Dinamik gazete 63. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.
Transkript
Dinamik gazete 63. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.
Ekim 2011 Yıl: 22 Sayı: 63 Steve Jobs’a veda 07 gazete Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü süreli yayınıdır. Ücretsizdir. Boğaziçi nasıl ayakta kalıyor? Yıllardan beri süregelen, devlet üniversitelerindeki mali yetersizlik ve bu yetersizlikten doğan, eğitim kalitesindeki azalma Boğaziçi’ni de etkiliyor. GÖKHAN ER’in haberi 04’te Boğaziçi’nden tuvalet manzaraları TK Kitap İncelemeleri Muhteşem manzarası, binalarda dikkat çeken tarihi dokusu ve rahatlatıcı çimleriyle Boğaziçi Üniversitesi’nde okumak her öğrenciye büyük bir zevk veriyor hiç kuşkusuz. Fakat okuldaki bazı tuvaletlerin pek de temiz olmaması bu mükemmel görüntüye gölge düşürür nitelikte. Şikayet ediyoruz ama biz öğrenciler bu konuda ne kadar özenliyiz? BUSE AYLAN’ın haberi 10’da KİTAP MÜZİK 13 ETKİNLİKLER SİNEMA Sinemanın si çok yönlü dahi N WOODY ALLE esi TK Kitapları İncelem Yorgun Anılar Hocalarımızdan Boğaziçi 21 kültür sanat Zamanı Erken Modern Avrupa’da Şiddet (1500-1800) Julius R. Ruff Boğaziçi Yayınevi Bizim Buralarda Mikrop Olmaz Sylvia Wing Boğaziçi Yayınevi Saf Ve Düşünceli Romancı Orhan Pamuk İletişim Yayıncılık esi TK Kitapları İncelem Mavi Sürgün Hâlâ larımız okuduk MÜZİK 12 orglarından biri ile 15. sene Merhaba Dinamik Gazete 02 Yeni çıkanlar tadınolan durumlarla olay sözcükler, yeni On öykü var. İnanın evlerin pencere dan yenmiyor. örgüler yok. Sadece sözcükler rınızın tam merkezinde, tadı merkezli anlatım düşlerin içerisinde, hışırBehçet Necatigil’in derkenarlarında Şiirsellik ve gerçeklik bulaşık suyunun kaldı var, sözcükler… ince ilişki öykülerin Sözleri damağımızda arası boşluklarda, gelKız’ın masalında. gerek boyutu arasındaki olan evlerken çok uzaklardan tısında, Kibritçi İktidarı erkek Kızının, uzaklara götürmeye gizemi belki de. bırakılan meyen bir ses. ve gözleri çok geçen yaşamlar, atmış olan de devinimsiz yazarlığa geç adım yok, evlerimizde. toplumsal rol, “ev” dikkati çocukları “memeslekler ve tek sınırlandıran Kadına biçilen kızının, Ayşe Sarısayın’ın sine neden sadeliğin, kadınlar… Kadınları olarak sesi. İçerisinde ile direkt ilişkilendirilme yazınlar… ruhlarının tam alışmışyardımı kanlar” odaklı sıradanlığın ve anımsamalar oluyor. Kadınların iddia etmek gülünçlük, Çağrışımlar ve barındıini hatırlarken bağlar, lığın tınılarını özgürleştirildiğ ekonomik kurulan haplarıyla ve ile geçmiş ile de ran bir ses. Kadınların doğum kontrol bir şeymiş gibi hissedilen acılar... Hikâye Armağanı sahip dünyalarından özgürlük ile olacak Anılar Zamanı da ev sonsuz çeşitliliğe duyulan bir ses. 2005 Sait Faik “hissedilmesi” durmuyor. Yorgun ve çocuksu düşlerin ölmeden önce kitap, kesitler sunarken Zamanı. Kadınların alan . merkezli kadınların Yorgun Anılar gereken bir kitap. durumlara dokunduruyor adımlar atmak, gözünden bu tadında kullandığı hüzün dolu dünyalarına Eski zaman aşığı gibi görünen hikâyelerine sıradanlaşmış tam orada, algılagöğü gören dokunmak istiyorsanız hapishanenin sedilsem bile, diye içim bir kapısı olur yapıbir penceresi, O kadar hissedilerek aydınlanıyor.” vardır ki okunması lan Bodrum tasvirleri tavsiye etmek“Başka ve muhayyel edilmesini şey söylenemiyor, ten başka bir nur içinde yatılacağına, yerlerde ölüp yaşanır.” burada nur içinde koylardan, Anadolu Tanrılarından, bahseditam da bu dönemlerde böceklerden haleler… İşte balıkçımız Resimli çiçeklerden ve Bu tanımyaşar insan bu Bodrum aşığı. İstanbul’da bulunan yazılar yazıyor. keyifli bir ayıklık lirken yol alış… herkesin dergide bir maviye lama denilince Hafta adlı olduğu kültürel anlatımda. Sürgünden şiddetiyle etkili aklına genel bir adım adım Halikarnas kaçakSansürün tüm Cevat Şakir’in Halikaryazısında asker idam bilgi dahi olsa bu dönemde bir çıkarılmadan Balıkçısı’na dönüşümü…Kıral tarafından nas Balıkçısı geliyor.acı, de Erden larının mahkemeye yazar ve yazı Filminin bir alakalı lazım. edilir. Sürgünlerin verdiği ettirilmeleri ile çekildiğini belirtmek yolculuğa sürgün bilinmeyene yolculuk Bodrum’a, mavi doğanın tonlarının ve ve o yeri benimserken Sürgün mavinin için bir ihtimaldi özdeşleşme süreci. güzelliğinin farkındalığı otobiBalıkçımız bize ama güzeldi… çıkan kez görürken oluşan bir Bodrum’u ilk denemelerden bizi nna yografi esintili dönüşecek kımıltılarının mevzubahsine sözler de aşka de olsa olu Mado sevdadan bahsediyor, gösteriyor: “Ne Mant karanlıhareketliliğini Kürk attin Ali de ortak ediyor… İşgal güçleri yüreği sıkan bir Atılgan ışık Bodrum adının Sabah sağla- Yusuf Savaş dönemi. var. Oysa gördüğüm gibi Adam İstanbul’da kontrol ğı, bir boşluğu evski üfüren meltem hayattaki Anadolu’da ve Aylak Dostoy ki, hapBaskının günlük ve berraklık, buğuyu Atay Ceza öylesine sildi mış durumda. göster- Oğuz Suç ve izbeliği ve loşluğu yerde kendisini müdaanlar gösterimi her luk amay darplar, haksız a Yolcu Tutun mekte. İdamlar, Ucun Avrupa’nın en büyük Bu dönem okutulacak Tk kitaplarını sizin için inceledik 11’de ın ry YaşamÖzlü Exupe Tezer - Saint k Prens nn Hesse Küçü an - Herma ler Demi Öykü Guin Le n Çehov Anstosüzler - Ursula elisin Mülk ları Sevm que İnsanMaria Remar Erich Od İskender Pala Kapı Yayınları Steve Jobs Apple’ı Yarattı (Michael Moritz) İş Bankası Kültür Yayınları Her Gün 60 Saniye Felsefe Andrew Pessin Omega Yayınevi Venedik’te Bir Yahudi Roberta Rich Sayfa 6 Yayınevi Kültür-Sanat eki içindedir BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ İŞLETME VE EKONOMİ KULÜBÜ 02 dinamik “Dile kolay” diye başlamak bazen garip hissettirir insana. Dile kolay, kalem tutulan ellere kolay, üretim yapmanın verdiği heyecanı hisseden ve gösteren gözlere kolay. Kolay değil, tam 21 yıl Boğaziçi meydanlarında, kantinlerinde, manzaralarında var olan bir yapıdan söz ediyoruz: Dinamik Dergisi’nden. Gönüllü bir öğrenci topluluğunun oluşturduğu yapı içerisinde amatör ruhlarla profesyonelliğin demlendiği dergiler… Değerli isimlerin mevcudiyetinin sağlanması, Boğaziçi sınırlarında eli kalem tutan veya tutmak isteyen herkese fırsatlar sunması… Uzun lafın kısası Dinamik dergisi bu okulun ve bu kulübün bir gerçeği. Merhaba Dinamik Gazete Gökhan Er [email protected] Hakkında henüz hiçbir şey belli değildi belki; ne tasarımı, ne içeriği ne de tarzı. Ama ismi belliydi, “Dinamik Gazete”. “Dinamik”, 62 sayılık maceradan sonra mağrur bakışlarıyla kulüp duvarındaki köşesine çekilmiş bizleri izlerken, “Manzara” ise bir zamanlar konuşulmuş, belki de çoktan unutulmuş bir gazete olarak yeniden hatırlanmayı bekliyor. Yaz döneminde bir araya geliyoruz ve başlıyoruz çalışmalara, tanışmalara. Önce kendimizi, birbirimizi tanıyoruz, sonra Dinamik’i ve Manzara’yı hatırlıyoruz ve yine kendimize dönüyoruz. Tartışıyoruz uzun süre, konuşuyoruz, araştırıyoruz ve bir kemik oluşturuyoruz. Boğaziçi gibi köklü bir okulda, eksikliğini yakıştıramadığımız bir “okul gazetesi” için neler yapabiliriz bunu tartışıyoruz. İki ayda bir çıkacak bir gazete, herkes internetten bahsederken yine de basılı olarak da yayımlanmaya devam edecek bir gazete. Boyutu tabloid, tek amacı kolay okunabilirlik. Okuldan, bizden bahsedecek, kulağınıza yaklaştırdığınızda kendi sesinizi duyacaksınız, dikkat çekecek, bir şeyleri değiştirebilecek ve belki de Boğaziçi ruhuna bir nebze de olsa katkıda bulunabilecek bir gazete. Ama her zaman bizim olmaya çalışacak, asla bir kısmımızın değil. Neden basılı gazetede ısrar ettik peki? İnternetin hayatımızı nasıl değiştirdiğini görmek çok zor değildi bizim için de. Ama basılı bir yayının ne demek olduğunu da çok iyi biliyorduk. 20 yılı aşkın bir süredir çıkan Dinamik’ten aldığımız yayıncılık tecrübesi vardı arkamızda. 2 aya yakın süredir sabah akşam demeden emek verilen, bir gün matbaadan, gecenin bir saati gelen, o sıcak kokulu kağıt topaklarını elinize ilk aldığınızda hissettiğiniz duyguydu bunun sebebi belki de, başka bir şey değil. Biz bu sene boyunca İşletme ve Ekonomi Kulübü çatısı altında yine boyumuzu aşan işler yapacağız. Boyumuzu aşacak, çünkü bilmeyeceğiz nerede durmak gerektiğini, yeri gelecek tüm kulüplerin kapısını çalacak, beraber bir şeyler yapmaya davet edeceğiz onları. Okul gazetesi olacağız dediysek, okul gazetesi olacağız, kulüp tanıtım kitapçığı değil. Yeri gelecek yaralarınızı kaşıyacağız, sert olacağız, eleştireceğiz; ama bunu her zaman adil bir şekilde yapmaya özen göstereceğiz. Umarım, bu süreç boyunca sizlerin de desteğini kazanır, sizin gazeteniz oluruz. Son olarak, Editörüm Buse Aylan’a, Yazı ve Reklam İşleri Sorumlularım Duru Öksüz, Kadir Aydın ve Salmi Gambarova’ya bitmek bilmeyen heves ve çabaları, dergiden gazeteye geçiş kararını beraber aldığımız 2011-2012 Yönetim Kurulu Üyelerine, bu radikal kararımız çerçevesinde her zaman yanımda oldukları için çok teşekkür ederim. Unutmadan, Hıncal Uluç Yeni Radikal’in ilk sayısını yorumlarken : “Yılların deneyimi ile biliyorum.. Yeni gazetenin ilk sayısı, en kötü sayısı olur nedense.. Bu kader değişmez..” diyor. Onu yanıltmak isteriz tabii ama şunu eklemeden olmaz, bu sene doğan “Dinamik Gazete”, belki de en hızlı gelişimini yine bu sene yaşayacak ve gelecek seneleri karakteri oturmuş, kendinden emin bir şekilde karşılayacak. Üniversite dergiciliğine farklı havalar katan, vizyon sahibi duruşuyla aklınızın herhangi bir köşesinde duran ve ağırlığını hissettiren isimlerle röportajlar gerçekleştiren, kampüs ve ülke gündeminin merkezindeki konularla dosyalar oluşturan genç seslerin varlığıydı belki de Dinamik. Şairin deyişiyle ayrılıklar sevdaya dahil. Dinamik dergisi de bu kulübün unutulmayacak bir parçası ve üzerinde nice Dinamik tadında yazıların inşa edileceği bir mazi. Dinamik dergisinin 62 sayısının konuşmasında, konuşulmasında ve hatta konuşlanmasında emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz, en içten dileklerimizle hayatlarında başarılar diliyoruz. Hoşçakalın, Dinamik kalın! Sahibi Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü Adına Uğurcan Aksoy Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Uğurcan Aksoy Genel Yayın Yönetmeni Gökhan Er Editör Buse Aylan Yazı ve Reklam İşleri Sorumluları Duru Öksüz, Kadir Aydın, Salmi Gambarova Yazı Kurulu Gökhan Er, Buse Aylan, Duru Öksüz, Kadir Aydın, Salmi Gambarova Görsel Yönetmen Sertaç Bala Matbaa Müka Matbaacılık Reklamcılık Yayıncılık San. Ve Tic. Ltd. Şti. Tel : 0212 54968 24 www.muka.com.tr Yayın Kurulu Tolgacan Ceylan, Umut Can Kurt, Barış Karahan, Ecenaz Özcengiz, Ekin Akın, Gökhan Er, Nazım Sansar Bu gazete süreli yerel yayındır. siyaset 03 Gerilen ipler üzerinde iki cambaz Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu’yu emanet ettiği iki dostu arasına kara kedi girdi. İlk önce söz düellolarıyla başlayan gerginlik İsrail’in 9 Türk vatandaşını öldürmesi ile geri dönülmesi zor bir yola girdi. DURU ÖKSÜZ [email protected] Yıllardır Orta Doğu’da birbirinin yanında duran, istihbarat anlamında, askeri alanda birbirini destekleyen iki ülke Türkiye ve İsrail. 1949 yılında İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ağırlıklı devlet olan Türkiye 2005’ten bu yana yakın müttefiki ile bir türlü durulmayan sularda yüzmekte. Geriye dönüp bakılacak olursa; 2006’da HAMAS Terör Örgütü Lideri Halid Meşal’in Türkiye ziyareti ile İsrail’in verdiği tepki, 2009’da Davos Zirvesi’nde Başbakan Erdoğan ve Şimon Perez arasındaki, Türk medyasına “One Minute” krizi olarak yansıyan tartışma, 2010’da Gazze sınırına yardım götürmek amacı ile Türkiye’den kalkan Mavi Marmara adlı gönüllü yardım gemisinin Doğu Akdeniz’de İsrail askerleri tarafından durdurulması ve 9 Türk vatandaşının bu askerlerce öldürülmesi, önceden yazılması zor bir senaryo. Patlak veren krizlerin önü alınamayınca ortaya çıkan çatışmalarda engellenemedi. Bir süredir belirli kanallarla –Birleşmiş Milletler gibi- İsrail’den yazılı ve sözlü bir özür bekleyen Türk hükümeti alamadığı bu özrün arkasından belki de Yunanistan ile hava sahalarımızda görmeye alışık olduğumuz it dalaşını Doğu Akdeniz sularına taşıyacak 5 maddelik bir yaptırım listesi ortaya koydu. Maddeler şu şekilde: 1. Türk - İsrail diplomatik ilişkileri ikinci kâtip düzeyine indirilecektir. 2. Türkiye ile İsrail arasındaki askeri anlaşmaların tümü askıya alınmıştır. 3. Doğu Akdeniz’de en uzun kıyısı bulunana sahildar devlet olarak Türkiye, Doğu Akdeniz’de seyrüsefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacaktır. 4. Türkiye İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu tanımamaktadır. İsrail’in 31 Mayıs 2010 tarihi itibari ile Gazze’ye yönelik olarak uyguladığı ablukanın uluslararası adalet divanında incelenmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda BM Genel Kurulu’nu harekete geçirmek için girişimlere başlanacaktır. 5. İsrail saldırısının Türk ve yabancı tüm mağdurlarının mahkemelerdeki hak arama girişimlerine tarafımızdan gereken her türlü destek verilecektir. Şimdiye kadar somut etkisini sadece Doğu Akdeniz’de gördüğümüz bu 5 maddelik liste İsrail ile tüm ilişkilerin boyutlarını değiştirmiştir. İktidarlığı süresince komşularla sıfır sorun politikası çizgisinde ilerleyen AK Parti’nin İsrail’e olan farklı yaklaşımının nedeni sadece İsrail’in Filistin’e karşı olan tutumundan dolayı mı? İşte bu daha sonra anlaşılabilinecek bir durum. Bütün bu atışmaların ve karmaşıklığın yani sıra eski “dost” olan bu iki ülke birbirlerine adımlar da atmıyor değiller. İsrail’de gerçekleşen orman yangınında Türkiye’nin destek göndermesi ve 23 Ekim Van depremi sonrasında İsrail’in yardım teklifleri “Bir nebze de olsa ikili ilişkilerin yumuşatılmak istediğine işaret mi?” diye sorular oluşturuyor. Ancak görünen o ki hükümet İsrail’den istediklerini alamadıkça İsrail ne kadar adım atarsa atsın arada hep ciddi bir mesafe olması kaçınılmaz. G RÜŞLER Son zamanlarda gerilen ilişkilerde Türkiye’nin tavrını nasıl buluyorsunuz? Türkiye’nin İsrail’e karşı duruşunun Arap Bahar’ında Türkiye’nin örnek alınmasında etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Türkiye’nin İsrail’e karşı aldığı sert kararların Filistin’in Müslüman bir ülke olmasından kaynaklandığına inanıyor musunuz? Oğuz Anıldı - Kimya Mühendisliği Hazırlık 3. Soru: Filistin’in Müslüman bir ülke olması Türkiye’nin İsrail politikalarında belirleyici unsurlardan biridir. Son dönemlerdeki dış politikamızda Müslüman olan veya olmayan, yardıma ihtiyaç duyan her ülkeye aynı şekilde iyi bir yaklaşım var. Kararlılıkla da sürdürülüyor, arkasında başka nedenler aranmamalıdır. Ayşe Sena Çelik - Sosyoloji 1.sınıf 1. soru: Türkiye bu sürecin bu noktasına kadar sabırlı bir tavır sergilemiştir ama bir noktadan sonra bu sabrı haklı olarak yitirmiştir. Yaşanılanlara bakılırsa Türkiye iyi bir tavır sergiliyor, yapabileceği tek yolu deniyor. Her yol denendi, şimdiyse bu yol deneniyor. Cem Kocabaşa - İşletme 2. Sınıf 1. Soru: Türkiye çok tutarsız, net tavır ortaya koyamıyor. Astığım astık tavırları da pek samimi gelmiyor. Ortadoğu liderliğine yönelik bir mücadele bu elbette. Arap Baharı’yla gelen demokratikleşme sürecinde etkin rol oynama çabası da bariz. Ama biraz gaza geldik. Ortaya konan sert tutumunsa Filistin’in Müslüman bir ülke oluşuyla pek ilgisi yok. Biraz yakınlığı, biraz mazlum oluşu... Demokratik Kongo, Kenya sınırında adam öldürse pek de umrumuzda olmazdı. Derya Karataş - Psikoloji 3. Sınıf 3. Soru: Evet, Müslüman bir ülkenin ezilmesine tepki gösteriyor ancak bölgede İsrail’in etkinliğini artırmasının ve Türkiye’nin İsrail’in gölgesinde kalmasının istenmemesi bence asıl mesele. Ecenaz Özcengiz - İşletme 2. Sınıf 2. Soru: Ortadoğu’nun Türkiye’ye karşı bir hayranlığı olduğu doğru. Türkiye’nin dışarıdan politik ve ekonomik açıdan güçlü duruşu bu hayranlığın en büyük nedenlerinden. Tabii ki İsrail’e karşı alınan tavır, Arapların Türkiye’yi yanlarında hissetmelerini sağlıyor ve bu hayranlığı, sempatiyi artırıyor. 04 ekonomi M. Buse Aylan [email protected] Boğaziçi Üniversitesi nasıl ayakta kalıyor? Yıllardan beri süregelen, devlet üniversitelerindeki mali yetersizlik ve bu yetersizlikten doğan eğitim kalitesindeki azalma Boğaziçi’ni de etkiliyor. Boğaziçi Üniversitesi, tıpkı diğer devlet üniversiteleri gibi oldukça sınırlı kaynaklarıyla eğitimdeki kalitesini üst düzeyde tutmaya çalışıyor. GÖKHAN ER [email protected] Türkiye, milli bütçesinde eğitime verdiği pay açısından OECD ülkeleri arasında son sırada yer alıyor. Geçtiğimiz yıllardan bu yana ilk defa 2011 bütçesinde eğitim ve sağlığa ayrılan payın savunma sanayine ayrılan paydan fazla olduğu ülkemizde, eğitime verilen önem mali göstergelere göre artsa da üniversiteler bunun hala yeterli bir düzeye gelmediğini düşünüyor. 2011 bütçesinde Boğaziçi Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yüksek öğretim kurumlarına ayırdığı bütçeden 148 milyon 320 bin TL alarak 10. büyük bütçeye sahip devlet üniversitesi oldu. Belirlenmesinde çeşitli kriterlerin rol aldığı bu dağıtımda 54 bin öğrencisi bulunan İstanbul Üniversitesi 588 milyon 835 bin TL ile en büyük bütçeye sahip devlet üniversitesi olurken okulumuz 11 bin öğrencilik kapasitesiyle 148 milyon 320 bin TL’lik bir bütçe aldı. Türkiye’de devlet üniversiteleri gelirlerini; a. Her yıl bütçeye konulacak ödenekler, b. Kurumlarca yapılacak yardımlar, c. Alınacak harç ve ücretler, d. Yayın ve satış gelirleri, e. Taşınır ve taşınmaz malların gelirleri, f. Döner sermaye işletmelerinden elde edilecek kârlar, g. Bağışlar, vasiyetler ve diğer kalemler dahilinde sağlıyor. MEB’den alınan ödeneğin en büyük payı oluşturduğu bu bütçede, alınacak ödeneğin belirlenmesi mali yıl başında MEB ile okul arasında yürütülen müzakereler sonucunda belirleniyor. Okulun hazırladığı tahmini bir bütçe, MEB tarafından onay alması durumunda kabul ediliyor. Boğaziçi Üniversitesi, devlet ödeneğinin yanında Boğaziçi Üniversitesi Vakfı’nın (BUVAK) da yardımıyla gelirini yüksek seviyelere çekmeye çalışıyor. 32 yıllık bir geçmişe sahip olan BUVAK, üniversiteye kurulduğu yıldan günü- müze kadar 59 milyon dolarlık gelir sağlamış olmakla birlikte yıllık olarak da 15 milyon dolarlık bir gelir getiriyor. Buradan gelen bağışlar, şartlı bağışlar olarak veya direkt vakıf bütçesine olmak üzere değişebiliyor. Mithat Alam Film Merkezi ve Saatli Bina’daki büyük toplantı salonu, bu bağışlarla meydana gelmiş projelerden sadece birkaçı. BUVAK’tan elde edilen gelir aynı zamanda öğretim üyelerinin ve okulun akademik projelerinin finansmanında da önemli rol oynuyor. Okulun giderlerinde ise en büyük payı personel giderleri alıyor. 148 milyon TL’lik bütçenin yaklaşık 54 milyon TL’si personel giderleri ve bu personelin Sosyal Güvenlik Kurumu giderinden oluşuyor. Bütçe sistemi dahilinde, öğretim görevlileri ve yöneticilerin maaşları devlet tarafında belirleniyor ve bu kişiler için ayrıca bir ödenek oluşturulamıyor. 20 yılı aşan dergicilik deneyimiyle 62 sayılık bir yol kateden Dinamik dergisine veda ettiğimiz bu sene, Dinamik’in mirasını ileriye taşıyacak olan ve Boğaziçi’nin okul gazetesi olmayı hedefleyen Dinamik Gazete ile yola devam ediyoruz. Yazı geride bırakıp yeni bir döneme başladığımız şu günlerde elinizden bırakamayacağınız bir okul gazetesi hazırlamak istedik sizlere. Her öğrenciye hitap edecek konularla ve köşe yazılarıyla hem kendi içimizde neler olup bittiğine baktık hem de dünyadan öne çıkanlara yer verdik. Siyasetten ekonomiye, sinemadan edebiyata, spordan teknolojiye kadar birçok konuda biz Boğaziçi öğrencilerini hem bilgilendirecek hem de eğlendirecek bir gazete olmak için çalışan Dinamik Gazete’nin elinizde tuttuğunuz ilk sayısında “Okul Nasıl Ayakta Duruyor?” sorusuna cevap bulmaya çalışırken değişen dünya gündeminden Yunanistan’ın içinde bulunduğu ekonomik krize ve İsrail ilişkilerine de değinmeden edemedik. Okulumuzun tuvaletleri hakkında öğrenci görüşlerini alırken Çarşamba akşamlarının vazgeçilmezi klasik müzik konserlerini ve ölümü tüm dünyada yankı bulan Steve Jobs’ı da unutmadık. Sinema dünyasında bir dahi olarak görülen Woody Allen’ın hayatında neler varmış neler yokmuş diye bakarken bu dönem TK dersinde okutulan kitapları da sizin için şöyle bir araştırdık. Bunların yanı sıra okulumuz öğrencilerinin Erasmus ve staj maceralarından Hisarüstü’ndeki mekanlara ve şehirdeki kültür sanat etkinliklerine kadar ilginizi çekecek her şey ve daha fazlası Dinamik Gazete’de sizleri bekliyor. Okulumuz için bir ilki gerçekleştirmek amacıyla Dinamik Gazete’nin objektif, bilgilendiren, eğlendiren ve öğrenci gündemini belirleyen bir gazete olmasını istedik. Her öğrencinin ilgisini çekecek, kendinden bir şeyler bulabileceği, kimi zaman belki tek bir sayfayı kimi zaman da tüm gazeteyi istekle okuyabileceği bir gazete olarak Dinamik Gazete’yi Boğaziçi’ndeki herkesin beğenmesi ve kabullenmesi ise en büyük isteğimiz. Dinamik Gazete’nin hazırlanmasında emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Dinamik Gazete’nin uzun yıllar devam ederek Boğaziçi kültürünün bir parçası olması dileğiyle… İyi okumalar! ekonomi 05 Boğaziçi yemekhaneleri DURU ÖKSÜZ [email protected] Kapılarından dışarıya taşan sıralarına, her gün sadece renkleri değişen çeşit çeşit çorbalarına, artık bir tek yemekhanelerde kullanıldığımız akbil geçişlerine bakmazsızın sağlıklı, nispeten ucuz yemekleriyle yemekhaneler oldukça tercih ediliyor. Şu anda Boğaziçi Üniversitesi’nde Kuzey Kampüs, Güney Kampüs ve Kilyos Kampüsü’nde olmak üzere üç yemekhane hizmet veriyor. Her birinde öğlen ve akşam yemeği servisi yapılan bu yemekhanelerde menüler ortak olarak hazırlanıyor ve aylık liste halinde Medikososyal’den onaylı bir şekilde açıklanıyor. Ücretleri okulun içindeki ve dışındaki çeşitli mekânlarla karşılaştırıldığında –ki yemekhanelerde her öğün için geçerli olan fiyat 2.25 TL.çok daha uygun. Diğer üniversitelerden farklı olarak kahvaltı vermeyen, öğlen ve akşam yemek fiyatlarını aynı tutan Boğaziçi’nde de yemekhane ücretleri genel olarak çevre üniversitelerle aynı. Öğrencilerin yemekhane hakkındaki sorunlarının birinden bahsedilmesi gerekirse o da akbil sistemi. Geçen seneden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi manyetik kart uygulamasıyla akbil sistemini öğrenciler için dondurmuş olsa da yemekhanelerimizde geçişleri hala bu akbiller ile sağlamakta. Hem boyutları hem de işlevsizliği nedeniyle öğrencilerin kullanmak istemediği bu sistemin değişmesi ise öğrencilerin talepleri arasında yer alıyor. G RÜŞLER Yemekhanedeki yemekleri lezzet ve fiyat açısından nasıl buluyorsunuz? Jale Günbak - Matematik Öğretmenliği Yemekhanedeki yemekler lezzet açısın- dan iyi değil. Yurtta kaldığımız için fast food yemek yerine yemekhaneye gitmek zorunda kalıyoruz. Yemekler daha özenli hazırlanırsa daha iyi olabilir. Fiyatları da dört çeşit yemek verdikleri için normal buluyorum. Mehmet Emre Özengen – Ekonomi Öncelikle fiyatı ele alırsak, dört çeşit yemek için çok uygun. İki liraya marketten ancak iki ekmek alabilriz, ben yemekhanede beş tane küçük yuvarlak ve şirin ekmeklerden yiyorum, yemek ve su bedavaya geliyor. Lezzet olarak da bana göre içinde patates püresi olan her menü yeterince lezzetlidir. Daha çok patates püresi çıkmasını istiyorum. Vedat Kızıl – Yabancı Diller Eğitimi Diğer devlet üniversitelerinde aynı tat ve çeşitte yemekleri daha ucuza yiyebilmek mümkünken, Boğaziçi Zam mı? Alıştık artık! SALMİ GAMBAROVA [email protected] Artık alışkanlık haline gelmeye başlayan İETT zamları, öğrencileri zor durumda bırakıyor. Gazeteyi her açtığımızda artık İETT zammı görmeyi bekliyoruz. Gerekçe olarak personel giderleri, akaryakıt fiyatları, enflasyon oranlarına bağlı olarak malzeme ve yedek parça maliyetindeki artışlar gösterildi; ancak bütün bu nedenler öğrencinin cebinden mi çıkmalı? Okulda üç öğun yemek, kira veya yurt, ders kitapları ve harç ücretleri gibi zorunlu harcamaları olan öğrenciler bu zamlara ayak uydurmakta zorluk çekiyor. 2009 yılından bu yana İETT fiyatları Elektornik Bilet (Akbil-Elektronik Kart) TAM ÖRENCİ-İNDİRİMLİ TAM AYLIK ÖRENCİ-İNDİRİMLİ 1 Haziran 2009 1.50 TL 0.85 TL 110 TL 55 TL 30 Ekim 2010 1.65 TL 0.95 TL 120 TL 60 TL 15 Ağustos 2011 1.75 TL 1.00 TL 140 TL 70 TL Üniversitesi’nde daha pahalıya yiyoruz. ğundan öğrencilere ancak kısıtlı saatler Ya fiyatlar düşürülmeli, ya da yemearasında yemek verilmekte. Güney yeğin kalitesi arttırılmalı.Ayrıca güney mekhanedeki masalar yuvarlak yerine market code_117x150.pdf 13:33gibi dikdörtgen olursa alandan yerleşkedeki yemekhanei, ihtiyacı1 24.10.2011tepsiler karşılayamayacak kadar küçük oldutasarruf edilebilir. 06 dünya Yine mi Yunanistan! Yunanistan’da 2009 yılı itibariyle iktidarın değişmesi sonucu mevcut ekonomik çöküntünün su yüzeyine çıkarılması uzun yıllardır AB üyesi olan ülkenin AB içinde yeniden derin bir şekilde tartışılmasına neden oldu. KADİR AYDIN [email protected] Son dönemlerde ekonomik buhranlarla uğraşan Yunanistan, Avrupa Birliği seviyesinin çok üzerindeki bütçe açığıyla 2009’dan beri yine gündemde. Her ne kadar AB Maastricht Kriterleri gereğince bir AB üyesi ülkenin bütçe açığının gayri safi milli hasılasının (GSMH) yüzde 3’ünü geçmemesi gerekse de Yunanistan 2009 yılı için bütçe açığının GSMH’ye oranını yüzde 12,7 olarak açıkladı. Bunun yanında Yunanistan’ın 594.5 milyar dolara varan dış borcu olduğu da belirtildi. Bu durum Avrupa Birliği’nin, geleceği ve ekonomik olarak istikrar ve tutarlılık ilkelerini yeniden düşünmesini sağladı. Fransa ve Almanya gibi AB’nin en önemli ekonomileri yaptıkları açıklamada Yunanistan’ın krizden yine kendisinin çıkması gerektiğini belirttiler. Yunan hükümeti her ne kadar kemer sıkma politikası uygulasa da mevcut ekonomik dengelerde krizden tek başına çıkmanın kolay olmayacağını gördü. Hazırlanan ekonomik destek paketinin üçte ikisi AB tarafından ve üyelerde “gönüllülük” esasına dayanarak, kalan kısmı ise IMF tarafından karşılandı. Nefes aldırma şeklinde görülen yardımlar “bağımsızlık” tehlikesini daha ciddi hisseden halk tarafından büyük tepkiyle karşılandı ve yoğunluğunu hala devam ettiriyor. Yapılan iş bırakma eylemleri, öğrenci hareketleri ve protestolar ülkede hayatı sık sık durma noktasına getiriyor. Yunanistan ve Avrupa Birliği ilişkilerinin tarihsel süreci incelendiğinde Yunanistan hakkında AB’nin genel tavrı “şımarık” olduğu yönünde. Ekonomik yapısının yeterliliği AB üyesi olduğundan beri tartışılsa bile 2001 yılında Ekonomik ve Parasal Birliği’ne dâhil edildi. Bu kararla diğer AB üyeleri gibi avro alanı içine giren Yunanistan birçok ekonomik sorumluluğun da altına giriyordu. Sonuç olarak bu ekonomik yükümlülükleri yerine getiremeyen Yunanistan büyük bir krizin içinde, çöküntünün ise eşiğinde. AB, her ne kadar hükümetler arası bir konuma doğru gitse de Yunanistan örneğinde olduğu gibi attığı adımlarda siyasi ve ekonomik birlikteliğin var olduğunu ve üye ülkelere avantajlar sunduğunu derinleştirerek devam ettirmek zorunda. Bu adımlar olmadan var oluşuyla ters bir konumlandırmaya sahip olabilecek belki de… Euro’nun değerinin azalması korkusuyla karşılaştı. Çünkü Yunanistan üye bir ülkeydi ve sorunlarının artması genel olarak birliğe önemli zedelenmeler yaşatabilirdi. Gökhan Akay -Endüstri Mühendisliği,-1. Sınıf Bu durumun milli bir ekonomilerinin olmaması, ihracattan elde ettikleri gelirin düşük olması, AB’ye girerek dışa olan bağımlılıklarının artması ve yerli sermayeye önem vermemeleri gibi nedenlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Yunanistan’ın ekonomisini düzeltememesini neye bağlıyorsunuz? Mustafa Bulut-İktisatSosyoloji-4.sınıf Krize Yunanistan’ın kötü ekonomi yönetimi ve Avrupa Birliği üyesi olması sayesinde aldığı kredi notları sebep olmasına rağmen, girdiği ekonomik krizden çıkamamasının nedeni de Avrupa Para Birliği’ne üye olmasıdır. Bu durum Yunanistan’ın bağımsız para politikası uygulamasını önlemekte ve kullanabileceği politika alanını daraltmaktadır. Yunanistan’ı AB VE IMF’nin yardımları haricinde ekonomi politikasının kalmadığı bir duruma düşürmüştür. Ece Durmuş- Sosyoloji Yunanistan’daki krizle Avrupa Birliği, Kadir Aydın- Felsefe- 1.sınıf Yunanistan zor durumda, ekonomik G RÜŞLER bağımlılığının ve politika eksikliğinin yüksek seviyelerde olduğu dönemde. Tarihsel çatışmaların ekseninden sıyrılıp mevcut sistemde kısa vadeli çözümlerden sıyrılması lazım, komşularıyla sıkı bir ilişkiye girmek bu yollardan biri. İlkay Yasin Çekin- Sosyoloji3.sınıf Yunanistan AB’nin şımarık çocuğu olarak görülüyor, ne zaman başı sıkışsa AB ve IMF yardımlarıyla bu kötü durumundan sıyrılıyordu. İşler bu sefer daha farklı, Yunanistan Avrupa Para Birliği’nde. Diğer bir ifadeyle rezerv ortak ve ekonomik yapılanmasını iyi ayarlamayan ülkeye ortak paradan sürekli kaynak aktarımı AB’nin işine gelmiyor. ANKET SONUÇLARI 1. Yunanistan’ın yaşadığı ekonomik kriz ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Yunanistan iflas edecektir ve ekonomik bağımsızlığını %35 tamamen yitirecektir %64 %1 Yunanistan yaşadığı ekonomik krizden toparlanarak çıkacaktır. Yunanistan Türkiye ile birleşecektir. Ferahlığın kurumsallaştığı yer KADİR AYDIN [email protected] Dünyada bilinmeyen çok yer var, üzerinde konuşulacak hatta konuşlanacak da. “Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi bilir?” bilmem ama “bilenin” Antigua ve Barbuda ülkesi yolculuğuna çıkan ve yolda kitap okuyanlar olacağı açık. Antigua ve Barbuda. İsim pek de tanıdık gelmiyor sanki. Tanıdık gelmemesi daha önce duyulmaması ve keşfedilmeyi beklemesiyle ilişkilendirilebilir hızlıca. İlişkilendirdik ve süratle yola çıktık. Buralar eskiden hep düzlüktü, dutluktu diyebileceğimiz bir yer hayal ediyorduk, yanıldık. Küçük mü küçük iki adadan oluşan bir ülke. Küba’nın, Haiti’nin, Porto Riko’nun doğusu. Kendisini okyanusa konumlandıran sevimli bir yer. Okyanus ötelerinde uzanmak, durağanlığın ve sessizliğin gayretiyle zihinsel ve fiziksel rahatlama için uygun bir yer. Kristof Kolomb’un oralarda toprak ve üzerinde insan olduğuna dair buluntusuyla başlayan süreç, 1981 yılında bağımsızlık kazanımıyla devam etti ve şu an İngiliz Milletler Topluluğu’na bağlı ‘bağımsız’ bir ülkecik Antigua ve Barbuda. 85.000 kişi İngilizce konuşu- yor ve yüzölçümü İstanbul’un onda biri kadar. Nüfusu artmıyor, mültecisi yok, kendi halinde tropikal iklimin etkisinde keyfince demleniyor bu güzel ülke. Antigua ve Barbuda’nın anlamlarını da merak ettiğinizi hissediyorum. Antigua “tarihi, çok eski” anlamında, Barbuda ise “sakallı” demek. Manada derinliğin yanında bir de magazinsel haber verelim. Milli oyuncumuz Colin Kazım’ın babasının memleketi buralar. Ölmeden önce gidip görmeniz gereken bir “bilinmeyen” burası çünkü şairin deyişiyle “Planlarla gitmiyor bu hayat, insanın ölmek gibi bir alışkanlığı var.” bilim teknoloji Steve Jobs’a veda BUSE AYLAN [email protected] Onun yaratıcılığı ve zekasıyla ortaya çıkan her şey insan yaşamının ayrılamaz bir parçası haline geldi. Ölümü sadece Apple severleri değil tüm dünyayı etkileyen Steve Jobs hiç kuşkusuz hiçbir zaman unutulmayacak. 20’li yaşlarının başında evinin garajında başlattığı Apple macerasıyla Steve Jobs, hayatına yön verecek adımı o günlerde atmıştı. Steve Wozniak ile başlayan girişimleri gelecekte milyonları etkisi altına alacak olan Apple ürünlerinin başlangıcıydı aslında. Bilgisayarlara olan ilgisi çok erken yaşlarda başlayan Steve Jobs’ı, Paul ve Clara Jobs çifti evlat edinir. Albert Einstein ve Leonardo Da Vinci gibi disleksi hastalığı olan Jobs küçükken pek de uslu bir çocuk değildir. Hatta bir keresinde sınıfa bir yılan saldığını itiraf etmiştir. 1972 yılında Homestead Lisesi’nden mezun olduktan sonra Reed Colleg’a kaydolur ama bir dönem sonra günümüz teknoloji dahilerinin bir çoğu gibi o da okuldan ayrılır. Wozniak’la yaptıkları çalışmalar sonucu Apple I, Apple II ve Apple III piyasaya sürülür. Jobs ortaya çıkarttıklarını satma konusunda eşsiz bir girişimci ruha sahiptir. Bu girişimci ruhu ve yetenekleri sınır tanımayan Jobs, Pepsi’nin CEO’su John Sculley’i şirketin başına geçirmek ister ve Sculley’e “Ömrün boyunca şekerli su mu satmak istersin ya da benimle birlikte dünyayı mı değiştirmek istersin?” diye sorarak Apple’ın o zamanki yeni CEO’sunu da belirlemiş olur. Fakat ileriki zamanlarda Jobs’ın Apple’dan atılmasına karar veren isimlerin arasında Sculley de olacaktır. Apple’dan ayrılan Jobs yeni bir şirket olan NeXT’i kurar. 1996’da Apple’ın NeXT’i satın almasıyla Apple’a CEO olarak geri döner ve Apple’ın değerine değer katan çalışmalarda bulunur. Değişmeyen siyah kazağı, kot pantolonu ve spor ayakkabılarıyla milyonların beynine kazınan Steve Jobs, ürettikleriyle ne ona veda eden hayranlarının aklından ne de tarihten hiçbir zaman silinmeyecek gibi görünüyor. 07 Bilinçli kutucuklar Iphone, Android ve Windows gibi platformlarda çalışan uygulamalar fark yaratmak ve bağışta bulunmak için fırsatlar sunuyor. Hayatınızı kolaylaştıran bu kutucuklarla sosyal sorumluluk projelerinde yer almak ve şirketlerin bu konuda neler yaptığını öğrenmek de mümkün. SALMİ GAMBAROVA [email protected] Soysal sorumluluk bilincini, sağlıklı yaşam oranını ve toplum içindeki duyarlılığı arttırmayı amaçlayan uygulamalarla, alışveriş yaparken hangi markaların bu alanlarda neler yaptığını öğrenebilirsiniz. Bu tarz hizmet sunan uygulamalardan bir tanesi “The Good Deed”. Alışveriş yaparken veya sahip olduğunuz bir ürünün barkodunu okuttuğunuzda o markanın sosyal sorumluluk projeleriyle ilgili neler yaptığını, ürünün sağlığa etkisini, doğa dostu olup olmadığını görebiliyorsunuz. Henüz Türkiye’ye gelmeyen ama evsizlerin bulunması, takip edilmesi ve onların yerleşti- Boğaziçi’nde Teknolojinin Kalbi Kare Blok’ta atıyor rilmesi için çok yaralı olan bir uygulama da “Shelter Find”. Gördüğünüz bir evsizin yerini haritada işaretleyerek bir evsizler haritasının oluşumunda devlete destek olabiliyoruz. En yakın bağış noktasını gösteren “Kızılay Mobil Kan Bağışı Uygulaması” da bilinçli insanların bağış yapmalarında kolaylık sağlıyor. “SOS iEmergency” adındaki uygulama ise yardıma ihtiyacınız olduğunda tek bir dokunuşla gerekli numaralara mesaj ve e-mail gönderilebiliyor. Yukarıda belirtilmiş olan uygulamaların yanı sıra Alzheimer, lösemi, meme kanseri, hayvan hakları gibi çeşitli konularda karşılaştığımız birçok sorunu çözümle buluşturan uygulamalar da her gün artmaya devam ediyor. SALMİ GAMBAROVA [email protected] Boğaziçi Üniversitesinde araştırma ve gelişterimeye yönelik çalışmalar yapılan yerlerden bir tanesi Kare Blok. Buranın her bir odasında farklı bir girişimci projesini geliştirmek ve hayata geçirmek için çalışıyor. Kare Blok’un giriş katında bulunan KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı) bir iş fikrine da- yalı olarak kendi işini kurmak isteyen kişilere destekte bulunmak, teknoloji düzeyini yükseltmek, teknoloji bilgilerini yaygınlaştırmak, teknoloji merkezleri ve teknoparklar kurmak gibi şeyleri amaçlayan ve araştırma-geliştirme faaliyetlerini destekleyen bir kuruluştur. Aynı zamanda farklı alanlarda %100’e varan maddi destek de sağlayan KOSGEB, okulumuzun Kare Blok binasında genç girişimciler için çok geniş imkanlar sunuyor. Böylece girşimciler de okulumuzdaki hocaların gözetimi altında bir çok projeyi hayata geçirme fırsatı buluyor. 08 spor Şike şike baba! Türkiye’de futbolun en sıcak gündemlerinden biri hala futboldaki şike kaosu. Başta Fenerbahçe ve Beşiktaş olmak üzere birçok Süper Lig ve Bank Asya takımının adının geçtiği şike iddialarında yargı süreci devam etmekte. “Temiz krampon operasyonu” ile Aziz Yıldırım, Bülent Uygun, Ümit Karan gibi Türkiye’de futbolun önemli isimleri halen cezaevinde bulunuyor. KADİR AYDIN Türkiye Süper Ligi’nde ve kupa finalinde şike yapıldığına inanıyor musunuz? Kadir Aydın- Felsefe- 1.sınıf Bir yerde “hegemonya” sözcüğü varsa, arkasından “güç” gelir. Dört büyükler ikisini de içeren duruşa sahip. Bu sözcüklerin olduğu yerde hedefe “her yolla” ulaşma arzusu olur. Sözün kısası Şike hep vardı adaletin olmadığı sahalarda. Serhat Bölükbaşı / İşletme / 3.Sınıf Şike yapıldığına inanıyorum. Ligin gidişatında belliydi zaten, TV kanallarında yayımlanan kanıtlar da düşüncemi destekledi. Ali Koç’un gösterdiği tepkiler men edilmeden sonra çok ağırdı, bu tutumlar da şike yapıldığına dair inancımı arttırdı. Çağrı Güngör/ İnşaat Mühendisliği/ 3.sınıf Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nden men edilmesini haklı buluyorum. Polis tarafından tespit edilmiş olaylar var, 19 maçtan kupa finali ve Adanaspor’un iki maçı hariç hepsinde Fenerbahçe’nin parmağı vardır. Şenol Güneş’in söylediği “Mutlak adalet olmasa da ilahi adalet er geç tecelli eder.” sözü geçerlidir. Tutuklanmalar ve operasyonun siyasi boyutlarının olduğuna dair iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Tahsin Can Karagöz-Turizm İşletmeciliği-Hazırlık Kesinlikle siyasi boyutları olduğuna inanıyorum. Siyasi etkileri olmasa Türkiye’de hiçbir davanın bu kadar üzerine gidilmezdi. Siyasi baskılarla yargı etkilenmekte ve karşıt görüşler sindirilmeye çalışılmaktadır. SERDAR ADALI Alican Akdoğan /Kimya Mühendisliği/ 2.sınıf Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nden men edilmesini anlamıyorum, küme düşürmen gerekiyor o zaman. Eğer düşürmüyorsan, bu ligden men etmemelisin. Ayrıca şike iddiaları birçok takım için geçerli, sadece Fenerbahçe ceza aldı, burası da önemli bir sorunsal. TAYFUR HAVUTÇU G RÜŞLER TFF’nin Fenerbahçe’yi ŞL’nden men etme kararını haklı buluyor musunuz? MECNUN ODYAKMAZ Digitürk’ün kaybıyla futbol ekonomisinin çöküş senaryosu gündeme geldi. Bu çalışmalar sonucu play-off sistemiyle ligin yapısına yeni bir heyecan getirilmesi kararlaştırıldı. Türkiye’de futbolun dönüşüm sancıları zorlu bir süreçten geçiyor. Futbolseverlerin alın teri, heyecan ve duygusal yoğunluklarının “oyun içinde oyun” (masa başı oyunları) anlayışından sıyrılıp sağlam bir “sahaya” oturması adına kritik zamanlardayız, kazananın “adalet” olacağı bütün seyircilerin beklentisi belki de… ÜMİT KARAN 3 Temmuz sabahı, Türkiye’de sporseverler depremle uyandı. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve bir kısım yönetici, Beşiktaş Teknik Direktörü Tayfur Havutçu ve Asbaşkanı Serdar Adalı, Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz gibi Türkiye’de futbolun önemli isimleri futbolda şike iddiaları kapsamında gözaltına alındı. “Temiz krampon operasyonu” adıyla başlatılan dalgada 2010-2011 sezonu şampiyonu Fenerbahçe’nin ligdeki birçok müsabakada ve kupa şampiyonu Beşiktaş’ın da final maçında şike yaptığı iddia edildi. Bunun yanında Aziz Yıldırım ve birçok spor adamının ismi organize suç örgütü kurmakla ilişkilendirildi. Futbolun içinde yıllardır süregelen “derin ellerin varlığı ve gösterdiği kirlilik” söyleminin üzerine Türkiye’nin spor tarihinde belki de ilk defa ciddi müdahalelere girişiliyor. TFF, yargının elindeki iddianamelerden çıkacak sonuca göre bu yılın sonunda beklenmedik kararlar alıp Türkiye’de futbolu yeniden yapılandırılmaya açık bir zemine oturtabilir. TFF, şike iddiaları sebebiyle geçen sezon şampiyonu Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nden men edilmesine karar verdi. Kuşkusuz bu kararda UEFA’nın bu süreçte gösterdiği hassas tavır ve Türkiye’deki futbola karşı sert yaptırımlar tehdidi de etkili oldu. Sonuç olarak Fenerbahçe yerine lig ikincisi Trabzonspor, Şampiyonlar Ligi’ne gitmeye hak kazandı. Bu kaotik süreçte Türkiye’de futbol, Süper Kupa Finali’nin iptali ve liglerin ertelenmesiyle işin içinden çıkılmayacak bir yola girdi. Ayrıca, Fenerbahçe’nin küme düşürülme ihtimaliyle ve ligin yayın haklarını elinde bulunduran BÜLENT UYGUN [email protected] İşletme ve Ekonomi Kulübü olarak, Van ve çevresinde, 23 Ekim 2011 tarihinde meydana gelen depremde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara acil şifalar dileriz. YALNIZ DEĞİLSİN VAN! Genel ihtiyaç listesi Pet şişede su, battaniye, kışlık giyisi, hijyen malzemeleri, çadır, uyku tulumu, bebek maması, bebek bezi, kışlık bebek giyisi, elektirik gerektirmeyen her türlü ısıtıcı ve kolay bozulmayan erzak. Gönderiğiniz kıyafetler lütfen yeni ve kullanılmamış olsun, kızılay kabul etmiyor aksi taktirde. Destekte bulunmak için yapabileceğiniz şeyler Tüm operatörlerden 2868’e boş mesaj atarak Kızılay’a 5TL destekte bulunabilirsiniz. Tüm operatörlerden 2930’e boş mesaj atarak AKUT(Arama Kurtarma)’e 5TL destekte bulunabilirsiniz. Destek vermekle ilgili tüm sorularınız için Kızılay Afet İstanbul Masası’na 0216 517 08 80 numarasından ulaşabilirsiniz Şişli, Kadıköy, Bakırköy ve Sarıyer Belediyeleri gibi Van’a destek veren belediyelere ulaşabilirsiniz. Başbakanlığın belirlediği banka hesap numaralından destekte bulunabilirsiniz. T.C.ZİRAAT BANKASI / Aşağı Ayrancı Şubesi, Ankara TL Hesabı: TR600001000820555555555031 T.VAKIFLAR BANKASI A.O. / Finansmarket Şubesi, Ankara TL Hesabı: TR620001500158007299317599 T. HALK BANKASI / Bakanlıklar Şubesi, Ankara TL Hesabı: TR190001200940800005000015 10 çevre Boğaziçi’nden tuvalet manzaraları Muhteşem manzarası, binalarda dikkat çeken tarihi dokusu ve rahatlatıcı çimleriyle Boğaziçi Üniversitesi’nde okumak her öğrenciye büyük bir zevk veriyor hiç kuşkusuz. Fakat okuldaki bazı tuvaletlerin pek de temiz olmaması bu mükemmel görüntüye gölge düşürür nitelikte. Şikayet ediyoruz ama biz öğrenciler bu konuda ne kadar özenliyiz? tuvaletleri daha beter hale getiriyor. Teras Kantin’in tuvaleti gayet bakımlı ve yeni. Öğrenciler burayı daha fazla kullanıyor haliyle. Orta Kantin’in yanındaki tuvaletin yanından kokudan dolayı geçilmiyor, o derece kötü. BUSE AYLAN Zelal Kaplan - İşletme Fakültenin içindeki tuvaletler temizlik açısından iyi olmakla birlikte, temizlik malzemeleri (sabun, tuvalet kağıdı vs.) eksiklikleri kimi zaman can sıkıcı olabiliyor. [email protected] Üniversitemize baktığımız zaman birkaç istisna dışında temiz ve hijyenik bir tuvalet bulmak pek mümkün değil. Özellikle Güney Kampüs, öğrencilerin neredeyse 24 saat kullanımına açık bir yer olma özelliğini taşıyor ama fakülte binaları kapatıldıktan sonra tuvalet ihtiyacını gidermek öğrenciler için büyük bir problem. Akşamları Güney Kampüs’te kullanıma açık tek yer Orta Kantin’in yanında bulunan tuvaletler. Tabii onların da ne kadar hijyenik olduğu tartışılır bir konu. Orta Kantin’in hemen yanında bulunan tuvaletler temizlikten yoksun bir görüntü sergiliyor ve öğrencilerin kullanımı için hiç de uygun değil. Farklı alternatif olmadığı için de öğrenci olsun olmasın Güney Kampüs’e yolu düşen her insan bu tuvaletleri kullanmak zorunda kalıyor. Orta Kantin’in hemen yanında bulunan tuvaletlerin ya da bazı fakültelerin içinde bulunan tuvaletlerin temiz olmamasının nedeni ise genelde sık sık temizlenmemelerine bağlanıyor. Fakat dikkat çekilmesi gereken diğer bir nokta da öğrencilerin tuvaletleri kullanırken daha dikkatli davranması gerektiği. Ortak kullanımda bulunduğumuz her alanda göstereceğimiz özen şikayetlerin azalmasını sağlayacak ve problemin ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır. Binlerce öğrencinin okuduğu bir okulda her öğrencinin daha bilinçli davranması gerekiyor. Okul yönetiminin de öğrencilerin memnun olmadığı bazı okul tuvaletlerinin temizliği konusunda iyileştirici hareketlerde bulunması ve tuvaletlerin daha sık temizlenmesi üniversitenin yaşam kalitesini artırmada önemli bir rol oynayacaktır. Özellikle Orta Kantin’in yanında bulunan tuvaletlerin yenilenmesi hem görüntü hem de kullanım için olumlu bir adım olabilir. Unutulmaması gereken diğer bir nokta ise öğrencilere de büyük sorumluluk düştüğü. Biz öğrenciler de temiz bulmak istiyorsak, temiz bırakmalıyız. G RÜŞLER Okuldaki tuvaletlerin yeterince temiz olduğunu düşünüyor musunuz? Okuldaki tuvaletlerin temiz şekilde kullanımına öğrencilerin yeterince dikkat ettiğini düşünüyor musunuz? Esra Nur Eyüboğlu - İnşaat Mühendisliği Tuvaletler genel olarak çok pis. Temizleniyordur mutlaka. Bence öğrenciler biraz daha dikkat etmeli. Orta Kantin’deki tuvaleti hiç kullanmıyorum. Önlem olarak temizlikçi sayısı artırılabilir ya da yalnızca tuvalet temizliği için görevliler ayarlanabilir. Elif Dilay Seyçuk - Matematik Öğretmenliği Bazı tuvaletlerin yeteri kadar temiz olduğunu düşünüyorum ama bazıları çok pis. YADYOK kız tuvaletine özellikle dikkat çekmek istiyorum, çok bakımsız. Öğrenciler de bu kötü Ayşenur Sünnetçi - İngilizce Öğretmenliği Tuvaletlerin çok temiz olmamasının yanı sıra tuvalet kağıdı, sabun gibi temizlik maddeleri de sık sık eksik oluyor. Öğrencilerin kullanıma dikkat ettiklerini kesinlikle düşünmüyorum. Tuvaletleri bir üniversite öğrencisine yakışmayacak şekilde kirli bırakıyorlar. Yasemin Taşçı - Çeviribilim Bazı binalarda tuvaletler temizken bazı binalarda tam tersi bir durum söz konusu. Bu durumda öğrencilerin payı olduğunu da düşünüyorum. Fakat binalar arasındaki temizlik farkına bakınca bazı binaların tuvaletlerinin temizlik konusunda ihmal edildiğini düşünüyorum. KİTAP MÜZİK SİNEMA ETKİNLİKLER 13 Sinemanın çok yönlü dahisi WOODY ALLEN TK Kitapları İncelemesi Yorgun Anılar Zamanı Behçet Necatigil’in tadı damağımızda kaldı derken çok uzaklardan gelmeyen bir ses. Kızının, yazarlığa geç adım atmış kızının, Ayşe Sarısayın’ın sesi. İçerisinde sadeliğin, sıradanlığın ve alışmışlığın tınılarını barındıran bir ses. Kadınların sonsuz çeşitliliğe sahip dünyalarından kesitler sunarken duyulan bir ses. Yorgun Anılar Zamanı. Kadınların hüzün dolu dünyalarına adımlar atmak, sıradanlaşmış gibi görünen hikâyelerine dokunmak istiyorsanız tam orada, algıla- rınızın tam merkezinde, evlerin pencere kenarlarında düşlerin içerisinde, örgüler arası boşluklarda, bulaşık suyunun hışırtısında, Kibritçi Kız’ın masalında. Sözleri ve gözleri çok uzaklara götürmeye gerek yok, evlerimizde. Kadına biçilen toplumsal rol, “ev” ile direkt ilişkilendirilmesine neden oluyor. Kadınların ruhlarının tam olarak özgürleştirildiğini iddia etmek gülünçlük, doğum kontrol haplarıyla ve ekonomik özgürlük ile olacak bir şeymiş gibi de durmuyor. Yorgun Anılar Zamanı da ev merkezli kadınların ve çocuksu düşlerin gözünden bu durumlara dokunduruyor. Eski zaman aşığı tadında kullandığı TK Kitapları İncelemesi Mavi Sürgün Bodrum aşığı. Bu tanımlama denilince herkesin aklına genel bir kültürel bilgi dahi olsa Halikarnas Balıkçısı geliyor. Sürgünlerin verdiği acı, bilinmeyene yolculuk ve o yeri benimserken özdeşleşme süreci. Balıkçımız bize otobiyografi esintili denemelerden oluşan bir sevdadan bahsediyor, mevzubahsine bizi de ortak ediyor… Savaş dönemi. İşgal güçleri Anadolu’da ve İstanbul’da kontrol sağlamış durumda. Baskının günlük hayattaki gösterimi her yerde kendisini göstermekte. İdamlar, darplar, haksız müda- Avrupa’nın en büyük MÜZİK 12 orglarından biri ile 15. sene haleler… İşte tam da bu dönemlerde İstanbul’da bulunan balıkçımız Resimli Hafta adlı bir dergide yazılar yazıyor. Sansürün tüm şiddetiyle etkili olduğu bu dönemde bir yazısında asker kaçaklarının mahkemeye çıkarılmadan idam ettirilmeleri ile alakalı bir yazı yazar ve Bodrum’a, mavi yolculuğa sürgün edilir. Sürgün mavinin tonlarının ve doğanın güzelliğinin farkındalığı için bir ihtimaldi ama güzeldi… Bodrum’u ilk kez görürken çıkan sözler de aşka dönüşecek kımıltılarının hareketliliğini gösteriyor: “Ne de olsa Bodrum adının yüreği sıkan bir karanlığı, bir boşluğu var. Oysa gördüğüm ışık ve berraklık, buğuyu üfüren meltem gibi izbeliği ve loşluğu öylesine sildi ki, hap- sözcükler, yeni olan durumlarla tadından yenmiyor. On öykü var. İnanın olay merkezli anlatım yok. Sadece sözcükler var, sözcükler… Şiirsellik ve gerçeklik boyutu arasındaki ince ilişki öykülerin gizemi belki de. İktidarı erkek olan evlerde devinimsiz geçen yaşamlar, bırakılan meslekler ve tek dikkati çocukları olan kadınlar… Kadınları sınırlandıran “mekanlar” odaklı yazınlar… Çağrışımlar ve anımsamalar yardımı ile geçmiş ile kurulan bağlar, hatırlarken hissedilen acılar... 2005 Sait Faik Hikâye Armağanı alan kitap, ölmeden önce “hissedilmesi” gereken bir kitap. sedilsem bile, hapishanenin göğü gören bir penceresi, bir kapısı olur diye içim aydınlanıyor.” O kadar hissedilerek yapılan Bodrum tasvirleri vardır ki okunması ve muhayyel edilmesini tavsiye etmekten başka bir şey söylenemiyor, “Başka yerlerde ölüp nur içinde yatılacağına, burada nur içinde yaşanır.” Anadolu Tanrılarından, koylardan, çiçeklerden ve böceklerden bahsedilirken keyifli bir ayıklık yaşar insan bu anlatımda. Sürgünden maviye yol alış… Cevat Şakir’in adım adım Halikarnas Balıkçısı’na dönüşümü… Filminin de Erden Kıral tarafından çekildiğini belirtmek lazım. Hâlâ ımız okuduklaMr adonna tolu Kürk ManAli in tt a h a b Sa f Atılgan am - Yusu Aylak Ad yevski za - Dosto Suç ve Ce Oğuz Atay ayanlar Tutunam uluk cuna Yolc U ın m a ş Ya Tezer Özlü Exupery ns - Saint e r P k ü ç Kü esse Hermann H Demian üler ehov Öyk Anston Ç r - Ursula Le Guin Mülksüzle in Sevmelis İnsanları a Remarque Erich Mari kültür sanat Yeni çıkanlar Erken Modern Avrupa’da Şiddet (1500-1800) Julius R. Ruff Boğaziçi Yayınevi Bizim Buralarda Mikrop Olmaz Sylvia Wing Boğaziçi Yayınevi Saf Ve Düşünceli Romancı Orhan Pamuk İletişim Yayıncılık Od İskender Pala Kapı Yayınları Steve Jobs Apple’ı Yarattı (Michael Moritz) İş Bankası Kültür Yayınları Her Gün 60 Saniye Felsefe Andrew Pessin Omega Yayınevi Venedik’te Bir Yahudi Roberta Rich Sayfa 6 Yayınevi 12 müzik Avrupa’nın en büyük orglarından biri ile 15. sene Boğaziçi’nin kültür-sanat alanındaki değerli etkinliklerinden biri olan Albert Long Hall Klasik Müzik Etkinlikleri 20112012 dönemi için kapılarını açıyor. DURU ÖKSÜZ [email protected] 2 Kasım 2011............... Müzik Dünyamızın Uzmanları 16 Kasım 2011............. Şarkıların Kanatlarında 23 Kasım 2011............ İki Kere İki Eşittir Üç 30 Kasım 2011............ Gençlik Fırtınası 7 Aralık 2011................ Şarkıyla Şiirin Kucaklaşması 14 Aralık 2011.............. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Piyano Müziği 21 Aralık 2011.............. Yeni Yıla Coşkuyla *Program ile ilgili daha detaylı bilgiye Albert Long Hall Klasik Müzik Etkinlikleri’nin resmi sitesinden ulaşabilirsiniz. (www.klasikmuzik.boun.edu.tr) HALA DİNLEDİKLERİMİZ KASIM AYI ETKİNLİK LİSTESİ Ray Charles Geçtiğimiz senelerde birden çok değerli ismi ağırlayan, İstanbul konser etkinliklerinde kendine sağlam bir yer açan Albert Long Hall Klasik Müzik Etkinlikleri bu sene 15. yılını kutluyor. Yola ilk başladığından beri birçok engeli aşan Evin İlyasoğlu’nun (B.Ü. Klasik Müzik Koordinatörü) sonsuz emeğiyle şekillenen bu konserler, Boğaziçi’nin kültür-sanat aktivitelerinde ilk sıralarda yer alıyor. Hiçbir zaman çıtasını düşürmeyen daha önce de Martha Argerich ve Alfred Brendel gibi isimleri ağırlayan bu müzik etkinliği bu sene de Danimarka’dan, Fransa’dan, Polonya’dan ve ülkemizden birçok önemli ismi konuk edecek. Bu dönemki kapanışını 21 Aralık’ta yapacak olan Albert Long Hall, Boğaziçi Üniversitesi’ne ve İstanbullu klasik müzik severlere dopdolu bir program sunuyor. 31 Ekim > Bümk Klasik Müzik Korosu & Schola Cantorum Konseri (BTS) 1 Kasım > Bümk Klasik Müzik Korosu & Schola Cantorum & Mimar Sinan Devlet Konservatuarı Orkestrası (St. Espirit) 15 Kasım > Müzikal Film Gecesi (BÜMK Kulüp Odası) 17 Kasım > Jam Sessions (BÜMK Kulüp Odası) 29 Kasım > Besteni Kap Gel (BÜMK Kulüp Odası) Sanatçı Cem Adrian Elvis Costella Paul Anka Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası - Gülsin Onay’la Adnan Saygun Stacey Kent MFÖ Meshell Ndegeocello Levent Yüksel Yasemin Mori Wild Beasts *En düşük fiyatlardır. Tarih 2 Kasım 2011 2 Kasım 2011 14 Kasım 2011 Mekan Ghetto TİM Maslak Show Center Haliç Kongre Merkezi Ücret* 34.00TL 56.00TL 34.00TL (Öğrenci) 17 Kasım 2011 23-24 Kasım 2011 25 Kasım 2011 26 Kasım 2011 26 Kasım 2011 26 Kasım 2011 29 Kasım 2011 Lütfi Kırdar Anadolu Auditorium İKSV Salon Jolly Joker Tamirhane Jolly Joker İKSV Salon Babylon 30.00TL 34.00TL (Öğrenci) 60.00TL 45.00TL 33.50TL 22.50TL (Öğrenci) 44.50TL Yabancı Hit The Road Jack – Ray Charles (1961) Englishman in New York – Sting (1988) Hotel California – The Eagles (1976) No Women No Cry – Bob Marley (1974) Billie Jean – Michael Jackson (1983) MFÖ 25 Kasım > Bümkarnaval (BÜMK Kulüp Odası) Yerli Tam Ortasındayım – MFÖ (1987) Ajda Pekkan – Bambaşka Biri (1976) Sezen Aksu – İstanbul İstanbul Olalı (2002) Tarkan – Şımarık(1998) Bülent Ortaçgil – Sensiz Olmaz (2004) sinema Vizyona girecek filmler Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti I - The Twilight Saga: Breaking Dawn I Yönetmen: Bill Condon Oyuncunlar: Kristen Stewart, Robert Pattinson, Taylor Lautner Türü: Macera, Dram, Fantastik Vizyona Giriş Tarihi: 18.11.2011 Stephenie Meyer’ın dünya çapında milyonlarca satan kitabı Alacakaranlık’ın devamı niteliğini taşıyan, serinin 4. kitabı Şafak Vakti vampir Edward ve insan Bella’nın aşkını anlatmaya devam ediyor. Yapımcıların 2 parça halinde çekmeye karar verdikleri filmin 2. kısmının ise 2012’de vizyona girmesi bekleniyor. Dedemin İnsanları Yönetmen: Çağan Irmak Oyuncular: Çetin Tekindor, Hümeyra, Zafer Algöz, Yiğit Özşener Türü: Dram, Tarih Vizyona Giriş Tarihi: 25.11.2011 Çağan Irmak’ın merakla beklenen yeni filmi Dedemin İnsanları küçük bir çocuk ve dedesi üzerinden anlatılan hikayesiyle ve yakın tarihe ilişkin bakış açısıyla Ege insanlarını ve yaşamlarını anlatıyor. Hugo Yönetmen: Martin Scorsese Oyuncular: Asa Butterfield, Chloë Grace Moretz, Jude Law, Christopher Lee Türü: Macera, Dram, Aile Vizyona Giriş Tarihi: 2.12.2011 Hugo, Paris’te bir tren istasyonunun duvarları arasında geçen ve saatlerden sorumlu olan 12 yaşındaki bir çocuğun hikayesini anlatan fantastik bir film. Filmin yapımcıları arasında Johnny Depp de yer alıyor. Ay Büyürken Uyuyamam Yönetmen: Şerif Gören Oyuncular: Ayça Bingöl, Hazal Kaya, Fırat Çelik, Selin Şekerci Türü: Dram Vizyona Giriş Tarihi: 09.12.2011 Necati Cumalı’nın aynı adlı eserinden uyarlanan Ay Büyürken Uyuyamam’ın hikayesi Ege’de geçiyor. Şerif Gören’in bu filmi Anadolu insanının yaşamına, duygularına ve tutkularına farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Sherlock Holmes: Gölgelerin Oyunu - Sherlock Holmes 2: A Game of Shadows Yönetmen: Guy Ritchie Oyuncular: Robert Downey Jr., Jude Law, Rachel McAdams, Jared Haris, Noomi Rapace Türü: Aksiyon, Macera, Polisiye Vizyona Giriş Tarihi: 16.12.2011 Sir Arthur Conan Doyle’un dünyaca ünlü dedektif kahramanı Sherlock Holmes ilk filmiyle sinema dünyasında kendine sağlam bir yer edindi. Robert Downey Jr.’ın kendi yorumunu katmasıyla sinemada ete kemiğe bürünen Sherlock Holmes, bu filminde ortağı Dr. Watson ile Professor Moriarty’e karşı. Görevimiz: Tehlike – Hayalet Protokol - Mission: Impossible – Ghost Protocol Yönetmen: Brad Bird Oyuncular: Tom Cruise, Jeremy Renner, Paula Patton, Josh Holloway Türü: Aksiyon, Macera, Gerilim Vizyona Giriş Tarihi: 23.12.2011 Sadık bir izleyici kitlesine sahip olan Görevimiz Tehlike serisinin 4. filminde Hayalet Protokol adında yeni bir görev alan Ethan Hunt, ekibiyle beraber teşkilatının adını temize çıkarmak için maceraya atılıyor. 13 Sinemanın çok yönlü dahisi: WOODY ALLEN Sinemanın en büyük isimlerinden biri sayılan Woody Allen sadece yaptığı filmlerle değil nükteli sözleri, özel hayatı ve hiç çıkarmadığı siyah çerçeveli gözlükleriyle tarihte iz bırakacak bir deha olarak görülüyor. Yazar, yönetmen, oyuncu, komedyen ve müzisyen olan Allen her filminde izleyiciyi etkilemekte ve ilgi çekmede de çok başarılı. BUSE AYLAN [email protected] Filmlerinde hayatı, kadın-erkek ilişkilerini, insanların zayıf ve güçlü yönlerini sorgulayan, anlatan ve bunu yaparken de kendine has mizah anlayışıyla işin içine komediyi de katarak ortaya seyre değer filmler çıkaran bir isim Woody Allen. Günlük hayatta karşılaştığımız insan manzaralarını farklı şekillerde yorumlayışıyla izleyiciyi derinden etkilemeyi başaran Allen’ın filmlerinde kimi zaman nevrotik kimi zaman da paranoyak karakterlere rastlamak mümkündür. “Hayat bir toplama kampı gibidir. Ölmeden terk edemezsiniz.” diyen Allen’ın insan yaşamını ne şekilde algıladığına dair ipuçları da taşır filmleri. Hatta kendi hayatından esinlendiği de söylenir senaryolarında. Bazı filmlerinde hem senarist, hem yönetmen, hem de oyuncu olarak izleyici karşısına çıkar. Annie Hall, Hollywood Ending, Manhattan, Hannah and Her Sisters, Take the Money and Run Allen’ın bu çok yönlülüğünü ortaya koyduğu filmlerinden sadece birkaçı olarak söylenebilir. Farklı alanlarda kendini kanıtlamış olan Allen’ın filmlerinde dikkat çeken diğer bir nokta da doğduğu yer olan New York’a sık sık yer vermesidir. Filmlerindeki mekan seçiminde New York’tan kopamayan Allen’ın, yazar Isaac Davis’in hikayesini anlatan filmi Manhattan, New York’un onun için ayrı bir önem taşıdığını gösteren filmlerinden biri olarak nitelendirilebilir. Asıl adı Allen Stewart Konigsberg olan Woody Allen, New York Üniversite’sini bıraktıktan sonra gazetelere espriler yazmaya ve sonrasında da komedyenlik yapmaya başlar. What’s New Pussycat? adlı ilk film senaryosunu yazmasıyla Allen’ın sinema kariyeri de başlamış olur. Sonrasında What’s Up, Tiger Lily?, Take the Money and Run, Bananas gibi filmlerle kariyerinde yükselişe geçer. Takıntılı Alvy Singer karakteriyle izleyici karşısına çıkan ve başrollerini Diane Keaton ile paylaştığı dört Oscar’lı Annie Hall filmi ise Woody için bir dönüm noktası olarak nitelendiriliyor. Vicky Cristina Barcelona, You Will Filmekimi sınır tanımıyor Bu yıl 10. yaşını kutlayan Filmekimi, her sene olduğu gibi yine dopdolu bir içerikle izleyici karşısına çıktı. Filmekimi’nin bu seneki en büyük farkı ise sadece İstanbul’da değil İzmir, Trabzon, Diyarbakır, Konya ve Bursa’da da gösterimlerde bulunmuş olması. Böylece sınırları aşıp tüm Türkiye’yi etkisi altına alan Filmekimi’nde çeşitli festivallerden ödüllerle dönmüş filmlerin yanı sıra dünyaca ünlü oyuncuların ve yönetmenlerin filmlerine rastlamak da mümkün. Sadık bir izleyici kitlesine sahip olan Filmekimi’nde farklı zevklere hitap edebilecek çok sayıda film var. Cary Fukunaga’nın yönetmenliğini yaptığı, Charlotte Brontë’nin edebiyat dünyasında yer etmiş eseri Jane Eyre’ın uyarlamasından, Lars von Trier’in çok ses getiren filmi Melancholia’ya kadar geniş film yelpazesiyle izleyiciyi memnun etmeyi başaran Filmekimi, şimdiden gelecek sene için sabırsızlıkla bekleniyor. Meet a Tall Dark Stranger, Midnight in Paris ise yakın zamanda izleyiciyle buluşan Woody Allen filmlerinden dikkat çeken birkaçı. Woody Allen sadece yaptığı filmlerle değil aynı zamanda özel hayatıyla da gündeme gelen bir isim. Mia Farrow’la beraberken Farrow’un evlatlık kızı Soon-Yi Previn ile başlayan birlikteliği büyük tepki çekti ve basında bir skandal olarak yer aldı. Allen’ın halkın gözündeki itibarını zedeleyen bu olay uzun süre gündemden düşmedi. Bugün tüm dünyanın yakından tanıdığı Woody Allen kimi zaman marjinal kararlarıyla eleştiriliyor, kimi zaman yaptığı filmlerle büyük beğeni topluyor, kimi zaman da nükteli sözleriyle hem güldürüyor hem de düşündürüyor. Woody Allen hakkında herkesin ortak görüşü ise öyle ya da böyle her daim hatırlanacak olması. Hâlâ izlemediniz mi 1- Léon (1994) 2- Gladyatör - Gladiator (2000 3- Wall-E (2008) 4- Rüzgar Gibi Geçti - Gone With the Wind (1939) 5- Baba I-II-III - The Godfather I-II-III (1972-1974-1990) 6- Eşkıya (1996) 7- Arka Pencere - Rear Window (1954) 8- Terminal - The Terminal (2004) 9- Umudunu Kaybetme The Pursuit of Happyness (2006) 10- Kırmızı Değirmen - Mouline Rouge! (2001) 14 etkinlikler DURU ÖKSÜZ [email protected] İstanbul sonbaharında bienal Sonbaharda İstanbul’a tekrar âşık olmuyor musunuz? Soğuyan havalara rağmen İstiklal’de dolaşan insan kalabalığına, İstanbul Bienali’nden çıkışta dışarıda birbiri ile sergiyi tartışan sanatseverlere, okulda elleri ceplerinde meydana inen öğrencilere baktıkça içiniz ısınmıyor mu? İzlemeye doyamadığımız manzaralarıyla, yaşayamadığımız anlarıyla dolu bir şehir. İstanbul’da yaşayan herkesin en büyük sıkıntısıdır aslında şehri yaşayamamak. Zamansızlık içinde yaşayan sakinleri günlerin hep kısa geldiğini söyler; gezmeye, eğlenmeye, müzik dinlemeye, Boğaz’da biraz manzara seyretmeye asla yeterli zaman bulamayan bizlere arada sırada nasip olur bu kaçamaklar. Bu sefer kısa bir kaçamak yapmak için iki nedeniniz var: Hem dışarıda içinizi ürperten mükemmel bir İstanbul havası hem de bir sonraki için iki sene beklemeniz gereken bir bienal. Her sene bir öncekinden daha renkli, heyecanlı bir atmosfere bürünen, yirmi dört saat yaşayan bu şehirde 24. yılında 12. İstanbul Bienali... Her sene bizleri ve dünyayı kendine hayran bırakan, hiç durmadan gelişen İstanbul Bienali bu sene de geleneğini bozmamış gibi duruyor. Son senelerdeki atağıyla bizlerin yanı sıra dünyada da değerli bir kitle tarafından hayran sayısını arttıran; adı dünyanın sayılı bienallerinden Venedik’le, Sao Paolo ile beraber anılan bir sanat etkinliğimiz var artık. Bundan önce de İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yapan Antrepo 3 ve 5’e daha önce gitmiş olanlar bienal sırasında bu mekanları tanıyamayacak. İç mekân tasarımları oldukça farklı olan, verilmek istenen kaotik ama bir o kadar sakin havayı size sergiye girdiğiniz anda hissettiren bir düzeni var. Ayrıca her sanatçı için ayrılmış küçük kutucuklarıyla sizleri bir dünyadan diğerine sokuyor. Uzun zamandır İstanbul ile ilgilenen küratörler Jens Hoffman ve Adriano Pedrosa sergi için parantez içinde bir tanımlama ile sürdürülen “İsimsiz” ismini çok değişik temellere oturtturarak vermişler sergiye. Öncelikle serginin konsept babası, sanatçı Felix Gonzalez-Torres’in bir sözündeki gibi sanatta “Anlam daima zaman ve mekanda değişkendir.” den yola çıkarak her genel ziyaretçinin kendinden bir şeyler katmasını hedeflemişler. Bunun dışında serginin toplu alanlarında sanatçının bazı eser isimlerini vererek farklı alt konseptler yaratmışlar ve parantez içi tanımlamalar da bunlardan gelmiş. Çok zıt sesleri içinde bulunduran bu seneki İstanbul Bienali’nde özgürlüklerden, politikaya, cinselliğe, ilişkilere bütün bu konulardaki ayrı bakış açılarına ithaflar var. Deneyimlemeden aktarılamayacak bir ruhsal doyumu bulunan bienali anlatmak için bir yazının yeterli olabilineceğini tahmin edemiyorum, kendiniz görmelisiniz. İstanbul sizi tam da yutmamışken, hala petekten Boğaz’ı izleyecek, manzarada içkinizi içip şarkılar söyleyecek vaktiniz varken kendinize bir fırsat yaratın. Dünyanın hayran olduğu bir bienal ayağınız altındayken gidin. Eğer şu an vaktiniz varsa montunuzu alın, okulun içinde her yanı ağaçlarla çevrili Bebek yokuşumuzdan aşağı inin, bir otobüse atlayın ve İstanbul Bienali’ne gidin. Kendinize bir İstanbul hatırası yaratacaksınız. Not: Bienalden çıkarken elmanızı almayı unutmayın! :) BALE/OPERA Concertto Baracco Mi Favorita/Creatures Dame Ninette Operadan Aryalar Şehirormanı La Traviata Operet ve Müzikal Gecesi Kötülüğün Dögüsü TARİH 12-30.10.11 12.11.11 03-04.11.11 09.11.11 22.11.11 16-19.11.11 23.11.11 26-29.11.11 MEKAN Beşiktaş Fulya Sanat Kadıköy Süreyya Operası Kadıköy Süreyya Operası Kadıköy Süreyya Operası Beşiktaş Fulya Sanat Kadıköy Süreyya Operası Kadıköy Süreyya Operası Kadıköy Süreyya Operası TİYATRO/GÖSTERİ 3. Türden Yakın İlişkiler/Başlangıç Paçi Troyalı Kadınlar Don Kişot Apartuman 1 Üstü Kalsın Don Kişot CM101MMXI Cem Yılmaz’dan Gözteri Don Juan’ın Gecesi Don Kişot Artiz Mektebi 2011 Apartuman 2 Büyük İkramiye Alevli Günler Nereye Gidiyoruz Don Kişot Hastalık Hastası/Timis Sen Olmasaydın Keşanli Ali Destanı Kanlı Nigar Sondan Sonra Bir Noel Hikayesi Kıyıya Oturmanın Böylesi Spencer İllüzyon Tiyatrosu TARİH 01-29.11.11 02-30.11.11 04.11.11 05.11.11 11.11.11 11-18.11.11 13.11.11 MEKAN Akatlar Kültür Merkez Çestli Mekanlar Maya Sahnesi CKM Büyükçekmece AKM Maya Sahnesi TİM Fettah Aytaç 14-30.11.11 15.11.11 19.11.11 19.11.11 19.11.11 20.11.11 22.11.11 22.11.11 23.11.11 24.11.11 25.11.11 25-26.11.11 28.11.11 29.11.11 05.12.11-09.12.11 06.12.11 09.12.11 TİM Enka Oditoryumu TİM Fettah Aytaç Çeşitli mekanlar Büyükçekmece AKM Profilo KM Küçük Salon KKM Gazanfer Özcan Salonu Enka Oditoryumu Akıngüç Oditoryumu Maya Sahnesi Yunus Emre KM Küçük salon TİM Yunus Emre Büyük Salon Enka Oditoryumu Kenter Tiyatrosu Enka Oditoryumu TİM SERGİ TARİH Stars of Istanbul 01.09.11-30.11.11 Yastık Altı 05.09.11-12.11.11 İstanbullaşmak/Becoming İstanbul 13.09.11-31.12.11 İstanbul ve Münih Arasında Bir Sanat Köprüsü: Cityscale Sergisi 14.09.11-13.11.11 Yeni Hikayeler Sergisi 15.09.11-20.11.11 Hayal ve Hakikat 16.09.11-22.01.12 12. İstanbul Bienali 17.09.11-13.11.11 Segment # 1 19.09.11-11.12.11 Aygazın 50 Yılı Sergisi 19.09.11-16.12.11 Yedi Yeni İş 19.09.11-11.12.11 Sophie Calle- Son Kez, İlk Kez 30.09.11-31.12.11 Taş-yüz-ler Sergisi 04.10.11-13.11.11 Sabrina Fresko- Takılabilir Heykeller Sergisi 07.10.11-28.01.12 Le Corbusier Görsel Kayıt 1905-1965 Sergisi 08.10.11-13.11.11 09.10.11-19.11.11 Disiplinlerarası Karma Sergi Gürsel Soyel- İz 12.10.11-13.11.11 İstanbul’la Bakmak Fotoğraf Sergisi 15.10.11-15.11.11 Osman Şengezer 15.10.11-22.11.11 Osman Kehri 15.10.11-26.11.11 Osman Hamdi Bey ve Amerikalılar Arkeoloji Diploması Sanat Sergisi 15.10.11-08.01.12 Bilinmeyen Bir Cisim Yaklaşıyor 15.10.11-13.11.11 Çiğdem Erbil ‘Renklerin Söylemi’ 19.10.11-19.11.11 Badem Farklılıkları Karma Sergi 20.10.11-19.11.11 Komet Sergisi 20.10.11-03.12.11 Fevzi Karakoç Köprü 20.10.11-12.11.11 Levent Morgök On-Off 24.10.11-26.11.11 Fırat Neziroğlu 24.10.11-26.11.11 Tomur Atagök 25.10.11-26.11.11 Les Stambouliottes- İstanbullular Resim Sergisi 26.10.11-17.11.11 Fition Okzident Sergisi 30.10.11-26.11.11 Füsun Sağlam-Bumerang 16.11.11-16.12.11 6. Contemporary İstanbul 24.11.11-27.11.11 Leonardo: Zamanın Ötesinde İcatlar 25.11.11-05.12.11 Stars of Istanbul Sergisi Stars of Istanbul açık hava sergisi, İstanbul’un en çok ziyaret edilen mekanlarından Unicef Türkiye adına ve yararına yapılan bir sosyal sorumluk projesinin parçasıdır. Birçok şeyi aynı anda başarmayı amaçlayan bu sergi, şehrin tarihini ve kültürünü yansıtmanın yanı sıra İstanbul’a renk katıyor, çocuklara parlak bir gelecek vadediyor, birçok firmanın ve sanatçının desteğiyle bilinci arttırıyor. MEKAN Çeşitli Mekanlar Arte İstanbul Sanat Merkezi Salt Beyoğlu Siemens Sanat Rezan Has Müzesi İstanbul Modern İKSV Borusan Contemporary Aygaz Genel Müdürlük Borusan Contemporary Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Galeri G-art Simya Galeri Santralistanbul Karma Sanat Artgalerim Nişantaşı Fotoğrafevi Almelek Sanat Galerisi Tolga Eti Sanat Evi 23. Yıl Enka Kültür Sanat Buluşmaları Tiyatro Etkinlikleri Düzenli olarak yapılan Enka Kültür Sanat Buluşmaları Tiyatro Etkinlikleri farklı kültürleri ve sesleri 20 Aralık’a kadar bir araya getiriyor. Johann Strauss Ensemble’ın Avusturya valslerinin ve en etkileyici tiyatro gösterilerinin yer alacağı bu organizasyonda bu sene Boğaziçi Caz Korosu da sahne alacak. Pera Müzesi Piha Kolektif Sanat Galeri Miz Akademililer Sanat Merkezi Hayaka Artı Gallery Linart Galeri Ziberman Gökten Üç Elma Düştü Kare Sanat Galerisi Sah Galeri Tophane-I Amire Kültür ve Sanat Galeri Selvin İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı M1 Meydan Kartal AVM çevre 15 İhtiyaçlar hiyerarşisinde moda Salmi Gambarova [email protected] Güzellik, magazin, moda gibi konular içeren dergilerin kapaklarının yüzümüze vurduğu hep bir gerçek vardır: kusursuz olmadığımız. İnsanların gözünde bir güzellik standardı oluşturan bu resimler kolay etkilenme eğilimli insan piskolojisini çökeltmeye yeterlidir. Aslında hiç kimsenin sahip olmadığı o kusursuz vücudu ulaşılması gereken bir hedef olarak gösteriyor medya ve milyonlarca kadın bu uğurda sağlığını tehlikeye atıyor. Sosyal baskı bunu gerektirse bile bu standarda ulaşmaya çalışmayın. Bunun yerine kendinizi tanımaya çabalayın ve kendi tarzınızın sizi tanıtmasına izin verin. Beyaz tenli olmak, bronz bir tene sahip olmak, düzgün bir fiziğe sahip olmak gibi güzellik standartları insan bedeninin düzeltilmesi gereken bir şey olarak gösteriyor ve pazarlama dünyasını güzellik ürünlerine talebi arttırarak canlandırıyor. Maslow’un ihtiyaç hiyerarşisinin her basamağında modanın olması, kıyafet ihtiyacımız, giydiğimiz kıyafeti insanların beğenmesi, o kıyafeti giyerken kendimizi güvende ve iyi hissetmemiz ve giydiklerimizin kendimizi yeterli hissetmemizi sağladığı ihtiyaçlarımızın güzellik merkezli olduğu gerçeğini yansıtır. Bazı insanlar dış görünüşlerine önem vermemeyı seçse de modayı görmezden gelemeyiz bu kadar büyük bir rol oynarken günlük yaşamımızda. Medyanın yaratmış olduğu bu mükemmeliyetçi duyguyu bir kenara bırakıp kendi çizgimizle ilgi çekici olabiliriz. Kıyafetin tarihteki temel amacı sıcak tutmak, korumak veya rahatlık olmadan önce bile dekorasyon ve süstü. Sonrasında varlık göstergesi olarak kullanılan kıyafetler günümüzde imaj merkezli dünyamızın önemli bir parçası ve modayla ilgilenmeyen insanlar için bile kaçınılmaz. Mükemmeliyeti hedeflemeden kendi tarzınızı oluşturabilirsiniz ve o gün taktığınız bir kolyenin veya giydiğiniz bir gömleğin küçük bir detayı bile yeterli olacaktır. Sizi mutlu eden kıyafetlerin ve aksesuarların içinde güzel görünmek size bağlıdır ve moda sadece üzerinizdekilerle kalmaz, konuşma tarzımız, yediklerimiz ve kullandığımız teknolojidir aynı zamanda. Giydiklerimizin renkleri ve tarzları kişiliğimizin bir yansıması olarak düşünülebilir ve dergiler belirli bir trendi dikte etse bile bize uygun olan bizim kişiliğimizi en iyi ortaya çıkarandır. Moda aynı zamanda bir vücut dili gibi bizi tanımayan insanlara bizi anlatır ve çok güçlü bir iletişim aracıdır. Bu iletişim aracından en iyi şekilde yararlanmaya çalışın. Boğaziçi Üniversitesi bu konuda çok zengin bir yer olduğu görüşündeyim. Kendi tarzını oluşturmuş çok farklı insanlar çıkar karşınıza ve hiç yakışmaz dediğimiz şeyleri kişiliklerine çok güzel yakıştırmışlardır. Bir ortama girdiklerinde onları tarzları temsil eder ve anlatır. Boğaziçi’nde en çok dikkatimi çeken ve en beğendiğim özellik de kendi modasını kendi yaratması ve sırf trend dikte ettiği için herkesin üzerinde o kıyafetlerin olmadığıdır. Dergi kapaklarındaki kadınlar gibi olmamıza gerek yok! Kişiliğimizi yansıtan aksesuarlar ve kendimize yakıştırdığımız kıyafetlerle ihtiyaçlarımızın her adımında modanın olmasını zevke çevirebiliriz. Final döneminde bile olsanız okula dağınık bir şekilde gelmeyin, dış görüşünüz ruh halinize de yansıyacatır. O yoğun donemde de kendinize olan saygınız ve verdiğiniz değerin göztergelerinden olan kıyafet ve aksesuarlarınıza özen göstermeye dikkat edin. Enerji de mi üretiyoruz? Boğaziçi Üniversitesi artık çevreci hareketlerle de öne çıkıyor. “Sürdürülebilir Kampüs” projesi ve bu başlık altında yapılan daha birçok çalışmayla kampüslerimiz daha “yeşil” bir döneme giriyor. SALMİ GAMBAROVA [email protected] Okulun dört bir yanında karşınıza çıkan geri dönüşüm kutuları “Yeşil Kampüs” projesinin en temel hareketlerinden ve bu sayede okulun atıklarının birçoğu geri dönüşüme gidiyor. Kampüsümüzün “sürdürülebilir” hale gelmesi için destek verenlerin arasında Boğaziçi Üniversitesi Çevre Kulübü ve Çevre Bilimleri Enstitüsü var. Okulumuzda Genç Tema’yı temsil eden BÜÇEV de Kilyos Kampüsü’ndeki yeşillendirme projesine destek verdi. Yapılan en önemli değişimlerden bir tanesi 1. Erkek Yurdu’nun kendi enerjisini kendi üretmesi. Bina, güneş enerjisiyle ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapasiteye sahip. Aynı şekilde bütün okulun enerjisinin karşılanması için Kilyos Kampüsü’nde rüzgar tribünleri yapılacak. Daha da tasarruflu enerji kullanımı için Eylül ayında “Led Ampul Projesi” rektörlüğe sunuldu. Bu sayede binalardaki bütün ampullerin “led” ampullere değiştirilmesi planlanıyor. Yolun başında bile olsak daha şimdiden çevre duyarlılığı ve enerji tasarrufu konularında okul olarak çok ilerledik. Geçtiğimiz senelerde yapılan “Bir Kitap, Bir Fidan, Bir Işık” gibi projelerin yanı sıra birçok yeni projeyle Boğaziçi Üniversitesi, çevre bilincini artırma yolunda emin adımlarla ilerliyor. 16 gurbet Bir Şehirden Geriye Kalanlar: Posta Kutusundaki Kartpostallar ÖZGE ÖZDEMİR [email protected] Aylardır heyecanla beklediğim Erasmus hayatım Madrid Barajas Havaalanı’na adım atmamla başladı. Madrid’in ilk sıcak merhabası havaalanından yaşayacağım eve beni götüren taksi şoförüyle oldu. Ben yarım yamalak İspanyolcamla sorduğu sorulara cevap verirken şoför benden gülümsemesini eksik etmiyordu. Radyoda çalan Elvis Presley ise buğulu sesiyle bana “Madrid’e hoş geldin!” diyordu. Diğer sıcak merhabalar ise gideceğim okulun bana ayarladığı evin kapısı açıldığında karşıma çıktı. Bana üniversiteyi ve Madrid’i öğretecek olmalarının yanı sıra bambaşka kültürlerden gelmenin can dostu olmaya engel olmadığını gösteren ev arkadaşlarıma çok şey borçluyum. Bölümüm Siyaset Bilimi’nin Madrid’deki anlaşmalı okulu Universidad Complutense de Madrid’de Siyaset Bilimi ve Sosyoloji Fakültesi’nde eğitim gördüm. Üniversitede en çok şaşırdığım nokta kantinlerde alkol satılıyor olmasıydı. 15 dakikalık ders arasında hocanızla ve arkadaşlarınızla karşılıklı bira içerek sohbet edebiliyordunuz. Erasmus deneyimi sayesinde kendimi zenginleşmiş ve daha önce yapamayacağımı düşündüğüm birçok şeyi gerçekleştirmiş buldum. Oradaki arkadaşlarımı Avrupa’da kendi ülkelerinde ziyaret etme şansım oldu. Erasmus’un benim için en güzel yanlarından biri Madrid’e aşık olmamdı. “Demek ki bir başkent de çok mutlu insanlarla dolu olabiliyormuş, denizsiz bir şehir de sevilirmiş.” diyerek bitirdiğim Madrid tecrübemin üzerimde öylesine bir etkisi oldu ki geçen sene master yapmak için İspanya’ya geri döndüm. Üstelik Madrid’deki Erasmus hayatımın ardında bıraktığı en güçlü izler olan posta kutuma gönderilen kartpostallar zamanla yerlerini başka ülkelerden gönderilen düğün davetiyelerine bıraktı bile. Üniversite ismi: Universidad Complutense de Madrid Şehir: Madrid Genel İklim: Kışın az karlı ve soğuk, sonbahar yağışlı ve Mart ayı itibariyle de sıcaklayan iklimiyle İstanbul’a çok benziyor Kampüs hayatı: Şehrin çeşitli yerlerindeki kampüsleriyle Complutense, her ne kadar Boğaziçi kadar canlı olmasa da, güzel bir kampüs hayatı sunuyor Ders seçimi: kota sıkıntısı olmadan her fakülteden ders seçme imkanı var Özge’nin ders seçimi tavsiyesi: “Sanat Tarihi” ve “Sosyal Bilimler için Sinema Dersi” sağlık 17 Boğaziçi’nin danışma kapısı BÜREM Paylaşım Grupl arın dönemki takvim ın bu i; Pazartesi........ ...............15:0 0-16:30 Salı................ ...............15:0 0-16:30 Çarşamba...... ...............15:0 0-16:30 Perşembe...... ...............15:3 0-17:00 *Diğer tüm bilgiler iç in BÜRE net sayfasını takip edebilirs M’in interiniz. DURU ÖKSÜZ [email protected] BÜREM 1993 yılında Prof. Dr. Necla Öner ve Doç. Dr. Fatoş Erkman öncülüğünde kurulan bir merkezdir. Necla Öner’in anlatımıyla Boğaziçi’nde eksikliği hissedilen “önleyici, koruyucu ve gelişimsel rehberlik ve psikolojik danışmanlık” açığını kapatma amacı ile yola başlamıştır. Zaman zaman bütün insanların ihtiyacı olan “konuşma” isteğini hem profesyonel hem de bir aile içtenliğiyle karşılayan BÜREM, bütün Boğaziçi öğrencilerine ne zaman isterlerse açıktır. Acil bir durumda bile randevu almaksızın gidilebilen BÜREM ulaşılabilir olmayı yıllardır en önemli ilkelerinden saymıştır. Gerek bireysel, gerek gruplarla yaptıkları rehberlik hizmetleri dışında “Kendine Yardım Broşürleri” adı altında yayınladıkları Tez Yazımında Başarı’dan, Arkadaşlık’a, Sigarayı Bırakma’ya kadar geniş bir yelpazede kolay ulaşılabilir danışmanlık hizmetleri de vermektedir. Grupların yoğunlaştığı bazı konular ise sosyal kaygı ile başa çıkma, atılganlık ve psikodramadır. Paylaşım konusundaki en büyük çekingenliği yaratan gizlilik esasında hiçbir çekince hissedilmeden gidilecek bir kapı açan BÜREM, profesyonelliğini bu ilkesiyle yüzde yüz kanıtlamaktadır. Okulun yeni gelen öğrencilerine ilk izlenimlerini yaşatan birim, okulun Oryantasyon Programı’nın da yaratıcısıdır. Boğaziçi’ne yeni katılanlara hazırlık senesini atlatma ve okula alışma sürecinde çeşitli yollarla yardım etmeyi hedeflemektedir. Bu tür psikoloji ağırlıklı çalışmalarının yanı sıra koçluk hizmetleri ve eğitim alanında danışmanlık görevi de üstlenmiştir. Bütün bu hizmetleri ile bizlere yeterli desteği ulaştırmaya çalışan BÜREM’in kapısını (Revir’in üst katı) hafta içi saat 19:00’a kadar istediğinizde çalmanız, kendinize bir çay alıp sohbet etmeniz ve bu hizmeti Boğaziçi Üniversitesi’nde büyük bir özveriyle yürüten çalışanlarla tanışmanız mümkün. İnternet üzerinden veya direkt olarak BÜREM’den alacağınız randevular için en dikkatli olmanız gereken husus ise dakiklik. Bu konuda çok hassas olan çalışanlar aynı özeni biz öğrencilerden de talep etmektedir. Rapor Merkezimiz MEDİKO DURU ÖKSÜZ [email protected] Okulda çoğu zaman final ve vize dönemlerine denk gelen hastalıklarımızda kapısında kuyruk olduğumuz Medikososyal’i gerçekte ne kadar kullanıyoruz? Toplam 17 sağlık görevlisiyle kendini çeviren bu sağlık kurumu birçok farklı hizmet sunmasına rağmen öğrenciler bunların hepsinden haberdar değiller. Çoğu zaman hafif griplerde, muayenelerde kullanılan Mediko aynı zamanda diş hekimliğini de barındırıyor. Eskiden cildiyecisi ve dâhiliyecisi de olan Mediko’da şimdilerde eksikliği hissedilen bu bölümlerin yanı sıra radyoloji, göz hastalıkları gibi alanlarda da gelişmeler bekleniyor. Ambulans hizmeti de veren Mediko, çevredeki hastanelerle yaptığı anlaşmalarla ileri tedavileri de karşılamaya çalışıyor. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta da Mediko’nun çalışma saatleri. Okulda birçok yatılı öğrenci olmasına rağmen akşam saat beşten sonra revirde bir acil kadrosu bulunmamakta. Çok acil durumlarda lojmanda kalan Dr. Ayben Kalaycıoğlu’na ulaşmaya çalışmak şu an için eldeki tek seçenek. G RÜŞLER Mediko’nun acil durumlarda yeterli ve güvenilir olduğunu düşünüyor musunuz? Mediko’nun hangi hizmetlerinden haberdarsınız? Şu ana kadar hiç bu hizmetlerden faydalandınız mı? Dilana Alpar - Politika 1. Mediko’ya gidene kadar genelde aciliyet sona eriyor zaten. Bence acil durumlar için yurtlara doktor ya da hemşire gönderebilirler. 2. Muayene oldum. Onun dışındaki hizmetleri hakkında bir fikrim yok. Çağla Çakmak - Politika 1. Sadece acil durumlar için 1 nöbetçi doktoru olduğunu duydum. Sanırım ambulans gelene kadar yeterli olacak hizmeti verebilir. 2. Evet. Herhangi bir sağlık kuruluşundan önce Mediko’ya gidiyorum. Genellikle poliklinik hizmetini ve diş hekimliğini kullandım. Ancak laboratuvardan da haberdarım. Bir de eskiden dermatolog vardı, artık yok. Bunun eksikliğini yaşıyoruz. Sarp Kocaoğlu - İnşaat Mühendisliği 1. Şu ana kadar acil bir durum için Mediko’ya başvurmadım. 2. Mediko’nun genel poliklinik hizmeti vermek dışında dahiliye, cildiye ve diş hekimliği bulunduğunu biliyorum. Bugüne kadar sadece poliklinikten faydalandım. Cansu Birce Gökalp İşletme 2. Sınıf 1. Evet düşünüyorum. Okula yakın oturduğum için acil bir durumda geldiğim yer genelde Mediko oluyor. Genelde çabuk ve kolay bir şekilde hizmet alabiliyorum. Özellikle bazı doktorların çok cana yakın olduğunu düşünüyorum. 2. Yalnızca pratisyen hekimlerine gittim. Bunun dışında herhangi bir departmanından yararlanmadım. Buket Gülbeyaz - Matematik Bölümü 2. Sınıf 1. Hayır düşünmüyorum. Konu sağlık olunca yeterince güvenilir gelmiyor. Sadece küçük işlerim için gitmeyi tercih ederim onun dışında Mediko’yu kullanmayı düşünmem. 2. Şu ana kadar bir tek rapor yazdırmak için gittim. O sırada da pratisyen hekiminden hizmet aldım. Onun dışında bir hizmeti varsa da haberdar değilim 18 mekan p Usta Tavacı Rece : 10-20 TL ğı Fiyat Aralı Yemek: Önerilen elvası H ik İrm ı:1.25T Çay Fiyat Beyaz Kale Fiyat Aralığı: 9-15TL Önerilen Yemek: Soya Soslu Tavuk Çay Fiyatı:1TL Vazgeçemediğimiz Hisarüstü mekanları Okuldaki kantinlerin yeterli olmadığı veya bizi yeterince memnun etmediği, geceleri okulun içinde açık bir yer bulamadığımız zamanlarda kapılarını çokça çaldığımız Hisarüstü’ndeki mekanlardan beşini biraz yemekleriyle biraz atmosferleriyle ele aldık. DURU ÖKSÜZ Hazal Ana [email protected] Fiyat Aralığı: 7.5-13TL Önerilen Yemek: Sac tava Çay Fiyatı: 1TL TAVACI RECEP USTA İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’daki şubeleriyle oldukça geniş bir müşteri kitlesi olan Meşhur Tavacı, Cafe Marmara’yı kendine Hisarüstü ortağı seçti ki biz bu kararı çok sevdik. Yeni açılan bir yer olmasına rağmen geniş terasıyla, kuşlarıyla, Recep Usta’nın her yeri donatan fotoğraflarıyla bizim için uğrak bir mekan oldu. Farklı iki konsepti barındıran, Boğaziçili öğrencilerin bu yeni buluşma noktasında her bütçeye her damak tadına uygun bir şeyler bulmak çok kolay. Sizi çalışanlarıyla da etkileyecek bu mekanda sürekli gülen, herkesle ilgilenen aşçılardan garsonlara her kademedeki çalışanları göreceksiniz. Hala gitmediyseniz bir göz atın deriz. Tavsiyelerimizi soracak olursanız biz tercihimizi irmik helvası ve kaburga dolmasından yana kullanabiliriz. Wonderland Fiyat Aralığı: 12-20TL Önerilen Yemek: Cajun Chicken Çay Fiyatı: 1.5TL Urfam Fiyat Aralığı: 7.5-13 TL Önerilen Yemek: Lahmacun Çay Fiyatı:1TL ANKET SONUÇLARI 1. Okulun çevresinde yemek için en çok hangi mekanı tercih ediyorsunuz? Wonderland Urfam Tavacı Recep Usta %19 %35 %18 %13 %32 %12 Beyaz Kale Hazal Ana BEYAZ KALE Boğaziçi öğrencilerinin kalesi olan bu mekân aslında bizim için bir kantinden farksız. Kuzey Kampüs ve Güney Kampüs ortasındaki konumu, her gün sizi karşılayan Mustafa ve Ali Ağabey, günün her saatinde karşılaşılan tanıdıklarla yapılan muhabbetler… Okul ruhunun bir parçası olan Beyaz Kale kedilerden uzak bir kantin olarak tanımlansa yanlış olmaz. Tavacı Recep Usta’nın da atağıyla dekorasyonunda yavaş yavaş değişikliğe giden Beyaz Kale uygun fiyatları, binbir çeşit tavuğuyla hepimizin gittiği, gitmeyenlerin de elbet bir gün yolunun düşeceği küçük kalemiz. Arada Mustafa Ağabey’in ikram çayları ile de kendini bize biraz daha sevdiren bu mekanda bir soya soslu tavuk, bir tavuklu peynirli salata yemeden mezun olmayın. HAZAL ANA Bazılarının İskender’ini bazılarının kebaplarını çok sevdiği Hazal Ana’da et adına ne ararsanız var. Öğlen saatlerinde çok aşırı olmamakla birlikte akşam saatlerinde ağzına kadar dolar Hazal Ana. Bu saatler içinde giderseniz çok da mükemmel bir hizmet göremeyebilirsiniz. Ancak daha sakin zamanlarda ikramlardan kesinlikle memnun kalırsınız, hem ikramları kim sevmez? Son senelerde lezzetinden ödün vermeye başladığı da söylenen bu mekana siz de bir uğrayın, bakarsınız bu sene eski namına kavuşmaya başlamıştır! WONDERLAND Eskiden -Çarşı Kantin’in açık olduğu zamanlarda- okulun içinde de ulaşabildiğimiz Wonderland bu sene bizlere biraz uzak kaldı. Okulun çevresindeki çoğu mekândan daha farklı bir tarzı olan, kendi yorumu ile dünya mutfağından bile yemekler sunan, kısa adı ile Wonder biraz daha pahalı kalan fiyatlarına rağmen Boğaziçi’nde hep sevilen bir kafe oldu. Cajun Chicken ve wrap’lerinin çok tutulduğunu söylemeden geçemeyiz. Ayrıca şu sıralar gözünüz açık olsun. Çünkü Wonder kampüse bir sürpriz ile tekrar katılıyor olabilir! URFAM Boğaziçi Üniversitesi sakinlerinin yolunun sürekli düştüğü bir ara sokakta kendisini karşılıklı konumlandıran Urfam’ın lahmacununu yemediniz mi? Ana cadde üzerinde olmamasına rağmen hepimizin zamanla ayağının alıştığı, kendini alışkanlık haline getirmeyi iyi bilen bir kebapçı Urfam. Fiyatları ise porsiyonlarına kıyasla oldukça makul! Kebaptan başka seçenekleri de bulunduran Urfam’da beyti sarmasının ve lahmacununun yanında kanat da deneyebilirsiniz. Ve unutmadan bir tatlı yiyecek yeriniz kaldıysa eğer künefeyi es geçmezsiniz. güvenlik 19 Muhabbete Meyil Bu sene bu köşede sizlerle beraber olacağım. Düşünce özgürlüğü bir ön kabul farz edilse bile bazılarının önündeki mikrofon birilerinin sesinin duyulmasını önlüyor. “Birileri” ile beraber kalem oynatacağımız bir sene olması dileğiyle… Kadir Aydın [email protected] Müstakbel Ben “Ben”ler. Birer özne olduklarından kesin bir şekilde emindirler. Kesik, parça parça olduklarının farkında olmadan. Bu varoluşsal bilinçle nesnel gerçekliği kavrama gayretindeler. “Kendini tanıma” ve “dünyayı anlama” arasındaki sıkı ilişkiden doğan yol, zaman kaygısı istemeyen bir durum aslında. En azından bunun bilinerek “iddialı” çıkışların yapılmaması lazım. İddialı sözcüğünden kasıt aslında yazının ana başlığı ile ilişkilendirilebilecek durumda. İnsanların “var” oluşunu tam olarak hissetmeden bir başkasını kendisine benzetme isteği var, karşısındaki ile girdiği ilişkide onu olduğu gibi kabul etme tutumundan uzak, karşılıklı örülen samimi anlam bağlarından ırak. Sevgilimizin bize bir şekilde bağlanmasını isteriz, arkadaşlarımızın “aklını alma” gibi psikopatça aynılaştırma tekniklerine ve stratejilerine sahibiz. Tabii bu kadar karmaşık yapılar bulunduran ilişkilerde “stratejik” kelimesinin bulunması dahi doğallık ve içtenlik mevzusunu gözler ve sözler önüne seriyor. Dünyadaki bütün insanları kendi suretinde görmek, girdiği bütün ilişkilerde yolun sonunda karşısındakinde kendisini görmek, ötekine “müstakbel ben” diye sarılmak… Faşizmin Mikro Halleri “Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz. Her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde baslar, iki insan arasındaki ilişkide baslar... Ve ben anlatmak istedim ki, savaş ve barış yoktur, hep savaş vardır.” der İngeborg Bachmann. Ne de güzel söylemiş. Aslında çok uzaklara gitmeye gerek yok, arkadaşlarımızı fethedeceğimiz birer kale görmemiz, bir yemekte kendi masamızın diğer masa üzerindeki hegemonik baskısını hissettirme gayretimiz… Doğuştan gelen kimliklere sarılmamız, erkek-Sünni-Türk olmamızın avantajlarla dolu ikili ilişkiler sunması, arkamıza bir de ideolojik rüzgârların esintisini almamız… Sonradan yaptığımız tercihlerle katıldığımız yapıları benimseme isteğimiz, sahiplenmemiz, aidiyet motifleri oluşturup “öteki” yapılar üzerinde tahakküm kurmamız… “Gücün” her platformda aklımızın en iddialı köşesinde bulunan ve yeri özenle korunan sihirli bir imge olması… Çok uzaklara gitmeye gerek yok, hepimiz aslında biraz faşistiz, barış bizim dünyalarımızda savaş öncesi hazırlık olmuş durumda… Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri okula girişlerde kimlik kontrolü hakkında ne düşünüyor? BUSE AYLAN [email protected] Kampüslere girişlerde kimlik kontrolü yapılması konusunda öğrenciler arasında farklı fikirler mevcut. Bir kısım, öğrencilerin güvenliği ve rahatlığı için tüm gün boyunca kampüslere girişlerde öğrenci kimliğinin sorulması gerektiğini düşünüyor. Diğer bir kısım ise gün boyunca derslere yetişmek için farklı kampüslere koştururken kimlik kontrolünün öğrencilere zaman kaybettireceğini ve her defasında kimlik göstermenin öğrenciler için bir külfet olacağını düşünüyor. Ayrıca sadece akşam saatlerinde kimlik kontrolü yapılması gerektiğini, ders saatlerinde buna gerek olmadığını düşünenler de var. Yakın zamanda Genel Sekreterlik’ten gelen maile göre ders günlerinde saat 18.00’dan sonra, diğer günlerde ise 24 saat boyunca girişlerde kimlik kontrolü yapılacak. Kimlik kontrolü hakkında farklı görüşleri olan Boğaziçi öğrencilerinin bu konu hakkında yaptığımız ankete verdikleri cevapların yüzdeleri ise yandaki tabloda görülebilir. ANKET SONUÇLARI Okula girişlerde kimlik kontrolü yapılması hakkında ne düşünüyorsunuz? Kampüslere girişlerde hiçbir zaman kimlik kontrolü yapılmasın %37 %49 %14 Kampüslere girişlerde sadece akşam saatlerinde kimlik kontrolü yapılsın Kampüslere girişlerde her zaman kimlik kontrolü yapılsın 20 umumi Boğaziçi Üniversitesi’nde moda ve trendler Bir ihtimal daha var Shakespeare’in Julius Ceasar adlı tiyatro eserinde -ki bir başyapıttır- Burutus’e alışık olduğumuzdan farklı bir yaklaşımı vardır. Ubeyde Yetkin Girgin Brutus hakkındaki genel kanı onun bir hain, nankör olduğu yönündedir. Oysa Shakeapeare eserinde Ceasar’ı öldürmesinden, ihanetinden çok amacının soyluluğuna ve iyi niyetine dikkat çeker. Eserde geniş bir biçimde Brutus’un vicdan muhasebesine, iç hesaplaşmalarına yer verilmiştir. Bu süreç sonunda amacının yüceliği uğruna çok sevdiği Ceasar’a ihanet etmeye, hatta onu öldüren ekibin içerisinde yer almaya karar veren Brutus’un büyük hüznü ustaca okuyucuya aktarılmıştır. Evet, Brutus belki iyi niyetli soylu amaçları olan bir insandı. Onun, Cumhuriyet’i kurtarmak için diktatör Ceasar’ı öldürme düşüncesi başarıya ulaşmış ancak Cumhuriyet’in Ceasar’ın ardılı ve varisi Octavius’un elinde Roma İmparatorluğu’na dönüşmesine zemin hazırlamaktan öteye geçememiştir. Bu kadar bilgi kalabalığı yapmamın nedeni üniversitemizde Brutus’ünkiler gibi iyi niyetli fakat sonucu düşünülmemiş fikirler görüyor olmam. Gerçekten de bazı arkadaşlarla oturup konuştuğumda düşüncelerinin teorik açıdan mükemmel olduğunu gördüğüm halde realiteden de bir o kadar uzak olmaları dikkatimi çekiyor. Bu düşüncelerin ütopik dünyasına dalmaları ayaklarının yerden kesilip gerçeklikten uzaklaşarak uzlaşmaz bir tavır içine girmelerine neden oluyor. Bu sorun temel olarak Hobbes ve Rousseau’nun insan doğası tanımlarından başlıyor. Arkadaşlar bir orta yol bulmak yerine Hobbes gibi “Homo homoni lupus” (İnsan insanın kurdudur) yaklaşımıyla bir uçta yahut Rousseau’nunki gibi kristalize edilmiş iyi bir insan doğası tanımıyla diğer bir uçta bulunuyor. Ancak insan doğasının siyah beyaz kadar basit olmadığını, arada gri tonlarının ve hatta başka renklerin de var olabileceğini nedense göz ardı ediyorlar. Bu durumu üniversitemizde bir ara şiddetle yaşanmış, şu anda da kısmen yaşanmaya devam eden bir örnekle açıklamam sanırım durumu daha anlaşılır kılacaktır. Polisin varlığı ve görev tanımı konularında farkında olarak veya olmayarak Hobbes’a yakın duran arkadaşlar “Polis olmasa beni bir başkasını öldürmekten veya malını gasp etmekten hangi güç alıkoyabilir?” argümanını şiddetle savunurken aslında kendileriyle çelişiyor. Çünkü polisin ve onu kullanan güçlerin de insan olduğunu, bu nedenle onların da aç gözlü ve doğaları gereği kötü olabileceği ve ellerindeki gücü kötüye kullanabileceği gerçeğini göz ardı ediyorlar. Öte yandan Rousseau kanadında bulunan arkadaşlar bütün insanların doğaları gereği iyi olduğu ön kabulünde bulunurken gerçek hayattan kopukluklarını da ortaya koyuyorlar. Zira tarih boyunca var olagelen cinayetler, savaşlar, hırsızlıklar vesaire insanların doğası gereği iyi olabileceğini fakat bunun suçu engellemede bir rol oynamayacağını göstermektedir. Bunun için polis veya benzeri engelleyici bir güce her zaman ihtiyaç duyulmuştur. Polis konusunda olduğu gibi uçlarda bulunma durumu ve daha birçok tartışmalı durum da devam ediyor. Buradan “Çözüm şudur.” demek ahkam kesmekten başka bir şey olmayacaktır. Fakat şunu söyleyebilirim ki; hayatta siyah ve beyazdan başka gri ihtimali, hatta başka renk ihtimalleri de var. Biz hala neden ölmedik? Kızıyor, öfkeleniyor, bağırıp çağırıyor insan ama yanı başına gelmedikçe çok farkına varamıyor. Ölüm çünkü, ölmeden anlaşılmıyor. Baran Karaca Bunca zaman uzaktan lanetler savurduk savaşa, ölümlere. Hâlbuki yalnızca şanslıydık biraz daha “batı”da doğacak kadar ama şimdi daha bir yanı başımızda patlıyor bombalar. Hayat şimdi daha “adil” davranıyor ölüm konusunda. Ve o gün, 2011’in 19 Ekim’i belki yine sadece uzaktan öfkelenip “Ölenler biz değiliz.” diye içten içe utanacağımız bir gün olacaktı ama hayır, artık her şey farklı. Artık biz de daha bir ölebiliriz. Bu yüzden belki artık daha çok çıkıyor sesimiz, daha çok öfkeleniyoruz. Daha çok utanıyoruz hala ölmediğimiz için. Oysa yaşamak güzel şey, gülünecek şey. Yaşamak, utanılacak şey değil. Ağlasa da kimileri, kimileri yaşamasa da… Kimileri İstiklal’de öfkeli sloganlar atarken de, ben ve benim gibiler sıcak odalarında oturmuş savaşa dair ahkam kesen yazılar yazarken de utanılacak şey değil. Kandırıyorken kendimizi, yalanlar söylüyor ve yalanlar dinliyorken de… Ölüm yaşamı yeniyorken ve hatta insanlar “öldürülen terörist” haberlerine sevinebiliyorken bile, yaşamak utanılacak şey değil. Çok farklı şeylerden bahsedecektim aslında ama artık her şey en saf, en gerçek halinde. Bugün çözüm veya cevap yok. Bugün yalnızca soru var: Biz hala neden ölmedik. İstanbul, stiller açısından çok çeşitliliğe sahip bir şehir ve bu yüzden moda merkezi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Boğaziçi Burcu Mirkelam Üniversitesi’ne bakacak olursak, kampüsler moda açısından çok zengin çünkü “hippi” tarzından tutun da “high fashion”a kadar uzanan çok çeşitli bir moda anlayışı görüyoruz. Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul’un hatta Türkiye’nin modasına dair bize küçük fakat zengin bir kesit sunduğundan çok önemli bir merkez olduğunu düşünüyorum. Size öncelikle modanın tarihsel gelişimini anlatacağım. Sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde gördüğüm moda dokusuna dair bilgilerle devam edeceğim. Moda, 18. yüzyılın sonlarına doğru Paris’teki “couture” akımıyla ortaya çıkıyor. Öncelikle saray kültürüne ait olan modanın, burjuva sınıfına da yayılmasıyla daha büyük kitlelere ulaşılıyor. Böylece şehir yaşamı gelişiyor ve yeni moda kültürü “hızlı moda” oluyor. Trendlerin globalleşmesiyle H&M gibi birçok marka önem kazanıyor. Böylelikle herkes sürekli değişen ve kalıcı olmayan bir kimliğe bürünüyor. “Peki, trendler nasıl oluşuyor?” diye sorabilirsiniz. Dağıtım, pazarlama ve müşterinin talebini sosyal ve kültürel değişimlerle birleştirmek trend oluşturmaktır. Mesela Chanel’in oluşturduğu trend 1930’ların moda anlayışını kendi hayat tecrübesi ile birleştirmesidir. Bu yılın trendleri ise çok çeşitli. Mad Men’in de getirdiği 1940-1960 aralığı öne çıkıyor. Artık “vintage” tüm dünyada ilgiyle takip ediliyor. Bunun dışında “la garçonne style” da denilen, “erkekler gibi giyinme” trendi de çok yaygın. Renklerin ve kumaşların zıtlıklarından faydalanma öne çıkıyor. Kadınların erkek gibi giyinmesiyle erkeklerin trendlerinde biraz daha yumuşak, sakin çizgiler göze çarpıyor. Kadınlar ve erkekler modada bir orta yol bulma çabası içindeler. Bunun dışında 70’lerin ve 80’lerin “hippi” ve “gypsy” akımları da var. Özellikle çiçek desenleri çok yaygın. Kumaşlarda ise kadınlar rahat ve uçuşan kumaşlara dönüyorlar; ipek, şifon gibi. Boğaziçi’ndeki moda trendlerine gelecek olursak, ben TheModernTalk blog’unu açtığımdan beri etrafımdaki giyim tarzlarını gözlemliyorum. Kampüste görülmeye değer bir stil bulduğumda hemen fotoğrafını çekiyorum. Boğaziçi’nde çok çeşitli moda trendleri mevcut. Örneğin, “hippi” akımının ve “vintage” kullanımının çok yaygın olduğunu görüyoruz. Abiye parçalarla (mesela siyah uzun etek gibi) kot ceketleri birleştirip daha “casual” görünümler de oluşturuluyor. Kısacası İstanbul’daki moda trendleri Boğaziçi’nde minyatürleşmiş durumda. hocalarımızdan boğaziçi 21 Değişen “BU” Öğrenci Profilleri Ben 2003 Boğaziçi Üniversitesi mezunuyum. 2009 yılından beri de Boğaziçi’nde İşletme bölümünde öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Boğaziçi öğrencisini çok potansiyelli, rekabetçi, hem kendini geliştirmek isteyen hem de çevresine katkıda bulunmak isteyen kişiler olarak görüyorum. Benim mezuniyetimden beri Boğaziçi öğrenci profili Türkiye’nin her yerinden olmaya devam etmekle birlikte daha da çeşitlilik gösteriyor. Her dönem değişim programıyla daha çok yabancı öğrenci geliyor. Kampüs daha kozmopolit. Aynı zamanda öğrenciler çok değişik alanlarda kendilerini göstermeye başladılar. Kendi işini başlatan ve başlatmak isteyenlerin sayısı çoğaldı, kâr amacı gütmeyen kuruluşlara olan ilgi de arttı. İş ve öğrenim hayatında hem Türkiye’de hem de dünyada rekabet çok arttı. Ben okurken staj yapmak ekstraya girerken şimdilerde neredeyse zorunlu oldu. Yıl boyu stajlar ve part-time çalışmalar oldukça yaygınlaştı. Şirketler öyle fazla isteklerde bulunmaya başladılar ki, öğrenciler zamanlarını üniversite ve iş dünyası arasında dağıtmak durumunda kaldılar. Böyle olunca da bazı öğrenciler için derslerden beklentiler artarken bazıları içinse dersler ve öğrenmek formalite olmaya başladı. Rekabet artınca kariyer endişesi de arttı. Öğrencilerin özellikle kariyer gelişimi ve yönetimiyle ilgili beklentileri hem kendilerinden hem de okuldan ve bölümlerinden arttı. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğrencilerine gelince bütün bu değişikliklerin en farkında olanlar onlar olmalı. Akademik potansiyeli ortaya çıkarmada hangi sektör düşünürlerse düşünsünler bir fark yaratmada, rekabette ve kariyer yönetiminde öncü olmaları gerektiğini düşünüyorum. Herkese başarılar… Yrd. Doç.Dr. Burcu Rodopman İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Boğaziçi’nde ders verdiğim sekiz yıl içinde en çok birinci ve dördüncü sınıflara yönelik dersler verdiğim için bu iki grubu karşılaştırmaya çalışacağım. Birinci sınıflardaki merak, derse yönelik ilgi, eleştirel düşünme ve not baskısı olmadan gönüllü olarak fazladan yazılar yazma hevesinin, dördüncü sınıfa gelindiğinde öğrencilerin çoğunda maalesef azaldığını söyleyebilirim. Eğer bu gözlemim doğruysa ve felsefe dışındaki diğer bölümlere genellenebilirse, bunu çuvaldızı kendimize batırarak yorumlayıp “Biz ne yapıyoruz da öğrencinin şevkini bu kadar kırıyoruz?” sorusunu sormamız gerekiyor. Öte yandan, belki de liseden kurtulup üniversitede bulunmanın verdiği coşkunun, üniversiteden mezuniyete yaklaştıkça sönmesi ve bunun yerine “Peki şimdi benim mesleğim ne olacak? İş bulabilecek miyim? Bu öğrendiklerimin çalışacağım işle hiç ilgisi olmayacaksa, boşu boşuna mı okudum?” gibi hem somut, hem de varoluşsal kaygıların geçmesini “doğal” karşılamak gerekiyor. Hangi cevabın gerçeğe daha uygun olduğunu anlamak için bence mezunlarımıza “Okuduğunuz bölüm beklentilerinizi karşıladı mı? Ne gibi değişiklikler yapılabilseydi daha keyifli bir üniversite hayatı geçirirdiniz?” sorularını sormamız gerekiyor. Bu gibi soruların belki de daha mezun olmadan, her yıl bölüm öğrencileri ve hocalarının bir araya geleceği toplantılarda tartışılması iyi olabilir. Yrd. Doç. Dr. Yıldız Silier Fen Edebiyat Fakültesi 22 eğlence Seçmeler İbrahim Tatlıses’in evlenmesine karşı çıkan İdo, tüm seferleri iptal etti... (Zaytungnews) Birde ‘’Türk kızları çirkin abi yeaa’’ diyen andavallar var. Lan Türk kızlarının meydana gelmesinde Türk erkeklerinin payı yok mu? Salak. [sokaktakiadam ] “Ağlasam mı gülsem mi bilemedim” işareti buldum :(: (Erdil Yaşaroğlu) Elektriğe %10, doğalgaza %13 zam. oy karşılığı kömür alanlar yaşadı. winter is coming... (allahcc) 3 Elma dünyanın gidişatını değiştirdi: 1.Havva’nın yediği... 2.Newton’un kafasına düşen... (serkanojen) Sn Rahmi Koç, yıllar önce kovduğunuz fakir ama gururlu bir genç vardı. İşte o benim. Hala fakirim ama artık gurur yapmıyorum. İş var mı? (beyinsizadam) Tüm dünya iPhone5’i beklerken iPhone4S’i tanıtan Tim Cook resmi siteden şu açıklamayı yaptı: iPardone (OrhanGunesh) Aklınızda olsun: Yere attığınız sakızlar var ya, onu kuşlar ekmek sanıyor. Yediklerinde de gagalarına yapıştığı için, aç ve susuz ölüyorlar. (falanca) 1 Münasebet Twitter’dan VARSAYIM : İlişkilerin bitiminde her iki kesimden de ilişki için senelerini verdikleri söylemini duyarız. İlişki ve sevgilisi için çok çaba harcadıklarını söylerler, bunun karşı tarafta gerekli karşılığı bulmadığını düşünürler. İşin psikolojik boyutunu eğlenceli bir dille ele alırsak, ilişkilerde kişiler birbirlerine benzer tarafların ortaya çıkması için çabalar ve muhabbetlerde ortak değer yaratma adına benzeşme gayretine girer. Bu içten gelen, ilişkinin sız sürmesini sağlayacaklarını düşündükleri “gayrete” ilişkinin bitiminde sarılmaları pek anlaşılır görünmüyor. Tarafların birinden “Ben mi söyledim sana bana benze diye!” arabesk bir çıkış görebiliriz. İlişkilerde samimi bir anlam bağı kurmanın yolu bu düzlemde önce “kendini tanıma” olmalı diye düşünürüm. En acımasız bakış açısıyla bile birini kendimize benzetmenin ilk aşaması kendimizi tanımak değil mi dostlar? Facebook’ta değişim İnsanın ‘alışmak’ gibi bir huyu var ancak paylaşabilecekler. Geçmişte dinlenen müzikalışkanlıklarının değiştirilmesine karşı verdiği ler, videolar, etkinlikler, ziyaret ettiği yerler reflektif tepkiler de var. Facebook da tam istenirse otomatik olarak sayfada yer alabiböyle bir yerde. Facebook değişiyor, sürekli lecek. Tabii “Zaman Tüneli”nin istenilen bir yeniliklerle insanları şaşırtıyor. Merakla bekanına gidiş, sayfada gösterilecek cetvellerle lenen son yeniliği ise “Zaman Tüneli”. Profil sağlanabilecek. Kapak fotoğrafının bulunacağı sayfasının yerine geçecek olan “Zaman Tüneli” sayfada “fiiller” artık daha önemli. “Like” lar sayfasında kullanıcıların ya“read”lerle “listen”larla devam ANKET SONUÇLARI şamlarıyla ilgili tüm hikâyeleri edecek. Her şeyden haber Evet 2. Sosyal ve paylaşımları geriye doğru alarak sosyal olarak daha fazla medyadaki kronolojik sıra içinde yer alaentegrasyon sağlamak amaç %25 değişimlere %75 cak. Kullanıcılar yaşamlarında haline geliyor. Değişimin ayak uydurabiliyor Hayır önem verdikleri her şeyi bu hızına erişmek, alışmaktan musunuz? sayede tek bir sayfada toplayıp geçiyor belki de. SELMAN 2 VARSAYIM : Tartışmada kadınlar tripkar ifadelere sahip olurlar. “İyi, tamam, olur, evet, hayır, bilmiyorum” gibi kısa cevaplar. Aslında bu ifadeler tartışmanın bittiği anlamına gelmez. Kadının bir sonraki yapacağı sert konuşmanın başlangıç afhasıdır, kaçış yok erkekler. Mayonez patates kızartmasının üstüne dökülmezse bile tabağın kenarına konulup yenilecek! seri ilanlar Boğaziçi Üniversite’sinde çalışmak da kampüs hayatının bir parçası. Biz de kampüsün öğrencilere sunduğu iş olanaklarını sizinle paylaşıyoruz. SALMİ GAMBAROVA [email protected] GETEM ve Boğaziçi Üniversitesi Engelliler Birimi Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitim gören engellilerin karşılaştıkları zorlukları azaltmaya yönelik çalışan GETEM’de gönüllü olarak çalışmak mümkün. Gönüllü okuyucu olup önceden belirlenmiş kitapları seslendirerek siz de destek olabilirsiniz. Aynı zamanda aklınızda olan herhangi bir gönüllü çalışmayı Boğaziçi Üniversitesi Engelliler Birimi ile paylaşarak destek alabilirsiniz. Mithat Alam Film Merkezi Güney Kampüs’e inerken sağda kalan Mithat Alam Film Merkezi, söyleşilerin ve panellerin deşifrelerini gönüllü olarak yaparak çalışma fırsatı sunuyor. Okul Laboratuvarları Mühendislik bölümleri laboratuvarlarına yardımcı olmak için öğrencilere kısmi zamanlı çalışma imkanı sunuluyor. Şimdilik 2011-2012 eğitim yılı 1. dönemi için geçerli ama laboratuvarlarda kısmi zamanlı çalışma olanağı genellikle her iki dönemde de mümkün olabiliyor. Uluslararası İlişkiler Ofisi Her dönem gelen Erasmus ve Exchange öğrencilerine kayıt işlemlerinde yardım etmek ve bu tarz işlerde yer almak için Uluslararası İlişkiler Ofisi’nde haftanın belirli saatlerinde çalışabilirsiniz. İngilizce seviyenize güveniyorsanız kampüslerde çalışılabilecek yerlerden bir tanesi de Uluslararası İlişkiler Ofisi. STAJ GÜNCESİ 3.sınıf olmanın verdiği “İşte geldik, gidiyoruz.” hissi ve yaz okuluna kalmamanın dayanılmaz hafifliğiyle bu yazımı staj yapmaya ayırdım. İleride yapmak istediğim işe yakın bir kurum olan Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nda 5 hafta ofis gönüllüsü olarak staj yaptım. Her yerin oyuncakla dolu olduğu geniş bir ofiste güler yüzlü, işini seven insanlarla çalıştım. Vakfın genel işleyişi ve yürütülen projeler hakkında oldukça yararlı bilgiler edindim. Merak edilen iki noktaya hemen açıklık getireyim: Kahve taşımadım ve fotokopi çekmedim! Ama Office programları, dosya düzenlemesi ve posta konularıyla oldukça haşır neşirdim. Beni en şaşırtan durum ise vakfı ziyarete gelen Birleşmiş Milletler yetkilisinin gönüllü çalışmam karşısında hayretlere düşmesiydi. Öyle ki kendisi beni ofisteki en mübarek insan ilan etti ve “Gerçekten para almıyor musun? Nasıl ama nasıl?” sorularıyla ülkemizden ayrıldı. Hem ilk iş tecrübemi yaşadığım hem de manevi açıdan doygunluğa ulaşıp ortalama bir maaşla mutlu olup olamayacağımla ilgili fikir sahibi olduğum bu staj, geleceğimi şekillendirmemde de yol gösterici olacak. Zaten staj dediğiniz de böyle bir şey değil mi ama? Mission completed! Canan Elif Kaplan Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler 3.Sınıf Türkiye Eğitim Gönülleri Vakfı Boğaziçi Üniversitesi’nin Tek Kampüs Gazetesi Dinamik Gazete’de Herhangi Bir İlanınızın Yer Almasını İstiyorsanız; [email protected] adresine veya 0212 359 68 14 numarasına ilanınızı bildirebilirsiniz. 23 business_21x29,7.pdf 1 24.10.2011 14:05 bright future opportunities in ! Learn C M Y CM MY Act CY CMY K Experience Explore the new l curriculum. Business Schoo m o c . l o o h c s s s e n i www.pgbus Follow us on
Benzer belgeler
Dinamik gazete 67. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.
ilginizi çekecek her şey ve daha fazlası Dinamik Gazete’de sizleri bekliyor.
Okulumuz için bir ilki gerçekleştirmek amacıyla Dinamik Gazete’nin
Dinamik gazete 71. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.
ilginizi çekecek her şey ve daha fazlası Dinamik Gazete’de sizleri bekliyor.
Okulumuz için bir ilki gerçekleştirmek amacıyla Dinamik Gazete’nin