as PDF - İstoç Ticaret Merkezi
Transkript
as PDF - İstoç Ticaret Merkezi
İSTOÇHayat İSTOÇ TİCARET MERKEZİ’NİN ÜCRETSİZ YAYIN ORGANIDIR. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 SAYI:32 ZUCHEX FUARI’NDA İSTOÇ ÜYELERİ STANTLARIYLA GÖZ DOLDURDU İSTOÇ’TA METRO İSTASYONU TAMAMLANDI SEKTÖR İNCELEME • AYDINLATMA • AVCILIK ALTINDA BELİRSİZLİK ARTIYOR! DOĞU KARADENİZ’İN İNCİLERİ; TRABZON, RİZE VE ARTVİN... AYDINLATMA SEKTÖRÜ GELECEĞE IŞIK TUTUYOR TASAVVUF HAYATIN FARKINA VARMAKTIR BAŞYAZI İSTOÇ, İstanbul’un yükselen değeri İ STOÇ, gerek konumu gereği çevresinde yapılan yeni dev projeler ve bölgede yapılan yeni ulaşım yatırımlarıyla, gerekse bünyesinde barındırdığı birçok meslek grubuyla İstanbul’da artan değere sahip ticaret merkezlerinin en önemlisidir. Hemen yanı başımızda Medipol Mega Hastaneler Kompleksi ve Kemerburgaz Üniversitesi faaliyete geçerken, Batışehir Mall Of İstanbul gibi dev bir projenin yanı sıra yapım aşamasında olan oteller bulunuyor. Ticaret merkezimizde bulunan İSTOÇ Metro İstasyonu ve kuzeyimizden geçen otoyol ve bağlantıları faaliyete geçtiğinde, İSTOÇ’un ekonomik trendi daha da artacak, yeni iş imkânları ve yeni ekonomik değerler yaratılmasına olanak sağlayacak. Esnafımızın ticaretlerinde tüm bu bölgesel değişimi göz önünde bulundurmaları gerekiyor. Daha düne kadar ticaret merkezimizin doluluk oranı artsın diye çaba gösterirken, bugünlerde site içi trafik düzenini nasıl sağlarız diye projeler üretmeye başladık. Bunun gereği olarak da birçok tedbir alır hale geldik. Alınan tedbirler; tüm ticaret merkezinin daha yaşanır hale getirilmesi, düzenin sağlanması, tüm site sakinlerinin eşit olarak ortak alanları kullanabilmesine yönelik. Sizlerden ricamız, faaliyetleriniz sırasında kurallara riayet etmeniz ve bizlere mümkün olduğunca yardımcı olmanız. Yaklaşan Kurban Bayramı’nın sizler ve tüm İslam alemi için hayırlı ve huzurlu geçmesini diler; sağlık, mutluluk, bol ve bereketli kazançlar dileğiyle saygı ve sevgilerimi sunarım. Nahit Kemalbay İSTOÇ Yönetim Kurulu Başkanı TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 1 İÇİNDEKİLER 4 12 16 20 26 30 32 Haberler Ekonomi Söyleşisi Prof. Dr. Kenan Mortan, Türkiye ekonomisi üzerine görüşlerini anlattı Sektör İncelemesi Aydınlatma sektörünü mercek altına aldığımız bu bölümde Aydınlatma Gereçleri İmalatçıları Derneği (AGİD) Yönetim Kurulu Başkanı Fahir Gök sorularımızı yanıtladı Üyelerimizi Tanıyal›m Gezi Doğu Karadeniz’in incileri Trabzon, Rize ve Artvin... Hobi Çayda çıra yanıyor, hanım nanay kız nanay Ünlü Söyleşisi Ahmet Özhan: “Tasavvuf, hayatın farkına varmaktan başka bir şey değildir” 36 Lüks 38 Teknoloji 40 42 44 16 Spor Türk kızları Londra Olimpiyatları’nda atletizmde tarih yazdı Kültür Sanat Sağlık Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Erbil Ergenekon: “Korkulu rüya: Prostat” 47 Fuar Takvimi 48 Bulmaca 2 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 30 İÇİNDEKİLER İSTOÇHAYAT İSTOÇ TİCARET MERKEZİ YAYIN ORGANI NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2012 SAYI:31 İmtiyaz Sahibi İSTOÇ Ticaret Merkezi Adına Nahit Kemalbay Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Cumhur Savaşkan 32 12 36 Yayın Kurulu Mehmet Duyulmuş Salih Türkay M. Mustafa Gönül Mehmet Özcan Necati Yaşar Adres İSTOÇ Ticaret Merkezi 34217 Bağcılar / İstanbul Tel: (0212) 659 45 00 www.istoc.com.tr [email protected] Reklam için 0212 659 45 00 (4 Hat) İSTOÇ Hayat Dergisi 3 ayda bir yayımlanan bedelsiz süreli yayın organıdır. Yayına Hazırlık Genel Yönetmen Gürhan Demirbaş Görsel Yönetmen Yavuz Karakaş Editör Betül Topaklı Grafik&Tasarım Tijen Kızıler Düzeltmen Editör Ersel Ergüz Fotoğraf Editörü Murat Güney Fotoğraflar Damla Salor, Nihat Malçuk 26 İletişim Yazı işleri: (0216) 681 18 73 Pazarlama: (0216) 681 18 78 [email protected] Baskı Dünya Yayıncılık AŞ Globus Dünya Basınevi 100.Yıl Mahallesi 34440 Bağcılar /İstanbul Tel: 0212 629 08 08 TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 3 KISA HABERLER Zuchex Fuarı, ekonomiye 2 milyar dolarlık katkı sağlıyor “Züccaciye, hediyelik eşya ve elektrikli ev gereçleri sektörüne yönelik gerçekleştirilen fuarlar arasında Avrupa’nın üçüncü, dünyanın dördüncü büyük fuarı olan Zuchex Fuarı, ekonomiye 2 milyar dolarlık katkı sağlıyor. Bu yıl 100 bin metrekarelik alana ulaşan fuar, Türkiye’nin ihracat rakamlarını artırarak, ülke ekonomisi için önemli bir katma değer oluşturuyor.” Z üccaciye, hediyelik eşya ve elektrikli ev gereçleri sektöründe uluslararası bir buluşma noktası olan Zuchex Fuarı, bu yıl 5-9 Eylül 2012 tarihleri arasında 23’üncü kez ziyaretçilerine kapılarını açtı. Fuar, dünyanın ve Türkiye’nin birbirinden ünlü markalarına sahip ihracatçı, ithalatçı, üretici ve distribütör firmaları, zincir mağazalar, toptancılar, perakendeciler ve diğer müşteri gruplarını bir araya getirirken, sektörün ihracatına da önemli bir katkı sağlıyor. Fuarın 2 milyar dolarlık bir ticaret hacmine ulaştığını, bu öneminden dolayı Ekonomi Bakanlığı’ndan destek aldıklarını söyleyen Life Media Yönetim Kurulu Başkanı İrfan Tıraş, İSTOÇ Hayat’ın Zuchex Fuarı’na ilişkin sorularını yanıtladı. Zuchex Fuarı hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? Uluslararası Züccaciye Hediyelik Eşya Elektrikli Ev Gereçleri Fuarı Zuchex, bu yıl 5-9 Eylül 2012 tarihleri arasında 23’üncü kez ziyaretçilerine kapılarını açtı. TÜYAP’ta gerçekleştirilen fuar, bu yıl 11 ve 12. Holl’lerle büyüyerek 100 bin metrekarelik alana ulaştı. Zuchex Fuarı’nın yeni firmaları tanımak, ev eşyaları sektöründeki son trendleri görmek ve fiyat analizi yapmak açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Fuar, dünyanın ve Türkiye’nin birbirinden ünlü markalarına sahip ihracatçı, ithalatçı, üretici ve distribütör firmaları, zincir mağazalar, toptancılar, perakendeciler ve diğer müşteri gruplarını tek bir alanda ziyaret etme imkânı sunuyor. 4 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 KISA HABERLER Bu yılki fuar nasıl geçti? Hedefler beklentileri karşıladı mı? Her yıl olduğu gibi bu yıl da sektörün aranılan markalarına ev sahipliği yapan Zuchex Fuarı, dünyanın dört bir yanından yenilikçi, üretici ve toptancı firmaları bir araya getirdi. Bu yıl geçmiş fuarlardan farklı olarak Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Gana, Gürcistan, İran, Hırvatistan, Kazakistan, Libya, Lübnan, Macaristan, Makedonya, Mısır, Moldova, Polonya, Suudi Arabistan, Ürdün ve Yunanistan gibi ülkelerden de alım heyetleri geldi. Ayrıca Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) ve İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB) ile 22 ülkeden kurum ve kuruluş temsilcileri, alım heyetleri, ticari ateşelikler ve satın almacılar da fuara katıldı. Zuchex Fuarı 600’ün üzerinde katılımcıyı ağırlarken ziyaretçi sayısı da 40 bini buldu. Bu yıl ciddi oranda büyüyen fuarın beklentileri karşıladığını düşünüyorum. Fuarın büyüklüğü hakkında bilgi verir misiniz? Dünya geneline bakıldığında yeri ve potansiyeli nedir? Bu yıl 100 bin metrekarelik alana ulaşan Zuchex Fuarı, ekonomiye 2 milyar dolarlık katkı sağlıyor. Fuar, Türkiye’nin ihracat rakamlarını artırarak ülke ekonomisi için önemli bir katma değer oluşturuyor. Zuchex Uluslararası Züccaciye ve Ev Eşyaları Fuarı, Ortadoğu’dan Balkanlar’a, Avrupa’dan Güney Afrika’ya, Rusya’dan Türk Cumhuriyetleri’ne kadar tüm dünya ülkelerinin buluştuğu, uluslararası ticaretin başladığı ve geliştiği önemli bir ticari platform. Zuchex Fuarı kendi alanında dünya genelinde ilk beşe giren bir fuar. Avrupa ile kıyasladığımızda büyüklük anlamında üçüncü, önem anlamında baktığımızda ise ikinci büyük fuarıyız. Zuchex Fuarı’nın benzeri Almanya’da ve İtalya’da yapılıyor. Ancak, Ortadoğu ülkeleri Türkiye’yi tercih eder hale geldi. Türkiye, kalite konusunda Avrupa ülkeleri ile, fiyat konusunda da Çin ile rekabet edebilecek seviyede. Mesafe konusu da göz önünde bulundurulduğunda Çin ile rekabette önde olduğumuzu söyleyebilirim. Zuchex Fuarı’nın sektörün ihracatına olan katkısı hakkında neler söylenebilir? Zuchex Fuarı, sektörün dış dünyaya açılan kapısı. Devletin ihracata yönelik bir hedefi var. Bir ülkenin gelişmişliği de ihracata bağlı. Bir ülkenin ihracatı ne kadar yüksekse ülke o kadar iyi noktada demektir. Dolayısıyla biz özellikle yurt dışında çok çalışıyoruz. Uzakdoğu’da, Avrupa’da, Ortadoğu’da bire bir görüşmeler yapıyoruz ve satın alma heyetleri getiriyoruz. Bunun sonuçlarını da kendi fuarlarımızda görüyoruz. Fuarımıza 96 ülkeden 3 bin civarında ziyaretçi ve 120 katılımcı firma geldi ve bu dışarıda yaptığımız çalışmaların sonucudur. Zuchex Fuarı, ihracatın artması ve ihraç ürünlerinin çeşitlendirilmesi amacıyla Ekonomi Bakanlığı’ndan da destek alıyor. İSTOÇ, fuar için nasıl bir potansiyel taşıyor? Sizin için İSTOÇ’un önemi nedir? İSTOÇ züccaciyecilerin, ev eşyaları ve hediyelik eşya firmalarının toplu halde bulundukları, ticaretin toplu halde yapıldığı bir merkez. Züccaciye sektöründe faaliyet gösteren firma- ların yaklaşık yüzde 60’ının İSTOÇ’ta yeri var. İSTOÇ, önemli bir ticaret hacmine kavuşmuş durumda. Bundan sonra da özellikle ulaşımın kolaylaşmasıyla daha da önemli bir noktaya gelmiş olacak. Life Media olarak bir yıldır burada faaliyet gösteriyoruz. Hem müşterilerimize yakın olmak hem onlarla daha sıcak ilişkiler içinde bulunmak hem de sektörün sorunlarını ve ticaretini yakından izlemek amacıyla burada bulunuyoruz. İSTOÇ üyelerinin fuara katılımı nasıldı? Önümüzdeki yıl katılımın daha da fazla olmasını bekliyor musunuz? Fuarımıza İSTOÇ’tan bu sene ciddi sayıda firma katıldı. Bu sektörde faaliyet gösteren firmaların büyük bir çoğunluğu Zuchex Fuarı’nda yer aldı. İSTOÇ üyelerinin katılımındaki artış, biraz da Türkiye’de ekonominin gidişatına bağlı. Bizim amacımız, buradaki tüm esnafın fuarımızda yer almasını sağlamak, yeni ürünlerini tanıtmasına katkıda bulunmak. Zaten fuarımız onlara hitap eden bir fuar; onların fuarı bir anlamda. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 5 KISA HABERLER İSTOÇ üyeleri Zuchex Fuarı’nda stantlarıyla boy gösterdi 6 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 KISA HABERLER TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 7 KISA HABERLER İSTOÇ Oto Ticaret Merkezi’nde araç teşhir yerleri yeniden düzenlendi top ark ı İSTOÇ Oto Ticare P Blok Çatı Otopar kı Doğu Yan Duvarı Oto parkı t Merkezi zi rke Me kı ret Par ica to oT iO Ot Giriş 8 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 XO Mahmutbey Yolu İSTOÇ Oto Ticaret Merkezi’nde trafik projesi nedeniyle yol kısımlarında ve blok içlerinde bulunan tüm araç teşhir yerleri, üyeler ve site sakinleriyle yapılan görüşmeler neticesinde nihai olarak yeniden düzenlendi. Esnaf araçlarını, iş yerlerine ait teşhir yerinin yanı sıra yeni düzenlemeye göre planlanan site girişi (B blok karşısında) X otoparkına park edebilecek. Bunların dışında İSTOÇ esnafı araçlarını, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından yaptırılan konut inşaatı kısmında bulunan duvar yanındaki alana ve P blok çatısında yapılacak olan bariyerli giriş-çıkış ve ödeme noktası olan otopark alanlarına güvenle bırakabilecek. Ayrıca İSTOÇ Oto Ticaret Merkezi’ne 1 TL ile çalışan otomatik oto yıkama ve oto köpük makinesi alındı. Pilot uygulama sonrasında makinenin verimli çalışmasıyla uygulama alanları çoğaltılacak ve esnafın hizmetine sunulacak. KISA HABERLER İSTOÇ’un ikinci camisi dualarla açıldı İSTOÇ Ticaret Merkezi’nin ikinci camisi İSTOÇ Yeni Cami 10 Ağustos’ta açıldı. Açılışa; Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı, İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran, cami mimarı olan Prof. Hüsrev Tayla, İSTOÇ Yönetim Kurulu Başkanı Nahit Kemalbay, İSTOÇ yönetim kurulu üyeleri, İSTOÇ Ticaret Merkezi Okullarını ve Camilerini Yaptırma ve Yaşatma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı M. Ali Özşeker ve yönetim kurulu üyeleri ile İSTOÇ esnafı katıldı. İSTOÇ’un ikinci cami açılışı okunan dualarla yapıldı. İSTOÇ Yeni Cami’nin mimarı olan Hüsrev Tayla, aynı zamanda Ankara Kocatepe Camisi ve Üsküdar’da bulunan Şakirin Camisi’nin de mimarlığını yaptı. İSTOÇ Yeni Cami yapılırken de Şakirin Camisi’nden esinlenildi. Tek kubbe ve tek minare olarak yapılan caminin içinde; minber, mihrap ve kadınlar mahvel katı ahşaptan yapıldı. İki kattan oluşan İSTOÇ Yeni Cami, toplam bin 750 metrekare alanda 3 bin 500 kişiye ibadet yapma olanağı sağlıyor. İSTOÇ Yeni Cami yapılırken dışarıdan hiçbir destek alınmadı. Cami, tamamen İSTOÇ üyelerinin ve site sakinlerinin bağışları, İSTOÇ Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu’nun desteği ile yapıldı. Aynı dernek bugünlerde, İSTOÇ Oto Ticaret Merkezi’nde de yeni bir caminin yapımı için çalışmalara başladı. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 9 KISA HABERLER İSTOÇ İş Adamları Derneği, 3 bin kişiye iftar yemeği verdi Her yıl Ramazan ayında iftar yemeği veren İSTOÇ İş Adamları Derneği, bu Ramazan ayında da geleneği bozmadı. Dernek, iftar davetini bu yıl daha çok katılımla tekrarladı ve 3 bin kişiye yemek verdi. Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Muhammet Balta’nın da katıldığı davet büyük ilgi gördü. ACI KAYIPLARIMIZ İSTOÇ Yapı Kooperatifi Eski Yönetim Kurulu üyelerinden Hamdi Çehreli, 3 Ağustos’ta Hakk’ın rahmetine kavuştu. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. İSTOÇ Yapı Kooperatifi Eski Yönetim Kurulu üyelerinden Saffet Işıldaksoy, 17 Eylül’de Hakk’ın rahmetine kavuştu. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. İSTOÇ YÖNETİM KURULU İSTOÇ yönetimi olarak tüm üyelerimiz ve İslam âleminin Kurban Bayramı’nı kutlar, hayırlara vesile olmasını temenni ederiz. 10 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 KISA HABERLER Metro istasyonu tamamlandı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Raylı Ulaşım Müdürlüğü tarafından yürütülen metro hattı inşaatı kapsamında yer alan İSTOÇ Metro İstasyonu’nun tüm inşaat işleri tamamlandı. Söz konusu metro istasyonu hizmete hazır olup, sadece açılış tarihi bekleniyor. Olimpiyat Köyü ile Kirazlı arasında yer alan İSTOÇ Metro İstasyonu, toplam 16 adet ara istasyondan oluşuyor. Metro hattının açılmasıyla İSTOÇ Ticaret Merkezi’nden Başakşehir Konutları’na ve Kirazlı İstasyonu’na kesintisiz ulaşım sağlanacak. Otoyol inşaatı devam ediyor İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen Bağcılar-Yüzyıl ve Başakşehir arasındaki otoyol inşaatı devam ediyor. İlk etapta Yüzyıl-İSTOÇ arasındaki bölümün inşaatı tamamlanma aşamasına geldi. Altyapı çalış- maları biten otoyolda, asfalt yapılma aşamasına gelindi. Yolun, 29 Ekim’de açılması planlanıyor. Söz konusu yolun açılışından sonra İSTOÇ-Başakşehir güzergahına başlanacak. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 11 EKONOMİ SÖYLEŞİSİ KENAN MORTAN Altında belirsizlik artıyor! “Cari açıktaki düşüşün nedenleri sır değil. Türkiye 1 TL’lik ihracat için 70 kuruşluk ithalat yapmak zorunda. Büyüme düşünce ithal gereği düşüyor, bununla cari açık da düşüyor.” Y ılın son çeyreğine girerken ekonomide neler olacağı merak konusu. Altının belirsizliğinden kurun durumuna, cari açık meselesinden yatırımcının 12 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 endişesine kadar pek çok sorun kafaları kurcalamaya devam ediyor. Biz de tüm bu merak edilenleri Prof. Dr. Kenan Mortan’a sorduk ve İSTOÇ Hayat okurları için kaleme aldık. 2008 yılında baş gösteren küresel ekonomik krizin kimine göre sonuna gelindi kimine göre ise yeni bir durgunluk kapıda. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? EKONOMİ SÖYLEŞİSİ KENAN MORTAN Bu kiminin ‘kim’ olduğuna bağlı bir soru. Öyle ya, bir âlim ‘olaya nereden baktığınıza bağlıdır’der. Benim bildiğim, ikiz kardeşler olan kriz ve durgunluk ikilisi, daha bir süre ikiz olarak yaşayacak. IMF sonbahar toplantısında çok temkinli bir dil kullandı ve dünya ekonomisi büyümesinin düşeceğini öngördü. Bu öngörünün aynen gerçekleşeceğini söylemek bir falcılık olmaz. Dikkat çekeyim, durgunluk aşağı yukarı dünyanın belli aralarla yaşadığı bir olay. Ancak kriz aralıkları giderek kısalıyor. Demek ki ortada bir yanlış var, gelin bunu konuşalım. 2008 krizi kabaca iki nedenden kaynaklandı. İlki, ABD yatırım bankacılığı kontrolsüz kalarak kredi dağıtımında ölçüsüz davrandı. Hemen bir ders çıkaralım: Bankacılık öyle denetimsiz yapılacak bir iş değildir. Ama son Standard Chartered Bankası’nın kontrolsüz 260 milyar dolarlık İran işlemi yapmış olması, ABD bankacılığının denetlenmiş kurallara ihtiyacı olduğunu söylüyor ve bu iş geçiştirildi. İkincisi, ülkelerin sınırsız büyüme özlemi başta petrol, ham madde fiyatlarını ölçüsüz artırdı. Petrolün halen 100 doların üstünde olması fosil kaynaklarına dayalı büyüme anlayışının devam ettiğini gösteriyor. Alternatif enerji kaynaklarına dayanan bir büyüme anlayışını getirmek zorundayız. Rüzgâr ve güneş enerjisi imalat sanayi ekseninde çok daha fazla durmalı. Bu yönde olumlu işaretler var ama çok ama çok ağır yol alıyoruz. Nedenler ortadan kalkmadığına göre sonuç neden değişsin ki? Einstein’ın şu sözlerini kulağımıza küpe yapalım: “Nedenleri ortadan kaldırmadan sonuçları değiştiremezsiniz!” Çin başta olmak üzere Asya’da başlayan ekonomik durgunluktan, Türk ekonomisi sizce nasıl etkilenir? Nasıl etkilenir sorusu eksik çünkü etkileniyor. Ağustos ayı ihracatı geçen yıla göre ilk kez düştü. Bu düşüşün sürmesi de kaçınılmaz. AB’nin 2012 ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 4,5 düştüğüne göre, bu saha sizin yüzde 50’lik ihracatınız anlamına geliyorsa, düşüş kaçınılmaz. Bakın dinamik bir ekonomi olan ve 2008 krizinin dışında kalmayı başaran Brezilya 4 Eylül’de 100 ürün üstünde koruma duvarlarını artırmaya gitti. Türkçesi, daha az ithal edecek ve kendi yağıyla kavrulacak. Zaten bu ülke gibi dinamik 10 ülke bu yola gittiği zaman, dünyada ihracatçı yapı çok zedelenir. Türkiye, 2008’den sonra çok akıllıca davranıp Afrika kıtası gibi 55 ülkeden oluşan yeni bir pazara yöneldi. Ama bu pazar, alım gücü nedeniyle sınırlı. Belki de önümüzdeki dönem Türkiye petrol ve doğal gaz anlaşması yapılan ülkelerle ‘sen de beni kolla‘ anlaşmaları yapmak zorunlu olacak. Ne de olsa 55 milyar dolarlık doğal gaz ve petrol alıyor bu ülke. Ancak bu maddelerin fiyatı arttığı sürece, ki artıyor, bu türden anlaşmaları koşul olarak ileri sürmek zordur. Sonuçta, herkesin herkesten etkilendiği bir bal arısı çiçekliğinde yaşıyoruz. Birinin etkilendiği bir olay, 193 dünya ülkesini eş zamanlı olarak etkiliyor. Demek ki durgunluktan nasibimize düşeni sineye çekeceğiz, işin Türkçesi, durum bu. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 13 EKONOMİ SÖYLEŞİSİ KENAN MORTAN 14 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 Türk ekonomisinde en büyük tehdidin cari açık olduğu söyleniyordu. Yılın ilk sekiz ayında cari açıkta bir düşüş olduğu görülüyor. Bunun nedenlerini neye bağlıyorsunuz. Hükümetin süreci doğru yönettiğini söyleyebilir miyiz? Son soruya ilk olarak cevap vereyim, ekonomi yönetimi bu süreci ‘doğru‘ yönetti. Krizin süreceğini öngörerek büyümenin düşürülmesini sağlayacak bir para-kredi politikası yaptı. Ancak işin kamu harcaması ayağında kantarın topuzunun kaçtığını, bütçe dengesinin giderek daha fazla açık vermesinden anlıyoruz. Bu nedenle Maliye Bakanlığı’nın ödenekleri askıya uygulamasına hazır olmalıyız. Cari açıktaki düşüşün nedenleri sır değil. Türkiye 1 TL‘lik ihracat için 70 kuruşluk ithalat yapmak zorunda. Büyüme düşünce ithal gereği düşüyor, bununla cari açık da düşüyor. Ekonomi politikası iki yüzü yalın bıçaktır. Bir olumlu adımın mutlaka olumsuz etki devresi vardır. Yakın günlerde girişimciler düşen büyüme hakkında endişelerini ileri sürecek, bunu şimdiden bilelim. Ama bence, cari açık rakam hakkında kafa yorduğumuz kadar, cari açığı oluşturan maddeler üstünde konuşmalıyız. 2002‘deki büyüme modeli ithalatı körükleyen bir ihracatçı ülke modeli öngördü ve bu büyük oranda gerçekleşti. Buna iktisat kitapları ‘fakirleştici büyüme modeli diyor. Kırılması gereken model budur, tabii ki yenilikçilik getiren bir başkasını devreye sokarak. Türk ekonomisinin önünde cari açık dışında yeni tehditler var mı? Olmaz mı? Bence, rekabet gücü hâlâ en sıkıntılı konu. Bu işin kaydını tutanlar, 2011’de Türkiye’nin son yıl büyük bir adım attığının altını çizdi. Çok güzel bir gelişme ama yeter mi? Hayır! Bu işin kaydını tutan kurum, meraklısı için kısa adı WEF olan World Economic Forum’dur. WEF, rekabet gücünü 7 tam not üzerinden değerlendiriyor. Türkiye’nin notu 3 civarında. Oysa gelişmekte olan ülkeler grubu ortalama olarak 4,5 notunu almış. Demek ki genel ortalamanın gerisindeyiz. Çin ve Kore EKONOMİ SÖYLEŞİSİ KENAN MORTAN 5 notunun üstüne çıkmış. Onlardan da öğreneceklerimiz var. WEF kurumunun 7 notu, yedi çıtadan oluşuyor. Bu çıtalar içinde ekonomik istikrar var ama insana dayalı gelişme yok! Büyüme denilen olay ancak dağıttığı zaman nimet oluyor ve adına refah diyoruz. Ne yazık ki Birleşmiş Milletler’in insani gelişme endeksinde topallıyoruz. Yani çok geriyiz. Bütün bu yapılanları savunmak için bu endeksteki yerimizi süratle yükseltmek zorundayız. 2012 yılının son çeyreğine yaklaştığımız şu günlerde yılın ilk üç çeyreğinde ihracat gibi Türk ekonomisinin de büyüdüğünü veya düzeldiğini söyleyebilir miyiz? Ekonomi son çeyreği nasıl geçirir veya ekonominin seyrini belirleyecek unsurlar nelerdir? Bu, büyümeden ne anladığımıza bağlı bir soru. Dünya ekonomisi normal koşullarda yüzde 6 büyüyor. Demek ki bu zaten sınıfı geçmek için zorunlu koşul. Ötesi ancak refah getiriyor. Değerli İSTOÇ okuru, buna bakarak kendi notunu atsın veya değerlendirmesini yapsın. Son çeyreğin, ilk üç çeyreğin dışında bir gelişme göstermesi ise mucize olur, bunun da iktisat politikalarında yeri yoktur. Altın, euro ve doların durumuna ilişkin neler söylersiniz? Yatırımcı yatırımını hangi yöne yapmalı? Usulden olmuş, doktora tansiyon sorulur, iktisatçıya ise dolar ve euro. Kim bilebilir ki bunu? Sadece bir ihtimali söyleyeyim: Yunanistan, Euro Bölgesi dışında kalırsa euro/dolar paritesi 1999’da olduğu gibi 1’in altına düşer. Altınsa, 7 Eylül günü onsu 1700 doları gördü, demek ki belirsizlik artıyor. İSTOÇ camiasına kuyruğu dik tutmaları dileğiyle, hayırlı işler temenni ederim. Kenan Mortan kimdir? Halen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde öğretmen olan Kenan Mortan, aynı zamanda bir Türkiye İş Bankası-Dünya Gazetesi ortak girişimi olan iş’te kobi web sayfasında danışmanlık yapıyor. Son kitabının adı: Vatan Olan Gurbet. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 15 SEKTÖR AYDINLATMA Türk aydınlatma sektörü Avrupa’nın üretim merkezi olacak “Türkiye’deki aydınlatma sektörü için AGİD olarak oluşturduğumuz sloganımız; aydınlatma sanayisinde Avrupa’nın üretim merkezi, çevre coğrafyanın da dağıtım merkezi olmak. Bunu söylerken altını dolduracak birçok sebebimiz var.” A ydınlatma sektörünün son 10 yılda sürekli olarak Türkiye ortalamasının üstünde büyüdüğünü söyleyen Aydınlatma Gereçleri İmalatçıları Derneği (AGİD) Yönetim Kurulu Başkanı Fahir Gök, sektörün bu yılı dolaylı yapılanlarla birlikte 300-350 milyon dolar ihracat yaparak kapatacağını dile getirdi. AGİD Başkanı Fahir Gök ile aydınlatma sektörünü konuştuk. AGİD hakkında bilgi vererek, gerçekleştirdiği faaliyetlerden bahseder misiniz? Aydınlatma Gereçleri İmalatçıları Derneği, 1997 yılında 17 üretici tarafından kurulmuş bir sektör derneğidir. Felsefesi, Türkiye’de aydınlatma sektörünün üretim anlamında gelişmesine katkıda bulunmak, üreticiler arasında işbirliğini ve diyaloğu geliştirmek ve bu çerçevede Türkiye’deki aydınlatma sektörünün büyümesine katkıda bulunmaktır. Kurulduğu günden bu yana yaptığı faaliyetler çerçevesinde AGİD, bugün itibarıyla sektörün önde gelen kuruluşu haline geldi. Sahip olduğu 60’tan fazla üyesiyle sektörün büyük bir çoğunluğunu temsil kabiliyetine ulaştı. Ekim ayının 18 ve 19’unda Belçika Brüksel’de Avrupa Aydınlatma Federasyon ve Avrupa Ampul Üreticileri Birliği’ne üyelik çalışmamız yapılacak. Büyük bir aksilik olmazsa AGİD, bir ilki başaracak. Çünkü bahse konu federasyon ve birliklere Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelerin üye olması tüzük gereği mümkün değil. Biz bu çerçevede yaptığı- 16 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 SEKTÖR AYDINLATMA mız mücadele ve çalışmalarla onlarda bir tüzük değişikliği yaptırdık. O tüzük değişikliği çerçevesinde AGİD de Avrupa’daki üreticilerin federasyonuna üye olabilecek. Bunun da sektöre direkt ve dolaylı katkısı olacağını düşünüyorum. Aydınlatma sektörünün son 10 yıldaki gelişimi için neler söylersiniz? İnşaat sanayisi ve müteahhitlik hizmetlerinin hızla gelişmesi sektöre nasıl yansıdı? Aydınlatma sektörünün son 10 yıldaki büyümesi hep Türkiye ortalamasının üstünde oldu. Bu ivme her geçen gün artarak devam ediyor. Tabii bu duruma neden olan birçok etken bulunuyor. Bunlardan ilki aydınlatma sektörünün kendi iç dinamikleriyle yakaladığı büyüme. Bir diğeri de Türkiye’deki inşaat sanayisi ve müteahhitlik hizmetlerinin hızla gelişmesi. Bu sağlanan gelişmelerin önemli bir kısmı son 10 yılda gerçekleşti. Bu gelişme çerçevesinde civar ülkelerle Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da, Asya’da ve İç Asya’da yapılan büyük projelerde ciddi miktarda Türk malı ürün kullanılıyor. İnşaat malzemeleri deyince doğal olarak sektörün bir parçasını da aydınlatma oluşturuyor. Dolayısıyla o sektördeki gelişmeler bizim sektörü doğrudan etkiliyor. Hem sektörün kendi dinamizmi hem de inşaat sanayisinin ve müteahhitlik hizmetlerinin artmış olması, sektörün büyümesine ilave katkılar sağladı. Sektör 2012 yılının ilk dokuz ayında nasıl bir performans sergiledi? Açıklar mısınız? Bu yıl sonu itibarıyla gayrisafi milli hasılada büyümenin yüzde 4-5 olacağı tahmin ediliyor. Aydınlatma sektörü, bu büyümenin üzerine çıkacak ve bu yıl da sektör, Türkiye ekonomik ortalamasının üzerinde büyüyecek. Tabii bunda başka birtakım sebepler de var. Sektörde yeni bir ürün gamı mevcut. Bu ürünlerin de fiyatları oldukça yüksek. Dolayısıyla rakamsal manada bu ürünlerin piyasaya giriyor olması otomatik olarak rakamsal olarak büyümeyi de beraberinde getirecek. Ancak Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz, bütün sektörleri olduğu gibi bizim sektörümüzü de etkiledi. Üyelerimizin önemli bir kısmı Avrupa’ya ihracat yapıyor. Dolayısıyla ihracat potansiyellerinde bazı daralmalar ya- şandı. Ancak firmaların dinamizmi sayesinde sektörde pazar çeşitliliği yaratılıyor. Ayrıca Avrupa pazarında kaybedilen payın, başka pazarlarda kazanılması ve geliştirilmesi konusunda yoğun çabalar harcanıyor. Aydınlatma sektörü bu yılı, 300-350 milyon dolar ihracat yaparak kapatacak. Aydınlatma sektöründe nasıl bir çeşitlilik yaşanıyor? Sektörde yeni trendler neler? LED teknolojisi aydınlatma sektörü için yeni bir teknoloji. Teknoloji olarak elektronik sanayisinde çok eski, ancak aydınlatma sektöründe kullanımı çok yeni. Son 8-10 yıldır sektöre gir- miş durumda. Önceleri reklam sektöründe kullanılan bir üründü, bugün genel ve dış aydınlatmada kullanılan bir ürün haline geldi. Sektörde çok ciddi bir değişime neden oldu. Değişim derken sadece ürün çeşitliliği anlamında değil, aynı zamanda sektörün aktörleri de değişti. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da bu manada ciddi değişiklik oldu. Eskiden sadece belli başlı aydınlatma firma ve markaları varken, çok ciddi yeni aktörler piyasaya girmeye başladı. Bunun sebebi de LED sanayisinin bire bir elektronik sektörüyle iç içe olması. Bu da sektörde çok ciddi dinamizm ve değişim sağladı. Önümüzdeki 10 yıldan daha bir kısa sürede, dünyadaki TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 17 SEKTÖR AYDINLATMA genel aydınlatma oranının en az yüzde 75’inin LED teknolojisiyle sağlanacağı yönünde çalışmalar var. Aydınlatma sektörünün uluslararası pazarlarda rekabet düzeyi nedir? Bu bağlamda dünyadaki konumunu değerlendirir misiniz? Türkiye’deki aydınlatma sektörü için AGİD olarak oluşturduğumuz sloganımız; aydınlatma sanayisinde Avrupa’nın üretim merkezi, çevre coğrafyanın da dağıtım merkezi olmak. Bunu söylerken altını dolduracak birçok sebebimiz var. Birincisi, Avrupa’da aydınlatma sektöründe bulunan firmaların birçoğu bu üretim gamından 18 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 çıkmaya başladılar. Firmalar ürünlerini Uzakdoğu gibi ülkelerde fason olarak ürettiriyor. Bu aşağı yukarı 10 yıldır belki de 10 yılı aşkın süredir böyle devam ediyor. Dolayısıyla bu sektör Avrupa’da üretim kabiliyetini kaybetmeye başladı. Ancak son 15 yılda Türk aydınlatma sektörü yan sanayisi çok gelişti. Dolayısıyla birçok altyapı, teknik imkân, malzeme ve çözüm artık Türkiye’de mümkün. Türkiye’de maliyetler yüksek olmasına rağmen yine de Avrupa’ya göre rekabetçilik şartlarımız devam ediyor. Sektöre yönelik gördüğünüz sorunlar neler? Sizce bu konuda hangi adımlar atılmalı? Sektörün en önemli sorunu haksız rekabet. Biz haksız rekabeti iki başlıkta dile getiriyoruz. Biri yurt içinde yaşadığımız haksız rekabet, diğeri de yurt dışında yaşadığımız haksız rekabet. Yurt dışında yaşadığımız haksız rekabet deyince, ithal ürünlerdeki belli standart noksanlıkları, gümrük yönetmelikleri dışında, kontrolsüz ve piyasa denetimi olmadan yapılan ithalatların bizim sektörümüze ve üreticimize olan zararını söyleyebilirim. Bunun dışında yurt içinde yaşadığımız sıkıntılar var. Her geçen gün kayıt dışı ekonomi daralıyor deniliyor ama her şeye rağmen bir miktar kayıt dışının devamı bizi son derece rahatsız ediyor. Bizim üyelerimizin her şeyi resmî. Eğer rakiplerinizden biri kayıt dışı çalışıyorsa, bu çok ciddi haksız rekabet doğuruyor. Bu arada taklit ve kopya ürünler sektörde büyük sıkıntı yaratıyor. Türkiye ve Türkiye ekonomisi için neler söylemek isterseniz? Türkiye ekonomik manada ivme kazandığı bir süreçte, Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz ve çevre ülkelerde yaşanan birtakım sorunlar bunu ciddi manada gecikmeye uğrattı. Ancak ben bu konuda hep iyimser düşünen biriyim. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, jeopolitik konumu, siyasi geçmişi ve birikimleri, Anadolu toprağının özellikleri ve bugüne kadar yaşamış onlarca medeniyetin birikimi bu ülkeye çok ciddi artı değerler kazandırdı. Zaten ülkenin dünyanın diğer birçok ülkesinden farklı dinamizminin sebebi de bu. Bu topraklarda yaşanan olayların bu ülke insanına kazandırdığı bir özellik. Ben bu sürecin kısa sürede aşılacağını ve Türkiye’nin hem kendi coğrafyasında hem de dünya coğrafyasında siyasi ve ekonomik aktör olacağı inancındayım. Bu bir hayal değil. Bunun için kendimize güvenin tam olması lazım. Türkiye’nin ekonomik yapısı, bütün sıkıntılara rağmen Avrupa’daki bize örnek gösterilen birçok ülkenin ekonomik rasyolarından çok daha iyi durumda. Ama önemli olan bunu sürdürebilmek. Bunu ülkenin yaşam standardı haline getirmek. Benim bunların yanında ülke ziyaretlerimde ve yurt dışından gelenlerden edindiğim izlenim, Türkiye’nin durumunu çok ciddi ortaya koyuyor. Türkiye’nin marka değeri yükseliyor. SEKTÖR AYDINLATMA “Aydınlatma sektörünün son 10 yıldaki büyümesi hep Türkiye ortalamasının üstünde oldu. Bu ivme her geçen gün artarak devam ediyor. Tabii bu duruma neden olan birçok etken bulunuyor. Bunlardan ilki aydınlatma sektörünün kendi iç dinamikleriyle yakaladığı büyüme. Bir diğeri de Türkiye’deki inşaat sanayisi ve müteahhitlik hizmetlerinin hızla gelişmesi. Bu sağlanan gelişmelerin önemli bir kısmı son 10 yılda gerçekleşti. Bu gelişme çerçevesinde civar ülkelerle Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da, Asya’da ve İç Asya’da yapılan büyük projelerde ciddi miktarda Türk malı ürün kullanılıyor. İnşaat malzemeleri deyince doğal olarak sektörün bir parçasını da aydınlatma oluşturuyor.” TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 19 ÜYELERİMİZİ TANIYALIM Duyulmuş A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Tutar: “Aydınlatma sektöründe değişim baş döndürücü” “Son 20 yılda dünyada meydana gelen rekabet ortamıyla beraber ürün çeşitliliği, teknoloji ve kalite konusunda müthiş ilerlemeler sağlandı. Baş döndürücü bir hızda yaşanan bu rekabet ortamını Türkiye pazarında da görüyoruz ve yaşıyoruz.” A lman MEGAMAN şirketinin Türkiye distribütörlüğünün yanı sıra kendi şirket tecrübesi ve birikimiyle Ecolite markalı fason üretim yaptıran Duyulmuş A.Ş., perakende sektörü, toptancılar ve projeler olmak üzere 3 ayak üzerinden faaliyetlerini yürütüyor. Sektörde baş döndürücü hızdaki değişimin etkisiyle önümüzdeki dönemde LED’in pazardaki payının çok daha artacağını söyleyen Duyulmuş A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Tutar, firmalarındaki ithalatta da LED’in payının 2013’te yüzde 50’lere ulaşabileceğini kaydetti. Zafer Tutar ile şirketin faaliyetlerinin yanı sıra sektörün gelişimini ve gelecek öngörülerini konuştuk. Şirketinizin gelişimini ve bugün geldiği noktayı aktarır mısınız? İstanbul Tahtakale’de 1967 yılında kurulan ve o dönemde çok değişik ürünlerin ithalatını gerçekleştiren Duyulmuş A.Ş., 2004 yı- 20 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 lından bu yana MEGAMAN firmasının Türkiye distribütörlüğünü yapıyor. 1998 yılından sonra aydınlatmanın bir ürünü olan ampule odaklanarak, spesifik bir konuya yoğunlaştık. 2000’li yıllardan bu yana yurt dışında çok değerli markaların ampul ve aydınlatma armatürlerini ithal ediyoruz. Aynı zamanda yurt dışında kendi markalarımızla fason üretim yaptırıyoruz. Aydınlatma sektörü 1990’lardan sonra çok hızlı gelişti. Biz de kendimizi yenileyerek gücümüzü artırdık. Biz her yıl büyümemizi yüzde 10-20 oranında planladık. Bunu da başarıyla sürdürüyoruz. Geçen yıl 2010’a göre yüzde 18 büyüme kaydettik. 2012’de de geçen yıla göre yüzde 15 büyüme öngörüyoruz. Sektörde sağlam adımların bu şekilde atılacağına inanıyoruz. Kendi markanızla ilgili bilgi verir misiniz? Alman MEGAMAN şirketinin Türkiye distribütörlüğünün yanı sıra kendi şirket tecrübemiz ve birikimimizle Ecolite markasıyla fason ürünler yaptırıyoruz. Fason üretim yaptırmak bir deneyim gerektiriyor. 14 yıldır bu konudaki çalışmalarımızla sektörde Ecolite ile bilinir bir marka yarattık. Ağırlıklı olarak enerji tasarruflu ampul ve bunların türevlerini satıyoruz. Bunları kompakt floresan ürünler ve LED ürünler ile bunların türevleri olarak sıralayabiliriz. Satışlarınızı hangi kanallardan yapıyorsunuz? Perakende sektörü, toptancılar ve projeler olmak üzere 3 ayak üzerinden faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Aydınlatma sektöründe son dönemde çok önemli ve köklü bir değişik- lik yaşanıyor. Yıllardır kullanılan aydınlanma ürünlerine yenileri ekleniyor. Proje ürünlerde bu daha hızlı oldu. İnşaat sektöründe baş döndürücü hızdaki bu değişim iç ve dış aydınlatmada çok önemli bir konu haline geldi. Önümüzdeki dönemde LED’in pazardaki payı çok daha artacak. 2010 yılında tüm ürünlerimiz arasında LED ürünleri yüzde 10 pazar payına sahipken, bu yıl ağustos ayında bu rakam yüzde 30’lara ulaştı. 2013’te bu oranın yüzde 50’lere geleceğini söyleyebilirim. Bu bizim için önemli bir rakam. Sektör yılı nasıl kapatıyor? Gelecekle ilgili öngörüleriniz nedir? Son 20 yılda dünyada meydana gelen rekabet ortamıyla beraber ürün çeşitliliği, teknoloji ve kalite konusunda müthiş ilerlemeler sağlandı. Baş döndürücü bir hızda yaşanan bu rekabet ortamını Türkiye pazarında da görüyoruz ve yaşıyoruz. Kendini yenileyen, AR-GE çalışmalarına önem veren, daha kaliteli ürün ve hizmet üretme ve sağlama gayretinde olan şirketlerin sayısında önemli bir artış olduğunu gözlemliyoruz. Ayrıca inşaat sektöründe son yıllarda yaşanan hareketlilik de aydınlatma sektöründe ciddi bir canlılık yarattı. Projelerin kalitesinin artması, daha teknolojik ürünlerin uygulanmasına ve kalitenin yükselmesine sebep oluyor. Yeni inşaatlarda ya da renovasyonlarda enerji tasarrufu en önemli konu haline geldi. Çevreyle ilgili bilinç de yükseliyor. Sektörde kendini yenileyen, AR-GE’ye önem veren firmalar ayakta kalıyor. Aydınlatmadaki bu gelişim ağırlıkla LED ve türevlerine kaymaya devam edecektir. ÜYELERİMİZİ TANIYALIM Aspar Aydınlatma Firma Sahibi Nedim Gökçe: “Türkiye, dünya aydınlatma sektöründe dördüncü sıraya yerleşti” “Avrupa bize Çin gözüyle bakıyor. Ancak tüm olumsuzluklara rağmen sektörümüz İtalya, İspanya ve Çin’den sonra dördüncü sıraya yerleşti.” A ydınlatma sektörü son dönemde gelişme gösteren sektörlerden biri. Özellikle tüketiciye yönelik mağazaların sayısında ciddi bir artış var. Bu firmalardan biri olarak üç mağazasıyla faaliyet gösteren Gökçe Aydınlatma, ihracatla ilgili faaliyetlerini İSTOÇ’taki Aspar firması bünyesinde yürütüyor. Aspar Aydınlatma Firması Sahibi Nedim Gökçe ile sektördeki sorunlar ve firma çalışmaları hakkında konuştuk. Firmanız hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Aydınlatma sektörüne 1972’de girdim. O dönemden bu yana da sektörde Gökçe Aydınlatma ile hizmet veriyorum. İstanbul’da Şişhane, İSTOÇ ve Küçükköy’de mağazalarımız var. İSTOÇ’ta bulunan şirketimiz olan Aspar, Avrupa’ya ihracat gerçekleştiriyor. Bünyemizde aynı zamanda Taha Aydınlatma Şirketi de bulunuyor. 60’ın üzerinde çalışanımız var. Hemen hemen sektörün en eskilerinden biriyiz. İSTOÇ’ta bulunan şirketiniz Aspar’ın faaliyetleri nedir? Aspar tamamen dış piyasaya ihracat ağırlıklı çalışan bir firma. Havaalanına yakın olması bu açıdan bizim için büyük avantaj. Sektörün en önemli sorunlarından biri fiyatlardaki istikrarsızlık. Yabancı alıcılar iç piyasadaki fiyat farklılıklarını görünce haliyle akıllarda soru işareti oluyor. Sektörümüzde 10 TL’ye mal ettiği ürünü 11 TL’ye satan firmalar var. Sektörde fiyat istikrarı oluşturmak açısından İSTOÇ’ta olmak büyük avantaj. Ben kendi firmam adına İSTOÇ’ta olmaktan memnunum. Tabii bazı aksaklıklar olmuyor değil. Örneğin bazı adalarda avize satan firmalar var. Bu firmalar haksız rekabet yaratıyor. Ben üretim yapan bir firmayım. Ürettiğim malın, garanti belgesi içinde ihracatını gerçekleştiriyorum. Benim fiyat konusunda bu firmalarla rekabet etme şansım yok. Bu tür firmalar sektörün gelişmesinin önündeki en önemli engellerden biri. Çin hemen hemen bütün sektörlerde en önemli sorun. Aydınlatma sektörü olarak bu konuda neler yaşıyorsunuz? Aydınlatma sektörü aslında çok güzel, hızlı büyüyen bir sektör. Ancak her sektörde olduğu gibi bizim de sorunlarımız var. En önemli sorunumuz birçok sektörde olduğu gibi Çin malları. Avrupa bizim ürünlerimizi tercih ediyor ama maalesef fiyat konusunda Çin’le rekabet etme şansımız yok. Firma olarak Çin’den ithalat yapıyorum. Ancak müşterilerime Çin malı olduğunu belirtiyorum. “Bu mala garanti veremem” diyorum. Kendi üretimime ise 10 yıl garanti veriyorum. Maalesef sektörümüzün Uzakdoğu’dan, Çin’den ithalat yapmadan ayakta kalması mümkün değil. Bir ayağınız o bölgede olmak zorunda. Bİz kendimizce katma değeri artırmak adına bazı çalışmalar yapıyoruz. Örneğin Çin’den bitmiş mal ithal etmiyoruz. Üretim aşamasında maliyeti yüksek olan parçaların ithalatını gerçekleştiriyoruz ve o parçaları yerli üretimde kullanıyoruz. Bu ürünlere de yüzde 100 kendi üretimimize verdiğimiz garantiyi veriyoruz. Türkiye aydınlatma sektörünün dünyada geldiği nokta nedir? Şu anda Türkiye olarak Çin’le rekabet edecek altyapıya sahip değiliz. Altyapımız yeterli güce ulaştığında Çin ile rekabet edebiliriz. Avrupa bize Çin gözüyle bakıyor. Bir konteyner içinde 50 çeşit farklı ürün alıp gidiyor. Ama bizim Çin’den bu şartlarda ürün alma şansımız yok. Bir kalem üründen bir konteyner almak zorundayız. Bütün bu olum- suzluklara rağmen sektörümüz İtalya, İspanya ve Çin’den sonra dördüncü sıraya yerleşti. Sorunların çözümü için İSTOÇ yönetiminden beklentileriniz nelerdir? Bu sorunların önüne geçebilmek için sektörlerin ayrılmasını istedik. Ancak bu gerçekleştirilemedi. Firmalar avize sektörüyle İSTOÇ’ta yer aldı ama yürütemedi, züccaciyeye geçti. Bu da sektörlerin birbirinden ayrılmasını zorlaştırdı. Belirli adaları belirli sektörlere ayırdığınız zaman müşteriler de neyi nerede bulabileceğini bilir. Sektörel bir ayırışmaya gidilirse, İSTOÇ’ta 46 adanın en azından yarısında ciddi bir müşteri hareketi olacağını düşünüyorum. Üstelik bu tarz bir ayrışma fiyattan çok kalite üzerinden rekabeti getirir. Bu da sektörün gelişmesine katkı sağlar. Müşteri de ada ada şirket aramaktansa tek bir bölgede gezerek istediği ürünü satın alabilir. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 21 ÜYELERİMİZİ TANIYALIM Vesta Ticaret Firma Müdürü Nuri Korkmaz: “İSTOÇ’ta kapımız açık kaldığında bile sorun yaşamadık” “İSTOÇ’ta kendimizi güvende hissediyoruz. Burada 4 yıldır hizmet veriyoruz. Bu süreçte kapımız açık kaldığında bile sorun yaşamadık. Gerekli tedbirler güvenlik birimleri tarafından hemen alınıyor.” A ydınlatma sektöründe ‘daha çok adetli ürün satarak daha çok eve girme’ hedefiyle faaliyetlerini yürüten Vesta Ticaret, kriz nedeniyle yaşanan piyasadaki nakit sıkıntısını öz sermayesinin güçlü olması sayesinde aşmaya çalışıyor. Bu konuda ‘Öz sermaye sahibi olmamızın avantajlarını yaşıyoruz’ diyen Vesta Ticaret Firma Müdürü Nuri Korkmaz ile sektör ve İSTOÇ hakkında konuştuk. Firmanız hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Firmamızın geçmişi 15 yıl önceye dayanıyor. Son 5 yıllık bir dönemde Vesta Ticaret ismiyle hareket ediyoruz. 15 yıllık gelişme sürecinde gördük ki avize tüketim maddesi haline geldi. Her evde var ve en az 2 yılda bir değişiklik olur. Biz aydınlatma sektörünün dışında kalan bir sektörüz. Ucuzluk pazarları, Japon pazarları, züccaciye satışı yapan yerlere ürünlerimizi satıyoruz. Bizden 50-60 TL’den ya da 200-300 TL’den de avize alabilirsiniz. Ama bir avize firmasına girdiğiniz zaman kâr marjlarının yüksekliği, sadece avize satması dezavantajdır. Siz firma olarak kendinizi sektörde nasıl bir yerde görüyorsunuz? Çalışma sisteminiz nedir? Avize pazarına girdiğiniz zaman şunu görüyorsunuz. Avize bir eve alınabilecek lüks ürünlerden biri. Ama ucuzluk pazarına soktuğunuz zaman bu ürünü çok daha kolay ulaşılabilir bir hale geliyor. Avize sektöründe kâr marjları çok yüksektir. Sürümlü mal satmak gibi bir amaçları olmadığı için avizecilerin fiyatları yüksek kalır. Ucuzluk pazarları ve Japon pazarlarıyla yapı marketlerde fiyatları 22 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 belirlersiniz. Dolayısıyla sattığımız kadar alırız. Bu bir avantajdır. Öz sermayenize sahipseniz risk almadan satarsınız. Ancak ucuzluk pazarı sektörü açık hesaba müsaittir. Biz olabildiğince nakit çalışmaya çalışıyoruz. Herkese mal vermiyoruz. Öz sermaye sahibi olmamızın avantajlarını yaşıyoruz. O yüzden kriz bizi çok fazla etkilemiyor. en dip şekilde tuttuğumuz için herkes kolay ulaşabilir. Bu nedenle çok adetli satılır. Bu nedenle biz kendimizi aydınlatma sektörünün biraz dışında, züccaciye sektörüne yakın buluyoruz. Ürünümüz sadece aydınlatma olmasına rağmen aydınlatma sektöründen aldığımız ürünleri çok düşük kârlarla bu gruptaki müşteri portföyümüze dağıtıyoruz. Dolayısıyla şöyle bir avantaj oluyor. Biz çok adet satarız, çok fazla evde ürünlerimiz yer alır ve bir trend oluştururuz. İSTOÇ’ta faaliyet göstermenin avantajları neler? İSTOÇ yönetimiyle ilgili bir sıkıntınız var mı? İSTOÇ’ta faaliyet göstermenin en büyük avantajı, tüm piyasamız buraya geliyor. Onların ayaklarının alışık olduğu bir yerde bulunmanın avantajını yaşıyoruz. Onun dışında kendimizi burada güvende hissediyoruz. Güvenlikle ilgili en ufak bir sorun hemen çözülmeye çalışılır, firmalar yönlendirilir. İSTOÇ’ta 4 yıldır hizmet veriyoruz. Bu süreçte kapımız açık kaldığında bile sorun yaşamadık. Gerekli tedbirler güvenlik birimleri tarafından bizim gelmemize gerek bile görülmeden alınır. Yönetimle ve güvenlikle ilgili bir sıkıntımız yok. Son dönemde İSTOÇ’a rağbetin artmasıyla birlikte trafik sorunu yaşamaktayız. Bu da sevkiyatta problemler yaşamamıza neden oluyor. Ancak bu başka yerlerde de yaşanabilecek bir sorun. Bütün bunları göz önünde bulundurduğunuzda kriz sizi etkilemedi denilebilir mi? Kriz etkilemez olur mu, tabii ki etkiledi. Piyasada nakit sıkıntısı yaşanıyor. Ama bizim öz sermayemiz olduğu için krizi rahat atlatabiliyoruz. Ara toptancısı olmanın hem avantajları hem de dezavantajları var. Fiyatı siz belirleyemezsiniz ama alacağınız adedi İSTOÇ’tan beklentileriniz var mı? İSTOÇ yönetiminden değil de İSTOÇ esnafından bazı beklentilerimiz var. İSTOÇ’ta artık herkes her işi yapmaya başlamış durumda. Plastik firmaları, çelik tencere de satıyor gibi bir durum ortaya çıktı. Uzun dönemde herkes profesyonel olduğu alana dönerse İSTOÇ’un daha verimli olacağını düşünüyorum. ÜYELERİMİZİ TANIYALIM Vira Balıkçılık Malzemeleri Genel Müdürü Mahmut Karali: “Vira Balıkçılık, distribütörlüklerine iki yabancı firma daha ekledi” “Yem ve şamandıra ürünlerinde Japonya, Almanya, İngiltere, Hollanda menşeli beş firmanın Türkiye distribütörü durumundayız. Aynı zamanda bu yıl iki firma ile de anlaşma imzaladık. Böylece distribütörlüğünü yaptığımız firma sayısı yedi oldu.” S ektörde 2003 yılından bu yana faaliyet gösteren ve yurt içinin yanı sıra yurt dışına da satış gerçekleştiren Vira Balıkçılık, ürün yelpazesini yeni distribütörlüklere imza atarak geliştiriyor. Irak, İran, Ermenistan, Suriye, Yunanistan, Ukrayna ve İsrail’e ihracat yaptıklarının altını çizen Vira Balıkçılık Malzemeleri Genel Müdürü Mahmut Karali, 2012’yi bir önceki yıla göre daha başarılı geçirdiklerini belirtiyor. Mahmut Karali, yaptığımız görüşmede firmasının yanı sıra sektör hakkında da bilgi verdi. Firmanızın ürün yelpazesini geliştirmek anlamında hangi distribütörlüklerle çalışıyorsunuz? Amatör balıkçılık konusunda ithalat, toptan satış ve perakende üzerine faaliyet gösteriyoruz. 2003 yılından bu yana sektördeyiz. 2005 yılından bu yana da genel balıkçılık mal- zemesi konusunda sektörün en ünlü uluslararası markalarından biri olan Alman Dam’ın Türkiye distribütörlüğünü yapıyoruz. Sazan balıkçılığı malzemeleri konusunda da yine Almanya Mad firmasının distribütörüyüz. Ayrıca iğne konusunda ünlü bir Japon markası olan Owner firmasının, suni yem konusunda da Japonya Cultiva firmasının Türkiye distribütörlüğünü yapmaktayız. Diğer distribütörlük yaptığımız markalar ise, olta şamandırası konusunda Macaristan’ın Cralusso firması ve polarize balıkçı gözlüğü konusunda İngiltere’nin Eye Level firması. Bunun yanında kendi markalarımız da var. Üst sınıfa yönelik olan Pelikan markamız genel balıkçılık konusunda her türlü misina kamış makine iğne ve sahte yemlerden oluşuyor. Daha ekonomik ve rekabet gücü daha yüksek olan Virax markamız da genel ekonomik balıkçılık malzemelerini içeriyor. Yem, şamandıra ürünlerinde de Japonya, Almanya, İngiltere, Hollanda menşeli beş firmanın Türkiye distribütörü durumundayız. Aynı zamanda bu yıl, Fillandiya’nın kaşık markası olan Luhr Jensen ve yine Finlandiya’nın suni yem markası olan Trigger X adlı iki firma ile de anlaşma imzaladık. Böylece distribütörlüğünü yaptığımız firma sayısı yedi oldu. Satışlarınızı nerelere yapıyorsunuz? Yurt içinin yanı sıra yurt dışı satışlarımız da var. Irak, İran, Ermenistan, Suriye, Yunanistan, Ukrayna ve İsrail’e ihracat yaptık. Yurt dışında ürettirdiğimiz ürünleri bu ülkelere sattık. Geçen seneye kadar çok ortaklı bir şirkettik. 11 ortaklı iken, şimdi bu sayı ikiye düştü. 10 bine yakın ürünümüzün yaklaşık 5 bini aktif olarak satışını yapıyoruz. İnternet satışlarımız da mev- cut. Geçen yıl toparlanma dönemi geçirdik. Bu yıl geçen yıla göre daha iyi geçti. Vizyonumuzu geniş tutarak, sektördeki iddialı firmalar arasına girmek istiyoruz. Balık popülasyonu iyi olduğu sürece bizim satışlarımız da artıyor. Bu yıl Marmara’da balık oldukça fazlaydı. Bu da ciro ve satışlarımıza olumlu yansıdı. Sektördeki sorunlar hakkında bilgi verip, çözüm önerilerinizi aktarır mısınız? Profesyonel balıkçılarla menfaatlerimiz çelişiyor. Denizi hoyratça kullandıkları için balık çeşitliliği azalıyor. O sektörün ekonomik gücü daha büyük. Amatör balıkçılık ise bir hobispor olarak gelişiyor. Tutulan balık sayısından ziyade, geçirilen güzel keyifli zaman önemli. Bu yıl profesyonel balıkçılarla ilgili avlanma derinliği 18 metreden 24 metreye çıkarıldı. Aynı zamanda avlanma konusunda sahile yakınlık mesafesinin biraz daha artırılması lazım. Bu konuda pek fazla bir çalışma yapılmıyor. Bu nedenle kanuni düzenleme yapılmasını istiyoruz. Bizim için denizin daha verimli kullanılması çok önemli. Avlanma yasağının biraz daha uzatılması gerek. Balığın üreme döneminde avlanmasının önüne geçilmeli. Toplumda balıkçılığa ve balığa yönelik bilincin artması da önemli bir gelişme bizim için. Bu nedenle sektör olarak sosyal sorumluluk faaliyetlerimizi artırmamız lazım. İSTOÇ hakkındaki görüşleriniz nedir? Tahtakale’den gelmiş biri olarak İSTOÇ bizim için oldukça iyi bir mekân. Tek sıkıntımız var. O da akşamları kapıların beslendiği yolların yetersiz olması. Bu konuda yetkililerden çözüm bekliyoruz. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 23 ÜYELERİMİZİ TANIYALIM Özkurt Av Silahları, Deniz ve Doğa Sporu Malzemeleri Şirketi Dış Ticaret Müdürü Nilay Özkurt: Özkurt’un sektörde hedefi, yeni ürünlerle fark yaratmak “Sektördeki gelişmeleri ve yenilikleri yakından takip ediyoruz. Müşteri kitlemiz yeni olan her türlü ürün ve malzemeye ilgi gösteriyor. Bu nedenle sektörde yeni ürünlerle fark yaratmak amacıyla hareket ediyoruz.” İSTOÇ’ta yerini aldı. 2000 yıllarından sonra balık avcılığı sektöründe tam anlamıyla hakim olan firmamız, ithalatlarıyla geniş ürün yelpazesine ve kalitesine sahip oldu. Misyonumuz müşterilerimizin ürün kalitemiz ve hizmetlerimizle memnuniyetlerini sağlamak; vizyonumuz toplumu bilinçlendirmeye ve böylelikle de gelecek nesillere yaşanabilir ve daha zengin bir doğa bırakılması çalışmalarına katkıda bulunmaktır. İ STOÇ’ta 1997 yılında kurulan ve kara avcılığı ile başlayan faaliyetlerini 2000’li yıllarda balıkçılık sektörüne yönelik eklediği malzemelerle zenginleştiren Özkurt, yeniliğe açık bir sektörde, yeni ürünlere verdiği önem ile fark yaratmayı amaçlıyor. Yurt dışından ithalat yapmasının yanı sıra yurt içindeki üretici firmalardan da ürün temin ettiklerini dile getiren Özkurt Av Silahları, Deniz ve Doğa Sporu Malzemeleri Şirketi Dış Ticaret Müdürü Nilay Özkurt ile firma faaliyetleri, sektörün geleceği ve ülke ekonomisi hakkında konuştuk. Kısaca firmanızdan bahseder misiniz? Mesleğimiz dededen kalan bir mirastır. 1940 yılında İstanbul Gaziosmanpaşa’da kara avı malzemeleri üzerine küçük esnaflıktan bugünlere gelen firmamız 1997 yılında Özcan Özkurt tarafından Özkurt Av Silahları Deniz ve Doğa Sporu Malzemeleri Ltd. Şti. olarak 24 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 Firma olarak ürün yelpazeniz hakkında bilgi verir misiniz? İlk yıllar yine kara avcılığı ile başlayan faaliyetlerimizi 2000’li yıllarda balıkçılık sektörüne yönelik malzemeleri de ekledik. Balıkçılık sektöründe kullanılan bütün ürünleri ithal ediyoruz. Aynı zamanda yerli firmalarla da çalışıyoruz. Balıkçılık sektörü çok geniş bir ürün yelpazesine sahip. Satış yaptığımız ürünler arasında kıyıda oturacağınız sandalyeden, denizde kullanılacak bota, oltadan balık yemine hatta balıkçıların kıyafetlerine kadar çok çeşitli ürünler yer alıyor. Kara avında ise hem Avrupa’dan ithal ettiğimiz hem de iç pazardan temin ettiğimiz tüfeklerimiz var. Bunlar resmî olarak yapılıyor. Bütün doğa sporu malzemeleri satan bayiler kara avı malzemesi satamaz. Çünkü tüfek için bazı prosedürler gerekiyor. Patlayıcı malzeme satabilme, tüfek bulundurabilme imkânına sahibiz. Firma olarak kara avında da eski bir firma olmamız nedeniyle daha çok ağırlığımız var. Kara avında başarılı olmanın temelinde tecrübe yatıyor. Hangi hava koşullarında, hangi malzemelerle, ne tür hayvanlar avlanır gibi önemli kriterleri bilmek tecrübeyle ilgili bir konu. Sektörde nasıl bir fark yaratma amacındasınız? Balıkçılık yeniliği seven bir sektör. Bu nedenle firma olarak sektördeki gelişmeleri ve yenilikleri yakından takip ediyoruz. Müşteri kitlemiz yeni olan her türlü ürün ve malzemeye ilgi gösteriyor. Bu nedenle sektörde yeni ürünlerle fark yaratmak amacıyla hareket ediyoruz. Bir balıkçı yeleğinin iğne takma kutusu bile bu sektörde bir yenilik. Ufak detaylar olmasına rağmen bunlar para kazandırıyor. Yeni ürünler getirdiğimizde mutlaka müşterilerimizin denemesini sağlıyoruz. Sektörün geleceğini nasıl görüyorsunuz? Sektörümüzü iki şekilde ele almak istiyorum. Birincisi ticari anlamda ürün çeşitliliğine doymayan ve AR-GE’ye her zaman açık, zengin havuzu olan bir sektör bizimki. İnsanlar avcılık sırasında tüm sıkıntılarından arınıyorlar. Bu hissi mağazamızda alışveriş yapan müşterilerimizin gözlerinden anlayabiliyorum. Yani rekabet ahlakını bilen bir pazarda sektörün önü her zaman açık. Diğer konu doğamız. Ülkemizde doğal zenginliklerimiz fazla. Bu nedenle kara ve deniz avcılığının en zengin olduğu ülkelerden biriyiz. Bu doğal güzelliklerin farkında olmalı ve tabiat ananın ülkemize bahşettiği doğa harikalarını koruma bilinciyle hareket etmeliyiz. Aksi halde yaptığımız her hata misli misli geri dönecektir. Bu hataların önüne geçmek için de avcılarımız avcılık sezonlarını takip etmeli, hayvanların üremesine izin verilmelidir. Doğaya zarar verecek ürünler kullanmamalı ve satmamalıyız. Maalesef avcılığı hobi olarak yapan son tüketicilerin dışında bu işten ekmek yiyen meslektaşlarımız bile hırslarına yenik düşerek doğaya zarar verebilmektedir. ÜYELERİMİZİ TANIYALIM Kaptan Balık ve Av Malzemeleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. Firma Müdürü Musa Can: “Yurt dışındaki yeni ürünleri müşterilerimize eş zamanlı ulaştırma amacındayız” “Balık avcılığında son dönemde insanların merakının artması ürün yelpazemizin genişlemesine yol açtı. Yurt dışından yeni ürünleri kendi müşterilerimize eş zamanlı ulaştırma amacındayız. Müşteri memnuniyeti bizim için ilk sırada geliyor.” A matör balıkçılık üzerine bugün sekiz adet yurt dışı markası ile bağlantı yaparak ürün yelpazesini genişleten Kaptan Balık, müşterinin talebine en kısa sürede cevap vermek stratejisi üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırıyor. Pazarlama ekibi bünyesindeki çalışanların Türkiye’nin her yerindeki müşterilerini her ay ziyaret ettiğini belirten Kaptan Balık ve Av Malzemeleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. Firma Müdürü Musa Can, müşteriden gelen talebi değerlendirerek rotalarını çizdiklerini vurguluyor. Musa Can ile firma faaliyetlerinin yanı sıra sektördeki değişimi de konuştuk. Firmanız ne zaman kuruldu, bugün geldiğiniz nokta nedir? Firmamız 2003 yılında kuruldu. İki marka ile başladığımız faaliyetlerimizi bugün sekiz adet yurt dışı markası ile yaptığımız bağlantılar sayesinde geliştirdik. Amatör balıkçılık üzerine yurt dışından ithalat yapıyoruz. Ürün yelpazemizi geliştirerek Anadolu’nun hemen her yerine satış gerçekleştirebiliyoruz. Daha çok balıkçılık sektöründe iddialı olduğumuz ürünler; iğne, kamış ve misinalar. Geçen yıl satışlarımızda bir artış yaşamamıza rağmen bu yılı durağan geçirdik. Bunun nedeni ekonomideki kontrollü alımdan kaynaklanıyor. Geçen yılki hareketliliği bu yıl göremedik. Sektördeki gelişmelere ayak uydurmak için öncelikle neye dikkat ediyorsunuz? Sektörde ürün ve marka sayısı çok fazla. Müşterinin talebine kısa sürede cevap vermek gerekiyor. Bu konuda başarılı bir firma olduğumuza inanıyoruz. Balık avcılığında son dönemde insanların merakının artması ürün yelpazemizin genişlemesine yol açtı. Her av için farklı oltalar kullanan müşterilerimiz var. Yurt dışından yeni ürünleri kendi müşterilerimize eş zamanlı ulaştırma amacındayız. Biz firma olarak bir seferlik ürün alan müşteriyi devamlı müşteri haline getirme hedefindeyiz. Müşterilerimizi her ay ziyaret ediyoruz. Hatalarımızı telafi etmeye çalışıyoruz. Müşteri memnuniyeti bizim için ilk sırada geliyor. Pazarlama ekibimiz Türkiye’nin her yerindeki müşterilerimizi her ay ziyaret ediyor. Onlardan gelen talepleri değerlendirerek rotamızı çiziyoruz. Her geçen yıl büyümemizin temelinde de bu var. İSTOÇ hakkındaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır msınız? İSTOÇ, son dönemin revaçta olan bir ticaret merkezi. Firma olarak İSTOÇ’un ilk açıldığı yıllarda faaliyete başladık. 10 yıl önce İSTOÇ’u insanlar tam olarak bilmiyordu. Bugün ise genel anlamda herkes tanıyor. Daha çok tanınır olması bizim için bir avantaj. Perakendeye yönelik ticaret yapan firmaların sayısı İSTOÇ’ta son dönemde arttı. Bu da müşterinin ayak alışkanlığının arttığının bir göstergesi. İSTOÇ artık bir cazibe merkezi oldu. Yakın zaman sonra metronun İSTOÇ’taki durağının faaliyete geçecek olması da büyük etki yapacak. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 25 GEZİ Doğu Karadeniz’in incileri Trabzon, Rize ve Artvin... Trabzon, kemençe sesiyle karşılıyor sizi C ennet olarak tanımlanabilecek doğası ile turizmde büyük avantaja sahip olan Trabzon, tarihi ve doğal güzellikleriyle göz dolduruyor. Dünyadaki iklim değişikliğinden en az etkilenen il, tarihi ve doğal mirasının yanı sıra kemençe sesi, kuymağın lezzeti, hamsinin eşsiz tadı ve Kalkanoğlu Pilavıyla da farkını ortaya koyuyor. Binlerce yıldır birçok medeniyete ev sahipliği yapan Trabzon’da, kale, manastır, konak, cami, türbe, müze ve ören yeri, han, hamam, köprü ve çeşme gibi gezip görülecek birçok tarihi 26 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 yapı bulunuyor. Şehre yolunuz düşerse, Trabzon Müzesi’ni gezmenin yanı sıra, şehrin 7 kilometre güneybatısındaki Soğuksu mevkisinde 19. yüzyıl sivil mimari örneği ile yapılmış ve Trabzon halkının Atatürk’e bir hediyesi olan Atatürk Köşkü’nü mutlaka ziyaret edin. Ayrıca Trabzon’dan; Uzungöl’ü gezmeden, -kış mevsiminde Trabzon’a geldiyseniz-, Sümela Manastırı’nı kar altında görmeden, manastır gezisi sonrası yol güzergahında bulunan lokantalarda, kara lahana dolması, tereyağında alabalık, Hamsiköy’de Hamsiköy sütlacı yemeden ve tüm Karadeniz’e özgü yemekleri tatmadan dönmeyin. Trabzon Müzesi Bir manastır kilisesi olan Trabzon Ayasofya Kilisesi, Trabzon Kommenos İmparatorluğu’nun önemli krallarından Manuel’in zamanında inşa edildi. Çan Kulesi Kilisesi’nin batı tarafında yer alan kilise, 1427 yılında yapıldı. Kilisenin kuzeyinde bulunan üç apsisli şapel kalıntısı daha erken döneme ait. Yapı, Trabzon Fatih Sultan Mehmet GEZİ Karadeniz Bölgesi’nin Doğu Karadeniz bölümünde yer alan Trabzon, Rize ve Artvin; tarihi ve doğal güzellikleri ile dört mevsim gezip görülebilecek turizm şehirlerinin başında geliyor. Doğu Karadeniz turu yapmayı düşünüyorsanız, Trabzon, Rize ve Artvin’e mutlaka uğrayın. Bu üç ile giderseniz de Trabzon’da Sümela Manastırı’nı görmeden, Rize’de Anzer balının tadına bakmadan ve Artvin’den ehram, bal, zeytin ve ceviz almadan dönmeyin... tarafından fethedilince camiye çevrildi ve vakıf eser oldu. 1958-1962 yılları arasında restore edileren cami, 1964 yılından sonra müze haline getirildi. Sümela Manastırı Altındere köyü sınırları içinde sarp bir tepenin orta kesimindeki mağara etrafında kurulan Sümela Manastırı’nın ilk oluşumu 4. yüzyıla kadar indirilirse de, bugün ayakta olan kalıntılar en erken 13,14’üncü yüzyıllara ait. Vadiden görülen dıştaki balkonlu kısım ise Osmanlı Dönemi’nde, 19. yüzyıl ortalarında özellikle iç mekânlarda Türk mimarisi esas alınarak yapıldı. Manastır topluluğunu; ana kaya kilisesi (mağara), iki şapel, ayaz- ma, hizmet birimleri, keşiş ve öğrenci odaları ile misafirhane oluşturuyor. Kaya kilisesi ve ona bağlı şapelin iç ve dış duvarları İncil’den alınan konuların işlendiği fresklerle kaplı. Doğal konumu ve kültürel zenginliği ile dünyaca ünlü olan manastır, 1923 yılında boşaltıldı. Daha sonra geçirdiği yangın, doğa koşulları ve çeşitli yağmalar sonucu kısa sürede harabe haline geldi. 1972 yılında ören yeri olarak ziyarete açılan yapıda, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca başlatılan geniş programlı restorasyon çalışması devam ediyor. sahip olduğu turistik potansiyel bakımından çok zengin. Çevrede trekking, kuş gözlemi, botanik amaçlı turların yanı sıra daha yükseklerdeki dağların arasındaki göllere veya yakınlarındaki Şekersu, Demirkapı, Yaylaönü gibi diğer yaylalara geziler düzenleme olanağı bulunuyor. Yaban hayatı bakımından Uzungöl çevresindeki dağlarda ayı, kurt, yaban keçisi, tilki ve Kafkas dağ horozu gibi hayvan türleri barınıyor. Atatürk Köşkü Uzungöl Trabzon’a 99 kilometre ve Çaykara ilçesine 19 kilometre uzaklıkta bulunan Uzungöl, deniz seviyesinden bin 90 metre yükseklikte bulunuyor. Göl, dik yamaçları ve muhteşem orman örtüsü ile Alpler’in güzelliğini geride bırakıyor. Vadinin ortasında bulunan ve yamaçlardan düşen kayaların Haldizen Deresi’nin önünü kapatmasıyla oluşmuş göl ‘Uzungöl’ olarak bilinirken, çevrede aynı adla anılıyor. Özellikle yakınındaki Serah köyünde yöreye uygun tarzda yapılmış eski ahşap evler, doğanın güzelliğini tamamlıyor. Yerli ve yabancı turistlerin büyük ilgisini çeken Uzungöl, Soğuksu semtinde küçük bir çam korusu nun içinde yer alan Atatürk Köşkü, 20. yüzyılın hemen başında yaptırıldı. Atatürk, 1934 ve 1937 yıllarında Trabzon’u ziyaretlerinde bu köşkte konuk edildi. Atatürk,1937 yılında vasiyetnamesinin bir bölümünü bu konakta yazdı. Atatürk’ün ölümünden sonra Trabzon Belediyesi tarafından, o dönemin eşyalarıyla dekorasyonu yapıldı ve Atatürk Müzesi olarak ziyarete açıldı. Avrupa mimarisi tarzında inşa edilen köşkte, dıştaki taşkın saçaklarda ahşap, içte tavanlarda alçı süslemeler bulunuyor. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 27 GEZİ Yeşilin her tonunu barındıran şehir: Rize D oğu Karadeniz Bölgesi’nin karakteristik özelliklerini gösteren Rize, Anadolu’nun diğer bölgelerinden coğrafi yapısıyla olduğu kadar kültürel yapısıyla da ayrılıyor. Yeşilin her tonunu barındıran il; dik yamaçlı vadileri, doruklara ulaşılabilir dağları, buzul gölleri, zümrüt yeşili yaylaları, tarihi kemer köprüleri ve kaleleri, coşkun akan dereleri ile çok özel bir turizm beldesi olma özelliği gösteriyor. Rize’ye giderseniz Rize Kalesi’ni mutlaka görün, İkizdere-Çamlık’ta kuş gözlemleyin, Ayder’de kaplıcaya, Çayeli’nde denize girin ve dünyaca ünlü Anzer balını tadın. Ve şehirden Laz böreği, hamsi pilavı, hamsili ekmek, Rize köftesi ve simidi, Rize pidesi ve kavurmasını yemeden ve Rize’den çay almadan ayrılmayın. Ayder Yaylası Çamlıhemşin ilçesinin 16 kilometre güneydoğusunda bulunan, bin 250 metre yükseklikteki Ayder Yaylası, birçok konaklama tesisiyle yaz sıcağından bunalanlara doğal bir serinlik sunuyor. Yayla turizmi için gereken tüm altyapı gerek- 28 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 sinimleri karşılanmış olan yayla, zengin flora ve faunasının yanı sıra kaplıcası ile de bölgenin en çok tercih edilen tatil yerlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Anzer (Ballıköy) Yaylası Balıyla ünlü Anzer Yaylası’nın diğer bir adı da Ballıköy. Rize il merkezine 85 kilometre mesafede bulunan ilin önemli yükseltilerinden olan Kırklardağı’nın eteklerinde yer alan Anzer; Meles, Petran, Kabahor ve Garzavan yaylalarıyla çevrili konumuyla geleceğin önemli turizm merkezlerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. İkizdere ilçesi üzerinden ulaşılabilen Anzer, bir taraftan Çoruh Nehri ve Bayburt, diğer taraftan Trabzon Uzungöl turizm merkezine bağlanıyor. Buranın balı, yaylalarının bin bir çiçeğinden damıtılıyor. Rize Etnografya Müzesi (Sarı Ev) Rize Müzesi Müdürlüğü, 1984 yılında Atatürk Evi olarak hizmet vermeye başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından şehir merkezinde resto- rasyonu tamamlanan iki adet eski eser yapıdan biri Sarı Ev olarak adlandırılıp, teşhir ve tanzimi tamamlanarak 1998 yılından itibaren müze olarak hizmet vermeye başladı. Sivil mimari örneği olan ev, 19. yüzyıl sonlarında inşa edildi. Bir zemin ve iki normal kattan oluşan yapının zemin katı sergi salonu olarak kullanılıyor. Birinci kat idare odaları, ikinci kat ise teşhir salonu olarak kullanılıyor. Rize Müzesi’nde; 76 arkeolojik eser, 594 sikke, bin 129 etnografik eser olmak üzere toplam bin 799 eser bulunuyor. Rize Kalesi Şehir merkezinin güneybatısında yer alan kale, iç kale ve aşağı kalelerden meydana geliyor. Yoğun yerleşme sebebiyle aşağı kale tamamen yok olurken, batı tarafındaki bazı sur parçaları günümüze kadar gelebildi. Rize Kalesi’nin tarihlendirilmesi için kesin veriler bulunmuyor. Ancak, aşağı kale surlarının bazı bölümleri Alexios II. (1297-1330 ) zamanında yapılan Trabzon Kalesi’nin batı surları ile benzerlik gösteriyor. GEZİ Artvin, Kaçkar Dağı’yla trekking tutkunlarını bekliyor C oğrafi ve kültürel yapısıyla Anadolu’nun diğer bölgelerinden keskin çizgilerle ayrılan Artvin, doğası, tarihi ve insanıyla çok az tanınıyor. Artvin, ili ikiye bölen Çoruh Nehri, dik yamaçlı birbiri ardına sıralanmış yüksek dağları, balta girmemiş doğal ormanları, yüksek dağların doruklarındaki krater gölleri, yeşil yaylaları, fauna ve flora zenginliği, tarihi kilise, kale ve kemer köprüleri, geleneksel mimarisi ve festivalleri ile çeşitli turizm değerlerini içinde barındıran otantik bir turizm beldesi. Kaçkar ve Karçal dağlarında yapılan dağ tırmanışları, bölgenin değişik yörelerinde doğal güzellikler içinde bulunan trekking parkurlarında yapılan doğa yürüyüşleri, Çoruh Nehri ve Barhal Çayı’nda yapılan rafting, katamaran ve kano gibi akarsu sporları Artvin’in turizm çeşitliliğini zenginleştiriyor. Şavşat-Karagöl Şavşat ilçesinin kuzeydoğusunda yer alan, 8-10 hektar büyüklüğündeki Karagöl’e, 30 kilometre toprak yolla, özel veya kiralanacak araçlarla ulaşılıyor. Elektrik ve su mevcut olan Karagöl’de Orman Bölge Müdürlüğü’nün dinlenme binası ve telsizi hizmet veriyor. Şavşat ve civarında da vaşak, boz ayı, çengel boynuzlu dağ keçisi, dağ tavuğu ve yırtıcı kuşlar yaşıyor. Artvin (Livane) Kalesi Artvin ve çevresinin tarihi hakkındaki bilgiler MÖ 3000 yılına kadar iniyor. Artvin ve Çoruh, Orta Asya’dan gelen ve Asyanik kavimlerden Huriler ve Sakalar tarafından yurt edinildi. Artvin ve çevresi devamlı olarak çeşitli kavimlerin istilasına uğradı. Parslar, Urartular ve Kimmerler bu bölgede uzun süre egemen oldu. Artvin ve çevresi, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1551’de Osmanlı hakimiyetine girdi. Artvin Köprübaşı mevkisinde bulunan kalenin, 10. yüzyılda inşa edildiği tahmin ediliyor. 16. yüzyılda tekrar onarım gören kalenin içinde su deposu ve küçük kilise bulunuyor. Barhal (Altıparmak) Kilisesi Yusufeli ilçesine 30 kilometre uzaklıktaki Sarıgöl bucağı Altıparmak köyünde yer alan Barhal (Altıparmak) Kilisesi, 9. yüzyılda Kral David Magistros zamanında yapıldı ve Vaftizci Yahya’ya adandı. 1677 yılında Hacı Şerif Efendi tarafından onartılarak camiye çevrildi. Çatısı yontma taş ve kesme taştan yapılan kiremitlerden bağlanmış, harçsız bir zemine dayanmadan “Lambalı” denilen planda yapılan kilise, dıştan 28.40x18.65 santimetre boyutlarda, üç nefli bazilikaldir. Gri renkli düzgün kesilmiş taşlarla örtülmüş cepheler güney ve kuzeyde eş boyutlu, doğu ve batıda ortadan yanlara doğru açılan köre kemerlerle hareketlidir. Pencere üstündeki alçak kabartma tekniğinde yapılmış bitkisel figürlü süslemeler igünümüze kadar ulaşmıştır. Kafkasör Turizm Merkezi Artvin’in güneybatısındaki yaylaya 10 kilometre asfalt yolla ulaşılıyor. Bin 250 metre yükseklikte olan, görülmeye değer güzellikteki yayla, altyapı hizmetine sahip. Yaylada belediye tarafından yaptırılan 10 adet 80 yatak kapasiteli bungalov bulunuyor. Her yıl haziran ayının son haftasında düzenlenen ve üç gün süren boğa güreşleri, yöre halkı tarafından yoğun ilgi görüyor ve festival havasında geçiyor. Yaylanın; Cıskaro, Yalnızhasan ve Acısu diye adlandırılan şifalı suları her derde deva nitelikte. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 29 HOBİ Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, aşrı aşrı memlekete kız vermesinler… Bilmeyen yoktur bu türküyü. Kına gecesinde gelini ve annesini ağlatmak için söylenir. Ellerinde mum tutan kızlar ise hem döner hem de bu türküyü mırıldanır durur. Ta ki ana kız ağlayana kadar. Karanlıkta gözyaşları görünmesin diye mum ışığı tutulur yalnız… Çayda çıra yanıyor, hanım nanay kız nanay R omantizm denince akla ilk o gelir. Özellikle kadınların yoğun ilgi gösterdiği mumlar renk renk, desen desendir. Bazen en mutlu günümüzde bir dilekle üfleriz, bazen korkutucu bir karanlıktan onunla korunuruz. Kimi zaman sevdiğimizin kollarında dans ederken onun ışığıyla aydınlanır, kimi zaman da iki mumu tutuşturur, dostluğumuzu perçinleriz. Çocukken en büyük korkumuz olan elektrik kesilmesi anında annelerimizin eteğinin altında mum yanmasını beklerdik. Büyüdük, mumdan vazgeçmedik. Artık sadece kullanım alanını değiştirdik. Her evin olmazsa olmazı o güzelim mumlar aydınlanmadan evvel, usta ellerde şekilleniyor. Mum yapımı aslında düşündüğünüz kadar zor değil. 30 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 HOBİ Sadece dikkatli olmanız gerekiyor. Önce mum hazırlamak için uygun bir alana ihtiyacınız olacak ardından da başlasın mum hobiniz. Parafini koyacağınız kabın altındaki fitil deliğini cam macunu ile kapatarak işe başlayabilirsiniz. Zira bu işlemi uygulamazsanız parafin kabın altından sızar ve o istediğiniz mumu elde edemezsiniz. Parafini kabın içine dökmeden evvel kabın yapışmasını önlemek için kalıp ayırıcı kullanmalısınız. Bu aslında özel bir yağ çeşididir fakat dilerseniz arap sabunu da işinizi görebilir. İyice yağladığınız kabın içinde yağların damlacık şeklinde kalmadığını kontrol etmenizde fayda var. Ardından fitili kalıbın altındaki delikten yukarıya doğru geçirerek kalıbın altından birkaç santimetre uzun bırakmalısınız. Soğuma esnasında fitilin sabit kalmasını istiyorsanız kalıbın açık tarafından çıkan bölümü bir çubuğa bağlayarak sabitleyebilirsiniz. Ardından bu işin nispeten tehlikeli kısmına geçiyoruz. 80 veya 90 derecelik ısıda parafini eritmeye başlayabilirsiniz. Şeffaf hale gelinceye kadar erittiğiniz parafinin altını kapatıp mumunuzu yapmak istediğiniz renge göre ek malzemeleri ekleyerek parafini kaba dökebilirsiniz. Burada unutmamanız gereken bir nokta da şu ki kabın içinde hava kabarcığı oluşmaması için parafini oldukça yavaş bir şekilde kaba dökmelisiniz. Kabı tamamen doldurduktan sonra parafin erittiğiniz kabın içinde bir parça bırakmanızda fayda var. Bu bıraktığınız parafini mum kuruduktan sonra göbekte oluşan çökmeyi önlemek için kullanabilirsiniz. Parafini döktükten sonra mumu soğuması için beklemeye alın. Normal bir hava durumunda mum 7 veya 8 saat içinde kuruyacaktır. Burada unutmamanız gereken bir şey var o da kalıptan çıkarmakta zorluk çekiyorsanız bilin ki mum henüz soğumamıştır. Mumu kalıptan çıkardıktan sonra altını düzleştirmek için bıçak yardımıyla kesebilirsiniz. Ardından hazırladığınız mumu naylon bir çorap veya pamuklu bir kumaş ile silerek daha parlak görünmesini sağlayabilirsiniz. Şimdi mumunuzu rahatça yakıp karşısına geçebilirsiniz. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 31 ÜNLÜ SÖYLEŞİSİ AHMET ÖZHAN Tasavvuf, hayatın farkına varmaktan başka bir şey değildir 32 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 ÜNLÜ SÖYLEŞİSİ AHMET ÖZHAN Tasavvufu tercih etmenin hayatın farkına varmaktan başka bir şey olmadığını söyleyen Ahmet Özhan, tasavvufu hayattan ayrı düşünmeyenlerden. Popüler ve klasik Türk müziğinin yanı sıra 1980’li yılların başından itibaren tasavvuf müziği çalışmaları ile Türkiye’de yeni bir akımın da öncüsü olan Ahmet Özhan ile Kültür Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nun Altunizade’deki merkezinde keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Ahmet Bey, müziğe ilginiz nasıl başladı? Müziğe merak istidatla beraber başlar. İnsan kendinde istidadı hisseder, dinlemeyi ve söylemeyi sever. Sonuç olarak da onunla meşgul olmaya başlar. Zaman içinde şartlar müsaitse profesyonel bir hayat biçimi olarak da kabul eder. Benim de öyle oldu. Ben kendimi bildim bileli şarkı ve türkü söylemesini ve de dinlemesini seven bir insan oldum. Bu daha sonra benim işim, aşım, zevkim, zikrim kısacası her şeyim haline geldi. Müzik benim baştan aşağıya bütün hayatımı kapsar. Sahneye ilk 1968 yılında çıktım. Profesyonel olarak 45 yıldır sahnelerdeyim. 45 yılda müzik camiasında neler değişti? Değişimlerin pozitif olduğunu düşünüyorum. Çünkü 45 yıl önceki iletişim araçları, aygıt kaliteleri, ulaşım kapasitesi bugünkülerle kıyaslanamaz. Şimdi her şey tavanda bulunuyor. Yani meseleyi olumlu olarak görmek lazım. O zamanlar usta çırak ilişkisi içinde olurdu. Şimdi ise müzisyen arkadaşlar, hem teknik hem de bilimsel olarak donanıma sahipler. Konservatuvar mezunu birçok arkadaş var. Bunları görmezden gelerek “Vay efendim nerede eski günler” gibi bir düşünce doğru değil. Ben nostaljiyi hiç sevmem, realistimdir. Yaşadığım zamanı değerlendirmeyi severim. Eskiden ibret alırım, günü değerlendiririm ve ilerisi için pozisyon alırım. Öyle olması gerektiğini düşünüyorum. 1980’li yılların başından itibaren tasavvuf müziği çalışmalarına başladınız ve Türkiye’de yeni bir akımın öncüsü oldunuz. Tasavvufa ilginiz nasıl başladı? Tasavvufu tercih etmek, hayatın farkına varmaktan başka bir şey değildir. Yani tasavvufu, hatta dini dahi hayattan ayrı düşünmem. Bu bir algı ve yaşam biçimidir. Tasavvuf, onun iyice detaylı bir şekilde hayata yaşam biçimi olarak akta- rılması demektir. Onun için bir şeyi sebep olarak görmenin gereği yok. Biraz varlığı, varlık âlemini ve oluşumlarını düşünebilen farkına varabilen bir TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 33 ÜNLÜ SÖYLEŞİSİ AHMET ÖZHAN “Her türlü müziği dinlerim. Ama kendi kendimle kaldığım zaman olabildiğince klasiği özellikle Batı müziğini tercih ederim. Tasavvuf müziği benim dersimdir. Onun her kelimesinden çok manalar çıkarmam, onları hayatıma aktarmam ve yaşam biçimi haline getirmem lazım. Tasavvuf, bir derstir benim için. Her şeyden önde gelir. Bir nevi arınmadır.” 34 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 insan, bunların sebebini, özünü ve aslını merak etmeye başlar. Bu merak ediş netice itibarıyla isterseniz ona İslam deyin, isterseniz tasavvuf deyin aynı şeydir. Aynı disiplin içinde düşünülmesi lazım. Varlıkla olan bir iletişim biçimi olarak tasavvuf içe sindirilir. Görüş ve yaşam biçimi haline gelir. Şu an yapmakta olduğunuz projelerden bahseder misiniz? Röportajımızı Kültür Bakanlığı’nın İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nda yapıyoruz. Ben buranın kurucu genel yönetmeniyim. 20 yıldır bu binada ve bu sokaktayız. Burası çok yönlü çalışan bir müzik kültürü kurumu. Klasik, tasavvuf, mehter konularında yetişmiş profesyonel elemanlardan oluşmuş 75 kişilik bir ekiple çalışıyorum. Burada çalışmalar son sürat devam ediyor. Topluluğumla birlikte konserler vermenin yanı sıra Ahmet Özhan kimliğimle konserler veriyorum. Albümler yapıyorum. Tasavvuf müziği konusundaki çalışma ve tespitleri albümlerle ileriki nesillere aktarmak üzere arşiv niteliğinde çalışmalarımız var. Popüler ortam için hazırladığımız çalışmalarımız da devam ediyor. Dinleyicileriniz size nasıl ulaşabilir? Benim bilgim dahilinde olmadan, internette ismimi kullanarak çeşitli siteler açılmış. Oradan doğru bilgi alamazlar. Bu, herkesin derdi. Ben kendi ismimi almak için birilerine para ödemek zorunda kalıyorum. İşte internet ortamının yani sanal ortamın hukuki zemininin olmadığını bunun için vurguladım. Şimdi bu konu ile ilgili olarak yeni bir çalışmaya başladım. Şu an hazırlık aşamasında. Bittiğinde dinleyicilerim bana buradan rahatlıkla ulaşabilirler. ÜNLÜ SÖYLEŞİSİ AHMET ÖZHAN Sizin için özel olan şarkılarınızı öğrenebilir miyiz? Beni her şey her zaman çok etkileyebilir. O anki algıma bağı bu durum. Benim onu algılayabilmeme bağlı, çünkü insanlar öyle etkilenir. Zannederler ki karşıdaki obje onları etkilemiştir. Hayır, o objenin dürtüsü ile kendindeki anlamı şuuruna çıkarmıştır. Etkileyen kendi hazinesindeki özelliktir insanın. Dışarıdan etkilenmez insan, mutlaka kendi kendinden etkilenir. Onun için her şey her an yeni bir etkiyle bir öncekinin önüne geçebilir. Şu diyemem ama beni ifade eden eserler olmuştur. Popüler alanda beni ifade eden eserlerimin başında “Bak yeşil yeşil” gelir. Gençliğimden beri benim üzerime yapışmış olan bir eserdir. “Rüya gibi uçan yıllar” ve “Vücut iklimimin sultanı sensin” gibi birçok eserim benimle anılır. Bunlar beni ifade edenler. Ben bu eserlerden etkilenmişimdir ama söylediğim gibi şu an yeni bir şey beni bunlardan daha fazla etkileyebilir. Çünkü benim içimde bir hazine var. Bu hazinenin kıymetlerinin ne zaman dışarı çıkacağını ben bilemem. Bu benim şahsımla alakalı bir şey değil. Sizde de aynı hazineden var, her insanda var. 7 milyar insan yaşıyor bugün dünyada; o hazineye açılan 7 milyar kapı var demek ki. Neler dinlersiniz? Her türlü müziği dinlerim. Ama kendi kendimle kaldığım zaman olabildiğince klasik müziği tercih ederim. Batı klasiği diyebiliriz. Tasavvuf müziği benim dersimdir. Onun her kelimesinden çok manalar çıkarmam, onları hayatıma aktarmam ve yaşam biçimi haline getirmem lazım. Tasavvuf, bir derstir benim için. Her şeyden önde gelir. Bir nevi arınmadır benim için. Çalmalı çok sesliliğin getirdiği çok boyutluluğu algılamak hoştur. İnsanı zenginleştirir. Mevlevi’yi dinlemeyi çok severim. İş temponuz dışında neler yapmaktan hoşlanırsınız? Ben her gün daha iyi biri olmak için çalışıyorum. Vardığım nokta bellidir. Ama varabileceğim olası noktalar için kendimi hazırlamaya çalışıyorum. Arkama bakıyorum ve kendi hayatımdaki olaylardan ibret alarak yoluma devam ediyorum. Daha düzgün, daha olumlu ve daha faydalı bir hayatı oluşturmaya çalışıyorum. Bunu insanlarla paylaşıp, onu örgütlemeye çalışıyorum. Beğenmediğim taraflarımı olabildiğince, beğenilir hale getirmeye çalışıyorum. Kendi gözümde daha çok küçüğüm, çok çocuğum. Büyümeye çalışıyorum. Yeni nesil sanatçılara önerileriniz neler? Yeni nesle iletişim araçlarını sonuna kadar kullanmalarını tavsiye ediyorum. Bugün internetle dünyanın her yerine ulaşılıyor. Arkadaşlar, ürünlerini internet yolu ile bütün dünyaya pazar- layabilirler. Bugün, internetin hukuki alt tabanı daha tam manasıyla oluşmadı. Yeni arkadaşlar, oluşması için gayret gösterirlerse netice itibarıyla daha iyi imkanları kendileri için oluşturabilirler. Çalışmalarını, araştırmalarını ve klasikle uğraşmalarını öneriyorum. Çünkü klasiği bilen kişi günün popüler kültürünü çok daha düzgün, estetik ve etik özenle oluşturur ve tüketir. Onun için klasikten bi haber olarak hayatta kaliteli bir şey elde etmenin pek kolay olduğunu zannetmiyorum. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 35 LÜKS Bugatti Veyron ile sınırlarınızı zorlayın 36 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 LÜKS Bugatti firmasının, Bugatti Veyron olarak bilinen Veyron 16,4 modeli; dünyanın en yüksek üçüncü hızına 9ff 409 Km -SSC Aeron-412 kilometreye ulaşabilen, en fazla ikinci motor gücüne sahip ve en pahalı seri üretim halindeki otomobili. Veyron, ismini, Bugatti yarış pilotu ve 24 saatlik Le Mans Yarışı’nı 1939’da kazanan Pierre Veyron’dan alır. F erdinand Porsche’nin torunu, dönemin Volkswagen Genel Müdürü Ferdinand Piech’in 2001 Cenevre Otomobil Fuarı’nda dünyanın en hızlı, en güçlü ve en pahalı arabasını üretmek üzere söz vermesiyle başlayan Bugatti Veyron projesi, 2003 yılında üretime hazır hale geldi. Aynı yıl, dünyanın en zor pistlerinden Laguna Seca’da yapılan test sürüşleri sırasında aracın pistten çıkması nedeniyle üretiminin durdurulmasına karar verildi. Ferdinand Piech’in 2003 yılında emekli olmasının ardından, yeni Genel Müdür Bernd Pischetsrieder projenin başına Thomas Bscher’i getirdi. Bscher, yaklaşık bir yıl içinde performansı biraz daha düşük ama testlerde devrilmeyen bir Bugatti Veyron geliştirdi. 2003 ve 2005 model Bugatti Veyronlar 0’dan 100 kilometreye 2,5 saniyede çıkabiliyordu. Bugatti Veyron’un fiyatı 1,5 milyon Avro gibi yüksek bir tutar olsa da, toplam üretim masrafı yaklaşık 2-3 milyon avrodur. Üretim halindeki Bugatti Veyron ilk olarak 19 Ekim 2005 tarihinde Tokyo Otomobil Fuarı’nda gösterildi. 2005 yılındaki Dubai Otomobil Fuarı’nda teşhir edilen Veyron dâhil 6 adet satılması ve 45 adet Veyron’un da şubat ayına sipariş edilmesiyle Bugatti Veyron projesinin akışı tamamen değişti. 5 yılda 300 adet üretilmesi öngörülen Bugatti Veyron’un üretim süresi 8 yıla çıkarken, bu süre içinde üretilecek Bugatti Veyron sayısının bine yakın olması bekleniyor. Bugatti Veyron Amerika’da ilk kez, 2006 yılındaki Los Angeles Uluslararası Otomobil Fuarı’nda sergilendi. Bugatti Veyron ile yapılan en yüksek hızı (407 km/h), Car and Driver dergisinin editörü Csaba Csere, Volkswagen’in Ehra-Liessen test pistinde gerçekleştirdi. 7 vitesi olan Bugatti Veyron’un 0’dan 321,9 km/h hıza çıkışı; McLaren F1’in 193,1 km/h’den 321,9 km/h hıza çıkışından daha hızlıdır. Aracın benzin deposu 100 litreliktir. Normal kullanımda 100 kilometredeki yakıt tüketimi 20 litredir. Ancak araba tam güç ile sürüldüğünde 100 kilometrede 100 litre benzin tüketmektedir; bu da 12 dakikada deponun boşalacağı anlamına gelir. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 37 TEKNOLOJİ Kendinizi oyunun içinde hissedin Dell’in üstün performanslı oyun bilgisayarı markası Alienware, yeni modeli M17x ile oyun deneyimini yeni bir seviyeye taşıyor. Kullanıcıyı çepeçevre sarmalayan yüksek çözünürlüklü surround ses deneyimi ve en iyi performans için 3D özelliğine sahip Alienware M17x, aynı zamanda en yeni NVIDIA GeForce ve AMD Radeon HD ekran kartları, THX 7,1 dijital surround ses, Creative Sound Blaster ses kartı ve Klipsch marka hoparlörleriyle tüm duyulara hitap eden bir deneyim sunuyor. Müzikseverler tarafından tasarlandı Bu yazın en mükemmel şarkılarını, Sony’nin sunduğu yeni Walkman® MP3 ses ve video çalar yelpazesi ile dinlemeye hazır mısınız? Müzik zevkiniz ne olursa olsun, efsanevi Walkman® ses kalitesinden memnun kalacaksınız. Sony’nin Clear Audio teknolojileri, derin, güçlü bas, kristal gibi tiz sesler ve stereo kanalları arasında azaltılmış sızmalar ile son derece zengin detaylarda ses sunuyor. Walkman®, yoğun şekilde sıkıştırılmış dijital müzik dosyalarını dinlerken kaybolan ince yüksek frekanslı detayları bile tekrar hayata döndürüyor. Dizüstü oyun bilgisayarı Dijital medya ve dijital yakınsama teknolojilerinde dünyanın lider teknoloji şirketlerinden biri olan Samsung Electronics performanstan ödün vermeden daha akıllı ve zengin oyun deneyimi sunmak için tasarladığı Samsung 7 Serisi GAMER serisi dizüstü oyun bilgisayarlarını Türkiye’de kullanıcılarla buluşturdu. Yüksek performansıyla dikkat çeken GAMER dizüstü bilgisayarlar dört çekirdekli Intel® Core™ i7 işlemciyle çalışıyor. Seri, en son teknolojik oyun deneyimini yaşatan 2 GB DDR5 belleğe sahip NVIDIA GTX675M HD grafik kartı ve 1 TB ,7200 rpm 8GB’lık ExpressCache™* e sahip hdd içeriyor. Bu sayede olağanüstü oynama hızının yanı sıra, Full HD özellikli 1920X1080 çözünürlüklü, 17.3 inçlik ekranı ile de zengin bir görsel deneyim sunuyor. Mükemmel görüntüleme özelliklerinin yanı sıra, 7 GAMER Serisi en son teknoloji 3D surround ses sistemini de içeriyor. 38 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 Docking hoparlörde bluetooth özgürlüğü Evimizde ya da ofisimizde kullandığımız docking hoparlörler, gitgide daha işlevsel hale gelmeye başladı. Philips’in farklı özellikleri, şık tasarımı ve pratik kullanımı ile dikkat çeken docking hoparlörü DS3600 de yenilikçi özellikleriyle ilgi çekici. Bluetooth bağlantısı ve güçlü donanımıyla özgür ve kristal netliğinde müzik keyfinin kapılarını açan yeni DS3600’le, önceki Philips Dock Station modelleri gibi iPod/iPhone/iPad ürünlerini bilgisayarınızla senkronize etmeniz de mümkün. DBB özelliği ile alçak sesleri derin bas için her ses seviyesinde koruyan Philips’in yeni docking hoparlörü, derin bas sesler içinse hassas ayarlanmış bas borularına da sahip. Cep telefonu parazitlerini önleyen blendaj teknolojisi ve 20W RMS toplam çıkış gücü, ürünün diğer önemli özellikleri arasında. Cihaz yuvaya takılı olmadığında da iPod/iPhone/iPad’den bluetooth ile kablosuz müzik akışı sağlayan Philips DS3600, ayrıca 3,5 mm’lik AUX çıkışına da sahip. Böylelikle diğer tüm elektronik cihazlarla kolaylıkla bağlantı sağlanabiliyor. İşlevsel uzaktan kumandasıyla özgürlüğü ikiye katlayan Philips DS3600, DockStudio uygulaması ile diğer ilgi çekici yazılım özellikleri ni de kullanıcılarının beğenisine sunuyor. TEKNOLOJİ Gerçek 3D keyfi Pioneer’ın yeni Blu-ray Disc sistemleri, farklı kullanıcıların ihtiyaçlarına tam olarak cevap verebilmeleri için çeşitli hoparlör seçenekleri bulunan bir ana sistem ünitesi üzerine kurulu. Serideki iki sistemin hoparlörleri, donatıldıkları benzersiz “sound wing” HVT (Horizontal-Vertical Transforming - Yatay ve Dikey Dönüştürme) teknolojisi sayesinde geniş bir dinleme alanı yaratırken, ekstra ince tasarımlarıyla da sorunsuz ve esnek konumlandırma imkânı sunuyor. LG’den jet hızında dört çekirdekli telefon LG’nin dört çekirdekli yeni akıllı telefonu Optimus 4X HD, Türkiye’de satışa sunuldu. Optimus 4X HD, yüksek performansı ve şık tasarımı ile rekabette çıtayı yükseltiyor. NVIDIA’nın 4-PLUS1 dört çekirdekli mobil işlemcisi Tegra 3’e sahip olan Optimus 4X HD, yüksek hız ve performansıyla dikkat çekiyor. Tegra 3, maksimum güce ihtiyaç olduğunda dört çekirdeği de çalıştırıyor, uyku modu gibi düşük güç yeterli olduğunda ürün tek çekirdekle çalışıyor. Yazılım güncellemesiyle sağlanan Eco-mode uygulaması sayesinde ise enerji ve performans tasarrufu elde etmek için kullanıcılar Tegra 3’ün çekirdeklerinden birini doğrudan kapatabiliyor. Ayrıca LG Optimus 4X HD, dört çekirdekli akıllı telefonlarda bulunan en uzun ömürlü batarya olma özelliğine sahip 2,150mAh ve özel SiO+ teknolojisi ile uzun süre şarj edilmeden kullanılabiliyor. İlk izlenimde iki kat etki yaratın Yalnızca 1,39 kg ağırlığındaki kasası ve 13,3 inçlik gövdesi ile HP SpectreXT Ultrabook™, çantanızdan ayırmayacağınız tutkulu bir teknoloji partneri! HP SpectreXT Ultrabook™, daha hafifi ile daha fazlasını yapabileceğiniz multifonksiyonel bir ultrabook olarak üretildi. 8 saate kadar dayanan pil ömrü ve birden fazla bağlantı noktası sayesinde ister uçakta ister toplantı odasında ya da evinizde sınırsız çalışabilir, internette sörf yapabilir ya da oyun oynayabilirsiniz. Üstün parlaklık, anında paylaşım Dijital medya ve dijital iletişim teknolojilerinde dünya lideri olan Samsung Electronics, giderek genişleyen Wi-Fi özellikli Smart Camera serisinin yeni modeli EX2F’i pazara sundu. F1.8 lensli EX1’in başarısından sonra, yeni model, F1.4 lensi sayesinde, tüm kompakt fotoğraf makineleri arasında en parlak ve süper parlak fotoğraflar çekecek şekilde tasarlandı. EX2F, yüksek görüntü ve video kalitesinin yanı sıra Wi-Fi özelliği sayesinde uzaktan görüntü kaydetme ve paylaşma avantajı sunuyor. Sağlam, ancak hafif gövdesi ve Tam Manuel Kontrol moduyla EX2F, spontane ve zarif fotoğraflar çekmek için, daha kolay taşınabilen bir cihaz arayan DSLR sahiplerinin yanı sıra, kompakt fotoğraf makinelerinin kalitesini artırırken, kullanım ve taşıma kolaylığından taviz vermek istemeyen fotoğrafçılar için de ideal bir ürün. TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 39 SPOR Türk kızları Londra Olimpiyatları’nda atletizmde tarih yazdı 40 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 SPOR “2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na 16 branşta toplam 114 sporcuyla katılan Türkiye, toplam 5 madalyayla kapattı. Olimpiyatlar’da kadınlar 1500 metre finalinde Aslı Çakır Alptekin altın, Gamze Bulut gümüş madalya kazanıp Türk spor tarihinde bir ilke imza attılar. Paralimpik Oyunları’na ise toplam 5 farklı kategoride katılan ve 10 madalya kazanan Türkiye, 2020’de yapılacak Yaz Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği için ise aday statüsü kazandı.” D ünyanın en büyük spor organizasyonu olan Olimpiyat Oyunları’nın 30’uncusu bu yıl, 27 Temmuz-12 Ağustos tarihleri arasında İngiltere’nin başkenti Londra’da yapıldı. Dört yılda bir yapılan olimpiyat oyunlarına Londra, bu yıl üçüncü kez ev sahibi oldu. Olimpiyatlarda, 202 ülkenin sporcuları 26 dalda yarışırken, 302 madalya müsabakası gerçekleşti. Londra Olimpiyat Oyunları’na Türkiye bu yıl, 16 branşta 114 sporcuyla katıldı. Oyunlarda Türk olimpiyat takımı, atletizm, güreş, halter, tekvando, boks, voleybol, jimnastik, basketbol, badminton, yüzme, yelken, masa tenisi, okçuluk, atıcılık, judo ve bisiklette yarıştı. Türkiye, Londra’da en çok branşta yarışmanın yanı sıra geçmiş yıllara göre en çok sporcuyla da mücadele etti. Olimpiyat deneyimi en fazla olan milli yüzücü 34 yaşındaki Derya Büyükuncu, bu yıl 6’ncı kez Olimpiyat Oyunları’na katılan ilk Türk sporcu oldu. Türkiye Londra’da yapılan Olimpiyat Oyunları’ndan 2 altın, 2 gümüş ve 1 de bronz olmak üzere toplam 5 madalyayla döndü. Altın ve gümüş madalyalar tekvando ve atletizmden gelirken, tek bronz madalya ise güreşte alındı. Türkiye’nin Londra’daki ilk altın madalyasını tekvandocu Servet Tazegül kazandırdı. Atletizm kadınlar bin 500 metrede Aslı Çakır Alptekin, tarihi bir başarıya imza atıp, olimpiyat oyunları tarihinde Türkiye’ye atletizm dalında ilk altın madalya sevincini yaşattı. Aynı yarışta Gamze Bulut da gümüş madal- yanın sahibi oldu. Tekvando kadınlar 67 kiloda Nur Tatar, finalde kaybedip gümüş madalya alırken, Türkiye’nin olimpiyatlarda en başarılı olduğu branş durumundaki güreşten ise Londra’da sadece 1 bronz madalya alındı. Grekoromen güreş 120 kiloda Rıza Kayaalp, olimpiyat oyunlarını bronz madalyayla kapatırken, Türkiye’de toplam 5 madalya elde etti. 2020 yılında yapılacak Yaz Olimpiyat Oyunları›na ev sahipliği için ise İstanbul, Kanada’nın Quebec City kentinde düzenlenen IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) toplantısında, ‘aday’ statüsü kazandı. Paralimpikten 10 madalya ile döndük 2012 Londra Paralimpik Oyunları’nda madalya kazanma konusundaTürkiye büyük bir başarıya imza attı. Bu yılki oyunlara 69 sporcuyla katılan Türkiye, Londra’dan 1 altın, 5 gümüş ve 4 bronz olmak üzere toplam 10 madalyayla döndü. Türkiye, 16 sporcuyla katıldığı Pekin 2008’den toplamda 2 madalya kazanmıştı. Paralimpik Oyunları tarihinde ilk kez takım sporlarında temsil edildiğimiz Londra’da, Goalball Milli Takımımız, kazandığı bronz madalyayla tarihe geçti. Millilerimizin elde ettiği bu büyük başarı, takım sporlarında da kazandığımız ilk bronz madalya olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. Paralimpik Oyunları tarihinde takım sporlarındaki ilk gümüş madalyamızı ise, Kadın Masa Tenisi Milli Takımımız kazandı. 2012 Londra Paralimpik Oyunları’nda Türkiye’nin kazandığı madalyalar: Nazmiye Muslu: Halter Altın Madalya (Dünya rekoru kırdı) Çiğdem Dede: Halter Gümüş Madalya Özlem Becerikli: Halter Bronz Madalya Doğan Hancı: Okçuluk Bronz Madalya Nazan Akın: Judo Gümüş Madalya Duygu Çete: Judo Bronz Madalya Korhan Yamaç: Atıcılık Gümüş Madalya Neslihan Kavas: Masa Tenisi Gümüş Madalya Goalball Milli Takımı: Bronz Madalya (Takım sporlarındaki ilk olimpiyat madalyası) Masa Tenisi: (Neslihan Kavas, Kübra Öçsoy ve Ümran Ertiş) Gümüş Madalya Madalya sıralaması Ülkeler 1. ABD 2. Çin 3. Britanya 4. Rusya 5. Güney Kore 6. Almanya 7. Fransa 8. İtalya 9. Macaristan 10. Avustralya 32. Türkiye Altın 46 38 29 24 13 11 11 8 8 7 2 Gümüş 29 27 17 25 8 19 11 9 4 16 2 Bronz 29 22 19 33 7 14 12 11 5 12 1 Toplam 104 87 65 82 28 44 34 28 17 35 5 TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 41 KÜLTÜR SANAT Pragma Tarih : 6 Kasım-25 Aralık 2012 Yer: garajistanbul “Suçlu” dediler: Kabul etmediler. “Vahşi” dediler: Kabul etmediler. “Deli” dediler: Kabul etmediler. İyinin ve kötünün ötesinde olduklarına inandılar. Onlar tarihin en kanlı cinayetlerini işlediler. Tek kimlikleri: İnançları Tek doğruları: Öldürmek Dünyanın en acımasız beş idam mahkumu, Dünyanın en acımasız deneyinde bir araya geldiler. Onlar Seri Katil! Şimdi aynı hücrenin içindeler! The Civil Wars Tarih : 1 Kasım 2012 Yer: Jolly Joker İstanbul Amerikalı folk ikilisi The Civil Wars, Kaliforniya’dan Nashville’e göçen Joy Williams ve Alabamalı John Paul White tarafından kuruldu. İlk albümleri Barton Hollow ile “folk” ve “country” dallarında Grammy ödülüne aday oldular. “Poison & Wine” adlı şarkıları “Grey’s Anatomy” dizisinde kullanıldı. Adele’in Kuzey Amerika albüm tanıtım turnesinin açılış grubu olarak sahne aldılar. The Guardian tarafından “new band of the day” olarak nitelendirildiler. Yalın ve alçakgönüllü akustik folk ezgilere sahip grubun, Michael Jackson’dan “Billie Jean” ve Leonard Cohen’den “Dance Me to The End of Love” yorumları da albümleri kadar ilgi çekiyor. Anneke van Giersbergen Tarih : 1 Kasım 2012 Yer: Jolly Joker İstanbul Hollandalı sanatçı Anneke van Giersbergen, Hollanda ile Türkiye’nin diplomatik ilişkilerinin 400. yılı kutlamaları kapsamında, Hollanda Ankara Büyükelçiliği’nin desteği ve Easternbull Entertainment organizasyonu ile 1 Kasım Perşembe gecesi Jolly Joker İstanbul’da sevenleriyle buluşuyor.. Stacey Kent Tarih : 7 Kasım 2012 Yer: Salon İKSV, İstanbul Fransız şanson geleneğiyle cazı zarafet dolu tarzında bir araya getiren Amerikalı caz şarkıcısı Stacey Kent’in ilk albümü “Close Your Eyes” 1997 yılında çıktı. “The Boy Nex Door” albümü Fransa’da altın plak aldı. Blue Note Records’tan 2007 yılında çıkan “Breakfast on the Morning Tram” albümü Fransa’da platin plak aldı ve “Grammy”ye aday gösterildi. Georges Moustaki ve Henri Salvador’un şarkılarına da yer verdiği albümü “Racontemoi” 2010’da müzikseverlerle buluştu. 8 stüdyo albümünün ardından ilk konser kaydını Ekim 2011’de Dreamer in Concert adıyla yayımladı. 42 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 KÜLTÜR SANAT Türk’ün Türk’ten Başka Dostu Yoktur Metin Gülbay İthaki Yayınları Ne zaman söylenmiştir bilinmez ama bu söz toplumun neredeyse tümünce kabul gören bir hale gelmiş ve sanki bir yasaymış d gibi söylenip gidiyor. Bu sözü kabul etmenin ruhlarımızda nasıl g derin yaralar açtığının pek kimse farkında değil. Kimse durup “Bid zim bu dünyada hiç mi dostumuz yok” demiyor, ya da diyenler ve zi bu söze asla pirim vermeyenler azınlıkta. Bu sözü mercek altına b aalarak irdelemek iyi olurdu. Çünkü doğruluğu çok su götürüyor. Gazeteci-yazar Metin Gülbay bu sözü çeşitli alanlardaki etkin kişilerle konuştu. Yazar Ahmet Ümit, toplum bilimci Prof. Dr. Arus Yumul, Emekli Koramiral Atilla Kıyat, iletişim bilimci Prof. Dr. Aydın Uğur, toplum bilimci Doç Dr. Ferhat Kentel, psikolog Gündüz Vassaf, ekonomist Prof. Dr. Mehmet Altan, sanat tarihçisi Prof. Dr. Murat Belge, şair, yazar -ve kendini mümin olarak tanımlayan- Murat Kapkıner, gazeteci-yazar Oral Çalışlar, gazeteci-yazar Osman Saffet Arolat, Kanada Simon Fraser Üniversitesi’nde siyaset bilimi doktorası yapan Serdar Kaya, eski Türk resim sanatı ve sembolleri üzerine birçok çalışması bulunan Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu, Metin Gülbay’ın sorularını yanıtladı. Sancaktan Saraya M. Çağatay Uluçay Yapı Kredi Yayınları M. Çağatay Uluçay, geniş bir tarih yelpazesinde kalem oynatmış, pek çok konuda ilklere imza atmış bir araştırmacıdır. 1930’lu m yyılların sonlarından vefatına kadar devam eden çalışmalarında yerel mahkemelerin kayıtlarıyla Osmanlı arşivlerindeki belgelerden re yyararlanması onu “özel” ve “öncü” kılan yanlardan ikisidir. Uluçay, biyografiden menakıbnâmeye, kültür tarihinden kurum tarihine, b yyerel araştırmalardan “Osmanlı haremi”ne, eşkıyalık hareketlerinden âyanların yönetim ve davranış biçimlerine, halk edebiyatından musiki tarihine, padişahların devlet ve harem hayatlarından sultanların, vâlide ve hanım sultanların, cariyelerin özel hayatlarına varıncaya kadar bugün de değerini koruyan yazı ve kitapların müellifi olarak bilinir. Çin Yolculuğu Defterleri Roland Barthes Yapı Kredi Yayınları Peki, Roland Barthes’in Çin Yolculuğu Defterleri kitabında neler var? Bir yanda propaganda konuşmalarının ardındaki Mao’nun Çin’i var; yazarın keskin bakışla yakaladığı birer tablo izlenimi uyandıran ve tek tek sözcüklerden oluşmuş anlık görüntüler var; yabancılık çekmediği kimi görüntülerin kendi ülkesindekilerden farksız olduğu bir Çin var. Öte yanda gör- dükleriyle, dinledikleriyle, yaşadıklarıyla, kişisel hazlarıyla, anlık küçük mutluluklarıyla bir Barthes var. Olaylara, durumlara çözümleyici bir bakış açısıyla yaklaşan Roland Barthes kişilere, şeylere fenomenolojik bir dikkat ile bakıyor; esinleyici, anımsatıcı, çağrıştırıcı notlarda onun o eleştirel, o kendine özgü ironik tutumu hep hissediliyor. Gözlemlerini aktarırken dikkatini ince ayrıntılara, yemeklere, görünümlere, giysilere, Çinli delikanlıların erotizmine yöneltiyor... Uzak Tepeler Kazuo Ishiguro Yapı Kredi Yayınları İngiltere’de yalnız başına yaşayan yaşlı Japon kadını Etsuko’nun büyük kızı Keiko intihar eder. Kısa süre sonra da Etsuko’nun küçük kızı Niki annesini ziyarete gelir ama anne kız arasındaki duygusal mesafe, Etsuko’nun anılarına gömülmesiyle daha da artar. İkinci Dünya Savaşı’nın bitişinden sonra ilk kocasıyla birlikte Nagazaki’de yaşayan Etsuko, o yıllarda komşusu Sachiko ve onun küçük kızı Mariko’yla kurduğu arkadaşlığı hatırlar. Bugünle ilgili bazı gerçekleri açıklayabilmek için, geçmişin bu dönemini gözden geçirmeye ihtiyacı vardır. Anneler, Kızları ve Esrar Gülsüm Öz Astre A Yayıncılık Kızının ardından loş koridorda tek başına kalan Fevziye bir an ne yapacağını bilemedi. İçindeki keyifsizlik kızgınlığa dönüşüyordu. Bir zamanlar bir dediğini iki etmeyen kızı, onu bu darmadağınık evde bırakıp gitmişti. Hem de giyinip kuşanıp, gençliğinin verdiği bütün canlılığı ile merdivenleri sekerek inip gitmişti, onu bir böcek gibi geride bırakarak. “... Seni bir daha asla görmeyeceğim, ama ömrümün sonuna kadar uyuşturucuya başlamadan önceki halini hatırlayacağım... O pırıl pırıl, zekâ fışkıran bakışlarını, ışık saçan hallerini, neşeli gülüşlerini ve de en mühimi, kocaman kalbini.” TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 43 SAĞLIK Korkulu rüya: Prostat Her kanser türünde olduğu gibi prostat kanserinde de erken tanı hayat kurtarır. Bu nedenle erkeklerin 40 yaşından sonra düzenli olarak kanda PSA değerlerine baktırmaları ve muayene olmaları önemlidir. Erken teşhis ve doğru ellerde, doğru tedavilerle prostat kanserinden kurtulma oranı yüzde yüze yakındır. 44 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 SAĞLIK E rkek ölümlerinde ikinci sırada yer alan prostat kanserinden erken teşhisle kurtulma oranının yüzde yüzlere yaklaştığını belirten Ergenekon Sağlık Hizmetleri doktorlarından Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Erbil Ergenekon, 40 yaş üstü erkeklere her yıl muayene ve kan tahliliyle PSA*yaptırmalarını öneriyor. Gizli seyreden bir hastalık olması nedeniyle prostat kanseri belirtilerinin ancak ileri safhalarda görüldüğünü vurgulayan Ergenekon, “Bu nedenle 40 yaş üstü erkeklerin her sene yaptıracakları basit bir kan tahlili ve muayene hayatlarını kurtarabilir” diyor. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Erbil Ergenekon ile erkeklerin korkulu rüyası prostat kanserinin teşhis ve tedavisini konuştuk. Öncelikle kısaca prostat hakkında bilgi verebilir misiniz? Prostat her erkekte bulunan aksesuar seks glandı (bezi) dediğimiz bir organdır. Ergenlik çağında gelişmeye başlar. Mesanenin hemen altında yer alır ve 15-20 gram büyüklüğündedir. Prostat rahatsızlıkları ise daha çok gençlik çağında ve ileri çağlarda ortaya çıkar. Üç türlü rahatsızlığı vardır. İyi huylu büyüme, kötü huylu büyüme ve iltihaplarıdır. İltihaplar daha çok gençlik çağı hastalıklarıdır. İyi huylu büyümeler ise daha çok 40’lı ve 50’li yaşlardan sonra görülmeye başlar. Prostat organı her erkekte vardır ancak prostat büyümesi her erkekte olmaz. 40 yaş üstü erkeklerin yüzde 20’sinde prostat büyümesi görülürken 50’li yaşlarda bu daha da artar ve yaşla birlikte bu oran yükselir. 70’li ve 80’li yaşlarda prostatın büyüme oranı yüzde 70 hatta 80’lere kadar çıkabilir. Bir de en önemlisi yine 40’lı yaşlardan sonra görülmeye başlanan prostat kanseridir. Bu arada erkeklerin en çok karıştırdıkları konu ise prostat büyümesi ile prostat kanseridir. Prostatın iyi huylu büyümesinin, prostat kanseri ile ilgisi yoktur. Yani her prostatı büyüyen, prostat kanseri olacaktır diye bir durum söz konusu değildir. İkisi birbirinden farklıdır. Prostat kanserinin görülme sıklığı nedir? Prostat kanseri erkeklerin ölüm sebebi sıralamasında neredeyse ikinci sırada yer alan bir hastalıktır. 40 yaş üzerindeki erkeklerde görülür. Prostat büyümesinde olduğu gibi yaş ilerledikçe prostat kanseri görülme sıklığı da artar. Ancak prostat kanseri gizli ve yavaş seyreden bir hastalıktır ve prostat kanserini mutlak ölüm nedeni olarak görmek yanlıştır. Bununla ilgili olarak yapılan en çarpıcı araştırma, 40 ile 50’li yaşlarında başka nedenlerle ölen erkeklerin otopsilerinden elde edilen rakamlardır. Bu erkeklerin yüzde 20’sinde prostat kanseri odağı tespit edilmişken doksanlı yaşlarda bu otopsi oranı yüzde 90’dır. Ama bu oran yaşasalardı mutlaka prostat kanserinden öleceklerinin göstergesi değildir. Bunun yanı sıra genetik yatkınlık da önemlidir. Babası ya da amcası prostat kanseri olanların bu hastalığa yakalanma oranı, ailesinde bulunmayanlara göre 9 misli fazladır. Ayrıca Uzakdoğulularda prostat kanseri görülme olasılığı çok düşüktür. Ancak siyah ırkta ve Batı’ya doğru gelindikçe özellikle ABD’de prostat kanseri görülme sıklığı artmaktadır. baktırmaları ve muayene olmaları önemlidir. Erken teşhis ve doğru ellerde, doğru tedavilerle prostat kanserinden kurtulma oranı yüzde yüze yakındır. Gizli seyreden bir hastalık olduğu için geç teşhiste kurtulmak mümkün olamayabiliyor. Biz bu nedenle PSA değeri 2,5 nanogram/ mililitrenin üstünde çıkan hastalardan şüpheleniyor ve ileri derecede tetkikler (biyopsi vs.) talep ediyoruz. PSA her zaman kanserin birinci belirtisi değildir. Başka nedenlerde de kandaki PSA yükselebilir. Mesela iltihaplarda, devamlı bisiklete binenlerde, mesane taşı olanlarda, tahlilden kısa bir zaman önce sonda kullanmış ya da endoskopi yapılmış hastalarda bu oran yüksek çıkabilir. Bunun dışında parmakla rektal muayene yapılması gereklidir. Çünkü bu bize prostattaki anormal sertlik ve büyüme konusunda bilgi verir. Korunmak için ne yapılabilir? Korunmaktan çok, her kanser türünde olduğu gibi prostat kanserinde de erken tanı hayat kurtarır. Bu nedenle erkeklerin 40 yaşından sonra düzenli olarak kanda PSA değerlerine Teşhis sonrası nasıl bir tedavi uygulanıyor? Nasıl bir tedavi uygulanacağının belirlenmesi için de bazı tetkikler yapmamız gerekir. Hastalığın prostat dokusunun içinde olup olmadıTEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 45 SAĞLIK ğını, başka organlarda da kanser tutulumunun gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlememiz ve buna göre bir tedavi uygulamamız gerekir. Bunun için de tomografi, MR ve sintigrafi yöntemine başvururuz. Hastalık eğer prostat dokusunun içinde çok küçük odak halinde ve hafif seyrediyorsa sadece yakın izlemeye alabiliriz. Çünkü prostat kanseri çok yavaş ilerleyen bir kanser türüdür. İleri derecede bir hastalıkla karşı karşıya kaldığımızda ise girişimsel tedavi yöntemlerini kullanmamız gerekir. Prostat tamamen vücuttan çıkarılır veya prostata radyoterapi uygulanır.Ancak bu yöntemlerde iki sevimsiz komplikasyon söz konusudur. Ameliyat sonrasında idrar kaçırma ve erkeklik faaliyetinin kaybolması görülebilir. Teknolojik gelişmelere bağlı olarak bu komplikasyonların oranı oldukça düştü. İdrar kaçırma oranı yüzde 18’lerden yüzde 5’lere kadar geriledi. Erkeklik faaliyeti ise sinir koruyucu cerrahinin uygulanıp uygulanmamasına bağlı olarak değişiyor. Bu oran da yüzde 10 seviyesinde. Peki, çok ilerlemiş ve başka organlara da sıçramış hastalıkta nasıl bir yöntem uyguluyorsunuz? Prostat kanseri sinsi ilerleyen, ilk aşamaların- 46 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 da belirti vermeyen bir kanser türüdür. Belirtiler görülmeye başladığında ise tamamen hastalıktan kurtulma olasılığı giderek azalır. Erkeklerin 40 yaşından sonra kanda PSA değerlerine baktırmalarını ve muayene olmalarını istememizin nedeni de bu. Eğer prostat kanseri dokunun dışına çıkmış, lenfler ve kemiklerde tutunmuşsa bunlara hormon tedavisi uyguluyoruz. Bu tedavilerde ömrü uzatmak mümkün olmuyor ama hastalığın yarattığı rahatsızlıkları en aza indirmeyi hedefliyoruz. Bunlar neler? Örneğin antiandrojen dediğimiz baskılayıcı hormonlarla hastalığın daha da ilerlemesini engelliyoruz. Eğer buna rağmen durdurmak mümkün olmazsa kanser ilaçları ile hastalıkla savaşmaya devam ediyoruz. Kemiklerdeki olası kırık ve ağrıları gidermek için ilaçların yanı sıra radyoterapi uyguluyoruz. Tüm kanser türleri için söylediğimiz gibi, prostat kanserinden çok, geç kalmaktan korkmak lazım. Çünkü teşhisi koymak kolay ve erken teşhisle tedavi başarısı yüzde yüzlere yakın. *Prostat Spesifik Antijen (PSA), prostatın epitel hücreleri tarafından üretilen ve seminal sıvıda yüksek oranda bulunan protein yapısında bir enzimdir. Prostat kanserinden korunmada beslenmenin herhangi bir etkisi var mıdır? Evet, var. Örneğin fazla yenmemek kaydıyla kabak çekirdeği olumlu yönde etki gösterir. Bunun yanı sıra domateste bulunan likopen, E vitamini, Omega 3, selenyum, avokado olumlu yönde etkileyen besinler. Bununla ilgili çeşitli araştırmalar yapıldı dünyada. Ağırlıklı olarak sebze ve balıkla beslenen Uzakdoğulularda prostat kanseri çok sık görülmemekte. Ancak bu kişiler Batı’ya yerleştikçe (özellikle ABD’ye) hem prostat büyümesine hem de prostat kanserine maruz kaldıkları tespit edilmiş. Bunun tamamen değişen yeme alışkanlıklarına bağlı olduğuna karar verilmiş. Yağlı besin tüketilmesinin de prostat hastalıklarını olumsuz yönde etkilediği biliniyor. Ancak bu besinleri tükettiğinizde kesinlikle “Prostatınız büyümez, kanser olmazsınız” ya da “Tüketmezseniz prostatınız büyür, kanser olursunuz” demek mümkün değil. FUAR TAKVİMİ YURT İÇİ FUARLAR Organizatör Fuar Adı Konu Tarih Yer İstanbul Eğitim IEFT Yurtdışı Eğitim Fuarları Yurt dışı Eğitim 6-7 Ekim İstanbul Boyut Fuarcılık WEBİT Kongresi EMEA Pazarı 10-11 Ekim İstanbul CNR Expo Helal ve Sağlıklı Ürünler Helal usul ürünler 11-14 Ekim İstanbul İstanbul Fuarcılık MÜSİAD 2012 Makine ve Ekipmaları 11-14 Ekim İstanbul CNR Expo Fuarcılık Natural Stone 2012 Mermer, doğal taş 18-21 Ekim İstanbul TÜYAP Ortadoğu Gıda Fuarı 2012 Gıda ve içecek ürünleri 18-21 Ekim Diyarbakır Akdeniz Reklamcılık 20. Uluslararası Yapex Yapı-inşaat ürünleri 18-21 Ekim Antalya İstanbul Fuarcılık Texbridge Kumaş, iplik, aksesuar 31 Ekim-2 Kasım İstanbul İnterteks Fuarcılık Güzellik&Bakım 2012 Güzellik ve bakım 1-4 Kasım Ankara TÜYAP İstanbul Autoshow 2012 Otomobil ticari araç 2-11 Kasım İstanbul İstanbul Pozitif Fuarcılık AYMOD Ayakkabı Moda Fuarı Ayakkabı, çanta, kemer 7-10 Kasım Forza Fuarcılık Mersin Av Doğa 2012 Av, spor, doğa sporları 8-11 Kasım Mersin Hannover Messe Domotex Middle East 2012 Yer döşemeleri 8-11 Kasım İstanbul Akort Tanıtım GapYapı Fuarı Yapı-inşaat ürünleri 8-11 Kasım Gaziantep Eko MMI Fuarcılık Logitrans Transport Fuarı Taşımacılık, lojistik 15-17 Kasım İstanbul İstanbul Fuarcılık Kablo&Tel 2012 Kablo, tel, aksesuarları 15-18 Kasım İstanbul Forum Fuarcılık Ankara 2. Sanayi Fuarı Makine, enerji, kaynak 20-24 Kasım Ankara IZFAŞ İzmir Boat Show Tekne, yat, denizcilik 21-25 Kasım İzmir Grup Medya Fuarcılık 6. Hac ve Umre Turizm Fuarı Hac ve umre hizmetleri 27-28 Kasım İstanbul Soysal Fuarcılık 11. İstanbul Perakende Fuarı Mağaza, market hizmetleri 28-29 Kasım İstanbul İnterteks Fuarcılık Transist 2012 Ulaşım teknolojileri 29-30 Kasım İstanbul TÜYAP Plast Eurasia İstanbul Plastik makineleri, kimyasallar 29 Kasım-2 Aralık İstanbul Hannover Fuarcılık CEBIT Bilişim Eurasia Bilgi ve iletişim teknolojileri 29 Kasım-2 Aralık İstanbul Eventus Fuarcılık Pazarlama Fuarı 2012 Pazarlama 5-6 Aralık İstanbul TÜYAP Horeca İstanbul 2012 Otel, restoran ekipmanları 6-8 Aralık İstanbul İFO Fuarcılık Sign İstanbul 2012 Açık hava reklamcılığı 6-9 Aralık İstanbul Boyut Fuarcılık İstanbul Baby Show Anne, çocuk ve bebek 14-16 Aralık İstanbul YURT DIŞI FUARLAR Organizatör Fuar Adı Konu Tarih Yer Ladin Fuarcılık Bağdat Autoshow Otomotiv ve yan sanayi 3-6 Ekim Irak Hannover Messe Chillventa 2012 Soğutma, klima, havandırma 9-11 Ekim Almanya Forum Fuarcılık Canton Fuarı Gıda maddeleri, tarım 31 Ekim-4 Kasım Çin Senexpo Allpack Indigra Alimenta Gıda 31 ekim-4 Kasım Romanya Ladin Fuarcılık 8. İran Plast Plastik ve kauçuk endüstrisi 4-7 Kasım İran TÜYAP Constru India Yapı ısıtma 6-8 Kasım Hindistan İTO MIDEST Yan sanayi 6-9 Kasım Fransa Türkel 18. Interlight Moscow Aydınlatma 6-9 Kasım Rusya TÜYAP 7. International Packtech India Ambalaj paketleme 6-8 Kasım Hindistan TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT 47 BULMACA SUDOKU BULMACA 1’den 9’a kadar olan rakamları panoya yerleştirin. Her satır ve sütun 3x3’lük 9 kare’den oluşmaktadır. 9’luk kutularda her rakamdan 1 adet olmalıdır. Yanıtları www.istoc.com.tr adresinde bulabilirsiniz. 48 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
Benzer belgeler
PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi
Sınırlı Sorumlu İstanbul Toptan Ticaret Depolama ve Küçük Sanayi Toplu İşyeri Yapı Kooperatifi (İSTOÇ) ilk olarak 1 Haziran 1998 tarihinde
“İSTOÇ’’ olarak marka tescilini yaptırdı. 14 Nisan 2010 ta...