14 - Hoşap Kalesi
Transkript
14 - Hoşap Kalesi
Değerli Okurlar, İlimiz her geçen gün gelişmekte ve hızla değişmektedir. Van Valiliği ola rak özellikle son üç yılda birçok alanda kalıcı örnek eserleri Van'a kazandır dık. Ekonomi, sağlık, eğitim, alt yapı çalışmalarımız arasında bulunan kültü rel çalışmalarımız 1998 yılı içerisinde ayrı bir yer tutmuştur. Türkiye'de di ğer illerimize örnek gösterilen kültürel çalışmalarımız 1999 yılında da arta rak devam edecektir. Van Valiliği olarak kültürel ve tarihi değerlerimizin ko runması, belgelenmesi, restorasyonu ile ilgili projelerimiz uzmanlar tarafın dan uygulamaya koyulmuştur. İlimizde yıllardır arkeolojik kazılar yapılmak tadır. Ancak Valilik olarak son üç yılda sağladığımız maddi ve manevi des tek hiçbir dönemde gerçekleştirilmemiştir. Van Evi yapımı, Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü'ne yaptığımız katkılar, dergi, kitap, tanıtıcı broşürler, Ayanıs, Van Kalesi, Altıntepe, Aş. Yk. Anzaf Eski Van Şehri, Yedi Kilise gibi çok sayıda arkeolojik kazılar desteklenmiştir. Bütün bu kültürel desteğimizin özünde topraklarımızda bulunan herbiri ayrı değer olan tarihi ve kültürel değerlerimize sahip çıkmak, korumak, bu yönde çaba gösteren kişi ve kurumları teşvik etmek ve desteklemek anlayışı bulunmakta dır. Tabiiki bu yöndeki hizmetlerimiz yakın ilgi görmektedir. Yapılamayanları yapabilmek, kalıcı eserler ortaya koyabilmek bizleri mutlu etmektedir. Bu arada Van ilimizin bir turizm kenti olduğu unutulmamalıdır. Turizm Van'ın sosyal, kültürel ve ekonomik hayatında önemli bir yer tutar. İşte bu yapılan lar bir anlamda yakın gelecekte yine turizm patlamasına sahne olacağına inandığımız Van için alt yapı oluşturmaktadır. Bu gün Van'ı ziyaret edecek olan turist daha değişik, daha farklı tarihi ve kültürel değerleri görme im kanını bulacaktır. Van Valiliği gelecek için tarihe, kültüre ve sonuçta turizme yatırım yapmaktadır. Dünyada Van Dergimizin bu sayısında yine ilginç konularla sizleri buluş turuyoruz. Hoşap Kalesi, Van Bölgesinin Arkeolojik Tarihi, Anılarda Van, İs viçreli bir gazetecinin Van'da geçirdiği ameliyat ve Van Cölü'ndeki kuşları okuyacaksınız. Mutluluk dileklerimle. İçindekiler Göl Okumaları 2-5 Van Folkloründe Ölçülü Sözler 6-9 Kuşlar, Van Gölü ve İnsanlar 10-13 Anılarda Van 14-15 Hoşap Kalesi 16-21 Van Bölgesinin Arkeolojik Tarihi 22-25 Şehri Van 26-29 Derhal Ameliyat 30-32 Kapak: Hoşap Kalesi Kapısı Fotoğraf: İkram KALİ Vefa TAŞDELEN Bilenler bilir, Van Gölü yılın her mevsiminde, gü nün her saatinde başka güzeldir. O, uzaktan bakılsa da, yakından seyredilse de, güzeldir. Onu ilk gören, yalnızca "güzel" diyebilir, ama bunun ne olduğunu anlatamaz. As lında "güzel" derken, söylemek istediği, söylediğinden daha muhteşem, daha büyüleyici ve daha coşku verici birşeydir. Sonra anlar ki, o anlatılmak için değil, gerçekten yaşanmak için vardır. Onu gören şairlerin kalemleri yaz maz, dilleri konuşmaz olur. Kelimeler onun görkemli gü zelliğini anlatmaktan uzaktır. O kadar büyüleyicidir ki, hafızaların en eski sayfalan arasında bile renklerinin can lılığından birşey kaybetmez. Nicelerini gördüm, yarım asır önce şöyle bir görüp geçtikleri gölün rengi hafızalar da hâlâ çok canlı ve çok renkliydi. Gölü güzelleştiren yalnızca dağlar arasında serili bulunan devasa su kütlesi değildir. Göl, kendisini çevrele yen dağlarla güzeldir. Kaleleriyle ve adalarıyla güzeldir. Tarihsel dokusuyla güzeldir. Gözü özgür bırakan görüş mesafesiyle güzeldir. Sulan nakış nakış dokuyan güneşiy- 2 le güzeldir. Gökyüzü ve bulutlarıyla güzeldir. Söze gel meyen özellikleri ile güzeldir. İnsanlarıyla güzeldir. Göl, renkten renge girer. Bu değişimi ve canlılığı, bir tiyatro yahut bir opera sahnesini seyreder gibi seyre debilirsiniz. Özellikle kış aylarında, karlı dağların kuca ğındaki göl, insanı hayran bırakacak kadar güzeldir. Renklerin uyumu ve cümbüşü, gözlere ve gönüllere çeki len gerçek bir ziyafettir. Tabiatın bağımdaki bu tezahür, belki de dünyanın başka hiçbir yerinde bu kadar güçlü göz alıcı değildir. Ne zaman gölü seyretsem, nedendir bilmem, hep Boges'in "Zahir" adlı hikayesi gelir aklıma. İçim bir hoş olur, Zahir'i düşünürüm. Borges, Van'da yaşasaydı, kuş kusuz "Zahir" olduğundan daha muhteşem bir hikaye olurdu. Çünkü burada, Zahir, biraz daha zahirdir. Zahir'i göl kıyısında okumalı insan. Göle bakarak okumalı. Gölü okuyarak okumalı. Bazı filozoflar ve bilginler varlığın bir dili oldu ğundan, onun okunabilirliğinden sözederler. Kimilerine göre bu dil, matematiğin, kimine göre fiziğin dilidir. Eğer 3 okunacak varlık göl olursa, onun dili ancak aşkın ve güzel liğin dili olabilir. Efsanenin ve gizemin dili olabilir. Çün kü, toprak yalnızca fiziksel bir nesne değildir burda. Okun ması gereken esrarlı bir yazıdır. "Ama, nasıl" diyeceksiniz; "nasıl?.. Gölü nasıl okuyabilir insan" Sanırım, pek çok şe kilde. Herkes kendince okuyabilir gölü. Onu kendisine, kendisini ona katabilir. İşte, aşağıdaki yazı, benim okuma larımdan ve sizin sorunuza cevap olabilecek örneklerden yal nızca biri. M. Niyazi TANILIR Gölün kıyısındayım. içimi bir ürperti kaplıyor. Çok garip! Sanki herşey benimle var oluyormuş gibi. Sanki benden önce insanlar yaşamadı bu evrende, benden önce yoktu bu dünya. Benden sonra da olmayacak. Ne büyük bir yanılgı: Herşey, içinde yaşadığım şu evrende gözüme çarpan herşey yepyeni geliyor bana. Oy sa, böyle değil, biliyorum. Şu koskoca gölün kıyısında bin lerce yıl önce de insanlar vardı. Şu anda ruhuma derin bir sükunet kazandıran karlı dağlar, binlerce yıl önce de ora daydı. Güneş, yine canlı ve parlak renkleriyle doğuyordu karlı dağların arasından, gölün üzerinden yine böyle muh teşem batıyordu. Şu kalenin ince kayalık yollarında telaşlı, üzgün ya da sevinçli insanlar dolaştı. Şu taşı şuraya bir el koydu. Şurada savaş oldu. Şurada, bir süvarinin atının ayağı taşa takıldı. Kaleye ordular yürüdü. Bu uğurda insanlar öldü. Şu yazıyı, oraya bir el yazdı. Kralın cenazesi buradan geçti. Şu toprağa kraliçenin ayağı değdi. Düğünler