya verilmeden önce vücut ısısına getirilmelidir. Ayrıca kolostrum immunoglobulin aktivitesini kaybetmeksizin fermente edilmek suretiyle de birkaç gün boyunca saklanabilir. Kolostrum dondurularak altı aya kadar depolanabilir ve uygun bir şekilde çözdürülüp verildiğinde yeterli immunite sağlar. Donmuş kolostrum ılık su içinde (sıcak değil) çözdürülmeli ve vücut ısısnda olacak şekilde verilmelidir. Antikorlar tahrip olacağından kolostrumu çözmek için mikro dalga fırın kullanılmaz. Kolostrumu ağzı kilitli buzdolabı torbaları veya buzağı biberonlarında dondurmak en iyisidir. Bu amaçla iki litrelik su şişeleri de kullanılabilir. Dondurma sırasında geniş bir yüzey oluşturarak hızlı dondurma sağlayan buzdolabı torbaları aynı şekilde çözdürme sırasında da geniş bir yüzey sağlayarak vakit kaybını azaltırlar. İnekler daha kaliteli kolostrum verecek hâle getirilebilir. Kolostrumdaki immunogloİNFOVET 106-107 bulinler; ineğin daha önce geçirmiş olduğu hastalıklar veya yapılan aşılara karşı verdiği yanıt olarak üretildiğinden, ineğin aşılanmasıyla spesifik antikorlar kolostruma eklenebilir. Biyoteknolojideki ilerlemeler sayesinde oldukça iyi çalışan biyolojik ürünler kullanıma girmiş ve böylece başlıca ishal nedeni olan bazı E. coli hatlarına, rota ve corona viruslara karşı aşılar geliştirilmiştir. Bu aşıların kullanımıyla birlikte ineğin bu patojenlere karşı antikor oluşturması ve kolostrumun da bu antikorları içermesi sağlanmıştır. Ayrıca kolostrum katkıları olarak kullanılabilecek -spesifik enfeksiyöz organizmalara karşıantikor ya da antiserumlar mevcuttur. Bu ürünler buzağıya oral olarak kolostrumla birlikte aynı zamanda verilerek buzağıyı kolostral korumanın arzulanandan daha az olduğu tahmin edilen spesifik hastalıklara karşı korur. Tablo-1’de koruma sağlanabilecek bazı hastalıklar verilmiştir. Kolostrum katkıları içerik bakımından dikkatlice incelenmelidir. Bunların bazıları tablo1’de listelenen hastalıklara karşı immunoglobulin veya antiserum içerirken, diğerleri basit Güç doğum oranını en aza indirgemek için yaşama şansı düşük olan yeni doğan buzağının daha güçlü olmasını ve yetiştirilmesinin daha kolay olmasını sağlar. Pasteurella Salmonella E. coli Rota virus Corona virus *İmmunize edilmiş ineklerden elde edilen kolostrumun buzağının annesinden elde edilen kolostruma ilâve edilmesi (bkz. Linda J. ve ark. Immunity to Bovine Rotavirus in Newborn Calves Fed Colostrum Supplements from Immunized or Nonimmunized Cows. Infection and Immunity, Sept. 1983, p. 1118-1131 Vol. 41, No. 3) beslenme katkılarından başka bir şey değildir. Yeterli bir kolostrum idaresi mevcut değilse, buzağıların yeteri kadar immunoglobulin alıp almadıklarının kontrol edilmelidir. İmmunoglobulinler gerçek proteinler olduklarından kan ve serumdaki yükselen protein miktarından hareketle kandaki mevcudiyetleri ölçülebilir. Serumdaki protein miktarı onun “refraktif endeksini” etkiler. Bu refraktif endeksi ölçen alet “serum refraktometre” olarak isimlendirilir ve serum protein seviyesini kabaca ölçmede kullanılabilir. Yeteri kadar kolostral immunoglobulin absorbe etmiş olan buzağıların serum refraktometre değeri; çok az miktarda kolostrum tüketmiş, immunoglobulin içeriği düşük kolostrum tüketmiş veya doğumdan sonra uzunca bir süre kolostrum tüketememiş olan buzağılarınkinden daha yüksek olacaktır. İşletmede buzağılara kolostrum içiren ekibin işini iyi yapıp yapmadıklarını kontrol etmek için serum refraktometre kullanım düşünülmelidir. Yılda birkaç buzağı yetiştiren bir üreticinin BÜYÜKBAŞ spesifik yoğunluğu etkiler, bu nedenle bu metodun Ig konsantrasyonunu doğru tahmin yeteneği biraz değişkendir. Kolostrometrenin en iyi kullanımı kaliteli kolostrumu, kalitesiz olandan ayırt etmektir. Daha kesin ölçüm için kolostrometre oda ısısındaki kolostrumda kullanılmalıdır (22 C°). Daha düşük ısılarda kolostrometre IgG konsantrasyonunu fazla, 22 C°’nin üzerindeki ısılarda ise daha az gösterir. Farklı ısılarda yapılan kolostrum ölçümlerini düzeltmek için bilgisayar yazılımları mevcuttur. Bir kolostrometre kullanılırken kolostrumun bakteriyel üreme için mükemmel bir ortam olduğu unutulmamalıdır. İlk içirilecek olan kolostrum Ig seviyesini ölçmeden önce 2 saat süreyle soğumaya terk edilirse bakteriler çoğalmak için yeterli fırsata sahip olur. Hızlı bakteriyel çoğalmadan kaçınmak için ölçümü yapılacak kolostrum örneği bir ölçü silindiri içine dökülür (yarım litre -büyük bir bira bardağı kadar- kolostrum yeterlidir) ve geri kalan kolostrum hızla soğutulur. böyle bir alete ihtiyacı olmayacakken, fazla sayıda buzağı yetiştiren işletmelerde bu alet kolostrum idaresinin önemine dikkatleri yoğunlaştırmak ve çalışanları izlemek için gerekli olabilir. IgG Ölçümü Araştırmalar IgG seviyesinin bireysel farklılık gösterdiğini orta koymuştur (<20-100> mg/ml). IgG’nin kolostrumdaki 20-100 mg/ ml arasında olmasının anlamı; immunitenin buzağıya pasif transferindeki başarı ve başarısızlık farkıdır. Kolostrumun IgG konsantrasyonu; ineğin hastalık hikâyeleri, yapılan aşılamalar, üretilen kolostrum miktarı, mevsim ve ırka göre farklılık gösterir. Kolostrumdaki IgG konsantrasyonunun ölçümü; kolostrum kalitesinin idaresi ve kolostrum besleme uygulamalarının izlenmesinde yardımcı olur. Yüksek kaliteli kolostrum tipik olarak oldukça yoğun ve krem kıvamında olmasına rağmen, sadece görünümü IgG içeriğini tahmin bakımından güvenilir değildir. Ayrıca ilk sağımdaki kolostrum miktarı yanıltıcı olabilir ve kolostrum Ig içeriğini tahmin bakımından önerilen bir metot da değildir. Ayrıca, IgG konsantrasyonu laboratuarda oldukça kesin bir şekilde ölçülebilmesine rağmen, zaman alır ve üreticiler için kullanım kolaylığına sahip değildir. IgG içeriği 50 mg/ml veya üzerinde olan kolostrum, yeni doğan buzağılar için yüksek kaliteli bir yem olarak da göz önüne alınır. Hidrometreler ve refraktometreler kolostrum IgG miktarını saptamak, yüksek kaliteli kolostrumu ayırt etmek ve immunitenin başarılı bir şekilde pasif transferini başarabilmek için çiftliklerde kullanılır.50 mg/ml ve daha fazla IgG içeren kolostrumlar gelecekteki kullanıma yönelik olarak saklanabilir. Buzağıın ilk ve ikinci öğününde sadece yüksek kaliteli kolostrum kullanılmalıdır. Düşük kaliteli kolostrumlar geçiş sütüne karıştırılarak kullanılabilir ve buzağılara en az iki günlük yaştan sonra verilebilir. Kolostrometre Kolostrometre; spesifik yoğunluğu ölçen, mg/ ml immunoglobulin (Ig) olacak şekilde kalibre edilmiş renk kodu ölçekli bir hidrometre olup, spesifik yoğunluğu Ig konsantrasyonuna çevirir. Kolostrometre, içinde kolostrum bulunan silindir şeklinde bir kap içine serbest yüzecek şekilde bırakılır. Kolostrometrenin göstrerdiği renk kodlarından “yeşil” 50 mg/ ml’den daha fazla Ig, “sarı” 20 - 50 mg/ ml Ig, ve “kırmızı” 20 mg/ml’den daha az Ig konsantrasyonunu ifade eder. Ig dışındaki kolostrum komponentleri İNFOVET 108-109 Dört litre yüksek kaliteli kolostrumun ilk 12 saat içinde içirilmesi yeni doğan buzağının hayatta kalması ve immun sisteminin yeterince gelişmesi için esansiyeldir. Brix Refraktometre Brix refraktometre kolostrumdaki IgG miktarını ölçmek için geliştirilmiş bir alettir. Brix refraktometredeki ölçek (skala) bir solüsyondaki sukroz miktarını ölçmek için tasarlanmıştır fakat yapılan çalışmalar sonun Brix değerleri kolostrumdaki Ig ile ilişkilendirilebilmiştir. ABD ve Kanada’da yapılan çalışmalar sonucu; radial immunodiffüzyon kullanılarak IgG için elde edilen laboratuar Bir kolostrometre kullanılırken kolostrumun bakteriyel üreme için mükemmel bir ortam olduğu unutulmamalıdır. BÜYÜKBAŞ analiz sonuçları (IgG analizi için en mükemmel metot) ile Brix refraktometre değerleri arasında 0.63’lük bir korelasyon olduğu ortaya konmuştur. Ölçekte %22 olarak okunan bir Brix değeri, 50 mg/ml miktarına karşılık gelmekte olup, bunun anlamı bu Brix değerinin yüksek kaliteli bir kolostruma işaret etmesidir. Bir Brix refraktometre kullanmak için birkaç damla kolostrum prizmaya damlatılır ve ölçeğin kapağı kapatılır. Daha sonra refraktometre bir ışık kaynağına doğru tutularak, (alet ışığa dik tutulmalıdır) Brix değeri ölçekte görülen aydınlık ve karanlık bölgelerin arasındaki çizgiden okunur. Bir refraktometre kullanırken prizma ve numune kapağı her bir numuneden sonra iyice temizlenerek bir sonraki ölçümü etkileyecek kalıntıdan arındırılmalıdır. Refraktometre kalibrasyonunun arasıra kontrol edilmesi gerekir. İmalatçı firma kontrol ve kalibrasyon talimatlarını vermelidir. Brix refraktometre birçok firma tarafından imal edilmekte olup, hem digital ve hem de optik modelleri mevcuttur. Her iki tip de benzer sonuçlar verir. Bununla birlikte digital modellerin kullanımı daha kolaydır. Kolostrumun yüksek yağ içeriği optik refraktometre ölçeğinde sıklıkla belirgin bir çizgi yerine bulanık bir bant oluşumuna neden olur. Bu bant Brix değerinin tam olarak okunmasını güçleştirir ve ölçümlerin tekrarlanabilirliğini azaltır. Digital refraktometreler bu tip yüksek yağlı numuneleri keskin bir doğrulukla okuyabilir gözükmektedir. Brix refraktometre geniş aralıkta şeker içeriğine sahip solüsyonlarda ölçüm yapabilir. Aletin fiyat yelpazesi oldukça geniştir. Brix refraktometre ile birlikte kolostrometre de kullanılmalıdır. Buzağı serumundaki Ig konsantrasyonunun Brix refraktometre ile ölçülmesine yönelik çalışmalar devam etmektedir. Kolostrumdaki immunoglobulinler ve büyüme faktörleri pastörizasyondan hasar görür mü? Kolostrumun hızlı (flash) pastörizasyonu (72 C°’de 15 saniye) immunoglobulinler ve büyüme faktörlerinin biyoaktivitesi etkilenmez. Boynuz Köreltme Boynuz köreltme ülkemizde yaygın bir uygulama olmamasına karşın, kuzey Amerika, Avustralya ve bazı Avrupa ülkelerinde rutin olarak uygulanır. Boynuz köreltme için başlıca iki yöntem kullanılır: kimyasal ve elektrikli koter. Elektrikli koter travmaya neden olacağından genelikle buzağılar birkaç haftalık veya birkaç aylık yaşa ulaştıklarında uygulanır. Yeni doğan buzağılarda boynuz İNFOVET 110-111 Boynuz köreltmede, kostik macunu sadece 2 günlükten küçük buzağılara uygulanmalıdır. Kolostrumdaki IgG konsantrasyonunun ölçümü; kolostrum kalitesinin idaresi ve kolostrum besleme uygulamalarının doğru izlenmesinde yardımcı olur. köreltmesinin kostik macunla (kimyasal koterizasyon) yapılması bu travmayı en az seviyeye indirir. Kostik macun deriye uygulandığında kimyasal bir yanık oluşturur ve çok genç yaşta boynuz dokusunun gelişecek olan hücrelerine uygulandığında bu hücreleri öldürerek boynuzun gelişimini engeller. Kostik macunun doğru uygulanmaması halinde düzensiz boynuz oluşumu elde edilir. Kostik macun kullanmına ilişkin bazı öneriler aşağıda verilmiştir. > Kostik macunu sadece 2 günlükten küçük buzağılara uygula. > Uygulamadan sonra birkaç gün boyunca yağmur veya kar altında kalma olasılığı olan buzağılara yapma. Buzağı yağmur altında kalacak olursa macun göze akarak kör edebilir. > Sadece diğerlerinden izole edilmiş olan buzağılara uygula böylece birbirlerinin üzerlerine sürtünerek macunu çıkartamazlar. > Boynuz tomurcuklarının etrafındaki kılları kes. Bu uygulama macunun doğrudan deriye sürülmesine yardımcı olur. Ayrıca, bebek buzağılarda bölgedeki kıllar kırpılmayacak olursa boynuz tomurcuklarının bulunması oldukça zor olur. > Kırpılan kılların bulunduğu alanı fırçalayarak düzelt ve boynuz tomurcuklarının çevresine (halka gibi) kostik macunun çevre dokulara zarar vermemesi için koruyucu bir krem sür. > Sadece yeteri kadar macunu ince bir tabaka halinde yaklaşık 2 cm çapında uygula. Fazlası buzağının kafa derisine zarar verir. > Macunun buzağının gözüne kaçmaması için önlem al, kendi cildine bulaşmaması için eldiven kullan. Süt veya süt ikâme yemi ile besleme Buzağı beslenmesindeki devamlılık önemlidir. Sütle besleme dönemi sırasında optimum buzağı performansını kontrol etmek için birkaç faktöre gerek vardır. Bunlar: > Yem olarak kullanılan ürünün tipi (süt BÜYÜKBAŞ veya süt ikâme yemi), > Besleme süresi ve besleme sıklığı, > Her öğünde verilen miktar, > Sütün ısısı. Süt memeli bebeklerinin ilk gıdasıdır ve hiçbir şey ondan daha üstün olmayıp, benzeri bir madde sentezlenmemiştir. Bazı ürünler sütün kimyasal ve fiziksel özellikleri taklit ederek onun yerini alabilir. Sütçü buzağılar için temel olarak iki tip sıvı süt kaynağı vardır: bir inekten elde edilecek tam süt ve sulandırılarak kullanılan toz hald süt ikâme yemi. Bu yemlerden hangisinin seçileceğine buzağının sağlık ve performansı ile ekonomik oluş gibi kriterler göz önüne alınarak karar verilir. Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya gibi ülkelerde sütçü işletmelerin birçoğunda buzağılara atık süt verilir. Bu, süt tankına koymak için kolostrum gibi uygun olmayan veya mastitis tedavisi görmüş ineklerin sütleridir. Yeni doğum yapmış olan ineklerin sütleri buzağılar için en mükemmel gıdadır. Buzağı bir günlük yaştan sonra immunglobulinleri absorbe edemese bile, bu sütler birkaç gün süreyle giderek azalan miktarda kolostral immunoglobulin içerir ve bu antikorların barsak lumenindek patojen mikro organizmalarla mücadelede bir miktar yararı olur. Mastitisli ineklerden elde edilen sütler tedavi için kullanılan antibiyotik kalıntıları kadar enfeksiyöz bakteriler de içerebilir. Bunların her ikisi de buzağı üzerinde yıkıcı etkiye sahip olabilir. Mastitisli sütlen beslenen buzağıların ağız ve tükürükleri mastitis bakterileri için barınak olur ve Gerçek sütle beslemeye alternatif olarak toz haldeki süt ikâme yemi de kullanılabilr. İNFOVET 112-113 Tablo 2. Buzağılar için süt ikâme yemlerindeki farklı protein kaynaklarının uygunluğu Yüksek Orta Düşük Bilinmiyor Yağsız süt tozu Laktozsuz peynir altı suyu Soya unu Buğday proteini Kurutulmuş peynir altı suyu Soya protein izolatı Balık unu Patates proteini Peynir altı suyu proteini konsantresi Soya protein konsantresi Tek hücre proteini Kurutulmuş tereyağı Kurutulmuş et çözeltileri Kazein Distilasyon çözeltileri Minerali alınmış peynir altı suyu Plazma proteinleri Yeni doğan buzağılarda boynuz köreltmesinin kostik macunla (kimyasal koterizasyon) yapılması olası travmayı en az seviyeye indirir. bu patojenler buzağıların birbirlerinin memelerini emmeleriyle henüz daha erken yaşlarda sürüye yayılır. Bu bakterilerden bazıları düvelerinnin memelerinde birkaç yıl boyunca canlı kalarak onlarda enfeksiyöz mastitis oluşumuna neden olur. Buzağıların bireysel kafeslerde barındırılması bu soruna karşı koruyucu olabilir. Ayrıca, buzağıyı antibiyotik içeren bir sütle beslemek bazı bakterilerin kullanılan antibiyotiğe karşı direnç kazanmasına neden olabilir. Bir bakteri antibiyotiğe karşı direnç geliştirdiğinde aynı bakteri tarafından meydana getirilen klinik enfeksiyonlarda direnç geliştirilen antibiyotikle tedavide etkili sonuç alınamaz ve o buzağı hastalıklarla savaşta zorlanır. Ayrıca buzağı beslenmesinde gelişigüzel antibiyotik kullanımı buzağının sindirim sisteminde yararlı bakterilerin koloni kurmasını da engeller. Gerçek sütle beslemeye alternatif olarak toz haldeki süt ikâme yemi de kullanılabilr. Sektörel pazarda yaygın olarak satılan bu ürünün yüksek kalitede olması arzulanır ve özellikleri aşağıdaki gibi olmalıdır: > Proteinin tamamı ya da büyük bir kısmı süt kaynaklı olmalıdır. > Minimum %20 protein içermelidir. > Minimum %20 yağ içermelidir. > Yağın tamamı ya da büyük bir kısmı hayvan kaynaklı olmalıdır (don yağı). Süt ikâme yemleri arasındaki büyük fark besin maddeleri ve bunların kaynaklarından ileri gelir. Protein kaynağı en büyük değişken olup, bazı protein kaynaklarının biyolojik değeri diğerlerinden üstündür. Bununla BÜYÜKBAŞ birlikte, süt proteininden daha iyi bir kaynak mevcut değildir. Süt ikâme yemlerinde kullanılan protein kaynakları ve onların genç buzağılar için relatif uygunlukları tablo-2’de özetlenmiştir. Günümüzde süt ikâme yemlerindeki proteinlerin büyük bir kısmı peynir endüstrisinin yan ürünü olan peynir altı suyu proteinidir. Süt ikâme yemlerinde peyniraltı suyu proteininin kullanımı ekonomik nedenlerle başlamıştır. Başlangıçta, bu ürünün buzağı abomazumunda koagüle olmaması veya pıhtı oluşturmaması nedeniyle sindirilme kaygısı vardı. Bununla birlikte, peynir altı suyu proteininin sindirilebilirliğinin kazein ile benzer olması buzağı performansında çok az bir fark yaratır. Yeni bir protein kaynağı ise; hayvan plazmasıdır. Hayvan plazması içeren süt ikâme yemiyle beslenen buzağılardaki performansın, süt ile beslenen buzağılarınkine benzer olduğu bildirilmiştir. Süt ikâme yemi etiketine bakılarak kısa sürede değerlendirilebilir. Düşük kaliteli süt ikâme yemi kullanımı genellikle buzağı performansının düşük olmasına neden olabilirken, yüksek kaliteli içerik için harcanan fazladan birkaç lira en rasyonel davranış olacaktır (ucuz mal alacak kadar zengin olma!). Ya süt ya da süt ikâme yemi kullanılmalı, sindirim bozukluğuna Süt ikâme yeminin kalitesi, içeriği nedeniyle birbirinden farklı olabilir. Bu nedenle sadece yüksek içerik kalitesine sahip süt ikâme yemleri kullanılmalıdır. neden olacağından birinden diğerine rastgele geçişlerden kaçınılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, buzağı yetiştirmede tutarlılık anahtar faktördür ve genellikle süt türünü değiştirmek sindirim rahatsızlıklarına neden olabilir. Ülkemiz için garip gerebilcek ancak süt üretimi çok yüksek olan ülkelerde sık sorulan bir soru: atık süt mevcut değilse, buzağılara iyi ve satılabilir süt yem olarak verilebilir mi? Eğer rutin olarak atık süt kullanılıyorsa ve sadece geçici olarak satılabilir süt yem olarak kullanılıyorsa, buzağı rasyonlarını süt ikâme yemine çevirmeye gerek yoktur. Bununla birlikte, eğer yeteri kadar atık süt mevcut değilse satılabilir süt ile süt ikâme yemi arasında ekonomik değerlendirme yapılmalıdır. İNFOVET 114-115 Enfeksiyöz olmayan ishal, genelikle ölüme neden olacak kadar şiddetli olmaz fakat buzağıyı zayıflatarak onu enfeksiyöz ishallere karşı daha duyarlı hale sokar. Aşağıdaki örnek incelendiğinde; > Sütün litresini 0.5 TL’den satıyorsan, 4 litre süt 2.0 TL eder. > Süt ikâme yemi fiyatı 2.0 TL/kg ve 4 litre süt ikame yemi yapmak için tipik olarak 0.5 kg toz ikâme yemi kullanılıyorsa, Yukarıdaki fiyatlandırmada; satılabilir sütün buzağı besleme için kullanılması halinde iki kat fazla maliyetli olduğu görülebilir. Hangisinin daha kârlı bir uygulama olduğuna karar vermek için süt pazarındaki fark değerlendirilmelidir. Buzağı beslenmesinde kullanılan süt miktarı bazen tartışılır. Buzağılar yaşamlarının ilk 2-3 haftası sırasında günde 4 litre süt veya süt ikâme yemi tüketerek optimum büyüme için yeteri kadar besin maddesini alabilirler (günde iki öğüne bölünmüş olarak). Bazı süt üreticileri ishali önleyeceği düşüncesiyle daha az miktarda kullanır. Fazla süt vermek gaitanın cıvık olmasına neden olacağından ve geçici olarak enfeksiyöz olmayan ishale neden olabilece- ğinden günde iki öğün halinde 2’şer litre süt vermek bu durumu engelleyecektir. İshal ve Tedavisi İshal, genç buzağıların en önemli sağlık sorunlarından birisidir. İshal, çıvık ve sulu gaita oluşumu ile karakterize olup, şiddetine bağlı olarak buzağıyı oldukça hızlı öldürebilir. Buzağının ishalden ölümü; dehidrasyon, elektrolit kaybı ve metabolik asidozisin kombinasyonuyla olur. İshal, enfeksiyöz olmayan ve enfeksiyöz olarak sınıflandırılabilir. Enfeksiyöz olmayan ishal, genellikle sütle aşırı besleme veya besleme programında tutarlılığın olmamasından kaynaklanır. Enfeksiyöz olmayan ishal, genelikle ölüme neden olacak kadar şiddetli olmaz fakat buzağıyı zayıflatarak onu enfeksiyöz ishallere karşı daha duyarlı hale sokar. Enfeksiyöz organizmaların neden olduğu ishal en büyük sorundur. Bakteri, virus ve protozoalar ishale neden olur. Bütün hastalıklarda olduğu gibi; koruma tedaviden çok daha ucuz ve kolay bir yoldur. BÜYÜKBAŞ > Enfeksiyöz ishalden korunmaya ilişkin bazı ölçütler aşağıda verilmiştir: > İyi kolostrum idaresi uygulaması, > Doğumdan sonra buzağıyı annesinden hemen ayırmak, > Buzağıyı daha yaşlı olan hayvanlardan izole etmek, > Yem ekipmanı ve ahırı sanitize etmek, > Yeni buzağılar gelmeden önce ahırı ve kulübesini temizlemek, > Hasta buzağıların besleme ve bakımını en son yapmak. Önleyici tedbirler başarısız olduğunda enfeksiyöz ishal meydana gelir. Uygun tedavi başarının anahtarıdır. Uygun tedavi, ishale neden olan organizmaya bağlıdır. Bakteriyel ishallerde E. coli ve Salmonella spp. ciddi olgulara en çok iştirak eden iki organizmadır. Bakteriyel ishal antibiyotiklerle tedavi edilebilirken, farklı antibiyotikler farklı organizmalara karşı etkilidir. En uygun antibiyotik tedavisinin seçilebilmesi için neden olan organizmanın saptanması gerekir. İshale neden olan bakteri popülasyonu zamanla değişebildiğinden, geçmişte başarılı olmuş bir ishal tedavisi o an için etkisiz ise; muhtemelen artık yeni bir mikroorganizmayla karşı karşıyasınızdır. Hasta buzağılardan gaita numunesi toplayarak bunları bir veteriner tanı laboratuarına yollamak çok az da olsa zaman, iş gücü ve para gerektirir fakat buzağılara yanlış bir tedavi protokolü uygulandığında ortaya çıkan ölümleri engeller. İshale neden olan viral enfeksiyonlar genellikle antibiyotik tedavisine cevap Oral elektrolit tedavisi; buzağıları, ishale neden olan enfeksiyöz organizmaların üstesinden gelinceye kadar canlı tutmanın bir yoludur. İNFOVET 116-117 Buzağı süt içme arzusunu kaybetmişse, sodyum bikarbonat veya potasyum bikarbonat içeren oral elektrolit sıvıları tüketmesinde fayda vardır. vermezler çünkü viruslar antibiyotiklerden etkilenmez. Viral ishalere karşı en iyi koruma; sanitasyon ve iyi kolostrum idaresidir. Viral ishaller için en uygun tedavi, buzağının oral elektrolit tedavisiyle viral enfeksiyon son bulana kadar buzağıyı canlı tutmasıdır. Yaygın olarak ishale neden olan iki protozoa sınıfı vardır: coccidia ve cryptosporidia. Koksidiyozisi tedavi eden ilaçlar mevcut olmasına rağmen, kriptosporiyozise karşı etkili bir ilaç henüz mevcut değildir. İyonofor kullanımının (monensin, lasalocid), decoquinate ve amproliumun koksidiyal enfeksiyonlara karşı korumada ve kontrolünde etkin olduğu kanıtlanmıştır. İshal kaynağı olarak kriptosporidiya’nın tanısı genellikle zordur. Henüz bu organizmaya karşı etkili hiçbir ilaç mevcut olmadığından, yayılması diğer yönetim stratejileri tarafından kontrol edilmezse buzağılar için yıkıcı olabilir. Zoonoz karakterde olduğundan dikkatli olunmalıdır. Oral elektrolit tedavisi; buzağıları, ishale neden olan enfeksiyöz organizmaların üstesinden gelinceye kadar canlı tutmanın bir yoludur. Geniş bir fiyat yelpazesinde birçok ticari ürün mevcuttur. Bu ürünlerde kullanılan malzemelerin tip ve miktarları arasında çok büyük farklılıklar vardır. Bu ürünler genellikle ishal sırasında kaybedilen su ve elektrolitleri (sodyum ve potasyum) yerine koymak ve bu elektrolitlerin kaybı sonucu oluşan metabolik asidozisi düzeltmek için tasarlanmıştır. İki tip ürün metabolik asidozisi düzeltmek için kullanılır: bikarbonat bileşikleri ve metabolize edilebilir bazlar. Bikarbonat bileşikleri (sodyum ve potasyum bikarbonat) genellikle vücuttaki asitleri direkt olarak nötralize etmek için kullanılır. Bununla birlikte, BÜYÜKBAŞ Buzağılara her gün içeriği temiz su ve yüksek kaliteli başlatma yemi verilmesi büyüme oranını yükseltir ve sütten kesimi daha az travmatik hale sokar. Tanıyı doğrulamak ve enfeksiyöz ajanı doğru saptamak için bir veteriner tanı laboratuarı kullan, abomazumundaki asidi de nötralize ederek buzağının protein sindirim yeteneğini olumsuz yönde etkileyebilir (abomazum daima asittir). Protein sindiren bir :nzim olan pepsin abomazumdan salınır ve fonksiyonunu tam olarak yerine getirebilmek için abozumda asidik bir ortama gereksinir. Bu nedenle bikarbonat bileşikleri içeren oral elektrolit solüsyonları hâlen süt ile beslenen buzağılarda kullanımı tartışmalı bir konudur (yükselen abomazum pH’sı sütün sindirilebilirliğini azaltıp kalın barsaklarda bakteriyel fermentasyona neden olabileceğinden). Bununla birlikte, şiddetli ishal vakalarında en İNFOVET 118-119 iyi seçenek sodyum bikarbonattır. Metabolize olabilir bazlar ise (sitrat, asetat, propiyonat, glukonat, L ve DL-laktat) abomazum pH değerini etkilemeksizin asidozisle mücadele için kullanılabilmelerine rağmen, orta ve şiddetli olgularda etkileri düşüktür. İshaller hakkındaki en yaygın yanlış kanı; sütün ishale neden olduğudur. Bu doğru olmakla birlikte, ishalli buzağıya süt verilmemesi zeminde daha az dışkı bulunmasına neden olacağından hiçbir buzağının iyileştiği anlamına gelmez. Birçok üretici ishalli buzağıların elektrolit solüsyonlarıyla beslenmesi sırasında, yanlış bir inanışla sütle beslemenin askıya alınması gerektiğine inanmaktadır. Bu uygulamanın iyileşme oranını arttırmadığı saptanmıştır. Ayrıca, sıvı ve elektrolitlerle birlikte sütle beslemeye devam edilmesi buzağıların canlı ağırlık artışlarını makul bir şekilde korur. Oral elektrolit solüsyonlar kaybedilen sıvı ve elektrolitlerin (başlıca sodyum ve potasyum) yerini alarak buzağıyı canlı tutar ve ishal sırasında meydana gelen metabolik asidozisi düzeltir. Enfeksiyöz ishalin tedavisi ve oral elektrolit solüsyonların kullanımına ilişkin bazı ilkeler aşağıda verilmiştir: > Tanıyı doğrulamak ve enfeksiyöz ajanı doğru saptamak için bir veteriner tanı laboratuarı kullan, > Tedavinini ana ekseni olarak doğru ilaç seçimini yap, > Buzağılar hâlen sütle besleniyorsa, sodyum veya potasyum bikarbonat içeren oral elektrolit ürünlerden kaçın veya -daha iyisinormal süt rasyonlarını normal beslenme zamanında, oral elektrolit solüsyonu ise süt içtikten yaklaşık 4 saat sonra ver, > Metabolize olabilir bazlar içeren ürünler BÜYÜKBAŞ > Her buzağı için ayrı bir biberon, emzikli kova veya kova kullan, > Daima önce daha genç ve sağlıklı buzağıların yemlemesini ve bakımını yap. Bunlar bittikten sonra, önce daha yaşlı buzağıları son olarak ta hasta buzağıları besle ve bakımını yap. Sanitasyon, biraz sağduyunun büyük işler becereceğini oraya koyar. Buzağınıza ait herhangi bir ekipmanın, kendi ağzınıza değmesini isteyip istemediğinizi düşünmeye çalışın. Temiz olmadığı için bunu yapmada tereddüt ediyorsanız, buzağı için yeteri kadar temiz değildir. Özetle buzağıyla sürekli empati içerisinde olun. Buzağılar 5-6 haftalık oluncaya kadar kuru ot verme ve sadece en kaliteli kuru ot kullanılmalıdır.. kullan (D-glukonat, asetat ve sitrat). > Buzağı süt içme arzusunu tamamen kaybetmişse, sodyum karbonat veya potasyum bikarbonat içeren oral elektrolit solüsyonlar kullan. > Buzağılar elektrolit soüsyonlarını istekli bir şekilde tüketmiyorlarsa, içirmek için özefagus sondası kullan. Sanitasyon Genç buzağıların enfeksiyöz hastalıklarla savaşında sanitasyon yaşamsal öneme sahiptir. Sanitasyon, buzağının etrafındaki her şeyin mutlaka tertemiz olmasını gerektirmez fakat buzağının temas ettiği her şeyin enfeksiyöz organizmalardan âri olması anlamına gelir. Buzağının etrafında doğru bir sanitasyon uygulamak için birkaç basit öneri aşağıda verilmiştir: > Şişe, kova, emzik, özefagus tüpü veya buzağının içmesi veya yemesiyle ilgili herhangi bir şeyi yıkarken bol miktarda sıcak su ve klor kullan, > Yukarı sayılan ekipmanın temizliği için âzamî dikkat sarf et, > Daima yeni bir buzağı konmadan önce buzağı barınaklarını sanitize et. Eğer buzağı kulübesinde daha önce bir buzağı ölmüşse bu duruma özel bir dikkat sarf et ve bu kulübeyi mmkünse yeni bir yere naklet, İNFOVET 120-121 Hastalıktan koruma, hastalık tedavisinden daha kolaydır ve sütten kesilme döneminde daha kaliteli ve daha fazla canlı buzağı mevcudiyetini sağlayacaktır. Kuru başlangıç beslemesi ve sütten kesim Buzağı yetiştiriciliğinde sütle besleme dönemi sırasındaki başlıca hedeflerden birisi; buzağının kuru başlangıç yemlerini tüketme istek ve yeteneğini geliştirerek, süte olan bağımlılığını mümkün olduğunca erken terk etmesini sağlamak olmalıdır. Kullanıma uygun fazla süt mevcut değilse, sütle besleme döneminin maliyeti diğer tip her hangi bir rasyondan (kaba yem ve dane yem fiyatlarına bağlı olarak) daha fazla olacak şekilde her geçen gün artar. Bu maliyetin büyük bir kısmını süt veya süt ikame yemi oluşturmakla birlikte buna büyük bir işçilik maliyeti de eklenmelidir. Buzağının kuru yem alımını artırmaya yardımcı olacak birkaç uygulama vardır: > Sütle besleme dönemi sırasında buzağıların önünde daima temiz ve taze içme suyu mevcut olmalıdır, > Buzağılara kuru başlatma yemi üçüncü günlük yaştan itibaren verilmeye başlanmalıdır. İlk önce bir avuçtan daha fazla verme, her gün yemliğinde artmış olan kısmı temizle ve her gün taze yem ver. > Yüksek kaliteli yem ham maddelerinden oluşmuş başlangıç yemi kullan. Dokulu ve işlenmiş tahıllar kullan (ezilmiş mısır, yulaf, arpa). Peletlenmiş başlangıç yemleri buzağılar için daha çekicidir. > Buzağılar 5-6 haftalık oluncaya kadar kuru ot verme ve sadece en kaliteli kuru otu kullan. Doğal olarak buzağılar ilk birkaç gün boyunca çok fazla yem tüketmeyeceklerdir fakat erken yaştan itibaren sürekli olarak kuru yemle temas halinde olan buzağıların yem tüketimi yeme daha geç başlayan buzağılara oranla sürekli olarak artar. Sonuçta daha fazla yem tüketirler. Buzağının süt kesimine hazır olduğunun saptanmasında kuru yem tüketimi bir kriter olarak önem taşır. Bu konuda farklı yaklaşımlar olmakla birlikte örneğin,buzağı 4 litre süt veya süt ikâme yeminin sağladığından BÜYÜKBAŞ daha fazla miktarda besin maddesini (protein, enerji, mineral) konsantre yemden almaya başladığında, artık kabul edilebilir bir hızda büyüme oranına sahip olabilmesi için süte ihtiyacı kalmaz. Bu beslenme için %18 proteinli yaklaşık 700 g başlatma yemi temin edilir. Arka arkaya 3-4 gün süreyle en az 700 g başlangıç yemi tüketen buzağılar sütten kesilmeye hazırdır. Yukarıda belirtilen yönetim takip edildiğinde ve buzağılar ishal ya da başka bir hastalık nedeniyle her hangi bir olumsuzluk yaşamamışsa ilerleyen dönemdeki büyüme oranını tehlikeye Buzağının, doğumdan sütten kesime kadar olan yetiştirilmesindeki başarı tesadüfi değildir. Modern biyoteknoloji her zaman, buzağı yetiştirme yeteneklerimizi artıracak refah bilgileri ve yeni ürünler sunar. Bu teknolojileri takip ve devamlı kullan! atmadan 5 haftalık yaşta başarıyla sütten kesilebilirler. Besleme stratejisiolarak; sütten kesimin son haftası sırasında gündesadece bir öğün 2 litre süt vermek sütle beslemenin ani kesilmesinin yaratacağı stresi azaltarak başlatma yemi tüketimini teşvik eder. Buzağı başlangıç yemi buzağının yaşama payı ve büyüme gereksinimini karşılamalı ve lezzetli olmalıdır. Tablo-3’de buzağı başlangıç yemi besin madde miktarları verilmiştir. Önceleri “kazıma faktörü/fırça faktörü” nedeniyle buzağıların erken rumen gelişimi için kuru ot yemeye ihtiyaçları olduğuna inanılıyordu. Günümüzde ise; yemlerin fermentasyonu sonucu açığa çıkan uçucu yağ asitlerinin rumen fonksiyonlarını geliştirdiği saptanmıştır. Dane yemlerin fermentasyonu sonucu açığa çıkan uçucu yağ asitleri rumen gelişimi üzerine daha fazla uyarıcı etkiye sahiptir. Sütten kesilinceye kadar tamamı tahıldan oluşan rasyonun buzağıyı asidozis yapması endişesi biraz vardır. Arasıra buzağıda gaz oluşabilir fakat oral verilen bir gaz giderici genellikle bu sorunu giderir. Bazı buzağılardaki kronik gaz oluşumu dikkatlice gözlenmelidir. Günümüzde buzağılarda daha iyi performansı (yem tüketimi, büyüme oranı vs.) teşvik eden “direkt mikrobiyal besleme” veya “probiyotik” ürünler mevcuttur. Bu ürünler farklı form (macun, toz) ve kompozisyonlarda olabilir. Birçoğu, sağlık ve sindirim sistemi fonksiyonları üzerine yaİNFOVET 122-123 rarlı ve Lactobacillus ailesine ait canlı bakteri içerir. Bu ürünlerin etkinliği incelendiğinde örneğin, oral yolla yedi gram probiotik lapası verilen beş günlük yaştaki buzağılara ayrıca içme sütü ile birlikte günde iki gram toz halde probiotik verildiğinde kontrol grubundaki (hiçbir muamele yapılmamış) buzağılardan daha fazla başlatma yemi tükettikleri ve göğüs çevresi ölçülerinin daha fazla oluğu saptanmıştır. Bu çalışmada probiotik verilen buzağıların %53’ü 29 günlük yaşta sütten kesim kriterine ulaşırken (3 gün süreyle 700 g başlangıç yemi tüketimi), kontrol grubu buzağılarda ise bu rakam %22 olarak tespit edilmiştir. Sonuç Buzağının, doğumdan sütten kesime kadar olan yetiştirilmesindeki başarı tesadüfi değildir. Yeterli hazırlık, gözlem, doğru bakım, kolostrum idaresi, sanitasyon, hastalıklardan koruma ve kontrol ile doğru besleme buzağı büyümesinin maksimize edilmesi ve ölüm kayıplarının %5’in altına inmesinde anahtar faktörlerdir. Tablo 3. Buzağı başlangıç yemi besin maddesi içeriği* Besin maddesi Miktar Net Enerji, yaşama payı (Mkal/kg) 1.90 Net Enerji, canlı ağırlık artışı (Mkal/kg) 1.20 Metabolize olabilir Enerji (Mkal/kg) 3.78 Sindirilebilir Enerji (Mkal/kg) 4.19 Toplam Sindirilebilir Besin Maddeleri (% kuru madde) 80 Ham Protein (% kuru madde, en az) 18 Ham Yağ (% kuru madde) 3 SEKTÖR ZİYARETLERİ Sektörde ilklerin şehri AFYON Toplam üretiminin % 80’ini ulusal iç pazara, % 20’sini ihracata gönderen Afyon, yumurta sektörüne yön veren illerin başında olmayı sürdürüyor. Y umurta sektörünün kalbinin attığı illerden biri olan Afyon, Türkiye’deki yumurta üretiminin ilk sıralarındaki yerini korumaya devam ediyor. Her geçen gün sektöre yeni oyuncular dahil olsa da Afyon, sermaye açısından güçlü ve bilgi birikimi açısından donanımlı üreticileri ile pazara yön veren bir pozisyonda. Üretici birliklerinin ve il teşkilatlarının bugüne kadar beraberlik ruhu ile hareket etmesinin sonucunda sektöre hakim pozisyonunu hiçbir zaman yitirmeyen Afyonlu üreticiler, doğru bilgilendirme ve birlik-beraberlik ruhu devam ettiği sürece her zorluğun altından kalkacaklarına inandıklarını belirtiyorlar. Bu ülke bizim ve her üretici bizi ilgilendiriyor Bireysel ve toplumsal düzeyde, verimlilik bilincinin ekonomik, sosyal, siyasal, yasal ve örgütsel koşulların sürekli geliştirilmesi ile sağlanabileceği inancını taşıyan Afyon Yumurta Üreticileri Birliği Başkanı Mustafa Çelikten ile Afyon yumurtasına, gelecek projeksiyonlarına ve Türkiye yumurtacılık sektörüne dair konuştuk. Dünyanın global bir köy haline geldiğini söyleyen Çelikten, talep İNFOVET 124-125 edilen ürünlerin uygun fiyata verilmesinin en önemli görevi olduğunu ve doğru yönlendirmeler ışığında Afyonlu üreticilerin her şeyle baş edebileceğini düşündüğünü belirtiyor. Yumurta sektörüne yön veren illerden biri olan Afyon’u mevcut pozisyonuna taşımada büyük emekleri olan birliğinizden biraz bahseder misiniz? Kaliteden taviz vermeden üreticilere biyogüvenlik bilgilendirmeleri yapıyor ve bürokrasiden kaynaklanan sıkıntıları aşmalarına yardımcı oluyoruz. Kaliteli üretimi sağlayan bir birlik ruhu ile hareket ederek Türkiye’de güvenilir bir pozisyona geldik. % 80 iç piyasa, % 20 ihracat odaklıyız; fakat bildiğiniz üzere Irak ve Suriye’deki karışıklık ve Türkiye’deki seçim öncesi gerginlik bu pazarlarda sıkıntılar yaşamamıza neden oluyor. Bu sıkıntıları gidermek amaçlı Kanatlı Tanıtım Grubu ve Turkish Poultry Group olarak 2015 yılı kanatlı fuarına katıldık. Burada yumurtamızı ve beyaz etimizi tanıtmak amaçlı, Afrika başta olmak üzere diğer dünya ülkeleriyle iş görüşmeleri yapma gibi bir çabamız oldu. Türk yumurtasını dünya artık öğrenmeye başladı. Özellikle Afyon yumurta üreticilerine yönelik bütün bölgelerden yoğun bir talep var; fakat bölge olarak tek sıkıntımız bütün üreticilerin bizimle hareket etmemesi. Ne yazık ki, birkaç üreticide sıkıntı olduğunda, bu sıkıntıların sonuçları tüm Afyon’a mal ediliyor. Bu nedenle Afyon Yumurta Üreticileri Birliği olarak doğru bilgilendirme ve doğru duruş ile elimizden gelen her türlü çalışmayı yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Bizim yaptığımız araştırmalara göre Afyon’dan Irak’a haftada yaklaşık 40 tır gidiyor. Bunu teyit edebilir misiniz? Zaman zaman bu rakam Afyon geneli için haftada 60 tıra çıkıyor. Zaten, sadece Afyon Yumurta olarak 20-30 tır arasında bir satışımız var. Bunlar elbette ortalama rakamlar, çünkü Irak’taki iç karışıklıklar nedeniyle yumurtamızı satamadığımız zamanlar oluyor. Bununla birlikte kuş gribi de önemli bir handikap; çünkü salgın durumlarında OIE’nin 90 günlük bir bekleme süresi var. Bizim bölgemiz Tarım İl Müdürlüğü’nün ve kolluk kuvvetlerinin birlikte hareketi ile kuş gribi salgınları için kapalı bir zone bölgesi durumunda. Bizim ülkemizde de Avrupa’da ve Amerika’daki gibi bir bölgeselleştirme söz www.gunesliasi.com.tr Afyon’da bugün itibari ile 17 milyon 500 bin civarında bir kapasite mevcut. SEKTÖR ZİYARETLERİ www.gunesliasi.com.tr Mustafa Çelikten, “Afyon’da kuş gribi salgını görülmemesinin en büyük nedeni birliğimizin bürokrasi ile birlikte hareket ederek tüm üreticiyi doğru yönlendirmesi ve kontrolleri zamanında yapmasıdır.” konusu olsaydı, Afyon bu ihracat yasaklarından kaynaklı mağduriyet yaşamayacaktı. Her toplantıda projeksiyonları konuşuyoruz. On yıl sonra Afyon Yumurta olarak kendinizi nerede görüyorsunuz? Hedefleriniz nelerdir? Afyonlu üretici potansiyel üreticidir. Dolayısıyla Türkiye’deki yumurta üretiminde ilk sıradaki yerini her zaman koruyacaktır. Her ne kadar sektöre yeni oyuncular girse de, Afyon üreticilerinin ve birliğimizin sermaye açısından güçlü olması, pazarı bilmesi ve sektöre hakim olması nedeniyle on sene sonra da yirmi sene sonra da doğru duruşunu sergileyeceğini düşünüyorum. Çünkü bize inanan üreticilerimiz, bizimle birlikte hareket eden Tarım Bakanlığı ve il teşkilatındaki arkadaşlarımız ile el ele yürüdükten sonra Afyon’un, her zaman olduğu gibi yumurta konusunda liderliğini yürüteceğine inanıyorum. Ama dediğimiz gibi tüm üreticilerin bizimle birlikte hareket etmesi gerekiyor; bu çok önemli. Artık dünya global bir köy, her ülke bir pazar ve bu pazara talep edilen ürünleri uygun fiyata vermek de bizim görevimiz. Bu nedenle hep beraber hareket ettiğimiz sürece, doğru bilgilendirmeler olduğu sürece, biz Afyon’lu