pomaklarin_sesi_3 - pomakların sesi gazetesi
Transkript
Türkiye ve Balkanlar’da Pomak Dili, Kültürü, Tarihi, Haber ve Yorum Gazetesi | Aylık Gazete | Mayıs 2014 Sayı: 3 | 5.00 TL YEŞİL BURSA POMAKLARLA RENKLENDİ N isan ayında Bursa, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde gelen Pomaklarla renklendi. 10 Mart’ta yapılan başvuruyla 9 Nisan 2014’te tüzel kişiliğine kavuşan Pomak Dernekleri Federasyonu (PODEF) faaliyetlerini sürdürüyor. 26 Nisan Cumartesi günü Bursa’da, Gazcılar Caddesi üzerindeki Metro Düğün Salonu’nda gerçekleşen buluşmayla Pomakları tekrar bir araya getiren PODEF, üyeleriyle birlikte geleceğine de yön çizdi. Karacaovalılar Vezirhan’da Buluşuyor Kaçakmak, Tikvinik, Mleçnik, Kurmitnik ve diğer pek çok Pomak yemeğinin yendiği, buluşmaların üçüncüsü bu yıl Vezirhan’da gerçekleşecek. 1924 yılındaki resmi mübadeleyle Yunanistan’dan Türkiye’ye getirilen Karacaovalılar, bağlarını yeniden kuruyorlar. Türkler, Yörükler, Pomaklar, Ulahlar ve Vlahlar’dan oluşan ∎ Ölüm Kampı Belene, On yıllar da geçse unutulmayacak. ≫ Sf. 5 1924 Karacaova Mübadilleri, son birkaç yıldır, çeşitli yerlerde bir araya gelerek, Karacaova’dan taşıdıkları yemek kültürlerini ve geleneklerini bir şenlik havasında yaşatıyorlar. ∎ Balkanlar’da Kadim Bir Halk: “Naşinets”ler veya Goralılar. ≫ Sf. 8 GÖRGEVDEN, HIDRELLEZ veya EDERLEZİ Baba Marta ile baharın yalancı yüzüne bir kez aldanan Pomaklar da Balkanlardaki diğer pek çok halk gibi baharı çok geç kutlarlar. Neredeyse tüm meyve ağaçları çiçek açmıştır artık. Doğuda yaz kendini dayatırken, batıda ise insanlar nihayet ikna olmuştur baharın geldiğine. En son ayva ağaçları da çiçeklenir mayıs başında, dalları yavruağzına kesilir. ∎ Tımraşlı Hasan Ağa Hakkında Bilgiler. 2. Bölüm ≫ Sf. 10 ≫ Sf. 3 ∎ Bulgaristan, Lofça Bölgesindeki eski camiler ilgi bekliyor. ≫ Sf. 14 2 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ Mayıs 2014 YENİ BİR GELECEĞİN EŞİĞİNDE POMAKLAR T ürkiye kritik bir dönemeçten geçiyor. Gerek Cumhurbaşkanlığı seçimi ve gerekse de ardından gelecek olan milletvekili seçimleriyle birlikte var olan başkanlık sistemi ve dar bölge seçim sistemi tartışmaları bu dönemeci Pomaklar açısından da kritikleştiriyor. Gazete olarak her ne kadar kendimizi güncel siyasetin dışında konumlandırmış olsak da, bu durum Türkiye’nin geleceğine dair sessiz kalmamızı gerektirmez. Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler ve diğer halklar gibi Pomaklar da bu ülkenin kurucu unsurlarından biri olarak, Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda alacağa siyasal süreçle ilgili olmak zorundadırlar. Bundan elbette bir paranoya veya düşmanlık sonucu doğmamalıdır. Aksine Pomaklar da başta anadilde eğitim taleplerine destek olmalı, özgürlükler önündeki engellerin kaldırılması yönünde mücadele vermelidir. Günümüze gelindiğinde ise, giderek geçmişiyle bağları kalmamış veya kopmak üzere olan bir Pomak toplumunun varlığı, gazetemizin temel meselesi olarak özetlenebilir. Bu perspektifle baktığımız için de elbette gazetemizin birincil hassasiyeti Pomak dili, kültürü ve tarihidir. Bu alanda yapılan çalışmaları ortaya çıkarmak ve yayınlamakla tarihte bir iz bırakacağımıza inanıyoruz. Pomakların günümüze değin (en azından çevresindeki) diğer halklara nazaran tarihte bıraktıkları izler o kadar muğlâk ve tartışmalı ki, bu konuda da tam bir birlik sağlamak, hele ki etnik köken meselesinde mümkün görünmüyor. Bu böyledir diye ipin ucunu bırakacak değiliz tabii. Gazetemizin sayfaları her türlü görüşe açık. Kin ve düşmanlığa, ayrımcılığa, önyargıya hizmet etmediği sürece Pomakların etnik kökenine dair her türlü tartışma gazetemizin sayfalarında yer (alacaktır.) alabilir. Çünkü bu bizim zenginliğimizdir. Nasıl ki homojen bir Pomak topluluğundan bahsedemiyorsak, Pomakları belli homojeniteye hapsetmek de gazetemizin yayın politikası olamaz. Yine de ayrıştığımız değil de (mesela dil gibi) ortaklaştığımız şeylere yoğunlaşırsak, daha büyük bir sinerji yaratacağımız konusunda hiç kimsenin endişesi olmasın. Ortak acılardan geçmiş, ancak bugüne kadar ortak bir gelecek kuramayan Pomaklar, bugün yoğunluklu olarak altı ülkedeki (Türkiye, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk) varlıklarıyla yeni bir gelecek konusunda eşikte duruyorlar. İşte Pomak Dernekleri Federasyonu (PODEF) tam da bu noktada çok büyük önem kazanıyor. Türkiyeli Pomakların bir araya geldiği en büyük sivil toplum kuruluşu olan PODEF, diğer ülkelerdeki Pomaklarla kuracağı ilişkilerle bu ortak geleceğin inşasına hizmet edebilir. Son birkaç yıldır düzenlenen çeşitli panel/sempozyum, tanışma ve dayanışma yemekleri çoğunlukla Bulgaristan, Makedonya ve Kosova’dan gelen sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle ilişkilerin kurulmasına hizmet etti. Ve gördük ki onlar da tıpkı bizim gibiler. Aynı dili konuşuyoruz, Balkan coğrafyasında aynı acılı süreçten geçmişiz, fark olarak onlar yaşadıkları ülkelerden daha çok şikâyetçiler biz biraz daha az, çünkü biz sorunun kaynağından uzaklaşmış veya uzaklaştırılmışız, onlar ise her gün yüzleşmeye devam etmişler. İşte bu noktada Türkiye dışından Pomaklarla kuracağımız ilişkiler önem kazanıyor. Gazetemiz bu noktada bir ilki başlatarak iki dilli yayını benimsedi. Türkiye’deki gelişmelerin Balkanlardaki diğer Pomaklar tarafından da takip edilebilmesi için gazetemiz ilerleyen sayılarında Pomakça yayınına ağırlık verecek. Sonuç olarak girişte dikkat çektiğimiz kritik dönemeçte, artık birtakım dar kalıplı yaklaşımlarla Pomaklar kendilerine ortak bir gelecek kuramaz. Ortak gelecek günümüz küreselleşme çağında, her şey elimizin altındayken, sınırlara bağlı kalmadan ortak bir duyguda birleşmektir. Ortak duygumuz ise, çoğu yerde artık kaldığı kadarıyla çat pat, ama duyulduğunda başka bir duygu hali uyandıran bir “kakosi” (“kasi be”) kelimesi gibi, acıktığımızda veya susadığımızda aynı şekilde söylediğimiz bir “lep” veya “voda”mız vardır. Peki o halde ortaklaşacağımız bir gelecek neden olmasın? Mehmet Demir █ GAZETENE SAHİP ÇIK! Ayda bir kez yayınlanacak olan Pomak Dünyası şimdilik yılda 12 sayı çıkarmayı hedefliyor. Türkiye’de, hatta dünyada bir ilki gerçekleştirerek Pomaklar’a yönelik ilk matbuu yayını çıkaran ekip, tarihsel sorumluluğunun bilinciyle, bir ilki başarmış olmanın heyecanını yaşarken, bu heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor. Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz? ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ █ BİZE KÖYÜNÜ ANLAT Kaç yılında nereden göç ettiniz? Köyünüzde Pomakça hâlâ konuşuluyor mu? Hâlâ sürdürdüğünüz gelenekleriniz var mı? Köyünüze has yemekleriniz var mı? Varsa nelerdir? Köyünüzün genel olarak sorunları nelerdir? █ YAZIŞMA ADRESİMİZ [email protected] - [email protected] - [email protected] █ ABONELİK Yıllık: 60 TL Altı Aylık: 30 TL Pomakların Sesi Gazetesi ∎ Yerel Süreli Yayın ∎ Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet DEMİR Adres: Talatpaşa Mh. Arslangazi Cd. İkizler İşhanı No: 1/12 Kağıthane - İstanbul Basım Yeri: ANADOLU OFSET - Davutpaşa Caddesi Kazım Dinçol San. Sit. 81/7 Topkapı - İstanbul ∎ Tel: 0 212 567 89 93 ∎ www.anadoluofset.net Banka Hesap Bilgisi: Mehmet Demir - Ziraat Bankası - Çağlayan Şb. - İstanbul - IBAN: TR180001000935063787845002 Mehmet Demir Tel: 05316580282 ∎ Hasan Uygun Tel: 0537 419 21 56 ∎ Baskı Tarihi: Mayıs 2014 Mayıs 2014 3 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ GÖRGEVDEN, HIDRELLEZ veya EDERLEZİ ►Hasan Uygun H ıdrellez, Ederlezi veya Görgevden; çok renkli, çok kültürlü, ama bir o kadar da karışık Balkanlar’da, hangi etnik kökenden gelirlerse gelsinler pek çok halkın aşağı yukarı ortaklaştıkları ve aynı günlere denk gelen bayram isimleridir bunlar. Yeni bir yılın başlangıcı olarak da görülürler. Mayıs ayının 6’sında kutlanırlar. Doğa ile iç içe yaşayan ve zamanını doğanın döngülerine göre ayarlayan insanların birçok bayramının doğayla ilişkili olması olağandır. Bu sayılan bayram isimleri de Balkanlar’da baharın gelişiyle birlikte yeni bir yılın da gelişidir aslında. Baba Marta ile baharın yalancı yüzüne bir kez aldanan Pomaklar da Balkanlardaki diğer pek çok halk gibi baharı çok geç kutlarlar. Neredeyse tüm meyve ağaçları çiçek açmıştır artık Hatta erik ve dut ağaçları meyvelerini olgunlaştırmak üzeredir. Doğuda yaz kendini dayatırken, batıda ise insanlar nihayet ikna olmuştur baharın geldiğine. En son ayva ağaçları da çiçeklenir mayıs başında, dalları yavruağzına kesilir. Meşhur şarkıda ayva ağaçlarının çiçek açması her ne kadar yaza yorulsa da (“Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek”) Balkanlar’da ve Trakya’da yaz için henüz erkendir. Köyün anneleri, nineleri ise, 6 Mayıs sabahı ayva çiçekleriyle süslerler evlerinin içlerini. Çocukları, torunları uyanıp, uyudukları odaların kapılarının pervazına iliştirilmiş ayva çiçeklerini gördüklerinde o günün bayram olduğunu anlarlar böylece. Ne bayramı mı? Hıdrellez, Ederlezi veya Görgevden... Bu her üç adın, karışık Balkan coğrafyası içindeki pek çok halk için ayrı ayrı anlamları vardır. İçine Çingeneleri de alan, Slavik ve Türk kökenli Balkan halklarının, hepsinin aynı güne denk gelen, ancak farklı isimlerle karşıladıkları bayramlardır bunlar. Görgevden’i kutlar Pomaklar. Görgevden’dir Pomaklar için yeni yıl. O gün çalışılmaz; yenilir, eğlenilir. Zira 6 mayıstan sonra tembellik yapana kimse iyi gözle bakmaz. Bazı Pomak yerleşim yerlerinde ise Görgevden’den bir gün önce kırlardan toplanan çiçekler gün boyu altı yanan kazanlarda kaynatılır ve akşamına da o suyla genç kızlar ve kadınlar yıkanarak ertesi günü mis gibi kokularla karşılardı. C.H.Şişkov’un 1887 yılında yazdığı Rodopski Starini isimli kitabında ise Görgevden kutlamaları hayli detaylı anlatılır. Bugüne kadar çobanlar oğlak kesmez. Bugün 1 oğlak kurban keserler. Aileler erkenden gün doğarken uyanırlar. Sağlık için otlara düşen kırağı ile yüzünü yıkar, şifalı otlar toplarlar. Eğer yağmur yağarsa bu suyu biriktirirler. Kadınlar börek çörek yaparlar. Sağlık için sofraya yeşil yapraklar koyup süslerler. 6 Mayıs sabahı dört odalı, tek katlı kerpiç evimizin kapı pervazlarını ayva çiçekleriyle donatırdı rahmetli babaannem. Kardeşlerimle yan yana yattığım yer yatağında gözlerimi açıp ayva çiçekleriyle uyandığımda, o günün Görgevden olduğunu anlar, içten içe sevinirdim. Her ne kadar dini bayramlardaki gibi el öpmesek, para-şeker toplamasak bile, güzel yemekler vardı bugün. Genç kız halamlar ayrı bir telaşlanırlardı o gün. Yeni elbiselerini giyip, süslenip püslenir akşama doğru da portaların* önlerindeki yaşlı ağaçların dallarında kurulan salıncaklarda sallanırlardı. Köyün delikanlıları da tekmil dururdu tabii bir tarafta. Bayram ise, bugün onlar için de bayramdı. Akşamüzeri kahvehanelerde toplaşıp köyün mahallelerinde kurulan şenliklerde piyasaya** çıkarlardı. Bazı mahallerde daire (tef) çalan, Pomakça mani, pesna okuyan genç kızlar vardı. Buralar daha kalabalık olurdu. Bazı genç kızlar oynar, bazıları da sallanırdı. Akşamüzeri hava kararmak üzereyken, yavaş yavaş evli, özellikle yaşlı kadınlar da ortaya çıkar, erkekler evlerine çekilmek üzereyken şöyle bir iki sallanır, o günün âdetini yerine getirirlerdi. Börekler, etli yemekler, tatlılar olurdu akşam ezanından sonra kurulan sofralarda. Bir ziyafet iştahıyla yenirdi yemekler. Hamarat Pomak kadınları deyim yerindeyse, döktürürdü o gün. Görgevden’de sallanmak ömrü uzatırmış. Elbette bu bir boş inanç, ama bazı gelenekler bazen çeşitli inanç ve düşünüşlere bürünerek binlerce yıl sürer. Görgevden’i bir gelenek, yılbaşı veya bayram olarak yakın yıllara kadar kutlayan pek çok Pomak köyü, bugün artık kutlamıyor maalesef. Rodoplardan, Karacaova’dan Türkiye topraklarına taşınan Görgevden, yazılmamış tarihimizin belleğinden silinmek üzere. Pagan inanıştan bu yana gelen ve önce Hıristiyanlık sonra da Müslümanlıkla devam eden Görgövden, her ne kadar bir boş inanç gibi görünse de Pomakları doğaya ve toprağa bağlayan bir bayram. Elbette bugün Pomak köylerindeki gençlerin çoğu büyük şehirlerde yaşıyor veya orada yaşamanın planlarını yapıyor. Çünkü doğdukları köylerde, ilerde hayatlarını sürdürecekleri bir kazanca sahip olacakları konusunda endişeliler. Bugün Pomak köyleri boşalırken, ardında pek çok gelenek de bir daha hatırlanmamak üzere kayboluyor. Bunlardan biri de Görgevden. Hâlâ hatırlayanlar için, chistatvi Görgevden! ———————— * Porta: Pomak evleri genelde avlu içinde olurlar. Bu avluların sokağa açılan kapısına da porta denir. ** Piyasa: Bayramlarda, düğünlerde, bazı köylerde her akşamüzeri, genç erkeklerle genç kızların birbirleriyle tanışmak için yaptıkları gezintiler. Kızlar genelde portaların önlerinde öbekleşir, erkekler de sokakları turlarlar. Bazı köylerde de akşamüzerleri genç kızlar ile genç erkeklerin karışık gezdikleri sokaklar vardır. 4 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ Mayıs 2014 YEŞİL BURSA POMAKLARLA RENKLENDİ ►HABER MERKEZİ N isan ayında Bursa, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde gelen Pomaklarla renklendi. 10 Mart’ta yapılan başvuruyla 9 Nisan 2014’te tüzel kişiliğine kavuşan Pomak Dernekleri Federasyonu (PODEF) faaliyetlerini sürdürüyor. 26 Nisan Cumartesi günü Bursa’da, Gazcılar Caddesi üzerindeki Metro Düğün Salonu’nda gerçekleşen buluşmayla Pomakları tekrar bir araya getiren PODEF, üyeleriyle birlikte geleceğine de yön çizdi. Cumartesi günü, ilki Metro Düğün Salonu’nda gerçekleşen buluşmada, PODEF’e üye dernek temsilcileri kalabalık bir Pomak topluluğu önünde faaliyetlerini aktardı. Bursa Pomaklar Derneği’nin (BURPOD) ev sahipliğinde gerçekleşen buluşmada, mahalle imamının dualarından sonra ilk konuşmayı BURPOD Başkanı Ünal Şipkan gerçekleştirdi. Şipkan konuşmasında, Bursa’da derneğe üye kazandırma çalışmaları esnasında karşılaştıkları sorunları aktararak Pomakların yanlış anlaşıldığını ifade etti. Türkiyeli Pomakların gün geçtikçe artan örgütlü faaliyetleri ve milli uyanışından Bulgaristan gibi Pomakların yaşadıkları başka ülkeler tarafından kullanılmak isteyebileceğine de vurgu yapan Şipkan, “Pomaklar dürüst, dinine bağlı ve çalışkandır. Türkiye bundan kaygı duymamalı. Biz bölücü değil, birleştiriciyiz.” dedi. Konuşmasının devamında, Bursa’nın merkezinde 4.000, köylerinde ise 25.000 civarında Pomak yaşadığını ve dernek olarak bu insanlara ulaşmak istediklerini ifade eden Şipkan, önümüzdeki dönemde ise derneğe üye kazandırma çalışmalarını yoğunlaşacaklarını belirtti. Şipkan’ın ardından söz alan İzmir Pomaklar Derneği (İZPOD) Başkan Yardımcısı İsmail Kar, İzmir ve civarında yaklaşık 100 bin Pomak yaşadığını belirtti. Pomak dilinin önemi ve gelece- ğine dair konuşmasında, İstanbul Pomak Kültür Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Kemal Gürsoy ise, kaybolan dillere ve UNESCO’nun bu konudaki araştırmalarına değindi. Dillerin kaybolmasıyla insanlığın ortak mirasının da kaybolduğunu belirten Gürsoy, UNESCO’nun raporuna göre, bugüne kadar dünya üzerinde tespit edilmiş olan yaklaşık 6 bin 700 dilden yaklaşık 650 kadarının kaldığını ifade ederek yakın gelecekte bunların da büyük bir bölümünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarına dikkat çekti. Konuşmasının devamında Gürsoy şunları söyledi: “Bir dilin ölümü veya bir dilin yok edilmesi, insanlığın yok olması veya yok edilmesiyle eşdeğerdedir. Çünkü ilkel de olsa o dille yaratılmış bir kültür, gelenek, görenek, inanış, dünya görüşü vardır. Dille birlikte insanlığın yüzyıllar boyunca yarattığı bu manevi değerler de yok olmakta, çok renklilik kaybolmaktadır. Bu, dünya bahçesinden bazı bitkilerin veya canlıların yok olmasıyla yalnızlaşmamız gibi üzücü bir şeydir.” Daha sonra söz alan PODEF Başkan Yardımcı ve Pomak Kültür Derneği (POMAK) başkanı Mehmet Demir, sivil toplum kuruluşları nezdinde dernekleşmenin önemine değinerek Türkiye’de 2009 yılında Nazan Nezire Öztürk’ün başkanlığında kurulan ilk Pomak derneğinden bugüne alı- nan mesafenin hiç azımsanmayacak bir mesafe olduğunu, ancak bugün gelinen noktada dernek sayısının daha artırılması gerektiğini, çünkü Türkiye’de yaşayan Pomak nüfusu göz önünde bulundurulduğunda bu derneklerin yetmediğini belirtti. Tarih boyunca dışlanan Pomakların bu noktada bir özgüven eksikliği içinde olduklarını, ancak tarihe bakıldığında Mithat Paşa gibi önemli görevler üstlenmiş veya Kel Aliço gibi başarılar kazanmış Pomaklardan da bahsetmenin mümkün olduğunu ifade eden Demir, “Günümüzde de gerek bürokraside gerek siyasette ve iş dünyasında başarılı insanlarımız var, Pomaklık aşkını yükseltmek ise sadece bizlerin değil hepimizin omuzları üstündedir. Yakın gelecekte hepimizi önemli görevler beklemektedir. Bunlardan biri ve en önemlisi de Pomaklık aşkını yükseltmektir.” dedi. Aynı zamanda Pomakların Sesi gazetesinin sahibi ve yazı işleri müdürü olan Mehmet Demir, konuşmasının devamında Pomak tarihinde bir ilki başarmış olmanın heyecanına değinerek çalışmalar hakkında bilgi verdi. İnegöl Pomak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Ali Pala da İnegöl’de yaklaşık 2500 Pomak’ın yaşadığını belirterek konuşmasını birlik vurgusuyla bitirdi. Biga Pomak Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği (BİGPOD) Başkanı İrfan Çınar ise kadın kollarının çalışmalarından örnekler vererek Pomak derneklerinde kadınların daha aktif rol alması için çalışmalar yapılması gerektiğini belirtti. Biga ve çevresindeki 22 köyde yaklaşık 15-20 civarında Pomak yaşadığını sözlerine ekleyen Çınar, ilerleyen günlerde bu köylere ulaşmak için çalışmalarını yoğunlaştıracaklarını sözlerine ekledi. Buluşmada en son söz alan PODEF Başkanı Bayram Erat, Türkiye’deki Pomak mücadelesini özetleyerek Pomakların Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşı ve aynı zamanda diğer halklarla birlikte kurucu unsuru olduklarını ifade etti. Bu anlamda, Pomakların cumhuriyet değerlerine sıkı sıkıya bağlı olduklarını sözlerine ekleyen Erat, “Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda atalarımız da vardı” dedi. Konuşmasının devamında PODEF olarak Türkiye dışındaki (Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Kosova ve Arnavutluk) Pomaklarla da sıkı sıkıya ilişkilerin kurulması gerektiğinin önemine vurgu yapan Erat, aynı zamanda Pomak diline yönelik yapılan çalışmaları da özetledi. Önümüzdeki aylarda Türkçe, İngilizce ve Pomakça 3000 kelimeden oluşacak bir Pomakça sözlük ile Pomak dilinin gramerine iliş- Mayıs 2014 5 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ BELLEKLERDEN SİLİNMEYEN ÖLÜM KAMPI: BELENE “Ako vragıt ne se predava nie go uniştojavame” (Eğer düşman teslim olmazsa biz onu yok ederiz) kin çalışmanın yayınlanacağı müjdesini de veren Erat, Milli Eğitim Bakanlığına da anadilde eğitim kapsamında başvuruda bulunduklarını ve önümüzdeki yıllarda anadilde eğitimde görev alacak öğretmenleri yetiştirdikleri belirtti. Bursa’daki buluşmanın ikinci bölümünde ise PODEF’in idaresi ve çalışmaları değerlendirildi. Pomak Kültür Derneği (POMAK), Biga Pomak Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği (BİGPOT), İstanbul Pomak Kültür Derneği (İSPOD), İzmir Pomak Kültür Derneği (İZPOD), İnegöl Pomak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği (İNPOD), Bursa Pomaklar Kültür ve Dayanışma Derneği (BURPOD) yönetici ve üyelerinin bir araya geldiği toplantı, yaklaşık 4 saat sürdü. 2014 yılının 4. ayının 4. toplantısında aşağıdaki gündem maddeleri ele alındı. 1- PODEF idare çalışmalarının değerlendirilmesi. 2- Pomakların Sesi gazetesinin faaliyet ve yayın şeklinin değerlendirilmesi. 3- Mayıs ayında Pomak derneklerinin düzenleyeceği etkinliklerin planlanması. 4- 1 Mart İzmir buluşmasına dair eleştiri ve değerlendirmeler. 5- PODEF’in Pomak dernekleriyle ilgili algı, misyon ve vizyonun değerlendirilmesi. 6- PODEF’in genel kurul tarihinin belirlenmesi. 7- Derneklerin üye kabulünde dikkat edilecek hususlar ile bu konudaki görüş ve öneriler. 