6 - Ankara Yelken Kulübü
Transkript
BOZKIR YELKENCİLERİ EKİM 2013, YIL: 3, SAYI: 12 AYK BOZKIR YELKENCİLERİ Ankara Yelken Kulübü Üyeleri için haberleşme forumudur. üç ayda bir elektronik ortamda yayınlanır. Para ile satılmaz. Sahibi Ankara Yelken Kulübü adına Adnan Özaslan Tanıtım, Reklam, Sponsorluk Kurulu Sermurat KÜÇÜKGÜL (Başkan) Tanju AKTUĞ Hadi ATALAY Miray BAKIR Himmet BİROL Cenk CENKÇİ Mehmet ÖZÇETİN Murat ÖZDEN Seçgün ÖZTÜRK Yeşim TURAN GÜREL Zafer TÜRKYILMAZ Ali YETKİN Bülten Komisyonu Editör: Tanju AKtuğ Üyeler: Miray Bakır Nesrin Özaslan Ercan Çelik Veysel Mete Elçi “Yazılar yazarların görüşlerini yansıtır. Yazılardaki görüşler Ankara Yelken Kulübünü bağlamaz” İçindekiler Ankara Yelken’den Sporcularımızdan haberler. Tanju Aktuğ, M.Sırrı Gürkan “BİR DENİZ RESTORANI DENİZCİLERLE GÜZEL…” AYK LOUNGE & RESTAURANT Lokalimiz yeni yüzü ve anlayışı ile yeniden açıldı… Tanju Aktuğ, Mete Elçi AYK Lounge & Restaurant’ın Şefi Köksal Demir ile söyleştik Lokalimizin başarılı şefi Köksal Demir ile lokalin işleyişi ve neler sunduğu konusunda bir söyleşi yaptık. Sizler için şefimizin özel bir balık yemeği tarifini sayfalarımıza taşıdık. Mete Elçi 2/3 4/5 6/7/8 AYK İLE YUNAN ADALARI Ankara Yelken Kulübü’nün gelenekselleşen Yunan adaları filotillası bu yıl 24.08.2013 - 31.08.2013 tarihleri arasında gerçekleşti. Mete Elçi 9/10/11 Her Kişiye Her Keseye Göre Tekne Değişik tekneler, aynı deniz. Fark ne acaba? Nesrin Özaslan 12/13 GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SEYİR ALETLERİ VİKİNG GÜNEŞ PUSULASI (Viking Sun Compass) Vikingler tarafından 10. yüzyıldan itibaren açık deniz seyrinde kullanıldığı belirtilen Güneş Pusulası uzun yıllar tartışmalı bir konu olarak kalmış ve 1948 yılında ilk kez bir parçası bulunmuştur. Şems Aktuğ 14/15 GPS nedir, nasıl çalışır? Yalnızca denizde değil, yerde, gökte yerimizi, yönümüzü, hızımızı, zamanı, yüksekliğimizi duyarlı olarak gösteren “Global Positioning System”, Türkçe söylersek “Küresel Konumlama Sistemi” bu işleri nasıl başarıyor? Tanju Aktuğ 16/17/18 Yelken Yarışçılığının Temelleri Orsa Seyri sürüyor Çeviren: Ercan Çelik Deniz Filmleri La Grande Bellezza - The Great Beauty (2013) Muhteşem Güzellik Suat Tülek Bulmaca Kim nerede neyle yarışıyor? Tanju Aktuğ Yaza Güzelleme Mavi denize yalnızca bakmakla yetinmek yerine, doya doya sarılacağımız, kucağında yelkenimiz ile sallanmaktan öte, kulaçlayacağımız yaz mevsimine dair. Tanju Aktuğ 19/20 21 22 23 Editörden Sivil toplum örgütlerinin ortak sorunlarından birisini, biz de son derece yoğun olarak yaşadık. Ne yazık ki başta ben olmak üzere, tüm yazı kadromuz yaz mevsimini tatil ve birincil “resmi” işlerimiz ile yoğun olarak geçirdik. Bu yoğunluk sizlere seslenme güdümüzü bastıramasa da, ne yazık ki biraz fazla geri plana itmemize yol açtı. Kendimizi affettirmek için olabildiğince dolu bir “gecikmiş” sayı ile karşınıza çıkıyoruz. Biliyoruz, bu da affetmenize yetmeyecek, o nedenle geciken diğer sayıyı da çok kısa sürede sizlere sunmak üzere yoğun çalıştığımızı söyleyelim. Bu sayımızda lokalimizin yeni yüz ve anlayış ile ikinci açılışı yanı sıra, yaz gezilerinden anılar geniş yer tutuyor. Seyir araçları konusunda ise bir uçtan, diğerine gidiyoruz. En modern araç yanı sıra, antik seyir araçları konusunda geniş çalışmaları olan bir “amiralimizi” konuk etmeye başlıyoruz. Bu sayımızda Viking’lerin uzun süre efsane olarak düşünülen, ancak kazılarda parçaları bulununca gerçekliği kanıtlanan “Güneş Pusulası”, şimdilerde Piri Reis Üniversitesi’nde ders veren emekli amiral Şems Aktuğ tarafından okuyucularımıza tanıtılıyor. Heyecanla bekleyeceğinizi umduğumuz “geçmişten günümüze seyir araçları” serisi sürecek. Diğer bilinen köşelerimiz ile karşınıza çıkarken, iki noktayı özellikle belirtmek istiyorum. Öncelikle bu kez bulmacamız değişik. Bakalım hoşunuza gidecek mi? Ne yazık ki etkileşimli çözüm için web sayfası olmayacak. Yalnızca basılacak kopya ve meraklıları için çözümüne web sayfasından ulaşacaksınız. Son sayımızın yayınından sonra Bodrum Kış Trofesi ile ilgili aldığımız eleştiriler sonucu bir kez daha yarış sonuçlarını yayınlıyoruz. Bir önceki sayıdaki sonuçlar BAYK sitesinden alınarak yayınlanmıştı. Ancak BAYK “atmalı” sonuçları yayınlayınca, yayınladığımız sonuçlardan farklılıklar oluştu ve bazı üyelerimizin haklı eleştirileri ile karşılaştık. Bu sayımızda “son” “resmi” “atmalı” sonuçları yayınlayarak, yanlış anlaşılmaları engellemek istedik. “Deniz hata kaldırmaz” dense de, gezi için yelken yaparken, yarışlardaki gibi hassas yelken ve rota ayarları yapmayıp, bir dizi küçük hatayı sürdürürüz. Bu sonuç farklarını da gezi – yarış farkı gibi görmeniz ve denizde sorun oluşturmayan anlatımlar arasına almanızı umarız. İyi okumalar, bol yelkenli günler dileriz. Tanju Aktuğ 1 Ankara Yelken’den Centerboard Yarışları Kulübümüz 23-28 Eylül 2013 tarihinde Bodrum Turgutreis’te gerçekleştirilen Türkiye Şampiyonası’na sekiz sporcu ile katılmıştır. Optimist sınıfında beş, Laser 4,7 sınıfında 2 ve Laser Radial sınıfında bir sporcumuz rakipleri ile mücadele ettiler. Yapılan yarışların sonucunda en iyi derecemizi Optimist sınıfı Bakır grubunda 9. olan Ahmet Cahit Özakıncı elde etmiştir. Aynı grupta yarışan diğer sporcularımız 29, 34, 44, 53. sıralarda yer almışlardır. Laser 4,7 sınıfında 97 yarışmacı arasında sporcularımız 59. ve 81. olmuşlardır. Laser Radial sınıfında mücadele eden sporcumuz 33 katılımcı arasında 30. sırayı almıştır. Yat yarışları Bodrum Açık Deniz Yelken Kulübü’nce düzenlenen 2013 Kış Trofesi genel sonuçlarını geçen sayımızda yayınlamıştık. Yarışların resmi kesin sonucu belirlenirken en kötü iki derece atılarak puanlar yeniden hesaplanmaktadır. Bu kez “iki atmalı” sistem ile hesaplanan puanlara göre sonuçları son biçimi ile yayınlıyoruz. Tüm sporcularımıza başarılar dileklerimizle. Tanju Aktuğ, M.Sırrı Gürkan 2 3 “BİR DENİZ RESTORANI DENİZCİLERLE GÜZEL…” AYK LOUNGE & RESTAURANT Ankara Yelken Kulübü, 2011 yılı Aralık ayında Sancak Mahallesi 525. Sokak No: 1 Çankaya adresine taşındığında, eğitim, toplantı ve sunumların yapılabileceği bir mekana kavuşmanın yanında güzel bir de lokale sahip oldu. 2013 yılı yazında lokalimizin işletmecisi değişti. AYK Yönetim Kurulu üyesi Sermurat Küçükgül lokal işletmesini üstlenince lokalde hummalı bir çalışma başladı. Tüm dekorasyon yenilendi, içeriden ve dışarıdan yepyeni güzellikler sunan bir lokal üyelerimiz için hazırlandı. Dekorasyon yanı sıra lokalimizin ismi de değişmişti. Artık üyelerimiz “AYK Lounge & Restaurant” levhasından geçerek “Deniz olmaya” hazırlanacaklardı. 2 Kasım 2013 tarihinde yeni yüzü ve yeni işletmecilik anlayışı ile lokalimiz üyelerimize “ALESTA” diyerek kapılarını açtı. Üyelerimiz, kalabalık bir davetli topluluğu kurdele kesilmesini izleyerek, dekorasyon mu, yoksa ikramlar mı daha güzel diye düşünmeye başladılar. Nefesli sazlardan oluşan orkestranın güzel tınıları, solistin buğulu sesi ile çınlamaya başlayınca “yoksa müzik mi daha güzel” sorusu da akılları kurcalamaya başladı. 4 Sohbet için yaratılan köşe boş gözükse de, başta balkonlar olmak üzere, salonlar davetliler ile doluydu. Kapıda üyelerimizi karşılayan tayfalar, o günü ölümsüzleştirmek isteyenler ile hoş pozlar verdiler. Açılış coşkusu geç saatlere dek sürdü. Açılıştan sonra da lokal üyelerimize aydınlık yüzü ile yeni coşkular yaşatmayı sürdürmekte. Tanju Aktuğ, Mete Elçi 5 AYK Lounge & Restaurant’ın Şefi Köksal Demir ile söyleştik Lokalimizin ilk açılışından itibaren şefliğini başarıyla yürüten ve bizlere birbirinden leziz yemekler sunan AYK Lounge & Restaurant’ın Şefi Köksal Demir ile lokalin işleyişi ve neler sunduğu konusunda bir söyleşi yaptık. - Köksal Usta, AYK Lounge & Restaurant hakkında bize biraz bilgi verebilir misin? Burası tamamen deniz ürünleri konsepti ile çalışan ve insanların evindeki rahatlığı bulabileceği nezih bir restoran. Her yerde bulunmayan mezeler ve meyveli / kuruyemişli balık yemekleri sunulan özel bir mekan. Izgara ve tava balık klasiğini aşmış bir restoran. Her akşam sürpriz ara sıcaklar, sürpriz yemekler ve mezeler, güler yüz ve kaliteli bir servisin çok uygun hesaplarla sunulduğu bir deniz ve denizci mekanı. Üstelik eşsiz de bir dağ manzaramız var! - Kalitenin ne olduğunu bilen, rahatı seven, kendini evinde / teknesinde hissetmeyi isteyen, sakinliği, huzuru, bazen de eğlenceyi tercih eden keyifli bir müşteri grubumuz var. Maalesef hala hiç gelmeyen üyelerimiz var. Denizciler dostlarını yalnız bırakmamalı. Bir deniz restoranı denizcilerle güzel ve tüm denizci dostlarımızı aramızda görmek istiyoruz. - Pazıya sarılmış kapari çiçeği eşliğinde yengeç sarma, narlı levrek (kaptan mezesi), deniz ürünleri ile pırasa dolma, kendi yapımımız lakerda, somon pastırma, ev yapımı turşu ve mevsiminde taze Ege otları başlangıçta sunduğumuz bazı özgün soğuk mezeler. Şefin özel sosları eşliğinde kalamar ızgara, tava, dolma; karides ızgara, tava ve güveç başlıca ara sıcaklarımız. Ana yemekler arasında ise, ananas ve kuru yemiş eşliğinde levrek flambe, Sicilya usulü lagos, fıstıklı somon sarma mevsim balıkları yanı sıra öne çıkan özel lezzetlerimiz. Ayrıca, güne özel balık pişimleri, levrek kavurma, lagos sarma, kılıç/lagos şiş, özel fener kavurma, çöp şişte özel soslu hamsi ızgara, buğulamalar sunuluyor. Tatlı menüsünde öne çıkanlar ise, kurufasulye tatlısı, ayva tatlısı, kabak tatlısı, dondurmalı incir, ceviz tatlısı, çok özel krem karamel… Yelkenli şeklinde sunulan taze meyvelerle final… Nasıl bir müşteri profili var? Menüde neler sunuyorsunuz? 6 Bize Köksal Demir’i ve meslek öyküsünü anlatır mısın? 1979 Yozgat doğumluyum. Ortaokul’dan sonra 1992’de Yakamoz Balık Restoranında soğuk mezeci çırağı olarak meslek hayatına başladım. 1997 yılında Bodrum Prenses Hotel’de 2. Şef olarak görev aldım. 2000 yılında askere gittim, orada da orduevinde şefliğe devam. Askerlik sonrası 2001 yılında Ankara’da Amasra Balıkçısı’nda şef olarak çalıştım. 2005’ten 2009’a kadar Avrupa mutfağından çeşitlerin sunulduğu Bodrum Milano Restaurant’ta şeflik yaptım. Yelkenci tayfasıyla tanışıklık Bodrum’da başladı. 2009 – 2011 arası ÖSYM Ana Yemekhanesi sorumluluğunu yürüttükten sonra, 2011’de AYK’ın yeni lokalinde Şef olarak çalışmaya başladım. Köksal Ustam, okuyucularımıza evde yapabilecekleri özel bir deniz ürünü tarifi verebilir misin? Köksal Usta’nın Özel Levrek Kavurma tarifi Malzemeler (4 kişilik): 800 gr levrek filetosu 80 gr tereyağı 100 gr yeşil biber 6 diş sarımsak 3 adet yeşil soğan 1 yemek kaşığı kırmızı pul biber 2 yemek kaşığı soya sosu 2 adet soyulmuş domates 7 Teflon tavaya yağı koyalım. Eridikten sonra sarımsak ve biberimizi atalım. 1 dakika kavuralım. Kuşbaşı doğranmış levrek filetomuzu tavaya koyalım. 5 dakika kavurduktan sonra domates ve yeşil soğanı ilave edelim. 30 saniye sonra soya sosunu ilave edip servise hazır hale getirelim. Sunumda taze kekik kullanabiliriz. Mete Elçi 8 AYK İLE YUNAN ADALARI Ankara Yelken Kulübünün gelenekselleşen Yunan adaları filotillası bu yıl 24.08.2013 - 31.08.2013 tarihleri arasında gerçekleşti. Servet Toraman ve Tanju Aktuğ kaptanlarımızın skipper olarak yer aldığı filotillaya 2 teknede toplam 20 kişi katıldı. Filotillaya katılanların bir kısmı daha önce Yunan Adaları filotillasına katılmış, bir kısmı ilk defa bir yelkenli tekneye binmiş, bir kısmı ise yelken deneyimi olanlardan oluşuyordu. Güneşli ve sıcak 24 Ağustos sabahı filotilla katılımcıları Bodrum Turgut Reis Marina’da bir araya geldiler. Herkesin neşesi ve keyfi yerinde, çıkılacak yolculuğun heyecanı içindeydiler. Hemen bir toplantı yapılarak, filotilla programı konuşuldu ve görev paylaşımı yapıldı. Her bir tekne için küçük birer alış veriş grubu oluşturulurken, kalanlar teknelere eşyaları yerleştiriyor, kaptanlarımız ise tekne evrakları, transit log ve pasaportları alarak çıkış işlemlerini başlatıyorlardı. Öğle üzeri tüm işlemler tamamlanmış, alış verişler yapılmış, herkes gümrük kapısının önündeydi. Gümrük görevlilerinin her birimizin giyimine, yürüyüşüne, haline bakarak verdiği notlar eşliğinde çıkış damgaları vurulmuş pasaportlarımızı aldığımızda herkesin neşesi yerindeydi ve artık yola revan olma zamanıydı. Arşipel göz alıcı maviliği ile bizleri bekliyordu… Bodrum çıkışlarında genellikle Yunan Adalarına giriş işlemleri için ilk uğranılan ve içki takviyesi yapılan ada Kos’tur. Biz de öyle yaptık. Önce eski limana girmeyi denedik ama yüksek sezonda eski limanda yer bulmak neredeyse olanaksız. Bunun üzerine marinayı denemeye karar verdik. Kos Marina’nın da dolu olduğu ancak beklersek bir olasılık yer açılabileceği söylendi. Bunun üzerine ticari liman taraflarında alargada beklemeye başladık. Eh hava sıcak, ne kadar bekleyeceğimiz de belirsiz, durulur mu teknede hiç, atladık denize. Bu arada marinanın botla palamar hizmeti veren görevlileri ile sürekli temas halindeyiz, arayı iyi tutup marina da ilk açılacak yere yanaşma umudundayız. Neyse ki görevliler anlayışlı ve bize de yardımcı olmaya çalışıyorlar. Akşam üzeri yer boşaldı bilgisini alır almaz girdik Kos Marina’ya. Hemen giriş işlemlerimizi yaptırmak için koşturduk zira 18.00’den sonra görevli yok, ertesi sabah ise erken çıkmayı planlıyoruz. Geceyi burada geçireceğiz. Kimimiz adayı keşfe çıktı, kimimiz Marina içindeki kafe ve restoranlarda. 25 Ağustos sabahı rotamız Nissiros Adası. Hava güzel, hafif bir rüzgar da olsa yelken motor rahat bir seyirle Nissiros’a varıyoruz. Yelkenliye ilk kez binen dostlarımız yavaş yavaş tekneye ve yelken seyrine alışıyorlar. Planlama yapılırken ilk seyirlerimizin kısa olmasına ve filotillaya katılanların daha kolay yelken seyrine adapte olmasına özden gösterildi. Nissiros volkanik bir ada. Hala dumanları tüten aktif kraterleri var. Ada Kos’a göre oldukça küçük ve çok şirin. Akşam Mandraki’de yemek yenecek. Ertesi gün ise volkanları görmeye gidilecek. Dolayısıyla arabaya ihtiyaç var. Michael’in yerinden arabaları kiralayıp gidiyoruz Mandraki’ye. Tertemiz ve küçücük ara sokakların, tavernaların, dükkanların arasından geçerek, içerlerde, daha çok Yunanlıların gittiği bir tavernada oturuyoruz. Gelsin mezeler, uzolar, sirtakiler eşliğinde bol kahkahalı sohbetler… Sabah kahvaltısından sonra adanın tepesine 9 kraterleri gezmeye gidiyoruz. İlk kez gelenler için oldukça heyecan verici bir manzara. Hala tüten bacalar, sıcak volkanik taşlar, kocaman kraterler… Öğlen yemeğini adanın tepesinde muhteşem bir manzaraya sahip bir restoranda buz gibi biralar eşliğinde yiyip teknelere dönüyoruz. Sonraki durağımız Tilos Adası’na 26 Ağustos akşamı vardık. Kıyafetler değişildi, ada biraz gezildi, akşam yemeği için keşifler yapıldı. Akşam bir balık restoranının terasında, deniz manzarasında balık, salata, uzo… Ertesi sabah rotamız Halki Adası. 450 kişinin yaşadığı bu küçük ada sakinliği ve muhteşem denizi ile cennet gibi. Burada da şansımız yerinde, adanın tek iskelesinde iki teknemiz için de yer var. Yanaşır yanaşmaz ilk işimiz denize atlamak! Halki’de iskelede gecelemek için tekne başına 10 Euro ödüyoruz. Bu ücrete su dahil! Burada iki gün kalacağız. Akşamüzeri nefis tatlılar yapan adanın tek cafe’sinde tavla partilerinin ardından limana dizilmiş restoranlara dağılıp bol mezeli, uzolu sohbetlere daldık. Adalarda her zaman Türkçe bilen birilerine rastlamak mümkün. Sohbetleri çok tatlı ve neşeli. Ertesi gün adada geleneksel bir şenlik olduğunu öğreniyoruz. 28 Ağustos, Halki’deki ikinci günümüzün sürprizi AYK Başkanımız Adnan Özaslan, eşi Nesrin Özaslan ve bir grup arkadaşları ile karşılaşmamız oldu. Geçen kıştan ayarladıkları 70 feetlik bir yelkenli ile onlar da Yunan adalarını geziyorlar! Halki merkezinin arka tarafında çok güzel bir koy ve kumsal var. Bütün gün enfes bir deniz ve güneş sefası, hemen koy içinde bulunan restoranda buz gibi biralar ve ziyafet. Akşam her ne kadar yorgun olunsa da kafilenin büyük kısmı adanın yukarısındaki şenlikte. Ayrı bir din ve kültürü daha yakından tanıma ve arkasından komşu müziği ile eğlence olanağını kaçırmak olmaz. Bir sonraki rotamız Simi’ye gece seyri yaparak gitmeyi kararlaştırıyoruz. Böylece hem katılanlar gece seyrini tecrübe edecekler, hem de Simi’de günü daha iyi değerlendirme şansımız olacak. Gece seyrinde zaman zaman pupadan gelen iri dalgalarla yol almak, ekiptekilerin bir kısmında deniz tutmasına yol açsa da genel olarak bir aksilik yaşamadan sabaha karşı Simi liman girişine geliyoruz. 29 Ağustos sabahı limana giriyoruz. Simi’de yüksek sezonda yer bulmak her zaman zor olur, ama çok fazla beklemeden iki teknemizi de yerleştiriyoruz. Yüzlerce basamakla tırmanılan eski kiliseleri, rüzgar değirmenleri, İtalyan tarzı evleri, tavernaları, barları ile Simi hoş ve eğlenceli bir ada. Gün boyunca adanın keşfi, biraz deniz, güneş sefasından sonra adanın bize göre en güzel yemeklerini sunan restoranı Mythos’tayız akşam yemeğinde. Menüden Stavroz Usta’nın tavsiyesi olan non-stop mezeyi seçtik. Doyduk diyene kadar her biri sanat harikası olan, inanılmaz lezzette onlarca çeşit meze ve yemek, son derece güzel bir atmosfer ve deniz manzarası eşliğinde, ev yapımı şarapla birlikte sunuluyor. Tek kelimeyle doyumsuz bir ziyafet. Simi, Yunan Adalarından çıkış işlemlerimizi yaptığımız son ada. Duty Free’deki alış verişleri de tamamladıktan sonra, gezinin en uzun seyrine başlıyoruz. Yol üzerinde Kinidos’ta kısa bir mola vereceğiz. Geçtiğimiz kış Marmaris’ten tekne transferi sırasında fırtınadan kaçarak sığındığımız Kinidos Burnundaki müzeye ait iskelede, her yer kapalıyken Rasim’in bulup tanıştığı ve bizimle suyunu, ekmeğini paylaşan Kinidos Müzesi bekçisinden yeni mahsul Datça bademi alacağız. Bu mola 10 aynı zamanda bizim için de güzel bir deniz eğlencesine dönüşüyor. Dalgıç arkadaşlarımızın denizaltı kameralarına birbirinden güzel ve komik pozlar veriyoruz. Bademlerimizi de alınca seyre devam. Artık Türkiye karasularındayız ve tarih 30 Ağustos. Zafer Bayramını göndere çekilen Türkiye Bayrağı ve İstiklal Marşı ile kutluyoruz. Turgut Reis Marina’ya akşamüzeri vardığımızda, herkesin anlatacağı güzel bir hikayeyle döndüğü, yelkene ve denize doyduğumuz, sıcak dostluklar kurduğumuz Yunan Adaları filotillasını Servet Kaptanımızın açtığı şampanyalarla tamamlıyoruz. Mete Elçi 11 Her Kişiye Her Keseye Göre Tekne Denizi doya doya yaşamak için, denize en sıfır yazlık olan teknede tatil yapmak gibisi yok, üstelik sürekli değişen manzara ve değişik yerler görmek de cabası. Tabi herkesin beklentisine göre tercih ettiği tekne türü değişir. Geçtiğimiz yaz, tekne tatili açısından hayatımdaki en şanslı dönemdi. Haziran ayından ekim sonuna kadar çok sayıda tekne ile denize açılma fırsatı bulabildim. En güzel tarafı da her seferinde farklı kulvarlardan tekneler olmasıydı. Örneğin yaz başında bir arkadaşımızın motoryatıyla yaptığımız geziyi kendi olanaklarımızla yapmamızın imkanı yok. Sadece Gökova’da dolaşacak olmamıza ve teknede yeterli yakıt olmasına rağmen, ne olur ne olmaz diye yola çıkmadan önce 2 000 liralık daha mazot aldık. Çünkü motoryatların bizim yelkenlilerimiz gibi yelken alternatifleri yok. Her ne kadar lüks otel konforunda da olsa, yakıt biterse bittiği yerde kalırsınız. Neyse ki biz misafirdik ve öyle bir teknede yalnızca misafir olabiliriz. Tüm lükse karşın içimden hiç de böyle bir tekne sahibi olmak gelmedi. Canımız çok çekerse arkadaşımızın var işte. Zaten ne demişler, en iyi motoryat, arkadaşın motoryatı… Ayrıca bir yelkenci olarak motoryatta olma fikri çok utanç vericiydi. 1-2 hafta sonra kendi yelkenli teknemizle tatil yapıp, özümüze döndükten sonra ancak rahatlayabildik. Yaz ortalarında çok şık bir katamaranla, 2012 Lagoon 4400’le bir hafta dolaştık. Nerdeyse motor yat konforundaydı ve en güzel tarafı onu kaptanlar değil biz kullanıyorduk. Turgutreis’den çıkıp Bozburun’a kadar uzanan ve arada birkaç Yunan adasına da uğradığımız güzel bir rotada seyrettik. Mümkün olduğunca yelken yapmaya çalıştık. Apaz ve geniş apaz seyirlerinde müthiş hızlı gidiyorduk ama gelgelelim rüzgara karşı gitmeye çalışırken izlediğimiz rotadaki açılar mehter takımı gibi iki ileri bir geri şeklindeydi ve fazla zorlamanın bir anlamı yoktu, motorla devam ettik. Bence katamaran, “aman tekne yatmasın, düz gidelim, ortam ferah olsun” diyen ve öyle aksiyonla falan işi olmayan insanlar için ideal, üstelik “rüzgar uygun ise” yelken de yapabiliyorsunuz. Yazın ikinci yarısında ablamın Zonguldak’tan arkadaşlarıyla yine bir haftalık tekne tatili için Marmaris’e gittik. Grubumuz avukatlardan oluşuyor ve yelkenli deneyimleri yok. Benim hiç yapmadığım bir şeyi, guletle tatili onlar daha önce defalarca yapmışlar. Yine o rahatlıkta bir şey istiyorlar. Marmaris’te kaptanımız tarafından karşılandık. Birlikte biraz alışverişten sonra teknenin bağlı olduğu yere gittik. 12 Aman Allahım ben bu tekneyi Mühye’de yapılırken de görmüştüm ama böyle dehşet bir gemicik olmasını beklemiyordum. Evet, aynen dediğim gibi bu 72 feetlik şahane tekne Ankara’da kulüp üyelerimizden Mustafa Özgüven tarafından yapıldı ve kaptanlığını da kendisi yapıyor. Teknede güler yüzlü aşçımız, hostesimiz ve miçomuz bizi bekliyordu. Boydan boya iki uzun masa ve arkalarında oturma yerleri bulunan havuzlukta bir şeyler içip dinlenirken, çantalarımız ekip tarafından aşağıya indirildi. O sırada biz de kamara kurası çektik. Toplamda 7 kamarası olmakla birlikte, ikisi personel kamarası olarak kullanıldığından 5’i misafirlere ayrılmış. Başta ve kıçta olmak üzere iki master kamara var, ki bunlarda ortada geniş bir yatak, bir tarafta iki koltuk ve aralarında bir sehpa, diğer tarafta ise çalışma masası var. Her kamarada LCD, banyo tuvalet vs. Sanıyorum 7 civarında buzdolabı vardı ve bunların misafirler açısından en kullanışlıları havuzluktaki masaların içiydi. Soğuk bir şeyler içmek isteyenin oturduğu yerden kapağı açması yeterli oluyordu. Aşçımızın yemekleri çok lezzetliydi ve biz ne istersek onu pişiriyordu. Güzel koylarda biz yüzerken masa hazırlanıyordu ve güneşlenirken de toplanıyordu. Teknede yemek yapmak, bulaşık yıkamak yıllardır severek yaptığım şeylerdi, ama insan rahata da çok çabuk alışabiliyor. Üstelik ben Mustafa arkadaşımız ona yardım ederim diye yelken eldivenlerimi de getirmiştim. Yola çıktıktan sonra yelken açalım diye konuştuğumuzda hemen kamaraya inip eldivenlerimi takıp geldim ve hadi ben sana yardım edeyim dedim. Mustafa halimi görünce bıyık altından gülüp “tamam çok yorulacaksın ama şimdi sen şuradaki düğmeye bas” dedi ve basmamla ana yelken açılmaya başladı. Ardından cenoa da başka bir düğmeyle açıldı. Sadece bununla da kalmıyor tramolayı da otomatik atıyor. Teknede jakuzi de vardı ama kullanmadık. Bir de işte ne bileyim jetski, hamburger, su kayağı gibi gereksiz şeyler de vardı. Off hamburgerle çekilirken devrilmek de çok zevkliydi. Yüzen tatil köyü gibi bir şey, keyif almadık mı aldık, çok keyifli idi. Sonuç çiçek dalında güzeldir, biz yelkenciyiz ara sıra kaçamak yapsak da tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır. Kürkçü dükkanımızı ne kadar çok sevdiğimizi, bizim yaşam şeklimizin yelkencilik olduğunu anlayarak tek gövdeli, salmalı, üstelik yatan, kalkan, yelkenlerimizi elle açtığımız teknelerimize mutlu bir şekilde geri döndük. Nesrin Özaslan 13 GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SEYİR ALETLERİ VİKİNG GÜNEŞ PUSULASI (Viking Sun Compass) Vikingler tarafından 10. yüzyıldan itibaren açık deniz seyrinde kullanıldığı belirtilen Güneş Pusulası uzun yıllar tartışmalı bir konu olarak kalmış ve 1948 yılında ilk kez bir parçası bulunmuştur. Güneş pusulası, 8 ila 10 santim çapında ahşap bir disk ve merkezine çakılmış olan yaklaşık 1,5 cm uzunluğunda bir çubuktan oluşmaktadır. Disk ufka paralel olarak tutularak kullanılmakta ve ortadaki çubuğun gölgesinin disk üzerine düşmesine göre yön bulunmaktadır. Güneş pusulasını denizde kullanmak için seyre çıkmadan hazırlamak gerekir. Disk denizde kullanılacağı gibi ufka paralel tutularak her yarım saatte bir çubuk gölgesinin ucunun düştüğü nokta disk üzerine işaretlenir. Bu noktalar birleştirilerek bir yay elde edilir. Elde edilen yay, güneşin ufuktan olan yüksekliğinin gün boyunca değişimini göstermektedir. Elde edilen yayın çubuğa en yakın olduğu yerden çubuğa doğru çizilen bir çizgi, kuzeyi gösterir (Kuzey yarım kürede). Kuzey belirlendikten sonra disk çevresine ana ve ara yönler işaretlenir. Böylelikle güneş pusulasının hazırlanması veya kalibrasyonu tamamlanır. Ancak yayın şeklinin, güneşin ekvator düzleminden olan yüksekliğine (Meyil, declination) ve gözlemcinin enlemi için olduğu unutulmamalıdır. Seyirde kullanılırken disk ufuk düzlemine paralel tutulur (tekne çok sallanıyorsa su dolu bir kap içine yüzecek şekilde konabilir) ve çubuğun gölgesinin ucu, daha önce çizilmiş yaya değecek şekilde ekseni etrafında döndürülür. Bu gölge sadece tek bir noktada yaya değebilir. Böylece pusula üzerinde daha önce işaretlenmiş olan yönlerden o andaki rota veya istenen yön belirlenebilir. Güneş pusulasının prensibi, gök cisimlerinin gözlemcinin bulunduğu meridyenden geçerken ufuk düzleminden en yüksek konumda olmalarına, yani güneşin gölgesinin en kısa olmasına dayanmaktadır. Gölge, en kısa olduğu anda kuzey veya güney yönlerine doğrudur. 23.5 derece kuzey enleminin kuzeyinde yılın her günü güneş pusulası hatasız olarak kuzeyi işaret edecektir. Daha güney enlemlerde ise güneşin meyil (declination) değerine göre gölgenin en kısa olduğu andaki yön kuzey veya güneyi gösterecektir. 23.5 derece güney enleminin altında ise yılın her günü gölge güneye doğru olacaktır. Güneş pusulası aynı zamanda güneş saati olarak kullanılabilinir. Gölgenin en kısa olduğu an, gerçek güneşin görünen öğle vaktidir. Gerçek güneş zamanı ile ortalama güneş zamanı arasında fark ancak Notik almanaktan bulunarak gerçek öğle vakti tespit edilebilir. Günümüzde eğer güneş pusulası imal etmek isterseniz iki adet plastik gönyeyi birleştirilerek pusula gülü kısmını kolayca yapabilirsiniz. Diskin merkezindeki çubuk için ise ahşap kebap çubukları idealdir. Çubuğun boyunu ayarlamak zor olabileceğinden başlangıçta uzun tutulması ve eğer üst kenar ucunun gölgesi disk içinde kalmıyorsa kesilerek kısaltılması uygun olacaktır. Renkli kalemlerle değişik aylar ve değişik enlemlere göre yaylar çizilebilir veya asetat kesilerek değişik şablonlar üretilebilirsiniz. Şems Aktuğ Piri Reis Üniversitesi 14 Şekil 1: Pusulanın hazırlanması için gölge üst ucu yarım saatte bir işaretlenir ve yay çizilir. Yayın çubuğa en yakın olduğu yer kuzeydir. Buna göre diğer yönler işaretlenir. Şekil 2: Denizde pusulayı kullanmak için gölgenin en üst ucu yaya değecek şekilde disk döndürülerek ayarlanır. Bu anda pusula doğru yönleri göstermektedir. 15 GPS Nedir, nasıl çalışır? Yalnızca denizde değil, yerde, gökte tüm seyirlerde yerimizi bilmemizi, yönümüze gitmemizi sağlayan, bize hızımızı, saati duyarlı olarak veren bir araç GPS. Adı “Global Positioning System”, Türkçe söylersek “Küresel Konumlama Sistemi” sözcüklerinin kısaltmasından geliyor. Sistem yerimizi üç boyutlu olarak vererek, yalnızca nerede olduğumuzu değil, ne kadar yüksekte de olduğumuzu söylüyor. Peki bu işleri nasıl başarıyor? Nasıl çalıştığını tam anlamak için önce tarihine bakmamız uygun olacaktır. 1957 yılında Ruslar ilk uzay aracı olan Sputnik’i fırlattılar. . İki Amerikan fizikçi, William Guier ve George Weiffenbach, Johns Hopkins Üniversitesi Uygulamalı Fizik Laboratuvarı’nda uzay aracının telsiz sinyallerini izleyerek ne kadar yüksekte döndüğünü bulabileceklerini düşündüler. Doppler etkisi olarak bilinen, en kolay açıklaması size yaklaşan ambulans ile, sizden uzaklaşan ambulansın seslerinin farklı olması ile açıklayabileceğimiz fenomenden yararlandılar. O zamanın en gelişmiş bilgisayarlarından birisinden yararlandılar. Çalışmaları sırasında gönderilen sinyalin gönderilme zamanını bilirler ise, ulaşma zamanı ile karşılaştırarak hızXzaman hesabı ile mesafeyi daha kolay bilebileceklerini fark ettiler. Bu yöntemim nasıl pratik olabileceği konusunda çalışmalar sürdürüldü. Sistem önce karadaki istasyonlar ile çalışmaya başladı. 1940’larda Amerikan donanmasının isteği ile yer istasyonları kurularak LORAN sistemi olarak anılan sistem hayata geçirildi. İkinci dünya savaşında sınırlı kullanılan sistem daha sonra daha yaygın kullanılmaya başlandı. Bu sistemin işleyişi navigasyonun esaslarını bilen denizciler için çok basit gelecektir. Yer istasyonlarından gelen sinyal ile alıcı istasyondan ne kadar uzakta olduğunuzu bulabilmektedir. Aynı şu fenerden bu kadar uzaktayız, o zaman haritaya fenet merkezli bir daire çizelim. Yola çıkalı 1 saat oldu, ancak 7 mil geldik, o zaman çıktığımız liman merkezli 7 mil yarı çapında başka bir daire çizelim. İki dairenin kesiştiği iki noktadan birindeyiz demek ki. Eğer bir nokta karada, diğeri denizde ise yerimizi bulduk bile. Her iki noktada denizde ise, bir üçüncü noktaya uzaklığımızı bulup, bir üçüncü daire daha çizmemiz gerekir. Her üçünün kesiştiği nokta yerimizi verir. LORAN sistemi de üç vericiden alınan sinyaller ile geminin yerinin saptanması esasına dayanıyordu. 1960’larda Amerikan deniz kuvvetleri silah sistemlerinin daha doğru çalışması için yere ek olarak uydulardan da sinyal yayınlayan sisteme geçti. Ordunun diğer kuvvetlerinin de çalışmaları eklenince 1967’de günümüzdeki anlamı ile GPS kavramı gündeme geldi. Artık sistem daireler ile değil, küreler ile çalışmaya başlamıştı. Her sinyal kaynağının uzaklığı saptanınca, bu kaynakların merkezinde yer aldığı bir küre çiziliyor, kesişme noktaları ile üç boyutlu bir konumlandırma sağlanabiliyordu. Ancak kürelerin kesişme biçimleri bir daire oluşturuyor, üç küre kesişmesinde oluşan iki dairenin kesiştiği iki noktadan birinde olduğunuzu ancak bilebiliyordunuz. Eğer dünya üzerinde iseniz, iki noktadan dünya üzerinde olan noktayı yeriniz olarak kabul edebilirdiniz. Bu sorunu aşmanın yolu olarak da dünyanın her yerinde en az dört uydu görecek bir sistem planlandı. Böylelikle yerinizi tek bir nokta duyarlılığı ile bulabiliyordunuz. 16 Geliştirilen sistem NAVSTAR olarak anıldı ve sistemi çalıştıracak ilk uydu 1974’de fırlatıldı. Hızla uydu sayısı arttırıldı ve günümüzde yedekleri ile birlikte sayı 24’e ulaştı. Bu uydular 20 000 km üzerinde yörüngelerde, 12 saatte dünyayı bir kez dönecek biçimde konuşlandırıldılar. Soğuk savaşın bir gereği olarak görülen sistem önceleri tümü ile askeri amaçlı idi ve son derece gizli tutuluyordu. 1983’de rotasından şaşan bir Güney Kore yolcu uçağı Sovyet jetleri tarafından vuruldu ve 300’e yakın can kaybı oldu. Bu üzücü olay sistemin sivil kullanıma açılmasını sağlayan önemli “damla” oldu. İki hafta sonra, ABD Başkanı Reagan navigasyon hatalarının benzer felaketlere yol açmaması için sistemin sivil kullanıma açılması talimatını verdi. Böylelikle sistem sivil kullanımda yaygınlaşmaya başladı. Ancak sistemin siviller yanı sıra, “karşı askeri birliklerce”, Amerika’ya karşı kullanılmasını engellemek için amacı ile sinyaller bir miktar hata payı oluşturacak biçimde gönderiliyordu. Sivil amaçlar için L1 olarak anılan bir frekans, askeri amaçlar için ise L2 olarak tanımlanan şifreli başka bir sinyal yayınlanmaktaydı. Sivil frekanstaki sistemli bozukluk SA (Selective Availability) olarak anılıyordu. Körfez savaşında askeri GPS alıcıları Amerikan birliklerinin gereksinimi için yetersiz kalınca, sivil cihazlar da yaygın olarak kullanıldı ve SA bozukluğu zorunlu olarak kapatıldı. 2000 yılında ise Bill Clinton’un emri ile sistemli bozuk yayından tümü ile vazgeçildi. Ancak aynı belgede ABD’nin gerektiğinde SA’yı yeniden çalıştırma, hatta sistemi tümü ile kullanılmaz duruma getirme hakkını saklı tuttuğu anılmaktadır. Sistemin işleyişinde uydular ve son kullanıcılardaki alıcılar dışında uydu kontrol merkezleri de önemli yer tutmaktadır. Uydu verilerinin izlenmesi, hataların hızla düzeltilmesi bu yer istasyonlarının önemli işlevidir. Özellikle üst enlemlerde artan hata payını azaltmak, sistemin hatalarının otomatik düzelmesini sağlamak için Amerika ve Avrupa için yardımcı olan iki uydu sistemi daha devreye alınmıştır. WAAS ve EGNOS adları ile anılan bu sistemler özellikle yüksek enlemlerde ve GPS sisteminin hatalarının düzeltilmesinde yararlı olmaktadırlar. Amerika’nın tekel olması savaş durumlarında diğer ülkeleri ciddi etkileyebilecek hale gelince başta Sovyetler olmak üzere diğer ülkeler de kendi sistemlerini kurmaya başladılar. Ruslar GLONASS olarak adlandırdıkları sistemi Sovyetler Birliği zamanında kurmaya başladılar, ancak hem tamamlanamadı, hem de arızalanan uyduların yerine yenileri gönderilemedi. Son dönemde yeniden konuya eğilen Rusya sistemi tamamlamakta. Avrupa Birliği de GALILEO adını verdiği kendi sistemini kurdu. Çin, Hindistan gibi bazı başka ülkeler de AB’nin sistemine katkı yaparak ortak oldular. Orijinal GPS’in hata payını azaltmak kullanılan WAAS ve EGNOS uydu sistemlerine GALILEO ve Amerika’nın yeni sistemi GPS III sistemlerinde otomatik düzeltme işlevinin eklenmesi ile gerek kalmayacaktır. Sistemlerin sivil kullanımları olanaklar ölçüsünde eski cihazlar ile uyum korunarak geliştirildiği için, eski cihazlar da yeni sistemler ile kullanılabilmektedir. Gelişen bilgisayar teknolojisi ile sayısal haritalar ve GPS alıcıları birleştirilerek özel amaçlar ile üretilmiş sistemler yaygınlaştı. Denizde derinliği, akıntıları gösteren sayısal haritalar ekranlara yansıtılarak, güvenli seyir planlaması, rotanın gerçekleşen bölümünü harita üzerinde görme, planlanan rotanın ve teknenin gideceği yönün gösterilmesi gibi gelişmiş olanaklar kullanıcının hizmetine sunuldu. Karayollarının da sayısal haritaları GPS cihazları ile birleşerek, sürücüye yol tarif eder hale geldiler. GPS cihazından araçların yerinin SMS veya daha gelişmiş yöntemler ile yayınlanması ile “filo izleme” sistemleri veya çalınan teknelerin bulunması gibi uygulamalar gelişti. 17 GPS alıcıları da gelişerek giderek küçüldüler. Günümüzde birçok cep telefonu GPS alıcısı olarak çalışabilmekte ve çeşitli programların yardımı ile deniz veya karayollarında navigasyon için kullanılabilmektedirler. Denizlerde ise eski telsiz teknolojisi ile GPS içeren sayısal teknoloji birleşerek harita ekranında çevredeki tekneleri görünür hale getiren AIS olarak anılan Otomatik Tanımlama Sistemi kullanıma girdi. Bu sistem ile çevredeki teknelerin seyir yönleri ve hızları bilinir oldu ve özellikle çatışmayı önleme yönünden ciddi yararlar sağladı. Radara göre daha iyi sonuç veren bir sistem olarak yaygınlaştı. Hatta kıyı istasyonlarında alınan AIS verilerinin internet aracılığı ile paylaşılması ile daha geniş alanlardaki gemi trafiği web üzerinden de yayınlanır oldu. Gerçi kötü amaçlı kişilerin bu bilgilere ulaşmasının yanlış olduğunu öne süren Uluslararası Deniz Güvenliği Kurulu bu uygulamaları kınamaktadır. Savaş düşünülerek “kötü amaçlar” ile geliştirilen GPS sistemi, giderek “daha iyi amaçlar” ile kullanılmaya başlamış, sayısal haritalar ile başta denizciler olmak üzere hemen herkesin yaşamına büyük kolaylıklar getirmiştir. Doğal olarak bu gelişmeleri “kötü amaçlar” için kullanacak insanların varlığı ile döngü tamamlanmış ve insanoğlu bu büyük keşfini de her türlü amaç için kullanmaya başlamıştır. Tanju Aktuğ 18 Yelken Yarışçılığının Temelleri Orsa Seyri sürüyor Sağnaklar geldiğinde, LAÇKA-TRAPEZ-TRİM, teknenin hızlı gitmesi için mükemmel bir kuraldır. Nasıl yapıldığı aşağıda: 1--Sağnak geldiğinde yelkeni, tekneyi düz tutacak kadar, gevşet. 2--Hemen sonra biraz trapeze çık ve aynı zamanda, 3--Yelkeni geri bas Trapez ve yelkeni basma birbirini dengeleyecek şekilde, aynı zamanda olmalıdır. Tüm sağnak süresince, konsantrasyonunuz tekneyi tamamen düz tutmakta olmalıdır (ve sağnak çok büyük ise yelkeni fazla boşlamaktan korkmayın). İlk yapılan boşlama tekneyi düz tutar ve yelkeni yeni rüzgar yönüne hazırlar. Hedef sağanağı tam olarak kullanabilmektir. Bu nedenle Laçka-Trapez ile yapabildiğiniz kadar hızla bu gücü dizginleyin. Tüm manevra yaklaşık 3 saniye sürmelidir. Orsa seyrinde, ana yelken iskota makara kilidinin sesini (içeri-dışarı-içeri-dışarı…) sürekli duyuyor olmalısınız. Bu yelken triminin doğru tutulduğunun göstergesidir. Bunu doğal ve akıcı olana kadar sağnaklarda çalışın. Kullandıkça pürüzsüs olacaktır ve kısa zamanda bir dikkat gerektirmeden yapılır hale gelecektir. Teknik: Doğru Trapez Trapez tekniğine ilişkin bir not: Laser ve FJ gibi küçük teknelerde, en iyi trapez şekli bacaklarınızın tamamen düz ve vücudunuzun hafifçe arkaya eğik olduğu durumdur. Bu pozisyon en az gayretle ağırlığınızı en uzağa taşır. Ağırlığınızı dışarı taşımak için bacaklarınızı kullanmanın bel kaslarını kullanmaktan daha kolay olduğunu siz de kabul edersiniz. Ağırlığınızı dışarı aldıktan sonra sırtınızı eğerek çok daha kolayca yerini değiştirebilirsiniz. Bacaklarınızı kırıp düzleştirerek ağırlığınızı içeri dışarı taşımaya çalışmak daha çok zaman alır, çünkü bütün vücudu hareket ettirmeniz gerekmektedir. Eğer ayarlamayı yalnızca vücudunuzun üst kısmıyla yaparsanız daha hızlı ve akıcı olacaktır. Laserde su sürtünme direncini suda aşağıda tutmak önemlidir Bu direnç en kötü direnç türüdür. Bacaklarınızı düz tutmak, orsa ve dar apaz seyirlerinde vücudunuzu sudan yukarıda tutacaktır, böylece siz daha kuru kalacaksınız ve tekneniz daha hızlı gidecektir. Eğer laserde dar apaz seyrediyorsanız, poponuz suda direnç oluşturuyorsa, bilesiniz “böyle dost varken düşmana ne hacet”. Görünen Rüzgar Bu, hangi rotada giderseniz gidin aklınızda tutmanız gereken bir olgunun açıklamasıdır. Teknede hissettiğiniz esinti, biri gerçek rüzgar, diğeri teknenin gidişi ile oluşan iki rüzgarın karışımıdır. Ortaya çıkan görünen rüzgardır. Solunuzdan saatte 5 km hızla rüzgar eserken bisiklete bindiğinizi düşünün. Hareket etmediğinizde sol kolunuzda rüzgar kuvvetini hissedersiniz. Şimdi bisikleti önünüze doğru saatte 5 km hızla sürün. Rüzgarı solda 45º açıdan geliyormuş gibi hissedeceksiniz. İşte bu görünen rüzgardır. Bisiklet hızlandıkça rüzgar da daha karşıdan geliyormuş gibi hissedilecektir. Eğer bir tepeden aşağı saatte 45 km ile giderseniz sol taraftaki rüzgarı artık hissetmemeye başlayacaksınız. Seyrinizin ürettiği rüzgar diğerini baskılayacaktır. Tersine, bisiklet saatte 5 km hızla giderken soldan gelen rüzgar saatte 30 km'ye çıkarsa ürettiğiniz rüzgarı hissetmemeye başlayacaksınız.Sadece gerçek rüzgarı hissedeceksiniz, çünkü o çok daha kuvvetli. 