üreticiler olarak her şeye varız. İNFOVET 126-127 Türkiye’de yumurta sektöründe plansız bir büyüme olduğu söylemleri var. Bu konuda yumurta üreticileri birlikleri sizce nasıl bir yol alıyor? Turgut Özal zamanlarından beri bizim ülkemizde serbest piyasa geçerli. Dolayısıyla herkes her şeyi yapabilir pozisyonda. Bu durum o zamanlar ülkemizde bazı kalemlerin eksik olmasından dolayı iyi karşılanan bir olaydı. Fakat üretim olarak kendi içerisinde doymuş ve ihracatı zaman zaman sekteye uğrayan bir ülkenin yumurta üreticileri birliklerinin artık, Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği gibi anlamını yerine getirmesi gerekiyor. Yani yumurta üreticisi bir tesis kuracaksa ruhsatlandırılmasına kadar üretici birliğinden geçmesi gerekiyor. Çünkü bu işi hak etmeyen sektör dışı yatırımcılar yapmaya başladı ve yıllardır işini profesyonel anlamda yapan üreticiler maalesef zarar görerek sektör dışına itilmekte. Sektöre giren arkadaşlar potansiyel olarak daha güçlü olabilir ama sektörel bilginin eksikliği ve yanlış yönlendirmeler ile sektörde inişli çıkışlı dalgalanmalar yaşanmaktadır. Aslında Afyon Yumurta Üreticileri Birliği, piyasa ne gerektiriyorsa ona göre frekansını ayarlıyor. Bizi bu gibi durumlarda sıkıntıya sokan, birlik dışı hareket eden üreticiler. Bu nedenle öncelikle Tarım Bakanlığımızın birliğinin içerisini doldurması gerekiyor. Sektörel disiplin buradan geçiyor. Örneğin, biyogüvenlik kurallarını yerine getirmeyen üreticilerin üretime devam etmesi engellenmeli, her konuda kontrol ve koordinasyon sağlanmalı. Daha önceden bahsettiğim gibi üreticilerimize her türlü bilgilendirmeyi yapıyoruz ama bu bilgilendirmeleri ulaşabildiğimiz kadar sayıda yumurta üreticisine yapabiliyoruz. Bir ortak toplantı yaparken tüm üreticileri çağırıyoruz; çünkü bu ülke bizim ve her üretici bizi yakından ilgilendiriyor. Bireysellik boyutunda yaşanan problemlerin ancak birlik ve beraberlik ruhu içinde aşılacağı düşüncesiyle kurulan Afyon Yumurta Üreticileri Birliği, kuruluşundan bu yana Afyon hayvancılığına büyük hizmetler sunmuştur. SEKTÖR ZİYARETLERİ İhracatta yeni pazarların oluşması gerekiyor Kanatlı sektörüne, 1975 yılından bu yana hizmet veren Evrenkaya Yumurta Yönetim Kurulu Başkanı Sait Evrenkaya ile Afyon’un ihracat olanaklarını ve Türk Kanatlı Sektörü’nün detaylı gelişim sürecini konuştuk. Evrenkaya Yumurta Yönetim Kurulu Başkanı Sait Evrenkaya, geçmişte şartlar zor olsa da kazançlarının daha yüksek olduğunu söylüyor. satmaya başladık. Bu atılımımızın akabinde ise ekipman hizmeti vermeye de başladık. Bir taraftan da yumurta üretimi artmasıyla yumurtanın satılmasında da sıkıntılar baş göstermeye başladı ve pazarlama anlamında da hizmet vermeye başladık. 1975-77 yılları arasında üreticilere civciv hizmeti getirdik. Ardından üreticinin başına çıkma tavuğun sıkıntı yaratmaya başladığı bir döneme girildi. Halkımız, yumurta üretme ömrünü tamamlamış tavukların piyasaya sunulması ile tavuk tüketiyordu. Bu sıkıntı bizi çıkma tavuk kesimhanesi yapmaya itti. Bu arada biz de bu yıllarda üretime yavaş yavaş başladık. 70’li yıllardan 80’li yıllara geldiğinizde kapasiteleriniz artış gösterdi mi? E vrenkaya Yumurta bugün, Afyon’da üç farklı bölgede 1 milyon 200 adet yumurta tavuğu kapasitesiyle yem sanayi ve yumurta pazarlamacılığı alanlarında entegre bir şekilde hizmet vermekte olup, Türk tavukçuluk sektöründe önder bir kuruluş olarak yerini almıştır. Tüketicileri ile uzun vadeli ilişkiler kurma ve sürdürme misyonunu bugün de sürdürmeye devam etmektedir. Bize tarihçenizden bahseder misiniz? 1975 yılında bu sektöre üretici olarak atıldık. 1970-1975 yılları arasında ise yem ticareti ile uğraşıyorduk. Ağırlıklı olarak büyükbaş besi yemi satıyorduk. Daha sonra, bizim bölgemizde de tavukçuluk faaliyetleri başladı ve tavuk, civciv ve piliç yemi İNFOVET 128-129 1980’li yıllarda kapasitelerimiz yaklaşık iki katına çıktı; Turgut Özal döneminde teşvikler ve ihracatın açılması ile birlikte ise üretim ciddi anlamda artış gösterince karlılığın önü açılmış oldu. Üretim fazlaları direkt olarak ihracata sevk edilmeye başlandı. 1990 yılında sektör olarak Körfez Krizi yaşadık, bizim pazarımız olan Irak’a ambargo uygulanması ile birlikte ciddi sıkıntılar baş gösterdi. Bu sıkıntılı dönemden sonra sektörümüz yavaş yavaş para kazanmaya başlasa da, bu defa 1994 yılı ekonomik krizi yaşandı. 1990-1994 yılları arasında ihracatımız tamamen bitti; bir yandan o yılların darbesi, bir yandan da 1994 yılındaki krizin kırılma noktası olan Nisan Kararları ve dövizin hızla yükselmesi ile birlikte sektör toparlanması güç bir pozisyona geldi. Ancak, 1994 yılından sonra Türki Cumhuriyetler’ine, Rusya’dan ayrılan ülkelere ve Bulgaristan, Romanya gibi Balkan ülkelerine ihracatın başlaması sektörümüzü canlandırdı. Bu yıllardan sonra 1998 yılında uzun süren bir kriz yaşamaya başladık; sebebi ise ihracat yaptığımız bu ülkeleri doyurabilir kapasiteye gelmemize rağmen üretimin kontrolsüzce ve plansızca artmasıydı. Bu plansızlık 70’li yıllara dayansa da, ilk olarak hatamızı anlamamız 98 yılında oldu ve o yıl 18 aylık bir kriz içine girdik. Hemen ardından 2001 yılında dövizin yükselmesi ile birlikte farklı bir olumsuzluk yaşadık. Köyüm markası ne zaman hayata geçti? Markalı yumurtamızı 2005 yılından sonra üretmeye başladık. Kriz, sektörün parçası olan herkese bir şeyler öğretti. Kuş gribi salgını da, artık ürünlerin tarihli, ambalajlı ve kontrollü olması gerektiği konusunda hemfikir olmamıza yaradı. Bizi kendi markalı yumurtamızı üretmeye iten faktör de buydu. Daha önceleri Evrenkaya Tavukçuluk olan ismimiz Köyüm Yumurta markası olarak 2005 yılında değişmiş oldu. Üretiminizin ne kadarı iç piyasaya ne kadarı ihracata gidiyor? Şu anda 1 milyon 200 bin yumurtlayan tavuk ve 400 bin yarka kapasitemiz mevcut. Üretmiş olduğumuz yaklaşık 1 milyon yumurtanın % 30-35’lik kısmını ihraç ediyoruz; % 40’ını ulusal marketlere veriyoruz; geriye kalan % 30-35’lik kısmını ise bayilerimiz aracılığı ile Edirne’den Van’a kadar çalıştığımız ve bildiğimiz müşterilerimize yolluyoruz. Ulusal zincirlere vermiş olduğumuz yumurtalarımızı ve ihracata yolladığımız yumurtalarımızı da, 12 ortak olarak 2006 yılında kurmuş olduğumuz Afyon Yumurta A.Ş aracılığı ile pazarlıyoruz. Deneyimli bir üretici olarak sizce sektör ne yöne gidiyor? Bahsettiğimiz gibi Türkiye’de planlı bir büyüme olmaması nedeniyle sektörün iyi yönde gideceğini düşünmüyorum. Hatırlayacağımız üzere, 2010 yılında krediler ucuzladı, hatta üretime ciddi anlamda teşvikler verildi, bu teşviklerin kredileri % 50 hibe ile desteklendi ve vadeleri uzun tutuldu. İşte bu kredilerin 2015 yılında ödeme tarihlerinin gelmesi üreticide sıkıntılar yaratmaya başladı. Gerçeği söylemek lazım; her 4-5 yılda bir kriz yaşanmış; bu durum ülkenin politikasıyla ve bizim üretim kapasitelerimiz ile alakalı bir durum. Ancak 2005 yılından günümüze kadar herhangi bir krizle karşılaşmadık; bunun nedeni de bahsettiğimiz banka destekleri ve devlet teşvikleri. Bizim krizimizi 2015 yılına taşıyan da bence bu teşvikli banka kredileri oldu. Dolayısıyla ihracatta yeni bir pazar oluşup oluşmaması 2016 yılının gidişatını belirleyecek. www.gunesliasi.com.tr Kooperatif ve Başyem’in güç birliği Müşterilerine kalite standartları dahilinde; hijyenik, sağlıklı ve kaliteli ürünler sunmayı hedeflemiş olan Başyem’den önemli isimler ile Irak pazarını ve sektördeki istikrar problemini konuştuk. Başyem Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Ertürk, 2016 yılında iç kapasitelerini 500.000 olarak hedeflediklerini vurguladı. B aşmakçı’da 1992 yılında Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri ve üyeleri ile kurulan, kanatlı ve büyükbaş yem üretimi yapan Başyem, 2002 yılında yumurta tavukçuluğuna başlayarak 2008 yılı itibariyle 6 adet yumurta tavuğu, 2 adet civciv büyütme kümesi ile 250 bin adet yumurta üretim kapasitesine sahip bir tesis haline gelmiştir. Kooperatif ile hala büyük ortaklığı bulunan Başyem, ürettiği yumurtanın kooperatif üzerinden satışına oldukça önem veriyor. Başyem’in tarihçesi ile başlayalım. Başyem’in, 1992 yılında temelleri atıldı ve 1995 yılında faaliyete geçti. Tavukçuluk Kooperatifi aracılığı ile kuruldu. Tavukçuluk Kooperatifi’nin o dönem 513 ortağı vardı, şu anda 290 civarında ortağı var. Şu anda 2 bin ton kanatlı ve büyükbaş yemi satıyoruz. Daha önceki yıllarda çoğunlukla kanatlı yemi satıyorduk; ancak günümüzde herkes kendi yemini ürettiği için biz de kendi kanatlılarımız için yemimizi üretiyoruz. 250 bin yumurta tavuğu üretme kapasitemiz var; bunun yanında işletmemizin civcivhanelerinde 110 bin civciv bulunmaktadır. Yani, yumurta üretimi ile ilgili çalışmamız tam kapasite devam ediyor. Ek olarak 100’er binlik iki adet kümes yapma hazırlıkları içine girdik. Yakın zamanda tasnif makinesi satın aldık, fabrikamızı yeniledik ve içerisinde ürün siloları yaptırmaya başladık. Bunun yanında pelet presimizi de yenileyeceğiz. 2016 yılı iç kapasitemizi 500 bin olarak hedefledik. Yumurtanızın ne kadarını iç piyasaya, ne kadarını ihracata yolluyorsunuz? Kooperatif büyük ortağımız olduğu için, ürettiğimiz yumurtanın kooperatif üzerinden satışına önem veriyoruz. % 70-80’i kooperatif üzerinden satılıyor, % 20-25’lik kısmını ise iç piyasada, özellikle Antalya’da devamlı olarak yumurta tedariğinde bulunduğumuz şahıslara veriyoruz. Başyem olarak, yumurtanızda markalaşmaya gittiniz mi? Başyum diye bir markamız var. Ama şu anda kendimiz satmıyoruz; dediğimiz gibi yumurtalarımızı kooperatife veriyoruz. Kooperatif ise Başyum ismiyle değil, Başyem Tavukçuluk ismi ile satıyor. Kooperatif ile Başyem bu açıdan güçlerini birleştirdi; onlar daha çok satışından bizse üretimden sorum- luyuz. Dışarıya da besi yemi satışlarımız var. Bayilerimiz mevcut. Sektörün kalbi Afyon’da yumurtacılık yapıyorsunuz. Sektörü değerlendirir misiniz? Sektör dışarıdan iyi gözükse de, aslında çok sıkıntılı bir yola girmiş durumda. İhracat var ama bu ihracat düzenli ve istikrarlı bir ihracat değil. Yumurtanın yoğun olarak gittiği bir Irak pazarı var ama o da Orta Doğu’nun politik gerginliğinden ve kuş gribi gibi hastalıklardan dolayı belirsizlik içerisinde. Üretim Türkiye’de fazla ve ihracat ayağı olmadığı zaman sıkıntılar baş gösteriyor; yumurtayı üç hafta yollayamasak piyasa zorlanıyor. Tek başına ihracata bağlı büyüme sağlıklı değil diyebiliriz ama pazarın da ancak böyle oluştuğunu unutmamak gerekiyor. Başmakçı’dan ihracata haftada 10 tır çıkıyor; bu yumurtalar ihracata gitmiyorsa, iç piyasaya gitmek zorunda. Sonuçta bu yumurta bir şekilde satılacak. Örneğin, 100 milyonluk üretime karşın 60 milyonluk bir tüketim varsa, o noktada ihracat tıkanacaktır. İç piyasa ve ihracat olarak İki ayağın da düzgün ve dengeli gitmesi gerekiyor. Denge bozulduğu anda sektör de doğal olarak krize giriyor. İstatiksel olarak rakamlar iyi gözükse de, ne yazık ki Türkiye’de istikrarlı bir ortam yok. İçinde bulunduğumuz ortamda, problemlerin azalması için ya tüketimin artması ya da üretim-tüketim planlaması yapılması gerekiyor. Yumurta sektöründe yaşanan sıkıntıların çözüm anahtarı sizce nedir? Üreticilerin önünü görmesini sağlamak gerekiyor. Türkiye’de başka hiçbir sektör bu kadar dalgalanma yaşamıyor. Yumurta hakikaten dolar gibi, iki ay önce 13 kuruş olan yumurtayı, şu anda 27 kuruşa satıyoruz. Böyle bir sektör dalgalanması inanılır gibi değil; bugün yüksek rakamlara yumurta satsak da, önümüzü görememek işin zevkini kaçırıyor. Örneğin, Irak artık gözü kapalı müşterimiz değil. Irak’ın artık ciddi kriterleri var ve fiyat orada oluştuğu gibi kalıyor. Her şey arz-talebe göre şekilleniyor. Yani bu sektörde ciddi bir planlama yok ve basından da destek göremiyoruz; devamlı “zam şampiyonu” olduğumuza dair haberler çıkıyor ama bir defa da “tavukçunun hali ne olacak” diye bir haber yapılmadı. İstikrar olsa, örneğin yıl boyu yumurtanın 20 kuruştan satılacağını bilsek, ona göre yatırım yapılır. Ya da küçük kar marjları ile bu seneyi geçireceğiz diyebilmeyi başarsak ona göre hareket edilir. Ancak sektörde önünü görmenin imkanı yok. SEKTÖR ZİYARETLERİ Başmakçı’nın üretim kapasitesi nedir? Civciv ve piliçler de dahil olmak üzere, şu anda 5 milyon üzerinde üretim kapasitemiz var. Bizim üretimimiz dışında kooperatifimize ortalama 8-10 milyon yumurta da dışarıdan geliyor. Bunları biz kooperatif olarak pazarlıyoruz. Bu rakamın yaklaşık % 50’sini ihracata yolluyoruz; son 3-4 aydır da haftalık 3-4 milyon civarında yumurtayı Şok Marketler’e veriyoruz. Bunun yanı sıra, kooperatif dışında serbest çalışanlar ve ürününü doğrudan müşterilerine gönderen üreticiler de elbette ki mevcut. Başmakçı Kooperatifi Genel Müdürü Mustafa Duman Başmakçı, Türkiye’de bir ekol olduklarını belirtiyor. Kooperatif olarak kümeslere sağlık hizmeti veriyor musunuz? Kooperatifimiz her türlü sağlık hizmetini bünyesindeki veteriner hekim ile veriyor. Hekimimiz haftanın iki günü Başmakçı‘ya gelip, kümesleri dolaşıyor ve aşılama yapıyor. Gerekli gördüğü durumlarda ise hayvanların tahlillerini yapıp, teşhis koyuyor ve ona göre tedavi yöntemi uyguluyor. İstikrar olduğu için Başmakçı’nın adı var Kooperatif çalışması ile sektöre dair sıkıntıların ortadan kaldırılmasını hedefleyen Başmakçı Tavukçuluk her zaman üreticilerinin ürettiği yumurtaları en iyi şekilde pazarlama arzusunda. Y etiştiriciler pazarlama ve ham madde temininde sıkıntı çektiği için 1975 yılında kurulmasına karar verilen ve bu gaye ile 1976 yılında faaliyete geçen Başmakçı Tavukçuluk Kooperatifi, 20 üretici ile başladıkları bu işi, kooperatif bünyesindeki çalışmalar başarı ile devam ettiği için yıllar içerisinde artırdı ve şu anda 1650 üzerinde kayıtlı üreticisi ve 40-50 arasında aktif çalışanı ile faaliyetlerine devam ediyor. Başmakçı’nın tarihinden ve kuruluş amacından bahseder misiniz? Başmakçı Tavukçuluk Kooperatifi 1976 yılında faaliyete başladı ve kooperatif bünyesinde çalışmalar başarı ile devam ettiği için 20 üretici ile başladığımız bu iş yüz, daha sonra beş yüz üye rakamına ulaştı. Tabi, 1975-95 İNFOVET 130-131 yılları arasında Türkiye’de haftalık 3-4 milyon yumurta üretimi vardı; fakat hiçbir kuruluş yoktu. 