Opera ve Performans - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
Transkript
Opera ve Performans - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
Sanat Dergisi Sayı 5 TÜRKİYE'DE BALE DÜNYA VE TÜRKİYE PRÖMİYERİ İLE ANNE BEN EVLENİYORUM AVRUPA'DA TÜRK ESİNTİLERİ: ZAİDE MELİH ÖZTÜRK İLE ALİ BABA & 40 FAUST OPERASI ÜZERİNE REJİSÖR RECEP AYYILMAZ İLE SÖYLEŞİ Kapak Fotoğrafı: İSTANBUL DOB - FAUST OPERASI İçindekiler Akdeniz Opera ve Bale Kulübü Derneği Adına İmtiyaz Sahibi - Dernek Başkanı Fazıl Tütüner Sorumlu Yazı İşleri Müdürü A. Vahap Kokulu Sanat Dergisi Yayın Yönetmeni İhsan Toksöz Yardımcı Yayın Yönetmeni Demet Şaman Tarlakazan Reklamlar ve Finans Kaynakları Bengü Yılmazer Hadra Sayman Eyüp Dinç Sanat Etkinlikleri Mine Yalçın Yayın Kurulu Demet Şaman Tarlakazan Bengü Yılmazer Hadra Mine Yalçın Yayına Hazırlık MERSİN Kapak ve Sayfa Tasarımı Burçin Keseci Baskı Güven Ofset Ltd. Şti. Uray Caddesi No:25/A Mersin Tel: 0324 238 28 80 - 237 27 80 Basım Tarihi - 10.03.2016 06-09 TÜRKİYE'DE BALE Akdeniz Opera ve Bale Kulübü Derneği The Association of Mediterranean Opera and Ballet Club Bahçe Mh. 4606 Sk. İstiklal İşhanı Kat:2 Mersin Tel: 0324 238 86 80 [email protected] • www.akob.org Bağışlarınız için: İŞ BANKASI Uray Şubesi (6607) - Hesap No: 959250 IBAN: TR69 0006 4000 0016 6070 9592 50 Donations: İŞ BANK - Uray Branch IBAN: TR69 0006 4000 0016 6070 9592 50 BIC: ISBKTRISXXX 10-13 DOB ANKARA ANNE BEN EVLENİYOUM 20-22 DOB İZMİR AVRUPA'DA TÜRK ESİNTİLERİ ZAİDE 14-17 DOB İSTANBUL FAUST OPERASI ÜZERİNE 23-26 DOB MERSİN MELİH ÖZTÜRK İLE ALİ BABA & 40 Peykan Demirkaya Mine Yalçın 18-19 GOUNOD VE FAUST KONULARINDA KISA BİR DERLEME 27-28 OPERA VE PERFORMANS Ayça Nur Kip Akyol Faruk Yener Dergimize gönderilen yazı ve görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez. Yayınlanan yazıların içeriğinden yazarlar sorumludur. 3 Opera•Bale BAKİ KALAN BU KUBBEDE BİR HOŞ SEDA İMİŞ! İhsan Toksöz N [email protected] e çabuk akıp geçiyor zaman. Dergimizin ilk sayısını geçen Mart ayında çıkarmıştık. Bir yıl olmuş. AKOB dergimiz ise 34. sayısı ile altıncı yılını doldurdu. Yazımızın başlığına bir göndermede bulunacak olursak, Devlet Opera ve Balesi’nin “hoş sedaları” yıllardır bu kubbede yankılanıyor. Akdeniz Opera ve Bale Kulübü olarak bizim de etkinliklerimizle bir nebze “seda”mız varsa bu kubbede, ne mutlu bize… DOB Genel Müdürlüğü tarafından bu yıl 5. si düzenlenecek olan Uluslararası İstanbul Bale Yarışması için geri sayım başladı. DVD başvuruları 30 Mayıs 2016 tarihine kadar sürecek. Bu vesileyle dergimizde “Türkiye’de Bale” başlığı ile ülkemizde balenin gelişmesinin bir özet tarihini vermek istedik. Cumhuriyetin ilanından hemen sonraki dönemde 1930 yıllarında başlayan etkinlik ve çalışmalar, Dame Ninette de Valois’in 1947 yılında İstanbul’da açtığı ilk bale okuluyla taçlanıyor. Yazının birinci bölümü bizleri 1970’li yılların başına kadar getiriyor. İkinci bölümü gelecek sayımızda yayınlayacağız. Rejisör Fuat Hacıyev ve eserin libretto ve müzik düzenlemelerini yapan eşi Zamina Hacıyeva, Rauf Hacıyev’in bestelediği “Anne Ben Evleniyorum” operetinin Türkiye’de sahnelenmesi hakkında bilgi veriyorlar bizlere. Eserin Türkiye prömiyeri Ankara DOB tarafından 31 Ocak 2016 tarihinde yapıldı. Diğer temsiller 8 Mart’ta ve 27 Mart’ta. Peykan Demirkaya, İstanbul DOB’da sahnelenen “Faust” Operası üzerine rejisör Recep Ayyılmaz ile bir söyleşi yaptı sizin için. Eser İstanbul’da ilk kez 1975-76 sezonunda sahnelenmiş. 1992-1993 sezonunda tekrar sahnelenmiş. DOB İstanbul 1992-1993 katalogundan aldığımız Sayın Faruk Yener’in “Gounod ve Faust Konularında Kısa Bir Derleme” başlıklı yazısını da dergimizde okuyacaksınız. Opera•Bale 4 Mozart’ın “Zaide” operasının İzmir Prömiyeri 2 Nisan 2016 tarihinde yapılacak. “Avrupa’da Türk Esintileri Ya da Kurtarma Operalarının Başlangıcı: Zaide “yazısında, Türklerin I: ve II. Viyana kuşatmaları sonrasında Türk kültür ve yaşantısını ele alan, sultan ya da paşanın hümanizmi, yardımseverliği gibi konuların ele alındığı oyunların yazıldığı veya operaların bestelendiğini öğreniyoruz. Şiddetli anlaşmazlıklar, tutku, kıskançlık, aşk, siyaset ögelerinin bolca işlendiği trajik ama bazen de komik operaların kaynağı oluyor Türkler. Sadece İtalya’da 40 opera bestelenmiş örneğin. Zaide “Singspiel” müzikli dram opera janrının en önemli örneklerinden. Eseri daha önce izlememiş İzmirli opera severler 2 Nisan tarihini ajandalarına kaydetsinler şimdiden. Ayça Nur Kip Akyol “Opera ve Performans” başlıklı kosa ve öz yazısında bir performans sanatı olarak Opera’yı tanımlıyor. Gelelim Mersin’e. MDOB Başrejisörü Melih Öztürk ile derneğimiz Etkinlikler Koordinatörü Mine Yalçın, Selman Ada’nın Ali Baba & 40 operası üzerine bir söyleşi yaptı. Şöyle diyor Melih Öztürk söyleşinin bir yerinde: “Ben bile, ‘şifreyi unutursam oyunu nasıl yönetirim’ diye endişe etmiştim! Buradan da ilan ediyorum: ‘Açıl susam açıl’ demeyi biliyorsanız, size kapanan tüm kapılar mutlaka açılacaktır. Önemli olan, Ali Baba’nın kardeşi Kasım gibi, söze özen göstermeden menfaat için yaşamak değil, kapılar kadar gönülleri de açık tutmaktır.” Buradan tüm Opera Bale dergisi okurları ve opera severler önünde “Açıl susam açıl!” diyoruz gönül kapılarınızı bize açmanız için. Bizim gönül kapılarımız her daim açık sizlere… Müzikle ve sanatla doldurunuz gönüllerinizi. Paylaşmak için… GELECEK ETKİNLİKLERİMİZ Flüt & Piyano Resitali 20 Nisan 2016 Halit Turgay ve Lilian M. Tonella Tüzün Akdeniz Opera Bale Kulübü’nden Haberler İki müzik dergisi çıkaran derneğimiz son 6 yılda kırktan fazla etkinliğe de imza atmış bulunuyor. Konserler, resitaller, konferanslar, sokak şenliklerinin yanı sıra iki yıldır MIP/AKOB Çocuk Müzik Akademisi başarıyla sürüyor. 2015-2016 sezonundaki etkinliklerimizin posterlerini yukarıda sizlerle paylaşıyoruz. Akdeniz Öğrenci Oda Müziği Yarışması Mersin Devlet Konservatuvarı ile Mayıs 2016 K İ L İ K Y A Bölgemizin antik ismidir “Kilikya”. Aynen “Kapadokya” gibi. Kilikya Bölgesi prehistorik devirlerden beri, tarih boyunca onlarca yerleşime yuva olmuş, Hitit, Roma, Bizans, Pers, Arap, Ermeni, Türk Beylikleri, Osmanlı vs. kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Bölgemiz hala yurtdışında bu isimle tanınmaktadır: İngilizler “Cilicia”, Fransızlar “Cilicie”, Almanlar “Kilikien” olarak tanırlar bölgemizi. Komşumuz Kapadokya’nın tanındığı gibi: İngilizce, “Cappadocia”, Fransızca “Cappadoce”, Almanca “Kappadokien”… KİLİKİA FLÜT KONÇERTOSU Kilikya bölgesi arkeolojik değerleri açısından ülkemizin başta gelen bölgelerinden biridir. Kültürlerin buluşma noktası olmuştur tarih boyunca. Tüm antik kaynaklarda Kilikya, Akdeniz ile İç Anadolu’yu birbirine bağlayan bir kapıdır. Büyük İskender’in geçtiği Toroslar’daki Gülek Boğazı (Kilikia Pylai - Kilikya’nın Kapısı) onun fetihlerinin açılım noktasıdır. Prömiyeri 23 Kasım 2015 tarihinde Nevit Kodallı Oda Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezi Konser Salonu’nda yapıldı. Cumhuriyet tarihine baktığımızda ülkemizde Ekrem Zeki Ün tarafından 1975 yılında yazılmış Flüt için sadece bir tek konçerto bestelendiğini görüyoruz. Yurt dışında da ancak 1940-1950’lerden sonra Flüt için bestelerin başladığını biliyoruz. Kilikia Flüt Konçertosu’nun üç bölümünün adları sırayla; “Portakal Bahçeleri”, “Kleopatra Kapısı” ve “Kaşık Oyunu, Silifke”. Çok olumlu eleştiriler alan bu eser bölgemize adanmış müzik eserlerinden biri. Evrensel bir müzik bestesi ile bölgemizin tüm dünyada kültürel ve turistik açıdan tanıtılması için bu eser önemli bir kaldıraç olabilir. Bunun örnekleri vardır. Flütist Halit Turgay’ın bu yönde çabaları vardır. İlgililere duyurulur. Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Halit Turgay bir flüt konçertosu besteledi. Adını da “Kilikia Flüt Konçertosu” koydu. Eserin Dünya 5 Opera•Bale TÜRKİYE’DE B A LE 1 .Bö lüm 5. ULUSLARARASI İSTANBUL BALE YARIŞMASI BAŞVURULARI BAŞLADI! Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü organizasyonu ile iki yılda bir düzenlenen ve genç dansçıların uluslararası platforma taşınmasına büyük fırsat yaratan Uluslararası İstanbul Bale Yarışması’na DVD Başvuruları başladı. Bale Yıldızlarının Heyecanlı Geri Sayımı Başlıyor! DVD başvurularının 30 Mayıs’a kadar devam edeceği 5. Uluslararası İstanbul Bale Yarışması, ön elemeler sonucu yarışmaya katılmaya hak kazanan genç dansçıların rekabetine bir kez daha ev sahipliği yapacak. Daha ilk yılındaki sıra dışı başarıları nedeniyle, “Uluslararası Bale Yarışmaları Federasyonu” (IFBC) tarafından 17 Haziran 2009’da oybirliğiyle üyeliğe kabul edilen yarışma, Küçükler ve Büyükler olmak üzere iki kategoride düzenleniyor. Bu yıl, 15–19 yaş arası kız ve erkek yarışmacılardan oluşan “Küçükler” kategorisindeki birincilerine 3.000 EURO, 20–26 yaş arası kız ve erkek yarışmacılardan oluşan “Büyükler” kategorisinde ise birincilere 4.000 EURO madalyaları ile birlikte verilecektir. ULUSLARARASI İSTANBUL BALE YARIŞMASI Bale, insanoğlunun uygarlık yolculuğunda kültürel gelişiminin önemli yapı taşlarından birisidir. Bedensel devinim insanoğlunun binlerce yıllık yaşam serüveni içinde her alanda, kendisini ifade araçlarından biridir. Dans, sanatsal ve kültürel gelişimini arttırarak, günümüzdeki birçok sanat disiplinine esin kaynağı olmuş, bale sanatı ile en rafine ve seçkin bir noktaya ulaşmıştır. Türkiye’de bale sanatının profesyonel olarak, akademik kurallar çerçevesinde sahnelendiği tek kurumsal yapı olan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün, Türkiye’nin sanatsal kimliğinin vurgulanması ve dünya dans sanatına yeni açılımlar kazandırması hedefiyle düzenlediği Uluslararası İstanbul Bale Yarışması 2008 Uluslararası İstanbul Bale Yarışması’nda Büyük Ödül ise (İstanbul Grand Prix Ödülü) 8.000 EURO olarak belirlenmiştir. yılında hayata geçti. 2009 yılında uluslararası bale yarışmaları federasyonu (IFBC) üyeliğine kabul edildi. Profesyonel hayata atılmak üzere olan genç dansçılar, sadece bir yarışma ortamında değil, aynı zamanda değerli jüri üyeleriyle de 30 Mayıs 2016 tarihine kadar yarışmaya katılmak isteyen dansçılar, 5. Uluslararası İstanbul Bale Yarışması’nın katılım koşullarına ait ayrıntılı bilgilere ve başvuru formuna aşağıdaki web sitesinden ulaşabilirler: http://www.istanbulballetcompetition.gov.tr/ Opera•Bale 6 fikir alış-verişinde bulunarak, onların tecrübelerinden faydalanarak, diğer yarışmacılarla ortak bir platformda buluşarak, vizyonlarını ve sanatlarını geliştirecek bir okul ortamında bulunma fırsatı yakalamışlardır. Bu amaçla, bale eğitim ve öğretiminin dünya çapında gelişimini ve bu alanda karşılıklı değişimi teşvik etmeyi hedefleyen Uluslararası İstanbul Bale Yarışması’nda 2008’de bugüne kadar uluslararası arenada kendi dallarında büyük isim yapmış sanatçılar jüri olarak görev almaktadırlar. 1. U.İ.B.Y. 2008 YEKATERİNA HOMKINA SAFRONOVA ALEKSEY SAFRANOV KAZAKİSTAN-BÜYÜKLER KATEGORİSİ 1. U.İ.B.Y 2008 ASSEL KUMAROVA KAZAKİSTAN KÜÇÜKLER KATEGORİS 1923’de Anadolu’da Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkmış Türkiye’de çağdaş, üretken, sanatsever bir ulus yaratılması özellikle amaçlanmıştır. Devrimler birbirini izlerken, kültür ve sanat alanındaki atılımlar yeni ulusun düşünce altyapısını da hazırlamaktadır. Türk Balesinin Kurumsallaşma Çabaları 1936’da, Devlet Konservatuvarının kurucularından Paul Hindemith ve Carl Ebert bale eğitimi üzerine eğilmişler, hatta Ebert, 1940 yılında üç dönemli, on yıl süreli bir bale okulu açmayı tasarlamıştır. Okulun, Rus bale geleneği ile çağdaş Batı Avrupa dans anlayışı doğrultusunda çalışması amaçlansa da bu girişimler sonuçsuz kalmıştır. Bu arada İstanbul’a Rusya’dan göç eden Lydia Arzumanova, özel bale eğitimini başlatarak, bazı öğrenci gruplarıyla 1931’den itibaren İstanbul’da temsiller vermeye başlamıştır. 1944’de Eminönü Halkevi Grubu adıyla gerçekleştirilen temsillerde, “İnci’nin Kitabı”, “Antikacı Dükkanı”, “Bir Orman Masalı” gibi eserler sahnelemiştir. “İnci’nin Kitabı” ve “Bir Orman Masalı”nın müziği Ahmet Adnan Saygun’a, koreografisi Lydia Arzumanova’ya aittir. İkinci Dünya Savaşı tüm acımasızlığı ve yoğunluğu ile sürerken, Türkiye’de tüm müzik ve sahne sanatları çalışmaları gibi bale çalışmaları da zorluklara rağmen sürdürülüyordu. Dönemin aydın ve sanatseverlerine aksatılmadan birçok temsil veriliyordu. “Bale irade demek, bale çalışmak demek” Dame Ninette de Valois Savaştan sonra kurumsal bale eğitiminin temelini atma çabaları sürmüş, Devlet Konservatuvarı içinde bir bale bölümü açılması çalışmaları devam etmiştir. Birçok araştırma, çalışma ve görüşme sonucunda Türk Hükümeti, İngiliz Kraliyet Balesi’nin kurucusu, dünya çapında tanınan dansçı ve koreograf Dame Ninette de Valois’yı Türkiye’ye davet etmiştir. Türk Dünyası’nın Dame Ninette de Valois ile tanışması, O’nun deyimiyle “binbir gece masalları”na dönüşür. Yedisinden yetmişine kadar tüm sanat çevresinin ‘Madam’ diye isimlendirdiği Ninette de Valois’nın bale sanatı alanındaki rolünün önemi; dansçılığından ve koreograflığından çok, bale tarihinin önemli aşamalarından biri olan İngiliz Ulusal Balesi’ni de kurmuş olmasından kaynaklanmaktadır. İngiltere’de köklü bir bale geleneği olmadığı halde bugün İngiliz Kraliyet Balesi dünyanın en güçlü bale toplulukları arasındadır. Madam, Türkiye’de önce bir okulla başlamış, sonra dansçıları ve seyirciyi yetiştirmek, köklü bir bale geleneği kurmak için defalarca “Giselle”, “Kuğu Gölü” gibi baleleri oynatmış, daha sonra Türk bestecilerin eserlerinden balelerin yaratılması işini hızlandırmıştır. Kendisi genç Türk Balesi için koreografiler yapmış, sonra da genç koreograflar yetiştirmiş ve yaşamı boyunca çeşitli ödüller ve unvanlar almıştır. Ninette de Valois, 1 Ocak 1947’de Britanya İmparatorluğu Nişanı’na layık görülmüş, büyük hizmetlerinden dolayı 1 Ocak 1951’de kendisine ‘Dame’ unvanı verilmiştir. Bu değerli sanatçı, idealist ve cesur sahne insanı Madam Valois’nın, Türkiye’yle ilk tanışması 1947’nin Mayıs ayında gerçekleşir. O andan itibaren Türk Balesini kurma konusunda kararlı, istekli ve ciddidir. Öncelikle, İstanbul içinde ve dışında yaklaşık üç haftalık bir araştırma yapan Madam; bazı ilköğretim okullarını ziyaret ederek öğretmenlere, ebeveynlere ve öğrencilere bale hakkında temel bilgiler verir. Hazırladığı raporu gerekli kurumlara sunar. Yeşilköy Devlet Bale Okulu’nun Kurulması ve Gelişmesi Böylece Türkiye’de bale tarihi, Madam’ın yaklaşık üç haftalık yoğun araştırmaları ve görüşmeleri sonucunda 6 Ocak 7 Opera•Bale 1. U.İ.B.Y. 2008 NUR MELİKE MANAV TÜRKİYE KÜÇÜKLER KATEGORİSİ 1. U.İ.B.Y. 2008 KADİR OKURER KÜÇÜKLER KATEGORİSİ TÜRKİYE çaba ve emekte en büyük dayanağı ise, ciddi, inatçı ve tutarlı biçimde bu sanatsal yapılanmanın mutlaka gerçekleştirilmesi yönünde kendine hedef koymuş olan Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin varlığı ve desteğidir. Yine aynı kitabında inanç ve gözlemlerini anlattığı şu cümleler son derece açıklayıcıdır: 1.U.İ.B.Y. 2008 YÜCEL EMRE KAYNARSU BÜYÜKLER KATEGORİSİ TÜRKİYE 1948’de Yeşilköy’deki yatılı bir ilkokulda başlar. İstanbul’un bir banliyösü olan Yeşilköy’de 29 öğrenci ile açılan bu okulun öğrenci sayısı 1950 yılında 100’ü geçecektir. Madam, o günleri “Come dance with me” adlı kitabında anlatır: “Görmeye gittiğim ilkokul, Yeşilköy’de, Marmara kıyılarında, havaalanının yanı başındaydı. Yeşil bir alanın ortasındaki bu bina, tipik bir Türk konağıydı. Yüksek tavanlı ve geniş pencereli büyük odaları birçok çocuğu barındırıyordu. Öğrenciler sağlıklı ve temizdiler. Anadolu’nun her yerinden geldikleri belliydi. Son derece sempatiktiler aynı zamanda. Günler boyunca bu çocukları ve İstanbul’daki birçok ilkokulun öğrencilerini dikkatle inceledim.” Dansçı olmak ve klasik baleyi öğrenmek için seçilen minik minik Türk çocuklarını yıllarca ellerinde şekillendiren, onları birer birer dünya sanatına ve kültürüne armağan eden, türlü zorluklarla baş ederek örneğin, kendi yurdundan Türkiye’ye her dönüşünde çantasında ya bale pabuçları ya da bir eğitim bursu taşıyan ve bir anne şefkatiyle çocuklarını seven Madam Valois; hiçbir zaman Türkiye’de bale sanatının kuruluşuna duyduğu inancı kaybetmemiş, yakın çevresinin aksine, Türkiye’ye gelmesini bir macera olarak değil, ciddi ve uzun çaba gerektiren zorlu bir görev olarak algılamıştır. Kendisini Türk Balesini kurmaya adeta adamıştır. Gösterdiği bu yoğun Opera•Bale 8 “Tabii ki ilk hatıram, en enteresan ve heyecanlı olan… İnsana düşünmek imkansız gibi geliyor… İstanbul’da kurmuş olduğumuz ilkokulda çalışıyordum… 9 yılın sonunda onları büyük bir kabiliyet olarak karşınıza çıkarabileceğim gibi, bunun tam aksi de olabilirdi… Tabii istediğimiz birçok şey daha vardı. İlerlemek istiyorduk… Pek çok şey yapmak istiyorduk… Bu kadar çok şeyi isterken, onlara bütün çocuklukları boyunca neler verebileceğimizi gözden uzak tutmamak gerek. Şimdi düşünüyorum da, bütün istediklerimiz ve yaptıklarımız takdire değer şeyler…” Tüm birikim ve emeğini bu işe harcayan Dame Ninette de Valois ve diğer değerli hocaların sayesinde Türk Balesi, kendi ayakları üzerinde duran, kalıcı bir yapıya kavuşması hedefiyle gelişmiştir. Örneğin; Sadler’s Wells Balesi’nin hocalığını yapan Joy Newton, O’nun Kraliyet Dans Akademisi’nde yetişmiş asistanı Audrey Knight, İngiliz Kültür Heyeti Başkanı Dr. Phillips, daha sonra Joy Newton’un yerine geçen Beatrice Appleyard… Ve daha sonra onları, yirmi yıl Türkiye’de görev yapan ve çok iyi dansçılardan oluşan bir kuşağı yetiştiren Molly Lake ve Travis Kemp izleyecektir. Yeşilköy Devlet Bale Okulu’nun Konservatuvar Bünyesine Alınması 1950 yılında okul, Ankara’ya taşınır ve Ankara Devlet Konservatuvarı’nda bale bölümü oluşur. 1957-58 yılında konservatuvarın bale bölümünün ilk mezunları Ankara Operası’nda sahneye çıkacak olan Türk Devlet Balesi’nin çekirdeğini oluştururlar. Devlet Operası’ndaki ilk bale temsili, 1960’da koreografisi Robert Harrold’a, müziği Manuel de Falla’ya ait olan “El Amor Brujo“ (Büyüleyen Aşk) eseri ile gerçekleştirilir. Ancak, bir klasik bale topluluğu olarak asıl başlangıç; 28 Ocak 1961 tarihinde Ailne Philips tarafından 3 perdelik “Coppelia” balesinin tamamının sahnelenmesi ile gerçekleşir. Bundan sonra, topluluk hızlı bir gelişim ve çarpıcı sanatsal başarıları içinde barındıran olağanüstü bir on yıllık döneme girer. Konservatuvarın ilk mezunlarından oluşan dansçı topluluğuyla birlikte çalışabilecek teknik kadro da oluşur. Bu aşamalarda Madam, Türk balesine önemli katkılarda bulunacak koreografları, bestecileri, koreologları, orkestra şeflerini, dekoratörleri Türkiye’ye getirirken yerli eğitmen ve yaratıcı kadroların oluşmasına çalışır. Örneğin, bale dekor ve kostüm tasarımının yanı sıra ‘tütü’ yapımı konusunda da eğitim almaları için ilk kuşak temsilciler British Council burslarıyla İngiltere’ye gönderilir. 1963-64 sanat sezonunda, Joy Newton ve Lorna Munsford’un sahneye koyduğu Çaykovski’nin ölümsüz müziği üzerine Marius Petipa’nın yarattığı “Uyuyan Güzel” balesi sahnelenir. Bu eserde Türk Balesinin ilk kuşak solist dansçıları Meriç Sümen - Ferit Akın ve Gülcan Tunççekiç - Sait Sökmen dönüşümlü olarak başrolleri paylaşırlar. Aynı sezonda Ninette de Valois’nın “Satranç” (Checkmate) balesi, Tenasüp Onat ve Sait Sökmen tarafından başarıyla temsil edilir. “Satranç”ın başarılı yorumundan sonra, Türk Balesi için diğer bir aşama da “Giselle”dir. Fransız romantik balesinin doruk noktalarından biri olan eser, Julies Perrot ve Jean Coralli koreografisi ve Meriç Sümen - Sait Sökmen’in başrolleri ile 22 Ekim 1964’te başarıyla sahnelenir. 1964-65 sanat sezonunda, klasik bale tekniği üzerine Türk motifli özgün eserler yaratma hedefi gerçekleştirilmeye çalışılır. Madam’ın Türkiye’de yarattığı, bu hedefe uygun ilk koreografisi olan “Çeşmebaşı” balesi sahnelenir. Prömiyeri 17 Şubat 1965’de gerçekleştirilen ve büyük bir başarı toplayan eser, genç Türk kompozitör Ferit Tüzün’ün “Anadolu Suiti” temalı müziği üzerine yapılandırılmıştır ve Türk Bale Tarihi’nin dönüm noktalarından biridir. 1965-1972 Yeni Yorum Arayışları ve Başarılar Türkiye’deki koreografi ve özgün dans yorumları gelişerek bir süre sonra kendi ekolünü yaratır. Avrupa kökenli öykülerin yanı sıra, Türk tarihine, mitolojisine, edebiyatına ve kültürüne ait birçok konu, baleye ve dansa dönüştürülür. Böylece, Rus balesinin serüvenine benzer şekilde, Türk Devlet Balesi’nde ilk özgün koreografilerle birlikte Türkiye’deki dans potansiyelinin kendi yolunu belirleyeceği ispatlanmış ve anlaşılmış olur. Bu çalışmalardan biri, konservatuvarın ilk mezunlarından, başarılı dansçı Sait Sökmen’in koreografi denemesi olan, 1 perdelik “Çark” adlı bale eseridir. Madam’ın teşvikiyle, Maurice Ravel’in “Yaylı Sazlar Dörtlüsü” eşliğinde 1968 yılında oluşturulmuş bu koreografi ile Sait Sökmen, ilk denemesinde sıradışı bir başarı göstermiştir. Sökmen, bu ilk koreografisinde özgün birçok hareket yaratarak klasik bale ile modern dans öğelerini birleştirmeyi başarmıştır. Bir diğer başarılı deneme de, 1973-74 sezonunda topluluğun diğer başdansçılarından Oytun Turfanda’nın koreografisini yaptığı, oyun yazarı Hidayet Sayın’ın “Pembe Kadın” adlı yapıtıdır. Necil Kazım Akses’in 1947’de bestelediği “Ballade” adlı orkestra müziği ile yaratılan bu eser de beklenenden büyük bir başarı elde etmiştir. Diğer koreografilerden bazıları; derleme ve müziği Güray Taptık ile Cengiz Tanç’a ait olan 1 perdelik “Yoz Döngü” ile bestesi Nevit Kodallı’ya ait 2 perdelik “Hurrem Sultan” balesidir. Birçok başarılı yorumcu ve koreograf yetiştirecek olan bu bale topluluğunda, başdansçı Meriç Sümen’in Bolşoy Balesi dansçılığına kadar uzanacak kariyeri başlar. Sümen, 1965-66 sanat sezonunda büyük bir cesaret ve başarıyla dört perdesinin de sahnelendiği “Kuğu Gölü” balesinde başarılı bir performans sergiler. Diğer performansı ”Giselle” balesiyle de yabancı bale topluluklarının ilgisini çeker ve Bolşoy Balesi’ne davet edilerek, bu toplulukta sahne alan ilk yabancı dansçı unvanını alır. 1981 senesinde Türkiye’de “Devlet Sanatçısı” unvanına layık görülen tek bale sanatçısı olacaktır. 1972 yılında Dame Ninette de Valois’ya üstün hizmetlerinden dolayı dönemin Kültür Bakanı Talat Sait Halman tarafından “Türk Devleti Kültür Armağanı” takdim edilmiştir. 1971-72 sanat sezonuyla birlikte, ilk mezunlardan 24 yıl sonra, artık sadece Ankara’da değil; gerek İstanbul’da gerekse yurtiçi, yurtdışı turnelerinde yerli-yabancı birçok eser, istek ve heyecanla sahnelenmektedir. İleride çok daha başarılı koreografilere ve dans yorumlarına imza atacak değerli Türk sanatçılarından biri de Duygu Aykal’dır. Konservatuvardan mezun olduktan sonra Almanya’da Essen Bale Okulu’nda, ünlü Alman dansçı, koreograf ve bale yönetmeni Kurt Jooss ile modern bale çalışan Aykal’ın ilk koreografisi, müziğini Cengiz Tanç’ın yaptığı “Çoğul” balesidir. Yine aynı besteciyle “Oluşum” adlı baleyi sahnelemiştir. (Türkiyede Opera ve Bale / DOB Gn. Müdürlüğü Prestij Yayınları, Ankara, 2012) 9 Opera•Bale Operet - Türkiye Prömiyeri 31 Ocak Temsil Tarihleri 8 Mart 27 Mart DEVLET OPERA VE BALESİ 2015-2016 SANAT SEZONU DÜNYA VE TÜRKİYE PRÖMİYERLERİ ANNE BEN EVLENİYORUM Opera•Bale 10 ‘Zaman uçuyor!’ ’Anne Ben Evleniyorum’ operetinde bu söz kuartet tarafından söyleniyor. Gerçekten de öyle. Hayatım çok çabuk geçti. Çocukluğum gözümün önünde canlandı. Bu operetin nasıl yazıldığını hatırladım. Her akşam Bakü’deki yazlığımızda librettistler, babam ve birkaç müzisyen buram buram çıkan tütün dumanı içinde tartışıyorlar, kahkaha atıyorlar sonra da kahve ve çay molası veriyorlardı.” Prof. Dr. Fuad Raufoğlu Hacıyev Devlet Opera ve Balesi 2015-2016 Sanat Sezonunun renkli eserlerinden Rauf Hacıyev’in bestelediği ‘ANNE BEN EVLENİYORUM’ operetinin müzik düzenlemelerini yapan ve sahneye koyan rejisör Fuat Hacıyev ile libretto ve müzik düzenlemelerini yapan eşi Zamina Hacıyeva; eserin Türk sanatseverlerle buluşmasının öyküsünü şöyle anlatıyorlar: 11 Opera•Bale Fuat Hacıyev 2014 yılında babamızın mezarı başında eşim bana, ‘Neden onun eserleri bu kadar meşhur iken Türkiye’de sahnelenmesin?’ dedi. O anda çocukluğum gözümün önünde canlandı. “Anne Ben Evleniyorum” operetinin nasıl yazıldığını hatırladım. Her akşam Bakü’deki yazlığımızda bir grup librettist, babam ve birkaç müzisyen buram buram çıkan tütün dumanı içinde tartışıyorlar, kahkaha atıyorlar sonra da kahve ve çay molası veriyorlardı. Oyunu 1968 yılında, Bakü Devlet Müzikal Tiyatrosu’nda ilk kez sahneye koydum. Provalarda en çok çekindiğim eleştirmen babamdı. Oyun başarılı olunca Moskova’dan gelen misafir sanatçılar bu opereti Moskova’da da sahnelememi istemişlerdi. Evet, zaman uçuyor… Bir de baktık ki eşim ve ben 23 yıldır kardeş ülke Türkiye’deyiz. Kurucularından olduğumuz Selçuk Üniversitesi Dilek Sabancı Devlet Konservatuvarı’nda eşimle beraber çalışmaya devam ederken Türk tiyatrosu, sinema ve dizi sektörü için oyuncular yönetmenler yetiştirirken unuttuğumuz çok şey olmuş. Böylece sevgili Vadim Yesman’ın librettosunu yazdığı eseri eşim Zamine Hacıyeva uzun uğraşlarla Türkçe’ye çevirdi. Babamın eserini bu topraklarda sahnelediğimiz için çok heyecanlıyız. Son söz ise daima seyircinindir. Opera•Bale 12 Zamina Hacıyeva “23 yıl evvel Azerbaycan’dan Türkiye’ye geldik ve müzik alanında birçok hizmetimiz oldu. Eşim ile yakın zamanda babamızın mezarı başında çocukları olarak bizler şunu dedik kendimize; ‘çalışmakla, hastalıkla, sağlıkla, iyisiyle, kötüsüyle zaman öyle hızlı geçti ki, atamızın çalışmalarına sıra gelmedi. İstedik ki birçok yerde sahneye koyduğumuz bu eseri buraya da hediye edelim’. Bu kararla çalışmaya başladık. Türkiye-Azerbaycan hattında yapılan birçok yolculuk sonrası eserin daha da güncelleştirilerek bir kopyasının Devlet Opera ve Balesi’ne verilmesi ve kurum tarafından bu sanat sezonunun repertuvarına alınması ise müthiş bir süreçti. Operetin konusu her insanın yaşamında karşılaştığı kendini var edebilme sorunu. Gençlerin, evlatların kendi hedeflerini oluşturmalarına ve bu hedefler doğrultusunda kendilerini var etmelerine izin verilmesi gerektiğini anlatmakta. ‘Ben de ayaklarımın üstünde durabilirim, ben de özgürce mesleğimi seçebilirim, babam gibi öğretmen olabilirim’ ve ‘Anne ben evleniyorum!’ diyen oyunun başkahramanı Rıfat’ın annesi Feride’ye karşı var olma savaşı… Sahne üstü ve sahne altı tüm DOB ekibi ile birlikte geceli gündüzlü uğraşarak büyük bir heyecan ve özveri ile çalışmalarımızı tamamladık ve güzel sonuçlar aldık.” Rauf Hacı yev K imdir ? 1922 yılında Bakü’de dünyaya gelen Hacıyev’e müziği sevdiren kişi ailesinin yakın dostu dünyaca ünlü Azeri besteci Üzeyir Hacıbeyli oldu. Moskova Konservatuvarı’nda öğrenci iken 18 yaşında ilk operetini besteledi. Özellikle Azerbaycan ve Rusya‘da çok sevilen Rauf Hacıyev, 1953 yılında Azerbaycan Caz Orkestrası'nı kurdu. Azerbaycan Devlet Filarmoni müdürlüğü, milletvekilliği ve Azerbaycan Medeniyet ve Kültür Bakanlığı yaptı. Azerbaycan ve Sovyetler Birliği Devlet Sanatçısı ünvanı bulunan ve bugüne kadar birçok operet, bale ve film müziği besteleyen Hacıyev, genç yaşta ve en üretken zamanında, 1995 yılında Bakü’de hayata gözlerini yumdu. 13 Opera•Bale FAUS T Op era sı Ü zerin e R e j i sö r Re c e p A yyılmaz * i l e b i r Sö y l e ş i Peykan Demirkaya Opera•Bale 14 Alman yazar Johann Wolfgang von Goethe’nin aynı adlı eserinden Fransız opera bestecisi Charles Gounod tarafından bestelenen, 19 Mart 1859’da Paris’te Dünya Prömiyeri gerçekleştirilen ve o tarihten bu yana, "Operabase” web sitesinin yayınladığı, dünya opera-evleri verileri istatistiklerinde en çok sahneye koyulan opera eserleri arasında 35. sırayı alan, bir o kadar sayıda operaevinden de maliyet kısmında sıkıntıya düşülerek gösterimi reddedilen “Faust” operasını, Devlet Opera ve Balesi İstanbul Müdürlüğü 2015-2016 Sanat Sezonu’nda Recep Ayyılmaz rejisiyle İstanbullu sanatseverlerle buluşturdu. Sayın Ayyılmaz, bu eseri seçmenizin özel bir nedeni var mı? Faust’u seçme sebebim biraz da benim yönetmenlik anlayışımla ilintili. Mümkün mertebe diline hakim olduğum eserleri seçmeyi yeğliyorum. Uzmanlaşmak gerektiğine inanıyorum. Dramaturjik akışı, duyulmayan alt müziği, özellikle de söylenmeyen alt metni dibine kadar irdeleyebilmek için… O dile hakim olduğunuzda gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Böylelikle faka basmaz olabiliyorsunuz. Bu sebeple ben Fransız operalarına yöneldim. Kaldı ki Fransız melodik yapısını, armonik dokusunu kulaklarım her zaman dinleyici olarak bile tercih etmiştir.. Bu eserin oluşma aşamalarını anlatır mısınız? Faust uzun yıllara dayanan bir proje. Bu sezon hayata geçirebildik sonunda. Oluşma aşaması geçtiğimiz sezon sonuna dayanıyor. Repertuvara alınması kesinleşince ilk işim metni Türkçeye çevirmek oldu. Meşakkatli bir çalışmaydı. Goethe ve Gounod gibi iki dahiyi çözmek alegorik deyişle “fil ile güreşmek” gibiydi. Uzun sürdü bu didikleme... Bir sonraki aşama mizansenimin ana fikrini oluşturmak idi. Konsepti hayal edince yaratıcı kadromla tüm hayalimi satır satır paylaşıp işe giriştim. Koreografım, dekor, kostüm, 15 Opera•Bale ışık tasarımcılarım bu anlamda harika bir çalışmaya imza attılar. Biraz risk aldım açıkcası bu konsept ile. Örnek verirsem; bale müziğini çok değerli koreograf Beyhan Murphy’ye ve başında bulunduğu “Modern Dans Topluluğu İstanbul Projesi Dansçılarına” arkama bakmadan hiç tereddütsüz teslim ettim. Çünkü Beyhan Hanım, gerek dünya görüşü, gerek modernite anlayışı, gerek artistik ideolojisi ile dengeli ve çok disiplinli bir sanatçı. Buram buram klasik kalıplarda yazılmış bale müziği modern bir anlayışla ne kadar tınlardı kaygısının pek de yersiz olduğunu seyircinin reaksiyonu ile böylece görmüş olduk. İstanbul Devlet Opera ve Balesi kurucularından Aydın Gün’ün bu kurumun Müdür ve Sanat Yönetmeni görevini sürdürdüğü 1975-76 sanat sezonunda Türkiye Prömiyeri gerçekleştirilen “Faust” operası, o dönem beş perde olarak sahnelenmiş. Daha sonra aynı müdürlük 3 perde olarak 1992-1993 sanat sezonunda repertuvara almış eseri. Büyük bir koro, mizansenlerin çeşitliliği vs.’nin yanı sıra, beşinci perdeye geçmişte Paris Operası’nın isteği ile eklenen bale… Bunu bile sahneye yerleştirmişsiniz! Yaratıcılığınızın büyüsünü bizlerle paylaşabilir misiniz? Bu büyük operayı Süreyya Operası’nın küçük sahnesine uyarlama konusunda nasıl bir yol takip ettiniz? Evet, doğrudur, eser 5 perdedir. Ben hiç bir perdeyi tamamen çıkartmadan - dünyada da hep yapılan kupürlerle ve kurgumla, iki ara ile oynanır hale getirip, dramayı zedelemeyecek Opera•Bale 16 şekilde akışlarını değiştirip, 3 perde haline getirdim. Dünya operaevlerinde de oynamıyorlar bunu, kesiyorlar. Fransızlar bile kesiyor… Ben bu harika melodileri operaseverler dinlesin diye kısaltarak da olsa prodüksiyona koydum. Süreyya’nın küçük sahnesine bu koca opera nasıl sığar dedikodularına cevap vermek gerekirse; bence sahnenin büyüğü küçüğü olmaz. Çıkan işin büyüğü küçüğü olur. Süreyya’nın sahnesi teknik donanım açısından pek yeterli değil. Bu bir gerçek ama mezür mezür hesaplı kitaplı bir kreativ çalışma ile bir yere kadar sorunu çözebiliyorsunuz. Sanatsal yeteneğiniz dışında, öğrencilik yıllarımızda ne işime yarayacak şu matematik dersi diye yakındığımız matematik bilginizin kırıntılarını bile devreye soktuğunuzda iş kısmen çözülüyor. Kurdurduğum çok katlı dekor, dibine kadar açtırdığım sahne derinliği, santim santim hesapladığım 94 kişilik koro devinimleri ve giyip çıkartılan kostüm sayısı ve bir sürü daha donanımlı sahne gerektiren sıkıntıları bir nebze de olsa aşmayı tüm ekibimle başardıysak ne mutlu bu kuruma… Elbette çok isterdim bu eseri daha iyi koşullarda sahnelemeyi. Var oluşundan yok oluşuna, insanlık tarihi ile kolkola yürüyen iyi ile kötünün, Şeytan ile Tanrının ve belki de hayatın bütünü olan insanın kendisiyle mücadelesi sanatın da kadim konusu. Bu konudaki en klasik eser ise, Alman yazar Johann Wolfgang von Goethe’nin edebiyat, politika ve doğa bilimleri üzerine yazdığı tüm yazılarının bir toplamı olarak kabul edilen “Faust”. RECEP AYYILMAZ * Öyle ki Almanya’da hala esere karşı saygısızlık olmasın diye ‘Faust’ ismiyle değil de ‘Marguerite’ ismiyle eser sahnelenmekte. (Örneğin: Bulgakov’un ‘Usta ile Margarita’ eseri). Tüketim kültürünün bir türlü harcayıp yok edemediği, değeri, anlamı ve büyüsü sonsuzluğa uzanan bu klasik yapıt, birçok filme ve edebi esere esin kaynağı olmuş. Tam da bu niteliğiyle hangi dönem olursa olsun anlamını yitirmiyor. Bu konuya nasıl bakıyorsunuz? Güncel göndermelerinizi, felsefesini bizimle paylaşabilir misiniz? Yorumumda ki güncel göndermeler aslında belli bir felsefeye dayanmıyor. Ben konservatuvarda müzik ile eş zamanlı olarak tiyatro bölümünde de okudum.. Dolayısı ile Operatik aktörlük bana göre değil. Mümkün mertebe müzikli tiyatro yöntemi içinde yaşadığımız zaman diliminde öne çıkan kavramlarla harmanlayarak ortaya bir şey çıkarmayı tercih ediyorum. Varoşdan yüksek sosyeteye herkesin iPad’i olduğu bu günlerde Marguerite in eline bir iPad tutuşturup selfie yaptırarak, genç kalabilmek uğruna herşeyi göze alan kozmetik sanayisinin her ürününden abartarak yararlanan bugünün insanı gibi, koskoca bilim adamı olan Dr.Faust’a botox iğneleri yaptırıp güncel birçok örnek vererek, kimilerince toplumdan uzak elite hizmet ettiği söylenen opera sanatının seyirci ile daha fazla kaynaşması uğruna güncele yakın dokundurmaları mizansenlerimde kullanıyorum. Sanat yaşamına Radyo Çocuk Tiyatrosu’nda başladı. Yüksek müzik eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda tamamladı. Tiyatro eğitimini İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda aldı. Fransa’da Paris Sorbonne Üniversitesi’nde ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili, Edebiyatı ve Filolojisi’nde ikinci yüksek öğreniminden mezun oldu. Tahsin Yücel, Belkıs Aran, Yıldız Kenter, Demirhan Altuğ ve Çetin İpekkaya’nın öğrencisi oldu. İstanbul Devlet ve Şehir Tiyatroları’nda sahneye çıktı. Gazete ve dergilerde kültür sanat yazıları yazıp Fransızca’dan çeviriler yaptı. Daha sonra İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde kadrolu sanatçı olarak atandı. Ardından Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı ve T.C. Fransa Büyükelçiliği destekleri ile Paris Devlet Opera ve Balesi’nde rejisörlük stajı yaptı. Fransa’da ‘Ecole İnternational du théatre’ ve ‘Atelier théatre d’aujourd hui’ye kabul edildi. Sanat yayıncıları tarafından Yılın Rejisörü olarak aday gösterildi. Ve ‘Lions Opera 2013’ ödüllerinde Yılın Opera Rejisörü ödülüne layık görüldü. Klasik Müzik ve Tiyatro sanatı üzerine seminerler verdi. Halen İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde kadrolu rejisör olarak Türkiye’nin tüm sahnelerinde prodüksiyonlar sahneye koymakta ve İstanbul Haliç Üniversitesi Konservatuvarı Opera ve Tiyatro Bölümlerinde sahne dersi vermektedir. 17 Opera•Bale A RŞİ VD E N B İR YA PRA K " G O U N O D " v e " FA U S T " K O NU L A R I N DA KI S A Bİ R DE RLE M E * Faruk Yener Villa Medici'de bir akşam W.A. Mozart’ın "Don Giovanni" adlı operasından bazı bölümleri çalan Gounod'yu yanağından öpen İtalyan operası karşıtı Ingres; "gördün mü delikanlı” der, “müzik budur işte!" Gounod daha sonra "Guillaume Tell" operasından "Avcılar Korosu”nu çalmaya koyulunca ressam bu kez "Bu parça için esini nerede buldun?" diye sorar Gounod'ya; genç müzikçinin "Bu benim değil, Rossini'nin" yanıtı üzerine, "Öyleyse”, der Ingres, “Rossini gerçek esini bu parçayla bulmuş olsa gerek.” 1992-1993 Katalog Kapağı İstanbul Devlet opera ve Balesi Müdürlüğü Gounod, J.W. Goethe'nin başyapıtı "Faust"un ilk bölümünü Roma'da okur, daha pek çok büyük müzikçi gibi bu başyapıtı bir gün opera olarak bestelemeyi düşünür. Besteci Charles Gounod (1818-1893) Paris Konservatuvan'nı bitirdikten sonra üstün yetenekli gençler için uygulanan Roma Ödülü’nü "Femand” adlı kantatıyla kazanır ve 1837'de "Ebedi Kent"in yolunu tutarak Villa Medici'de ayrılan odaya yerleşir. Fransız kültür yaşamında önemli yeri olan bu öğrenci yurdunda o yıllar müdürlük görevini ünlü ressam Jean August Ingres (1780-1867) yapmaktadır. 19 yaşındaki müzikçi Roma'da dinin etkisinde kalacak, özellikle mistik konulara eğilecek, org çalışını geliştirecek, ilk eserleri arasına "Sol Majör Görkemli Dua" ve bazı dinsel parçalar katılacaktır. Opera•Bale 18 Gounod, bir yıl süren Avrupa gezisinden sonra 1843'de Paris'e dönmüş; 1851'de ilk operası "Sapho”, 1854'de "Kanlı Rahibe", 1858'de Moliere’in bir oyunu üzerine bestelenen "Zoraki Hekim" başarı sağlamamıştır. Theatre Lyrique’de iki arkadaşı metin yazarları Jules Barbier ve Michel Carre’nin de bulunduğu bir toplantıda "Faust"un opera olarak bestelenmesi düşünü bahis konusu olmuş, tiyatronun müdürü Lâon Carvalhos (Carvaille) da bu düşüne katılınca besteci, yazar-ozan Barbier ile çalışmaya başlamıştı. Fransız opera tarihinde önemli yeri olan Leon Carvalhos (1825-1897) Paris Konservatuvarı’nda öğrenim yapmış, Opera Comique’de şarkıcı olarak görevlenmiş, 1853'de çağın ünlü şarkıcısı Marie Miolan ile evlenmişti. Carvalhos daha sonra Theâtre Lyrique müdürü olmuş, binanın bir temsil esnasında yanması sonucu 131 kişi ölünce mahkemeye verilerek ihmal suçundan hapse mahkûm edilmiş, ancak daha önceki başarılı hizmetleri gözönüne alınarak suçu bağışlanmıştı. "Faust"un 1859'da Theâtre Lyrique'deki ilk temsilinde Margarethe'yi oynayan soprano Marie Miolan (1827-1895) Paris Konservatuvarı'nı bitirmiş, 1859'da G.Donizetti'nin Faust'un Almanya'daki ilk oyun afişi Besteci ve metin yazan beraberce "Faust" üzerinde çalışırlarken 1857’de "Theâtre Port Saint-Martin"de Denny adlı bir bestecinin ayni adlı operası sahnelenmiş, sinirleri bozulan Gounod çalışmalarını "Zoraki Hekim" adlı güldürüsüne yönlendirmişti. Denny’nin eseri başarısız kalınca "Faust" çalışmaları tekrar başlamıştı. Eser Almanya’da daha ilk günden başlayarak "Margarethe" adıyla anıldı. İki neden gösterilir; "Faust" adlı tiyatro eserinin de operayla aynı kentte aynı günler oynaması olasılığı; Almanların ulusal edebi başyapıtının bir Fransız tarafından bestelenmiş olması. Gounod operayı bestelerken sık sık ruhsal bunalımlara girmiş, çalışmalara ara vermek zorunda kalmıştı. Bu nedenle eserin bazı bölümleri daha sonra bestelenmiş, eklenmiştir; "Valentin’in Duası", "Bale Müziği" ve bestecinin daha önce "Korkunç İvan" adlı oynanmamış operasında yer alan ve "Faust”un ilk temsilinde gösterilerle selamlanan "Askerler Korosu". "Faust"a önceleri Opera Comique geleneğine uygun olarak konuşmalı diyaloglar döşenmiş, eserin gördüğü büyük ilgi üzerine 1879'da Grand Opera'da oynanması kararlaştırılınca "konuşmalı resitatifler" kaldırılmıştı. "Faust" giderek Fransız opera sanatının onur simgesi olmuş, yalnız Paris'de Grand Opera'da 1869-1969 yıllan arasında üç bin kez oynanmış, 1863’de Londra'da iki sahnede birden aynı akşam temsil edilmiş, New York Metropolitan Operası'nda üçyüz kez afişe çıkmıştır. Eserde özellikle "Méphistophéles" İstanbul Devlet opera ve Balesi, 2016 Afişi "Lucia di Lammermoor" adlı operasıyla tanınmış, ayrıca gene Gounod'nun "Mireille" ve "Romeo et Juliette" adlı eserlerinde başrolleri oynamıştı. Mme. Miolan-Carvalhos ayrıca Berlin ve Petersburg'da da unutulmaz başarılar sağlamıştı. ve "Marguerite" rolleri her çağda "bas" ve "sopranolar” tarafından ilgi görmüş, her iki rolün karakter çizimi ustalığına gereksinmesi, oyunculukta da iddialı sanatçıların bu rollere eğiliminde başlıca nedenleri oluşturmuştur. Operanın gördüğü ilgi notalarının büyük ölçüde satışına yol açmış, bu sonuç Gounod'nun eserlerini basan yayınevi sahibi Choudens’a servet kazandırmış, adam sonuçta besteciyi Boulogne ormanında bir öğle yemeğine çağırmıştı. Gounod çağrıya pek de parlak olmayan günlük giysisiyle gelmiş, eserinin yayıncısını çok pahalı bir kürkle görünce adamın üzerindekini gösterip sormuştu: "Faust kürkü değil mi?"; daha sonra Choudens'in kürk kalpağını gösterip bu kez de "Romeo et Juliette kalpağı değil mi?" sorusunu eklemişti. Gounod 1870-1871 Fransa-Rusya savaşını Londra'da geçirmiş, bu arada Albert Hall Choral Society'yi kurmuş, 1875'de Paris’e dönmüştü. Onun gene bir bunalım sonucu opera balesindeki "Petite Rat - Küçük Fare" denilen güzel kızlardan biriyle Londra'ya gittiğini öğrenen Mme. Gounod müdür Carvalhos'ya koşarak durumu bildirmiş, oynanmakta olan "Faust"un bir hafta süreyle afişten kaldırılmasını istemişti. Carvalhos bu isteği yanıtlamış, daha ertesi sabah Gounod ailesi kahvaltıdayken yemek odasının kapısı aralanmış, durumu Carvalhos'nun telgrafından öğrenen besteci sevgi dolu sesle karısına seslenmişti: "Sevgilim, ben geldim!" Bu yazı İstanbul Devlet Opera ve Balesi 1992-1993 yılı Katalogu’ndan alınmıştır. Bu vesileyle müzik yazarı ve eleştirmen Faruk Yener’i saygıyla anıyoruz. 19 Opera•Bale Prömiyer 2 Nisan 2016 AV RU PA ’DA T ÜR K ES İN TİLE Rİ Ya da Ku rtarm a O p e r al arı nın B a ş langı c ı ZAİDE Viyana kuşatmalarını bizzat yaşamış Avrupalı nesil, o yılların unutulamayacak korkularını ve sevinçlerini Avrupa zihniyetine armağan ederek; korku, ilgi, merak tarafı ağır basan, giderek düşmanlık tarafı azalan bir Osmanlı efsanesi yaratmışlardı. Mozart’ın doğduğu topraklarda, kuşatmaların ardından geçen iki yüz yılda bile hala Avrupalı anneler bebeklerini; padişahların, güzel prenseslerin, şehzadelerin, büyülü bahçelerin olduğu Osmanlı masallarıyla uyutmaya, yaramazlık yaptıklarında Yeniçerilere vermekle tehdit etmeye, kahramanlık masallarında Osmanlı’yı nasıl da yendiklerini anlatmaya devam ediyorlardı. Avrupa siyaset, ticaret, sanat yaşamında Müslüman ve Doğu’ya olan merakın Haçlı Seferleri’nden sonra ivme kazanması ve Osmanlı’ya olan ilginin daha da artması, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerçekleştirdiği I. ve II. Viyana Kuşatması ile olmuştu. Doğu mistisizminin sembolü Müslüman Osmanlı’nın Avrupalı halk tarafından birebir tanınması ve unutulamamasını, doğu ile batının, hilal ile haçın, yeşil sancak ile sarı- siyah bayrağın, davul ile kemanın, mehter ile orkestranın aylarca, bir duvarın ya da bir hendeğin ayırdığı ince çizgide yan yana yaşamaları sayesinde oldu. Gün içinde kilise çanlarını ve ayin seslerini duyan Osmanlı askerleri taarruza her geçişlerinde de Mehter müziklerini Viyanalılara dinletti. Opera•Bale 20 Viyana Türk Kahvesi’ni, Dünya Mutfağı Kruvasan’ı, Dünya Sanatı “Turquerie “ Akımı’nı Tanıyor I. Viyana Kuşatması sırasında Viyana garnizonu, Türk ordusu gelmeden hemen önce, kale dışındaki mahalleleri yıkıp şehrin ana kapısına yakın ikinci bir savunma hattı inşâ etmiş, humbaracıların (Topçu Birliği) yıkımından korunmak için evlerin ahşap çatılarını yıkmış, top güllelerinin toprağa saplanması için sokakların kaldırımlarını söktürmüş, iki ay yetecek kadar erzak temin edip şehirdeki sivil halkı dışarı çıkarmıştı. M. Balkan - Zaide - Bahçe Croissant - Kruvasan 14 Temmuz 1683’de ise ikinci kez Viyana'yı kuşatan Osmanlı ordusu, yine aynı manzara ile karşılaşınca, İstanbul’u fetheden ecdadın torunları olarak bu duruma bir çözüm yolu bulmakta gecikmedi. Şehre doğru gidecek tüneller kazdırmayı planlayan Osmanlı Veziri Kara Mustafa Paşa, Viyanalı fırıncıların kahramanlığına ve kruvasanın doğuşuna da böylece imza atmış oldu. Kazılmaya başlanan hendek ve tüneller yardımıyla yeniçerilerin çıplak arazide görünmeden savunma hattına sızmaları sağlanacaktı. Şehrin dışındaki Lağımcılar hemen aynı gece kazmaya başladığında, Viyanalı fırıncılar da dükkânlarının altındaki mutfaklarında ertesi günün hamur işlerini ve çöreklerini hazırlamaya girişmişlerdi. Viyanalı fırıncılar da dünyadaki tüm fırıncılar gibi geceden çalışmaya başlardı ama fırınlarının özelliği mutfağının yerin altında olması idi. Gecenin sessizliğinde su dolu kovalar titreşmeye, sepetlerdeki unlar, kepekler yer değiştirmeye, derinlerden sesler duyulmaya başlayınca Osmanlı askerlerinin planlarını erkenden fark eden fırıncılar şehri bir anlamda kurtarmış oldular. Böylece şehrin anahtarını alan Viyanalı fırıncılar büyük prestij elde etmişler ve zaman içinde Osmanlı sancağındaki hilalden esinlenerek Türk çöreği, ay çöreği, hilal açması anlamına gelebilecek Kruvasan’ı dünya mutfağına kazandırmışlardır. Sadece Viyanalı fırıncılar tarafından yapılacağı ilan edilen Kruvasan’ın Fransa’ya da Avusturyalı bir subay olan August Zang tarafından takdim edildiği ve adının “Viennoiserie” (Viyana usülü) Croissant olduğu söylentiler arasındadır. Turquerie İşte bu kuşatmalardan sonra asla unutulmayacak besteciler, besteler, eserler, akımlar doğar, asla yenilmez Osmanlı’nın yenilebilir olduğunu ağızlarına pelesenk yapan dini ve siyasi yöneticilerin aksine halk, Türklerin Viyana’dan çekilmesi ile büyük bir kültürel boşluk yaşayarak, “keşke gitmeselerdi” M. Balkan - Zaide - Salon naifliği ile beslenen Osmanlı hikâyeleri efsaneleri üretir. Böylece dünya sanatı Türk akımı olan “Turquerie” ile tanışır. 17. yüzyılda popüler olan “Turquerie” akımı ürünlerinde çoğu kez Sultan ya da Paşa’nın iyiliği, hümanizmi, sağlam karakteri ve yardımseverliği işlenir. Mehter müziği gibi Türk Osmanlı kültür öğeleri Avrupa yaşantısında belli ölçüde etkiler bırakmıştır. Özellikle Mehter müziği, kulaklarda yer etmiş, birçok besteci, oyun yazarı vb üzerinde izler bırakmış, esin kaynağı olmuştur. Bu kültürel etkileşimler ve bilgilenmeler; Mozart, Haendel, Rossini, Vivaldi gibi bestecilerin, Türkleri, doğu kültürünü ve yaşantısını konu alan operalar bestelemelerine yol açmıştır. Konularını Türk tarihinden alan bu operalar; şiddetli anlaşmazlıkları, tutkuları, kıskançlığı ve ölümü konu alan dramları ve aşkın siyasete karışması gibi özellikle trajik ama bunun yanı sıra sevilerek izlenen komik hikâyeleriyle de mükemmel konuların işlenmesine olanak vermiştir. Johann Wolfgang Franck’ın “Vezier Cara Mustaphaen” (Vezir Kara Mustafa) operası, Haendel’in “Timur” operası, Vivaldi’nin “Bajazet” (Bayezid) operası, Mozart’ın “Zaide” ve “Saraydan Kız Kaçırma” operaları, Carl Maria von Weber’in “Abu Hasan” operası, Rossini’nin “İtalya’da Bir Türk” ve “II. Mehmet” operaları, Verdi’nin “Attila” operası, Bizet’nin “Cemile” operası en çarpıcı örneklerdir. Türk temalı yapıtların çokluğu konusunda fikir vermek için bu dönemde yalnızca İtalya’da kırk adet opera bestelendiğini belirtmek yeterlidir. Bu akımın içinde o dönemde moda olarak sahnelenen ve nitelik olarak lirik veya folklor tabanlı ensambl şarkılar, tek "aryalar", "ikili", "üçlü" vb şarkılar, "ballad"lar arasında konulmuş konuşma dialogları çerçevesinde işlenen kurtarma operaları da revaçtaydı. O zamanlar Avrupa’da, Akdeniz’de sık yaşanan korsan saldırıları ve fidye için adam kaçırma olaylarını konu alan bu eserler Osmanlı etkilenmeleri ile birleşen birçok tiyatro oyunu ve opera eseri ortaya çıkarmıştır. 21 Opera•Bale Zaide Mozart’ın Yarım Bıraktığı Operası Zaide’nin Öyküsü Öykü şöyle: Korsanlar tarafından tutsak edilen Zaide İstanbul’da saraya satılmıştır. Dönem Kanuni Sultan Süleyman dönemidir; Süleyman Zaide’ye ilgi duyduğu halde, onun gönlü saraydaki Hıristiyan köle Gomatz’dadır... İki genç saraydaki bir başka köle Allazim’in yardımıyla kaçarlar, ancak yakalanıp Kanuni’nin huzuruna çıkarıldıklarında, tüm gerçekler bir bir ortaya çıkacak, Osmanlı İmparatoru her zamanki bağışlayıcılığı ve hoş görüsü ile hepsine özgürlüğünü verecektir. “Singspiel” adı ile (Almanca düz anlamıyla "şarkı-oyunu”) bir tür Almanca müzikli dram olarak geliştirilmiş ve günümüzde bir opera janrı olarak kabul edilmiş olan bu türün en önemli örneği “Zaide” operasıdır. Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” operasından önce bestelediği bu eser; Zaide adlı bir kadının korsanların eline köle olarak düşmüş sevgilisi Gomatz'i kaçırma uğraşlarını ele almaktadır. Eserin iki perdesindeki aryalar ve ensambl parçalar Mozart tarafından bitirilmiştir ama bir uvertür ve librettoda tasarlanan üçüncü perde bitirilmemiştir. Operanın librettosu Johann Andreas Schachtner’a aittir ama bu eser ile arasında benzerlikler bulunan, aynı akımın ürünü Fransız yazar Voltaire'in "Zara" (veya "Zaire") adlı oyun da o dönemde çok önemsenmiş ve Voltaire'in çok ciddi konulara eğilen yaklaşımının zamanının seyircisini hiç çekmeyeceği fikrini belirten Mozart kendi eserinin sonunu yarım bırakmıştır. Saraydan Kız Kaçırma’dan Zaide’ye Derleme: İzmir Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Birimi KAYNAKÇA AKURGAL, Ekrem; Anadolu Kültür Tarihi, Tübitak Yayınları, Ankara, 1998. ATAÖV, Prof. Dr. Türkkaya; Bilimsel Araştırma El Kitabı, Savaş Yayınları, Ankara,1989. 1982’de kurulan İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin ilk sahnelediği Mozart operası Saraydan Kız Kaçırma’ydı; 1994 yılında sahnelenmişti. O yıldan bu yana bu büyük müzik dehasının pek çok operası sahnelendi İzmir’de; hemen hepsi de İzmirli sanatseverlerin büyük ilgisi ile karşılandı. Mozart’ın 1779 yazında bestelediği Zaide o yıllarda moda olan doğu masallarından etkilenerek yazılmıştır; Saraydan Kız Kaçırma’ya hazırlık gibi de algılanmaktadır. Konuları da benzerlikler taşır. On ikinci yüzyıla tarihlenen bir Fransız masalı kaynaklı öyküsü vardır. O yıllarda Türkleri konu alan yüzlerce eser yazılmıştır; Zaide de onlardan biridir. Kısacık ve fırtınalı ömründe altı yüzün üzerinde eser yazan ve pek çok eserinde Türk müziği motiflerini sıkça kullanan Mozart’ın eserlerinde, sevgi, barış ve evrensellik hakimdir. İ Z DOB N i san ayı nd a Z a i d e ’ y i s ahneleyece k 2 Nisan 2016’da prömiyeri gerçekleşecek olan Zaide’nin İzmir sahnelemesinde orkestra şefliğini Tolga Taviş ve Zdravko Lazarov dönüşümlü üstleniyorlar. Bale kökenli olduğu halde son yıllarda sahneye koyduğu operalardaki başarısı kabul gören Mehmet Balkan’ın rejisi ile sahnelenecek. Dekorları Tayfun Çebi, kostümleri Sevtaç Demirer tarafından hazırlanan eserin ışık tasarımcılığını da Müfit Özbek üstleniyor. Opera•Bale 22 KATOĞLU, Murat; Türkiye’nin Milli Opera Kurumu “Devlet Opera Ve Balesi”nin Kuruluş Öyküsü (19361941), T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara,2010 KAYSI, Ömer; Devlet Opera Ve Balesi’nde Sahnelenen Opera ve Baleler Bibliyografyası / 1948- 1987, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara,2009 YENER, Faruk; “Türkler 300 yıldır Opera Sahnelerinde”, Hürriyet Gösteri Dergisi, İstanbul, Mayıs, 1983- sayı 30 YENER, Faruk; “Türklerde Opera- Operada Türkler”, Milliyet Sanat, İstanbul, 1978 - sayı 299 YILMAZ, Ömer Faruk; Belgelerle Osmanlı Tarihi-Cilt 1-2, Osmanlı Yayınevi, İstanbul Prömiyer 2 Nisan 2016 Zaide’de rol dağılımı da şöyle: Zaide’yi Nurdan Aydın, Eylem Demirhan Duru ve Evren ışık, Gomatz’ı Serkan Taylan, Barış Yanç ve Mehmet Alp Özkazanç, Allazim’i Cihan Özmen ve Nejad Beğde, Sultan Süleyman’ı Murat Direk ve Tankut Eşber, Osman’ı Hasan Alptekin ve Murat Duyan, Zaram’ı ise Sühan Arslan seslendirecek. İzmirliler şimdi Nisan ayını iple çekiyorlar… M ersin D evl et O p era ve Balesi B aş rej i sö r ü M E L İ H Ö Z T Ü R K İ LE AL İ B A B A & 4 0 “Ali Baba & 40, ulusal kültürümüzden kaynaklanan özgün müziği ve nüktelerle yoğrulmuş konusu ile çeşitli kesimlerden yurttaşları ilk defa ortak bir tatta buluşturacak sıcak bir operadır.” Söyleşi: Mine Yalçın Melih Bey, bu yıl Türkçe bir opera sahnelediniz. Çok beğenildi Ali Baba & 40. Eser, Ankara’da ilk sahnelendiği 1991 yılından beri beğeniliyor zaten. Mersin’de de 1997 yılında sahnelendiğinde aynı beğeniyle karşılanmıştı. Çok bilinen bir masal olan Ali Baba ve Kırk Haramiler’den yola çıkılarak bestelenmiş bir eser. Küçüklükten beri dinlediğimiz ve bizi hayal alemine sürükleyen, hepimizin bildiği 1001 Gece Masalları’nın içinde yer alan fantastik bir masal. Hani Sinbad, Alaaddin’in Lambası masalları var ya! Arap, Fars ve Hint hikâyelerinin derlemesi olan 1001 Gece Masalları’nda Şehrazat’ın Şehriyar’a anlattığı masallardan biri. Bağdat veya Horasan gibi doğu şehirlerinden birinde geçtiğine inanılır. 23 Opera•Bale Geçtiğine inanılır ne demek? Gerçekmiş gibi söz ediyorsunuz. Söz gelişi… Yani masalın kurgusunun geçtiğine inanılan mekânlardan bahsediyorum. Böyle fantastik hikâyeler ancak böyle büyülü şehirlerde geçebilir diye düşünüyor insan. Doğunun sisler içindeki egzotikliği, insanın düş gücünde, böylesi hikâyelerin ancak böyle egzotik yerlerde geçebileceği imgelemini kolaylaştırıyor. Hikâyenin konusu çok biliniyor. Ali Baba fakir bir oduncu. Ormanda odun kesmekten döndüğü bir gün, 40 kişinin, şifreli bir sözle bir mağaraya girdiğini görür; gizlenir. Bunlar haramilerdir. O şifreli söz, o 40 kişinin gizidir, mahremidir. Hikâyenin gizemi de burada. Ben bile, “şifreyi unutursam oyunu nasıl yönetirim” diye endişe etmiştim! Buradan da ilan ediyorum: “Açıl susam açıl” demeyi biliyorsanız, size kapanan tüm kapılar mutlaka açılacaktır. Önemli olan, Ali Baba’nın kardeşi Kasım gibi, söze özen göstermeden menfaat için yaşamak değil, kapılar kadar gönülleri de açık tutmaktır. Çok haklısınız… Ama Kasım açamamış kapıyı! Kasım, hakkı olandan fazlasını istemiş. Öğrendiğine önem vermemiş; parayı bilgiden üstün saymış. Zaten hikâye de buymuş ve başına gelecek varmış. Opera•Bale 24 Merak uyandırıcı ve ilgi çekici. Ya opera? Librettist Tarık Günersel ve besteci Selman Ada’nın ağzından aktaralım: “Ali Baba & 40, ulusal kültürümüzden kaynaklanan özgün müziği ve nüktelerle yoğrulmuş konusu ile çeşitli kesimlerden yurttaşları ilk defa ortak bir tatta buluşturacak sıcak bir operadır.” Bence çok özlü ve doğru bir tanımlama. Hem de “sımsıcak” bir opera… Opera, hikâyeden yola çıkmış ama farklı bir yaklaşımla, üstelik mizahi bir dille, kendine özgü bir üslup yakalamıştır. Türk Tiyatrosu’nda Haldun Taner’in öncülük ettiği -düşünülen“Epik Tiyatro” özelliklerini Türk Operası’nda da Selman Ada uygulamıştır bu eserinde. Konunun geniş kesimlerce bilinirliği de ilgiyi arttırıyor tabii. Zengin bir görsellik sunmaya aday konu, bir opera olarak Türk halkının sempatisini kazanabilecek bir şekilde sahneye taşınmış. Üstelik daha izlemeden yakınlık duyabileceği bir adla… Ama “opera” deyince gene de çekiniyor insanımız; adına yakınlık duysa da… Konu bizden sayılır. Müzikler de öyle; çekinecek ne kaldı ki? Hepimize yakın gelecek ezgiler var operada, hatta makamsal bir müzik. Türk müziği enstrümanları yerleştirilmiş büyük orkestranın içine. Bir operada, romantik bir düet dinlerken, kanun duyabileceğinizi hayal eder miydiniz? İnsanın içine işliyor gerçekten. Sonra, geleneksel Türk Tiyatrosu tiplemeleriyle benzerlikler taşıyor karakterleri. Ve konuşmalı bölümler… Evet, işin en can alıcı noktalarından biri de bu bence. “Operadan sıkılırım” diyebilecek seyirciyi bile bağlar kendine. Sürekli “şimdi ne olacak” dedirten olayları takip ederken ilgi çıtası yükseltilir izleyicilerin. Kısacası konu evrenseldir ama bu opera bizdendir, özgün bir Türk eseridir. Masala göre bazı değişiklikler var gözlemlediğimiz… İşte burada Selman Ada’nın dehası ortaya çıkıyor. Ali Baba & 40 operası, tamamen orijinal bir eserdir. Masaldan yola çıkılmış ama içine yerleştirilen ilginç espriler, epik ögeler, günümüze -hatta geleceğe- göndermelerle modernoryantalist bir operadır. Hatta konuya ve döneme rağmen, bestecisinin elinde “çağdaş” bir operaya evrilmiştir. İlginç espri ve günümüze göndermelere, rejinizle sizin de katkınız var sanıyorum. Operayı sahneleme aşamasında -ki düşünme sürecim altı ayı buldu- farklı bir çizgide ilerlemeyi tercih ettim. Biraz da risk aldım gerçeği söylemek gerekirse. Bu risk izleyicinin bu tür eserlere olan alışıklığı ile ilgiliydi. Reji aşamasında absürdden groteske uzanan bir yol izlenebilir bu eserde. Ben de bu yolu kullanarak, müziğin ve metnin içinde zaten var olan epik ögeleri rejide uygulamayı yeğledim. Ayrıca evrenseli yerelle buluşturmakta sakınca görmedim. Bu üslubu daha önce de kullandığınız eserler oldu mu? İlginç bir tesadüf ki, geçen sezon Samsun Devlet Opera ve Balesi’nde sahnelediğim “Keşanlı Ali Destanı” da epik bir oyundur ve benzer göndermeler onda da vardır. Yani ben bu üslubu seviyorum galiba… Ufo geçiyor sahneden! Evet! Zaten eserde olan bir espri bu. Notada yazılı yani. Shakespeare’in geçişi ve konuşmaları da tamamen nota üzerinde. Geçmişe ve geleceğe değinmeler bunlar..Yapılan göndermelere, "MesKoop" minibüsüyle, modifiye edilmiş Doğan görünümlü Şahin’le de yerellik eklemeye çalıştım. Ali Baba zengin olunca eşekten inip Şahin’e biniyorsa, karısı Ayşe de çamaşırları artık leğende yıkamaz diye düşündüm; çamaşır makinesi almak hakkı onun da... İzlerken her an farklı bir şey olacak hissi var gerçekten. Amacımız da buydu zaten: Seyirciyi şaşırtmak. Eser zaten bütünüyle müthiş bir uygulama özgürlüğü veriyor sahneye koyucuya. Gerisi düş gücüne kalmış. Yine epik tiyatronun bir özelliği. Opera da buna uygun olunca, “tutmayın beni” dedim. Fantastik bir dekorun içine masalı yatırdık böylece… Dekordan da bahsedelim mi biraz? İlginç uygulama detayları vardı. Operamızın kayar sahnesi ne yazık ki kullanılamıyor. Biz de dekoratörümüzle ilginç bir şey tasarladık. Sahne ve kulislere boydan boya ray döşedik ve olayların geçtiği iki ana mekânı bu raylarda kayar hale getirdik. Seyirci dekor değişimlerini beklemesin, hatta değişimler gözleri önünde, oyunun bir parçasıymış gibi yapılsın istedik. Dekor değişirken duyduğumuz alkışlar, hedefimize ulaştığımız hissini verdi bize. Genelde izleyiciden geçerli oy aldınız yani! Benim rejime gelen tepkileri soruyorsanız, sonuçtan çok memnunum diyebilirim. Öyle iyi eleştiriler ve övgüler aldım ki, bu beni operamız adına çok mutlu etti. Kendi adıma, ileriye daha umutlu bakıyorum. 25 Opera•Bale Yakın zamanda başka projeniz var mı? kişiyi unuturum; günlerce uyuyamam sonra… Ama merak edip bizlerle tanışmak, yaptıklarımızı görmek isteyen olursa kapımız her zaman açık. Zaten kapalı da olsa, onlar artık yapması gerekeni biliyor: “AÇIL SUSAM AÇIL”. Size Antalya’da da kolaylıklar dilerim. Ali Baba & 40’ın, Türk operası içindeki mutena yerini, yaratıcılığın, emeğin, özenin ayrıntılarını sizden dinlemek ayrı bir zevk oluyor. Bütün olarak da, seslerin oyunculuklarla birleştiği, dekoruyla, kostümüyle, ışığıyla ve size özel esprileriyle dolu dolu, akıcı, gerçekten şaşırtıcı çok özel bir Ali Baba & 40 izlediğimi belirtmeliyim. Evet, bizlere de bu sihirli şifre ile açtınız kapınızı. Bu keyifli sohbet için teşekkür ediyorum size. Nisan ayında Antalya Devlet Opera ve Balesi’nde prömiyer yapmayı planladığımız, Donizetti’nin 2 perdelik komik operası “ Viva La Mamma” üzerine çalışıyorum şu sıralar. Sonuçta, ne kadar zorlu bir süreçten geçmiş olsak da, ortaya iyi bir eser çıktığını söyleyebilirim. Kadirşinas Mersin izleyicisi de bizleri her temsilde salonu doldurarak destekledi. Ama bu sonuca özverili muhteşem bir kadro ile ulaştığımızın da altını çizmeliyim. Tüm hazırlık sürecinde harika bir uyumla çalışan solist arkadaşlarıma, iki büyük eseri aynı anda çıkarmaya çalışan opera koromuz ve orkestramıza, sahneye büyük renk getiren balemize, sahne arkası ekibimize, kostümden kunduraya, perukadan makyaja, böyle büyük bir dekoru (montajı bile 1 gün sürüyor) uygulayan tüm teknik kadromuza ve atölye personeline, yaratıcı kadroma ve idari birimlere sayenizde bir kez daha teşekkür etmek isterim. Bir eseri ortaya çıkaran kadronun ne denli büyük bir aile olduğunu görüyor musunuz? Arkadaşlarımın adını özellikle vermedim; bir Opera•Bale 26 Ben derneğinizin çıkarttığı AKOB ve OPERA BALE dergilerinizin sıkı bir okuyucusuyum. Benim için bir zevkti. Opera ve Performans Dr. Ayça Nur Kip Akyol Opera toplu olarak ortaya konulan bir sanat ise de opera eserlerini asıl ön plana çıkartan solist şarkıcı oyuncuların performanslarıdır. Dinleyici-izleyicinin aklında kalan budur. Yaratım açısından değerlendirildiğinde Opera edebiyat ve müzik; sahnelenmesinden itibaren ise müzik, oyun (drama) ve performanstır. Bir yönetmen tarafından sahnelenen ve görsel unsurları da buna uygun olarak hazırlanan opera eserinde oyun ve performans, şarkı formları ve çalgısal müzikler etrafında sergilenir. Opera toplu olarak ortaya konulan bir sanat ise de opera eserlerini asıl ön plana çıkartan solist şarkıcı oyuncuların performanslarıdır. Dinleyici-izleyicinin aklında kalan budur. Sandgren (2005:1) operada şarkıcı olmak üzerine yaptığı çalışmada, bir opera şarkıcısının yüksek seviyede gelişmiş vokal (şarkıcılık) performansının esas olduğunu belirtir. Bu çerçevede operada solist performansı ön plana çıkmaktadır. Ancak operada performans aslında - her ne kadar solist şarkıcılık öne çıksa da - orkestra, solist şarkıcı, oyuncular ve koro olmak üzere sahnede görünen temel üç unsuru kapsamaktadır. Buna bazen dansçılar da katılabilmektedir. Solist şarkıcıların teknik ustalığının yanı sıra etkileyici oyunculuk becerileri de performansı başarılı kılar. Bu yüzden tiyatroda olduğu gibi opera sadece oyun değil, müzikle birlikte sergilenen müziksel teatral bir performanstır. Bu açıdan operada müzik, oyun ve performans üçlüsü iç içe belirleyici üç unsur olarak ortaya çıkar ve bu nedenle de genellikle “müziksel drama” olarak anılır. 27 Opera•Bale Opera, müzikli ve yarı müzikli Antik Yunan Tiyatrosu örnek alınarak ortaya çıktığından kökeninde drama ve oyunculuk açısından tiyatro ile iç içedir. Operada sahne üstünde yer alan solist ve korist şarkıcı oyuncularla birlikte bir de sahne altındaki çalgıcılar vardır. Tüm bu unsurların sahnede belirli bir düzende oluşması da yönetmenin sahneleme biçimine bağlıdır. Aslında yüzyıllardır sahnelenen opera eserlerinin belirli bir düzeni oluşmuşsa da yönetmenin özgün yorumlama tarzı, opera eserindeki sahne düzeni, dekor ve kostüm, oyunculuk ve şarkıcılık performanslarını etkiler. Örneğin şarkıcıların sahnede ayakta veya bir başka pozisyondaki duruşu gibi çeşitli bileşenler performansı teknik olarak etkilemektedir. Opera metin açısından bir dramadır ve buna ilişkin olarak oyunculuğu da kapsar. Tiyatro, doğaçlama veya bir metne dayalı düz konuşma (replik) ile birlikte mimik ve jestlere dayanan oyunculuk içerirken bütün bunlar operada müzikle birlikte yapılır. Opera, müzikli ve yarı müzikli Antik Yunan Tiyatrosu örnek alınarak ortaya çıktığından kökeninde drama ve oyunculuk açısından tiyatro ile iç içedir. Ancak, müzikli anlatım ve operanın kendi iç özellikleri operayı tiyatrodan ayırır. Öte yandan karşıt bir görüş olarak Arrigo Boito ve müziği öne çıkaran benzeri görüşlerde ise opera ve tiyatronun Opera•Bale 28 kesinlikle farklı olduğu, genellikle şarkı söylerken mimik ve jestlerin kullanıldığı ve büyük bir oyunculuk olmasa bile müzik yoluyla operanın var olacağı savunulmaktadır. Victor Hugo da (1827), sahnenin her çeşidinde insanların gerçek hayattan farklı davranabileceklerini, ancak opera ve tiyatro arasında anlamlı bir fark olduğunu belirtmiştir. Hugo’ya göre konuşulan oyunda aktörler acılarını metin ve jestle ifade ederken, opera şarkıcısı kelimelerin anlamını onun normatif ifadesi olan şarkı söyleme yoluyla daha geniş ve etkili bir şekilde ifade eder. Bir aktör bir filmde veya tiyatro oyununda şarkı söylediğinde, bu konuşmadaki iletişimden ayrılma olduğunu gösterir. Operada şarkı söylemenin tüm karakteristik özellikleri iletişimin normal bir parçasıdır (Hugo, 1994: 188-189). Yukarıda oyun ve opera ayrımında olduğu gibi operanın müzikli drama olarak nitelendirilmesi, oyunculuk ve yüksek teknikteki şarkıcılığın iç içe yapılması yani birçok şeyi müziğin belirlemesi tiyatro ile operayı ayıran belirgin özelliklerdir. Yani kısaca opera ve tiyatro hem iç içedir hem de farklıdır. Performans kavramı “gösteri”, “başarı”, “icra” ve “verim” gibi birbirinin üzerine örtülen, yerine göre biri diğerini kamufle edebilen ya da kimi zaman diğerinin yerine geçebilen ama hepsi bir arada var olan katmanlardan oluşur. Uygulamalı sanatsal çalışmaların hepsinde var olan performansta beklenilen de aslında kelimenin anlamına uygun olarak başarılı, verimli bir icra ve gösteridir. Opera performansa dayalı bir sanattır böylelikle bir opera eserinin temsili performans verimiyle doğru orantılıdır. KAYNAKÇA Sandgren, M. (2005). Becoming and being an opera singer: Health, personality, and skills (unpublished Doctoral Dissertation). Stockholm: Department of Psychology, Stockholm University. Hugo, V. (1827). Cromwell, L’Esthétique romantique en France, une Anthologie (1994) içinde (ed. Claude Millet). Paris: Pocket, 186-191. MART - NİSAN 2016 SEZON PROGRAMI ANKARA DEVLET OPERA VE BALESİ Opera / Operet SARAYDAN KIZ KAÇIRMA (W. A. MOZART) Müzikal KANLI NİGAR (C. İDİZ) 9, 23 Mart 6, 11 Nisan 1, 22 Mart 5, 26 Nisan CARMEN (G. BIZET) 12, 14, 26 Mart 4, 18 Nisan Müzikli Anlatım DER ZIGEUNERBARON Çingene Baron ( J. STRAUSS II) 7, 19 Mart ANNE BEN EVLENİYORUM (R. HACIYEV) 8, 29 Mart Bale YEVGENI ONEGIN (Y. IVANENKO / P. İ. ÇAYKOVSKİ) 5 (prömiyer), 10, 24 Mart 14, 16, 21 Nisan ) HAREM (M. ÇİMENCİLER / OSMANLI USUL MÜZİĞİ) GÜNEŞİN SESİ MOZART (T. DOĞU / W. A. MOZART) 6, 20 Mart 3 Nisan Konser ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ ANMA KONSERİ 18 Mart SARIKAMIŞ DESTANI DOKSAN BİN KAR TANESİ 27 Mart HAYVANLAR KARNAVALI 24 Nisan 30 Mart 12 Nisan Çocuk Modern Dans KALP KOROSU (U. ARTUN) 6, 20 Mart 3, 17 Nisan CINDERELLA (A.VITA, C. St. SAENS, GENESIS, J. COCKER, K. JENKINS, M. OLDFIELDS) 12 Mart 9 Nisan 27 Mart 10, 24 Nisan FINDIKKIRAN (A. AKABALI / P. İ. ÇAYKOVSKİ KIRMIZI PABUÇLU KIZ VE SİHİRLİ MÜZİK 16 Mart FRIDA (A. İNANÇ, A. MARQUEZ, J. P. MANCAYO, M. DEFALLA) 2 (prömiyer),13, 20, 28 Nisan DÜNYA DANS GÜNÜ TEMSİLLERİ 29 Nisan Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir. www.dobgm.gov.tr ALİŞ & MAVİŞ (A. ÖZMEN) (İ. BÖLER) 23 Nisan MART - NİSAN 2016 SEZON PROGRAMI İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ Opera LA SONNAMBULA UYURGEZER KIZ (V. BELLINI) 17, 18, 19 Mart FAUST (Ch. GOUNOD) 25, 26, 29 Mart LA TRAVIATA (G. VERDI) 14, 15, 16, 19, 20 Nisan Bale LA CORSAIRE / KORSAN (M. HOLMES, A. ADAM, C. PUGNI, L. DELIBES) 1, 3, 5, 8, 10, 12 Mart 6, 8 Nisan DÜNYA DANS GÜNÜ ETKİNLİKLERİ 28, 29, 30 Nisan Modern Dans EZEL BAHAR (B. DEHMEN, İ. ÖZMEN) 16, 20 Mart 7, 9 Nisan ŞEHİR ORMAN (B. MURPHY, R. ALTIN) 1, 2, 17 Nisan İNTERAKTİF GÖSTERİ SİZE DE ÇIKABİLİR! (M. ÖZÇAY) 22 Mart Çocuk DEDEKTİF KÖPEK DODO (K. ELBİLGİN) 6, 13 Mart KUKLACI (M. SESKIR) 20 Mart, 24 Nisan KİTAP KURDU İLE CAN HAYLAZLARA KARŞI (K. KORBEK) 3, 10 Nisan Konser BAHAR KONSERİ 22, 23 Nisan KONSER SEMPLICE 30 Nisan Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir. www.dobgm.gov.tr MART - NİSAN 2016 SEZON PROGRAMI İZMİR DEVLET OPERA VE BALESİ Opera - Operet Dans Tiyatrosu MADAMA BUTTERFLY (G. PUCCINI) ÇAKIRCALI EFE (K. BENGİER, C. İDİZ) 5, 7 Mart 9, 12 Nisan ZAİDE (W. A. MOZART) 2 (prömiyer), 4 Nisan YARASA (J. STRAUSS II) 17, 19 Mart 21, 23 Nisan Bale Modern Dans ATEŞ KUŞU / İLKBAHAR AYİNİ (A. DAVRAN, V. ERSOY, M. BALKAN, I. STRAVINSKI) 22 Mart BACH ALLA TURCA / DANSIN RENGİ (M. BALKAN, J. S. BACH, E. ARDAL) 26, 28, 29 Nisan Müzikal KANLI NİGAR (C. İDİZ) 9, 10 Mart LÜKÜS HAYAT (C. R. REY) 12, 14 Mart 6, 7, 18, 19 Nisan 1, 2, 3 Mart 14, 15, 16 Nisan Konser DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KONSERİ 8 Mart ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ ANMA KONSERİ 18 Mart İZDOB ODA MÜZİĞİ KONSERİ 24 Mart Çocuk SİHİRLİ DÜNYA (H. ÖZÖRTEN) 10, 12 Mart 5, 11 Nisan UYUYAN GÜZEL’İN PERİSİ (H. NÜFUSÇU) 15, 16, 29, 30 Mart 5. ÇOCUK RESİM YARIŞMASI, İZDOB ÇOCUK KOROSU KONSERİ 23 Nisan Eğitim Etkinliği EĞİTİM KONSERİ 11, 21, 28 Mart 7, 15, 19, 27 Nisan Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir. www.dobgm.gov.tr MART - NİSAN 2016 SEZON PROGRAMI MERSİN DEVLET OPERA VE BALESİ Opera - Operet KÖROĞLU (Ü. HACIBEYOV) 22 Mart ROMEO İLE JÜLYET (Ch. GOUNOD) 24 Mart, 30 Nisan YEVGENİ ONEGİN (P.İ.ÇAYKOVSKİ) 9 (prömiyer), 12, 19 Nisan Müzikal LÜKÜS HAYAT (C. R. REY) 12, 15 Mart 26, 27 Nisan Çocuk KÜLKEDİSİ (I. NOYAN) 1 Mart BALE ÇALIKUŞU (M. ÇİMENCİLER) KLASİK TÜRK MÜSİKİSİ 10 Mart DEĞİRMENDEKİ HAZİNE (M. ÖZTÜRK) Bale Konser ÇALIKUŞU (M. ÇİMENCİLER / KLASİK TÜRK MÜSİKİSİ) SENFONİK KONSER 10 Mart ATEŞ KUŞU / DANZON (A. DAVRAN, V. ERSOY, I. STRAVINSKI, A. MARQUEZ 17, 19 Mart 14, 16 Nisan ÇEŞMEBAŞI-BOLERO (U. SEYREK / F. TÜZÜN, M. 16 Mart 1, 18 Nisan 5 Mart ATATÜRK EVİ KONSERİ 7 Mart, 4 Nisan PİYANO ŞAN RESİTAL 8 Mart RAVEL) 29, 31 Mart AYIN KONSERİ ÇAKIRCALI MEHMET EFE (K. BENGİER, C. İDİZ) KİLİSE KONSERİ 21 Nisan Gala - Bale DÜNYA DANS GÜNÜ 29 Nisan 25 Mart, 22 Nisan 30 Mart, 13 Nisan 23 NİSAN KONSERİ 23 Nisan Eğitim Etkinliği OPERA OKULDA 2, 4, 9, 22, 23 Mart 6, 11, 25 Nisan Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir. www.dobgm.gov.tr NİSAN - MART 2016 SEZON PROGRAMI ANTALYA DEVLET OPERA VE BALESİ Opera - Operet CARMEN (G. BIZET) 5, 8 Mart YAŞA SEN ANNE (G. DONIZETTI) 9 (prömiyer), 14, 16 Nisan ŞEN DUL (F. LEHAR) 1 Mart Bale ÜÇ RENK / “İÇ-İN”,”ARADA”,”DANZON” (B. SARIBAY, D. ÖZAYDIN, A. DAVRAN, V. ERSOY, M. GLINKA, J. S. BACH, M. MARAIS, M. RAVEL, A. MARQUEZ) 26 Prömiyer, 29, 31 Mart ÜÇ SİLAHŞÖRLER (A. DAVRAN, V. ERSOY, G. VERDI) 30 Nisan (Prömiyer) Eğitim Etkinliği OPERA OKULDA 7, 14, 21, 28 Mart 4, 11, 25 Nisan Konser DUYGULAR, UMUTLAR, AŞKLAR 10 Mart ÇANAKKALE GEÇİLMEZ 12, 15 Mart Çocuk KİTAP KURDU İLE CAN HAYLAZLARA KARŞI (K. KORBEK) 17 Mart 18 Nisan ÇOCUKLAR IŞILDIYOR Çocuk Gösterisi 21 (prömiyer ), 23 Nisan Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir. www.dobgm.gov.tr NİSAN - MART 2016 SEZON PROGRAMI SAMSUN DEVLET OPERA VE BALESİ Opera L’ELISIR D’AMORE / Aşk İksiri (G. DONIZETTI) 21 Mart, 7 Nisan MASKELİ BALO (G. VERDI) 3 Mart, 2 Nisan TOSCA (G. PUCCINI) 21(prömiyer), 23, 25 Nisan Bale HÜRREM SULTAN (O. TURFANDA, N. KODALLI 10 Mart, 9 Nisan NOTRE DAME’IN KAMBURU (A. DAVRAN, V. ERSOY, C. PUGNI, B. HOINIC) 26 Mart DÜNYA DANS GÜNÜ 29 Nisan Müzikal KEŞANLI ALİ DESTANI (Y. TURA) 12 Mart Konser DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KONSERİ 8 Mart BAROK KONSERİ 17 Mart SOPRİTONE 14 Mart SENFONİK KONSER 11 Nisan Çocuk KÜÇÜK BİR MUCİZE (C. ATİLLA) 7 (Prömiyer), 14, 24, 28 Mart, 4, 27 Nisan OPERA ATÖLYESİ (E. ETKİNLİĞİ) 12, 14 Nisan Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir. www.dobgm.gov.tr AKOB Abonelik [email protected] Tel : 324 238 86 80 Gsm: 532 466 49 16 www.akob.org
Benzer belgeler
İstanbul - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
ulaşmıştır.
Türkiye’de bale sanatının profesyonel olarak, akademik kurallar
çerçevesinde sahnelendiği tek kurumsal yapı olan Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün, Türkiye’nin sanatsal kimliği...
ANTALYA DEVLET OPERA VE BALESİ`NCE SAHNELENEN YERLİ
“Küçükler” kategorisindeki birincilerine 3.000 EURO,
20–26 yaş arası kız ve erkek yarışmacılardan oluşan
“Büyükler” kategorisinde ise birincilere 4.000 EURO
madalyaları ile birlikte verilecektir.
korsan - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
Adına İmtiyaz Sahibi - Dernek
Başkanı
Fazıl Tütüner
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
A. Vahap Kokulu