yapıldı. Bayramlar yaşandı. Kimler geldi, kimler geçti. Her biri benim gibi dü şündü. Tutkuyla bağlandı buralara. Bu canlılık, içlerindeki yanılgıyı pekiştirdi. Ölüm çok uzak göründü kendilerine. Bu güzel evler, bu geniş yollar, bu hızlı giden araçlar yoktu bir zamanlar. Ama yine insanlar vardı ve benden farksızdılar. Benim gibiy diler. Onların da duyguları, he yecanları, ümitleri ve kaygıları vardı. Çok değil, bir asır sonra burada, simdi bulunduğum yerde olmayacağım. Nerede olursam olayım, hayatımın en büyük ke sinliği beni arayıp bulacak. Bu rada olmayacağım, olamayaca ğım. Bundan eminim. Ama ben den başka, ama yine benim gibi olan insanlar burada, simdi be nim oturduğum yerde oturuyor olacaklar. Onlar da sevgi ve gü zellik duyguları içinde hayran bakacaklar kımıldanıp duran gö le, karlı dağlara. Onlar da tıpkı benim gibi düşünecekler, benim düştüğüm yanılgıya düşecekler: Onlar da bu evrenin, bu güzellik lerin kendileriyle kaim olduğu yanılgısına kapılacaklar. Göl, onlara da yepyeni ve taptaze gösterecek yüzünü. Onları da aldatacak. Gördükleri güzel dü şün sarhoşluğundan uyanıp ken dilerine geldiklerinde şöyle diye cekler: Ne garip bir duygu! San ki her şey ilk defa yaşanıyormuş gibi. Sanki bu güzelliği, bu son suzluğu ilk defa duyumsayan benim. Sanki benden önce yoktu bu dünya, benden sonra da ol mayacak. Van Folklorunda Ölçülü Sözler Yrd. Doç. Dr. Yılmaz. ONAY "Ölçülü Söz" edebiyatımızda, atasözü, bilmece, fıkra, deyim gibi ayn bir türün adı değildir. Genel olarak bütün vezinli ve kafiyeli yazılar bu terimin kapsamına girerler. Bu genel manasından ayrı olarak, duygu ve düşünceleri kısa, özlü ve çarpıcı bir biçimde, nazmın özelliklerini kul lanarak ifade eden sözlere de "Ölçülü Söz" denilmektedir. Bu ikinci manasında düşündüğümüz "Ölçülü Söz"ler, gelişi güzel söylenmiş sözler değildir. Şiir yazar gibi ölçü lü söz yazılmaz. Bu sözler Türk insanın uzun tecrübeler den sonra duygu ve düşüncelerinin kısa ve özlü söylenmiş biçimidir. Atasözleri, deyimler ve bilmeceler, bu özellikte ki ürünlerdir. O kadar ki, bunların bir bölümü yazılı kay naklara "Ölçülü Söz", "Meşhur Söz", "Manzum Atasö zü", "Kafiyeli Söz", adlarıyla geçmiştir. Atasözü deyim ve bilmecelerin yanında vezinli ve kafi yeli olan başka sözler de vardır. Biçim olarak şiir özelliği taşıyan bu örneklerin sahipleri zamanla unutulmuş ve bu güzel sözler anonim edebiyetımıza dahil olmuştur. Sahipleri belli olduğu halde, ya olduğu gibi, ya da çok az değişikliklerle "Ölçülü Söz" gibi kullanılan örneklerde vardır. Mesela Yunus Emre'nin; "Mal sahibi, mülk sahibi Hani bunun ilk sahibi Mal da yalan mülk de yalan Var biraz da sen oyalan" Dörtlüğü Yunus Emre'ye ait olduğu bilinmeden halk arasın da kullanılmaktadır. Ölçülü sözlerin en güzel örneklerini ticari mekanlar ve ta şıtlarda görüyoruz. "İtimadı lutüf sanıp borca sarılma Bir gün istenecek sonra darılma" Sözüne, özellikle eski geleneğe devam ettiren ticaret hanele rin pek çoğunda rastlamak mümkündür. Araçların içlerinde, ön ve arka taraflarında vazgeçilmez aksesuar olarak kullanılan; "Acele giden ecele gider." "Geçme beni, geçerim seni." "Nazar etme ne olur, çalış senin de olur." Gibi sözler, "Ölçülü Söz"'lerin güzel örnekleridir. Ölçülü sözler üzerinde ilk ilmi çalışmayı Nail TAN yap mıştır. Nail TAN, "Folklorumuzda Ölçülü Sözler" adlı ese rinde bu sözlerin özellikleri üzerinde durmakta, derlediği 681 ölçülü söz 10 başlık altında toplanmaktadır. Aşağı "da Van'da kullanılan ölçülü sözlerden örnekler sun maya çalışacağız. Bunların sayısı muhakkak ki verdiğimiz örneklerle sınırlı değildir. Başlangıç olarak kabul edilebile cek bu tesbitten sonra yapılacak çalışmalar, Van fokloru'nun her sahada olduğu gibi, ölçülü sözler bakımından da çok zengin olduğunu gösterecektir. Bu sözler toplanırken öncelikle yazılı kaynaklara müracaat edildi. İlk müracaat da Nail TAN'in eserine oldu. Eserdeki 681 sözden Van'da söylenenler alınır, bu arada kaynaklar ta ranarak Van'da kullanılan sözler tespit edildi. Sözlerin bü yük bir bölümü ise kaynak kişilerden derlendi. Kaynak kişi lerden derlenen bu sözler, hemen her Vanlının kullandığı sözler olduğu için, kaynak kişi ayrıca vermeye gerek duyul madı. KONUŞMA İLE İLGİLİ OLANLAR: • Açma sırrını dostuna Dostunun dostu vardır O da söyler dostuna • Ser verir, sır vermez • Bil beni, bileyim seni • Alan razı, satan razı, sana ne oluyor Kör Niyazi? • Doğru söylerim halk razı değil! Eğri söylerim Hak razı değil! • Gönül ne kahve ister ne kahvehane Gönül sohbet ister kahve bahane • Çevir gazlar yanmasın Sözler hilaf olmasın • Men diyerem demden deme O diyi damdan dama • Henek henek, sonu değenek • Söyledin mi söz olur, Söylemezsen köz olur. • Sözün doğrusu saz İşin doğrusu az • Tatsız aşa tuz neylesin Akılsız başa söz neylesin • Geçmişe mazi, yenmişe kuzu derler. EV VE AİLE HAYATI İLE İLGİLİ OLANLAR • Et giren eve dert girmez • Ben umarım bacımdan Bacım ölür acından • Anaya belâya Baciye aciye Canoye maloye • Bir evin tek kızını alma Bir evin tek oğluna varma • Kızını dövmeyen, dizini döver • Gelin dermiş: Hem ağlarım, hem gi derim. • Azıcık aşım, ağrısız başım. • Kız evi naz evi Oğlan evi tuz evi • Avrat var ev yapar Avrat var ev yıkar • Anasına bak kızını al Kenarına bak bezini al • Ana gibi yar olmaz Bağdat gibi diyar olmaz Ağlarsa anam ağlar Gerisi yalan ağlar • Bizim gelin bizden kaçar Başını örter g açar • Su'küçüğün sofra büyüğün • Eriği say ye, elmayı soy ye, armudu ha ye • Yemedik aşından, kör olduk tütünün den • Aç ne yemez, tok ne demez TAŞITLARDA KULLANILAN ÖLÇÜLÜ SÖZLER • Geç geldi desinler Geçmiş olsun demesinler • Sollama beni, sollarım seni • Hızlı yaşa genç öl Cesedin yakışıklı olsun • Nazar etme ne olur Çalış seninde olur • Geçme beni, geçerim seni • Yorgun gözler hep seni özler • Gördün gözünle Nazar etme sözünle • Acele etme, Ecele gitme • Beni yıllara değil yollara sor • Kapılma rüzgarıma nezle olursun • Yollardan korkmuyorum Nazardan korkuyorum • Aşık isen vur saza Şoför isen bas gaza • Düz geçme beni Yokuşta yerim seni • İki tekersin Çok şekersin • Yol şaşkına, Allah aşkına • Geçme Pala'yı, bulursun belayı • Düzlükte yavaş, rampada savaş • Hatalı sollama • Eve acı haber yollama HAYATLA, İNSANLARLA İLGİLİ OLANLAR • Atın iyisi doru, yiğidin iyisi deli (olur). • Atın gidişine, yiğidin yiyişine (bak). • Başkasına verir talkımı Kendi yutar salkımı • Ne at kaç, ne al kaç • Adamın başı büyük olacağına yaşı bü yük olsun • Ölü gözünde yaş, fakir evinde aş (ol maz) • Kork ondan, korkmaz Allah'tan • Açı işletme (Çalıştırma), toku söylet me • Adamın ağzına bakarlar Atına ona göre nal çakarlar • Ne sağ tekindir, ne de sol Sen işini düzmeye koyul • Ayıdan post, Urus'tan dost (olmaz) • Ayağını sıcak tut, başını serin Gerisini düşünme derin derin • Kuyuyu en kaz, derin kaz, kendi bo yunca kaz • (Avcı) kırk gün taban eti, bir gün av eti (yer) • Taş kesen, yaş kesen, baş kesen (if lah olmaz) • Üç şeye oturma: Yaşa, başa, taşa • Gün ola harman ola Gör bakalım neler ola • Yaş yetmiş, iş bitmiş • Otuz oldun, topuz oldun Kırk oldun, kırık oldun Elli oldun, belli oldun Atmış oldun, batmış oldun Yetmiş oldun, bitmiş oldun Seksen oldun, yeksan oldun Doksan oldun, noksan oldun Yüz oldun, düzoidun • Delidir ne yapsa yeridir. • Katranı kaynatsan da olmaz şeker cinsini cinsine çeker. • Ecel geldi cihane Baş ağrısı bahane • Mal sahibi mülk sahibi Hani bunun ilk sahibi (Mal da yalan, mülk de yalan Var birazda sen oyalan) (Yunus Emre) • Beşer, şaşar • El eli yıkar, elde döner yüzü yıkar • Dost başa, düşman ayağa (bakar) • Nerde birlik, orda dirlik Nerde çokluk, orda bokluk • Ağacı kurt, insanı dert (öldürür) • Adamın yere bakanından Suyun durgun akanından (kork) • Elden gelen öğün olmaz Olsa da karın doymaz • Saç sefadan, tırnak cefadan (uzar) 7 Bağa bak üzüm olsun Üzüm yemeye yüzün olsun At geriye, gelir beriye Bize veren var olsun Bizden alan kör olsun Acı acıyı, su sancıyı (bastırır) Gör ama, tanıma beni Sor ama, arama beni Mazlumun âhı, indirir Şahı, TOPLUMSAL HAYATTAKİ VE İNSAN DAVRANIŞLARIYLA VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI İLE İLGİLİ OLANLAR Bir gün vezir, kırk gün rezil Sarı yağ ile yağlıyor Kuyruk yağı ile dağlıyor Seçti seçti, seçmeliğe düştü Eli İşte gözü oynaşta Eli işte gözü dervişte Görmemişin bir oğlu olmuş Çekmiş ç koparmış Sen ağa,'ben ağa; inekleri kim sağa Tahtadan maşa, ondan paşa (olmaz) Ayarsızın, gün arsızın Gönlü hoştur tumansızın Dışı kalaylı, içi vayvaylı 1 Ekmek bulamıyor yemeye Atla gidiyor s ya 1 Ah felek, zalim felek Kimine kavun yedirdin, kimine kelek »Bildiği beş vakit namaz Onu da günahlar bırakmaz • Sen seni bil, sen seni Sen seni bilmez isen Patlatırlar enseni > Rabbena, hep bana »Fukaranın düşkünü Beyaz giyer kış günü > Yaz var, kış var, ne acele iş var? • Salla başı, al maaşı • Babamın adı Hıdır Elimden gelen budur • El mi yaman, bey mi yaman? • Doluya koysam almıyor Boşa koysam dolmuyor • Bacak kadar boyu var, Türlü türlü huyu var • Eli kıran, baş kesen »Al gülüm, ver gülüm »Ne sihirdir ne keramet El çabukluğu marifet »Elden aldım ele verim Kel kızımı kime verim »Ayran içtik, ayrı düştük Yoğurt dökülse yeri kalır Ayran dökülse neyi kalır Ayağıma yer idim Gör basan neler idim Çat başa, çarık ayağa Çömlek yuvarlanmış Duvağını bulmuş Çömlekte et bitmiş Çındır başını kaldırmış Varsa pulun, herkes kulun Yoksa pulun dardır yolun İçki, kumar, sigara Tez yol açar mezara Parası peşin, kırmızı meşin Paran çoksa kefil ol İşin yoksa şahit ol İtimatı lütuf sanıp borca sarılma Bir gün istenecek sakın darılma Çürük bazar, dostluğu bozar ŞEHİRLERLE İLGİLİ OLANLAR - Dünyada Van, Ahirette imân Güzel değil, güzellere sultan ' Geçti Bor'un pazarı Süreşşeğini Niğde'ye ' Ev yapacaksın tuğladan Kız alacaksın Muğla'dan ' Karama'nın koyunu Sonradan çıkar oyunu • Erek Dağı'nın karı Akar gider suları ı Gölüm mavi, Kedim beyaz Vanspor'um mavi beyaz > Vanlıyım şanlıyım Kılıcı kanlıyım > Kedi damda Göl Van'da ı Gez Dünya'yı gör Konya'yı Genellikle bizim, bazen de onların bizi taklit etmeye çalıştığı, ancak hiçbir zaman onların çevikli ğine ulaşamadığımız kuşların çok ilginç bir dünyası vardır. Ornitoloji (Kuş bilimi) gözüyle bakıldığında; herşeyden önce insanlarla içice yaşayarak sesleri, renkleri ve davranışlarıyla cezbettikleri gözlenir. Ay rıca aynı çevrenin bir elemanı olarak besin zincirinin önemli bir halkasını da teşkil etmektedir. Kuşları besin zinciri açısından ele almadan önce besin zincirini biraz açıklamak gerekir. Besin zincirinin en alt basamağında bitkiler ve en üst basa mağında da insan vardır. Bu canlılar arasında çeşitli basamaklar mevcuttur. İnsan, bitkileri direkt yiyecek olarak kullanabildiği gibi, önce hayvanların kullanıp daha sonra o hayvanların insan hizmetine sunulma sıyla dolaylı şekilde de kullanılır. İnsanla bitki ara sında bir basamak teşkil eden hayvanlardan insanla direkt olarak veya dolaylı olarak faydalanır. Kuşların etinden, yumurtasından, tüyünden, direkt olarak fay dalanıyoruz. Kuşların dolaylı olarak insana olan hiz metlerinin bazılarını da şöyle sıralamak mümkündür. Özellikle uzak alanlara göç eden kuşlar, besin olarak aldıkları bitki tohumlarını çok daha uzak böl gelere sindiremeyerek bırakmakta ve bitki yayılma sına yardımcı olmaktadır. Bir kısım kuşlar da bilakis bazı canlı türlerini yiyerek onların belli bir dengede kalmasını sağlarlar 10 Yani bir alt basamaktaki canlı üzerinde predatör olark görev yapar. Doğa dengesi için o canlının sayı sını olması gerektiği kadar sabit tutar Doğa dengesi tıpkı bir terazinin iki kefesi gibidir. Ve bu kefelerin aynı dengede olması gerekir. İşte doğa, kendi kural larıyla, kendi elemanlarıyla bu dengeyi sağlamaktarır. Bunlara dışarıdan bir müdahale bu dengeyi bo zar. O halde kuşların doğa dengesini kurmada önem li bir fonksiyonu vardır. Bir an için kuşsuz bir dünya düşünün ve kuş ların bir müddet için grev yaptıklarını, tabiattaki fa aliyetlerini durdurduklarını düşünün. Acaba ne olur du? Her şeyden önce sinek, sivrisinek populasyonlan yanında böcek, fare ve yılanların sayıları aşırı şekilde artacaktır. Martı ve kırlangıçların sinek ve sivrisinekleri yememesiyle bir çok ölümcül hastalık ortaya çıkacaktır. Zehirli yılanlar ve fareler hem be sinlerimize, hem de bize bir çok zararlar verecektir. Çekirge yiyen kuşların olmayışıyla dünyanın her ta rafına çekirge sürüleri yayılıp bütün tanm ürünleri mizi daha tarladayken tüketeceklerdir. Dolayısıyla büyük bir açlık krizi tüm dünyayı saracaktır. Ve daha saymadığımız tahmin bile edemeye ceğimiz bir sürü olumsuzluklar. İnsanın böyle bir çevrede yaşaması mümkün değildir. Bu, insanın so nu olurdu. Sadece kuşlar değil doğadaki bütün canlı- lar tıpkı bir zincirin halkaları gibi bir araya gelerek bizim için yaşama ortamını meyda na getirirler. İşte bunların aşın tahribi bu halkaların zamanla aşınması ve en sonunda kopmasıyla son bulur. Maalesef insanlar durmadan kuşları ve diğer canlıları yok etmeye çalışıp doğa nın dengesini bozmaktadırlar. Böyle bir manzara karşısında, acaba insanlar bilerek kendi sonlarını mı hazırlıyorlar sorusu akla geliyor. Nihayet bir çok yerde çekirge sürü lerinin tarlaları talan edip insanları açlığa mahkum etmesi, farelerin çoğalıp irilesip evlere ve yiyeceklere saldırması, bir çok canlı türü yok olmayla karşı karşıdayken bir kısmının da aşın artış göstermesi bu an lattıklarımıza kanıttır. Dünyada dokuz bin, Avrupa da beş yüz ve son çalışmalara göre ülkemizde de dört yüz yirmi altı kuş türünün bulunduğu tespit edilmiştir. Bütün Avrupa ile karşılaş tırıldığında birçok doğa güzelliği gibi kuş lar açısından da ne kadar zengin bir ülke ol duğumuz anlaşılır. Bu zenginüği kuş cen netlerinde bir anda görmek mümkündür. Ancak Van Gölü Havzası gibi büyük bir alanda hepsini birden görmek olanaksızdır. Çünkü bu tip alanlarda çeşitli kuşların ter cih ettiği birbirine yakın veya uzak bir çok habitatlar (yaşama ortamı) mevcuttur. Ülkemizde henüz Ornitolojik atlas tamamlanmamıştır. Doğu Anadolu Bölgesi'nin birçok yerinde olduğu gibi bu havza da da ayrıntılı bir Ornitolojik çalışma yapıl mamıştır. Bundan dolayı bu havzada yaşa yan kuş türlerinin sayısını kesin olarak söy lemek mümkün değildir. Ancak son beş yıl da yaptığımız çalışmalar sonucunda Van Gölü Havzası'nda yaklaşık iki yüz elli kuş türünün bulunabileceği tahmini yürütüyo ruz. Bu konudaki çalışmalarımız devam ederken Karasu (Mermit) Deltası'nda sek sen kuş türünün bulunduğu tespit edilmiştir. Bu kuşlar mevsime bağlı olarak yerli, tran sit göçer, göçmen, kış ziyaretçisi gibi satülere sahiptirler. Dünyanın birçok yerinde canlıların habitatlan bozulmaktadır. Habitatları bozu lan canlılar ya başka uygun alanlara gider veya ortadan kalkar. O halde canlıları avla mak kadar, onların yaşam ortamlarını boz mak da onların yok olmasına sebeptir. Bütün dünyada yapılan araştırmalar sonucunda yeryüzünde sayısı çok azalan canlılar için kırmızı listeler hazırlanır. Bu listelerin amacı insanları bu canlıların yok olma tehlikesine karşı uyarmak ve o canlı ların yeniden eski durumlarına getirilmesi için gerekli çabanın gösterilmesini sağla maktır. İşte Van Gölü ve civarının diğer bir çok alana kıyasla daha az tahrip edilmiş ol ması ve özellikle İran-Hazar Gölü yönün deki göç yolunun üzerinde bulunmasından imm** Akleylek dolayı kırmızı üstelerin buşında yer alan bir çok kuş türü bu alanda bulunmakta dır. Van Golü'nü Besleyen Önemli Akarsular Van Gölü'ne dökülen küçük dere ler yanında önemli dokuz akarsu mev cuttur. Bu akarsular gölle buluştukları yerlerde yaklaşık 10 km2'lik delta alanla rı oluşturmuşlardır. Bu delta alanları özellikle su kuşları açısından çok cezbedicidir. Bunların dışındaki küçük gol ve göletler de önemli kuş potansiyeline sa hiptirler. Bölgede yüksek dağların ve step alanlarının çokluğu kara kuşları ve özellikle yırtıcı kuşlar için oldukça önemli bir habitattır. Van Gölü Havzası'nda koruma ya pabilmek alanın büyük olmasından dola yı çok zor ve masraflıdır. Oysa ki bu ala nın hepsini korumak yerine kuşların yo ğun olarak bulundukları yerleri korumak daha az çaba gerektirir. Bunun için de önemli delta kesimlerini ve önemli görü len bir kaç sulak alan koruma altına alı nıp, bir kaç yılda bu alanlar birer küçük kuş cenneti haline getirilebilir. Bu koru manın etkin bir koruma olması şarttır. Canlının hem kendisi hem de yaşama or- tamına yönelik bir koruma olmalıdır. Bu alanlarda av, saz kesimi, hayvan otlatma, anız yakma ve özel likle kuluçka sezonunda insan giriş çıkışı kesinlikle önlenmelidir. Dünya literatürlerinde önemli sulak alanlar arasında yer alan Van Gölü ve Erçek Gölü gibi doğa hazinelerimizin farkına varıp bunlardan maksimum derecede faydalanmak hepimizin yararına olacaktır. Ancak bunu yaparken bu faydanın uzun ömürlü ola bilmesini gözetmek durumundayız. Bunun için de canlıları ve yaşama ortamlarını gözetmek zorun dayız. Van Gölü ve çevresinin kuş cenneti haline getirilmesi ve insanlarımızın çevreye duyarlı birer çevreci olmaları en içten dileğimizdir. 'Yüzüncü Yıl Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Kaya Kartalı yer almış, XI. yüzyıldan itibaren Hoşap ve çevresini yönetmeye de Türklerin hakimiyetine girmiştir. vam etmişlerdir. Özellikle ŞerefSelçuklularla başlayan Türk name'nin verdiği bilgilere dayana hakimiyeti, İlhanlılar döneminde rak, bunlar hakkında etraflı bilgi devam etmiş ve bu dönemde Vila edinmek mümkün olmaktadır. Os yet-i Ermen olarak adlandırılan manlı Safevi mücadelelerinde Os Van eyaletinin bir şehridir. Daha manlı'dan yana tavır koyup, basan sonra Karakoyunlar hükümdarı göstermeleri neticesinde kendileri Kara Yusuf tarafından Mahmudi- ne bir takım imtiyazlar verilmiştir. ler olarak adalandmlan aşiret Ho- Hoşap'ta günümüze kadar büyük şap'a yerleşmiştir. Burada Mah- ölçüde sağlam kalmış kalede yaşa mudiler, kendi adlarıyla anılan bir yan bu beyler varlıklarını 1839 Tanzimat Fermanı'nın ilanına dek beylik kurmuşlardır. Mahmudi Beyleri Karako- sürdürmüşlerdir. Osmanlı'nın yeni yunlu Devleti'nin yıkılmasından idari teşkilatlanmasının sonrasında sonra, Akkoyunlu, Safevi ve en Hoşap, önce Mahmudi, daha sonra son Osmanlı idaresine girerek var da Ma'muret'il Hamid kazasının lıklarını korumuşlardır. Bölgede merkezi durumuna gelmiştir. Osmanlı Devleti zamanında bu Cumhuriyet Türkiye'sinde beylere irsi ocaklık olarak yeni bir 1925 yılında kaza. 1927 yılında statü kazandırılmıştır. Bu dönem nahiye. 1954 yılından itibaren ise de "Mahmudi Hükümeti" olarak Gürpınar ilçesine bağlı "Güzelsu" ismiyle nahiye merkezi olmuştur. Bugün idari yapılanmasını gerçek leştirememiş ve köy olarak kal mıştır. Hoşap'in adını daha çok ka lesi gündemde tutmaktadır. Kale dışında medrese, türbe, köprü ve han gibi çeşitli işlevlerdeki mima ri eserleri de üzerinde barındır maktadır. Kale Van-Hakkari karayolunun kuzeyinde, Hoşap suyunun kuzey doğusunda kurulmuş olan kale, daha çok "Hoşap Kalesi" adıyla anılmakla birlikte Kale-i Mahmu di, Mahmudi Kalesi ve Narin Kale olarak da adlandırılmaktadır. Urartu döneminde askeri bir tesis olarak inşa edilen kale, Os- manii Devleti'ne tabi Mahmudi Beyleri tarafından yaptırılan şekli yle günümüze ulaşmıştır. İçkale gi riş kapısı üzerindeki inşa kitabesin den kalenin Mahmudi Süleyman Bey tarafından 1052 (1643) tari hinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Aslında bu tarihten önce kalenin mevcut olduğunu Matrakçı Nashun'un 1548-49 Kanuni Sultan Süleyman'ın II. İran seferinden dö nüşündeki güzergah üzerinde Kalei Mahmudi olarak adından söz et mesi göstermektedir. Evliya Çelebi de Seyahatnamesinde 1650 sene sinde uğradığı Hoşap Kalesi'nden bahsetmektedir. XIX. yüzyıl ortala rında terkedilen kale günümüzde ören yeri olarak ziyaret edilmekte dir. Genel olarak kale suyun ke narında yükselen sarp ve dik bir kaya kütlesi üzerine kurulmuş iç kale ile bunun kuzeyinde üç yön den surlarla çevrili dış kaleden meydana gelmiştir. Dış kale kavisli bir şekilde doğu, kuzey ve batı yönde tama men yıkılmış durumdadır. Doğuda ve kuzeyde izlenebilmekte olan surlar, batı yönde tamamen yıkıl mış durumdadır. Evliya Çelebi dış kale için "Burası aşağı dere içeri sindedir. Etrafı havaleli olup batı tarafı Hoşap nehridir. Alçak duvar lı kırk kuleli iki kapılı ve hendeksiiz dir. Bin adım çevre uzunluğunda dır, içinde sekiz yüz kadar ev, bir han, bir hamam ve birkaç dükkan vardır. Başka bina yoktur", de mektedir. Bugün içerisinde bir ca mi kalıntısı ile 30-40 kadar köy evi mevcuttur. Surduvarları üzerinde üç burç günümüze ulaşmıştır. Doğu ve batı taraftaki kapıların durumla rı belirlenememiştir. Ayrıca dışta, kuzeydoğu köşeye bir gözetleme kulesi yerleştirilmiştir. •» C a m i , dış kalenin güneydo ğu kesiminde bulunmaktadır. Kuzey-güney istikametinde dikdört gen planlı olup, doğu-batı doğrul tusunda dikdörtgene yakın planı batıya doğru daralmaktadır. Kuzey, doğu ve batı yönlerden burçlarla tahkim edilmiş kale beden duvarla rı iç kaleyi çevrelemektedir. Ayrıca doğu kesiminde ikinci takviye du varı kalenin tahkimatını güçlendir mektedir. îç kalenin giriş kapısının yer aldığı burcun batı yüzü taç kapı formunda düzenlenmiştir. Cephe nin tamamı sivri kemerle kuşatıl mış olup altta asıl kapı açıklığı ile, bunun üzerinde üç dilimli kemer şeklinde bir sil meyle çerçevelenmiş kitabe ve ortadaki armudi askı motifine ilerleyen iki aslan kabartmasından oluş maktadır. Kapı açıklığını orjinal som demirkapı ka natları örtmektedir. Bu kapı kanatlan için Evliya Çelebi, " Osmanlı ülkesinde kale kapıları hep ağaç üzerine demir kaplı kapılardır ki, ateş etsen ağacı yanar, demirler dökülür. Ama bu Hoşap kalesi kapı sının her kanadı üç yüz kantar Nahcivan demir indendir. Hiç ağaç kısmı yoktur," demektedir. Kapıdan, üç bölümlü giriş holüne, buradan da kayaya oyulmuş genişçe basamaklarla kaleye çıkıl maktadır. Bu çıkış yolundan sonra doğuya ve batıya doğru yol, kale beden duvarlan boyunca devam et mektedir. Giriş burcu dışında kalenin tahkimatını arttı ran 7 tane daha burç ve kule bulunmaktadır. Kalenin güney kesiminde "Mahmudi Sara yı" yapıları sıralanmaktadır. En üst kesimde, yani güney doğuda seyir köşkü yer almaktadır. Bu bina doğu-batı istikametinde uzanan on iki kenarlı bir plana sahip olup, üç katlıdır. Batı kesiminde bir seyir odası, içerisinde hamamı ve güney cepheyi hareketlendiren iki kulesi mevcuttur. Kulelerden doğudaki güvercinlik, diğeri hamamın bacası durumundadır. Bunun hemen kuzeyinde bir fırın yer almak tadır. Batı tarafına doğru ise harem uzanmaktadır. Harem, batı ve kuzeyden yüksek duvarlar üzerinde iki bölümlüdür. Birinci bölümün oda ve bölüntüleri yıkılmış; iki katlı olduğu anlaşılan ikinci bölüm ise ortada bir hol ve bunun iki yanında ikişer odadan müteşekkildir. Odaların pencereleri ve dolap nişleri dikkat çekicidir. Üçüncü ve en alt bölümde kalenin beden duvarlarını takip ederek ulaşılan selamlık yer almak tadır. Burada aynca tek kubbeli küçük bir mescit bulunmaktadır. Mescidin üst örtüsü tamamen yıkıl mış vaziyettedir. Selamlık, iki bölümden oluşmakta; bunlardan biri salon, diğeri de bir odadan meydana gelmektedir. Her ikisi de iki katlı bir düzenleme göstermektedir. Bunun dışında iç kalede iki bölümlü zindan, su ihtiyacı için sarnıç bulunmaktadır. Sağlam beden duvarları ve burçları dışında, içerisinde Bey'e ait yapı kalıntıları ile kaenin önemi artmaktadır. Ayrıca güney taraftan bakanlara, "kayalıklara kondurul muş kartal yuvası" izlenimi uyandırmakta; hayran lıkla kendini seyrettirmektedir. "Van Müzesi" içenden görünüm. *Ersin KAVAKLI Bilindiği gibi Van, Deniz seviyesinden 1730 metre yükseklikte ve tarihe damgasını vuran uygarlık ların hüküm sürdüğü çok önemli kültür ve turizm merkezlerinden birisidir. Burası Yakın Doğu'nun en güçlü devletlerinden biri olan Urartulann başkentidir. Urartu uygarlığının ciddi bir biçimde araştırıl masına 30-35 yıl gibi kısa bir süre önce başlanması, yabancı ve yerli ziyaretçilerin Van ve çevresine olan ilgilerini yoğun bir biçimde arttırmıştır. Öyle ki bölge miz özellikle yabancı ziyaretçilerin Urartularla ilgili meraklarını gidermek açısından vazgeçemedikleri böl ge olarak önemini korumaya devam etmektedir. Turizm açısından son derece önemli olan bu yö remizde elbette ki geçmişi aydınlatabilmek için yetkili ve ehil yerli-yabancı araştırmacıların başkanlığında ar keolojik kazı çalışmalarının yapılması gerekiyordu. Nitekim öyle oldu. Önce yabancı bilim adamları araş tırma ve kazı çalışmalarını başlattılar. İlk bilimsel kazı 1879-1880 yıllarında İngilizler, 1898-1899 yıllarında da Almanlar ve işgal sırasında Ruslar tarafından ger çekleştirildi. Toprakkale'de arka arkaya ikişer mevsim süren bu çalışmalardan daha sonra 1937 yılında Ame rikalı Edvvard Bovven Reilly tarafından 400x500 km. lik bölge içinde önemli bir tabakalanma veren Tilkitepe'de arkeolojik kazı çalışmalarına devam edildi. İki 22 yıl sonra yani 1939 yılında bu kez Amerikalı Kirsopp ve Silva Lake tarafından aynı yerde 3 ay süren ancak bilim dünyasına sonucundan bilgi verilmeyen bir kazı çalışması daha gerçekleştirildi. Yabancı bilim adamlarının yoğun çalışmaların dan sonra Ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamla rından birkaçı olan Prof. Dr. Afif ERZEN, Prof. Dr. Emin BİLGİÇ, Prof. Dr. Yusuf BAYSAL ve Prof. Dr.Baki OGÜN Türk Arkeolojisi ve Eskiçağ Tarihi üzerinde hafriyat ve araştırmalar yapmak üzere sahne ye çıkmışlardır. Bu ekip yörede ilk bilimsel sondaj ve araştırma çalışmalarına 1959 yılında Toprakkale ve çevresinde başlamıştır. Vaktiyle bu çalışmaları gerçek leştiren ekipte başarılı öğrenciler konumunda olan Prof. Dr. Taner TARHAN, Prof. Dr. Veli SEVİN, Prof. Dr. Altan ÇİLİNGİROĞLU, Prof. Dr. Oktay BELLİ, Prof. Dr. Abdüsselam ULUÇAM yoğun bir biçimde arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmalarına başladılar. Bugün yabancı bilim adamları dahil bilimsel açıdan hiçbir kişi ve kuruluşun yardımı olmadan Kül tür Bakanlığının izin ve desteğiyle çok başarılı arke olojik kazı ve restorasyon çalışmalarını gerçekleştiren bu hocalarımız, yabancılar tarafından ısrar ve inatla konferans, sempozyum gibi ciddi bahaneler öne sürü lerek ülkelerine davet edilmektedirler. Prof. Dr. Taner TARHAN Van kalesinde, Prof. Dr. Oktay BELLİ Aşağı ve Yukarı Anzaf Kalelerinde, Prof. Dr. Altan ÇİLİNGİROĞLU Ayanıs kalesinde müstakil, Müzemiz Müdürlüğü Başkanlığında Prof. Dr. Abdüsselam ULUÇAM Eski Van Şehrindeki Hüsrevpaşa Külliyesinde, Prof. Dr. Veli SEVİN Karagündüz Köyündeki nekropol ile Tuşba nekropolünde, Prof. Dr. Oktay BELLİ Bakraçlı Köyü eteklerindeki Yoncatepe Kalesinde ve yine Prof. Dr. Veli SEVİN Hakkari Nekropolünde, kazı çalışmalarını değişik ta rihlerde başlatmışlardır. Bu bilimsel çalışmaların bü yük bir bölümü hala devam etmektedir. 23 Erken Roma Dönemi (Van Müzesi) "Fayans Kolye" 8-6. yy., Urartu. (Van Müzesi) Milli Eğitim Mü tiyle depo hüviyetinde devreye so Yukarıda ifade edildiği gibi dürü olarak görev yapan ve adının kuldu. Daha sonra depodaki eserle yoğun çalışmalara sahne olan böl Mustafa NOYAN olduğu bilinen içi rin sayısı çoğalınca 1945 yılında gemiz, tarihi eser açısından son de taıihi eser sevgisiyle dolu ileri gö memurluk ve 1972 yılında da bu rece zengin bir hazineye sahiptir. rüşlü şahsın gayretleriyle Van ve günkü binasında müdürlük olarak İşte böyle bir hazinenin içinde bu çevresinde sadece yüzeyde bulunan faaliyetlerini sürdüren müzemizde lunan ve Urartulann başkenti olan koç, koyun şeklindeki Akkoyunlu gerek arkeolojik kazılar sonucu or ilimizde elbetteki dünyanın en bü ve Karakoyunlulara ait mezar taşla taya çıkarılan ve gerekse vatandaş yük, en muhteşem ve en mükem rı ile Urartulara ait çivi yazılı zafer lardan satm alınan küçük eserlerin mel Urartu müzesinin devreye so stellerinin dikkatli bir şekilde teker sayısı yaklaşık 40.000 e ulaşmıştır. kulması zarureti vardı. Nitekim ilk teker toplanarak kerpiç bir yapı içe isterseniz, yer yokluğu nede müze fikri 1932 yılında ilimizde risinde muhafazaya alınmak sure- niyle ancak 1000 adet eserin sergi lenebildiği binası küçük önemi son "Kral Asaları" Tunç, M.Ö. 8-9. yy. (Van Müzesi) derece büyük olan Van müzesinde kısa bir gezinti yapalım. Müzemiz, 435.85m2 bina ve 2 419.63 m de bahçe olmak üzere toplam 855.45 m2 lik bir arazi üze rine kurulmuştur. Sağ bahçede Ak koyunlu ve Karakoyunlulara ait koç - koyun şeklindeki mezar taşla rı ile Selçuklulara ait mezar taşlan bulunmaktadır. Sol bahçede ise Urartu dönemine ait çivi yazılı za fer stelleri ile Urartu Tannsı Teşeba'ya ait bir kabartma mevcuttur. Bina içerisindeki zemin katta Arke oloji 1. katta ise Etnografya salonu bulunmaktadır. Arkeoloji salonun daki eserlerin büyük bir bölümü Urartulara aittir. Urartulann çok önemli özelliklerinden biri olan maden (Altın-Bronz) işlemeciliği- nin en güzel örnekle ri, Urartu kırmızısı adı verilen renkte ya pılan seramik kaplar, akik ağırlıklı kıymet li taşlardan oluşan kolyeler ve iç avluda da Urartu çivi yazısı ile yazılmış depo ki tabeleri bu salonda sergilenmektedir. Ayrıca Neolotik dö nemden başlayıp be lirli tarihlere kadar uzanan dönemlere ait kaya resimleri ile obsidiyenden ve ke mikten yapılan kesi ci ve delici aletler de bu salonda teşhir edilmektedir. 1. Kattaki Etnografya Salonunda ise çok yakın geçmişte ve halen bu yörede yaşayan insanlara ait El Yazması Kuran-ı Kerim, gü müş süs eşyaları. Dünyanın en kıymetli Van-Hakkari yöresi kilimleri ve Ermeniler tarafından katledilen şe hitlerimizin zati eşyaları ile iskeletlerin bulunduğu kat liam seksiyonu mevcuttur.. Müzemizin bugünkü durumuna gelmesi için elbetteki yukarıda belirtilen kişi ve kuruluşların son de rece önemli ve büyük katkıları olmuştur. An cak bugün hayatta olmayan Emekli öğretmen Mevlüt OKAYER'in ki şisel çabalarını da belirtmeden geçmemek gerekir. Doğunun Evliya Çelebisi olarak bilinen rahmetli hocamız yörede ya pılan tüm yüzey araştırma larına bilfiil katılarak kü çümsenmeyecek katkılar da bulunmuştur. Kendisi ni rahmetle anıyoruz. Müzemiz dünya nın en büyük en muh teşem Urartu Müzesi ol masına rağmen yukarıda da ifade edildiği gibi sade ce 1000 eser sergilenebilmiştir. Geriye kalan yaklaşık 39.000 eser depolarda muhafaza edilmeye çalışılmaktadır. Oysa mevcut eserlerin enaz 20.000 ade dini sergileyebilmemiz ve ziyaretçi lerin istifadelerine sunabilme miz için Müze Müdürlük Binasının hemen kuzey bitişiğindeki Kültür Bakanlığımıza tah sisli 3290 m*' lik arazide "Ek Mü ze Binası" inşa edilmesi ge rekmektedir. Bu nunla ilgili çalış malar sonuçlanma aşamasındadır. Müzemiz tu rizm açısından son derece önemli bir konuma sahiptir. Şanına yakışır bir düzenleme ile layık olduğu konuma ge tirilmesi gerekmek tedir. Nitekim aynı düşünce ile hareket eden ve geçmişte ilimizde Vali olarak görev yapan Sayın Adnan DAREN DELİLER şehir parkı içerisinde mevcut İl Özel İda re Müdürlüğüne ait araziden Ticaret Odası önünden geçen yola paralel 7 metre eninde bir arazi vererek müze girişinin Cumhu riyet Caddesinden 15 metrelik bir bantla sağlanacağını emretmiş ancak görev süresi sona erdiği için bu düşün ce uygulamaya sokulamamıştı. Oysa ek müze binası ile birlikte bu planın devreye sokulması mutlaka ge rekli görülmelidir. *Van Müze Müdürü Hele gardaş, Hele gardaş gel. Hele bi gel bağ. Dön bağ Van'ıma Hele dön bi bağ gardaş ne görisen Susma sele.... Balan bağdan düştüm susma sele.... Mennen gonuş susmağ çaremi? Çıktığımızda gala başına, van'ım zümrüt gali gibi serilmezmiydi garşımıza. Nerde hani nerde o uçsuz bucağsız bağlanmız gardaş nerede? Viran olmadılarmı ğarabağa dönmedilermi, Möhreduvarlanmızı yığıp, yerle bir etmedilermi? Bir bir bağlanmızı kesip, yerine betondan çoğ gatlı evler dikmedilermi? Heder etme bu güzellikleri Diyen mi var gardaş, diyenmi var? Nerde gardaş? Nerde menim o havlili kerpiç evim. Nerde? O tüten bığnm, yağmur yağanda ağan şınltüı şuratanım nerede? Nerede o gıcırdıyan gapım, zırzam, gara suvağlı ba danalı tek pencereli odam. Nerede? Nerde duvara asılı duran gaz lambam, damda asılı fenerim. Hele gışın üşüdüğümüzde etrafına doluştuğumuz sac odun sobam, mangalım, maşam nerede? Yaz geceleri oturup yaslandığım, çayımı yudumlayıp, yıldızlan seyre daldığım, hayaller kurduğum şipanam nerede? Nerede gardaş nerede? Sabahlan havlida gayniyan semavanm, sele'de lava şım, otli peynirim nerede? Nerede havlidaki yadigar divanım, seküm, lop min derim nerede? %JP— Deniz ARAL BERNHARD Evet onlar haklıydı. [Annem-habam ve tüm ben herşeyi bilirimciler). Gitmemeliydik.(Doğu'ya). Ama gillik(Eşim Andy ve ben). Mevsimlerden yaz, aylardan Temmuz, yıllardan 1998'di. Bizden beklenen tüm normal insanlar gibi Ege ve Ak deniz'in kızgın kumlarında kavrulmamız ve yanıklarımızı tuzlu sularla dağlamamızdı. Ancak bizim çok daha serin bir planımız vardı. Doğrusu tam bir plan bile sayılmazdı. Bildiğimiz tek şey uçakla Van'a gidip on gün kadar sonra yine uçakla Erzu rum'dan İstanbul'a dönecek olmamızdı. Van-Erzurum arasını hayalgücümüzün ve kaderimizin eline bırakacaktık. Bu yolculuğun benim için bir önemli özelliği hiç gör mediğim topraklara duyduğum tarifi zor hasretin bitişi demek olmasıydı. Geziyi İsviçreli olan eşimle birlikte yapacak olma mız da ayrı bir mutluluktu. Zira görevlerimiz nedeniyle ayrı yaşamak zorunda kalmadan önce. benim İsviçre'de kaldığım iki yıl süresince, toplam yüzölçümü Doguanadolu bölgesi ka dar bile olmayan o mini ülkeyi pek çok kere. sadece 4-5 saat içinde, bir baştan bir başa geçmiştik. Şimdi sıra benim ülkemdeydi. Biraz geç de olsa o gün gelmişti. Van'da dopdolu iki gün geçirdikten sonra Doğubayazıt'ı hedefe yerleştirip yattık. Nasıl uyandım bilmiyorum ancak saat üç civarıydı. Odanın ve banyonun ışığı yanıyordu. Andy kollarını karnının üzerinde birleştirmiş iki büklüm yatıyordu. Karnında korkunç kramplar olduğunu söyledi. Sancılar 5-10 dakikada bir tekrarlı- 30 yor acısı yüzünden okunuyordu. Aklımıza ilk gelen gıda zehirlenmesi oldu. zira akşam yemeğinde tavuk yemişti, bense çöp şiş. Suçlu bulunmuştu: Hem ölmüş hem de pişmiş olduğu halde hala zarar verebilen Chicken Shis kodadlı biriydi bu. Tecrübeli seyyahlar olarak, valizimizde James Bond'a taş çıkaracak alet ve ilaç bulundur mamıza karşın gıda zehirlenmesi bizi fena halde aşan bir ko nuydu. Neyseki derdimizin dermanı hiç de uzakta değildi, çün kü otelimiz Van Devlet Hastanesi"nin lam karşısındaydı. Hani derler ya. iyileşecek hastanın doktor ayağına gelirmiş, işte öyle başladı bizim serüvenimiz. Acildeki nöbetçi hekim hemen ilk muayenenin ardın dan, bizim gıda zehirlenmesi teorimize kulak asmaksızın 'akut apandisite benziyor...hemen ameliyat olması gerekebilir' gibi bir şeyler söyledi. Doğal olarak, biz bu fikre direndik. Yani 26 yıllık apandisitin patlamak için 4000 km. aşarak Zürih'ten Van'a gelmeyi beklemiş olabileceği kolay inanılası bir durum değildi. Ancak rahatsızlığın başlamasının üzerinden bir saat ka dar geçmiş olmasına rağmen, gıda zehirlenmesinin önemli ipuçları olan istifra vc/veya ishal halleri halen söz konusu de ğildi. Testleri takip eden ikinci muayenenin ardından teşhis, kesin olmamakla birlikte, yine aynıydı. İlk anda yapılabilecek tüm kontroller yapılmıştı. Andy koluna serum takılmış olarak müşahade odasına alında. Kramplar geçmiş gibi gözüküyordu. Ben bir sandalye bularak nöbete oturmadan önce. he men arkamızdan yetişen ve bizi bir an bile yalnız bırak mayan Büyük Urarlu Oteli görevlilerinden Hayati ve Şükrü Bey'leri geri dönmele ri konusunda ikna etmeyi ba şardım, zira sabahın olmasını ve testlerin tekrarlanarak du rumun kesinlik kazanmasını beklemekten başka yapacak birşey yoktu. Kramplar kısa bir sü re sonra geri döndü. Orada öylece oturup sabahı bekle mek, ki bu aşağı yukarı dört saat daha demekti, korkutucu gelmeye başladı. Hemşireye koşup daha teşekküllü bir hastanenin olup olmadığını sordum. 'Üniversite hastane si var' cümlesi yeterliydi. Ambulansa binmek için dışarı çıktığımızda gü nün ışıdığını görmek -saat henüz 4:30 olmasına rağmen(!)- gecenin ve bilinmez liğin verdiği ürpertileri biraz hafifletti. O sabah Van Yüzün cü Yıl Üniversite Hastane si'ne girerken aklımda "I2'dcki Doğubayazıt mini büsüne yetişiriz belki"' ümidi vardı. Testler, muayeneler ve yeni nöbetçi doktorun bir öncekini destekleyen kanısına karşın bizim ısrarlı direnişimiz. Sanırım saat 6-7 arası biraz kestirebildik. Kramplar geçmiş keyfimiz yerine gelmeye başla mıştı. Kabus bitmişti. Sabah mesainin başlama sıyla müşahade odamızda bizi ilk ziyaret eden Doktor Ersin Özgören oldu. Test sonuçlarını hızla gözden geçirdi ve sağ alt karın bölgesinin - arlık benim bile öğrendiğim, elle bastırıp bırakılma yöntemiyle - muaye nesini yaptı. (Burada önemli olan hastanın en çok hangi aşa mada sancı duyduğudur. Eğer bastırılıp bırakıldıktan sonra, karın geriye doğru esnerken ciddi bir sancı varsa kesin apandisit demek. Tabii siz yine de benim bu dediklerime gü venmeyin ve derhal bir doktora görünün.) Ve sonuç. Kesin sonuç. O hiç inanmak istemedi ğimiz. Dr. Ersin'in ifadesiyle "tipik bir akut batın tablosu'" ile karşı karşıyaydık. Yani be lirsiz, ancak hiç de uzun olma yan, bir süre sonra patlaması kesin bir bomba: apandisit. Ya ni, derhal ameliyat. Aynı hükmü bir kaç saat 31 Hara önce Devlet Hastanesi'nde ilk duyduğumusda, Andy "Eğer ameliyat olmam gerekiyorsa bu İsviçre'de olacak," buyurmuş hatta özel bir ilk yardım helikopteriyle ülkesine götü rülebileceğinden dem vurmuş, ben de hafif bir alınganlıkla "Sen de bi liyorsun ki İstanbul'da çok iyi has taneler var," cevabını vermiştim. Son bir çırpınışla ve cevabın 'evet' olmasını dileyerek: "ll:45'de İstanbul'a bir uçak var, sizce yolcu luk yapabilir mi?" diye sordum. Sözkonusu değildi. Zira bu apandi sit bir kez tuttumuydu sağı solu belli olmaz bir anda dağıhverirdi. karın boşluğuna. Risk büyüktü. Yarım saat kadar sonra bir bölük doktor geldi ziyaretimize, sonra da bir bölük hemşire. Buna hastane jargonunda viziteye çıkmak deniyor, sanırım. Doktorlar kendi aralarında doktorca dilinde konuşup gittiler. Konuşmaları bize tercüme eden yine Dr. Ersin oldu. Değişen bir şey yoktu, sadece bir kez daha teşhisin ve tedavinin altı çizilmişti. Belki daha kolay kabullenirim diye durumu kendimce bir formüle oturt tum: AA (akut apandisit) nedeniyle AA (acilen ameliyat). Direniş bitmişti. Yorgun ve çaresizdik. Sırada benim hastaneye giriş işlemlerini yaptırmam, Dr. Ersin'in de boş bir ameliyathane ayarlaması vardı. Bunlar da pek uzun sürmedi ve sa bah üçte otel odası sahnesiyle başla yan başrolünde bizim olduğumuz bu çok uzun metrajlı film saat: 11:45 gi bi ameliyathane sahnesiyle devam etmekteydi. Doğubayazıt minibüsü he nüz tozu dumana katmamıştı ki Andy koyu yeşil bir önlük ve açık mavi galoşlarla süzüldü ameliyatha neye. Ben elime tutuşturulan Andy'nin sandaletleriyle Genel Cer rahi bölümündeki 45 nolu odamıza döndüm. Bir süre temizlik ve 'bana kaderimin bir oyunu mu bu?' özlü sözü üzerine felsefe yaptım. Bir de ailelerimize ve Van'daki dostlarımı za haber saldım. Olanları aktarırken ağzımdan çıkan sözler kendime bile inandırıcı gelmiyordu. Bekleyiş sırasında hemen odamızın yanındaki yoğun bakım ünitesinde yatmakta olan hastaların yakınlarıyla tanışma fırsatı buldum. Yoğun bakımdaki komşuları mız arasında dördüncü kattaki bal kondan beton zemine düşen üç ya şındaki Anıl, bağırsak kanseri teda visi nedeniyle ikinci ameliyatını ol muş Başkaleli bir hanım, altı yerin den kurşunlanmış bir tutuklu ve ku lak iltihabının beyne sıçraması so nucu komaya girmiş olan ondört ya şındaki Serkan vardı. Ne yazık ki onların sorunları bizimkinin kat kat üzerindeydi Acı larını ve kaygılarını asaletle taşıyan hasta yakınlarının varlığı bana güç veriyordu. Yaklaşık iki saat kadar sonda Andy oraya getirildi Dr. Özgören operasyonun çok başarılı geçtiğini, bombayı etkisiz hale getirip 'hazır açmışken' tüm alt batın bölgesini de taradıklarını söyledi. Andy o geceyi ağrı kesicile rin ve sevimli hemşirelerin etkisi al tında geçirdi. Bense kah elimde so ğuk suyla islatılmış gazlı bezler has tama kompres yaparak, kah Türkiye karayolları haritasına dalıp giderek. Odamız daha ilk günden çi çeklerle ve dostlarla dolmuştu. Gün be gün Andy'nin sağlığı normale döndükçe biz de başımıza gelenlerin daha net bir tahlilini yapmaya fırsat bulduk. İlk bakışta inanılmaz bir şanssızlık gibi görünse de olanların tam tersine büyük bir şans olduğu nun farkına vardık. Ne kadar şanslıydık ki, sade ce iki gün dahi olsa, Van'ı gezebil miş, sadece telefon görüşmelerimiz den tanıdığımız kişileri bulabilmiş ve yepyeni dostlar edinmiştik. Tüm bunların üzerinde, be nim için çok daha önemli olan, yıl lardır sadece sıkıcı coğrafya kitapla rından ve üzücü televizyon haberle rinden adını bildiğim bir bölgeye gelerek oranın insanlarıyla kaynaşa bilmiş olmamdı. Hiç görmediğim bu yerlere, hiç tanımadığım bu insanla ra olan hasret bitmişti. Kavuşmuş tuk. Ve bir başka mutluluk da ha... Dünyanın en bayındır ve en varlıklı ülkelerinden birinin vatan daşı olan eşim, benim daha az geliş miş ve ancak onda biri kadar varlık lı ülkemde, kendi vatandaşlarınca dahi yeterince tanınmayan bir şeh rinde, benim de o güne kadar varlı ğından bihaber olduğum bir hasta nede kusursuz bir ameliyat geçir mişti. Ve belki de tek kazancı daha sağlıklı bir beden değil bir de yeni kimlikti. Haberi alan bir arkadaşı mın "Artık Andy tamamen Türk ol du bence; burada, hele Van'da ame liyat olan adam Türk'tür ve Türk'e bir şey olmaz," esprisiyle belirttiği gibi bu ülkenin bir insanı olmuştu. Ameliyatı takiben on gün sonra eşim İsviçre'ye döndü. Dr. Özgören'in tavsiyesi üzerine, Zürih'te kontrole gittiği doktor "Çok güzel bir yara, bir daha gelmenize gerek yok" demiş. Gerçekten de çok kısa ve çok ince bir ameliyat izi var. Elbetteki zamanla o iz daha da silikleşecek ve belki tamamen unutula rak. Ancak kalbimize yerleşen sevgi ve minnet duygusu hep kalacak. Teşekkürler Van...
Benzer belgeler
erzen şehri ve kalesi kazısı
İlimiz her geçen gün gelişmekte ve hızla değişmektedir. Van Valiliği ola
rak özellikle son üç yılda birçok alanda kalıcı örnek eserleri Van'a kazandır
dık.
Ekonomi, sağlık, eğitim, alt yapı çalış...
burneys yaratık köşe
Değerli Okurlar,
İlimiz her geçen gün gelişmekte ve hızla değişmektedir. Van Valiliği ola
rak özellikle son üç yılda birçok alanda kalıcı örnek eserleri Van'a kazandır
dık.
Ekonomi, sağlık, eğit...