1980’li yıllarda her hafta İstanbul, Ankara, Çorum, Kayseri gibi Türkiye’nin değişik bölgelerindeki üreticiler bir araya gelip ihalede bir taban fiyatı belirler ve bu fiyat kuruş kuruş arttırıldı. İhalede fiyatı en fazla arttıran kim ise, yumurtanın tamamını alma hakkına sahip olurdu. Bu sistem uzun yıllar devam etti. Daha sonra piyasa araştırmasıyla beraber fiyatlar belirlenmeye başlandı. Şu anda 1650 üzerinde kayıtlı üreticimiz ve 40-50 kişi arasında da faal çalışanımız mevcut. 1650 üyenin tamamının aktif çalışan değil çünkü, önceden aile tavukçuluğu yapanlar işlerini sektörel anlamda dönüştürüp bu işi meslek edinemediler. Bunun yanı sıra, krizlerden etkilenip zarar eden üreticilerimiz de oldu. Türkiye’de fiyat bazında Başmakçı çok istikrarlıdır, bu fiyat istikrarı neden bir tek Başmakçı’da var? İstikrar olduğu için Başmakçı’nın adı var. Yönetim kurulunun verdiği kararların arkasında durarak, Başmakçı Türkiye’de bir ekol oldu. Kooperatif her pazartesi fiyat açıklıyor. Bu fiyatı açıklamadan önce Türkiye’nin dört bir yanından tanıdığımız üreticilerin yardımıyla Türkiye’nin nabzını yokluyoruz, yani “İstanbul’daki fiyatlar nedir? Çorum, Samsun bölgesindeki fiyatlar nedir?” diye araştırıyoruz. Fiyatlar açıklandıktan sonra o fiyatlar bir hafta boyunca geçerli oluyor. Piyasa yükselme eğilimi gösterse dahi biz sabitiz. Şu anda diğer bölgeler de kendi yöresel fiyatlarını belirliyorlar ama onlar hafta içerisinde piyasanın nabzına göre fiyatlarını değiştirebiliyorlar. Türkiye’de yumurta sektörü sizce nereye gidiyor, yanlışlıkları neler? Sorunların çözümü için neler yapılabilir? Hakikaten Türkiye yumurta sektörü teknoloji anlamında ulaşabileceği en son noktaya ulaştı. Yani Avrupa’da olan teknoloji, üretim kapasitesi ve hijyen bizde de mevcut. Sıkıntımız şu; sektörde Türkiye’nin ihtiyacından daha fazla üretim yapıyoruz. Yaklaşık on yıldır, üretim ihracata bağlı olarak şekilleniyor. Şu anki pazarlarımız olan İran ve Suriye’de zaman zaman sıkıntılar yaşandığı zaman ihracatta da sıkıntılar baş gösteriyor. Bu sorunu çözmek için alternatif pazarlar bulmak zorundayız. www.gunesliasi.com.tr Yumurta çeşitliliği konusunda inovasyon şart Afyon’un yenilikçi firması Pekin Tavukçuluk’u ziyaretimizde, markanın tercih edilme sebeplerini, üretim tesislerinin donanım ve kalitesini, ihracat olanaklarını ve diğer ülkelerle maliyet karşılaştırmalarını tartıştık. Ü retime başladığı 1985 yılından bu yana yumurtalarını aracısız tüketim merkezlerine ulaştıran; “en iyiyi biz yapalım” düşüncesi ile daima tüketiciyi ön planda tutan; yumurta üretim, pazarlama ve satış sektöründe müşterilerinin beklentilerini ve ihtiyaçlarını esas alarak sağlıklı ve taze yumurta ulaştırmayı hedeflemiş; kapalı kümeslerde veteriner hekim kontrolünde üretim yapan Pekin Tavukçuluk Yönetim Kurulu Başkanı Macit Pekin ile Afyon’u, tercih edilme nedenlerini ve gelecek planlarını konuştuk. Tarihçenizden bahseder misiniz? İlk yıllarda ne kadarlık bir kapasiteniz vardı? Biz 1984 yılında kardeşler olarak ve eniştemizin de aramıza katılmasıyla 7500 adet tavuk ile yumurtacı tavukçuluk işine girdik. Kapasitemizi bir iki yıl içerisinde 30 bin yumurtlayan tavuk, 10 bin de civcive yükselttik. Daha sonra 1993 yılında damızlık işine girdik ve Dost Damızlık firmasını kurduk. Burada da o dönem 30 bin adet damızlık hayvanımız vardı. 2008-2009 yılına kadar damızlık işini devam ettirdik. Bir kardeşimizin vefatından sonra damızlık kümeslerimizi kapattık ve onları da yumurtacı tavuk kümeslerine dönüştürdük. Pekin Yumurta markasının tercih edilme nedenleri nelerdir? Afyon’da yeniliklere çokça açık olan bir firmayız. Gerek ekipman konusunda gerek kümes yapımı konusunda gerekse de yemde kullandığımız ürünler açısından olsun yapmış olduğumuz yenilikler büyük. Aldığımız ham maddeleri titizlikle seçiyoruz; örneğin sahada mısır glüteni kullanan kimseyi bulamazsınız. Hayvansal protein kesinlikle kullanmıyoruz. Yumurtamız her zaman tüketiciye taze olarak ulaşır. Herkese yumurtamızı satmayız. Tüketiciye iyi, sağlıklı ve taze ürün satmak hedefinden hiçbir zaman şaşmayız. Kısa ve uzun vadede projeleriniz var mı? Herhangi bir kapasite artışına gitmeyi düşünüyor musunuz? Aile ortakları ve şirketimiz olarak ortaklaşa aldığımız karar neticesinde, kapasite artışı düşünmüyoruz. Daha çok inovasyon ve yumurtada çeşitlilik düşünüyoruz. Likit Kapasitenizin ne kadarı iç piyasaya ne kadarı ihracata gidiyor? İhracatımız var. Afyon’da iki başarılı firma ile ortaklaşa kurduğumuz Hisar Yumurta adında bir şirketimiz mevcut. Irak ve Orta Doğu ülkelerine zaman zaman yumurtamızı gönderiyoruz. Geçen yıl içerisinde 26 milyon Dolar ile Afyon’da en çok ihracat yapan şirketler sıralamasındaydık. 12 ortak ile sürdürülen Afyon Yumurta A.Ş için ise bu rakam 40 milyon Dolar civarındaydı. İhracatımız hala devam ediyor. 700 bin yumurtalayan tavuk ve 200 bin civciv olmak üzere tavukçuluğa devam ediyoruz. Yumurtanın çeşitli şekillerde sunulmasının önemine vurgu yapan Macit Bey, bizlere bıldırcın ve tavuk yumurtası turşusu sundu. yumurta ve yumurta unu üretmeye başlamak istiyoruz. Örneğin, geçtiğimiz günlerde araştırmalarımız sonucunda yumurta turşusu dahi yapıldığını öğrendik ve denedik. Artık tüketiciye yumurtayı farklı formlarda – gerek şekil, gerek kalite bakımdan - sunmamız ve tüketimi bu yollarla artırmamız gerektiğini düşünüyorum. Deneyiminiz ışığında okurlarımız için sektör değerlendirmesi yaparsanız, neler söyleyebilirsiniz? Sektör, şu anda maalesef sonunu görmeden ve düşünmeden hızla büyüyor. Bu büyüme, ileride Türkiye ekonomisine ciddi zararlar verecek tarzda bir büyüme. Bir kümesten çıkan yumurta nerede satılacak, kimler tüketecek detaylı düşünmüyoruz. Türkiye’de kişibaşı yılda tüketilen yumurta sayısı 280 civarına ulaştı; Türk insanının bu rakamın daha da üzerine çıkacağını düşünmüyorum. Bu tüketim oranının yanında sektör orantısız bir şekilde büyüyor; pazar yokken, maliyet hususunda diğer ihracatçı ülkeler ile yarış haline dahi giremediğimiz için ihracat yaptığımız yerler sınırlanırken bu hızlı büyümeye anlam vermek güç. Bizim aynı zamanda üç yıldır Çeçenistan’da 300 bin yumurta tavuğu kapasitesi olan bir işletmemiz daha var. Oranın çalışması ve üretim maliyetleri ile Türkiye karşılaştırıldığında burası çok daha pahalı. Bir şey var ki, tüketici orada çok fazla yumurta tüketmiyor. Türk halkı yumurtayı güzel tüketiyor; tüketimi daha da artırmak üzere teşvik etmek için dediğim gibi inovasyona, çeşitliliğe ve değişikliğe ihtiyaç duyuluyor. ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ Yemdeki bakteriyel patojenlerin kontrol altına alınmasında organik asitlerin kullanımını büyük önem teşkil etmektedir. Yumurtacı tavuklarda diyete eklenen organik asitlerin sağlık ve performansa etkileri Saha şartlarında yapılan denemeler organik asitler ve özellikle de diyetsel sodyum diformat (NDF) tuzlarının, yumurtacı tavuklardaki sindirim sistemi sağlığı ve yumurta kalitesi açısından, performansın gelişmesi yönünde etkili ve sürdürülebilir bir araç olduğunu ortaya koymaktadır. YAZI: ChrIstIan Lückstädt, ADDCON GmbH, Bonn, Almanya Sarah Mellor, Bağımsız yazar, WeInheIm, Almanya T üketicilerin yumurta söz konusu olduğunda karşı karşıya kaldıkları iki temel gıda güvenliği endişesi bulunmaktadır. Bunlar; mikrobiyolojik güvenlik ve kimyasal kontaminasyondur. Yumurtanın mikrobiyolojik bütünlüğü ise öncelikli konu olmaya devam etmektedir. Ayrıca, yumurtacı İNFOVET 132-133 tavuk yetiştiriciliğinde özellikle de Asya gibi patojenlerin gelişimlerini destekleyen yüksek çevre sıcaklıkları ve nem üreten koşullara sahip bölgelerde, yemde ve çevrede bakteriyel patojenlerin varlığı, hayvan sağlığı ve verimliliği açısından ciddi sonuçlar doğurabilir. Avrupa’da yapılan çalışmalar, kümes hayvanları yetiştiriciliği yapılan yerlerde uygulanan sıkı hijyenik koşullara rağmen, havadaki bakteri konsantrasyonlarının kümeslerde 7.0 × 106 cfu / m3’e ulaşabileceğini ortaya koymuştur. Özellikle yumurtacı yemlerinde yüksek kalitede besin maddelerine ulaşılabilirlik ve kullanılabilirlik göz önüne alındığında, patojen varlığı kanatlı sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturabilir. Sağlık açısından dünyanın en büyük tehditlerden biri olan Salmonella da bu patojenler arasında yer almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 2005 yılında yayınlanan rapora göre sadece A.B.D’de her yıl yaklaşık 15 bin vakadan yaklaşık 580’inin ölümünden Salmonella enfeksiyonlarının sorumlu olduğu düşünülmektedir ve vaka sayısının yıllık 2-4 milyon arasında olduğu bildirilmektedir. 2006’da WHO ve Hastalık Kontrol Merkezleri (CDC) tarafından tüm Salmonella kaynaklı gıda zehirlenmesi salgınları ile ilgili yayınlanan raporlarda, geriye dönük izleme yapıldığında, her yıl Salmonella ile kontamine olan yaklaşık 3.5 milyon yumurtanın pazara verildiğine ve salgınların kontamine yumurtalar ve yumurta ürünleri nedeniyle meydana gelmesi nedeniyle bunun oldukça ciddi bir durum teşkil etmesine dikkat çekilmektedir. Patojenler ve performans üzerine etki Salmonella yumurta üretimini etkileyen en yaygın patojen olarak bilinirken, sadece E.coli ve Campylobacter gibi fırsatçı gram negatif patojenleri tek başına kontrol altına alarak yumurtacı tavuk çiftliklerinde Salmonella kontrolü için biyogüvenlik önlemlerini azaltmak akla yatkın olmayacaktır. Biyogüvenlik uygulamaları, bakteriyel kontrol açısından kayda değer bir rol oynamaktadır. Üretimde ısıl işlem uygulaması, yemin fabrikayı ter etmesi sırasında kontaminasyonu azaltmada etkili bir yöntem olsa dahi, bu etki; transport, saklama ve devamında dışarıda besleme sırasında geçici olabilir. Yem içerisinde bakteriyel infeksiyona daha az neden olan koşullar sağlandığında bakteriyel yük azaltılabilir. Bir sonraki kritik kontrol noktası, bakteriyel gelişim için ortamın bir kez daha optimal olabildiği kanatlının sindirim sistemidir. Örneğin Salmonella gelişimi için gerekli sıcaklık (35-37°C optimaldir), %12’den fazla nem içeriği ve pH’nın 4.5-9.0 arasında olması gerekmektedir. Bir kanatlının bakteriyel patojenlerin çoğalmak için ihtiyaç duyduğu tüm ortamı sağlayabilmesi bir rastlantı değildir. Jones (2011), yemdeki bakteriyel patojenlerin kontrol altına alınması için kimyasal katkı maddelerinin eklenmesini önermektedir ve bu esas olarak organik asitlerin kullanımını kapsamaktadır. Organik asitler hayvan beslenmesinde uzun yıllardır büyük oranda yem içeriğini stabilize etmek için kullanıldığı gibi aynı zamanda hayvanlarda performansı iyileştirmek amacıyla da kullanılmaktadır. Bununla birlikte yem katkı maddelerinin bu çeşitleri üzerine yapılan daha önceki çoğu çalışma, dişi domuz, domuz yavrusu ve besi domuzunu da kapsayan domuz üretim zincirini kapsamaktadır. Organik asitlerin kanatlı üretiminde kullanımı ile ilgili mevcut veriler bu tür katkı maddeleri üzerinde daha sonraki bir odağı göstermektedir. Kanatlılarda ilk raporlardan biri, diyetlerin formik asit ile takviye edildiğinde broiler performansını geliştirdiği yönündedir. Bu değerli yem katkılarının kullanımı yumurtacı tavuk yetiştiriciliğine de adapte edilmiştir. Yumurta kalitesinde iyileşme Kirchgessner ve ark., yumurtacı tavuklarda organik asitlerin (bu vakada fumarik asitti) üretim parametreleri üzerine etkisini rapor edenler arasında ilkti. ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ O zamandan bu yana, bu bilgi endüstri yoluyla giderek yayıldı. Diğer çiftlik hayvanları endüstrisinden bilinen organik asitlerin kalsiyum da dahil olmak üzere mineral sindirimini geliştirme yeteneğine sahip olduğudur. Sonuç olarak, organik asitlerin kalsiyum tuzlarının kullanımı daha yaygın hale gelmiştir. Organik asitlerin kalsiyum tuzlarının kullanımının etkisi, Soisuwan ve Chaurchuwing tarafından Asya koşullarında gösterilmiştir. Bu çalışmada, 60 haftalık yaşta 480 Hy-Line Brown yumurtacı 16 hafta boyunca, %0.2 kalsiyum propionat ve kalsiyum format (OAS) karışımı içeren diyetle veya herhangi bir organik asit tuzu içermeyen kontrol diyeti ile beslenmiştir. Aynı zamanda suyun da ad libitum temini sağlanmıştır. Kümes içerisinde ölçülen ortalama sıcaklık 25°C’dir ve kanatlılar 16 saat aydınlık 8 saat karanlık ışık döngüsüne tabi tutulmuşlardır. Sonuçlar sindirim sistemi parametrelerinin açık bir şekilde gelişim gösterdiğini ortaya koymuştur (Tablo 1). Diğer besin maddeleri ile ilgili sindirim parametreleri, FCR’ın iyileşmesine belirgin olarak etki ederken; kalsiyum sindirimindeki artışın, kabuk oluşumu için kalsiyumun yüksek düzeyde yararlanılabilirliği nedeniyle kırık yumurta ve yumuşak kabuklu yumurta sayısında azalmaya neden olduğu sonucuna varılabilir. Ayrıca mortalitedeki %35’lik azalma istatistiksel olarak anlamlı olmasa da bu şekilde bir diyetsel yaklaşımın kullanımı tercih edilmelidir. Aynı çalışmada diyetsel fosfor düzeyinin bağlantılı etkileri de araştırılmıştır. Fosfor sadece en pahalı değil aynı zamanda optimal düzeyde sindirilmediğinde çevre kirliliğine neden olan başlıca yem katkılarından biridir. Tablo 2’de rapor edilen sonuçlar, diyetler düşük düzeyde fosfor içerseler dahi, organik asit tuzlarının verimlilik sonuçları üzerine etkisini doğrulamaktadır. Damızlık yemlerinde saf formik asit kullanımı kuluçka ve İNFOVET 134-135 kuluçka tepsisinin S. enteritidis ile kontaminasyonunu büyük ölçüde azaltmıştır. Hinton ve Linton, formik ve propiyonik asit karışımı kullanılarak, Salmonella enfeksiyonlarının kümes hayvanlarında nasıl kontrol edilebileceğini araştırmıştır. Deneysel koşullar altında, %0.6’lık organik asit karışımının Salmonella spp. ile doğal ya da yapay olarak kontamine edilmiş yemlerle beslenen hayvanlarda barsak kolonizasyonu önlemede etkili olduğunu göstermiştir. Yukarıda sözü edilen durum da dahil olmak üzere organik asit kullanımı ile broiler performansı ve hijyenik durumların iyileştirildiği birçok kaynakta rapor edilmiştir. Bununla birlikte organik asitlerin kanatlıların ön sindirim sisteminde (taşlık-mide) hızlıca metabolize olması büyüme performansı üzerine önemli etkilerini azaltacak önemli bir sınırlamadır. Daha yakın zamanda, sodyum diformat (NDF)’ın, tüm mide-bağırsak sistemi (Lückstädt ve Theobald, 2009) boyunca patojenik bakterilere karşı etkili olduğu kanıtlanmıştır. Tablo 3 İspanya’da ticari bir çiftlikte 30.714 yumurtacı tavuk ile yapılan büyük ölçekli besleme çalışmasının bulgularını göstermektedir. 47-50 haftalık yaş aralığındaki kanatlılar %0.3 NDF içeren yemlerle günlük 105 g olarak beslenmiştir. Çalışmanın başlangıcında ve sonunda alınan intestinal örneklerden elde edilen sonuçlara göre E.coli’nin sindirim sistemindeki kolonizasyonunun %99 oranında azaldığı görülmüştür. Kühlmann ve arkadaşları tarafından 2012’de yapılan bir çalışmada, bu bulgular desteklenmiştir. Bu çalışmada %0.3’lük NDF ile beslenen tavuklarda 39. haftada alınan sonuçlarda yararlı bakterilerin etkilenmediği görülürken, fekal E.coli sayısında %91 (p=0.07)’lik bir azalma olduğu tespit edilmiştir. Filipinler’de bir başka ticari çalışmada 65-69 haftalık yaş aralığındaki tavukların %0.2 NDF Tablo 1. Kalsiyum propiyonat - kalsiyum format karışımının (OAS) yumurtacı tavuklarda performans ve yumurta kalitesine etkisi* Kontrol % 0.2 OAS ∆ [%] Yumurtacı başına günlük yumurta üretimi [%] 72.3 74.2 +2.6 Yumurta ağırlığı [%] 65.3 65.9 +0.9 Yumuşak kabuk+kırık yumurta [%] 0.34 a 0.17 b -50.0 FCR 2.32 a 2.22 b -4.3 1.54 1.00 -35.1 Parametreler Ölüm [%] *Aynı satırdaki farklı üst simgeler kayda değer farklılık anlamına gelmektedir (P<0.01) Tablo 2. Yararlanılabilir farklı fosfor düzeyleri ile kalsiyum propiyonat - kalsiyum format karışımının (OAS) yumurtacı tavuklarda performans ve yumurta kalitesi üzerine etkisi (Soisuwan ve Chaurchuwing tarafından 2014 yılında modifiye edilmiştir)* Yüksek P – % 0 OAS Düşük P% 0.2 OAS ∆ [%] Yumurtacı başına günlük yumurta üretimi [%] 71.2 75.1 +5.5 Yumurta ağırlığı [%] 66.1 65.6 -0.8 Yumuşak kabuk+kırık yumurta [%] 0.31 0.17 -45.2 2.32 a 2.21 b -4.7 1.59 0.74 -53.5 Parametreler FCR Ölüm [%] *Aynı satırdaki farklı üst simgeler kayda değer farklılık anlamına gelmektedir (P<0.05) Tablo 3. 3 haftalık yaştan itibaren %0.3 NDF kullanılan tavukların 47. haftada sindirim sistemlerindeki intestinal bakteri sayısı Önce NDF uygulaması ∆ [%] Enterobacter [CFU g-1] 1.3 × 10 8 8.5 × 10 6 -94 E. coli [CFU g-1] 7.0 × 10 7 1.0 × 10 6 -99 ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ NDF performansın gelişimi yönünde sürdürülebilir bir araç Beslemede biyogüvenlik konusu, kanatlıları bakteriyel patojenlerin verime ve sağlığa negatif etkisinden uzak tutmakta ve özellikle minerallerin daha iyi yumurta kalitesine neden olmasına yardımcı olan besin maddeleri sindirilebilirliğine ve iyileşmesine yol açmaktadır. Diyete organik asit eklenmesi yoluyla besin maddelerinden yararlanılabilirliği artırmak aynı zamanda üretilen yumurta sayısı gibi daha sağlıklı ve iyi kondisyona sahip kanatlıların üretilmesinde de rol oynamaktadır. Elde edilen veriler, organik asitler ve bunların tuzlarının özellikle de diyetsel sodyum diformat (NDF) tuzlarının Asya ülkeleri koşullarında yumurtacı tavuklardaki sindirim sistemi sağlığı ve yumurta kalitesi açısından, performansın gelişmesi yönünde etkili ve sürdürülebilir bir araç olduğunu ortaya koymaktadır. katılan yemlerle beslendiği süreçte yumurta kalitesinin iyileştiği bulunmuştur (Tablo 4). Buradaki yumurta kabuğu kalitesi iyileşmesi tablo 1 ve 2’de tarif edildiği gibi, sadece organik asit tuzları eklenmiş diyetteki kalsiyum üretiminin ortaya çıkması ile değil, daha ziyade asitlendirici özellikteki NDF’in eklenmesi halinde gastrointestinal kanal boyunca ilerleyerek diyetteki kalsiyumun sindirilebilirliğini artırması yoluyla olduğu gösterilmiştir. Bunun bir sonucu olarak, çatlamış yumurtaların oranı NDF içeren bir diyet ile %19 oranında düşürülmüştür. Bu bulgular yumurta kabuğu kalite parametreleri üzerine benzer etkilerini bulan (Tablo 5) Kühlmann ve ark., tarafından (2012) doğrulanmıştır. Yemde asitleştiricilerin kullanılması sadece patojen yükünü azaltmada ve yumurtacı birimlerde yumurta kalitesini iyileştirmede kullanılan başarılı bir strateji değil aynı zamanda verim parametrelerinin artışında potansiyel yararları olan bir yöntemdir. 50 haftalık yaştaki 270 ticari White Leghorn yumurtacı ırkı üzerinde yapılan ve 12 hafta süren bir çalışmada 5 farklı NDF düzeyi (0.05, 0.10, 0.15, 0.20 ve %0.25 NDF) negatif kontrol diyeti ile karşılaştırılmıştır. Yem ve su ad libitum olarak temin edilmiştir. Deneme Namakkal Veteriner Koleji ve Araştırma Enstitüsü, Tamil Nadu, Hindistan’da gerçekleştirilmiştir. Ticari olarak uygun dozlarda %0.1 ve %0.2 NDF uygulanan tavuklarda günlük yumurta üretimi kontrol grubuna kıyasla önemli ölçüde artmıştır. Bu yılda tavuk başına sırasıyla 7-13 yumurta artışına yol açmıştır (Tablo 6). Bu denemede ayrıca yemden yararlanma belirtilen dozlarda önemli ölçüde geliştirilmiştir. Yukarıda sunulan veriler, organik asit tuzlarının yumurta üretiminde bir dizi yararlı etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Organik asitlerin besin maddeleri içerisindeki minerallerden yararlanımı artırdığı bilinmektedir. TABLO 4. Filipinlerde 65 haftalık yaştan 69 haftalık yaşa kadar olan kanatlılarda uygulanan %0.2 NDF’in yumurta kalitesi üzerine etkisi Parametreler Kontrol %2 NDF ∆ [%] Sayı 2,162 2,132 --- 1.11 0.90 -18.9 Ort. yumurta yumurta kütlesi [g] 65.3 65.7 +0.6 Ort. kabuk kütlesi [g] 8.9 10.0 +12.5 Kırık yumurta [%] Tablo 5. Yumurtacı performansında pik üretimin %50’sinde yumurta kalite parametreleri (Kühlmann ve ark., tarafından modifiye edilmiştir 2012)* Yumurta kalitesi Kontrol % 0.3 NDF ∆ [%] Ort. yumurta kütlesi [g] 50.3 51.2 +2% Ort. Yumurta kabuğu kütlesi [g] 4.6 b 5.2 a +12% Ort. Kabuk kalınlığı [mm] 0.32 b 0.34 a +6% *Sütunlardaki farklı üst simgeler denemeler arasında belirgin olarak farklıdır (P<0.05) Tablo 6. Farklı NDF dozlarının White Leghorn ırklarda günlük yumurta ürerimi üzerine etkisi (Mani ve ark., tarafından modifiye edilmiştir 2014)* Parametreler Sayı Yumurtacı-günlük yumurta üretimi [%] Farklılık [%] Kabul edilen yumurta sayısı [n] Kontrol %0.1 NDF % 0.2 NDF 45 45 45 85.5 a 87.2 b 88.9 b --- +2.0 +4.0 330 337 343 *Aynı satırdaki farklı üst simgeler belirgin olarak farklıdır (P<0.05) Kesim süreci, refah açısından nasıl geliştirilebilir? 2013 yılında kesimhane müfettişlerinin Türkiye’deki mezbahaneler üzerinde yapmış oldukları araştırmalar, kesimlerin büyük ölçüde hayvan refahına uygun yapılmadığını gözler önüne sermektedir. K esimhanelerde kesim prosesleri doğru bir şekilde uygulandığında, hayvanlar stres yaşamaz ve acı çekmek zoruda kalmazlar. Ancak, kesimhanelerin mevcut durumları, hayvanların devamlı İNFOVET 138-139 olarak acı çekmek durumunda bırakıldıklarını göstermektedir. Hayvanların yaşadıkları stres unsurlarının doğrudan hormonlar üzerine olumsuz etkileri vardır. En önemlisi de bu durumun kortizol üzerine birebir negatif etki oluşturmasıdır. Bu tür uygunsuz kesimlerin hayvan üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle et kalitesi belirgin bir şekilde düşmektedir ve hayvancılık piyasasında büyük maddi kayıplara da yol açmaktadır. Küçük- baş hayvan kesimi, büyükbaş hayvan kesimine nazaran daha kısa zamanda gerçekleştirilmektedir. Veteriner hekimlere düşen görev ise günümüzün teknolojik gelişmelerini de göz önünde bulundurarak, hayvan refahına BÜYÜKBAŞ Yol üzerindeki su birikintileri bizi etkilemezken, hayvanlar bu birikintileri derin bir su kuyusu olarak algılayabilir Hayvanları daha rahat idare edebilmek Sakin ruh halinde olan bir hayvan heyecanlı bir hayvandan daha rahat hareket eder. Tiz sesler hayvanda olumsuz etki yapar. Bundan dolayı hayvanın etrafındaki sesler mümkün mertebe azaltılmaya çalışılmalıdır. Örneğin çelik aksanların birbirine çarpması önlenmeli ve çelik kapıların kauçuk kaplama ile ses çıkarması engellenmelidir.Hayvanlar karanlık bir yerden aydınlık bir yere doğru daha rahat haraket ederler. Bunun için kesimin yapılacağı aydınlık olarak ayarlanırsa, hayvan kendiliğinden yürüyecektir. Fakat, ışık kaynağının hayvanın gözüne doğru olması engellenmesidir. Hayvanların ilerlemesi için vurma, elektrik dürtüsüyle dokunma ve kuyruk büküm gibi kaba davranışlardan kaçınılmalıdır. Aksine, hareket ettirmek için, örneğin büyükçe bir plastik bayrak kullanıma uygundur.. en uygun olan kesim şeklini tespit etmek ve onlara en az seviyede acı verecek kesimleri uygulamaktır. Hayvanlara şefkat göstermek, duyguları ve refahları için son derece dikkatli olmak hekimler için ahlaki bir görevdir. Kesim sırasında hayvanlara verilen acının asıl sebebi, davranışlarının ve psikolojilerinin tam olarak bilinmemesi ve gerekli özenin gösterilmemesidir. Hayvanların olayları bizim gördüğümüz gibi görmediklerini ve İNFOVET 140-141 bizim algıladığımız gibi algılamadıklarını unutmamalıyız. Örneğin bir insanın etrafında diğer bir grup insanın dolaşması normal karşılanabilir; hayvanlar bu durumdan tedirgin olmaktadır. Bu tedirginliği önlemek için ölüm yolunda ilerleyen hayvanların etrafı görmemesi ve ürkmemesi adına yol kenarları tamamen kapatılmalıdır. Yine başka bir örnek vermek gerekirse, kesimhanedeki çelik ekipmanların çıkardığı gürültüler bizi etkilemeyebilir; ancak hayvan bu seslerden ürkmektedir. Yol üzerindeki su birikintileri bizi etkilemezken, hayvanlar bu birikintileri derin bir su kuyusu olarak algılayabilir; ya da insan ve ekipman gölgeleri bize normal gelirken, hayvanları ürkütebilir. Yine zeminin ayna gibi düz oluşu insanların hoşuna gidiyor olabilir; fakat hayvanların kaygan zeminde yürürken denge sorunu yaşaması strese girmelerine sebep olacaktır. Önemli olan bu gibi durumların önlenebilir olmasıdır. Çalışan elemanların ve veteriner hekimlerin yapabileceği birçok şey vardır. İşte bu yazımızda, kesimhanelerdeki hayvan refahı ve et kalitesinin artırılması için uygulanabileek bir kaç kolay noktaya değineceğiz. Hayvanların kamyona bindirilmesi ve indirilmesi Mümkün olduğu kadar az meyilli bir boşaltma ve yükleme rampası kullanılmalıdır. Dik rampalar, hayvanlarda panik yaratacağından hem rampaya girmekte zorlanacaklar, hem de yaşanabilecek bir düşme sonucunda yaralanmalar ve ölümler şekillenecektir. Rampalar kaymalara karşı yivli olmalıdır. Kenarları olası bir düşmeyi önlemek için kapalı tutulmalıdır. Ağır yaralı ya da hasta olarak kesimhaneye getirilen hayvanlardan, hareket etmelerini beklemek insani değildir. Ayağa kalkmaları için zorlamak, vurmak ve dövmek yanlıştır. Bu davranış hem etik değildir hem de helal kurallarına terstir. Hasta bir hayvanın tüketime sunulması başlı başına yanlış olmasına rağmen, eğer yine de kesimine karar verilmiş ise, hayvanın kamyonda kalkması için zorlamadan, hemen şoklanarak bayıltılması veya orada hemen kesilmesi, ya da baygın olarak kesimhaneye getirilip kesiminin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Kesime giriş Aynı ahırda büyümemiş birbirine yabancı olan tosunların Devirme hücresi üzerine ekstra aydınlatma yapılmış bir mezbahane. Bu ışıklandırma sayesinde sığırlar, % 90 daha rahat bir şekilde devirme hücresine girmektedir. 30 cm yukarıya yapılmış çelik teçhizat, boğaların atlamalarını engellemektedir. Ölüm yolunun tamamı, hayvanın dışarıyı görüp ürkmemesi için zeminden itibaren kapalı olmalıdır. BÜYÜKBAŞ Hayvanlar çit içerisindeyken Hayvanların bekletildikleri bölümlerden, diğer bölümlere geçmek istemeleri normaldir. Fakat bölümler arasındaki çelik çitler gerekli yüksekliğe sahip değil iseler, yan bölüme atlama sırasında hayvanların ayakları çelik çit borularına takılmakta ve kurtulamakta zorlanmaktadırlar. Bu durum çok acı veren yaralanmalara sebebiyet vermektedir. Bunun için bölümler arasındaki çitler atlamayı engelleyecek yükseklikte dizayn edilmelidir. kendi güç ve üstünlüklerini ispatlamak istemeleri için birbirlerine atlamaları normaldir ve bir içgüdüdür. Fakat bunu geçekleştirdikleri yer ölüm yolu ise, yan duvarların tam kapalı olmadığı durumlarda yaralanmalar yaşanmaktadır. Bunu engellemek için, boğalar diğer yabancı boğalar ile aynı bölümde tutulmamalı; bu mümkün değilse, hayvanların atlamalarını engellemek için ölüm yolunun üstü çelik boru teçhizatlarıyla kapatılmalıdır. Genellikle boğalar karanlık yerlerde tutulduklarında ve yabancı boğalarla bir arada bırakıldıklarında, içgüdüsel olarak üstünlüklerini ispatlamak için dövüşebilirler ve birbirlerini yaralayabilirler. Hayvanların barındırıldığı veya transport esnasında yürütüldükleri zeminlerin kaygan olmamasına dikkat etmek gerekmektedir. Zeminin sağlam olması için beton zemin kullanılmalı ve bu betonun üzerindeki kayganlığı İNFOVET 142-143 Aynı ahırda büyümemiş birbirine yabancı olan tosunların kendi güç ve üstünlüklerini ispatlamak istemeleri için birbirlerine atlamaları bir içgüdüdür. engelleyen yivlerin olmasına dikkat edilmelidir. Aynı zamanda zemin temiz ve kuru tutulmalıdır. Aksi halde zemin kan, dışkı ve idrarlardan dolayı kaygan olacak ve hayvanların düşmelerine sebebiyet verecektir. Ölüm hücresine giden yolun kenarları, hayvanın boyunu aşacak şekilde yüksek tasarlanmalıdır. Hayvanların, duvarların altındaki açık alanlardan ayaklarının kayıp yaralanmasını önlemek için, yan duvarlar zeminden itibaren kapalı olmalıdır. Bu yapıldığı takdirde, hayvan dışardan etkilenmeden, ileriye doğru daha rahat haraket edecektir. Ölümyolunda keskin köşe dönemeçler yerine rahat dönemeçler olmalıdır. Hayvan ilerlerken takılıp yaralanacağı çıkıntılar, keskin metaller ve sivri vidalar olmamalıdır. Yol güzergahında keskin virajlar yapmamalısınız. Böylece hayvan gideceği yönün kapalı olduğunu sanarak ilerlemek istemeyecektir. Fakat yol hafif yuvarlak olunca, endişe etmeden ileriye doğru devam edecektir. KESİM Hayvanlar karanlık bir yerden aydınlık bir yere doğru daha rahat haraket ederler. Bunun için kesim bölgesi daha fazla aydınlık olarak ayarlanırsa, hayvan bulunduğu yerden ileriye doğru kendiliğinden yürüyecektir. Yalnız dikkat edin, koyacağınız ışıklandırma hayvanın gözünü kamaştıracak şekilde yerleştirilmemelidir. Hayvanlar, kesim esnasında mümkün olan en rahat pozisyonda tutulmalıdırlar. Hayvanlar tek bacaklarından asılarak asla havada bekletilmemelidirler. Hayvanların bu şekilde asılı tutulmaları hem insani değildir, hem de hayvan refahına aykırıdır. Hayvan vucudunun zeminde tutulması, kasap elemanları için daha güvenli bir çalışma ortamı sağlayacaktır. Bıçak boyu kesim yapılacak hayvanın boğazından iki kat daha uzun olmalıdır. Burada amaç en hızlı ve en acısız bir kesimi gerçekleştirmektir. Bıçak son derece keskin olmalı ve bıçakda herhangi bir çentik veya bozukluk olmamalıdır. Bıçağın bilenmesi veya temizlenmesi hayvanın gözü önünde yapılmamalıdır. Bir hayvanın kesimininden hemen sonra askıya alınarak bekletilmesi, gereksiz yere o hayvana eziyettir. Kesimden sonra hayvan bilincini kaybedene kadar bekletilmeli ve sonra yukarı kaldırılmalıdır. Parçalama işine ise, hayvan tamamen öldükten sonra başlanmalıdır. Bu koyunlarda 2, sığırlarda ise 4 dakika kadardır. Kesim şoklama işlemi sonrasında yapılmıyorsa, bir kerede ve hızla yapılmalıdır. Sığırlar ve koyunlar bu pozisyondayken bıçak tenlerine dokunmasından itibaren şiddetle mücadele ederler. Kesim, hayvana daha fazla acı vermemek için temiz ve hızla bitirilmelidir. Daha fazla bilgi için > www.halal-slaughter-watch.org > www.helal-kesim-bilgilendirme.org > http://www.grandin.com/ritual/rec.ritual. slaughter.html > Humane Livestock Handling by Temple Grandin Kesim sırasında verilen acının asıl sebebi, davranışlarının ve psikolojilerini tam anlamıyla bilmiyor oluşumuz ve gerekli özeni göstermeyişimizle alakalıdır. KANATLI kanatlılarla yaşanan bir başka sorun da, morarmaların çoğunun dışarıdan görülememesi. Tüketiciler hasarı ancak mutfaklarında yaptıkları kesimden sonra görüyor ve bu da süpermarketler ve işleme tesislerine yapılan şikayetlere yol açıyor”. Kan damarı frajilitesi, karkas lezyonları riskini ve daha sonra kesimhanedeki düşük kalite oranını arttırmaktadır. Vasküler frajilite, karkas lezyonları ve düşük kalite Kullanıma hazır besin maddeleri ve şekerler ile bir araya gelen modern broylerlerin genetik büyüme potansiyeli hızlı büyümeye yol açmaktadır. Bununla birlikte kanatlıların vasküler bütünlüğü risk altındadır. T üm dünyadaki kanatlı işleme tesisi yöneticileri, broylerlerdeki karkas lezyonları insidansı konusunda giderek daha fazla endişelenmektedir. Veteriner hekim Paco Fernandez Lopez-Brea şunları söylemektedir: “Kanatlıların % 20’ye yakın bir bölümü İNFOVET 144-145 morarmalar, kas hematomları ve vasküler hasardan etkileniyor”. Sonuç olarak, kanatlıların etinde kozmetik bir bozukluk oluşmakta ve bu da, etin tüketiciler için çekiciliğini azaltmaktadır. Kesimhanelerde, kanatlıların düşük kaliteli olarak ayrılması ya da etkilenen vücut bölümlerinin kesilmesi gereklidir; bu da, söz konusu kanatlıları işlemenin daha fazla iş gücü gerektirmesine neden olmakta, dolayısıyla maliyeti yükseltmektedir. “Bacaklar ve kanatlardaki kanamalar ya da hematomlar dolayısıyla, keserek çıkarma işlemin seyrindeki bir seçenek değil. Bütün Artan kanama sayısı Veteriner hekim Fernandez Lopez-Brea, bu sorunla ilk olarak İspanya’daki bir işleme tesisini ziyareti sırasında karşılaşmış, daha sonra ise sorunun çok daha geniş kapsamlı olduğunu öğrenmiştir: “Brezilya ve Kuzey Avrupa’daki meslektaşlarıma durumu sordum ve onlar da aynı şeyi gözlemişlerdi. Ancak karkas lezyonlarına neden olan faktör henüz belirlenmemişti”. İlk hipotezlerden biri, bu lezyonlara bilinçsizleştirme sırasındaki kas kontraksiyonlarından kaynaklandığı yönündedir. “Bu olasılığı dışlamamız pek uzun sürmedi. Yıllar içinde yöntemler değiştir, fakat kanamaların sayısı arttı. Ayrıca askıya alınmadan önce kasalardan çıkarılan kanatlılarda da lezyonlar görülüyordu”. Fernandez, sorunların ciddiyeti nedeniyle İspanya’da işleme tesisi yöneticilerinin sahaya çıktıklarını, kanatlıları yakalanmalarından, nakliyeden, kancaya asılmalarına kadar her aşamada incelediklerini, ancak yine de sorunun kaynağını belirleyemediklerini belirtmektedir. Toksinler Fernandez’in araştırdığı bir diğer hipotez de, toksinlerin vasküler frajiliteye ve dolayısıyla kanamalara yol açma olasılığıdır. Mikotoksinler pek çok durumda dışlanabilmekte, ancak gramnegatif bakterilerden kaynaklanan endotoksinler gibi diğer toksinler açık bir kanıt oluşturabilmektedir. Yanıtı beşeri tıpta bulan Fernandez bu durumu şu şekilde ifade etmektedir: “Milyon dolarlık soru bu toksinlerin kaynağıydı. Kanatlılardaki sorunlar, diyabetik insanlarda ortaya çıkan sorunlara benziyordu. KANATLI İnsanlarda yapılan araştırmaların sonuçları, ABD, Suudi Arabistan ve daha pek çok ülkede diyabetin arttığını gösterdi. Ancak bu durum doğmamış yağlara bağlı aşırı kilodan değil, tekli ve çoklu sakkaridlerin, yani şekerlerin aşırı tüketiminden kaynaklanıyordu”. Diyabeti olan insanlardaki yaygın bir sorun, zayıflamış küçük kan damarlarının, yani kapillerlerin frajilitesinden kaynaklanan derideki küçük kanama lekeleri ve kolay morarmanın yanı sıra, genel olarak retinopatiler, nefropatiler gibi vasküler sorunlar ve inme gibi serebral ve kardiyovasküler sorunlardır. Broylerlerin metabolik hızı değişmiştir Fernandez: “Broylerlerin giderek artan metabolik hızının değiştiğini ve yem konusundaki bilgilerimizin sürekli arttığını biliyoruz. Yemlerimizi çok ince öğütüyoruz, ekspande ediyoruz ve tüm besin maddelerini kolayca kullanılabilecek hale getirmek için her şeyi yapıyoruz. Aslında kanatlılarımıza günün 24 saati ‘fast food’ veriyoruz”. Bunun aşırı şeker artışına neden olabildiği herkes tarafından bilinmektedir. Buğday temelli rasyonlardaki sorunun, mısır temelli rasyonlara kıyasla daha büyük olduğu görülmektedir. Fernandez: “Glukoz artarsa, oksidatif stres de artar. Diyabetik insanlardaki pankreas hücrelerinde görüldüğü gibi, hücrelerin içindeki mitokondrilerde üretilen serbest radikaller bunları imha edebilir”. Kırk günlük kanatlılardaki yağlı karaciğer sorunları Bunun dışında, oldukça şaşırtıcı bir şekilde 40 günlük kanatlılarda yağlı karaciğer sorunları sık görülmektedir. Lopez-Brea’ya göre, çok fazla miktardaki glukozun neden olduğu Serbest Radikaller, enterositleri bir arada tutan ve ‘sıkı bileşkeler’ olarak adlandırılan ‘bağlantı kuşağına’ saldırmaktadır. Bağırsak permeabilitesi zarar gördüğünİNFOVET 146-147 de, intestinal lümenden gelen endotoksinler, iki enterosit arasına penetre olur ve portal ven yoluyla doğrudan karaciğere gitmektedir. Karaciğerde bu endotoksinler Kupffer hücrelerinde ve daha sonra hepatositlerde enflamatuvar reaksiyon oluşturarak söz konusu hücrelerin harabiyetine ve yağ ve bağ doku ile yer değiştirmesine yol açar. “Açık söylemek gerekirse, glukoz ve fruktozun hasar veren ajanlar olduğu konusunda %100 kanıtımız yok; fakat yem daha fazla işlendikçe, daha fazla kanamayla karşılaştığımızı biliyoruz”. Azaltıcı etkiler Şekerlerin etkisini azaltmanın akılcı bir yolu, enerjiyi daha yavaş salan bir yeme geçmektir. Fernandez, standart peletlenmiş yemdeki sorunları azaltma olasılığını sorgulayarak şunları söylüyor: “Bazı yetiştiricilerin standart peletlenmiş yemleri değiştirerek toz yemlere geçtiğini ve bu yemlerin karkas lezyonlarını oldukça büyük oranda azalttığını biliyoruz. Besinlerin daha yavaş sindirimi insanlarda çözüm oluşturur, fakat broylerlerde zaman içinde geriye doğru atılan dev bir adım bu”. Diyabet hastası insanlarda yapılan araştırmalarda, çinkonun diyabetik komplikasyonlar üzerindeki etkisini gösteren kanıtlar giderek artmaktadır”. Daha da önemlisi, saha çalışmalarında, broyler yemlerinde organik çinko (Availa®Zn gibi tekil amino asit- Çinko’nun etkileri Saha çalışmalarında, broyler yemlerinde organik çinko kullanımının, özellikle daha ciddi olgularda kanamaları %15-30 oranında azalttığı gösterilmiştir. lerle kompleks oluşturan çinko) kullanımının, özellikle daha ciddi olgularda kanamaları %15-30 oranında azalttığı gösterilmiştir. Toz yemlerle kanatlardaki kanamalarda anlamlı bir azalma görüldüğüne ilişkin bilimsel bir doğrulama da, İskoçya Tarım Birliği’nde yapılan bir araştırmadan elde edilmiştir. Anahtar nokta, hasar gören hücrelerden kaynaklanan fazla miktarda serbest radikali önlemektir. Çinkonun, Nrf2 transkripsiyon faktörü fonksiyonunun aktivasyonu için gerekli olduğu bilinmektedir. Nrf2, süperoksit dismutaz (SOD) üretimi arttıran bir Transkripsiyon