Journal of Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine 2010-3
Transkript
Journal of Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine 2010-3
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DERGİSİ Journal of Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine 2010 (3) Editör Editor Prof. Dr. Şemsettin ŞAHİN Editör Yardımcıları Associated Editors Doç. Dr. Fikret ERDEMİR Doç. Dr. Birsen ÖZYURT 2010 Cilt / Volume: 2 Sayı / Number: 3 GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DERGİSİ Journal of Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine 2010 (3) DANIŞMA KURULU (ADVISORY BOARD) Berat ACU Serhat ÇELİKEL Beyzade AKDAĞ H. Deniz DEMİR Tarık AKSU Fazlı DEMİRTÜRK M. Zeki KARAGÜLLE Ziya KAYA H. Ayhan KAYAOĞLU Birsen ÖZYURT Hüseyin ÖZYURT B. Süha PARLAKTAŞ Ömer AKYOL F. Ersay DENİZ Nursen ARITÜRK Hüseyin DİNDAR Ahmet KIZILAY Aydın RÜSTEMOĞLU Hüseyin ASLAN Rıza DURMAZ Mete KİLCİLER Yüksel SÜLLÜ Şule ASLAN İlkkan DÜNDER Kenan KOCABAY D. Ali ŞENSES Pınar ATASOY Mücahit EĞRİ Ferit KOCAOĞLU Mustafa YILMAZ H. Ömer ATEŞ Atilla ELHAN Sermet KOÇ Meliha TAN Murat AYAN Makbule ERGİN Naci KOSTAKOĞLU H. Bülent TAŞTAN Faruk AYDIN Önder ERGÖNÜL Ayhan KOYUNCU Ramazan TETİKÇOK Ülkü AYPAR Ünal ERKORKMAZ A. Ekrem KÖNER Yılmaz TOMAK Selahattin BEDİR İlker ETİKAN İbrahim TUNCAY H. Şener BARUT Ahmet EYİBİLEN R. Doğan KÖSEOĞLU Ümit BİÇER Ersin FADILLIOĞLU Sema BİRCAN Gökhan GÖKÇE Ertuğrul BOLAYIR Yener GÜLTEKİN Harika BOZTEPE Taner GÜNEŞ Yunus BULUT Mustafa GÜRELİ Köksal CEYHAN Murat GÜVENER Sedat ÇAĞLI Göknur KALKAN Sevil ÇAYLI Süleyman KAPLAN F. Çam ÇELİKEL Cüneyt TURAN Ö. Özdemir KUMBASAR Hüseyin TURGUT Zafer KURUMLU Yusuf TÜRKÖZ G. Semiha KURT Bünyamin ÜNAL Türker TAŞLIYURT Murat ÜNAL M. Ali MALAS Aydan YENİŞEHİRLİ Ersin ODABAŞI Ali YILDIRIM O. Aslan ÖZEN Resul YILMAZ Fehmi ÖZGÜNER Yusuf ÖZTÜRK Değerli MeslektaĢlarım, Bilinen insanlık tarihi boyunca araĢtırıcı düĢünceye paralel olarak bilimsel araĢtırmaların 1800‘li yılların sonundan itibaren sistematik bir hal alması ve özellikle son 20 yılda baĢ döndürücü bir hızla Cilt/volüme: 2, Sayı/number: 3 / 2010 geliĢmesi ISSN:1309-3320 yansımalarını bulmuĢtur. BaĢlangıçta bir bütün gibi Sahibi: görünen bilim dallarının günümüzde çeĢitli alt Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi adına hemen hemen her bilim dalında dallara ayrıldığı ve her bir bölümün kendi içinde klinik, deneysel ve moleküler anlamda önemli Prof. Dr. Şemsettin Şahin Editör ilerlemeler sağladığı ve sağlamaya devam ettiği Prof. Dr. Şemsettin Şahin görülmektedir. Her Yardımcı Editörler tarafından binlerce araĢtırma ve bilimsel nitelikteki Doç. Dr. Fikret Erdemir yazının ortaya çıktığı ve bu sayının giderek arttığı Doç. Dr. Birsen Özyurt görülmektedir. yıl Bu sayısız bilim araĢtırma ve insanı bilimsel Yazışma Adresi Gaziosmanpaşa Üniversitesi etkinliklerin paylaĢılabilmesi için GaziosmanpaĢa Üniversitesi Tıp Semerkant Mahallesi, oluĢumuyla birlikte Muhittin Füsunoğlu Caddesi, Tokat yayınlanamayan eksik sayılarını da içine alan E-posta: [email protected] basımlarıyla bu alanda önemli bir yer alacağı Tıp Fakültesi Dekanlığı Yayın Türü: Yerel Süreli Fakültesi 2010 temennileri ile baĢarılar dilerim. Prof. Dr. ġemsettin ġahin Editör Dergisi‘nin yılından yeni itibaren GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DERGİSİ Journal of Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine Cilt / Volume: 2 Sayı / Number: 3 Aralık / December 2010 İÇİNDEKİLER - CONTENTS Antegrad Üreteral Stentler: Klinik Deneyimimiz……………………………………1-7 Antegrade Ureteral Stenting: Our Clinical Experience Mete Kilciler, Fikret Erdemir, Bahri Üstünöz Somatik Hastalıkların Tedavisinde Gözardı Edilen ve Tedaviye Cevabı………….8-14 ZorlaĢtıran Bir Durum; Anksiyete ve Depresyon It is a State That is Neglected in the Treatment of Somatic Diseases and Makes Difficult Response to Therapy; Anxiety and Depression Ahmet Ġnanır, Osman Çeçen, Sema Ġnanır Fazla Kilolu ve Obez Kadınlarda Serum Magnezyum Düzeyi ile………………...15-21 Kardiyovasküler Risk Faktörleri Arasındaki ĠliĢki Relationship Between Serum Magnesium Levels and Cardiovascular Risk Factors in Overweight and Obese Women Faruk Kutlutürk, Taner Bayraktaroğlu, AyĢe Çıkım Sertkaya, Adil Azezli Üroloji Pratiğinde Stent Kullanımının Değerlendirilmesi……………………….. 22-35 The Evaluation of the Use of the Stent in Urology Practice Fikret Erdemir, Adem YaĢar, Doğan Atılğan Romatoid Artritli Hastalarda Uyku Kalitesinin Değerlendirilmesi……………….36-43 The Evaluation of the Quality of Sleep in Patients with Rheumatoid Arthritis Ahmet Ġnanır, Sevil Okan, Sema Ġnanır, Ünal Erkorkmaz Saçma Yaralanmasının Neden Olduğu Nadir Görülen Bir Skrotal Travma:……...44-48 Olgu Sunumu A Rarely Seen Scrotal Trauma Caused By Pellet: A Case Report Teoman Cem Kadıoğlu, Ömer Aytaç, Emre SalabaĢ Yılan Isırmasına Bağlı GeliĢen Akut Böbrek Yetmezliği…………………………49-52 Acute Renal Failure Due to Snake Bite Hamit Hakan Armağan, Emrah Uyanık Ġntravezikal Kemik Parçası: Mesanedeki Yabancı Cismin Nadir Bir Nedeni…….53-57 Intravesical Bone Fragment: A Rare Cause of Foreign Body in the Bladder Berat Acu, Fikret Erdemir , Doğan Atılğan, Taner GüneĢ, Bekir Süha ParlaktaĢ, Erkan Gökçe, Uluocak 7 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;2(3):1-7 Kilciler ve ark. Orijinal Makale Antegrade Ureteral Stenting: Our Clinical Experience Antegrad Üreteral Stentler: Klinik Deneyimimiz Mete Kilciler1, Bahri Üstünöz2, Fikret Erdemir1 1 Gulhane Military Medical Academy, Department of Urology. 2 Gulhane Military Medical Academy, Department of Radiology. Corresponding Author: Mete Kilciler, M.D. Basın Cad. No:49, D:8 Basınevleri/Ankara Tel:05386920596 E-mail: [email protected] Özet Giriş: Üreteral stentler genellikle retrograd pozisyonda yerleĢtirilmektedirler. Bununla birlikte bazı durumlarda retrograd olarak stent yerleĢtirmek oldukça zordur. Bu durumda perkütan nefrostomi, antegrad stent yerleĢtirme ve açık operasyon gibi alternatifler bulunmaktadır. Hastalar ve Yöntem: Ureteral stentler 26 olguya üreteral obstrüksiyonu gidermek için antegrad olarak yerleĢtirildi. Hastalar ayrıntılı öykü, fizik muayene, direk üriner sistem grafisi, üriner ultrasonografi, idrar tahlili, idrar kültürü, rutin hematolojik ve biyokimyasal tetkiklerle değerlendirildiler. Bulgular: Hastaların ortalama yaĢları 56.36±4.1 (47-71) yıldı. Üriner sistem infeksiyonu stent yerleĢtirilmesi sonrası %26.9 oranındaydı. Toplam 7 hastada benign 19 hastada ise malign nedenlerle antegrad stent yerleĢtirildi. Antegrad stent yerleĢtirme 26 hastanın 22‘sinde (%84.61) baĢarılıydı. Toplam 4 olguda antegrad stent yerleĢtirme baĢarılı değildi. Bu dört olguya nefrostomi yerleĢtirildi. Sonuçlar: Antegrad üreteral stent yerleĢtirme kabul edilebilir komplikasyon oranları ile üreteral obstrüksiyonların tedavisinde güvenli ve nispeten kolay bir iĢlemdir. Anahtar Kelimeler: Üreter, obstrüksiyon, tedavi, antegrad stent. Abstract Introduction: Ureteral stents generally are inserted in retrograde positon. However, in some situations it is difficult to insert a retrograd stent. At this point, there are few alternatives such as percutaneous nephrostomy, antegrade stenting and open operation. Patients and Methods: Ureteral stent was inserted to 26 patients as antegrade to relieve ureteral obstruction. All patients were evaluated with detailed medical history, physical examination, plain abdominal graphy, urinary ultrasonography, urinalysis, urinary culture, routine hematologic, and biochemical analysis. Results: The mean age of the patients was 56.36±4.1 (range 47 to 71) years. Urinary tract infection was relatively common (26.9%) after stent insertion. Seven stent placement were performed for benign ureteral obstruction and for 19 malign disease. The procedure was technically successful in 22 (84.61%) of 26 patients, and stent placement was performed as a one-stage procedure. Antegrade stenting was not succesful in four cases. In four case, nephrostomy was inserted. Conclusions: Antegrade ureteric stent insertion is a safe, reliable, and relatively easy treatment option in ureteric obstruction with acceptable complications rates. Key Words: Ureter, obstruction, treatment, antegrade stent. 8 ureteral Introduction stent had been attempted. The indications, techniques and results are discussed with the relevent the literature. The obstructions of the urinary system may result from various intraluminal and Material and Methods extraluminal causes (1). Ureteral stents are placed to prevent or relieve ureteral obstruction Ureteral stent was inserted to 26 patients due to an intrinsic or extrinsic etiology, as antegrade to relieve ureteral obstruction. All including ureteral calculi, ureteral stricture, patients were evaluated with detailed medical congenital anomalies (ureteropelvic junction history, physical examination, plain abdominal obstruction), retroperitoneal tumor or fibrosis graphy, urinary ultrasonography, urinalysis, (1,2). Stents are also commonly inserted before urinary open surgical or endoscopic procedures to help biochemical analysis. In addition normal clotting identify the ureters and prevent inadvertent function (prothrombin time) was evaluated. ureteral injury (3). Ureteral stents generally can Exclusion be inserted as retrograde (4,5). In some situations coagulopathy, known or suspected urosepsis, such as an obstruction close to the vesicoureteric acetylsalicilic acid or antiplatelet therapy. culture, routine criteria hematologic, were as and follows: junction, tumor, and stenosis at the ureteroileal junction of an ileal conduit, it is difficult or Initially, all patients impossible to insert a retrograde stent (6). In percutaneous addition, in some disorders such as terminal anaesthesia and with X-ray fluoroscopy, to stage malignant diseases, retrograde ureteric relieve the obstruction. Ideally, a lower-pole stenting can be invasive, requires a general or calyx, facing posteriorly, was then selected for spinal anaesthesia (6). In these situations, to secure renal entry. If a lower-pole calyx was relieve several unsuitable for example, because of overlying ribs alternative methods have been described such as or a cuteness of the lower-pole infundibulum or ballon dilatation, endoureterotomy, retrograde pelvic angle then an upper-pole or middle-pole ureteroscopic endopyelotomy the calyx was punctured. After then, conrast medium holmium:YAG laser, and was injected through the nephrostomy tube to Antegrade acces the level of obstruction. After calyceal of antegrade ureteral ureteral obstructions open with operation, stenting (7). stenting is minimally invasive intervention. nephrostomy, underwent under local entry was confirmed by means of aspiration of We report our experience in a group of urine, to insert the antegrade ureteric stent, a patients with different pathological conditions guidewire was passed into the nephrostomy tube and ureteral obstruction in whom placement of a and manipulated through the ureteric obstruction into the bladder (Figure 1). The stent was then 9 passed over the guidewire with the distal tip in the bladder and the proximal tip in the renal pelvis. Figure 2b. The insertion of the ureteral stent (White arrows). If one-stage stent placement failed for example, because there was an strict stricture, a Figure 1. Percutaneous insertion of guidewire (White arrows). the stent was non-functional or there was bleeding, or clotting was seen a locking pigtail nephrostomy drainage catheter was inserted and left in place for free drainage. Technical success was defined as insertion of an antegrade stent, and successful clinical outcome was identified by increased urine output and improved renal function—as assessed by a decrease in serum creatinine level without major complications. All patients were advised to maintain an oral fluid intake of at least 1 L for the next few days. All patients were informed that the bladder urine would be pink for a few days but to contact Figure 2a. The insertion of the ureteral stent the hospital if bleeding increased. (White arrows). 10 Results urinary diversion in cases of tumor-compressed ureters (1). This procedure is also indicated in The mean age of the patients was the acue relief of hydronephrosis secondary to a 56.36±4.1 (range 47 to 71) years. A total of 27 ureteral calculus (8,9). In ureteral obstructions, attempted percutaneous antegrade ureteric stents stent can be inserted as antegrade or retrograde were made in 26 patients. There were 17 men (10). The traditional method of treating ureteral and 9 women. A total of 25 patients underwent obstructions unilateral stent insertion; one, bilateral stent Placement of the stent can, however, be very insertion. Urinary tract infection was relatively difficult or even impossible in some cases in common (26.9%, n=7) after ureteral stent spite of various technical aids as hydrophilic insertion, but other complications were rare. coated guide wires or stents. In a series of 92 Seven stent placement were performed for patients, Yossepowitch et al. could successfully benign ureteral obstruction and 19 for malign insert an ureter stent via a retrograde route in 945 disease (Colon cancer in 10 patients, cervix of cancer in 6 patients, endometrium cancer in 2 obstructions, but only 73% of their patients with patients and retroperitoneal tumor in one malignant extrinsic obstruction (11). In another patient). technically study, Chitale et al. report a success rate of only successful in 22 (84.61%) of 26 patients, and 21% for retrograde stent insertion in 65 patients stent placement was performed as a one-stage with procedure. Antegrade stenting was not succesful malignancy (12). If the retrograde stent can fail in four cases. In four case nephrostomy was percutaneous nephrostomy placement can be inserted. thought. But, internal stents more pleasant for The procedure was There were no major complications caused by antegrade retrograde patients ureteral with stent insertion. benign obstruction due intrinsic to pelvic patients, since they generally cause a little minor discomfort. In addition, external catheterization complications encountered were urinary tract restrict some activities. Another advantage of infection, internal stents over nephrostomies is the lower pain, stenting; their is haematuria, and pyrexia associated with the procedure. risk of infection. Therefore, a number of authors have proposed various methods of ureteral Discussion stenting applicable to such difficult cases. Antegrade Cystoscopic placement of a ureteral stent ureteral stenting is frequently performed as minimally invasive procedure (13- is a routine procedure with a broad spectrum of 15). This intervention is performed by indications from prophylactic placement prior to radiologist or urologists. The first published extracorporeal lithotripsy of large renal calculi to report of percutaneous antegrade stent insertion 11 was by Mazer et al. (5) in 1979. Since then, the The major disadvantages of antegrade use of antegrade stenting has become a common ureteral stent insertion are that it requires procedure. percutaneous It is valuable alternative to renal puncture. The major conventional retrograde stent insertion as it may complications (serious bleeding, septicemia) be performed under a local anaesthetic and does rates have been reported as 2.5% (26-28). In a not require the use of operating theatre facilities. standards-of-practice document from the Society The succes rates of antegrade stenting of Cardiovascular and Interventional Radiology, changes between 88% and 96% in different a serious hemorrhage risk of 1%–4% is noted, series. In this context, Hoe JW (16) reported 16 although this risk refers to nephrostomy tube patients with urinary obstruction, in which 11 insertion alone. In study of Bellman et al., they antegrade were had no major complications or an increased succesfuly attempted. In series of Lu et al. (17) transfusion rate in 50 patients (29). Limb and the primary failure rate for benign ureteral disase Bellman recently reported 112 patients who was 31%. According to authors this may be a underwent antegrade ureteral stent insertion (30). reflection of the larger number of impacted Six of 112 patients required postoperative ureteral calculi in their practice. In present study, transfusion. No patient in the present study the overall success rate was 84.61%, which developed major bleeding, and we have not yet compares favourably with reported rates of 90% seen major bleeding that required embolization and 100% by Planaca and Schaik, respectively after ureteral stent placement in our practice. ureteral stent insertions (18,19). Generally, the failure rate is higher in patients with malignant or external obstruction As a result we can say that percutaneous than in patients with benign obstruction (19,20). antegrade ureteric stent insertion is a safe, In a study, the antegrade stenting succes was reliable, and relatively easy treatment option in reported as 83% in. In that study, the seven ureteric obstructions. However, it should be keep failures were due to gynecological cancers (21). in mind that failure may be seen in patients In remaning 27 patients‘ failure reasons were especially with malignant disease. Burch colposuspension, recurrent tumor, pyelolithotomy and pyeloplasty. Other series reported that the succes rates changes between 47% and 90% in patients with malign ureteral obstruction (22-25). Similarly in present study the high failure rates were seen in patients with malign disease. References 1. Lam JS, Gupta M. Update on ureteral stents. Urol. 2004;64: 9-15. 2. Chew BH, Knudsen BE, Denstedt JD. The use of stents in contemporary urology. Curr Opin Urol. 2004;14:111-5 12 3. Auge BK, Preminger GM. Ureteral stents 11. Yossepowitch O, Lifshitz DA, Dekel Y. and their use in endourology. Curr Opin Predicting Urol. 2002;12:217-22. stenting for managing ureteral obstruction. 4. Jenkins CN, Marcus AJ. The value of the success of retrograde J Urol. 2001;166:1746-9. antegrade stenting for lower ureteral 12. Chitale SV, Scott-Barrett S, Ho ET, obstruction. J R Soc Med. 1995;88:446- Burgess NA. The management of ureteric 449. obstruction secondary to malignant pelvic 5. Mazer MJ, LeVeen RF, Call JE, Wolf G, Baltaxe HA. Permanent percutaneous disease. Clin Radiol. 2002;57:1118-21 13. Lee WJ, Rich M. The universal stent antegrade ureteral stent placement without introducer: transurethral antegrade ureteral stent insertion. AJR Am assistance. Urology. 1979;14:413-9. a simplified approach to J Roentgenol. 1986;147:830-1. 6. Montserrat Orri V, Tamargo Fernandez E, 14. Hoe JW. Antegrade double J ureteral Gutierrez Sanz-Gadea C, Conte Visus A, stenting for ureteric strictures: use of Mus Malleu A, de Miguel Sebastian P. silicone Internal 1989;33:385-9. urinary derivation using an stents. Australas Radiol. antegrade approach: indications, technic 15. El-Feel AS, Abdel-Hakim MA, Abouel- and results. Arch Esp Urol. 1990;43:169- Fettouh HI, Abdel-Hakim AM. Antegrade 73. ureteral 7. Giddens JL, Grasso M. Retrograde stenting during dismembered pyeloplasty: intraoperative ureteroscopic endopyelotomy using the findings holmium:YAG Endourol. 2010;24:551-5. laser. J Urol. 2000;164:1509-12. 8. Watson GM, Patel U. Primary antegrade and outcome. J stenting for ureteric strictures: use of silicone and cost effectiveness analysis in 50 1989;33:385-9. 9. Seymour H, Patel U. Ureteral stenting: long-term 16. Hoe JW. Antegrade double J ureteral ureteral stenting: prospective experience ureters. Clin Radiol. 2001;56:568-74. laparoscopic stents. Australas Radiol. 