Yumurta üretim prosesleri
Transkript
Yumurta üretim prosesleri
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ ŞUBAT 2016 146 Yumurta üretim prosesleri Yumurtacılık sektöründe başarı genetik özelliklerin yanı sıra, başarılı bir yumurta toplama sisteminin varlığı, kanun ve yönetmeliklere uygun bir paketleme işlemi ve yumurtaların hijyenik bir şekilde satış noktalarına dağıtımı ile mümkündür. RDM, yenilikçi ve kalıcı çözümlerle sektöre ilk adımını attı SAYFA 28 Buzağılarda sınırsız yem erişimi, sınırsız süt verimi SAYFA 44 Güneşli A.Ş, Hatay&Adana damızlık ziyaretleri SAYFA 84 EDİTÖR İNFOVET ŞUBAT SAYI 146 YAYIN TÜRÜ Süreli Yerel SAHİBİ Mat Medya Tanıtım Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. Mehmet Aktop TÜRKİYE KANATLI DAMIZLIK SEKTÖRÜNÜN VARLIĞINI SÜRDÜREBİLMESİ İÇİN DESTEK ŞART! Yüzyıllardır en önemli protein kaynağı olan yumurtanın endüstriyelleşmesi ile birlikte gıda güvenliğinin sağlanması da ayrı bir tartışma konusu haline geldi. Bu zincirin en önemli bir payına sahip olan lojistik firmaları, gıda lojistiği konusunda entegre bir hizmet vermek durumunda kaldı. Bunun için alt yapı ve taşımacılık ile ilgili koşulları hijyen standartlarına uygun olacak şekilde iyileştirdiler. Ülkemizde de bu konuda Avrupa Birliği standartlarını yakalamak amacıyla Bakanlığın birçok çalışması ve mevzuat değişiklikleri oldu. Çünkü genetik özelliklerin yanı sıra, başarılı bir yumurta toplama sisteminin varlığında kanun ve yönetmeliklere uygun bir paketleme işlemi gerçekleştirerek ve üretilen bu yumurtayı hijyenik şartlarda satış noktalarına dağıtarak yumurtacılık sektöründe başarıyı yakalamanın mümkün olacağını hepimiz biliyoruz. Bu ayki kapak konumuzda yumurtanın aşama aşama üretimine yer verdik. Türkiye’de sağlıklı güvenilir üretimin en önemli destekçisi olan Güneşli A.Ş. sponsorluğunda, geçtiğimiz ay Haziran ayında başlangıcını yaptığımız “Sektör Ziyaretleri” ile her ay farklı bir ili ve farklı bir bölgeyi ziyaret ettik; Türkiye yumurta sektörünün nabzını tuttuk. Projenin ilk ayağı olan Ankara’yı ziyaretimizle birlikte, sektör birlikteliği için önemli bir proje gerçekleştiriyor olduğumuzun farkına vardık ve aldığımız teşvik edici geri bildirimlerin ışığında, “Türkiye Kanatlı Damızlık Sektörü” ana başlığı ile ziyaretlerimize devam etme kararı aldık. Projenin İlk durağı; Hatay ve Adana. Yolumuz Hatay’dan geçmişken, Hatay Veteriner Hekimler Odası Başkanı Yahya Hamurcu’yu ve meslek için büyük emekler vermiş Hatay’da faaliyet gösteren serbest klinisyen veteriner hekimlerimizi ziyaret etmemek olmazdı. Tüm bunların yanı sıra her ay olduğu gibi bu ay da dergimizde, sektördeki önemli organizasyonlara, gelecek etkinliklere ve güncel haberlere yer verdik; değerli hocalarımızın makalelerini ve sektöerl analizlerini sizlerle paylaştık. Umarız Şubat sayımız da keyifle okuyacağınız bir sayı olmuştur. Sevgiyle kalın! Veteriner Hekim Gizem Kutun GENEL KOORDİNATÖR Barış Kolgu [email protected] ADRES: İ. Karaoğlanoğlu Caddesi Yayıncılar Sokak No: 10/4 34418 Seyrantepe / İstanbul Tel: 0212 324 50 56 - 0212 324 50 59 Faks: 0212 324 50 06 www.infovetdergi.com [email protected] Yazı işleri sorumlusu Veteriner Hekim Gizem Kutun [email protected] KATKIDA BULUNANLAR Prof. Dr. Erol Şengör Veteriner Hekim Enikö Kiraly Avcı ART DİREKTÖR Ebru Dereli [email protected] GRAFİK TASARIM Emel Vural [email protected] SOSYAL MEDYA SORUMLUSU Banu Sayınç [email protected] DANIŞMA KURULU Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer Prof. Dr. U. Tansel Şireli Prof. Dr. Ahmet Ergün Prof. Dr. Sezgin Şentürk Prof. Dr. Erol Şengör Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. Dr. Süleyman Bacınoğlu Yrd. Doç. Dr. Seval Çetin Dr. Sait Koca Süleyman Öztürk RENK AYRIMI ve BASKI Gezegen Basım Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi 100 Yıl Mahallesi Massit Matbaacılar Sitesi 2. Cadde Gezegen Binası No: 202 / A Bağcılar - İstanbul Sertifika No: 12002 Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır. İNFOVET 4-5 İÇİNDEKİLER 50 44 98 92 28 RDM LANSMANI İLE sektöre ilk adımını başarıyla attı 34 GÜNEŞLİ A.Ş. SPONSORLUĞUNDAki YENİ DAMIZLIK PROJESİ’NİN İLK AYAĞI; Hatay&Adana 40 BİR Günlük civcivlerde dehidrasyonun önlenmesi 50 Sodyum diformatın yumurtacı tavuklarA yararlı etkileri 56 NEONATAL Buzağı ishallerinde etkene yönelik korumaNIN ÖNEMİ VE HASTALIĞIN KLİNİK FORMLARI 58 ND aşılaması ve kontrolünü zor olmaktan çıkaran yeni teknoloji 44 60 yeni doğan BUZAĞILARDA Sınırsız yem erişimi, ileride sınırsız süt verimi demek Prof. Dr. Erol Şengör’den Kanatlı Sektörü - ÜRETİM VE DIŞ TİCARET öngörüleri İNFOVET 6-7 68 92 ADIM ADIM Yumurta üretimİ VE KALİTE KONTROL prosesleri kanatlı hayvanlarda Newcastle hastalığı ve tehlikeli suşları 80 98 Antibiyotiksiz gıda: Üreticiler ve perakendeciler için yeni bir örnek veteriner hekimlik Mesleği adına dayanışma ve duyarlılığın şehri; Hatay 84 Broylerlerde nekrotik enterit: güncel bir inceleme-2 90 broyler kanatlılarda topallıkla bağlantılı YENİ bakteriler 110 Hastavuk’tan çocuklara anlamlı ve eğlenceli bir karne hediyesi 112 Üretimi engelleyen tüketiciye yansımayan et ithalatı 114 Heyecanla beklenen Sektörün en büyük öğrenci sempozyumu başlıyor 116 hatay vho Başkanı Yahya Hamurcu mera alanlarına yönelik değişiklik hakkında görüşlerini aktardı 118 Dengeli bir rumen ortamı ve performansı için diyet stratejileri 126 2015 yılından 2016’ya hayvancılığın durumu NOTLAR Hayvanların genetik kaynakları IMAGE projesi ile geliştirilecek Avrupa Komisyonu’nun yürüttüğü, “IMAGE Projesi-Hayvan Genetik Kaynaklarının Yenilikçi Yönetimi” projesinin hibe ve finansmanını Horizon-2020 programı üstlendi. IMAGE’ın amacı, hayvan gen bankası yönetimini iyileştirmek ve genetik havuzun kullanımını artırmak. Aynı zamanda havuz bilgiye erişilebilirlik ve bu toplama bilgilerin kalitesi arttırmak. Gen bankası koleksiyonları ve canlı popülasyonlarındaki genetik çeşitlilik, SNP markerleri ve gen dizilim bilgileri kullanılarak analiz edilecek. IMAGE, genetik yönlerinin yanı sıra, genlerin farklı çiftlik hayvan türleri için dondurularak saklanması ve üreme teknolojilerini de geliştirecek. Bilim adamları Zika virüsün pandemik potansiyeli olduğunu belirtiyor “Patlayıcı” pandemik potensiyeli olan Zika virüs, ilk olarak geçen yıl Mayıs ayında Brezilya’da görüldü ve Amerika’da 21 eyalete yayıldı. Yeni doğan bebeklerde risk oluşturan virüs, artan vaka sayıları ile endişe verici boyuta ulaştı. Amerika ve Şili hariç Amerika kıtasının tamamında mevcut olan Aedes sivrisinekleri tarafından iletilen hastalık etkenleri ile ilgili PAHO (Pan Amerika Sağlık Örgütü) bir açıklama yaptı: “Virus yayılımına devam edecek ve muhtemelen Aedes sivrisineklerinin bulunduğu ülkeleri ve bölgeleri himayesi altına alacak. Bağışıklığın söz konusu olmayan ülkelerde görülmeye başlaması da hastalığın global bir problem haline gelmesine neden olacak.” Çin’e süt ihracatı için protokol imzalandı Gıda Tarım ve Hayvancılık eski bakanı Kutbettin Arzu ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi arasında G20 Zirvesi öncesinde hazırlanan yedi adet işbirliği projesine imza atıldı. Süt ve süt ürünleri ihracatında son iki yıldır hedef pazar haline gelen Çin ile imzalanan protokolle, Çin’e süt ihracatının önü açılacak. Bu süreçte, ihracatçı ülkenin yetkili otoritesi tarafından ürün spesifik başvurusu yapılan ilgili kuruluş AQSIQ, ilgili ülkeye anket formu iletiyor. Cevapların alındıktan sonra dosya üzerinden inceleme, ardından yerinde incelemeler yapılıyor. AQSIQ tarafından ilgili ülkenin Çin’e ihracat gerçekleştirebilecek bir ülke olmasına kanaat getirilmesi gerekiyor. NOTLAR Türkiye kanatlı sektörü Suriye’nin talebi ile canlandı Türkiye’nin canlı hayvan ihracatı son 5 yılda 5.5 katına çıkarak 34.5 milyon dolara yükseldi. İhracatın artmasında başta damızlık olmayan civciv, tahayvan ihraç edilirken, bu tutar 2014’te 15.3 milyon dolara, geçen yıl itibarıyla da 27.3 milyon dolara çıktı. Son 5 yılda ise Suriye’ye toplam 47 milyon dolarlık canlı hayvan ihracatı yapıldı. Geçen yıl itibariyle KKTC, Gürcistan ve Azerbaycan 1 milyon doların üzerinde ihracat yapılan diğer ülkeler olarak kayıtlara geçti. Öte yandan il bazında bakıldığında geçen yıl yapılan 34.5 milyon dolarlık ihracatın 14.1 milyon dolarlık kısmını Adana gerçekleştirdi. Adana’yı İzmir, Bursa ve Gaziantep izledi. Tüberküloz eradikasyonu en az 50 yıl sürebilir Veteriner Hekim Den Leonard, dünya ülkeleri şu an eradikasyon çalışmasına başlarsa tüberkülozdan ari olmasının 2038 yılını bulacağını belitiyor. “Micobacterium bovis etkeni bir ineğin bağışıklık hücrelerinde çok uzun süre yerleşik kalır. Bu durum aşılama çalışmalarının başarısını sınırlar” ifadelerini kullandı. İngiliz hükümeti, 2013 yılında 25 yıllık bir strateji programı başlatmıştı ve sığır hareketlerine sınırlama getirip, uygulamaları daha sık olmak üzere hayata geçirmişti. Bu şekilde enfeksiyon ve yaban hayat kaynaklarını izleme şansı yükselmişti. Bu sıkı önlemlerin tüm dünya için önemli bir model olması ve bugün harekete geçilirse, tüberkülozdan ariliğin en az 50 yıl süreceğini belirtmekte fayda var. Türkiye’de yumurta üretimi, 2014 yılında 17 milyar 300 bin, 2015 yılında ise 17 milyar 880 bin adet olarak gerçekleşti. Türkiye’nin yumurta üretimi her geçen yıl artmasına rağmen, 2014 ve 2015 yıllarında kişi başı tüketimin yıllık ortalama yumurta miktarının 205 adetle sınırlı kaldı. İNFOVET 10-11 NOTLAR Veteriner hekim gözüyle Veteriner Hekim Mehmet Akif Ersoy kitabı Veteriner hekim gözüyle Veteriner Hekim Mehmet Akif Ersoy kitabı, geçtiğimiz günlerde Türk Veteriner Hekimler Birliği’nin sitesinde duyuruldu. 2011 yılında Prof. Dr. Ferruh Dinçer Hocamız tarafından hazırlanan ve TVHB tarafından basımı gerçekleştirilen “Veteriner Hekim Gözüyle Veteriner Hekim Mehmet Akif Ersoy Kitabı” digital forma dönüştürülerek hekimlerin huzuruna sunulmuştur. Böylesi önemli bir eseri veteriner hekim camiasına sunan Hakan Boyar’a mesleki katkılarından dolayı teşekkürü bir borç biliriz. Matlı’ya üç ödül birden geldi Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası ile Karacabey Ticaret Borsası tarafından ortaklaşa düzenlenen “Karacabey Ekonomisine Can Verenler” ödül töreninde Matlı A.Ş. üç ödül birden kazandı. Karacabey Kurumlar Vergisi Rekortmenleri kategorisinde ikinci sırada yer alan Matlı A.Ş, “İhracat Şampiyonları” kategorisinde de altıncı sırada yer alarak Karacabey Ticaret Sanayi Odası’ndan iki ödül almaya hak kazandı. Matlı A.Ş ayrıca tescil işlem hacminde ikinci basamakta yer alarak Karacabey Ticaret Borsası’ndan da ödül aldı. Matlı A.Ş’nin ödüllerini, Yönetim Kurulu Başkanı Özer Matlı ve Genel Müdürü Önder Matlı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’ten aldı. Yumurta üreticileri Afrika’ya açılacak Konya Yumurta Üreticileri Birliği tarafından Ekonomi Bakanlığı’nın desteğiyle gerçekleştirilmekte olan URGE projesi kapsamında Konya YUMBİR üyesi firmalar, Temel Dış Ticaret Eğitimi aldı. Eğitimde, sektörün hedef pazarlarına ilişkin olarak yapılan değerlendirmeler sonucunda Afrika’nın önemli bir pazar olduğu ve bu bölgeyle dış ticaretin artırılmasına yönelik stratejilerin geliştirilmesi gerektiği üzerinde duruldu ve sektörün ihracatının %90’a yakın oranda Irak’a dayalı olmasının sektör açısından önemli bir risk oluşturduğu belirtilerek, alternatif pazarların geliştirilmesi gerektiği belirtildi. Bu açıdan yapılan değerlendirmelerde, Körfez ülkeleri ile Afrika kıtasına odaklanması gerektiği vurgulandı. İNFOVET 12-13 NOTLAR Gelecekte robotik yumurta toplayıcıları mı olacak? Tavuklar çoğunlukla kendi folluklarında otururlar; ancak bazıları istisnai olarak serbest alanda bulunurlar. Serbest alanda dolaşan tavuklar, bu bölgelere yumurtlarlar. Yumurta toplama işlemi, her iki durumda da önemli ve zaman alıcıdır. Bu nedenle, Hollanda’daki Wageningen araştırmacıları bir çalışmaya imza atarak, serbest bir şekilde kümes içinde hareket edebilen bir robot geliştirdiler. PoultryBot olarak adlandırılan robotun amacı, folluk dışındaki yumurtaları toplamak ve bu şekilde kanatlı çiftliklerinde binlerce Euro’ya mal olan kaybı önlemek. Bunun yanı sıra robot, kümes şartlarını ölçen cihazlarda da donatılarak ölçüm yapabilecek; hasta hayvanları seçebilme kabiliyetine sahip olacak. 2015’te kanatlı eti, ihracat bazında % 17 azaldı. Parasal bazda ise düşüş % 32’yi buldu. Türkiye’nin kanatlı et ihracatı giderek büyüyor. BESD-BİR verilerine göre 2000’li yılların başında 10 bin tonlar seviyesinde olan ihracat, 2014’te 431 bin tona çıktı. DDGS yağı yan ürünlerindeki karotenoidler, yumurtaya aktarılıyor ABD Tahıl Konseyi (US Grains Council-IGC) ve North Carolina State Üniversitesi ile ortak yürütülen bir projede, mısır distile yağında bulunan karotenoid pigmetleri, et ve yumurtanın değerini artırmak üzere bu ürünlere transfer edildi. ABD’de etanol üreten bitkilerin % 50’den fazlasının üretim proseslerinin sonunda, DDGS adı verilen petrol yan ürünleri meydana gelmektedir. Günümüzde, bu yan ürün biyodizel üretimi için kullanılmakta; ancak araştırmacılar DDGS’lerden, et ve yumurta için daha kıymetli olan rezidüel yan ürün olan karotenoid elde edileceğini ortaya koydu. Karotenoidler, yumurtada ve broylerin cildinde doğal olarak bulunan ve ona renk veren pigmentlerdir ve kanatlı rasyonlarında sıkça kullanılır. İNFOVET 14-15 NOTLAR Agroexpo Eurasia ile sektör bir araya geldi Türkiye’nin en köklü ihtisas fuarlarından biri olan Agroexpo Eurasia Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Fuarı, 11 Şubat Perşembe günü yeni fuar alanı, Fuar İzmir-Gaziemir’de açıldı. Her yıl katılımcı sayısını katlayarak artıran İzmir Tarım Fuarı 2016’da 54 ülke ve 1400’den fazla marka tanıtımı ile rekora koştu. Bir yıl boyunca yoğun bir çalışma takvimi izlediklerini belirten Orion Fuarcılık Uluslararası İlişkiler Koordinatörü Irmak Tan, 54 ülkede yürüttükleri tanıtım çalışmaları ile İzmir’e yabancı alım heyetlerinin gelmesini sağladıklarını söyledi. Tan, firmaların 4 gün boyunca özel olarak hazırlanan bölümlerde ikili görüşmeler gerçekleştirme fırsatını yakaladıklarını belirtti. Alltech 10.000. mikotoksin örneğini analiz ediyor 2015 yılında Alltech Mikotoksin Yönetimi kapsamında gerçekleştirilen analizlerde 10.000. örneğe ulaşıldı. Alltech Analitik Servisler Laboratuvarı’nın Eylül 2012’deki açılışından beri, yurtiçi ve yurtdışından gelen örneklerin mikotoksin kontaminasyonu analizleri akredite laboratuvarlarda yürütüldü. Analizler sayesinde geçtiğimiz üç yıl boyunca gönderilen örneklerden dünya genelinde ve bölgesel eğilimlere yönelik mikotoksin kontaminasyonuna ilişkin geniş bir portföy elde edilmiştir. Laboratuvar, her numunede ortalama altı mikotoksin ile testlenen örneklerin % 97’sinin bir veya daha fazla mikotoksini içerdiğini saptamıştır. Type B Trichothecenes ve Fumonisin’ler örneklerin % 70’inden fazlasında tespit edilmiştir. Gıda fiyatları anlık takip edilecek Bakanlık gıda fiyatlarında meydana gelen dalgalanmaları yakın takibe almak için harekete geçti. Gıda fiyatlarındaki artışı izlemek ve önlemler almak amacıyla kurulan komite, gıda fiyatlarındaki artış ve bunun enflasyona olan etkisini görüştü ve Bakanlık, artan gıda fiyatları ile mücadelede ayrıca “Pazarlama Bilgi Bankası” sistemini hayata geçirdi. Bu sistemle üretim ve tüketimde meydana gelen fiyat istikrarsızlığının önüne geçilmesi planlanıyor. Sistem üzerinden Türkiye’de gıda ürünlerindeki fiyat değişiklikleri ve dünyadaki üretim hacmindeki gelişmeler anlık olarak takip edilecek. İNFOVET 16-17 NOTLAR Akıllı telefonlar, kuduz eradikasyonUNda rol alacak Bir akıllı telefon uygulamasının, Hindistan’da kuduz vakaları ortadan kaldırmaya yardımcı olacağına dair yeni bir çalışma yapıldı. Hindistan’da kurulan bir teknoloji ağı ile serbest dolaşan köpeklerin aşılanma durumu izlenecek. BMC İnfectious Disease Dergisi’nde yayımlanan çalışmada, Ranchi kentindeki köpek nüfusunun % 70’inin bu uygulama sayesinde aşılanabileceğini; bu şekilde riskin en aza indirilebileceğine değiniliyor. Uygulamanın yaygınlaşarak, dünya çapında kuduzun ortadan kaldırılabileceğini umut ediliyor. Hindistan’da kurulan bu teknoloji ağının çiftlik hayvanları için de geliştirilebilir olması insan ve hayvan sağlığı için önemli bir gelişme. Salgınlar nedeniyle sosyal paylaşım sitelerinde hayvanlar satılığa çıkarıldı Türkiye’de bazı bölgelerle birlikte Afyonkarahisar’da şap hastalığı sebebiyle kapatılan hayvan pazarlarının süresi şubat ayının sonuna kadar uzatıldı. Üreticiler, hiçbir hayvan giriş ve çıkışına izin verilmeyince, sosyal paylaşım sitelerinde hayvanlarını satılığa çıkardı. Afyonkarahisar’da 20 gün önce görülen ‘nodüler ekzantemi’ (şap hastalığı) nedeniyle, kent merkezinde büyük ve küçükbaş her türlü hayvan hareketleri yasaklanarak, tüm hayvan pazarları kapatılmıştı. Virüsün bu sene şekil değiştirdiğinden üretiminde sıkıntı yaşandığı, partiler halinde ekiplerin aşılama çalışmalarını sürdürdüğü belirtilmişti. Veteriner sağlık sertifikalarında Avrupa Birliği uyumu AB mevzuatına uyum amacıyla canlı hayvan ve hayvansal ürünlerin ithalatında kullanılacak veteriner sağlık sertifikalarının modellerinin belirlenmesine ilişkin esaslar düzenlendi. Yönetmeliğe göre, canlı hayvan ve hayvansal ürünlerin ithalatı ile Türkiye üzerinden sperma, embriyo ve ovum hariç hayvansal ürünlerin transit geçişi için gerekli olan sertifikalarda yönetmelik ekindeki standart modeller temel alınacak. Sevkiyat hakkında bilgilerin yer aldığı sertifikaların standart modellerinin bölümü, Bakanlıkça kullanılan sertifikaların ilgili bölümlerinin yerine geçecek. Yönetmelik, 1 yıl sonra yürürlüğe girecek. NOTLAR FAO açıklamasında, süt fiyatlarındaki düşüşün ana nedeni olarak süt tozu fiyatlarındaki gerilemeyi gösterdi. FAO Gıda Fiyat Endeksi’ne göre, 2014 yılı ortalamasında 224,1 puan değerini alan süt ürünleri 2015 yılında, 63,8 puan (%28,5) gerileyerek ortalama 160,3 puan seviyesinde oluştu. Kıl keçilerinin soyları DNA’ları ile kayıt altında tutulacak Ormanlara zarar verdiği gerekçesiyle bir zamanlar ortadan kaldırılmaya çalışılan kıl keçilerine, bu defa babalık tahlili uygulanacak. Denizli’nin altı ilçesindeki 55 işletmede bulunan toplam 6 bin 300 baş keçi ve tekeden alınan kanlar, Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Ziraat Fakültesi laboratuvarlarında incelenerek, DNA’larından babaları tespit edilecek. Kıl keçilerine uygulanacak babalık tahlili, cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olarak değerlendiriliyor. Tarım Bakanlığı desteğiyle yürütülen bu ıslah projesinde hayvanların ebeveynlerini, özellikle babalarını bilmek, soylarını takip etmek çok önemli. Etteki fiyat artışı gerçeği TZD Genel Başkanı İbrahim Yetkin, Türkiye’de gıda enflasyonunun yüksek olduğuna dikkati çekti. İNFOVET 20-21 Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin, et fiyatlarını düşürmek için ithalata izin verilmesinin olumlu sonuç vermeyeceğini savunarak, “İthalatın serbest bırakılması hayvancılığımızın sonunu getirir” ifadesini kullandı. Et fiyatlarının yükselmesine yem fiyatı ve diğer girdi maliyetlerindeki artışın neden olduğunu belirten Yetkin, “Hayvancılığa verilen destek, maalesef dünya pazarlarına hakim olan ülkelerde verilen desteğin yanında çok düşük kalmaktadır. Yüksek maliyetle yapılan üretim fiyatları yukarı çekmekte, dış pazarlarda yüksek sübvansiyonlu et ve hayvan üreticileriyle rekabeti imkansız hale getirmektedir” değerlendirmesinde bulundu. Yetkin, et fiyatlarını düşürmek için ithalata izin verilmesinin sektörü daha fazla sıkıntıya sokacağına ifade etti. NOTLAR Sığır sayısı 13 milyon 994 bin baş, koyun sayısı 31 milyon 508 bin baş, keçi sayısı ise 10 milyon 416 bin baş olarak gerçekleşti. 2015 yılına ait hayvansal istatistikleri açıklayan TÜİK verilerine göre, büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre % 1,5 azalırken küçükbaş hayvan sayısı ise % 1,1 arttı. Hayvansal gıdalardaki farmakolojik maddelerde düzenleme Bakanlığın, “Türk Gıda Kodeksi Hayvansal Gıdalardaki Farmakolojik Aktif Maddelerin Sınıflandırılması ve Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliği” Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelikte yer alan izinli maddeler listesindeki “alüminyum salisilat, bazik, baryum selenat, doksisiklin, eprinomektin, gamitromisin, ivermektin, klorsulon, klosantel, lasalosid, metilprednizolon, rafoksanid, triklabendazol ve tulatromisin” isimli aktif maddelerin maksimum kalıntı limitleri değişen oranlarda yeniden belirlendi. Limitleri değiştirilen farmakolojik aktif maddelerle ilgili faaliyet gösteren gıda işletmecileri, 1 Mart 2016’ya kadar söz konusu değişikliklere uyum sağlayacak. Mirko Sarovic Bosna Hersek Dış Ticaret ve Ekonomik İlişkiler Bakanı İNFOVET 24-25 Bosna Hersek’ten Türkiye’ye et ihracatı Bosna Hersek Dış Ticaret ve Ekonomik İlişkiler Bakanı Mirko Sarovic yaptığı açıklamada, Bosna Hersek’in bu yıl da imkanları doğrultusunda Türkiye’ye et ihraç etmek istediğini belirtti. Sarovic, “Bu yıl da Türkiye’ye 10 bin ton et ihracatı için kontenjan açılmasını bekliyoruz. Rakam, 2015 yılında da bu civardaydı. ” ifadesini kullandı. Et ihracatı ile ilgili Türk tarafının ihale yapmasını bekledikleri için Ocak ayında ihracat gerçekleşmediğini aktaran Sarovic, bu ihalenin önümüzdeki dönemde yapılacağını belirtti. Sarovic, ihraç edilen etlerin Bosna Hersek menşeli olmaması nedeniyle Türkiye’nin anlaşmayı iptal ettiği yönündeki iddialara ilişkin, “Türk tarafından aldığımız bilgilere göre, Bosna Hersek et ihraç etmeyi sürdürecek” dedi. Ege Orman Vakfı ve Yem-Vit işbirliği Yem-Vit geçtiğimiz günlerde, “Kazandığımızı doğaya yatıyoruz” dedi; yeşil, temiz, sağlıklı ve mutlu bir dünya için “Yem-Vit Korusu” projesini hayata geçirdi. Kanatlı, büyükbaş, küçükbaş ve balık gruplarında 1987 yılından itibaren; tüm yem katkı maddeleri ve premiksler konularında üretici ve distribütör şeklinde faaliyet gösteren Yem-Vit firması; çevreye olan duyarlılığı çerçevesinde Ege Orman Vakfı ile işbirliği yaparak İzmir Torbalı Taşkesik Mevkiinde “Yem-Vit Korusu” oluşturmuştur. Doğa dostlarına örnek olmalı Temel kalite politikası; iş ortaklarının isteklerini kaliteli, ekonomik, güvenilir ve zamanında karşılamak olan Yem-Vit, benimsemiş olduğu vizyonu ve misyonu gereği iş ortaklarının verim, performans ve karlılıklarını arttırmalarında sektördeki yenilikleri takip edebilmeleri için çalışmalar yürütmektedir. Tüm bunların yanında çevre duyarlılığını, ana prensipleri arasına almış olan Yem-Vit, Ege Orman Vakfı işbirliği ile ilk Yem-Vit koruluğunu oluşturmuştur. “Gelecek nesiller orman ile büyüsün” sloganı ile yola çıkan Yem-Vit, Türkiye’nin doğal güzelliklerinde, sağlıklı, mutlu yeni nesiller yetişmesi ve İNFOVET 26-27 yeşil bir dünya ve temiz bir hayat için bu projeyi hayata geçirmekten memnuniyet ve gurur duymaktadır. “Kazandığımızı doğaya yatırıyoruz” diyen Yem-Vit Genel Müdürü Onat Onater, bu hareketin sadece bir kereye mahsus olmayacağını, gönüllerinden geçenin belirli periyodlarda aynı girişimlerde bulunmak olduğunu söyledi. İlk etapta koru ile başlayan bu birlikteliğin uzun yıllar sonunda ormanlara ulaşmasının heyecanını şimdiden duyduğunu belirten Onat Onater, İzmir Torbalı Taşkesik Mevkiinde Ege Orman Vakfı işbirliği ile yapılan projenin haklı gururunu taşımaktadır. “Bizden önce yapılan bu tip projelerin bize örnek olduğu gibi, YemVit projesinin de başka doğa dostlarına örnek olmasını gönülden dilerim. Projemizin hayata geçirilmesinde bize her türlü destek ve yardımı esirgemeyen Ege Orman Vakfı yetkililerine de teşekkürlerimizi bir borç biliriz” diyen Onat Onater, Yem-Vit, benimsemiş olduğu vizyonu gereği Yem-Vit olarak yeni yenilikleri takip ediyor projelerde aktif rol almak ve çalışmalarını istediklerini de belirtti. yürütüyor. Kazandığımızı doğaya yatırıyoruz “Gelecek nesiller orman ile büyüsün” sloganı ile yola çıkan Yem-Vit, Türkiye’nin doğal güzelliklerinde, sağlıklı, mutlu yeni nesiller yetişmesi ve yeşil bir dünya ve temiz bir hayat için Yem-Vit projesini hayata geçirmiş olmaktan sonsuz memnuniyet ve gurur duymaktadır. RDM, ekibine katılan teknik çalışanları ile birlikte her geçen gün ürün portföyünü çeşitlendiriyor. KONU KANATLI Yenilikçi ve kalıcı çözümlerle sektöre ilk adım atıldı Kurumsal şirket kimlikleri ve nitelikli yönetim kadrosu ile sektöre önemli çözümler sunacak olan RDM, geçtiğimiz günlerde Eurofeed ile ortaklaşa bir tanışma toplantısı düzenledi. İNFOVET 28-29 Türkiye’deki üreticilerin hammadde tedariğinde kurumsal altyapısı olan şirketlerle çalışmaya olan ihtiyacı doğrultusunda, 2011 yılında hayvansal protein ithalatı ile sektöre ilk adımını atan RDM, önümüzdeki günlerde yem katkı maddeleri grubunda İtalyan üretici Eurofeed’in Türkiye bayiliğini yapmaya başlayacak. Bu vesileyle yüksek çalışma performansına sahip ve işletmelerin performans ve karlılığını artıracak ürünlerini tanıtmak ve sektörle tanışmak için bir toplantı düzenledi. 