Faktörüdür; Nrf2’nin üretimini artırdığı süperoksit dismutaz, daha sonra biyolojik oksidasyonlar ve çevresel stres sırasında süperoksit radikallerin dismutasyonunu katalize etmektedir. Karkastaki şiddetli kanamalar, yalnızca kozmetik bir sorun olmasına karşın, tüketiciler için ürünün çekiciliğini azaltıyor. KANATLI “Avian Influenza etkisine karşın ayakta kalan kanatlı pazarı” Rabobank Küresel ölçekteki Avian Influenza tehdidine karşın, küresel kanatlı endüstrisi için kar hedefi hala istikrarlıdır. G eçtiğimiz aylarda Avian Influenza salgınlarının sayısı azalmıştır; ancak bu durum, söz konusu bölgelerde endüstriye toparlanması için biraz zaman kazandırmaktadır. Küresel ölçekteki Avian Influenza tehdidine karşın, küresel kanatlı endüstrisi için kar hedefi hala istikrarlıdır. Dengeli kanatlı arzı Avustralya ve Güney Amerika dışında AvIan Influenza dünya kanatlı endüstrisi için büyük bir sorun oluşturmaya devam ediyor. Bununla birlikte, Rabobank’ın en son Üç Aylık Kanatlı Raporuna (3. Çeyrek) göre, pazar temellerinin sağlamlığını koruması endüstriye yarar sağlıyor. Pazarın sağlam temellerinin devam etmesi, pek çok bölgede dengeli arz, yüksek sığır eti fiyatları ve düşük yem maliyetleriyle bir araya gelerek endüstriye yarar sağlamaktadır. Önemli bir istisna oluşturan Çin dışında, dünyanın tüm önemli bölgelerinde bu endüstri karlıdır. Rabobank hayvansal protein analisti NanDirk Mulder şunları söylemektedir: “Şu anda pek çok bölgede performans artıyor; ancak Avian Influenza baskısı hala anlamlı düzeyde olduğu için, endüstrinin ilk öncelik olarak optimal biyogüvenlik sağlaması gerekiyor. Geçtiğimiz aylarda Brezilya ve Tayland’ın küresel kanatlı ticaretinde ABD ve Çin’e göre pazardan ek pay alması örneğinde gördüğümüz gibi, herhangi bir yeni durum, bölgesel ve küresel ticaret akışları üzerinde büyük bir etki gösterebiliyor”. Tavuk hala en düşük fiyatlı protein Şu anda ekonomik koşulların kötüleşmesi – özellikle Asya ve Latin Amerika’daki yükselen pazarlarda – tavuk endüstrisi üzerinde şiddeti düşük olan bir olumsuz etki göster- İNFOVET 148-149 miştir. Tavuk en düşük fiyatlı et proteinidir ve tüketiciler mantıksal olarak ekonomik gerileme dönemlerinde sığır ve domuz gibi daha pahalı proteinlerden tavuğa geçmektedir. Şu anda Brezilya, Tayland, Endonezya, Hindistan ve Rusya’da bu tür bir eğilim görülmektedir. Rabobank, yem fiyatlarının yine düşük fiyat düzeylerinde kalacağının ve Avian Influenza ile ilişkili ithalat kısıtlamaları olan Çin ve Güneydoğu Asya gibi ülkelerde küresel damızlık sürü arzının çok düşük düzeyde olacağının beklenmesi nedeniyle, 2015 yılının sonu ve 2016 yılı için görünüşün iyimser olduğunu düşünmektedir. Avian Influenza’nın beklendiği şekilde önemli ABD tavuk üretim bölgelerine yayılması, endüstrinin karlılığı için önemli bir kapalı kutudur. Kanatlı HAYVAN endüstrisi için bölgesel görünüş Avrupa Birliği: Sağlıklı kanatlı pazarı dengesi ve kısıtlı arz artışı dolayısıyla pazar koşulları istikrarlıdır. ABD: Kanatlı influenzasından kaynaklanan ticaret yasaklarına karşın marjlar istikrarlıdır. Brezilya: Zayıf yerel ekonomi, düşük karla satış etkisine ve dolayısıyla kanatlı tüketiminin artmasına yol açmaktadır. Çin: Artan domuz fiyatları nedeniyle kanatlı pazarlarında bazı gelişmeler söz konusudur. Rusya: Düşük yem maliyetleri ve yüksek düzeydeki sığır ve domuz arzından kaynaklanan fiyat desteği performansı arttırmıştır. KANATLI Broyler üretiminin ortalama maliyeti Sabit fiyat düzeylerinde daha fazla yemin kullanılabilir olması nedeniyle, 2016 yılında ortalama üretim maliyetinin % 3-4 oranında azalacağı tahmin ediliyor. 2015 yılında üretim maliyetlerini zorlayan kalemler arasında elektrik, işgücü ve nakliye yer almaktadır Brezilya’daki broyler üretiminin 2016 yılında % 5 oranında artarak 13,5 milyon metrik tona yaklaşacağı ön görülüyor. borçları da, yurtiçi talepte yavaş büyümeye neden olmaktadır. Mevcut olan ekonomik gerilemeye karşın, 2016 yılında yurtiçi broyler eti tüketiminin % 2 oranında artacağı tahmin edilmektedir. Yakın tarihli bir USDA GAIN raporunda Brezilya’nın, parasının değer kaybetmesi dolayısıyla daha yüksek olan ihracatların, sabit kalan yem maliyetlerinin ve yeni pazar fırsatlarının bir sonucu olarak büyüme yaşayacağı ileri sürülüyor. Brezilya’daki büyümenin itici gücü ihracat B rezilya bu yıl, özellikle başta ABD olmak üzere çeşitli ülkelerde Avian Influenza’nın yol açtığı etkiden sonra, kanatlıları için dünyadan daha büyük bir talep gördü. Ayrıca bu yıl yem maliyetlerindeki azalma ile bir araya İNFOVET 150-151 gelen Brezilya parasının yaklaşık % 30 değer kaybı, Brezilya ürünlerini dünya pazarında son derece rekabetçi hale getirmektedir. Önümüzdeki yıla ilişkin tahminleri etkileyen başlıca kısıtlayıcı faktör, Brezilya ekonomisinde şu anda var olan ekonomik gerilemedir. Bununla birlikte tüketicinin satın alma gücünün enflasyon artışından etkilenmesi nedeniyle ve sığır eti fiyatlarının daha yüksek olması dolayısıyla, tavuk hala ülkedeki en uygun fiyatlı hayvansal proteindir. Genel olarak Brezilyalı tüketicilerin yüksek düzeydeki Brezilya için yeni pazarlar İhracat açısından bakıldığında, 2016 yılında broyler ihracatlarının bu yılın rekor düzeyine kıyasla % 5 oranında artacağı öngörülmektedir. İhracatlardaki artışın itici faktörü muhtemelen çeşitli dünya pazarlarında devam eden ve Brezilyalı ihracatçılara yarar sağlayan Avian Influenza’nın etkisi ve bununla bir araya gelen Brezilya parasının değerindeki sürekli düşüş olacaktır. Buna ek olarak Brezilya hükümeti kısa bir süre önce, Brezilya broylerleri için Pakistan, Malezya, Myanmar ve Meksika (2016 yılına kadar yenilenen ihracat izni) yeni pazarlar açmıştır. Brezilya artık 158 ülkeye broyler ihraç edebilmekte, ancak tüm kanatlı ihracatlarının % 70’i 10 ülkede yoğunlaşmaktadır. Çeşitli ülkelerde başka pazarlara giriş çalışmaları yapılmaktadır ve Endonezya, kendisine karşı açılan Dünya Ticaret Örgütü davasına karşın, söz konusu pazarlar arasında yer alan en önemli ülkelerden birini oluşturmaktadır. KANATLI Broyler üretiminin ortalama maliyeti Sabit fiyat düzeylerinde daha fazla yemin kullanılabilir olması nedeniyle, 2016 yılında ortalama üretim maliyetinin % 3-4 oranında azalacağı tahmin ediliyor. 2015 yılında üretim maliyetlerini zorlayan kalemler arasında elektrik, işgücü ve nakliye yer almaktadır Brezilya’daki broyler üretiminin 2016 yılında % 5 oranında artarak 13,5 milyon metrik tona yaklaşacağı ön görülüyor. borçları da, yurtiçi talepte yavaş büyümeye neden olmaktadır. Mevcut olan ekonomik gerilemeye karşın, 2016 yılında yurtiçi broyler eti tüketiminin % 2 oranında artacağı tahmin edilmektedir. Yakın tarihli bir USDA GAIN raporunda Brezilya’nın, parasının değer kaybetmesi dolayısıyla daha yüksek olan ihracatların, sabit kalan yem maliyetlerinin ve yeni pazar fırsatlarının bir sonucu olarak büyüme yaşayacağı ileri sürülüyor. Brezilya’daki büyümenin itici gücü ihracat B rezilya bu yıl, özellikle başta ABD olmak üzere çeşitli ülkelerde Avian Influenza’nın yol açtığı etkiden sonra, kanatlıları için dünyadan daha büyük bir talep gördü. Ayrıca bu yıl yem maliyetlerindeki azalma ile bir araya İNFOVET 150-151 gelen Brezilya parasının yaklaşık % 30 değer kaybı, Brezilya ürünlerini dünya pazarında son derece rekabetçi hale getirmektedir. Önümüzdeki yıla ilişkin tahminleri etkileyen başlıca kısıtlayıcı faktör, Brezilya ekonomisinde şu anda var olan ekonomik gerilemedir. Bununla birlikte tüketicinin satın alma gücünün enflasyon artışından etkilenmesi nedeniyle ve sığır eti fiyatlarının daha yüksek olması dolayısıyla, tavuk hala ülkedeki en uygun fiyatlı hayvansal proteindir. Genel olarak Brezilyalı tüketicilerin yüksek düzeydeki Brezilya için yeni pazarlar İhracat açısından bakıldığında, 2016 yılında broyler ihracatlarının bu yılın rekor düzeyine kıyasla % 5 oranında artacağı öngörülmektedir. İhracatlardaki artışın itici faktörü muhtemelen çeşitli dünya pazarlarında devam eden ve Brezilyalı ihracatçılara yarar sağlayan Avian Influenza’nın etkisi ve bununla bir araya gelen Brezilya parasının değerindeki sürekli düşüş olacaktır. Buna ek olarak Brezilya hükümeti kısa bir süre önce, Brezilya broylerleri için Pakistan, Malezya, Myanmar ve Meksika (2016 yılına kadar yenilenen ihracat izni) yeni pazarlar açmıştır. Brezilya artık 158 ülkeye broyler ihraç edebilmekte, ancak tüm kanatlı ihracatlarının % 70’i 10 ülkede yoğunlaşmaktadır. Çeşitli ülkelerde başka pazarlara giriş çalışmaları yapılmaktadır ve Endonezya, kendisine karşı açılan Dünya Ticaret Örgütü davasına karşın, söz konusu pazarlar arasında yer alan en önemli ülkelerden birini oluşturmaktadır. KANATLI K azakistan, Bağımsız Devletler Topluluğu’nda (BDT), kanatlı endüstrisinin hükümet tarafından desteklendiği az sayıdaki ülkelerden biridir. Bu yılki sübvansiyon miktarı, kanatlı için 8 milyar KZT (ABD $ 28 milyon) düzeyinin ve yumurta üretimi için 9 milyar KZT (ABD $ 31,4 milyon) düzeyinin üstüne çıkmıştır. Çin ve Ortadoğu’daki kanatlı ihracatı potansiyeli Kanatlı yetiştiricileri Kazakistan’ın iç talebinin tümünü karşılamaktadır. Ülke bu yıl, 190.000 ton et ve yaklaşık 5 milyar yumurta üretmeyi planlamaktadır. Üreticiler, bu miktarların hem yurtiçi hem de yurtdışı satış için yeterli olacağını belirtmektedir. Bir kanatlı çiftliği, şu anda Çin ile görüşmelerini sürdürmektedir. Kazakistan kısa bir süre önce çeşitli Ortadoğu ülkeleriyle ihracat anlaşması imzalamıştır. Kazakistan kanatlı ihracatı potansiyelini arttırıyor Ülkenin Kanatlı Yetiştiricileri Birliği’ne göre, Kazak kanatlı üreticileri gelecek birkaç yıl içinde ihracatlarının coğrafi alanını genişletmeyi hedefliyor. İNFOVET 152 Ruble artık tenge karşısında avantajlı değil Kazakistan’ın ulusal para birimi olan tenge için geçerli olan dalgalı kurun, kanatlı ihracatlarının genişlemesini arttıracağı düşünülmektedir. Kazakistan Kanatlı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Ruslan Sharipov şunları söylemiştir: “Bunun için (tengenin son devalüasyonu) bekliyorduk. Rus rublesinin devalüasyonu nedeniyle rekabet edemiyorduk. Ve market raflarındaki Rusya’dan gelen ucuz ürünler bizim için sorun oluşturdu. Dolayısıyla şimdi bir denge sağlanmış oldu ve sanıyorum ihracat üzerinde eskisinden daha fazla çalışacağız.” “Kazakistan olarak ürettiğimiz tüm hindi etlerinin yaklaşık yüzde 40’ı Rusya’da tüketiliyor. Başlıca alıcılarımız Moskova, Omsk ve Tomsk gibi önemli şehirler. Ve rublenin para değeri düştüğünde, düşük fiyatlar nedeniyle kanatlı pazarını oldukça zorladık. Ve üreticilerimiz, dalgalı tenge döviz kurunun başlamasıyla aynı şekilde diğer BDT pazarlarında da başarıya ulaşmayı ümit ediyor”. Kazakistan kanatlı yetiştiricileri devlet desteği olmamasından yakınıyor Kazakistan eyaletleri Kanatlı Yetiştiricileri Birliği’nin bir raporunda, kanatlı pazarındaki negatif konjonktürün yanı sıra başlıca bileşenler olan bileşik yem, yakıt ve enerji fiyatlarındaki artışların, ülkedeki pek çok kanatlı çiftliği için ağır sorunları beraberinde getirdiği belirtiliyor. Kuruluşun temsilcileri, hükümete, kanatlı çiftliklerine yapılan devlet yardımlarının miktarını mevcut düzeye kıyasla %50 oranında arttırma çağrısında bulundu. Kuruluşun yayınladığı bir basın bülteninde şu ifade yer almıştır: “Bu önerinin uygulanması, diğer sektörlerin sübvanse edilmesi için sağlanan yerel bütçe fonlarının yeniden düzenlenmesiyle gerçekleştirilebilir. Böyle bir yaklaşım, devlet bütçesinden ek fon ayrılmasını gerektirmemektedir”. Kanatlı hayvan sektörü için bakanlık desteği Bu girişim, Kazakistan Cumhuriyet Başbakan Yardımcısı Bakytzhan Sagintayev ve ülkenin Başbakanı Karim Massimov tarafından zaten desteklenmiştir. Konuyla ilgili olarak uzmanlar, ülke kanatlı endüstrisinin karşısındaki başlıca sorunun, Rusya’dan düşük fiyatlı kanatlı ithalatı ile bağlantılı olduğunu belirtmiştir. Geçtiğimiz yıl Rus rublesi ABD doları karşısında %70 değer kaybederken, Kazakistan tengesinin uğradığı değer kaybı yalnızca %15 olmuştur. Sonuç olarak Rusya üretimi fiyat açısından yerel üreticilerin sunduğu kanatlılara kıyasla daha rekabetçi hale gelmiştir. Rusya kanatlı hayvan üzerindeki ciddi kısıtlamalar Bu önemli durum nedeniyle, endüstrinin pek çok temsilcisi, hükümete, endüstriyi yalnızca parasal olarak desteklemekle kalmayıp Rusya kanatlılarına da bazı kısıtlamalar uygulaması çağrısında bulunmuştur.
Benzer belgeler
notlar - Infovet Dergi
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU...
Yumurta üretim prosesleri
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU...
kanatlı - Infovet Dergi
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU...