pomaklarin_sesi_4 - pomakların sesi gazetesi
Transkript
pomaklarin_sesi_4 - pomakların sesi gazetesi
Türkiye ve Balkanlar’da Pomak Dili, Kültürü, Tarihi, Haber ve Yorum Gazetesi | Aylık Gazete | Haziran 2014 Sayı: 4 | 5.00 TL SOMA KADER DEĞİLDİR! GELENEKSEL POMAK GİYSİLERİ ÇANAKKALE’DE GÖRÜCÜYE ÇIKTI Halklar Mozaiği Karacaova Uluslar Arası EXPOTROİA 2014 Fuarı’nda, Biga Pomak Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği (BİGPOD) tarafından geleneksel Pomak kıyafet≫ leri giydirilen genç kızlar, ilgi odağı oldu. Sf. 6 “BALKAN TARİHİNDE POMAKLAR” SEMPOZYUM SERİSİ DEVAM EDİYOR K aracaova, 1913 Balkan Savaşı öncesi Osmanlı egemenliğindeki Selanik vilayetinin, Vodina kazasına bağlı, 1924 nüfus mübadelesinden önce 26 tane Pomak, 16 tane Bulgar, 7 tane Yörük, 1 tane Müslüman Ulah ve 3 tane Hıristiyan Ulah olmak üzere 53 köyden oluşan bir nahiyeydi. Antik çağda Almopia olarak bilinen, Eski Makedonya krallığının 17 ilinden biridir. ≫ Sf. 8 ∎ Gümüşdere Pomaklarına Özelleştirme Kıskacı ≫ Sf. 4 1 8 Mayıs 2014 tarihinde, “İlyasağa Çiftliği Köyü 120 Yaşında” konu başlığıyla Çanakkale, Çan, İlyasağa Çiftliği Köyü’nde Balkan Tarihinde Pomaklar Sempozyum serisinin dördüncüsü gerçekleşti. Sempozyum, İlyasağa Çiftliği köy kahvesinin ≫ Sf. 3 bahçesinde yapıldı. ∎ Pomaklar “Elmalı Köy ∎ Yarım Asırlık “Pomak” Hayırı”nda Buluştu Sevgisi ve “Göç Trav- ≫ Sf. 5 ması” ≫ Sf. 11 ∎ Farkında mısınız? Trakya’da Kapıdaki Kuraklık Tehdidi ≫ Sf. 13 2 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ Haziran 2014 SOMA, KAZA-KADER DEĞİL KATLİAMDIR! ► Mehmet DEMİR Yazıişleri Müdürü P omak’ım, ama önce insanım. Pomak’ım, ama önce emekçiyim. Pomak dili, kültürü ve tarihi adına çıkmış olduğumuz yolculukta, gazetemizin sayfalarında elbette bu konulara öncelik vereceğiz. Ancak tüm dünyanın gözünü diktiği bir olayda da yüzümüzü başka tarafa çeviremezdik. Öte yandan, yaşanan acıların ardından sorumlu bulunanlara verilecek hiçbir cezanın, kaybolan 301 canı geri getiremeyeceği gibi yaralanan 486 kişinin yaşadıklarını unutturamayacağı da gün gibi ortadadır! Ülkemizi yasa boğan bu olayın yaşanmaması en büyük arzumuzdu. Bugünden sonra bir daha böyle bir acının yaşanmaması ise en büyük temennimiz. Fakat bu temenninin gerçekleşmesi için başta Hükümet, işveren ve bakanlıklar olmak üzere herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Dünyanın en büyük iş cinayetlerinden biri, Türkiye tarihinin ise en büyük iş cinayeti Soma’da yaşandı. Yaşamını yitiren maden işçilerinin ailelerinin, yakınlarının ve işçi sınıfının başı sağ olsun. Ülkede üç günlük yas ilan edildi ve tüm ülke yasa boğuldu! Türkiye, tarihinin en büyük iş cinayetini yaşadı. Resmi rakamlara göre 301 işçi yaşamını yitirdi, daha onlarca işçi maden ocağında, göçük altında kaldı. Onların cesetlerine hâlâ ulaşılamadı. Madene kaç işçinin indiği, kaç işçinin hayatını kaybettiği tam bir muamma. Yetkililer tarafından yapılan açıklamalar ise çelişkilerle dolu. Hastane morgları ve bölgedeki soğuk hava depoları işçi cesetleriyle doldu. Hayatını kaybeden işçiler arasında gençlerin ve kayıt dışı işçilerin bulunup bulunmadığı ise hâlâ açıklığa kavuşmamıştır. İşverenin kusurunu örtmeye çalışan, işveren temsilcisi gibi davranan sarı işveren yanlısı sendika da sessizliğini korumaya devam etmektedir. Yetkililerin yaptığı açıklamaya göre madende 787 maden işçisi vardı, 301 işçi öldü. Bu üzücü gelişmelerin ardından maalesef bazı insanlarımızın hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam ettiğini esef ve hayretle izledim. Pomak dernekleri dahil birçok demokratik kitle örgütünün bu faciaya kayıtsız kalması ya da yeterince ilgi göstermemesi beni derinden yaraladı. (Ülkede üç günlük yas ilan edilmişken PODEF’in hiçbir programını iptal etmemesi ve olağan etkinliklerini aynen devam ettirmesi yüreğimi yaralamıştır.) Şahsım dahil, Pomak örgütlerinin bu katliama yeterince tepki göstermediğini düşünüyorum. Ancak henüz geç değil, hâlâ yapılabilecek şeyler var. Ve bu konuda basın açıklamalarının ötesine geçip, Soma aileleriyle dayanışmak adına bazı kampanyalar düzenlenebilir ya da düzenlenen kampanyalara Pomak dernekleri olarak etkin bir şekilde katılabiliriz. Bu ülkede emekçilerin hayatı bu kadar ucuz olmamalı. Bu arkadaşlarımız eve ekmek parası götürmek için çalışmak zorundalardı. Katil patron kârına kâr katmak için ocaktaki ısınmayı bile görmezden gelip üretime devam ederek 301 emekçinin canını aldı. Maden ocaklarının özelleştirilmesi, taşeronlaştırma, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin önlemlerin maliyeti yüksek olduğu gerekçesiyle uygulanmaması, kâr hırsı ve patronların açgözlülüğü madencilik işkolu başta olmak üzere pek çok işkolunda iş cinayetlerine her gün bir yenisini daha eklemektedir. Soma Maden Şirketi ise, kâr hırsını ve bu cinayetlerin, yaşananların sorumlusu olduğunu şu sözlerle açıklamıştı: “İşletmede maliyetleri ucuzlattık, üretimi artırdık.” Maalesef bu açıklama ölen işçilerimizi bir kez daha öldürmüştür. Bu nedenle bir kez daha ifade etmek gerekir ki: SOMA, KAZA-KADER DEĞİL, KATLİAMDIR! █ GAZETENE SAHİP ÇIK! Ayda bir kez yayınlanacak olan Pomakların Sesi gazetesi şimdilik yılda 12 sayı çıkarmayı hedefliyor. Türkiye’de, hatta dünyada bir ilki gerçekleştirerek Pomaklar’a yönelik ilk matbuu yayını çıkaran ekip, tarihsel sorumluluğunun bilinciyle, bir ilki başarmış olmanın heyecanını yaşarken, bu heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor. Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz? ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ █ BİZE KÖYÜNÜ ANLAT Kaç yılında nereden göç ettiniz? Köyünüzde Pomakça hâlâ konuşuluyor mu? Hâlâ sürdürdüğünüz gelenekleriniz var mı? Köyünüze has yemekleriniz var mı? Varsa nelerdir? Köyünüzün genel olarak sorunları nelerdir? █ YAZIŞMA ADRESİMİZ [email protected] █ ABONELİK Yıllık: 60 TL Altı Aylık: 30 TL Pomakların Sesi Gazetesi █ Yerel Süreli Yayın █ Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet DEMİR █ Adres: Talatpaşa Mh. Arslangazi Cd. İkizler İşhanı No: 1/12 Kağıthane - İstanbul Basım Yeri: ANADOLU OFSET - Davutpaşa Caddesi Kazım Dinçol San. Sit. 81/7 Topkapı - İstanbul █ Tel: 0 212 567 89 93 █ www.anadoluofset.net Banka Hesap Bilgisi: Mehmet Demir - Ziraat Bankası Çağlayan Şb. - IBAN: TR180001000935063787845002 Mehmet Demir Tel: 05316580282 █ Hasan Uygun Tel: 0537 419 21 56 █ Baskı Tarihi: Haziran 2014 Haziran 2014 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ 3 BALKAN TARİHİNDE POMAKLAR SEMPOZYUM SERİSİNİN DÖRDÜNCÜSÜ İLYASAĞA ÇİFTLİK KÖYÜNDE GERÇEKLEŞTİ ► Bayram ERAT PODEF Genel Başkanı İ lki 02 Mart 2013 tarihinde İstanbul, Perpa Ticaret Merkezi’nde, ikincisi 24 Haziran 2013 tarihinde Çanakkale, Çimenlik Kalesi’nde, üçüncüsü 02 Mart 2014 tarihinde İzmir, Gaziemir’de yapılan Balkan Tarihinde Pomaklar Sempozyum serisinin 4. toplantısı 18 Mayıs 2014 tarihinde, “İlyasağa Çiftliği Köyü 120 Yaşında” konu başlığıyla Çanakkale, Çan, İlyasağa Çiftliği Köyü’nde yapıldı. Her yıl geleneksel olarak yapılan, baharı karşılama, dostlarla buluşma, dua ve pilav ikramı içerikli köy hayırı ile aynı gün yapılan sempozyum, İlyasağa Çiftliği Köyü’nün kuruluşunun 120. yılına denk geldiği için, çok daha anlamlı ve coşkulu oldu. Sempozyum, İlyasağa Çiftliği Köy kahvesinin bahçesinde yapıldı. “Artık dünyadaki bütün Pomaklar iletişim halinde” Köylülerin ve misafirlerin yoğun ilgi gösterdiği sempozyumun açılış konuşmasını sempozyumu organize eden ve İlyasağa Çiftliği Köyü doğumlu olan Pomak Dernekleri Federasyonu (PODEF) Genel Başkanı Bayram ERAT yaptı. Pomakların diline, tarihine ve kültürlerine sahip çıkmak için yaşadıkları yerlerde dernekler kurarak bir araya geldiklerini, tanıştıklarını ve birlikte çalışmalar yaptıklarını, derneklerin bir araya gelerek federasyonu kurduklarını ve birlik-beraberlik içinde çalışmalar yaptıklarını ifade etti. Pomakların yaşadıkları diğer ülkelerle de görüştüklerini ve dünyadaki bütün Pomakların iletişim halinde, birlik içinde hareket etmesi için çalıştıklarını söyledi. Pomakçanın yaşaması için Pomakça kursu açtıklarını, Pomakça ders kitabı, alfabe kitabı, Türkçe Pomakça sözlük yazım çalışmalarının devam ettiğini, Pomakçanın ilköğretim 5, 6, 7 ve8. sınıflarda seçmeli ders olarak okutulması için Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurduklarını; başvurunun kabul edildiğini, ders programı yazma çalışmalarının devam ettiğini açıkladı. Çiftliği Köyü’nde varlıklarını devam ettirdiklerini öğrendiğini açıkladı. Sempozyumun oturum başkanlığını yine İlyasağa Çiftliği Köyü doğumlu, ÇOMÜ’den Doç. Dr. Muhammed ERAT yaptı. Pomakların Balkanlardan Anadolu’ya bir köprü kurduğunu, Pomakların çalışkan, girişken ve uyumlu insanlar olduğunu söyledi. İlk konuşmacı, Sofya’dan tarihçi, araştırmacı ve gazeteci Georgi Zelengora, İlyasağa Çiftliği köylülerinin atayurdu olan, Flibe ili, Asenovgrad ilçesi, Orehevu köyünü anlattı. 1888 yılında Orehevu’nun nüfusunun 1200 civarında ve bunların üçte ikisinin Pomak olduğunu; köyün zenginlerinin Pomak olduğunu, Oreyhevu’da yaşayan Bulgarların sürekli Pomakları rahatsız ettiklerini ve sonunda canlarını korumak için 1888 ve 1894 yılında iki büyük göç dalgası halinde Pomakların çoğunun köyden göç ettiğini ve ikinci göç dalgasındaki 50 ailenin çoğu İlyasağa Çiftliği’ne gelerek bu köyü yeniden kurduklarını anlattı. Oreyhevu’daki Golfaski, Çulakvi, Drankvi, Saraçvi, Demirvi, Hasankahyavi, Sırbıvi, Mizinvi sülale isimlerinin İlyasağa “Pomaklar altı ve daha çok ülkede yaşayan uluslar arası bir topluluktur” İkinci konuşmacı, ÇOMÜ’den Yrd. Doç. Dr. Mithat ATABAY, Çanakkale’de Pomaklar konulu bir konuşma yaptı. 93 Rus Harbi’nden ve Balkan Savaşı’ndan sonra Çanakkale’ye çok göç olduğunu ve Biga Yarımadası’na çok fazla göç geldiğini bunu nedenle birçok yeni köy kurulduğunu, İlyasağa Çiftliği Köyü’nünde 46 hane olarak 1894 yılında kurulduğunu ve kayıtlara geçtiğini açıkladı. Üçüncü konuşmacı Bulgaristan Avrupa Pomak Enstitüsü Başkanı Efrem Mollov konuşmasını Pomakça yaptı. Türkçe çevirisini Asan Ristemov’un yaptığı konuşma ilgi çekiciydi. Konuşmayı Pomakça dinleyen, anlayan ve hemen tepki veren Pomaklar alkışlardan, onaylardan veya kahkahalardan sonra Türkçe çeviriyi dinlediler. Efrem Mollov, Pomakların bir araya gelmesini, birlikte hareket etmesi gerektiğini söy- ledi. Pomakların altı ve daha çok ülkede yaşayan uluslar arası bir topluluk olduğunu, Pomakların Avrupalı olduğunu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi için büyük destek vereceğini açıkladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin Pomaklara çok iyi davrandığını ve bu yüzden Türkiye’ye teşekkür ettiğini söyledi. Sempozyumun sonunda konuşmacılara ve konuklara birer plaket verildi. Sempozyumu Çan Belediye Başkanı Abdurrahman Kuzu, siyasi parti temsilcileri, birçok kurumun yönetici ve temsilcileri ile Pomak dernekleri yöneticileri ilgiyle izlediler. İlyasağa Çiftliği Köyü muhtarı Selayi Özdemir’in sempozyum sonrası ikram ettiği ve İlyasağalı kadınların keyif ve coşkuyla pişirdiği ayran, yoğurt, pekmez eşliğindeki Pomak akıtmaları çok lezzetliydi. İlyasağa Çiftliği Köyü’nün 120. kuruluş yılını tebrik ediyor ve Pomak dili, kültürünü sonsuza dek yaşatmalarını diliyoruz. İlyasağa çiftliği’nin 121. Kuruluş Yılı Etkinlikleri’nde buluşmak umuduyla. / 25.05.2014 Sarıyer ilçesine bağlı Gümüşdere köyü tarım arazisi özelleştirilmek isteniyor 4 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ Haziran 2014 GÜMÜŞDERE POMAKLARINA ÖZELLEŞTİRME KISKACI ►Nilay VARDAR İ stanbul’un kent içinde tarım yapılan son topraklarından biri olan Tarım Bakanlığı’nın “sulu özel ürün arazisi” olarak kabul ettiği Sarıyer ilçesine bağlı Gümüşdere köyü tarım arazisi özelleştirilmek isteniyor. Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 8 Mayıs tarihli kararıyla Gümüşdere Köyü’nün tek tarım arazisi 590.343 metrekare yüzölçümlü taşınmaz özelleştirme kapsamında satışa çıkarıldı. İstanbul’un sebze meyve ihtiyacını karşılayan Gümüşdereliler tek geçim kaynaklarının yok olmasına tepkili, Ziraat Mühendisleri Odası özelleştirme kararının iptali için dava açacak. Gümüşdere Köyü Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği’nden Beyhan Uzunçarşılı, bu tarım arazinde Türkiye’nin ilk sürdürülebilir kent tarım projesini yapmayı planlarken özelleştirme kararı ile şaşkınlığa uğradıklarını söyledi. Mübadeleyle geldiler, köyü ıslah ettiler Gümüşdere sırtını Belgrat ormanlarına dayamış, Karadenize kıyısı olan eski bir Rum yerleşim yeriydi. 1924’te mübadele sonucu Rumlar köyü terk etmek zorunda kalınca Selanik Karacaova mevki Fuştan köyünden gelen Pomaklar köye yerleştirildi. Hâlâ dillerini koruyan halk Selanik’te yaptıkları bahçeciliği Gümüşdere’ye taşıdı. Araziyi kendi imkânlarıyla ıslah ederek tarım alanına çevirdi. Şu anda büyük bölümünde açık tarım, 90 bin hektarında da seracılık yapılıyor. Her çeşit sebze meyve, süs bitkisi yetiştirilen ve hayvancılık da yapılan topraklardan 632 kişi geçimini sağlıyor. Hazine arazisi olan tarım alanlarında köylüler 1994’te köyün statüsünü kaybetmesiyle çok yüksek ecrimisil (işgaliye) bedeli ödemeye başladı. Bakanlık “sulu tarım arazisi” dedi Gümüşdereliler daha önce köyün bir bölümüne İSKİ’ye tahsis edi- lerek yapılmak istenen “biyolojik arıtma tesisi”ne karşı mücadele etmişti. Ziraat Mühendisleri Odası’nın açtığı dava sonucu Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, bu alanın “sulu özel ürün arazisi” olduğuna belirtmiş ve Kasım 2013’te proje iptal olmuştu. Köylüler tam mücadeleyi kazanmışken şimdi özelleştirilme tehdidi yaşıyor. “Bakanlık tarım projemizi desteklemeli” Ziraat mühendisi olan Beyhan Uzunçarşılı, buranın statüsünü Bakanlığın yükselttiğini hatırlatarak kentte kalan bu son tarım arazisinin korunması ve geliştirilmesi için yazdıkları projeyi bakanlığa sunacaklarını söyledi. “İstanbul’un gıdasını sağlayan son tarım arazisi için üniversite, sivil toplum örgütleri halk ve bakanlığın ortaklığında Türkiye’nin ilk sürdürülebilir kent tarım projesini yapmak istiyoruz. Bakanlıktan randevu talebinde bulunduk. Burada çiftçiler bakanlıktan destek almadan modern yöntemlerle üretim yapıyor. Özellikle kadınlar çalışıyor. Buranın korunması, geliştirilmesi gerekirken özelleştirilmek isteniyor. Bu sadece Gümüşderelilerin değil, buradaki gıdayı tüketen İstanbul’un meselesi.” “Toprak işleyenin olmalı” Özelleştirmeye karşı dava açan Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık da “toprak işleyenin olmalı, rant için gökdelen dikmek isteyenlerin değil” diyor. “Bu kadar verimli toprakları korumak, teknik ve üretimi daha rantıbıl üretim projesine dönüştürmek yerine satmak istiyorlar. Maliyenin hazine adına kayıtlı taşınmazı toprağı işleyen köylülere makul bir fiyatta uygun taksitlerle satmasına karşı değiliz. Toprak işleyenin olmalı.” (NV) İmza Kampanyası Başlatıldı: “Sarıyer-Gümüşdere Tarım alanına sahip çıkılsın” başlığıyla Beyhan Uzunçarşılı tarafından İnternet üzerinden, www.change.org adlı sitede başlatılan imza kampanyasına yoğun ilgi var. Sadece bir imza yetmez elbette, ancak bu bir başlangıç olabilir. (PS) Haziran 2014 5 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ Pomaklar Elmalı Köy Hayırında Buluştu B Elmalı Köy Hayrı Çok Kalabalıktı iga ya bağlı Elmalı Köy Hayrı, 11 Mayıs 2014 Pazar günü gerçekleşti... Elmalı Köyü Hayrına civar komşu Pomak köylerinin ilgisi oldukça yoğundu. Biga’dan ve komşu köylerden gelen halk büyük bir kalabalık oluşturdu. Biga Pomaklar Derneği yöneticileri olarak bu köyü yalnız bırakmadık. Yönetim olarak köy hayrında yerimizi aldık. Köyde köy halkı ile söyleşilerde bulunduk. Pomak derneğimizi anlattık. Kısa zamanda tekrar Elmalı köyüne ziyarette bulunacağız. Hazırlayan: İrfan ÇINAR E lmalı köyü hayırları bir başka oluyor. Yapısı itibarıyla köyün geniş ve büyük ve çok nüfuslu olması sebebiyle köy hayrı büyük bir şölen havasında gerçekleşiyor. Yemek çadırları köyün en tepe noktasında havadar bir yerde kurulduğu için herkes rahat bir şekilde yemeklerini yiyebiliyor. Önce kadınların yemek yemesi gerçekleştiriliyor. Daha sonra öğle namazını müteakip erkekler de yemeklerini rahat bir şekilde yiyor. Yemek sonrası meşe ağaçlarının gölgesinde ve esen hafif lodos rüzgârın güzelliğiyle, misafirler uzun uzun ağaçların gölgesinde sohbetlerini bitirmek istemeyip koyu bir muhabbete dalıyor. Bu meşe ağaçlarının gölgesinden insanın canı oradan ayrılmak hiç mi hiç istemiyor. Bu anı yaşamak için buyurun sizi Elmalı köyünde misafir edelim. Çanakkale, Biga’ya bağlı köyler, sırasıyla her yıl köy hayrını icra ederler. Bu köylere hayır günü katılım oldukça yüksektir. Civar köylerden ve Biga merkezden halk yoğun bir şekilde ilgi gösterir. Köyde toplanan halk köy meydanına sığmaz genelde. Hele ki dışarıdan gelen araçlara yer bulmak tam bir problem. Köy dışında, neredeyse kilometrelerce sıra halinde park ediliyorlar. Köy kahvehaneleri dolup taşar böyle günlerde. Bu hayırların bir diğer özelliği de insanlar burada buluşup hasret giderirler. Birçoğu birbirlerini uzun zaman görmemişlerdir. Gerek kahvehanelerde gerekse köy meydanında görüşen insanlar, hasret giderip bol bol sohbet etme imkânı bulurlar. Hazırlayan: İrfan Çınar Biga’nın Pomak Köylerini Tanıtıyoruz Biga’ya Bağlı Pomak köylerinden her ay bir köyü bu sayfada tanıtıyoruz E lmalı köyü… Bu sayımızda Biga - Elmalı Köyü’nü tanıtalım. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası baskılara dayanamayan Pomak göçmenler, 1882 (Rumi 1298) yılında, Bulgaristan’ın Filibe kasabası Bukfu, Rakavitsa, Drenova köylerinden göç ederek, bugünkü yerleşim birimini kurmuşlardır. Ancak bu yıllarda köyün yakınlarındaki Fakara mevkiindeki Güveleroba denilen yer-de (şimdi Yenice ilçesine bağlı) bir Yörük grubu yaşamaktadır. Çevre ormanlık ve çalılıktır. Köy kurulur- ken, köyün kurulduğu yerdeki orman ve çalılıkların temizlenmesi sırasında bir tek yabani elma görülünce, köye de ELMALI adı verilmiştir. Elmalı köyü yerleşim olarak geniş bir alana yayılmıştır (7 adet mahallesi var). Köyün bir ucundan bir ucuna yaya olarak gitmek çok zordur. Elmalı köyüne gidebilmek için Biga’dan Aptiağa köyü istikametinden ve yine Biga’dan Kırkgeçit-Yeşilköy istikametinden de gidebilir. (Alıntıwww.bigabiga.com) Hazırlayan: İrfan ÇINAR 6 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ Haziran 2014 BİGPOD, EXPOTROİA 2014’E KATILDI BİGA POMAK KÜLTÜRÜNÜ TANITMA VE YAŞATMA DERNEĞİ, 14 MAYIS 2014 ÇARŞAMBA GÜNÜ ÇANAKKALE Ç.T.S.O. ULUSLAR ARASI EXPOTROİA 2014 FUARI’NDA POMAK KÜLTÜRÜNÜ TANITMAK ÜZERE STANDINI AÇTI S tandta geleneksel Pomak kıyafeti giydirilen pomak elbiseli kızlarımız yanında 1980 yıllara kadar Pomakların kullanmış olduğu eşyalar da sergilendi. Bu eşyaların tamamı orijinal olup Pomak köylerinde nenelerimizin sandıklarından çıkarılıp bu sergiye getirildi. Bu sergide nişan torbası, mendil, çorap, heybe, namazla, kuşak, karpa (başörtü) masa ör- tüsü, yolluk gibi eşyalar sergilendi. POMAK KADIN ELBİSELİ KIZLAR fuarda ilgi odağı idiler. Gelen bütün misafirler bu kızlar ile fotoğraf çektirmeden ayrılmadılar. Fuarda Biga’ya ayrılan standta Biga Pomaklar Derneği baş köşeye yerleştirildi. Her gelen misafir öncelikle Pomak derneğinin eşyalarını inceleme fırsatı buldu. Hazırlayan: İrfan ÇINAR Ç anakkale EXPOTROİA 2014 Fuarı’nda PODEF’in faaliyetleri doğrultusunda yayın yapan Pomak- ların Sesi gazetesi büyük ilgi gördü. Standımızın en baş köşesine yerleştirdiğimiz gazeteye gelen misafirler göz atıp birer gazete aldılar. Gazetenin ilk Pomak gazetesi olması büyük ilgi çekti. Gazete yanında bir de “POMAKLAR KİMDİR” yazılı broşürümüz de büyük dikkat çekti. Her gelen ziyaretçi bu yazıdan da aldı. Yazıyı özellikle okuyacaklarını belirttiler. Bu yazıyı İZMİR Pomak Derneği Başkanı Sayın Ercan ÇONKBANKİR hazırlamıştır. B iga Belediye Başkanı İsmail IŞIK, Çanakkale EXPOTROİA 2014 Fuarı’n- daki standımız ziyaret etti. IŞIK, standta bulunan Pomak eşyalarını ilgiyle inceledi. Her bir eşya için bilgi alan IŞIK’a gerekli tüm bilgiler ayrıntılı olarak sunuldu. Pomak kızlarının giymiş olduğu elbiseleri de inceleyen başkan, beraber hatıra fotoğrafı da çektirmeyi ihmal etmedi. Pomak eşyalarının sergilendiği standını çok beğendiğini, bunların mutlaka yaşatılması gerektiğini ifade etti. Bunların yaşatılması için belediye olarak her türlü desteği verebileceklerini de belirten başkan bu standın dizaynını kimin hazırladığını sordu. Bu standın hazırlanmasında emeği geçen Bşk Yard. Hayati YEL’e ve dernek üyemiz Folklor Eğitmeni Ayşe TURAL’ın büyük katkılarının bulunduğunu belirttik. Hazırlayan: Hayati YEL Ç Ç anakkale Milletvekili Sayın Mehmet DANIŞ Biga Pomaklar Derneği’mizin standını gezdi. Kendisine Pomak eşyaları hakkında geniş bilgiler verildi. Pomak eşyalarının hepsinin orijinal oduğu, üretimlerinin artık yapılamadığı bilgisini verdik. Bu eşyaların nenelerimizin sandıklardan çıkarılarak buraya getirilip sergilendiğini belirttik. Sayın Milletvekili Mehmet DANIŞ bu eşyaları tek tek inceleyerek, üretimlerinin yapılması için yardım edeceğini belirtti. kanı Şadan DOĞAN da derneğinin standını ziyaret etti. Sayın Milletvekili Mehmet DANIŞ ile birlikte fuarı gezen başkan kendisi de bir Pomak olduğunu, Pomak eşyalarının çok dikkat çekici bulduğunu ve bunların mutlaka yaşatılması için gerekli çalışmaların yapılmasını gerektiğini dernek başkanı İrfan ÇINAR’a iletti. Standta bulunan Pomak bebekleri de ilgi çekti. Bunların yapımı için orijinal kumaşların bozularak yapıldığını duyduklarında Sayın Milletvekilimiz ve Sayın Biga TSO Başkanı üzüntülerini belirttiler. Biga’mızın önde gelen işadamlarından Biga T.S.O. Baş- Hazırlayan: Fahrettin ÇAKMAK anakkale EXPOTROİA 2014 Fuarı’na Biga bölgesinden, dericilik ve ayakkabıcılık sektörü de standlarını açtılar. Biga Halk Eğitim Müdürlüğü organizatörlüğünde çeşitli dallarda stand açan sektörler şunlardır: Biga Baldo Pirinç Üreticileri, Biga Deri Sanayi, Biga Cevizi Lokumu Üreticileri, Biga Peynir Tatlısı Üreticileri, Biga Bal Üreticileri ve deri ürünlerinden artan parçaları değerlendirip çanta, cüzdan ve kilim gibi eşyaların üretimini yapan Berat Hanım da Biga bölgesi standında yerini aldı. PODEF tarafından çıkarılan Pomaklara ait gazeteyi ellerinden bırakmayan esnaf mensupları gazetemizi büyük bir ilgi ile incelediler. Hazırlayan: İrfan ÇINAR Haziran 2014 7 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ POMAK DERNEKLERİ BİGA’DA BULUŞTU Pomak dernekleri temsilcileri, Biga Belediye Başkanı İsmail IŞIK’ı makamında ziyaret ettiler P OMAK Dernekleri Federasyonu Mayıs ayı toplantısını, Biga Pomak Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği’nde (BİGPOD) gerçekleştirdi. 17 Mayıs 2014 Cumartesi günü Türkiye’ nin çeşitli il ve ilçelerinden gelip Biga’da buluşan Pomak dernekleri temsilcileri, dernekte bir araya geldikten sonra ilk iş olarak Biga’da yeni seçilen Belediye Başkanı İsmail IŞIK’ı makamında ziyaret ettiler. Ziyaretten sonra PODEF toplantısı yapıldı. Toplantıda çeşitli kararlar alındı. Alınan kararlar arasında PODEF tanıtım kitapçığı için her dernek kendi etkinliklerini ve gelecekte planlanan etkinlikler konusunda çalışma yapılması karara bağlandı. Derneğimize ayrıca Edirne’den de misafirimiz vardı. Edirne Pomak Derneği Başkanı Yardımcısı Metin BARBAROS ve Denetleme Kurulu Başkanı Cemil BARBAROS, Bulgaristan Avrupa Pomak Enstitüsü Başkanı EFREM MOLLOV, GAZETECİ YAZAR GEORGİ ZELENGORA da katıldı. Hazırlayan: İrfan ÇINAR YEŞİLKÖY KÖYÜ GENÇLİĞİNİN DERNEĞİMİZE İLGİSİ YOĞUNDU Y eşilköy gençleri, organize ettikleri piknik toplantısıyla bir ilki gerçekleştirdiler. Bütün gençlerin aileleriyle birlikte katıldıkları piknik toplantısına, Biga Pomak Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği başkanı olarak davet edilmem beni son derece gururlandırdı. Yeşilköy gençleri, derneğimizle birlikte ileride müthiş bir etkinlik gerçekleştirmek için söz birliği aldılar. Köy gençliği ile birlikte harika dakikalar geçirdik. Gençlerin derneğimize ilgileri çok yoğundu. En kısa P OMAK Dernekleri Federasyonu’na bağlı Pomak dernek başkanları 17 Mayıs 2014 Cumartesi günü Türkiye’ nin çeşitli il ve ilçelerinden gelip Biga’da buluştu. Pomak dernekleri temsilcileri, dernekte bir araya geldikten sonra ilk iş olarak Biga’ da yeni seçilen Belediye Başkanı İsmail IŞIK’ı makamında ziyaret ettiler. Yeni Belediye Başkanımız Sayın İsmail IŞIK’ a tebriklerini sunduktan sonra bilgi alışverişinde bulunuldu. Sıcak bir ortamda gerçekleşen toplantı, ileride yapılması düşünülen et- kinlikler hakkında hoşça bir sohbet havasında geçti. Biga Pomaklar Derneği Başkanı İrfan Çınar ve PODEF Başkanı Sayın Bayram ERAT, belediye başkanına Pomaklar hakkında geniş bilgiler verdi. Türkiye’de 6 ilde Pomakların bulunduğunu, daha birçok derneğin kurulma aşamasında olduğunu belirten Başkan Erat, çok yakında PODEF çatısı altında 10’larca derneğin olacağı bilgisini de verdi. Hazırlayan: İrfan ÇINAR zamanda Pomak derneğimiz önderliğinde Yeşilköy olarak bir etkinliğe imza atmamız gerektiği konusunda anlaşarak yanlarından ayrıldım. Biga Pomak Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği yönetimi adına köy gençliğine teşekkür ediyorum. Biga’ ya bağlı Yeşilköy (Eski adı Çilingir Mahallesi) Bulgaristan’daki ilk adıdır bu köyün. Çilingir İsmi, 1882 yılında Bulgaristan-Filibe-Çilingir köyünden gelmedir. Hazırlayan: İrfan ÇİNAR Biga’ya gelen konuklarımıza, Biga Pomaklar Derneği’nce ilçemizin ve aynı zamanda Biga Pomaklar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Hayri TULNAY’ın lokantasında öğle yemeği verildi. Konuklarımıza Biga’ya ve Pomaklara ait leziz yemeklerden ikram edildi. Biga’nın yoğurdu ve peynir tatlısı da elbette unutulmadı. Yemekten sonra lokanta önünde toplu fotoğraf çekimi yapıldı. 8 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ Haziran 2014 Karacaova’nın (Meglen) Bilinmeyen Tarihi ► Ahmet GÖKBAYRAK K aracaova, 1913 Balkan Savaşı öncesi Osmanlı egemenliğindeki Selanik vilayetinin, Vodina kazasına bağlı, 1924 nüfus mübadelesinden önce 26 tane Pomak, 16 tane Bulgar, 7 tane Yörük, 1 tane Müslüman Ulah ve 3 tane Hıristiyan Ulah olmak üzere 53 köyden oluşan bir nahiyeydi. Antik çağda Almopia olarak bilinen, Eski Makedonya krallığının 17 ilinden biridir. Bölgenin adı Yunan mitolojisine göre dev kavim Almopi’lerden gelmektedir.(1) 6-7 yy’lar arasında, bölgeye (Belarus ile Kuzey Ukrayna civarlarıdan) Slav kabilesi Sagudetler yerleşti ve Sagudet kabilesi Karacaova’ya “Мъглен-Mıglen” adını verdi.(2) Zaman içinde Mıglen kelimesi Moglen/Meglen kelimelerine dönüşmüştür. Moglen kelimesi Slav dillerindeki “Mogla-Sis” kelimesinden gelmektedir. Bölgenin içinde aynı adı taşıyan bir kale ve piskoposluk da vardı. Voden/Karacaova, YUNANİSTAN - Orta MAKEDONYA (Ege Makedonyası): Türkçe “KARACAOVA”, “KARACAABAD” ve (“voda/su”dan) “VODİNA”, Bulgarca ve Slavik Makedonca’da “VODEN ve MEGLEN” (Воден, Меглен), Eski Kilise Slavcasında “VODENA ve MIGLEN” (Водьнъ, Мъглен), Ulahça “VODINA” ve “VUDENA”, Yunanca “EDESSA ve ALMOPİA” (Έδεσσα, Αλμωπία ), Batı dillerinde ise ‘KARADJOVA , KARATZOVA, MOGLENA ve MEGLEN. 1203 yılında Bulgar Çarı Kaloyan, Karacaova Kalesi’ni (Slatino köyünde) tekrar fethetti. 1230 Mart’ında Çar II. Ivan Asen’in Epirus despotunu yenmesi üzerine Vodina ve Karacaova tekrar Bulgar İmparatorluğu’na katıldı ve Epirus despotu Michael Komnenos’un 1246’da şehri geri almasına kadar onların hâkimiyetinde kaldı. Bizans İmparatoru Yannis Çimiskes tarafında Doğu Bulgaristan’ın fethinden sonra, 971 yılında Bulgar Patriği German (Germanos) merkezini Karacaova içine taşıdı. 1014’de Bizans İmparatorluğu ile yapılan Belasitza Savaşı’nda (Doyran Gölü yakınları) Bulgar Çarı Samuil’in ölümünden sonra bölge, Bizans İmparatoru 2. Basil’in ordusu tarafından kuşatıldı. Karacaova’da yaşayan Slavların kabile reisi İlitsa liderliğindeki uzun bir direnişin ardından Karacaova 1015 yılında Bizans’ın eline geçti. Bizans yetkilileri bölgeye Pavlikanları ve Peçenekleri yerleştirdi. Ohri Başpiskoposluğu tarafından Karacaova’ya atanan ve Karacaovalı İlaryon adıyla tanınan piskopos İlaryon, Karacaova’yı Pavlikanlardan ve Peçeneklerden temizledi.(3) 1350’de Bizans İmparatoru Ioannes Kantakuzenos şiddetli bir saldırı neticesinde buraya hâkim olduysa da kısa bir süre sonra Sırplar’a karşı başarısızlığa uğradı. Sırplar henüz tamir edilmemiş surları tamamen yıktılar, şehri yağmaladılar ve kalenin diğer kısımlarını tahrip ettiler. 1018 yılından sonra Karacaova, Ortodoks Metropolitliği Ohri başpiskoposluğuna bağlandı(4). Çar Duşan, Vodina ve Vérroia’yı (Karaferye) 1356’da kızı Irene ile evlenen Radoslav Hlapen’e verdi. İznik İmparatoru Ioannes Vatatzes 1251-1252’de Vodina’yı zaptetti. Şehir pek çok defa el değiştirdikten sonra 1343’te Sırbistan kralı ve imparatoru Çar Duşan tarafından zaptedildi. Osmanlı fethine kadar Vodina, Sırplar’ın hâkimiyetinde kaldı. Karacaova Kalesi Osmanlı fethi sırasında tamamen tahrip oldu. Kalenin kalıntıları Slatino (şimdiki adı Hrisi) köyü yakınlarında yer almaktadır. Erken dönem Osmanlı tarihi Vodina’nın fethiyle ilgili oldukça karışık bilgiler içerir. Neşrî, Vodina ve Çitroz’un (Kitros) fethinden söz ederek bunun 1389 yılından hemen sonra gerçekleştiğini belirtir (Târîh-i Cihannümâ, I, 310311). Eserini XVI. yüzyılın başlarında kaleme alan Kemalpaşazâde şehrin, Üsküp’ün fethinin ardından 1391’de ele geçirildiğini yazar. Oruç Bey ise buranın fethini Üsküp ve Vidin’in zaptından sonraki bir tarihe koyar. Ancak Vidin, Niğbolu Savaşı’nın hemen ardından 1396’da zaptedilmiştir. Âşıkpaşazâde de Vodina’nın Üsküp’ten sonra fethedildiğini kabul ederek bu olayı Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı imaret, medrese ve cami inşasını başlatmasından (1391) önce zikreder. Hoca Sâdeddin Efendi, fethin Evrenos Bey’in Çayhisar (Damasis) ve Yenişehir’i (Larissa) aldığı yıl olan 1386’da gerçekleştiğini öne sürer. Kuvvetli bir ihtimale göre, doğru olan bu son tarihin 1386-1387 kışı olarak kabul edilmesidir(5). 18. yy ortalarında Fener Rum Patrikliğinin aldığı kararlar sonucunda Karacaova’nın Bulgar ve Ulah nüfusunun çoğu, Metropolitlik (İlaryon’nun kurduğu kilise) liderliğinde İslam’a geçmiştir. Haziran 2014 Bölge Osmanlılar tarafından Karacaabad/Karacaova adıyla anılmıştır. Yukarıda da değindiğimiz gibi 6. yy’da buraya gelen Slav kabileleri tarafından Moglena adı verilmiş olup, “sisli/dumanlı yer” anlamına gelmektedir. Osmanlı ise hem ovaya sık sık çöken sis nedeniyle hem de eski ismini çağrıştıracak şekilde bölgeyi Karacaova/Karacaabad olarak isimlendirmiştir. Birtakım zatlar Karacaova adının, burayı feth eden Karaca Paşa’nın adından dolayı verildiğini iddia etmektedir. Bu iddianın sahipleri ortaya attıkları iddianın kaynağını belirtemiyorlar. Tarihçiler, Selanik’in kuzey kısımlarının Kara Timurtaş Paşa tarafından fethedildiğini belirtmektedirler. 18. yy ortalarında ise Fener Rum Patrikliğinin aldığı kararlar sonucunda yaşanan birtakım olaylar sebebiyle Karacaova’nın Bulgar ve Ulah nüfusunun çoğu, Metropolitlik (İlaryon’nun kurduğu kilise) liderliğinde İslam’a geçmiştir.(6) Metropolitlik kilisesi ise Müslümanlaşmadan sonra Katranitsa’ya (bugün Pyrgi) taşınmıştır. İngiliz bilim adamı ve diplomat William Leake 1806 yılında Travels in Northern Greece (Kuzey Yunanistan Gezileri) adlı kitabında Karacaova için şunları yazıyor: “Moglena adı Yunan Psikopos Moleşkadan veya bölgeye gelen Slav kabileleri tarafından verilmiş olabilir. Slavlar 9. yy’da Makedonya ovalarına yerleştiler ve burada yaşayan yerli halkı, Halkidi Yarımadası’na sürdüler. Türklerin Karacaovasında çoğunlukla İslam’a dönen Bulgarlar yaşıyorlar.” ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ 9 1831 yılında Selanik’te Fransız konsülü olan Espri Mari Kuzineri’nin, Voyage dans la Macedoine par Cousinery (Cousinery’nin Makedonya Seyahatleri) adlı eserinde ise yine Hıristiyanlığa ve Bulgarlara vurgu vardır. “Karaca ovasını veya kara yeri Bulgar mürtedler (Hristiyanlıktan çıkıp İslama geçenler) dolduruyor.” İngiliz yazar, öğretmen ve gezgin olan Henry Fanshawe Tozer 1865 yılında yayınladığı Researches in the Highlands of Turkey (Türkiye Topraklarında Araştırmalar) adlı eserinde Karacaova hakkında şöyle yazıyor: “Vodina’nın kuzeyindeki Pomakların yaşadığı, zamanında Müslümanlığa dönen binlerce Bulgarın kolonisi olmuş Moglena (Karacaova) denilen bölgedir.” 19. yy sonları ve 20. yy başlarında yapılan nüfus sayımlarında bölgede çoğunlukla Pomaklar, Bulgar Hıristiyanlar, Türkçe konuşan Yörükler, Ulah Müslümanlar (Nutyalı), Ulah Hıristiyanlar ve Çingenelerin yaşadığı bir yer olduğu bilgilerini ediniyoruz. Vodina kazası, Yenice Vardar ve Gevgeli kazaları arasında bölünmüş fakat 1906 yılında Yenice Vardar ve Vodina kazalarının birleşmesiyle Sabotsko merkezli Karacaova nahiyesi kurulmuştur. Bölgede 20 Bulgar kilisesi ve 26 Fener eksharhlığına bağlı kilise hizmet veriyordu.(7) 1913 Balkan Savaşlarında Vodina ve Karacaova, Yunanistan topraklarına katılmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında bölge Güney Makedonya cephesinin içinde yer almaktadır. 1916 yılında Karacao- 6-7 yy’lar arasında, bölgeye (Belarus ile Kuzey Ukrayna civarlarıdan) Slav kabilesi Sagudetler yerleşti ve Sagudet kabilesi Karacaova’ya “МъгленMıglen” adını verdi. Zaman içinde Mıglen kelimesi Moglen/Meglen kelimelerine dönüşmüştür. Moglen kelimesi Slav dillerindeki “Mogla-Sis” kelimesinden gelmektedir. va’nın bir dağı olan Kaymakçalan dağlarından Bulgarlar ve Sırplar Kaymakçalan Dağı Savaşı adını verdikleri bir savaş yaşanmıştır. 1924’te Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan Lozan Antlaşması ile bölgenin Müslüman nüfusu Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı ve onların yerine Küçük Asya ve Doğu Trakya’dan gelen çok sayıda Yunan mülteci yerleştirildi. Karacaova nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Pomaklar, anadilleri olan Pomakçayı dışarı ile iletişimin sınırlı olduğu, izole köylerdeki günlük hayatlarında hâlâ kullanmaktadırlar. Pomakça veya Bulgarca diye tabir ettikleri dil, Güney Slav dillerine ve yine bu aileden olan Makedonya Slavcasına benzemektedir (VodenSolun Slavic Dialect). Karacaova’nın diğer bir Müslüman etnik unsuru olan Nutya köylü Ulah topluluğu ise Romanya dili olan Romence’ye benzer Latin kökenli bir dil konuşmaktadırlar. Bugün bu dili konuşan sayılı kişi kalmıştır. Unutulmaya yüz tutmuş kayıp diller arasındadır. Karacaova Yörükleri ise anadil olarak Türkçe konuşmaktadırlar. Türkçenin yanında geneli Pomakça bilmekte ve anlamaktadır. Notlar: (1) William Smith. Dictionary of Greek and Roman Biography and Mythology, 1867 – Bizanslı coğrafyacı Stefanus’tan alıntı yapmıştır. (2) Konstantin İreçek, Bulgarların tarihi (3) Еvtimii Tırnovski, Prostranno jite na İlarion Meglenski (4) İvan Snegarov, İstoria na Ohridskata arhiepiskopia (5) Machiel Kiel, Vodina (6) Todor Smovski, Izlamizacijata vo Tikveshko i Meglensko [Tikveş ve Karacaova bölgelerinde İslamlaşma], Üsküp, 1984, sayfa. 104 (7) Илюстрация Илинден, година 9, книга 9 (89), ноември, 1937, стр. 2. 10 İzmir ili, Bayındır ilçesine bağlı, Çınardibi Köyü ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ Haziran 2014 POMAK KÖYLERİNİ TANIYALIM ►Hazırlayan: Dr. Sabri YÜKSEL O rada bir köy var uzakta. Eğer o köye gidemiyorsak o köy bizim değildir. İşte o köy anamın ve benim köyümdür. İzmir ili, Bayındır ilçesine bağlı, bugünkü adı Çınardibi olan Rumeli Pomak Muhacirlerinin kurduğu (iskân edildiği) Osmaniye-Kavakalan köyüdür. Özbe öz Pomak köyüdür. Bayındır ilçesine 28 kilometre uzaklıkta, 710 metre rakım yükseklikte, etrafı ormanlarla kaplı bir dağ köyüdür. Köye 3 kafile halinde katılım olmuştur. İlk kafile halinde gelen aileler, anamın ailesi de dahil (Kayıt hane no: 36 Macuriski-Macıroğulları lakaplı, şu andaki soyadı ŞİRİ) 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra, Bulgaristan’ın Filibe (bugünkü adı Plovdiv) ilinin Semine kasabasının Drenovo (Direnova) ve Dupnisa (Dupnitsa) köyündendir. Daha sonra gelen ikinci ve üçüncü kafile yine Filibe ilinin Lakavitsa ve Ustrisa köylerinden gelmiştir. 1904 yılında yapılan ilk resmi nüfus sayımına göre, ilk gelen kafile 46 haneden oluşup 205 kişi Filibe doğumlu, kadın erkek ve çocuktan oluşmaktadır. İkinci kafile 7 haneden oluşmakta, 1916 yılında deftere kayıt olmuştur. Üçüncü kafile ise 1 haneden oluşup, 1926 yılında kayda geçmiştir. Yine 1927 yılında bir hane Filibe ilinden köye göç etmiştir. Bulgar ve Rus mezaliminden canını kurtarmak için yola çıkan ilk kafile (46 hane-205 kişi) Edirne-İstanbul üzerinden muhtemelen deniz yoluyla, İzmir-Foça ilçesine, bugün açık cezaevi olarak kullanılan bölgeye gelmişler. Burada 2-3 yıl kalmışlar, ancak burası deniz kenarı olduğu için düşman deniz yoluyla gelip, kendilerini rahatsız edeceğini düşünerek buradan ayrılmışlar. İzmir merkezi Hisar Camii’nde 6 ay kadar misafir edilmişler. Buradan hareketle İzmir-Ayrancılar köyü Mersinli kahve mevkisine konuşlanmışlar. Ancak buranın toprağı kırmızı ve sivrisinek çok olduğu için, biz burada açlık- 1960 yılında çekilen fotoğrafta, soldan sağa doğru ben Doktor Sabri Yüksel, anam Safiye Yüksel, babam ve kardeşim. tan ölürüz demişler ve burayı beğenmemişler. İlk defa zeytini burada görüp yemişler, adına “acı erik demişler. Buradan Bayındır Havuzbaşı ve Yakapınar (eski adı Uladı) köyü mıntıkasında iskân edilmek istenmiş, ancak buraları da kabul etmemişler. (Burada şunu belirtmek istiyorum: Pomaklar dürüst, çalışkan, saf, temiz, cengâver fakat biraz da AKSİdir.) Gelenler katırlarını, koyunlarını ve keçilerini beraberinde getirdikleri için, yerleşecekleri yerin de anavatan toprakları gibi dağlık, ormanlık ve yayla olmasını istemişler. Bunun üzerine iskân memuru bizim atalarımızı almış, bugünkü adı Çınardibi olan (eski adı Kavakalan) köye getirmiştir. Burası Sarılar ve Kölemen Yörük aşiretlerinin yaylak yerleriymiş. Yörükler dillerini bilmedikleri Pomaklarla geçinememişler ve yaylalarını terk etmek zorunda kalmışlar. 5 Mayıs ve 30 Mayıs 1893 tarihinde devlet tarafından Aydın Vilayeti, Bayındır kazasının Kavakalan adlı yerde iskân olan Rumeli muhacirlerinin teşkil ettikleri karyenin (köy) Osmaniye adı ile isimlendirilmesi teklif edilmiştir. Bu resmi belgelere göre Kavakalan-Çınardibi köyünün kuruluşunu 1893 yılı olarak kabul edebiliriz. Devletçe her haneye 1 dekar (1000 metrekare) ev yeri, 8 dekar (8000 metrekare tarla) verilmiş. Gelenlerin bazı yakınları Filibe’de köylerinde kalmışlar. 1975 yılına kadar Filibe’de kalan Tabak Kadir adında birisi Kavakalan köyü ile Filibe arasında mektuplaşmayı sağlamış. Tabak Kadir’in kızı yıllar önce aynı iletişimi devam ettirmiştir. Kaynak: Yerel Tarihçi, Öğretmen Necat ÇETİN (Fikiryolu net) Çınardibi köyünde hâlâ sürdürülen bazı gelenekler şunlardır: SİMİDAL: Yeni doğan bebeğe, genellikle bir ay içinde yapılan hayır yemeğidir. Fırında pişirilen ekmekler bir tepsi içerisinde küçük küçük parçalara bölünür, bunun üzerine şeker veya pekmez veya kızgın tereyağı dökülür, karıştırılarak servis edilir. FIDULKA: Yeni yeni yürümeye başlayan erkek çocukların sırtına taşıyabilecekleri kadar çalı-çırpı ve odun gibi yakacak maddeleri yüklenir. Bu malzemeyle pişirilen ekmek misafirlere dağıtılır. Bu olaya PRESTEPKA denir. MARUNİKİ: Akıtma denilen yiyecek, odun ateşi üzerine kayrak taşı konur, un ve suyun karıştırılmasıyla elde edilen hamur bir kepçe ile kızgın kayrağın üzerine, orta kısmına dökülür pişince üzerine tereyağı veya pekmez dökülür, rulo yapılarak afiyetle yenir. KAÇAMAK: Mısır unu bir tencerede suyla karıştırılır, un hamur hale getirilir, hamur suyunu çekinceye kadar karıştırılır. Pişince üzerine tereyağı veya yoğurt dökülerek yenilir. FURNİT: Askere gidecek oğlanın sırtında ekmek 4 parçaya bölünür. Orada bulunanlara birer dilim dağıtılır. Haziran 2014 11 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ Yarım Asırlık “Pomak” Sevgisi ve “Göç Travması” SES” (değişim, soya dönüş olarak geçse de kelime, Rönesans anlamına da gelir) süreci, tarihte son zorunlu göç kaderi olarak kalacaktır. ► Nesrin Osmanova İSPOVA ► Nesrin Sipahi KIRATLI K ronolojik olarak sıralamam gerekirse; Pomaklara olan sevgimin temelini, çocukluk yıllarım oluşturmaktadır. Bu bitmek bilmeyen sevgimin mimarı ise Pomak olan annemin dedesi Ali Ceylan’dır (Cavlan). Ali dedem kendisini Hıristiyanlaştırmak isteyen dönemin papazı NOY’dan kaçarak merdiven altına saklanır ve daha sonra iyi bir yaşam sürdürmek için Rodop Dağları’nın Pomak köyü Çereşevo’den doğduğum köy Ustina’ya 5 km mesafede olan Kriçim köyüne yerleşir. Topkapı arşivinden aldığım 855 senesine (yeni tarihe göre 1451’e) ait E:5488 sayılı hüccete (belge) göre, bu köy, Fatih Sultan Mehmet’in emriyle, Çandarlızade Halil Hayrettin Paşa’nın torunu Vezir Halil Paşa’ya verilmiş ve böylece köyün hudutları tayin edilmiştir. Ustina ve Kriçim, nüfusunun çoğu Türk olan köylerdir. İki köyün iyi ilişkileri, dayanışma, dostluk ve düğünleri ise Osmanlı tarihine geçmiştir. Osmanlıdan günümüze her Türkün bir Bulgar ve her Bulgar’ın bir Türk akrabası olabileceği gibi, bu köylerde doğan çocukların da ben dahil- annesi Kriçim, babası Ustinalı veya annesi Ustinalı, babası Kriçimlidir. 1972 yılında yapılan gönüllü göç nedeniyle Pomaklar Türklerin evlerini satın aldıklarından bugün bu köylerde Pomak nüfusu oldukça fazladır. Balkan tarihinde siyasi, ekonomik ve sosyal nedenlere bağlı göçler, aynı nedenlerle ülkelerin dengelerini de bozmuştur. 1970’li yıllarda 5’er yıllık kalkınma planları hedefleyen Bulgaristan devletinde sanayileşme ilerledi ve insanların yaşam düzeyi büyük ölçüde yükseldi. Köyümüzde, geçmişte ortaokul olan okul, bugün USTİNA MÜSLÜMAN OKULU olarak faaliyet göstermekte, Bulgaristan’ın çeşitli bölgelerinden gelen gençlere mezun olduklarında İmam Hatip Sertifikası vermektedir. önünden başı açık geçmemeleri için uyarıları ise, İslam inancını taşıdığını kanıtlamaktadır. Evin “kiler” denen bölümünde üst üste konmuş sızdırma (kavurma) tepsileri sadece bize değil, dağ köylerinden gelen misafirlere de sunulmaktaydı. Pomak dedeme olan sevgim, topluca sülalesini Türkiye’ye göç ettirmesiyle devam ederken, 103 yaşında vefat etmeden önce TORUNUNUN TORUNU olan biricik kızım Özlem’in elinden su içmesi ve 1988 yılında vefat eden annemin, dedemin mezarına defnedilmesiyle duygusal anlamda da sevgimi bütünleştirmiştir. İtiraf etmem gerekirse, Pomak kimliği, kültür ve geleneğine dair iyi hatıralarımla birlikte, yarım asırlık Pomak sevgimin ikinci basamağını trajedi dolu tarihleri ve göç serüvenleri oluşturmaktadır. Pomak halkı dağlarda çok zor yaşam mücadelesi veren ve geçimini hayvancılıkla sağlayan bir halktır. Dedemizin de en büyük uğraşısı hayvancılıktı. Bu nedenle hayvan sevgisi günümüze dek sülalemizde önem arz etmektedir. Dünya tarihi aslında aynı zamanda göçler tarihidir. Sosyal, siyasi ekonomik zorunlu, gönüllü ve diğer nedenler sıralayabiliriz. Balkanların incisi olan Pomaklar ise, göçlerin her çeşidini yaşamışlardır. Orta Asya’dan başlayan kavimler göçü daha iyi yaşam şartları aramak amacıyla diğer kıtalara yayılmış ve göçler sayesinde halklar birbirine karışmıştır. İnsanlar daha iyi yaşam koşulları ararken; Annem ve teyzemlere, köy meydanında bulunan kahvelerin 1- Pomaklar dinlerini korumak adına dağlara, en ücra yerlere 8 kardeş çocuğu olmamıza rağmen bize eşit ve sevecen davranması, eğitmesi; Ali dedemle ilgili en güzel anılarımdır. kaçarak çok zor şartlar altında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. 2- İç göçlerden sonra ise 1934 yılında gönüllü olarak kaçmayı denedilerse de birçoğu sınırda öldürülmüşlerdir. 3- Zorunlu olan göç olgusunun en ağırını ise 1877-78 OsmanlıRus Savaşı’nda vatanlarından sürgün edilerek yaşamışlardır. İlerleyen yıllarda da, Moskova’dan alınan direktifler doğrultusunda, dönemin başbakanı Todor Jivkov’un sosyalizmin zaferi olarak tanımladığı ve Pomakların isimlerinin değiştirilmesiyle başlayan “VIZRODİTELEN PRO- Kriçim, annemin köyü. Ancak göçler sayesinde Bulgaristan ekonomisi çöktü. Bugün Bulgar halkı da yaşam mücadelesi vermek için diğer yabancı ülkelere giderek kendi vatanlarından uzaklaşmışlardır. TARİH TEKERRÜR ETTİ. Onlar için de üzgünüm. Etnik köken ne olursa olsun Bulgaristan bizim doğduğumuz memleketimizdir. Olumsuzlukları yaşatan yanlış yönetimlerdir, halklar değildir. Velikden/Paskalyada boyalı yumurtalar ikram edenlere, bayramlarda baklava ile iade-i ziyaret yapılmaktadır. GÖÇ TRAVMASINI, GÖÇ PSİKOLOJİSİNİ YAŞAYAN BİRİ OLARAK, damdan düşenin halinden, damdan düşer anlarcasına; POMAK HALKINA SEVGİ VE SAYGILARIMLA. 12 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ ПОЛОВИН ВЕК “ПОМАШКА ОБИЧ” И “МИГРАЦИЯ - ТРАВМА” ►Несрин Османова ИСПОВА А ко бих направила хронология безкрайната ми обич за помаците е от детството ми. Причината за това е дядото на майка ми помак Али Джавлан от помашкото село Черешево Той се отказал на отец Ной който е искал да го християнизира и се е скрил под стълбите и след това за по добри условия за живот се изселва в село Кричим което е 5 км за родното ми село Устина. По заповед на Фатих Султан Мехмет владател на село Кричим е Везир Халил паша внук на Чандарлъзаде Халил Ибрахим паша. Документирано е очертанието на границите на селото за хубаввите отношения между двете села солидарността и сватбите им. (855 год нова 1451 номер 5488) в Османлийската архива .Селата са с повече турско население но след доброволното изселване на турците през 1972 година ,домовете им се продават на помаците. От Османлийско време до днес тъй както българите може би имат турци роднини и турците може би имат българи роднини. Също така всяко дете родено в тези села възможно е да има баща от Устина и майка от Кричим включително и аз, или майка от Устина- баща от Кричим. Възпитаването и доброто отношение на дядо към мен и братовчедите ми са най хубавите ми спомени. Помаците живеят в планините в доста тежки постояния занимават се със скотовъдство обичта към добитъка в нашия род продължава и до днес. Дядо предупреждяваше майка ми и лелите ми да не минават през центъра на селото където имаше кафенета ако не са забулени. Това доказва ислямската му вяра. В избата имаше много създърма не само за нас но и за гостите които винаги идваха от Родопите. Обичта ми към дядо продължава с изселването. Той живя до 103 години и изпи вода от ръчичката на моята единственна дъщеричка Йозлем която му е пра внучка, а това е важно за мюсюлманска вяря, понеже се вярва че този факт е доказателство че ще бъдеш в рая. Майка ми е погребена в гроба на дядо и това означава че обичта ми е съединена и духовно и ще продължи докрай. Трябва да призная че наред с идентичността и традициите другата причина да обичам помаците е трагичната им история. Историята на света всъщност е миграция. Причините са социални политически, економически, доброволни, задължителни и други. От Азия започва масово изселване за по добри условия за живот и така народите се смесват. Haziran 2014 3. Dünya Türk Forumunda Pomaklar da Anıldı Bizi Ayakta Tutan Dilimiz Müslüman Pomaklara kıyasla, Türkler dini konularda daha uzaklar ve isim değiştirme sürecinde Pomaklar, Türklere göre çok daha duyarlılar. Помаците са перлите на Родопите, те са изживели всички от причините за изселване. 1- за да си защитят религията са избягали в планините. 2- през 1934 година доброволно се опитват да избягат и са разстреляни на границата. 3- най тежката миграция е през 1877-78 година когато са изгонени от родината си. Както преди и следващите години директивите са от Москова. Въпреки че тогавашния партиен и държавен ръководител Тодор Живков определя ВЪЗРОДИТЕЛНИЯ ПРОЦЕС като победа на социализма той не е успешен и ще остане в историята като последната принудена миграция. Причините за изселване понякога стават и причини за развала на държавните баланси. Тъй както и на България. Стремежите за петилетни планове през 1970 година увеличиха с голяма степен стандарта на живота и индустрията напредна но след изселването лека полека всичко се унищожи. Днес и българите се отдалечават от родината си. Жално ми е и за тях Ние сме етности но сме родени в България тя ни е родната страна Лошите управления са причините а не народностите. На Великден получаваме боядисани яйца и козунак -на Байрам гостуваме с БАКЛАВА Съжалявам ИСТОРИЯТА СЕ ПОВТОРИ ТОВА Е МИГРАЦИЯ-ТРАВМА Този който е паднал от покрив само той разбира положението на същия-турска мъдрост С обич и уважение на всички ПОМАЦИ. ► Nesrin Osmanova İSPOVA Nesrin Sipahi KIRATLI T ürk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi ve Edirne Valiliğince düzenlenen 3. Dünya Türk Forumu tarih ve kültür şehri olan Edirne’de, Ekmekçizade Ahmetpaşa Kervansaray’da gerçekleştirildi. TASAM Başkanı Süleyman Şensoy foruma 60 ülkeden 340 delegenin katıldığını ve çeşitli sebeplerden 50’ye yakın delegenin de gelemediğini ifade etti. Forumun ana temasını: 1) Türk Cumhuriyetleri, kültür diplomasisi, turizm, 2) Türk-Ermeni ilişkileri, kamu diplomasisi, fırsatlar ve riskler oluşturdu. Değerli hocam Sayın Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın “BİZİ AYAKTA TUTAN DİLİMİZ VE DİNİMİZDİR” sözleri, BULTÜRK Yönetim Kurulu Üyesi olarak Bulgaristan’da yaşayan Türklerin sorunlarını yansıtmama ışık tutmuştur. Bulgaristan’da Türkçe eğitim müfredatında “seçmeli” ders olarak yer almasına rağmen, aileler tarafından talep olmadığından, okutulmamaktadır. Totaliter rejim baskı hissinden hâlâ kurtula- mayan Bulgaristan Türkleri, Milli Eğitim Bakanlığına öğrencilerin Türkçe eğitim görmesi için dilekçe vermemektedirler. Bu konuda Türkleri temsil eden siyasi parti Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin desteği gerektiğini ifade ettim. Dinimize gelince, din kişinin, bireyin özgür iradesince olmalıdır. Ancak Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Pomaklara kıyasla, Türkler dini konularda daha uzaklar ve isim değiştirme sürecinde Pomaklar, Türklere göre çok daha duyarlılar. Direndiler, hatta kayıp verdiler. 1972 gönüllü göçünden sonra Türkiye tarafından destek görmeyen Pomak halkının o dönemde çoğu Hıristiyan nüfusuna geçmiştir. Bulgaristan’da yaşayan Türklerin ayakta kalabilmeleri için diline ve dinine sahip çıkmaları gerekmektedir. Aksi takdirde 1989 sürecini anmamızın bir anlamı kalmayacaktır, zira yakın bir gelecekte, gönüllü asimilasyon gerçekleşmiş olacaktır. Konuk katılımcılar, TC Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanı Sn. Gürsel Dönmez tarafından ilgiyle karşılandı. Haziran 2014 13 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ TRAKYA’DA KAPIDAKİ KURAKLIK TEHDİDİ kötü sürprizler hazırlayabiliyor. Nitekim 1990’lı yıllarda da benzer bir olay yaşandığı için binlerce dekar çeltik tuzlu suyla kavruldu. Büyük yatırımlar bağlamış olan ve borç batağı altında ne yapacağını bilemez hale gelen bazı büyük çiftçilerin intihar bile ettiği bu yıllarda, Meriç Nehri’nin suyunun değeri bir kez daha yakıcı bir biçimde ortaya çıktı. ► Hasan UYGUN T rakya, yeni bir yaza daha kuraklık tehdidi altında hazırlanıyor. Son yıllarda küresel ısınma ve diğer etkenlerle hava olaylarının giderek düzensiz bir hal aldığı Trakya’da, görüştüğümüz bazı çiftçiler de bu durumu kaygıyla onaylıyor. Edirne ili Meriç ilçesi Küplü Nahiyesi’nden, telefonla ulaştığımız bazı çiftçiler, çeltik tarlalarının mayıs ayında geç yağan yağmurlar nedeniyle ekime hazırlanmasının geciktiğini belirterek, “Tüm kış boyunca neredeyse bir damla bile yağmur yağmadı, kar yağışı önceki yılların çok altında kaldı. Sadece soğuk ve ayaz var. Meyve ağaçları dondan kavruldu. Oysa eskiden kış aylarında metrelerce kar yağardı.” dediler. Trakya, her yıl kuraklık tehdidini giderek hisseden bir bölge. Türkiye’nin diğer bazı bölgeleri gibi, bu yıl da çok kurak bir kış geçirdi. Ve ilkbaharda düşmesi gereken yağmur çok geç düştü. “Ergene Nehri sanayi atıklarına kurban edilmesin” Bazı görüşlere göre Trakya’daki kuraklık tehdidinin bir nedeni de bilinçsiz, yanlış sulama. Geçtiğimiz günlerde, Uzunköprü Ticaret ve Sanayi Odası toplantı salonunda “Tarım” konulu bir panel gerçekleşti. Panelde konuşan Edirne Hamzadere Sulama Birliği Başkanı Seçkin Şimşek, çok kurak bir kışın geçtiğini belirterek, kuraklığın tarım alanında gereğinden fazla yapılan sulamanın neden olduğunu ifade etti. Özellikle çeltik tarlalarında yapılan sulamaya dikkat çeken Şimşek, “Türkiye genelinde olduğu gibi Edirne’de de kuraklığın çok fazla hissedildiği bir kış dönemi geçirdik. Eğer biz üreticiler olarak bu kuraklığın farkına varmazsak sonumuzun iyi olacağını düşünmüyorum. Çeltik bitkisinde su ihtiyacını ele aldığımızda bir dekar çeltik için ortalama bin 500 metreküp su gerekmektedir. Ama biz bir dekar çeltik için 3 bin metreküp su kullanıyoruz. Bu da çeltik bitkisinin ihtiyacı olan suyun iki katını kullanmak anlamına geliyor. Böylece kuraklığın yaşandığı ülkemizde çeltik sulamasına yetkililer tarafından önlem alınmalıdır”1 dedi. Evet, yanlış tarım uygulamalarının yanı sıra, süregelen bilinçsiz su tüketimi ve sanayi bölgelerinin baskısı, deyim yerindeyse Trakya’yı can çekişmenin eşiğine getirdi. Ergene havzasının can damarı Ergene Nehri’nin sanayi atıklarına kurban edilmesi ise, bölgede baraj suyuna talebi artırdı. Çiftçiler tarlalarının yanı başlarından akıp giden Ergene Nehri’nden değil de binlerce kilometre uzaklıktan gelen suyla çeltik ekiyorlar artık. Haliyle bu da büyük su kayıplarını doğuruyor. Sadece bu olsa iyi, barajlar öte yandan Trakya’nın iklim dengesini de değiştiriyorlar. Tabii bir de yeraltı suları var(dı) Trakya’nın. 5-10 metre aşağıya toprağın altına inmek yetiyordu birçok bölgede. Fakat şimdilerde 300-400 metre aşağıya inmeyi gerektiriyor suya ulaşmak için. Özellikle tekstil sanayinde, yıkamada kullanılan yeraltı suları, ciddi bir su sıkıntısı doğruyor. Uyarılarını Hürriyet gazetesinden Yalçın Bayer’in de köşesine taşıdığı, Trakya Üniversitesi Su Uzmanı Prof. Halim Orta ise, tehlikeye şu cümlelerle dikkat çekiyor: “Trakya’nın orta kesiminde yeraltında, dünya kurulduğundan beri oluşan 600 metrelik su katmanları vardır, bunun 400 metresi içme, tarım ve sanayi için çekildi, geriye 200 metrelik su kaldı; hâlâ da çekmeye devam ediyoruz. Su kaynakları yağmalanıyor. Ergene Nehri’nde, bugün sanayi atıkları yüzünden zehir akıyor. Felaket kapıda… Uyarılarımızı kimsenin dikkate aldığı yok!”2 Doğrudur, uyarıları kimsenin dikkate aldığı yok. Ne bu tarımsal alanlarda hayatta kalmaya çalışan çiftçiler ne bu tarımsal alanları sanayi atıklarıyla kirleten fabrika sahipleri ne de devlet yetkilileri. Herkes elbirliği etmişçesine, Trakya’nın en hızlı bir şekilde tüketilmesi konusunda sözleşmiş gibi. Eh, yeraltı suları tükenince ne olacaktı? Elbette yine nehirlere göz dikilecekti. İşte bu “çılgın” projelerden biri de Çorlu’ya Meriç Nehri’den su götürme projesi. “Meriç Nehri’nin suyu Trakya halkınındır” Nisan ayında yaptığı açıklamada, Meriç’ten su getirme projesinin fikren kabul edildiğini belirten Tekirdağ Valisi Ali Yerlikaya, “Günlük saniyede 7.2 metreküp su gerekli. Bunu sağlarsak, tüm yeraltı sularımızın havzalarını ka3 patacağız” dedi. Trakya’da, özellikle Enez Havzası’nda 1990’lı yılları yaşayan çiftçiler o günleri hiç unutmadılar. Geçtiği bölgelerde barajlar yapılması suretiyle, Bulgaristan tarafından da özgürlüğü elinden alınan Meriç Nehri, özellikle yağmurun yeteri kadar düşmediği yıllarda neredeyse tamamen kuruyor. Deniz seviyesiyle eşitlendiği Enez Havzası’nda ise, deniz suyuyla dolarak çeltikçilere Bugün ise Trakya Ovası’nın can damarı Meriç Nehri’nin suyunun bir kısmına Çorlu’daki sanayi bölgeleri göz dikmiş durumda. Yıldan yıla kuraklık tehdidinin arttığı böyle bir dönemde, Trakya köylüsü yeraltı suları gibi Meriç Nehri’nin sularını da kaybetmek istemiyorsa, bu çözüme itiraz etmeli, “Meriç Nehri’nin suyu Trakya halkınındır” diyerek karşı durmalıdır. Türkiye’nin en verimli tarım arazilerinin kaderi, elbette bütün Türkiye’yi de ilgilendirmelidir. Pirinç ve ayçiçeği deposu Trakya’nın önümüzdeki yıllarda kuraklığa daha da teslim olmaması, tarımsal üretimin hem Trakya köylüsünü gelir anlamında tatmin etmesi hem de buradan sofralarındaki pirinci sağlayan tüketicinin sağlıklı bir ürün tüketebilmesi için, üreticiyle tüketicinin elbirliği yapması zaruridir. Kimyasal atıkların aleni bir şekilde akıtıldığı ve çevresine zehir saçan Ergene Nehri, artan su talebine bağlı olarak kimi yerlerde “mecburi” olarak sulamada kullanılıyor. İşte, bu kimyasal atıklarla “mecburi” bir şekilde sulanan çeltik tarlalarında yetişen pirincin sofralarımızı daha fazla süslemesini istemiyorsak, Trakya’nın çölleştirilmesi, Meriç Nehri’nin sularının bir kısmının Çorlu’daki sanayi bölgelerine akıtılması ve Ergene’nin geri dönülmez bir şekilde çevresel tahribatlar yapmadan bir an önce temizlenmesi konusunda duyarlı olmalıyız. Yoksa Trakya ölürken tüm Türkiye de ölecek, bunun farkında değil miyiz? —————————— http://trakya-gazetesi.net/ekonomi/simsekten-carpici-kuraklik-tanimi.html 2 http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ 8410489_p.asp (3) http://emlakkulisi.com/ali-yerlikaya-tekirdag-osblere-meric-nehrinden-su-getirilecek/248153 1 14 “ЕЗИКА И РЕЛИГИЯТА НИ ДЪРЖИ ИЗПРАВЕНИ НА КРАК” ► Несрин Османова Испова Несрин Сипахи Къратлъ Т урски Азиатски Център за Стратегически изследвания и управителството на културния и исторически град Одрин проведоха организация 3 и WORLD TURKIC FORUM в Екмекчизаде Керван Сарай. Президентът на ТАСАМ –Турски Азиатски Център за Стратегически Изследвания Сюлейман Шенсой, заяви че присъстваха 340 делегати от 60 страни и около 50 делегати не са дошли по различни причини. Основната тема на форума е: 1- Тюрки Републики, (WORLD TURKIC) културна дипломация, туризм. 2-Турски-арменски отношения, публична дипломация, възможности, рискове. Думите на уважаеми господин Проф Др Невзат Йалчънташ “ЕЗИКА И РЕЛИГИЯТА НИ ДЪРЖИ ИЗПРАВЕНИ НА КРАК” осветлиха изразението ми като член на управителния съвет на БУЛТЮРК за проблемите на турското малцинство в България. В учебната програма въпреки че турския език е “избираем “семействата не подписват BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ? KARACAOVA MÜBADİLLERİ “KAVUŞMASI” İPTAL EDİLDİ ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ молбu до Министерството на Образованието понеже все още чувстват натиска на тоталитарния режим. Политическата партия ДПС преставляваща правата на турското малцинство трябва да ги подкрепи. А когато става въпрос за религията тя е по свободна воля. Живеещи мюсюлмани помаци в България са по религиозни от турците и именно по време на всички възродителни процеси те бяха още по чувствителни ,противопоставиха се и дори дадоха жертви . След доброволната миграция през 1972 година, останалите турци в България и Република Турция не подкрепиха помаците и по вечето приеха християнска вяра. Турците живеещи в България да си съхранят езика и религията. В противен случай възпоменяването за Възродителния Процес няма да има никакъв смисъл. Защото в близко бъдеще те ще бъдат вече доброволно асимилирани. Темата беше посрещната с интерес от участниците на Форума и от Заместник председателя на Турците в чужбина и свързаната общност Др Гюрсел Дйонмез от Министерството в АНКАРА. “Birleşmiş Milletler eğitim, bilim ve kültür örgütü UNESCO'nun hazırladığı dünya dil atlası, yok olmanın eşiğindeki dilleri açıkladı. Dil atlası, Türkiye'de konuşulan 15 dilin kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu, 3 dilin ise çoktan yok olduğunu ortaya koydu.” (www.ntvmsnbc.com/) Peki, kaybolma tehlikesi içinde olan dillerden birinin de Pomakça olduğunu biliyor muydunuz? Anadiline sahip çık! Yaşa, yaşat! Çünkü anadili, insanın anavatanıdır! Haziran 2014 ►HABER MERKEZİ B u yıl Bilecik ili Vezirhan ilçesinde 5. yapılması planan Geleneksel “Karacaova Mübadilleri” kavuşması Soma’da yaşanan maden katliamı nedeniyle iptal edildi. Facebook’taki Karacaova Mübadilleri grubunun sözcülerinden Hüseyin Aynalı tarafından yapılan açıklamaya göre, 18 Mayıs Pazar günü planlanan buluşma, Vezirhan Belediyesi’yle aldıkları ortak karar gereğince iptal edildi. Aynalı’nın açıklaması şöyle: “Değerli Karacaovalıların bilgilerine. Soma’da hayatlarını kaybeden madenci kardeşlerimizin matemini tutuyoruz, bu nedenle 5. Karacaova Mübadilleri (Vezirhan) kavuşmamız iptal edilmiştir.” Kavuşma için ise, şimdilik yeni bir tarih belirlenmedi. Yeni buluşmanın henüz netlik kazanmadığını belirten Aynalı, gelişmelerin Facebook’taki grupların takip edilebileceğini belirtti. GAZETENE SAHİP ÇIK! ABONE OL! BAYİ OL! OKU, OKUT!* *İLETİŞİM Mehmet Demir 053165022 [email protected] Hasan Uygun 05374192156 [email protected] [email protected] Haziran 2014 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ ► Ahmet GÖKBAYRAK Ç akır İmyan, Prebadişte’den1 kırk tane Reşad altınıyla gelmişti Erdek’e. Zamanında Bulgar komşusu Lençe’den öğrendiği terzilikle, köylüsüne elbise dikmiş, hem de başkalarına yevmiyeci gidip biber, mısır kazarak kazanmıştı onları. Ne emekleri vardı... Gözü gibi saklıyordu. Oğlu Molla Hasan mübadele esnasında çetelere kaptırmamak için kendi altınlarını ahırdaki duvara saklamış, yanına almamıştı. Nasıl olsa bir gün savaş bitecek ve köyümüze geri döneceğiz düşüncesiyle. Ama Çakır İmyan kıyamadı, uçkurunda saklayarak getirmişti altınlarını. KIVANMAYASIN BRE AGO İbretlik, yaşanmış Pomak hikâyeleri... uğrar ve yine hakkı olan zeytinliği ister, bağrışırlar çağrışırlar, en sonunda biçare gözü yaşlı köye dönerdi. Sadece bir tane ağabeyi vardı Çakır İmyan’ın. Olmaz olsun... İmyan ne kadar uysal ve merhametli bir insansa ağabeyi Salih o kadar hırslı, inatçı ve nemrut bir adamdı. Hatta denir ki mübadele esnasında mal beyanı yapılırken, memurlara rüşvet vermiş, sahip olduğundan daha fazla mal beyan ettirmiş. Selanik’ten geldiklerinde ise köye yerleşip rençperlik yapacağına, aklınca kasabada kalmanın daha iyi olduğunu ve onun nimetlerinden faydalanmayı düşünerek Erdek’e yerleşmişti. Mübadele’nin sıkıntılı zamanını fırsat bilerek türlü dalaverelerle kendi memleketlisi bazı Pomakların ve Giritlilerin mallarını değerinden düşük fiyata satın almıştı. Ahalisi Pomaklar arasında da pek 2 sevilmeyen bu adam, Sali Jilkuf olarak anılırdı. “Hakkımı ver ago hakkımı. Bilirsin nasıl kazandım ben o altınları. Sana emeklerimi, göz nurlarımı verdim. Niye böyle yaparsın. Günah değil mi? Kul hakkı yiyorsun. Allah kabul etmez. Ateş mekânın olacak. Hayır görmezsin.” Jilko Sali biliyordu kardeşinin elindeki altınları. Bu aralar sık sık Gonya3 köyünde yaşayan kardeşi İmyan’ı ziyaret ediyordu. Hayra alamet değildi bu sık ziyaretler, ama ne de olsa ağabeyiydi, aynı anadan düşmüşler!.. Molla Hasan’ın molla sabrı tükenmişti artık. Annesine, dayısıyla bir de kendisinin konuşmak istediğini söyledi. Her seferinde İmyan’a Gonya’dan iki bin ağaçlık bir zeytin merası almak istediğinden bahsediyor, fakat parasının yetmediğinden yakınıyordu. Her seferinde ona altınları vermesini, merayı aldığında hakkı neyse vereceğine Allah, Mushaf üstüne yemin ediyordu. Çakır İmyan’ın torunu Süleyman, sık sık uğrayan yaşlı Sali dayısından rahatsız olmuştu. “Bu lisitsa’nın (tilki) ne işi var hep burada. Nanumun (ninemin) altınları için geliyor, biliyorum. Kandıracak kadını.” dedi bir gün babası Molla Hasan’a. Molla Hasan durumun farkındaydı, fakat dayısı olduğu için bir şey diyemiyordu. Ne var ki gel zaman git zaman Salih Aga İmyan’ı ikna etmeyi başardı. Zavallı İmyan, ağabeyinin eline teker teker kırk tane altın lirayı saydı. Aslında altınları değil de, göz nurlarını, alın terlerini sayıyordu teker teker o kâfir ağabeyine. Aga Sali iki bin ağaçlık zeytinliği almasına almıştı fakat İmyan’a hak ettiği sayıda zeytinliği vermedi. O zamanlarda kırk altınla beş yüz ağaç zeytinlik alınıyordu. İki bin ağaç zeytinlikten yüz elli ağaç sapa bir yer vermişti sadece. Çakır İmyan her hafta pazartesi günü kurulan pazar için Erdek’e gelir ve ağabeyinin evine Aga Sali her defasında, “Siktar buok (Siktir bok)! Senin hakkın işte o kadar. O altınlarla sanarsın mera sahibi mi olcaktın stara Mitra (yaşlı gâvur kadını)” diyerek kardeşini azarlıyor, ona hakaret ediyor, koca kadını ağlatıyordu. İmyan ise, “Kıvanmayasın bre ago, kıvanmayasın. Bastığın toprak ateş olsun, ayağınla giresin başınla çıkasın,” diyerek intizar ediyordu. Çakır İmyan, “Aman oğlum. Gitmeyesin sakın. Zare (zira) kavga edersiniz. O senin dayın. Biz kardeşiz elbet anlaşacağız,” diyerek gitmesine izin vermedi. Fakat bir hafta sonra tekrar annesinin ağlayarak eve geldiğini gören Molla Hasan bu sefer küplere bindi. Oğlu Süleyman’ı ve kardeşi Abdullah’ı da yanına alıp dayısı Aga Sali’yi bulmaya gittiler. Merada çalıştığını haber aldılar. Aga Sali o sırada tuttuğu işçilerle zeytinliği kazdırıyordu. Birinin ona seslendiğini işitti. Molla Hasan, “Bre dayı anamın hakkını niçin vermezsin. Hep ağlayarak eve geliyor. Anam altınları böyle yapasın diye mi verdi. Kul hakkı yiyorsun. Ahirette hesabını verirsin.” diye çıkıştı. Aga Sali; “Hu bre kaureni (gâvurlar). Ne diklenirsiniz bana. Anana bütün zeytinliği mi vereydim. Sanki o altınlarla mera sahibi olacaktı?” İşaret parmağıyla gösterdi; “Na orda ananın hakkı. Bir tane dahi zeytin ağacı alamazsınız benden,” diyerek yere tükürdü. Bu hareketine çok sinirlenen Abdullah, dayısının yakasına yapışıp tartaklamaya başladı. O arada sıyrılan Aga Sali işçilerin çalıştığı yere doğru koşarak, ıslık çaldı. İşçilere; “Bre ben size boşuna mı para veririm. Atın bu Bulgar gâvurlarını buradan.” diyerek emirler yağdırdı. 15 İşçiler koşar adımlarla gelirken içlerinden bir tanesi bir arkadaşlarını durdurdu. “Durun be yav. Bu bizim Molla Hasan’dır. Katiyen dokunmayın.” Molla Hasan da telaşlanan Süleyman’a ve kardeşine dönerek, “Korkmayın bunlar bizim Pomaklardandır.” dedi. İşçilerden Yusuf, “Aga Hasan, hiç bulaşmayın bu adama. Bütün millet biliyor bu herifi.” diye uyardı. Molla Hasan itiraz etti. “Ah bre Yusuf Paçenuf4 aldattı dayım bizi. Anamın, gençliğinden beri çalışarak yaptığı altınları aldı. Anama hakkın neyse vereceğim dedi. Ama vermedi. O altınlarla ben beş yüz ağaç zeytinlik alırdım be yav.” Yusuf Paçenuf, “Hasan abi sen Molla adamsın. Daha iyi bilirsin” dedi, onu sakinleştirmeye çalışarak. “Kul hakkı bu çıkar. Ondan çıkmazsa çocuklarında torunlarından çıkar. Hadi şimdi gidin siz. Hiç uğraşmayın bu herifle.” Olayın büyümesini istemeyen Molla Hasan oğlunu ve kardeşini alarak eve koyuldu. Eve geldiklerinde Çakır İmyan neler olduğunu sordu. Oğullarının ve torunun yüz ifadelerine bakılırsa durum hayra alamet değildi. Molla Hasan, “Ana, dayım iflah olmaz. Hakkını katiyen helal etmeyesin. O bahçe ateş olsun içinde yansın star pop (o yaşlı papaz).” dedi anasına. Hakkının yenmesini hazmedemeyen İmyan’a bir vakit sonra üzüntüden inme indi ve kısa zaman sonra hayatını kaybetti. Hastalığı sırasında hemen hemen her gün kardeşinin yanına geliyor, ondan helâllik istiyordu Sali Aga. İmyan ise helâllik isteyen ağabeyinden ısrarla hakkını istiyordu. Ağabeyi, “Senin hakkın o kadar be kardeşim. Yapma böyle,” diyerek yumuşak tavırlarla İmyan’ı helâllik vermesi için ikna etmeye çalışıyordu. Fakat Çakır İmyan hakkını helâl etmedi. Gel zaman git zaman bir dört sene sonra merasında çalıştıktan sonra öğlen güneşinden korunmak isteyen Aga Sali, biraz da kestirmek için atın bağlı olduğu at arabasının altına yattı. Atın ağaca bağlı olduğunu ve hareket edemeyeceğini düşünen Aga Sali, mışıl mışıl uyku çektiği anda atın hareket etmesi sonucu at arabası tekerlerinin altında kalarak can verdi. Ölüsünü bir gün sonra, kardeşini ağlatıp hakkını vermediği merasından kaldırdılar ve Erdek’e defnettiler. ---------------------------Notlar: Ago: Abim. İmyan: Ümmühan adının Pomakça söylenişi. (1) Prebadişte: Selanik-Karacaova’nın bir köyü. Şimdiki adı Sosandra. (2) Sali Jilkuf: Pomakça ad ve sülale adı. (3) Gonya: Erdek-Ocaklar köyünün Rumca adı. (4) Yusuf Paçenuf: Pomakça ad ve sülale adı. 16 ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ Haziran 2014 Karacaova Mutfağı ∎ Loznik - Asma Yaprağında Göçmen Pidesi ► Jülide BAŞKUR A nnemin bir zamanlar annesi tarafından yaptığını ve o tadı asla unutamadığını söylediği pide. Şimdi ben ona yapıp götüreceğim ve acaba sınavdan geçecek miyim, bilmiyorum. Annem Dramalı olduğundan gelin geldiği Karacaovalıların yemek kültürüne pek yabancı olmasa gerek. Ancak farklılıklar da yok değil. Mesela babaannemin bu yemeği yaptığını hatırlamıyorum. Bu aynı zamanda Pomak kültüründe de karşımıza çıkan bir Malzemeler Yapılışı: pide ve bence mükemmel. Eee... ne demişler ne varsa eskilerde var. Asma yaprağının ekşi tadıyla mısır ununun birlikteliği muhteşem. Bu satırları yazarken bile mutfağı dolduran asma yaprağının kokusu eve ayrı bir ruh veriyor. Çeşitli şekillerde tabii ki yapılıyor bu pide, biraz yoğunluğunu almak için beyaz un kullanıyorlar. Ben sadece mısır unu kullandım. Genelde taze asma yaprağı ile yapılıyor. Ekşi olanı makbul oluyor, fakat ekşi ayranım olmadığı için yoğurt kullandım. Ve yoğurt da kullanılabiliyor, o zaman biraz limon ilave ediliyor. İçine pırasa ve maydanoz, taze nane, taze soğan kullanabilirsiniz. Bunlar da sizin zevkinize kalmış. Ben taze nane, taze soğan ve pırasayı tercih ettim. Bazı tariflerde karbonat ve yumurta da var, ama bana yumurta ve karbonat sanki işin özü değilmiş gibi geldi ve bunları da kullanmadım. Yani anlayacağınız daha yalın halini yapmak istedim ve sonuç, eşim ve kızım için mükemmel oldu. Şimdi sıra annemde, bakalım bilirkişi ne diyecek. Hepinize lezzet dolu günler dileğiyle. ∎ 2 Su Bardağı Mısır Unu ∎ Taze Asma Yaprağı ∎ 2 Fincan Sıvı Yağ ∎ 1 Su Bardağı Yoğurt soğan ve pırasa ince ince doğranır. Yoğurt ve un karışımına ilave ediYoğurt bir kasede iyice çırpılır ve mısır unu ilave edilir. Daha sonra lir, pul biber ve tuz, şeker de katılarak son halini alan karışım yağ konur ve iyice yedirilir. hazırdır. Bu karışım koyu boza kıvamında olacaktır. Ben bunun için ilaveten Yağladığınız teflon tavaya yıkanyoğurt suyu kullandım ve kıvamı mış asma yaprakları dizilir ve şetutturdum. kildeki gibi karışım dökülür üzeri Bir başka yerde taze nane, taze tekrar asma yaprakları ile kapatı- Bir zamanlar... Pomak Diyarları ► Karacaova’nın Trestenik köyü. Bugünkü adı Thiriopetra. Bir zamanlar bir Pomak diyarı olan bu köyde artık Türkiye’den göç eden Rumlar yaşıyor. Türkiye ile Yunanistan arasında 1923 yılında imzalanan nüfus mübadalesi anlaşmasına göre, Trestanik köyünde yaşayan Pomaklar da Türkiye’ye göç etti. Bir süre Tekirdağ’a yerleştirilen Trestanik köyü sakinleri, daha sonra kalıcı olarak Edirne ili, Meriç ilçesi. Küplü Nahiyesi’ne iskân edildi. ► Fotoğrafta da görülen köyün ortasındaki sarnıç, Trestenik köyünün çok eski bir yerleşim yeri olduğunu gösteriyor. ∎ 1 Su Bardağı Yoğurt Suyu ∎ 1 Çay kaşığı Pul Biber ∎ 1 Tatlı Kaşığı Toz Şeker ∎ 1 Tatlı Kaşığı Tuz lır. Eskiden korda ve kuzinelerde pişen bu pide ne yazık ki günümüzde odun ateşinden mahrum bir şekilde evlerimizde aygaz üstlerinde pişmeye mahkûm. ∎ 3-4 Adet Taze Soğan ∎ 1 Adet Pırasa ∎ 3 Dal Taze Nane dim. Güzel sonuç aldım, ama siz isterseniz fırında da pişirebilirsiniz. Bu güzel anılarda kalan ve klasiklere karışmış pideyi hiç olmazsa bir kere denemenizi ve çoOlsun, buna da şükür. Ben ocak cuklarınıza tattırmanızı tavsiye üzerinde çevirerek ve kontrol ede- ediyorum. Babaannelerimizin, anrek pişirdim, bir tarafı kızarınca neannelerimizin hatırına! Hepiters yüz edip diğer tarafını pişir- nize lezzet dolu günler dileğiyle.
Benzer belgeler
pomaklarin_sesi_7 - pomakların sesi gazetesi
vazgeçilmezimizdir. Dilimizi ve kültürümüzü yaşatmak, tozlu sayfalarda, arşivlerde kalan tarihimizi ortaya çıkarmak için attığımız bu adımların “tarafsız”
bilim insanlarına da ışık olmasını diliyor...
Добре дошил Помаци! - pomakların sesi gazetesi
siyasete malzeme edilmemesidir. Çünkü edenler var!
tam da bu işlevi görüyor.
Gelecekte matbuu yayınlar artacaktır elbette. Günü-
pomaklarin_sesi_3 - pomakların sesi gazetesi
Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz?
pomaklarin_sesi_5 - pomakların sesi gazetesi
heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor.
Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz?
pomaklarin_sesi_2 - pomakların sesi gazetesi
heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor.
Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz?