Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dergisi • Temmuz
Transkript
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dergisi • Temmuz
CSR Turkey Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dergisi • Temmuz-Ağustos 2012 • Sayı: 4 Merhaba, Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS), tüm dünyada, gönüllülük esasından yazılı olmayan bir zorunluluğa dönüyor. Türkiye’de, onca zaman hayırseverlikle eş anlamlı algılanan KSS kavramının; iş etiği, çevre, paydaşlara karşı sorumluluk gibi maddeleri içerdiği, 2000’lerden itibaren, itibar, beğenilme, tüketici ve yatırımcı tarafından tercih edilme gibi sebeplerle de olsa bir nebze daha farkedilir hale gelebildi. Yeni bir şeyi, ‘ürün’, ‘fikir’, ‘hizmet’ ya da ‘kavram’, adı ne olursa olsun, anlatmaya ve yerleştirmeye çalışma süreci sancılıdır. Hele ki kısa vadede ticari bir getirisi olduğu düşünülmüyorsa... Türkiye’de işler hep daha sıkıntılı olur. Çünkü burada alışkanlıkları değiştirmek zordur, buna yeltenmek de ‘deli işi’. ‘Sosyal sorumsuzluk’ çözülmesi gereken bir mesele. Çözülene kadar da, ‘nedir - ne değildir?’i birilerinin sabırla anlatması veya hatırlatması gerekecek gibi duruyor. KÜNYE Olup bitene bakınca, umut veren örneklerle karşılaşmakla beraber, ‘bazı şeyler hiç değişmiyor’ dedirten durumlara da sıklıkla şahit oluyoruz. Fakat, çok daha fazla kuruluşun çözümün parçası olmak adına harekete geçeceğine dair inancı da korumak gerekiyor. Bu sayıda özel olarak gıda sektörü üzerinde dururken, sektörün derin sessizliği ile karşılaştığımızı söylemeliyim. KSS farkındalığına, belki de en üst seviyede sahip olması gereken bu büyük endüstri; son zamanlarda fazlaca tartışılıyor. Gıda sektöründen temel olarak beklenen davranış çok açık ve nettir: “Sağlığa zarar vermemek”, “anlaşılır, doğru bilgilendirme”, “ürüne ve kullanımına ilişkin güvenlik” Gıda sektörü, olumsuz durumlara tüketicinin pek de müdahale edemediği, çözümün ise; üretici-denetçi ikilisinde olduğu bir alan. Üreticinin etik davranması, kamunun da kuvvetli bir denetim mekanizması kurması, işletmesi, bunun devamlılığını sağlaması, gerektiğinde ağır yaptırımlar uygulaması ve mutlak olarak tüketiciyi bilgilendirmesi çözüm yolunda başlıca zorunluluklardır. Bunlar sağlanmadığı sürece ne “sosyal sorumlu” ne de “sürdürülebilir” bir yapıdan söz edemeyiz ve şunu düşünmek durumunda oluruz: “Türkiye’de KSS kıpırdanıyor derken, sadece bir yanılsamadan mı söz ediyoruz?” İyi okumalar. Sevgi ve Saygılarımla, D. Eylem Altıok İÇİNDEKİLER KSS Söyleşileri KSS Uygulamaları 6 PTT Osman Tural 10Steppen Müge Sert 12VİKO Gülay Selki 16PwC Murat Çolakoğlu ve PwC Ekibi 19Doğuş Holding Deniz Bayel Feyizoğlu 22Siemens Ev Aletleri Ayşe Özkaya 37SETBİR Murat Yörük 45Abalıoğlu Grubu Ender Abalıoğlu Makale 36 Ali Ercan Özgür 25Dr. Erkin Erimez 32 Dr. Yavuz Dizdar 48İstanbul Üniversitesi Sektör Değerlendirmesi KSS Üniversite 27Medicana International Ankara 28Sürdürülebilirlik Akademisi 29Polisan - Her Ses Bir Nefes Projesi 30Eyüp Sabri Tuncer 41Konya Şeker 44Dedeman 47Big Chiefs Fuar STK 49Borçelik 51AstraZeneca 53Shell 55Ford Otosan 57KPMG 58Finansbank 61TTNET 62Türk Prysmian 64Dumansız Aileler Projesi 67Türk Pirelli 52CNR Yeşil Ekonomi Fuarı 31Sağlık Gönüllüleri Türkiye 39Türkiye Ziraat Odaları Birliği 50Give-Gain 60IATA 63Cruelty Free International www.facebook.com/KSSTurkiyeDergisi İngiltere’nin en büyük kurumsal sosyal sorumluluk girişimi olan BITC’nin her yıl düzenlediği Çalışan Gönüllülüğü gününe bu yıl Türkiye olarak katılmanın sevincini yaşıyoruz. Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği’nin koordinasyonunda Mayıs 2012’de programa katılan şirketler, toplam 861 çalışanla 22 ilde çeşitli etkinlikler düzenledi. Etkinliğe katılan tüm kurum ve çalışanlarını kutlarken gelecek yıllarda kurum çalışanlarının tecrübelerini ve bilgilerini toplumla paylaşacağı etkinliklerin giderek yaygınlaşacağına inanıyoruz. B ununla birlikte Avrupa Birliği desteğiyle gerçekleştirdiğimiz “Gelecek için Eğitim” projesini başarıyla sonlandırdık. Proje kapsamında, geçen yıl düzenlediğimiz Türkiye’nin ilk KSS ve Sürdürülebilirlik Yaz Akademisi’nde KSS’ye giriş, KSS ilkeleri, KSS’nin ana konuları, şirket ziyaretleri, interaktif eğitimleri içeren kapsamlı bir program hazırlamıştık. Bu eğitimi önümüzdeki yıllarda üniversite öğrencileri, yeni mezunlar, yüksek lisans ve doktora öğrencileri ve kendilerini bu alanda geliştirmek isteyen genç profesyonellere vermeye devam edeceğiz. KSS’ye farklı paydaş gruplarının odaklanması için “Sosyal Sorumlu Anayasa Girişimi”yle çıktığımız yola 26 Haziran - 1 Temmuz 2012 tarihlerinde yapılan Uluslararası Komşuluk Sempozyum’una KSS konusuyla katılarak devam ediyoruz. Teması “Doğu Komşuları ve Güney Akdeniz’de Arap Uyanışı 4 sonrası Güvenlik ve Demokrasi” olarak belirlenen sempozyumda “İş Dünyası, KSS ve Demokrasi” konulu paneli yöneteceğiz. Bunların yanısıra sektörel bazda gerçekleştirdiğimiz KSS etkinliklerine tekstil sektörüne yoğunlaştığımız RESPECT projesiyle devam ediyoruz. Giyim ve ayakkabı üretiminde sorumlu uygulamaları teşvik etmek için inovatif modüller geliştirdiğimiz RESPECT projesinin ikinci toplantısı 2-3 Temmuz 2012 tarihlerinde Bulgaristan’da gerçekleştirildi. Bulgaristan ve Türkiye’de tedarikçi ve alıcı firmalarla yapılan görüşmelerin sonuçlarının analiz edileceği ve tüketici bilinçlendirme çalışmalarının hazırlanacağı toplantıya ilişkin, Fair Labour Association (FLA) önderliğinde proje ortaklarıyla kurduğumuz web sitesini de paylaşacağız. Son olarak Kasım 2012’de dördüncü KSS Pazaryerini düzenlemek üzere çalışmalarımıza başladık. İçeriği daha da zenginleşen, daha fazla şirketin KSS uygulamalarına yer vereceğimiz ve de farklı alanlarda ulusal ve uluslararası ödüllerin verileceği bu etkinlik hakkında detaylı bilgiyi çok yakında web sitemiz www.kssd.org adresinden edinebilirsiniz. ’nin Fasülye latsak i an çektiğin n olur. roma çenler ı se Avea’y t rahat raha ur. konuş KSS ri e leşil y ö S Osman Tural: “PTT, ülke çapında yapılan sosyal sorumluluk projelerini destekliyor” PTT Genel Müdürü Osman Tural ile kurumun sosyal sorumluluk yönünü konuştuk. laptoplar veriyor ve memnun ediyoruz. Ayrıca bu öğrencilere burs imkanı da sağlıyoruz. Kurumsal aidiyet, yardımlaşma fikrini oluşturmaya çalışıyoruz. Çocukların, en azından başarılarının takdir edildiğini görmeleri önemli. Kadına şiddetle mücadeleye destek P PTT en köklü kamu kurumlarından biri. Bilinen hizmetlerinin dışında sosyal sorumluluk çerçevesinde PTT neler yapıyor? Osman Tural: Kurumsal sosyal sorumluluk dediğimizde diğer sosyal sorumluluklarla beraber öncelikle kurum ön plana çıkıyor. PTT, 172 yıllık bir kurum ve kendi içinde, özellikle kendi bireyleri ile ilgili sosyal sorumluluk anlayışıyla oluşturduğu alt kurumlar söz konusu. Bunlardan bir tanesi, personelden yapılan kesintilerle oluşturduğumuz Sosyal Yardım Sandığı. Yapmış olduğumuz anlaşmalarla personelimize sağlık hizmetlerini en uygun şartlarda alma imkanı sağladık. Neredeyse her ilde özel sağlık kurumları ile anlaşmalar yaptık. Personelin ödeme gücünü aşan, devlet tarafından da ödenmeyen miktarlar yine bir usul çerçevesinde sandığımızdan ödeniyor. Bu, bana göre kurumsal sosyal sorumluluk diyebileceğimiz önemli bir proje. Yaklaşık 6-7 yıldır sürdürdüğümüz bir uygulama ile de; kurum personelimizin çocuklarından üniversite sınavında ilk 1000’e girenleri, Ankara’daki kuruluş yıldönümü etkinliklerine aileleri ile birlikte davet ediyoruz. Onlara bazı hediyelerimiz oluyor, 6 TT olarak, ülke çapında yapılan sosyal sorumluluk projelerine de destek veriyoruz. Bunlardan biri; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Bildirgesi’nin desteklenmesi. TBMM’deki kadın erkek fırsat eşitliği komisyonu ile birlikte PTT mensupları olarak bu bildirgeyi imzaladık. Ayrıca, 1 yıl boyunca tüm gönderilerde kullanılmak üzere konuyla ilgili posta pulu bastık. Yine yapmış olduğumuz anlaşma çerçevesinde, postanelerimizin tamamında bu konuyla ilgili broşürler asarak farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Özellikle kadınların şikayetlerini iletebilmeleri için postanelere birer şikayet kutusu yerleştirdik. Bundaki amaç; postaneler kamuya açık yerler olduğu için, kadınların şikayet etmiş olma rahatsızlığını yaşamamalarıdır. Henüz bu çalışma ile ilgili geri dönüşleri almadık. Komisyonun çalışmalarını tamamlayıp sonucu bildirmesini bekliyoruz. PTT, bu kapsamda, yerel ve ulusal düzeyde bilinçlendirmeye katkı sağlamak için hazırlanan “Biz de Varız” bildirgesini de imzaladı. Konu ile ilgili ilk gün zarfı ve ilk gün damgası hazırladık, 3 farklı desende pul bastık. Kampanya afişlerini tüm işyerlerimize asacağız, konuya ilişkin mesajların olduğu flam uygulaması yapacağız. Hazırlanacak görseller, PTT internet/İntranet sayfasında yayınlanacak. Ayrıca hazırlayacağımız filmler de yaklaşık 1000 işyerimizde kapalı devre yayın sistemiyle gösterilecek. Yanı sıra, Kızılay ile bir kan bağışı kampanyası anlaşması yaptık. Bu sürekliliği olan bir anlaşmadır. 2011 yılında başladı, bu güne kadar da 5058 kişinin kan vermesi sağlandı. Bir başka uygulamamız da erozyonun önlenmesine yönelik ağaçlandırma çalışmaları. Bunun için Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü ile birlikte bir eylem planı hazırlandı. Bu çerçevede ilgili genel müdürlükle bir protokol imzalandı. Bir başka uygulamamız da erozyonun önlenmesine yönelik ağaçlandırma çalışmaları. Bunun için Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü ile birlikte bir eylem planı hazırlandı. Bu çerçevede ilgili genel müdürlükle bir protokol imzalandı. Her personelimiz için yılda 1 tane ağaç dikiyoruz. Bu da yılda 30 bin ağaç yapıyor. Bu güne kadar, Ankara ve Sivas’ta 30 bin, Erzincan’da 20 bin, Samsun’da 10 bin, Kayseri’de 20, Osmaniye’de de 10 fidan diktik. Bu yıl da yine 15 bin Samsun, 15 bin Osmaniye ve Kayseri’ye dikilecek fidanlarla birlikte 150 bine yakın fidan dikmiş olacağız. Bunların üç yıl boyunca bakımı da yapılıyor, kuruma riski ortadan kaldırılıyor. Bununla ilgili de bir farkındalık yaratmak amacıyla bize belli bir miktarda kargo veren herkes adına birer fidan dikiyoruz. Bunun için bir kampanya başlattık. Bu kapsamda 1 kuruşluk miktarı kargolar üzerinden ayırıyoruz. Ortalama 15 milyon adet milyon kargo karşılığında da 155.000 TL birikti ve 750 adet Malatya’ya, 5.000’er adet Kastamonu, Yozgat ve Kayseri’ye olmak üzere 10.000 TL’lik fidan dikildi. Yardım kampanyaları şeklinde düzenlediğimiz projelerimiz de var. Somali’ye, Van’a, Pakistan’a, Filistin’e yardım kampanyaları düzenledik. Geçen yıl, 7 kurum personelinden toplanan 700 bin TL’lik yardım Somali’ye gönderildi. Van’a yine aynı şekilde yaklaşık 200 bin TL’lik bir yardım gönderdik. Van’a gönderilen yardım kolileri de ücretsiz taşındı. Oradaki afete maruz kalmış personelimize çadır, konteynır gibi gönderimler ve maddi yardım yaptık. Yanı sıra yaşadıkları travmadan sıyrılabilmeleri adına, rehabilitasyon eğitimlerine tabi tuttuk. Tabi bunu yardım kampanyası çerçevesinde düşünmedik. Biz personelimizle birlikte, yaşlılar haftası, sakatlar haftası gibi günlerde, Darülaceze, Gazi Rehabilitasyon Merkezi ziyaretleri yapıyoruz. Bütün bunlar hem bizim için bir kurumsal farkındalık yaratıyor, hem de o insanların yalnız hissetmemelerini sağlamaya çalışıyoruz. Tabi bunlar çok büyük projeler değil ama bunları hatırlamak önemli. Uygulamaya koyduğumuz bir kitap bağış kampanyası var. Kitapların toplanarak, ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere İl Milli Eğitim Müdürlüklerine teslim edilmesini sağlıyoruz. Yine sosyal sorumluluk projesi diyebilceğimiz bir başka çalışma da; kültürel hizmet anlamında her 8 sene bir yayın hazırlamaya karar verdik. Geçmişten günümüze PTT ile başladık. İstiklal harbinde PTT kitabını yayınladık. Konya Valiliği ile bir işbirliği yaptık ve Mevlana’nın basılmamış olan Divan-ı Kebir adlı eserinin orjinalinin basımı tamamlanmak üzere. Bunlar kaynak eser niteliğindedir. Aynı alanda başka bir katkımız da; kitap ve dergilerin taşımasını çok ucuz bir fiyata yapıyoruz. Kitap Network adlı bir oluşumla da işbirliğimiz olacak. Burdan online satışalar yapılacak. Kendi bünyemizde yürüttüğümüz çalışmalar dışında bize gelen işbirliği önerilerini de değerlendiriyoruz. Örneğin bedensel engellilerle ilgili faaliyetlere destek olmaya çalışıyoruz. KSS farkındalığının kurumlara katkısı ile ilgili neler söylersiniz? Osman Tural: KSS, sosyal anlamda bir eylemde bulunmanızı gerektiren bir konudur. Kurumun dinamizmine ve algılanmasına ve bilinirliğine de etkileri oluyor. Fakat esas olarak, kurum mensupları olarak katkıda bulunduğunuz bir sosyal sorumluluk projesinden aldığınız tatminin parasal ölçümü yoktur. KSS ri e leşil y ö S Müge Sert: “Doğa dostu ürün pazarını oluşturmaya, bu ürünlere ilgiyi artırmaya çalışıyoruz” Steppen, kurumsal tanıtım amaçlı kalem üretimi yapıyor ve üretimde 3 yıl içerisinde doğada çözülebilen hammadde ve geri dönüştürülmüş kâğıt kullanıyor. S teppen Satış Müdürü Müge Sert ile faaliyetlerini konuştuk. Steppen doğa dostu ürünler üretiyor. Bu, yaygın bir faaliyet alanı değil. Şirketinizi tanıtır mısınız? Müge Sert: Steppen, 1992 yılından bu yana %100 Türk sermayesiyle, Türkiye’de üretim yapan ve sektöründe birçok konuda öncü olan bir aile şirketidir. Kurulduğu tarihlerde kurumsal tanıtım ana fikriyle pek çok plastik ürün üretirken, 1995 ten bu yana, yine aynı ana fikirle sadece tükenmez kalem üretiyor. Yapılan Ar-ge çalışmalarımız sonucunda, 2008 yılı başlarında, mısır nişastasından elde edilen, 3 yıl içerisinde doğada çözünüp gübreleşen biyo-çözünür plastiği kullandık üretimimizde. Aynı yıl BioKalem markasını yarattık ve doğa dostu malzemeler kullanarak ilk BioKalem’i üretmeye başladık. Doğa dostu üretimimize “Yaşamı Destekleyen Ürünler Serisi” adını verdik. Bu yıllarda doğa dostu malzemelerin kullanımı, üretim miktarının %10’ları civarındaydı. 2011 yılından itibaren Steppen olarak yıllık 70 tonluk plastik tüketimini, 3 yılda çözünen bio-plastiğe çevirerek tamamen doğa dostu üretime geçtik. 2009 yılında doğa dostu BioKalem’lerimiz İSO-KOBİ Çevre Dostu Ürün Ödülüne layık görüldü. Bunu takiben, 2010 yılında tasarımı Ümit Altun tarafından yapılan Tohumlu Kalemimiz, Design Turkey 2010 yarışmasında “İyi Tasarım” ödülüne, daha sonra da Dünya Gazetesinin düzenlediği İhracatın Yıldızları yarışmasında “Kreatif Ürün” birincilik ödülüne layık görüldü. Bu ödüllerden aldığımız destekle doğa dostu kalem üretimimize, kâğıt kurşun kalem üretimini de ekledik. 2011 yılı itibariyle Türkiye’de kendi tesislerimizde geri dönüştürülmüş gazete kâğıdından kurşun 10 kalem üretimine başladık. 2012’de de doğa dostu ürünlerimize Biosilgi adını verdiğimiz PVC içermeyen, doğa dostu silgilerimizi ürün portföyümüze kattık. Yaptığımız çalışmalarla, işletmelere örnek olan firmamız, European Business Awards 2011’de Çevre ve Sürdürülebilirlik dalında ülke temsilcisi seçildi. Firmamız, Türkiye’yi, aldığı ödüllerle Avrupa’da da temsil eden ve 31 farklı ülkeye ihracat yapan bir kuruluş. Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzalayan işletmelerden birisiniz. Dolayısıyla bir taahhüdünüz var. Sürdürülebilirlik adına nasıl davranıyorsunuz? Müge Sert: Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni 2008 yılında imzaladık ve her sene çalışmalarımızla ilgili raporumuzu sunmaya devam ediyoruz. Steppen olarak, çalışma prensiplerimizin başında, çevreyi koruma, bilinci gelir ve bütün çalışmalarımız bu doğrultuda, titizlikle yapılır. Üretirken çevreyi korumada ne kadar hassas davranıyorsak, insan haklarını korumada, çalışanlarımızın çalışma koşullarında da, bir o kadar hassas davranıyoruz. Bunların yanı sıra, biyolojik olarak doğada çözünen bioplastik hammadde, geri dönüştürülmüş kağıt ve toksik madde içermeyen mürekkepten üretilen doğa dostu kalemler üreterek, sürdürülebilir ekonomiye katkı sağlamayı ve çevreye duyarlı ürün konseptinin yaygınlaştırılmasını hedefliyoruz. Sivil toplum kuruluşları ve üniversite kulüpleri sürdürülebilirlik adına çok yararlı çalışmalarda bulunuyor ve biz de Steppen olarak etkinliklerinde yer almaya, elimizden geldiğince kendilerine destek olmaya çalışıyoruz. KSS projeleri üretiyor musunuz? Steppen bugüne kadar neler yaptı? Müge Sert: Steppen sadece doğa dostu üretim yapan bir firma değildir. Steppen kamu yararına üretim yapan, elde ettiği geliri yine kamu yararına yatırıma dönüştüren ve dezavantajlı gruplara istihdam sağlayan bir sosyal girişimdir. TEMA, TURMEPA , TOG gibi sivil toplum kuruluşuyla ortak çalışan, birçok projeye destek veren ve toplumu çevre duyarlılığı konusunda bilinçlendirmek adına çalışmalar yapan bir kuruluş. Ayrıca üretim sonrası montaj işlemi için çevre evlerdeki ev hanımlarına istihdam sağlayarak, yardımcı olmaya ve sosyal problemlere de dikkat çekmeye çalışıyoruz. Üretimlerinize, kurum ve kuruluşların ilgisi ne düzeyde, sürekli mi? Müge Sert: Doğa dostu ürünlere ilginin her geçen gün arttığını ancak henüz yeterli düzeylere ulaşmadığını söyleyebilirim. Ürünlerimizin şu an için Türkiye’de geniş bir pazarı yok. Çünkü doğa dostu kalem üretimi yapan sadece biz varız, bu tür bir kalem kullanımına ilişkin bilinç de yeterli düzeyde değil. Steppen olarak bu işin pazarını oluşturmaya, doğa dostu ürünlere ilgiyi artırmaya çalışıyoruz, bu nedenle ürünlerimizi tanıtmak yerine doğa dostu ürünlere olan ilgiyi artırmayı hedefledik. Bu noktada kurumlara yönelik faaliyetlere daha çok ağırlık verdik. Doğa dostu ürünlerimiz, sunduğumuz bütün firmalar tarafından ilgi görmeye ve kurumsal tanıtım amaçlı olarak kullanılmaya başlandı. Bulunduğumuz sektör içerisinde yaptığımız inovatif çalışmalar, diğer şirketlerin de bu konuda sürdürülebilir çalışmalar yapmasını teşvik ediyor. Sosyal girişim olarak yaptığımız çalışmalar, diğer girişimcileri yeni projeler konusunda yüreklendiriyor. Bundan sonrası için nasıl ilerlemeyi planlıyorsunuz / hedefliyorsunuz? Müge Sert: Bundan sonra planladığımız ve üzerinde Ar-ge çalışmalarına devam ettiğimiz yeni ürünlerimiz de tamamen doğa dostu olacak. Hedeflerimiz; Türkiye’de çevre bilincini uyandırmak ve sektörümüzde bu konuda öncü olmak. KSS ri e leşil y ö S VİKO İnsan Kaynakları Direktörü&Kurumsal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik Kurul Başkanı Gülay Selki: “Sürdürülebilir ve aydınlık bir gelecek için hepimiz sorumluyuz” VİKO İnsan Kaynakları Direktörü & Kurumsal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik Kurul Başkanı Gülay Selki ile KSS, sürdürülebilirlik ve şirketin projeleri üzerine söyleştik. yaşadığımız dünyaya, ülkeye, doğaya, henüz doğmamış bebeklere, kısacası tüm yaşama karşı kurumsal ve bireysel olarak sorumlu olduğumuzu hatırlatmaktadır. VİKO, kurumsal sosyal sorumluk uygulamalarıyla dikkat çekiyor. KSS’nin şirket stratejilerinizle bütünleşmesinden söz eder misiniz? Gülay Selki: KSS çalışmalarımızın bugün topluma değer katarak yeşeren tohumları, şirket kurucularımızın Hz. Mevlana’ nın “Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez” sözünü VİKO’nun topluma karşı olan sorumluluğuna ilke edinmesi ile atılmıştır. Mevlana, bu güzel sözüyle, Büyüme yolculuğumuza paralel olarak, 1998 yılından bu yana geçen 14 yıl içerisinde çevreye ve topluma karşı sorumluluk bilinciyle etki, değer katma ve sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda toplumsal yaşam ve gelişime önemli katkılar sağlayan KSS projeleri gerçekleştirdik. 12 VİKO olarak KSS çalışmalarımızın amacı; kurumsal stratejimiz ile uyumlu olarak paydaşlarımızın sosyal, çevresel ve ekonomik kaygılarını gidermek, paydaşlarımıza karşı etik ve sorumlu davranmak, değer yaratan sosyal sorumluluk projeleri üretmektir. Çalışmalarımız, “Toplumsal Sorumlulukların Yönetimi Süreci” kapsamında yönetilerek bugünle gelecek arasına kurulan bir köprü olmaktadır. Projelerin seçimi / tercihi konusunda kıstaslarınız neler oluyor? Gülay Selki: VİKO ailesi olarak, sürdürülebilir bir dünya ve aydınlık bir gelecek için sorumluluklarımızın bilincindeyiz. KSS projelerimizi, bunun anahtarı olarak görmekteyiz. Bu bilinçle, çalışanlarımız, tedarikçilerimiz, hissedarlarımız, müşterilerimiz, kamu kuruluşları, yerel halk ve diğer paydaşlarımız ile proaktif işbirliği halinde başta enerji verimliliği, yerel kalkınma ve çalışan gönüllülüğü olmak üzere sürdürülebilirliğin temel kavramlarını merkezine alan ve ölçülebilir çıktıları olan projelere yönelmekteyiz. Yerel kalkınma projelerinden bahsedebilir misiniz? Gülay Selki: Yerel kalkınma bizim için çok önemli. Sürdürülebilir kalkınma faaliyetleri ile insan yaşamının kalitesinin iyileştirilmesi süreci, çevresel iyileştirmelerle birlikte eğitim imkanlarına erişim ve yaşam boyu eğitimi de içermektedir. Bu kapsamda Sancaktepe ilçesinde bulunan eğitim kurumlarının daha iyi şartlarda eğitim vermesini destekliyoruz. 1998 yılında bölgemizdeki İbni Sina İlköğretim Okulu’nun sponsorluğunu üstlenmek ile başlayan yerel kalkınma sorumluluğumuz, Sancaktepe Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile bölgemizdeki eğitim kalitesini arttıracak projeler ile devam etmektedir. “Aydınlık Sancaktepe İçin Eğitimde Yenileşim” projemiz ile Sancaktepe eğitim kalitesinin arttırılmasını hedeflemekte, Halk Eğitim Merkezi işbirliğimiz ile de Sancaktepe’de okur-yazarlık oranını arttırmayı amaçlayan Yetişkin Okuma Yazma Kursları düzenlemekteyiz. Bu sayede Türkiye’nin Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi’nde yer alan okuryazarlık oranının yükseltilmesine destek olmaktayız. Ayrıca, kuruluş faaliyetlerini sürdürdüğümüz bölgenin sosyo-ekonomik şartları, ailelerin çocuklarını eğitim ve meslek hayatına yönlendirmeleri anlamında yeterli bilince sahip olmamaları gibi nedenlerden dolayı öğrenciler, ilköğretim sonrasında bir şekilde eğitimlerine devam edememektedir. Bu konuya çözüm arayışımız, 2002 yılında Meslek Eğitim Merkezi işbirliğiyle başladı. Eğitimin dışında kalmış ve mesleği olmayan bu gençlerimizin meslek sahibi olmalarını sağlayarak, eğitimden kopan gençleri topluma kazandırmayı ve eğitim sonrasında alacakları kalfalık ve ustalık belgeleriyle meslek sahibi olmalarını sağlamayı hedefledik. Sonuç olarak, bölgesel kalkınma ve istihdamda ülkemizin ihtiyacı olan çalışma verimliliği yüksek, topluma ve iş hayatına uyumlu, nitelikli insan gücünün yetişmesine yardımcı olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. 2002 yılında başlayıp halen devam eden proje kapsamında, 2012 yılına kadar 221 öğrenci eğitimini tamamlamış, bu öğrencilerden 138’i yani %60'ı kuruluşumuzda kadrolu olarak çalışmaktadır. Yerel kalkınmaya verdiğimiz önemin bir önemli sorumluluğunu da bölgemizdeki engellilerin yaşamına aydınlık katmak olarak belirledik. Bu kapsamda 2010 yılında Beyaz Rehabilitasyon Merkezi’nin yapımı VİKO tarafından gerçekleştirilerek Türkiye Beyazay Derneği’ne bağışlanmıştır. Merkezin kurulmasındaki amacımız; engellilerin rehabilitasyonlarını sağlayarak, sosyal hayata uyumlu, girişken, üretken, verimli, ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı bireyler yetiştirilmesine katkıda bulunmaktır. 2010 yılından bu yana da devam eden desteğimiz ve çalışanlarımızdan oluşan VİKO Aydınlık Toplum Gönüllülerinin verdikleri destekle, engelli kardeşlerimizin yaşamlarına her geçen gün daha çok aydınlık katıyor olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hayatı boyunca hiç yürüyememiş bir çocuğun yürümeye başladığını izlemenin veya görme engelli bir çocuğun aldığı eğitimle okumaya başladığını görmenin mutluluğu ile bu merkezin kuruluşunu sağlamakla ne kadar doğru bir adım attığımızı çok daha iyi anlıyoruz. Enerji verimliliğini konu alan önemli bir projeye başladınız. Proje hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz? Gülay Selki: Temel yetkinliğimiz ve sorumluluğumuz olarak ele aldığımız çok önemli bir konu da Enerji verimliliğidir. Enerji verimliliği, gerek ülkemiz gerekse tüm dünya için her geçen önem kazanan, gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için alınacak sorumlulukların da önceliğini belirleyen bir kavram. Bu konuda hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. Enerji verimliliği konusundaki bilincin henüz İlköğretim çağından başlaması ise kalıcı davranış ve sorumluluklar kazandırmada en kritik noktalardan bir tanesi. Bu tespitimiz doğrultusunda İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile imzaladığımız protokol kapsamında “Aydınlık Bir Gelecek İçin Okullarda Enerji Verimliliği” projesini başlatmış bulunuyoruz. Türkiye’ de ilk kez gerçekleşen Give&Gain Çalışan Gönüllülüğü etkinliğine katıldınız. Çalışan gönüllülüğünün şirket için anlamı nedir? Buna ilişkin ne gibi faaliyetler yürütülüyor? Gülay Selki: VİKO olarak, KSS çalışmalarındaki başarının bütün kurumun sahiplenmesiyle istenilen düzeye ulaşabileceğine inanmaktayız. Bu nedenle projeleri, çalışanlarımız yani “VİKO Aydınlık Toplum Gönülleri” ile birlikte yürütmekteyiz. “Işığa Muhtaç Her Sosyal Konuda Tüm Gönlümüzle Aydınlatmak İçin Varız” sloganı ile KSS projelerine aktif olarak katılım gösteren VİKO çalışanları, “kelebek etkisi’’ teorisine dayanan bir anlayışla, bugün toplum için oluşturulan her bir ışığın, gelecekte dünyayı aydınlatacak enerjilere dönüştüğünün farkındadır ve aydınlık bir geleceğin bugünden sorumlusudur. 13 VİKO Aydınlık Toplum Gönüllüleri, yıl içinde toplumdan gelen talepler ve çalışan önerileriyle proje talepleri oluşturmaktadır. Her yıl çalışanlarımıza yönelik gerçekleştirdiğimiz “KSS Uygulama ve Gönüllülük Anketi” ile proje önerilerini, hangi projelerde yer almak istediklerini ve hatta projelerimizin sloganlarının neler olabileceğini yanıtlamalarını istiyoruz. Böylece her bir bireyin “Yurdum için ne yapıyorum?” sorusunu kendisine sormasının sağlanması ve projelere aktif katılımlarıyla sosyal sorumluluk projelerinin büyümesine ve zincirin halkaları kopmadan sürdürülebilirliğine imkan sağlamaktadır. " Yerel Kalkınma Projesi kapmasında VİKO’nun sponsorluğunu yürüttüğü, İbni Sina İlköğretim Okulu’nu ziyaret eden çalışanlarımız okul yararına gerçekleştirilen kermese katıldı, anaokulu öğrencileri ile birlikte okul bahçesini çiçeklendirdi ve öğrencilerle birlikte okul duvarlarına enerji verimliliği afişleri asıldı. Yeteneğe Engel Yok Projesi kapsamında ise, Beyazay Rehabilitasyon Merkezini ziyaret eden VİKO çalışanları, engelli öğrencilerle birlikte oluşturduğu ritim grubunda birlikte şarkı söyledi, okul bahçesini birlikte çiçeklendirdi ve engelli öğrencilere kitap okudu. VİKO çalışanlarının gerçekleştirdiği bu etkinliklerden yaklaşık 2.500 kişi faydalandı. Işığa Muhtaç Her Sosyal Konuda Tüm Gönlümüzle Aydınlatmak İçin Varız Bildiğiniz gibi “Give&Gain-Çalışan Gönüllülüğü Günü” olarak İngiltere’de dört yıldır düzenlen ve geçen yıl ilk defa uluslararası olarak uygulanarak, tüm dünyadan on binlerce gönüllü çalışanın katıldığı güne, TKSS Derneğinin girişimleri ile Türkiye bu yıl ilk kez katıldı. Bu etkinliğe en fazla çalışanla katılım gösteren şirket VİKO olmuştur. Bu göstergenin bizim için asıl mutlu eden yanı çalışanlarımızın bilgi ve becerilerini gönüllü olarak topluma değer katan bir sinerjiye çevirmiş olmasıdır. 148 çalışanımızın katıldığı Give&Gain etkinliği kapsamında; Aydınlık Bir Gelecek İçin Okullarda Enerji Verimliliği, Yerel Kalkınma Projesi ve Yeteneğe Engel Yok Projeleri ve Rehabilitasyon 14 Merkezi ziyareti gönüllülük programları gerçekleştirildi. İlköğretim öğrencilerine enerji verimliliği ve doğal kaynakların korunmasını tema alan VİKO çocuk tiyatrosu izletildi, çalışanlarımız tarafından öğrencilere enerji verimliği konusunda farkındalık stickeri dağıtıldı. Koç Holding Tarafından yürütülen Meslek Lisesi Memleket Meselesi Projesine dahil oldunuz. Bu konuda da bilgi verebilir misiniz? Gülay Selki: Çalışan gönüllülüğe verdiğimiz önemin bir sonucu olarak Özel Sektör Gönüllüler Derneği’nin (ÖSGD) aktif bir üyesi konumundayız. Koç “İnsanlar, birbirlerine yardımdan el çektikleri gün, insanlık yok olur. Karşılıklı dayanışma olmazsa toplumlar olmaz.” Walter Scott Holding’in 6 yıldır yürütmekte olduğu, “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” projesi kapsamındaki Meslek Lisesi Koçluğu Programı, Özel Sektör Gönüllüleri Derneği öncülüğünde iş dünyasına devredildi. Aralarında VİKO’nun yer aldığı ülkemizin önde gelen 21 şirketi ile bu önemli projenin örnek bir paydaşı olarak çalışan gönüllülüğü kapsamında ülkemize değer katan sonuçlar üretmeyi hedefliyoruz. Bu proje ile çalışanlarımızdan oluşan koçlar ile meslek lisesi öğrencileri programlanmış bir koçluk modeli çerçevesinde bir araya gelecekler. Bu sayede Meslek Lisesi öğrencilerinin karşısına meslek sahibi olmuş rol modeller çıkararak, iş ve sosyal yaşamlarına destek olup, okul devamlılıklarına, hayat başarılarına, meslek edinmelerine, kısaca kişisel ve profesyonel gelişimlerine katkı sağlamış olacağız. Sürdürülebilirlik, sizin de vurgu yaptığınız hayati bir konu. Sürdürülebilirlik adına olması gerekenleri özetler misiniz? Gülay Selki: Biz, sürdürülebilirliği, aydınlık bir geleceğin anahtarı olarak görmekteyiz. İnsanla doğa arasında kurulacak dengeli bağın bugünün ve geleceğin sürdürülebilir yaşamına, doğal kaynakların bilinçli kullanıma sağlayacağı katkının bilincindeyiz. Bu bilinçle, çalışanlarımız, tedarikçilerimiz ve diğer paydaşlarımız ile kurduğumuz proaktif işbirliği sayesinde geleceğe “Hepimiz Sorumluyuz” anlayışı ile bakmaktayız. Faaliyetlerimizi gerçekleştirirken, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını riske atmamayı ilke edinen bir kuruluş olduğumuzu düşünüyoruz. Sürdürülebilirliği çevresel, ekonomik ve sosyal konular başlıklarındaki sorumluluklarımız olarak ele alıyoruz. Tasarımdan başlayarak üretim ve kullanım sırasında, olumsuz çevresel etkileri minimuma indirecek malzeme ve teknolojileri seçiyoruz. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemini tüm süreçlerimizde uygularken, enerji ve doğal kaynakların daha verimli bir şekilde kullanılması için başta tesislerimizde olmak üzere gerekli önlemleri alıyor, paydaşlarımıza karşı etik ve şeffaf davranmaya özen gösteriyoruz. Toplumsal ve çevresel dezavantajları iyileştirme ve geliştirmeye destek veren sürdürülebilir sosyal sorumluluk projelerini ise sürdürülebilirliğin temel sorumlulukları arasında ele alıyoruz. Gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için tüm kuruluşlar ve insanlar ortak paydada buluşmalı. Bu anlamda hızlı bir bilinç artışı söz konusu, artık insanlar doğal kaynakların bilinçli kullanımı, enerji verimliliğinin önemi konusunda daha duyarlı. Bu gelişme gelecek kuşakların yaşamlarını güvence altına almak adına çok sevindirici ve umut verici. Eklemek istedikleriniz Gülay Selki: Başarılı uygulamaların paylaşılması ve toplumsal sorunlara karşı ortak akıl ve bakış açısı oluşmasına katkı sağlaması bakımından KSS Türkiye Dergisinin çok önemli bir misyonu olduğunu düşünüyoruz, yayın hayatınızda başarılarınızın devamını dileriz. Ayrıca, sürdürülebilir ve aydınlık bir gelecek için hepimizin sorumlu olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. 15 KSS ri e leşil y ö S PwC Çalışanları Tiyatro ile Eğitime Destek Oluyor Pricewaterhouse Coopers (PwC ) çalışanları, bir sosyal sorumluluk projesi olarak, tiyatro yapıyor, oyunlarını profesyonel sahnelerde sergiliyor ve sağlanan gelirin tamamını eğitime destek amaçlı kullanıyorlar. P wC Türkiye Vergi Hizmetleri Ortağı, aynı zamanda proje sözcüsü Murat Çolakoğlu ve bu yıl sahnelenen oyunda rol alan PwC çalışanlarıyla bir araya geldik, projelerini konuştuk. Murat Çolakoğlu: “Bu ekip ve PwC Türkiye varoldukça, biz sahnede olup eğitime destek olmayı sürdüreceğiz” PwC çalışanlarından oluşan ekip bu yıl da sahnede. Projenizi anlatır mısınız? Murat Çolakoğlu: Bu proje aslında 2010 yılında Türkçe diksiyon dersleri alma düşüncesiyle başladı. O dönem tiyatro sanatçısı arkadaşlarla bir araya geldik. Bu vesile ile de TRT emektarlarından Mahmut Balçın ile tanıştık ve diksiyon dersleri almaya başladık. Bu ders programının içinde yaratıcı drama da vardı. Program ilerledi ve eğitimin sonunda, “neden bir tiyatro oyunu olmasın” diye düşündük. Fikri biraz daha geliştirdik ve yapılabileceğine karar verdik. Ortaya bir ürün çıkınca da, “neden bir getirisi de olmasın ve fayda sağlayacak bir organizasyona dönüşmesin” fikri oluştu. Çeşitli yerlerle görüştükten sonra, TEGV ile yapılacak işbirliğinin amacımıza en uygunu olduğuna karar verdik. TEGV ile halihazırda süregelen bir işbirliğimiz vardı. 2011 yılında oynadığımız oyunlarla yaklaşık 660 çocuğun bir yıllık okul masrafını karşıladık. 2011 yılında seçtiğimiz oyun “Yıldızlar Altında Bir İzdivaç”, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bir eseriydi. Oyunun uyarlaması yapıldı ve oyunu sahne önü ve arkası olmak üzere 40 arkadaşımızla birlikte sahneledik. Oyunu 7 kere oynadık ve yaklaşık 2.000 kişi izledi. İstanbul, Ankara ve Bursa’da oynadık ve Direklerarası Seyirci Üyeleri Seçici Kurulu’nun “Tiyatroyu 16 çalışanlarının motivasyonunda kullanan şirket” Jüri Özel Ödülü’nü de aldık. Ben bu projeyi anlatırken 4 basamakta ilerliyorum. Türkçe’nin doğru kullanımına, çalışanlarımızın motivasyonuna ve sanata katkıda bulunduk. En önemlisi de 660 çocuğumuzun eğitimine destek olduk. Bu bizim için büyük bir mutluluktu. Başlarken, bu noktaya geleceğimizi hayal edemezdik. Bir yandan da yaratıcı insanlar olduğumuzu kendi kendimize kanıtlamış olduk. Projeyi bambaşka bir sosyal sorumluluk projesine dönüştürüp topluma faydalı hale getirdik. Geçen dönemde 40 kişi olan sayımız da arttı. Bu yıl sahne önü ve arkasıyla toplamda 55 arkadaşımız oyunda görev alıyor. Projenin tamamında da yaklaşık 100 kişi eğitim almış oldu. Bu yıl, Güngör Dilmen’in “Midas’ın Kulakları” oyununu sahneliyoruz. Galamızı 25 Mayısta MKM’de yaptık. 1.000 kişiye yakın izleyici geldi. Davetiyelerimizin üzerine, oyuna gelirken en az bir kitap getirilmesi şeklinde bir ibare de koyduk. Bunun sebebi şuydu: Bu sene ki oyunun gelirini TOÇEV ile işbirliği yaparak, ihtiyaç sahibi okul ya da okulların kütüphanelerinin yapımında kullanacağız. Nitekim tek galanın geliriyle Bağcılar’daki Necip Fazıl Kısakürek İlköğretim Okulu’nun kütüphanesini yaptırdık ve kütüphaneyi gala günü topladığımız, çocuklara uygun olan kitaplarla doldurduk. Program nasıl devam edecek? Murat Çolakoğlu: 25 Haziran’da Cadde Bostan Kültür Merkezinde 2. oyunumuzu oynadık. Eylül ayı itibariyle de Ankara ve Bursa’da birer oyun oynayacağız. İstanbul’da duruma göre 3.oyun oynanabilir. Ankara ve Bursa’da oynayacağımız oyunlarla, iki okul kütüphanesi daha yapabiliriz diye düşünüyorum. Bu arada, oyunumuzu TEMA yararına sahnelemek konusunda da bazı görüşmelerimiz var. Geldiğimiz nokta bizleri çok memnun ediyor. Projenin sürekliliği ile ilgili planlamanız var mı? Murat Çolakoğlu: Biz geçen sene çalışmanın sonucunu gördüğümüzde, bu kararı zaten verdik. Bir de slogan da bulduk kendimize. “PwC Sahneliyor, Eğitime Destek Oluyor” Artık bizim böyle bir projemiz var. Biz geçen sene, sonrasında da devam edeceğiz diye söz vermiştik. Bu sloganla ve sadece şirket çalışanlarından oluşan kadromuzla oyun sahneliyoruz ve eğitime destek oluyoruz. Böyle bir ekip ve PwC Türkiye varoldukça biz bunu sürdüreceğiz ve hep sahnede bir sanatsal faaliyetle eğitime destek olacağız. Sizler de oyunda rol aldınız. Düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Öncesinde ve sonrasında neler hissettiniz? Abdullah Kılınç: Midas’ın Kulakları oyununda berber rolündeyim. Öncesinde hiç sahneye çıkmamış olmanın verdiği bir heyecan vardı. İşin sosyal sorumluluk boyutunun yanı sıra sahne ve seyircinin beğenisi muhteşemdi. Çocukların mutluluğu görülmeye değerdi. Bunun bir sanat dalı aracılığıyla sağlanması inanılmaz. Tiyatronun, sahnenin keyfi çok farklıydı. Onca kişiyle, anında koordine olabilmek ve 1,5 saat boyunca her şeyin saat gibi işlemesi inanılmaz bir motivasyondu. Öyle ki; 1,5 saatlik bir oyun için aylarca hazırlanıyor ve bunun sonucunu canlı olarak birebir sahne de yaşıyoruz. Destek vermeye gelenler çalışma arkadaşlarımız, müşterilerimiz ya da dostlarımız olunca da işin kıymeti artıyor. Sosyal sorumluluk projeleri iki yönlü kazanım sağlıyor. Hem doğrudan yardımlarımızı ulaştırıyoruz hem de şirket içindeki etkileşimi arttırıyor. Burcu Sakallı: Oyunda Midas’ın kızı rolündeyim. Ortaya iyi bir şey çıkması için maksimum gücümüzle çalıştık. Çok zaman ayırdık ve yorulduk ama oyun esnasında hepsini unuttuk. Bu proje vesileyse çalışanların birbirlerine bağlılığını da görmüş olduk. Aynı amaç için herkes kenetlendi ve birbirine yardımcı oldu. Bu da ayrıca bir mutluluktu. Duygu Sarıkoç: Ben, oyunda Pan rolündeyim. Oyunun sahneleneceği gün, kütüphanesi yapılan okulda yapılan çekimi izledik ve gözlerim doldu. Şayet bir ücret karşılığı böyle bir organizasyonun içinde olsaydım aynı tatmini yaşamazdım diye düşünüyorum. Tüm arkadaşlarım gerekeni yaptı. Bir çocuğa ulaşabilmiş ve eğitimine destek olabilmişsek bu çok güzel. Artık dünya değişiyor ve şirketler sadece kâr amaçlı bakış açısından sıyrılıyorlar. Böyle bir şirketin parçası olmak da gurur verici. Emeğimizin alkışlanması hepimiz için çok anlamlıydı. Selin Tezeren: Ben aynı zamanda, Eğitim ve Gelişim Bölümü Yöneticisiyim. Bu fikir geçen yıl benimle paylaşıldığında, proje, bir eğitim programı olarak da çok hoşuma gitti. Çünkü, sosyal sorumluluk bacağının yanında, zaman yönetimi, ekip içi iletişim kurma gibi bizim farklı programlarla çalışanlarımıza vermek isteyeceğimiz bir çok şeyi arkadaşlarımız bire bir yaşayacaklardı. Tabi sosyal sorumluluk kısmı çok güzel. Bizim amacımız hiçbir zaman para toplayıp bunu olduğu gibi bir STK’ya vermek değil. Biz, uzmanlığımızı paylaşalım, gücümüzü halk için kullanalım istiyoruz. Burda da tüm çalışanlar bunun bir parçası oldular, kütüphanenin kurulumunda orada çocuklarla birlikteydiler. Projenin ortaya çıkış süreci, hazırlık aşaması oldukça zahmetli. Geçen sene oynadığımız oyunda benim de bir rolüm vardı. Fakat bu sene rol almayacağımı söyledim. Seyircilerin arasında oturup, arkadaşlarımı izlemek istedim. Arkadaşlar provalara başladığında karşıdan izlemek yetmedi ve yine sahnede buldum kendimi. Bu 'Drama Akademisi', artık farklı çalışmalar da üretebilecek, hem sosyal sorumluluk hem de bir gelişim programı olarak çok üstüne düştüğümüz güzel bir proje haline geldi. Geçen yılki oyunda rol alan arkadaşlar bu yıl da sahne arkasında görev aldılar. Cemal Irmak: Ben Midas’ı oynuyorum. Arkadaşlarımın da söylediği gibi bu proje, sosyal sorumluluk amaçlı olduğu için hepimiz için önemli ve içinde olmak istediğimiz bir projeydi. Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki; oyundan bir gün önce o okulda çekilen görüntüleri izleyene kadar kendimi bir şirket eğitiminde sanıyordum. Görüntüleri izleyince anladım ki; biz birileri için bir şey yapıyoruz ve başka insanları da yanımıza çekiyoruz. Sandığımızdan da faydalı bir iş yaptığımızı farkettim. Bireysel başarının nasıl kollektif bir başarıya dönüştüğünü gördük. Şirkete en yeni katılanlardanım ama bu proje sayesinde çok arkadaşla tanıştım. Artık gerçekten bu şirketin bir parçası gibi 18 hissediyorum. Bu da projenin bizlere bir diğer katkısı oldu. Şayet tiyatrocu olup da bu projenin içinde olsaydım, bu kadar mutlu olmazdım sanıyorum. Çünkü işimi yapmış olurdum. Fakat asıl işimin tamamen dışında bir şeyi başarmış olmak beni çok mutlu etti. Can Nizamoğlu: Oyunda Apollon rolündeyim. Projeyi arkadaşlarım çok güzel özetledi. Ekonomide kazankazan teorisi vardır. Bu projedeki kazanımlar çok fazla. Ben kendi adıma, o sahnede elimden geleni yaparken çok güzel şeyler hissettim. Bizi izleyen müşterilerimizin, şirketimizi örnek alacaklarını düşünüyorum. Çocukların eğitimine somut bir katkı sağlamış olmaktan son derece mutluyuz. Uzun yıllar sürmeye değer bir proje bu. PwC sosyal yönüyle de, bizlerin üniversiteden mezun olduktan sonra seçimlerimizden biri oluyor. Çünkü sosyal yönü kuvvetli şirket sayısı Türkiye’de çok az. Ekibe en son katıldım. Fakat bunu dezavantaj olarak asla hissettirmediler bana. Bizim çalışan profilimizin, zor zamanlarda beraber başarmaya uygun olduğunu düşünüyorum. Kaygılarımıza rağmen oyunları hatasız şekilde tamamlamak çok sevindiriciydi. Türkiye’de KSS algısı henüz kuvvetli değil. Çalışan gönüllüğü de aynı şekilde. Bununla ilgili neler söylersiniz? Murat Çolakoğlu: Bizim projemizin zorluğu şu ki; keyfi davranma gibi bir durum söz konusu değil. Proje devam ederken yaşadığımız şey, işin içinde olan herkesin bir şeylerden feragat ederek, gönüllüğü tam manasıyla yaşayarak, işin bir parçası olması durumu. Şirket kültürü ve KSS anlamında evet bir bilince sahibiz. Bu tarz faaliyetlerin kuruluşlara katkısı noktasında da, öncelikle herkesin insan olduğunun, şirketin, çalışanlarıyla bir olduğunun kabul edilmesi gerekir. Böyle bir projeye bu kadar kişiyi dahil edip, tek yürek hareket ettirebilmek için, birliği sağlayabilmek gerekir. Biz, tam bir ekip ruhu oluşturduk. Şirketin ve çalışanın karşılıklı olarak birbirini sevdiği bir ortam yakalamak gerekir ki bu tarz projeler gerçekleşebilsin. Söy KSS leşil e ri Deniz Bayel Feyizoğlu: “Halen büyük bir kesim, sosyal sorumluluğun sadece bağışlardan ve çeşitli destek çalışmalarından ibaret olduğunu düşünüyor” Doğuş Holding Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı Deniz Bayel Feyizoğlu, Doğuş Grubu’nun KSS vizyonunu, uygulamalarını ve Grubun yayınladığı “Kurumsal Sorumluluk Raporu”nun detaylarını KSS Türkiye’ye anlattı. Doğuş Grubu olarak, küresel bir raporlama yöntemi olan Global Reporting Initiative (GRI) standartlarında hazırladığımız 2011 Kurumsal Sorumluluk Raporumuz, GRI tarafından yapılan değerlendimeyle C başvuru düzeyi kontrolünü geçti. Böylece biz de 2011 Kurumsal Sorumluluk Raporumuzla, raporunu GRI başvuru düzeyi kontrolüyle yayınlayan, Türkiye’deki ilk gruplardan biri olduk. Kurumsal sorumluluk yaklaşımımızı, stratejimizi ve yönetimimizi açıkladığımız ve etki alanlarımızdaki konularda üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmeyi taahhüt ettiğimiz raporumuzu kamuoyu ile paylaştık. Doğuş Grubu, kurumsal sosyal sorumluk konusunda göze çarpan kuruluşlardan biri. Grubun KSS algısını ve bünyenize entegrasyonunu anlatır mısınız? Deniz Bayel Feyizoğlu: Kurulduğu günden bu yana kurumsal sürdürülebilirlik anlayışı, Doğuş Grubu’nun temel çalışma prensiplerinden biri olmuştur. Grubumuz bu bilinci, iş yapış biçimine entegre ederek paydaşları için değer üretmeyi hedeflemektedir. Doğuş Yayınlanan GRI onaylı raporda, KSS stratejinizi nasıl Grubu için “Kurumsal Sorumluluk” anlayışı, içinde nitelediniz? Taahhütleriniz nelerdi? yaşadığımız toplumu, ekolojik çevreyi ve ekonomik Deniz Bayel Feyizoğlu: Hazırladığımız raporda kalkınmayı, ürün ve hizmetlerimizle destekleyecek kurumsal sorumluluk stratejimizi, “faaliyet gösterdiğimiz farkındalığı oluştururken, tüm bölgelerde ve aynı zamanda toplumun sektörlerde, yenilikçi ve beklentilerine karşı da sürdürülebilir iş modelleri Kurumsal sorumluluğun hassas olmak üzerine yaratarak ekonomik, sosyal kuruludur. Doğuş Grubu, ve çevresel kalkınmayı bir iş yapma biçimi, bir ekonomik, sosyal ve desteklemek ve refah süreç yönetimi olduğunu çevresel konularda bilinç düzeyini artırmak” olarak yaratarak ve bu sorunların açıkladık. Raporumuzda ve kurumların tüm çözümü için çeşitli iletişim da belirttiğimiz üzere, operasyonlarını ilgilendirdiğini platformları oluşturarak, Doğuş Grubu’nun sosyal paydaşlarına sorumluluk alanlarını, kavramak gerekiyor. da bu bilinci aşılamayı ekonomi, çalışanlar, amaçlamaktadır. toplumsal katılım, çevresel " Grubumuz, 2007’de ‘Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni (BM KİS) imzalamış ve bu sözleşmeyle insan hakları, çalışma standartları, çevre standartları ve yolsuzlukla mücadele konularında ortak mücadele vermeyi hedefleyen en büyük kurumsal sosyal sorumluluk girişiminin bir parçası olmuştur. BM KİS’i imzalayarak verdiğimiz taahhüdün bir uzantısı olarak, 2009 yılından bu yana her yıl küresel standartlara uygun “Kurumsal Sorumluluk Raporu” yayınlıyor ve sürdürülebilirlik alanındaki ilerlememizi ve çalışmalarımızı tüm sosyal paydaşlarımızla paylaşıyoruz. etki ve paydaş katılımı olarak beş başlıkta tanımlandık. ‘Ekonomik Etki Alanı’ açısından 2011 yılı, Doğuş Grubu için son derece başarılı geçen bir yıl oldu. Hizmet verdiğimiz tüm sektörlerdeki mevcut operasyonlarımızı en iyi şekilde sürdürürken, gerçekleştirdiğimiz yeni yatırımlarla da kesintisiz büyümeye devam ettik. Doğuş Grubu olarak, cinsiyet, din, dil, ırk ya da maluliyet farkı gözetmeden istihdamda fırsat eşitliği yaratmayı ve desteklemeyi benimsiyoruz. Bu anlamda 19 Kurumsal sosyal sorumluluk raporlaması, Küresel İlkeler Sözleşmesinin imzalanması vs. söz konusu olduğunda, Türkiyeli şirketlerin yetersiz ilgisi açıkça görülüyor. Sorumlu olmayı taahhüt etmek noktasında sıkıntının ne/ neler olduğunu düşünüyorsunuz? Deniz Bayel Feyizoğlu: Ne yazık ki Türkiye’de kurumsal sorumluluk algısı, gerek kurumlar genelinde gerekse toplumsal anlamda, henüz tam yerleşmiş değil. Halen büyük bir kesim, sosyal sorumluluğun sadece bağışlardan ve çeşitli destek çalışmalarından ibaret olduğunu düşünüyor. Ancak elbette resmin çerçevesi, bundan çok daha geniş ve çok daha kapsamlı. Kurumsal sorumluluk aslında, bütünsel bir bakış açısı gerektiriyor. Kurum ve kuruluşların tüm iş süreçlerine entegre olmuş bir sorumluluk algısı ve anlayışından söz ediyoruz. Kurumsal sorumluluğun bir iş yapma biçimi, bir süreç yönetimi olduğunu ve kurumların tüm operasyonlarını ilgilendirdiğini kavramak gerekiyor. ‘Çalışan Etki Alanı’nda, iş standartlarında BM Global Compact ilkelerine uygun olarak hareket eden Grubumuz, güvenli ve sağlıklı bir iş ortamı sağlamayı ve tüm iş mevzuatlarına uymayı taahhüt ediyor. Toplumdan aldığını topluma geri verme ilkesi çerçevesinde çalışmalarını sürdüren Doğuş Grubu, iş yaptığı bölgelerde yaşayan toplumu öncelikli paydaşı olarak kabul ediyor. Grubumuzun ‘Toplumsal Katılım’ alanındaki çalışmaları, toplumsal katkı programları ile sponsorluklarımıza ek olarak, çalışanlar için gerçekleştirilen gönüllülük ve farkındalık kampanyalarından oluşuyor. Tüm faaliyetlerimizde, çevresel farkındalığa ve çevre korumasına ayrı bir önem veriyoruz. Zaten raporda da gerçekleştirilen tüm operasyonların her aşamasında, bu bilinçle hareket etmeye devam edeceğimizi, farkındalık programlarına destek vereceğimizi ve çalışanlarımızı da süreçlere dâhil edeceğimizi taahhüt ettik. Bu yaklaşımımızı, Grup İçinde Çevresel Farkındalık, Enerji Verimlilik Programları, Atık Yönetim Strateji ve Programları ve Su Tüketiminin Azaltılması olmak üzere dört bölümde topladık. Son olarak, ‘Paydaşlarla’ olan ilişkimizi Grubun, şeffaflık, ulaşılabilirlik ve eşitlik ilkeleriyle şekillendirdiğimizi söyleyebiliriz. Yürütmekte olduğumuz tüm işlerde yüksek etik anlayışını benimseyen Grubumuz, paydaşlarımızdan da uluslararası kabul görmüş bu kurallara uygun hareket etmelerini talep ediyor. İş süreçlerimizi, ana paydaşlarımızın ihtiyaç ve beklentilerine uyumlu hale getirecek şekilde yapılandırdık. Bu yapılanma ile Doğuş Grubu olarak, ana paydaşları daha iyi tanıma, değerlendirme ve buna göre önceliklerini belirleme imkânına sahip olduk. Bu konudaki bakış açısı hem toplum hem de kurumlar nezdinde geliştikçe ve iş yapış modellerine yansıdıkça, gerçek kurumsal sosyal sorumluluktan bahsediyor olacağız. Grubun ve bünyesindeki şirketlerin, farklı etki alanlarına sahip KSS projeleri ürettiğinizi görüyoruz. Projelerinizi kurgularken kıstaslarınız ya da öncelikleriniz var mı? Deniz Bayel Feyizoğlu: Kurumsal sürdürülebilirlik, tüm Doğuş Grubu şirketlerimiz nezdinde önemli bir bakış açısı, yönetim biçimi ve stratejik öncelik olarak kabul ediliyor. Farklı Grup şirketlerimiz, kendi sektörlerinde öncü adımlar atıyor. Bu alandaki en önemli gelişmelerden biri Doğuş Otomotiv’in, 2010 yılında BM KİS’i imzalaması ve bunu takiben ilk “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Raporu”nu (KSS) çıkarması oldu. Bu rapor, otomotiv sektöründe Türkiye’nin ilk “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” raporu olma özelliğini taşıyor ve Doğuş Otomotiv’in de sektördeki öncülüğünü kanıtlıyor. Garanti Bankası ve Doğuş Yayın Grubu’nun bu alandaki inisiyatifleri de önem arz etmektedir. Garanti Bankası, Çevre Komitesi’ni kurmuş; bu komite, sürdürülebilirlikle ilgili politika ve programların oluşturulmasından, iş süreçlerine aktarılmasından ve takibinden sorumlu olmuştur. Doğuş Yayın Grubu ise karbon ayak izi raporu açıklayan Türkiye’nin ilk medya kurumu olmuştur. Grup, uzun vadede ‘sıfır karbon’ üreten bir kurum olmayı hedeflemektedir. Doğuş Grubu’nun kurucusu ve Onursal Başkanı Ayhan Şahenk tarafından 1992 yılında kurulan Ayhan Şahenk Vakfı da çalışmalarını eğitim, kültür, sağlık, spor ve çevre alanlarında sürdürüyor. Bilimsel çalışmalara destek veren, sosyal yardımlarda bulunan vakıf, önceliği eğitim ve sağlık konularına ve hedef kitle olarak da çocuklara vermektedir. Ayrıca toplumsal katkı programlarımız kapsamında Doğuş Holding olarak klasik müziğin Türkiye’de gelişimini desteklemeye yönelik çalışmalar yapıyoruz. Projelerimizin, uzun soluklu olmasına önem veriyoruz. Bu kapsamda; 2006 yılında kurduğumuz, Şefliğini ve Genel Müzik Direktörlüğü’nü Prof. Rengim Gökmen’in yaptığı ve Türkiye’deki çeşitli konservatuvarların 11–18 yaş grubu öğrencilerinden oluşan Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası ile, Türk çocuklarına senfonik müziği yaşıtları aracılığıyla sunarak, çoksesli evrensel sanat müziğini ülkemizde yaygınlaştırmayı hedefliyoruz. Kurulduğu günden beri Türkiye’nin çeşitli noktalarında konserler düzenleyen DÇSO, 2008 itibarıyla uluslararası platformlarda da Türkiye’yi temsil etmeye başlamıştır. Orkestra, yurtdışındaki ilk konserini ise Bavyera Devlet Senfoni Orkestrası bünyesindeki Attaca Çocuk ve Gençlik Orkestrası ile Münih’de gerçekleştirmiştir. DÇSO, Münih konserinin ardından Türkiye’nin onur konuğu olarak katıldığı İsviçre’nin Basel kentinde açılış töreni yapılan Culturescapes Festivali’nin gala gecesinde de bir konser vermiştir. Orkestra, yurtdışı konserlerine önümüzdeki yıllarda daha fazla ağırlık vererek; Türk çocuğunun çağdaş sesini uluslararası platformlarda da duyurmayı amaçlamaktadır. Doğuş Grubu olarak, 2005 yılından bu yana Bodrum’da düzenlediğimiz D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali ile de klasik müziğin gelişimine destek vermekteyiz. Hem Türkiye’den hem de diğer ülkelerden çeşitli değerli sanatçıları ağırlayan festivalimiz, 2009 yılında Uluslararası Festivaller Birliği (EFA) üyeliğine kabul edilerek, uluslararası müzik arenasında var olan ender festivaller arasına girmeyi başarmıştır. Klasik müziğe olan desteğimizi CSO ana sponsorluğu ile ayrıca devam ettiriyoruz. Sponsorluğumuz kapsamında 2008 yılında CSO Konser Salonu’nun restorasyonunu gerçekleştirdik. Ekim 2009’da ise Anadolu illerinde ‛Kampüste Senfonik Akşamlar’ projesini başlattık. Daha önce CSO’nun gitmediği illerdeki üniversitelerin seçildiği projenin ilk yılında gerçekleştirilen konserleri 2200 kişi, ikinci yılında ise toplam 5500 kişi izledi. ’Kampüste Senfonik Akşamlar‘ projesi, 2012’de daha çok ile ve daha çok öğrenciye ulaşarak devam edecek. KSS çalışmalarına dâhil olan, çalışmaları yürüten ekipten de söz etmek gerekir. Bahseder misiniz? Deniz Bayel Feyizoğlu: Bu elbette çok uzun bir hazırlık süresi gerektiren bir çalışma. Gerek Holding’de gerekse Grup şirketlerimizde Kurumsal İletişim Departmanı altında, bu çalışmayla ilgilenen arkadaşlarımız var. Tüm ekip, farklı lokasyonlarda çalışsalar dahi, sürekli olarak iletişim ve koordinasyon halinde. Doğuş Grubu Kurumsal Sorumluluk Raporu, sadece Holding’in değil, tüm Grup şirketlerinin bu alandaki faaliyetlerini kapsıyor. Çalışmalarımıza aylar öncesinden başlıyoruz. Her sene başında, Grup şirketlerindeki ilgili birimlere, GRI kriterlerine göre hazırlanmış bir anket formu gönderiyoruz. Ekiplerden gelen verileri toplayıp değerlendirmeye başlıyoruz. Grup şirketlerinin yanıtlarını konsolide ediyoruz. Ayrıca elbette, bu konuda hizmet veren profesyonel firmalardan da içerik desteği alıyoruz. Raporumuzun kapsamlı ve en iyi şekilde derlenmiş olmasına büyük önem veriyoruz. Son iki yıldır bu anlamdaki iş ortağımız ve en büyük destekçimiz FCS Finansal İletişim Hizmetleri. Bu yıl ilk kez, tüm Grup şirketlerimizden temsilci yöneticilerimizden oluşan bir ekiple KSS önceliklerimizi, Grup stratejimizi ve vizyonumuzu tartıştık. Grup şirketlerinin KSS stratejilerinin, Doğuş Grup KSS stratejisiyle entegrasyonu çalışması yaptık. Bir anlamda ilk Grup Paydaş Panelimizi ve strateji çalıştayımızı gerçekleştirdik. Bu çalışma, tüm Grup şirketlerimizle bakış açımızı aynı paralelde götürebilmek adına önemli bir başlangıç noktası oldu. İçerik çalışmaları tamamlandıktan sonra bile, defalarca tekrar okuması ve kontrolü yapılıyor. Süreç meşakkatli ama sonunda elde edilen başarı da bir o kadar gurur verici oluyor bizim açımızdan. Ayrıca bu süreçle birlikte, Doğuş Grubu çatısı altındaki şirketler de anketlerdeki kriterlere göre eksiklerini görüp, gelişim alanlarını tespit etme ve gerekli iyileştirme çalışmalarına başlama fırsatı elde ediyorlar. Bundan sonrasında nasıl ilerleyeceksiniz? Deniz Bayel Feyizoğlu: Doğuş Grubu olarak, kurumsal sorumluluk anlayışına kurulduğumuz günden itibaren sahip olduğumuza inanıyoruz. Bu anlayışı, çalışmalarımıza her geçen gün daha fazla entegre etmeye çalıştık ve bu çerçevede, faaliyetlerimizde, ülkenin ve dünyanın geleceğine ilişkin bir duyarlılık yaratmayı hedefliyoruz. Elbette nihai amacımız, bu duyarlılığı olabildiğince geniş kesimlere yaymak. Ekonomik, çevresel ve sosyal konularda sürdürdüğümüz katkı programlarının kapsamını ve etki alanını daha da genişletmek istiyoruz. Faaliyette bulunduğumuz sektörler ve çalışan sayımız arttıkça, sorumluluk alanımız da genişliyor. Bu bilinçle daha fazla farkındalık yaratmak, kurumsal sorumlulukla ilgili faaliyetlere daha stratejik bir bakış açısıyla yaklaşmak, çalışanlarımızdan başlayarak dışarı doğru genişleyen paydaş haritamızda tüm paydaşlarımızın beklentilerini azami düzeyde karşılayarak büyüme hedeflerimizi yakalayabilmek en önemli amacımız. Grup içerisinde de kurumsal sorumluluk çalışmalarını, tüm Doğuş şirketlerine yaymak ve mevcut uygulamaları daha da geliştirmek istiyoruz. 21 KSS ri e leşil y ö S Siemens Ev Aletleri Türkiye Pazarlama Müdürü Ayşe Özkaya: “Sosyal sorumluluk faaliyetlerimiz özellikle çevre ve enerji tasarrufu konularına yoğunlaşıyor” Siemens Ev Aletleri Türkiye Pazarlama Müdürü Ayşe Özkaya ile, Siemens’in KSS vizyonu ve uygulamaları üzerine konuştuk. Siemens KSS farkındalığının neresinde? Ayşe Özkaya: Markamızın kurucusu olan Werner von Siemens’in “İnsanlığa hizmet adına gelişim için çalışmak’’ mottosu ile sadece ileri teknoloji kullanarak geliştirdiğimiz ürünlerimizle değil, aynı zamanda ürettiğimiz her şeyin içinde doğayı ve dünyanın geleceğini gözeten bir fikir olmasına özen gösteriyoruz. Doğa için doğal fikirlerle, büyük tasarruflar sağlayan Siemens Ev Aletleri gerek en üst düzeyde enerji ve su tasarrufu sağlayan çevre dostu ürünleri, gerekse projeleri ile çevrenin korunması konusunda ismi ön plana çıkan firmalar arasında yer alıyor. “Ne kadar ihtiyaç, o kadar tüketim” felsefesine dayanan Siemens’in ecoPlus özelliğine sahip ürünleri sadece belirli bir programa değil, ürünün tüm programlarına yönelik enerji ve su verimliliği sağlayan özellikleri ile tüketicilerin kullanım alışkanlıklarına en uygun seçimi yapma şansını sunuyor. Performanstan taviz vermeden enerji ve su tasarrufu sağlayan bu ürünler tüketicilerin yaşam kalitesini de artırıyor. Tüketicilerin en güncel ve konforlu ev aletini edinmiş olmaları, bir diğer kazanımı oluşturuyor. Projelerinizi oluştururken özellikle yoğunlaştığınız, daha fazla kaynak ayırdığınız alanlar var mıdır? Ayşe Özkaya: Çevre ve sürdürülebilirliğin tüm faaliyetlerimiz içinde önemli bir yeri var. Doğal kaynakların korunmasına ve sürdürülebilirliğe destek olmak amacıyla gerçekleştirdiğimiz sosyal sorumluluk projeleri ile bu kimliğimizi daha da güçlendiriyoruz. Her yıl düzenlediğimiz projelere önemli bir kaynak ayırıyor, bu konuda titiz bir çalışma yürütüyoruz. Bugüne kadar etkili sonuçlar aldığımız birçok proje gerçekleştirdik. Bu nedenle sosyal sorumluluk faaliyetlerimiz özellikle çevre ve enerji tasarrufu konularına yoğunlaşıyor. Güncel olarak yürüttüğünüz çalışmalarınız ve hedefleri nelerdir? Ayşe Özkaya: 2008 yılında, WWF-Türkiye işbirliği ile Eğirdir Gölü’nün geleceği için Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat projesini hayata geçirdik. Proje, Türkiye’nin en önemli su kaynaklarından biri ve bölge halkının geçim kaynağı olan, binlerce canlıya ev sahipliği yapan gölün korunmasını, gelecek nesillere en canlı haliyle bırakılmasını amaçlıyor. Projede iki yılı aşkın süre içinde, Eğirdir Gölü havzasının karşı karşıya olduğu tehditler belirlendi, bunlarla mücadele edildi. Çalışmalar tarım, balıkçılık ve turizm olmak üzere üç alana odaklandı. Sonuç olarak bölgede, yöre halkı, yerel yönetim ve kamu kurumları tarafından da desteklenen sürdürülebilir bir gelişim ivmesi yaratıldı. Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat projesinin ikinci fazını da WWF-Türkiye işbirliği ile 2012 yılında başlatıyoruz. " “Santral İstanbul Enerji Müzesi’nde düzenlediğimiz “Gelecek=Çocuk ve Enerji” eğitimleri 2012 yılında da devam ediyor. 2010 Ekim ayından bu yana devam eden bu eğitimlerde, çocuklar ve gençler, enerji tasarrufu hakkında çok şey öğreniyor. 20102011 eğitim öğretim yılında toplam 3.818 öğrenciye ulaşmayı başardık. 2011-2012 eğitim öğretim yılında, şimdiye kadar eğitime katılan öğrencilerin sayısı ise 3.293’ü buldu. Bu yıl 5.’si düzenlenen ve sürdürülebilirlikle ilgili en önemli buluşmalardan biri olan EkoDESİGN Konferansı geçmiş yıllarda olduğu gibi yine Siemens Ev Aletleri sponsorluğunda gerçekleştirildi. Gerçekleştirdiğiniz projeleri ölçümlediniz mi? Sonuçları neler oldu? Ayşe Özkaya: Özellikle ‘Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat’ projesinden bugün kadar önemli kazanımlar elde ettik. Bölgede, ‘Tarımsal Zararlılarla Mücadelede Biyo-Teknik Uygulama’ pilot projesiyle ilaç kullanımında yüzde 20 düşüş, verimlilikte yüzde 15 artış sağlandı. Tarımsal kirlilikle mücadele için Gelendost Belediyesi’ne ait elma bahçesinde gerçekleştirilen pilot projeyle; 2010 elma sezonunda tarımsal ilaç kullanımında yüzde 20 azalma elde edildi. Isparta Merkez, Barla, Beydere, Yenice, Afşar, Esinyurt, Yeşilköy olmak üzere yedi ayrı yerleşim biriminde düzenlenen “İyi Tarım Uygulamaları Eğitimleri”ne 350’yi aşkın çiftçi katıldı. Organik Tarım Deneyim Paylaşımı Gezisi’ne tarım sektörü ve kamu kurumlarından 30 kişi katıldı. Her yıl düzenlediğimiz projelere önemli bir kaynak ayırıyor, bu konuda titiz bir çalışma yürütüyoruz. Yeşil alanlara duyduğumuz ihtiyaca dikkat çekmek, doğa ve çevre bilincinin güçlenmesine destek olmak amacıyla, Türkiye’nin ilk “dikey bahçe” outdoor uygulamasını İstanbul’da hayata geçiriyoruz. 90 metre karelik bir yüzeyde oluşturulan dikey bahçemiz, bu proje için özel olarak üretilen taşıyıcı profiller ve su geçirmez PVC paneller üzerinde oluşturuldu. Keçelerin üzerine açılan mini ceplerin içine, genel tasarıma uygun şekilde 4000 adet bitki, topraklarından arındırılarak tek tek yerleştirildi. Dikey bahçemizin üst bölümünde bulunan martı sembolleri ve alt bölümünde bulunan Siemens logosu, özel bir dikim modeli ile şekillendirildi. Bahçemiz, altı ay süreyle burada düzenli olarak budanarak, özel sulama ve besleme sistemleri ile yaşayacak. 2010 Eylül ayında Eğirdir Gölü Kirlilik Modellemesi çalışmasına başlandı. Eylül 2011’de tamamlanması planlanan modelleme çalışmasıyla ileriye yönelik senaryolar ışığında gölün geleceğinin değerlendirileceği bir çalışma ortaya konuluyor. 2010 yaz döneminde Eğirdir Gölü’nde kerevit yasağı bir aylığına kaldırıldı ve 550 tonluk kota içerisinde kalmak şartıyla kerevit avı gerçekleştirildi. Balıkçılığı canlandırmak adına göl etrafındaki yedi yerleşim biriminde (Gelendost, Eğirdir, Barla, Büyükkabaca, Tırtar, Aşağı Kaşıkara, Gençali) gerçekleştirilen Sürdürülebilir Balıkçılık Eğitimleri ile gölde faaliyet gösteren 12 Balıkçılık Kooperatifi’ne üye yaklaşık 300 balıkçıya ulaşıldı. Bölgede önemli bir gelir kaynağı olan balıkçılığın geleceğine dair tehditlerin incelendiği ve akılcı balıkçılık ilkelerinin yer aldığı Sürdürülebilir Balıkçılık Rehberi 500’den fazla kişiye ulaştı. 23 Proje kapsamında, bölgedeki turizm potansiyelinin sürdürülebilir bir yaklaşımla değerlendirilmesine yönelik çalışmalar gerçekleştirildi. Eğirdir’de örgütlü bir turizm modelinin ve belli standartların oluşturulması için eğitimler verilmesinin yanı sıra iyi uygulama örnekleri turizmle uğraşanlara tanıtıldı. Eğirdir Gölü ve çevresindeki turizm işletmeleri ve turizm gönüllülerine yönelik düzenlenen Eğirdir Gölü’nün Ev Sahipleri ve Eğirdir Gölü’nün Elçileri eğitimlerine 45 kişi katıldı. Eğirdir İlçesi’nde faaliyet gösteren toplam 28 pansiyon ve otel eğitimlere tam katılım sağladı. Nallıhan’a gerçekleştirilen Sürdürülebilir Turizm Deneyim Paylaşımı Gezisi’ne turizm sektörü ve kamu kurumlarından toplam 45 kişi katıldı. Bölgedeki önemli turizm alanlarından biri olan Oluklacı Patikası yürüyüş yolu Eğirdir Belediyesi ve Orman Bölge Müdürlüğü’nün işbirliği ile yenilendi. sensizrekorolmaz.com, Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat Projesi’nin başarılı unsurlarından birini oluşturuyor. Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat Projesi’ne çevreye duyarlı geniş kitlelerin desteğini almak amacıyla sensizrekorolmaz.com projesini hayata geçirdik ve Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdik. Siteyi 20 günden kısa bir süre içinde ziyaret eden yaklaşık 100 bin kişi, internette yayınlanan en büyük ve en çok etiketli fotoğrafı oluşturarak dünya rekoru girişimine destek oldu. 24 KSS uygulamalarının, kuruluşlara katkısı üzerine neler söylersiniz? Ayşe Özkaya: Kurumsal sosyal sorumluluk projeleri, öncelikle tüketici gözünde iyi kurumsal vatandaş algısını güçlendirmesi açısından önem taşıyor ve toplumda gelişime ihtiyaç duyulan herhangi bir alanda kuruluşlara sosyal sorumluluklarını yerine getirme fırsatı tanıyor. Sürdürülebilir projelerin kısa ve uzun vadede kurum itibarının ve kurumsal kimliğinin güçlenmesine önemli katkılarının olduğuna inanıyoruz. Bundan sonrası için nasıl ilerlemeyi planlıyorsunuz / hedefliyorsunuz? Ayşe Özkaya: Projelerimiz tüm hızıyla devam edecek. Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat projesinin ikinci fazı, 2012 yılındaki en önemli projelerimizden biri olacak. Eğirdir’de iyi tarım uygulamalarına yönelik olarak hayata geçireceğimiz yeni bir alan koruma projesi ile bölgenin geleceği için önemli bir adım daha atacağız. Dikey bahçemiz önümüzdeki altı ay süresince Tarlabaşı’nda yaşamaya devam edecek. 2012 yılında ayrıca yine çocuklarda çevre bilincini güçlendirmeyi amaçladığımız “Küçük Bahçıvanlar” projesini hayata geçirmeye hazırlanıyoruz.. Mak ale Türkiye Kurumsal Yönetim Dernegi (TKYD) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Erkin Erimez Kurumsal Yönetim ve Sürdürülebilirlik İnsanlık son yüz yılda çok önemli atılımlar yaptı. Bütün bu atılımları yaparken başlangıçta dünya kaynaklarının sınırsız olduğu düşüncesi hakimdi, ancak zaman geçtikçe kaynakların sınırsız olmadığı ve kalkınma faaliyetlerinin yaşam alanlarını olumsuz etkileyen yönleri olduğu ortaya çıktı. B irleşmiş Milletler 1983 yılında Çevre ve Gelişme Dünya Komisyonunu (World Commission on Environment and Develeopment - WCED) kurdu. Komisyon başkanlığına Gro Harlem Bruntdland atandı. Komisyonun kurulma nedeni dünya kaynaklarını hızla tükendiğinin ve yaşam alanlarının kirlendiğinin fark edilmesidiydi. Komisyon 1983 yılından 1987 yılına kadar çalışmalar yaptı ve 1987 yılında dağılmadan önce raporunu yayınladı. Sürdürülebilir kalkınma kavramı 1987 yılında yayınlanan yukarıda bahsi geçen komisyonun raporu olan Brundtland Raporu ile bugünkü anlamda tanımlanmaya başladı. " Sürdürülebilirlik felsefine uygun olarak iş yapan kurumlar operasyonlarını daima doğru ve adil olarak planlamak ve yürütmek zorundadır. Adillik yaklaşımı, konu ile ilgili tüm paydaşlar (hissedar, çalışan, müşteri, tedarikçi, taşeron, operasyon yapılan yerlerdeki halk, vb...) için geçerlidir. Adil ve etik olmayan, insan hakları açısından kabul edilemeyecek uygulamalar bu felsefeye göre hareket eden kurumlar tarafından prensip olarak gerçekleştirilemezler. Sürdürülebilirliğe inanan kurumlar yaptıkları faaliyetler ile ilgili hesap verebilir durumda olmak zorundadır. Bir kurum ekonomi, sosyal sistem ve çevre açısından faydalı olmak iddiasında ise yaptıklarından dolayı hesap vermeye de hazır olmalıdır. Meksika Körfezinde yaşanan çevre krizi bunun en önemli örneklerinden biridir. BP ortaya çıkan krizdeki sorumluğunu kabul etmiş, hesap vermeye hazır olduğunu açıklamış ve zarar görenlerin zararlarını tazmin edeceğini bildirmiştir. Sürdürülebilirlik prensiplerine uygun iş yapabilmek için, öncelikle kurumsal yönetim prensiplerine uygun çalışmak gerekmektedir. Bu tanıma göre sürdürülebilir kalkınma üç kavramdan oluşmaktadır. Bu kavramlar; çevre, sosyal ve ekonomik gelişimdir. Sürdürülebilirlik 21. yüzyılın kalkınma modeli olarak ortaya çıkmaktadır. Sistem işletmelerin karlı olmalarını, ancak karlı olurken dünya kaynaklarını verimli kullanmalarını, çevreye zarar verilmeden operasyonların yürütülmesini ve tüm paydaşların gözetilerek çalışılmasını önermektedir. Kurumsal Yönetimin temel kavramları olan; şeffaflık, hesap verebilirlik, adillik, sorumlu davranmak aslında sürdürülebilirlik açısından da temel kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Kurumsal yönetimin olmadığı bir ortamda sürdürülebilir kalkınmanın başarılması mümkün değildir. Şeffaflık sürdürülebilirlik açısından olmazsa olmazlardan biridir. Sürdürülebilirlik yaklaşımını benimsemiş kurumlar operasyonları ile ilgili tüm bilgileri kamu ile paylaşırlar. Düzeltilmesi gereken uygulamaları ve bu konuların iyileştirilmesi için yapılanları da açıklarlar. Sarf edilen çabalar eğitim, yatırım, süreçlerin yeniden şekillendirilmesi şeklinde olabilir. Birçok kurum Sürdürülebilirlik Raporu yayınlayarak şeffaflık konusunda adımlar atmaktadır. Rapor süreci dünyada da yeni şekillenen bir süreçtir. Raporların sadece başarıları yazdığı ancak eleştiri ve sıkıntıları açıklamadığı konusunda görüşler bulunmaktadır. 25 Eleştirilerde gerçeklik payı vardır. Ancak raporlar bu eleştirileri ortadan kaldırmak için giderek içerik açısından iyileşmekte ve olumsuzlarında açıklandığı kurumun durumunu doğru şekilde tanımlayan hale gelmektedir. Dünyada “Entegre Raporlama” adında yeni bir raporlama standardı gelişmektedir. Bu çalışmanın amacı bir kurumun faaliyetlerini tüm açılardan (ekonomik, sosyal, çevresel) paylaşıldığı bir platformun oluşturulmasıdır. Bu konuda çalışmalar uluslararası düzeyde G-20 devlet başkanlarının da desteği altında sürmektedir. Çalışma grubunda bugün raporlamada aktif paydaşlar olan 4 büyük denetim şirketi, UFRS, GRI, US GAAP başkanları da yer almaktadır. Zaman içerisinde, öncelikle menkul kıymet borsalarının da yönlendirmesi ile entegre raporlama kuralları belirlenmiş bir rapor standardı olarak dünyanın gündeminde yerini alacaktır. 2013 yılında ilk taslak yapının yayınlanması beklenmektedir. Şirketlerde yönetim kurulunun şirketin stratejisini belirlemesi ve gelişmeleri izlemesi kurumsal yönetimin temel taşlarından biridir. Sürdürülebilirlik şirket Dr.Erkin Erimez stratejinin önemli bir bileşenidir. Sürdürülebilirlik ayrı bir iş grubu olarak değil, tüm iş süreçlerinin bu felsefeye göre şekillendirilmesi olarak kabul edilmelidir. Alınacak aksiyonlar yapılacak yatırımlar şirketin uzun dönemli varlığını sürdürmesi açısından kritiktir. Doğal olarak bu kararlar ancak yönetim kurulu tarafından verilebilir. Unilever 2010 yılında “Sürdürülebilir Yaşam Planı” adında bir stratejiyi uygulamaya koymuştur. Bu stratejinin bir parçası çevre üzerindeki olmuşuz etkilerin azaltılması, bir diğer parçası tedarik politikasını sürdürülebilir kaynaklara yöneltmek şeklindedir. Haliyle yukarıda bahsi geçen stratejik kararlar Unilever Global yönetim kurulu tarafından alınmış ve uygulamaya konulmuştur. Bu stratejinin uygulanması yatırım yapılmasını, tedarikçilerin yönlendirilmesini ve eğitilmesini gerektirmektedir. Sonuç olarak sürdürülebilirlik prensiplerine uygun iş yapabilmek için öncelikle kurumsal yönetim prensiplerine uygun çalışmak gerekmektedir. Odağında kurumsal yönetimi olmadığı bir yapı sürdürülebilirlik uygulamalarında ancak sınırlı başarı sağlayabilir. Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Mühendisliği bölümünü bitiren Erimez, aynı üniversitede İşletme master ve doktorasını tamamladı. 1990 yılından beri Borusan Grubunda çalışan Erimez hali hazırda Kurumsal Sekreter olarak görev yapmaktadır. Bununla birlikte Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği Yönetim Kurulu Üyeliği görevini de yürütmektedir. 26 Uyg KSS ulam alar ı Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz Engiz: Global Compact için başvurumuzu yaptık Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz Engiz, kuruluşun sosyal sorumluluklarımızı yerine getirme konusunda hassas olduğunu söyledi. O ğuz Engiz, “Birleşmiş Milletler’in UN Global Compact’ini yakından takip etmekteyiz ve başvurumuzu yapmış bulunmaktayız. Buna göre hasta hakları, çalışan hakları, çocuk hakları, yaşlı hakları, kadın hakları ve engelli hakları öncelikli olarak dikkate alınmaktadır. Uluslararası akredite olmuş bir kuruluş olarak çevreye karşı duyarlılığımız da en üst seviyede garanti altına alınmıştır. Bunların yanı sıra ilimizde gerçekleşen spor faaliyetleri, sanat etkinlikleri ve yardım amaçlı diğer sosyal etkinliklerde de sponsor olarak bulunmaktayız. Ülkemizde en kapsamlı organ bağış ve organ nakli bilinçlendirme çalışmaları da yine hastanemizce gerçekleştirilmiştir. Bunlara ek olarak düşük gelir grubundaki ilkokul çocukları için ağız ve diş sağlığı taramaları, köylerde orta yaş ve üzerine göz ve kalp sağlığı taramaları da faaliyetlerimiz arasındadır” dedi. Engiz, son üç yıl içinde gerçekleştirdikleri sosyal sorumluluk faaliyetlerini şöyle sıraladı: • 2010 Uluslararası Akreditasyon neticesinde Çevre Duyarlılık Programları (Tıbbi atıklar, nükleer atıklar, kimyasal atıklar, pil atıkları, baca güvenliği, radyasyon güvenliği vb.) • 2011 UN Global Compact şartları gereğince çevresel ve toplumsal duyarlılık programları (hasta hakları, çalışan hakları, çocuk hakları, yaşlı hakları, kadın hakları ve engelli haklarına yönelik bilinçlenme ve projelendirme çalışmaları) • 2010-11 Ankara Çevre İlçe Köylerinde Orta ve İleri Yaş Gruplarına Göz ve Kalp Sağlığı Taramaları ve Çevre İlçe Köy İlkokullarında Ağız ve Diş Sağlığı Taramaları • 2011-12 İleri Yaş Grubu Sağlıklı Yaşam Seminerleri. Kalp, Beslenme, İlk Yardım, Spor Yaralanmaları • Çeşitli Rotary Klüplerine sosyal ve toplumsal içerikli projelerinde sponsorluklar • Spor müsabakaları ve sanat etkinlerinin desteklenmesi projeleri • Nisan 2012 - Tüm dünyadan 14-18 yaş arası gençleri bir araya getiren “First Robotics Competition (FRC) adlı robot geliştirme uygulamasında Tevfik Fikret Okullarına sponsor olarak öğrencilerimizin desteklenmesi. • 2012 Hasta Konseyi’nin oluşturulması ve hasta haklarının garanti altına alınması. • Haziran 2012 - Dragon “Kürekler Organ Bağışı İçin” U KSS ları ma ygua Sürdürülebilirlik Akademisi’nde geleceğe odaklı yeni sivil inisiyatif tanıtıldı Türkiye’nin ilk Sürdürülebilir Markalar Konferansı’nda katılımcılara, sürdürülebilir marka değeri yaratmanın, yönetmenin verekabetin kuralları, koşulları ve uygulama süreçleri anlatıldı. “D ünyanın En İyi Markaları” ve “Dünyanın En Çevreci Markaları” listelerinin yaratıcısı Interbrand Bölge Direktörü Michael Benson, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) Proje Direktörü Cheryl Hicks ve Futerra’nın Murahhas Azası Jeff Melnyk gibi uzmanların yanı sıra, Türkiye’nin pazarlama konusunda önde gelen isimleri de konferans boyunca deneyimlerini ve görüşlerini paylaştı. Sürdürülebilirlik ekseninde yeniden tanımlanan marka değerlerinin paylaşılması amacıyla düzenlenen konferansta, sürdürülebilirlik ve markalar dünyasının tüm paydaşları sürdürülebilir gelecek için bir araya geldi. Konferansta ayrıca Türkiye’nin ilk “Sürdürülebilir Marka Ödülleri” verildi. Türkiye’nin önde gelen markalarından ‘Bilim İlaç’ ve ‘Vitra’, “Sürdürülebilir Marka Ödülü”nün sahibi oldu. Konferans, ilk yılında önemli konuşmacıları ağırladı B u yıl ilki düzenlenen konferansta, sürdürülebilir bir gelecek için hayata geçirilmesi gereken uygulamalar, Interbrand Bölge Direktörü Michael Benson, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) Wuppertal Institute Proje Direktörü Cheryl D. Hicks, Sürdürülebilirlik İletişimi Ajansı Futerra’nın Murahhas 28 Azası Jeff Melnyk tarafından katılımcılara aktarıldı. Konferansta ayrıca, 2020'lere Doğru Sürdürülebilir Yaşam Planı başlıklı konuşmasıyla Unilever Türkiye Yönetim Kurulu Üyesive Satış ve Müşteri Geliştirmeden Sorumlu Başkan Yardımcısı Cem Tarık Yüksel, Dünyada Kaynaklar Azalıyor, Markalar Ne Yapmalı? başlıklı konuşmasıyla WWF Türkiye CEO’su Tolga Baştak, Sürdürülebilir Geleceğin Öncüsü Olmak başlıklı konuşmasıyla BSH Ev Aletleri Marka Pazarlama Direktörü Hakan Turalı ve Başarılı ve Sorumlu Marka Olmak başlıklı konuşmasıyla Sürdürülebilirlik Akademisi Yönetim Kurulu Üyesi Semra Sevinç yer aldı. Değişimi Yönetmek: Sürdürülebilirlik Ekseninde Yeni Marka Stratejileri başlıklı oturumda, Coca Cola Kurumsal İlişkiler Direktörü Atilla Demir Yerlikaya ve Kale Grubu Yapı Ürünleri Grubu Başkan Yardımcısı İhsan Karagöz görüşlerini paylaştılar. Konferansta ayrıca Vodadone markasının Sürdürülebilir Marka Olma Stratejisi masaya yatırıldı ve Vodafone Türkiye Marka ve Pazarlama Stratejisi Direktörü Bilge Çiftçi, Young and Rubicam Genel Müdürü Arzu Ünal, Ünite İletişim Yönetim Kurulu Üyesi Ercüment Şener, Sabah Gazetesi Köşe Yazarı Şelale Kadak’ın moderatörlüğünde bir araya gelerek konuyla ilgili görüşlerini paylaştılar. Konferansın karbon ayak izi silindi S ürdürülebilirlik ve iklim değişikliği konusunda farkındalık yaratmak amacıyla düzenlenen Sürdürülebilir Markalar Konferansı, “Karbon Nötr Konferans” olarak organize edildi. Konferans süresince ortaya çıkan CO2 emisyonları hesaplanarak konferansın karbon ayakizi silindi. Konferans, aynı zamanda sosyal medyada da geniş açılım buldu. Konferans doğrudan etkileşim gerçekleştirerek 370.000 kişiye ulaştı. 58 ünlü kadının sessiz çığlığı Polisan Boya’nın katkılarıyla hayata geçirilen “Her Ses Bir Nefes” fotoğraf projesinin 2. konsepti “Çığlık” İzmir Optimum Outlet’te 24 Mayıs - 03 Haziran tarihleri arasında sergilendi. P roje tasarımı ve sanat yönetmenliğini Kenan Bahadır Derre’nin üstlendiği “Her Ses Bir Nefes” adlı sosyal sorumluluk projesi, 58 ünlü kadını iki farklı konsept için bir araya getirdi. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye Temsiciliğinin teknik destek verdiği projenin fotoğrafları Serhat Hayri ve Tayfun Çetinkaya tarafından çekildi. “Her Ses Bir Nefes” projesi kapsamında düzenlenen fotoğraf sergisi tüm Türkiye’de kadınların yaşadığı sorunlara dikkat çekmeyi ve kamuoyunu bilinçlendirmeyi amaçladı. Proje kapsamında Polisan Boya tarafından Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın Dayanışma Merkezi Ofisi ve Kadın Sığınak’larının yenilenme çalışması ve tadilatını yapıyor. 58 ünlü kadın fotoğraflarını toplumsal cinsiyet eşitsizliği, çocuk gelinler, eğitim eksikliği, sağlık sorunları, taciz, aile içi şiddet, ekonomik bağımlılık gibi konulardaki cesur sosyal mesajları ile destekledi. Projeye destek veren; Açelya Akkoyun, Akasya Asıltürkmen, Aslı Omağ, Ayça İnci, Aydan Kaya, Aydilge, Ayşe Ertaş, Ayşen İnci, Bennu Yıldırımlar, Beste Bereket, Betül Arım, Betül Demir, Billur Kalkavan, Birsen Dürülü, Ceren Taçan, Deniz Özerman, Deniz Pulaş Akkartal, Didem Balçın, Didem İnselel, Didem Soydan, Dilek Yorulmaz, Duygu Yetiş, Ebru Üstüntaş, Ece Gürsel, Ece Uslu, Elif Güvendik, Emel Çölgeçen, Fatoş Kabasakal, Fulya Zenginer, Goncagül Sunar, Grup Hepsi, Gülçin Şantırcıoğlu, Güneş Emir, İncilay Şahin, İpek Tanrıyar, Lale Cangal, Melis Sökmen, Meltem Sırtıkara, Mine Çayıroğlu, Mine Tugay, Nilbanu Engindeniz, Oya İnci, Özge Borak, Pelin Akil, Pelin Batu, Sacide Taşaner, Sedef İybar, Sevtap Ünal, Sinem Güven, Sumru Yavrucuk, Şebnem Özinal, Şule Erden, Türkü Turan, Yasemin Hadivent, Yasemin Öztürk, Yeşim Gül, Zeliha Sunal, Zeynep Mansur gönüllü olarak yer aldı. 29 U KSS ları ama l u g y Eyüp Sabri Tuncer, ambalajlarında Braille Alfabesi kullanacak Kolonyanın duayeni olarak bilinen Eyüp Sabri Tuncer, Altı Nokta Körler Derneği ile yaptığı işbirliği ile kolonya ambalajlarında artık Braille Alfabesi kullanacak. G örme engelli insanların okuyup yazması için kullanılan Braille Alfabesi görme engellilerin dünyaya açılan kapısı niteliğini taşıyor. Altı Nokta Körler Derneği de adını altı noktadan meydana gelen bu kabartma yazı sisteminden alıyor. Braille Alfabesi ile üretilen ürünler Eyüp Sabri Tuncer ürünlerinin satıldığı her yerden satın alınabilecek. Ambalajlarda Braille Alfabesinde yer almayan üçgen “Yanıcıdır” işaretinin yanı sıra “Eyüp Sabri Tuncer Limon Kolonyası” ibareleri Braille Alfabesi ile yer alacak. Braille Alfabesi uygulamasının bulunduğu ürünler pet şişe 250 ml ve pet şişe 500 ml limon kolonyaları olacak. Uygulamanın yalnızca kozmetik ve tüketim ürünleri alanında değil diğer pek çok alanda faaliyet gösteren firmalara örnek olması bekleniyor. Hayata katılmak istiyoruz A ltı Nokta Körler Derneği İstanbul Şube Başkanı Murat Demirok işbirliği ile ilgili şöyle konuştu: “Engelliler için hayatın her alanında olmak mücadelesi, hem dernek olarak hem de şahsım adına yürütmeye çalıştığımız toplumsal katılım mücadelesinde en kapsamlı ve meşakkatli kısmını oluşturmaktadır. Bu anlamda yapılan yeniliklerin, kolaylaştırıcı olacak çözümlerin üretilmesinin bizim için her zaman aydınlatıcı ve faydalı olacağını düşünüyoruz. Biz her fırsatta hayata katılmak istediğimizi ve bunun için ne gerekiyorsa yapmaya çalıştığımızı vurguluyoruz. Bu anlamda çok köklü bir geleneğe sahip olan Eyüp Sabri Tuncer firmasının bizlerle gerçekleştirmiş olduğu bu işbirliği, umuyoruz, diğer lider firmalara da örnek olacaktır.’’ Eyüp Sabri Tuncer Yönetim Kurulu Başkan Vekili H. Engin Tuncer ise, yeni uygulamaları konusunda; “Tüm engelli vatandaşlarımızın hayatın her alanına katılım 30 gösterebilmesi gereğine inanan bir firma olarak Altı Nokta Körler Derneği ile işbirliğine yapmaktan onur duyuyoruz. Kolonya, dünden bugüne Türkiye’de bayramlar, misafirlikler, hasta ziyaretleri gibi pek çok alanda hayatımızın bir parçası. Biz yapılan bu işbirliği ile görme engelli vatandaşlarımızın bizim için değerini ve önemini anlatmayı, hayattan kopmadan onun bir parçası olmalarını sağlamayı ve aynı zamanda kendi sektörlerinde lider olan firmalara öncü bir vizyon sunmayı hedefledik. Görme engellilerin hayattaki yerlerinin tanınmasına yönelik atılacak her adım, onların varlığını toplumumuza hatırlatarak, hayatlarını kolaylaştırmaya, üretime ve yaşama katılmalarına katkıda bulunacaktır” dedi. STK Sağlık Gönüllüleri - Türkiye “Sağlıkta Sosyal Sorumluluk Ödülleri 2012” Sahiplerini Buldu Sağlık Gönüllüleri - Türkiye’nin (SGT) her yıl verdiği Sağlıkta Sosyal Sorumluluk Ödülleri’nin altıncısı bu yıl da sahiplerini buldu. 29 Mayıs Salı akşamı Ramada Plaza Otel’de, yemek eşliğinde yapılan ödül törenine sağlık sektörünün temsilcileri katıldı. S ağlık Gönüllüleri - Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Oğuz Engiz gecenin açılışında yaptığı konuşmada; “Bu yıl altıncısını gerçekleştirdiğimiz ve teması kalp sağlığı olan ödüllerle, bu alanda başarılı projeler gerçekleştiren kuruluşlar ile başarılı hizmetler yapmış kişileri ödüllendirdik. SG-T olarak kalp hastalıklarının erken teşhisi ve etkin tedavisine yönelik yeni projeler üretilmesi gerekliliğine inanıyoruz. Ödül vermeye başladığımız 2007 yılından bugüne kadar sağlıkla ilgili sosyal sorumluluk projelerinde artış gözlemleniyor, ancak daha fazla projeye ihtiyaç var” dedi. Bu yıl ana teması kalp sağlığı olan ödüllere layık bulunan kişi ve kuruluşlar: Kalp Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluklarını En İyi Yerine Getiren Sivil Toplum Örgütü Kategorisi: •Türk Kardiyoloji Derneği •Atriyal Fibrilasyon Derneği Kalp Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluklarını En İyi Yerine Getiren Sağlık Kuruluşu Ödülü Kategorisi: •Alvimedica, Türkiye •Servier İlaç •Sanofi Türkiye Yaşam Boyu Başarı Ödülü: •Prof. Dr. Aydın Aytaç Kalp Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluklarını En İyi Yerine Getiren Kuruluş Kategorisi: •Becel - “Kalbini Sev” Projesi Kalp Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluk Özel Ödülleri: •Doç. Dr. Yaman Zorlutuna & Doç. Dr. Can Özer (Bayındır Sağlık Grubu) •Prof. Dr. Tayyar Sarıoğlu (İstanbul Kalp Cerrahisi Vakfı Başkanı) •Prof. Dr. Bingür Sönmez •Prof. Dr. Mehmet Öz •Prof. Dr. Cevdet Erdöl (TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı) •Doç. Dr. Oğuz Taşdemir İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Dr. Yavuz Dizdar Sürdürülebilirlik açısından gıda: Endüstrileşme, istihdam kaybı ve hastalık ilişkisi Küreselleşme olarak bize dayatılmaya çalışınla kavramın albenisine (ya da anlaşılamayan çekiciliğine) kapılmış olarak dünyayı daha çok rakamsal verilerle görmeye başladık. Ekonomi denince büyüme oranına endekslenen algı, gıda denince de ne kadar çok ürettiğimizin dışına çıkamaz oldu. Oysa üretimin dört farklı yüzü bulunmakta; üretilenin içeriği, üretilenin miktarı ve elbette onu üretenler ve tüketenler. Bunlara eklenmesi kaçınılmaz olan bir beşinci kavram daha var ki, endüstrileşme tutkunlarının, küreselleşme meftunlarının dikkatle gözden kaçırmaya çalıştıkları da budur: Sürdürülebilirlik. Sürdürülebilir olmayan hiçbir şey ekonomik değerlendirme içerisinde ölçeklendirilemez, hele ki mesele beslenme olursa. T " Gıdada ve onun ayrılmaz parçası tarımda sürdürülebilirlik kavramının en az iki farklı gerekçesi bulunmaktadır. Sürdürülebilir bir tarım bütün ülkeler için temel ihtiyaçtır, çünkü gerek tarım, gerekse beslenme yerel olmak zorundadır. Gıda da sürdürülebilirliğin gerekçesi ise aşırı endüstrileşmenin yarattığı sağlık sorunlarıdır. Çünkü sağlık için harcanan yüzlerce milyar dolara rağmen hastalıklar özellikle endüstriyel açıdan gelişmiş ülkelerin büyük şehirlerinde artış göstermektedir. Raf ömrü uzun gıda tüketilmesinin hastalıklarla ilişkili olduğu, genel bir gözlem değil, bilimsel çalışmaların da ortak sonucudur. arımla ve beslenmeyle ilişkili faaliyet gösteren endüstriler ve bilim camiasının dilinden düşürmediği ve sınırsız büyüme heveslerinin zeminine koyduğu temel gerekçe, artan nüfusun beslenmesi gerektiğidir. Dünya nüfusu iki dünya savaşının ardından ciddi bir artış gösterdi. Herkesin gıdaya ihtiyacı olmasına karşılık giderek azaldığı benimsetilmeye çalışılan kaynakların kısıtlılığı aslında sekiz milyarlık nüfus açısından bile sorgulanabilir olsa da, herkesin erişebileceği kadar düşük maliyetli (yenebilir olması koşul değildir) gıda üretimi sadece endüstri tarafından kendisine misyon edinilmiştir. Kaynakların kıt olduğunun bu kadar çok vurgulanmasına karşılık, nüfus planlamasının daha etkin uygulanması kimse tarafından sorgulanmaz. Artan gıda talebi ucuz gıda üretimiyle karşılanmaya çalışılırken, onu tüketmesi beklenenlerin kondukları 32 yer, piliç çiftliklerinin civcivlerinden farklı değildir. Bugün marketlerde etin kilosu 25-30 lirayken, pilici 3-4 liraya dek yiyebiliyorsak, patates kilogram fiyatı 10 kuruşa düşmesine rağmen tarlada kalıp alıcı bulamıyorsa, sorunun nüfusu besleme kaygısından çok daha farklı bir yerden kaynaklandığını kabul etmek zorundayız. Bugün Afrika’da romatizma hastası bulamazsınız, buna karşılık eklem romatizması, bağışıklık sistemini ilgilendiren hastalıkların hemen bütünü gelişmiş ülkelerin hastalıklarıdır. Benzer durum kanser, diyabet, üreme sorunu açısından da geçerlidir. Modern tıp ve elbette resmi kurumlar söz konusu artışı nedense sadece sigara ve alkolle açıklayabileceklerini öne sürerler. Oysa en düz mantıkla bile, olası açıklamanın beslenme biçimi ve yenilenlerle ilişkili olduğuna yönlendirir. O halde beslenme algısında bir şeyler yanlış kabullenilmiş ve hatanın sürdürülmesinde de ısrarlı bir tutum sergilenmiştir. Bu hata genel anlamıyla “gıdanın endüstrileşmesiyle” ilişkili olmak zorundadır, çünkü endüstriyel beslenme Batı’nın büyük şehirlerinin kaçınmakta zorlandıkları genel yaklaşımıdır. Raf ömrü uzun gıda ve sürdürülebilirlik çelişkisi M etropolleşmiş şehirlerde alışveriş marketlerden yapılır, taze gıdaya erişim olanakları kısıtlıdır, buna karşılık ambalajlı ve sterilizasyona varan bir hijyen saplantısı hakimdir. Gıdanın mikroorganizmalardan tamamen arındırılması, yani steril hale getirilmesi raf ömrünün uzatılmasında etkin bir yöntemdir. Raf ömrü uzun gıda tüketilmesinin hastalıklarla ilişkili olduğu, sizin yaşam sürenizin kısalmasına neden olacağı sadece genel bir gözlem değil, bilimsel çalışmaların da ortak sonucudur. Başta Amerika olmak üzere büyük Batı metropollerinin yaşadığı bu sıkıntının geçmişi aslında yüz yıl kadar geriye gider. İlk bozulan ekmekler olmuştur, 1900’lerin başlarında un değirmenlerin değişimiyle birlikte ekmek beyazlamıştır. Bunun genel karşılığı, “gıdanın bileşenlerine ayrıştırılarak rafine edilmesidir, çünkü saflaştırma gıda içindeki bozulabilir (buğday için ruşeym) ve uzun ömürlü (dolgu maddesi, buğday için örneklenecekse nişasta) bileşenlerin birbirinden ayrıştırılmasını sağlayarak uzun ömürlükteki ilk aşamayı sağlamıştır. Oysa bugüne dek yapılan bütün araştırmalar tam gıdaların tüketilmesini başta diyabet, kanser, kalp, ülseratif kolit gibi hastalıklardan koruyucu olduğunu göstermekte (1). Gıdanın hatalı “uzun ömürlülük” özelliğini kazandıran diğer iki olgu ise, dünya savaşlarının kaçınılmaz kıtlık dönemi ve ardından şehir nüfusundaki artıştır. Özellikle Amerika gibi büyük coğrafi alan üzerine kurulu ülkelerde, tarımsal üretimin hakim olduğu güneyden kuzeye gıda nakliyatı kolay değildir. Koşullar doğal olarak ürünün raf ömrünün uzun olmasını gerektirir, çünkü tüketiciye her gün taze gıda eriştirilmesi ekonomik açıdan karlı değildir. Gıdanın sürdürülemez endüstrileşmesinin farklı yüzleri, GDO, nişasta bazlı şeker ve diğerleri Endüstrileşme yolundaki gıda, bu sorunun üstesinden bir takım fiziksel işlemler geliştirerek gelmiştir. Madem gıdanın bozulmasında temel mekanizma çevreden bulaşan mikroplar sonucunda ekşime, çürüme gibi doğal değişikliklerdir, o halde gıdanın bir takım fiziksel işlemlerden geçirilerek steril hale getirilmesi bir çözüm gibi görünür. İkinci genel yaklaşım ise; mikropların üremesini engelleyecek katkı maddelerinin (koruyucular) gıdaya eklenmesidir. İşlemden geçmemiş gıdada bunların kullanılması mümkün değildir, gıda endüstrisi bu durumun üstesinden “türev ürünler” yaratarak gelir. Bugün herhangi bir Amerikan marketinde kolaylıkla yirmi çeşit krem peynir bulabilirsiniz. Doğal beyaz peynire katkı maddesi konması kolay değilse de, krem peynire karıştıracağınız katkılar bozulmayı uzun süre engelleyebilirler. Batının büyük şehirlerinde doğup büyüyen genç kuşaklar bugün olasılıkla pastörize sütün birkaç gün içinde ekşimesi gerektiğini, aşırı fiziksel işlemden geçmemiş sosisin de birkaç gün içerisinde kokuşacağını unutmuşlardır. O nedenle bütün ambalajların üzerinde “son tüketim tarihi” yazar. Bu uyarı gıdanın bozulmasından ziyade ne zaman atılıp yenisinin alınması gerektiğini anlatır ki, endüstrinin çarkları dönebilsin. Gıdanın endüstrileşmesi Batı için bir yüz yılı almıştır (2). Bu süreçte marketler pazarların yerini almış, gıda mühendisliği gibi yeni meslekler doğmuş, sağlıklı beslenme deyince akla gelen ve söylenebilen tek şey de dengeli beslenme ve vitaminlere dönüşmüştür. Bugün Batı’da ambalajlı işlemden geçmiş ürünlerin bütününün üzerinde bunları okursunuz, bir de atılsın diye yazılan son tüketme tarihi... Onlar değişimi yavaş yaşadıklarından, aslında sütün nasıl ekşidiğini bile unutmuşlardır. Oysa biz değişimi hızlı yaşadığımız için yoğurdun ekşime özeliğinin artık kalmadığını çabuk anladık. Margarine sinek konmuyordu, tavuklar ise eskiden iki saatte pişerken, şimdi bırakınız 25 dakikada haşlanmayı, adeta dağılıyordu. Bir de hayatımıza emrivaki sokulan, aslında ne olduğunu kimse kavramadan dayatılan yeni kavramlar vardı. Genetiği değiştirilmiş (GDO) soya, mısır gibi ürünler, endüstriyel şeker kullanımının pancar şekerinden çıkıp nişasta bazlı şekere dönüşmesi bu hazin öykülerden birkaçıdır. Günümüzde gıdanın sürdürülebilir olmaktan çıkmasının temel gerekçesi; aşırı endüstrileşmedir. Çünkü aşırı endüstrileşme insan faktörünü üretimde değil, tüketimde görmek ister. Örneğin, tarımda giderek artan miktarda ot ilacı (herbisit) kullanılmasının gerekçesi, ottan kurtulup daha fazla ürün almak değil, tarımda tarla işlemede kullanılan iş gücünün azaltılmasıdır, çünkü maliyette en büyük kalemlerden birisi iş gücüdür. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte santim sapmadan otomatik çalışan uydu kontrollü traktörler de geliştirilmiştir. Bu yüksek teknolojinin alıcısı elbette küçük köylü ya da orta ölçekli kooperatifler olmayacaktır. Aynı gerekçeyle, tavuk besiciliğinde (piliç endüstrisi) protein kaynağı olarak kullanılan genetiği değiştirilmiş soyanın Arjantin’den getirilmesi, yerel protein kaynaklarının kullanılmasından çok daha ucuza gelmektedir. Oysa bunun bedelinin yerel üretimdeki istihdam düşüşü, haksız rekabet ve GDO soyada kalan tarım ilacı kalıntılarına bağlı hastalık maliyeti olduğunu kimse aklına getirmez. Örneğin glifosata dayanıklı soya ve mısır soyları dünyada en çok üretilen GDO tarım ürünlerinden, bunların tarımında zararlı ot ilacı olarak kullanılan glifosat da ayrılmaz bir parçasıdır. Bu bitkilerdeki ot ilacına dayanıklılık elbette ilacın bitkinin içine hiç geçmediği anlamına gelmemektedir. Glifosat dıştan uygulamada bile bitkinin içerisine geçebilen bir madde, yapraklardan emilip köke taşınır. (3) Arjantin’den yapılan çalışmalar bu ilacın gelişmekte olan embriyolarda anomaliye neden olduğunu göstermektedir. Bu tarımın yapıldığı bölgelerde çok sayıda düşük ve doğum anomalisi saptandığı da bilinen gerçekler arasındadır. (4) GDO’ların ve beraberinde kullanılan ilaçların yıllardır uygulanmasına karşılık, bu etkilerin yeni ortaya çıkıyor olmasının gerekçesi ise, patent korumaları nedeniyle araştırılmaların patent sahibi firmaya ait olmasıdır (5, 6). Aşırı ilaç kullanımının sonucu ise toprağın mikrobiyolojik dengesinin kaybedilmesi ve kısırlaşmasıdır. Dünya bu konuda bedeli ağır bir sürprize hazır olmalı. Buna çok yakın bir diğer örnek günümüz endüstriyel gıdalarının ve meşrubatlarının üretiminde yaygın olarak kullanılan früktozdan zengin mısır şurubudur (nişasta bazlı şeker, NBŞ). NBŞ’nin fiyatının düşük olması, endüstriyel kullanım alanını aşırı genişletmiştir. Ne var ki izlenen yöntem GDO’dan farklı değildir, kotaların tepeden artırılması, rakip pancar şekerinin ekim alanlarının düşürülmesi ve fabrikalarının özelleştirilmesi. Oysa mısır şurubundan elde edilen früktoz saflaştırmayla bile değil, enzimatik kimyasal reaksiyonlarla elde edilir. Pek çok bilimsel araştırma früktozun pankreas kanseri (7-10), beyin işlevinde baskılanma ve şeker bağımlığına neden olabileceğini açıkça ortaya koymuştur (11). Dahası früktozun keklerde kullanılmasının bir diğer nedeni de bozulmayı önleyici, yani koruyucu katkı maddesi olmasıdır. Bugün ABD’deki aşırı kilolu neslin ortaya çıkışı NBŞ’ye paralel gitmektedir. Öte yandan früktozdan zengin beslenme toksiktir, bu konuda eriştiğim en erken yayın 1982 yılına ait, o zaman bile “früktozdan zengin diyet farelerde zaten metabolik sendrom oluşturmada bir model olarak kullanılmaktadır!” (12). Yani früktozdan zengin beslenmenin metabolik sendrom, insülin fazlası ve hipertansiyona neden olduğu çoktan beri bilinmekte, son derleme de 2009’da yayınlanmış (13). Yani endüstri mısır şurubunu yaygın olarak kullanmaya başladığında, akademi bunun metabolik sendroma neden olduğunu zaten bilmektedir. Tarımın ve gıdanın endüstrileşmesinin sürdürülebilirliği yoktur L iberaller küreselleşmenin kaçınılmaz olduğunu, artan nüfusun ucuz gıdaya (ve düşük enflasyon rakamlarına) ihtiyacı olduğunu söyleyedursunlar, endüstrileşmiş tarımın ve gıdanın sürdürülebilirliği yoktur: 1. Gıda üretimi ve tüketimi doğası gereği “yerel” olmak zorundadır. Yerelin dışına taşan uygulamaların hemen hepsi raf ömrünün uzatılmasına gereksinim gösterir. 2. Gıda fiyatlarının düşürülmesi, gıdanın endüstrileşmesinin gerekçesi değil, maskesidir. Tarım başta gelişmiş ülkeler olmak üzere bütün dünyada zaten desteklenir. Ancak küreselleşen tarım ve gıda ticareti, üzerine oturduğu haksız rekabetle küçük çiftçinin tamamen ortana kalkmasına neden olur. Bugün Kars’ın köylerinde bile marketten alışveriş yapılıyorsa, bu modernleşmenin değil, tok oluşun göstergesidir. 3. Tarımın endüstrileşmesi sadece işgücü ve yerel üretim kaybını değil, işlenebilir toprak kaybını da beraberinde getirir. Günümüzde Arjantin ve Brezilya topraklarının önemli bir bölümünü bu nedenle yitirmiştir. 4. Endüstriyel gıdanın zorunlu kıldığı uzun ömürlülük koşulu sağlıklı beslenme ve sağlığın sürdürülebilmesi ile tabana tabana çelişkilidir. Bunun yarattığı toplam maliyet, gıdanın ucuz olmasının getirdiği sözüm ona tasarrufun kat be kat üzerindedir. Kaynaklar: 1. Lutsey PL, Jacobs Jr DR, Kori S et al. Whole grain intake and its cross-sectional association with obesity, insulin resistance, inflammation, diabetes and subclinical CVD: The MESA Study. British Journal of Nutrition 2007; 1-9 soybean. J Agric Food Chem 2003; 51: 340-344. 2. Welch RW, Mitchell PC. Food processing: a century of change. British Medical Bulletin 2000, 56: 1-17 3. Duke SO, Rimando AM, Pace PF et al. Isoflavone, glyphosate, and aminomethylphosphonic acid levels in seeds of glyphosate-treated, glyphosate-resistant 4. Paganelli A, Gnazzo V, Acosta H et al. Glyphosate-based herbicides produce teratogenic effects on vertebrates by imparing retinoic acid signalling. Chem Res Toxicol 2010; 23: 1586-1595. 16. Marc J, Mulner-Lorillon O, Belle R. Glyphosate-based pesticides affect cell cycle regulation. Biol Cell 2004; 96: 245-9. 5. Williams GM, Kroes R, Munro IC. Safety evaluation and risk assessment of the herbicide Roundup and its active ingredient, glyphosate, for humans. Regulatory Toxicology and Pharmacology 2000; 31:117–165. 6. Spiroux de Vendomois J, Roullier F, Cellier D et al. A comparison of the effects of three GM corn varieties on mammalian health. Int J Biol Sci 2009; 5: 706 726. 7. Pitt HA. Presidential adres. Hepato-pankreato-biliary fat: The good, the bad and the ugly. HPB 2007; 9: 92-97. 8. Michaud DS, Liu S, Giovannucci E et al. Dietary sugar, glycemic load, and pancreatic cancer risk in a prospective study. J Natl Cancer Inst 2002; 94: 1293 1300. 9. Nöthlings U, Murphy SP, Wilkens LR et al. Dietary glycemic load, added sugars, and carbohydrates as risk factors for pancreatic cancer: The Multiethnic Cohort Study. Am J Clin Nutr 2007; 86: 1495-1501. 10. Jiao L, Flood A, Subar AF, Hollenbeck AR et al. Schatzkin A, Stolzenberg-Solomon R. Glycemic index, carbohydrates, glycemic load, and the risk of pancreatic cancer in a prospective cohort study. Cancer Epidemiol Biomarkers Prev. 2009; 18: 1144-51. 11. Stephan BCM, Wells JCK, Brayne C, Albanese E, Siervo M. Increased fructose intake as a risk factor for dementia. Journal of Gerantology 2010; Special Issue: Biology of Aging Summit Perspective. 12. 1. Zavaroni I, Ida Chen YDI, Reaven GM. Studies of the mechanism of fructose-induced hypertriglyceridemia in the rat. Metabolism 1982; 31: 1077-1083. 13. Linda T. Tran LT, Yuen VG McNeill JH. The fructose-fed rat: a review on the mechanisms of fructose-induced insulin resistance and hypertension. Molecular and Cellular Biochemistry 2009; 332: 145-159. 35 De tör Sek irmesi end ğerl Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dernegi Genel Sekreteri Ali Ercan Özgür Tehlike Kapıya Dayandı S on yıllarda bilinçli beslenme yöntemlerine yönelik ilgi ve özellikle de üretime bağlı sıkıntılarda dolayı ortaya çıkan denetim ihtiyacı, gıda alanında güvensiz bir ortamın oluşmasına yol açtı. Sağlık alanında artan kanser vakaları ve obezite sorunu temelinde ortaya çıkan beslenme bozuklukları ve artan küresel yaşam biçimleri gıda konusundaki üretim tüketim kalıplarının sorgulanmasına neden oluyor. Bu noktada artan kentleşme, gelişen sanayi ve teknolojik yöntemlere karşın sınırlı tarımsal üretimde yeni yollar aranmasına yol açtı. Bu kapsamda şeker, mısır gibi ürünlerin artan kullanımı ve tüketimi ile kimyasal ürünlerin gıda sektöründe kullanımı, yan ürünlere girişi ve daha çok üretim olanağı sağlanması sağlıksız bir gıda ve beslenme sektörü oluşturdu. Artan denetimlere rağmen bir marketin rafından aldığımız birçok ürünün paketlenmiş olması, özellikle gıda ürünlerine doğrudan ve organik yollardan erişimi azalttı. On yıllarca devam eden bu sürecin etkileri bugün yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Artan kanser vakaları ile sağlıksız bir yaşamın temellerinin oluştuğunu görüyoruz. Bu durum organik tarım ürünlerine olan talebi arttırdı. Ancak görülmektedir ki; organik ürün tüketmek artık daha pahalıdır ve bunun yegâne sebebi kitlesel gıda üretiminin birçok şeyi ucuza mal edebilmesidir. Bugün maalesef masamızda yediğimiz birçok ürün Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar-GDO aracılığı ile elde ediliyor. Bir çok dünya ülkesinde yapılan belgesel araştırmalarda, üretim koşulları gösteriliyor ve 36 geleceğimiz, sağlığımız için umutsuzluk veren hikayeler ortaya çıkıyor. Türkiye’de son aylarda özellikle T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı aracılığı ile kötü koşullarda üretim yapan markalar açıklanarak halk sağlığı bilinci oluşturulmaya çalışılıyor. Ancak burada bunu yapan şirketler, ki aralarında itibarı olan markalar da çıktı, sorumsuz kurumsal vatandaş olduklarını ortaya koydular. Geçim kaynağı için insanların sağlığını tehdit eden ürünler üretmek bir şirketin varoluş sebebini ortadan kaldırır. Bu küçük bir hata da değildir üstelik. Ana iş kolunuzda bilinçli olarak insanları ölüme götürecek ürünleri servis etmek ne kadar insanidir? Ancak bu ürünleri tüketmek zorunda da kalmamak için organik ürünlere yönelmek çok önemli. Özellikle bugün Türkiye’de artan oranda butik çiftlikler özel hizmetlerle evlere topraktan çıkan taze ürünleri hızlıca servis ediyor. Bu uygulamaların ucuzlayarak devam etmesi çok önemli. Ancak Türkiye’de kentsel yaşam sürekli olarak artıyor. Bugün nüfusun %75’i kentsel alanlarda yaşıyor. Doğal olarak tarım arazileri ve sağlıklı üretim azalmış durumda. Bunun tüm dünyada bu şekilde seyrettiği düşünülürse, gıda konusunda tüm dünyada bir alarm olduğunun altını çizmek gerekiyor. Gıda güvenliği ve sağlığı bu nedenle küresel krizlere dahi yol açabiliyor. Sonuç olarak; hem şirketlerin hem de tüketicilerin daha sorumlu davranarak, artık kapımıza kadar gelmiş olan bu tehdit için ortak hareket etmemiz gerekiyor. Bu konunun, sorumluluk sahibi şirket için bir kurumsal sosyal sorumluluk alanı olabileceğini ve birçok projenin yapılabileceğini inanıyorum. Gıda alanında yapılacak bilinçlendirme kampanyaları, organik ürüne teşvik çalışmaları, organik üretim teşvikleri, gönüllü tarım etkinlikleri gibi birçok konuda proje uygulanabilir. Söy KSS leşil e ri SETBİR Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yörük: “Geliştirilecek stratejilerin yaşam döngüsünün tüm aşamalarını kapsaması gerekir” Türkiye Süt, Et ve Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yörük ile gıda sektörünün sosyal sorumluluğunu ve SETBİR’i konuştuk. Gıda sektörünün kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) farkındalığını ne düzeyde görüyorsunuz? Sektörünüz ‘Sosyal Sorumlu’ mu? Murat Yörük: 1976 yılından beri ülkemiz süt ve et sektörünün ve ona bağlı olan sanayinin gelişmesini hedef alarak çalışmalarına devam eden Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği (SETBİR), sektörü en üst düzeyde temsil eden bir kuruluş olup sektör için bir marka niteliği taşımaktadır. SETBİR temel olarak süt, et ve gıda sanayinin gelişmesi, ürün işleyen fabrikaların teknoloji altyapılarının, Avrupa Birliği standartlarına kavuşması için destek sağlamak için çalışmalar gerçekleştirmeyi amaçlamanın yanı sıra hükümetler ile sanayi arasında bilgi alışverişi ve iletişim için köprü görevi üstlenmektedir. Kurum, ulusal ve uluslararası projeler yardımı ile üretim ve işleme kolaylıklarını geliştirmek ve yaymak için gayret sarf etmektedir. Bu amaçla SETBİR’in ortağı ve yürütücüsü olduğu AB projeleri mevcuttur. SETBİR’in süt, et ve gıda sanayine karşı üstlendiği sorumluluklarını yerine getirmek için tanımladığı görevler; • Süt ve süt mamulleri, et ve et mamulleri sanayicilerine mesleki, sosyal, teknik ve ekonomik yönlerden rehberlik etmek, • Türkiye’de hayvancılığının gelişmesine destek olmak, Halk sağlığına uygun, kalite ve maliyet açısından dünya pazarlarında rekabet gücü yüksek ürün sunma hedefinin gerçekleştirilmesini desteklemek, • Ülke içinde artan üretime yeterli talep yaratılmasına ve dış pazarlarda ihracat imkânları oluşturulmasına katkı sağlamak, • İç piyasada gerek üyeler arasında gerekse üyelerine karşı yapılan ve yapılabilecek olan haksız rekabeti önlemek, • Üyelerinin ortak yararlarını korumak ve aralarında dayanışmayı sağlamak olarak sıralanabilir. Genel tüketici haklarının organize bir biçimde korunması amacıyla nihai tüketiciye ulaşan gıda maddelerinin üretim standardını ve kalitesini tespit ve temine yönelik çalışma prensiplerini ilgili makamlara aktarmak, bu girişimlerin takipçisi olmak SETBİR’ in ana stratejileri arasında yer almaktadır. Amacı, Türkiye’deki hayvancılık sektörünün ve buna bağlı hayvancılık sanayinin ihmal edilmiş noktalarını ayağa kaldırmak, güncelleştirmek olan SETBİR, global dünya ile barışık, ona uyum sağlamış bir tarımhayvancılık politikasının ve bunlara bağlı hayvancılık sanayinin ülkemiz gündemine ağırlıklı olarak girmesini sağlamak ve hammadde sorunu ve kayıt dışı üretimle mücadele konularında çalışmalarına devam etmektedir. Kurumsal sosyal sorumluluk, toplumun yaşam kalitesini iyileştirebilmek için şirketlerin kendi çalışanları ve onların aileleri, yerel halk ve toplumla birlikte sürdürülebilir bir dünya için ekonomik, çevresel, kültürel ve sosyal gelişmeye destek verme sorumluluğudur. Temsil ettiğimiz bütün şirketlerin bu doğrultuda karar alması ve uygulaması anlamına gelmektedir. Sektör sürdürülebilirlik adına bilinçli davranıyor mu? Murat Yörük: KSS başarısını gösteren etmenler arasında sonuçların ölçülebilir olması yani sürekliliğin olması gerekmektedir. Ayrıca sürdürülebilirlik; genel anlamda insan yaşamını belirli bir seviyede tutmak için gerekli ekolojik varlıklar olarak da değerlendirilebilmektedir. 37 zincirinde sürdürülebilir üretim ve tüketim için geliştirilecek stratejilerin yaşam döngüsünün tüm aşamalarını kapsaması gerekmektedir. Sürdürülebilir gelişmenin gerçekleşebilmesi için çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik sağlanmalıdır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının verimli kullanımı ve doğaya karşı sorumlu davranılması çevresel sürdürülebilirliğin gereksinimidir. Ayrıca sürdürülebilirlik ekonomik kalkınmayı destekler. Sürdürülebilirlik kavramı, şirket stratejisiyle bütünleştirilirse, tüm değer zincirinin parçası olarak bütün birimlerin katılımı ile şirketin kültürüne ve iş süreçlerine yerleşmesini ve büyük kaynakları gerektirmektedir. Günümüzde ticaret sadece kârı arttırmayı değil, müşteri, toplum, doğa, yatırımcı, tedarikçi kısacası değer zincirindeki tüm halkaların beklenti ve ihtiyaçlarına cevap verebilmektir. KSS uygulamaları anlamında sektördeki kuruluşlara bakıldığında, belli başlı markaların projelerine/ faaliyetlerine rastlıyoruz. Fakat geride çok sayıda kuruluş var. Bu durumla ilgili neler söylersiniz? Murat Yörük: Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları, sivil toplumun ve şirketlerin müşterilerinin beklentilerine göre şekillenmektedir. KSS’ye yatırım yapan şirketlerin pazarda tüketiciler tarafından algısı önem taşımaktadır. Ayrıca dünyanın kıt kaynaklarına karşın giderek artan nüfus ve tüketim, teknolojideki hızlı gelişim gibi faktörler KSS’nin tüm şirketler için uygulanması zorunlu duruma geleceği aşikârdır. Ayrıca şirketlerin KSS stratejilerini risk yönetimi aracı ya da verimlilik arttırıcı uygulamalar olarak değil değer yaratan, yeni iş sahaları yaratan ve şirketin büyümesine katkıda bulunan stratejiler olarak kabul etmeye başlaması gerekmektedir. Çevresel sürdürülebilirlik anlamında, üretimde kullanılan fakat bedeli ödenmeyen doğal kaynakların ve çevresel etkilerin gerçek maliyetlerinin üretim maliyetlerine katıldığı bir dünyaya doğru ilerlenmektedir. Böyle bir dünyada diğer şirketlerinde iş modellerini yeniden tasarlamaları gerekecektir. Sektörün yarınına ilişkin görüşlerinizi paylaşır mısınız? Sektör örgütleri KSS ve sürdürülebilirlik adına itici güç Murat Yörük: Klasik olarak cevap vermek gerekirse olmak anlamında ne kadar aktifler? KSS, toplumdan Murat Yörük: Türkiye aldığını topluma verme et ve süt sektörlerinde, anlayışına sahip üreticisi, sanayicisi, Gıda zincirinde bir iletişim stratejisi taşıyıcısı, yemcisi ile yaratmaktır. Aynı büyük bir kitlenin ekmek sürdürülebilir üretim ve zamanda, geçmişten yediği, istihdama çok tüketim için geliştirilecek geleceğe uzanan en önemli katkıları olan etkili iletişim aracıdır bir sektördür. SETBİR stratejilerin yaşam ve bunun nasıl olarak bugün Türkiye’nin döngüsünün tüm kullanılacağını öğrenmek gıda sanayi firmalarının gerekmektedir. vizyonu, altyapısı, aşamalarını kapsaması teknolojisi, makine parkı, gerekmektedir. Rekabetin gün geçtikçe pazarlama yöntemleri arttığı düşünüldüğünde, ve eleman kalitesiyle, şirketlerin KSS uluslararası standartlara politikalarını oluşturmaları, oluşturulan bu politikaların ulaşmış ve dünyanın her firmasıyla boy ölçüşebilecek şirket değerine artı katkı sağlamasının ölçülmesi düzeyde olduğuna inanmaktayız. önemli hale gelmektedir. Şirketler, izleme ve raporlama sistemi kurarak günlük iş performansıyla Ancak et ve süt sektörlerinin arzu edilen gelişmeyi sürdürülebilirlik arasında bağ kurabilmekte, rakipleri sağlaması, sürekli tekrarlamakta olduğumuz arasında farklılaşabilmektedir. Aynı zamanda bu hammadde, gıda güvenirliği ve sürdürülebilirlik raporlama sayesinde şirketler artı ve eksi yönlerinin konularında adımların atılması ile mümkün olacaktır. daha çok farkında olarak hem geliştirmeleri gereken yönlerine odaklanabilir hem de iş dünyasında Sektör örgütleri, sürdürülebilirlik ile ilgili olarak gıda konumlarını güçlendirebilmektedirler. Bu kadar artısı zincirinde yer alan tüm değerlerin gıda zincirinin olan bir raporlama sistemine tüm şirketlerin geçmek bütününü etkileyen faaliyetleri iyileştirmeleri için istemesi kaçınılmaz olacaktır. yardımcı olabilir ve onları teşvik edebilir. Gıda " 38 STK TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar: “Çevre sorunları insanlığın geleceğini tehdit eder boyutta” Bu sonuçlar dikkate alındığında küresel ısınmanın; özellikle su kaynaklarının zayıflaması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalar, tarım alanlarının daralması, verimde düşüş şeklinde öngörülen olumsuz etkilerinden ülkemizin de etkileneceğini söylemek mümkün. Çünkü ülkemizin küresel ısınmanın potansiyel etkileri açısından risk grubu ülkeler arasında olduğu çeşitli araştırmalarda ortaya konuldu. Dolayısıyla ülke olarak gerekli tedbirlerin bir an önce alınması ve Atmosfere sera gazı salımına uygulamaya konulması sektörel bazda bakıldığında, önemli. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, özellikle sanayideki hızlı gelişimin günümüzde çevre sorunlarının artmasına neden olurken, atmosfere verilen sera gazlarındaki artış sonucu küresel ısınmaya dayalı iklim değişikliğinin gündeme geldiğini bildirerek, “İklim değişikliği insanlığın önündeki en büyük sorunlardan biridir. Günümüzde çevre sorunlarının insanlığın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaştı” dedi. B " ayraktar, iklim değişikliğinin insanlığın önündeki en büyük sorunlardan biri olduğunu söyledi. Bu yüzde 21’lik pay ile enerji üretim sorunla mücadelenin santrallerinin birinci, yüzde 17 ile İklimin değişmesine başarısızlıkla neden olan küresel sanayinin ikinci, yüzde 14 ile motorlu sonuçlanmasından az ısınmanın fosil yakıtların taşıtların üçüncü ve yüzde 13’lük gelişmiş ve gelişmekte kullanımı, arazi payla tarımsal üretimin dördüncü olan ülkelerin daha kullanımı değişiklikleri, fazla etkileneceğini sırada yer aldığı çeşitli ormansızlaştırma ve belirten Bayraktar, tarımsal üretim gibi çalışmalarda bildiriliyor. özellikle sanayideki hızlı insan faaliyetlerinden ve gelişimin günümüzde dolayısıyla atmosfere çevre sorunlarının verilen sera gazındaki artıştan kaynaklandığı artmasına neden olurken, atmosfere verilen sera konusunda bir görüş birliği bulunuyor. Küresel gazlarındaki artış sonucu küresel ısınmaya dayalı iklim ısınmaya neden olan sera gazları içinde en önemlisi değişikliğinin gündeme geldiğini ifade etti. karbondioksittir ve toplam sera gazları içindeki payı yüzde 80’den fazladır. Atmosfere sera gazı Yüzey sıcaklığı artıyor salımına sektörel bazda bakıldığında, yüzde 21’lik pay ile enerji üretim santrallerinin birinci, yüzde 17 ile ükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) sanayinin ikinci, yüzde 14 ile motorlu taşıtların üçüncü 2007 yılında yayınlamış olduğu 4. değerlendirme ve yüzde 13’lük payla tarımsal üretimin dördüncü raporunda 20. yüzyılda yeryüzündeki ortalama yüzey sırada yer aldığı çeşitli çalışmalarda bildiriliyor. sıcaklığında 0,74 santigrat derece artış olduğunun Karbon dioksit emisyonlarında ise enerji üretim bildirildiği bilgisini veren Bayraktar, şunları kaydetti: santralleri ve endüstriyel üretimin; metan ve azot “Yapılan araştırmalar önümüzdeki 30–50 yıllık süreçte oksit emisyonlarında da tarımsal faaliyetlerin ilk sırayı dünyanın 1-2 derece daha ısınacağını, daha az yağışlı aldığını görüyoruz.” bir döneme girileceğini ve iklim kuşaklarının 150 ile 500 kilometre kuzeye doğru kayacağı, bu süreçten en Sera gazı salınımı kontrol altına alınmalı çok etkilenecek bölgeler arasında Akdeniz kuşağının Bayraktar, dünyada küresel ısınmaya sebep olan da yer alacağını ortaya koyuyor. sera gazları salımlarında başta ABD olmak üzere H 39 sanayileşmiş ülkelerin ön plana çıktığını, bu nedenle sera gazı salımlarının öncelikle gelişmiş ülkelerde kontrol altına alınması ve bu konuda gelişmekte olan ülkelere finansman ve teknoloji desteğinin sağlanması gerektiğini söyledi. Bayraktar, şöyle devam etti: “İklim değişikliğine adaptasyon için farkındalığın artırılması, çiftçilerin konuyla ilgili bilgilendirilmeleri, erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, konuya ilişkin plan ve projelerin bir bütün olarak ele alınması gerekir. İklim değişikliğinin su kaynakları üzerine etkileri sonucu miktar ve kalite bakımından yeterli suya erişimin zorlaşacağı da bilinen bir gerçek. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre ülkemizin yılda ortalama 112 milyar metreküp olan tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyelinin 44 milyar metreküpü kullanılıyor. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1519 metreküp civarında. Ülkemiz su zengini bir ülke değil. Nüfus artışı, tarımda ve diğer alanlarda suyun bilinçsizce kullanımı gibi faktörlerin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkileri düşünüldüğünde gelecek nesillere temiz ve yeterli suyun bırakabilmesi için doğal kaynaklarımızın korunması ve doğru kullanılmasının önemi göz ardı edilemez.” Dünya arazilerinin yüzde 26’sı tahrip oldu Halen dünyada, toprak korumayla ilgili standardlar, koruma kriterleri ve teknoloji kullanımında birlikteliğin sağlanamadığını, yanlış arazi kullanımı sonucu ise dünya arazilerinin yaklaşık yüzde 26’sının tahrip olduğu bilgisini veren Bayraktar, şunları kaydetti: “Verimli tarım arazilerinde ve ormanlık alanlarda sanayi tesislerinin ve yerleşim alanlarının kurulması önlenmeli, tarımda suyun israfına yol açan vahşi sulama yöntemlerinin terk edilerek, suyun daha tasarruflu kullanıldığı damlama ve yağmurlama sulama yöntemlerine geçilmeli. Su kaynaklarının etkin kullanımı, sel ve kuraklık için erken uyarı sisteminin geliştirilmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının sunulması, doğal kaynaklar ve çevreyi korumaya yönelik tarım tekniklerinin geliştirilmesi için önlemler alınmalı. Araştırma Enstitülerimiz ve Üniversitelerimizin iklim şartlarına uygun ürün desenleri üzerinde çalışmalara başlamaları ve konuya gereken önemi vermeleri gerekir. Kuraklık riski olan bölgelerde kuraklığa karşı dayanıklı tohum çeşitleri geliştirilmeli. Bu konuda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü bünyesinde, Kuraklık Test Merkezini Kurması Türkiye’de tarımın geleceği açısından büyük önem taşıyor. İklim değişikliği yoksulluğa itecek İ klim değişikliğinin insani gelişmede uzun vadeli engeller oluşturacağı ve insanları gittikçe kötüye giden bir yoksulluğa iteceğinin göz önüne alınması gerektiğini bildiren Bayraktar, bu noktada iklim değişikliğinin, küresel sebep ve etkileriyle küresel bir problem olarak algılanması ve ülkelerin sorumlulukları ve kapasiteleri çerçevesinde küresel bir eyleme geçmesi gerektiğini vurguladı. İklim değişikliğinin etkilerinden erken ve en ağır biçimde etkilenecek olan yoksul kesimlerin ve küçük çiftçilerin korunması ve desteklenmesi için gerçekçi ve kalıcı politikalar geliştirilmeli, küresel anlamda koordinasyon ve işbirliği sağlanması gerektiğine dikkat çeken Bayraktar, “her ülkenin ilgili kamu kurumları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının da katkılarıyla kısa, orta ve uzun vadeli bir ulusal iklim değişikliği politikası oluşturması, küresel ısınmanın etkilerini en aza indirecek adaptasyon çalışmalarının yapılması gerekir” dedi. Uyg KSS ulam alar ı Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk: “7 Milyon Ağaç Diktik, Hedefimiz 70 Milyon Ağaç” Konya Şeker, 1952 yılında kuruldu. Bugün Türkiye’nin 34. büyük sanayi kuruluşu durumunda. K onya Şeker, ana faaliyet konusu şeker üretiminin yanı sıra, şekerin girdi olarak kullanıldığı katma değeri yüksek mamul ürünlerin ve tarımsal ürünü katma değerli hale getirecek işlenmiş ürünlerin üretimini gerçekleştiriyor. Tarım sektöründe girdi olarak kullanılan tohum, organik gübre ve sulama sistemleri gibi tarım ekipmanlarını da üretiyor. Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, ‘‘Konya Şeker olarak, Torku markamız ile toz şekerden küp şekere; çikolatadan lokuma; şekerlemeden helvaya gıda alanında oldukça geniş bir üretim, pazarlama ve satış ağına sahibiz. Avrupa’nın en büyük et ve süt entegre tesisi olan Panagro Et ve Süt Entegre Tesisleri’nin de açılmasıyla, et ve sütte de sektörün en önemli oyuncularından biri haline geleceğiz’’ dedi. Kuruluşun, üretici ortaklarına sözleşmeli tarım yaptırdığını, tarım ve hayvancılık alanında da üreticilerinin ürünlerine değer katan yatırımları yaptıklarını belirten Recep Konuk şunları anlattı: ‘‘Konya Şeker, tarımsal üretim faaliyetlerinin sürekliliğini ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini sağlayan yatırımları, ticari faaliyetleri ve tarım sektörüne karşı sorumluluklarını örtüştüren sanayileşme yaklaşımıyla kendi hinterlandında bizatihi kırsal bir kalkınma projesini fiili olarak yürütüyor. Bu özellikleriyle yaklaşık 60.000 çiftçi ailesine ekonomik faaliyet imkânı sunan ve çiftçi ortaklarına verdiği hizmetler ile sosyal yönü ticari yönüne göre ön plana çıkan Konya Şeker, tarım ve sanayi entegrasyonunu sağlamak amacıyla hayata geçirdiği faaliyetlerini ağaçlandırma, eğitim, spor ve sağlık başlıkları altında gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleriyle daha anlamlı hale getiriyor.’’ Türkiye’nin en iddialı ağaçlandırma projelerinden birini yürüttüklerini belirten Konuk, 7 milyondan fazla ağacın, Konya Kapalı Havzası’na ovanın bütününe yayılarak dikildiğini, hedef olarak belirlenen rakam düşünüldüğünde gerçekleştirilen işin henüz projenin yaklaşık %10’u olduğunu, 2004 yılından beri ağaçlandırma yapıldığını ve her geçen yıl daha çok ağacın Konya Ovası’na dikildiğini söyledi. Tecrübemiz katlandı A ğaçlandırma çalışmalarında gitgide daha başarılı bir performans sergilenmesinin sebeplerinden söz eden Recep Konuk şöyle devam etti: ‘‘Kurumsal olarak, ağaçlandırma konusunda Konya Şeker her yıl tecrübesini, organizasyon kabiliyetini ve personel planlamasından ağaçlandırma sahalarının düzenlenmesine, iklim ve bölge şartlarına uygun ağaç seçiminden bakımına kadar tecrübesini katlayarak arttırmaktadır. Artan bu tecrübe de, ağaçların tutma oranına yansımaktadır. 2004 yılına göre ağaçlandırma çalışmalarını yürüten personelimizin günlük olarak diktiği ağaç sayısı hemen hemen ikiye-üçe katlandı. Konya Şeker, ağaçlandırma çalışmalarına başladığı ilk günle kıyaslandığında bugün çıraklıktan ustalığa yükselmiştir.’’ Türkiye nüfusu kadar ağaç K onya Şeker’in kendisine koyduğu “Türkiye Nüfusu Kadar Ağaç” hedefinin kısa sürede gerçekleştirilmesini sağlayacak olan husus, ağaçlandırma konusunda bir hassasiyetin bölgede oluşmuş olmasıdır. Yani ağaç dikmeyen, ağaç dikimine soğuk bakan ve belki bir veya birkaç asırdır ağaç ve orman kültüründen uzaklaşmış olan bölgede ağaçlandırma kültürü 8 yıl gibi kısa bir zamanda oluşmuştur. Bu kültürün canlanması, bölge insanının bu hassasiyeti kazanması diktiğimiz 7 milyon fidandan daha kıymetlidir, daha önemlidir.’’ Bölgede, nem regülasyonu ve biyolojik çeşitlilik arttı R ecep Konuk ağaçlandırma çalışmalarının getirilerini şöyle anlattı: ‘‘Ağaçlandırma çalışmalarına başladığımız ilk yıllarda, 41 diktiğimiz ağaçlar kırılıyor, yerinden sökülüyordu. Bunun birkaç sebebi vardı. Ancak en önemlisi, ağaçlarla canlanacak doğal hayatın ve bölgede artacak kuş varlığının ürüne zarar vereceğine dair tevatürlerdi. Biz ısrar ettik, ağaç dikmeye devam ettik. Bir yandan da, ağaçlandırmanın tarımsal üründe verimi arttıracağını anlattık. Nitekim ovaya diktiğimiz ağaçların tarımsal üretime olumlu etkisi kısa sürede somut olarak görünmeye başladı. Ağaç varlığının artmasıyla oluşan nem regülasyonu sayesinde birim alandan alınan verim artarken ağaçlar sayesinde oluşan biyolojik çeşitlilik süne ile mücadelede tarım ilaçlarıyla elde edilemeyen başarının çok kısa sürede elde edilmesini sağladı. Kimyasal mücadelenin yerini ekolojik mücadele aldı A ğaçlandırma çalışmalarına başladığımızda bizim açımızdan en büyük handikap; ağaçlandırmanın bölge sakinlerince ve özellikle de üretici tarafından sahiplenilmesini engelleyen kalıplar ve ezberlerdi. Neticede biz ağaçları dikiyoruz, ancak milyonlarca dekarlık bir alanda her ağacın başına bir bekçi koyma imkânına sahip değiliz. Onlara bekçilik yapacak olanın üretici olduğunu en başından beri biliyorduk. Onların katkısı ve desteği olmadan ağaçlandırmada başarı sağlanamayacağını ve ağaçlandırma konusunda bir hassasiyet kazanmaları için zamana ihtiyaç olduğunu biliyorduk. En basitinden üretici, artacak kuş varlığının özellikle tahıla zarar vereceği düşünüyordu. Bunun böyle olmadığını zaman ispatladı. Ağaçlandırma çalışmalarının doğal sonucu olarak bölgede kuş varlığı ile birlikte ağaçlara sığınan veya ağaçlar sayesinde beslenen hayvan ve böcek türlerinde artış meydana geldi, ancak ürün hasadı açısından beklenen olumsuz etki hiç yaşanmadı. Bölgede canlanan doğal hayat ekolojik bir bütünlüğü ve dengeyi sağladı ve tarım zararlıları ile ekolojik mücadelede kuşlar ve diğer canlılar çiftçinin en önemli yardımcısı oldular. Bölgede süne ve diğer tarım zararlıları ile tarımsal ilaçlarla yapılan kimyasal mücadelenin yerini hiç masrafı olmayan ekolojik mücadele aldı ve etkileyici sonuçlar alındı. Bu değişim işimizi kolaylaştırdı ve ağaçlandırma konusundaki zihinsel defans, fiili desteğe dönüştü. Bugün ağaçları pullukla söken köyler, hem bizden dikmek için ağaç istiyor hem de ceplerinden para harcayıp ağaçlandırma çalışması yapıyor.’’ Doğaya yatırım T arımsal üretimi sürdürebilmenin olmazsa olmaz koşulunun, üretime imkân verecek bir ekosistemin varlığının tesisi ve muhafazası olduğunu vurgulayan Recep Konuk, Konya Şeker’in bir yandan ürünün değerini arttırarak çiftçi gelirlerinin artmasını sağlayacak üretim tesisleri yatırımlarını gerçekleştirirken, bir yandan da üretimde sürdürülebilirliği ve sürekliliği sağlamak, çevre şartları yüzünden tarımsal üretimin zarar görmesinin önüne geçmek için doğaya yatırım yaptığını söyledi. Konuk, ‘‘Konya Şeker’in ağaçlandırma çalışması stratejik bir yaklaşımın sonucudur. Kısa ve uzun vadede bu ağaçlandırma çalışmaları sonucu bölgedeki ağaç varlığını arttırarak ve bu ağaçlar sayesinde oluşacak iklimleme ile son yıllarda küresel ısınma ile üretici aleyhine bozulan çevre şartlarını üretici lehine etkilemeyi amaçlıyoruz. Ürünün suyu, gübresi ne kadar iyi verilirse verilsin, ne kadar iyi tohum kullanılırsa kullanılsın ekosistem ve çevre şartları uygun değilse verim artmaz. Ağaçlandırma çalışmalarımızdaki nihai hedefimiz de; ekosistem ve çevre şartlarını üretime müsait hale getirerek ve üretimi destekleyecek şekilde bölgedeki ağaç varlığını arttırarak bölge üreticisinin dekardan aldığı verimin artmasını sağlamaktır’’ dedi. Diktiğimiz fidanları kaderine terk etmiyoruz R ecep Konuk, ağaçlandırma çalışmalarının öncesi ve sonrasıyla ilgili şu bilgileri verdi: ‘‘Ağaçlandırma çalışmalarını, Konya Ovası’nın tümüne yayılacak ve iklimini etkileyecek şekilde yürütüyoruz. Çalışmaların yapıldığı yerler, genellikle tarımsal faaliyetin yürütülemediği yol kenarları ile toplu ağaçlandırmaya uygun ancak çoraklaşmış hazine arazileridir. Bu arazilerin özelliği itibarı ile ağaçlandırmadan önce bir ıslah çalışmasının yapılması, dikilen ağaçların tutma oranının yükseltilmesi ve ağaçlandırma çalışmalarında başarı elde edilebilmesi için elzemdir. Ağaçlandırmaya başlamadan yaklaşık bir yıl önce ıslah çalışmalarına başlanmaktadır. Arazinin yapısına ve çoraklaşma durumuna göre çeşitli önlemler alan Konya Şeker ağaçlandırma ekipleri, bazı bölgelerde şeker pancarı ile gelen ve arıttığı toprağı araziye sermekle yetinirken, bazı bölgelerde ağaçlar için açtığı çukurlarda belli bir derinlikten sonra patlatma yöntemini kullanmakta, buraları verimli ve arıtılmış toprakla beslemekte ve bu yöntemle oluşan kireç tabakasının kırılmasını sağlayarak dikilecek ağaçların köklerinin beslenebileceği arazi yapısına ulaşmasını sağlamaktadır. Hiçbir değerin israf edilmesine izin vermeyen ve şeker pancarı ile birlikte fabrikaya gelen nitelikli tarım topraklarını ayrıştırarak ağaçlandırma sahalarında toprak ıslahı amacıyla değerlendiren Konya Şeker, bu çerçevede bu güne kadar yaklaşık 1.000.000 ton verimli toprağı çoraklaşmış arazide, ağaçlandırma çalışmalarında tutma oranını yükseltmek için kullanmıştır. Ağaçlandırma çalışmalarında % 95’lik tutma oranını yakalayan Konya Şeker, dikimini gerçekleştirdiği fidanları da kaderine terk etmemektedir. Konya Ovası’nın iklim koşulları ve arazi yapısı nedeniyle dikildikten sonra doğal ortamında bir ağacın gelişmesi tamamen tesadüflere bağlıdır. O nedenle, tarafımızdan oluşturulan bakım ekipleri, fidanlar doğal ortamında kendi kendine gelişimlerini sürdürecek seviye ve kök uzunluğuna gelene kadar ağaçların bakım ve sulamasını yıl boyunca ve yıllarca gerçekleştirmektedir ki, bu süre ortalama 4-5 yıldır. Çeşitli nedenlerle zarar gören ya da doğadaki canlıların verdiği tahribatla kuruyan veya insan eliyle hasar verilen ağaçların yerine yenileri dikilmekte ve ağaçlandırma güzergâh ve alanlarında yenileme çalışmaları da süreklilik arz edecek şekilde devam etmektedir. Projeye ülkemiz ve bölge tarım sektörünün kazançları penceresinden bakıyoruz R ecep Konuk, projeye maliyetler penceresinden bakılmadığını, bakış açısının ülkenin ve bölge tarım sektörünün kazançları odaklı olduğunu ifade etti. Konuk, ‘‘Biz bu proje ile ülkemizin hatta dünyanın en önemli tarımsal üretim havzası Konya Ovasında tarımsal üretimde verimliliğin bugünle kıyaslanamayacak kadar artacağını düşünüyoruz. Mesela bugün için hem bölgenin iklimleme özelliği hem de ekosistemdeki dengesizlik nedeniyle verimli şekilde üretilemeyen ancak ülkemizin ihtiyacı olan bazı ürünlerin bölge üreticisinin üretim desenine kazandırılabileceğini düşünüyoruz” dedi. 43 Diğer sosyal sorumluluk faaliyetlerimiz R ecep Konuk, şirketin diğer sosyal sorumluluk faaliyetlerine ilişkin şunları söyledi: ‘‘Çevreden eğitime, spordan sağlığa farklı alanlarda uzun vadeli pek çok sosyal sorumluluk projesini aynı anda yürüten Konya Şeker olarak, sürdürülebilir ekonomik gelişmenin topluma değer katacak bir sosyal sorumluluk anlayışı ile mümkün olduğuna inanıyoruz. Konya Şeker İlköğretim Okulu’nun tüm masraflarını Konya Şeker olarak üstleniyoruz. İhtiyaç sahibi öğrencilerimize her türlü desteği verirken, Konya’da okuma yazma bilmeyen en az 116 bin 962 vatandaşımızın okuryazar hale getirilmesi konusunda da faaliyet yürütüyoruz. Konya Şeker’in bünyesinde, spora destek vermek, gençlerimizin sportif faaliyetlere katılarak sağlıklı yetişmelerini sağlamak ve geleceğin sporcularının yetişmesine olanak sağlayan altyapıyı oluşturmak amacıyla futbol, bisiklet ve güreş branşlarında faal U bir spor kulübümüz bulunuyor. Futbol ve bisiklet branşlarında profesyonel liglerde yarışmacı takımlarla mücadele eden Konya Şekerspor Kulübünün, gençleri spor eğitimine özendiren altyapı takımlarında ise yaklaşık 1.000 genç profesyonel, antrenörler nezaretinde spor eğitimi alıyor. Gençlerin yeteneklerini geliştirmesi ve sokaktan kurtulması amacıyla spora destek veriyoruz. Özellikle Konya’nın “ata sporu” olan bisiklet sporunu destekleyen sayılı kuruluşlardan biriyiz. Konya Torku Şekerspor bisiklet takımımız bu yıl ikinci kez 48. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nda ülkemizi gururla temsil etti. Turnuvanın lideri Konya Torku Şekerspor’lu İvalio Gabrovski oldu. Böylece yıllar sonra ilk kez bir Türk Takımı, turnuvanın ferdi klasmanında birinciliği elde etti. Gabrovski bu galibiyetiyle 2012 Londra Olimpiyatları’nda yarışmayı garantiledi. Bu başarının altyapımızda eğitim gören gençlerimiz üzerinde yaratacağı motivasyonu daha çok önemsiyoruz. Ağaçlandırma, eğitim, spor gibi sosyal sorumluluk projelerinin yanı sıra organ bağışı ve engellilere yönelik sosyal sorumluluk projelerinde de her yıl etkin şekilde yer alıyoruz. KSS ları ama ygul Dedeman Şanlıurfa Yeşil Yıldız Belgesi İle Ödüllendirildi Dedeman Şanlıurfa, modernizasyon çalışmaları, tasarruf tedbirleri, enerji verimliliğinin arttırılması alanındaki uygulamalarıyla yeşil yıldız alan bölgedeki ilk ve Türkiye’nin 25. Oteli oldu. O tel, 2011 yılından itibaren yaptığı elektrik, su ve enerji kullanımındaki tasarruf çalışmaları, çevreye zararlı maddelerin ve atık miktarının azaltılması yönündeki uygulamaları, enerji verimliliğini arttıran uygulamaları ve çevreye uyum ile duyarlılık konusunda çalışanlarına verdiği eğitimlerle Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan “Yeşil Yıldız” belgesini aldı. Böylece pek çok çevreci etkinliğe imza atan Dedeman Konya Hotel & Convention Center’ın ardından Dedeman Şanlıurfa da çevreye duyarlılığın sembolü olan yeşil yıldız ile doğaya olan hassasiyetini belgeledi. Ödülü alan Dedeman Şanlıurfa Genel Müdürü Aydın Duran; “Geleneksel Dedeman misafirperverliği ve kaliteli servis anlayışımızın yanı sıra hep çevre duyarlılığı bilinciyle hareket etmeye çalıştık. Almış olduğumuz bu ödülde tüm çalışma arkadaşlarımın da payı çok büyük. Gelecek dönemlerde de aynı hassasiyetle çalışmalarımızı sürdüreceğiz” dedi. Söy KSS leşil e ri Ender Abalıoğlu: “Toplumdan aldığını, toplumla paylaşmak felsefesinden hareket ediyoruz” Abalıoğlu Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Ender Abalıoğlu, KSS Türkiye’nin sorularını yanıtladı. İşletmenizin KSS vizyonu nedir? KSS’yi işletme bünyesine adapte edebildiniz mi? Ender Abalıoğlu: Sağlıklı ve lezzetli ürünlerimizin yanı sıra eğitime, spora, çevreye ve kültüre hizmet ve destek veren Lezita markası, kendi faaliyet alanlarında sektörünün öncü ve lider kuruluşu Abalıoğlu Grubu’nun bir üyesidir. Grubumuzun kurumsal kültüründe, toplumumuzun duyarlı olduğu alanlara katkıda bulunmak asli ve keyifli bir görev olarak kabul ediliyor. Bu anlayış, Yönetim Kurulu’ndan mavi yakalısına kadar sayısı iki bini aşkın tüm Abalıoğlu Ailesi tarafından benimsenmiştir. Bu çerçevede, toplumdan aldığını toplumla paylaşmak felsefesinden hareketle, çok çeşitli projelere imza atılıyoruz. Özellikle sektörünün lideri olmanın getirdiği ciddi sorumluluk dahilinde, 2007 yılından bu yana eğitim odaklı vizyonu ile Türkiye’nin geleceğine de yatırım yapıyoruz. KSS uygulamalarınızı anlatır mısınız? Dünden bugüne neler yapıldı? Ender Abalıoğlu: Türkiye’nin en çok derslikli ilköğretim okulu, Toplum ve Biz Burs Programı, Denizli Horozu Abalıoğlu ile Koruma Altında Projesi, Orhan Abalıoğlu Endüstri Meslek Lisesi eğitim ve kültür alanındaki sosyal sorumluluk çalışmaları arasında yer alıyor. Grup olarak, sayısız öğrenciye sağladığımız eğitim burslarından sonra eğitime katkımızı, 2007 - 2008 eğitim öğretim yılında, Türkiye’nin en çok derslikli ilköğretim okulu niteliğinde olan Abalıoğlu Yem İlköğretim Okulu’nun açılışı ile gerçekleştirdik. Toplam 10 bin metrekare açık alan üzerine kurulan okulumuz, 7.100 metrekare kapalı alanı sahip. Çağdaş bir eğitim sisteminin gerektirdiği tüm imkanlara sahip olmasına özen gösterilen 32 derslikli okulumuzda, iki adet bilgisayar dersliği, dört adet faaliyet salonunun yanı sıra oyun salonu, spor salonları, kütüphane ve 45 engelli asansörü bulunuyor. Okulumuz, 1.500’ü aşkın öğrencimize eğitim veriyor. 40 derslikli Orhan Abalıoğlu Endüstri Meslek Lisesi yatırımımız ile de 1.600 öğrencimizin eğitimine katkıda bulunuyoruz. Yapımı devam eden Cedide Abalıoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin mimarisi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından çok beğenildi ve Türkiye’nin 7 farklı ilinde yapımı devam eden başka okullarda da uygulanmaktadır. Okul; Denizli’de 35 bin dönüm açık arazi üzerine 12 bin metre kare kapalı alanda 52 derslik ile Eylül ayı itibariyle faaliyet gösterecektir. 1.700 öğrencinin eğitimine katkı sağlanması hedeflenmektedir. hareket eden, oyun oynayan mutlu nesiller yetişmesine katkı sağlama hedefiyle başlattığımız Lezita Mutluluk Hareketi Çocuk Parkları Projesi. Mutluluk Hareketi adlı Lezita Çocuk Parkları Projemiz ile günümüzde giderek betonlaşan şehirler içinde çocuklara ve yeşile hasret her insana hem oyun oynayacak hem de hareket edebilecek yeni alanlar yaratmak hedefiyle yola çıktık. Projemiz ile dünyanın ve ülkemizin en önemli sağlık sorunlarının başında gelen ve sağlıksız beslenme ile hareketsizliğin bir getirisi olan obezite gibi hastalıkların önlenmesine de katkı sağlamayı arzu ediyoruz. Çünkü, Lezita olarak sağlıklı nesiller istiyoruz. Çocuklarımızın sağlıklı beslenmesi, hareket etmesi, oyun oynaması ve kendini iyi ifade Ayrıca, dünyada eden bireyler olarak genetik yapısı değişime yetişmesi bizim için uğramamış nadir Lezita olarak sağlıklı nesiller önemli. Lezita Mutluluk ırklardan biri olan Denizli Hareketi Çocuk Parkları Horozunun daha uzun istiyoruz. Çocuklarımızın Projesi kapsamında ilk yıllar yaşatılabilmesi ve sağlıklı beslenmesi, hareket olarak, Konak Belediyesi korunması amacıyla işbirliği ile Şenel Aksu yaptırdığımız tesislerin etmesi, oyun oynaması ve Parkı ve Yeni Doğan yanı sıra çeşitli katkılarla kendini iyi ifade eden bireyler Parkı yeniledik. Hem projenin devam etmesine zemin açısından destek veriyoruz. olarak yetişmesi bizim yenilenen hem de için önemli. çocukların ve büyüklerin Grubumuz, ayrıca, hareket ederek, oyun bizzat Lezita markası oynaması için gerekli ile özellikle spora ve ekipmanlar ile donatılan Şenel Aksu Parkı’na bir büyük sporculara destek veriyor. Lezita, 2010’dan bu yana oyun grubu, tahterevalli ve salıncak takımları, bel ve Bornova Belediyesi Basketbol Takımı’nın sponsoru göğüs çalıştırma sistemi, kalça ve bel güçlendirme olarak basketbolu, 2012’den bu yana da Balspor sistemi, omuz ve kol açma sistemi, mekik ve şınav Erkek Voleybol Takımı’nın forma sponsorluğunu aleti, havada yürüyüş sistemi ve jokey kalp bisikleti üstlenerek genç voleybolcuları destekliyor. Haziran ekipmanları temin ettik. Aynı şekilde zemin yenilemesi 2012 itibariyle de Lezita Mutluluk Hareketi Çocuk yapılan Yeni Doğan Parkı’na da salıncak takımı Parkları Projesi’ni de hayata geçirmiş bulunuyoruz. kurdurulmasını sağladık. Bundan sonra Kahramanlar Parkı ve ardından da sırasıyla 19 Mayıs Parkı ve Projelerinizi oluştururken özellikle yoğunlaştığınız alanlar var mıdır? Kaynak Parkı çalışmalarına başlayacağız. Aynı zamanda, bu parklarda dönemsel olarak çeşitli Ender Abalıoğlu: Kurumsal sosyal sorumluluk etkinlikler ve sürpriz buluşmalara da ev sahipliği projelerimizi oluştururken, özellikle, toplumumuzun yapacağız. Hedefimiz 2012 yıl sonuna kadar toplam duyarlı olduğu alanlara katkıda bulunmayı beş çocuk parkını, başta çocuklarımız olmak üzere amaçlıyoruz. Bu çerçevede eğitim başta olmak üzere tüm ailelerin ve halkımızın hizmetine açmak. spor, çevre ve kültür alanlarına ağırlık veriyoruz. " Projelere ayırdığınız bütçe ile ilgili bilgi verir misiniz? Ender Abalıoğlu: ABALIOĞLU Grubu çatısı altında yürütülen tüm projeler, şirketimizin kurulduğu 1969 yılından bu tarafa 43 yıldır hiç kesintisiz devam etmektedir. Grubumuz; Lezita markasını da sektöre kazandırdığımız 2006 yılından itibaren sosyal sorumluluk projelerine daha da önem vermiştir. Son 4 senedir hemen her yıl bir okul yaptırdığımız gerçeği ile hareket ettiğimizde, projelerin tümü için her yıl yaklaşık 5 milyon TL bir bütçe ayırdığımızı söyleyebiliriz. KSS uygulamalarının, kuruluşlara ve sektöre katkısı üzerine neler söylersiniz? Ender Abalıoğlu: Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının hem kuruluşlara hem de sektöre büyük katkısı olduğuna inanıyoruz. Özellikle uzun vadeli yatırımlar, kuruluşların, toplum ve sosyal paydaşlar nezdinde kurumsal kimliğini, marka itibarını ve saygınlığını artırıyor. Sektör nezdinde de örnek teşkil ederek, topluma daha fazla fayda sağlanması ve katma değer yaratılmasına olanak tanıyor. Güncel uygulamalarınız ve hedefleri nelerdir? Ender Abalıoğlu: En yeni projemiz, sağlıklı beslenen, Bundan sonrasında da, kuruluş olarak tüm yatırımlarımızı sürdüreceğiz. 46 Uyg KSS ulam alar ı Big Chefs ve Türk Eğitim Derneği işbirliği ile “Geleceğim Parlak, Kariyerim Mutfak” projesi 21-29 Mayıs tarihleri arasında ilk etabı Karadeniz Bölgesi olmak üzere, Karabük’ten başlayarak sırasıyla Zonguldak, Karadeniz Ereğli ve Polatlı’yı gezen “Geleceğim Parlak, Kariyerim Mutfak” proje tırı, bu bölgelerdeki Türk Eğitim Derneği (TED) Okulları’nda okuyan, ağırlıklı burslu öğrencilere hem teori hem de pratikte mutfağı ana hatlarıyla tanıtarak gastronomi kültürüne dair bilgiler vermeyi ve kariyer olarak mutfak sanatlarını seçmelerine teşvik etmeyi hedefledi. “G eleceğim Parlak, Kariyerim Mutfak” projesinin Big Chefs önderliğinde yürütüldüğünü dile getiren Big Chefs Kurucu Ortağı Gamze Cizreli, “Biz lezzet ve kalite değince akla gelen ilk isim olmayı istiyoruz. 13 şubemizin yanı sıra 2012 yılının ikinci yarısında yurtdışında New York, Rusya, Azerbaycan ve Hindistan’da olmayı hedefliyoruz. Fakat sorumluluğumuzun sadece bunlarla sınırlı olmadığını biliyoruz. “Geleceğim Parlak Kariyerim Mutfak” projesi, Türk Eğitim Derneği işbirliği ve MAN Kamyon ve Otobüs Ticaret A.Ş, İnoksan Mutfak, Ekol Gıda ve Petrol Ofisi’nin yakıt desteğiyle hayata geçti” dedi. Cizreli, 4 ilde yaklaşık 60 çocuğa temel gastronomi eğitimi verildiğini açıklayarak ilk etap Karadeniz’in ardından ikinci etabın Doğu’daki TED Okulları olduğunu belirtti. Cizreli, projeye yönelik sözlerini şöyle sürdürdü: “Geleceğim Parlak, Kariyerim Mutfak” tırına kuracağımız mutfak ile büyük şefler, proje kapsamında gidilecek illerdeki çocuklarımızla birlikte çeşitli yemekler yapacaklar. Çocuklarımız da kendi ellerinin değdiği menüyü tadacaklar. Big Chefs tarafından eğitilen her öğrenciye sertifika ile birlikte aşçı önlüğü, şapka, Big Chefs eğitim kitapçığından oluşan bir kit vereceğiz. Ayrıca her ilden en başarılı 3 çocuğumuzu seçerek, İstanbul Big Chefs mutfaklarında staj imkanı sunacağız.” Mutfak sanatları’nın günümüzde yükselen değer olduğunu vurgulayan Gamze Cizreli, bu konuda Big Chefs olarak öncülük etmek istediklerini ve gezici tır ile ilk etabı Karadeniz’de tamamladıktan sonra Güney Doğu Anadolu, İç Anadolu, Ege ve Marmara’daki okullarda da eğitim vermeyi hedeflediklerini belirtti. Meslek edindirme konusunda destek olacağız Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ise, kuruluşundan bu yana tam 84 yıldır başarılı ancak maddi olanakları yeterli olmayan 47.000‘i aşkın öğrenciye karşılıksız öğrenim bursu veren Türk Eğitim Derneği’nin temel amacının, Ulu Önder Atatürk’ten emanet aldığı meşale ile çağdaşlık ve modernlik çizgisinden ayrılmadan Ü daha çok çocuğun geleceğini aydınlatmak olduğunu söyledi. Projenin, derneğin kuruluş amacına uygun olduğuna dikkat çeken Pehlivanoğlu, “’Geleceğim Parlak, Kariyerim Mutfak’ projesiyle ilgili işbirliği teklifi geldiğinde çok heyecanlandık. Bu projeyi birlikte yürüttüğümüz Big Chefs ve diğer çözüm ortaklarımızla birlikte Türk Eğitim Derneği bünyesindeki çocuklarımızın geleceğine katkıda bulunacağız ve meslek edindirme konusunda onlara destek olup yol göstereceğiz” dedi. KSS esi rsit nive İstanbul Üniversitesi Bitkisel Atık Yağ Toplama Projesi Atık yağların ayrı kaplarda biriktirilmesi ve lisanslı toplayıcılara verilerek ekonomiye kazandırılması, çevre ve insan sağlığının korunması ve çalışanlarımızın farkındalığını artırmak amacıyla hazırlanan proje 14 Mayıs 10 Ekim 2012 tarihleri arasında yürütülecek. Kullanılmış bitkisel atık yağlar çevreye büyük zarar veriyor K ullanılmış bitkisel atık yağlar, evsel atıklardan kaynaklanan su kirliliğinin %25’ini oluşturuyor. Atık yağlar ekotoksik özelliğe sahip. Bulunduğu ortamı kirletiyor ve ortamda yaşayan canlılara zarar veriyor. 48 Atık su kirliliğinin %25 oranında kaynağını, kullanılmış bitkisel ve hayvansal yağlar oluşturuyor. Arıtılmayan atık suların içindeki bitkisel ve hayvansal atık yağlar, denizlere, göllere ve akarsulara döküldüğü zaman o suyu kirletiyor ve sudaki oksijeni azaltıyor. Bunun sonucu olarak başta balıklar olmak üzere diğer deniz ve kara canlılarının yaşam alanları ve türleri yok oluyor. Uyg KSS ulam alar ı Borçelik sağlam bir gelecek için KSS uygulamalarını sürdüyor 1990 yılında Türkiye'nin ilk özel ve ikinci en büyük yassı çelik üreticisi olarak kurulan Borçelik, 1994, 2003 ve 2008 yıllarında gerçekleştirdiği ve toplam 500 milyon USD değerindeki yatırımlarıyla kapasitesini 1.5 milyon tona çıkardı. Şirket, 900 bin tonluk galvaniz kapasitesi ile Türkiye’nin en yüksek üretim kapasitesine sahip ve en modern galvanizli sac üreticisi. B orçelik Mali İşler ve IT’den Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Okan Aydıngün, “Borçelik, depreme dayanıklı binaların inşa edilmesinde çelik kullanımının önemini vurgulayan önemli projeler gerçekleştirmektedir. Güvenli yaşam standartlarının oluşturulmasını destekleyen bu projelerin yanı sıra eğitim, çevre, spor, kültür ve sanat alanlarında da çok sayıda sosyal sorumluluk projesi sürdürmekteyiz. Son yıllarda destek verdiğimiz ve gerçekleştirdiğimiz projeler arasında; Tevfik Seno Arda Lisesi’nin ve Gemlik Vergi Dairesi’nin inşaat çalışmaları, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ile birlikte gerçekleştirilen depreme duyarlılık günleri, ağaç dikim projeleri ve eğitime destek fonu gibi başlıca uygulamalar yer alıyor” dedi. kullanılarak depreme dayanıklı bir şekilde inşa edildi’’ dedi. Çevre korumaya yönelik uygulamalar B orçelik’in kurulduğu günden bu yana tüm üretim süreçlerinde çevrenin korunmasına yönelik uygulamalar gerçekleştirdiğini belirten Okan Aydıngün şunları anlattı: Güvenli binalar için çelik kullanımının önemi G üvenli ve depreme dayanıklı binaların inşasında çelik malzeme kullanımının önemini vurgulayan Okan Aydıngün, bu doğrultuda Borçelik’in, 1999’da meydana gelen Marmara depreminde yıkılan Orhangazi İlköğretim Okulu’nun yerine dayanıklı yeni bir okul inşa etmek amacıyla Avrupa Yapısal Çelik Birliği ve Türk Yapısal Çelik Derneği’nin projesine destek verildiğini ve 2005 yılında hayata geçirilen modern, güvenli bir lise binasına Türk Yapısal Çelik Derneği’nin kurucu başkanlığını ve Avrupa Yapısal Çelik Birliği’nin dönem başkanlığını yapmış olan merhum Prof. Dr. Tevfik Seno Arda’nın isminin verildiğini söyledi. Aydıngün, ‘‘3000 metre karelik inşaat alanına yapılan 3 katlı lise ile çeliğin bir inşaat malzemesi olarak dayanıklılığına ve deprem kuşağında bulunan Türkiye’de sağlayacağı güvene dikkat çekildi. Borçelik’in güvenli yaşamı desteklemeye yönelik başka bir projesi de Gemlik Vergi Dairesi’nin inşaatı olmuştur. 2006 yılında hizmete açılan bina, çelik malzemeler 49 ‘‘1999 yılında Mudanya Dedeköy’de fidan dikimi etkinliği gerçekleştirildi. Ardından 2004 yılında, 90 hektarlık bölümü yanan Gelibolu yarımadasının ağaçlandırma projesine sponsor olduk ve proje kapsamında Gelibolu yarımadasına 15 bin fidan dikildi. Borçelik, 2011 yılında ‘Ürettiğimiz Her Bir Bobin için Doğaya bir Ağaç Hediye Ediyoruz’ kampanyasını başlatarak Bursa Orman Bölge Müdürlüğü ile Gemlik Şahinyurdu Köyü’ndeki 160 hektar alanın ağaçlandırılması projesine de sponsor oldu. 5 yıl içinde ürettiğimiz her bir bobin için doğaya bir ağaç hediye ederek 500.000 adet fidan dikmiş olacağız. Bursa Orman Bölge Müdürlüğü’nün özel teraslama tekniği uygulanarak ağaçlandırılan alanda, verimsiz alanların verimli hale getirilmesi ve bu yolla ülkemiz doğal zenginliklerine katkı yapılması hedeflendi. Çevreyi korumaya yönelik yatırımları ve uygulamalarıyla şirketimiz, 2006 yılında İstanbul Sanayi Odası tarafından verilen Çevre Teşvik Ödülü’nü ve 2009 yılında Bursa Sanayicileri ve İş Adamları Derneği tarafından verilen Çevre Ödülü’nü aldı. Çevre Komitemiz, her yıl bir Çevre Yönetim Programı hazırlamakta ve Dünya Çevre Günü’nde çeşitli etkinlikler düzenlemektedir. Borçelik olarak düzenlediğimiz Dünya Çevre Günü etkinlikleri kapsamında, çalışanlarımıza ve çocuklarımıza yönelik bilinçlendirici sunumlar,çevre konulu resim yarışmaları, sahillerimizin temizlenmesi, öğrencilerle birlikte fidan dikimi gibi etkinlikler gerçekleştirioruz’’ Borçelik çalışanları eğitimi destekliyor B orçelik çalışanlarının oluşturduğu ‘Borçelik Eğitime Katkı Fonu’ ile öğrencilere burs sağlandığını belirten Okan Aydıngün, çalışanların kendi maaşlarından yaptıkları katkılarla desteklenen fonun, bugüne kadar toplam 45 öğrencinin eğitimine katkı sağladığını ve Borçelik Eğitime Katkı Fonu ile 2012 yılı eğitim döneminde 20 öğrenciye daha destek olunacağını söyledi. STK Give&Gain - Çalışan Gönüllülügü Günü’ne 24 ülkeden 200 şirket katıldı Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği’nin girişimi ile, Türkiye’nin bu yıl ilk kez katıldığı ‘’Give&Gain-Çalışan Gönüllülüğü Günü’’nün dördüncüsü 18 Mayıs 2012 tarihinde düzenlendi. B u yıl, dünya çapında 24 ülkeden 200 şirketin 10,071 çalışanı ile katıldığı Give&Gain’e Türkiye’den katılım, 22 ilde ve 861 çalışan ile gerçekleştirildi. Uluslararası bir girişim olan Give & Gain Günü, şirketlerin tüm çalışanları ile birlikte tecrübelerini ve becerilerini toplumun ihtiyaçları doğrultusunda gönüllü olarak kullanmasını amaçlayan ve “Çalışan Gönüllülüğü”nü merkeze alan bir oluşum. Give&Gain’e Katılan Projelerin Tamamı: • Akbank - Vakit Yok Eğitimleri, Anaokulu Ziyareti Oyuncak Teslimi, Akbank Gönüllüleri ile Bankacılık ve Tasarruf Projesi • Arzum - Türkan Sabancı Görme Engelliler İlköğretim Okulu Öğrencileri ile Rahmi Koç Müzesi Ziyareti • Asya Meyve Suyu ve Gıda - Eğirdir Gölü Çevre Temizliği • Banvit - Koruncuk - Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı Ziyaret • Kadir Has üniversitesi - İyiliğe Koşu • Kaynak Holding - 2012 Fidan Dikim Şöleni • Mad Science - Cibali bölgesinde 200 çocuğa ücretsiz Bilim Okulları dersi • N’PR İletişim Danışmanlığı A.Ş. - Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ziyareti • VİKO - Kartal Beyazay Ay Rehabilitasyon Merkezi, Kartal Hüseyin Saim Ekim İlköğretim Okulu - Eğitim, İbni Sina İlköğretim Okulu - Eğitim • Yüksel Holding AŞ - Mogan Gölü Çevre Temizliği Uyg KSS ulam alar ı AstraZeneca’nın “Hayat Kurtaran Eğitim”i on binlerce öğrenciye ulaştı Sağlık ve eğitim alanında, Türkiye’nin en uzun dönemli kurumsal sosyal sorumluluk projelerinden biri olan “İlk Yardıma İlk Adım” on binlerce öğrenciye ulaşarak “hayat kurtaran eğitim” verdi. 2007 yılında, AstraZeneca, Milli Eğitim Bakanlığı ve TOÇEV işbirliğiyle başlayan ve kesintisiz olarak devam eden proje, 79 ilde, 233 Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’na (YİBO) ulaştı. Bugüne kadar toplam 41957 öğrenciye ulaşan proje, ulusal ve uluslararası pek çok ödül aldı. “İ lk Yardıma İlk Adım” programı yarattığı sosyal etki ve ilköğretim çağındaki çocuklara kazandırdığı ilk yardım bilinci açısından AstraZeneca’nın yürüttüğü önemli projelerden biri olma özelliği taşıyor. Program kapsamında özellikle Yatılı İlköğretim Bölge Okulları’nda çocuklara ilk yardım eğitimi veriliyor. Yatılı okuyan öğrencilerin belki de en çok ihtiyacı olan ilk yardım eğitimi, eğlenceli aktivitelerle öğrencilere aktarılıyor. Eğitim, çizgi film ve tiyatro ile pekiştiriliyor “İ lk Yardıma İlk Adım” programı kapsamında; MEB ilk yardım formatorünün sözlü ve uygulamalı eğitimi ile başlayan ilk yardım eğitimi, Turbo ve arkadaşlarının maceralarını konu alan çizgi film ile pekiştiriliyor. Daha sonra öğrenciler arasında düzenlenen kısa bir yarışma ile hem eğitimde verilen bilgiler pekiştiriliyor, hem de öğrenciler hediyelerle ödüllendiriliyor. Daha sonra ise üç arkadaşın (Burak, Ayşe ve Cemil) orman gezisinde başından geçenleri konu alan tiyatro gösterisi ile de verilen ilk yardım eğitiminin, öğrencilerin algılarında daha kalıcı olarak yer alması sağlanıyor. Eğitimin sonunda ise öğrencilere ilk yardım kitapçıkları, okullara 51 ise tam donanımlı ilk yardım dolabı hediye ediliyor. Proje, uluslararası ödüller aldı U luslararası alanda da takdir gören proje, 2011 yılında PR alanında en saygın yayınlardan biri olan PR News onur ödülünü aldı. Programı, yine 2011 yılında, uluslararası alanda büyük bir prestije sahip Hindistan İşadamları Birliği’nin her yıl verdiği Golden Fua Peacock ödüllerinin de genel birincisi seçildi. Son olarak Eczacı Dergisi tarafından düzenlenen Altın Havan 2011 ödülüne ve iletişim alanında Avrupa’nın en prestijli ödülü olan Avrupa Mükemmellik Ödülü’nü (The European Excellence Awards) de alan İlk Yardıma İlk Adım programı bu alandaki başarısını hem ulusal alanda hem de uluslararası alanda bir kez daha taçlandırmış oldu. r Türkiye’de ilk kez düzenlenecek: ‘Yeşil Ekonomi Zirvesi ve Fuarı’ “Yaşanabilir dünya, sürdürülebilir ekonomi” sloganıyla yola çıkan Enerji Verimliliği Derneği ENVERDER, Türkiye Enerji Verimliliği Meclisi TEVEM ve CNR Holding, 06-09 Eylül 2012 tarihleri arasında Türkiye’de ilk kez düzenlenecek All Green Expo İstanbul Yeşil Ekonomi Zirvesi ve Fuarı’nı organize edecek. TİM, TOBB,TİKA ve KOSGEB’in de destek verdiği organizasyon aracılığıyla bir dönüşüm başlatılması hedefleniyor. Yerli ve yabancı firmalar bir araya gelecek ‘Yeşil ekonomi ve enerjinin verimli kullanılması’ algısını Türkiye’nin yanı sıra, etki alanındaki ülkelerin de gündemine taşımayı amaçlayan fuar, inşaat sektöründen otomotiv sektörüne, beyaz eşya sektöründen enerji sektörüne, ısı sektöründen sanayi sektörüne, ambalaj sektöründen geri dönüşüm sektörüne kadar ulusal ve uluslararası alanda hizmet sunan lider yerli ve yabancı birçok firmayı bir araya getirecek. Enerji Bakanlığı’nın, evlerde ve sanayide kullanılan makinelerdeki elektrik tüketiminde tasarrufa gitmek için başlattığı çalışmanın da destekçisi olacak All Green Expo İstanbul Yeşil Ekonomi Zirvesi ve Fuarı, 52 ziyaretçilerine aynı zamanda enerji verimliliği sağlayan dayanıklı tüketim mallarını yakından inceleme ve değerlendirme fırsatı sağlayacak. All Green Expo İstanbul Yeşil Ekonomi Zirvesi ve Fuarı, enerji verimliliği konusunda yaratacağı farkındalıkla, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, enerji verimliliği sağlamak amacıyla hayata geçireceği akıllı bina projesine de büyük katkı sağlayacak. Çimento ve katkı maddelerinden beton santrallerine, tuğla ve gaz beton ürünlerinden yalıtım ürünlerine, seramik ve ahşap döşemeden verimlilik sağlayan tesisat ve armatür ürünlerine, ısıtma, soğutma ve sıcak su sistemlerinden enerji verimliliği yüksek, uzun ömürlü aydınlatma ekipmanları ve kontrol sistemlerine birçok ürünün hazır bulunacağı fuara, inşaat ve yapı malzemeleri sektöründen firmalar da katılacak. Uyg KSS ulam alar ı Shell Eco-marathon Altın Pusula ödülünü aldı Gençleri geleceğin yakıt alternatifleriyle çalışan araçları geliştirmeye teşvik etmek için global düzeyde bu yıl 28’incisi düzenlenen ve Türkiye’den de öğrencilerin katıldığı Shell Eco-marathon yarışması, halka ilişkiler alanındaki en iyi çalışmalardan biri seçildi. H alkla ilişkiler alanının köklü kuruluşlarından, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği TÜHİD’in düzenlediği 11. Altın Pusula Halkla İlişkiler Ödülleri, Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nde düzenlenen törenle verildi. Shell & Turcas, global çapta düzenlenen Shell Eco-marathon yarışmasına her sene Türkiye’den katılan ekiplere verdiği destek ve Türkiye’nin yarışmada güçlü bir şekilde temsil edilmesini sağlayan katkıları nedeniyle “Altın Pusula” ödülüne layık görüldü. Hedefimiz sürdürülebilir bir gelecek S hell & Turcas Kurumsal İletişim Müdürü Yankı Özkan Yıldırır, ödül hakkında şunları söyledi: “Shell Eco-marathon, Shell’in enerji kaynaklarının verimli kullanılması konusunda farkındalık yaratmak için yürüttüğü çalışmaların merkezinde yer alıyor. Türk ekiplerin, zorlu katılım ve yarışma şartları olan bu organizasyona sağladıkları istikrarlı ve yüksek sayıdaki katılım, hem Shell & Turcas hem de Türkiye için önemli bir gurur kaynağı teşkil ediyor. Bu ödül Shell’in önderliğinde Türk öğrencilerin yaratıcı ve azimli çalışmalarının çok kıymetli bir yansıması oldu. Takımlarımızla büyük gurur duyuyoruz ve Shell Ecomarathon ailesini tebrik ediyoruz.” 53 28. Shell Eco-marathon’da üç yeni rekor G ençlerin kendi tasarlayıp ürettikleri araçlar ile 1 litre yakıtla en uzun mesafeyi katetmek için mücadele ettiği Shell Eco-marathon üç yeni rekora sahne oldu. Türkiye’den 11 takım heyecana ortak olurken, Sakarya Üniversitesi ve Beşiktaş Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi önemli başarılara imza attı. Shell’in, gençleri geleceğin yakıt alternatifleriyle çalışan araçları geliştirmeye teşvik etmek amacıyla 28’incisini düzenlediği ve bu yıl 17-19 Mayıs tarihlerinde ilk kez Rotterdam’daki sokak parkurunda gerçekleştirilen Shell Eco-marathonda, 21 ülkeden lise ve üniversite öğrencilerinin oluşturduğu 192 ekip mücadele etti. Ahoy Arena çevresindeki sokak parkuru, çok sayıda viraja sahip olmasına rağmen ekiplerin büyük başarılara imza atmasıyla ikisi şehir konsepti, biri prototip kategorisinde olmak üzere üç yeni rekor kırıldı. Şehir Konsepti kategorisinde, Fransa’dan Electricar Solution Takımı, akü beslemeli elektrik yakıtı sınıfında kWh başına 262,6 km mesafe kat ederek yeni bir rekor kırarken (kWh başına 29,6 km’lik bir artış), Danimarka Teknik Üniversitesi’nden DTU Roadrunners geçen seneki rekorlarını litre başına 102,1 km artırarak 611,1 km’ye ulaştı. Prototip kategorisinde, Hollanda’nın MAC Eco Takımı GTL teknolojisi ile çalışan araçlarıyla 2011 yılına ait litre başına 138 km’lik eski rekoru, 416,3 km’ye geliştirerek açık bir farkla geride bıraktı. " öncelikle pes etmeyen ekibime, yardımlarını asla esirgemeyen başta Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere tüm Türk ekiplerine ve sponsorlarımıza teşekkür ediyorum. 19 Mayıs gibi anlamlı bir günde ülkemize ve okulumuza böyle bir başarı kazandıran ekibimle gurur duyuyorum” dedi. SAİTEM Başkanı Volkan Çetin ise “Yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın sonunda ortaya çıkan ve tamamını SAİTEM ekibinin tasarlayıp ürettiği Evrim ile katıldığımız Shell Eco Marathon yarışında Avrupa’nın dört bir yanından insanlarla karşılıklı bilgi alışverişi yapma şansımız oldu. Önümüzdeki yıl Avrupa’nın en verimli aracını üreterek birinci olmak için çalışmalarımızı daha da hız vererek sürdüreceğiz” diye konuştu. 11 Türk takımı Shell Eco-marathon heyecanını yaşarken, Türkiye en güçlü katılım sağlayan ülkelerden biri oldu. Yarışmaya Türkiye’den Beşiktaş Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi ve Sakarya Üniversitesi’nin yanı sıra Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Celal Bayar Üniversitesi, Gediz Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi ve Erciyes Üniversitesi takımları katıldı. “Shell Eco-marathon ile geleceğe yatırım yapıyoruz” otterdam’daki etkinliğe katılıp ekiplere destek veren Shell Türkiye Ülke Başkanı Ahmet Erdem, Shell Eco-marathon organizasyonuna ilişkin olarak şunları söyledi: “Shell Ecomarathon yarışması problem çözme, inovasyon, akıllı mobilite, gençlerin yeteneklerine ve rekabete odaklı. Yarışma aynı zamanda, enerji kaynaklarımızın akılcı kullanımı için genç ve yenilikçi bir bakış açısı sunuyor. Bununla birlikte gençlerin yaratıcılığını da teşvik ederek, Türk otomotiv endüstrisini ileriye taşıyacak genç mühendislerin desteklenmesini ve kendilerini geliştirmelerini sağlıyor. Shell Eco-marathon ile yakıt tasarrufuna dikkat çekiyoruz ve gençlerimizi de bu hedefin parçası olmaları için destekliyoruz.” Shell Eco-marathon ile yakıt tasarrufuna dikkat çekiyoruz ve gençlerimizi de bu hedefin parçası olmaları için destekliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda da yarışta büyük başarı elde eden Fransız Microjoule-La Joliverie takımı, prototip benzin kategorisindeki 2,832.8 km/l’lik sonuçları ile bu sınıfın birincisi oldular. Prototip akü beslemeli elektrik yakıt kategorisinin kazananı ise 732.3 km/kWh ile Almanya’dan Hochschule Lausitz oldu. Türk takımların başarısı T ürkiye’den katılan takımlar arasından Beşiktaş Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi elde ettiği 105.6 km/l’lik sonuç ile Şehir Konsepti GTL kategorisinde ikinciliği elde ederken, Sakarya Üniversitesi SAİTEM takımı 145 km/kWh ile Şehir Konsepti akü beslemeli elektrik yakıtı sınıfında 7. oldu. Sabancı RT takım kaptanı Josef Karaburun, başarılarından dolayı büyük mutluluk duyduklarını belirterek, “Önümüze çıkan bütün sorunlara rağmen R 2012’de ilk defa, Shell Eco-Marathon Avrupa organizasyonu kapsamında ziyarete açılan Laboratuvar (The Lab), 40.000’i aşkın ziyaretçiyi enerjinin geleceği, teknoloji ve sürdürülebilir ulaşım gibi konularda hazırlanan farklı uygulamalar ile ilginç ve öğretici bir yolculuğa çıkardı. Uyg KSS ulam alar ı Ford Otosan’ın “Kuş Cenneti” BM konferansında Türkiye’yi temsil etti 22.000 metrekarelik sulak alanda birçok farklı kuş cinsi konaklıyor, 1 milyon 600 bin metrekarelik alana yayılan akasyalar, manolyalar, erguvanlar, hurma ve kirazlar hem çalışanları hem ziyaretçileri bambaşka bir dünyaya götürüyor. Burası bir otomotiv fabrikası. 1 milyon 600 bin metrekarelik doğal cennet F ord Otosan’ın “Sürdürülebilir çevre dostu otomotiv üretimi”, Kocaeli fabrikasının 1998 yılında başlayan temel atma süreciyle başladı. Araçlarını insanların mutluluğu pahasına değil, insanların mutluluğu için üretmek felsefesinden yola çıkan Ford Otosanlılar, alanın kendi doğal güzelliklerini korumanın yanı sıra onu geliştirdiler ve bugünkü doğal cenneti yarattılar. Kuşların göç yolu üzerinde bulunan 22.000 m²’lik doğal sulak alan korunarak hem kuşların göç yolları değiştirmemesi sağlandı hem de çevredeki doğal yaşamın devam etmesine olanak tanındı. Alanın etrafı tamamen çevrilerek operasyonel alandan ayrı tutuldu. Böylelikle civardaki sanayileşme nedeniyle konaklama imkanı bulamayan göçmen kuşların körfez çevresinde konaklayabildiği tek yer haline geldi. Bugün burada çeşitli mevsimlerde pek çok farklı kuş cinsi konaklıyor. Neler yapıldı? A landaki mevcut elma, armut, hurma ve kiraz ağaçları korunurken, operasyonel alanda kalan çam ağaçları transplantasyon yöntemi ile tesis içine taşındı ve saha içindeki toplam 2.352 adet ağaç yaşatıldı. F ord Otosan’ın ekosistemi koruyarak da sanayi üretimi yapılabileceğine örnek oluşturan, Kocaeli Fabrikası’nda 1 milyon 600 bin metrekare arazide yaptığı çalışması, Rio 20. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı'nda Türkiye'yi temsil eden en iyi 25 uygulama arasındaydı ve Türkiye’den yapılan 118 başvuru arasından seçilen tek otomotiv firmasıydı. 7.267 adet ağaç ve 40.089 adet çalı tipi bitki dikildi. Bu ağaçların bazıları tesis içindeki yolların kenarlarına dikilerek yollarda ağaç kemerleri oluşturuldu. Yeni dikilen bitkiler, bölgenin az su ihtiyacı olan doğal türlerinden seçilerek su tüketimi minimumda tutuldu. Yeni dikilen bitkilerin uzun ağaççık tipi olmasına özen gösterilerek yararlı böcek, kelebek, çekirge vb. canlıların yaşamasına olanak sağlandı. İnşaat işlerinden çıkan nebati toprağın tümü sahadaki peyzaj çalışmalarında kullanıldı. 55 Fabrika sahasında 17 Ağustos depremi sonrasında meydana gelen çökmeyle oluşan 34.780 m²’lik alan ise Tema Vakfı’yla birlikte rehabilite edilerek yeşillendirildi ve çalışanların faydalanabileceği bir park oluşturuldu. Alanda bugün 14.920 adet bitki ve 3200 adet ağaç bulunuyor. 350.000 m²’lik yabani ot alanı korundu. Bu alanlar su kaynaklarına yakın olduğu için pestisit vb. gibi koruyucular kullanılmıyor. Daha maliyetli olmasına rağmen, yangın ihtimaline karşın alandaki otlar yılda 3-4 kez biçilerek ıslah ediliyor. " Kocaeli Fabrikası arazindeki ekosistemi korumak için üretimden kaynaklanabilecek toksik kimyasallara da çeşitli yöntemlerle engel olan Ford Otosan, boyahanesini otomotiv sanayinde ilk kez hem astar hem de son kat boyamada su bazlı boya kullanılacak şekilde tasarlayarak, solvent emisyonlarını çok düşük seviyelere indirdi. Bu sayede hem hava kirliliği hem de koku önlenerek ekosistemin etkilenmemesi sağlandı. Tesis boyahanesinde kurşunsuz boya ve Cr (+6) içermeyen pasivasyon teknolojileri kullanılarak çevreye ve insan sağlığına zararlı ağır metaller de yok edildi. Bu uygulama ile Kocaeli fabrika sahası içindeki korunan ve yeni dikilen ağaç ve bitkilerle birlikte çok geniş bir flora oluşturuldu. Toplam 9.619 adet ağaç, 40.227 adet çalı tipi bitki arasında akasyadan mimozaya, söğütten mavi ladine, Japon ayvasından manolyaya bin bir çeşit ağaç ve çiçek bugün hem çalışanları hem ziyaretçileri mutlu ediyor. Uygulamanın sürdürülebilir olması için gelecek planları Ford Otosanlılar, alanın kendi doğal güzelliklerini korumanın yanı sıra onu geliştirdiler ve bugünkü doğal cenneti yarattılar. 56 M evcut alanların korunması ve bakımı için Tema Vakfı ile birlikte çalışan Ford Otosan, uygulamanın sürdürülebilir olması açısından tüm yeni projelerde “Çevresel Açıdan Gözden Geçirilmesi” prosedürünü uyguluyor. Yeni projelerde ekosistemi etkilemeyecek çevreci teknolojilerin seçilmesi sağlanıyor. Uygulama Ford Otosan’a 400.000 TL’si peyzaj harcaması olmak üzere yılda 3.600.000 TL’ye mal oluyor. Bu bedelin içinde tesiste bulunan bitki ve ağaçların bakımı, korunması ve geliştirilmesi ile çevre kirliliğini önleyici tesislerin işletim, bakım giderleri, atık bertarafı, çevre ölçümleri gibi maliyetler bulunuyor. Uyg KSS ulam alar ı KPMG Türkiye’nin KSS Projeleri LÖSEV ve TEMA ile İşbirliğiyle Devam Ediyor KPMG Türkiye, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri kapsamında, Van depremzedelerine yapılan kıyafet yardımı sonrasında ODTÜ EYMİR Kültür Vakfı ile birlikte Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin depremzede öğrencileri için yaptırdığı dersliğe katkıda bulundu. KPMG Global ve KPMG Türkiye çalışanlarının önemli bağışlarıyla yaptırılan 500 kişi kapasiteli prefabrik dersliklerin açılışı Mart ayı sonunda gerçekleştirildi. V an halkına, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve öğrencilerine destek çabalarının onlarda yarattığı motivasyonu da görerek, KPMG adını taşıyan bu dersliğin yapımı için katkı sağlayan tüm KPMG çalışanları gerçekleşen proje ile bölgedeki gereksinimlerin giderilmesinden ötürü büyük mutluluk duyduklarını ifade ediyorlar. KPMG Türkiye Van depremzedelerine katkılarının yanı sıra kurumsal sosyal sorumluluk yolunda attığı adımları geliştirerek sürdürüyor. 1 Ekim 2011’den bu yana, bünyesine kattığı yeni çalışanlarına “Her Yeni KPMG’li Yepyeni Bir Fidan!” sloganıyla merhaba diyen KPMG Türkiye, her çalışanı için TEMA Vakfı’na bir fidan bağışında bulunuyor ve topraklarımızı erozyon ve çölleşmeden korumaya yardımcı olarak gelecek nesillere daha güzel bir dünya için duyarlılığını ortaya koyuyor. TEMA ile uzun süredir devam eden projen ile birlikte anlamlı kurumsal sosyal sorumluluk projelerine LÖSEV ile el ele vererek devam eden KPMG Türkiye, LÖSEV’i İstanbul ofisinde ağırladı. Başlangıç olarak LÖSEV çalışanları KPMG ile tanışmak ve vakfın gönüllü projelerinden bahsetmek için KPMG İstanbul Kavacık ofisinde bir tanıtım sunumu gerçekleştirdi. Sunumun hemen ardından açılan hediyelik eşya standında LÖSEV’li çocuklara yardım amaçlı yapılan ve Dükkan mağazalarında da sergilenen anne eli değmiş ürünler satışa sunuldu. KPMG Türkiye çalışanlarının yoğun ilgi gösterdiği stand çalışması sonucunda toplanan tutar LÖSEV’e bağışlandı. Anneler Günü gibi anlamlı bir günün öncesinde gerçekleşen çalışma ile KPMG çalışanları hem kendi ailelerine hem de lösemili çocuklara ve onların ailelerine özel bir hediye verebilmenin mutluluğunu yaşadı. Devam edecek olan projeler dahilinde de desteğini sürdürecek olan KPMG çalışanları, bu organizasyonlarda özenle yer alarak hem sosyal sorumluluk alanındaki duyarlılıklarını ortaya koyuyor hem de motivasyonlarını yükselten projelerin iş hayatındaki yerini her fırsatta vurguluyor. 57 U KSS ları ama ygul Finansbank Gönüllüleri, “Bizce Mümkün” dedi Finansbank Gönüllüleri, Özel Sektör Gönüllüleri Derneği ile altı ayda dört farklı projede yüzlerce hayata dokundu. “Bizce Mümkün” sloganı ile yola çıkan gönüllüler yıl sonuna kadar farklı projelerde görev alarak gönüllü sayısını artırmayı hedefliyor. F inansbank Gönüllüleri’nin, Özel Sektör Gönüllüleri Derneği ile ilk projesi Anne Çocuk Eğitim Vakfı tarafından düzenlenen “Okuma Grubu Projesi” oldu. 5-8 yaş arasındaki çocukların okuma alışkanlığı kazanmasına destek vermeyi amaçlayan Okuma Grubu Projesi’nde önce aldıkları eğitim ile projeye hazırlanan Finansbanklı gönüllüler hafta sonları AÇEV tarafından belirlenen okullarda çocuklarla 1-1,5 saatlik zaman dilimlerinde bir araya gelerek, onlara kitap okudular, birlikte geliştirici ve eğlenceli oyunlar oynadılar. Gönüllü çalışmalarda sürekliliğin önemini vurgulayan Finansbanklı gönüllüler, minikleri ile düzenli olarak bir araya gelmeye devam ediyor. 58 Finansbank Gönüllülerinden Sinem Karacan Korkmaz, yaşadığı duyguları şöyle ifade etti: “Kadı Mehmet Semt Konağı’nda birbirinden şeker dokuz sevimli küçükle tanışma şansım oldu. Yaşlar 5-6, güzellikleri ise anlatılamaz. Kırmızı topun maceralarına ortak olduk beraber. Güldük, sohbet ettik, kaynaştık, paylaştık. Öğrendiler parmak kaldırmayı, sıraya girmeyi ve birbirlerini dinlemeyi. Öğrenmeye başladım sabırla sevmeyi, beklemeyi. Gördüm katıksız gözlerdeki pırıltıyı ve içten neşeyi. Teşekkürlerin hiçbiri bu kadar haz vermemişti benim için.” Okuma Grupları ile eş zamanlı olarak, Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı’nın 6. ve 7. sınıf öğrencilerinin kültürel mirasa duyarlılığını artırmak ve kent kültürü bilinci oluşturmak amacıyla yürüttüğü özgün bir eğitim modeli olan, ‘‘Kültür Karıncaları Projesi’’ kapsamında, Finansbanklı 10 gönüllü hafta sonları çocuklarla bir araya gelip Sultanahmet, Galata, Sadberk Hanım Müzesi gibi tarihi mekânları dolaştı, kültürel mirasımızı aktardı. Sırada tarihi eser temizliği hazırlıkları var. Bankacılık sektörünü çocukların dilinden onlarla paylaşmak için, Mayıs ayı itibarı ile ‘‘Meslek Tanıtımları Projesi’’ başlatıldı. Çocuklarda farklı meslekler ve meslek seçimi konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan proje kapsamında Mayıs ve Haziran ayları boyunca gönüllü çalışanlar, İstanbul’un çeşitli ilçelerindeki İlköğretim okullarında öğrenim gören 6., 7. ve 8. sınıf öğrencileri ile bir araya geldi. 200 çocukla buluşan 14 gönüllümüz mesleğe nasıl başladıklarını, okul yıllarında başlarından geçenleri, iş hayatında başarılı olmak için geliştirdikleri becerileri anlatarak çocuklara rol model oldu. Finansbank Genel Müdür Yardımcılarından Filiz Sonat Şafak da projede gönüllü olarak yer aldı. Bir diğer proje de, doğa hakkında farkındalık yaratmak adına tasarlandı. Küresel ısınma ve çevrenin korunması konusunda ilkokul çağındaki çocukları bilinçlendirmeyi amaçlayan, “Çevreci Penguenler Projesi” kapsamında, 11 Finansbanklı gönüllü Mayıs ve Haziran ayları içinde İstanbul’un çeşitli ilçelerindeki İlköğretim okullarında öğrenim gören 3., 4. sınıf düzeyindeki 256 öğrenciyle buluştu. Özel Sektör Gönüllüleri Derneği ile yürütülen çalışmalar bünyesinde Finansbank’ın, fotoğrafa ilgi duyan çalışanlarının kurduğu “FinClub Fotoğrafçılık Kulübü” 15 Mart günü açtığı 42 eserden oluşan sergiden elde ettiği geliri Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı’nın “Kültür Karıncaları Projesi”ne bağışladı. Kendi çektiği bir fotoğrafla da sergiye katılan Finansbank Genel Müdürü Temel Güzeloğlu, “FinClub Fotoğrafçılık Kulübümüz” dört yıldır devam eden çalışmalarının meyvelerini bu sergide fotoğraf severlerle buluşturuyor. Sergimizin toplumsal bir faydaya hizmet edecek olmasından ayrıca mutluluk duyuyorum” dedi. “Biz olmak” bilincini kurum dışına da taşıyabildiğini gösteren Finansbank Gönüllüleri için 2012 yılının en çok katılım sağlanacak çalışması Görme Engelliler Teknoloji ve Eğitim Merkezi (GETEM)’in “Kitap Okurken Bizim de Sesimiz Çıksın!” projesi olacak. Sesli Kitap Projesi adı altında 100 Finansbank çalışanı deneme kayıtlarını hazırlamaya tüm hızı ile devam ediyor. Deneme kayıtlarından sonra Finansbank gönüllüleri görme engelliler için çok çeşitli kitaplar seslendiriyor olacak. STK IATA, Karbon Emisyonları Konusunda Global Bir Çözüm Yolu İstiyor Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA), havayolu taşımacılığı yoluyla oluşan karbon emisyonları konusunda AB’nin kendi planı yerine global ölçekte bir çözüm yolu bulunması çağrısını yenileyerek konunun Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı’nda (ICAO) müzakere edilmesini istedi. I ATA, AB Karbon Emisyon Planı’nın (ETS) ülkeler arasında bir ticaret savaşı başlatma riski bulunduğu uyarısını yaptı. Havayolu şirketlerinin karbon emisyonu miktarlarını düşürmeye zorlama amacı doğrultusunda Avrupalı havayolları yanı sıra tüm havayolu şirketlerinin bu plana katılma amacını da içeren AB’nin bu projesine muhalefete özellikle ABD, Çin ve Hindistan başı çekiyor. Karbon emisyonu hesaplamada havayolu şirketlerinin sadece Avrupa üzerindeki uçuşlarından değil,tüm uçuşları üzerinden bir ücret ödemelerinin istenmesi ulusal hava sahalarına bir müdahale olarak değerlendiriliyor. Çin, kendi havayollarının bu plana katılmalarını yasakladı. IATA’nın Pekin’de yapılan 68. Yıllık Genel Kurul toplantısında konuşan IATA Başkanı Tony Tyler “Karbon emisyonları konusundaki iddialı hedeflerimizi karşılamak için global olarak üzerinde anlaşılmış bir yaklaşıma ihtiyaç duyuyoruz. Ve bu plan teknoloji, operasyonlar ve altyapıyı içerirken, alınacak önlemlerin de pazara olumlu etki yapıcı nitelikle olması gerekiyor. Fakat Avrupa’nın emisyon ticareti konusundaki tek taraflı planı uyuma ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda anlaşmazlık yaratıyor” dedi. Emisyonların 2050’de 2005 seviyesine düşürülme taahhüdü I ATA Başkanı Tyler’ın verdiği bilgiye göre global hava taşımacılık endüstrisi dört aşamalı bir plan dahilinde insan kaynaklı karbon emisyonları içindeki payını yüzde 2’de tutma taahhüdünde bulunurken, bu kapsamda yakıt verimliliğini 2020’ye kadar her yıl yüzde 1.5 iyileştirecek, net karbon emisyonlarını azaltmak üzere 2020’den itibaren büyümesini nötr 60 karbon olarak gerçekleştirme yaklaşımı içinde olacak. IATA ayrıca 2050’ye net karbon emisyonlarını yarı yarıya azaltarak 2005 seviyelerine kadar düşürecek. Çin muhalefeti T yler bu konuda “İddialı hedeflerimizi karşılamak için en azında başlangıç aşamasında küresel koordinasyon içinde ve pazarın durumunu olumlu etkileyecek önlemlerin alınmasına ihtiyaç duyuyoruz. Avrupa'nın emisyon ticareti konusundaki tek taraflı tutumu gerçek bir ilerlemeyi sağlamanın ötesinde kutuplaştırıcı bir engel çıkarıyor karşımıza. IATA toplantılarına ev sahipliği yapan Çin örneğin bu planın en büyük muhaliflerinden. Çin, kendi hava yolu şirketlerinin ETS sistemine katılımını yasaklamış durumda. Sürdürülebilirlik tüm dünyayı ortak bir amaç doğrultusunda ayırıcı değil birleştirici olmalı. Egemenlik alanı konusu bir ticaret savaşı riskini içinde taşırken, böyle bir savaşı kimse istemediği gibi bu savaştan hiç kimse de kazançlı çıkmaz” dedi. Anlaşma olanaksız görünüyor I ATA Başkanı, Avrupa da dahil herkesin global bir anlaşmanın ICAO çatısı altında 2013’te yapılacak toplantıda alınması konusunda hem fikir olduğunu belirterek “Bu ortak zemine karşın, Avrupa’nın ETS’yi tek taraflı olarak uygulamaya kararlı olması ve çok taraflı bir anlaşma için samimi bir müzakere tutumu göstermemesi nedeniyle mevcut koşullarda böyle bir anlaşma olanaksız görünüyor. Avrupa’nın uluslar arası meslektaşları için durum kafalarına silah dayamış şekilde müzakere etmekten başka bir anlama gelmiyor. Hiç kimse Avrupa’nın sürdürülebilirlik konusunu global olarak gündeme getirme girişimini inkar edemez. Devletler de şimdiye kadar olduklarından çok daha fazla konuya odaklanmış durumdalar. Avrupa’nın şimdi bu olumsuz ortamı dağıtmak için aksiyon alması gerekiyor. Herkes de global bir çözüm ümit ediyor” diye konuştu. Uyg KSS ulam alar ı TTNET, E-Fatura Hatıra Ormanı ile Ankara’ya nefes aldırıyor TTNET’in e-fatura uygulaması ve kağıt atıkların geri dönüşümü sayesinde yıllık 1.572 ton kağıt tüketimi önleniyor. 1.572 ton kağıt tüketimi, 786.000 kg karbon emisyonu, 290.000 lt yakıt kullanımı ve 2.358 ağaca karşılık geliyor. TTNET, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için çevre ve sürdürülebilirlik konusundaki çalışmalarını sürdürüyor. Ankara Pursaklar mevkiinde hayata geçirdiği E-Fatura Hatıra Ormanı ile Ankara’ya nefes aldırıyor. T TNET, Ankara Pursaklar mevkiinde hayata geçirdiği TTNET E-Fatura Hatıra Ormanı’nda ekimi gerçekleştirilen 2.400 adet sedir ve mavi selvi fidanlarıyla, Türkiye’nin gelecek nesillerine daha temiz bir çevre bırakılmasına katkıda bulunuyor. E-fatura hizmetine geçiş yapan TTNET müşterileri, çevreye karşı sorumluluklarını yerine getirirken, kağıt tüketimin azalmasına da katkıda bulunuyorlar. TTNET’in e-fatura uygulaması ve kağıt atıkların geri dönüşümü sayesinde yıllık 1.572 ton kağıt tüketimi önleniyor. 1.572 ton kağıt tüketimi, 786.000 kg karbon emisyonu, 290.000 lt yakıt kullanımı ve 2.358 ağaca karşılık geliyor. SABRE Ödülleri’nde finalist T TNET’in 4 Ekim 2011 tarihinde başlattığı “Yeteneğe Destek Yaratıcı Ekonomiye Destek” kurumsal sosyal sorumluluk projesi, SABRE GOLD (Superior Achievement in Branding and Reputation) Ödülleri’nde 5 finalist arasında yer aldı. Türkiye’nin bilgi toplumu olma hedefi doğrultusunda, bilginin üretilmesi, paylaşılması ve yayılması süreçlerinde yer almayı önemseyen TTNET, geleceği nasıl inşa edeceğine odaklanarak, Türkiye’de iletişim alanında fark yaratan servisler sunarak yaratıcı, genç, dinamik ve öncü kimliğini ortaya koymaktadır. Türkiye’yi BM tarafından gelişmekte olan ülkeler için fırsat olarak tanımlanan yeni bir kavramla tanıştıran TTNET, strateji geliştirme konusundaki öncü yaklaşımı ile eğitim ve girişime uzun vadede verdiği destekle, Türkiye’nin gelişmesinde sosyal sorumluluk projeleriyle de aktif rol oynuyor. 61 U KSS ları ama l u g y Türk Prysmian, güneş panelleri ile ekolojik sisteme katkı sağlamayı hedefledi Enerji ve telekomünikasyon kabloları sektöründe faaliyet gösteren Prysmian Group’un bir parçası olan Türk Prysmian, sektöründe bir ilki gerçekleştirdi. Türk Prysmıan, Mudanya’daki fabrikasında güneş panelleri kurarak Türkiye’de bu sistemi kullanan ilk kablo şirketi oldu. Şirket, kurulumu tamamlanan 7,6 kw’lık güneş panelleriyle güneş enerjisinden yararlanıyor. Şirket, sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapıyor. G üneş panellerinden elde edilen enerji, şebeke sistemine bağlı olduğundan kendisine en yakın yük noktasını besliyor. Eğer bu noktada, tüketimden daha fazla üretim var ise, bir sonraki en yakın yük noktasını besliyor. Türk Prysmian hayata geçirdiği 7,6 kW’lık güneş panelleriyle, yılda 10.000 kWh enerji tasarrufu yapmayı, CO2 salınımının önüne geçerek ekolojik sisteme katkıda bulunmayı hedefliyor. Yenilenebilir enerji sektörüne destek T ürk Prysmian OEM&Özel Kablolar Satış Direktörü İlhan Öztürk güneş sistemleri ile ilgili şunları söyledi: “Enerji konusunda her geçen gün büyüyen ihtiyacı karşılamak amacıyla, dünya yüzünü giderek daha fazla oranda, rüzgar ve güneş enerjisinden elde edilen yenilenebilir ve sürdürülebilir enerjiye çeviriyor. Sahip olduğumuz teknolojiler ve ürünler ile (fotovoltaik panelleri ve donanımları ağla bağlamak için kullanılan kablo, konnektör ve diğer tüm bağlantı ekipmanları) yenilenebilir enerji sektöründe faaliyet gösteren fotovoltaik enerji üreticilerine, müteahhitlere, şebeke operatörlerine ve enerji iletim sistemi operatörlerine servis ve destek vermekteyiz. Türk Prysmian olarak, bu yeni yatırımımızda da tamamen kendi ürünlerimiz olan Prysmian solar kabloları, bağlantı elemanları ve ek kutularını kullandık.” Türk Prysmian CEO’su Hans Hoegstedt ise gelecek nesillere yaşanabilir ve daha temiz bir dünya bırakmanın önemini vurgulayarak, “Dünyaya karşı sorumluluklarımızın bilincindeyiz. Bu sorumluluğumuz doğrultusunda ve yenilenebilir enerji sektöründeki iş ortaklarımızın projelerini tamamlamasına yardım etmek amacıyla, sektörümüze sürekli olarak yenilik getirmeye ve hem iş dünyasına hem de dünyamıza yarar sağlamaya çabalıyoruz. Kendi fabrikamızda kurduğumuz güneş panelleri de bu fikrin bir kanıtı niteliğinde. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da bir ilke imza attık ve güneş panellerinden enerji elde eden ilk Türk kablo üreticisi olduk. Bu uygulama ile diğer üretici firmalara örnek teşkil etmeyi umuyoruz” dedi. STK Cruelty Free International’dan kozmetik ürünlerinin hayvanlar üzerinde test edilmesinin yasaklanması için çağrı Çalışmalarını dünya çapında kozmetik ürünlerinin test edilmesi için hayvanların kullanılmasına son vermeye adamış ilk küresel organizasyon olan Cruelty Free International’ın kampanyasının bir parçası olarak, Türkiye’deki 33 The Body Shop mağazasında, kozmetik ürünleri için hayvan testlerinin yasaklanmasına yönelik genel bir taahhüt başlatılacak. G enel taahhüt, dünyanın dört bir yanındaki 65 ülkede yer alan The Body Shop mağazalarında bulunabilecek. Bu, kozmetik ürünlerinin test edilmesi için hayvanların kullanımını küresel çapta yasaklama arayışında olan bugüne kadarki en büyük ve en etkili kampanya. " düzenleyiciler, şirketler ve ortak kuruluşlar ile birlikte çalışıyor. Hayvanlar üzerindeki kozmetik testleriyle başa çıkmak için küresel bir stratejinin parçası olarak ilk kez hayvan testleri sorununu birçok devletin gündemine sokuyor. The Body Shop Uluslararası Değerler ve Ar&Ge Müdürü Paul McGreevy, şunları söyledi: “The Body Shop, dünyanın dört bir yanındaki devletler ve düzenleyicilerin talepleri nedeniyle hiçbir hayvanın zarar görmemesi gerektiğine tutkuyla inanıyor. Bu davaya uzun süredir kendimizi adamış durumdayız ve ne yazık ki, birçok kişi bu sorunun çözüldüğünü düşünüyor; ancak bu doğru değil. Hayvan testleri konusunda dünya çapında bir yasak elde etmeye yönelik Cruelty Free International kampanyasını desteklediğimiz için son derece gururluyuz ve herkesi mağazalarımızdaki taahhüdü imzalamaya davet ediyoruz!” Kozmetik ürünleri için hayvan testlerine yönelik olarak dünya çapında bir yasak bulunmuyor. Dünyanın %80’inden fazlası halen insafsız deneylerde hayvanların kullanılmasına izin veriyor. Her yıl The Body Shop mağazalarını ziyaret eden tahmini 275 milyon kişiye ulaşacakolan Cruelty Free International, aynı zamanda her yıl milyonlarca müşteriyi ağırlayan The Body Shop web siteleri aracılığı ile de tüketicilerle bağlantı kuracak. Kozmetik ürünleri için hayvan testlerine yönelik olarak dünya çapında bir yasak bulunmuyor. Bazı ülkeler ve şirketler ile kaydedilen ilerlemeye rağmen, dünyanın %80’inden fazlası halen insafsız deneylerde hayvanların kullanılmasına izin veriyor. Cruelty Free International, dünyanın dört bir yanında devletler, Cruelty Free International Genel Müdürü Michelle Thew ise: “The Body Shop, en başından bu yana Hayvanlardaki Testlere Karşı duruşuyla uluslararası olarak övgü topladı. Hayvanlardaki testlere bir son vermeye yönelik çabalarıyla öncülük ettiler ve Cruelty Free International da, The Body Shop’ın bu çığır açan kampanyada bizi desteklemesinden büyük bir mutluluk duymakta” dedi. 63 U KSS ları ama l u g y “Dumansız Aileler” Malatya’da pilot proje olarak başladı Sağlıkta Umut Vakfı (SUVAK), Malatya Valiliği, T.C. Sağlık Bakanlığı Ulusal Halk Sağlığı Kurumu Kanser Dairesi, Milli Eğitim Bakanlığı, Hacettepe Üniversitesi ve Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilciliği’nin destekleriyle gerçekleştirilen “Dumansız Aileler” projesi Malatya’da başladı. “D umansız Aileler” projesi; özel olarak eğitilen 700 lise çağı kız öğrenci aracılığıyla tüm Türkiye’de “Sigara Bağımlılığı” bilinci oluşturmayı hedefliyor. Malatya’da pilot proje olarak start alan organizasyonda hedef, 2013’te tüm Türkiye’de bu eğitim programını başlatmak. “Dumansız Aileler” tanıtım etkinliği, 1 Haziran Cuma günü Malatya Kültür ve Kongre Merkezinde düzenlendi. Etkinliğe Malatya Valisi Doç. Dr. Mehmet Ulvi Saran, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Murat Tuncer, Dünya Sağlık Örgütü Ulusal Tütün Kontrol Program Sorumlusu Dr. Toker Ergüder, Malatya İl Sağlık Müdürü Dr. Nail Umay, Malatya İl Milli Eğitim Müdürü Mehmet Bulut, Proje Sorumlusu Dr. Nejat Özgül ve eğitim almış öğrenciler katıldı. Sağlıkta Umut Vakfı (SUVAK), Malatya Valiliği, T.C. Sağlık Bakanlığı Ulusal Halk Sağlığı Kurumu Kanser Dairesi, Milli Eğitim Bakanlığı Hacettepe Üniversitesi, Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilciliği’nin işbirliği içinde gerçekleştirilen ve Malatya ili özelinde uygulanan “Dumansız Aileler” projesi ile 700 lise çağı kız öğrencinin eğitilmesi ve devamında 16.000 akranları ve ailelerinde Sigara Bağımlılığı bilinci oluşturmaları hedefleniyor. Gençler aracılığı ile akranlarına, öğretmenlerine, ebeveynlere ve özellikle de annelere ulaşmak ve sigara kullanımını mümkün olan en düşük seviyeye indirmek amaçlanıyor. Etkinliğe destek veren Malatya Valisi Doç. Dr. Mehmet 64 Ulvi Saran sigarayla mücadele konusunda son yıllarda gelişme kaydedildiğine değinerek sigarasız ve sağlıklı hayatı destekleme vizyonlarını şöyle açıkladı: “Birçok ölümcül hastalığın en büyük etkeni olan sigara bağımlılığı ile mücadele için ülkemizde uzun yıllardır bilinçlendirme çalışmaları yürütülmektedir. Devletimizin çalışmaları doğrultusunda, toplumumuzda sigara konusunda giderek artan bilincin ve sigaradan kurtulmaya duyulan ihtiyacın gün geçtikçe artığını gözlemliyoruz. Böyle projelerin çoğalarak ülke çapında yayılmasını ve destek bulmasını diliyoruz.” Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Murat Tuncer tütün mücadelesi için Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü bünyesinde Tütün Kontrol, Eğitim, Araştırma ve Vergilendirme Merkezi kurduklarını, ülkemizin tütün kontrol mücadelesinde Hacettepe Üniversitesinin her zaman yol gösterici bir rol oynayacağını bildirdi. Sağlıkta Umut Vakfı (SUVAK) Proje Yürütücüsü Dr. Nejat Özgül ise şunları söyledi: “Sağlıkta Umut Vakfı (SUVAK) olarak Malatya Valiliği, T.C. Sağlık Bakanlığı Ulusal Halk Sağlığı Kurumu Kanser Dairesi, Milli Eğitim Bakanlığı, Hacettepe Üniversitesi ve Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilciliği ile birlikte çalışmaktan ve bu projenin yürütücüsü olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Sigarasız ve sağlıklı bir yaşamı destekleyen benzer projelerin her zaman destekçisi ve çözüm ortağı olduğumuzu ve olmaya da devam edeceğimizi söylemek istiyorum. ” BM Genel Sekreteri’nden, Taahhütler Yerine Getirilsin Çağrısı Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde 20-22 Haziran tarihleri arasında üç gün devam eden Rio+20’de konuşan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, “Konuşmalar artık bitti. Şimdi iş başlıyor” dedi. B an Ki-moon tüm dünyada ekonomik, çevreci ve toplumsal refaha ulaşabilmek için Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı Rio +20’de, dünya liderlerine verdikleri taahhütleri yerine getirme çağrısı yaptı. Ban, “Rio+20 temel ilkelerimizi onaylamış, gerekli taahütleri yenilemiş ve bize yeni bir yön vermiştir. Hükümetlerden dünyanın en büyük şirketlerine, yardım kuruluşlarından genç gönüllülere kadar, herkes değişim için küresel bir hareketin parçası olmuştur. Hükümetler, iş çevreleri, sanayi, finans kurumları ve sivil toplum adına kaydedilen 700’den fazla somut taahhüt olmasının cesaret verici” diye konuştu. Küresel refahı desteklemek, yoksulluğu azaltmak, sosyal eşitlik ve çevre korumasını ilerletmek için yeni politikalar biçimlendirmeyi amaçlayan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı Rio+20’ye yaklaşık 100 devlet ve hükümet başkanı, parlamenterler, belediye başkanları, BM yetkilileri, iş çevreleri ve sivil toplumdan 40 binden fazla kişi katıldı. Konferansta aralarında enerji, gıda güvenliği, temiz içme suyuna erişim ve okyanusların yönetimi gibi konular için yaklaşık 513 milyar dolar taahhüt edildi. Rio+20’de ayrıca 100 milyon ağaç dikilmesi, Afrika’da 5 bin kadın girişimcinin yeşil ekonomi için desteklenmesi, yılda 800 bin ton PVC’nin geri dönüştürülmesi gibi taahhütler de verildi. Rio+20’de, “Arzuladığımız Gelecek” belgesi de üye devletler tarafından benimsendi. Sonuç belgesinde uygulanacak pek çok faaliyet yer alıyor. Bunlar arasında sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin belirlenmesi sürecinin başlaması, sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak için yeşil ekonominin nasıl kullanılabileceğinin detaylandırılması, BM Çevre Programının (UNEP) kuvvetlendirilmesi, bir ülkenin refahının gayrı milli hasıladan öte yöntemlerle değerlendirilmesi, sürdürülebilir kalkınmanın finansmanı için bir strateji geliştirilmesi ve sürdürülebilir tüketim ve üretim için bir çerçevenin benimsenmesi var. Sonuç belgesi ayrıca, toplumsal cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesi, sürdürülebilir kalkınma için gönüllü teminatların ömeminin kavranmasını da kapsıyor Rio+20 Genel Sekreteri Sha Zukang da yaptığı konuşmada, “İnsanlık için, paylaştığımız gezegen için ve ortak geleceğimiz için sürdürülebilir kalkınma tek seçenektir. Sürdürülebilir bir geleceğe doğru giderken Rio’da verilen taahhütler bizimle olsun” dedi. 1.3 milyar insan elektrikten yoksun olarak yaşıyor E ylül 2011 tarihinde başlatılan, Herkes için Sürdürebilir Enerji girişimi, dünyanın enerji sistemlerini daha ulaşılır, etkin ve daha temiz yapmaya yardımcı olacak çalışmalarda hükümetler, iş çevreleri ve sivil toplumu biraraya getiren bir teşebbüs. Girişim, 2030 yılı itibarıyla, birbiriyle ilişkili ve birbirini tamamlayan şu hedefler için küresel destek sağlanması için tasarlanmış bulunuyor: Modern enerji hizmetlerine evrensel ulaşımın olması, enerjinin etkin kullanımının küresel oranlarının ikiye katlanması ve küresel enerjide yenilenebilen enerjinin aldığı payın ikiye katlanması. Ban, bu girişimin hali hazırda toplumun bütün sektörlerinde önemli ölçüde faaliyetler başlattığını belirtti. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre küresel olarak 5 kişiden biri yani 1.3 milyar insan evlerini aydınlatacak veya işyerlerinde işlerini yapmalarını sağlayacak elektrikten yoksun olarak yaşıyor. Bu rakamın iki katı yani yaklaşık dünya nüfusunun yüzde 40’ı yemek pişirmek için odun, kömür, odun kömürü ve hayvan dışkısı yakıyor. Bu uygulamalar da salınan zehirli dumanlar nedeniyle akciğer hastlalıkları ve ölümlere neden oluyor. 65 Küresel refahı desteklemek, yoksulluğu azaltmak, sosyal eşitlik ve çevre korumasını ilerletmek için yeni politikalar biçimlendirmeyi amaçlayan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı Rio+20’ye aralarında devlet ve hükümet başkanları, parlamenterler, belediye başkanları, BM yetkilileri, iş çevreleri ve sivil toplumdan 40 binden fazla kişi katılıyor. Taahhütler Zirvesi G enel Sekreter Ban, Herkes için Sürdürülebilir Enerji’nin gelecek için güçlü bir model sunduğunu söyledi. Girişime ortak olan ilk ülkelerden biri olan Batı Afrika ülkesi Gana, kapasite geliştirme ve yenilikçi finansman mekanizmalarını destekleyen bir ulusal enerji faaliyet planı oluşturdu. Benzer uygulamaları başlatan ve değerlendiren ülkeler arasında, Bangladeş, Kenya, Mozambik, Nepal, Tacikistan, Uruguay, ve Vietnam bulunuyor. Bu arada, Rio+20’nin evsahibi Brezilya, 2014 yılına kadar herkesin enerjiye erişiminin olması için 4.3 milyar dolar yatırım yapacağı sözünü verdi. Özel sektör şirketleri ve küçük ve orta ölçekli işletmeler tarafında yapılan taahhütler arasında, Microsoft’un U KSS ları ama ygul karbonsuz şirket olacağını açıklaması, İtalyan enerji şirket Eni’nin karbon yoğunluğunu düşürmek için yaklaşık 5 milyar dolar tahsis etmesi, Renault-Nissan ortaklığının uygun fiyatlı emisyonsuz araçları piyasaya sürmek için 5 milyar dolar taahhüt etmesi yer alıyor. Finans kurumları, donörler ve kalkınma bankalarının taahhütleri arasında, Bank of America’nın 10 yıl sürecek ve 50 milyar dolarlık çevre programı, Dünya Bankası’nın enerji portfolyosunun oranını ikiye katlaması yer alıyor. STK’lar, sanatçılar, akademisyenler ve şahısların taahhütleri arasında, rock grubu Linkin Park’ın dünya liderlerini enerji yoksulluğunu ortadan kaldırmaya çağırdığı kampanyası, Hindistan Enerji ve Kaynaklar Kurumu’nun gelişmekte olan ülkelerdeki evlere güneş ve diğer temiz enerji kaynaklarını kullanarak 2018 yılında kadar aydınlatma getirmesi yeralıyor. Elektrik ve Elektronik Mühendisleri Enstitüsü de, dünya çapındaki 2 milyon üyesini Herkes için Sürdürülebilir Enerji girişimini desteklemeleri için harekete geçirme sözünü vermişti. Herkes için Sürdürülebilir Enerji girişimi başlatıldığından bu yana Afrika, Asya, Latin Amerika ve Kalkınmakta olan Küçük Ada devletlerden 50’den fazla hükümet girişime dahil oldu. Türk Pirelli’den çevresel proje Türk Pirelli fabrikasının rezerv havuzunda sayısı yüzleri bulan aynalı sazan balıkları Türk Pirelli Lastikleri A.Ş’nin KAMADER’le ortak olarak yürüttüğü proje kapsamında Gölkay Park’ta doğal yaşama bırakıldı. T ürk Pirelli, sürdürülebilirlik stratejisi dahilinde bir yeni projeyle daha çevreye olan sorumluluğunu yerine getirdi. Türk Pirelli’nin Kocaeli fabrikasında bulunan reserv havuzunda yıllar önce Sapanca Gölü’nden gelen yavru aynalı sazan balıkları koruma altına alınmıştı. Bu yıl KAMADER (Kocaeli Sportif Amatör Olta Balıkçıları ve Doğal Hayatı Koruma Derneği) yöneticilerinin ve Türk Pirelli fabrikasının mavi ve beyaz yakalı çalışanlarının katıldığı balıkları avlama etkinliği sonucunda balıklar büyüklüklerine göre sınıflandırılıp doğal yaşamlarına bırakıldılar. Etkinlik kapsamında 200’den fazla aynalı sazan balığı doğal yaşama geri kazandırıldı. 66 Türk Pirelli’nin Kocaeli’ndeki fabrikasında hayata geçirilen projeyi değerlendiren Fabrika Müdürü Ayhan Güven; “Türk Pirelli olarak faaliyet gösterdiğimiz bölgenin gelişimi için birçok sosyal sorumluluk projesini hayata geçirdik. Fabrika çalışanlarımızın büyük hassasiyet gösterdiği mavi kapak sosyal sorumluluk projesinin ardından çevreye olan saygımızı sadece tesislerimiz ve ürünlerimizle sınırlamıyor ve çevremizde gelişen her duruma destek olmaya devam ediyoruz” dedi.
Benzer belgeler
Kurumsal - Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği
olmayacağı öngörüsü oldukça yaygın.
Dolayısıyla özel sektörün tavrı, insan odaklı olmaktan uzaklaşmak
değil, ticari kaygılar ile etik sorumlulukları uyumlaştırmak olmalıdır.
Bu sayıda tekstil sektö...
15 • ISSN 2147-6179 - Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği
İngiltere’nin en büyük kurumsal sosyal sorumluluk
girişimi olan BITC’nin her yıl düzenlediği Çalışan
Gönüllülüğü gününe bu yıl Türkiye olarak katılmanın
sevincini yaşıyoruz. Türkiye Kurumsal Sosya...