8- Yeni kurulacak Pomak derneklerinin federasyona katılımında aranacak şartlar. Toplantıda önemli kararlar alındı. İlki, PODEF 1. Olağan Genel Kurulu’nun 2014 yılının Ekim ayında yapılması yönündeydi. Herhangi iki PODEF yöneticisinin federasyonu temsil etmeye yetkili olduğu kararıyla birlikte, ilerleyen günlerde siyasi partilerle ilişkileri koordine edecek bir komisyonun kurulması, Türkiye genelindeki Pomak belediye başkanlarının tespit edilmesi, Bakanlıkların ve siyasi partilerin temsilcilerine ziyaretlerin organize edilmesi, Pomak dili ve tarihini araştıracak, bu konuda çalışmalar gerçekleştirecek bir Pomak dili akademisi veya enstitüsünün kurulması ve Pomak tarihine ilişkin vakıf fikrinin tartışılması kararları gündemde öne çıktı. PODEF - MAYIS 2014 ÇANAKKALE ETKİNLİĞİ PROGRAM 17 MAYIS 2014 CUMARTESİ 1. GÜN 12:00 BİGA BELEDİYE BAŞKANI ZİYARET 14:00 PODEF 2014-05 YÖNETİM KURULU TOPLANTISI BİGPOD 18:00 ÇAN BELEDİYE BAŞKANI ZİYARET 19:30 AKŞAM YEMEĞİ – YAYKIN 18 MAYIS 2014 PAZAR - 2. GÜN 12:00 İLYASAĞA ÇİFTLİĞİ KÖY HAYIRI KATILIM 15:00 POMAKLAR- İLYASAĞA 120 YAŞINDA – SEMPOZYUM KONUŞMACILAR DOÇ DR MUHAMMED ERAT: BALKANLARDAN ANADOLUYA BİR KÖPRÜ – POMAKLAR YRD DOÇ DR MİTHAT ATABAY: ÇANAKKALE DE POMAKLAR GEORGİ ZELENGORA: OREYHEVU DA (CEVİZLİ / FLİBE ) POMAKLARIN GÜCÜ 2 0 Nisan 2014 cumartesi günü Belene’de papaz Paolo Kortezi’nin çağrısıyla bir toplantı düzenlendi ve “BELENE ADASI KOMİSYONU” oluşturuldu. Toplantı, 1949 yılında rejim muhalifleri için kurulan Belene kampının 65.’ci yıldönümü nedeniyle Belene Katolik kilisesi kutsal Meryem’e bağlı kültür ve dini eğitim merkezi “Evgeniy Bosilkov”da yapıldı. Etkinliğe Belene Belediye Başkanı Momçil Spasov, belediyenin diğer yetkilileri, meclis üyesi ve “Vatikan” gazetesi muhabiri Rositsa Zlateva, etnografya müzesinden Anna Luleva ve eski tutuklular katıldı. Komisyon başkanı Paolo Kortezi açılış konuşmasında esir kampının tarihçesiyle ilgili bilgi vererek bir insanın tek başına hiçbir şey yapamayacağını ancak birlik olunursa karanlığın aydınlığa dönüşebileceğini, iyi ve kötü üzerinde hâkimiyet kurulabileceğini, amaçlarının siyasi olmadığını, geçmiş tarihi korumak olduğunu ifade etti. Katılımcılar arasında canlı tarih olan Rusi Karapetkov - Velikotırnovo’dan, Svyatko Georgiev - Elin Pelinden, gözyaşlarına boğularak, 18 yaşında Sofya’dan Pleven garına getirildiklerini 2 gün aç ve susuz kaldık- larını Tuna nehrinden su içtiklerini ve 12 km yürüyerek kapısında “Ako vragıt ne se predava nie go uniştojavame” (Eğer düşman teslim olmazsa biz onu yok ederiz) yazısı bulunan hapishaneye götürüldüklerini anlattılar. 1989 yılından sonra Bulgaristan’ın en duygusal olaylarından biri Belene kampının eski mahkûmlar tarafından topluca ziyaret edilmesiydi, fakat son yıllarda bu gelenek bozuldu. Yapılan anketlerde 17-35 yaş arası gençlerin ancak %2’si kampın esir veya ölüm kampı olduğuna ihtimal vermektedir. Papaz Paolo Kortezi bu nedenle çağrı yapmıştır. Toplantının ilk adımı olan komisyon oluşturuldu diğer adımlar vakıf ve müze kurulması da gündeme alındı. Toplanan 5.000 leva komisyon yetkililerine teslim edildi. Paolo Kortezinin en büyük amacı: “Düşman teslim olmazsa biz onu yok ederiz” sloganı yerine “Blajeni plaçeştite zaştoto te şte se uteşat” (Ne mutlu yaslı olanlara çünkü onlar teselli edileceklerdir) yer almasıdır. (Türkçesi: Nesrin Osmanova İspova / Nesrin Sipahi Kıratlı) 6 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ Mayıs 2014 80 Yıl Önce Bulgaristan - Yunanistan Sınırında DOLEN’DEN 12 POMAK KATLEDİLDİ ►Georgi Zelengora, Bulgaristan P omak halkının trajedi dolu tarihlerinin kara noktalarından biri de 1934 yılında Bulgaristan’ın Smolyan ili, Darıdere (Zlatograd - Златоград) kasabasına bağlı Dolen köyünden 12 kişinin sınır muhafızlarınca katledilmesidir. 1930’lu yıllarda, Bulgaristan-Yunanistan sınırı en huzursuz bölgelerden biriydi. Bulgar Devleti tarafından uygulanan baskılar, yüzlerce Pomak ailenin yasa dışı yollardan Türkiye’ye kaçmasına neden olmuştu. Bu arada bazıları da başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bunlardan biri de Devinsko’dan Devlen (Dovlenska Sluçka) olayı olarak tanınır. Mart 1934’te sınır kontrolleriyle ilgili çok ciddi önlemler alan İçişleri Bakanlığı, Aleksandır Grigorov’un kaçaklara ateş edilmesi talimatı uyarınca birçok Pomak öldürüldü, ancak bu olay ilk değildi. 18 Mayıs’ta Selişte Mahallesi’nde 5 Pomak öldürülür. 5 kadın 5 çocuk ise yakalanarak geri çevrilir. Bulgaristan-Yunanistan devletleri arasında gerginlik yaratan bu dehşet olaydan 2 kişi kaçmayı başarır. Dolen köyünden kaçan Pomakların ilk bilgileri sınır muhafızlarınca bir telgrafla Dışişleri Bakanlığı’na bildirilir. Telgrafta: 4. sınır karakolunda sabaha karşı saat 4.30’da sınırı geçmeye teşebbüs edenlerce, ateş açıldığı ve buna karşılık askerin açtığı ateş sonucu 5 erkek, 5 kadının öldüğü, 1 erkek, 2 kadın ve 6 çocuğun etkilenmediği ve hepsinin Dolen köyünden oldukları ifade edilir. Ancak telgraf 5 Nisan 1934’te gönderilmiş ol- masına rağmen dikkate alınmamış, 19 Nisan’da aynı müfettiş tarafından daha ayrıntılı bir rapor düzenlenerek Bakanlığa tekrar gönderilir. Bu rapora göre, kaçaklar yerli halktan oluşan 27 kişidir ve liderleri silahlıdır. Grup gece 34 arası 23 nolu kuleye 30-40 adım kala sınır muhafızlarınca fark edilir, gece karanlık ve ay ışığı yoktur, etraflarında hareket edenleri fark edince sınır muhafızları “dur” emri verir, gruptan 2 el ateş açılır ve böylece asker de ateş açar ve grup dağıtılır... Bir bölümü sınırın doğusuna yönelir, asker 3 kez “dur” emri verir, fakat bu kez gruptan av tüfeği ile ateş edilir ve 12 kişi ölür. Gruptan ateş kesilince, askerler de son verir. Cesetler sınıra 150 metre kala bulunmaktadır. Kalan 15 kişi yakınlardaki çalılıklara gizlenir, ancak şafak vakti fark edilip karakola götürülürler. İfadelerinde, sefalete daha fazla dayanamadıkları için Yunanistan’a kaçmak istediklerini ifade ederler ve daha sonra Kırcaali mahkemesine teslim edilirler... Bu olay, Türk-Yunan makamlarınca propaganda aracı olarak kullanılmış olsa da Pomakların göç etmesini teşvik eder. Mağdurlar kurtulmuş değildir ve fanatik dinciler olarak suçlanırlar. Konuyu analiz eden ve Pomak sorunlarını anlayanlar ne yazık ki azdır, dökülen kanlar ve onların sesi ise duyulmamış kalır; çünkü tuhaftır ama gazeteciler bu toplu cinayet olayını haber dahi yapmazlar. Olayla ilgili sadece çok kısa başlıklarla o dönem radikal ve muhalif bir gazete olan “Novo Vreme” (Yenizaman) eleştirel tutum alır ve ölenlerin isim listesini yayınlar. ÖLENLERİN İSİMLERİ VE YAŞLARI Ali Smailov Uzunov 20 yaşında Smail Uzunov 40 Süleyman Buzukov 22 Sadık Halilov Kamberov 38 Raşin Mehmedov 28 Ayşe Sadık Kambirova 32 Emine Raşin Mastanova 20 Embiye Çauşeva 45 Ayşe Megmedova Mastanova 20 Gülsime Mehmedova Mastanova 55 İbrahim Sali Uzunov 20 Üseyin Raşin Mestanov (İKİ AYLIK BEBEK) Zlatograt ve civarı köyler için bu olay bir travmadır, ancak Pomakların ülkeyi terk etme istek ve cesaretlerine engel olamamıştır. Erma Deresi köyünden bir grup birkaç ay sonra gizlice sınırı geçip, Türkiye’nin Orta Karadeniz bölgesinde bulunan BAFRA’ya yerleşirler. Hayatta olan trajediyi hatırlayanlar, babalarının vatanı hakkında hafızalardan silinmeyecek bu bilgiyi nesilden nesle aktaracaklardır. Soruşturma sonucunda ise hâkimin kararı şudur: “Sınır koruma görevlileri, hizmet için ve tüzüğe uygun olarak hareket etmişlerdir. Toplu katliam failleri cezalandırılamaz, ödül alırlar, vatana karşı sorumluluklarını yerine getirmişlerdir.” Askerler izne gönderilir üstleri ise terfi etmişlerdir... Ve böyle bir devlet politikası POMAKLARIN, Bulgaristan’ı kendi vatanı olarak hissetmesine engel olmuştur. (Türkçesi: Nesrin Osmanova İspova / Nesrin Sipahi Kıratlı) 7 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ Mayıs 2014 POMAKÇA NASIL YAŞAR? ►Bayram Erat - İstanbul D il, insan hayatında en çok gerek duyulan unsurlardan biridir, sosyal olmanın ve birlikte yaşamanın temel taşıdır. Halkların, ülkelerin kimliklerinin başlıca göstergesi ve ifadesidir. Resmi olmayan ve yasalarla korunmayan dillerin yaşam süreçleri zorluklarla doludur. Dünyada tek dilin konuşulduğu ülke neredeyse yok gibidir. Genelde bir ülke içinde birçok dil bir arada konuşulmaktadır. Değişik kaynaklardaki verilerde, mesela Zaire’de 200’ün üzerinde, Nijerya’da 400’ün üzerinde veya Yeni Gine’de 800’ün üzerinde dil ya da değişik lehçelerin konuşulduğu söylenmekte. Bazen de tam tersi durumla karşılaşıp bir dilin birçok ülkede konuşulduğunu görürsünüz. İngilizce 80 ülkede konuşulur ve 45 ülkenin resmi dilidir. Fransızca 50 ülkede konuşulmakta ve 32 ülkenin resmi dilidir. Keza İspanyolca ve Portekizce de değişik ülkelerde konuşuluyor. Çok dilli ve çok kültürlü kimi ülkeler bu zenginliklerini yasalarla korumaya çalışmaktadır. Bazı ülkelerde de tehlike altındaki diller için Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) koruma programları uygulanmaktadır. Bizim ülkemiz de çok dilli ve çok kültürlü bir yapıya sahiptir. Fakat gel gör ki ülkemizde yakın bir gelecekte 20 civarında dilin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olmasına rağmen ne yasalarla koruma altına alınmıştır ne de ülkemizde UNESCO tarafından yürütülen bir çalışma vardır. Araştırmalarda çeşitli dilleri konuşanlara dair verilen bilgilerin yaklaşık değerler olduğu belirtilmekte. Özellikle azınlık dillerinin siyasi kaygılarla öne çıkarılmaması, ikinci bir dil bilenlere yönelik verilerin sağlam olmayışı ve başka sosyal nedenlerle birlikte kimi yerlerde de coğrafi engeller resmi dilin dışında konuşulan dillerle ilgili sonuçların yaklaşık olmasının nedenleri olarak göste- rilmekte. Dilbilimcilere göre bir dili çocuklar öğrenmiyorsa ve genç kesim konuşmuyorsa ciddi olarak tehlike altındadır. Eğer bir dilin konuşanı yoksa o dil ölü dil olarak kabul edilmektedir. Bütün canlı organizmalar gibi bir dil için de en son aşama ölümdür. Son konuşanını kaybeden dillerin artık yeniden canlanma ihtimali yoktur. Ancak kayıtlarda adına rastlanabilir. Yine dilbilimcilere göre dünyada 6.000 dolayında dil konuşulmakta. Önümüzdeki yüzyıl içinde bu dillerin yarısının kaybolacağı ya da bir şekilde öleceği tahmin edilmektedir. Dil üzerine çalışma yapanların görüşleri dillerin neden öldüğünün tek bir nedeni olmayacağı yönünde birleşiyor. Canlılarda olduğu gibi dillerin ölümü de bilinir nedenlere bağlıdır. Dilbilimcileri bu alanda bazı sınıflandırmalar yaparak hiç değilse tehlike altındaki dillerin kur- tarı- labileceğine dikkat çekmektedirler. lanması çalışmalarımız devam etmektedir. Hangi dilin daha çok tehlike altında olduğuna dair karşılaştırmaların yapılabileceği bileşenler olmasa da lengüistik, etnolojik ve sosyolojik verilerden belirlenen ortak kriterlerle herkes dilinin tehlike seviyesini belirleyebilir. Son yıllarda UNESCO’nun bu yöndeki çalışmaları kamuoyunda sıklıkla paylaşılmaktadır. Önem bakımından çocukların ve genç nüfusun kendi anadillerini konuşup konuşmaması kriterlerin en başında gelmektedir. Ülkemizdeki ilk Pomakça kursunu açmak için uzun bir hazırlık dönemi geçirdik. Bir dizi toplantı, görüşme, değerlendirmeden sonra bir Slav dili olan Pomakçanın Kiril alfabesi ile 07 Ocak 2014 Salı günü ilk dersine başladık. Bizler Pomakçayı konuşuyor ve anlıyorduk ama okuyup yazamıyorduk. Bu çalışmalarda kardeş diller olan Bulgarca, Makedonca, Rusça ve diğer Slav dillerinin mevcut kaynaklarından yaralanıyor ve bunların Pomakça uygulamalarını kayıt altına alıyor ve yazılı kaynaklar yaratıyoruz. 3.000 kelimelik Türkçe-Pomakça sözlük, Pomakça alfabe kitabı, Pomakça ders kitabı yazma çalışmalarımız devam etmektedir. Pomakların dili Pomakçamıza gelirsek, dilimizi yaşatmak için bunu Pomaklar olarak biz istemeli, yaşamımızda kullanmalı, genç nüfusa ve yeni nesle öğretmeliyiz. Pomakçamızın yazım ve gramer çalışmalarını yaparak bir standart oluşturmalı ve ülkemizdeki ve diğer ülkerlerdeki Pomak kardeşlerimizle dil birliği sağlayarak birlikte hareket etmeliyiz. Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı, ortaöğretim 5, 6, 7 ve 8. sınıflarda etnik dillerin seçmeli ders olarak okutulması için imkân tanımıştır. Lazca, Çerkezce, Kürtçe okullarda seçmeli ders olarak okutulmaktadır. Biz de İstanbul Pomak Kültür Derneği – İSPOD olarak Milli Eğitim Bakanlığımıza Pomakçamızın okullarda seçmeli ders olarak okutulması için başvuruda bulunduk ve başvurumuz kabul edilerek ders programının hazırlanması istenmiştir. Ders programı, ders kitapları, ders verecek öğretmenlerin hazır- Pomakça çalışmalarımızın sağlıklı bir şekilde yürümesi için POMAK DERNEKLERİ FEDERASYONU (PODEF) Yönetim Kurulu bir komisyon kurarak dilimiz için çalışan ve ilgili bütün kişi ve kurumlara açık kurumsal yapı (Pomak Dil Kurumu / Enstitüsü vb) kurulması için çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmalarda Milli Eğitim Bakanlığımız ve ilgili üniversiteler ile birlikte çalışmalarımız yürütülecektir. Bu çalışmalara Pomakların yaşadığı diğer ülkelerdeki kişi ve kurumlarla birlikte devam edilecektir. Pomakçayı yaşatmak hepimizin sorunudur, çalışmalar ilgili herkese açıktır ve birlik, beraberlik çerçevesinde çalışmalar yapmak hedeflenmektedir. Pomakça kurslarımız genişleyerek devam edecek, sadece Pomakça konuşulan haftalık, aylık kahvaltı ve benzeri etkinlikler derneklerimizde yapılacak, Pomakça sözlük, ders kitapları ve diğer yayınlar bastırılarak Pomakların yaşadığı yerlere ulaştırılacaktır. Pomakçamızı yaşatmak ve geliştirmek için bilgisi, niyeti, heyecanı olan herkesi çalışmalarımıza davet ediyoruz. Eskişehir, Biga, İstanbul, İzmir, İnegöl, Bursa, Kocaeli, Soma ve Edirne’de dernekler mevcuttur, bu derneklerimize katılınız ve destek veriniz. Dernek olmayan yerlerde derneklerimizi kuralım ve bir araya gelelim. Birlik beraberlik içinde nice Pomak günler diliyorum. Sevgi ve Saygılarımla. Türkiye’de açılan ilk Pomakça kursunun öğrencileri 03.05.2014 8 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ Mayıs 2014 BALKANLAR’DA KADİM BİR HALK: “NAŞİNETS ►Dr. Sadık İdrizi, Prizren-Kosova Genel Bilgiler Torbeş ve Goralılar ağırlıklı olarak Kosova’nın Şar Dağlarında, Prizren ve Dragaş belediyelerinde yaşamaktadır. Prizren’de Jupa bölgesi, Podgor ve Prizren şehrinde 20.000 civarında Torbeş bulunmaktadır. Gora bölgesinde ise, Dragaş belediyesine bağlı olan 18 köyde yaşayan Goralılar var. Goralıllar aynı zamanda Torbeşlerin bir parçası olup bunların sayısı 15.000 civarındadır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Gora’nın bir kısmı Arnavutluk’ta kaldı. Bugün Arnavutluk’ta kalan dokuz köyde 5.000 civarında Goralı yaşamaktadır. Osmanlı hâkimiyeti döneminde Gora’dan hiç göç yaşanmamış, bunun kanıtı ise 1912’de Gora’nın sahip olduğu nüfus sayısıdır. Bu dönemde Gora’da durum sakin ve kontrol altındaymış. Goralıların İslam’a geçişi göç etmeye mecbur kılmamış, aksine Gora’daki durum daha da sağlamlaşmış ve o şekilde halk Gora’da kalmıştır. Bunun yanında İslam’a geçmeden önce Gora’da Bogomil hareketi mevcuttur. İslam’a geçiş süreci ise uzun sürmüş (16. yüzyılın başından başlayıp 17. yüzyılın ortasına kadar devam etmiş). Bazı yazarların iddialarına göre Gora’da İslamlaşma Kukli Bey ve Sinan Paşa zamanında zorla olmuş, fakat İslam’a geçiş sürecinin uzunluğu bu iddiaları çürütmektedir. Osmanlı’nın geri çekilmesinden sonra 1912 yılında Gora’da büyük göç yaşanmıştır. Bu göçler 1912-1918 ile 1930-1936 ve 1956-1966 yılları arasında olmuştur. En büyük göç ise 1917-18 yılları arasında yaşanmış ve bazı bilgilere göre nüfusun %50’si Gora’yı ve Jupa’yı terk edip Türkiye’ye yönelmiştir. Bu göçler hiç durmamış sonradan da devam etmiş. Bu yüzden Goralılar açısından 20. yüzyıla, rahatlıkla göç yüzyılı diyebiliriz. İsim Torbeş ismi Gora, Jupa ve Podgor (Arnavutluk ve Makedonya’da da diğerler) sakinlerine verilen bir isim olup etimolojik açıdan ne anlama geldiği konusunda farklı dü- Gora’da bir mezar taşı şünceler mevcuttur. Bilim insanlarının çoğunluğu genelde bu ismi Bogomil hareketiyle bağdaştırır ve onlara göre Torbeşler, Bogomillerin en son varislerdir. Goralılar kendi aralarında “Naşinets-Bizimkiler”, “Gorani-Goralı” diyor. Komşu olan Arnavutlar ise “Goran” ismi dışında “Torbeş” ismine de kullanıyorlar. Gora’ya da Torbeşiya diyorlar. Bulgar araştırmacı Yordan İvanov’a göre Goralılar, “Torbeşler kilisesine ait olup İslamiyet’i sonradan kabul etmişlerdi”. Selişçev ise Goralıları Torbeş olarak isimlendiriyor ve aynı zamanda kök itibariyle Bogomil olabilirler diyor. Aleksandr Stoyanovski şu sonuca varıyor: “Bu ismin kökü Bogomil hareketine dayalı olup Torbeşler ise Makedon Bogomillerin en son varisleridir.” Styepan Antolak’a göre ise: “Makedonya’da Müslüman halkına bugün de Torbeşler denir, çünkü onların kökü Bogomiller’e dayanmaktadır ve bunlar sürekli torba taşımış ve torbaların içinde yemek, yiyecek kapları da bulundurulmuş o şekilde kendilerini çeşitli bulaşıcı hastalıklardan korunmaya çalışmışlardı.” Araştırmacı Ömer Turhan Torbeşleri, Pomaklar ve Kumanlarla bağdaştırmaktadır. Buna benzer bir düşünceye Bulgar araştırmacı Tsilev de sahip olup Torbeşleri, Pomaklarla bağdaşık Vardar Makedonya’sında yaşayan bir topluluk olarak görür ve Torbeş kelimesinin Türkçedeki Torba kelimesinden geldiğini savunur. Torba kelimesini de dört-beş sayılarına bağlayarak bu şekilde bunların dört-beş kez hem dinlerini hem de yerleşim yerlerini değiştirdiklerini ifade ediyor. Aleksandar Stoyanovski, Torbeşleri Pomaklarla bir tutup Kuzeybatı Makedonya’sında İslamlaşmış bütün halklara bu ismin verildiğini yazar. Türk araştırmacı İ. H. Uzunçarşılı diğer araştırmacıların aksine şu iddiada bulunmaktadır: Sultanın taburundaki yeniçeri komutan adayları için Torba oğlanları ve Torba acemileri isimleri kullanılmıştır. Çünkü bu tabur üyelerinin isimleri özel bir torbada saklanıyordu. Goralılar kendilerine “naşintsi” ya da olsa olsa “Goralı” da der, ama hiçbir zaman Torbeş demezler, ancak diğerleri tarafından böyle adlandırıldıklarını bilirler. Kendilerine kalsa, elbette böyle bir ismi takmazlardı, çünkü manası kötüdür. Bu isim başkaları tarafından sırf hakaret ve alay etmek, nefret yaratmak ve küçük düşürmek için takılmıştır. Fakat başkaları Gora sakinlerini isim- Mayıs 2014 9 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ S”LER VEYA GORALILAR lendirmek için Torbeşler, Goralılar, Türkleşmiş ve buna benzer birçok isim kullansa da Gora halkı kendini hep Naşintsi ve Goralı olarak tanımlamıştır. Goralıların Dili Güney Slaven dillerinin, bir bölgenin bittiği ve başka bir bölgenin başladığı yerde Gora bulunmaktadır. Bunun yanında geçmişte hatta şimdi de Gora bölgesinde Slav diller grubundan olmayan topluluklar yaşamışlardır. (Arnavutça, Yunanca, Aromunca, Türkçe vs). Bu diller güçlü bir şekilde Goralıların dil yapısına, ses oluşumuna ve deyimlerin üzerine etkili olmuştur. Pek çok dilbilimcisi ve başka araştırmacılar bunu kullanarak Goranca lehçesinin onların lehçe özelliklerine sahip olduğunu savunmuşlar. Dr. Safet Hoca’ya göre “Goralıların dili” ayrı bir özelliğe sahip olup Kuzey Makedonya lehçe dillerine aittir. Gora dili, dilbilgisi ve lehçesinin Arnavutluk’ta Debar’a yakın bulunan Golo Brdo lehçesiyle ve Makedonya’da konuşulan bazı lehçelerle, özellikle de Pomak ve Torbeşlerin lehçesiyle birleştiği pek çok nokta bulunmaktadır. Birbirlerini bağlayan temel özelliklerine göre kesinlikle şu sonuca varmamız mümkündür: Gora dili, Balkanlarda en eski Slav diller yapısını temsil etmektedir. İslama Geçiş Kosova’nın Dragaş beldesinde bulunan Mlike köyündeki caminin levhasını gerçek bir delil olarak alırsak, ki bu levhadaki yazı XIV. yüzyıla ait ve Hıristiyanların XVII. yüzyıla kadar devam eden son kalıntılarına göre rahatça Gora’da, Torbeşlerin İslam’a geçişinin en az üç asır sürdüğünü söyleyebiliriz. Bildiğimiz gibi 1452-55 yıllar arasında Osmanlılar tarafından yapılan nüfus sayımına göre Gora’da hiç Müslüman yoktu. Bu yüzden Mlike’deki cami, Osmanlı tarafından nüfus sayımından bir asır önce ve büyük ihtimalle Balkanlara gelen ilk Müslüman dervişler için yaptırıldı. Bilinen o ki Balkan halklarında Slav dillerini konuşan ve İslam’ı kabul eden sadece Bogomillerin mirasçısı olan Pomaklar, Torbeşler ve Boşnaklardır. Buna göre Dimitr Şuteriç şu sonuca varıyor: Şüphesiz Bogomillerin İslamlaştırılmasında bu faktör etkin olmuştur. Hatta Bogomilizm, Arnavutların İslamlaştırılmasına da etki etmiştir. Bu seçim rastgele değildir, çünkü Balkanlarda bulunan diğer Slav halkları da İslamlaştırıldı, çünkü onlar aynı coğrafik, tarih ve ekonomik şartlarda yaşamış, çalışmış ve savaşmışlardı. Bilinen o ki Bosnalı Bogomillerin XV. yüzyılda İslam’a geçişi hiçbir şekilde zorlanmadan, gönüllü olmuştur. Bundan dolayı bir tek Boşnak Müslümanlara Osmanlı devletinde devşirim verilmiştir. Bu devşirim sayesinde Osmanlı devletinde hiyerarşik olarak daha üst mevkilere çıkmaya hak kazanmışlar. Buna benzer üç etapta İslamlaştırılmış Goralılar da aynı hakka sahip olmuşlardır. Birinci etap araştırmacılar (XVI. asrın başında) Kukli Bey ve Sinan Paşa ile bağlıyorlar. İkinci etapta Goralıların gönüllü ve topluca İslam’a geçişi. Üçüncü etapta bunun dışında kalanlar İslam’a geçiş yapmışlar. Bazı düşüncelere göre Pomaklar da aynı şekilde İslam’a geçmişlerdir. Birçok araştırmacı İslam ile Bogomolizm arasındaki yakınlığa teyit eder. Bu yakınlık, hem teoride hem de pratikte sanıldığından daha da büyüktür. Osmanlı’nın, Balkanlara gelmeden önce Bogomillerin ve Torbeşlerin gönüllü olarak İslam’a geçtiklerine dair de pek çok delil mevcuttur. XIII. yüzyılda Derviş Baba Sarı Saltuk ve onların tekke ve türbeleri Türk akıncılar arasında büyük bir rol oynadı. Anılan dönemde Sarı Saltuk ve müritleri Adriyatik denizine kadar uzanmış ve bulundukları yerlerde tekkeler açmış, zulmedenlere karşı halkı koruyarak onlara yiyecek ve barınak sağlamış, zulüm görenlere yakın olmaya çalışmışlardı. Bu da Sarı Saltuk müritleri ve akıncıların yaymaya çalıştıkları mistisizm ile Osmanlının fetihleri için zemin hazırladıklarının bir göster- gesidir. Sarı Saltuk hakkında anlatılanlar, mucizeleri, birçok tekke, türbe ve bu kurumların büyük etkisi, elbette Gora’da olduğu gibi tüm bölgede