21-22 Ocak tarihlerinde İzmir Mövenpick Otel’de 150 kişilik bir grubun katılımı ile gerçekleştirilen toplantının ilk günü büyükbaş sektörüne hitap ederken, ikinci gün kanatlı sektörü üreticileri ve teknik birimlerine yönelikti. İLK GÜN RUMİNANTLARA AYRILDI Toplantının açılış konuşmasını yapan RDM Genel Müdürü Tolga Emrah Gezgin, RDM’nin çözüm odaklı projeleri ve güçlü ürünleri ile sektörde farklılık yaratacağının altını çizdi. Eurofeed ile yapmış oldukları işbirliğinin Türk hayvancılık sektörüne katkılarının öneminden bahseden Tolga Emrah Gezgin, “yetiştiricinin çözüm ortağı olmak ve sektöre değer katmak için çalışacaklarının” altını çizdi. Açılış Eurofeed Danışmanı Dr. Bruno Tempesta, interaktif sunumları ile katılımcıların ilgisini üzerinde tutmayı başardı. Dr. Bruno Tempesta hakkında konuşmasının ardından, Eurofeed Danışmanı Dr. Bruno Tempesta, tanışma toplantısının ilk gün sunumunda sütçü inekler ve beslenmeleri hakkında ayrıntılı bilgiler verdi. Kaliteli yemlerle beslemenin önemi Dr. Bruno Tempesta ilk sunumuda sütçü inekleri ve beslemenin önemi hakkında bilgiler paylaştı. Sunumunda, iyi kaliteli bir merada otlayan bir ineğin kapasitesini 60 ısırık/dk x 8saat = 14,4 DMI olarak belirtti; yani iyi bir meranın ineklerde süt üretimine katkısının 15-20 litre olduğunu; bu nedenle de yem katkı maddelerine ve bunu üreten uzmanlara ihtiyaç olduğunu ifade etti. Sunum sırasında beslenmeye bağlı önemli metabolik hastalıkların önemi de vurgulayan Dr. Tempestsa; hipokalsemisi olan bir hayvanın, sağlıklı bir hayvana göre mastitise yakalanma riskinin 8 kat, abomasum dislokasyon riskinin ise 9 kat daha fazla olduğunu söyledi. Bu anlamda Eurofeed’in, hayvanların güvenli ve kaliteli yemlerle beslenmesinin, işletmelerin ekonomisine büyük katkı sağladığının farkında olunması gerektiğini; özellikle yüksek süt verimli ineklerde beslenmeye bağlı olan metabolik hastalıkları önlemenin, kaliteli yem katkı maddeleri kullanmadan imkansız olacağını sözlerine ekledi. Dr. Tempesta sunumunun ikİnci kısmında ise, sütçü ineklerde dönemsel beslemeden ve dönemsel beslemenin öneminden bahsettİ Sütçü inekler için Eurofeed ürünleri Dr. Bruno Tempesta, ruminantlarla ilgili yaptığı ikinci sunumda ise sütçü ineklerde İtalya doğumlu Dr. Tempesta, 1977’de Padua Üniversitesi Hayvan Yetiştiriciliği dalından diplomasını aldıktan sonra çeşitli tesislerde kanatlı hayvan beslenme alanında teknik müdür olarak görev aldı. Topladığı tecrübeleri ardından 1999 yılında B&MT Privet Consulting olarak İtalya’daki lider besi üreten firmalara özel danışmanlık yapmaya başladı. Pet ve kanatlı sektöründe hizmet veren, yem katkı maddesi üreten firmaları ile işbirliği yaparak antibiyotik gereksinimi azaltan ve üretim kalitesini yükselten beslenme tekniklerinin geliştirilmesi ile ilgili çalışmaları sürdürmektedir. Oğlu ile beraber yürüttüğü beslenme danışmanlık şirketi, 8 firmanın farklı şartları ve talepleri altında 2.5 milyondan fazla broyler tavuğun günlük beslenmesi ile ilgili çözümler sunmaktadır. kullanılan Eurofeed ürünlerine değindi. Dr. Tempesta, “Eurofeed felsefesine göre, her hayvan kendi fizyolojik dönemine, performansına ve günlük ihtiyaçlarına göre değerlendirilmelidir. Buna göre beslenme, her bireyin özel ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanmalıdır. Ruminantlar için bu proses çiftliklerde kaliteli ham maddesi ile ayarlanmalıdır. Bu ham maddelerin ve yem katkı maddelerin havanların özel ihtiyaçlarını karşılanmalarının yanı sıra bölgeye özel içerikleri kullanmaya da özen gösterilmeli. Eurofeed S.p.a.’nın bütün ürünleri bu önemli noktalar göz önüne alarak üretilmektedir. Ürünler aynı zamanda süt üretim tesislerinde en sık görülen hastalıkların profilaksisini, rumen sağlığını ve mikroflora dengesini, fertilite problemlerin ve negatif enerji dengesinin azaltmasını da sağlamaktadır” diyerek içerisinde gliserol ihtiva eden Amino Glyco® ürünün çeşitli pozitif fonksiyonlardan bahsetti: “Bazal metabolizmanın, kan dolaşımının, beyin ve sinir aktivitelerin ve süt üretiminin en iyi seviyede tutulması ile termoregülasyon, lokomosyon ve büyümeye de katkısı olduğu bilinmektedir”. By-pass metiyonin ve by-pass kolin içeren Amino Glyco®, toz formunda olan, yüksek enerji ve antiketojenik maddeler içeren bir konsantre yem maddesidir. Sütçü ineklerde kullanılan diğer Eurofeed ürünlerine de değinen Dr. Bruno Tempesta, korunmuş aminoasitler ve oligoelementlerin şelat formunu içeren Oligo Complex®’in laktasyonun ilk 60 gününde ineklerin %4-%12’de bulunan İNFOVET 30-31 ketozisin ve metabolik sendromun tedavisi ve profilaksisini sağladığını belirtti. Bu ürünlerin yanı sıra Eurofeed tarafından piyasaya sunulan Chelpro Rumy® organik iz element premiksleriyle ise gerekli iz element, enerji, metiyon ve klorin dengesinin sağlanabileceğine değindi. Aynı zamanda tüm hayvan türlerinde kullanılabilen, maya özü içeren, bu sayede besin metabolitleri açısından zengin, aminoasit, nükleotit, vitamin ve enzim içeriği yüksek alternatif protein kaynağı HPRO %65 hakkında da detay bilgiler sundu. İKİNCİ GÜNÜN ANA KONUSU KANATLI HAYVANLARDI Toplantının ikinci gün konuşmasını yapan RDM Firma Direktörü Sevim Erler, kanatlı sektörünün global anlamda en büyük girdi maliyetlerinin yem olduğunu ve artan maliyetlerin üreticileri zorladığını, bu sebeple hammadde ve yem katkı maddelerinin kalitesinin öneminin bir kez daha artığını belirtti. Ardından teknik kanatlı sunumları ile kürsüdeki yerini alan Dr. Bruno Tempesta; Eurofeed’in yenilikçi ve esnek çözümler sunan kanatlı ürünleri hakkında bilgi verdi. İnnovatif bir antidiyaretik; Diarstop® İlk olarak, pektinlerin (E440) ve kavrulmuş tahılların tamamen doğal ve sinerjik kombinasyonu olan Diarostop® hakkında bilgi veren Dr. Tempesta, ishal ile birlikte seyreden ya da seyretmeyen barsak yangılarının en uygun koruyucu ve tedavi edici ürünü olduğunu söyledi. Özellikle hayvanlarda Eurofeed’den MassImo TorrIsI ve RDM Genel Müdürü Tolga Emrah Zengin, tecrübe ve birikimlerini katılımcılara aktardı. Eurofeed TechnologIes S.p.a hakkında Merkezi Brandico, İtalya’da bulunan şirket; 1994’ten beri pet ve çiftlik hayvanları için ürettiği ve uluslararası çapta pazarladığı yüksek kaliteli yem katkı maddeleri ve premiksleri ile günümüzde bir dünya markası haline gelmeyi başardı. Dünyanın birçok ülkesinde iyi tanınan ve yaygın kullanılan Eurofeed Technologies S.p.a, sadece 2015 yılında 5 milyon kg kuru ve 3 milyon kg sıvı yem katkı maddesinin üretimini gerçekleştirdi. RDM Firma Direktörü Sevim Erler ve Dr. Bruno Tempesta sunumları dinlerken Sağlıklı bir gastrointesinal sistem için; SHORTACID nakliyattan sonra oluşan ve metabolik dengelerini bozulması sonucu meydana gelen aspesifik intestinal yangıların medikal tedavisi yanında kullanılabilen bir yem içeriği olduğunu söyleyen Dr. Tempesta, sözlerine şöyle devam etti: ”Enterik hastalıklar, kanatlı yetiştirici tesislerinin en sık görülen ve ciddi ekonomik kayıplara neden olan vakalarıdır. Böyle durumların önlenmesi için Diarstop® gibi yem formulasyonların kullanımı elzemdir. Ürünün içerdiği pektinlerin rolü, ajanların jelleştirilmesi ya da katılaştırılmasıdır. Kavrulmuş tahıl kombinasyonu ise arpa unu, yulaf ezmesi, pirinç unu, ayçiçeği küspesi ve mısır unundan oluşmaktadır. Hayvanların vücudu, diyette yer alan bu polisakkaritlerden çeşitli yönlerde yararlanmaktadır. Bunlar arasında nutrisyonel faydalar, sistemik beslenme fizyolojisinin modifikasyonu, gastrointestinal sistemin regülasyonu ve gastrointestinal sistemin ozmoregülasyonunun modifikasyonu bulunmaktadır. Kavrulmuş tahıllar aynı zamanda intestinal geçiş süresini yavaşlattıkları için sitokinlerin absorbsiyonunda ve yangının azaltmasında da önemli bir role sahiptir”. İNFOVET 32-33 Etkinliği kanıtlanmış bir ürün; Euroshield® Dr. Bruno Tempesta, ikinci sunumunda, doğal aromatik esansların kombinasyonlarından oluşan, eimerianın her türüne karşı tam koruma sağlayan bir ürün olan Euroshield® hakkında bilgi verdi. İntestinal sistemin immunitesini güçlendirerek coccidiaların bağırsak penetrasyonunu önleyen Euroshield®’in; esansiyel yağların koliformlara, klostridialara, salmonellaya, coccidiaya ve listeriaya karşı pozitif etkilerinin bilimsel olarak kanıtlandığını söyledi. “Bildiğimiz üzere bağırsak hareketleri hayvanların intestinal flora dengesini, sindirilmiş yemlerin ozmotik özelliğini ve sindirebilirlik oranı gibi önemli fizyolojik faaliyetlerini etkilemektedir. Kanatlı hayvanların diğer hayvanlara göre nispeten daha kısa intestinal sistemine sahip olmaları nedeniyle sindirim sisteminin sağlığı için esansiyel yağ asitlerin önemi büyüktür. Euroshied® coccidiosise karşı ookist hücre duvarlarının permabilitesini artırıp, barsak içerisindeki musin üretimi azaltarak etkinlik göstermektedir. RDM’nin sektörle Aynı zamanda, intestinal tanışmak ve ürünlerini tanıtmak üzere lezyonların Iyileşme süresine gerçekleştirdiği katkı sağlayarak yangının lansmana katılım şiddetini azaltmaktadır”. oldukça yoğundu. Dr. Bruno Tempesta son sunumunda, Eurofeed ürünü Shortacid ile sağlıklı bir gastrointestinal sistemin nasıl elde edilebileceğine değindi. Bütirik asidin mono ve digliserid esterlerini içeren Shortacid’in, hayvanların mide pH’ı gibi düşük pH’larda stabil kalabilen ve yüksek sıcaklıklarda bozulmayan (bu nedenle peletleme işleminde dayanıklı olan) bir yapıya sahip olduğunu söylen Dr. Tempesta, bütrik asidin gliserid formda kullanılma nedenlerine ve Shortacid®’in özetle görevine değindi: “Bu form, bağırsak mukozasının gelişmesini uyarır, intestinal düzeyde patojenik olan mikroorganizmaları inhibe eder ve çoğalmalarını engeller. Shortacid®, yemdeki toplam mikrobiyal yükü ve hayvanların gastroinstestinal sistemlerine giren patojen sayısını azaltır; pH’ı düzenler, barsak peristaltiğini iyileştirir; genetik düzeyde, patojenlerin dokulara yayılma kapasitesini azaltır; barsaklarda patojenlerin çoğalmasını engeller; yangıyı ve sitokin salımını düşürerek barsağın gelişmesini ve tamir edilmesini destekler”. SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ AŞI Sektörle omuz omuza Hatay&Adana Kaliteli ırklardan yüksek randımanlı ve sağlıklı damızlıklar yetiştirmek için çabalayan Hatay ve Adana’daki ziyaretlerimizde bölgeye has hastalıklardan ve sektörel anlamda karşılaştıkları zorluklardan konuştuk. Sabancı Merkez Camii - ADANA Türkiye’de sağlıklı güvenilir üretimin en önemli destekçisi olan ve her zaman görev bilinciyle faaliyetlerini sürdüren Güneşli A.Ş. sponsorluğunda, geçtiğimiz ay Haziran ayında başlangıcını yaptığımız “Sektör Ziyaretleri” ile her ay farklı bir ili ve farklı bir bölgeyi ziyaret ettik; Türkiye yumurta sektörünün nabzını tuttuk. Projenin ilk ayağı olan Ankara’yı ziyaretimizle birlikte, sektör birlikteliği için önemli bir proje gerçekleştiriyor olduğumuzun farkına vardık ve aldığımız teşvik edici geri bildirimlerin ışığında,“Türkiye Kanatlı Damızlık Sektörü” ana başlığı ile ziyaretlerimize devam etme kararı aldık. Projenin İlk durağı; Hatay ve Adana. İNFOVET 34-35 SEYHAN NEHRİ - ADANA Damızlık işletmelerinin varlığını sürdürmeleri için destek vermek önemli Bilgi birikimi, üretim teknolojileri, hedef pazarlara yakınlığı, işletme kapasiteleri ve ihracat potansiyeli göz önüne alındığında Türkiye kanatlı sektörünün avantajları oldukça büyük. Sektör, hammadde üreten çiftçi, esnaf, yem, ilaç, nakliye ve pazarlama gibi dallarda yaklaşık 600 bin kişiye sağladığı yoğun istihdam ile aynı zamanda Türkiye ekonomisinin lokomotifleri arasında gösteriliyor. 2014 yılı verilerine göre, toplam 11.328 adet kanatlı işletmesinin 341’i kanatlı damızlık işletmesi. Sektör, ana damızlık ARKEOLOJİ MÜZESİ - Hatay ihtiyacının tamamını ve damızlık civciv ihtiyacının ise bir kısmını ithalat ile karşılıyor. Bakanlık, damızlık ithalatını ve sektörü yönlendirme faaliyetlerini sürdürüyor olsa da tam anlamı ile sonuç alınamıyor. Bu nedenle, mevcut damızlık işletmelerinin varlığını sürdürmeleri büyük önem teşkil ediyor. Hatay ve Adana’da gerçekleştirdiğimiz röportajlarda, hammadde maliyetlerinin düşürülmesi, dışa bağımlılığın azalması, düşük faizli krediler ve diğer kalkınma programları kapsamında yapılacak desteklerin artırılması gerektiği ortak söylemler arasında. www.gunesliasi.com.tr Hastalıklarla mücadelede ortak çözüm yolu aranmalı Biyogüvenlik bir kültür işidir ve ince ayrıntısı bol bir iştir. Sorumlu müdürden teknik elemanlara kadar, A’dan Z’ye işletmenin tüm personellerini ilgilendiren bir konudur. Veteriner Hekim İbrahim Usça, “firmalardan alacağım teknik desteği önemsiyorum” İbrahim Bey, öncelikle sizi tanıyalım 1988 yılında veteriner fakültesi mezuniyetimden sonra askerlik görevimi tamamladım ve Adana’da Garip Tavukçuluk’da meslek hayatıma başladım. Buradan emekli oldum ve halen çalışmaya devam ediyorum. Garip Tavukçuluk bünyesinde 185 bin adet broyler damızlık hayvandan sorumluyum. Danışmanlık hizmeti verdiğim kümeslerle birlikte bu rakam 420 bin rakamını buluyor. Sürülerinizin performansları bakımından kendinizi nerede görüyorsunuz? 2013 yılının sonlarına kadar Ross 308 ırkı damızlıklardan tavuk başına 155 adet broyler civcivi çok rahat alabiliyorduk.2014 yılında damızlık performanslarımız kötüleşti ve 2015 yılından itibaren tekrar iyileşme trendine girdik. Bu sene performansımızın daha iyi olacağını söyleyebilirim. Bölgeye has en sık karşılaştığınız vakalar nelerdir ve nasıl mücadele ediyorsunuz? Bölgemize has spesifik tavuk hastalığı oldu- Damızlık yetiştirme sürecinde üç ana başlık 1. Sevkiyat: Sürülerin sevk ve idaresini üst düzeyde yapmaya çalışmak. Bundaki amacımız damızlıkların ihtiyaçlarını karşılamak ve bunların yaşam alanlarında mutlu olmasını sağlamak. Yetiştirdiğimiz ırkların tüm ihtiyaçlarını karşıladığımızda gayet güzel verim veriyorlar. 2. Aşılama:Ülkenizde ve bölgemizde olan tavuk hastalıklarının çeşitlerine göre, koruma sağlamak amacı ile aşı programı hazırlıyoruz. Zamanla bölgemizdeki hastalıkların prevalansına göre aşı uygulamalarımızda değişiklikler yapıyoruz. Yaptığımız aşılamaların koruyuculuk düzeylerini takip etmek amacı ile periodik olarak serolojik kontroler yapıyoruz. ğunu düşünmüyorum. Ülkemizde hangi tavuk hastalıkları var ise belli zaman aralığında bizim bölgemizde de görünmektedir. Artık dünya çok küçüldü; global ticaretin gelişmesi beraberinde hastalıkların da tüm dünyada hızla yayılmasına neden olmaktadır. Son aylarda bölgemizde önemli viral hastalıklardan İnfeksiyöz bronşit ve Newcaste hastalığının ekonomik kayıbında artış görünmektedir. Son iki yılda teşviklerinde etkisi ile Çukurova bölgesinde etlik tavuk yetiştirme kümeslerinde önemli kapasite artışı oldu. Buna bağlı olarak biyogüvenlik tedbirlerinin yetersizliği ve bölge entegrasyonlarında çalışan teknik elemanların aralarındaki iletişimsizlik, gereksiz bilgi saklama, hastalığın kontrolünü zorlaştırmıştır. Hastalıklarla mücadelede bölge entegrasyon teknik elemanları birlikte hareket edip ortak çözüm yolu aramalıdırlar. Unutmayalım hepimiz aynı geminin yolcularıyız. Yaptığımız aşılamalar alınan biyogüvenlik tedbirleri ile desteklenmelidir. Amaç yetiştirdiğimiz tavukları hiç hasta etmemektir. 3. Biyogüvenlik: Yetiştirdiğimiz damızlık sürülerden maksimum verimi almamız tavukların sağlığına bağlıdır. Hastalık problemi yaşamış sürüden standart verimi almak hayaldir. Bana göre tavukçulukta en zoru biyogüvenlik tedbirleri ve uygulamasıdır. Çünkü bunu sağlamak sadece damızlık müdürünün yapabileceği iş değildir. Biyogüvenliğin sağlanması kanatlı sektöründe çalışan en üstteki genel müdürden en alttaki tavuk bakıcısını kapsayacak şekilde tüm şirket çalışanlarını içine alan topyekün biyogüvenlik eğitim seferberliği ile mümkün olacaktır. Sektör çalışanlarında biyogüvenlik kültürünü oluşturmak kaçınılmazdır. SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ AŞI Biyogüvenlik bir işletmenin dış kapısı gibidir Biyogüvenliği bir dış kapı gibi düşünmek lazım. Kapı açık kaldığında işletme maliyetleriniz ve giderleriniz artar, verim performansınız düşer. Biyogüvenlik konusu hata kaldırmaz. Akyem Sinokrot Üretim Tesisleri Sorumlu Müdürü Zooteknist Mahir Bulut “daha modern bir işletme haline gelmek kapasite artışından önemli” Hatay’da yaklaşık 1600 dönüm üzerine kurulu ve 80 kümes kapasiteli bir işletme olan Akyem’in Sinokrot Üretim Tesisleri Sorumlu Müdürü Zooteknist Mahir Bulut ile röportajımız esnasında, işletmenin önem sırasının başında biyogüvenlik çalışmalarının geldiğini öğrendik. Öncelikle işletmenizden bahseder misiniz? Genelinde 8 ünite bulunan işletmemiz, 80 kümes kapasiteli ve her bir birimde 10 kümes bulunmakta. Toplam kanatlı kapasitesi 400 bin adet; fakat biz bu kapasiteyle çalışmıyoruz. Genelde piyasanın, ülkenin şartlarına ve pazarlama durumuna göre kapasitemizin %30-50’si kadar hayvanla çalışıyoruz. Civcivlerin kümese ilk girişinden yumurtlamasına kadar olan süreçte nelere önem veriyorsunuz? Bizim için biyogüvenlik ilk sırada gelmektedir. Civcivler, kümese girdikleri andan itibaren ilk 10 gün bakımına tabi tutulur. Buradaki kritik noktalara çok dikkat ediyoruz. 6. hafta sürülerin arasındaki farklılıkları kaldırmak için, yanı sürü üniformitesi için boyalama işlemi gerçekleştiriyoruz. Kümeslerde metrekareye 7 ya da 8 piliç koyuyoruz. Aşı programını uygulamada titiz davranıyoruz. Aşılama işlemleri itina ile yapılıp, kullanacağımız aşıyı dikkatle seçiyoruz. Tedarikçilerden ne gibi teknik destekler alıyorsunuz? Beklentileriniz nelerdir? Türkiye’de bizim alanımızda çalışan büyün firmalar damızlık yetiştiricilerine yönelik seminerler yapmakta; bu etkinlikler gerçekten büyük bir özenle organize ediliyor fakat bizim için yeterli değil. Damızlıkçı olarak, gerek besi konusunda gerek aşı konusunda benim sorunumu çözecek, sorduğumu cevaplayacak kişiler bu seminerleri düzenleme- İNFOVET 36-37 www.gunesliasi.com.tr li. Pazarlama politikası mantığıyla gelen bir bölge temsilcisi beni müşteri olarak tatmin etmiyor. Biraz bölgeyi konuşacak olursak; risk teşkil eden hastalıklar var mı? Hatay bölgesi diğer bölgelere göre hastalık bakımından temiz bir bölgedir. Küçük çaplı problemlemler dışında ciddi bir hastalık yaşamadık. Bu bölgede bizim gibi 200 bin tavuğu olan işletme zor bulunuyor. Biz kendi önlemlerimizi alıyoruz; kan tahlillerimizi düzenli bir şekilde yapıyoruz ve kendi aşı programımızı uyguluyoruz. Türkiye’de ne gibi hastalıklar var, bizim bölgemizi, bizi etkiliyor mu diye bakıyoruz. Sonra diğer işletmeleri inceliyor ve yol haritamızı çıkarıyoruz. Akyem Tavukçuluk 400 bin kapasite ile üretimine hızlı bir şekilde devam ediyor. Aşı programları biyogüvenlik çalışmalarınızın neresinde? Tedbir almak her zaman önemli. Çünkü diğer biyogüvenlik çalışmaları olmazsa, aşı da tek başına yeterli olmaz. Aynı şekilde de aşı olmazsa biyogüvenliğin de bir anlamı kalmaz. Bu uygulamalar birbirlerini tamamlar. Biyogüvenlik bir işletmenin dış kapısı gibidir; kapı açık kaldığında işletme maliyetleriniz ve giderleriniz artar, verim performansınız düşer. Biyogüvenlik konusu hata kaldırmaz. Peki, sizce Türkiye’de biyogüvenlik uygulamaları ne düzeyde? İşletmelerde biyogüvenliğe çok fazla önem veriliyor. Çıkan hastalıklar biyogüvenlik uygulamalarını daha üst seviyelere çıkarıyor. Türkiye’de medyada; sürekli hastalık ortaya çıkıyor, tehlike gittikçe artıyor gibi bir tablo var. Yetiştirici bunları duyduğu zaman, acaba yanlış bir şey mi yapıyorum diye kendi kendine soruyor. Türkiye’deki işletmelerde büyük bir hayvan popülasyonu var; ancak aşılama programlarında bazı hatalara düşülüyor. Yetiştiriciler arasında bir iletişimsizlik söz konusu. Kapasite arttırma gibi bir planınız var mı? Kapasite artırmayı düşünmüyoruz. Daha önce de bahsettiğimiz gibi kapasitemizin tamamını zaten kullanmıyoruz. Biz de %100 kapasiteyle çalışmak isterdik ama tavukçuluğun bir yılı öteki yılını, hatta bir ayı öteki ayını tutmuyor; ne zaman ne olacağını kimse ön göremiyor. Tam kapasiteyle çalışmaya kalktığımız an, bir sonraki ay bu yumurtaları satıp satamayacağımızı bilemiyoruz. Bizim için şimdilik kümeslerin yenilenmesi, daha modern bir işletme haline gelmek ön planda. sektörde plansız bir büyüme mi var? Katılıyorum, sektörde bir plansızlık var. 10 bin kapasite ile işe başlayıp, bir anda bu rakamı 100 bine çıkaramazsınız. Böylesi bir durum, belki bir kaç ay sıkıntı yaratmaz; ancak ödemelerin gecikmesi ile sıkıntılar kendini göstermeye başlar. Kendi sisteminize uygun pazar oluşturup, yavaş ve kontrollü büyümek gerekir. İşletmelerin kadroları, işini iyi yapan kalifiye elemanlardan oluşturulmalı. Ara personel sorunu yok ancak sektör kendi personeline sahip çıkmalı. Personelini yıldırmaya yönelik değil, mevcut şartlara uygun bir şekilde kazanmaya yönelik çalışılmalı. Ancak bu şekilde başarıya ulaşılır. SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ AŞI İyi partnerlerle güzel işler çıkaracağımıza inanıyoruz Hatay’ın ikliminde, mesleki disiplin beraberinde hastalıkla karşılaşmanız mümkün değil. İyi bir gözlemci, idareci, bakımcı, hekim ve ziraatçiyseniz başarıya ulaşmak kolay. Balaban Tavukçuluk’un kapasitesi nedir ve ne zaman kuruldu? Tedarikçilerden ne gibi teknik destekler alıyorsunuz? Beklentileriniz nelerdir? Balabanlar Tavukçuluk’un takriben kuruluşunun üzerinden 25 yıl geçti. Temeline inecek olursak, ticari olarak önceleri broyler eti pazarlama üzerine kurulmuş bir firmaydı. Daha sonra Yönetim Kurulu Başkanımız Esat Demir alım satımla işin büyümeyeceğini görmüş ve eş zamanlı tanışmamız üzerine Balaban Tavukçuluk’u bugünlere taşıdık. Şu anda 18 bin damızlığımız mevcut. Yeterli desteği alamıyoruz; çünkü, Hatay’ı bir çıkmaz sokak gibi düşünebilirsiniz. Ülkenin en büyük ihracatçı şehri olmasına rağmen en az destek ve yatırım alan şehir. Örneğin, herkes civcivi 1 liraya alıyorsa, biz 1 lira 10 kuruşa alıyoruz. Maalesef biz bu kadar ağır yüklerin altındayız ama bir o kadar da başarılıyız. Civcivlerin işletmeye ilk girişinden yumurtlamasına kadar olan sürecin dikkat eden bir süreç olduğunu biliyoruz. Siz bu dönemde nelere önem veriyorsunuz? Bizim için en önemli nokta civcivlerin doğdukları andan itibaren aşılanmasının programlı bir şekilde yapılması. Biyogüvenlik açısından giriş-çıkışlar minimum düzeyde tutmaya çok önem veriyoruz. Bunların dışında dönemsel beslenme ve rasyon içeriklerinin düzenlenmesine dikkat ediyoruz. Tüm bunların bir araya gelmesi ile sağlıklı bir hayvan elde edebileceğimizin bilincindeyiz. Elde ettiğiniz civciv sayıları ve performansları bakımından kendinizi nerede görüyorsunuz? Kendi istatistiklerimiz ile ana damızlık firmasının verdiği değerler birbirine çok yakın. Hatta işletmemizde daha iyi değerlerle karşılaştığımızı söyleyebilirim. Normalde bir etlik tavuk için yem tüketim maliyeti 165 gr iken, biz 151 gramı geçmeden, 180 yumurtadan 153 civciv aldık. İNFOVET 38-39 Bölgede ne gibi hastalıklarla karşılaşıyorsunuz ve mücadeleyi nasıl yürütüyorsunuz? Hatay, bir canlının ihtiyaç duyacağı her türlü şeyi barındıran bir iklime sahip. Fabrikaların olmayışı ve havasının temiz oluşundan dolayı Balabanlar hiçbir hastalık olayıyla karşılaşmadık. Zaten böylesi bir iklimde, mesleki disiplin beraberinde hastalıkla karşılaşmanız mümkün değil. İyi bir gözlemci, idareci, bakımcı, hekim ve ziraatçiyseniz bu başarıyı elde etmek kolay. Aşılama sizce korumada % 100 başarı sağlar mı? Kesinlikle % 100 korur. Aşılama biyogüvenlik meselesinin özü. Bunu yapmıyorsanız, işletme kurup tavuk yetiştirme zahmetine girmenize dahi gerek yok. Aşılama vücudun kalbi, sinir sistemi, her şeyi… Biyogüvenliğin ana tanımı. Kısa ve uzun vadede planlarınız nelerdir? Şu anda tavukçuluk sektörü çok iyi gitmiyor; ancak bizim yine de ileriye dönük entegrasyon yolunda çalışmalarımız var. Şu anda damızlıkhanemiz ve kuluçkahanemiz var ama kesimhanemiz yok. Yem fabrikamız var, ancak aktif değil. 1. Esat Balabanlar Tavukçuluk Genel Müdürü Esat Demir, işletme sahibi olarak dayanışma halinde üretimin her aşamasında yer alıyor. 2. Ziraat Yüksek Mühendisi Yusuf Karaalioğlu, Hatay’ın en büyük ihracatçı şehri olduğunu belirtiyor. 3. Veteriner Hekim İbrahim Kilisli, aşılamanın biyogüvenliğin özü olduğunu vurguluyor. Biyogüvenlik, kendini tanımlayan bir kavram Biz canlı bir varlıkla uğraşıyoruz; işimiz de bu canlının sağlıklı kalmasını sağlamak. Bu konuda başarıyı yakalamak istiyorsanız, bilimsel disiplininiz ne emrediyorsa onu yapmak durumundasınız. İlk günden kesim gününe kadar veteriner hekimin görevi, aşılama programını düzenlemek-takip etmek, dönemsel beslemeyi ayarlamak ve koruyucu hekimlik faaliyetlerini en ön plana çıkarmak. REFARM BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ Dehidrasyon ve enfeksiyon belirtileri bir aradaysa, enfeksiyonun birincil problem olduğu varsayılır. Günlük civcivlerde dehidrasyonun önlenmesi Civcivlerde görülen en yaygın problemlerden birisi dehidrasyondur. Dehidrasyon değişik aşamalarda oluşabilir; kuluçkahanede, civciv nakliyesinde ve kümeste. İNFOVET 40-41 Tavukların yaşamları süresince performanslarının optimum seviyede olması için iyi kalitedeki civciv ön şarttır. Çoğu zaman civciv kalitesinin kötü olması, yüksek ilk hafta ölüm oranlarının ortaya çıkmasına kadar göze çarpmaz. Düşük kalitedeki civcivlerde en sık görülen problem bakteriyel enfeksiyonlardır. Enfeksiyon ilk hafta kümeste nadiren şekillenir. Kaynak, genellikle çiftlik veya kuluçkahanedir. Vertikal bulaşan bir etken yoksa yumurtlamadan sonra yumurta yüzeyleri bakterilerle karşı karşıya gelirler. Yumurta toplama, yumurta nakliyesi, çıkım makinesine transfer, varsa in-ovo enjeksiyon ve civciv nakliyesi gibi işlemler ve folluk altlığı, çiftlikte depolama, kuluçkahane koşulları, civciv kutuları ve civciv bekletme odası gibi unsurlar bulaşma kaynağı olabilirler. % 1’e kadar olan ilk hafta ölümleri normal kabul edilebilir. Aşırı ilk hafta ölümleri görüldüğünde ölen civcivlerin hepsi toplanıp incelenmelidir. Ölümler 3 ana kategoriye ayrılabilir: dehidre civcivler, enfekte civcivler ve kokuşmuş (bir sınıfa sokma güçlüğü gösteren) civcivler. Eğer civcivler dehidrasyon ve enfeksiyon belirtilerinin her ikisini de gösteriyorsa enfeksiyonun birincil problem olduğu varsayılır. Yanlış teşhise yol açabileceği için bir kaç civcive yapılan otopsiye güvenilmemeli ve otopsi işlemi kesin bir kanıya varılana kadar sürdürülmelidir. Örneğin 100 civarında ölü varsa ve otopsi yapılan ilk 20 civcivde aynı problem görülüyorsa kalan 80 civcivi incelemek için fazla bir neden kalmaz. İlk haftada ölüm oranları normal seyretmişse sayı az olduğundan bütün ölenler incelenmelidir. Ölümler için teşhis konulmuşsa düzeltmek için gerekli önlemler alınmalıdır. Civcivlerde görülen en yaygın problemlerden birisi de dehidrasyondur. Dehidrasyon değişik aşamalarda oluşabilir; > Kuluçkahanede > Civciv nakliyesinde > Kümeste KULUÇKAHANEDE İnkübatörde sıcaklık dağılımı ferdi olarak yumurtaların gereksinimini karşılamazsa embriyolar değişik oranlarda gelişir ve civciv çıkımları geniş bir zaman aralığına yayılarak gerçekleşir. İlk çıkan civcivler dehidre olur, yaşama güçleri etkilenir, yaşamlarının sonraki dönemlerinde performanslarında düşüklük meydana gelir. İnkübasyon sıcaklığının embryonik gelişme ve büyümeyi belirleyen en önemli dışsal faktör olduğu kanıtlanmıştır. İnkübasyon sıcaklığındaki her 0.5ºC ’lik düşüklük inkübasyon süresini 4 saat arttırır. 16. günden sonra gelişim makinesi sıcaklığı 39ºC ’ yi (102.2ºF) aşarsa inkübasyon süresi yine artar. Yukarıdakiler dikkate alındığında civcivlerin çıkım makinesinden optimal alınma zamanını standartize etmek güçtür. Eğer civcivler erken alınırlarsa tamamen kurumadıkları için çok fazla civciv ikinci sınıf olarak sınıflandırılacaktır. Çıkım makinelerinde uzun süre kalırlarsa dehidrasyon ve ilk hafta mortalite riski artacaktır. İlk çıkan civcivler ile son çıkanlar arasındaki süreyi kısaltıp üniform bir çıkım elde etmek için gelişim makinesi sıcaklıkları sıkı ve doğru olarak kontrol edilmeli ve makine içi sıcaklık dağılımının homojen olması sağlanmalıdır. Böylece her embriyo aynı sıcaklıkta inkübe edilir. Homojen sıcaklık, en iyi single-stage inkübatörlerde sağlanır. Çıkımların kısa bir zaman aralığında tamamlanması kritiktir. Yumurtalar gelişim makinelerinden çıkım makinelerine transfer edilirken gecikme olmamalıdır. Transferdeki gecikme, embriyo gelişimini de geciktirebilir. Çıkan civcivler kuluçkahanede uzun süre tutulmadan işlemleri bitirilerek sevkedilmelidir. Civciv odalarının sıcaklığı 24ºC ve nemi de % 65 civarında olmalıdır. Hava ihtiyacı 1000 civciv için 85 m3/saat olarak hesaplanmalıdır. CİVCİV NAKLİYESİNDE Kuluçkadan yeni çıkmış civcivlerde yumurta sarısının ağırlığı vücüt ağırlığının yaklaşık % 18’i dir. 2 g lipid ve 2.5 ml civarında su içerir. Thermoregülasyonu etkileyen ekstrem koşullar yoksa yumurta sarısındaki enerji ve su civcive 3 gün yeterlidir. Ancak yeni çalışmalarda günümüzün metabolik hızları yüksek civcivlerinin yumurta sarısındaki kaynakları 24 saatte tüketebildikleri görülmüştür. Bu durum nakliye ve kümeslemede gecikme ile birleşirse sürü sağlığında ve performansında bozulma meydana gelebilir. Nakliyede ve nakliye sonrasında görülen mortalite ve morbiditenin başlıca nedenleri dehidrasyon ve beslenmedeki aksaklıklardır. Dehidrasyon çoğu kere yüksek sıcaklıktan dolayı şekillenir. Dehidrasyonun düşük nem nedeniyle oluştuğu gibi yanlış bir kanı bulunmaktadır. Düşük nem trachea epitellerini etkiler ve ağır aşı reaksiyonlarına neden olur. Civcivler kuluçkahanede bekletilirken veya nakliye sırasında yüksek sıcaklık nedeniyle oluşan dehidrasyonu önlemek için nemin arttırılması önerilir. Ancak nem artırımı, etkilerine bakıldığında en iyi çözüm olmayabilir. Nemin arttırılması evaporasyonla sıcaklığı dengeleme mekanizmasını bozar ve sıcaklık stresini ağırlaştırır. Eğer civciv kutularındaki sıcaklık 32-35 ºC aralığının üzerine yükselirse civcivler vücut sıcaklığını soluyarak (gagalarını açarak) dengelemek için yumurta sarısından enerjiyi daha hızlı kullanırlar. Proteinler bu amaçla tüketilir, sindirim sisteminin ve immun sistemin gelişmesi aksar. Civciv nakliyesindeki optimal koşulların; > 24-25 ºC araç içi sıcaklığı, > 32-35 ºC civciv kutusu sıcaklığı > % 65 nem, > Civciv başına 21-25 cm2 alan ve > 48 saati geçmeyen (civciv çıkımından itibaren) nakliye süresi olduğu belirlenmiştir. KÜMESTE Biyolojik performansta kalıcı bir bozulma istenmiyorsa civcivler kümese konulduğunda süratle önce suya sonra da yeme ulaşabilmelidirler. Kümeste civcivlerin kolayca su içebilecekleri yeterli sayıda suluk bulunmalıdır. Nipel suluklarda yükseklik ve basınç ayarlarının uygun bir şekilde yapılması önemlidir. İlk yem alımının 24 saatten fazla gecikmesi broyler canlı ağırlıklarında düşüklüğe neden olur ve civcivlerde şekillenen üniformite bozukluğu kümes sevk ve idaresini de güçleştirir. Civcivlerin optimum vücut sıcaklığı 40.5°C’dir. Fizyolojik olarak vücut sıcaklığını sürdürme mekanizması yaklaşık 3. günde gelişir. Civcivler 40.5°C vücut sıcaklığında rahat ve hareketlidir, su ve yeme kolayca ulaşırlar. Burundan soluk alır ve bu yolla 24 saatte 1-2 gram su kaybederler. Bu, dehidrasyona yol açmayan normal fizyolojik bir durumdur. 40º C’nin altındaki vücut sıcaklığında civcivler üşür, 41ºC’nin üzerindeki sıcaklıkta da gagalarını açarak solumaya başlarlar. Ekstrem durumlarda su kaybı 24 saatte 5-10 grama kadar çıkabilir. Vücut sıcaklığı düşük ise civcivler kendilerini konforlu hissetmez ve uyuşukluk hali görülür. Civcivler üşüdüklerinde ısı kaybını önlemek için bir araya toplanırlar, ses çıkarırlar ve ilk önce ayakları soğur. Sıcak hissederlerse kanatlarını açarlar, kanatlı hayvanlarda terleme olmadığından gagalarını açarak solumaya Grovital® iki şekilde uygulanabilir > Kuluçkahanede civciv kasalarının içine uygulanarak taşıma sırasında civcivlere su ve besin maddeleri sağlanır. > Civcivler kümese geldiklerinde kutulardan boşaltılmadan önce civciv kağıdı üzerine yemle birlikte veya kağıt yoksa direk yem üzerine uygulanır. Bu uygulama ile civcivlerin yeme alışmaları da kolaylaşır. Kuluçkahaneden ilk çıkan civcivler ile son çıkanlar arasındaki süreyi kısaltıp üniform bir çıkım elde etmek için gelişim makinesi sıcaklıkları sıkı olarak kontrol edilmelidir. REFARM BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ Grovital® civcivler için gerekli besin maddelerini, suyu ve probiyotikleri içeren, bir civciv katkısıdır. uygulaması kolay, toz formunda bir katkı; Grovital® Civcivler besin maddelerine ve suya erken ulaşırlarsa bağışıklık sistemleri daha hızlı gelişir ve canlı ağırlıklarda % 5-7 oranında artış sağlanır. başlarlar ve suyu buharlaştırarak ısıyı dengelemeye çalışırlar, sonuçta su kaybı hızlanır. Bu bilgilerin ışığında dehidrasyonu önlemede en etkili yolun civciv vücut sıcaklığını optimal seviyede tutmak olduğu açıktır. Dehidrasyon sonucu ölen civcivlerde bacaklar kurumuş görünümde olup kasların rengi koyulaşır, iç organlar üzerinde ve üreterlerde ürik asit birikintileri oluşur. Dehidrasyondan ölüm, civcivler kümese konulduktan birkaç gün sonra görülür. Bu durum dehidrasyonun kuluçkada mı yoksa kümeste mi oluştuğunu tespit etmeyi güçleştirir. Dehidrasyon suya ulaşamama veya civcivlerin suyu içmek istememesi nedeniyle de şekillenebilir. Dehidrasyonu önlemek için neler yapılabilir? > En önemli husus vücut sıcaklığını kontrol etmek ve gaga açarak solumayı önlemektir. Eğer yumurta sarısı ile birlikte bir miktar be- İNFOVET 42-43 sin sağlanırsa yem ve yumurta sarısının sindirimi ile metabolik su sağlanır. Bu metabolik su, vücut sıcaklığı optimal olduğunda günlük normal 1-2 gramlık su kaybını karşılar. > Kuluçkahanedeki işlemler kısa zamanda bitirilip civcivler sevkedilmelidir. > Uzak mesafelere genç damızlık sürülerin civcivi yerine daha yaşlı sürülerin civcivleri gönderilmelidir. Yaşlı sürülerin yumurta sarıları daha büyük olduğu için daha fazla besin maddesi ve su içerir. > Civciv nakliyesi gün içi sıcaklığının düşük olduğu zamanlarda yapılmalıdır. > Civcivler kümese indirilince su kayıplarını restore etmek için en kısa zamanda suya ulaşmaları çok önemlidir. Bununla birlikte taşıma sırasında ciddi olarak yüksek sıcaklığa maruz kalmışlarsa canlılıkları ve suyu bulma becerileri sınırlanacaktır. > Civciv kutularına jel formunda su ve besin maddeleri içeren preparatlar konulabilir. Grovital®, su ile karıştırılınca 2-3 dakika içinde jel formunu alan ve vitaminler, besin maddeleri, probiyotik ve su içeren toz formunda bir civciv katkısıdır. Jel formunu aldıktan sonra parlak yeşil görünümü ve tadı civcivleri cezbedicidir. Yeni çıkan civcivler besin maddelerine ve suya erken ulaşırlarsa sindirim sistemleri ve bağışıklık sistemleri daha hızlı gelişir. Civcivlerin ölüm oranları düşer ve canlı ağırlıklarda % 5-7 oranında artış sağlanır. Grovital®’in içeriğinde protein, amino asit, karbonhidrat, yağ, su ve probiyotikler bulunur. Rekabetçi dışlama prensibi ile bağırsaklara patojen bakterilerin yerleşmesinden önce probiyotik bakterilerin yerleşmesi sağlanır. Probiyotik bakteriler bağırsaklardaki bağlanma noktaları ve besin maddeleri için patojenlerle rekabet ederler, patojenlerin tutunmalarını engeller, antimikrobiyal maddeler üretirler ve immun sistemi stimule ederler. Grovital® besin, su ve probiyotikleri içeren, basitçe hazırlanıp uygulanan, saklanması kolay bir civciv katkısıdır. orta poliçesi Biyogüvenlik, sig dbirli ni gibidir, ya te zıda bir yatırımdır. Ya nmalıdır. la gu uy ı, al am kalm A.Ş. Saygılarımızla, REFARM.tr www.refarm.com m.tr rm.co biyoguvenlik@refa işimiz Biyogüvenlik bizim KONU KANATLI Kısıtlı beslemeden kaçının Sınırsız yem erişimi, sınırsız süt verimi demek Buzağı besleme maliyetini azaltmak için gelecekteki üretime zarar verilmektedir. Genç yaşta daha fazla sütün işletme içinde kalması, gelecekte işletmeden daha fazla süt çıkmasına yol açar. Birleşik Krallık’ta yapılan yeni bir uygulama araştırmasının sonuçlarına göre, süt buzağısı yönetimi ve beslenmesindeki bazı küçük ayarlamalar, büyüme hızı ve gelecekteki üretimin yanı sıra yetiştiriciler açısından hayvan refahında çok büyük bir farklılık yaratabiliyor. Araştırmacı Gemma Curtis, yetiştiricilerin hayvanlarından daha iyi sonuçlar almak istemeleri durumda, mevcut sistemlerini yeni bir stratejinin gerekliliklerini karşılayacak şekilde dönüştürmeleri gerektiğini söylüyor. Kronik açlık durumları Şu anda Birleşik Krallık’taki buzağılar, sütle beslenmenin minimal düzeyde olduğu ve sütten kesilerek katı yemlere geçişin erken İNFOVET 44-45 dönemde gerçekleştiği “en düşük maliyet” prensipleriyle yetiştiriliyor. Bu uygulama bazı uzmanlar tarafından buzağının “kronik bir açlık durumunda” bakım görmesi olarak tanımlandı. Buzağı sağlığı ve refahı üzerindeki yansımalarının yanı sıra, insanlarda yapılan araştırmaların sonuçları da, yeni doğan döneminde yetersiz beslenmenin, yetişkin dönemde metabolik hastalık için önemli bir risk faktörü olduğunu düşündürüyor. Sağlıklı, verimli hayvanlar olarak büyümeleri için buzağıların yaşama iyi bir başlangıç yapmaları gerektiğine inanan Curtis, Yeni doğan buzağılar ümit veren yeni bir süt “Bunun yerine, sütten ineği kuşağına göre kesme dönemi öncesinde masraf olarak buzağılara istediği kadar kabul edilir. Araştırmanın sonuçları, doğumdan itibaren süt ikame yemine sınırsız erişim sağlamanın, ineklerin daha çabuk tohumlanmasını sağlayabildiğini gösteriyor ve bu da, söz konusu buzağıların konvansiyonel yöntemle yetiştirilen buzağılara kıyasla daha erken dönemde üretken olmasını ve daha fazla süt vermesini ifade ediyor. Daha yüksek düzeyde süt ikame yemiyle beslenen süt buzağılarının kısıtlı beslenme uygulanan buzağılarla karşılaştırıldığı daha önceki araştırmalardan elde edilen veriler, yalnızca laktasyon döneminde süt veriminin 450 ila 1400 kg arttığını göstermişti. Yetiştiricilerin anlaması gereken en önemli konu, fazla süt ikame yemi nedeniyle yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalmalarının dönüşünün daha büyük olduğudur. . BIn 400 süt ikame yemleri sayesinde artan süt miktarı süt ikame yemine (MR) erişimine izin verirsek neler olacağını görmek istedim”, diyor ve Bilgi Transferi Ortaklığı (KTP) çerçevesinde Biyoteknoloji ve Biyolojik Bilimler Araştırma Konseyi’nin (BBSRC) yanı sıra Liverpool Üniversitesi Yaşlanma ve Kronik Hastalıklar Enstitüsü ve büyük bir uluslararası süpermarketin (Tesco) Süt İneği Mükemmellik Merkezi tarafından desteklenen üç yıllık araştırma projesinin, Curtis’in düşüncesini kanıtladığı görülüyor. Önemli olmaları nedeniyle, bu bulguların sahada daha da fazla yayılması mümkün olsa da, söz konusu süpermarket kendi grubundaki temel yetiştiricilere ulaştırılmasını sağlayacağını taahhüt etmişti. Süt ikame yemleri ile beslenme Bilgiler veren Curtis, 100 Holstein buzağıyı 50 buzağıdan oluşan iki gruba ayırdığını ve bir gruba kısıtlı MR ve yem verirken, diğer grubun yaşamın ilk 12 haftası boyunca istediği miktarda süt ikame yemine erişmesine izin verdiğini belirtiyor. “İki grubu yakın gözetim altında tuttuk ve istediği miktarda yeme erişimine izin verilen buzağıların günde 14 litreye varan miktarda MR tükettiğini kaydettik – ve büyüme açısından da büyük bir fark vardı.” “Büyüme, vücut ağırlığı, boy ve vücut uzunluğu ve çevresinin yanı sıra her zaman vücut İNFOVET 46-47 kondüsyonunu, vücut bileşimini ve besin metabolizması özelliklerini kaydediyordum – ve istediği miktarda beslenen buzağıların, ilk üç hafta içinde doğum ağırlıklarının %20 ila %30’u arasında değişen oranda kilo aldığını, buna karşılık sınırlı yem verilen buzağıların hiç kilo almadığını saptadım. Gerçekten de, ilk iki haftada buzağılar bir kronik açlık durumu gösterdi. Bu durumun, rumenlerinin söz konusu aşamada sert yemden gelen ve gereksinim duydukları enerji ve besin maddelerini ayırmak için yeterli ölçüde gelişmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum.” Curtis, istediği miktarda süt ikame yemi ile beslenen buzağılarda vücut ağırlığı açısından söz konusu olan avantajın, gruptaki tüm hayvanlar için sütten kesme dönemi boyunca ve daha sonra da devam ettiğini söylüyor. Süt veriminde artışlar Daha yüksek düzeyde süt ikame yemiyle beslenen süt buzağılarının kısıtlı beslenme uygulanan buzağılarla karşılaştırıldığı daha önceki araştırmalardan elde edilen veriler, yalnızca laktasyon döneminde süt veriminin 450 ila 1400 Buzağıların süt ikame yemleri ile kg arttığını gösteriyor. beslenmeleri daha iyi Bu proje sırasında 12 büyüme oranlarına düveden oluşan bir alt işaret ediyor. Araştırmalarda istediği zaman istediği miktarda beslenen buzağılardaki boy ve vücut kondüsyon skorlarının, proje sırasında kısıtlı yemle beslenen buzağılara kıyasla daha iyi ve 12 hafta sonra boylarının daha uzun ve vücut kondüsyon skorlarının daha yüksek olduğu belirlenmiş. Curtis, istediği miktarda beslenen buzağıların puberte dönemine kısıtlı yem verilen buzağılara kıyasla daha erken ulaşmasının ve erişkin inekler olarak daha fazla süt vermesinin beklenmesi dolayısıyla, bu durumun ineğin yaşamı boyunca devam edeceğini düşünüyor. Daha yüksek verim, daha iyi ekonomi İstediği miktarda beslenen buzağıların puberte dönemine kısıtlı yem verilen buzağılara kıyasla daha erken ulaşması beklenir. grupta yapılan ayrı bir glukoz metabolizması araştırmasında, yetiştiricilerin şu anda süt ineği endüstrisindeki en önemli ekonomik kayıp nedeni olan metabolik hastalık açısından risk altında olan hayvanları belirlemesine yardımcı olmak üzere, gelecekte saha koşullarında kullanılma potansiyeli olan basit bir intravenöz kombine insülin glukoz testi tanımlandığını da sözlerine ekliyor. Curtis, elde edilen sonuçların, süt buzağılarının erken dönem yönetiminde yalnızca birkaç değişiklik yapılmasıyla, ineklerin üretim potansiyelini arttırarak, hem Birleşik Krallık’ta hem de dünyanın süt üretilen diğer bölgelerinde süt ineği yetiştiriciliği üzerinde büyük bir etki gösterebileceğini düşünüyor. En iyi uygulamaların paylaşımı Süpermarketin süt ineği grubu süt kategorisinde ziraat direktörü olan Graham Wilkinson da bu görüşleri kabul ediyor ve ekliyor: “Bu or- İNFOVET 48-49 taklığın sonuçları, bize en iyi uygulamayı TSDG üyelerimizle paylaşma ve tedarik zinciri aracılığıyla gelişmeleri yönlendirme olanağı sağlıyor.” Wilkinson ayrıca şu açıklamayı da yapıyor: “Bu araştırma, daha önce az sayıda araştırma yapılan bir alanı anlamamıza yardımcı oldu. Tedarik temelinde değişiklikler sağlamada bir anahtar oluşturacak şekilde potansiyel değişiklikleri finansal performansa bağlamamızı sağladı.” BBRS’nin başkanı Jackie Hunter ise bu görüşlere şunları ekliyor: “Endüstri ve akademinin, hayvan refahını ve besin üretimini arttıran yeni yöntemler bulmak üzere bir araya geldiğini görmek çok güzel. Bu birliktelik, KTP’nin endüstri ve tüketiciler için gerçek bir etki ve yarar sağladığını açıkça gösteriyor.” Ve Curtis, henüz devam etmesi nedeniyle projeden daha fazla bilgi elde edilebileceğini belirtiyor. Yaşamları sırasındaki sağlık ve performanslarının incelenebilmesi, izlenebilmesi ve kaydedilebilmesi için, araştırmadaki tüm hayvanların aynı grup içinde tutulduğunu açıklıyor. Bu istatistiklerin daha sonra analiz edileceğini ve yeni doğan dönem beslenmesinin erişkin hayvanlar üzerindeki etkisini daha iyi anlamak için kullanılacağını söylüyor. Dolayısıyla erken dönem beslenmesinin Araştırma, süt üretilen diğer bölgelerde buzağılar üzerindeki etkisine de yetiştiricilik ilişkin haberler için bu alanı adına olumlu etki izlemeye devam etmeliyiz. gösterecek. Curtis, “Yetiştiricilerin anlaması gereken en önemli konu, gereken fazladan süt ikame yemi nedeniyle daha yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalabilmelerine karşın, araştırmamda elde edilen sonuçların, bu istediği miktarda besleme stratejisinin ineklerinin sağlığını ve refahını arttırdığını göstermiş olması. Bu şekilde yetiştirilen erişkin ineklerden beklediğimiz daha yüksek üretim düzeyleri sayesinde, bu durum ekonomik bir kazanca da yol açmalı. Ayrıca bu şekilde yetiştirilen hayvanların daha uzun süre yaşayacağını da düşünüyoruz.” KANATLI BESLENME Yumurtacı tavuk rasyonlarında organik asit tuzları kullanımının yumurta üretiminde yararlı etkiler sağladığı açıktır. Sodyum diformatın yumurtacı tavuklardaki yararlı etkileri Sofralık yumurtaların mikrobiyel güvenliliği, tüketicilerin üzerinde durduğu sorunlardan biri olmaya devam etmektedir. Buna ek olarak, yemde ve yumurtacı tavuk barınaklarındaki bakteriyel patojenler kanatlı sağlığı ve verimliliği açısından ciddi sonuçlara yol açabilmektedir. Bu durum özellikle daha yüksek ortam sıcaklıkları ve neminin, patojenlerin çoğalabileceği koşullar oluşturduğu Asya için geçerlidir. Yumurtacı tavuk yemlerinde sodyum diformat uygulaması Salmonella, yumurta üretiminde en yaygın gözlenen bakteriyel patojendir; ancak E. coli ve Campylobacter gibi fırsatçı Gram negatif patojenler de aynı yoğunlukta İNFOVET 00-00 Sodyum diformat, bakteriyel kontaminasyonu azaltmanın, kabuk kalınlığını arttırmanın ve yumurtacı tavukların verimliliğini desteklemenin güvenli, sürdürülebilir bir yöntemidir. Yazı: ChrIstIan LÜCKSTÄDTADDCON GmbH, Bonn, Almanya Sarah MELLOR Serbest yazar, WeInheIm, Almanya KANATLI BESLENME görülmektedir. Jones (2011), yemdeki bakteriyel patojenlerin kontrolü için kimyasal katkıların kullanımını önermiştir ve bu yaklaşım temel olarak organik asitlerin kullanımını içermektedir. Organik asitler bileşik yemin stabilizasyonunu sağlayabilmekte ve hayvanın performansını arttırabilmektedir. Bu katkı grubu ile ilk araştırmalar domuz üretim zincirinde yapılmış olmakla birlikte (Cole ve ark., 1968), yemlere formik asit katkısı uygulandığında broyler performansında ortaya çıkan artış da dahil olmak üzere, kanatlı yetiştiriciliğinde organik asitlerin kullanımını destekleyen güçlü kanıtlar giderek artmaktadır (Vogt ve ark., 1981). Kirchgessner ve ark. (1992), organik asitlerin (bu durumda fumarik asit) yumurtacı tavuk işletmelerindeki verimlilik parametreleri üzerinde gösterdiği etkileri ilk olarak bildiren araştırmacılar arasında yer almıştır. Söz konusu tarihten itibaren, bu bilgi kademeli olarak endüstriye yayılmış ve bu değerli katkıların kullanımı yumurtacı tavuk sektöründe de benimsenmiştir. Organik asitler yardımıyla hijyenik koşullarda ve kanatlı performansında elde edilen artış pek çok kaynakta bildirilmiştir (Desai ve ark., 2007). Ancak önemli bir ayrıntı, organik asitlerin kanatlıların ön barsağında (kursak-taşlık arası) metabolize olması ve bunun da büyüme performansı üzerindeki etkilerini azaltmasıdır. Kısa bir süre önce, Lückstädt ve Theobald (2009) tarafından bildirildiği üzere, Salmonella ve Campylobacter söz konusu olduğunda sodyum diformatın (NDF, ADDCON) hayvanların tüm gastrointestinal sistemin deki patoOrganik asitler jenik bakterilere karşı bakteriyel yükü oldukça etkili olduğu azaltır. Bu anlamda bir biyogüvenlik kanıtlanmıştır. Tablo 1. Filipinler’de, %0.2 sodyum diformatın (NDF) 65-69 haftalık yumurtacı tavuklarda yumurta kalitesi üzerinde gösterdiği etkiler Parametre Kontrol %0.2 NDF ∆ [%] N 2.162 2,132 - Çatlak yumurtalar [%] 1.11 0,90 -18.9 Ortalama yumurta kütlesi [g] 65.3 65,7 +0.6 Ortalama kabuk kütlesi [g] 8.9 10,0 +12.5 uygulamasıdır. * NDF’lerin biyogüvenliğe ve sindirililebilirliğe etkisi Yumurtacı tavuk rasyonlarında organik asit tuzları kullanımının yumurta üretiminde çeşitli yararlı etkiler sağladığı açıktır. İlk olarak bu organik asitlerin yem yoluyla biyogüvenlik yönetiminde kullanımı kanatlıların bakteriyel patojenlerle mücadele etmesine yardımcı olmaktadır. İkinci olarak besinlerin sindirilebilirliğinde, özellikle de kalsiyum gibi minerallerin sindirilebilirliğinde sağladıkları artışlar daha yüksek bir yumurta kalitesine yol açmaktadır. İNFOVET 52-53 KANATLI BESLENME Daha az patojen, daha yüksek verimlilik Ticari koşullar altında, İspanya’da yapılan büyük ölçekli bir besleme çalışmasında, %0,3 NDF verilen 47-50 haftalık kanatlılarda intestinal E. coli kontaminasyonunun %99 oranında azaldığı saptanmıştır. Bunun yanı sıra Kühlmann ve ark. (2012) tarafından yapılan daha yakın tarihli bir araştırmada E. coli kontaminasyonunun benzer oranda azaldığı, ancak barsaktaki yararlı bakterilerin bu uygulamadan etkilenmediği belirlenmiştir. Yumurtalardaki patojenik yük, yumurtacı tavuk sektörünün tek sorunu değildir. Yetersiz kabuk kalitesi, yumurta üreticileri için çok büyük bir ek maliyettir. Üretilen yumurtaların %10’undan fazlasının satılabilir nitelikte olmadığı ya da toplamaya uygun olmamaları durumunda planlanan kullanımdan önce kırıldığı tahmin edilmektedir. Gupta (2008), “kabuk kalitesini arttırmak ve yumurtaların kırılmasını azaltmak için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiğini” belirtmiştir. Filipinler›de yapılan ticari bir araştırmada, 65-69 haftalık yaşlarda %0,2 NDF ile beslemenin söz konusu dönemdeki yumurta kalitesini arttırdığı saptanmıştır (Tablo 1). Bu çalışmada, başka pek çok kaynakta da bildirildiği gibi, yumurta kabuğu kalitesindeki artışın, kanatlının kullanabileceği kalsiyum miktarını arttıran bir asitleştiricinin yeme eklenmesinden kaynaklandığı belirlenmiştir. Sonuç olarak, NDF içeren yemle beslenen kanatlılar için çatlak Organik asitler besinlerin yumurta insidansı %19 sindirilebilirlik oranında azalmıştır. oranını artırır; Bu bulgular, yumurta bu şekilde yumurta kalitesi yükselir. kabuğu kalitesi pa- Tablo 2. Yumurtacı tavuk performansının %50 pik düzeyindeki yumurta kalitesi parametreleri (Kühlmann ve arkadaşlarından [2012] uyarlanmıştır)* YUMURTA KALİTESİ Kontrol %0.3 NDF ∆ [%] Ortalama yumurta kütlesi [g] 50.3 51.2 +2% Ortalama kabuk kütlesi [g] 4.6 b 5.2 a +12% Ortalama kabuk kalınlığı [mm] 0.32 b 0.34 a +6% *Satırlarda üst simgeleri farklı olan ortalamalar, tedaviler arasında anlamlı ölçüde farklılık göstermektedir (P<0.05) Tablo 3. Beyaz Leghorn yumurtacı tavuklarda çeşitli NDF dozajlarının tavuğun günlük yumurta üretimi üzerindeki etkisi (değişiklik yapılarak Mani ve arkadaşlarından [2014] alınmıştır)* PARAMETRE Kontrol %0.1 NDF %0.2 NDF N 45 2,132 45 Tavuğun günlük yumurta üretimi [%] 85,5 a 0,90 88.9 a Farklılık [%] - 65,7 +4.0 Kabul edilen yumurta sayısı [n] 330 337 343 * Bir satırda üst simgeleri aynı olmayan ortalamalar anlamlı ölçüde farklılık göstermektedir (P<0.05) rametreleri üzerinde benzer etkiler (bu durumda yumurta kabuğu kalınlığı ve kabuk kütlesinin anlamlı ölçüde artması) saptayan Kühlmann ve ark. (2012) tarafından da doğrulanmıştır (Tablo 2). Yemde asitleştiricilerin kullanımı yalnızca yumurtacı tavuk işletmelerindeki patojen yükününün azaltılmasına ve yumurta kabuğu kalitesinin arttırılmasına yönelik başarılı bir strateji olmakla kalmayıp, yumurtacı tavukların verimliliğini de arttırmaktadır. Namakkal, Tamil Nadu, Hindistan’daki Veteriner Fakültesi ve Araştırma Enstitüsü’nde * yapılan 12 haftalık bir araştırmada, 5 farklı düzeydeki (%0.05, 0.10, 0.15, 0.20 ve 0.25 NDF) katkısı, kullanılan 50 haftalık yaştaki 270 ticari Beyaz Leghorn yumurtacı tavukta negatif bir kontrol rasyonuyla karşılaştırmalı olarak test edilmiştir. Ticari olarak uygun olan %0.1 ve %0.2 NDF dozlarında tavukların günlük yumurta üretimi kontrol rasyonu uygulanan gruba kıyasla anlamlı ölçüde artmıştır. Bu artış, tavuk başına yılda sırasıyla 7 ya da 13 ek yumurta üretimine dönüşecektir (Tablo 3). Bu dozlarda yem dönüşümü etkinliği de anlamlı ölçüde düzelmiştir. NDF’lerin yumurta kalitesi ve sayısına etkisi Sağlıklı, iyi koşullandırılmış kanatlıların daha verimli olması nedeniyle, yeme besin yoluyla alınabilen organik asitlerin eklenmesiyle besinlerin kullanımında sağlanan artış üretilen yumurta sayısını da arttırmaktadır. Organik asitlerin, bu asitlerin tuzlarının, özellikle de diyetsel sodyum diformatın (NDF) kullanımı, Asya koşulları altında hem yumurta kalitesi hem de güvenlilik açısından yumurtacı tavuk performansının arttırılması için etkisi ve sürdürülebilirliği reddedilemeyen bir yöntemdir. İNFOVET 54-55 büyükbaş BUZAĞI İSHALLERİ Buzağı ishallerinde etkene yönelik koruma Neonatal buzağı ishalleri; süt işletmelerindeki ölümlerin ve ekonomik kayıpların temel sebeplerinden biri olmaya devam ediyor. Amerika’da yapılan bir araştırmada, yıllık buzağı mortalite ortalamasının %8,7 olduğu (NAHMS, 2002), bunun da %67,2’sinin buzağı ishallerinden meydana geldiği gösterilmiştir. Daha önceki yıllarda yapılan araştırmalarda, buzağı ishallerine bağlı mortalite oranları, 1996 yılında %60,5, 1991 yılında ise %52,5 olarak tespit edilmiştir. Bu da süt işletmelerindeki Buzağılar için maksimum risk problemin artarak dönemi olarak ifade devam ettiğine işaret edilen ilk 3 hafta önem etmektedir. Buzağı teşkil etmektedir. İNFOVET 56-57 ishalleri virüsler, bakteriler ve protozoonlar dahil çeşitli enfeksiyöz etkenler tarafından meydana gelebilir. En yaygın enfeksiyöz etkenlerin, E. coli, Rotavirus, Coronavirus, Cryptosporidium ve Salmonella spp. olduğu ifade edilmektedir. Bu enfeksiyöz etkenler, buzağılar için maksimum risk dönemi olarak ifade edilen ilk 3 haftalık dönemde ishallere sebep olur. E.coli ishalinin genel özellikleri > Doğumdan sonraki ilk 3 hafta içinde ishal > Pis kokulu, sulu beyaz renkte bazen kanlı ishal (entero hemorajik form) > Depresyon > Dehidrasyon ön planda > Emme refleksi genellikle azalmış veya yok Hastalığın septisemik, enterotoksemik ve enterik olmak üzere 3 klinik formu vardır Septisemik form; daha çok 2-5 günlük buzağılarda meydana gelir. Depresyon, iştahsızlık, ilk anlarda yüksek ateş, daha sonra ateşin normalin altında seyretmesi, frekansı yüksek nabız, yüzlek düzensiz solunum klinik belirtiler arasındadır. Mortalite %100’e yakındır. Çoğu buzağı 1-3 gün içinde ölür. Enterotoksemik form; 3-4 haftalık buzağılarda sporadik olarak gözlenir. Hastalık genel durumu ve besi durumu en iyi olan buzağılarda daha sık meydana gelir. Enterik form; Fakültatif enteropatojenik E.coli’nin barsaklarda aşırı üremesi ve toksin üretmeksizin barsak epitelini tahrip etmesiyle meydana gelir. Dışkı pis kokulu, çok sulu, sarı beyaz renktedir. Kuyruk ve perianal bölge ishalle bulaşık durumdadır. Sıvı kaybı nedeniyle, buzağı ilk 24 saat içinde vücut ağırlığının %10-16’sını kaybedebilir. Kuru dönemde annelerin aşılanması, kolostrumda oluşan spesifik antikor miktarını arttırmaktadır. Rota virüs ishalinin genel özellikleri > 5-15 günlük buzağılarda ishal > Kısmi depresyon > Kısmi anoreksi > Açık sarı renkli, bazen taze kan bulunan kokusuz ishal Cryptosporidium spp. Protoza Corona virüs ishalinin genel özellikleri Giardia spp. > 4-30 günlük buzağılarda ishal > Şiddetli dehidrasyon > Depresyon > Büyük hacimli, koyu sarı bazen yeşil renkli ishal > Bazı buzağılarda üst solunum yolu enfeksiyonu bulgular Coronavirus virüsler Rotavirus Kriptosporidiosis ishalinin genel özellikleri > 5-25 günlük buzağılarda ishal (sıklıkla 2.hafta) > Genelde rota ve corona virüsle birlikte > Sarı renkli, mukuslu, bazen kanlı ishal > Değişen derecelerde dehidrasyon Neonatal ishallerin karmaşık doğası gereği, ekonomik olarak, önlemek ana hedef olmalıdır. Klinik hastalığın görülme sıklığı ve vaka/ölüm oranı ; maruz kalınan bulaşıcı patojen varlığı ve buzağıdaki direnç seviyesi arasındaki dengeye bağlıdır. Sürü büyüklüğü farklılıkları; tesislerin kullanılabilirliği, arazi ve işçilik; ve genel yönetim hedefleri, tüm durumlar için geçerli olan spesifik yönetim prosedürlerini tavsiye etme olanağını imkansız kılmaktadır. Ancak 4 ana ilke tüm sürüler için geçerlidir: Yeni doğan buzağıların hastalığa maruz kalma derecesi; hastalıklı olan hayvanların ayrı bir yere alınarak ve pratik-iyi bir hijyen protokolü hazırlanıpuygulanarak azaltılabilir. 1 Eimeria spp. C.perfingens Tip A, B ve C EPEC bakteriler ETEC 2 İmmun sistem (non-spesifik direnç), anne ve buzağının uygun beslenmesi ile maksimum seviyede geliştirilmelidir. Bunun için, iyi kaliteli kolostrum doğumu takiben 6 saat içinde, vücut ağırlığının %5’i olacak şekilde verilmelidir. Yeni doğan buzağıların immun sistemi, annelerin aşılanması ile arttırılmalıdır. Kuru dönemde annelerin aşılanması, E.coli, Rotavirus ve Coronavirus’a karşı, kolostrumda oluşan spesifik antikor miktarını arttırmaktadır. 3 Salmonella spp. 4 Cryptosporidiosis ishaline maruz kalan sürüler için; hem koruma hem de tedavi amacıyla kriptosporidiostatik ajanların doğumdan 24 saat sonra, 7 gün süreyle kullanılması sürünün enfeksiyon baskısını azaltmaya yardımcı olur. Referanslar > Diarrhea in Neonatal Ruminants-Merck Veterinary Manuel > Olgu tartışmalı buzağıların iç hastalıkları genişletilmiş ikinci baskı - Prof.Dr.Sezgin Şentürk > Delaval Milkproduction.com-Library/Scientific-articles/ Calf-Management/Scouring-calves-Oral-rehydration/ KANATLI NEW CASTLE ND aşılaması ve kontrolünü zor olmaktan çıkaran yeni teknoloji Newcastle hastalığı için rekombinant aşı kullanılması aşılama programlarını kompleks olmaktan çıkarıp, hastalığın kontrolünü geliştirmekte ve karlı bir yatırım olarak işletmeye geri dönmektedir. yazı: FrancIsco RIos MSD Hayvan Sağlığı / Meksika Latin Amerika’da Newcastle hastalığı (ND) için enfeksiyon baskısının sıfır veya düşük (lentojenik) olduğu alanlar Brezilya, Şili ve Arjantin’dir. Spektrumun diğer tarafında ise, velojenik ND’nin %90 oranında mortaliteye yol açabildiği Meksika ve Venezüella gibi yüksek riskli alanlar vardır ve artık Peru’nun da bu listeye girebileceğini öğreniyoruz. Newcastle hastalığı (ND), aşılamaya karşın halen tek başına Meksika’da broilerlerde toplam yıllık mortalitenin yaklaşık %2 ila %3’üne neden olmaktadır. “Yılda yaklaşık 1,5 milyar adet broiler üretimini düşünürsek, yüz milyonlarca dolarlık bir kayıptan bahsediyoruz. Yumurtacılarda, ND’den dolayı ortalama kayıp yaklaşık %15’tir, ancak %25 düzeyine kadar çıkabilir. Asıl ilginç olan damızlık tavukların ND’den dolayı ölmemesidir; bu tavuklar ölmüyor ama yumurtlayamıyor da... Meksika’daki broilerler ND’ye karşı canlı aşılarla en az bir kez ve hayvanları strese sokan aşılama yöntemleri ile aşılanmakta, bu aşılamalar sonucunda ciddi lokal reaksiyonlar oluşabilmekte ve iş gücü maliyetleri artabilmektedir. Ayrıca, çoğu firma en az iki canlı ND aşısı kullanmakta; bu aşılar şiddetli solunum yetmezliğine yol açabilmekte, ilaç masraflarını ve iş gücü maliyetlerini artırabilmekte ve ayrıca Enfeksiyöz Bronşitis (IB) aşılarıyla etkileşim gösterebilmektedir. Brezilya, Arjantin, Kolombiya, Meksika ve Peru gibi en büyük kanatlı üreticisi olan ülkelerde endemik olan enfeksiyöz laringotrakeit’in (ILT) kontrolü de ND ile Broilerlerin kısa yaşam süresi dikkate eşit düzeyde zorludur. alındığında, bu durum aşı Klasik ILT aşılaması, programı planlamasını potansiyel olarak zorlaştırmaktadır. solunum reaksiyonlarına ve özellikle bazı aşılardan dolayı ILT virüsünün çiftlikten çiftliğe yayılmasına neden olabilir. ILT ve ND için klasik aşılar, bazen duruma bağlı olarak birkaç hafta arayla, ayrı ayrı uygulanmalıdır. Broilerlerin kısa yaşam süresi dikkate alındığında, bu durum aşı programı planlamasını zorlaştırmaktadır. Rekombinant aşıların avantajları Klasik ND aşılarının rekombinant vektör aşılarla değiştirilmesi çevredeki viral yükü azaltır, aşının üniformitesini iyileştirir, canlı ND ile diğer respiratorik sistem aşıları arasındaki etkileşim sorununu ortadan kaldırır ve herhangi bir aşı reaksiyonuna neden olmaz. Bir doz rekombinant aşıya geçilmesinin tüm bu olumlu öğeleri beraberinde getirdiği düşünüldüğünde, hem broilerler hem de yumurtacılarda yatırım getirisinin iyi olduğunu görülmektedir. ND kontrolünü başarılı bir şekilde sağlayan üreticiler, IB gibi diğer hastalık sorunlarına, kanatlı üretimi ve kazancın artırılmasına ilişkin farklı yöntemlere odaklanabileceklerdir. Rekombinant aşıların kullanımında önemli bir husus, iki hindi herpes virüsü (HVT) aşısının birlikte kullanılamaması gerektiğidir. Bu uyarı, rekombinant HVT aşıları için de geçerlidir. Rekombinant ILT ve ND aşılarının kullanımıyla solunum reaksiyonları meydana gelmemekte, diğer klasik respiratorik aşılarla etkileşim yaşanmamaktadır. Ayrıca ILT’ten dolayı mortalitenin azaldığı, üretim hatalarının düştüğü ve ihracat imkanlarının arttığı gözlemlenmiştir. Rekombinant aşılar, MSD olarak şu anda ND ve ILT kontrolü için sahip olduğumuz en iyi araçlardan ikisidir. KANATLI ARAŞTIRMA Kanatlı sektörü Üretim ve dış ticaret Prof. Dr. Erol Şengör, geride bıraktığımız yılı, yaşanan hastalıkları ve kanatlı üretim rakamları ile istatistiklerini paylaşıyor; politik dinamikler çerçevesinde gelecek ön görülerini aktarıyor. Yazı: Prof. Dr. Erol Şengör - ŞUBAT 2016 İNFOVET 60-61 Ülkemiz ve kanatlı sektörümüz 2015 yılını geride bırakarak 2016 yılına girdi. Her zaman olduğu gibi 2015 yılı da sektör için çok zorlu geçti. Zorlukların büyük bir kısmının üretim fazlalığından kaynaklandığını düşünmekteyim. Yılın sonlarına doğru ihracatta sıkıntılar arttı. İhracatın düşmesi sonucunda iç tüketime arz edilen malın miktarının artması sektörün yaşadığı sıkıntıları büyüttü. Sektörde yaşanan hastalık olaylarında azalma olmadı aksine artış olduğu görülüyor. En güvenilir yerli istatistikler ışığında Tüm hastalıklara ilavehazırlanmış olan bu ten bir de Türkiye’de araştırmayı sizlerle son yıllara kadar görülpaylaşıyoruz. meyen bir ILT (Infectious Laryngo Tracheitis) olayı patladı. Bu hastalıkla mücadele konusunda henüz başarılı bir strateji de geliştirilebilmiş değil. Bu hastalıktan korunmak amacıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile temasa geçen üretici birlikleri aşı ithalatı talebinde bulundular. Tavuk hastalıklarına karşı ülkemizde aşı üretimi yapılması konusunda maalesef geçmiş yıllarda geri adımlar atılmış ve uzman bir enstitümüz (Manisa Tavuk Hastalıkları Araştırma Enstitüsü) kapatılmıştı. Hâlbuki bu enstitünün kapatılması yerine, gelişmiş teknolojilerle donatılarak dünyaya örnek aşı üretimi yapılan bir KANATLI ARAŞTIRMA kurum haline getirilmesi gerekirdi. Hastalıklar konusunda biyogüvenlik uygulamalarının yeterince yapıldığından söz etmek de pek mümkün değildir. Yani, küçük menfaatler uğruna hastalıkları maalesef muhtemelen kendi kendimize yaydığımız konusunda da şapkamızı önümüze koyarak başka yerlerde suçlu aramamamız gerektiğini kabul etmeliyiz. Tablo 1. Kanatlı Eti Üretimi (ton) ve Üretim Artışı (%) Tavuk eti Hindi eti Toplam % Artış 2012 1.723.917 41.930 1.765.847 2013 1.758.361 39.628 1.797.989 1,82 2014 1.894.668 48.663 1.943.331 8,08 2015 1.909.276 52.723 1.961.999 0,96 TÜİK Verileri Kanatlı Eti Üretimi TÜİK istatistiklerine göre 2014 yılı tavuk eti üretimi 1.894.668 ton ve hindi eti üretimi de 48.663 ton olmak üzere toplam kanatlı eti üretimi 1.943.331 ton olarak bildirilmiştir. Bu rakam 2015 yılında tavuk eti için 1.909.276 ton ve hindi eti için 52.723 ton olmak üzere toplam kanatlı eti üretimi 1.961.999 ton olarak gerçekleşmiştir. Pişmeye hazır standardında broiler eti üretimi konusunda ABD Tarım Bakanlığı FSIS departmanı’nın (http://www.fas.usda. gov/psdonline/circulars/livestock_poultry. pdf) Ekim 2015 tarihli değerlendirmelerine göre 2014 yılı için 1.956.000 ton ve 2015 yılı için de 1.980.000 ton üretimle Türkiye dünyadaki en büyük üretici ülkeler arasında 9’ uncu sırada gösterilmektedir. Aynı kaynağa göre Türkiye’nin 2016 yılı üretimi 1.990.000 ton olarak tahmin edilmektedir. Yine bir başka (http://www.indexmundi. com/agriculture/?commodity=broilermeat&) yabancı kaynak olan indexmundi’ye göre Türkiye’nin 2016 yılı kanatlı eti üretimi 1.990.000 ton olarak bildirilmektedir. BESD-BİR tarafından yayınlanmış olan 2014 yılı sektör raporunda 2014 yılı piliç eti üretiminin 1.887.000 ton, hindi eti üretiminin 46.900 ton, çıkma tavuk, köy tavuğu ve diğer kanatlı etleri üretiminin de 95.600 ton olacağı ve tüm kanatlı eti üretiminin 2014 yılında toplam 2.029.500 ton olarak gerçekleşeceği belirtilmiştir. BESD-BİR tarafından yapılan 2015 yılı üretim tahmininde piliç eti 2.000.000 ton, hindi eti üretimi 49.800 ton, diğer kanatlı etleri toplamı 102.300 ton ve toplam kanatlı eti üretiminin de 2.152.100 ton olarak gerçekleşeceği belirtilmiştir. TÜİK istatistiklerine göre bu üretim rakamlarının 2014 yılında %4.43, 2015 yılında %9.69 daha düşük gerçekleşmiş olduğu anlaşılmaktadır. Kanatlı Eti Üretim rakamları Tablo-1’de görülmektedir. İNFOVET 62-63 Tablo 2. Yumurta Üretimi ve Üretim Artış Yüzdesi Yumurta Üretimi (milyon adet) % Artış Oranı TÜİK YUM-BİR 2010 11.840 12.737 2011 12.955 13.980 9,76 2012 14.911 15.677 12,14 2013 16.497 16.707 6,57 2014 17.145 17.605 5,37 2015 16.726 19.129 8,66 Tablo 3. Tüm Kanatlı Eti İhracatı - 2005 - 2015 (Ayak dahil) Miktar (Ton) Gelir (Dolar) 2005 46.409 2006 Artış (%) Miktar Gelir 34.182.750 38.124 27.597.877 -17,85 -19,26 2007 51.758 44.410.983 35,76 60,92 2008 79.852 87.269.441 54,28 96,50 2009 115.096 152.573.290 44,14 74,83 2010 140.373 206.838.520 21,96 35,57 2011 247.861 409.516.604 76,57 97,99 2012 326.249 566.847.899 31,63 38,42 2013 395.694 655.780.735 21,29 15,69 2014 430.544 699.558.404 8,81 6,68 2015 359.223 471.791.728 -16,57 -32,56 Ege İhracatçı Birlikleri verileri Yumurta Üretimi Yum-Bir verilerine göre yumurta sektörü 2012 yılında bir önceki yıla göre %12,14 gibi bir büyüme göstermiştir. Büyüme hızı 2013 yılında yarı yarıya düşmüş (%6,57) ve bu düşüş 2014 yılında da (%5,37) devam etmiştir. Yumurta üretimi 2015 yılında bir sıçrama yaparak 2014’e göre %8,66 yükselmiştir. Türkiye’nin yumurta üretimi Tablo-2’de görülmektedir. Kanatlı Eti İhracatı Kanatlı eti ihracatı konusunda ABD Tarım Bakanlığı FSIS Departmanı’nın Ekim 2014 tarihli değerlendirmelerine göre 2014 yılı için Türkiye dünyadaki en büyük ihracatçılar arasındaki yerini (6’ncı) 379.000 ton ihracat ile korumuştur. Aynı kaynağa göre Türkiye’nin kanatlı eti ihracat miktarı 2015 yılı için 340.000 ton ve 2016 yılı KANATLI ARAŞTIRMA Tablo 4. En Büyük ilk 10 İhracat Pazarlarımızda (ayak hariç) 2014-2015 Yılı Karşılaştırması Miktar (2014) Miktar (2015) Birim Fiyat $ 2014 Birim Fiyat $ 2015 Artış % 226.734 174.138 -23,20 1.950 1.631 -16,36 Rusya 22.045 20.537 -6,84 1.140 390 -65,79 Suriye 20.709 20.405 -1,47 1.110 949 -14,51 Tacikistan 17.640 20.833 18,10 560 441 -21,17 Libya 16.214 11.674 -28,00 1.870 1.676 -10,36 Kongo (Tüm). 15.599 20.975 34,46 1.180 1.172 -0,68 Angola 8.198 7.987 -2,57 1.220 1.099 -9,95 B.A.E. 5.316 11.246 111,55 2.143 1.415 -33,99 Gürcistan 5.772 11.343 96,52 1.070 1.017 -4,99 AzerbaycanNahcivan 3.228 5.454 68,96 2.140 1.425 -33,41 341.455 304.592 -10,80 1.438 1.121 -22,03 Ülke Irak Prof. Dr. Erol Şengör, bugüne kadar yaptığı çalışmalarla kanatlı sektörüne büyük destekler vermiştir. için de 360.000 ton olarak belirtilmiştir. İndex mundi verilerinde de 2016 yılı ihracatı 360.000 ton olarak tahmin edilmektedir. Ülkemizin dışından yapılan bu tespitler yansız tespitler olması dolayısıyla oldukça önemli verilerdir. Amerikan Tarım Bakanlığı’na göre pişmeye hazır kanatlı eti konusunda dünyadaki en büyük ihracatçı ülkeler 2015 yılında sırasıyla Brezilya (3.740.000), ABD (2.990.000), AB27 (1.150.000), Tayland (580.000), Çin (395.000), Türkiye (340.000), Arjantin (200.000) ve Ukrayna (180.000) olmuştur. En güvenilir yerli istatistiklerimizden Ege İhracatçı Birliklerinin verilerine göre 2015 yılı ihracatımız 2014 yılına göre miktar olarak %16,57 ve ihracat geliri olarak %32,56 oranında düşerek ayak dahil 359.223 ton olarak gerçekleşmiştir (Tablo-3). Bu çok önemli düşüşte içinde bulunduğumuz coğrafyadaki politik olumsuzlukların büyük rolü olduğunu düşünüyoruz. Bu olumsuzlukta sektörün payı sıfırdır. İyi ihracat yapabilmek için en önemli adım ülkelerin hükümetleri arasındaki ikili anlaşmalarla atılabilmektedir. Eğer hükümetler ikili anlaşmalarla işbirliğini sağlayamazlarsa üretici şirketler yasal ihracat yapamazlar. Kanatlı eti ihracatında Türkiye’nin en büyük pazarı her zaman olduğu gibi kesin olarak Irak’tır. Yalnız Irak’ta 2015 yılında bölge ayrımı gündeme gelmiştir. İhracat büyük ölçüde yalnızca kuzey Irak’a yapılabilmiştir. Bağdat’a ihracat tamamen kesilmiştir. 2015 yılında Irak’a toplam 174.138 ton kanatlı eti ihraç edilmiş, birim ihraç fiyatı 1.631$/ton olmuştur. Tavuk-ayağı ihracatı hariç tutulduğunda miktar ve birim ihracat bedeli İNFOVET 64-65 10 Ülke Genel Artış % Ege İhracatçı Birlikleri verileri Tablo 5. 2015 yılı fert başı tüketim miktarı Toplam Üretim (kg) 1.961.999.000 Toplam İhracat (kg) 359.222.684 Ayak ihracatı (kg) 41.733.359 Yenilebilir ihracat (kg) 317.489.325 Yurt içi tüketilen (kg) 1.644.509.675 2015 yılı nüfus 77.695.904 Fert Başı Tüketim (kg) 21,17 Tablo 6. Yıllar İtibariyle Ayak İhracatı (ton ve $) Miktar Artış % Gelir ($) Artış % Birim değer ($) Artış % 2005 15.767 8.774.885 557 2006 20.298 29 11.135.506 27 549 -1 2007 26.175 29 21.382.279 92 817 49 2008 30.660 17 26.752.470 25 873 7 2009 32.511 6 30.330.417 13 933 7 2010 35.232 8 38.377.126 27 1.089 17 2011 36.633 4 39.262.615 2 1.072 -2 2012 31.159 -15 21.964.137 -44 705 -34 2013 42.039 35 35.159.627 60 836 19 2014 45.464 8 55.251.233 57 1.215 45 2015 41.733 -8 34.053.393 -38 816 -33 Ege İhracatçı Birlikleri verileri KANATLI ARAŞTIRMA bazında en çok ihracat yapılan ilk 10 ülke 2014 ve 2015 yılı ihracatları karşılaştırması Tablo-4’de görülmektedir. Tablodan da anlaşılacağı üzere ton başı birim ihracat fiyatı ilk 10 ülke için 2015 yılında 2014’e göre %22 oranında düşmüştür. Bu fiyat düşüklüğünün büyük bir sebebi Rusya Federasyonuna yapılan çok düşük değerli mekanik kıyma ihracatından dolayıdır. Rusya 2015 yılında 20.000 ton mekanik kıymayı 390 $/ton fiyatla ithal etmiştir. Önümüzdeki yıllarda Rusya’ya, Irak’ın güneyine ve Suriye’ye ihracatın tamamen kesileceğini tahmin etmek kehanet olmayacaktır. İhracatın 2014 yılına göre, önemli miktarlarda olmasa bile, arttığı ülkeler Birleşik Arap Emirlikleri, Gürcistan, Azerbaycan-Nahcivan, Kongo (tüm) ve Tacikistan olmuştur. Kıymetli parçaların ihracat miktarı maalesef çok yetersiz kalmaktadır. Türkiye’nin jeopolitik avantajları, jeopolitik dezavantajlara dönüşmüş gibidir. Bu avantajların tekrar kazanılması yıllar alabilecek gibi görünmektedir. Türk tavukçusu, ilk hedef tüm Irak pazarı olduğu gerçeğini önde tutmak şartıyla yeni hedefler olarak yönünü GCC diye bilinen 6 Körfez Ülkesine, Uzak-Doğu’ya özellikle Japonya’ya ve Afrika’ya yoğunlaştırmalıdır. Tabii ki Süveyş kanalından geçmenin TIR başına 1.500 $ kadar olan ekstra nakliye farkının maliyetlere olumsuz olarak yansıyacağı gerçeğinin devlet tarafından göz önünde bulundurulması gerekecektir. Fert başı tüketimimizin 2015 yılında kaç kg olduğunu hesaplamak mümkündür. Bunun için toplam ihracattan ayak ihracat miktarı çıkarılır ve kalan miktar toplam üretimden düşülerek 2015 yılı nüfusumuza bölünürse fert başı tüketimin 21,17 kg’a ulaştığı bulunabilir Tablo-5. Ayak ihracatında 2014 yılına göre dikkat çeken husus, miktarın %8 ve birim satış fiyatının %33 oranında azalmış olduğudur. Tavukayağı ihracatında pazarımız eskiden olduğu gibi yine Uzak-Doğu’dur (Tablo-6). Yumurta İhracatı 2015 yılında 2014’e oranla miktar olarak sofralık yumurta ihracatı %26 oranında azalmış, birim ihraç fiyatında çok az bir düşme meydana gelmiştir (Tablo-7). Sofralık yumurta ihracatını miktar olarak büyüklüğü bakımından sıraladığımız zaman en büyük pazarımızın yine Irak olduğu görülmektedir (Tablo-8). Irak’a yapılan ihracat 2015 yılında %32 oranında düşmüştür. Bu durum Irak konu- İNFOVET 66-67 Tablo 7. Sofralık Yumurta İhracatı-2006-2015 (adet) Yıl Miktar Gelir ($) Artış Oranı % Birim Satış Fiyatı ($) 2006 156.843.017 11.106.643 0,07 2007 648.473.450 49.609.298 313 0,08 2008 1.241.585.661 99.134.257 91 0,08 2009 1.002.571.283 73.889.172 -19 0,07 2010 2.136.491.533 142.656.473 113 0,07 2011 3.548.022.954 259.551.848 66 0,07 2012 4.203.685.482 338.550.610 18 0,08 2013 4.308.288.520 356.120.451 2 0,08 2014 4.480.183.025 348.051.558 4 0,08 2015 3.313.443.552 220.792.987 -26 0,07 Ege İhracatçı Birlikleri verileri Tablo 8. En Büyük ilk 10 Yumurta İhracat Pazarlarımızda 2014-2015 Yılı Karşılaştırması Ülke Irak Birim Fiyat $ 2014 Artış % Miktar (2015) Miktar (2014) Birim Fiyat $ 2015 Artış % 3.881.883.009 2.623.471.912 -32 0,077 0,066 -14 Suriye 322.474.400 369.288.848 15 0,076 0,063 -17 İsrail 209.544.896 149.362.336 -29 0,089 0,084 -6 18.337.200 66.363.664 260 0,074 0,074 -1 Suudi Arabistan 1.538.208 57.961.152 3.668 0,085 0,072 -15 Katar 4.190.352 16.988.256 305 0,085 0,084 -1 0 16.338.160 - 0 0,072 - Kuveyt 706.192 3.590.944 408 0.231 0,098 -58 KKTC 432.416 3.288.240 660 0,123 0,078 -37 0 2.720.832 - 0 0,069 - 341.455 304.592 -10,80 1.438 1.121 -22,03 B.A.E. İran Bahreyn 10 Ülke Genel Ege İhracatçı Birlikleri verileri sunda çok tedbirli olmayı gerektirmektedir. Suriye’de %15 oranında bir artış görülmekle birlikte ülkedeki siyasi gelişmeler ışığında orası da çok tedbirli olmayı gerektirmektedir. İsrail’deki %29’luk gerileme çok önemli bir gerileme gibi düşünülmemeli, iki ülke arasındaki buzların yavaş yavaş çözülüyor olması 2016 için ümit verici olabilir. İran piyasasındaki durum da yine politik gelişmelere paralel bir seyir arz edebilir. Bütün bu manzaranın dışında en ümit verici gelişme- ler körfez ülkelerinde ve KKTC’de ortaya çıkmaktadır. Buralarla yapılan iş görüşmeleri daha fazla yoğunlaştırılmalıdır. Birim ihraç fiyatları birbirinden çok büyük farklılıklar göstermemektedir. Yalnız 2015 yılında Kuveyt ve KKTC’ye yapılan ihracatlar birim fiyatlar açısından bir karışıklığın olabileceğini işaret etmektedir. Bu ülkelere muhtemelen kuluçkalık yumurta ihraç edilmiş fakat kayıtlara sehven sofralık yumurta ihracatı diye geçirilmiş olabilir. KANATLI YUMURTA ÜRETİM PROSESLERİ Yumurta üretim prosesleri Yüzyıllardır en önemli protein kaynağı olan yumurtanın endüstriyelleşmesi ile birlikte, sağlıklı yumurta üretimi hayvanın genetik özelliklerinin yanı sıra uygun ambalajlama, lojistik ve biyogüvenlik standartları ile mümkün hale gelmiştir. Döllenmemiş yumurtanın, protein açısından özellikle zengin, 60 g yumurta başına 6 g tam protein içeren önemli ve ucuz bir besin kaynağı olduğu kabul edilmektedir. Ancak yağ içeriği de 12 g düzeyindedir ve hem doymuş hem de doymamış formdaki bu yağ, neredeyse tamamen yumurta sarısında yer almaktadır. Bu nedenle sarının yumurta albümininden (yumurta akı) ayrılması ve yalnızca yumurta akının kullanılması durumunda, yumurta sıfır yağ ve bol miktarda protein içerir. Yumurtanın içeriğinde anlamlı miktarlarda demir, vitamin A ve D, riboflavin ve tiamin İNFOVET 68-69 de bulunmaktadır. Bununla birlikte besin değeri, yumurta tavuğunun beslenmesine bağlı olarak bir miktar değişiklik gösterir. Kaz, güvercin, ördek ve hindiler de yenebilir yumurta sağlamakla birlikte, besin olarak tüketilen yumurtaların çoğu yumurta veren evcilleştirilmiş tavuk ırklarından elde edilmektedir. Dişiler (olgun tavuklar ve genç piliçler) et ve yumurta üretimi için yetiştirilmektedir ve ticari gereksinimleri Yumurta 15. yüzyılın sonunda, Colomb’un karşılayan ırklar geliştiikinci yolculuğu rilmiştir. Türkiye’deki sırasında Yeni 89 milyon yumurta Dünya’ya getirildi. tavuğunun her biri yılda 200 yumurta üretmektedir. Yetiştiriciler, yumurta verimini maksimum düzeye çıkarmak ve tavukların rölatif olarak uzun ve sağlıklı bir yaşamı olmasını sağlamak için tavukların barınak ve yemlerine özen göstermektedir. Yumurta üreticilerinin farklı yaşlarda tavuk sürüleri vardır ve bu uygulama, yetiştiricilerin yıl boyunca gelir elde etmek üzere pazara sürekli olarak yumurta sunmalarını sağlamaktadır. Yumurta, pek çok yemek tarifinin önemli bir bileşenidir. Yumurta akındaki proteinin ısıtıldıkça topaklaşması nedeniyle, pek çok tarifte yumurta yapısal bir bileşen YUMURTALARIN İŞLENMESİ Bazı yumurta üreticilerinin çiftliklerinde kendilerine ait yumurta işleme tesisleri vardır. Diğer üreticiler ise, yumurtaları satın alan ve bunları işleyen yerel ölçekli yumurta işleme şirketleriyle sözleşme yapmaktadır. Genel olarak çiftlikten çıkan bir yumurta yalnızca birkaç gün içinde halkın tüketimine hazır hale gelmektedir. Yumurtaların elde edilmesi Tavuklar çoğunlukla üç ila beş tavuktan oluşan gruplar halinde kafeslerde tutulur. Kafesler, yumurtlama sonrası, yumurtanın yuvarlanarak kolayca toplanacağı şekilde düzenlenir. Yumurtalar genellikle otomatik bir makine aracılığıyla günde iki kez toplanır, ancak bazen elle toplama yöntemi de kullanılmaktadır. Yüksek sıcaklıkların tazeliği olumsuz etkileyen fiziksel ve kimyasal değişiklikleri arttırması nedeniyle, tavukların yumurtlamasından sonra kısa bir süre içinde yumurtalar toplanır. Dolayısıyla pek çok yumurta üreticisi, işleme tesisine gönderilmek üzere ambalajlanmadan önce, toplanan yumurtaları kısa bir süre içinde soğutucuya yerleştirir. Yumurtalar USDA onaylı bir temizleyici madde kullanılarak temizlendikleri sınıflandırma ünitesine gönderilir. üretimin önemli bir bölümü amaca yönelik olarak kırılan ve toz, donmuş yumurta olarak kullanılan yumurtaları da içermektedir. yumurta üretiminin önemli bir bölümü amaca yönelik olarak kırılan ve toz yumurta, donmuş yumurta olarak kullanılan ya da gıda ürünlerine eklenmek üzere gıda üreticileri tarafından satın alınan yumurtaları da içermektedir (bazı taze yumurta üretim tesislerinde kaza sonucu kırılan yumurtalar pastanelere ya da diğer besin üretim tesislerine satılmaktadır). olarak kullanılır. Sertçe çırpılan yumurta akları ısıtıldıkça genleşir ve pandispanya, sufle ve merenglerde kabartıcı olarak kullanılır. Yumurta, bütün olarak kullanıldığı kek hamurlarında kabartıcı olarak işlev görmesinin yanı sıra hamura nem ve akışkan olmayan bir doku sağlar. Çorbalar ve soslarda ise kıvam verici ajan olarak yumurta kullanılır. Dondurmalar, sıklıkla ürünün bozulmasına yol açabilen buz kristallerinin oluşumunu önlemek için yumurta içerir. Ancak yumurta, benzersiz lezzeti ve besleyici değeri nedeniyle, her gün milyonlarca kişi tarafından tek başına tüketilir – haşlanmış yumurta, çılbır, sahanda pişirilmiş, yağda pişirilmiş ya da fırınlanmış olarak… Taze yumurta üretimi, yumurta endüstrisinin en önemli faaliyetidir; bununla birlikte TARİHÇE Yumurtalar katlı gruplar oluşturan paletlerde ambalajlanır - (2,5 düzine yumurta içeren katlar halinde) ve her gruptaki kat sayısı 6’ya kadar çıkar (altı katlı gruplar bir levha ile birbirinden ayrılır). Tek bir palette yaklaşık 30 kutu ya da 900 düzine yumurta bulunur. Bu yumurtalar bir kamyonla işleme tesisine gönderilir. Yumurta yüzyıllardır bir protein kaynağı oldu. İ.Ö. ikinci binyılın bir döneminde, Hindistan’da yaşayan ve modern tavuğun (Gallus gallus) atası olan yabanıl kızıl orman kuşu Avrupa, Çin ve Ortadoğu›ya yayıldı. Tavuklar, on beşinci yüzyılın sonunda, Colomb›un ikinci yolculuğu sırasında Yeni Dünya›ya getirildi. Bu «ithal» tavuklar yıl boyunca yumurta verdi ve et verimlerinden çok, yumurta üretimleri dolayısıyla daha değerli oldukları kabul edildi. Kısa bir süre içinde ailenin yumurta ve et tüketimini yine aile içinde karşılamak için aile çiftliklerinde tavuk yetiştirildi – az sayıda ailenin her büyüklükte yumurta tavuğu sürüleri vardı. Ancak 1800 yılı itibariyle, et ve yumurta üretimi için yetiştirilen tavuk sayısı artmaya Paletler üretim odasına alınır ve bir seferde bir tek kat konveyöre yerleştirilir. Yumurtalar küçük vakum ağızlarıyla yakalanarak bir başka bantlı konveyöre bırakılır. Bundan sonra USDA onaylı bir temizleyici kullanılarak sınıflandırma ünitesine gönderilir. Temizleyicilerde fırçalandıkça dönerler ve su püskürtücüler yumurtaları dikkatle ilerletir. Daha sonra bir fan kurumalarını sağlar. Tablo 1. Yumurta tavukları için genel beslenme kılavuzları Besin maddesi Başlatma 0-6 haftalık Büyütme 6-8 haftalık Geliştirme 8-15 haftalık Yumurtlama öncesi 15-18 haftalık Yumurtlama Protein, % 20.0 18.0 16.0 14.5 15.0 Met. Enerji, Kcal./lb. 1325-1375 1350-1400 1375-1425 1350-1400 1300-1450 İNFOVET 70-71 Yumurtalar genel olarak otomatik bir makine aracılığıyla günde iki kez toplanır. Yumurtaların sınıflandırılması Yumurtalar “A” sınıfı (ev kullanımına yönelik ya da perakende marketlere satılan), “B” sınıfı (çoğunlukla unlu mamul işletmeleri tarafından kullanılan) ya da “C” sınıfı (diğer yumurta ürünlerine dönüştürmek üzere kabuğu kıran yumurta kırıcılara gönderilen) olarak sınıflandırılır; en yüksek dereceli yumurtaların yoğun, koyu kıvamlı bir albumeni, oval bir sarısı ve temiz, düz, kırılmamış bir kabuğu vardır. Bir sonraki aşama yumurtaların tartılması ve uygun büyüklük grubuna ayrılmasıdır. Ağırlık çok büyük yumurtalar için en az 64 g, büyük yumurtalar için en az 56 g, orta büyüklükteki yumurtalar için en az 49 g ve küçük yumurtalar için en az 42 g olmalıdır. başladı. II. Dünya Savaşı›na kadar, yumurta üretimi 400›den az sayıda yumurta tavuğu içeren oldukça küçük sürülerle gerçekleştirildi. Savaştan sonra otomasyon ve yetiştirme, besleme ve etkili tavuk barınaklarının geliştirilmesi alanında kaydedilen ilerlemeler, modern yüksek hacimli tavuk çiftliklerinin yolunu açtı. Günümüzde ise tek bir yumurta üreticisi 100.000›den fazla yumurta tavuğundan oluşan bir sürüye sahip olabiliyor ve bazı üreticilerin bir milyondan fazla tavuk içeren sürüleri var. HAMMADDELER Yumurta üretimindeki hammadde yumurtanın kendisidir. Yumurta üretim tesislerinde kabuğu temizlemek için sabun kullanılır. Bazı işleme tesislerinde kabuklar hafif bir yağ tabakası ile kaplanır. Bununla birlikte, yumurtalayan tavukların kendileri, hammaddenin önemli İNFOVET 72-73 bir bölümü olarak kabul edilebilir. Türkiye’de yumurtaların çoğu belirli ırklardan elde edilmektedir. Özellikle verimli olan bir yumurta tavuğu ırkı Single Comb White Leghorn›dur. Bu ırk olgunluğa erken ulaşmakta ve 19 haftalık olduğunda yumurtlamaya başlayarak yaklaşık bir yıl boyunca yumurta vermeye devam edebilmektedir. Buna ek olarak Leghorn tavuklar oldukça düşük miktarda tükettikleri yemi verimli kullanmakta, çeşitli iklim tiplerine uyum sağlayabilmekte ve rölatif olarak büyük miktarda beyaz yumurta (en fazla talep edilen yumurta tipi) verebilmektedir. Tavuk yemleri genellikle tümü toz halinde kullanılan sorgum danesi, mısır ve bulunabilme duruBir tavuğun bir düzine yumurta vermek muna bağlı olarak pamuk için ortalama olarak tohumu küspesi ya da soya 1,8 kilogram yeme yağı içerir. Tavukların tam gereksinimi vardır. ıkı yuz bir tavuğun bir yılda ürettiği ortalama yumurta sayısı olarak doğru miktarlarda protein, yağ, karbonhidrat, vitamin ve mineral alması için, yetiştiriciler öğütülmüş yemleri dikkatle karıştırır. Alınan yumurtanın besin kalitesi tavuğa verilen yeme bağlı olduğundan, bu karışıma özen gösterilmesi zorunludur. Tavuğa verilen tüm katkılar federal hükümet tarafından onaylanmış olmalıdır (hayvanlar ve insanlar için toksisitenin yapılan araştırmalarla belirlenmesinden sonra). Tavuklara hormon verilmez, ancak zaman zaman antibiyotik kullanımı gerekli olabilir. Bir tavuğun bir düzine yumurta vermek için ortalama olarak yaklaşık 1,8 kg yeme gereksinimi vardır; bir Leghorn tavuk, günde yaklaşık 0,1134 kg piliç yemi tüketir (Tablo 1) KALİTE KONTROLÜ Kalite kontrolü, her yumurta işleme basamağında yapılır. Her şeyden önce, tavuk yetiştiricisi tavuklarının en iyi derece yumurta elde etmek için spesifik olarak formüle edilmiş bir yemle beslendiğini garanti eder. Örneğin kabuk kırılma direncini piliç yeminin içeriğinde vitamin D, kalsiyum ve diğer minerallerin yeterli miktarlarda bulunması belirler. Çok az miktarda vitamin A kan lekelerine yol açabilir (tüketici için zararlı değildir, ancak yumurtayı tüketici tarafından hoş karşılanmayan ve kullanılmaz hale getirir). Yumurta tavuklarının yeterli miktarda temiz içme suyuna da gereksinimi vardır. Yetiştiricinin sıcaklığı kontrol edebilmesi için tavuk barınağının iyi bir yalıtımı olmalıdır. Aydınlatmanın yönetilebilmesi için yumurtlaMA YIKAMA Yumurtalar, 2,5 düzine yumurta içeren katlar halinde ambalajlanır ve her gruptaki kat sayısı 6’ya kadar çıkar. AMBALAJLAMA SINIFLANDIRMA Ticari yumurta işleme prosesi, taze, kaliteli bir ürün sunmak amacıyla pazara hızla ulaştırmaya dayanan çabuk gerçekleştirilen bir iştir. Tavuklar, yumurtlama sonrası yumurtanın bir toplama kabına yuvarlanacağı şekilde düzenlenmiş kafeslerde tutulur. Yumurtalar daha sonra katlı gruplar oluşturan paletlerde ambalajlanır. Paletlerdeki katlar ayrı ayrı bantlı konveyöre yerleştirilir. Yumurtalar ayrı ayrı küçük vakum ağızlarıyla yakalanarak bir başka bantlı konveyöre bırakılır. Bundan sonra yumurtalar USDA onaylı bir temizleyici kullanılarak temizlendikleri sınıflandırma ünitesine gönderilir. Yumurtalar temizleyicilerde fırçalandıkça döner ve su püskürtücüler yumurtaları dikkatle ilerletir. Daha sonra bir fan yumurtaların kurumasını sağlar. Sınıflandırıldıktan sonra, yumurtalar kartonlara yerleştirilir, ambalajlanır ve satış noktalarına gönderilir. İNFOVET 74-75 KONU KANATLI A sınıfı yumurtalar ev kullanımına yönelik ya da perakende marketlerde satılan yumurtalardır. çiftliklerdeki barınaklar penceresizdir – yumurta üretimi, ortamın günde 14-17 saat süreyle aydınlatılması yoluyla arttırılır. Barınak tavuklar için rahat olmalı ve iyi havalandırılmalıdır. Temizliğinin daha kolay olması ve yumurtaların daha kolay toplanabilmesi nedeniyle kanatlılar genellikle kafeslerde tutulur; ancak bazı çiftliklerde tavukların serbestçe dolaşmasına izin verilir. Etkili lamba denetimi kalite kontrolü için de gereklidir. Lamba kontrolü, neredeyse yumurtaların kalitesi konusunda bilinmesi gereken her şeyi gösterir – yaş, çatlaklar, berraklık (kan lekesi olmaması). Bunun yanı sıra, yumurta işleme tesislerinin çoğunda yalnızca kabuğun şekli ve rengine bakılarak yumurtanın kalitesi konusunda çok şey söylenebilir. Salmonella yumurta endüstrisi için bir tehlikedir. Bununla birlikte, yumurtlama sırasında yumurtaların %90’ının Salmonella içermediği tahmin edilmektedir. Yumur- İNFOVET 76-77 taların resmi olarak onaylanmış bir sabun kullanılarak uygun şekilde yıkanması, tavuğun overlerinden gelen ve kabuk üzerinde biriken bozulmaya yol açan organizmalar ve Salmonella bakterilerinin çoğunu ortadan kaldırır. Yumurta üreten yetiştiriciler, ambalajlama işlemi öncesi, toplanmalarından hemen sonra yumurtaları soğutma konusunda da dikkatli davranır. Yumurta işleme tesislerinde de, tüketiciye temiz ve taze ürün sağlamak için yumurtalar ambalajlama aşamasına kadar hızla işlemden geçirilir. Bunun yanı sıra yumurtaların sınıflandırılması ve büyüklüğüyle ilgili resmi standartlara da titizlikle uyulmaktadır. Sürüler doğru beslenme ve uygun tesis standartları açısından periyodik olarak izlenmektedir. UyA sınıfı yumurtanın muhafaza edildiği gulamalı eğitim kurumları, alanlar +5 °C’den daha gerekli görüldüğü şekilde düşük derecelerde yetiştiricilere yumurta soğutulmuş olmamalı Kamyonlara yerleştirme ve taşıma Yumurtalar, toplanma işleminden sonra depolarda viyollerde muhafaza edilir. Yumurta üretildiği yerde ve tüketiciye ulaştırılana kadarki tüm aşamalarda temiz ve kuru yerlerde ve yabancı kokulardan ari biçimde depolanır; darbelerden, doğrudan güneş ışığından ve büyük sıcaklık dalgalanmalarından korunur. Yumurtlama tarihinden sonraki 18. güne kadar yumurtanın soğutulması zorunlu değildir. Ancak 18. günden itibaren (+8)-(+5) °C arasında muhafaza edilmelidir. A sınıfı yumurtanın muhafaza edildiği alanlar +5 °C’den daha düşük derecelerde soğutulmuş olmamalıdır. 24 saatten fazla olmamak üzere sevkiyat sırasında veya 72 saatten fazla olmamak üzere perakendecide +5 °C’nin altındaki bir sıcaklıkta tutulabilir. ı4 Üretimin artması için gerekli aydınlatma süresi / saat KANATLI YUMURTA ÜRETİM PROSESLERİ tavuklarının yetiştirilmesi konusunda eğitim materyalleri ve yeni bilgileri vermektedir. YAN ÜRÜNLER/ATIKLAR Çatlakları olan yumurtalar işleme hattından çıkarılır. Kırık yumurtalar bir kapta toplanır ve yem-mama sektöründe kullanılmak üzere satılır. Çatlakları olan, ancak sızıntının söz konusu olmadığı yumurtalar, pastörize edilerek sıvı yumurta ürünlerine dönüştürülmek üzere ayrılır. Bu yumurtalar, bunları toz haline getirilmiş yumurtaya dönüştüren bir başka işleme tesisine ya da ürünlerinde kullanmaları için yerel unlu mamul üreticilerine satılabilir. Pek çok yumurta işleme tesisinde, polistiren kutuların ekolojik sorunlar oluşturduğu bilinmekte ve bu tesislerin işletmecileri, ürün ambalajlarının geri dönüştürülmesi konusunda teşvik edilmektedir. AŞILAMANIN ÖNEMİ Tavukçulukta hastalıklardan korunmanın en önemli yolu aşılamadır. Sağlıklı yumurtaların sağlıklı hayvanlardan elde edildiği düşünülürse, aşılamanın yumurta üretim prosesindeki en önemli adımlardan biri olduğu açıktır. Aşıla- ma programı planlanırken sorumlu veteriner hekimler tarafından bir program hazırlanmalı ve bu programa titizlikle uyulmalıdır (Tablo 2). Aşılarla hastalıkların kontrolünde başarı, bazı temel faktörlere bağlıdır. Hastalıklardan korunma amacıyla uygulanan aşılar, mutlaka sağlıklı sürülere ve uygun yaşlarda tatbik edilmelidir. Aşılar sıcaklık ve güneş ışınlarından korunmalı, buzdolabında saklanmalıdır.Her hayvanın normal dozda aşı olmasına özen gösterilmelidir. Pek çok aşı zayıflatılmış hastalık etkenlerinden oluştuğu için aşılama işlemi bittikten sonra bütün aşı şişeleri imha edilmelidir. Aşılamalar içme suyuna katılarak uygulanıyorsa içme suyunun klor ve dezenfektan maddeler içermemesi gereklidir. Genel bir yumurtacı aşı programının, aslında sahadaki hastalık baskılarına ve çiftliklerden sorumlu veteriner hekimlerin deneyimlerine göre değiştiği unutulmamalıdır. Örneğin, ülkemizde sıkça karşılaştığımız New Castle Hastalığı ve İnfeksiyöz Bronşitis hastalığı baskı altında olan işletmelerGünü geçmiş aşılar kullanılmamalı, her de uygulanan aşı programhayvanın normal ları farklılık göstermektedir dozda aşı olmasına (Tablo 3-4). özen gösterilmelidir. Tablo 2. Genel bir yumurtacı aşı programı Tablo 3. Newcastle hastalığı baskısı altında olan bir işletme için aşı programı örneği Aşının uygulandığı gün Uygulanan aşı tipi Aşının uygulandığı gün Uygulanan aşı tipi 0. gün Marek 0. gün Marek 4-5. gün ND + IB canlı 4-5. gün ND + IB canlı Aşının uygulandığı gün Uygulanan aşı tipi 8-10. gün ND + IBD inaktif 8-10. gün ND + IBD inaktif 0. gün Marek 16. gün IBD canlı 16. gün IBD canlı 1. gün ND + IB canlı 18-20. gün ND +IB canlı 18-20. gün ND + IB canlı 7. gün ND + IBD inaktif 22-24. gün IBD canlı 22-24. gün IBD canlı 15. gün IB canlı 45. gün ND canlı 30. gün ND canlı 18. 24. 32. gün IBD canlı 56. gün Coryza + SD + ND inaktif 45. gün ND canlı 50. gün SD 56. gün Coryza + SD + ND inaktif 70. gün AE + POX 56. gün ND + IB canlı 70. gün AE + POX 75. gün ND + IB canlı 70. gün IB canlı 75. gün ND + IB canlı 85. gün ND + IB canlı 112. gün ND + IB + EDS + Coryza 90. gün ND inaktif 112. gün SD + AE + POX ve ND + IB + EDS inaktif 112. günden sonra Her 7 haftada bir ND + IB canlı 112. gün SD 112. gün ND + IB + EDS + Coryza 112. günden sonra Her 7 haftada bir ND + IB canlı 112. gün SD 112. günden sonra Her 7 haftada bir ND + IB canlı Tablo 4. İnfeksiyöz Bronşitis hastalığı baskısı altında olan bir işletme için aşı programı örneği New Castle (ND), İnfeksiyöz Bronşitis (IB) , Gumboro (IBD), Enfeksiyöz Koriza (Coryza), Salmonella gallinarum (SD), Avian Encephalomyelitis (AE) + Çiçek Hastalığı (POX), Egg Drop Sendrom (EDS) İNFOVET 78-79 ANİTİBİYOTİKSİZ GIDA: ÜRETİCİLER VE PERAKENDECİLER İÇİN YENİ BİR ÖRNEK Antibiyotiksiz gıda: Üreticiler ve perakendeciler için yeni bir örnek Alltech Bilimsel Araştırmalar Bölümü Başkanı Carl Dawson, artık antibiyotiklere duyulan ihtiyacı azaltacak, hayvanları sağlıklı tutmaya yarayan uygulamalar geliştirilmesi gerektiğini ve Alltech’te bu amaçla stratejik besleme yönetim programları uyguladıklarını söylüyor. Yazar: Alltech Global Yayını Çeviri: Vet. Hek. Gülşah Baykal Yayın: Alltech Feature StorIes (http://stories.alltech.com/antibiotic-free-food.html) İnsanlar artık gıda güvenliğini daha fazla önemsiyor. Amerika Birleşik Devletleri, hayvansal gıda üretimi amacıyla yetiştirilen çiftlik hayvanlarında antibiyotik kullanımını kısıtlayan yeni yönetmelikleri 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren yürürlüğe koymaya hazırlanıyor. Antibiyotiksiz dönem endüstri liderleri tarafından sektörde yeni bir çağa girileceği yönünde değerlendiriliyor. Journal of Applied Poultry Research dergisinin baş editörü ve Teksas A&M Üniversitesi’nde akademisyen olan Prof. Dr. John Carey bu durumla ilgili olarak artık alıştığımız şekilde işlerimizi yapamayacağımızı söylüyor. “Bir gecede çözüme ulaşmak kesinlikle mümkün değil” Kentucky Üniversitesi’nde beslenme mikrobiyolojisi alanında ders veren ve Alltech Bilimsel Araştırmalar Departmanı’nın yöneticisi olan Dr. Carl Dawson da bu sorunun son 70 yıllık dönem içinde yaratıldığını ve bir gecede çözüme ulaşmasının mümkün olamayacağını söylüyor. “İşleri tersine çevirmeli ve çevremizdeki antibiyotiğe karşı şekillenen direnci ortadan kaldırmalıyız.” Geçmişte hastalıkların şekillenmesini önlemek, tedavi etmek veya sindirim sistemi sağlığını iyileştirerek yemden yararlanmayı arttırmak amacıyla çiftlik hayvanlarının yemlerine düşük düzeylerde antibiyotik katılıyordu. Gelişmeler artık bu düzenin yavaş yavaş terk edilmesi gerektiğini gösteriyor. 1969 yılında İngiltere hükümetinin görevlendirdiği bağımsız bir komisyonun gerçekleştirdiği araştırma sonunda yazılan Swann Raporu’nda bu uygulama ile ilgili ilk şüpheler dile getirilmiştir. Rapora göre insanlarda antibiyotiklere karşı artan direnç İNFOVET 80-81 ile çiftlik hayvanlarına yemle birlikte yedirilen antibiyotikler arasında potansiyel bir ilişki bulunmaktadır. (Swann MM, Baxter KL, Field HI, et al. / Veteriner Sağlık ve Hayvan Yetiştirme Alanında Antibiyotiklerin Kullanımı Hakkında Komisyon Raporu. HMSO; Londra: 1969). Bulgulara göre; rutin olarak daha zayıf mikroorganizmaların öldürülmesi daha güçlü olanların serpilip, çoğalmasını sağlamakta ve insanlar arasında potansiyel bir “süper mikrop” salgını çıkması ihtimalini doğurmaktadır. Tüketicilerin antibiyotiksiz gıda talepleri gün geçtikçe artıyor İnsanlardaki antibiyotik direncine neden olan ve yemlerde antibiyotik kullanımıyla ilişkili bulunmayan başka nedenler olsa bile geçtiğimiz yıllarda yapılan araştırmalar tüketicilerin antibiyotiksiz gıda ile ilgili daha fazla talepte bulunmasında rol oynamıştır. Bu trend azalacak gibi gözükmemektedir. Bilimsel yenilikler yoluyla hayvan sağlığı ve beslemesine değer katan Alltech İnovasyon Departmanı yöneticisi Aidan Connolly, üreticilerin bu değişimin bir parçası olmak ya da diğerleri değişirken arkada kalmak gibi zorlu bir durumla karşı karşıya kaldığını söylüyor. Bu değişim tam olarak nedir? “Antibiyotiksiz” terimi hakkındaki genel görüş, çiftlik hayvanlarında rutin antibiyotik kullanımı uygulanmamasıdır. Pratikte ise bunun anlamı antibiyotiklerin (özellikle insan sağlığı için önemli olanların) hayvanların yemlerine katılmaması ya da hastalıklardan korunma amacıyla sürüye antibiyotiklerin verilmemesidir. Bazı restoranlar ve perakendeciler ise daha ileri giderek, satın aldıkları kırmızı veya beyaz etin üretiminde, Sorun kendiliğinden çözülmeyecektir Dünya üzerindeki nüfus arttığı için et ve süt ürünlerine olan talebin de sonraki 35 yılda artması beklenmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu’na göre tek başına et tüketimi 2011 düzeylerinin %73 üzerine çıkacaktır. Bu antibiyotiksiz gıda üretmesi istenen üreticilerin üzerinde büyük bir baskı oluşturacaktır. ABD’de 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren tedavide antibiyotik kullanımı için lisanslı veteriner hekimlerin reçete yazması bir zorunluluk haline gelecek. hastalık tedavisi için bile olsa, hiçbir şekilde antibiyotik kullanılmamış olmasını” talep etmektedirler. Bu şekilde düşünen firma sayısı elbette azdır ve hayvan sağlığı uzmanları hastalanan hayvanların refahı için tedavi edilmesinin şart olduğunu düşünmektedir. Sonuç olarak; ABD’de 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren hasta hayvanların tedavisinde antibiyotik kullanımı için lisanslı veteriner hekimlerin reçete yazması bir zorunluluk haline gelecektir. Ayrıca insanlar için önem taşıyan antibiyotiklerin büyütme faktörü veya sürü çapında hastalıktan korunma amacıyla kullanılmasına izin verilmeyecektir. Dünya üzerinde bu çeşit kısıtlamalar uygulanırken sağlık ve performansın arttırılması için doğal alternatiflere karşı duyulan ihtiyaç da artmaktadır. Dr. Karl Dawson önümüzdeki iki yılda gerçekleşecek olan değişimin herkesi etkileyeceğini ve tüm önemli gıda firmalarının bu konuyla ilgili politikalar geliştirdiğini belirtiyor. Sorun kendiliğinden çözülmeyecektir Gerçekte, 2015 yılında kırmızı ve beyaz et üreticileri ve satın alanlar arasında büyük değişim dalgaları yaşanmıştır. Broyler üretiminin büyük kısmı rutin antibiyotik kullanımını terk ederken restoran menülerinde de antibiyotiksiz gıda seçenekleri artmaya başlamıştır. Bu değişimin en yeni örneği Aralık 2015’te Papa John’un pizzalarında ve diğer ürünlerinde kullandığı tavuk etlerinin üretiminde hiç antibiyotik kullanılmadığını duyurmasıdır. Bu şirket 2016 yılı yaz mevsiminde bu geçişi tamamlamayı hedeflemektedir. Tüm antibiyotiklerden veya insan sağlığında kullanılan antibiyotiklerden uzak durmak üzere çalışmalarını devam ettiren diğer firmalar arasında Chipotle, Panera Bread, Subway, Chick-fil-A, McDonald’s, Dunkin’ Donuts ve Wendy’s bulunmaktadır. Ancak “antibiyotiksiz” teriminin anlamı Antibiyotiksiz” teriminin anlamı konusunda herkes konusunda herkes uzlaşmaya varmış uzlaşmaya varmış değildir. Katı bir değildir. ANİTİBİYOTİKSİZ GIDA: ÜRETİCİLER VE PERAKENDECİLER İÇİN YENİ BİR ÖRNEK bakış açısına göre, ABD’de markette ya da restoranlarda satılan gıdaların zaten yasal olarak antibiyotik kalıntıları içermemesi gerekmektedir. Bu konunun altında yatan endişe ise gıdanın nasıl üretildiğiyle ilgilidir – diğer bir deyişle tabaklarımıza konan etlerin kaynağı olan hayvanlara rutin olarak antibiyotik uygulanması meselesidir. Büyük miktarlarda üretilebildiği ve şu anki talebi karşılayabildiği için tavuk eti üretimi baş sıradadır. Kanatlı eti üretimi ilk sıralarda yer aldığından dolayı antibiyotiksiz kanatlı eti üretiminin broyler ve hindi üretiminde büyük değişiklik yaratması ve bunu sığır eti üretiminin takip etmesi beklenmektedir. Gelecek için çözümler Alltech İnovasyon Departmanı yöneticisi ve başkan yardımcısı Aidan Connolly: “Bizim amacımız, bu geçişi üreticiler için mümkün olduğu kadar güvenli ve karlı bir hale getirmektir. Bu arada tüketiciye de kendisi ve ailesi için istediği kaliteli ürünü temin etmektir” diyor. Karl Dawson’a göre hayvansal üretimden antibiyotiklerin çıkarılması antimikrobiyallere karşı direnç problemini tek başına çözmek için yeterli değildir. Dawson konuyla ilgili olarak şunları söylemiştir: “Bu organizmalar çevremizde bulunuyor. Olan oldu. Bu yüzden İNFOVET 82-83 artık alarm durumuna geçmemiz gerekiyor. İşe, çiftlik hijyenini geliştirmek ve biyogüvenliği daha yüksek barınaklar sağlamakla başlanabilir ancak en temiz işletmelerin bile hastalık geçirebileceği ihtimali akılda tutulmalıdır. Alltech Bilimsel Araştırmalar Bölümü Başkanı Carl Dawson, artık antibiyotiklere duyulan ihtiyacı azaltacak, hayvanları sağlıklı tutmaya yarayan uygulamalar geliştirilmesi gerektiğini ve Alltech’te bu amaçla stratejik besleme yönetim programları uyguladıklarını söylüyor. Stratejik besleme yönetim programları oldukça önemli bir unsurdur. Antibiyotiklere alternatif maddeler arasında: doğrudan verilen mikrobiyaller, prebiyotikler ve bitki ekstraktları yer almaktadır. Alltech 35 yılı aşan bir süreden beri antibiyotiksiz teknolojiler geliştirdiği için bu konuda liderlik yapmaktadır. Şirket, antibiyotiksiz üretim alanında geliştirilen ve 733 bilimsel yayınla desteklenen yeni ürünler ortaya çıkarmıştır. Alltech deneyimi, bilgi ve besleme teknolojileri ile geliştirilen bu stratejik besleme programı hayvanların sağlığını maksimum düzeyde desteklemeye, genetik potansiyellerini ortaya çıkarmaya ve üreticilerin Alltech 35 yıldır antibiyotiksiz karlı ve sürdürülebilir bir teknolojiler geliştirdiği gelecek elde etmesine için bu konuda liderlik yardımcı olmaktadır. yapmaktadır. Alltech antibiyotiksiz program Antibiyotiksiz program hayvanın sindirim ve savunma sistemini desteklemeyle başlar ve bir alıştırma dönemi içerir. Üretici bir sonraki aşamaya geçtiğinde ise bu program bağırsak sağlığı yönetimi konusunda destek sağlar. Bu durumda bağırsak mikroflorasına faydalı mikroorganizmalar ekilir, faydalı organizmalar beslenir ve uygun bağırsak ortamı korunur. Bağışıklık sisteminin desteklenmesi için de zararlı mikroorganizmalar ortamdan uzaklaştırılır. Sonraki adım tam antibiyotiksiz programın uygulanmasıdır. Bu programda manejman, beslenme ve teknik anlamda hayvan sağılığı için eksiksiz destek sunulmaktadır. KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ AŞI Bu inceleme yazısı iki bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ilk bölümüne Ocak sayımızdan ulaşabilirsiniz. Broylerlerde nekrotik enterit: Hastalığın patogenezi üzerine güncel bir inceleme-2 Enterik hastalıklar, yol açtıkları üretim kayıpları, mortalite artışı, kanatlı refahının azalması ve beşeri tüketime yönelik kanatlı ürünlerinde kontaminasyon riskinin artması sebebiyle, kanatlı sektöründe önemli bir endişe kaynağıdır. Yazı: L. Timbermont*, F. Haesebrouck, R. Ducatelle ve F. Van Immerseel Veteriner Fakültesi, Bakteriyoloji ve Kanatlı Hastalıkları Bölümü, Veteriner Halk Sağlığı ve Zoonoz Araştırma Grubu, Veteriner Fakültesi, Ghent Üniversitesi, Salisburylaan 133, B-9820, Merelbeke, Belçika İNFOVET 84-85 www.gunesliasi.com.tr inhibe eden bakteriler tarafından üretilen proteinli toksik bileşiklere bakteriyosin adı verilmektedir (Jack ve ark., 1995). Bu sonuçlar birlikte ele alındığında, bunun virülansla ilişkili bir özellik olduğunu düşündürmektedir. C. perfringens tarafından in vivo bakteriyosin üretimi hakkında herhangi bir bilgi olmamakla birlikte, bağırsakta virülan bir suş tarafından bakteriyosin üretimi, bu suşun mevcut C. perfringens suşlarının yerini almasını sağlar. Bağırsakta diğer C. perfringens suşlarının üremesinin inhibe edilmesi de besin maddesi rekabetinde önemli olabilir. Bakteriyosinler: Bakteriyonsinler, nekrotik enteritin patogenezinde önemli bir rol oynayabilir. Darbeli alan jel elektrofeziyle veya çoğaltılmış parça uzunluğu polimorfizmiyle yapılan genetik karakterizasyon, sağlıklı sürülerde, hatta her bir kanatlıda ve aynı bağırsak bölümü içerisinde farklı A tipi C. perfringens genotipleri bulunabileceğini ortaya çıkarmıştır. Buna karşın, nekrotik enteritli bir sürüden elde edilen izolatlar genellikle, izole edildikleri organdan ve kanatlıdan bağımsız olarak, bir sürü içerisinde klonaldir (Engström ve ark., 2003; Nauerby ve ark., 2003; Gholamiandehkordi ve ark., 2006). Bu sonuçlar, çok lokuslu dizi tiplendirme analiziyle de doğrulanmıştır (Chalmers ve ark., 2008). Doğal yollarla iyileşme veya tedavi sonrasında, kanatlılar yeniden birden çok genetik tip taşımaya başlamaktadır (Nauerby ve ark., 2003). Bu tek suş baskınlığının birçok çalışmada belirtilmiş olması, bunun, nekrotik enterit patogenezinde temel adımlardan biri olduğunu göstermektedir. Üstelik, tek bir virülan C. perfringens izolatının bu baskınlığı, farklı nekrotik enterit suşlarından oluşan kombine bir inokulumun veya virülan ve virülan olmayan C. perfringens suşlarının bir kombinasyonunun uygulanmasıyla gerçekleştirilen deneysel bir enfeksiyon modelinde de tekrarlanabilmektedir (Barbara ve ark., 2008). Son olarak, diğer C. perfringens suşlarının üremesini inhibe eden faktörlerin sekresyonunun, salgın suşlarında normal in vitro mikrobiyota suşlarındakinden daha yaygın olduğu görülmektedir (Barbara ve ark., 2008; Timbermont Eimeria parazitleri, ve ark., 2009b). Genel koksidiyal enfeksiyon olarak yakın akraba ile bağırsakta mukus olan suşların üremesini üretimini artırır. Kollajenolitik enzimler: Olkowski ve ark.(2006, 2008), ilk patolojik değişikliklerin kollajenolitik enzimlerin etkisi sebebiyle görüldüğünü ileri sürmüştür. Villuslarda hasarın ilk olarak enterositlerin lateral kısmı ve bazal membran seviyesinde ortaya çıkarak, lamina propria boyunca yayıldığı; epiteldeki hasarın ise bu süreçte daha sonra meydana geldiği gösterilmiştir. Morfolojik değişikliklerin niteliği, nekrotik enterite yol açan patolojik sürecin başlamasının, hücre dışı matriksi ve hücre birleşme yerlerini etkileyen proteolitik faktörler içerdiğini göstermektedir. Hatta, nekrotik enterit geçirmekte olan broylerlerde, hücre dışı matriks düzensizdir veya hiç olmayabilir. Sahada görülen nekrotik enterit vakalarından izole edilen C. perfringens suşlarının bazı potent kollajenolitik enzimler salgıladığı ve C. perfringens eprüvasyonu yapılan broylerlerde, kontrol grubuna kıyasla, bağırsak dokusunda bazı potent kollajenolitik enzimler olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle, patolojinin, (örneğin koksidiyozla indüklenen) mukoza hasarı mevcut olduğunda etkisi artan bakteriyel kollajenazların veya konak-patojen etkileşimiyle aktif hale gelen konak matriks metalloproteinazlarının sonucu olabileceği ileri sürülmüştür (Olkowski ve ark., 2008). Toksin üretimi: Uzun süre, kanatlılarda ana virülans faktörünün alfa toksin olduğu öne sürülmüştür; oysa gerek C. perfringens salgını suşları gerekse normal broyler mikrobiyotasından elde edilen izolatlar A tipidir; dolayısıyla alfa toksin açığa çıkarırlar (Nauerby ve ark., 2003; Gholamiandehkordi ve ark., 2006). Üstelik, nekrotik enteritle ilişkilendirilen suşlar ile normal KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ AŞI broylerlerin mikrobiyotasından elde edilen izolatlar arasında in vitro alfa toksin üretimi karşılaştırıldığında alfa toksin seviyelerinde bariz bir fark tespit edilmemiştir (Gholamiandehkordi ve ark., 2006). Yine başka bir çalışmada ise, bağırsaktaki alfa toksin seviyesinin hastalığın lezyon skorlarıyla ilintili olmadığı tespit edilmiştir (Wilkie ve ark., 2006). Son olarak, virülan bir tavuk izolatından oluşturulan, alfa toksin içermeyen bir mutant, broylerlerde yabani tür bir suşla karşılaştırıldığında eşit derecede nekrotik lezyonlara yol açabilmiştir (Keyburn ve ark., 2006). Nekrotik enteritte alfa toksinin rolüne şiddetle karşı olan bir başka gözlemse, enfekte dokulardaki büyük çaplı heterofil, lenfosit ve plazma hücresi infiltrasyonudur (Al-Sheikhly ve Truscott, 1977a,b; Shane ve ark, 1985; Gazdzinski ve Julian, 1992). Alfa toksinler aracılığıyla ortaya çıktığı ispatlanmış bir hastalık olan gazlı gangrende, C. perfringens hücrelerde enfekte dokularda inflamatuar infiltrat olmaması ve belirgin loköstaz yaygın olarak gözlemlenmektedir (Flores-Diaz ve Alape-Giron, 2003). C. perfringens’in alfa toksin negatif mutantları farelerde gazlı gangrene yol açamamakta; ancak şiddetli inflamatuar yanıtları artırmaktadır (Awad ve ark., 1995). Dolayısıyla, nekrotik enterit lezyonlarına büyük çaplı immun hücre akışının, alfa toksinin doğal bağışıklık sistemi üzerindeki bilinen etkileriyle tutarsız olduğu görülmektedir. Kısa bir süre önce, broylerlerde nekrotik enteritle ilişkili olan yeni bir toksin tanımlanmıştır (Keyburn ve ark., 2008). C. perfringens nekrotik enterit B benzeri olan bu toksin (NetB), beta-fıçı (b-barrel) gözenek oluşturucu toksin ailesinin bir üyesidir. Bu toksin, bir Ligorin erkek tavuğun hepotam hücre dizisinde hücre yuvarlaklaşmasına ve lizise yol açmaktadır ve NetB’nin, plazma membranında tahmini çapı 1,6 ila 1,8 nm olan gözenekler oluşturduğu ortaya konmuştur (Keyburn ve ark., 2008). Lepp ve ark.(2010) NetB geninin yaklaşık 85 kb’lik bir plazmid üzerinde bulunduğunu tespit etmişlerdir. NetB geninin ekpresyonunu, VirSR iki bileşenli sinyal iletim sistemi regüle eder. C. perfringens popülasyonu yoğunluğunun yüksek olması sonucu VirSR sistemi aktif hale geldiğinde, NetB toksin üretimi yukarı yönde regüle edilir. NetB sadece C. perfringens konsantrasyonu yüksek olduğunda üretileceğinden bu verimli bir İNFOVET 86-87 Nekrotik enteritin indüklenmesi için sadece C. perfrIngens’lerin üremesine uygun ortam değil, aynı zamanda konağa özgü virülans faktörlerine sahip suşların da bulunması gerekmektedir. çevresel adaptasyondur ve sonrasında besin maddesi sınırlamasının olma olasılığı artar. NetB’nin konak hücrelerde neden olduğu hasar, C. perfringens için yeterli besin maddesi sağlayabilir (Cheung ve ark., 2010). C. perfringens’in NetB içermeyen mutantı, deney amacıyla enfekte edilmiş broylerlerin bağırsağında nekrotik lezyonlara yol açamamıştır; ancak yabani tür NetB geni ile takviye edilen bir mutantın yabani tür suş kadar virülan olduğu görülmüştür (Keyburn ve ark., 2008). NetB’nin hastalıktaki rolü, çoğu nekrotik enterit salgını suşunun NetB geni taşıdığının, nekrotik enteritten elde edilmemiş olan C. perfringens izolatlarında ise bu genin bulunmadığının tespit edilmesiyle doğrulanmıştır (Keyburn ve ark., 2008, 2010). Bir inekten elde edilen tek bir izolat haricinde, bu gen sadece kanatlılardan elde edilen C. perfringens suşlarında bulunmaktadır (Martin ve Smyth, 2009). Ayrıca, çeşitli gruplar, farklı ülkelerden elde edilen C. perfringens izolatlarında NetB görülüp görülmediğine ilişkin tarama çalışmaları www.gunesliasi.com.tr edilen NetB negatif izolatlar ise, bu suşların ürettiği ve halen tespit edilmeyi bekleyen başka virülans faktörlerinin olabileceğini gösteriyor olabilir. Bununla birlikte, NetB negatif suşlar deneysel kanatlı modellerinde nekrotik enteriti indüklememektedir. NetB’nin virülans için şart olup olmadığını tespit etmek için, hem sağlıklı kanatlılardan elde edilen NetB pozitif suşlarında hem de nekrotik enterit hastası kanatlılardan elde edilen NetB negatif suşların hastalık oluşturma kapasitesinin test edilmesi önem taşımaktadır. C. perfringens’in çok sayıda NetB pozitif ve NetB negatif suşu kullanılarak gerçekleştirilen yakın zamanlı çalışmalar nekrotik enterite yol açma ile NetB üretme kapasitesi arasında mükemmel bir eşleşme olduğunu göstermektedir (Keyburn ve ark., 2010; Smyth ve Martin, 2010). yapmışlardır. Kanada’da yapılan bir çalışmada nekrotik enterit hastası broylerlerden elde edilen C. perfringens izolatlarının %95’i (39/41) NetB pozitif iken; sağlıklı broylerlerden elde edilen izolatların ise sadece %35’inin (7/20) NetB pozitif olduğu görülmüştür (Chalmers ve ark., 2008). ABD’de gerçekleştirilen bir izolat taramasında ise, nekrotik enterit izolatlarında taşıma oranının %58 (7/12) olduğu, normal mikrobiyota suşlarının ise sadece %8,75’inin (7/80) NetB geni taşıdığı bildirilmiştir (Martin ve Smyth, 2009). NetB geninin nekrotik enterit kaynaklı suşlarla güçlü bir şekilde ilişkili olmasına rağmen, her çalışmada hasta kanatlılardan elde edilen küçük bir kısım netB negatif izolat ve sağlıklı kanatlılardan elde edilen küçük bir kısım NetB pozitif izolat tespit edilmiştir. Ancak, nekrotik enterit çok faktörlü bir hastalık olduğundan, hastalık görülmeksizin NetB pozitif suşların varlığı, hastalığa yatkınlığı artıran faktörlerin bulunmaması sebebiyle olabilir. Nekrotik enterit hastası kanatlılardan elde Adezyon: Kısa süre önce, C. perfringens’in hücre dışı matriks moleküllerine bağlanabildiği ortaya konmuştur (Martin ve Smyth, 2010; Wade ve ark., 2010). Konağın bağırsak epiteline ve bağırsaktaki hücre dışı matriks moleküllerine (ECMM’ler) yapışabilme, çok sayıda bakteriyel enteropatojen tarafından kullanılan bir stratejidir. ECMM’ler sağlıklı bağırsak epitelinde normalde açıkta olmamalarına rağmen, nekrotik enterit gelişmesine yatkınlığı artıran önemli bir faktör olan Eimeria türlerinin veya C. perfringens’in salgıladığı toksinlerin ve kollajenolitik enzimlerin yol açtığı doku hasarı sonucu açık hale gelebilmektedir. Hastalık oluşturan suşların, tip III ve tip IV kolajene ve fibrinojene, hastalık oluşturmayan suşlardan daha iyi bağlandığı görülmektedir. Ayrıca, ciddi hastalık oluştan NetB pozitif suşların, tip III, tip IV ve tip V kolajen, fibrinojen, laminin ve vitronektine, hafif hastalık oluşturan NetB pozitif suşlardan daha yüksek seviyelerde bağlandığı görülmektedir. Bu durum, nekrotik enterit gelişiminde kritik bir faktör olan NetB varlığı ile ECMM’lere yapışabilme kabiliyetinin sinerjik işlediğini düşündürmektedir (Martin ve Smyth, 2010). Bu hipotez, Wade ve ark. (2010) tarafından gerçekleştirilen çalışmayla da desteklenmektedir: Hastalığa neden olan izolatlarla güçlü bir şekilde ilişkilendirilen bir gen, Kanatlılarda nekrotik enteritin virülan bir suş zemininindüklenmesinde NetB de mutasyona uğratoksini de tılmış ve bu mutantın çok önemlidir. immobilize ECMM’lere in vitro bağlanabilme özelliğinin değiştiği görülmüştür. Fakat daha da önemlisi, izojenik mutant suşun bağırsak ortamında kolonileşme kabiliyetinin daha az olduğu ve hastalığı indükleme modelinde ciddi derecede azalmış bir virülans sergilediği tespit edilmiştir. Dolayısıyla, ECMM’lere yapışabilme özelliği, virülansta önemli bir rol sahibidir ve gastrointestinal kanalda kolonizasyon için önemli bir faktördür (Wade ve ark., 2010). Genel tartışma Alfa toksinin broylerlerde nekrotik enteritte zaruri bir virülans faktörü olmadığının ortaya konmasının ardından (Keyburn ve ark., 2006; Timbermont ve ark., 2009a), yeni C. perfringens virülans faktörleri ortaya atılmış ve C. perfringens’in indüklediği nekrotik enteritin patogenezi hakkında yeni bilgiler edinilmiştir. Mevcut bilgiler, Şekil 2’de özetlenmektedir. Kısacası, Eimeria parazitleri, yaşam döngülerinin intraselüler evreleri sonucunda, epitelyal hücreleri öldürerek plazma protein sızıntısını indükler. Üstelik, Collier ve ark. (2008)’na göre koksidiyal enfeksiyon KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ AŞI Şekil 2. Kısacası, EImerIa parazitleri, epitelyal hücreleri öldürerek plazma protein sızıntısını indükler (A basamağı) ve bağırsakta mukus üretimini artırır (B basamağı) Mukus sekresyonu Mukus Lümen Enterositler Emici hücreler Sıkı Absorpsiyon birleşme yeri B.Mukus oluşumu A.Plazma protein sızıntısı C.Bakteriyosinler F.ECMM’lere adezyon Çekirdek Goblet hücresi D.Konak kollajenolitik enzimleri D.Bakteriyel Bazal kollajenolitik enzimler membran E.NetB Her iki etki de mevcut besin maddelerinde artış sağlayarak, C. perfringens’in çoğalması için uygun bir ortam oluşturur. Bakteriyosin üreterek ve böylece diğer C. perfringens suşlarını inhibe ederek, virülan suş Eimeria enfeksiyonu sayesinde artan besin maddesi varlığından maksimum fayda sağlayabilir (C adımı). Nekrotik enteritteki patolojik değişiklikler enterositlerin bazal ve lateral kısımlarından başlayarak, kademeli bir şekilde bütün lamina propriaya yayılır. Hem konak kollajenazları hem de çoğalan patojenlerin salgıladığı kollajenolitik enzimler rol oynayabilir (D adımı). NetB, enterositlerde gözenekler oluşturmak suretiyle hücre ölümüne yol açarak nekrotik lezyonları indükleyebilir (E adımı). C. perfringens, bu lezyonlar sonucu lümene sızan ECMM’lere bağlanır (F adımı). bağırsakta mukus üretimini artırır. Her iki etki de mevcut besin maddelerinde artış sağlayarak, C. perfringens’in çoğalması için uygun bir ortam oluşturur. Esasında, C. perfringens 13 amino asit üretmek için gerekli mekanizmaya sahip değildir (Shimizu ve ark., 2002); ancak mukusu substrat olarak kullanabilir (Collier ve ark., 2008). Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, Eimeria enfeksiyonu, bağırsakta C. perfringens’in büyük ölçüde çoğalmasıyla sonuçlanabileceğinden, hastalığa yatkınlığı artıran önemli bir faktör olduğu görülmektedir. C. perfringens, toksinlerin yanı sıra bakteriyosinler de üretir. Virülan C. perfringens suşlarının oranının önemli ölçüde artması, normal mikrobiyota C. perfringens suşlarına kıyasla bakteriyonsinler üretir (Barbara ve ark., 2008; Timbermont ve ark., 2009b). Diğer C. perfringens suşlarını inhibe ederek, virülan suşlar Eimeria enfeksiyonu sayesinde artan besin maddesi varlığından maksimum fayda sağlayabilir. Böylece virülan suş büyük ölçüde çoğalarak, nekrotik lezyonların indüklenmesinde rol oynayan virülans faktörlerini salgılamaktadır. Olkowski ve ark. (2006, 2008) nekrotik enteritin ilk aşamalarında görülen morfolojik değişikliklerin niteliğinin, kollajenolitik enzimlerin etkisiyle tutarlı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Hatta bu patolojik değişiklikler enterositlerin bazal ve lateral kısımlarından başlayarak, kademeli bir şekilde bütün lamina propriayı istila eder. Hem konak kollajenazları hem de çoğalan patojenlerin salgıladığı kollajenolitik enzimler rol oynayabilir. C. perfringens suşlarının kollajenolitik enzimler salgılayabildikleri ve C. perfrin- İNFOVET 88-89 gens eprüvasyonu uygulanan broylerlerin bağırsak dokusunda, kontrol grubuna kıyasla daha yüksek seviyede olan çeşitli kollajenolitik enzimler bulunduğu görülmüştür (Olkowski ve ark., 2008). Ayrıca, kanatlılarda nekrotik enteritin indüklenmesinde NetB toksini de çok önemlidir (Keyburn ve ark., 2008). Bu toksin, tek bir istisnası olmakla birlikte, sadece kanatlılardan elde edilen C.perfringens izolatlarında bulunur (Martin ve Smyth, 2009). NetB üretimi ile nekrotik enterit indükleme modelinde hastalık oluşturma kabiliyeti arasında yüzde 100’lük bir korelasyon olduğu tespit edilmiştir (Keyburn ve ark., 2010; Smyth ve Martin, 2010). Eimeria parazitleri, epitelyal hücreleri NetB, in vitro olarak, öldürerek plazma kanatlı epitel hücre protein sızıntısını dizisinde gözenekler indükler. oluşturmaktadır. In vivo etkisi henüz ortaya konmamıştır ancak enterositlerde gözenekler oluşturmak suretiyle hücre ölümüne yol açarak nekrotik lezyonları indükleyebilir (Keyburn ve ark., 2008, 2010). Hastalığın ilerleyişinin ilk veya sonraki evrelerinde bu durumun söz konusu olup olmadığı net olarak bilinmemektedir. Eimeria parazitlerinin, C. perfringens toksinlerinin ve kollajenolitik enzimlerin yol açtığı hasar nedeniyle, virülan C. perfringens suşları açıktaki ECMM’lere bağlanarak, bağırsakta koloni oluşturmakta ve böylece daha ciddi lezyonlara yol açmaktadır (Martin ve Smyth, 2010; Wade ve ark., 2010). Broylerlerde nekrotik enteritin indüklenmesi için sadece C. perfringens’lerin üremesine uygun bir ortam değil, aynı zamanda konağa özgü virülans faktörlerine sahip suşların da bulunması gerekmektedir. KANATLI Broylerlerde topallıkla bağlantılı bakteriler tespit edildi AYAK SAĞLIĞININ ÖNEMİ Arkanas Üniversitesi araştırmacıları, laminitis olgularını önlemek için bir araya geldi ve broyler tavuklarda daha önce karşılaşılmamış bakteri türleri belirlediler. Arkansas Üniversitesi, Biyolojik Bilimler Profesörü ve hücre-moleküler biyoloji disinplinlerarası lisanüstü programı direktörü Douglas Rhoads ve araştırma ekibi, genetik araçları ve zemini tellerle döşeli alanlarda büyütülen tavukları kullanarak, broyler tavuklarda topallığa neden olan “Staphylococcus agnetis” isimli bir bakterinin varlığını tespit etti. Topallığın broylerr tavuklardaki maliyeti Profesör Douglas Rhoads konu ile ilgili şu açıklamalarda bulundu: “Staphylococcus agnetis, daha önce yapılan sığırlarda yapılan araştırmalarda, mastitisli hayvanların memelerinde izole edilmişti; ancak broyler tavukların bacaklarında görülmemişti. Topallık, kanatlı hayvanlara dayanılmaz acılar yaşatır ve bu tür hayvanlar insan tüketimi için uygun değildir. Arkansas kanatlı endüstrisinde, yaşanan topallıklar nedeni ile kaybedilen hayvanların çiftliklere yıllık yaklaşık olarak 20 milyon dolara mal olduğu biliniyor.” Rhoads sözlerine şunları ekledi; “Etlik piliçlerdeki topallık, hem hayvan refahı hem de mali anlamda önemli bir problemdir. Staphylococcus agnetis patojeni- İNFOVET 90-91 nin varlığı, tavuklarda ilk olarak bizim tarafımızdan rapor edilmiştir.” Tel zemin, enfeksiyon faktörlerinden biri Arkansas Üniversitesi, kanatlı bilimi profesörü Bob Wideman, tel zemin üzerinde büyüyen genç piliçlerin, ileride topallık ile karşılaşma oranlarının çok daha yüksek ve hatta kaçınılmaz olduğunu belirtti. Profesör Wideman bu çalışma esnasında, aynı zamanda bu tür genç piliçlerde Staphylococcus agnetis’in de bir faktör olduğunu gördüklerini açıkladı. Bu çalışma, Adnan A. K. Al-Rubaye’nin doktora tez çalışması ile hayata geçirildi. Rubaye şu anda, Arkansas Üniversitesi’nde hizmet veren Sohita Ojha departmanının hücre ve moleküler biyoloji yüksek lisans programı eğitmeni olarak projenin başında bulunmakta. Aynı zamanda Lisans öğrencisi Joseph Koon da Rubaye’ye destek. Gen benzerlik çalışması Arkansas Üniversitesi High Performance Computing Center Broyler tavuklarda topallığa neden olan ve Oklahama Üniversitesi “S. agnetis” isimli Computing Center işbirlibir bakterinin varlığı ğinde gerçekleştirildi. tespit edildi. Broyler ırkları ataları ile kıyaslandığında oldukça değişmişlerdir. Yabani tavuklar karınlarını doyurmak için günlük zamanlarının %60’ını hareket ederek geçirirken günümüzün modern broyleri günlük zamanlarının %80’ini yatarak geçirmektedir. Bu hareketsizlik kümes içinde yem ve suya ulaşmalarını zorlaştırdığı için oldukça endişe vericidir. Dolayısıyla sürdürülebilir performans için broylerin yürüme kabiliyetinin sürekli gözlenmesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü özellikle geç yaşlarda ayak problemlerinden kaynaklanan ekonomik kayıplar tüm sektörün en önemli sorunlarından birini oluşturmaktadır. 20 milyoN $ topallık nedeniyle yıllık yaşanan zarar Tehlikeli suşları ve Newcastle Newcastle hastalığının şiddeti, virüs suşlarının karakteri ve konakçının immun sistemine göre değişebilmektedir. Kuvvetli suşlardan olan genotip VII son zamanlarda ciddi salgınlara neden olmaktadır. Newcastle hastalığı (ND), Avulavirus genusundan Paramyxoviridae ailesinin bir üyesidir. Paramyxovirüslerin APMV-1’den APMV-10’a kadar 10 serotipi bulunmaktadır ve Newcastle virüs (NDV) APMV-10 olarak belirlenmiştir. NDV, enfekte kanatlılarda gösterdiği klinik semptomlara göre 5 patotipe ayrılır; viserotropik velojenik, nörotropik velojenik, mezogenik, lentogenik veya respiratuvar, subklinik enterik Patotip gruplarının nadiren kesin ayrımı yapılabilmektedir. Çevre sıcaklığında, özellikle dışkıda uzun süre canlı kalabilmektedir. Epidemiyoloji: Konakçısı birçok yabani ve evcil kanatlı türüdür. Tavuklar hastalığa çok duyarlıyken hindilerde klinik bulgular İNFOVET 92-93 gözlenmez. Mortalite ve morbidite oranları türler arasında ve virüs suşları arasında farklılık gösterir. İnsanlar hastalık ile enfekte olabilir. Gözlenen klinik bulgular; unilateral veya bilateral kızarıklık, aşırı lakrimasyon, göz kapağında ödem, konjunktivitis ve subkonjunktival hemoraji şeklinde gözlenir. Bulaşma: Enfekte kanatlıların salgıları (dışkı, oral sıvılar vs.) ile direkt temas, sindirim ile tüketim ve inhalasyon yolu ile bulaşma şekillenebilmektedir. Yem, su, aletler, çevre, kıyafetler, çizmeler, yumurta kutuları gibi Aşılanmamış tavuklarda cansız objelerde etken mortalite ve bulunabilmekte ve enfekte morbidite oranları dışkıların yumurtaya %100 oranındadır. Klinik belirtiler çok değişkendir ve diğer birçok faktörden etkilenir. Bu sebeple klinik semptomlar,patognomik tanısal bir değer taşımaz. KONU KANATLI bulaşması ile yayılımı gerçekleşebilmektedir. Yumurtacı civcivler bazı NDV suşlarını yumurtadan alabilir, yüksek virülensli izolatların bulaşması yaygın değildir. Uçan haşerelerin bulaşmadaki rolü tam olarak bilinmemektedir. Klinik teşhis: Hastalığın inkübasyon periyodu, suşun virülensine ve popülasyonun duyarlılığına göre ortalama 5-6 gün olmakla beraber, 2-15 gündür. Velojenik suşlarla enfekte olan tavuklarda genellikle 2-6 arasındadır. Bazı kanatlı türlerinde inkübasyon periyounun 25 günden fazla olduğuna rastlanmıştır. Kanatlılarda gözlenen klinik bulgular virüs suşlarına, konakçıya, konakçıların yaşına, diğer mikroorganizmalar ile ko-enfeksiyona, çevresel strese ve immuniteye bağlı olarak değişmektedir. Klinik bulgular tek başına ND teşhisi için yeterli olmaz. Lentojenik suşlar: Genellikle hafif respiratorik hastalıkla seyreden subklinik hastalık gözlenir. Öksürük, hızlı soluma, hapşırma, hırıltılar gözlenir. Mesojenik suşlar: Bazı türlerde akut respiratuvar hastalık ve nörolojik bulgular ile gözlenir. Mortalite oranı genellikle düşüktür (<%10). Dolaşımda başka mikroorganizmalar ile ko-enfeksiyon oluşturduysa çeşitli klinik bulgulara rastlanabilir. Velojenik suşlar: Kanatlılarda mortalite ile seyreden çeşitli hastalıklara sebep olur. Bulgular genellikle solunum ve sinir sistemi ile ilişkilidir. Letarji, iştahsızlık, tüylerde karışıklık ve konjunktivada ödem şeklindedir. Hastalığın gelişiminde yeşilimsi beyaz ishal, dispne, kafada enflamasyon ve boyunda siyanotik renk değişimi gözlenebilir. Lezyonlar: Patognomik olarak büyük bulgular yoktur. Birkaç kanatlının muayenesi ile konan geçici teşhis, virüs izolasyonu ve identifikasyonu ile kesin teşhise dönüştürülür. Yalnızca velojenik suşlar belirgin lezyonlar gösterir ve bu lezyonlar; periorbital alan veya tüm kafada şişlik, boynun intersitisyal veya peritrakeal alanında ödem, kaudal farinks ve trakeal mukozada konjesyon ve bazen hemoraji, proventrikulus mukozasında peteşiler ve küçük ekimoz alanları, payer plaklarını ve sekal tonsilleri de kapsayan solunum/sindirim lenfoid dokularında ödem, hemoraji, nekroz ve ülserler (payer plaklarında ülserasyon/nekroz Bulaşmada enfekte Newcastle hastalığında kanatlıların salgıları patognomik değildir ancak ile direkt temas ve şüphelendirici etkendir), inhalasyon etkilidir. İNFOVET 94-95 İnaktif aşılar maternal antikorlardan etkilenmedikleri için civcivlerde çok erken dönemde uygulanabilirler. Halk sağlığı dalakta şekillenen kızarıklık, büyüme ve gevreklik şeklinde gözlenebilmektedir. Postmortem bulgular: Airsacculitis, trachealitis, proventrikulusta, barsakta ve sekal tonsillerde nekrotil plaklar, proventrikulusta hemoraji ve öncelikle viserotropik formda gözlenen intestinal lezyonlar hastalığın postmortem lezyonları olarak karşılaşımıza sıklıkla çıkmaktadır. Teşhis: Teşhis amaçlı numuneler toplanmadan ve gönderilmeden önce, gerekli otoriteler ile iletişime geçilmelidir. Numuneler güvenli şartlar altında toplanmalı ve hastalığın bulaşmasını önleyici önlemler eşliğinde uygun laboratuvarlara gönderilmelidir. Newcastle hastalığı zoonoz olduğundan, örneklerin güvenlik önlemleri ile toplanması gerekmektedir. Şüpheli teşhis, klinik bulgular, postmortem bulgular ve serolojide artan titreler ile konulabilmektedir. APMV-1’in velojenik suşları, eğer virüse yüksek olanda maruz kalınırsa, insanlarda konjunktivitise neden olabilir. Sıklıkla bu duruma ile laboratuvar çalışanları ve aşı ekibi maruz kalır. Kanatlı işletmeleri çalışanları daha nadir enfekte olur, kanatlı ürünlerinin tüketilmesi ve taşınması risk faktörü olarak belirtilmez. Konjunktivitis çoğu kez tedavi edilmeden iyileşebilir. YÜZDE 10 Maksimum ND mortalite oranı Enfeksiyöz bronşitis, laringotrakeaitis, enfeksiyöz koriza, avian influenza, EDS76, hemorajik hastalık, ensefalomyelitis, ensefalomalasi, intoksikasyonlar, orta kulak enfeksiyonu / iskelet osteitisi ve pnömovirus enfeksiyonundan ayırıcı teşhisinin yapılması gerekmektedir. Koruma ve kontrol Newcastle hastalığının tedavisi yoktur. Korumada dezenfeksiyon ve temizliğe dikkat edilmesi esastır. Yabani kuşların girişini engelleyen kümes ve yem/su depoları sistemi düzenlenmeli, karkasların uygun olarak yok edilmesi sağlanmalı, kümeslerde haşere ve fare kontrolü uygulanmalı, insan ve araç giriş çıkışının kontrolü sağlanmalı, tüm kümeslerde tek yaş prensibi uygulanmalı (all in-all out) ve her bir yeni grup çıkışından sonra dezenfeksiyon işlemleri yapılmalıdır. Salgınlar ortaya çıktığı esnada; karantina ve idare kontrolleri yapılmalı, yeni grup civcivler gelmeden 21 gün önce enfekte tüm kanatlıların imhası yapılmalıdır. Medikal profilakside aşılar Aşılama bireylerde özgün ve kaliteli bir immun düzeyin oluşumu ile klinik hastalığın en aza indirgenmesi açısından majör bir gerekliliktir. yer almaktadır. Aşılama programında dikkat edilecek en önemli nokta, uygulanan aşının tipi, aşı uygulanan kanatlıların bağışıklık ve hastalık durumları, civcivlerdeki maternal immunite seviyesi ve yerel çevresel koşullarda muhtemel enfeksiyon ve koruma arasındaki ilişkinin seviyesidir. Virülent Genotip VII Newcastle hastalığı virüsü (NDV) veteriner hekimliğinde en önemli enfeksiyöz ajanlarının başında gelir. Newcastle hastalığının (ND) ajanı olan virüs, ticari kanatlı işletmelerini etkiler ve ciddi ekonomik kayıplara neden olur. Virülensin çeşitliliğine ve konakçının duyarlılığına bağlı olarak, evcil hayvanlarda gözlenen Newcastle hastalığının semptomları değişebilmektedir. Bu semptomlar solunum, enterik ve sinirsel olabilmekte ve yüksek mortaliteler ile kendini gösterebilmektedir. İNFOVET 96-97 13 NDV alt köken sayısı Araştırılan epidemiyolojik kanıtlardan birçoğu, Genotip VII Newcastle hastalığı virüsünün Uzak Doğu’da en baskın genotip olduğunu ortaya koymaktadır. Newcastle virüsü izolatlarının antijenik ve genetik çeşitleri tanımlanmıştır. Herbiri Avian paramyxovirus grup 1 serotipinin (APMV-1) farklı üyeleri olsa da, NDV’nin farklı genotipleri tüm dünyaya yayılmıştır. 1926’dan beri ve nükleotid sekansına dayanarak, 9 sınıf INDV ve II NDV’nin 10 kesin sınırlandırmalı suşları (I’den IX ve XI’ye) identifiye edilmiştir. Moleküler karakterizasyonu, epidemiyoloji çalışmaları kontrol stratejilerinin geliştirilmesi ve adaptasyonu için büyük önem taşımaktadır. Virülent virüslerin V, VI ve VII genotipleri, dünya çapında dolaşan predominant genotiplerdir ve bunlardan genotip VII; Asya, Afrika ve Orta Doğu’da, son zamanlarda, çok önemli salgınlara neden olmuştur. Ticari amaçlı yetiştirilen kanatlıların aşılanması, Newcastle hastalığı virüsünün oluşturduğu enfeksiyonlardan kaynaklı kayıpların azaltılmasında en etkili yoldur. Ek olarak, immünsupresif ajanlar, biyogüvenlik ihmalleri, yetersiz yönetim uygulamaları ve zor çevresel koşulları gibi risk faktörlerinin kontrolü; Genotip VII; Asya, Afrika ve Orta Doğu’da, ekonomik etkileri ve diğer son zamanlarda, çok kanatlı hastalıklarının önemli salgınlara azaltılmasını sağlar. neden olmuştur. Etkin bir ND aşılamasının yapıldığını anlamak için için serolojik takip şarttır. Seroloji, aşılamalardan sonra beklenen düzeyin üzerinde bir antikor miktarının yaratılmasıdır; buna protektif antikor titresi denir. Serolojik takip genellikle Hemaglutinasyon Inhibisyon (HI) ve ELISA ile yapılır. Mesleki dayanışma ve duyarlılığın şehri Hatay Hatay’da sohbet ettiğimiz klinisyenler, sınırdaki kontrolsüz hayvan geçişlerinin hem yetiştiriciyi zor duruma soktuğunu, hem de hastalık kontrolünü güçleştirdiğini belirtiyorlar. RÖPORTAJ: VETERİNER HEKİM GİZEM KUTUN Aile tipi işletmelerin yoğun olarak bulunduğu Hatay’da, yem fiyatlarının dengesizliği ve yetiştiricilerin ürettikleri sütün hak ettiği değeri görememesi nedeniyle halkın istihdamına büyük ölçüde katkı sağlayan bu tip işletmeler yok olmaya yüz tutuyor. Aynı zamanda Suriye’ye komşu olması, bu ülkenin politik durumunun belirsizliği ve Türkiye’ye yansımaları da Hatay’ın yatırım almasına engel teşkil ediyor. Tesislere ciddi teşvikler olmasına rağmen, özellikle son 4-5 yıldır kayda değer bir gelişmenin olmaması, serbest olarak mesleklerini icra eden veteriner hekimlerin muayenelerini kapatmak zorunda kalmalarına ve başka illerde iş arayışlarına girmelerine neden oluyor. Hatay VHO Başkanı Yahya Hamurcu, yetiştirici birliklerin daha şeffaf ve denetime açık olmasının şart olduğunu vurguluyor. Mesleki anlamdaki mücadelelerimiz devam edecek Hatay Veteriner Hekimler Odası Başkanı Yahya Hamurcu, 3 dönemdir oda başkanı ve daha önceki yönetimlerde de çeşitli kademelerde görev almış ve oda için büyük emekler vermiş bir isim. Yoğun bir mesai ile meslektaşlarına en kısa sürede en kaliteli hizmeti vermeyi amaçlayan yetkililer, Hatay’ı birliğin simgesi haline getirme hususunda ciddi çabalar göstermekte. Daha önceleri Adana Bölge Odası’na bağlı olan Hatay, 1992 yılında yasal sayıyı teşkil ettikten sonra, konseye başvurarak Adana’dan ayrıldı. Şu an itibari ile 250 meslektaş üyesi bulunan odanın bünyesinde, konferansları, eğitimleri ve toplantıları gerçekleştirdikleri salonlar mevcut ve yetkililer odaya gün geçtikçe daha kurumsal bir yapı kazandırma arzusunda çalışmalarına devam ediyor. Yahya Bey, öncelikle bu yılki yönetim kurulu üyelerinizi tanıtır mısınız? Biz yönetimi, 5 asil, 5 yedek olmak üzere 10 kişi olarak düşünüyoruz. 15 günde bir yaptığımız resmi toplantılarda hepimiz bir araya geliyoruz ve herkesin görüşlerinden faydalanma gayreti gösteriyoruz. Biri resmi, biri gayri resmi olmak üzere toplantılarımızı her hafta salı günleri yapıyoruz. Yönetimde olan arkadaşlarımız; Oda Sekreterimiz Veteriner Hekim Şerif Güneş ve Oda Saymanımız Veteriner Hekim Kemal Bozkurt dışında diğer arkadaşlarımız serbest olarak çalışmaktalar. Samandağ ilçesinde görev alan Yönetim Kurulu üyemiz Veteriner Hekim Cem Çapar, Kırıkhan ilçesinde görev alan arkadaşımız ise Veteriner Hekim Mehmet Çetin. Yönetim kurulumuzda Veteriner Hekim Sait Alkan gibi kamuda çalışan meslektaşlarımız da mevcut. Yönetimin Hatay ilinin tümünü temsil etmesi açısından diğer meslektaşlarımızı da, diğer ilçelerden seçmeye gayret ettik. Bize biraz Hatay’dan bahseder misiniz? Hatay’da serbest çalışan 100 civarı veteriner hekim mevcut. Diğer hekimlerimiz kamuda ve belediyelerde çalışmakta. Bununla birlikte gıda ve ilaç sektöründe çalışan meslektaşlarımız da var; ancak gıda, tavukçuluk ve kesimhane gibi kamu ve klinisyenlik dışı istihdam alanları Hatay için kısıtlı alanlar. Hatay’da işletmelerin yapısı nedir? Hatay’da daha çok aile tipi işletmeler mevcut. Ancak bu tip işletmeler ciddi anlamda azaldı. Profesyonel işletmeler elde edilseydi, belki bu küçük aile işletmeleri yok olmaya yüz tutmazdı. Hayvancılığın Hatay’ın mevcut işsizliğinin önünü alan bir alan olduğunu bilerek hareket edilmeli. Ama ne yazık ki, son 4-5 yıldır komşumuz Suriye’nin politik durumu ve bunun Türkiye’ye yansıması ve güvenlik sorunu insanların Hatay’a yatırım yapmasına engel teşkil etti ve bu durum sektöre olumsuz yansıdı. Birçok meslektaşımız muayenehanesini kapatmak zorunda kaldı; başka illerde başka iş arayışlarına girdiler. Türkiye şap hastalığını konuşuyor ve ortak söylem sınırların kontrolsüzlüğü. Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir? Hatay, şap hastalığından muzdarip bir şehir. Kontrolsüz hayvan geçişleri yeni başlamadı; yıllardır var olan bir gerçek. Bu anlamda güvenlik tedbirleri olmasına rağmen, fiyat dengelerine bağlı olarak zaman zaman Türkiye pazarının cazip hale gelmesi nedeniyle ciddi kaçak geçişler oldu. Bununla beraber, bir yandan yerli üretici haksız rekabete girmek zorunda kaldı, bir yandan gelen hastalıklarla baş etmek zorunda kaldı. Bu etkenlerin tamamı zor durumda olan sektörü daha da darboğaza soktu. Veteriner hekimlerin salgın dönemlerinde verdikleri mücadeleyi nasıl buluyorsunuz? Bu salgılar, veteriner hekimlerin bireysel mücadelesi ile bitmez. Türkiye’nin genel politikasını değiştirmesi gerekiyor. Öncelikli olarak sınırların hayvan geçişlerine kapatılması ve salgın hastalıklarla mücadelede KONU KANATLI Salgınların önüne geçmek için öncelikle Türkiye’nin genel politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor. Kısa ve uzun vadede planlarımız belli bir strateji sahibi olunması gerekiyor. Hatay’da sahada 100 tane serbest veteriner hekim var; bu hekimlerin Bakanlık’ın projelerine entegre edilmesi şart. Kamunun vermiş olduğu mücadele bu işi tek başına çözmeye yetmez. leri ile ilgili son çıkan yönetmeliklerdeki kamu yararına olmayan aşırı bürokrasi ciddi anlamda maddi külfeti beraberinde getirdi ve tüm bunların ağır yük olduğunu düşünen hekimlerin kliniklerini kapatmasına neden oldu. Hatay’ın bir hayvan pazarı var mı? Hatay Veteriner Hekimler Odası olarak en çok hangi konularda mücadele veriyorsunuz? 2002 yılından beri odanın yönetiminde çeşitli kademelerde bulundum. Bu döneme kadarki başkanların hepsinin planlarının arasında olmasına rağmen ruhsatlı bir hayvan pazarı projesi hayata geçirilemedi. Şu an Hatay Merkez’de ruhsatlı bir hayvan pazarı yok; bu da hayvan hareketlerinin kontrolü ve hastalıkların erken karantinası gibi uygulamalar açısından çok ciddi bir eksiklik. Böyle bir pazarın olmayışını, yerel yöneticilerin duyarsızlığından öte bir şey olmadığını düşünüyorum. Şu zamana kadar Hatay’da popülist politikalarla belediyecilik yapılmaya çalışıldı. Her türlü projeye milyon dolarlar harcanabiliyorsa; insanımıza yakışır, hayvan refahına uygun bir hayvan pazarının yapılamamasının geçerli bir nedeni olduğunu düşünmüyorum. Veteriner hekimler odaya genellikle hangi sorunlarla başvuruyorlar? İş sahasının daralması sebebi ile elbette bir işsizlik problemi var. Hatay’ın sorunları Türkiye’nin genelinden bağımsız düşünülemez. Türkiye’deki fakülte sayısının fazlalığı, eğitimin nitelik seviyesinin düşük olması gibi nedenler önümüze sorun olarak çıkıyor. Bununla beraber, özellikle Veteriner Tıbbi Ürün- İNFOVET 100-101 Verdiğimiz mücadelelerin başında mevzuatlar var. Suni Tohumlama Yönetmeliğine ve Ev ve Süs Hayvanları Yönetmeliği’ne karşı açılmış davalarımız mevcut ve bu davalar Danıştay’da devam ediyor. Bununla birlikte, odamızın Antakya Belediyesi aleyhine açmış olduğu, tıbbi atık uygulamalarına yönelik bir dava vardı ve yakın zamanda bu davayı kazandık. Yerel belediyeler ile ayrı bir mücadele içerisindeyiz. Hem belediye hizmetleri, hem de hayvan-çevre sağlığının korunması çalışmaları için veteriner işleri müdürlükleri kurulması gerektiğini ve bu müdürlüklerin bünyesinde bir veteriner hekim bulundurulmasını; bununla beraber her ilçeye hayvan rehabilitasyon merkezleri kurulmasını savunduk ve savunmaya devam ediyoruz. İl Kuduz Komisyonu ile görüşmelerimiz sonuç verdi ve geriye belediyelerimizin bu kararlara riayet edip, birimleri oluşturması kaldı. Mesleki mücadelemizin bir diğeri de, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği’nin uygulamalarına dönük. Meslektaşlarımızın düşük ücretlerle çalıştırılmasına ve yıllardır ırkların ıslahı için emek veren arkadaşlarımızın haksız rekabetini önlemeye yönelik çalışmalarımız var. Hatay’daki fakülte ile ilişkilerimiz oldukça iyi. Yetiştiricilerimize ve halkımızın sağlığına yönelik konferanslar ve eğitimler düzenliyoruz. Gayretimiz bu çalışmaların devamını getirmek yönünde. İl Müdürlüğümüz ile yeni çıkan yönetmelikler hakkında meslektaşlarımızın zarar görmemeleri yönünde eğitim çalışmaları ve çıkan mevzuatlara karşı bizim mağdur olduğumuz kısımlara dönük önerilerimizi sunduğumuz toplantıları gerçekleştirmeye devam edeceğiz. DESTEĞE İHTİYACIMIZ VAR Meslek odalarımıza yeterli bütçe ayrılmıyor. Bu nedenle yürütmek istediğimiz faaliyetleri bir yere kadar başarabiliyoruz. Özellikle kanunda belirtilen yıllık aidat ödentilerinin ve Haysiyet Divanı cezalarının güncellenmesini talep ediyoruz. Yetiştirici birliklerinin yapmış olduğu uygulamalar son 15 yıllık süreçte Türkiye hayvancılığına yeterli katkı sağlamıyor. Bu birliklerin daha şeffaf ve denetime açık olmaları şart. Bugüne kadar üretici birlikleri ne yazık ki, üreticinin sesi olmayı başaramadı. Türkiye bir yere varmak istiyorsa küçük aile işletmelerinin devamı açısından, devletin verdiği desteklerin kişilerin şahsi hesaplarına yatırılması gerektiği kanısındayım. GEZİ HATAY Devlet, gıda işletmeleri ile ilgili yaptırımları gözden geçirmeli Gıda sektöründe görev alan bir veteriner hekim, maaşını denetlediği işletmeden değil devletten almalı. İşletmelerin baskısı ancak bu şekilde ortadan kaldırılabilir. Veteriner Hekim Şerif Güneş, veteriner hekimlerin gıda işletmeleri ile bağının koparılması gerektiğini söylüyor. veteriner hekimlerin maaşları devlet tarafından karşılanmalı Devletin bir prosedürü var; gıda alanında faaliyet gösteren bir işletmeyi tüm üretim aşamalarında bir veteriner hekimin denetlemesi gerekiyor diyor. Ancak burada bir terslik var; hekimin ücretini işletme ödüyor. Eğer, maaşları işletme ödüyorsa, bu bir baskı unsurudur. Bu durumun ortadan kaldırılıp devletin ödenek ayırması gerekiyor. Bu gerçekleştirilebilirse, işletmelerin daha düzgün çalışacağı kanaatindeyim. Diyarbakır, Dicle Üniversitesi Veteriner Fakültesi mezunu olan Veteriner Hekim Şerif Güneş, mezun olduğu 2002 yılından beri serbest klinisyen hekim olarak çalışmasının yanı sıra, eş zamanlı olarak 2010 yılından beri bir sucuk işletmesinin sorumlu veteriner hekimliği görevini yürütüyor. Hayvansal gıda üreten işletmelerde sorumlu bir veteriner hekimin bulunmasının önemi nedir? Gıda işletmelerinin elbette insan sağlığı açısından olmazsa olmaz önem arz eden durumları var. Çitlikten sofraya denilen bir tabir olduğunu biliyoruz; gıda işletmeleri de İNFOVET 102-103 bunun bir aşamasıdır. Bu noktada işletme sahiplerinin vicdanına kalan birçok şey var. İşletme sahipleri, ya toplum sağlığı için gerekli kalitede malzemeyi kullanır ya da hile ile süsleyip vatandaşa sunar. Bunun önüne de ancak işletmede çalışan ve denetleme yetkisi olan uzman bir veteriner hekim geçebilir. Bu yetkili de devletin atamış olduğu veteriner hekim, gıda mühendisi ya da ziraat mühendisidir. Bu tür işletmelerde gıda niteliği taşımayan ve gıda içerisinde kullanılması sakıncalı olan kalitesiz etlerin, özellikle salam, sosis, sucuk gibi şarküteri ürünlerinde kullanıldığını görüyoruz. Hatta % 100 sığır ya da dana eti diyerek başka hayvanların etlerinin kullanıldığını biliyoruz ve bu işletmelerin bu tür usulsüzlüklerden dolayı sık sık ceza aldıklarına şahit oluyoruz. Veteriner hekimlerin, işletmeler tarafından zorlandığını ve baskı altında tutulduğunu düşünüyor musunuz? Günümüzde özellikle para kazanmanın ve yaşamanın ne denli güç olduğu hepimiz biliyoruz. Böyle bir dönemde insanlar işlerini kaybetmemek adına bazen maalesef olumsuz durumlara da göz yummak zorunda kalabiliyor. Bu nedenle, veteriner hekimin işletme ile ekonomik bağının koparılması ve gerçekçi bir denetim mekanizması düzenlenmesi gerekiyor. KONU KANATLI Veteriner Hekim Mithat NAlça, 27 yıldır bölgede serbest klinisyen hekim olarak mesleğini icra ediyor. HATAY’DA HAYVANCILIK Antakya’da genelde aile işletmeciliği ön planda. Elbette bu tür işletmelerin de kendi çaplarında problemleri oluyor. Son yapılan değişikliklerle küçük işletmelerin işi biraz zorlaştı; gün geçtikçe profesyonel işletmelerin yoğunluğu artıyor ve küçük aile işletmeleri bu durumdan olumsuz etkileniyor. Bu durumun ülke hayvancılığına ve ekonomisine dolaylı olarak kayıplar yaşatacağını unutmamak gerekiyor. Biz üreticilerin ailelerinden biri gibiyiz Yetiştiricilerin sıkıntılarına ortak oluyoruz, ekonomik yetersizliklerini anlamaya çalışıyoruz. Bu nedenle, bizim de ödemelerde problemler yaşadığımız oluyor. Ancak, bu konuda üreticiyi suçlayamıyorum; yem fiyatlarının yüksekliği, ürettikleri süte cüzi fiyatlar verilmesi, hatta bir senelik süt ücretlerini alamamaları gibi handikaplar yaşadıklarını biliyoruz. Bu sorunları yaşamamak için hayvancılık politikalarının kesinlikle gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum. İNFOVET 104-105 Yetiştiricilerin ailelerinden biri gibiyiz Hatay’da veteriner hekimler yetiştiricilerin ailelerinden biri gibi ve Bu nedenle yaşadıkları ekonomik yetersizlikleri ellerinden geldiğince anlamaya çalıştıklarını belirtiyorlar. Veteriner Hekim Mithat Nalça, 1989 yılında Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden mezun olduğundan beri, memleketi olan Antakya’da serbest veteriner hekim olarak görev almakta. olmak zorunda kalıyor. 27 yıldır bu bölgede veteriner hekimlik mesleğini icra ediyorum, yetiştiricilerin birçoğunun çocukları mesleğe başladığımda yeni doğmuştu. Yani bu insanları uzun yıllardır tanıyoruz ve veresiye konusunda haksız olmadıklarını net bir şekilde görüyoruz. En sık hangi hastalıklarla karşılaşıyorsunuz? Türkiye genelinde olduğu gibi, burada da en sık görülen hastalık şap hastalığı. İl Tarım Müdürlüğü’ndeki arkadaşlarımız ellerinden geldiğince aşılama ve benzer biyogüvenlik önlemlerini alıyorlar; ancak sınırda olan şehrimizde hayvan giriş çıkışları kontrol altında olmadığı için devamlı şap hastalığı ile karşılaşıyoruz. Meslektaşlar arası dayanışma ne düzeyde? Yetiştirici, sağlık ve beslenme gibi konularda yeterince bilinçli mi? Yeni mezun olacak meslektaşlarınıza, deneyimli bir hekim olarak neler söyleyebilirsiniz? Yetiştiricilerin tamamen bilinçli olduğunu söylemek güç. Bilinç düzeyini de ekonomiye bağlıyorum. Yetiştiricinin ekonomik anlamda refahı yüksek olduğunda, aşısından dezenfektanına kadar hiçbir şeyini eksik etmek istemiyor. Mesleki anlamda en büyük ortak probleminiz veresiye ama dediğim gibi, öyle İyi bir veteriner hekim olmak için öncelikle deontoloji bilgisini tam anlamıyla anlamış olmaları gerekiyor. Ancak bu şekilde mesleklerini onurlandırıp, yüksek seviyelere taşıyabilirler. Bunun dışında meslektaşları ile yeni bilgiler ve gelişmeler konusunda sürekli iletişim halinde olmalarını tavsiye ederim. Oda Başkanımız Yahya Hamurcu’nun da destekleri ile etik konulara uymaya ve kaynaşmaya çalışıyoruz. Ancak her meslekte olduğu gibi bizde de, veteriner fakültelerinin ve mezun olan hekim sayısının artması ile birlikte sorunlar ve aksaklıklar yaşanabiliyor. GEZİ HATAY Küçük işletmeler koruma altına alınmalı Küçük işletme yetiştiricilerine eğitimler verilmeli ve profesyonel hayvancılığa entegrasyonu sağlanmalı. Çünkü bu tarz işletmeler Hatay hayvancılığını ayakta tutan işletmeler. Fırat Üniversitesi mezunu Veteriner Hekim Faruk Otuzbir, 1990 yılındaki mezuniyetinden sonra, fakülte yıllarından beri hayali olan serbest klinisyen hekimliğini icra etmiş. Tüm yaşanan sorunlara rağmen bir daha olsa bir daha hekimlik mesleğini seçeceğini söylüyor. İşletmelerin yapısından bahsedebilir misiniz? Bölgemizde daha çok küçük aile işletmeleri var. Küçük aile işletmelerini mutlaka koruma altına almak gerekiyor. Küçük işletme yetiştiricilerine eğitimler verilmeli ve profesyonel hayvancılığa entegrasyonu sağlanmalı. Çünkü bu tarz işletmeler Hatay hayvancılığını ayakta tutan işletmeler; bir köyün tüm küçük çaplı işletmelerini bir araya getirirseniz entegre bir tesisin kapasitesi kadar ettiğini hesaba katmak gerekiyor. Hatay Veteriner Hekimler Odası olarak, sürü yönetimi, hayvan besleme, ayak hastalıkları gibi konularda eğitim programları düzenledik ve çok iyi geri dönüşler aldık. Bu eğitimlerin devamının gelmesi gerekiyor. Aile işletmelerinin yok olması istihdam sorununu da beraberinde getirecektir. En çok karşılaştığınız hastalıklar nelerdir? Hatay, geçiş bölgesi içerisinde yer alıyor. 22 yıldır bu mesleği icra ediyorum ve ilk günden bugüne hala şapla mücadele ediyoruz. Elbette, son yıllarda Hatay Tarım İl Müdürlüğü’nün aşılama programlarına verdiği özeni ve ciddiyeti de es geçmemek lazım. Bu çabalar sonuç veriyor ve şap hastalığı korktuğumuz düzeyde yayılım göstermiyor. Meslektaşlar arasında dayanışma için neler söyleyebilirsiniz, mesleki anlamda yaşadığınız problemler var mı? Bölgemiz meslek etiği konusunda iyi düzeydedir. Birbirimizle istişarelerde sık sık bulunuruz. Genç veteriner hekim arkadaşlarımıza desteklerimizi hiçbir zaman esirgemeyiz. spot ilaç sorunu Hatay’da da mevcut Ben veteriner hekimler odasında yıllarca, veteriner ilaçlarını eczanelerin satmaması gerektiğini söyledim ve uzun süre bunun mücadelesini verdim. Bunları, eşim eczacı olmasına rağmen savundum. Ama şimdiki tabloya baktığım zaman, az karla ilaç satmak ya da sıfır kar ile ilaç satmak gibi bir rekabet söz konusu. Elbette her şey toz pembe değil. GMP ile ilgili mevzuat değişiklikleri ile birlikte bu sıkıntılarımızın son bulacağını düşünüyorum. Bunun dışında sorunlar mutlaka var. Türkiye’nin genelinde, birliklerle ilgili yaşanan sorunları biz de yaşıyoruz. Örneğin, birliklerin sadece suni tohumlama üzerine çalışma yaptıklarını düşünüyorum; ancak zaten tohumlama uygulamalarında hali hazırda oturmuş bir sisteme sahibiz. Veteriner hekimlik mesleğinin vardığı noktayı nasıl yorumlarsınız? Devletin son yıllarda yaptığı hekim atamaları ile saha bir nebze olsun rahatladı. Mesleğe başladığımızda, muayene, tohumlama, aşılama ücretleri daha rantabl idi. Ama şu anda rekabetten dolayı bir düşüş var. Yine de “bu mesleği yapmayı tavsiye eder misiniz?” diye sorarsanız; “kesinlikle” derim. Veteriner hekimler mesleki gelişmeleri için yeterli desteği alıyor mu? Veteriner Hekim Faruk Otuzbir, aile işletmelerinin yok olmasının istihdam sorununu beraberinde getireceğini söylüyor. Firmaların eğitim programları ve toplantıları ile aslında bildiğimiz ama bazı ayrıntılarını kaçırdığımız konularda kendimizi geliştirme fırsatı buluyoruz. Aynı zamanda il meslek odalarının düzenlediği meslek içi eğitimlerin de yapılmasının önemi var. Veteriner Hekim Bedi Eskiocak, yeni mezun olacak meslektaş adaylarına meslekleri konusunda hassas olmalarını tavsiye ediyor. VERESİYE VE ECZANE CİDDİ BİR SORUN Meslek etiğine ve ülke sorunlarına duyarlı olmak şart Hatay’da serbest klinisyenlik yapan veteriner hekimler, sınırdaki kontrolsüz hayvan geçişleri nedeni ile şap hastalığı ile karşılaşmadıkları bir ay olmadığını söylüyor. Veteriner Hekim Bedi Eskiocak, 1990 yılı Ankara Üniversitesi mezunu bir serbest klinisyen hekim. Meslekte 26. yılını tamamlayan deneyimli hekim, bu yıllar içerisinde yetiştiricileri bilinçlendirme konusunda ciddi mücadeleler verdiklerini belirtiyor. şap aşısı yapıyor ama kontrolsüz geçişlerle farklı suşlar da devamlı karşımıza çıkıyor. Sınırdan günde kaç hayvan girdiğini resmi olarak ispatlamak mümkün değil ama sahada bulunduğumuz için günde ortalama 100-150 hayvan girdiğini söyleyebilirim. Verim özelliklerine göre ağırlıklı olarak hangi tür hayvanlar yetiştiriliyor? Hataylı üreticiler, hayvan yetiştiriciliği konusunda yeterince bilinçli mi? Hatay’da kombine hayvancılık söz konusu; sütçülük de var besicilik de. Bunun yanı sıra Reyhanlı bölgesinde küçükbaş hayvancılık yapılıyor. Yayladağı taraflarında ise keçi yetiştiriciliği söz konusu. Ancak Antakya merkez, Samandağ ve İskenderun bölgelerinde ağırlıklı olarak büyükbaş et ve süt işletmeleri mevcut. Meslekte 26. yılım ve ilk dönemler ciddi zorluklar yaşadık; “suni tohumlamadan doğan dana kurban olur mu” sorusuyla bile karşılaştık. Bunları aşmak zordu ama büyük çabalarla halkın bilinçlenmesine yardımcı olduk. Artık veteriner hekimlere daha çok güveniyorlar, önerilerimizi dikkate alıyorlar. Bu anlamda yetiştirici ile diyaloğumuz oldukça iyi diyebilirim. Bölgeye spesifik hastalıklar var mı? Maalesef, son 10 yıldır şap görmediğimiz ay olmadı. Bunun nedeni de sınırlardaki kontrolsüzlük. Özellikle Suriye sınırından kontrolsüz geçişler bölgemizde şap vakalarının artışına neden oluyor. Tarım Bakanlığı düzenli olarak İNFOVET 108-109 Bölgede mesleki dayanışma nasıl? Bölgemizdeki mesleki dayanışmadan ve duyarlılıktan memnunum. Sahadaki bütün serbest veteriner hekim arkadaşların meslek etiğine uyan, hassas insanlar olduğunu düşünüyorum. Vatandaşın veresiye yapmasına neden olan ekonomik yetersizlik veresiyeden daha büyük bir sorun. Diğer bir sorun mevzuatlar ile devletin ruhsatlı klinisyen hekimlere yaptığı baskılar. Usulsüzlükleri il meslek odalarının tespit etmesini beklemek hata. Oda yetkililerini meslektaşları ile karşı karşıya getirmek doğru değil. İşi titizlikle yürütmesi gereken merci bakanlıktır. Bunun dışında bölgemizde eczanelerle de ilgili sıkıntılar yaşıyoruz. Bizler kliniğe giren her ilacın çıkışını reçete ile yapmak zorundayken, eczanelerde böyle bir yükümlülük yok. Bu noktada, Bakanlığa çok iş düşüyor. DUYARLI VE HASSAS OLMAK BAŞARININ İLK ADIMIDIR Mezun olacak arkadaşlar, iyi bir hekim olmak için, öncelikle iyi insan olmak zorundalar. Çalışacakları bölgenin meslek odasına derhal üye olmalılar; meslek etiğine karşı duyarlı ve hassas olmaları gerekli. Yaşadığı toplumun sorunlarına kayıtsız bir bireyin hiçbir alanda başarılı olacağına inanmıyorum. KANATLI ETKİNLİK HasTavuk A.Ş.’nin tesislerinin bulunduğu bölgelerde, kırsal kesimlerde yaşayan okul çocuklarına yönelik yıllardır gerçekleştirdiği kültürel ve sosyal etkinlikler bu yıl da devam etti. Gerçekleştirilen bu etkinlikler çerçevesinde sömestr programında, üç farklı lokasyonda farklı farklı organizasyonlar hayata geçirildi. Bu yıl, 1 Şubat 2016’da Bursa’da, 3 Şubat 2016’da EskişehirSivrihisar’da, 5 Şubat 2016’da Balıkesir-Susurluk’ta gerçekleştirilen sömestr programlarına yaklaşık 1500 çocuk katıldı. Bursa bölgesindeki çocuklar, As Merkez Avşar sinemalarında “İyi Bir Dinazor” filmine, Sivrihisar’daki çocuklar ve Susurluk’taki çocuklar ise Biber’de ajansın hazırladığı organizasyonlara katıldılar. Ajans tarafından hazırlanan bu keyifli organizasyonun ilk bölümünde sahne alan Hacivat (Hüseyin Bağlar) ve Karagöz (Veysel Kamış) perde oyununun ardından gerçekleştirilen canlı performans gösterisi tek kelimeyle muhteşemdi. Gösteri boyunca katılımcı çocuklara sosyal ve kültürel içerikli mesajlar verilmesi eksik edilmedi. Etkinlik sonunda çocuklar Hep bir ağızdan Barış Manço şarkıları söyledi ve Hastavuk Salondaki tüm yetkilileri katılımcı çocuklar çocuklara eşlik sahneye çıkarılarak ettiler. yarışmacı oldu. İNFOVET 110-111 Hastavuk’tan çocuklara karne hediyesi Yatırımlarıyla her daim insana ve yaşama hizmet eden Hastavuk, çocuklar konusundaki hassasiyeti doğrultusunda hazırladığı sömestr etkinliği ile onların güzel bir gün geçirmelerine ön ayak oldu. Renkli ve eğlenceli anlar yaşandı Hastavuk A.Ş. tarafından gerçekleştirilen etkinliğin ikinci bölümünde fiziki görüntüsü ve ses tonuyla rahmetli Barış Manço’ya benzeyen Alper Dinçer tarafından efsanevi program “Adam Olacak Çocuk” yarışması yapıldı. Salondaki tüm çocuklar sahneye çıkarılarak yarışmacı oldu. Çocukların sorulara verdikleri cevaplar renkli ve eğlenceli bir atmosfer oluşturdu. Etkinlik sonunda çocukların neşeli ve mutlu bir gün geçirdikleri gözlerinden okunuyordu. GÜNCEL Üretimi engelleyen tüketiciye yansımayan et ithalatı Et arzını ithalatla arttırmayı ve yine fiyatları ithalatla düşürmeyi amaçlayan bir politika ile üretimin ve tüketimin arttırılması ve fiyatların düşürülmesi mümkün değildir. Yazı: Talat Gözet Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Ülkemiz nüfusunun büyük çoğunluğu gençler ve çocuklardan oluşturmaktadır. Bu nedenle, kırmızı et, toplumumuzun sağlıklı gelişimi açısından stratejik öneme sahiptir. Ancak; ülkemizde kırmızı et tüketimi 14-16 kg gibi çok düşük seviyelerdedir. Gelişmiş ülkelerde bu rakamlar 4-5 katı seviyelerindedir. Ülkemizin bu durumda olmasının iki sebebi var. Birincisi; maliyetlerin yüksekliği, diğeri de üretimin yetersizliğidir. Türk Veteriner Hekimleri Birliği olarak, sürdürülebilir bir hayvancılık politikası oluşturulması konusunda yıllardır uyarılarımızı yapıyoruz. Ancak; Et arzını ithalatla arttırmayı ve yine fiyatları ithalatla düşürmeyi amaçlayan bir politika ile üretimin ve tüketimin arttırılması ve fiyatların düşürülmesi mümkün değildir. Ve bunun sonucu, kırmızı et piyasasında, yerli üretimin payı her geçen gün azalmaktadır. Desteklerin büyük çoğunluğu hayvansal üretime tahsis edilmeli Hayvan ve hayvansal ürünlerle ilgili her türlü ithalat, yerli üreticiyi olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle de et ithalatı, üreticimiz açısından çok büyük oranda haksız rekabet ortamı yaratmaktadır. İthal edilen etin mikta- İNFOVET 112-113 rından ziyade, yetkililerinin et ithalatının yapılacağı ile ilgili beyanlarının psikolojik etkisi ile piyasa istikrarı üretici aleyhine bozulmaktadır. Bunun sonucu üretici büyük kayıplar yaşamakta ve üretimden uzaklaşarak başka sektörlere yönelmekte ve yılların yatırımları heba olmaktadır. Yıllardan TVHB Konsey Başkanı beri yapılan et ithalatı ile tüTalat Gözet, küçükbaş ketici lehine de bir yansıma hayvancılığın özel olarak ele alınması olmadığı gibi sonuçta diğer gerektiğini belirtti. ülkelerin yetiştiricisi ve yine spekülatörler kazanmıştır. Her sektörde olduğu gibi hayvancılık sektöründe de maliyet faktörü, bilgi ve teknoloji faktörü büyük önem taşımaktadır. Hayvansal üretim, bitkisel üretime göre daha yüksek maliyet ve daha fazla emek gerektiren bir alandır. Bu nedenle, gelişmiş dünya ülkeleri, bir devlet politikası olarak, hem kullanılabilir tarım alanlarının, hem de tarıma ayrılan desteklerin büyük çoğunluğunu hayvansal üretime tahsis etmektedirler. Oysa ülkemizde son yıllara kadar hayvancılık desteklerinin tarım destekleri içindeki payı % 5-6 seviyelerindeydi, son yıllarda bu oran % 20’lere yükseltilmesine rağmen bununda direk üreticiye yansımadığını uygulamalarda görmekteyiz. Bu oran % 45-50 seviyelerine yükseltilmelidir. Yine gelişmiş ülkelerde kullanılabilir tarım alanlarının en az % 50’si hayvansal üretime ayrılırken, ülkemizde bakımsız meralarımızla birlikte bu oran % 20-25 seviyesindedir. Bu haliyle Türkiye’deki hayvansal üretimin arttırılması ve sürdürülebilir olması, dünya pazarları ile rekabet etmesi mümkün değildir. Özellikle verimsiz olan meralarımızı en iyi şekilde değerlendirecek olan küçükbaş hayvancılık özel olarak ele alınmalı ve yeniden canlandırılmalıdır. Ülkemizde, elverişli şartların da olmasına rağmen hayvancılık sektörü istikrarlı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulamamıştır. Dünyada gelişmiş 10 ekonomi içine girmeyi hedefleyen ülkemizin, kendine yeterli hayvansal protein üretmeden, bu ekonomik gelişmeyi gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bunun için, hayvancılığımızı dünya pazarlarında rekabet edebilir güce kavuşturmamız gerekir. Türkiye hayvancılığının sorunlarının ithalatla ve günü birlik popülist kararlarla çözülmesi mümkün değildir. Öncelikli olarak sözü edilen sorunları içine alan uzun vadeli ve akılcı devlet politikaları oluşturulmalı ve bu politikalar kararlılıkla uygulanmaya konmalıdır. Tek çözüm budur. Sektörün en büyük öğrenci sempozyumu başlıyor Heyecanla beklenen VetAnka sempozyumuna Türkiye’nin dört bir yanındaki veteriner fakültelerinden öğrencilerin katılımını bekleyen VetAnka, herkesi faydalanması için bu sempozyuma davet ediyor. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğrenci Topluluğu VetAnka tarafından; Türk Veteriner Hekimleri Birliği öncülüğünde ve Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi desteğiyle 9-12 Mart 2016 tarihleri arasında Ankara’da; Satı Baran Konferans Salonu’nda sektörün en büyük öğrenci organizasyonu VetAnka Kariyer Günleri ve Sektörle Buluşma Sempozyumu’nun üçüncüsü düzenlenecek. Önceki sempozyumlarda adından söz ettiren VetAnka, bu dönem de çok iddialı geliyor. VetAnka, sektörün birçok değerli ve saygın isimlerinin katılımıyla yeniden öğrencileri sektörle buluşturacak. Birçok farklı konuya değinilecek “Sığırcılık sektöründe geleceğin veteriner hekimleri”, “Türkiye’de çiftlik hekimi olmak”, “niçin pet klinisyeni olmalıyım?”, “su ürünleri veteriner hekiminin meslek serüveni” gibi başlıklarla öğrencilere alan konuları anlatılacak. Bunun yanında, “sahanın veteriner hekimlerden beklentileri üzerine; ne istiyor bu yetiştiriciler veteriner hekimlerden?”, “yumurta üreticilerinin veteriner hekimlerden beklentileri” ve dışarıdan bir göz ile farkındalık oluşturacak İNFOVET 114-115 olan, “biri bize farklı bakıyor” başlıkları da anlatılacak. Öğrencilerin gelecek telaşı ve planlarını şekillendirmek için “veteriner hekimliğinde yurtdışı olanakları”, “büyükbaş hayvancılık işletmelerinde kadın veteriner hekimlerinin rolü ve geleceği”, “klinik açmak gerekenler ve zorluklar”, “mezuniyet sonrası TÜBİTAK bursları”, “yeni açılan veteriner fakültelerinde akademik kariyer olanakları”, “mezuniyet sonrası hayvancılık alanındaki devlet desteklemeleri”, “veteriner hekimler ve Türkiye mama sektörü kariyer planlaması”, “ilaç sektöründe ‘’y’’ kuşağı ve pazarlama”, “veteriner ilaç sektöründe kariyer basamakları”, “mezuniyet öncesi ve sonrası kariyer planlama süreci“ ve “yol haritası” konuları öğrencileri beklemekte. Ayrıca veteriner hekim adaylarını ilgilendiren diğer konulardan “veteriner hekimlerin mezuniyet sonrası oda ile ilişkileri”, “veteriner hekimliğinde farkındalık”, “sahada etik olmayan uygulamaların meslek odalarına yansıması” ve “her insan için önemli bir gereksinim olan VetAnka Kariyer Günleri ve Sektörle Buluşma insan ilişkilerinde etkileSempozyumu’nun me gücü” konu başlıkları üçüncüsü anlatılacak. düzenlenecek. Sempozyumlarda adından söz ettiren VetAnka, bu dönem de çok iddialı VE sektörün değerli ve saygın isimlerinin katılımıyla yeniden öğrencileri sektörle buluşturacak. SÖYLEŞİ Türkiye hayvancılığı darboğazda Genel seçimler öncesinde, birinci sınıf mera alanlarına yönelik yapılan yönetmelik değişikliği, her geçen gün artan kırmızı et fiyatlarının daha da yükselmesine neden olacaktır. Yazı: Veteriner Hekim Yahya Hamurcu Hatay Veteriner Hekimler Odası Başkanı BU YÖNETMELİĞİN YÜRÜRLÜĞE KONULMASI KABUL EDİLİR DEĞİL Kırsal alanda yapılan hayvancılığın olmazsa olmazı olan meralar yıllardan bu yana ıslah ve kontrol edilmemiş, birçok yerde köyün ağasına, muhtarına ya da köyün uyanıkları tarafından işgal edilmiş vaziyette bile zorda olan hayvan üreticisinin imdadına yetişmiştir. Hayvancılığın gelişmesi adına birçok proje üstünde çalışan ve destekleyen Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın böyle bir yönetmeliğe imza atması, yürürlüğe koyması kabul edilemez. Genel seçimlerin hemen arifesinde Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye’deki hayvancılığı yok etmeye yönelik önemli bir yönetmelik değişikliğine gidildi. 30 Ekim 2015 tarih ve 29517 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Mera Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’e göre bundan sonra “birinci sınıf mera alanlarına 20 yıllık ot gelirini yatıran kişiler istediği binayı yapabilecek”. Akıllara durgunluk veren bu yönetim anlayışıyla hayvancılık bir kez daha baltalanmaya çalışılmaktadır. Tarih tekerrürden ibarettir Yönetmelik değişikliği ile zaten zor günler yaşamakta olan büyükbaş ve küçükbaş İNFOVET 116-117 hayvan yetiştiriciliğine tıpkı 1950’li yıllardaki gibi çok büyük darbe vuracaktır. 1950’li yıllara gelinceye kadar 44 milyon hektar olan mera alanları alınan kararlarla siyasi taraftarları mutlu etmek üzere çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle, adeta talan edilmiş ve bu gün mera alanları toplamı 14 milyon hektara düşmüştür. Kalan mera alanları da son çıkan yönetmelikle yeniden talan edilecek. Yetiştirici zaten zor durumdayken bu darbeyle iyice yok olmaya mahkum kalacak. 1950’li yıllarda da Amerikan kredisi ile 1950’li yıllarda 44 milyor hektar olan Türkiye’ye gelen trakmera alanları, bugün törler sayesinde bitkisel 14 milyon hektara üretim artırılmış, ancak düşmüştür. yanlış politikalar nedeniyle meralar da bitkisel üretime tahsis edilmiş ve hayvancılığın canına ot tıkılmaya çalışılmıştır. Aynı şekilde meralar tahrip edilince kırmızı et fiyatları yükselmiş ve dönemin hükümeti çareyi yine ithal ette bulunmuştu. Böylece kırmızı et ithalatı Cumhuriyet tarihinde ilk defa 30 Nisan 1958 tarihinde gerçekleştirilmiştir. 2010 yılına gelindiğinde ise Cumhuriyet tarihinde kurbanlık hayvanlar bile ithal edilmeye başlanmıştır. Sonuç olarak gıda fiyatlarının artışına en büyük sebep olan hayvan besleme maliyetindeki artış mera alanları olmadan çözümlenemez. Bu sebeple yapılan bu yönetmelik değişikliği daha fazla tahribata yol açmadan iptal edilmelidir. Ruminant diyetindeki öncelikli hedefler, iyi korunmuş ve stabil bir rumen ortamı sağlamak ile birlikte, yeterli ve uygun besin maddelerinin rasyona katılması olmalıdır. Aynı zamanda, doğru besleme stratejilerinin geliştirilmesi de, canlı hayvan endüstrisinde, arz- talep oranının ve maliyet faturalarının yükselmesi konusunda ve et-süt üretim hedeflerine ulaşmada elzem bir konu halini almıştır. Bu stratejiler dışında, bilindiği üzere, beslenme etkinliğinin geliştirilmesi de, besin maliyetini arttıran konulardan biridir. Bu nedenle, rumen verimliliğini arttırmak için düzenlenen herhangi bir besleme programı, bu ayrıntılar göz önünde bulundurularak; uygun ve sabit bir rumen ortamı sağlanıp, aynı zamanda rumen mikroorganizmalarının da işlevini sürdürebileceği bir ortamı yaratmak şeklinde olmalıdır. Bu konularda sağlanabilecek bir istikrar, rumendeki işleyişin anahtarı olan lif sindiren mikroorganizmaların çoğalmalarını ve işlevli hale gelmelerini de beraberinde getirecektir. Bu lif bakteriler, nötre yakın olan bir pH aralığında aktiftirler; bu nedenle rumen pH’ını bu aralıkta tutmak önemlidir. Anaerobik ortamın ihtiyaç duyduğu, sadece bu mikroorganizmaların Stabil bir rumen ortamı endüstride, çoğalmasının engellenmesi et ve süt üretim değildir. Aynı zamanda hedeflerine ulaşmada gerekli olan, fakat elzem bir hal almıştır. diyet stratejileri Rumen sıklıkla ineğin “güç merkezi” olarak nitelendirilir ve inek, enerji ihtiyacının dörtte üçünü buradan sağlar. Dengeli bir rumen ortamı, ruminantın performansı ve sağlığı için kritik bir konudur. BÜYÜKBAŞ BESLENME I00 gram SÜTÜN litreSİNde olması gereken ham protein ortamda bulunmasını daha az arzu ettiğimiz mikroorganizmaların da gelişimlerinin ve aktivitelerinin azaltılmasına ihtiyaç duyar. Bir başka konu olan uçucu yağ asitleri de, ruminantların başlıca enerji kaynağıdır ve üretimleri, hayvanın yemden randımanlı bir şekilde yararlanmasıyla yakından ilişkilidir. Uçucu yağ asitleri, rumen duvarı boyunca besinin, kana geçişi görevini üstlenir. Bir diğer görevi ise, sabit ve sindirim için en uygun rumen pH’ını sağlayarak, kendi emilimlerini de artıracak koşulları sağlamış olup, asidoz riskini azaltmaktır. açtığı, bunun da kalın bağırsakta bakteriyel bozulmaya neden olduğu gözlenmiştir. Buna ek olarak, düşük rumen pH’ının, rumen epitel yüzeyinde bozulmalar şekillendirip, bahsettiğimiz bakteriyel bozulma sonucu açığa çıkan zararlı bileşiklerin pasif transferine de neden olduğu bilinmektedir. Bu transferin, sadece hayvan üzerine olumsuz etkileri yoktur; besinlerin ve açığa çıkan enerjinin, immun yanıtın oluşmasına harcanmasına da sebebiyet vermektedir. ETKİLİ DİYET STRATEJİLERİ Rumen faaliyetlerinin immunite üzerine etkileri Rumenin, besinden yararlanma ve enerji üretimi görevleri yanında, hayvanın bağışıklık sistemi üzerine de düzenleyici etkileri olduğu bilinmektedir. Örneğin; doğru dengelenmiş beslenme programlarının, parazit yükünü azalttığı, plazma immünoglobulinlerini (antikorlar) arttırdığı gözlenmiştir. Tersine, kötü dengelenmiş rasyonların, yararlı bakterilerin mikrobiyal popülasyonunu değiştirip, gram negatif bakterilerin de içinde bulunduğu, zararlı mikroorganizmalara yaşam alanı sunan bir rumen ortamı oluşmasına yol İNFOVET 120-121 Rumen sağlığını ve fonksiyonunu artırma çalışmaları adına, belirli besin içerikleri kullanılarak, birbirinden farklı olan bazı diyet stratejileri incelenmiştir. Örneğin; sınırlı, fakat yüksek enerjiyle beslenmesi gereken düvelerde, diyet stratejieri geliştirmek etkili bir yol olarak görülüyor. Yaklaşık 340 kg ağırlığında, 14,5 aylık bir Holstein düvesi, kendi vücut ağırlığının yüzde 1,25, 1,5, 1,75 ve 2,0’i oranında yüksek enerjili yem ile beslenmiştir. Bu hayvanlar, maksimum kendi vücut ağrılıklarının 1,25’i oranında Yüksek enerjili yem yüksek enerjili yem maddelerinin bilinçsiz maddesi içeren rasyondan kullanımı ekonomik yararlanabilmişlerdir. kayıplara yol açabilir. Hayvanlara, kuru dönemden laktasyon dönemine geçiş aşaması boyunca, bol nişastalı (tahıllı) rasyonlara adapte olmaları için zaman verilmelidir. BÜYÜKBAŞ BESLENME Rumen fonksiyonlarını arttırmak için, günümüzde de kullanımı yaygın olarak kabul görmüş, pH düşüşünü engelleyen maya ve probiyotik gibi“doğal katkı” maddeleri tercih edilmektedir. Bu örnekte, düvenin, kendi vücut ağırlığının 1,25’i oranından daha yüksek bir oranda yüksek enerjili yem maddesi içeren rasyonla beslenmesinin maliyeti gereksiz yere artıracağı görülmektedir. Enerjiden zengin diyetler, kuru dönemden laktasyon dönemine geçiş aşamasındaki süt ineklerine, azalmış kuru madde alımını telafi etmek için dengeli bir şekilde verilebilir. Genellikle bu diyetler, yüksek nişasta ihtiva ederler ve hızla düşen rumen pH’ı ve kalın bağırsakta başlayan bakteriyel bozulmalar nedeniyle, rumen stabilitesi açısından risklidirler. Bunun yanında, hayvanlara, bu dönem boyunca, bol nişastalı (tahıllı) rasyonlara adapte olmaları için zaman verilmelidir. Tüm bunlara ek olarak, kolay parçalanabilir (mayalanabilir) nişastaların ve liflerin rasyonda kullanımı da sindirilebilirliği arttıracaktır. İNFOVET 122-123 Lif sindirimini kolaylaştıran katkı maddeleri Tampon, maya, bitki özleri, enzimler ve doymamış yağ asitleri gibi yem katkı maddelerinin ve spesifik yem içeriklerinin kullanılması, diyet stratejileri açısından önemlidir. Örneğin; tamponlar, rumen fonksiyonlarının arttırmak ve olası pH düşüklüklerine müdahale etmek için uzun yıllardır rasyonlarda kullanılmaktadırlar. Tamponların en yaygın örneği bikarbonatlardır. Ancak biz, günümüzde kullanımı kabul görmüş, pH düşüşünü engelleyen, daha ‘doğal’ katkı maddelerine değineceğiz. Maya ve probiyotikler: Lactobacillus türleri gibi probiyotikler lif sindirimini artırmak ve rumen ortamını stabilize etmek için, sığır diyetlerine Bitki özlerinin avantajları yanında, asidoz daha sıklıkla dahil edilen riskini arttırabileceği katkı maddeleridir. Maya de göz önünde hücreleri, mideye yeni bulundurulmalıdır. Mikrobiyal proteinler, maliyeti en fazla olan protein kaynakları olarak kabul edilirler. Ana neden, süt ve et aminoasit profiline en fazla benzeyen kaynak olmasıdır. Buna göre, rumen mikroorganizmalarının sürekli devam eden nitrojen arzı ve bu nitrojenden elde edeceği enerji, daha yüksek rumen verimliği sayesinde, daha fazla miktarda mikrobiyal protein üretimi ile sonuçlanacaktır. Pratikte, laktasyondaki bir ineğin rasyonu için konuşuyor olursak, üretilen sütün herbir litresinde 100 gr ham protein olması hedeflenmelidir. Tüm bunların yanında, rasyonda aşırıya kaçılmış proteinin, doğurganlık üzerinde ve hayvan sağlığı üzerine etkilerinin yanı sıra, üretici firmanın da nihai kar-zarar hanesinde değişikliklere yol açacağı unutulmamalıdır. BÜYÜKBAŞ BESLENME RUMEN, VERİMLİLİK ANAHTARINI ELİNDE TUTUYOR Protein, rasyonunun maliyetini yükselten en önemli unsurdur. yemdeki Azotun verimli kullanımına yönelik stratejiler geliştirmek, işletmeler açısından diyet maliyetini azaltmaya yardımcı olacaktır. inmiş besin parçalarına bağlanma eğilimi gösterir. Bu eğilimin, rumendeki oksijenin de aynı besin parçalarına bağlanmasından kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Saccharomyces cerevisiae’nın geliştirilmiş birçok suşu, ruminant diyetlerinde kullanılan ana mayadır. Aynı zamanda, canlı mayalar, peptitler gibi, laktatın ortamdan uzaklaşmasını sağlayan, laktat kullanan bakteriler gibi, rumen metabolizmasında kullanılabilen fonksiyonel bileşikler de üretebilirler. Eksojen fibrolitik enzimler: Lif sindirimini arttırmak konusunda ümit verici sonuçlar vermektedir, fakat kesin sonuçlarını söyleyebilmek için daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bitki özleri: Son zamanlarda en çok ilgi çeken konu olmaya başlamıştır. Tanninler ve saponinler, incelenen iki ana grup başlığıdır. Bu iki ana grup, rumendeki protein yıkılımını azaltacak ve ince bağırsakta doğrudan sindirim ve emilimi sağlayacak maddeleri İNFOVET 124-125 içermektedirler. Ancak her ikisinin de, rumen fonksiyonları üzerindeki diğer bazı yönlere negatif etkileri var olduğu düşünülmektedir. Tüm bunlar da, bitki özlerinin asidoz riskini arttırabileceği anlamına gelmektedir. Uçucu yağ asitleri: Yapılan birçok çalışmada umut vadetmektedir. Ancak bitki özlerinde olduğu gibi, bazı bakteriler üzerindeki negatif etkileri araştırmacıları hala düşündürtmektedir. Uçucu yağ asitleri, genel etkileri açısından bakılırsa, rumendeki protein ve nişasta parçalanmasını azaltmakta, fakat yüksek ihtimalle rumen sıvı içeriğinin kimyasal doğasını da bozmaktadır. Yüksek oranda doymamış yağ asitlerinin de, rumendeki lif fermantasyonu üzerine olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. Buna rağmen enterik metan üretimini azaltma Gereğinden yüksek enerjili yem maddesi konusundaki pozitif içeren rasyonlarla etkilerinden dolayı da besleme, maliyeti oldukça ilgi görmektedir. gereksiz artıracaktır. Diyet, rumen fonksiyonu üzerinde en güçlü olumlu etkiyi oluşturan unsurdur, fakat bunun kadar hatırı sayılır derecede önemli olan bir diğer önemli nokta, rumendeki mikrobiyal komünlerin, özellikle de rumen duvarı ile ilişkili olan mikroorganizmaların ortak bir profilde olmasını sağlayacak olan hayvan varyasyonudur. Çünkü farklı hayvan ırklarının, enerji ve besin parçalanmasına öncülük eden immun yanıtı verme şekilleri ve kapasiteleri birbirinden farklıdır. Çiftliklerde, bu hayvan varyasyonunu en az indirecek çok az insan vardır. Her durumda, etkin işleyen bir rumen, sağlıklı ve üretken bir hayvan anlamına gelir. Rumenin, besinden yararlanma ve enerji üretimi görevleri yanında, hayvanın bağışıklık sistemi üzerinde de düzenleyici etkileri olduğu bilinmektedir. GÜNCEL Devlet desteği ve yol göstericiliği önemli 2015’ten 2016’ya hayvancılığın durumu 2015’ten devreden iki bulaşıcı hastalık bize hayvan hareketlerinin önemini bir kez daha hatırlattı. Büyüklerde hayvan kayıpları fazla olmamakla birlikte, özellikle şap hastalığından dolayı buzağı kayıplarımız oldu. Yazı: Tahir S. Yavuz EgeVet Genel MüdürÜ Hayvancılık sektörümüz 2015’ten 2016’ya bazı problemlerle girdi. Başlıca problemleri sayarsak; Şap Hastalığı, basının Afrika Hastalığı adını verdiği LSD (Sığır Çiçek Hastalığı, Sığırların Nodüler Ekzantemi) ülke çapında yayıldı. Diğer iki konu ise çiğ süt fazlalığı, kırmızı et kıtlığı. Ülkemizin daha önce tanışmadığı ANEP 84 tipi NEPAL ŞAPI zaten kaybettiğimiz buzağıların kaybını arttırdı. Bu arada büyük sığırlardan kayıplar olduğu gibi, ekonomik kayıplara da neden oldu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Çelik; Karacabey’deki bir ödül töreninde yaptığı konuşmada çiğ süt arzında fazlalık olduğunu söyledi. Çiğ süt fiyatları, bilindiği gibi, artmadı. Arz-talep dengesi arz yönünde bozulmuştur. Çiğ süt fiyatları Ulusal Süt Konseyinde (USK) belirleniyor. USK içinde piyasanın tüm oyuncuları temsil ediliyor. Aslına bakarsak; çiğ süt fiyatlarını “piyasa” belirliyor. Ne yazık ki; çiğ süt fiyatları dalgalı bir seyir izlemektedir. Süt üreten çiftlikler kötü günlerde ayakta kalabilmenin, varlıklarını sürdürebilmenin derdine düşmüşlerdir. Ancak; yem ve süt fiyatları üreticinin doğrudan doğruya elinde olmayan iki önemli konudur. Bu kötü manzara zaman zaman karşımıza çıkmaktadır. İNFOVET 126-127 Bu yıl ne olacağını hep birlikte göreceğiz Süt fiyatlarının tatmin edici seviyede olması, tabii, en çok istenen durumdur. Ama; böyle olmadığını, yem /süt paritesinin bazı dönemler bozulduğunu biliyoruz. Ayakta kalabilmek, özellikle böylesi kriz dönemlerinde varlık sürdürebilmek için süt/yem dışındaki konulara da önem vermek şarttır. Süt sığırcılığında kaybetmeyen kazanır. Diğer konu ise; kırmızı et kıtlığıdır. Geçen yıl canlı hayvan ve bir miktar et ithal edildi. Bu yıl ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Geçen yıl ithal edilen besilik danalar sayesinde bir Süt, döl ve buzağı kayıplarının önlemede süre durumu yönetebiliriz. başarıya ulaşmak Kalıcı çözüm için bir şeyler için ayrıntılara dikkat yapmak gerekecektir. edilmesi gerekir. Kesinlikle et tedarik zincirinde besiye uygun dana yetiştiren “cow and calf=inek, buzağı” metodu desteklenmelidir. Zincirin eksik halkası budur. Fakat devletin yol göstericiliği ile destekleri olmadan bu yönde atılım olmaz. Süt hayvancılığının “süt” geliri vardır. Ayrıca; devlet sütün her kilogramı için destek vermektedir. İnek-buzağı işletmesi yapmayı düşünen biri için her ikisi de eksiktir. Bu yöntemde sütü buzağı içer. Et olur. Süt satmadığı için bu işletmeye devletin “süt primi” yardımı da yoktur. Bu durum girişimcilere cesaret vermemektedir. Girişimcileri yüreklendirecek bir destek sistemi olsa karkas ağırlık ortalamamız yükselecek, et tedarik zincirimiz tamamlanacak, yediği yemi ete çeviren danalarımız olacaktır. her şey başlamakla olur. Aynı işler, aynı şekilde yapılırsa, hep aynı sonuçlar alınır. Doğru kararlar alınıp, adımlar atılırsa ileride işlerin düzelmesi için umut vardır.
Benzer belgeler
notlar - Infovet Dergi
Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer
Prof. Dr. U. Tansel Şireli
Prof. Dr. Ahmet Ergün
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
Prof. Dr. Erol Şengör
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Pr...
notlAr - Infovet Dergi
gösteren serbest klinisyen veteriner hekimlerimizi ziyaret etmemek olmazdı.
Tüm bunların yanı sıra her ay olduğu gibi bu ay da dergimizde, sektördeki
önemli organizasyonlara, gelecek etkinliklere v...
Sürdürülebilirlik, kanatlı SektÖrü için ne ifade eder?
Prof. DR. AHMET ERGÜN
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. ...