19 Şimdi aynı durumu teknede düşünün. Tekne saatte 5 km hızla gidiyor ve 5 km/sa rüzgar 90º den geliyor. 45ºden gelen görünen rüzgarda dar apaz seyir hissedilecektir. Sağnak geldiğinde görünen rüzgar yana kayarak bir itme kuvveti oluşturur - Ruzgar kaldığında ve yavaşladığında esinti pruvaya döner baş ruzgarı olur. Sağnaklarda ve ruzgar azalmalarında yelken yaparak bunları deneyin ve rüzgar göstergelerini izleyin. "Sınırı Hissetmek" Hangi su üzerinde yelken yapıyor olursanız olun rüzgarda yön değişimleri olacaktır. Genellikle bu değişimler bir uyarı olmadan veya küçük uyarılarla gelecektir. Bunları fark eden ve hızla adapte olan yarışçılar öne geçeceklerdir. Bir süre yelken yaptıktan sonra rüzgar değişimlerini anlamak ve reaksiyon vermek basitleşecektir. Başka şeyler düşünürken bunu yapmak doğal hale gelecektir. Özellikle iyi yelkenciler için bir çeşit kendiliğinden olan olaydır. Nasıl yaptıklarını sorsanız onlar da anlatamayacaklardır, çünkü uzun yıllardır yapmaktalardır. Teknik: İplikçikleri izlemek Orsalama gelişmenizin son hedefi rüzgara doğru sadece tekneyi hissederek yelken yapabilmektir. Buna rağmen, başlangıçta veya çok az rüzgar gibi bazı durumlarda flok (veya laser gibi tek yelkenli bir teknede iseniz ana yelken) iplikçiklerini gözleme ihtiyacı duyacaksınız. Floğun mümkün olduğunca basılmasını sağlayın. Teknenin orta çizgisine en yakın noktaya kadar demek istiyorum, üzerindeki bütün rüzgar gücünü yok edecek kadar değil. Yelkeni düm düz yapmayın. Bu noktanın nerede olduğunu belirlemek için, rüzgara doğru değişik ayarlar deneyerek seyir yapın. Tekne tembelleştiğinde floğu bir miktar boşlayın. Floğun fazla çekildiğinde ana yelkenle arasındaki boşluğun azaldığını hatırlayın. Çeviren: Ercan Çelik Flok doğru olarak ayarlandığında, iplikçiklere bakarak tekneyi hızlandırın. Eğer dış iplikçikler aşağı düşüyorsa, teknedeki rüzgar yönüne göre yelken fazla basılmış demektir. Yelkeni boşlamak istemiyorsunuz, bu nedenle tekneyi rüzgara yönlendirin. Gerçekte bu yelkeni ayar yapmaktır, ancak yelkeni değiştireceğinize tekneyi döndürüyorsunuz. Eğer iç iplikçikler sürekli düşüyorsa, veya yelken yapraklanıyorsa veya ön yakada pıpırlama varsa flok az ayar yapılmış demektir. Yelkeni daha çok basmak istemiyorsanız, bu kez tekneyi açarak ayar yapmalısınız. Amacınız dış iplikçiğin düz olarak arkaya bakması, bazan biraz havanın içeri girdiği anlamına gelen iç iplikçiklerin zaman zaman (sürekli değil) yukarı çıkmasıdır. İç iplikçiklerin hangi sıklıkla yukarı kalkması gerektiğini bilmiyorsanız hatayı çok kalkması yönünde yapın. İçerden fazla hava akımı geçmesi yetersiz geçmesinden iyidir. Bunlar olurken, mümkün olan en fazla orsalamayı yapıyor olmalısınız. Eğer bot tam hızında değilse iyi orsalama yapamayacağınızı unutmayın, bu yüzden gidebileceğiniz en yüksek süratle gittiğinizden emin olun. Ayrıca gücün hem floktan, hem de ana yelkenden geldiğini hissedebiliyor olmalısınız. Aşağıdaki kısımlar bu hissi nasıl geliştireceğinize ilişkin fikir vereceklerdir. 20 La Grande Bellezza (2013) The Great Beauty – Muhteşem Güzellik Tür: Dram-Komedi Süre: 2 saat 22 dakika Aralık-2013’de Avrupa Film Akademisi tarafından düzenlenen “26. Film Ödülleri” Berlin’de düzenlenen törende sahiplerine verildi. “La Grande Bellezza” toplamda 4 ödül aldı. 1. 2. 3. 4. En iyi film En iyi yönetmen - Paolo Sorrentino (Yandaki fotoğraf ) En iyi erkek oyuncu - Toni Servillo (Alttaki fotoğraf ) En iyi kurgu Ayrıca, 2014 Oscarları için “Yabancı Dilde En İyi Film” dalında yarışması için İtalya adına “La Grande Bellezza“nın aday gösterileceği açıklanmıştır. Filmimizin baş karakteri Jep Gamberdella, 65 yaşındadır. Yıllar önce „Human Camera“ diye bir kitap yazmış ve çok kazanmış ve de çok popüler olmuştur. Artık Roma’da yaşamaktadır. Günleri/Geceleri Roma yüksek sosyetesi içinde geçmektedir.. Daha doğrusu entelektüel Yüksek Sosyete içerisinde.. Filme bu açıdan bakarsak; sanki 50 yıl sonra tekrar çekilen, yeni versiyon bir „Dolce Vita“. Sanki bir Fellini filmi seyrediyoruz. Kahramanımız Jep Gamberdella mutsuzdur. Bu ihtişamlı görünen hayatın çirkin yanlarıyla her gün yüzleşmekte, arkadaşlarıyla sohbetlerinde de bu durumu onların yüzüne acımasızca vurmaktadır.. İşte bu noktalarda film, „Woody Allen“ tarzında entelektüel drajeleri de bizlere sunmaktadır. Jep Gamberdella melankolik yaşamaktadır. Roma sokaklarında, tarihi eserleri arasında herhangi bir yere varmayı hedeflemeden gezinmekte, Roma’nın muhteşem güzelliğinin girdabında kaybolmaktadır. Bu açıdan, filmimizi Roma Güzellemesi olarak da nitelendirebiliriz. Jep Gamberdella, hayallerinde sevgisini hala koruyan gençlik aşkını düşleyerek mutlu olabilmekte ve yatağına yattığında odasının yüksek geniş tavanında sürekli Akdeniz’i hayal ederek, denizi yaşayarak uyuyabilmektedir. Çok kısa bir kısmında Costa Concordia görüntüleri de yer almakta. Hani şu 13 Ocak 2012 tarihinde İtalya’nın Livorno kıyılarındaki Isola del Giglio adasındaki bir resife çarparak yan yatan “cruise” gezi gemisi. Film, bu olaya da bir selam çaktı. Deniz’e, Aşk’a bir saygı göstergesi mi bilemedim ama ben öyle algıladım. Evet, “Roma’yı görmeden ölme” demişler veya “Roma’yı gör ve öl - See Rome and die.” İşte filmimiz zaten böyle başlıyor. ”La Grande Bellezza”yı sizlere de öneririm. Seyredin bakalım nasıl yorumlayacaksınız. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama yönetmen İtalyan sinemasına ayrı bir soluk, farklı bir stil, değişik bir renk getirmiş. O nedenle muhakkak seyredin derim. Suat Tülek 21 Bulmaca Ankara Yelken Kulübü sporcuları Türkiye Şampiyonası için tekneleri ile çeşitli şehirlere gittiler. Kendileri teknelerine bir de özel isim vermişler. Yarışçı ruhlarını gösteren bu isimleri teknelerine yazamasalar da aralarında hep bu isimleri kullanıyorlar. Ancak sekreterimiz kimin hangi tekne ile hangi kente gittiğini, hatta sporcuların yaşlarını bile karıştırmış. Anne babaları, idareci ve antrenörleri arayıp, düştüğü sıkıntılı durumu bildirmeden, bazı ipuçları toplamış. Aşağıdaki ipuçlarından yararlanarak kendisine tabloyu tamamlaması için yardımcı olur musunuz? 1. Kerem teknesini Bora olarak adlandırmış. 2. Kuşadası’nda yarışan Erdem ve Mutlu adlı teknede yarışan sporcular 11 ve 12 yaşında değiller. 3. Fırtına adlı teknede yarışan sporcu 10 yaşında değil. 4. 8 yaşındaki sporcumuz Çeşme’de yarışıyor. 5. Alanya’da yarışan Rüzgar’da Merve yarışmıyor. 6. Sami 14 yaşında. Teknesinin adındaki harf sayısı Bodrum’da yarışan teknenin adındaki harflerden daha fazla. 7. Naci 12 yaşında değil. 22 Yaza Güzelleme Tezgahlarda çağla ve eriğin görülmesi ile içimiz kıpırdamaya başlar. Hava ısınmakta, sırtımızı geçip, gönlümüzü de ısıtmaya başlamaktadır. Deniz, yelken dostlarının can mevsimi gelmektedir artık. Havuzluklarda rahat oturulacak, titremeden sabahlanacak, keyfi gecenin soğuğunun bölemeyeceği günler önümüzdedir. O mavi denize yalnızca bakmakla yetinmek yerine, doya doya sarılacağımız, kucağında sallanmaktan öte, kulaçlayacağımız anlar bizi beklemektedir. Çilek, şeftali, vişne, kiraz gözleri şenlendirirken çalışanların izin mevsimi de gelmektedir. Planlar çoktan yapılmış, artık ayrıntılar çalışılmaktadır. Çoktan saptanmış rotalardaki koylar, limanlar çalışılmakta, sorunlu durumlar için yol üzerindeki sığınma noktaları saptanmaktadır. Hatta bazı erkenciler koylarda mevsimin turfandaları olarak yerlerini almaya başlamışlardır bile. Hele o karpuz kabuğunun denize düştüğü günler, kayısılar, üzümler… Milli meze kavunun havuzlukta yerini aldığı, beyaz peyniri mahsun bırakmadığı günler. Koylarda, iskelelerde yer bulma sorunu olsa da, denizin bağrında birkaç kulaç ile tüm sorunların geride bırakılabildiği zamanlar yaşanmaya başlamıştır. Yandaki motor yatın çalıştırdığı jeneratörün gürültüsü, hızla limana giren bir teknenin yarattığı deprem, gezi motorundan yayılan yüksek perdeden müzik o an için biraz yakınmaya yol açsa da, yelkenleri doldurup, rüzgar ve denizin sesini dinleyerek yapılan sakin bir seyir ile unutulur giderler. Kimi kez Poseidon fazla mesai yaparak denizi coşturur, bizi salladıkça sallar, yelkenler hızla küçülür, sıkıntılı anlar yaşanır, ancak çevresi yemyeşil çamlar ile kaplı bir koya çekilip, turkuazın koynuna sığındığımızda tümünü unutur gideriz. Komşunu uzosu, sandalcının bazlaması, iskeledeki kadıncağızın zor kırılan bademleri o günlerde daha bir tatlı gelir insana. Mürdüm eriği en güzel koktuğu günlerdedir, iyice güzelleşen üzümler ile dut da yarışmaya başlar yavaş, yavaş. Deniz iyice ısınmış, gece, gündüz sarılacak bir yar olmuştur. İzinler suyunu çekmeye başlayıp, iş yerlerinde tatlı tatil anıları konuşulmaya başlasa da, hala koyların kalabalığı, iskelelerde yer bulamama sorunları yaşamaya devam ederiz. Sorunları aydınlatma yerine, şal gibi örten ve unutturan dolunay karanlığı delen ışığı ile gönlüleri şenlendirir, demir taramayı bile unutturur denizciye. Ay ışıldamıyor ise yakamozlar ne güne duruyor? Karanlıkta kulaç atan sevgiliyi aydınlatan, teknenin ardında köpük değil ışıltı bırakan o minik canlılar. O ne, sandal ile tekneye yanaşan kadıncağız peştamal, bazlama yanında taze incir de getirmiş. Eyvah incirler olgunlaşmaya mı başladı? Karadenizli dostumuz taze fındık mı getirdi hediye olarak? Olsun havalar biraz soğusa da, deniz daha sımsıcak. Hem koyda demir yerleri iyice boş, ille de kıçtankara olma ile uğraşmaya gerek yok, rahat, rahat demir atıp, salınabiliriz. Akşam sırtımıza bir şeyler almak sorun değil, zaten orsa çekerken de bir şeyler giymek gerekmiyor muydu? Ne oldu o sımsıcak günlere, gecelere? Geceleri günler de izleyerek soğuyacaklar mı ne? Neyse çok da üzülmeye gerek yok, o güzel yazın bir de pastırması olacak. Biraz koksa da, kuru, kara olsa da adında yaz var. O günlerde kapanmaya hazırlanan küçük lokantalar iskelelerinde daha bir şevkle bizi karşılayacak, en güzel mezeler, yaklaşan kışın habercisi balıklar bizi ağırlayacak. Üzerine yenen son taze incirler ile bu yılın da en güzel mevsimini uğurlayacağız. Nice yelkenli, denizli yazlara… Tanju Aktuğ 23 milyonlarca insana ulaşmış, kalite belgesi ile standartlarını onaylatmış olmanın haklı gururunu yaşayan bir firmayız. ISO 9001 Te k n i k v e A l t y a p ı Ses ve ışık sistemi Görüntü Sistemleri Konstrüksiyon Sistemleri Özel Show ve Gösteri Ekipmanları R e k l a m v e Ta s a r ı m Grafik Tasarım Kurumsal Kimlik Uygulamaları Web Tasarımı Organizasyon Resmi Törenler Açılış / Kapanış Organizasyonları Konserler, Festivaller Spor / Fuar Organizasyonları Prodüksiyon Medya İlişkileri Film ve Müzik Prodüksiyonları Stüdyo Kayıt K o n g r e v e To p l a n t ı Uluslararası Kongre Organizasyonları Eğitim Toplantıları Bayii Toplantıları Teşvik Gezileri Lansman Toplantıları Merkez: Erciyes İşyerleri Sitesi 2. Cad. No:19 Macunköy / Ankara / Turkey t: +90 (312) 397 56 66 f: +90 (312) 397 58 88 Şube: Barbaros Mah. Uphill Court Residence A Blok D: 106 Ataşehir / İstanbul / Turkey t: +90 (216) 688 46 41 (pbx) f: +90 (216) 688 46 42 Ankara Yelken Kulübü Sancak Mah. 555 cadde No: 1/8 Çankaya / ANKARA 39° 52.010' N - 32° 52.144' E T: 312 495 36 56 F: 312 438 28 83 w w w. o r g a n i z e r. c o m . t r Biz, yaptığı organizasyonlarla
Benzer belgeler
3 - Ankara Yelken Kulübü
BOZKIR YELKENCİLERİ
Ankara Yelken Kulübü
Üyeleri için haberleşme forumudur.
üç ayda bir elektronik ortamda
yayınlanır. Para ile satılmaz.
Sahibi
deniz fenerleri - Ankara Yelken Kulübü
BOZKIR YELKENCİLERİ
Ankara Yelken Kulübü
Üyeleri için haberleşme forumudur.
üç ayda bir elektronik ortamda
yayınlanır. Para ile satılmaz.
Sahibi
bozkır yelkencileri - Ankara Yelken Kulübü
BOZKIR YELKENCİLERİ
Ankara Yelken Kulübü
Üyeleri için haberleşme forumudur.
üç ayda bir elektronik ortamda
yayınlanır. Para ile satılmaz.
Sahibi
İçindekile BOZKIR YELKENCİLERİ
BOZKIR YELKENCİLERİ
Ankara Yelken Kulübü
Üyeleri için haberleşme forumudur.
üç ayda bir elektronik ortamda
yayınlanır. Para ile satılmaz.
Sahibi
bozkır yelkencileri - Ankara Yelken Kulübü
BOZKIR YELKENCİLERİ
Ankara Yelken Kulübü
Üyeleri için haberleşme forumudur.
üç ayda bir elektronik ortamda
yayınlanır. Para ile satılmaz.
Sahibi