İslam’ın sürekli yayılmasına zemin hazırlamıştır. köyü Şiştevetste, hem toponim** hem de patronim olarak karşımıza çıkar. Bu ikisi Alabak ve Murgayets, Bulgaristan’ın güneybatısında ve Karadeniz’e uzanmaya başladığı ova Rodoplar’da dağcıklar olarak bulunmaktadır. Torbeşler Gora’ya ne zaman ve nereden gelmişler? Kalabak oronimi*** ise Gora’daki en büyük ve en meşhur dağ ucunun adıdır. (2174 m) Kalabak adına toponim olarak başka yerlerde de rastlamaktayız. Rodoplar’da, Bulgar-Yunan sınırında, Belasitsa dağının yakınındaki Kalabak dağından geçilmektedir. Yunanistan’daki Trikali’de Kalabak adında bir köy de bulunmaktadır. Gora’ya ilk Torbeşlerin ne zaman geldiklerini henüz tam olarak bilememekle birlikte, onların Gora’da topluca bulunmalarını zamanla açıklayabiliriz. Yer isimleri, maddi ve tarihi deliller, Torbeşler’in XII. yüzyılın sonunda yeni yeni kurulan veya kurulma aşamasında olan köylerde yaşadıklarını göstermektedir. Nazif Dokle’ye göre Gora’daki Torbeşler, Pomakların yaşadıkları yerlerden gelmişlerdir. En meşhur Gora halk şarkılarının birinde Karadeniz’in geçmesi ve bu tür şarkılar, Torbeşlerin veya onların bir kısmının Gora’ya, Trakya’yı Makedonya’dan (Balkan, Pirin, Rodop) ayıran dağ yolları üzerinde geldiklerini göstermektedir. Kruşevo ve Kosova Dragağ belediyelerine bağlı köylerde rastladığımız Alabak patronimi* ve Murga şekli Arnavutluk’taki Gora (Türkçesi: Nesrin Osmanova İspova / Nesrin Sipahi Kıratlı) ———— *Patronim, baba soy isimlerini ve lakapları gösteren belgeler. **Toponim, Yunanca kökenli bir kelime olup topos (yer) ve onoma (isim) kelimelerinin birleşimidir, yer adı anlamı bildirir. Burada şehir, köy, dağ, sokak, tepe vb isimleri öğrenilir. ***Oronimi: Dağ adlarını inceleyen bilim dalı. 10 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ Mayıs 2014 Tımraşlı Hasan Ağa Hakkında Bilgiler ►Hazırlayan: Ercan ÇOKBANKİR* 2. BÖLÜM O Tımraş’ı yönettiği zaman, ustalıkla çalıp ve öldürmeyen bütün canileri idamla cezalandırıyordu. Özellikle kadın ve kızların namusuna dokunanlara karşı çok acımasız oluyordu. O bütün Rupços’u tam 70 sene yönetti ve daha doğru diyelim hükmetti. 1860 senesinde onun idaresi oğlu Ahmet Ağa’ya geçti.1 Aynı bilgileri, hemen hemen harfiyen N. Haytov da yazıyor, o ilaveten diyor ki, bu olayı “hafızası güçlü ihtiyar kadın Elena Gençeva” da anlatıyor, ancak onun anlattıkları Hasan Ağa’nın oğlu Ahmet ile ilişkili.2 Acaba Hasan Ağa buna benzer “kahramanlıklar” yapıyor muydu, belgesel olarak ne kanıtlanabilir ne de inkâr edilebilir. Nikola Goşarov yazıyor ki, “Ona karşı Filibe Paşası bir manga asker göndermiş, ama Karahocaoğlu onları Değirmendere üstünde karşılamış, bozguna uğratmış ve hemen hemen tamamını katletmiş. Paşa İstanbul’dan Karahocaoğlu ile doğrudan anlaşmaya girmek ve ona Rodopların bir kısmı üzerinde “serdar” (elebaşı) iktidarı tanımak için nasihat almış.3 Filibe yöneticilerinden bağımsız olmaları, yükseltilmeleri, siyasi ve yönetim metotları ünlü tarihçi İvan Kepov’un inceleme konuları idi. O yazıyor ki, Hasan Ağa “Mekke’ye hacca gitmiş, nüfuzlu Türklerle tanışıklık bağları kurmayı, onların güvenini kazanmayı ve bütün Rupços nahiyesinin tam efendisi durumuna yükselmeyi başarmış… Ama hep gene de Hasan Ağa bütün Rupços’ta ahalinin koruyucusu gibi meşhur olmuş: o, vergilerin toplanmasında ve ondalığın tayin edilmesinde hükümet memurlarının ahaliyi soymalarına ve aldatmalarına meydan vermiyordu. Bundan ötürü o Filibe idarecileri için nahoş oldu, onlar tarafından da takip edilmeye başlandı. Karahocaoğlu o zaman kendini hükümetin kendisini de karşıt ilân etti, ona karşı gönderilen bölükleri darmadağın ediyordu ve en (Skobelebo) (Batak) (Rabnogor) (Çuren) (Brezobntsa) (Nova Mahala) (Çereşovo) (TİMRAŞ) (Petvar) (Ocinovo) (Fotenovo) (Citovo) (Anakovo) (Çurekovo) (Oryahovo) (Selça) (Mihalkovo) (Golyam Persenk) (Stomanovo) (Leskovo) (Zabrdo) (Devin) (Breze) (Nastan) (Vedan) (Borino) (Grohotno) (Şiroka Lıka) (Karlıka) (Govren) (Çald) (Yagodina) (Trigrad) (Mugla) (Buyynovo) (Jrebçevo) (Kartıla) (Vodnipad) (Kojare) (Kesten) RESİM: TIMRAŞ CUMHURİYETİ HARİTASI Pomak Tımraş Cumhuriyeti (1879-1886) Devlet sınırları: il, ilçe ve eyaletleri ile idari bölgeleri. sonunda tamamen bağımsız durumunu kazandı. Bu -dağ çarına- karşı güçle bir şey yapamayacaklarını anladıklarında, Filibe yöneticileri onu iyilikle kazanmayı kararlaştırdılar. Ona tam güvence sözü vererek, onu Filibe’ye görüşmeye davet etiler. Ama gururlu Pomak onlara pek güvenmedi ve 40 kişilik iyi silahlanmış atlı-Pomak’la yola çıktı, onlara ihanet durumunda yapılması gereken gerekli nasihatler verdi. Filibe’de Karahocaoğlu gerekli saygıyla karşılandı, onun masumiyetine sözde ikna olmuşlar ve Rodopların berisine –ta Meriç’e kadar yönetim verilmiş, böylece onun idaresi altında Peruştitsa da bulunuyordu.”4 Bu olayın doğru olduğunu kabul eden Konstantin Gılıbov yirmi altı yıl sonra ikisinden de biraz daha farklı olarak yazıyor. O yazıyor ki, Hasan Ağa’ya “yüzlerce Pomak refakat ediyordu” (sayı olarak belirtmeksizin), ki ona özel olarak gönderilmiş olan bir derviş de refakat ediyormuş ve ki “Hasan Ağa’nın taburu konağın önündeki meydana yerleşmiş” ve balkondan sultan fermanı okunmuş. Mutasarrıf, padişahın adını zikrettiğini duyunca Karahocaoğlu dizlerine çökmüş ve tüfeğini bir yana bırakmış. Taburundaki diğer insanlar da aynısını yapmışlar… Elinde silahıyla ayağa kalktığında Karahocaoğlu, artık Rodopların en kudretlisi imiş “ve ta Meriç’e kadar yönetme hakkına sahip olmuş”. Tımraş’a döndüğünde rakiplerinden öç almaya başlamış ve onlardan birisi “diri diri parçalara ayrılmış ve gaddar kır ağası, parçalarıyla çam ağaçlarının dallarını süslenmesini emretmiş…”.5 Tımraşlı Hasan Ağa: Pomak çarlığının öğretmeni ve hükümdarı Daha ileride Gılıbov yazıyor ki, Hasan Ağa “hükümet tarafından donanımlı binlerce başıbozuğun başı olarak Küçük Asya’ya yollanmış ve isyanı öyle gaddarca bastırmış ki, bundan sonra Arap halkı onun hakkında türküler çıkarmış”.6 İngiliz Bursier Hasan Ağa için şöyle yazmakta: “Bulunduğumuz yüzyılın başında Tımraşlı Hasan Ağa, Allah’ın lütfü ve halkın iradesiyle, Pomak çarlığının öğretmeni ve hükümdarı olmuştur. İdaresi altındaki yerlere 30 köy ve 20.000 nüfus dâhildir. Hasan Ağa sıkı, hatta denilebilir ki adaletli yönetmekte idi, çünkü uzun 70 yıllık çarlığı zarfında tebaası tarafından ona karşı ayaklanma veya şikâyet olmamıştır. Gerekli müsamahasızlıkla canileri cezalandırır ve kadın namusuyla oynayanlara, örnek olacak hükümler verirdi. Hasan Ağa 1860 senesinde olgun yaşta vefat etmiş, oğlu “ihtiyar” unvanlı Ahmet ise onun elebaşılığını miras olarak aldı”.7 Bu farklılıkların incelemenin eleğinden geçmesi zaruridir. Okur Hr. p. Konstantinov’un, Kepov’un ve Gılıbov’un ilişkilerindeki farklılıkları yakalamaktadır. Onlarla tartışmadan, en önemli olanı kabul etmeliyiz ki, Hasan Ağa Filibe idarecilerine itaat etmemektedir. Bu daha sonraları meydana gelen olaylarla da desteklenmektedir. Ormanlı dağ, yeni tarihi şartlar, Filibe’deki sömürgeci yöneticilere karşı Bulgar-Müslümanlarının kini saltık olmalarına ve muhtariyetlerine pek çok yardımcı olmuştur. Fakat anlatılan hikâyelerde geçiştiremeyeceğimiz bazı şeyler var. Birinci Hr. p. Konstantinov’un ondan sonra da Bursier’in yazdığı gibi Hasan Ağa’nın 70 sene idare ettiği doğru değildir. Ne de 1860 senesine kadar Delçev ve Hay- Mayıs 2014 tov’un yazdığı gibi. Hasan Ağa idareyi 1832 yılında almıştır ve 1855 senesinde vefat etmiştir. Bunu daha ileride bahsedeceğimiz belgelerde tespit edebiliyoruz. İkinci, Hr. p. Konstantinov’un ve Haytov’un doğru kabul ederek bildirdikleri, 600 kişilik atlı sayısı doğru olarak kabul edilemez. O zamanlarda Hasan Ağa’nın Tımraş’ta bu kadar binek at ve atlı bulabilme imkânı pek de kolay olmayacağı gerçeği bu sayının şüpheli olduğunu göstermektedir. Üçüncü, Gılıbov’un Hasan Ağa’nın Küçük Asya’da ayaklanmalar bastırdığı yazısı da doğru olarak kabul edilemez. Hangi kaynaklardan faydalandığını bildirmemektedir Gılıbov, fakat o aslına tamamen uymuyor. Hasan Ağa kendi kazasında bile Türk resmi hükümetlerine itaat etmezken, ta nerden nereye gidip de onlar için çarpışsın. Binlerce kilometre uzaklıktaki Tımraşlıların yardımını istememek için İstanbul’daki merkezi Türk idaresinin Küçük Asya’da yeterince güzü ve araçları vardı. Üstüne üstelik saltanattan söz edilmesini bile bilmek istemezlerken. Konakta mutasarrıfa Hasan Ağa’nın “temenna etti”sine gelince, Tımraşlıların bundan sonra bir dizi itaatsizlikleriyle inkâr ediliyor bu. Kitlesel “dönüştürmeler” genellikle zorunlu, kabalıkla, yatağan ve baltayla, ip ve barut ile olmuştur. Onlardan birincisi XVI. asırda idi. Meçhul bir vakanüvis yazarı, eski Bulgar dilinde yazdıklarından bizlere bildiriyor: “ki Patrik’in birisi”, “ikinci bir Yahuda”, Sultan Selim’e “temennaya (boyun eğmeye)” gitmiş ve Bulgarlar, “bu savaşta mağlûp olmayan insanların” (Bu ifade Herodot tarihinde mağlup olmayan halk diye geçer.) topraklarını kurtarmak istememelerinde rahat kalmak istiyorsa eğer üzerindeki kendi iktidarının korunması için ona tavsiyede bulunmuş. “Bulgaristan’a karşı o zaman büyük bir öfke kalkıştı İsa’dan 1527 yazı Selim, kendisi şehir-i Edirne’den şehir-i Sredets’e (Sofya’ya) kadar Trakya’yı harap etti ve bir kaymakam Tatar Mirza 46 bin tatar ordusuyla Tuna boyunu ve Koca Balkan’ı Karadeniz’den Vidin’e kadar harap etti, Makedonya’ya 33 binlik ordusuyla kendi vezirini gönderdi ve Drama’dan hatta Bosna’ya kadar her şeyi Türklük etti, herkesi Türkleş- 11 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ tirdi, Dospat dağını o zaman Türkleştirdi. Sepino (Çepino), Krupnik, Koçani, herkesi o Türkleştirdi”.8 Sultan Türkiye’sinde derin ekonomik ve politik, sosyal ve milli değişimlerin olmaya başladığında meydana gelmiş o zamanlar. Feodal-sipahi düzenin yıkılmaya, toprak sistemi kökünden kesilmeye başlıyor, Kırcılar hareketi bütün yağmacılıklarıyla imparatorluğun direncini öylesine sarsmış ki o ta doruklarına kadar sarsılıyor. Vidinli Pazvantoğlu, Mısırlı Mehmet Ali ve Tımraşlı Hasan Ağa gibi kendiliğinden unvanlı “devletçiler” yetip ve büyüme zamanı gelmiş. Yeni sosyo-ekonomik formasyonun – kapitalizmin – kanunları yer altı nehri gibi artık temellerini oymaya başlıyor. Bütün İmparatorluğun ve onun asırlar boyu süren düzenini. Bu değişmelerin en önemlisi de mülkiyet değişimidir. Toprak o zamanki maliklerin temel mülküdür. Türkleştirmeden sonra bütün Rupços’un hasredilmiş olduğu Hr. p. Konstantinov’un iddiası9, gerçeği yansıtmıyor. St. Şişkov da 1894’de bir yazısında şöyle yazmakla ki, “6070 sene öncesine kadar Türkiye’nin bütün mülkiyeti dere beylerine ait idi” hata ediyor.10 Bizim tarihçilerin son incelemelerine göre, Türk İmparatorluğunda topraklar başlıca tımar, zeamet, has, (Yıllık geliri 100.000 akçeden fazla olan toprağa denirdi.) Padişaha, divan üyelerine, beylerbeylerine, şehzadelere ve sancak beylerine verilirdi. Zeamet nedir? Yıllık geliri 20.000 ile 100.000 akçe arasındaki topraklara denirdi. İkinci derecedeki memurlara verilirdi. Alaybeyleri, kapıcıbaşı, divan kâtipleri gibi Tımar nedir? Yıllık geliri 3.000 akçe ile 20.000 akçe arasındaki topraklara denirdi. Sultan hası (sultan toprakları), mülkler ve vakıflara bölünüyordu.11 Fakat bütün bu biçimlerle birlikte babadan oğula v. b. geçen ve “babadan kalma mülk” olarak adlandırılan da vardı.12 Kural olarak sultan bütün toprakların sahibidir, ancak bu demek olmuyor ki, şahsen sultanın kendisi her bir parça toprağa buyuruyordu. Devlete ait olan bir kısmı da, sipahilere ve vakıflara bağışlananlar da sonuç olarak yerli nüfus tarafından işleniyordu ki, bunlar da bu topraklar için vergi ödemek ve sahiplerine de tenzilat verme yü- kümlülüğünü üstleniyorlardı. 18. asrın sonuna kadar vakıf topraklarından bir kısmı, özellikle otlaklar, Yörüklere tahsis ediliyordu. Babadan oğula kalanlar bunların arasında “düğmeleme gimi” (kamu yararına yapılan işler) kalıyordu.13 Fakat 18-19. asırda isyanlar ve kırcıların yağmalarından ötürü, Yörükler yaz aylarında koyunlarıyla Rodop otlaklıklarında hareket etmeyi kesmişler. Onlar Akdeniz kıyılarına yerleşip toprakları üzerindeki haklarını yerli halka bırakmaya başladılar. Ve satın almalar nispeten düşük fiyatlarla oluyordu. Daha sonra yerli halk büyük yayla otlaklıklarını küçük parçalara bölüp onları da tarlalara çevirmişlerdir.14 Yönetici olarak onun seçilmesi tesadüf değildir. Açık ki, yoksullardan değilmiş o, hatta orta halli maliklerden bile değil idi, oysa baş çorbacılarla boy ölçüşüyordu. Tarlaları ve ormanları ne kadar idiyse, koyunları ve keçileri ne kadarsa, kesesi ne kadar ağırlıklı idiyse –sözü de o kadar ağır basıyordu. Öyle ki Hasan Ağa’nın bütün Rupços’un yöneticisi olarak seçilmesinin ilk yayı onun varlığı idi. Bu Tımraşlı Derebeyi’nin hızlı yükselişinin ikinci kaldıracı da Kırcıağalılar hareketidir. Özellikle Tımraş’ta başta Mehmet Sinap olmakla Kırcıağlıların tüfek ateşleri susmuştur artık. Kara İbrahim artık nahiyenin mutlak hâkim efendisiydi, ama daha düne kadar süren fakirlerin ayaklanmalarının yankıları henüz daha geçmemiştir. Bununla beraber Sinaplı’nın ve Deli Mehmet’in baş çetenin ana yolu tam da Tımraş’tan, eski “Roma yolunun” batı çatalından geçiyordu. Kırcıağalılar hareketiyle mücadele Sultan için kâbus idi. Ferman ferman ardına gelip, nice çareler denenmiştir bu kargaşalı “devrimci unsurların” sonunu getirmek için.15 Fakat yerli halkın katılımı olmadan bunlarla baş etmesi mümkün değildi Türk idaresinin. Ve o geçici yerli müfrezeler, kolluk güçleri oluşturdu, Kırcıağlıların ve dağlıların ani saldırılarıyla mücadele için gönüllü milis gücü gibi yani. Bu müfrezelerin başında yerli voyvodalar ve elebaşları bulunuyordu.16 Onlar bu idareyi kendilerinin hükmünde olan insanları ve köyleri korumak için alıyorlardı. Bu idareleri zamanla büyüyordu. Yerli elebaşlarının rolü ve babayiğitliği de büyüyordu. Onlar kendilerini köyün “her şeyi, varı yoğu” olarak bildirmeye başlıyorlar, komşu köylerin elebaşlarıyla mera ve otlaklıklar için savaşıyorlar, böylece köyler arasındaki husumetleri derinleştiriyorlar, devlet ve vakıf topraklarını talan ediyorlardı. Ve çok geçmeden kendi köy ve nahiyesini bağımsız devlet sınırlarıymış gibi görmeye başlıyorlardı. Yavaş yavaş öyle bir zaman gelmiş ki, hükümetin onları kendilerinden savunması gerekmiştir. Haydutların son kalıntılarını yok etmede hizmeti pek de az olmayan Tımraş’tan Hasan Ağa da bu yerli elebaşları arasındandır. Sultan görünen bu açık baskılar karşısında “Voyvoda” ve idareci gibi Müslüman dinli, köklü Bulgarları tanıyarak, Rodoplu nahiyelere “kendi kendini yönetme” hakkı vermek zorunda kalıyor. Böylece Raykovo ve Smolyan’da artık ünlü Ahi Çelebi Derebeyi-Salih Ağa’nın şöhreti dolaşmaktadır. Yerli ayanların yükselişlerinin olduğu bütün ülkedeki süreç de böyledir. --------------*Angel Vilcel’in “Tımraş” kitabından çeviriler ve çeşitli kaynaklardan derlemeler. 1 H r. p. K o n s t a n t i n o v. Nepokornite sela. Хр. п. Константинов, Непокорените села, Търново, 1887, кн. 1. стр. 4—5. 2 N. H a y t o v. Minaloto na Yavorovo, Н. Xайтов. Миналото на Яврово, 1958, стр. 32. 3 Plovd. Obşt. Vestnik, Пловд. общ. вестник, 1932, бр. 125—126. 4 5 İv. Kepov, s.k. Ив. Кепов, ц. к., стр. 13. K. Gılıbov. Vıstanieto na geroiçna Peruştitsa, К. Гълъбов. Въстанието на героична Перущица, 1956, стр. 26. 6 Yine orada. Пак там, стр. 27. 7 Sp. “Misıl” Сп. „Мисъл”, 1894, кн. 6, стр. 560. 8 M. D r i n o v. İstoriçesko osvetlenie…msp. “Perio- diçesko spisanie”, kn. 7, s. 10. 9 Sp. “Periodiçesko spisanie” , 1889, sa. 59-60, s. 889, “İz Rodopite”. 10 Sp. “Slaveevi gori” , 1894 s. , sa. 4, s. 12. 11 B i s t r a Ts v e t k o v a. “Turskiyat feodalen red i bılgarskiyat narod”, Sofya, 1962 s., s. 32. 12 Yazar birçok tapu ve yerel vesikalara sahiptir. Bun- lardan bazıları 17., 18., 19. Asırlarda şahsi toprak sahibi olmak içindir. Birçok köylü 50-100 dekara kadar “babadan kalma mülke “ sahiptiler. Orijinal belgelerin daha çoğu miri topraklara yani verginin vakıflarca değil de devlet tarafından toplanan sahiplere aittir. 13 N. H a y t o v. Devin, 1964 s., s. 52. 14 İz minaloto na bılgarskite-mohamedani v Rodo- pite, 1958 s., S., s. 58. 15 Kiril Vasilev. Rodopskite Bılgari Mohamedani, 1961, Pd., s. 163. Кирил Василев. Родопските българи-мохамедани, 1961, П., с. 163. 16 Сп. „Родопски напредък”, 1903, бр. 11, стр. 116. Sp. “Rodopski napredık”, 1903, sa. 11, s. 116 12 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ Mayıs 2014 Bu yaz çok uzun olacak... Etkenliklerimiz ve gezilerimiz başlıyor. Biga Pomakla Derneği Çanakkale Şehitliği’ne gezi düzenledi. Gezi ardından bu yaz arka arkaya bir dizi etkinlikler sırasıyla icra edilecek. ►Hazırlayan: İrfan Çınar - BİGPOD B iga Pomaklar Derneği faaliyetlerine devam ediyor. Büyük bir heyecan ve şevkle etkinliklerimizi sürdürüyoruz. Dernek Yönetimi toplantı üstüne toplantı düzenleyerek 2014 yılı yazının çok iyi değerlendirilmesi için yoğun çalışmalarına devam ediyor. Toplantılarda alınan kararlara göre 2014 yılı atılım yılı olarak kararlaştırıldı. Ocak 2014 ayından itibaren Pomak dünyasında ses getirecek ve Pomakları ön plana çıkacak bir dizi etkinlikler yapılması için dernek yönetimince planlar yapılıyor. İlk etkinliğimiz 16 Şubat 2014 günü ilçemiz halkı, yönetimi ve üyelerimizin katılımı ile tanışma yemeği düzenledi. Yemeğe ilçemiz halkı dışından Türkiye’de Pomakların bulunduğu Eskişehir, İnegöl, Bursa, İstanbul ve İzmir’deki Pomak dernekleri başkanları ve PODEF Başkanı da katıldı. Yine bunların yanında siyasi parti başkanları da davetimiz üzerine derneğimizi yalnız bırakmadılar. Verdiğimiz tanışma yemeğinden sonra Pomak Derneği olarak etkinliklerimiz devam ediyor. 13.04.2014 günü Pomaklar Derneği üyelerimiz ve yakınları ile birlikte 2 otobüs halinde Çanakkale Şehitliği’ne gezi düzenledi. Gezi muhteşem bir şekilde gerçekleştirildi. Gezi sonrası üyelerimiz bu tür etkinliklerin devam etmesini istedi. Biga Pomaklar Derneği daha birçok projemizin olduğunu, bu gibi değişik etkinliklerimizin devam edeceğini, üyelerimizin ve Pomak halkımızın bizi takip etmelerini yönetim olarak belirttik. Pomaklar Çanakkale’ de Biga Pomaklar Derneğimizce 13.04.2014 tarihinde düzenlenen Çanakkale Şehitliği gezisi çok anlamlı geçti. Katılan üyelerimiz, güzel havada, rehber eşliğinde aziz şehitlerimizin 99 yıl önce verdikleri vatan mücadele-sini bir kez daha damarlarında hissettiklerini belirttiler. Geziye katılan üyelerimiz Çanakkale şehitliği hakkında rehberlerimiz Sayın Mehmet EREN ile Salih TİLTAY’dan geniş bilgi aldılar... Biga Pomaklar Derneği’nde Kadın Kolları ve Gençlik Kolları işbaşı yaptı. Kadın Kollarımız Kolları Sıvadı… B iga Pomaklar Derneği Kadın kollarını oluşturduktan sonra Pomak ka- dınlarımıza dernekçilik faaliyetleri konusunda gerekli bilgiler ve eğitimler verildi. Kadın kollarının ilk toplantılarını yaparak kendilerinin derneğimiz adına neler yapabileceklerini, nasıl faydalı projeler üretebileceklerini konuştular. Kadın kolları olarak bir başkan ve başkan yardımcısı seçimi için gerekli çalışmalara başlandı. İlk icraatları Biga İlçesi içinde kadınların daha fazla sayıda üye olması gerektiğine karar alıp bu konuda hemen çalışmalara başladılar. Derneğimize üye olmak için üyelik formu dolduran kadınlarımız... 13 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ Mayıs 2014 Pomakların Sesi Gazetesi Bigalı Kadınların ilgisini çekti BİGA’NIN POMAK KÖYLERİ… Pomak Köylerini Tanıtıyoruz... Biga’da bulunan Pomak köylerinden her ay bir köyü bu sayfada tanıtmaya çalışacağız. P omak Dernekleri Federasyo’nu (PODEF) tarafından da desteklenen ve aylık olarak yayınlanan Pomakların Sesi gazetesi Kadın Kollarımız tarafından ilgiyle incelendi. Gazeteyi dikkatlice inceleyen Kadın Kolları üyesi kadınlarımız, gazete için olumlu görüşler bildirdiler. İlk kez Pomak halkını anlayan ve anlatan bir gazeteyi gördüklerini ifade eden kadın üyelerimiz “Pomakların gazetesi de varmışşş… Çok iyi valla... Biz bu işi sevdik” diyerek samimi duygularını ifade ettiler. (İrfan Çınar - BİGPOD) K aynarca köyü Balkan Savaşı’nın devam ettiği yıllarda, baskılar sonucu, 1896 (Rumi 1312) yılında, Bulgaristan’ın Filibe kasabası, Çatrak, Direnova, Steminak, Çurkuvu ve Sriyavu köylerinden gelen Pomak göçmen grubu tarafından kurulmuştur. Önce Akupoğlu Hasan, Ahmet Ağa, Kör Ali ve Hasan Ağa önderliğinde 10 hane olarak kurulan köy, çevreye dağılan yakınlarının da toplanması ile bugünkü konumunu alır. Köyün yakınlarında bulunan ve kaynayarak çıkan su kaynaklarından dolayı, köye de KAYNARCA adı verilir. Kaynarca köyünde, ilçe köyleri içinde en leziz patates ve yeşil fasulye yetiştirilmektedir. Köy tepe üstünde olup yazın her taraftan rüzgâr alıp, çok sıcak havalarda bile sıcaklardan etkilenmemektedir. Biga şehir merkezine 17 km uzaklıktadır. Kaynarca köyüne gidebilmek için Biga - Çan ilçesi yönünde 4. km’de Kırkgeçit kaplıcaları istikametine dönülmeli, Köprüyü geçtikten sonra sırasıyle Akkayrak köyü, Yeşilköy altı mevkiini takip ederek Kıtkgeçit kaplıcaları tesislerine varmadan sola, Kaynarca Köyü istikametine dönülmelidir. 3 km’lik bir rampadan sonra Kaynarca köyüne varılır. (İrfan Çınar - BİGPOD) KARACAOVA MÜBADİLLERİ Bu yıl Bilecek - Vezirhan’da buluşuyor... ►Pomakların Sesi K aracaova Mübadilleri 18 Mayıs Pazar günü Bilecik ilinin Vezirhan ilçesinde bir araya gelecek. 1924 yılındaki resmi mübadeleyle Yunanistan’dan Türkiye’ye getirilen Karacaovalılar, yıllardır birbirleriyle kestikleri bağları yeniden kuruyorlar. Ağırlıkla Pomaklardan ve Yörükler, Ulahlar ve Vlahlar oluşan 1924 Karacaova Mübadilleri, son birkaç yıldır, çeşitli yerlerde bir araya gelerek, Karacaova’dan taşıdıkları yemek kültürlerini ve geleneklerini bir şenlik havasında yaşatıyorlar. Tiglan Banik, Kaçakmak, Tikvinik, Mleçnik, Kurmitnik ve diğer pek çok Pomak yemeğinin yendiği, mübadillerin birbirleriyle kaynaştıkları bu buluşmaların üçüncüsü bu yıl 18 Mayıs Pazar günü, Bilecik ilinin Vezirhan ilçesinde gerçekleşecek. Vezirhan Belediyesi’nin de desteklediği buluşmaya, sosyal medyada, Facebook üzerinden sürdürülen oylamayla karar verildi. Oylamada ikinci sırada yer alan “Karacaovalılar Her Yıl Küplü’de Buluşsun” seçeneği ise büyük oy topladı. Sosyal medyada, Facebook üzerinden örgütlenen Karacaovalılar son birkaç yıldır önce Gelibolu, sonra Şarköy ve 2013 yılında da Küplü Nahiyesi’nde buluştular. Göç esnasında farklı köylere, mahallelere, beldelere, şehirlere dağıtılan birçok aile tekrar bir araya geldi bu buluşmalar sayesinde. Uzak akrabalar birbirlerini hatırladı. Unutmaya başladıkları dillerini, geleneklerini hatırlattılar birbirlerine. Aynı suyun, toprakların ko- kusunu aldılar birbirlerinden. Bu yıl da benzer bir heyecan içinde geçmesi bekleniyor Vezirhan’daki Karacaovalılar buluşmasının. Facebook’taki “Karacaova Mübadilleri” grubunun kurucu ve bu buluşmaların öncüsü Hüseyin Aynalı ise söz konusu etkinlikleri geleneksel hale getirmeye çalıştıklarını belirtti. Birbirleriyle kopan ilişkilerini 90 yıl sonra tekrar kurmaya çalışan Karacaovalılar, Pazar günü tüm renkleri ve yemekleriyle Vezirhan’da olacaklar. 14 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ Mayıs 2014 LOFÇA BÖLGESiNDEKİ CAMİLER İLGİ BEKLİYOR ►Hüseyin Hüseyin Mehmet B ulgaristan’da Pomakların yoğun olduğu Loveç ve Teteven’de bulunan tarihi camilerin durumu içler açısı. Konuyla ilgili görüştüğümüz İmam Hüsein Salie Mehmet, camilerin restore edilmesi ve tekrar ibadete açılmaları için Bulgaristan ve Türkiye’deki yetkililerden yardım beklediklerini ifade etti. Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan Galata köyündeki camiinin savaşta ahşap minaresi yakılmış ve kaçışlarından sonra dönen yerli Pomak halkı 1880’de ahşap bölümlerine tadilat yapmışlardır. 1940 yılında doğal halini alır, 60’lı yıllarda ise camii girişinde bulunan mektep yıkılır ve camii birkaç metre uzatılır. Aynı zamanda içten ve dıştan kireçle sıvanır ve iç balkon oluşturulur. 70’li yıllarda belediye başkanlığı olan bölüm yıkılır ve bugünkü giriş kapısı yerini alır. Bugün cami parselinin bir bölümü iki yatırın da bulunduğu iki asfalt yol üzerindedir. Köy sakinlerinden Mehmet Dlıg, arazi bağışlar ve bitişik parselle birlikte cami avlusu daha da genişler. Bu dönemde caminin dış isnat duvarı inşa edilir ve camiinin etrafı tel örgü ile çevrilir. 2003 yılında yapılan abdesthane de 2009’da genişletilir. 2008 yılında cami avlusunda mutfak, yatak odası, banyo ve çatı katından oluşan, cami imamı için bir ev inşa edilir. Camiye ait 13.500 dekar parsel, ev ve mezarlıklar ve 5.000 dekar arazi deklare edilir ve vergileri her yıl gerektiği şekilde beyan edilir. Camiinin genel görünümü iyi olmasına rağmen, minare, çatı ve evin çatısına tadilat yapılması gerekmektedir. Toros’taki camii de Osmanlı dönemindendir. Savaş sonrası Bulgarlar öküzlerin gücüyle camiyi yıkarlar, fakat temeli ve iç bölümü kalır. 70’li yıllarda camii telle örülerek, taş olan dış duvarlara demir kolonlarla desteklenir. 1971’de akt yapılır fakat 8 dekarlık, kanunlaşması gereken arazi burada yer almaz. Ayrıca bu yıllarda camiinin yer karoları değiştirilir, yenilenir ve uzun zaman camii çeşitli eğlenceler için Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan Galata köyündeki camii Toros’taki camii de Osmanlı dönemindendir. Bugün durumu kısmen iyi olan camilerden biridir. Bulgar Kaynak Camii, en harabe durumda olan camilerden biridir. Gradejnitsa’daki cami de yine Osmanlı döneminden kalmadır. 1936 yılında Kirçevo’da (Pomaşka Leşnitsa), Pomakların iki mezarlık alanı ve camii mektebi vardı. İvanov Bançov döneminde cami yıkılmış ve taşları bizzat kendisi tarafından satılmıştır. Cami avlusuna domuz ve diğer evcil hayvanların tartılması için kantar konulmuş.1975 yılında ise burada bir mağaza inşa edilmiş. Komünizm döneminden sonra ise camiinin mülkiyeti devlete dönüştürülerek özel bir şahsa satılmıştır. 13 Ocak 2010 savcılık belgesinde 1965 yılında Evangelist Çingene Mitko Dimitrov Mitkov’a satıldığı açığa çıkmıştır ancak nasıl satıldığı anlaşılmış değildir ve daha sonra kilise inşa edilmiştir. Bu konuyla ilgili 2010 yılında kilise inşaatının durdurulması ve vakıf arazilerinin düzenlenmesi için köyde bir toplantı yapılır. Bunu desteklemek için köyde iki yüzden fazla imza toplanarak, savcılığa gönderilmiştir; fakat bugüne kadar dava açılması için bir teşebbüste bulunulmamıştır. İbrahim Kavazoğlu tarafından 1500 dekar yeni bir yer alınmış cami ve eskisine göre daha küçük bir mektep inşa edilmiştir. Fakat bu yeni yapının da cami ve mektep görünümü için yeniden restorasyonu gerekmektedir. Beton, tuğla, doğrama, fayansa ihtiyaç vardır. mekân olarak da kullanılır. Bugün camiinin tadilatına kireç, elektrik tesisatı için malzeme, doğrama, zemini için beton kirişler yapılması gerekmektedir. Bulgar Kaynak Camii ise Mehmet Krinçeoğlu tarafından inşa edilmiştir. Bu camii de Osmanlı dönemindendir. Bir kez restore edilmiş olmasına rağmen, 1878 savaşında ve 70’li yıllarda iki kez yakılmıştır. Son yangın kasıtlı değildir. Lambri kısımları bir yerli Hıristiyan tarafından fıçı yapmak için çalınmış ancak bir süre sonra düşerek elleri ömür boyu sakat kalır. Bugün camiinin yasal durumu için davalar devam etmektedir. Birçok inşaat uzmanı 3 taş duvarın sağlam olduğu ancak komple bir yenileme gerektiği görüşündedir. Gradejnitsa’daki camii yine Osmanlı dönemindendir. 1878 savaşında yakılan ve 1880’de restore edilen cami, 60’lı yıllarda yeniden restore edilmiştir. İçten ve dıştan harçla sıvanır, minare yapılır ve taş zemin fayanslarla değiştirilir. Daha sonra camii desteklenmez, bazı kişilerce ele geçirilen vakıf mallarının yasallaşması için harcama yapılır, 2012 yılında 20 dekar arazinin camiye ait olduğu yasallaşır, fakat 3 taş duvar dışında camiinin tam anlamıyla restore edilmesi gerekmektedir. Eski düzenleme planında, 1936 yılında Kirçevo’da (Pomaşka Leşnitsa), Pomakların iki mezarlık alanı ve camii mektebi vardı. 5 dekar olan mezarlıklar bölümünün birinde, idari bina ve bir okul inşa edilmiş, mezarlıkların diğer bölümü ise parsellere bölünmüştür. Mezarlıkların yanı sıra, Kirçevo Pomakları camii ve mektebe sahipler, 1878 savaşında bu camiinin de çatısı yanmış ve totaliter rejimde sadece çatısı yokmuş. Bulgar belediye başkanı Petko Saydığımız bu köy halkı Pomak’tır. Galata köyünde 3500, Gradejnitsa ve Glogovoda 5.000 Pomak yaşamakta, Bulgar Kaynağı köyünde çoğunluk ve belediye başkanı Pomaktır. Toros köyünde ise Müslümanlar azınlıktır, fakat Hıristiyanlarda doğum az olduğu için, çoğalma eğilimindedirler. Rumyantsevo (Blasniçevo) ve Dobrevtsi’de de Pomaklar vardır, fakat azınlıktır. Babıntsi’de 300 Pomak, Teteven ve Glojenede Pomaklar yaşamaktadır. Kirçevo’da ise Pomaklar, Çingene Müslümanlarından biraz daha fazla bir azınlıktır ve belediye başkanı da Pomak’tır. Bölgede bir tek Galata köyündeki camii faaliyettedir ve imamı yukarıda bahsettiğimiz köylerdeki vakıf arazileri için çalışan İmam Hüsein Salie Mehmet’tir. (Türkçesi: Nesrin Osmanova İSPOVA / Nesrin Sipahi Kıratlı) Gazetemizin muhabiri veya yazarı olun, Pomak dünyasındaki gelişmeleri sizden öğrenelim. Yazı, yorum ve önerilerimiz için: [email protected] Mayıs 2014 15 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ Състоянието на джамиите при Ловчанските помаци ► Хюсеин Хюсеин Мехмед Д жамията на с. Галата е от османското владичество. Като по време на войната била опожарявана с дървеното си минаре и след като се завърнали местните помаци от беглото през 1880 г. дървеният и е обновена. Натуралния и акт е от 1940 г. Някъде през 60-те години мектеба, който бил на входа на джамия се разрушава и джамията се удължава с няколко метра. По това време се излепва с варов разтвор от вътре и от вън и се изгражда вътрешния балкон. На вторият етаж се иззидва и вътрешно мазе. През 70-те години се събаря паянтова постройка, която представлявала кметство. На това място днес е входната врата. Част от парцелата на джамията е днес на два асфалтни пътища, кадето имало два стари гроба на двама ефендии. За сметка на това жител на селото на име Мехмед Длъг, дарил нива и съседна парцела на двора на джамията, с което той се разширява значително. По това време се изгражда и външната подпорна стена, като по този начин джамията се загражда и с мрежа. През 2009 се разширява мивката за абдест, която била изградена през 2003 г. През 2008 г. се изгражда в двора на джамията къща на имама, която представлява, кухня, спалня, баня и таванско помещение. През тази година парцелата на джамията и къщата, гробищните паркове от 13.500 дк. и ливада от 5 дк, намираща се извън регулация, се декларират, тъй като всички те се водят джамийски и са обозначени в един Натурален акт, като всяка година за тях се изискват данъци. Въпреки видимото добро състояние на джамията, тя има нужда от минаре, обновяване на покрива. На къщата също и предстоят някои довършителни строителни работи най-вече в таванското помещение. Джамията в Торос е от османския период. След войната чрез волски впряг българите събарят минарето, но основата и вътрешния му вход стоят. През 70-те години джамията се огражда с мрежа, която от части се бетонират железни колчета в каменния външен дувар и се прави натурален акт, който е от 1971 г. към който обаче не се вписват принадлежащите и 8 дк. нива, които трябва да се узаконят. Също така през тези години се заменят и плочите с цигли. Дълго време след това джамията се ползвала и като място където се провеждали различни увеселения. Днес на джамията и предстои реставрация. Нужни са вар, ел. инсталация