17. Lu DS, Papanicolaou N, Girard M, Lee MJ, Yoder LC. Percutaneous internal current status. Semin Interv Radiol. 2000; ureteral 17:351-66. technical issues and solutions in 50 10. Mitty HA, Train MD, Dan SJ. Placement stent consecutive placement: cases. of ureteral stents by antegrade and 1994;49:256-61. retrograde techniques. Radiol Clinics N 18. Borrell Palanca A, Am. 1986;24:587 Villamon Fort R, review Clin of Radiol. Ferrer Puchol MD, Gil Romero J. 13 Anterograde insertion of ureteral catheter. Actas Urol Esp. 2000;24:243-7. percutaneous interventions. Semin Interv 19. van Schaik JP, de Lange EE, van Waes PF. Antegrade ureteral stent 28. Papanicolaou N. Renal anatomy relevant to Radiol. 1995;12:163-72. placement: 29. Bellman GC, Davidoff R, Candela J, positioning without use of a retraction Gerspach J, Kurtz S, Stout L. Tubeless string. J Endourol. 2000;14:739-42. percutaneous 20. Richter F, Irwin RJ, Watson RA, Lang EK. Endourologic management of malignant ureteral strictures. J Endourol. 2000;14:583-7. renal surgery. J Urol. 1997;157:1578-82. 30. Limb J, Bellman GC. Tubeless percutaneous renal surgery: review of first 112 patients. Urology. 2002;59:527-31. 21. Elyaderani MK, Gabriele OF, Kandzari SJ, Belis JA. Percutaneous nephrostomy and Yazışma adresi: antegrade ureteral stent insertion. Urology. Mete Kilciler, M.D. 1982;20:650-6. 22. Harding JR. ureteric stent Percutaneous antegrade Basın Cad. No:49, D:8 insertion malignant Basınevleri/Ankara in disease. J R Soc Med. 1993;86:511-3. 23. Evans PAM, Nisbet AP, Saxton HM. Antegrade ureteric stents in malignant Tel: 05386920596 E-mail: [email protected] disease. J Intervent Radiol. 1988;3:9-13. 24. Lang EK, Glorioso LW. Antegrade transluminal dilatation of benign ureteral strictures: long-term results. Am J Roentgenol. 1988;150:131-4. 25. Banner MP. Interventional radiology in the urinary tract. Curr Imaging. 1989;1:10-20. 26. Sharma SD, Persad RA, Haq A. A review of antegrade stenting in the management of the obstructed kidney. Br J Urol. 1996;78:511-5. 27. Dyer RB, Chen MY, Zagoria RJ, Regan JD, Hood CG, Kavanagh PV. Complications of ureteral stent placement. RadioGraphics. 2002;22:1005-22. 14 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;2(3):8-14 İnanır ve ark. Orijinal Makale Somatik Hastalıkların Tedavisinde Gözardı Edilen ve Tedaviye Cevabı Zorlaştıran Bir Durum; Anksiyete ve Depresyon It is a State that is Neglected in the Treatment of Somatic Diseases and Makes Difficult Response to Therapy; Anxiety and Depression Ahmet İnanır1, Osman Çeçen1, Sema İnanır2 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Tokat 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Tokat Sorumlu Yazar: Yrd. Doç. Dr. Ahmet İNANIR Fiziksel Tıp Rehabilitasyon AD. Gaziosmanpasa Tıp Fakültesi ve Üniversitesi, 60100, Merkez/Tokat Tel: +903562129500 (3031) Fax: +90 356 2129417 Özet Amaç: Somatik hastalıkların tedavisinde birlikte seyreden anksiyete ve depresyona müdahalenin tedavi etkinliğine katkısına ıĢık tutmaktır. Gereç ve Yöntem: Bu çalıĢmada, 20 fibromiyalji sendromlu hasta ile yaĢ ve cinsiyet uyumlu 20 kontrol grubu alındı. AraĢtırmaya Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon kliniğinde yatan hastalar ile hastane personelinin Hastane Anksiyete Depresyon anketleri retrospektif olarak karĢılaĢtırıldı. Bulgular: Bireylerin yaĢ ortalamaları hasta ve kontrol grubunda sırası ile 47.45±11.33 yıl ve 45.80±13.47 yıl olarak hesaplandı ve istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (p=0.677). Hasta ve kontrol grubunun Vücut Kitle Ġndeksi (VKĠ) puanları karĢılaĢtırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p=0.052). Bireylerin anksiyete ve depresyon skorları karĢılaĢtırıldığında hasta grubunun anksiyete skoru kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek saptandı (sırasıyla p<0.001 ve p = 0.001). Sonuç: Somatik hastalıklarda anksiyete ve depresyon sık görülmekte olup erken tanınması ve tedavi yapılırken gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Somatik hastalık, anksiyete, depresyon. Abstract Aim: To shedlight on the contribution of intervening in anxiety and depression which accompanies treating somatic diseases to the effectiveness of treatment. Material and Methods: In this retrospective study, 20 patients with fibromyalgia syndrome and 20 age- and gender-matched control group were recruited. Questionnaries of Hospital Anxiety Depression by the patients under treatment in the Physical Medicine and Reheabilitation clinic and the hospital personell were compared retrospectively. Results: The mean age of individuals in patient and control groups were found to be 47.45±11.33 year and 45.80±13.47 year, respectively and there was no statistically significant difference (p=0.677). Compared to Body Mass Index (BMI) scores of the patients and control group there was no statistically significant differences (p=0.052). Compared to the control group, the anxiety and depression scores of the patients were determined to be significantly higher in statistical terms (p<0.001, p=0.001, respectively). Conclusion: The incidence of anxiety and depression in somatic diseases is frequent; thus, early diagnosis is required as well as taking it into consideration in treatment. Key Words: Somatic disease, anxiety, depression. E-mail: [email protected] 15 olduğu görülmektedir (4). Bununla iliĢkili olarak Giriş yatarak tedavi gören hastalar üzerinde yapılan çalıĢmalarda, depresyon ve anksiyetenin en sık Hastalık, tıbbi açıdan fizyolojik ve organik süreçleri içeren, entellektüel, sosyal, psikososyal boyutları biyolojik, ruhsal, çevresel, ailesel bulunan, ve görülen psikiyatrik oranlarının bozukluk %5-57 olduğu arasında ve değiĢtiği bildirilmektedir (5). Bireyin hastalığa gösterdiği biyolojik, anksiyete, depresyon gibi tepkiler, hastanın duygusal, ruhsal ve sosyal olarak da bireyi hastalıkla baĢ etme tarzını, motivasyonunu ve olumsuz etkileyen bir durumdur (1,7). Herhangi iyileĢme bir doku veya organda yaĢanan sağlık problemi, diğer alanların da olumsuz etkilenmesine neden olabilmektedir (2). Bu bağlamda hastalık bireyin hem sıradan hem de yaĢamı tehdit edici nitelikteki etkinliklerinde, baĢkalarına bağımlı olma ya da bağımsızlığını tamamen kaybedeceği korkusu, gelecek endiĢesi, ölüm korkusu, organ ve sistemlerin zedeleneceği korkusu ve suçluluk duygusu gibi değiĢik etkilenmelere neden olabilmektedir. Bu etkilenme neticesinde sıklıkla anksiyete ve depresyon gibi duygusal tepkiler de geliĢebilmektedir (1). YaĢamları boyunca her 100 kiĢiden 20‘si depresyona maruz kalabilmektedir. Herhangi bir zamanda toplum içinde yapılan kontrollerde ise her 100 erkekten üçünde, her 100 kadından ise altısında depresyon görüldüğü bildirilmiĢtir (3). Yapılan çalıĢmalarda depresyonun sık görülen psikiyatrik sorunlar arasında olduğu ve yüksek oranda kronik bedensel gösterdiği hastalıklarla bildirilmekle birlikte birliktelik bedensel hastalıklar ile birlikte seyrettiği durumlarda bu hastalıkların gölgesinde kalması nedeniyle hekimler tarafından yeterince tanınamayan ve gerekli önem verilemeyen komorbid bir hastalık gayretini doğrudan etkilemektedir. Hastaneye yatmanın stresi de buna eklendiğinde hastalıkla baĢ zayıflamaktadır etme (6). azimleri Bireyin daha strese da karĢı göstermiĢ olduğu bedensel tepkiler kiĢilik yapısı ve çevresel etkenlere bağlı olarak değiĢiklik gösterebilmektedir. Bu bağlamda her bireyin stresle baĢa çıkma tarzı da farklı olmaktadır. BaĢa çıkma yeteneği yetersiz olan bireylerde davranıĢsal belirtiler, kendini anksiyete veya depresyon Ģeklinde gösterebilmektedir (1). Ülkemizde hastanede yatan ve fiziksel hastalığı olan bireylerde psikolojik faktörler oldukça önemli olduğu halde bu durum genel tedavi uygulamaları içerisinde ihmale uğrayabilmektedir (7). Fiziksel hastalığa ilaveten psikiyatrik bir sorun yaĢanması, hastalığın seyrini, tedaviye cevabı, hastanın uyumunu, yaĢam kalitesini etkilemesi yanında mortalite ve morbiditeyi de olumsuz etkileyebilmektedir. Ġleri yaĢ hastalarda yapılan çalıĢmalarda, depresyon Ģiddetinin artması ile hem fonksiyonel hem de biliĢsel bozukluğun arttığı ve mortalite oranlarının daha da yükseldiği bildirilmektedir (8). Somatik hastalığa ilave bir depresyonu olan hastalar, fiziksel hastalığın yol açtığı bedensel 16 belirtileri daha ağır yaĢamaktadırlar. Bu durum baĢvuranlar için de kullanılmaktadır. Ġki alt somatik hastalığın progresyonunun daha da ölçeği kötüleĢmesine ilaveten meslek, aile ve sosyal değerlendirmektedir. Yedisi anksiyeteyi, diğer iliĢkilerde yetersizliklere yol açmakta ve bunun yediside depresyonu değerlendiren 14 soru bir sonucu olarak ta yaĢam kalitesini olumsuz içermektedir. Aydemir ve arkadaĢları tarafından etkilemektedir (9). geçerlik ve güvenilirliği yapılmıĢ ve anksiyete olup depresyon ve anksiyeteyi ÇalıĢmamızda, olası somatik problemleri alt ölçeği (HAD-A) için kesme puanı 10, tespit ve tedavi etmek yanında anksiyete ve depresyon alt ölçeği (HAD-D) için ise 7 olarak depresyonun bu somatik bildirilmiĢtir. Kesme noktası olarak 0-7= normal, yakınmalarının tedavisine olumsuz 8-10= hafif, 11-14= orta ve 15-21= ciddi, bir tedavi duygu durum bozukluğuna iĢaret etmektedir. etkilerin hastaların ortadan yaptığı kaldırılması ile etkinliğine yapacağı pozitif etkinin önemini (10). ortaya koymak amaçlanmıĢtır. İstatistiksel Analiz Gereç ve Yöntem ÇalıĢma Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon kliniğinde yatan 20 fibromiyalji hastası ile herhangi bir hastalığı olmayan yaĢ ve cinsiyet uyumlu 20 hastane personeli olmak üzere toplam 40 bireyin anketleri Hastane retrospektif Anksiyete olarak Depresyon karĢılaĢtırıldı. ÇalıĢma verileri yatarak tedavi görmüĢ olup popülasyonunun genel karakteristik özellikleri tanımlayıcı analizler ile değerlendirildi. Sürekli değiĢkenlerin normal dağılımı Kolmogorov-Smirnov testi ile kategorik değiĢkenler ise Chi-Square testi ile değerlendirildi. p <0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Analizler SPSS istatistik programının 19. versiyonu ile yapıldı. bilinçli, algılama ve tepki verme yetileri olan, iletiĢim güçlüğü olmayan, görüĢmeyi Bulgular reddetmeyen ve herhangi bir psikiyatrik hastalık tanısı almamıĢ sağlanmıĢtır. hastaların Hastane dosyalarından Anksiyete Depresyon Ölçeği (HADÖ-Hospital Anxiety Depression Measure): Zigmond ve Snaith tarafından hastadaki anksiyete ve depresyon riskini belirlemek, düzeyini ve Ģiddet değiĢimini ölçmek üzere geliĢtirilmiĢtir. Bedensel hastalığı olan hastalar ve birinci basamak sağlık hizmetlerine Bireylerin yaĢ ortalamaları hasta ve kontrol grubunda sırası ile 47.45±11.33 yıl ve 45.80±13.47 yıl olarak saptandı ve istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (p=0.677). Ġki grup arasında vücut kitle indeksi (VKĠ) açısından yapılan anlamlı karĢılaĢtırmada farklılık istatistiksel saptanmadı olarak (p=0.052). Bireylerin anksiyete skorları karĢılaĢtırıldığında 17 hasta grubun anksiyete skorları kontrol grubuna bildirilmektedir (13). Fiziksel kronik hastalığı göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olan bireylerde yaĢam boyu anksiyete bozukluğu saptandı (p<0.001). Benzer Ģekilde depresyon görülme sıklığının kontrol grubuna göre anlamlı skorlarının karĢılaĢtırılmasında hasta grubunda Ģekilde yüksek saptandığı bildirilmiĢtir (14). yüksek sonuçlar elde edildi ve istatistiksel olarak Ward ve arkadaĢları ankilozan spondilitli 175 anlamlı bulundu (p = 0.001) (Tablo 1). hastayı dahil ettikleri bir çalıĢmada hastalardan, yaĢam kalitesini etkileyebilecek ağrı, tutukluk, Tablo 1. Bireylerin demografik verileri Hasta (n=20) Kontrol (n=20 kötü uyku kalitesi, yorgunluk, kendine bakım ile p eĢ ve diğer aile üyeleriyle iliĢkiler, depresyon ve Yaş (Yıl) 47.45±11.33 45.80±13.47 0.677 anksiyete gibi 23 değiĢik durumu değerlendiren Boy (Cm) 159.25±7.73 166.75±7.09 0.003 bir anketi doldurmalarını istemiĢler ve sonuçta Ağırlık (Kg) 73.60±11.66 73.60±9.25 1.000 depresyon ve anksiyete sıklığının ankilozan Vücut Kitle İndeksi (kg/m2 ) 29.07±4.59 26.52±3.39 0.052 spondilitli hastalarda %28 ile %32 arasında Anksiyete skoru 10.80±2.35 6.35±3.27 <0.001 Depresyon skoru 9.25±3.21 5.30±3.68 Kadın 15 (75.0) 11 (55.0) Erkek 5 (25.0) 9 (45.0) Cinsiyet 0.001 değiĢtiğini rapor etmiĢlerdir (15). Bu konuya ıĢık tutacak bir baĢka çalıĢmada ise Sharpe ve arkadaĢları erken romatoid artrit olgularını iki yıla yakın bir süre izlemiĢler ve ortalama 0.320 Hastane Anksiyete Depresyon Ölçeği (HADÖ) skorunun gittikçe arttığını saptamıĢlardır (16). Ataoğlu ve arkadaĢları ise fibromiyaljili ve Tartışma romatoid artritli hastalarda yaptığı bir çalıĢmada Kronik ağrı ve depresyon arasındaki iliĢki uzun süredir bilinmektedir. Depresif bu hastalarda görülen anksiyete ve depresyonun ağrı Ģiddetini etkilediğinin göz önünde hastalar ağrıdan sık olarak yakınmakta iken, bulundurulması gerektiğini ifade etmiĢlerdir depresyon semptomları ağrılı (11). Özmen, bu alanla ilgili yapılmıĢ olan hastalarda sık çıkmaktadır. çalıĢmalarda psikiyatrik bozukluk oranlarının olarak da ortaya kronik Depresyon ağrıya sekonder geliĢebildiği gibi %36.6-77 arasında değiĢtiğini bildirmektedir kronik ağrı da altta yatan depresyonun bir (17) Yazıcı ve arkadaĢları ise bel ve boyun ağrısı yansıması olabilir. Bu bağlamda, kronik ağrılı çeken hastalarda %20-80 gibi değiĢen oranlarda hastalarda yaptıkları bir çalıĢmada HADÖ-anksiyete skorları eĢik üstünde olanların depresif belirtilere rastlanabileceği belirtilmiĢ oranının olup (3,11) bedensel hastalığı olan bireylerde saptamıĢlardır. Buna ilaveten anksiyete ve önemli klinik bulgulardan birinin depresyon (12) diğerinin ise anksiyete bozukluğu olduğu kontrollerden yüksek olduğunu depresyon düzeylerinin yüksek olmasının bel ve boyun ağrılı hastaların yaĢam kalitelerini her 18 alanda belirgin ölçüde etkilediğini bildirmiĢlerdir (21). (18). Benzer Ģekilde çalıĢmamızda da kronik hastanın genel iyilik hali, uyum ve yaĢam kas-iskelet sistemi hastalığı olan bireylerin kalitesini bozduğu, fiziksel hastalığın seyrini ve anksiyete ve depresyon bulgularının sağlıklı tedaviye cevabını olumsuz etkilediği, tedavi bireylere göre anlamlı Ģekilde yüksek olduğu masraflarını artırdığı ve prognozu olumsuz saptandı. Bilgici ve arkadaĢları osteoartritli etkilediği ifade edilmiĢtir (7). Depresyon ve anksiyete durumunun hastalarda ağrı ve yaĢam kalitesi arasındaki Sonuç olarak fiziksel hastalığa eĢlik eden iliĢkiyi incelemiĢler ve osteoartritli hastalarda depresyon ve anksiyete, hastanın tedaviye ağrı psikososyal uyumunu, yaĢam kalitesini, prognozu, mortalite faktörlerle de iliĢkili olabileceğinin göz önünde ve morbiditeyi olumsuz etkileyebilir. Hastanın bulundurulması gerektiğini belirtmiĢlerdir (19). ruh Hocaoğlu ve arkadaĢları ise herhangi bir fiziksel yakınmalarının tedavisine de olumlu katkılar hastalığı olanların %30-60 kadarının psikolojik sağlayabilir. Ayrıca depresyon ve anksiyeteyi destek gerektirecek düzeyde duygusal ve ruhsal önleme açısından personelin bilinçlendirilmesi bozukluğa sahip olduklarını, ancak yatarak ve hastaların pisikolojik sorunlarının erken tedavi gören hastaların sadece %1-5 kadarına dönemde tespit edilmesi açısından daha hassas psikiyatri davranılmalıdır. Bununla birlikte geniĢ olgu değerlendirilirken, bunun konsültasyonu istendiğini halinin düzeltilmesi belirtmiĢlerdir (20). ÇeĢitli tıbbi durumlar ile sayısına sahip depresyon birlikteliğinin değerlendirildiği bir çalıĢmaların derlemede ise tıbbi hastalıklarla depresyonun bir yapabileceği söylenebilir. bireyin prospektif yapılmasının ve somatik randomize konuya katkı arada bulunmasının tıbbi hastalığın belirtileri kadar depresyonun tanınmasında da güçlüklere yol açtığı belirtilmiĢ olup hekimin her iki Kaynaklar bozukluğun klinik gidiĢatındaki değiĢikliklere ve bunun yol açtığı belirti dağılımına hassasiyet göstermesi gerektiği ifade edilmiĢtir. Ayrıca depresyon üzerine etkili olan hastalıkların, iĢlevsel değiĢikliklerin, kiĢilik özelliklerinin, sosyal destek gibi değiĢkenlerin de araĢtırılması önerilmekte olup (9) kronik hastalığı olan bireylerde fonksiyonel güçsüzlük ve olağan iyilik halinin bozulmasının tedaviye uyumu zorlaĢtırdığı ve psikolojik problemlerin ortaya çıkmasına zemin hazırladığı bildirilmektedir 1. Kayahan M, SertbaĢ G. Dahili ve cerrahi kliniklerde yatan hastalarda anksiyetedepresyon düzeyleri ile stresle baĢa çıkma tarzları arasındaki iliĢki: Anatolian Journal of Psychiatry. 2007; 8: 52-61. 2. Okanlı A, Özer N, Akyıl, RÇ, Koçkar Ç. Cerrahi kliniklerinde yatan hastaların anksiyete ve depresyon düzeylerinin belirlenmesi. Atatürk Üniversitesi 19 HemĢirelik Yüksekokulu Dergisi. 11. Ataoğlu S, Özçetin A, Ataoğlu A, Ġçmeli C, Makarç S, Yağlı M. Fibromyaljili ve 2006;9:4. 3. Elbi H. Kronik hastalık ve depresyon. ile anksiyete ve depresyon iliĢkisi. Klinik Psikiyatri. 2008;11:3-18. 4. Üçok ÖG. Bir sağlık ocağına baĢvuran hastalarda bedensel ve ruhsal hastalığın birlikte bulunuĢu. Türk Psikiyatri Dergisi. 1995;6:180-185. 5. Bunevicius A, romatoid artritli hastalarda ağrı Ģiddeti Anadolu Psikiyatri Dergisi. 2002;3:2236. 12. Sutor B, Rummans TA, Jowsey SG. Major Peceliuniene J, Mickuviene N. Screening for depression depression in medically ill patients. Mayo Clin Proc. 1998;73:329337. and anxiety disorders in primary care 13. Yates WR. Epidemiology of psychiatric patients. Depres Anxiety. 2007;24;455- disorders in medically ill patients. 60. Textbook 6. Özcan A. Konsültasyon of Consultation-Liaison liyezon Psychiatry, MG Wise, RJ Rundell (Ed), psikiyatrisi hemĢireliği ve geleceği. V. Washington DC, American Psychiatric Ulusal Publishing. 2002;237-56. Konsültasyon- Liyezon Psikiyatrisi Kongresi Ġstanbul. 1998;222. 14. Wells KB, Golding JM, Burnam MA. 7. Kelleci M, Aydın D, Sabancıoğulları S, Psychiatric disorder in a sample of the Doğan S. Hastanede yatan hastaların general population with and without bazı tanı gruplarına göre anksiyete ve chronic depresyon düzeyleri. Klinik Psikiyatri. Psychiatry. 1988;145:976-981. 2009;12:90-8. Am J 15. Ward MM. Health-related quality of life 8. Covinsky KE, Kahana E, Chin MH. Depressive medical conditions. symptoms and 3-year mortality in older hospitalized medical patients. Ann Intern Med. 1999;130:563569. 175 patients. Arthritis Care Res. 1999;12:247–55. 16. Sharpe L, Sensky T, Allard S. The course of depression in recent onset 9. Oğuzhanoğlu NK. Tıbbi durumlar ve depresyon in ankylosing spondylitis: a survey of Duygudurum Dizisi. 2001;3:116-25. 10. Aydemir Ö, Güvenir T, Kuey L. Hastane rheumatoid arthritis. The predictive role of disability, illness perceptions, pain and coping. J Psychosom Res. 2001;51:713-19. anksiyete ve depresyon ölçeği Türkçe 17. Özmen E. Genel tıpta depresyon. Genel formunun geçerlilik ve güvenilirliği. tıpta psikiyatrik sendromlar, Ankara, Türk Psikiyatri Dergisi. 1997;8:280-7. Hekimler Yayın Birliği. 1997;116-7. 20 18. Yazıcı K, Tot ġ, Biçer A, Yazıcı A, Buturak V. hastalarda yaĢam Bel ve anksiyete, kalitesi. boyun ağrılı depresyon Klinik ve Psikiyatri. 2003;6:95-101. 19. Bilgici A, Kuru Ö, Gündüz Ö, Alaylı G. Osteoartritli yaĢlı hastalarda ağrı ile fiziksel ve psikososyal disabilite arasındaki iliĢki. Turkish Journal Of Geriatrics. 2000;1:22-25 20. Hocaoğlu Ç, Kavakçi Ö, Ülgen M, Ak Ġ. Bir eğitim hastanesinde konsültasyonu psikiyatri sonuçlarının değerlendirilmesi. 37. Ulusal Psikiyatri Kongresi. Ġstanbul, 2001;100. 21. Özkan S. Genel Tıpta Depresyon. Hipokrat Dergisi. 2001;10:79-83. Yazışma Adresi: Yrd. Doç. Dr. Ahmet ĠNANIR Gaziosmanpasa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD. 60100, Merkez/Tokat. Tel: +903562129500 (3031) Fax: +90356 2129417 E-mail: [email protected] 21 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;2(3):15-21 Kutlutürk ve ark. Orijinal Makale Fazla Kilolu ve Obez Kadınlarda Serum Magnezyum Düzeyi ile Kardiyovasküler Risk Faktörleri Arasındaki İlişki Relationship Between Serum Magnesium Levels and Cardiovascular Risk Factors in Overweight and Obese Women Faruk Kutlutürk1, Taner Bayraktaroğlu2, Ayşe Çıkım Sertkaya3, Adil Azezli4 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı, Tokat, Türkiye 2 Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı, Zonguldak, Türkiye 3 İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı, Malatya, Türkiye 4 İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul, Türkiye Sorumlu Yazar: Özet Giriş: Bu çalıĢmada, fazla kilolu ve obez Türk kadınlarında serum magnezyum (Mg) düzeyleri ile kardiyovasküler risk göstergeleri arasındaki iliĢkinin araĢtırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Fazla kilolu (Vücut Kitle Ġndeksi >25 ve <30 kg/m2) 409 ve obez (Vücut Kitle Ġndeksi >30 kg/m2) 1502 kadın hasta çalıĢmaya alındı. Ortalama serum Mg konsantrasyonu 0.83±0.1 mmol/L (N:0.2-1.2) olarak tespit edildi. Hastalar serum Mg düzeyine göre iki gruba ayrıldı: Grup I; Mg düzeyi 0.83 mmol/L ve altı olanlar, Grup II; Mg düzeyi 0.84 mmol/L ve üstü kadınlardan oluĢturuldu. Ġki grup kardiyovasküler risk faktörleri açısından karĢılaĢtırıldı. Bulgular: Grup I ve Grup II‘deki olguların yaĢ ortalaması sırası ile 40.2±12.0 yıl ve 42.1±12.0 yıl olarak saptandı. Plazma glukoz, insülin, HOMA, HbA1c, Total kolesterol, LDL ve HDL ve trigliserid değerleri Grup I‘de Grup II‘ye kıyasla daha yüksekti (p<0.01). Sistolik ve diastolik kan basınçları açısından gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Sonuç: Bu sonuçlar serum magnezyum düzeyinin bir kardiyovasküler risk göstergesi olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Obezite, magnezyum, kardiyovasküler risk, metabolik sendrom Abstract Introduction: In this study, the relationship between serum magnesium (Mg) levels and cardiovascular risk factors were investigated in overweight and obese Turkish women. Materials and Methods: Overweight (Body massindex >25 and <30 kg/m2) 409 and obese (Body mass index >30 kg/m2) 1502 women were enrolled into the study. The mean serum Mg concentration was 0.83±0.1 mmol/L (N:0.21-1.18). The patients were divided into two grup according to the serum Mg concentrations. Group I (n=980) consist of serum Mg ≤0.83 mmol/L and Group II consist of serum Mg ≥0.84 mmol/L. The groups were compared for metabolic risk markers regards of cardiovascular disease. Results: The mean age of the patients was 40.2±12.0 years and 42.1±12.0 years, in group I and in group II, respectively. Fasting plasma glucose, insulin, HOMA, HbA1c, and triglyceride levels were significantly higher in Group I compared to Group II (p<0.01). Total Cholesterol, LDL-C and HDL-C were significantly higher in Group II compared to Group I (p<0.05). Systolic and diastolic blood pressure was not significantly different between two groups (p>0.05). Conclusion: These results show that serum Mg levels can be used as a cardiovascular risk marker. Key Words: Obesity, magnesium, cardiovascular risk, metabolic syndrome. Yrd. Doç. Dr. Faruk Kutlutürk Karşıyaka Mah. Geksi Cad. 16. Sok. No:19/1, K:4 Merkez/Tokat 22 Giriş obez (VKĠ>30 kg/m2, 1502/1911) olarak kabul edilen toplam 1911 kadın olgu dahil edildi. Magnezyum, insan vücudunun ÇalıĢmaya alınan hastaların ortalama serum yaygın intrasellüler katyonlarından birisi olup magnezyum konsantrasyonu 0.83±0.1 mmol/L çeĢitli enzimatik reaksiyonlarda rol oynamakta (N:0.21-1.18) olarak tespit edildi. Buna göre ve 300'den fazla reaksiyonda yer aldığı kabul olgular serum magnezyum konsantrasyonu yapılan ortalamalarına göre iki gruba ayrıldılar. Grup I çalıĢmalarda alkolizm, açlık ve diyabet gibi (n=980) ortalama serum magnezyum düzeyi çeĢitli magnezyum 0.83 mmol/L ve altında olanlar ve Grup II düzeylerinin azaldığı ortaya konulmuĢtur (2). (n=931) ise ortalama serum magnezyum Güncel veriler, serum magnezyum düzeyleri düzeyi ile insülin direnci (4-6), diyabetes mellitus (7- olgulardan 10), hipertansiyon (11), alkolik olmayan kardiyovasküler risk göstergeleri açısından steatohepatit (NASH) (12) ve metabolik karĢılaĢtırıldı. sendrom (6,13,14) geliĢmesi arasında iliĢki diyare, diüretik kullananlar ile diyabet hastaları olduğunu göstermektedir. Bununla ve magnezyum içeren ilaç kullanan olgular edilmektedir (1-3). hastalıklarda Buna göre serum iliĢkili olarak yüksek magnezyum alımının genç 0.84 ve hs-CRP inflamasyonu çalıĢmalar düzeylerini önlediğini (15) bulunmaktadır. oluĢturuldu. Böbrek ve üstünde Her iki yetmezliği, olan grup kronik çalıĢmaya dahil edilmedi. eriĢkinlerde metabolik sendrom riskini azalttığı (1) mmol/L Hastaların antropometrik ölçümleri düĢürerek (vücut ağırlığı, boy, bel ve kalça çevresi) gösteren kaydedildi. Bel/kalça oranı ve vücut kitle Ġnsanlarda ve indeksi [VKĠ = ağırlık (kg) / boy (m2)] hayvan modellerinde yapılan araĢtırmalarda hesaplandı. Biyokimyasal analizler 8 saatlik yüksek magnezyum içerikli diyet uygulamaları açlık sonrası alınan kan örneklerinde Ġstanbul ile insülin direncinin düzeltilebileceği tespit Tıp edilmiĢtir (6,16). Laboratuvarı‘nda Bu çalıĢmada, fazla kilolu ve obez Fakültesi, Merkez Biyokimya gerçekleĢtirildi. Ölçümler için ―Roche Diagnostics‖ kitleri ile ―Roche Türk kadınlarında serum magnezyum düzeyleri Eleycsys Modular ile kardiyovasküler risk göstergeleri arasındaki otoanalizörü iliĢkinin araĢtırılması amaçlanmıĢtır. ―HOMA-IR = Açlık glukoz (mg/dl) x bazal kullanıldı. Analytics E170‖ Ġnsülin direnci insülin (µU/L) / 405‖ formülü ile hesaplandı. Gereç ve Yöntem Ġstatistik değerlendirme için hasta verileri ―Database IV V2.0‖ (Borland, ABD) ÇalıĢmaya Üniversitesi, programına girildi ve ―SPSS‖ (Statistical Ġstanbul Tıp Fakültesi, Ġç Hastalıkları Anabilim Package for Social Sciences, SPSS Inc, Dalı‘nda Obezite Polikliniğine baĢvuran ve Chicago, Illinois, ABD) programı ile analizler vücut kitle indeksine (VKĠ) göre fazla kilolu yapıldı. Ġki grup arasındaki parametrelerin (VKĠ>25 kg/m ve <30 kg/m , 409/1911) ve karĢılaĢtırılması için unparied t-testi ve ki-kare 2 Ġstanbul 2 23 testleri kullanıldı. P değerinin <0.05 olması Tartışma istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Serum magnezyum düzeyi diyetsel magnezyum Bulgular alımı ile göstermektedir. yakın iliĢki Magnezyum ile ÇalıĢma grubunun (n=1911) ortalama kardiyovasküler risk göstergeleri arasındaki yaĢı 41.1±12 yıl (18-78 yıl), vücut ağırlığı iliĢkiyi araĢtıran çok sayıda çalıĢma yapılmıĢtır 88.1±16.4 kg (55.4-177.7 kg) ve VKĠ ise (5,6,8,11,13,14). Buna göre artmıĢ magnezyum 35.4±6.5 kg/m (25.1-68.5 kg/m ) olarak tespit alımının sistemik inflamasyonu ve metabolik 2 edildi. Olgularda 0.83±0.1 2 magnezyum düzeyleri sendrom riskini azalttığı gösterilmiĢtir (N:0.21-1.18 (1,14,15,17). Sunulan bu çalıĢma, magnezyum mmol/L) olarak saptandı. Hastalar ortalama düzeyi düĢük olan grupta bazı kardiyovasküler magnezyum düzeylerine göre iki gruba ayrıldı. risk faktörlerinin anlamlı olarak arttığını Grup I; Serum magnezyum düzeyi ≤0.83 göstermektedir. Magnezyum düzeyi düĢük olan mmol/L (n=980) ve Grup II; magnezyum grupta serum VKĠ, glukoz, HbA1c ile total düzeyi ≥0.84 mmol/L (n=931) olan hastalardan kolesterol ve trigliserid düzeylerinin daha oluĢuyordu. yüksek olduğu tespit edildi. Bununla iliĢkili ortalama mmol/L Grup I‘de vücut ağırlığı, VKĠ, kalça olarak yapılan bir çalıĢmada Nasser ve çevresi, serum glukoz, HbA1c, trigliserid, arkadaĢları (18), VKĠ‘nin artmasıyla Ca- insülin ve HOMA-IR değerleri grup II‘den ATPaz aktivitesinin azaldığını ve bununda anlamlı olacak Ģekilde daha yüksek, yaĢ, total intrasellüler kolesterol, LDL-K ve HDL-K değerleri ise olduğunu bildirmiĢtir. Ancak çalıĢmalarında anlamlı olacak Ģekilde daha düĢük bulundu VKĠ ile Mg-ATPaz arasında bir iliĢki tespit (p<0.05). Her iki grubun ortalama boy, bel edilememiĢtir çevresi, bel-kalça oranı, sistolik ve diyastolik magnezyum düzeyi düĢük olan grupta VKĠ‘nin kan basıncı gibi değerleri açısından istatistiksel anlamlı olarak yüksek olduğu tespit edildi. kalsiyum (18). artıĢından sorumlu ÇalıĢmamızda da olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo 1). 24 Tablo 1. Grupların kardiyovasküler risk parametreleri bakımından karĢılaĢtırılması. Antropometrik veriler YaĢ (Yıl) Vücut Ağırlığı (kg) Boy (cm) VKĠ (kg/m2) Bel çevresi (cm) Kalça çevresi (cm) Bel kalça oranı Lipid parametreleri Kolesterol (mg/dL) LDL-K (mg/dL) HDL-K (mg/dL) Trigliserid (mg/dL) Karbonhidrat metabolizması Glukoz (mg/dl) HbA1c Ġnsülin (µU/L) HOMA Kan Basıncı Sistolik Kan Basıncı (mmHg) Diyastolik Kan Basıncı (mmHg) Grup I (n=980) Mg ≤ 0.83 (mmol/L) Grup II (n=931) Mg ≥ 0.84 (mmol/L) P 40.2±12.0 89.3±17.3 158.1±6.3 35.8±6.8 100.0±13.5 120.8±12.8 0.83±0.07 42.1±12.0 86.9±15.2 157.8±6.2 35.0±6.1 98.9±12.2 119.6±11.8 0.83±0.07 <0.001 <0.001 >0.05 0.007 >0.05 0.034 >0.05 202.1±42.7 125.8 ± 35.9 47.4±11.0 151.3±115.6 209.0±45.2 132.1 ± 41.5 48.7±11.3 140.9±88.4 <0.001 <0.001 0.012 0.028 101.5±32.5 5.9±1.1 14.5±14.3 3.9±6.1 95.2±21.0 5.7±0.5 12.2±11.5 3.0±4.1 <0.001 0.002 0.003 0.004 127.9±24.0 82.3±13.6 126.5±23.1 81.7±24.2 >0.05 >0.05 birlikte, epidemiyolojik ve klinik çalıĢmalar ÇalıĢmamızda magnezyum düzeyi magnezyum alımının insülin duyarlılığını ≤0.83 mmol/L olan grupta serum insülin artırdığını göstermektedir (4,21). Lima ve düzeyi ve HOMA değerlerinin anlamlı olarak arkadaĢları (10), magnezyum eksikliğinin post- daha yüksek olduğu saptandı. Literatürde daha reseptör insülin direncine yol açtığını ve buna önce sonuçlara bağlı olarak karbonhidrat metabolizmasını (8,9,10,17) benzer Ģekilde bulgularımız fazla olumsuz etkilediğini bildirmiĢlerdir. Toplam kilolu ve obez olgularımızda hiperinsülinemi 219 olgunun incelendiği bir baĢka klinik ve insülin direnci olduğunu göstermekteydi. çalıĢmada ise Fung ve arkadaĢları (22), çoklu Birçok değiĢkenli sunulan çalıĢmalardaki çalıĢmada yetersiz magnezyum analizler sonrası yüksek alınımının Tip 2 diabetes mellitus için magnezyum içerikli beslenmenin açlık insülin bağımsız düzeylerini bir desteklemektedir risk faktörü (8,9,17,19,20). olduğunu Bununla magnezyumlu düĢürdüğünü ve yüksek diyetlerin karbonhidrat metabolizmasını hem diyabetik Magnezyum, lipoprotein lipaz (LPL) hem de diyabetik olmayanlarda olumlu olarak ve lesitin kolesterol aciltransferaz (LCAT) etkilediğini tespit etmiĢlerdir. aktivitesi için de gereklidir. Bununla birlikte, 25 Mg2+-ATP kolesterol biyosentezi için bir hız kullanılabileceğini göstermektedir. Bununla kısıtlayıcı enzimi kontrol etmektedir. ArtmıĢ birlikte bu sonuçları desteklemek amacı ile magnezyum alımının trigliserid düĢüklüğü ve gelecekte geniĢ olgu sayısına sahip prospektif HDL-K yüksekliği iliĢkili olduğu bildirilmiĢtir randomize çalıĢmaların yapılmasının gerekli (11,23). Magnezyum yetersizliğinde ise tersine olduğu söylenebilir trigliserid düzeyinin yükseldiği ve HDL-K düzeyinin ise düĢtüğü gösterilmiĢtir (6,14). Teşekkür; Bu çalıĢma, Prof. Dr. Yusuf Orhan Hipomagnezeminin kan lipid parametreleri koordinatörlüğünde Ġstanbul Tıp Fakültesi üzerindeki olumsuz etkilerinin aterosklerotik Obezite kalp hastalıkları için bir zemin hazırladığı ‗Controversies in Obesity, belirtilmektedir. ÇalıĢmamızda da literatürdeki Hypertension (CODHy)‘ kongresinde poster bulgularla paralel olarak magnezyum düzeyi olarak sunulmuĢtur. Yazarlar herhangi bir çıkar ≤0.83 mmol/L olan grupta trigliseridin yüksek, çatıĢması olmadığını deklare ederler. polikliniğinde yapılmıĢ olup, Diabetes and HDL-K‘nın ise daha düĢük olduğu tespit Kaynaklar edildi. Magnezyumun hipertansif hastalarda düĢük olduğu, magnezyum ile kan basıncı 1. He K, Liu K, Daviglus ML, Morris arasında negatif korelasyonun olduğu çeĢitli SJ, Loria CM, Van Horn L, Jacobs çalıĢmalarda bildirilmiĢtir (13,24-26). Buna DR, Savage PJ. Magnesium intake göre Resnick ve arkadĢları (26), artmıĢ and incidence of metabolic syndrome kalsiyum ile beraber magnezyum eksikliğinin among young adults. Circulation. hipertansiyona neden olduğunu, aynı zamanda 2006;113:1675-82. bu verilerin hücresel iyon tutulumu ile 2. Tosiello L. Hypomagnesemia and hipertansiyon, obezite ve diyabet geliĢimi diabetes mellitus. arasındaki clinical implications. iliĢki olduğu Ģeklindeki hipotezlerini desteklediğini ifade etmiĢlerdir (26). ÇalıĢmamızda magnezyum düzeyi ile kan 3. Elin RJ: Magnesium metabolism in health yaĢ ortalamamızın diğer çalıĢmalara göre daha 1988;34:161-218. düĢünüldü. Arch Intern Med. 1996;156:1143-8. basıncı arasında anlamlı bir iliĢki yoktu. Hasta düĢük olmasının bunda etkili olabileceği A review of and disease. Dismon. 4. Humphries S, Kushner H, Falkner B. Low dietary magnesium is associated ÇalıĢmamızdan elde edilen bulgular with insulin resistance in a sample of magnezyum düzeyi düĢük olan fazla kilolu ve young, nondiabetic Black Americans. obez kadınlarda bazı kardiyovasküler risk Am J Hypertens. 1999;12:747-56. faktörlerinin arttığını Bu 5. Huerta MG, Roemmich JN, Kington sonuçlar serum magnezyum düzeyinin bir ML, Bovbjerg VE, Weltman AL, kardiyovasküler Holmes VF. Magnesium deficiency risk göstermektedir. göstergesi olarak 26 is associated with insülin resistance cardiovascular risk factors (lipid and in obese children. Diabetes Care. blood 2005;28:1175-81. 1993;6:355-60. pressure). Magnes Res. CM. Magnesium in 12. Rodríguez-Hernández H, Gonzalez hypertension, cardiovascular disease, JL, Rodríguez-Morán M, Guerrero- metabolic Romero 6. Champagne syndrome, and other F. Hypomagnesemia, conditions: a review. Nutr Clin Pract. insülin resistance, and non-alcoholic 2008;23:142-51. steato hepatitis in obese subjects. 7. Song Y, Manson JE, Buring JE, Liu S. Dietary magnesium intake in Arch Med Res. 2005;36:362-6. 13. Guerrero-Romero F, Rodriguez- relation to plasma insulin levels and Moran M. Low serum magnesium risk of type 2 diabetes in women. levels and metabolic syndrome. Acta Diabetes Care. 2004;27:59-65. Diabetol. 2002;39:209-213. 8. Kao WH, Folsom AR, Nieto J, MO 14. McKeown NM, Jacques PF, Zhang JP, Watson RL, Bracati FL. Serum XL, Juan W, Sahyoun NR. Dietary and dietary magnesuim andt he risk magnesium intake is related to for type 2 diabetes mellitus. The metabolic Atherosclerosis risk in communities Americans. Eur J Nutr. 2008;47:210- study. 6. Arch Intern Med. 1999;159:2151-9. syndrome in older 15. Song Y, Ridker PM, Manson JE, 9. Shi ZM, Hu XS, Yuan BJ, Gibson R, Cook NR, Buring JE, Liu S. Dai Y, Garg M. Association between Magnesium intake, magnesium: iron intake ratio and protein, the diabetes in Chinese adults in Jiangsu metabolic syndrome in middle-aged Province. and older U.S. women. Diabetes Diabet Med. 2008;25:1164-70. and C-reactive prevalence of Care. 2005;28:1438-44. 10. Lima Mde L, Cruz T, Rodrigues LE, 16. Balon TW, Gu JL, Tokuyama Y, Bomfim O, Melo J, Correia R. Serum Jasman AP, Nadler JL. Magnesium and supplementation intracellular magnesium reduces deficiency in patients with metabolic development of diabetes in a rat syndrome-evidences for its relation model of spontaneous NIDDM. Am J to insülin resistance. Diabetes Res Physiol. 1995;269:745-52. Clin Pract. 2009;83:257-62. 17. Schulze MB, Schulz M, Heidemann 11. Kisters K, Spieker C, Tepel M, Zidek C, Schienkiewitz A, Hoffmann K, W. New data about the effect of oral Heiner physiological magnesium Magnesium Intake and Incidence of several Type 2 Diabetes A Prospective Study supplementation on Boeing. Fiber and 27 and Meta-analysis. Arch Intern Med. atherosclerotic men. J Trace Elem 2007;167:14. Electrolytes 18. Nasser JA, Hashim SA, Lachance PA. Calcium and Health Dis. 1993;7:1999-2003. magnesium 24. Touyz RM. Role of magnesium in ATPase activities in women with the pathogenesis of hypertension. varying Mol Aspects Med. 2003;24(1-3):107- VKIs. Obes Res. 2004;12:1844-50. 36. 19. Guerrero-Romero F, Rascón-Pacheco 25. Song Y, Manson JE, Cook NR, RA, Rodríguez-Morán M, de la Peña Albert CM, Buring JE, Liu S. JE, Wacher N. Hypomagnesaemia Dietary magnesium intake and risk of and cardiovascular risk for metabolic glucose disorders: a 10-year follow-up study. women. Eur J Clin Invest. 2008;38:389-96. 2005;96:1135-41. 20. Sales CH, PedrosaL among J Cardiol. Am F. 26. Resnick LM, Gupta RK, Bhargava Magnesium and diabetes mellitus: KK, Gruenspan H, Alderman MH, their Laragh relation. de disease Clin Nutr. 2006;25:554-62. JH. Cellular ions in hypertension, diabetes, andobesity. A 21. Guerrero-Romero F, Tamez-Perez nuclear magnetic resonance HE, González-González G, Salinas- spectroscopic study. Hypertension. Martínez AM, Montes-Villarreal J, 1991;17:951-7. Treviño-Ortiz JH. Oral magnesium supplementation improves insülin Yazışma Adresi sensitivity in non-diabetic subjects Yrd. Doç. Dr. Faruk Kutlutürk with insülin resistance. A double- KarĢıyaka Mah. Geksi Cad. 16. Sok. blind placebo-controlled randomized No:19/1, K:4 trial. Diabetes Metab. 2004;30:253-8. Merkez/Tokat 22. Fung TT, Manson JE, Solomon CG, Liu S, Willett WC, Hu FB. Theassociationbetweenmagnesiumint Fax: 0 356 212 21 42 Tel: 0 507 247 73 98 E-mail: [email protected] akeandfastinginsulinconcentration in healthy middle-aged women. J Am Coll Nutr. 2003;22:533-8. 23. Iskra M, Patelski J, Majewski W. Concentrations magnesium, of zinc, calcium, andcopper in relation to free fatty acids and cholesterol in serum of 28 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;2(3): 22-35 Erdemir ve ark. Derleme Üroloji Pratiğinde Stent Kullanımının Değerlendirilmesi The Evaluation of the Use of the Stent in Urology Practice Fikret Erdemir1, Adem Yaşar1, Doğan Atılğan1 Özet 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı 2 Gülhane Askeri Akademisi, Tıp Üroloji Anabilim Dalı Sorumlu Yazar: Doç. Dr. Fikret Erdemir Karşıyaka M. Geksi C. 4. Sok. No:3, Altınışık Apt. K:1, D:2 Ureteral stent yerleĢtirilmesi 30 yıldan fazla bir süredir üroloji pratiğinde en sık yapılan iĢlemlerden birisidir. Stent yerleĢtirme endikasyonları kullanımlarının artmasına bağlı olarak özellikle son yıllarda artmıĢtır. Böylece stent yerleĢtirme iĢlemine bağlı olarak komplikasyonlar ve yan etkilerde önceki yıllarda görülenlere göre dahada artmıĢtır. Hastaların çoğu stent yerleĢtirilmesine bağlı rahatsızlık duymakta ve üriner sistem infeksiyonu için artmıĢ riske sahiptirler. Buna ilave olarak stent enkrustasyonu, inkrustasyonu, fragmantasyon ile unutulan stent ve stent migrasyonu önemli morbiditelere neden olabilmektedir. YaklaĢık 30 yıldan beri kullanılan üreteral stentlerin materyal, dizayn ve kullanım amaçlarında pek çok yenilik olmaktadır. Bu çalıĢmada, ureteral stentlerin endikasyonları, teknikler ve komplikasyonlar gözden geçirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Ureter, stent, endikasyon, komplikasyon, tedavi Abstract The placement of a ureteral stent is one of the most commonly performed procedures in urology practice for more than 30 years. Indications for stent insertion have increased especially in recent years along with increase in their use. Thus complications and side effects due to stent insertion are more frequently observed than previously encountered. The majority of patients with indwelling ureteral stents experience bothersome symptoms and are at increased risk for urinary tract infection. In addition, stent encrustation, incrustation, fragmantation, forgotten stent, and stent migration can lead to significant morbidity. Ureteral stents, which have been in use for almost 30 years, are undergoing several changes in materials, designs and purposes of use. In this study, the indications, techniques, and complications of the use of indwelling ureteral stents are reviewed. Key Words: Ureter, stent, endication, complication, treatment. 60100, Merkez/TOKAT Tel: +90 356 212 95 00 /1299 Fax: 03562133179 E-mail: [email protected] 29 Giriş yardımcı olması için polietilen tüp kullanmıĢtır. Modern anlamda ise ilk üriner Stent anastomozun sözcüğü, bir açıklığını lümen sağlama veya stent 1967 yılında Zimskind ve arkadaĢlarının amaçlı açık uçlu silikon stenti endoskopik olarak kullanılan, tüp Ģeklinde ve genellikle lümeni üreterovaginal olan bir aleti tanımlar. Üroloji literatürüne ilk obstrüksiyonlarda kullanmaya olarak Montie tarafından sokulan stentler ortaya konulmuĢtur (6). Üriner sistemde böbrek pelvisi ile mesane arasındaki pasajın bundan üç yıl sonra Goodwin tarafından stent açık kalarak idrar akımının devamlılığının uygulanmıĢ olup bu konuda 1972 yılında kısa sağlanması amacı ile renal transplantasyon, bir makale yayınlanmıĢtır (7). 1974 yılında ise üriner sistem taĢ cerrahisi, vücut dıĢı Ģok ilk kez Gibbons tarafından ticari olarak dalgaları ile litotripsi ("extracorporeal shock kullanılan stent oluĢturulmuĢtur (8). Üreteral wave lithotripsy" [ESWL]), genitoüriner fistül stentlerin yaygınlaĢmasına (pyeloplasti, komplikasyonlarının cerrahi malign baĢlamasıyla kullanımının sistem travmaları, onkolojik ve rekonstrüktif üreteroüreterostomi) ile giderek paralel olarak, görülme sıklığı da giriĢimler gibi çeĢitli ürolojik operasyonlarda artmıĢtır. Stentin aĢağı ya da yukarı doğru yaklaĢık 25 yıldır kullanılmaktadırlar (1-4). kaçması, parçalanması, depolama semptomları, Stentin en sık endikasyonu ESWL sonrası taĢ iç ya da dıĢ kısımda enkrustasyon oluĢması, parçalarına üreteral bağlı olarak oluĢabilecek tıkanıklığa neden olması, non- obstrüksiyonun önlenmesi amacıyla takılması fonksiyone böbreğe neden olması, tekrarlayan ve üreteral rekonstrüksiyon operasyonlarından semptomatik sonra anastomozun korunması amacı ile asemptomatik bakteriüri oluĢturması, hatta yerleĢtirilmesidir (5). ESWL amacı ile stent ürosepsis kullanım oranları %25 ile %87 arasında normalden uzun süre kalan ya da unutulan değiĢmektedir. Stentler ayrıca, retroperitoneal stentlere fibrozis ve gebelik sonucu oluĢan hidronefroz komplikasyonları oluĢturmaktadır (9). üriner görülmesi, infeksiyon üriner sistemde geliĢen ikincil ve baĢlıca gibi dıĢarıdan basıya bağlı olarak meydana Üreteral stentlerde en sık görülen gelen üreteral tıkanıklıkların giderilmesine sorun stent sendromudur. Bu durum, depolama yönelik de semptomları, yan ağrısı, suprapubik hassasiyet sistemde ve hematüri ile karakterizedir. Pek çok ürolojik giriĢimlerde kullanılmaktadırlar. biyomateryallerin Üriner kullanımı uygarlığına kadar gitmekte incelemeler ilk kateterin olarak kullanıldığını eski Mısır olup yapılan papirüsten oluĢan göstermektedir. çalıĢmada stentli hastaların yüksek ağrı skorları ve aĢağı idrar yolları yakınmalarına sahip oldukları gösterilmiĢtir. Stent yerleĢtirilmesi sonrası görülen alt üriner sistem Üreteral stentler 20. yüzyılın baĢında itibaren yakınmaları kataterin irritasyonuna bağlı ise açık ameliyatlarda kullanılmıĢlardır. 1952 olarak mukozal sinirleri uyarması sonucu yılında Tulloch üreter ve fistül tamirine oluĢurken üst üriner sistemdeki yan ağrısının 30 vezikoüreteral reflüye bağlı olarak oluĢtuğu (15). Buna göre stent kalınlığı ile morbidite bildirilmektedir (9). Damiano ve arkadaĢlarının arasında ciddi fark olmadığı buna karĢın ince ESWL öncesi stent takılan 146 olguluk stentlerin daha zor yerleĢtirildiği yumuĢak çalıĢmalarında olanların ise daha az morbiditeye neden ilk 4 haftadaki stent konforsuzluğu %37.6, depolama semptomları oldukları saptanmıĢtır. %18.8 ve yan ağrısı da %25.3 olarak Üreteroskopi sonrası stent saptanmıĢtır. Yan ağrısı ve aĢağı idar yolları yerleĢtirilmesi rutin olarak yapılan bir iĢlem yakınmaları kalitesini değildir. ÇalıĢmalarda üreteroskopi sonrası etkileyen en önemli faktörler olarak karĢımıza stent yerleĢtirme oranları %56-84 arasında çıkmaktadır (10). değiĢmektedir. Stent kullanımının üreteroskopi hastaların domuz süresini yaklaĢık olarak 7 dakika uzattığı modellerinde farklı büyüklükteki stentlerin bildirilmektedir. Byrne ve arkadaĢları da stent üreteral kullanımının iĢlem süresini, iĢlem maliyetini Venkatesh ve yaĢam arkadaĢları peristaltizme olan etkilerini inceledikleri çalıĢmalarında her tip stentin ve üreteral peristaltizmini etkilediğini ancak bu sürmektedirler (16). Joshi ve arkadaĢlarının etkinin büyük stentlerde daha fazla olduğunu çalıĢmalarında ise üreter stenti olan olguların göstermiĢlerdir (11). Bununla iliĢkili olarak %80‘inde stent kalınlığı ve sertliğinin bazı çalıĢmalarda etkilendiği, %58 olguda iĢ gücü kaybı olduğu morbidite olduğu ve %32 oranında da cinsel iĢlev bozukluğu bildirilmektedir. Bu konuda domuzlar üzerine görüldüğü belirtlmektedir (17). Üreteroskopik yapılan bir hayvan çalıĢmasında 7F ve 14F cerrahi sırasında iĢlemin uzaması, böbrek stentle karĢılaĢtırıldığında üriner enfeksiyon yerleĢimli taĢlara müdahale olması, üreter prevalansı 14F‘de anlamlı olarak daha yüksek perforasyonu, taĢın impakte olması ve darlık bulunmuĢtur (12). Bununla birlikte Candela ve geliĢimi arkadaĢları içeriğinin yerleĢtirilebilir. Buna göre, komplike olmayan inceledikleri taĢ tedavisi sonrası stent kulanımının gerekli olmadığını olmadığı sonucuna varılmıĢtır. Hosking ve üzerine stent semptomlarla çalıĢmalarında olan etkili çapının iliĢkisini anlamlı bildirilmektedirler ve (13). sonuç Benzer Ģekilde hasta morbiditesini günlük gibi arkadaĢları arttırdığını aktivitelerin nedenlerden olumsuz dolayı üreteroskopi ileri stent sonrası Anderson ve arkadaĢları da ESWL yapılan komplikasyonsuz hastalara takılan stentlerde stent çapının ağrı ve takmamıĢlardır. Bu çalıĢmada 82 hastaya irrritatif yakınmaların derecesi ile korele üreteral balon dilatasyonu yapılmıĢ olup iĢlem olmadığını göstermiĢlerdir (14). YumuĢak ve sonrası takiplerde 40 hasta hiç rahatsızlık sert stentleri de karĢılaĢtıran çalıĢmalarda duymadığını ifade ederken 53 hastada ağrı yapılmıĢtır. Bir çalıĢmada her iki grup stent kesici ihtiyacı olduğu bildirilmektedir (18). arasında semptom olmaması arasında fark 93 hastaya stent Çift J üreteral stentin yapısında ve olmadığı belirtilmiĢtir. Bu çalıĢmada yer Ģeklinde yıllar içerisinde değiĢimler ve değiĢtirme açısından da fark saptanmamıĢtır geliĢmeler olmuĢtur. Stentler, genel olarak 31 poliüretan, polietilen ve silikon malzemeler dayanıklılıklarınında kullanılarak yapılmaktadır. Silikondan yapılan bildirilmektedir (20). stentler daha uzun süreler vücutta Biyoemilebilir sınırlı olduğu polimerik stentler tutulabilirken poliüretan ya da polietilenden belirli süreler içinde doku tarafından emilmek yapılmıĢ stentlerin en geç sekiz haftada bir üzere değiĢtirilmesi gerekmektedir. Ayrıca silikon takiben doku tarafından emilir ve iyileĢen doku stentler irritan olmayıp enkrustasyonlara daha ile yer değiĢtirirler. Çok merkezli faz 2 dirençlidirler. Silikon yapılı üreteral stentler, çalıĢmalarda bu stentlerin %90‘ının ortalama 8 daha az komplikasyon riskine sahip olmakla günde eridiği gösterilmiĢtir. Bu stentler üst birlikte bu stentlerin kolayca migrate olmaları, üriner zayıf mekanik tansiyona sahip olmaları ve sağlanmasında yüksek friksiyon katsayısına sahip olmaları Biyoemilebilir özellikle tortüoz üreterlerden geçisine engel polilaktik teĢkil etmektedirler. Polietilen ilk sentetik moleküllerinden oluĢmaktadırlar. Ancak bu polimerdir (19). Bu yapı esnek, kokusuz, stentler üreterin insize edilerek giriĢimlerin translusent ve vücut için non-reaktiftir. Bunun yapıldığı durumlarda normal stentlere göre nispeten sert olması üreteral drenaj için daha az etkin bulunmuĢlardır. Ancak minimal kullanımını kolaylaĢtırsa ve benign durumlarda daha etkin olmaktadırlar depozitlerini üzerine da protein çekerek kristaloid tasarlanmıĢlardır. sistemin YerleĢtirilmelerini geçici drenajlarının oldukça stentler polimerlerin yararlıdırlar. poliglikolik yüksek ve ağırlıktaki (21). yapıĢmasına, enfeksiyon ve enkrustasyona yol Metalik, süper alaĢımlı titanyum ve açtığı bildirilmiĢtir. Bu stentlerin uzun süreli kırılgan titanyum-nikel materyaller de geçici drenajlar olmasına yol açması diğer bir olumsuz için kullanılmıĢlardır. Bunlar özellikle malign yönüdür. Bundan baĢka sıkılığı, polietilenin obstrüksiyon kırılgan ve sık olarak değiĢtirilmesine neden kullanılmıĢlardır olmaktadır polietilen kullanılması ile baĢarı oranları %14 ile %100 Poliüretan arasında bildirilmiĢtir. Metalik stentler tek stentler yaygın olarak kullanılan sınıftır. Bu baĢlarına ya da diğer stentler ile kombine stentler polisokinat ve poliol olarak bilinen edilerek maddelerden yerleĢtirilmelerinden kullanılmasının idrar (20). kullanımından tarafından Bu nedenle uzaklaĢılmıĢtır. oluĢmaktadırlar. Bu stent ve üreteral (22). Bu kullanılabilirler. stentlerin Bu sonra yavaĢ yavaĢ ürotelyum olup bu özelliği nedeniyle silikon stent ile infeksiyon, enkrustasyon ve inkrustasyonların polimer arasında önlendiği bildirilmektedir. Metalik stentler ile stentler çok Poliüretan kaplanması stentlerin silikondan sert ancak polimerden daha esnek durmaktadır. ile darlıklarda dolayısı ile ve ilgili en önemli sorun kollajenöz büyüme ile ucuzdurlar. Bununla birlikte bu stentlerin daha epitel hiperplazisi, distal üreteral daralma, fazla epitelyal ülserasyon ve erozyon yaptıkları yoğun belirtilmektedir. obstrüksiyondur kullanıĢlı, çok Bundan amaçlı baĢka fibrozis ve (20). sonrasında Son oluĢan dönemlerde 32 polietilen ve poliüretan yapılı hidrojel kaplı komplikasyonlara stentler geliĢtirilmiĢtir. Hidrofilik kaplı stentler (Resim 1). neden olabilmektedir çözünmeyen polimerlerden oluĢmaktadırlar. Bu hidrofilik poliüretan stentler poliiyonik yapılarından dolayı su ile karĢılaĢınca suyu absorbe ederek ĢiĢmektedirler. Bu sulu yüzey, yalnızca friksiyon etkinliğini artırmakla kalmaz aynı zamanda stent yerleĢtirilmesini de kolaylaĢtırmaktadır. Böylece irritasyon ve hücre adezyonu önlenmiĢ olacaktır. Bu stentler poliakrilamid, polivinil alkol, polietilen glikol, poli N vinil piralidon, polimetoksi metakrilat ve poliakrilamid akrilik asit, poliakrilamid dimetil amino etil metakrilat gibi iyonik olmayan ve iyonik kopolimerlerini içermektedirler. Bu tür hidrojel stentlerde, noniyonik hidrojellerde platelet adezyonu poliüretran ve silkonlara göre daha azdır. Yine Resim 1. Ciddi enkrustasyon ve fragmantasyonun olduğu stent. protein absorbsiyonu %80 daha azdır. Buna göre adezyon ve potansiyel Unutulan veya normalden uzun süre olduğu yerinde bırakılan çift J stentlerde lümen içinde bilinmektedir. Ayrıca hidrojel kaplı stentler ya da dıĢında meydana gelen enkrustasyonların kolay yerleĢtirilmeleri ve hastaya daha az etiyolojisinde alkali idrar ile birlikte idrar yolu mikroorganizmaların daha vermeleri az ideal infeksiyonları, kalsiyum fosfat ve strüvit alanında birikiminin rolü olduğu ileri sürülmektedir. yapılan çalıĢmalarla stent tasarımında da Stent enkrustasyonu özellikle sık taĢ düĢürme geliĢmeler olmaktadır. Bu nedenle düĢük yan öyküsü ve metabolik bozukluğu olanlarda daha etki oranlarına sahip olması nedeni ile otolog fazla stentlerin geliĢtirilmesine çalıĢılmaktadır (23). ürolitiyazis olmadan da infeksiyon, staz, Kartiloginöz içeren dehidratasyon ve uzun stent kalımı gibi vivo-vitro faktörlere bağlı olarak geliĢebilmektedir. Üreaz konforsuzluk stentlerdir. Doku mühendisliği stentler materyallerden açısından kondrosit yapılarak in çalıĢmalarda baĢarı ile kullanılmıĢlardır. görülmektedir salgılayan (24). Enkrustasyon mikroorganizmalar üreyi parçalayarak idrarın alkali olmasını sağlarlar. Üreteral saptanan stentlerde içeriden enkrustasyon, ciddi ya klinik nadir da tablo olarak dıĢarıdan ya da Bu alkali ortamda magnezyum ve kalsiyum çökerek magnezyum amonyum fosfat ve kalsiyum apatit oluĢumuna neden olurlar (24). Enkrustasyonlar steril idrarlarda da ortaya 33 çıkabilmesine enkrustasyon rağmen steril mekanizması tam idrarda önlemektedir. Diğer kaplı stent fosforilkolin olarak olup enkrustasyonu potansiyel aydınlatılamamıĢtır. Çoğunlukla idrarın ve azaltmaktadır. stentin suçlanmıĢtır. enkrustasyona ya da kolonizasyona kaplı Polimerin fiziksel ve kimyasal özellikleri olmayan stentlere göre 12 haftalık kullanımdan enkrustasyonda sonra daha dirençlidirler (26). Son çalıĢmalara biyokimyasal yapısı önemlidir. Choong ve Fosforilkolin olarak arkadaĢları stentin hidrofilitesinin direk olarak göre enkrustasyonla enkrustasyonun iliĢkili olmadığını heparin-benzeri kaplı stentler polisakkaritler önlenmesinde potansiyel göstermiĢlerdir. ÇalıĢmalar yüzey enerjisi olarak etkili olabilmektedirler. Heparin kaplı düĢük stentlerde enkrustasyonun daha az stentler ile ilgili çalıĢmalar bu stentlerin 6 hafta olacağını göstermiĢtir (24). Yapılan armalar kullanılmalarından sonra herhangi bir biofilm intestinal mukoza içeriğinin enkrustasyonla ya iliĢkili olabileceğini göstermiĢtir. Buna göre göstermiĢtir (26). Ġn vitro çalıĢmalar florin okzalobakter furmingensin azalması intestinal kaplı stentlerin enkrustasyona daha dirençli florada olduğunu göstermiĢtir. Singh ve arkadaĢları (okzalat azaltan mikroorganizma) da enkrustasyona okzalat metabolizmasının bozulmasına yol çalıĢmalarında açmaktadır. Böylece hiperokzalüri ve stent enkrustasyon üzerinde taĢ oluĢumu sözkonusu olacaktır. değerlendirilmiĢtir. Stentlerde son yaklaĢım biyomateryal iliĢkili Ģiddetli enkrustasyon üst polde saptanırken 3 enkrustasyonun önlenmesi amacı ile okzalat hastada orta polde bulunmuĢtur. Dört hastada azaltan ise tüm stent boyunca Ģiddetli enkrustasyon enzimleri formigenesin obstrüksiyonun salan önlenmesidir Oxalobacter (25). enkrustasyon Malign için risk oluĢturduğu da bildirilmektedir. Malignitenin, 10 yıl rastlanmadığını boyunca gösteren saptanmıĢtır. Bu Stentin Ģiddetli 15 hasta hastaların 8‘inde enkrustasyonu stent yetmezliği, böbrek yetmezliği ve hidronefroza yol açabilir (27). dehidratasyon ve az sıvı alımı, kemoterapinin arttırdığı ürikozüri ve tekrarlayan infeksiyonlar Unutulan stentlerin kırılmaları da nadir ile olmayan bir komplikasyondur (Resim 1 ve ileri Resim 2). Stent polimerlerinin bozulması ve sürülmektedir. Enkrustasyonların incelenmesi sertleĢmesi, altı aydan uzun süreyle unutulan sonucu en sık mikst kalsiyum okzalat ve stentlerde fosfattan Stent etkenlerdir. Sadece unutulmuĢ üreteral çift J materyallerindeki stentlerin yayınlandığı bir çalıĢmada, stent ve sık stent enkrustasyona değiĢtirilmesi zemin oluĢtuğu enkrustasyonu stent dolayısı hazırladığı görülmüĢtür. kırılmalara yol açan baĢlıca olmaktadır. kırılma oranı %21 olarak bildirilmiĢtir (28). Polivinilpirolidon yeni üreteral stent olup üzeri Soylu ve arkadaĢları da benzer Ģekilde kaplı olarak tarif edilen gruba girmektedir. Bu unutulmuĢ stent kaybının olduğu iki olgu bildirmiĢlerdir (29). geliĢmelere rağmen hidroksiapatit hala enkrustasyonunu ve hidrofobik Enterococcus faecalis aderensini El-Faqih üreteral ve stente arkadaĢları bağlı 309 böbrek olguluk 34 serilerinde, bir yılın altında bir olguda (%0.3) (30), Richter ve arkadaĢları ise 110 olguluk serilerinde 11 olguda (%10) stent kırılmalarını saptamıĢlardır (31). Zisman ve arkadaĢları spontan kırılma saptanıp vücuttan çıkarılan stentler ile kullanılmamıĢ yeni stentleri karĢılaĢtırmıĢlar ve kırılma oluĢan stentlerde kırılma direncinin dramatik olarak düĢtüğünü saptamıĢlardır (32). Stentin kırılmasında, stentin imal edildiği madde de önemlidir. Poliüretan ve polietilen stentler daha kolay Resim 2. Multipl kırılmaların olduğu üreteral erozyone olurken, silikon stentlerde erozyon stent (Beyaz oklar) süresi yirminci ay civarında baĢlamaktadır. Üreteral stent migrasyonu distal ya da Buna bağlı olarak poliüretan stentlerdeki proksimale doğru olabilmektedir (Resim 3). kırılmaların, silikon stentlere göre dört kat Literatürde yalnızca bir olguda ise üriner daha fazla olduğu bildirilmiĢtir (33). El-Faqih sistemin dıĢına spontan stent migrasyonu ve olduğu bildirilmiĢtir (33). arkadaĢları tavĢanlarda yaptıkları Stent migrasyon çalıĢmalarında çift J üreteral stentlerin vücutta oranı %3.7 ile %9.5 arasında değiĢmektedir. kalıĢ özellikle Stentin Ģekli ve yapısı stent migrasyonu infeksiyonun da tabloya eklendiği olgularda, oluĢumunda önemli etkenlerdir. J Ģeklindeki böbrek ve üreterde geri dönüĢümü olmayan stentler diğer stentlere göre daha az migrate bazı olmaktadırlar. süreleri uzadığında histopatolojik ve değiĢikliklerin (pelvikalisiyel sistem ve renal tübüllerde dilatasyon, böbrek parankiminde ve üreterde inflamatuvar infiltrasyon, mukozal ülserasyon ve üreteral müsküler hipertrofi) oluĢtuğunu saptamıĢlardır. Stentler genelde uzun süreler vücutta kalmaları sonrası kırılsalar da bazı çalıĢmalarda erken stent kırılmalarıda bildirilmiĢtir. Uzun süre kalan stentlerin bu etkilerinin yanında, böbrek fonksiyonlarının tamamen kaybı da söz konusu olabilmektedir (30). Resim 3. Üretere migrate olan stent (Siyah ok). Bunun gibi stent materyalinin poliüreteran ya da C-flex yapısında olması migrasyon olasılığını artırmaktadır. Stent 35 migrasyonunda etiyolojide stent uzunluğu da dolayısı ile idrar pH‘ının alkalen tarafa oldukça önemlidir. Eğer stent üretere göre kısa kaymasına ise proksimale migrasyon olasılığı artmaktadır hastalarda üriner infeksiyon için en önemli risk (20). Stent uzunluğunun üretere uygun olup faktörünü diabetes mellitus, gebelik ve kronik olmadığını değerlendirmek için en iyi yol böbrek yetmezliği hastaları oluĢturuyordu. Bu böbrek fonksiyonları normal ise intravenöz infeksiyon ve kolonizasyon oluĢumunda en ürografi yapmaktır. önemli neden kateter adezyonu ve stentin neden olmaktadırlar. Stentli Açık uçlu stentlerin bir ucu meatusun materyali ile iliĢkili olarak protein, elektrotlar dıĢında diğer ucu pelvis renaliste olacak ve stentteki tanımlanamayan moleküller gibi Ģekilde yerleĢtirilmektedirler. Bu sistemdeki parametrelerdir. avantaj 24 saat içinde stentin alınması ile ağrı olması, çevresel faktörler, idrar ve bakteriler gibi yan etkilerin azaltılması ve ikinci bir stentli endoskopik giriĢime gerek duyulmamasıdır. hazırlamaktadır. Biyofilm tabakası genellikle Üreterik stentlerin üzerinde, süreye de Stentlerin hastalarda biyofilm enfeksiyona kaplı zemin organik moleküller, protein ve elektrolitler ile bağlı olmak üzere %90 oranında kolonizasyon kaplıdır. görülebilmektedir. Ancak bu durum hastaların yapısını değiĢtirerek bakteri adezyonu için ancak %20-27‘sinde klinik yakınmalara yol uygun ortamlar oluĢtururlar. Bu değiĢim açmaktadır. elektrostatik değiĢim Ģeklinde de olmaktadır. Farsi çalıĢmalarında ve stent arkadaĢlarının moleküller stent yüzeyinin ve Bakterinin baĢlangıçtaki adezyonu reversbl bakteriüri insidansı sırası ile %68 ve %30 olup hidrofobik ve elektrostatik dengeleri olarak içermektedir. Sıklıkla çalıĢmasında ise bu oranlar %4 ve %42 olarak antiseptikler bu bildirilmektedir (35). Akay ve arkadaĢları geçememektedirler. üreteral stentli 205 hastayı değerlendirdikleri çalıĢmalarında çalıĢmalarında idrar kültürü ve stentlerde en kolonizasyonunu kalıcı kateterlerde %100 ve sık üreyen mikroorganizmanın E. coli olarak geçici saptandığını bildirmektedirler. Entereokoklar, saptamıĢlardır. Bundan baĢka proksimal ve Stafilokokus Epidermitis ve Proteus gibi distal kısımlarda stent kolonizasyonları farklı mikroorganizmalar ise E. coli etkeninden sonra oranlarda görülen ikinci sıklıktaki mikroorganizmaları arkadaĢlarının oluĢturmaktadırlar. üriner proksimalde kolonizasyon oranları sırası ile infeksiyonlar ile olan iliĢkisi tam olarak açık %42 ve %28 olarak bulunmuĢtur (36). Stent olmasa da stent iliĢkili infeksiyonlarda stent kolonizasyonu kolonizasyonunun tuttuğu erkeklerde farklı oranlarda olsa da üriner belirtilmektedir (36). Stent kolonizasyonu infeksiyonların oranı benzerdir. Bu arada özellikle üreaz parçalayan mikroorganizmalar yapılan çalıĢmalarda stent süresinin uzun tarafından oluĢturularak ürenin hidrolizine olmasının doğrudan stent kolonizasyonu riski bulunmuĢtur kolonizasyonu Bu (34). Kehinde‘nin Kolonizasyonun önemli yer antibiyotik biyofilm Riedl ve bakteriüri kataterlerde ise olabilmektedir ne tabakasını arkadaĢları ve %45-69 (37). çalıĢmasında her ve kadar stent olarak Akay distal kadın ve ve ve 36 ile iliĢkili olduğu da bildirilmektedir. Farsi‘nin kültürü stent kolonizasyonunu tespit etmede çalıĢmasında stent kalma süresi bir aydan az non-invaziv olması dolayısı ile kullanılmasına olan hastalardaki üriner infeksiyon oranı rağmen %58.6 iken stent kalma süresi üç aydan fazla arasında olduğu bildirilmektedir. Bu nedenle olan olgularda bu oranın %75.1 olduğu steril idrar kültürlerinin her zaman stent anlaĢılmaktadır kolonizasyonunu (34). sensitivitesinin yalnızca %21–49 Stentler üzerindeki saatler içerisinde bilinmelidir. Bir çalıĢmada idrar kültürlerinin oluĢabilmektedir. Paick ise kolonizasyonun en stent kolonizasyonu ile olan korelasyonu %69 erken 2 hafta sonra olduğunu göstermiĢtir. olarak saptanmıĢ olup yazarlar bu çalıĢmada Stent üzerindeki bakerilerin stentin takılması uzun stent süresinin literatüre göre etkin sırasında ya da meatustan ya da abdominal olduğunu bölgeden gelebileceği iddia edilmiĢtir (38). yerleĢtirilmesinden sonra alınan idrar kültürleri KiĢinin üzerinde ile stent kültürleri antibiyotiklere oldukça bakteriyel kolonizasyon engel oluĢturmaktadır. dirençli olduğundan stent yerleĢtirilmesi öncesi Bu kültür alınması tabakası biyofilm vücut defans kolonizasyona sistemi antibiyotik tedavisi edemeyeceği ekarte bildirmektedirler (34,37). Stent gerekmektedir. Bakteriyel eradikasyonu zor olduğu için önerilmemektedir kolonizasyonu engellemek için ağır metal kaplı (38). Tieszer ve arkadaĢları kolonizasyon ile stentler, antibiyotik kaplı stentler ve gümüĢ stent süresi arasında fark tespit etmemiĢlerdir kaplı (39). bakteriyel ÇalıĢmalar en sık florokinolonların en potent kolonizasyonla ilgili olmaktadır. ÇalıĢmalarda olarak stentlere etki ettiğini göstermektedir. Bu C-flex, silikon, üretan ve ürosoft stentlerde antibiyotik ile protamin sülfatın kombine bakteriyel kolonizasyon oranları sırası ile %55, edilmesi baĢarıyı daha da artırmaktadır (42). %62.6, %100 ve %50 olarak saptanmıĢtır. Reid ve arkadaĢları siproflokasinin yapılan Cormio stent incelemelerde stentlerin üzerine E.coli için materyallerinin farklı bakteriyel kolonizasyon inhibitör olduğunu göstermiĢtir (41). Stentler, oranlarına sahip olduklarını göstermiĢlerdir. X-ray Kadınlarda oranları mikroskopi ile incelenmektedirler. Paz ve erkeklere göre daha fazla olmaktadır (%74 ve arkadaĢlarının 100 olguluk çalıĢmalarında %65) ve hastaların 87‘sinde değiĢik derecelerde ateĢ iliĢki geliĢtiği bildirilmektedir. Özellikle acil olarak saptamamıĢlardır (38). Reid ve arkadaĢlarının stent takılan hastalarda ateĢin daha çok çalıĢmalarında ise gram-pozitif (%77), gram- görüldüğü bildirilmektedir (43). Üreteral ve (40). arkadaĢları stentlerin arkadaĢları stent tipi da farklı kolonizasyon Bununla cinsiyet birlikte ile Paick bir negatif (%15) ve candida (%8) türlerinin kolonizasyon Stentler oluĢturduğu üzerinde biyofilm görülmektedir. oluĢumu ve stentler uygulamaya fotoelektron girmiĢledir. spektroskopi, elektron Double j üreteral stentlerin ureteral obstrüksiyonun eksternal nedenlerinden dolayı iki stent halinde takılabileceği bildirilmiĢtir kolonizasyonun antibiyotik kaplı stentler ile (Resim 8). Literatürde özellikle kolon azaltılabileceği de belirtilmektedir (41). Ġdrar karsinomuna ikincil dilatasyonlarda çift J 37 stentlerin baĢarı bildirilmektedir. ile Ekstrinsik üreteral obstrüksiyonlarda stentler kullanılmasına kullanıldığı basılara bağlı edilen akıma göre daha iyi olduğu bildirilmektedir (48). geniĢ üreteral Perkütan antegrad double J stentler rağmen yapılan üreterovezikal bileĢkedeki Ģiddetli darlıklar, deneysel çalıĢmalar bu kateterlerin dıĢarıdan tümörler ve bilinmeyen nedenlere bağlı olarak gelen kompresyona karĢı daha dar olanlara retrograd stent takılamadığı zamanlar baĢarı ile göre zayıf olduğunu göstermiĢtir (44). Chung kullanılmaktadırlar. Ġlk olarak antegrad stent ve arkadaĢları 15 yıllık süre boyunca 101 1979 yılında Mazer tarafından uygulanmıĢtır hastaya eksternal obsrüksiyon nedeni ile stent (49). Özellikle malign obstrüksiyonlara bağlı taktıklarını ve toplam baĢarızılık oranının patolojilerde retrograd stentlere göre antegrad %40.6 stent uygulamaları daha baĢarılı olmaktadır. olduğunu bildirmektedirler. Bu çalıĢmada 18 hastaya geliĢen baĢarısızlık Bundan dolayısı ile perkütan nefrostomi takıldığı da hastalarda ya da retrograd stent giriĢimi için bildirilmektedir. Bu çalıĢmada tek değiĢkenli anestezinin uygun olmadığı olgularda antegrad ve çoklu değiĢkenli analizler kanser tanısının, stent baĢlangıçtaki 1.3 Yossepowitch ve arkadaĢlarının çalıĢmalarında mg/dl‘den büyük olmasının ve stent takılması 945 olgu içinde benign nedenler dolayısı ile sonrası stent tüm stentlerin baĢarı ile yerleĢtirildiği buna etkenler karĢılık malign nedenli stentlerde %73‘lük Özellikle baĢarı elde edildiği görülmektedir (50). Bir kreatinin kemoterapi yetersizliğini olduğu değerlerinin uygulanmasının öngörmede önemli belirtilmektedir. kompresyonun proksimalde terminal takılması ön dönem plana kanserli çıkmaktadır. ile baĢka çalıĢmada Chitale ve arkadaĢları pelvik kreatinin değerinin 3.11 mg/dl‘den fazla tümörleri olan olgularda retrograd stentlerin olması tek değiĢkenli analizlerde en güçlü olguların prediktif faktörler olsa da çoklu değiĢkenli yerleĢtirildiğini bildirmektedirler (44). Bu analizlerde özellikle proksimal lokalizasyonda durumlarda antegrad stent önerilebilmektedir. bulunan kompresyon en güçlü faktör olarak Bu stentler daha az rahatsızlık oluĢturmalarının çıkmıĢtır (45). Hafron ve arkadaĢlarının domuz yanı sıra enfeksiyon riskini azaltmakta ve modelinde yaĢam yaptıkları olması baĢka çalıĢmalarında dual sadece %21‘inde kalitesini baĢarı olumlu ile olarak lümen kateter ve ipsilateral stent kullanımının etkilemektedirler. Ġlk antegrad stentin Mazer üriner akımı standart stente göre artırdığı tarafından 1979 yılında uygulandığı, sonraki gösterilmiĢtir (46). Ekstrinsik üreteral yıllarda daha popüler olduğu bildirilmektedir. ilk olarak Gibson Antegrad stent yerleĢtirilmesinde baĢarı %50 tanımlanmıĢtır (47). Ancak ile %96 arasında değiĢmektedir. Hoe ve baĢarısızlık oranı %36-58 arasındadır. Ġki arkadaĢlarının serisinde 16 hastanın 11‘inde ipsilateral stentin kullanılması ile elde edilen antegrad stentlerin baĢarı ile uygulandığı idrar akımının tek stent kullanılması ile elde görülmektedir obstrüksiyonda tarafından stent yerleĢtirilmesinde (51). Antegrad en büyük stent baĢarısızlığın 38 malign obstruksiyonlarda olduğu 5. Rao PN, Dube DA, Weightman NC. bildirilmektedir. Bu iĢlem sırasında perkütan Prediction of septicemia following giriĢime bağlı olarak %2.5 oranında sepsis endourologic manipulation for Stones bildirilmiĢtir. Ciddi hemoraji riski ise %1-4 in the upper urinary tract. J Urol. arasında değiĢmektedir (52). 1991;146:955–60. Unutulan ya da uzun süre üriner 6. Zimskind PD, Kelter TR,Wilkerson sistemde kalan ve bunun sonucunda içeriden SL. ve dıĢarıdan enkrustasyon geliĢen stentli indwelling silicone rubber ureteral hastalarda, çift J üreteral stentin çıkarılması da splints inserted cystoscopically. J Urol. sorun oluĢturmaktadır. Buna yönelik olarak; 1967;97:840-4. bütün stente ESWL elektrohidrolitotripsi, üreterorenoskopi, uygulanması, lazerlitolapaksi, perkütan nefrolitotomi, perkütan nefrostomi ve beraberinde kemoliz ile açık cerrahi gibi tedavi modellerinin uygulandığı bildirilmektedir (53). Clinical use of long-term 7. Goodwin WE. Splint, stent, stint. Urol Dig. 1972;11:13–4. 8. Gibbons RP. Gibbon‘s ureteral stents. Urol Clin North Am. 1982;9:85-8. 9. Thomas R. Indwelling ureteral stents: Impact of material and shape on patient discomfort. J. Endourol. 1993;7:137–40. Kaynaklar 10. Damiano R, Oliva A, Esposito C et al. 1. Mohan-Pillai K, Keeley FXJr, Moussa SA, Smith Endourological G, Tolley DA. management of severely encrusted ureteral stents. J Endourol. 1999;13:377. Early and late complications of double pigtail ureteral stent. Urol Int. 2002;69:136–40. 11. Venkatesh R, Landman J, Minor SD, Lee DI, Rehman J, Vanlangendonck R, 2. Borboroglu PG, Kane CJ. Current Ragab M, Morrissey K, Sundaram CP, management of severely encrusted Clayman RV. Impact of a double- ureteral stents with a large associated pigtail stent on ureteral peristalsis in Stone burden. J Urol. 2000;164:648. the porcine model: initial studies using 3. Singh I, Gupta NP, Hemal AK, Aron a novel implantable magnetic sensor. J M, Seth A, Dogra PN. Severely Endourol. 2005;19:170-6. encrusted polyurethane ureteral stents: 12. Soria F, Sánchez FM, Sun F, Ezquerra management and analysis of potential J, Durán E, Usón J. Comparative study risk factors. Urology. 2001;58:526. of ureteral stents following 4. Somers WJ. Management of forgotten endoureterotomy in the porcine model: or retained indwelling ureteral stents. 3 vs 6 weeks and 7F vs 14F. Urology. 1986;47: 431. Cardiovasc Intervent Radiol. 2005;28:773-8. 39 13. Candela JV, Bellman GC. Ureteral stents: impact of diameter and composition on patient symptoms. J complications. Urol Clin North Am. 1988;15:481-91. 21. Talja M, Välimaa T, Tammela T, Petas A, Törmälä P. Bioabsorbable and Endourol. 1997;11:45-7. 14. Anderson KR, Keetch DW, Albala DM, Chandhoke PS, McClennan BL, Clayman RV. Optimal therapy for the biodegradable stents in urology. J Endourol. 1997;11:391-7. 22. Kulkarni RP, Bellamy EA. A new distal ureteral stone: extracorporeal thermo-expandable shock nickel-titanium alloy stent for the wave lithotripsy versus ureteroscopy. J Urol. 1994;152:62-5. shape-memory management of ureteric strictures. BJU 15. Bafaloukas N, Birch M, Buchholz N. Int. 1999;83:755-9. Rationale and feasibilitystudy of a 23. Siemssen PA, Garred P, Olsen J, mechanical model fort he testing of Aasen AO, Mollnes TE. Activation of material fatigue in metal ureteral complement, stents. J Endourol. 2008;22:389-92. fibrinolysis and coagulation systems 16. Byrne RR, Auge BK, Kourambas J, by urinary catheters. Effect of time and kallikrein-kinin, Munver R, Delvecchio F, Preminger temperature GM. Routine ureteral stenting is not studies. Br J Urol. 1991;67:83-7. necessary after ureteroscopy in biocompatibility and 24. Choong S, Wood S, Fry C, Whitfield ureteropyeloscopy: a randomized trial. H. Catheter associated urinary tract J Endourol. 2002;16:9-13. infection and 17. Joshi HB, Okeke A, Newns N, Keeley encrustation. Int J Antimicrob Agents. 2001;17:305-10. FX Jr, Timoney AG. Characterization 25. Sidhu H, Holmes RP, Allison MJ, of urinary symptoms in patients with Peck AB. Direct quantification of the ureteral stents. Urology. 2002;59:511- enteric 6. formigenes in human fecal samples by 18. Hosking DH, McColm SE, Smith WE. bacterium quantitative Oxalobacter competitive-template Is stenting following ureteroscopy for PCR. J Clin Microbiol. 1999;37:1503- removal of distal ureteral calculi 9. necessary ? J Urol. 1999;161:48-50. 26. Ruggieri MR, Hanno PM, Levin RM: 19. Ferrie BG, Groome J, Sethia B, Kirk Reduction of bacterial adherence to D. Comparison of silicone and latex catheter surface with heparin. J Urol. catheters in 1987;138:423-6. the development of urethral stricture after cardiac surgery. Br J Urol. 1986;58:549-50. 20. Saltzman Indications, B. 27. Singh I, Gupta NP, Hemal AK, Aron M, Seth A, Dogra PN. Severely Ureteral stents. variations, and encrusted polyurethane ureteral stents: 40 management and analysis of potential with risk factors. Urology. 2001;58:526-31. 1995;9:469-72. 28. Singh V, Srinivastava A, Kapoor R, Kumar A. Can patients. J Endourol. 35. Kehinde EO, Rotimi VO, Al-Hunayan complicated A, Abdul-Halim H, Boland F, Al- forgotten indwelling ureteric stents be Awadi KA. Bacteriology of urinary lethal tract ? Int the 237 Urol Nephrol. 2005;37:541-6. indwelling 29. Soylu A, Altunoluk B, GüneĢ A, Baydinç infection UnutulmuĢ ureteral with stents. J Endourol. 2004;18:891-6. üreteral 36. Akay AF, Aflay U, Gedik A, Sahin H, stente bağlı böbrek kaybı. Türk Üroloji Bircan MK. Risk factors for lower Dergisi. 2004;30:245-8. urinary tract infection and bacterial 30. El-Faqih YC. J associated SR, Shamsuddin AB, stent colonization in patients with a Chakrabarti A, Atassi R, Kardar AH, double J ureteral stent. Int Urol Osman MK, Husain I. Polyurethane Nephrol. 2007;39:95-8. internal ureteral stents in treatment of 37. Riedl CR, Plas E, Hübner WA, stone patients: morbidity related to Zimmerl H, Ulrich W, Pflüger H. indwelling Bacterial times. J Urol. 1991;146:1487-91. colonization of ureteral stents. Eur Urol. 1999;36:53-9. 31. Richter S, Ringel A, Shalev M, 38. Paick SH, Park HK, Oh SJ, Kim HH. Nissenkorn I. The indwelling ureteric Characteristics of bacterial stent: a 'friendly' procedure with colonization and urinary tract infection unfriendly high morbidity. BJU Int. after indwelling of double-J ureteral 2000;85:408-11. stent. Urology. 2003;62:214-7. 32. Zisman A, Siegel YI, Siegmann A, 39. Tieszer C, Reid G, Denstedt J. XPS Lindner A. Spontaneous ureteral stent and SEM detection of surface changes fragmentation. J Urol. 1995;153:718- on 64 ureteral stents after human 21. usage. 33. Cormio L, Piccinni R, Cafarelli A, J Biomed Mater Res. 1998;43:321-30. Callea A, Zizzi V, Traficante A. 40. Cormio L, Vuopio-Varkila J, Siitonen Asymptomatic spontaneous migration A, Talja M, Ruutu M. Bacterial of double pigtail ureteral stent outside adhesion and biofilm formation on the various double-J stents in vivo and in ureter. Int Urol Nephrol. 2007;39:75-7. 34. Farsi HM, Mosli HA, Al-Zemaity MF, vitro. Scand J Urol Nephrol. 1996;30:19-24. Bahnassy AA, Alvarez M. Bacteriuria 41. Reid G, Sobel JD. Bacterial adherence and colonization of double-pigtail in the pathogenesis of urinary tract ureteral stents: long-term experience 41 infection: a review. Rev Infect Dis. two ipsilateral double j ureteral stents 1987;9:470-87. for extrinsic ureteral obstruction due to 42. Soboh F, Khoury AE, Zamboni AC, Davidson D, Mittelman MW. Effects of ciprofloxacin and protamine sulfate combinations against catheter- colon carcinoma. Urol Int. 2005;75:319-21. 49. Mazer MJ, LeVeen RF, Call JE, Wolf G, Baltaxe HA. Permanent associated Pseudomonas aeruginosa percutaneous antegrade ureteral stent biofilms. placement Antimicrob Agents Chemother. 1995;39:1281-6. without transurethral assistance. Urology. 1979;14:413-9. 43. Paz A, Amiel GE, Pick N, Moskovitz 50. Yossepowitch O, Lifshitz DA, Dekel B, Nativ O, Potasman I. Febrile Y, Gross M, Keidar DM, Neuman M, complications following insertion of Livne PM, Baniel J. Predicting the 100 success of retrograde stenting for double-J ureteral stents. J Endourol. 2005;19:147-50. managing ureteral obstruction. J Urol. 44. Chitale SV, Scott-Barrett S, Ho ET, Burgess NA. The management of ureteric obstruction secondary to 2001;166:1746-9. 51. Hoe JW. Antegrade double J ureteral stenting for ureteric strictures: use of malignant pelvic disease. Clin Radiol. silicone 2002;57:1118-21. 1989;33:385-9. 45. Chung SY, Stein RJ, Landsittel D, stents. Australas Radiol. 52. Fromer DL, Shabsigh A, Benson MC, Davies BJ, Cuellar DC, Hrebinko RL, Gupta Tarin double pigtail stents for malignant T, Averch TD. 15-year M. Simultaneous experience with the management of ureteral extrinsic ureteral obstruction with 2002;59:594-6. indwelling ureteral stents. J Urol. 2004;172:592-5. obstruction. multiple Urology. 53. Kilciler M, Erdemir F, Bedir S, Coban H, Erten K, Guven O, Topac H. 46. Hafron J, Ost MC, Tan BJ, Fogarty Spontaneous ureteral stent JD, Hoenig DM, Lee BR, Smith AD. fragmentation: a case report and Novel review of the literature. Kaohsiung J dual-lumen ureteral stents provide better ureteral flow than single Med Sci. ureteral stent in ex vivo porcine kidney _______________________________ model of extrinsic ureteral obstruction. Yazışma Adresi: Urology. 2006;68:911-5. Doç. Dr. Fikret Erdemir 47. Gibbons RP. Gibbon‘s ureteral stents. Urol Clin North Am. 1982;9:85-8. 48. Kilciler M, Erdemir F, Bedir S, Coban H, Erten K, Ors O, Ozgok Y. Using 2006;22:363-6. KarĢıyaka M. Geksi C. 4. Sok. No:3, AltınıĢık Apt. K:1, D:2 60100, Merkez/TOKAT Tel: +90 356 212 95 00 /1299 E-mail: [email protected] 42 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;2(3):36-43 İnanır ve ark. Orijinal Makale Romatoid Artritli Hastalarda Uyku Kalitesinin Değerlendirilmesi The Evaluation of the Quality of Sleep in Patients with Rheumatoid Arthritis Ahmet İnanır1, Sevil Okan1, Sema İnanır2, Ünal Erkorkmaz3 Özet 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Tokat. 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Tokat. 3 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Tokat. Sorumlu Yazar: Yrd. Doç. Dr. Ahmet İNANIR Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD. 60100 Merkez/Tokat. Tel: +903562129500 (3031) Fax: +903562129417 E-mail: [email protected] Amaç: Bu çalıĢmada Romatoid Artritli hastalarda uyku kalitesinin değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır. Gereç ve Yöntem: AraĢtırmada Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon polikliniğinde Romatoid Artrit tanısı almıĢ olan 20 hasta (Grup 1) ile 20 sağlıklı kontrol (Grup 2) olmak üzere toplam 40 bireyin Pittsburgh Uyku Kalitesi Ġndeksleri (PUKĠ) retrospektif olarak karĢılaĢtırıldı. Bulgular: Olguların ortalama yaĢı grup 1 ve grup 2‘de sırası ile 46.80±14.10 yıl ve 40.20±12.87 yıl olarak saptandı (p=0.159). AraĢtırmaya katılan romatoid artritli hasta grubunun %73.3‘ünün, kontrol grubunun ise %20‘sinin uyku kalitesinin kötü olduğu saptandı. Hasta grubunun sağlıklı bireylere göre uyku kalitesinin istatistiksel olarak anlamlı ölçüde düĢük olduğu saptandı (p<0.05). Romatoid artritli hastaların ve kontrol grubunun son bir ay içindeki toplam PUKĠ puanı ve alt bileĢenlerin puanlarına bakıldığında romatoid artritli hastaların toplam PUKĠ puanının 7.33±4.51 olduğu saptanırken kontrol grubunun toplam PUKĠ puanı ise 3.80±2.19 olarak saptandı. Sonuç: Romatoid artritli hastalarda uyku kalitesinin bozulmuĢ olduğunun saptanmıĢ olması tedavi ve takiplerde uyku kalitesini arttırıcı yaklaĢımlarında düĢünülmesi gerektiğini göstermektedir Anahtar Kelimeler: Romatoid artrit, uyku kalitesi Abstract Objective: The aim of this study was to evaluate the sleep quality in patients with Rheumatoid Arthritis. Material and Methods: In the study, 20 patients with Rheumatoid Arthritis diagnosis made in Physical Medicine and Rehabilitation Department and 20 healthy controls were compared retrospectively using Pittsburgh Sleep Quality Indices (PSQI). Results: The mean age of the patient was 46.80±14.10 years and 40.20±12.87 years in group 1 and group 2, respectively (p=0.159). It was found that sleep quality was poor in 73.3% of patients and in 20% of the people in the control group. The sleep quality in patient group was statistically lower than that of the control group (p<0.05). Considering the total PSQI and sub-variable points of patients with Rheumatoid Arthritis and control group in last 30 days, patients had an average PSQI point of 7.33±4.51 while that of control group was 3.80±2.19. Conclusion: Since the sleep quality of patients with rheumatoid arthritis was found to be deteriorated, approaches geared to improve sleep quality should be considered in treatment and follow-ups. Key Words: Rheumatoid arthritis, sleep quality ________________________________________________ 43 yakınmaktadırlar Giriş Romatoid artrit (RA) nedeni bilinmeyen, çoğu doku ve organları, baĢlıca da sinovyal eklemleri etkileyen kronik, sistemik ve inflamatuar bir hastalıktır (1). Romatoid artrit eklem tutulumu ile Ģekil bozukluğu yaparak zaman içinde ciddi sakatlıklara yol açabilmektedir. Sıklıkla alevlenmelerle gitmekte ve tedaviye rağmen kronikleĢerek erken mortalite ve yüksek morbiditeye neden olması yanında fonksiyon kaybı yapması nedeniyle de hayat kalitesinin yitimine ve ekonomik kayıplara da sebep olmaktadır. Hastaların %30‘u RA ortaya çıkıĢının yaklaĢık olarak onuncu yılında çalıĢamaz duruma (8,9). Uyku bozukluğu kronik hastalıklarda yaĢam kalitesini, fiziksel ve psikolojik fonksiyonları azaltması yanında mortalite ve morbiditeyi de arttırmaktadır (10). Yorgunluk RA‘te sık görülen semptomlardan olup zayıf uyku, Ģiddetli ağrı ile depresif bulgularda artıĢ ve sıklıkla fonksiyonel kısıtlılıkla iliĢkilidir (11,12). Ülkemizde RA‘li hastalarda uyku kalitesini değerlendirmeye yönelik az sayıda araĢtırma bulunmaktadır. ÇalıĢmanın ilerleyen yıllarda RA‘li hastalarda uyku yönelik problemlerine yapılacak araĢtırmalara ıĢık tutacağı kanısındayız. Bu çalıĢmada RA‘li hastalarda uyku kalitesinin değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır. düĢmekte ve diğer insanlara bağımlı hale gelmektedirler (2,3). Hastalık Gereç ve Yöntem baĢlangıçta fonksiyonel kayıplara neden olurken zamanla Fiziksel eklemlerde destrüksiyon ve deformitelere yol açarak Ģiddetli disabiliteye neden olmaktadır. Hastaların çoğunda iĢ gücü kaybı ve yaĢam süresinde kısalma izlenmektedir (4). Romatoid Artrit etiyolojisi henüz tam olarak açıklığa kavuĢmadığından ve birçok mekanizma etiyolojide rol oynadığından risk faktörlerini belirlerken çevresel ve genetik faktörlerin göz önünde bulundurulması gerektiği bildirilmektedir (5). Romatoid Artritli hastalar tarafından belirtilen en sık yakınmalar arasında eklem ağrısı, eklemlerde ĢiĢlik, sabah tutukluğu, yorgunluk, iĢtahsızlık ve uyku bozukluğu olduğu belirtilmektedir (6). Bu hastalarda bozulmuĢ uyku en önemli kaygı nedenlerinden birini oluĢturmakta olup (7) hastalar sıklıkla uykuya dalmada güçlük ve dinlendirmeyen uyku kalitesinden Tıp ve Rehabilitasyon Polikliniğine baĢvuran 20 RA hastası ile herhangi bir hastalığı olmayan yaĢ ve cinsiyet uyumlu 20 sağlıklı gönüllü olmak üzere toplam 40 bireyin Pittsburgh Uyku Kalitesi Ġndeksleri (PUKĠ) retrospektif olarak karĢılaĢtırıldı. ÇalıĢma verileri uyku kalitesini etkileyebilecek hastalıkları (kronik obstruktif akciğer hastalığı, obezite) olmayan bilinçli ve herhangi bir psikiyatrik bozukluğu olmayan hastaların dosyalarından sağlanmıĢtır. Her bir hasta için dosya kayıt bilgilerinden; sosyo-demografik özellikleri, hastalık süreleri, vücut kitle indeksleri (VKĠ) ve kullanılan ilaç bilgileri alındı. Ayrıca, her hastanın son bir aylık uyku kalitesini belirlemek amacıyla Pittsburgh Uyku Kalitesi Ġndeksi (PUKĠ) kullanılmıĢtır (α= 0.77) (13). Bireyde uyku kalitesini, miktarını, 44 uyku bozukluğunun varlığını ve Ģiddetini bakımından gruplar arasında karĢılaĢtırmalar değerlendirmeye yarayan ve 19 soru içeren yapmak için ikili bağımsız t testi ve Mann- PUKĠ doldurulmuĢtur. PUKĠ, subjektif uyku Whitney kalitesi, uyku gecikmesi, uyku suresi, uyku değiĢkenler ortalama ± standart hata olarak verimliliği, ilacı verilmiĢtir. Kategorik değiĢkenlerde gruplar kullanımı ve gündüz iĢlerinde bozulmanın arasında karĢılaĢtırmalar yapmak için Ki-kare değerlendirildiği yedi öğeden oluĢmaktadır. testi uygulanmıĢtır. Kategorik değiĢkenler bir Her birinin yanıtı belirti sıklığına göre 0-3 sayı ve bir yüzde olarak verilmiĢtir. P değeri arasında puanlanmaktadır. Puanlama; geçen ay 0,05‘in boyunca hiç olmamıĢsa 0, haftada birden az ise edilmiĢtir. Analizler ticari yazılım (IBM SPSS 1, haftada bir veya iki kez ise 2, haftada üç Statistics 19, SPSS inc., an IBM Co., Somers, veya daha fazla ise 3 olarak yapılmaktadır. NY) kullanarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Ankette uyku bozukluğu, sorgulanan uyku uyku kötü 2, puanlanmaktadır. çok Elde kötü edilen 3 skor 0-21 göstermektedir. Global skorun 5 ve üzerinde olması uyku kalitesinin duyarlılığı %89.6, özgüllüğü ise %86.5‘tir PUKĠ anketinin Türk hastalarına uyarlaması Agargün ve arkadaĢları tarafından yapılmıĢtır (15). İstatistiksel Değerlendirme ÇalıĢma popülasyonunun genel özellikleri konusunda bilgi vermesi amacıyla tanımlayıcı değiĢkenlerin analizler yapılmıĢtır. dağılımının Sürekli önemli normal Sürekli olup olmadığını değerlendirmek için KolmogorovSmirnov testi kullanılmıĢtır. Analiz sonucunda değiĢkenlerin normal dağılım göstermediği anlaĢılmıĢtır. Bu nedenle, sürekli değiĢkenler Romatoid Artrit (n=20) Yaş (Yıl) kabul p (n=15) 40,20±12,87 46,80±14,10 Erkek 7 (35.0) 0.159 5 (33.3) Cinsiyet 1.000 13 (65.0) 10 (66.7) Kadın Tablo 2. ÇalıĢma gruplarının özellikleri ve uyku kalitesi bileĢenlerinin değerlendirilmesi. Kontrol (n=20) kötü olduğunu göstermektedir. Bu testin tanısal (14). olduğunda Kontrol olarak kalitesinin kötü, uyku bozukluğu seviyesinin olduğunu altında kullanılmıĢtır. Tablo 1. ÇalıĢma grubunun demografik özellikleri. arasında değiĢmekte ve yüksek değerler uyku yüksek testi kalitesi değerlendirmesi ise; çok iyi 0, oldukça iyi 1, oldukça U RA (n=15) p Uyku Kalitesi 1.00±0.46 1.53±0.83 0.016 Uyku Latensi 0.15±0.37 1.20±1.21 0.002 Uyku Süresi 0.50±0.61 0.73±0.96 0.628 Alışılmış 0.25±0.55 1.00±0.93 Uyku Etkinliği 0.005 Uyku Bozukluğu 0.95±0.83 1.73±1.16 Sıklığı 0.036 Gündüz 0.80±0.89 0.80±1.15 İşlev Bozukluğu 1.000 Uyku İlacı 0.20±0.70 0.40±1.06 Kullanımı 0.717 Global Skor 3.80±2.19 7.33±4.51 0.012 45 Tablo 3. ÇalıĢma gruplarının uyku kalitesi bileĢenlerinin Romatoid Artrit ve kontrol grubuna göre değerlendirilmesi Kontrol (n=20) Romatoid Artrit (n=15) Çok iyi 2 (10.0) 2 (13.3) Uyku Oldukça iyi 16 (80.0) 4 (26.7) Kalitesi Oldukça kötü 2 (10.0) 8 (53.3) Çok kötü 0 1 (6.7) 15 dk altı 17 (85.0) 6 (40.0) 16-30 dk 3 (15.0) 3 (20.0) 31-60 dk 0 3 (20.0) 60 dk üzeri 0 3 (20.0) 7 saat üzeri 11 (55.0) 8 (53.3) Uyku 6-6.9 saat 8 (4.0) 4 (26.7) Süresi 5-5.9 saat 1 (5.0) 2 (13.3) 5 saat altı 0 1 (6.7) Uyku Latensi p 0.010 0.013 0.480 %5 üzeri 16 (80.0) 5 (33.3) Alışılmış %75-%84 3 (15.0) 6 (40.0) Uyku Etkinliği %65-%74 1 (5.0) 3 (20.0) %65 altı 0 1 (6.7) Geçen ay hiç 6 (3.0) 3 (20.0) Haftada birden az 10 (50.0) 3 (20.0) Haftada bir veya iki 3 (15.0) 4 (26.7) Haftada üç veya daha fazla 1 (5.0) 5 (33.3) Geçen ay hiç 9 (45.0) 9 (60.0) Gündüz Haftada birden az 7 (35.0) 2 (13.3) İşlev Bozukluğu Haftada bir iki kez 3 (15.0) 2 (13.3) Haftada üç veya daha fazla 1 (5.0) 2 (13.3) Hiç 18 (90.0) 13 (86.7) Haftada birden az 1 (5.0) 0 Haftada 3 veya daha fazla 1 (5.0) 2 (13.3) <5 16 (80.0) 4 (26.7) ≥5 4 (20.0) 11 (73.3) 0.042 Uyku Bozukluğu Sıklığı 0.072 0.449 Uyku İlacı Kullanımı Global Skor Artritli Bulgular hasta grubunun 0.483 yaĢ 0.005 ortalaması 46.80±14.10 yıl iken kontrol grubunun yaĢ ÇalıĢmaya sosyodemografik dahil edilen özellikleri hastaların incelendiğinde ortalaması 40.20±12.87 yıl idi. Hasta grubu ile kontrol grubu arasında yaĢ ortalaması RA‘li hasta grubunun %66.7‘si kadın %33.3‘ü bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark erkek, kontrol grubunun ise %65‘i kadın ve saptanmadı %35‘i ise erkeklerden oluĢmakta idi. Romatoid hastaların çoğunluğunu kadınların oluĢturduğu (p>0.05). Romatoid Artritli 46 gözlenirken, hasta ve kontrol grupları arasında prevalansının tüm toplumlarda %0.5 ile %1 cinsiyet açısından da farklılık saptanmadı arasında olduğu ve yıllık insidansın ise 1000 (p>0.05). AraĢtırmaya katılan RA‘li hasta kiĢide 0.2–0.4 arasında seyrettiği bildirilmiĢtir. grubunun %73.3‘ünün, kontrol grubunun ise Hastalık kadınlarda erkeklere göre 2–3 kat %20‘sinin daha fazla görülmekle beraber ileri yaĢlarda uyku kalitesinin kötü olduğu saptandı (Tablo 3). Hasta grubunun sağlıklı görülme sıklığı eĢitlenmektedir bireylere göre uyku kalitesinin istatistiksel Hastalığın sadece morbiditeyi değil aynı olarak anlamlı ölçüde düĢük olduğu saptandı zamanda mortaliteyi de arttırdığı bildirilmiĢtir (p<0.05). Romatoid Artritli hastaların ve (20). Romatoid Artritli hastalarda geliĢen kontrol grubunun son bir ay içindeki toplam fizyolojik ve psikososyal sorunların uyku PUKĠ puanı ve alt bileĢenlerin puanlarına problemlerine bakıldığında RA‘li hastaların toplam PUKĠ düĢünülmektedir. Romatoid artritli hastalarda puanının 7.33±4.51 olduğu ve kötü uykuya özellikle ağrıya bağlı olarak uyku problemleri sahip oldukları saptandı (Tablo 2) (toplam görülebilmekte olup baĢlıca görülen uyku PUKĠ puanı > 5). Kontrol grubunun toplam sorunları arasında ise uykuya baĢlama ve PUKĠ puanı ise 3.80±2.19 olarak saptanmıĢ sürdürmede olup hasta grubunun uyku kalitesinin kontrol bölünmesi, sabahları erken uyanma, gün grubuna göre kötü olduğu tespit edildi. Hasta içerisinde ve kontrol grupları uyku kalitesi bileĢenleri uykusuzluğa bağlı olarak geliĢen yorgunluk incelendiğinde, uyku latensi ve alıĢılmıĢ uyku sayılabilir (21,22). ÇalıĢmamızda da RA‘li etkinliği bileĢenleri arasında istatistiksel olarak hasta grubunun uykuya dalma süresi kontrol anlamlı fark saptandı (p<0.05). Uyku ilacı grubuna göre anlamlı Ģekilde daha yüksek kullanımı, uyku süresi, öznel uyku kalitesi, bulunmuĢtur. Romatoid Artrit‘teki zayıf uyku uyku bozukluğu ve gündüz iĢlev bozukluğu kalitesinin ağrı Ģiddeti ile iliĢkili olduğu ve bileĢenleri yönünden ise anlamlı bir fark bozulmuĢ uykunun ise RA‘li hastaların ağrı saptanmadı (p>0.05). eĢiğinin düĢmesine neden olduğu ve ağrının de güçlük, uykulu neden geceleri olma ve (19). olduğu uykunun ilaveten daha fazla hissedilmesindeki nedenlerden biri Tartışma olduğu bildirilmiĢtir (23). Romatoid Artritli hastalarda anormal Ģekilde yükseklik arzeden Romatid Artrit, eklem ve ortaya çıkan enflamasyona ve eklem hasarına yol açarak hastaların günlük yaĢam destrüksiyonuna katkıda bulunan interlökin-1- aktivitelerinde kısıtlanmaya neden olan kronik, beta (IL-1-beta), interlökin-6 (IL-6) ve tümör inflamatuar bir hastalıktır. Ortaya çıkardığı nekroz çeĢitli ekonomik, sosyal ve psikolojik sonuçları proinflamatuar sitokinlerin uyku bozuklukluğu nedeni ile eklemleri dejenerasyondan korumak ile de iliĢkili olabileceği bildirilmiĢtir (24). en azından hasarı yavaĢlatmak baĢlıca hedef Ayrıca somnojenik etkisi olduğu bilinen olmalıdır melatonin hormonunun salınımının da bu (16,17,18). ilerleyici Romatoid Artrit faktör-alfa (TNF-alfa) gibi 47 hastalarda değiĢiklik gösterdiği gösterilmiĢtir prospektif çalıĢmalar yapılmasının bu konuya (25). katkıda bulunabileceği belirtilebilir. Diğer romatizmal taraftan yorgunluk birçok hastalıkta göze çarpan semptomlardan olup (26) zayıf uyku kalitesi ile de yakın iliĢkili olduğu belirtilmektedir. Bu bağlamda RA‘li hastalarda uykunun polisomnografik olarak değerlendirildiği bir çalıĢmada yorgunluğun nedeninin uykudaki fragmantasyon olabileceği belirtilmiĢtir (27). Öznel uyku evrelerinden yoksunluğun ve uyku süresindeki kısalmanın ağrıya duyarlılığı arttırması yanında ağrıya katlanılabilirliği de azaltmakta olduğu ifade edilmiĢtir (28). Karadağ ve arkadaĢları tarafından yapılan bir çalıĢmada kontrol grubuna göre baĢka bir inflamatuar hastalık olan Ankilozan Spondilitli hastalarda uyku problemleri ve bozukluklarına daha sık rastlandığı bildirilmiĢ olup uyku problemlerinin artmıĢ hastalık aktivitesi ile iliĢkili olduğu ve anti TNF ajanların da bu problemleri düzeltmede etkin rol oynadığı bildirilmiĢtir (29). ÇalıĢmamızda RA‘li hasta grubunun %73.3‘ünün kontrol grubunun ise %20‘sinin uyku kalitesinin kötü olduğunun saptanmıĢ ve PUKĠ puanının kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek saptanmıĢ olması hasta grubunda sağlıklı bireylere göre uykunun bozulmuĢ olduğunu göstermektedir. Bu durum hastaların fonksiyonel durumu ve ağrı düzeylerini etkilemesi nedeni ile önem arzetmektedir. Bu nedenle Romatoid Artritli hastaların tedavi kalitesinin de ve takiplerinde değerlendirilmesi uyku ve bu probleme yol açacak nedenlerin giderilmeye çalıĢılması gerektiği söylenebilir. Bununla birlikte ileride geniĢ olgu sayısına sahip ve Kaynaklar 1. Gabriel SE, Crowson CS, O'Fallon WM. The epidemiology of rheumatoid arthritis in Rochester, Minnesota, Arthritis Rheum. Rheumatoid arthritis: Rheumatology. Second 1955-1985. 1999;42:415–20. 2. Holber P. history. edition. Klippel JH, Dieppe PS (eds). Mosby, London. 1998;306-8. 3. Zvaifler NJ. Etiology and Pathogenesis of Rheumatoid Arthritis: Arthritis and Allied Conditions. Twelfth Edition. Mc Carty DJ, Kopman WJ (eds). Lea and Febiger, Pennsylvania, 1993;72336. 4. Robustillo VM, Rodríguez MJ. Are useful prognostic factors in rheumatoid arthritis ? Reumatol Clin. 2011;7:33942. 5. Criswell LA, Merlino LA, Cerhan JR. Cigarette smoking and the risk of rheumatoid arthritis among postmenopausal women: results from the Iowa Women's Health Study. Am J Medicine. 2002;112:465-71. 6. Hamuryudan V. Romatoid Artrit. Romatolojik Hastalıklar Sempozyum Dizisi. 2003;34:19-29. 7. Kirwan J, Heiberg T, Hewlett S, et al. Outcomes from the patient perspective 48 workshop at Omeract 6. J Rheumatol. Quality 2003;30:868–72. 1991;14:331-8. 8. Hirsch M, Carlander B, Verge M. Objective and disturbances in Sleep. 15. Agargün MY, Kara H, Anlar O. sleep Pittsburgh Uyku Kalitesi Ġndeksinin patients with Gecerliliği Arthritis Rheum. 1994;37:41–9. patients ve Guvenirliği. Turk Psikiyatri Dergisi. 1996;7:107-15. 16. Whalley D, McKenna SP, de Jong Z, 9. Wolfe F, Michaud K, Li T. Sleep in (PSQI). subjective rheumatoid arthritis: a reappraisal. disturbance Index with rheumatoid arthritis: evaluation by medical outcomes study and visual van der Heijde D. Quality of life in rheumatoid arthritis. Br J Rheumatol. 1997;36:884–8. 17. Katz PP, Morris A, Yelin EH. analog sleep scales. J Rheumatol. Prevalence and predictors of disability 2006;33:1942–51. in 10. Luyster FS, Chasens ER, Wasko MC, Dunbar-Jacob J. Sleep quality and functional disability in patients with valued life activities among individuals with rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis. 2006;65:763–9. 18. Eberhardt K, Larsson BM, Nived K, rheumatoid arthritis. J Clin Sleep Med. Lindqvist 2011;15:49-55. rheumatoid arthritis development over 11. Belza BL, Henke CJ, Yelin EH, E. disability in 15 years and evaluation of predictive Epstein WV, Gilliss CL. Correlates of factors over fatigue in older adults with rheumatoid 2007;34:481–7. arthritis. Nurs Res. 1993;42:93–9. Work time. J Rheumatol. 19. Wildier RL. Rheumatoid Arthritis, 12. Pollard LC, Choy EH, Gonzalez J, epidemiology, pathology and Khoshaba B, Scott DL. Fatigue in pathogenesis. In: Schumcher RH (eds). rheumatoid arthritis reflects pain, not Primer on the Rheumatic Diseases. disease Arthritis Foundation. 1993;86-9. activity. Rheumatology. 20. GümüĢdiĢ G. Bağ Dokusu Hastalıkları: 2006;45:885–9. 13. Buysse DJ, Reynolds CF, Monk TH. Romatoid Artrit. GümüĢdiĢ The Pittsburgh sleep quality index: A DoğanavĢargil new instrument for psychiatric practice Romatoloji. 1999:269-79. and research. Psychiatry Res. 1989;28:193-213. E (eds). G, Klinik 21. Drewes AM, Svendsen L, Taagholt SJ, Bjerregård K, Nielsen KD, Hansen B. 14. Buysse DJ, Reynolds CF 3rd, Monk Sleep In Rheumatoid Arthritis: A TH. Quantification of subjective sleep Comparison With Healthy Subjects quality in healthy elderly men and and women using the Pittsburgh Sleep Interactıons. Studıes of British Sleep/Wake Journal of Rheumatology. 1998;37:71-81. 49 22. Moldofsky H. Sleep and pain. Sleep Med Rev. 2001;5:385-396. 23. Luyster FS, Chasens ER, Wasko Yazışma Adresi: MCM, Dunbar-Jacob J. Sleep Quality Yrd. Doç. Dr. Ahmet ĠNANIR and Functional Disability in Patients Gaziosmanpasa Üniversitesi, Tıp with Rheumatoid Arthritis. J Clin Fakültesi, Sleep Med. 2011;7:49–55. Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD. 24. Isomaki P, Punnonen J. Pro- and antiinsammatory cytokines in rheumatoid 60100, Merkez/Tokat. Tel: +90 356 2129500 (3031) arthritis. Ann Med. 1997;29:499-507. 25. Vgontzas AN, Papanicolaou DA, Bixler EO. Circadian interleukin-6 Fax: +90 356 2129417 E-mail: [email protected] secretion and quantity and depth of sleep. J Clin Endocrinol Metab. 1999;84:2603-7. 26. Hewlett S, Nicklin J, Treharne GJ. Fatigue in musculoskeletal conditions. Topical Reviews: arc Reports on the Rheumatic Diseases 2008;1:1469-97. 27. Mahowald MW, Mahowald ML, Bundlie SR, Ytterberg SR. Sleep fragmentation in rheumatoid arthritis. Arthritis Rheum. 1989;32:974–83. 28. Lautenbacher S, Kundermann B, Krieg JC. Sleep perception. deprivation Sleep and Med pain Rev. 2006;10:357–69. 29. Karadağ O, Nakas D, Kalyoncu U, Akdoğan A, Kiraz S, Ertenli I. Effect of anti-TNF treatment on sleep problems in ankylosing spondylitis. Rheumatol Int. 2012;32:1909-13. 50 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;2(3):44-48 Kadıoğlu ve ark. Olgu Sunumu Saçma Yaralanmasının Neden Olduğu Nadir Görülen Bir Skrotal Travma: Olgu Sunumu A Rarely Seen Scrotal Trauma Caused by Pellet: A Case Report Teoman Cem Kadıoğlu1, Ömer Aytaç1, Emre Salabaş1 Özet 1 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı Sorumlu Yazar: 1 Teoman Cem Kadıoğlu İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı Tel: +90 532 666 66 66 E-mail: [email protected] [email protected] Eksternal genital organ yaralanmaları penis ve skrotum gibi yapıların lokalizasyonu ve mobilize olmaları dolayısı ile oldukça nadirdir. Ancak bu organların yaralanmaları cinsel ve üriner fonksiyonları etkilemeleri dolayısı ile gerçek ürolojik aciller olarak kabul edilmektedir. Otuzaltı yaĢında erkek hasta kliniğimize skrotumda ĢiĢlik ve sertlik yakınması ile baĢvurdu. ÖzgeçmiĢinde 6 yıl önce ateĢli silah ile yaralandığı anlaĢıldı. Fizik mauyenede sol skrotal bölgede yaklaĢık 0.5x0.5 cm boyutlarında sert ve düzgün yüzeyli kitle palpe edildi. Direk üriner sistem grafisinde keskin kenarlı rardoyopak yapı görüldü. Bu bulgularla skrotal eksplorasyon yapılan hastadan saçma parçası çıkarıldı. Literatürde saçma yaralanması ile oluĢan genitoüriner travmalar nadiren bildirildiğinden burada skrotal saçma yaralanması öyküsü olan olgunun sunulup literatür eĢliğinde tartıĢılması amaçlanmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Travma, skrotum, ateĢli silah, tedavi. Abstract Injuries of the external male genitalia are uncommon because of the location and mobility of the penis and scrotum. These traumas has been accepted as a true urologic emegrgencies as they affect sexually and urinary functions. A 36-year-old male admitted to our clinic with complaint of left scrotal swelling and firm lesion. Past medical history revealed that he had undergone pellet trauma 6 years ago. Physical examination showed a firm, 0.5x0.5 cm, painless lesion with a regular surface in the right region of the scrotum. Direct urinary system graphy revealed a radioopaque lesion with sharp edges. Scrotal exploration was carried out and a pellet with 0.5x0.5 in diameter was removed. Because of scrotal pellet traumas have rarely been reported in this report a case with a history of scrotal pellet trauma was reported and discussed with the relevent literature. Key Words: Trauma, scrotum, gunshot, treatment. 51 Giriş solda yaklaĢık 0.5x0.5 cm boyutlarında yuvarlak, sert ve solid oluĢum tespit edildi. Avrupa Üroloji Derneği kılavuzlarında vücudun bütünlüğünü bozan etki olarak adlandırılan travmalar üriner sistemde nispeten Direkt üriner sistem grafisinde skrotal bölgeye uyan lokalizasyonda radyoopak yapı görüldü (Resim 1). daha nadir görülmekte olup çoğunlukla renal travmalar, üretral yaralanmalar ve mesane ya da penil travmalar Ģeklinde bildirilmektedirler (1). Bu travmalar arasında genitoüriner travmalar baĢlığıyla bilinen penis, testis ve skrotal yaralanmaların %2.2-10.3 oranlarında görüldüğü bildirilmektedir (2). Genitoüriner travmalar arasında bulunan skrotal travmalar çoğunlukla diğer travmalar içerisinde daha geri planda kalmakta ve hatta atlanabilmektedir. Burada geçirilmiĢ ateĢli silah yaralanmasından 6 yıl sonra skrotumda ĢiĢlik ve ağrı yakınmaları ile kliniğimize baĢvuran bir hastanın yapılan değerlendirilmeleri sonucu Resim 1. Direk üriner sistem grafisinde sol skrotal doku reaksiyonunun literatür eĢliğinde tartıĢılması amaçlanmıĢtır Olgu Sunumu uyan lokalizasyonda radyoopak yapı görülmektedir (Beyaz ok). skrotumda ateĢli silah yaralanmasına bağlı saptanan saçma ve bunun oluĢturmuĢ olduğu bölgeye Bu nedenle yapılan skrotal ultrasonografi incelemesinde yaklaĢık 0.5x0.5 cm boyutlarında yüksek ekojenik özelliği olan ve çevresinde doku kalınlaĢmalarının olduğu yabancı cisim olasılığının ön planda düĢünüldüğü lezyon saptandı. Bu bulgularla Otuzaltı yaĢında erkek hasta skrotal yapılan skrotal eksplorasyonda cilt altında sert bölgede ağrı, sertlik ve kozmetik bozukluk çevre dokulara yapıĢık metal yapıda saçma yakınmaları ile kliniğimize baĢvurdu. Alınan tanesi ayrıntılı öyküsünde yaklaĢık 6 yıl öncesine ait Operasyon sonrası birinci gün herhangi bir ateĢli silah yaralanması ve buna bağlı olarak komplikasyon geçirmiĢ olduğu laparotomi haricinde anlamlı hastanın birinci ayda yapılan kontrollerinde bulgu yoktu. Fizik muayenede batında eski herhangi bir problem saptanmadı. saptanarak çıkarıldı geliĢmeden (Resim taburcu 2). edilen laparotomi skarı haricinde skrotal bölgede 52 Resim 2. Skrotal eksplorasyonda metalik saptandığı ve travma sebepleri arasında trafik yapıdaki saçma tanesi görülmektedir (Beyaz kazalarının ok). bildirilmektedir. Bu çalıĢmada, genitoüriner birinci sırada olduğu sistem travmaları içinde birinci sırayı %29.8 ile üretra rüptürünün aldığı bildirilirken bunu sırasıyla böbrek, mesane, penis, skrotal ve hem mesane hem de üretra travmalarının takip ettiği anlaĢılmaktadır (5). Yukarıda da anlaĢılacağı üzere tüm travmalar içinde genital travmalar oldukça nadir olarak Genitoüriner sistemde yer almaktadır. böbrek, üretra ve mesane gibi yapılara kıyasla skrotum ve penis gibi eksternal organların daha az yaralanmasının nedeni bu yapıların hareketli olup travmanın etkisine bağlı olarak yer Tartışma değiĢtirmelerine bağlıdır. Genitoüriner sistem yaralanmaları tüm travmaların %2-5‘ini oluĢturmakta olup daha Penis ve skrotal yapılarla ilgili genital popülasyonu travmalar nadir görülmekle birlikte yüksek etkilediği bildirilmektedir. Bundan baĢka tüm enfeksiyon riski, seksüel, endokrin ve üreme ölümlerin yaklaĢık %14‘ünden sorumlu olan fonksiyonlarının travmaların da %10‘unun genitoüriner sistemi nedeniyle gerçek ürolojik aciller olarak kabul etkilediği edilmektedirler. Buna göre mortaliteyi azaltıcı çok 15-40 yaĢ arasındaki görülmektedir (1). sistem travmaları Genitoüriner penetran ya olabilse de da künt giriĢimlerin korunması yapılmasını öncelikleri takiben bu tür penetran yaralanmaların tedavisindeki hedef üretral travmaların daha az görüldüğü (%20) ve en devamlılık, cinsel ve üreme fonksiyonlarının çok nedenin künt travma Ģeklinde olduğu korunması (%80) Etiyolojisinde, bozuklukların giderilmesidir. Literatürde ateĢli geliĢmiĢ ülkelerle birlikte ülkemizde de en silah yaralanmaları ve genitoüriner sisteme yaygın neden trafik kazaları, yüksekten düĢme olan etkileri konusunda yayınlar olmasına ve sunulan hastada olduğu gibi ateĢli silah rağmen saçma yaralanmaları ile ilgili yayınlar yaralanmaları bulunmaktadır (2,4). Bununla daha az olup bizim bilgilerimize göre Ġngilizce iliĢkili olarak ülkemizde 1983-1996 yılları yazılan literatürde skrotal bölgeyi ilgilendiren arasında travmalar Ģeklinde bilinmektedir nedeniyle (1,3). sistem travması böyle 134 hastanın literatüre çalıĢmada hastaların genitoüriner takip değerlendirildiği edilen bir 102'sinde künt ve 23'ünde de penetran travma bir ve son olgu olarak da kozmetik bildirilmemiĢtir. bakacak olursak ateĢli Aslında silah yaralanmalarının %80‘inin genital olmayan bir organ yaralanmasıyla birlikte olduğu ve 53 bunların %60‘ının yumuĢak doku, %50‘sinin göre etki değiĢir. Saçmalar havada yol aldıkça rektum, %40‘ının ince bağırsaklar, %30‘unun birbirlerinden ayrılırlar ve dağılma mesafesi kolon ve %20‘sinin de vasküler yaralanmalar namlunun Ģeklinde ÇalıĢmamızdaki hastada da alınan öyküde uzak olduğu görülmektedir. Tüfek uzunluğuyla doğru saçmanın orantılıdır. saçmasıyla oluĢan pelvik bölge ateĢli silah mesafeden etki ettiği yaralanmalarında mesane %50, gonadlar %30, düĢünülmektedir. Sayı ne kadar az ve saçma ne üretra %40 ve peniste %70 oranlarında olaya kadar büyükse saçma baĢına dokuya iletilecek katılmaktadır (6). kinetik enerji dolayısıyla da doku hasarı o AteĢli silah yaralanmalarının bir parçası kadar artar (7). KuĢ saçmaları en kötü balistik olan saçma yaralanmalarının kendine özgü özelliklere sahiptirler ve havada yol alırken doku hasarı özellikleri bulunmaktadır. AteĢli hızlarını çok çabuk kaybederler. Saçmaların silah yaralanmalarında merminin kütlesi, Ģekli havadaki kötü balistik özellikleri dokuya ve hızı oldukça önemlidir. Merminin dokuya verdikleri hasarın beklenenden çok olmasına temas etmesi ile birlikte kinetik enerjisi dokuya sebep olur. Nasıl ki havada zor yol alıyorlarsa aktarılmakta ve bu enerjide mermi yolu ondan 800 kat yoğun olan dokuya girdiklerinde boyunca dalgası hızlarını aniden kaybederler ve doku içine oluĢturmaktadır. Bu durum dokuda kavitasyon saplanırak mevcut kinetik enerjilerini dokuya etkisi denilen duruma sebep olmaktadır. Bu aktarırlar. Bu da daha önce bahsedilen geçici kavite mermi yolunun uzağında geliĢen kavitasyon etkisinin Ģiddetini artırır (7,8). dairesel bir patlama doku hasarından sorumludur. Bu özellikler Skrotal yaralanmalar daha çok mermi atan tabanca ve tüfek gibi hematosel silahlarla ilgili olup saçma atan silahlar ayrı bir skrotal cilt kayıpları ve testislerin dislokasyonu kategori Bununla da bildirilmiĢtir (9). Tanı genellikle fizik birlikte hızları düĢük olmasına karĢı yakın muayene ile konulsa da ultrasonografinin mesafede saçma taneleri de birleĢik tek bir tanıda yardımcı olabileceği bilinmektedir. Tanı mermi gibi davranarak oluĢturdukları büyük sonrası tedavi yaklaĢımları izlem, skrotal kütle plastik cerrahi, hematosel boĢaltılması ve de incelenmektedirler. sebebiyle klasik ateĢli silah Ģeklinde çoğunlukla eksplorasyon sebep olurlar. Genel olarak 3,5 m‘den yakın rağmen bazen büyük travmalara bağlı olarak mesafeden atıĢlarda saçmaların boyutları ve skrotal bölgenin tedavisi daha ikinci planda sayılarından bağımsız olarak ağır doku hasarı kalabilmektedir. Bu nedenle mevcut patolojiler oluĢurken gözden kaçabilmektedir. m arası mesafelerden seçenekleri beraber yaralanmalarına benzer Ģekilde büyük hasara 3,5-11 gibi bildirilmekle içermesine atıĢlarda ise yaklaĢık 5 cm çaplı tek bir giriĢ Skrotal bölgede ağrı, sertlik ve kozmetik deliğinin bitiĢiğinde dağılmaya baĢlamıĢ bazı bozukluk gibi nedenlerle kliniğe baĢvuran ve saçmaların öyküsünde oluĢturdukları bulunmaktadır. Ancak, 11 giriĢ delikleri m‘den ateĢli silah yaralanması olan uzak olgularda özellikle geçmiĢte yapılan büyük atıĢlarda namlu uzunluğuna ve saçma çapına giriĢimler sırasında skrotal bölgenin daha 54 ikinci planda kalmasına bağlı olarak bu 7. Güven EO, Kilciler M, Bedir S, Avcı bölgede yabancı cisim kalabileceği göz önünde A, Özgök Y. Köstebek tuzağının bulundurulmalıdır. patlaması sonucu kuĢ saçmaları ile oluĢan izole penis travması. Türk Üroloji Dergisi. 2006;32:279-82. Kaynaklar 8. Gomez RG, Castanheria ACC, 1. Djakovic N, Plas E, Pineiro LM, Mor McAninch JW: Guns-hot wounds to Y. Santucci RA. EAU Guidelines on the male external genitalia. J Urol. Urological trauma. 2009;69-72. 1993;150:1147-9. 2. Wessells H, Long L. Penile and genital injuries. Urol Clin North Am. 2006;33:117-26. 9. Morey AF, Metro MJ, Carney KJ, Miller KS, McAninch JW. Consensus on genitourinary trauma: 3. Bent C, Iyngkaran T, Power N, external genitalia. BJU Int. 2004;94:507-15. Matson M, Hajdinjak T, Buchholz N, Fotheringham T. Urological injuries Yazışma Adresi: following Doç. Dr. Teoman Cem Kadıoğlu trauma. Clin Radiol. Ġstanbul Üniversitesi, 2008;63:1361-71. Ġstanbul Tıp Üniversitesi Tıp 4. Lee SH, Bak CW, Choi MH, Lee HS, Fakültesi, Lee MS, Yoon SJ. Trauma to male Üroloji Anabilim Dalı genital organs: a 10-year review of 156 patients, including 118 treated by Tel: +90 532 666 66 66 E-mail: [email protected] surgery. BJU Int. 2008;101:211-12 5. Özkürkçügil C, Ayan S, Uçar C, Gültekin Y. Kliniğimizde görülen ürogenital travmaların genel özellikleri. Ulus Travma Acil Cerrahi Derg. 1997;3:218-21. 6. Barach E, Tomlanovich M, Nowak R: Ballistics: A Pathophysiologic Examination of the Wounding Mechanisms of Firearms: Part II. The Journal of Trauma. 1986;26: 374-83. 55 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;2(3):49-52 Armağan ve ark. Olgu Sunumu Yılan Isırmasına Bağlı Gelişen Akut Böbrek Yetmezliği Acute Renal Failure Due to Snake Bite Hamit Hakan Armağan1, Emrah Uyanık2 Özet Özellikle yaz aylarında ülkemizin kırsal bölgelerinde sık 1 Isparta Devlet Hastanesi, Acil karĢılaĢılan yılan sokmaları, nadir de olsa ölüme neden olabilen fakat yeterince önemsenmeyen acil durumlardır. Servisi, Isparta, Türkiye. Olguların çoğunda, toksinin Ģiddetine bağlı olarak lokal ve sistemik belirtiler ortaya çıkar. Yılan ısırması olgularında, nefrotoksisite sonucunda akut böbrek yetmezliği geliĢmesi mortaliteyi ciddi biçimde arttıran bir nedendir. Bu yazıda yılan ısırması sonrası akut böbrek yetmezliği geliĢen ve uygun tedavi ile taburcu edilen bir olgu sunulmuĢ, konu güncel literatür bilgileri 2 Isparta Devlet Hastanesi, Acil ile tartıĢılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Akut böbrek yetmezliği, yılan Servisi, Isparta, Türkiye. ısırması, nefrotoksisite, antivenom Abstract Snake bites that are frequently encountered cases especially during summertime in our rural areas of our country are emergency cases that are not considered enough though they can rarely cause death. In most of the cases, local and systemic symptoms occur depending Sorumlu yazar: on the severity of the toxin. In snake bite cases, the development of acute renal failure as a result of Uzm. Dr. Hamit Hakan Armağan nephrotoxicity is a reason to increase mortality in severely. In this study, a case in which acute renal failure was developed after snake bite is submitted. The patient was discharged after appropriate treatment, the subject was discussed with the current literature. Adres: Gazi Kemal Mah. 119.Cadde Ceren-2 Apt. Kat:1 No:4 ISPARTA Key Words: Renal Failure, Snake bite, nephrotoxicity, antivenom Tel: 05056684985 E-mail: [email protected] 56 Giriş herhangi bir özellik yoktu. Kliniğimize gelmeden önce iki defa kustuğunu ifade eden Özellikle kırsal yaz aylarında ülkemizin bölgelerinde sık karĢılaĢılan yılan sokmaları, nadir de olsa ölüme neden olabilen fakat yeterince durumlardır. önemsenmeyen Olguların çogunda, hastanın ilaç kullanım öyküsünün sorgulanması sonucu hiçbir ilaç kullanmadığı öğrenildi. acil Bilinci açık, koopere, Tansiyon toksinin Arteriyel (TA): 110/65 mmHg, nabız: 86 /dk, Ģiddetine bağlı olarak lokal ve sistemik solunum sayısı (SS): 21 /dk ve vücut ısısı da belirtiler ortaya çıkar. Lokal bulgu olarak 36.9°C ödem, hematom ve gangrenöz lezyonlar, normal sinüs ritmindeydi. Fizik muayenede sol sistemik bulgu olarak da ateĢ, bulantı, kusma, el dorsal yüzde eritem, ekimoz ve ısı artıĢı dolaĢım kollapsı, delirium, mevcuttu. Hastaya damar yolu açılarak 500 konvülziyon ve koma görülebilir. Mortal cc/saat‘ten sıvı infüzyonu baĢlandı ve tetanoz seyreden olgularda ölüm sıklıkla ilk iki gün proflaksisi uygulandı. Hastanın ağrısı için 50 içinde geliĢir ve sekonder enfeksiyonlar, mg Meperidin IV olarak verildi. Kan tetkikleri dissemine intravasküler koagülasyon (DĠK), gönderildi. Zehir danıĢma ile görüĢüldükten nörotoksisite, akut böbrek yetmezliği ve kafa sonra hastaya polivalan içi kanamalara bağlı olabilir (1-3). uygulandı. hafif Yılan ısırması nefrotoksisite sonucunda sarılık, olgularında, akut böbrek idi. Elektrokardiografi (EKG)‘si yılan antiserumu Kan tetkiklerinde; lökosit 13000 /mm³, Hb:13.7 gr/dl, Htc: %41, trombositler: 135000 yetmezliği geliĢmesi mortaliteyi ciddi biçimde /mm³, protrombin zamanı (PZ):12 sn, arttıran bir nedendir. Bu yazıda yılan ısırması INR:1.05, aPTZ:42 sn, Glukoz:220 mg/ dL, sonrası akut böbrek yetmezliği geliĢen ve sodyum 138 mEg/L, potasyum 5.9 mEg/L, uygun tedavi ile taburcu edilen bir olgu AST:86 IU/L, ALT: 75 IU/L, BUN:95 mg/dl, sunulmuĢ, konu güncel literatür bilgileri ile kreatinin:3.6 mg/dl, CPK: 2545 U/L, D- tartıĢılmıĢtır. Dimer:2.45 ų/ml, total bilirubin:1.4 mg/dl ve indirekt bilirubin:1,0 mg/dl olarak tespit edildi. Olgu Sunumu Bu bulgularla hastaya acil hemodiyaliz uygulandı. Yattığı serviste hastaya ek doz yılan Otuzyedi yaĢında kadın hasta tarlada antiserumu (polivalan) ve IV antibiyotik çalıĢırken çalıların arasında sol elini yılan tedavisi soktuğunu belirterek kliniğimize baĢvurdu. uygulandığı öğrenildi. Üç gün sonra hastanın Olay hasta tarafından ilk baĢta önemsenmemiĢ elindeki eritem, ödem ve ekimoz gerilemeye olup ertesi gün elde ĢiĢlik, ağrı ve renk baĢladı. Kan değerleri tamamen normale dönen değiĢikliği olması nedeniyle hastanemiz acil hasta servisine baĢvurmuĢtur (Resim 1). Hastanın hastanemizden taburcu edildi. (4x1.5 9 gün gr ampisilin-sulbaktam) sonra sağlıklı olarak alınan ayrıntılı tıbbi öyküsünde özgeçmiĢte 57 Resim 1. Hastanın sol elinin görünümü kanama, trombositopeni, pıhtı retraksiyonunda gecikme, spontan sistemik kanamalar, mikroanjiopatik hemoliz, böbrek, akciğer ve hipofiz infarktı ile iskemi gibi sonuçlar ortaya çıkabilir (4-6). Ayrıca içerisindeki bazı enzimler nedeniyle direkt nefrotoksik etkiye de neden olabilir. Sunduğumuz hemogram, kanama sayılarının normal nedeniyle, profili bu ve olguda; trombosit değerlerde rabdomiyolizle olması birlikte yılan zehirine karĢı geliĢen direkt bir nefrotoksisite durumunun sözkonusu olabileceği düĢünülmüĢtür. Yılan ısırması olgularında akut böbrek yetmezliği geliĢmesi mortaliteyi ciddi Tartışma biçimde artırmaktadır. OluĢan nefrotoksisitede; Dünyadaki yaklaĢık 200 2500-3000 kadarının tür yılanın zehirli olduğu bilinmektedir. Ülkemizde bulunan 40 yılan türünün yaklaĢık 10 kadarının zehirli olduğu bildirilmiĢ olup özellikle Viperidea (Engerek) ve daha az oranda da Colubridae (Damalı su yılanı) familyasına ait yılanlara rastlandığı anlaĢılmaktadır (1). Çoğu vakada olduğu gibi olgumuzda da ne tür bir yılan ile temas olduğu tam olarak belirlenememiĢtir. Ege bölgesinde genellikle engerek grubu (Viperidae) zehirli yılanlar bulunmaktadır. Bu tür yılanların zehiri, yaygın damar içi pıhtılaĢma gibi sistemik zehirlenme durumuna yol açabileceği gibi, doku nekrozu etkisiyle ekstremite kaybına da neden olabilir. Yılan zehirlerinin antikoagülan, hemorajin, aktivatörleri pıhtılaĢma içerisinde prokoagülan, faktör 10 nedeniyle bozuklukları, ve bulunan fibrinolitik, protrombin hastada, ısırılan ciddi bölgede intravasküler hemoliz, myoglobülinüri, direkt nefrotoksisite yaratan enzimler, yaygın damar içi pıhtılaĢma ve hipotansiyonunun hastada kombine geliĢen etkisi suçlanmaktadır (7). Literatürde yılan ısırması sonrası geliĢen akut böbrek yetmezliği olguları incelendiğinde, çogunlukla dissemine intravasküler koagülasyon tablosu ile birlikte nefrotoksisite durumunun bulunduğu görülmektedir (1,5,8). Attaphan ve arkadaĢları, yılan ısırığı sonrası akut böbrek yetmezliği geliĢen olgularda risk faktörleri ve prognostik faktörleri incelemiĢ, intravasküler hemoliz ve bölgesel lenfadenopati varlığının akut böbrek yetersizliği geliĢiminde çok anlamlı belirteçler olduğu bildirmiĢtir (7). Yılan ısırıkları, nadirende olsa çok ciddi zehirlenme tablolarına neden olsalarda uygun ilk yardım ve etkin bir tedaviyle mortalite oranları oldukça düĢük olmaktadır (5). Olgulara erken dönemde yılan anti- serumu uygulaması yanında uygun genel 58 destekleyici tedavi ve lokal yara bakımı yapılması mortaliteyi azaltmaktadır (8). önemli Olgumuzda 5. Currie BJ. Snakebite in tropical ölçüde Australia: a prospective study in the sağlık ―Top End‖ of the Northern Territory. kuruluĢuna baĢvuruda bir günlük gecikme Med J Aust. 2004;181:693-7. olmuĢ olsa da uygun tedavi yaklaĢımı yüz 6. Riley DB, Pizon EA, Ruha MA, güldürücü sonuçlar doğurmuĢtur. Fakat her Roberts JR, Otten EJ. Snakes and olguda Other Reptiles. Goldfrank‘s toxiko- bu sonuçların olmayabileceği unutulmamalıdır. Ülkemiz logy. Goldfrank R L, MD, Editor. Mcyılan graw Hill. 8 th ed. 2002;117: 1643-62. ısırıklarının acil sağlık hizmetinin verildiği bir 7. Attaphan G, Balaji VM, Navaneethan kuruluĢa baĢvurması önemlidir. Halkın bu tür U, Thirumalikolundusubramanian P. durumlarda, hastaya zarar verecek ilkyardım Acute uygulamalarından uzak durması, yara yerine envenomation: a large prospective kesi study. Saudi Kidney Dis Transpl. ve ağızla koĢullarında emme tüm gibi tekniklere baĢvurmaması ve doğru turnike uygulamaları konusunda bilgi sahibi olmaları için eğitim renal in snake 2008;19:404-10. 8. Demir C, Atik B, Dilek Ġ. Yılan Isırığı Sonucu GeliĢen Yaygın Damar Ġçi verilmesi gerekmektedir. PıhtılaĢması ve Multi Organ Yetmezliği: Ġki Olgu sunumu Van Tıp Kaynaklar 1. Yüksel A, Ergin E, BarıĢık V. Yılan sokması sonucu böbrek yetmezliği geliĢimi. F Ü Sağ 2. Kekeç Z, AvĢaroğulları L, Ġkizceli Ġ, S, Sözüer E. baĢvuran Adres: Gazi Kemal Mah. 119. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri servisine Yazışma adresi: Dr. Hamit Hakan ARMAĞAN Bil Tıp Derg. 2009;23:37-9. Kurtoğlu Dergisi. 2005;12:22-5. dissemine intravasküler koagulasyon ve akut acil failure hayvansal zehirlenme olgularının incelenmesi. Acil Tıp Dergisi. 2003;3:45-8. 3. Okur MĠ, Yıldırım AM, Köse R. Cadde, Eren-2 Apt. Kat:1, No:4 Isparta Tel: 0 505 6684985 E-mail: [email protected] Türkiye'de zehirli yılan ısırmaları ve tedavisi. Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi. 2001;21:528-32. 4. Açıkalın A, Gülen M, Acehan S, Kazğan C. Yılan ısırmasına bağlı Nefrotoksisite JAEMCR. 2012;3:27-9. 59 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;2(3):53-57 Acu ve ark. Olgu Sunumu Intravesical Bone Fragment: A Rare Cause of Foreign Body in the Bladder İntravezikal Kemik Parçası: Mesanedeki Yabancı Cismin Nadir Bir Nedeni Acu B1, Erdemir F2, Atılğan D2, Güneş T3, Parlaktaş BS2, Gökçe E1, Uluocak N2 Fikret Erdemir M.D. Özet Pelvik kırıkların üroloji ile iliĢkili yaralanmalardaki insidansının %13.5 ile %16 arasında olduğu bildirilmiĢtir. Pelvik travmalarda mesane ve üretra sıklıkla yaralanan ürolojik yapılardır. Elli iki yaĢında erkek hasta iki aylık suprapubik ağrı, hematüri ve dizüri yakınmaları ile kliniğimize baĢvurdu. Ayrıntılı tıbbi öyküsünden yaklaĢık 7 ay önce pelvik kırık nedeniyle birden fazla ortopedik operasyon geçirdiği anlaĢıldı. Radyolojik değerlendirmeler mesane içerisinde kemik parçaları ve kemik uzantısı olduğunu gösterdi. Kemik parçaları açık operasyonla mesaneden alındı. Sonuç olarak özellikle pelvik travma öyküsü ve kronik alt üriner sistem yakınmaları olan hastalarda mesane içinde kemik parçaları olabileceği ayırıcı tanıda göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Mesane, travma, pelvik kırık, yabancı cisim, kemik Abstract Pelvic fractures have been reported to be associated with a 13.5–16% incidence of urological injury. The bladder and urethra are commonly injured urological organs in pelvic trauma. A 52-year-old male patient admitted to our clinic with a two moths history of suprapubic pain, haematuria, and disuria. In the detailed past medical history of the patient it was understood that he underwent multiple orthopaedic operations because of pelvic fracture which were performed about seven months ago. Radiologic evaluations showed the presence of bony spicule and bone fragments in the bladder. The bone fragments were removed from the bladder by open operation. As a result, the intravesical bone fragments should be keep in mind in the differential diagnosis of patients especially with pelvic trauma history and chronic lower urinary tract problems. Karşıyaka M. Geksi C. Key Words: Bladder, trauma, pelvic fracture, foreign body, bone 1 Gaziosmanpasa University, School of Medicine, Department of Radiology, Tokat/Turkey 2 Gaziosmanpasa University, School of Medicine, Department of Urology, Tokat/Turkey 3 Gaziosmanpasa University, School of Medicine, Department of Orthopedics and Traumatology, Tokat/Turkey Corresponding Author: 4. Sok. No:3, Altınışık Apt. K:1, D:2 60100, Merkez/Tokat/Turkey GSM: +90356212 95 00 Introduction /1299 Fax: +903562133179 E-mail: [email protected] 60 The incidence of urological tract injury following abdominal and pelvic trauma is approximately 10-15% and blunt trauma following traffic accidents and during sports activities constitutes 90% of the cause (1,2). Injury to the lower urinary tract accompanying pelvic fractures can involve the ureter, the bladder or the urethra. Bladder injury can involve an intraperitoneal rupture, extraperitoneal rupture or combined intraperitoneal and extraperitoneal rupture. Extraperitoneal rupture most commonly occurs when the bladder is lacerated by a sharp, bony spicule (3). Foreign body such as intravesical bony spicule after pelvic trauma is an extremely rare seen entity (3). Threre is a very limited number of reports of such type of injury in the literature. So in this report, we presented a case of foreign body in the bladder, the clinical signs, diagnostic methods and management of the situation, as well. Case Report A 52-year-old male patient admitted to our clinic with a two months history of suprapubic pain, haematuria, and disuria. These symptoms had worsened during the last two weeks. His past medical history included a previous hemiarthroplasty for a right femoral neck fracture and multiple orthopaedic operations seven months ago. On physical examination multiple incisional scars on lower extremities were found. Although routine biochemical and hematologic analysis were within normal ranges, urinalysis revealed an urinary infection and microscopic heamaturia. Figure 2a. lower abdominal CT scan shows a bony fragment about 1 cm in the bladder (White arrow) . 61 Figure 2b. Note that in the section at the level of pubic bone, the displaced bony fragment originating from the left pubic bone is oriented through the bladder base from the anterolateral side (White arrow). A cystogram showed no extravasation of contrast from the bladder. Surgery was scheduled to remove the bone fragments. At first, he underwent a cystoscopy, which revealed an appearent a hard calcified mass, that was thought to be either a bone or stone in the anterior part of the bladder. An open surgery to be performed with the orthopaedic surgery team was decided. After standart Pfannenstiel incision was performed Retzius area and perivesical space was explored. The right superior pubic ramus was found to have been penetrated into the anterior bladder wall and was lying within the bladder. The bony spicule was resected (Figure 3) and it was shaved to make a smooth surface; but a tiny smooth prominence was left. The bladder was repaired in two layers with a suprapubic catheter in situ. A postoperative cystogram showed no leak from the bladder. After an uneventful postopertive recovery, the patient was discharged on the postoperative day 5. The patient‘s complaints progressively improved following the operation. Figure 3. Resected bone fragments Discussion Foreign bodies may find their way into the urinary bladder by accident, deliberate introduction through the urethra or migration from the neighboring organs (4). A multitude of foreign bodies have been found in the urinary bladder, such as a needle, bullet, a safety pin, an animal feather, pieces of candle, a thermometer, chewing gum, a gauze pack, a toothbrush, a metal hook, and a scalpel blade etc., as reported in the literature (4). However, an intravesical bone fragment as a foreign body months later after pelvic trauma is extremely rare seen. The association between trauma of the lower urinary tract and fractures of the pelvis is well described. The bladder and urethra are commonly injured urological organs in pelvic trauma. Various series showed that penetrating injuries account for 14.4–33% and blunt trauma resulted in 67–85.6% of bladder ruptures that arises from external trauma (5,6). As in this case report, urologic trauma secondary to pelvic fractures is more prevalent in male patients than in female patients (21% and 8%, 62 respectively). Injury to the bladder just like urethra most commonly occurs in association with significant anterior ring disrutions, most commonly pubic ramus fractures. The majority of patients sustaining a bladder wall injury will present with hematuria, frequency, dysuria, urethritis, cystitis, or recurrent urinary tract infections (6,7). The objects which were placed in the bladder are often became encrusted like a stone. The management of a patient with pelvic fracture and concomitant urologic trauma must be performed with the coordination of orthopedic and urologic surgical teams. Although intraperitoneal bladder rupture requires surgical repair, all other patients are managed conservatively unless there is a suspected bony spicule perforating the bladder. In those rare instances, the bony spicule is removed and the bladder is repaired (7-9). However, isolated urological trauma rarely occurs and may be overlooked while concomitant life-threatening injuries take priority (7,8). Therefore, it is important to consider potential urological injury in the polytrauma patient. Maybe in our patient the intravesical bony fragment was overlooked due to multiple fractures and multiple operations at that time, but the prementioned gradually increasing urinary symptoms led to for this radiological investigations. Consequently it was diagnosed and an appropriate management was done. As a result we can say that even though it‘s rare entity intravesical bone fragments should be kept in mind in the differential diagnosis of patients with a history of pelvic trauma and chronic lower urinary tract problems. References 1. Wessells H, Suh D, Porter JR, et al: Renal injury and operative management in the United States: results of a population-based study. J Trauma. 2003;54:423. 2. American College of Surgeons: National Trauma Data Bank Report. http://www.facs.org/dept/trauma/ntdbannual report 2002. pdf, accessed March 21, 2003. 3. Rafique M. Intravesical foreign bodies: review and current management strategies. Urol J. 2008;5:223-31. 4. García Rojo D, Vicente Palacio E, Calvo Mateo MA, Vila Barja J, Montesinos Baillo A, Soler Roselló A. Intravesical foreign body. Post-traumatic migration of autologous bone fragment. Arch Esp Urol. 1993;46:905-7. 5. Lynch TH, Martínez-Piñeiro L, Plas E, Serafetinides E, Türkeri L, Santucci RA, Hohenfellner M; European Association of Urology. EAU guidelines on urological trauma. Eur Urol. 2005;47:1-15. 6. Santucci RA, Bartley JM. Urologic trauma guidelines: a 21st century update. Nat Rev Urol. 2010;7:510-9. 63 7. Malik MH, Gambhir AK, Clayson AD. Intravesicular bone after pelvic fracture. J Trauma. 2004;57:1341-3. 8. O'Sullivan AW, O'Malley KJ, Fitzpatrick JM, Smith JS. Migration of a prosthetic acetabulum into the bladder. J Urol. 2001;166:617. 9. Cohen ES, Scherz HC, Parsons CL. Voiding dysfunction secondary to penetrating bony fragment 20 years after pelvic fracture. J Urol. 1989;141:606-7. Corresponding Author: Doç. Dr. Fikret Erdemir KarĢıyaka M. Geksi C. 4. Sok. AltınıĢık Apt. A Blok. K:1, D:2 60100, Merkez/TOKAT Tel: 0 356 212 95 00 /1299 E-mail: [email protected] 64 Yazarlara Bilgi GaziosmanpaĢa Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi sağlık alandaki araĢtırmaları, nadir olguları, derlemeleri ve editöryal yorumları yayımlar. Dergi yılda 4 sayı olarak yayımlanmaktadır. Derginin yazı dili Türkçe ve Ġngilizcedir (Her iki dilde de tam metin kabul edilmektedir). Türkçe yazıların Türk Dil Kurumu‘nun Türkçe sözlüğüne, imla kılavuzuna uygun olması gerekir. Yazıların dergide yer alabilmesi için daha önce baĢka bir dergide basılmamıĢ olması gerekir. Yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Yazıların değerlendirmeye alınması için, gönderilen yazıya tüm yazarların onay verdiklerine dair "Telif Hakkı Devir Formu" baĢlıklı imzalı bir yazının eklenmesi gerekir. Ġlaç çalıĢmalarında, çalıĢmanın Sağlık Bakanlığı‘nın ilgili yönetmeliklerine uygun olarak yürütüldüğü ve etik kurul izni alındığı belirtilmelidir. Etik Kurul onayı alınması gereken çalıĢmalarda, bu onayın gönderilmemesi durumunda yazı yayımlanmayacaktır. Ayrıca, tüm çalıĢmalarda ―Helsinki Deklarasyonu‖, ―Ġyi Klinik Uygulamalar Kılavuzu‖ ve ―Ġyi Laboratuvar Uygulamaları Kılavuzu‘nda belirtilen esaslara uyulmalı, hastalar bilgilendirildikten sonra yazılı veya sözlü izinleri alınmalıdır. Sadece yazarlık niteliğini hak eden kiĢiler yazar olarak gösterilmelidir. AraĢtırma yazıları 3000, olgu sunumları 1500 ve derlemeler 5000 kelimeyi geçmemelidir. Yazıların online gönderilmesi Tüm yazılar derginin Internet adresine online gönderilmelidir. Yazım kurallarına göre uygun yazılmayan yazılar bilimsel kurul değerlendirmesine alınmamaktadır. Yazıların hazırlanması Yazılar, bilgisayar dosyası üzerinde standart A4 kağıdı boyutlarındaki bir sayfaya, sağ ve sol kenarlarda yaklaĢık 2,5 cm boĢluk kalacak Ģekilde ve iki satır aralıklı olarak yazılmalıdır. Her sayfa numaralandırılmalıdır. Metin Times New Roman yazı karakterinde 12 punto ile yazılmalıdır. Yazılarda bulunması gereken bölümler sırasıyla Ģunlardır: (Yazar adları (ünvan, ad, soyadı), çalıĢmanın yapıldığı kurum, iletiĢim adresi, telefon ve faks numaraları, e-posta adresi. Yazar sayısının (çok-merkezli olmayan makalelerde) altıyı (6) geçmemesine özen gösterilmelidir. "Telif Hakkı Devir Formu" dıĢında yüklenecek diğer dosyalarda yazarların isimleri, çalıĢtıkları yerler bulunmamalıdır!). (i) Türkçe ve Ġngilizce baĢlıklar, (ii) Türkçe ve Ġngilizce özetler, Makalenin tam metni (iii) GiriĢ ; (iv) Gereç ve Yöntem; (v) Bulgular; (vi) TartıĢma; (vii) Kaynaklar bölümleri bulunur. Yöntemler, bulgular ve tartıĢma bölümlerinin gerektiğinde alt baĢlıklarla ele alınması tercih edilir. Olgu sunumları, özetlerden sonra giriĢ, olgu sunumu ve tartıĢma baĢlıkları altında düzenlenmelidir. Ġnceleme yazılarında, yazının geliĢimine uygun baĢlıklandırma yapılabilir. Özetler Özet çalıĢmanın amacını, ana bulguları ve temel sonuçlarını Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular, Sonuç (Ġngilizce özette Objectives, Material and Methods, Results, and Conclusion) baĢlıkları altında bildirmelidir. Anahtar Kelimeler Yazı düzeninde özetlerden sonra yer alacak Ģekilde Türkçe ve Ġngilizce olarak en az 3, en fazla 5 anahtar kelime (alfabetik sıra ile) belirtilmelidir. Gereç ve Yöntem Makalenin tam metninde GiriĢ paragrafından sonra Gereç ve Yöntem‘de çalıĢma baĢlangıcı ve bitiĢ tarihleri, hastaların özellikleri ve kullanılan yöntemler, hasta seçimi ayrıntılı biçimde belirtilmelidir. Ġstatistiksel yöntem yeterli ayrıntı ile açıklanmalıdır. Bulgular Metinde olabildiğince ayrıntılı yazılmalı, Ģekil ve tablolar ile desteklenmeli; Ģekil ve tablolarda verilen bilgiler, metinde tekrarlanmamalıdır. Tartışma Ağırlıklı olarak çalıĢma ile ilgili veriler tartıĢılmalı, yerli ve yabancı kaynaklarla desteklenmelidir. Konu ile doğrudan ilgisi olmayan genel bilgilere uzun uzun yer vermekten kaçınılmalıdır. 65 Kısaltmalar KısaltılmıĢ sözcük sayısının sınırlı tutulması gerekir. Şekil ve Tablolar Yazı ile birlikte sunulan fotoğraf ve tablolar sisteme yüklenmelidir. Resim dosyalarının formatı JPEG veya TIFF olabilir. Tablolar ve Ģekil altyazıları ayrı sayfalara ve iki satır aralıklı yazılmalı; Ģekil ve tablolar yazıda görünme sırasına göre numaralandırılmalı ve baĢlıkları olmalıdır. Mikroskobik resimlerde büyütme oranı ve boyama tekniği açıklanmalıdır. Kısaltmalar her Ģeklin ve tablonun altında açıklanmalıdır. Kaynaklar Kaynaklar metin içinde anılma sırasına göre dizilmelidir (örnek: ...daha önce tanımlandığı gibi (1)‖); yayımlanmamıĢ sonuçlar ve kiĢisel görüĢmeler kaynak olarak gösterilmemelidir. Yazarların yalnızca doğrudan yararlandıkları çalıĢmaları kaynak olarak göstermeleri gerekir; yazımı doğrulanamayan kaynaklar yayın hazırlığı sırasında yazarlardan istenecektir. Dergi isimleri Index Medicus‘a göre kısaltılmalıdır; bunun mümkün olmadığı durumlarda dergi adının tamamı verilmelidir. Altı ya da daha az sayıda olduğunda tüm yazarlar belirtilmeli, altıdan fazla yazar durumunda, altıncı yazarın arkasından ―et al.‖ eklenmelidir. Kaynakların dizilme Ģekli ve noktalamalar için aĢağıdaki örneklere uyulmalıdır reprodüktif sistem hastalıkları ve tedavisi kitabı. Editörler: Kadıoğlu A, Çayan S, Orhan Ġ, AĢçı R. Acar Basım. 2004.381-6. Önemli Not: Yayın Kurulu, gerekli gördüğü durumlarda yazıların özünü değiĢtirmeden metinde düzeltme yapmakla yetkilidir. Dergi: 1. Ates O, Kurt S, Altinisik J, Karaer H, Sezer S. Genetic variations in tumor necrosis factor alpha, interleukin-10 genes, and migraine susceptibility. Pain Med. 2011;12:1464-9. Kitap: 1. Korkud G, Karabay K: Böbrek tüberkülozu. 3. Baskı. Ġstanbul:Ġstanbul Üniversitesi Basımevi, 1993. Kitap içinde bölüm: 1. Özkara H. Erkek infertilitesinde proksimal obstrüksiyonların değerlendirilmesi ve tedavisi. Erkek 66 Instruction to Authors The Journal of Gaziosmanpasa University, Faculty of Medicine publishes original articles, case reports, reviews, editorial comments, letters to the editor in health area. The journal is published four times a year. Manuscripts can be submitted in Turkish or English. A manuscript will be considered only with the understanding that it is an original contribution that has not been published elsewhere. Before the peer-review process, all submissions are first reviewed by the editor. Authors are responsible for the content of the submitted material. All authors should sign a written consent indicating that they have seen and approved the final version of the manuscript. Manuscripts reporting the results of experimental studies on human subjects must include a statement that the study protocol was approved by the ethics committee of the institution and informed consent of the subjects was obtained after the nature of the procedure(s) had been fully explained. The authors are strongly requested to send the approval of the ethics committee together with the manuscript. In addition, manuscripts on animal studies should describe procedures indicating the steps taken to eliminate pain and suffering. Authors are advised to comply with internationally accepted guidelines including the Helsinki Declaration, and guidelines for Good Clinical Practice and Good Laboratory Practice and state such compliance in their manuscripts. Manuscripts should not exceed word limits set by the Journal, that is, 3000 words for original articles, 1500 words for case reports reports, and 5000 words for reviews. Author(s), the title of the paper and subtitles should be in Times New Roman, bold, 12 pt. Body text should be in Times New Roman, 12 pt. Authorship should be based only on substantial contributions that meet the authorship criteria. If the study isnot multi-centric, the number of the authors should be limited to 6 (six) persons. Manuscript submission All manuscripts should be submitted via the on-line system of the Journal. Manuscript preparation Manuscripts should be typeset on a standard A4 page layout, with 2.5 cm (1 inch) margins on each side of the page, with double-line spacing and each page numbered consecutively. Parts of the manuscript should be arranged in the following order: (i) The title is in English (and also Turkish for Turkish authors), (full names of the authors, institution address, telephone and fax numbers, and e-mail address. Journal Agent web-page, should not be written in main text); (ii) English (and also Turkish for Turkish authors) abstracts; (iii) Introduction; (iv) Materials and methods; (v) Results; (vi) Discussion; (vii) References. Any footnote concerning previous presentations or funding of the manuscript should be placed on the title page. The body of the text can be appropriately subtitled. Case reports should be presented under the titles Introduction, Case report, and Discussion. To facilitate reading, reviews can be appropriately subtitled. Abstracts Abstracts should have the following structure: Objectives, Material and Methods, Results, and Conclusion. Abstracts for case reports and reviews should be unstructured. Keywords Three to five keywords (in alphabetical order) can be submitted. Material and methods This section should give information with adequate details on the institution the study was conducted, dates for the study period, patients‘ characteristics, methods, and how patients were selected. A clear description of the statistical methods should also be given. Results This section should give findings in detail, supported by illustrations and tables. The authors should avoid repeating data in the text that are already presented in tables and 67 illustrations. Discussion It should mainly rely on the conclusions derived from the results of the study, with appropriate citations from the most recent research. At the end of the Discussion, any contribution that is not related to authorship can be mentioned under the title Acknowledgements.Use of abbreviations should be limited to the most standard ones. Figures and tables Illustrations and tables accompanying the text should be uploaded on-line. The format of illustration files can be JPEG or TIFF. Tables and figure legends should be double-spaced on separate pages. Both tables and illustrations should be numbered with arabic numerals in the order in which they appear in the text. Microscopic photographs should include information on staining and magnification. Full terms for abbreviations should be listed under tables and figures. References References should be numbered in the order in which they are mentioned in the text (e.g. ―... as previously described (1) ‖). Unpublished data or personal communications should not be used. Direct use of references is strongly recommended and the author may be asked to provide full-text of cited references. Journal titles should be abbreviated according to the . Index Medicus; otherwise, the full tittle of the journal should be given. All authors if six or fewer should be listed; otherwise, the first six and ―et al.‖ should be written. The style and punctuation should follow the formats outlined below: Journal: 1. Ates O, Kurt S, Altinisik J, Karaer H, Sezer S. Genetic variations in tumor necrosis factor alpha, interleukin-10 genes, and migraine susceptibility. Pain Med. 2011;12:1464-9. Book: 1. Kratz AR. Physiology of the kidney. 3rd ed. Philadelphia:Lippincott Williams & Wilkins; 2000. Chapter in a book: 1. Erdemir F, Harbin A, Hellstrom WJG. The penile prosthesis option for erectile dysfunction. Contemporary treatment of erectile dysfunction. McVary KT, editor. Humana Press. 2008. 195-206. When necessary, manuscripts submitted will be edited and corrected by the Editorial Board without altering the original content. Reprints are not provided after the publication 68
Benzer belgeler
Journal of Gaziosmanpasa University Faculty of
Teoman Cem Kadıoğlu, Ömer Aytaç, Emre SalabaĢ