и електромер, дограма, бетон за пода и греди. Джамията в Български извор е построена от мехмед Кринчеоглу. Тя е от османския период. Два пъти е изгаряна през войната 1878 г. и през 70-те, като един пъти и се прави реставрация. Последения път палежа бил неумишлен. Оцелялата част от ламперията била заграбвана от местен християнин, който правил каци, но при падането останал инвалид в ръката за цял живот. Днес за джамията се водят дела с които и предстои узаконяване, парцелата и се води общинска публична. Според много от строителните специалисти и трите уцелели каменни стени са и здрави, като освен тях и трябва пълна реставрация. Джамията в Градежница също е от османския период, тя е опожарявана през войната 1878 г., като през 1880 г. е реставрирана. Отново се реставрира през 60-те години, като и се прави минаре, излепва се със варов разтвор от вън и от вътре и се сменят каменните плочи с цигли. От тогава джамията не я подържана, тъй като настоятелството харчило средствата си по дела, за узаконяването на вакъвските си ниви, които били заграбвани от частни лица, при което и пада тавана и две от стените. Джамията се снабди с Натурален акт през 2012 г. Към нея принадлежат 20 дк. ливадни намиращи се в регулация и извън регулация, 6 дк. от които вече са възстановени. Освен това без трите каменни стени и джамията се нужна от пълна реставрация. В стария регулационен план на с. Кирчево (Помашка Лешница) до 1936 г., помаците имали два гробищни парка и джамия с мектеб. В единия гробищен парк в стария регулационен план от 1936 г. е от около 5 дк. и в него се построила една административна сграда и училището на селото. Другия гробищен парк в стария регулационен план от 1936 г. е разделен на парцели. Освен гробищните паркове, помаците в с. Кирчево притежавало джамия и мектеб. В стария регулационен план пише, че джамията била срутена вече през 1936 г., но до скоро в периода на Тоталитарния режим, на джамията и липсвал единствено покрива, който бил опожарен още през войната от 1878 г. През времето на кмета българин Петко Иванов Банчев джамията и мектеба бяха съборени и камъните бяха продадени лично от него като кариерски. В двора на джамията бил поставен кантар, където да се теглят свинете и другите домашни животни. По късно някъде през 1975 г. бил построен магазин. А след комунизма джамийския имот вече като държавен заедно с магазина се продават на частно лице. От прокурорска преписка от 13.01.2010 г. става ясно, че не се знае как през 1965 г., се променя статута и на гробищните ни паркове и едина от парцелите и се продава на циганина евангелист Митко Димитров Митков, след като се построява сектантска църква. По този въпрос през 2010 г. се свиква общоселското събрание за възстановяването на вакъвските имоти и за спиране строежа на църквата. В подкрепа на това бяха събрани и над 200 подписа от жителите на селото. И се пуснаха жалби до прокуратурата, която и до ден днешен не ги внесе в съда за дело. Също така беше закупена нова парцела от 1.500 дк. с града за джамия и по-малка такава за мектеб от сдобилите се със старата, на която е била джамията построена от Ибрахим Кавазоглу. Но в новопридобитите постройки също трябват реставрации за да придобият вид на джамия и мектеб. Имат нуджа от битон, цигли, тухли, дограма, фаянсови и теракотени плочки и пр. Като цяло в изброените села мюсюлманите са помаци. В селата Галата живеят около 3500 помака, Градежница и Глогово 5000 помака, Български извор помаците са мнозинство и кмета е помак, в Торос там мюсюлманите като цяло са малцинство, но с тенденция да станат мнозинство, тъй като при християните раждаемостта е ниска. Сред мюсюлманите там помаците са мнозинство. Помаци има и в Румянцево (Бласничево) и Добревци но са малцина. В Бабинци живеят 300 помака, помаци има и в Тетевен и Гложене. В Кирчево помаците са малко повече от циганите мюсюлмани. Там кмета също е помак. В района действа само една джамия в с. Галата и един имам Хюсеин Хюсеин Мехмед, който се грижи за вакъвските имоти в споменатите помашки села. POMAKLARIN SESİ’ni yaşatmak sizin elinde. Sesimiz daima çıksın diyorsanız, gazetenize abone olun. Abonelik işlemleri için: [email protected] 16 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ Mayıs 2014 Pomak Yemekleri ∎ Tikvinik Yapmayı bilmeyen, yiyemeyen kalmasın! Malzemeler ⦁ 1 Adet orta boy kara kabak ⦁ 1 kg un ⦁ 4 adet yumurta ⦁ 1/2 kg süt ⦁ 100 gr margarin H avanda tuz ve sarımsakla hafif ezilmiş, közlenmiş çarliston biberleriyle birlikte yenen ve Karacaova yöresine ait bir Pomak yemeği olan Tikvinik: Jülide Başkur’un* tarifiyle. ⦁ 1 Yemek kaşığı aktif kuru maya ⦁ 1 Tatlı kaşığı tuz ⦁ 1 Yemek kaşığı şeker Sıvıyağ 2. Adım 4. Adım 10’arlı grupları ister merdane ile ister elde 50 cm tepsi büyüklüğünde ve kenarlarından biraz sarkacak şekilde açalım. İkinci hamur grubunu da açıp üst üste koyalım. TARİFİN YAPILIŞI Hamurun Hazırlanması: 1 kg una 1 bardak ılık suda çözülmüş mayamızı ilave edip 1 tatlı kaşığı tuz koyduktan sonra, gerektiği kadar su ilavesi ile kulak memesi yumuşaklığında hamur hazırlayalım. 1. Adım 3. Adım Püre’nin Hazırlanışı: 1 adet kara kabak kabukları soyulup, dilimlenip haşlanır. Yumuşayınca sıkılarak çekmiş olduğu suyu süzülür. İçine, 4 yumurta, 100 gram eritilmiş margarin, 1/2 kg süt, 1 tatlı kaşığı tuz, 1 yemek kaşığı toz şeker konulup el blendır ile püre haline getirilir. Hamuru 15-20 dakika dinlendirdikten sonra 20 bezeye ayıralım. Her bir bezeyi tabak büyüklüğünde açıp sıvı yağ ile yağlayıp üst üste onarlı iki grup halinde yağlı bir şekilde 20 dakika dinlendirelim. Hazırlamış olduğumuz kabak püresini hamurların üzerine dökelim. Kenarları hafif kıvırıp pizza kenarı görüntüsü verelim. 200 C’de hamur kızarana kadar pişirelim. Afiyet olsun! ŞEYTAN KUTUSU - Ah lele nanku mari. Şeytanlar oynuyor bu kutunun içinde, ey gidi!.. K üçük odanın penceresinden avluda dolaşan tavukları izliyordu Nana Bizofka. Birden odanın tahta kapısı açıldı ve torun gelini Fatma; - Ayde nanu. Manca ke ruçime (Hadi ninem. Yemek yiyeceğiz). Nana Bizofka ise ona eliyle gel işareti yaparak; - Bak mari şu tavuklara. Ne dertleri var ne tasaları. Dümdüz bakarlar dünyaya, diyerek asık suratlı Fatma’yı güldürmeyi başarmıştı. Asıl adı Sare olan Bizofka Nine, Selanik-Karacaova’nın Bizovo köyünden olduğu için ahali ona Bizovolu kadın manasına gelen Bizofka adını takmıştı. Bizofka Nine’nin torunu ve Fatma’nın eşi olan Hasan ise geçenlerde ziyaretine gittiğinde asker arkadaşında gördüğü televizyon dedikleri icadı yere göğe sığdıramıyor, ilk işinin eline toplu para geçmesi halinde Bandırma’dan televizyon alacağını söylüyordu sürekli. İşte o gün bugündü. Sabah erkenden kendi yaptığı sürüden on baş keçi aldı, onları Erdek’te satıp, Bandırma’dan sattığı keçilerin parasıyla Simens marka siyah-beyaz bir televizyon aldı. Nana Bizofka ile torun gelin Fatma güle dururlarken, kucağında kutuya benzer bir şey taşıyan Hasan’nın avludan içeri girdiğini gördüler küçük odanın penceresinden. Ne taşıdığını merak eden nine ve gelin meraklarını gidermek için Hasan’ı kapıda karşıladılar. Ona ve kutuya şaşkın ve meraklı gözlerle bakıyorlardı. Bizofka nine; - Şo e vo bre çedu? (Nedir bu be evladım?) Hasan; - Şu bahsettiğim televizyonu aldım nanu, dedikten sonra eşi Fatma’ya televizyon için yer hazırlamasını istedi. Orta odadaki çeyiz sandığının üstüne koymayı uygun buldular. Hasan ise anteni yerleştirmek için çatıya çıktı. O arada ilk defa gördükleri televizyona dokunmaya ve onu incelemeye başlamıştı Nana Bizofka, Fatma ve 5. Adım * (Kaynak: http://www.lezzethikayesi.com/tarif/%E F%BB%BFtikfinik-tikvinik) evin diğer ahalisi... Hasan anteni hallettikten sonra odaya girdi, fişi prize taktı ve besmele çektikten sonra televizyonun düğmesine bastı. Meraklı gözlerle televizyonun önünde dikilen kadınlar, gördükleri görüntü karşısında sanki şoka girmiş gibi pürgüleriyle(1) hızlıca yüzlerini kapattılar ve sırtlarını döndüler. Nana Bizofka; - Ah lele nanku mari (ah canım annem). Şeytanlar oynuyor bu kutunun içinde ey gidi!.. Şeytan kutusu bu, diye bağırıyor yanındaki gelinlerine -kapanın mari, diyerek onları uyarıyordu. Hasan ise korkmamalarını, alt tarafı bir makine icadı olduğunu söylüyor, ülkede dünyada ne olup bittiğini televizyondan öğreneceklerini bu yüzden onu izlemenin faydalı olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Hasan’ın izahından sonra sanki ikna olmuşa benziyorlardı. Yüzlerini çevirdiler fakat hâlâ sadece gözleri açık bir şekilde yüzlerini pürgüyle kapatıyorlar, şeytan kutusuna öyle bakıyorlardı. Bir müddet istiflerini hiç bozmadan izlediler. Nana Bizofka ise tekrar sırtını dönmüştü gâvur icadı şeytan kutusuna. Hasan; - Keçileri dolanayım ben, siz seyredin, dedi. Hasan’ın odadan çıkmasını fırsat bilen Bizofka Nine televizyonun önüne geçti ve ona üflemeye başladı. Hem Pomakça mırıldanıp şeytan makinesine bela okuyor hem de kuvvetli bir şekilde üflüyordu. Adeta ateş söndürür gibi. Baktı biçare tek başına söndüremiyor, gelinlerinden yardım etmelerini istedi. Şeytan kutusunu söndürme harekatına evin çocukları da dahil olmuş hep beraber üflüyorlardı. Ağılda işi bitirmiş Hasan’ın sesi geldi odanın kapısından; - Bre delirdiniz? Ateş mi o üflersiniz sönsün. Düğmeye bastı televizyonu kapattı. Nanu Bizofka; - Aman ulum al bunu ver aldığın yere, zare evin bereketini söndürcek bu şeytan kutusu. Ancak günler geçtikçe televizyona alıştılar, fakat ona şeytan kutusu demeyi ve pürgüyle yüzlerini kapatarak izlemeyi de ihmal etmediler. (1) Pürgü: Kadınların giydiği iki parçalı kara çarşaf. Ahmet GÖKBAYRAK
Benzer belgeler
pomaklarin_sesi_7 - pomakların sesi gazetesi
Pomakların Sesi Gazetesi █ Yerel Süreli Yayın
Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet DEMİR
█ Adres: Talatpaşa Mh. Arslangazi Cd. İkizler İşhanı No: 1/12 Kağıthane - İstanbul
Basım Yeri: MANART...
pomaklarin_sesi_4 - pomakların sesi gazetesi
heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor.
Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz?
Добре дошил Помаци! - pomakların sesi gazetesi
siyasete malzeme edilmemesidir. Çünkü edenler var!
tam da bu işlevi görüyor.
Gelecekte matbuu yayınlar artacaktır elbette. Günü-
pomaklarin_sesi_2 - pomakların sesi gazetesi
heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor.
Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz?
pomaklarin_sesi_5 - pomakların sesi gazetesi
heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor.
Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz?