Kenan Sofuoğlu
Transkript
Kenan Sofuoğlu
263 AYLIK HAVACILIK DERGİSİ 2146-6394 EKİM 2013 YIL:22 www.uted.com.tr ONUR AIR GENEL MÜDÜR YARDIMCISI ŞÜKRÜ CAN ile söyleşi Başarmak onun kaderi: Kenan Sofuoğlu mavinin ve yeşilin ülkesi tayland Haberler Ümit Sayıl Uçak Teknisyenleri Derneği Başkanı Aircraft Technicians Association President [email protected] 1968 UÇAK Rİ YENLE TEKNİS EĞİ N R E D 2 Değerli okurlar, saygıdeğer meslektaşlarım, Dear readers and colleagues, Yıllardır sektörümüzde süregelen teknik personel lisanslandırma sorunlarının çözümü için Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün (SHGM) bir dizi çalışma yaptığını biliyoruz, temennimiz yapılan çalışmalar sonucunda 7/24 esasında özverili bir şekilde, güvenle seyahat edilmesi için çaba gösteren meslektaşlarımızın artık hak ettiklerini almasıdır. Mevcut durumun çözülmemiş olması nedeniyle SHY lisansı alımı yerine Türk vatandaşı olan teknik personel EASA lisansı alıp çalışmaktadır, yakında SHY lisansı alımı tamamen duracak ve SHGM denetiminde olmayan kurumların verdiği lisanslarla çalışma oranı artacaktır. Zira geçtiğimiz yıllardaki bazı uygulamalar sonucu lisanslarımıza uygulanan sınırlamalar ciddi sorunlar oluşmasına neden olmuştu. Dileğimiz ve doğruluğuna inandığımız, halihazırda mevcut olan haklarımızın “Grandfather Right” olarak değerlendirilmesi ve gerekli dönüşüm işleminin yapılmasıdır. Ayrıca, bizlerden yabancı dil yeterliliğinin istenmesi doğru bir uygulama olabilir ama bunu tekrarlı olarak her iki yılda bir istemek görülmemiş bir uygulamadır ve sadece teknik personelden istenmektedir; doğruluğunun tartışılması gerekmektedir. Önemli gündem maddelerimizden biri de Hava-İş sendika seçimlerin yaklaşmış olmasıdır. Seçim süreci yaklaştıkça yeni oluşumlar da ortaya çıkmaktadır. Bir yönden bakıldığında çoklu aday oluşumlarının ortaya çıkması demokratikleşme açısından sevindiricidir. Diğer taraftan, bu durum bölünmüşlüğün bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Şahsi düşüncem; hangi oluşum kazanırsa kazansın bulunduğu çağa uygun bir yapılanma ve sendikal tutum içinde olması ve biz çalışanlar ile işverenler arasında iyi bir iletişim sağlaması önem arz etmektedir. Gerçek anlamda demokratik, güçlü ve birlik içinde bir çalışma ortamının oluşması ve meslektaşlarımın hak ettiklerini artık alması, en önemli arzumdur. Şimdiden ilgili sürecin hayırlı olmasını diliyorum. Geçtiğimiz ayın son günlerinde gerçekleştirilen IFTE 2013 fuarında meslektaş ve meslektaş adaylarımızla buluşmanın mutluluğunu yaşadık, üzerimize düşen sorumluluk ile gerekli bilgilendirmelerde bulunduk. Bu fuarda bize destek olan, yalnız bırakmayan siz değerli üyelerimize de çok teşekkür ediyorum. Bu ay içinde kutlayacağımız mübarek Kurban ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nızı şimdiden tebrik eder, sağlıklı günler dilerim. We well know that the Directorate General of Civil Aviation (DGCA) is carrying out a number of studies to find a solution to the technical staff’s lingering licensing problem. We wish that our colleagues, who work twenty-four-seven in devotion for flight safety, will get what they deserve as a result of this endeavor. As the current situation is still a deadlock, the Turkish-citizen technical staff is picking EASA licenses instead of the Turkish Civil Aviation Regulation (SHY) document, signaling that the SHY licenses will come to an end as the ratio of the licenses provided by institutions that are not inspected by the DGCA will increase. Yet, in previous years we faced serious problems due to some implementations that restricted our licenses. What we wish for is the recognition of the current rights as “Grandfather Rights” and a process of transformation in pace with this. Besides, we find it fair that the authority is asking for foreignlanguage proficiency. However, asking it in every two years is an unprecedented implementation, and is demanded from the technical staff only. The rightfulness of such a stance should be questioned. Another hot agenda is the upcoming elections at the aviation sector trade union Hava-İş. As the time for the elections nears, new groups emerge. From one point, this is pleasing in terms of democratization, but from another point, it also signals dividedness. I personally think that it is crucial for any party to win the elections to take a stance that supports a contemporary structure and unionist attitude, and to build good communications between the employees and the employers. I strongly wish that a democratic, strong and unified work environment will be provided and our colleagues will get what they deserve. During the IFTE 2013 fair last month, we found a chance to meet our colleagues and candidates of future workmates, providing information for all, a part of our responsibilities. I would like to thank all our members, who did not leave us alone at the fair, and lent their support. Lastly, I would like to congratulate the Eid ul-Adha this month and October 29 the Republic Day. I wish healthful days for you all. 3 Haberler 26 UTED İstanbul Cad. Üstoğlu Apt. No: 24, Kat: 5 Daire: 8 Bakırköy/İstanbul Tel: 0212 542 13 00/543 29 74 Faks: 0212 542 13 71 www.uted.com.tr www.uteddergi.com www.uted.org [email protected] nel knik Ge e T r i A ı Onur rdımcıs a Y r ü d Mü Can Şükrü enliği knisy e t k a ç "U tijli bir s e r p k ço " meslek İmtiyaz Sahibi Uçak Teknisyenleri Derneği Adına Ümit Sayıl Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Sefa İnan / [email protected] Katkıda Bulunanlar Şebnem Bayezit, Hasan Büber, Mehmet Ertek 06 12 44 Basın-Yayın Sekreterliği İsmet Şahin / [email protected] Elif Aydemir /[email protected] Yazı Kurulu Kıvanç Bayezit, Arif Sankaya, Ahmet Akpınar, İsmet Şahin, Elif Aydemir, Dr. Handan Diker Ülke kanatlarını dünyaya açarken 14 TEKNİK: Uçak kablolama sistemi ve EWIS – 1 32 TARİH: Türkiye’de cumhuriyetin ilan süreci ve cumhuriyet yönetimi 34 SİNEMA: Altın Portakal 38 RÖPORTAJ: METE ÇAYLAK 40 HAVACILIK: DIRTY DOZEN 42 TEKNİK: KONTROL DIŞI 52 ÇEVRE: Fukuşima geri mi döndü? Başarmak onun kaderi: KENAN SOFUOĞLU Kapak fotoğrafı Elif Aydemir 48 YAPIM da Uçak bakımın a arç ömrü sınırlı p kontrolü Umar İletişim Hizmetleri Ltd. Şti. Harman Sok. No: 31/1 34153 Florya - İstanbul Tel: 0212 573 15 65 [email protected] www.umariletisim.com BASKI Elma Basım Yayın ve İletişim Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti. Halkalı Cad. No:164 B-4 Blok Sefaköy - Küçükçekmece İstanbul Tel: 0 212 697 30 30 56 Yayın Türü: Aylık, süreli, yaygın UTED’E ABONE OLABİLİRSİNİZ Dergimize abone olmak için yıllık abone ücretini banka hesabımıza yatırdıktan sonra dekontu bize fakslamanız yeterli. Uted dergisi her ay adresinize gönderilecektir. Lütfen ayrıntılı bilgi için derneğimizle irtibata geçiniz. 4 64 UTED dergİsİnİn geçmİş sayılarına web sİtemİzden ulaşabİlİrsİnİz. Yağ değil, meyve suyu: ZEYTİNYAĞI Ajanda 30 20 Altın topraklarda sualtı keşfi Haberler SPORDAN SONRA HAYAT MÜMKÜN 58 OYUN DÜNYASI 60 ÇOCUK: KARDEŞ KAVGALARI 62 SAĞLIK: SONBAHAR HÜZNÜ MÜ, DEPRESYON MU? 66 BULMACA 5 Haberler / NEWS THY Hat Bakım Başkanlığı çalışanlarından Bülent Turan 06.09.2013 tarihinde sağlık sorunları sebebi ile vefat etmiştir. Tayland’da yolcu uçağı pistten çıktı: 14 yaralı hai Airways’a ait bir yolcu uçağı 8 Eylül’de ön iniş takımlarının açılmaması nedeniyle pistten çıktı, uçakta bulunan 280’in üzerindeki yolcudan 14’ü yaralandı. Çin’in Guangzhou kentinden havalanan Airbus 330-300 tipi uçak, Tayland’ın başkenti Bangkok’taki Uluslararası Suvarnabhumi Havaalanı’nda inişe geçeceği sırada ön iniş tekerleği açılmadı. Bu, Tayland’ın ulusal havayolunun iki haftadan kısa süre içinde geçirdiği ikinci kaza oldu. Merhum'a Allah'tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. ThaIland plane slIdes off track, 14 Injured A Thai Airways plane carrying more than 280 people ran off the track as it was landing on Bangkok International Suvarnabhumi Airport, injuring 14 passengers. The Airbus 330-300, which took off from China’s Guangzhou, had a “glitch” in its wheel base, officials have said. This was the second accident that Thailand’s national carrier had in less than two weeks. UÇAK TEKNİSYENLERİ DERNEĞİ MAKS 2013’te rekor kırıldı u yıl 27 Ağustos- 1 Eylül tarihleri arasında düzenlenen 11. Havacılık ve Uzay Fuarı MAKS’ta iki yıl önce erişilen toplam 10 milyar doların üzerindeki satış rekoru 16 milyar dolarla bir kez daha kırıldı. Moskova’da düzenlenen fuara 43 ülkeden bine yakın firma katıldı. Rusya’nın Birleşik Uçak Şirketi (United Aircraft Corporation), 12 milyar dolarlık anlaşma imzalarken Rusya Savunma Bakanlığı, Birleşik Uçak Şirketi ile 3 milyar dolarlık bakım ve yenileme anlaşması yaptı. Fuar kapsamında düzenlenen uçuş gösterileri, izleyenlerin büyük beğenisini topladı. MAKS 2013 sees sales record The 11th International Aviation and Space Salon MAKS between Aug. 27 and Sept. 1 witnessed a sales record at $16 billion, surpassing the record at $12 billion in 2011. The Moscow event hosted some 1,000 companies form 43 countries. Russia’s United Aircraft Corporation drove the record with a sum of $12 billion deals, while signing a $3 billion maintenance and renewal project contract with the Russian Defense Ministry. The air show during the fair was appreciated by the participants. 6 PanasonIc AvIonIcs, Intelsat’la el sıkıştı anasonic Avionics Corporation ve uydu hizmetleri sağlayıcısı Intelsat S.A. 10 Eylül’de yaptıkları bir açıklamayla yüksek performanslı Intelsat Epic platformunda kapasite kullanımı ile ilgili bir anlaşma imzaladıklarını ilan etti. Böylelikle Panasonic, dünyada en hızlı gelişen havayolu taşımacılığı bölgelerinden birisi üzerinde Küresel İletişim Hizmetleri için kapsama ve kapasite kullanımı sağlamak için Intel 33e uydusunu seçmiş oldu. Business Wire’a göre bu anlaşmayla Panasonic, Avrupa’dan Güney Doğu Asya’ya ve Avrupa’dan Kuzey Asya’ya seyahat eden uçaklara sektörün en yüksek bant genişliğini sunan şirket haline gelecek. Yine bu anlaşmayla Rusya ve Ortadoğu üzerindeki bölge içi rotalar için kapsama alanı ve kapasite sağlanacak. PanasonIc AvIonIcs strIkes contract wIth Intelsat Panasonic Avionics Corporation said on Sept. 10 that it inked a deal Intelsat, a provider of satellite services, for capacity on the high performance Intelsat Epic platform. Panasonic has selected the Intelsat 33e satellite to provide coverage and capacity for its Global Communications Services over one of the fastest growing air travel regions in the world. Due to the deal, Panasonic will be able to deliver the industry’s highest bandwidth service to airplanes traveling from Europe to South East Asia and Europe to North Asia, a Business Wire report has said. With the same agreement Panasonic will be capable of providing capacity and coverage for intra-region routes including missions over Russia and the Middle East. 7 Haberler / NEWS Atlasjet geniş gövdeli UÇAKLARA dönüyor tlasjet Lizbon merkezli HiFly şirketinden kiraladığı Airbus A330-300 tipi uçakla yeniden geniş gövdeli uçak kullanımına geçiyor. Wet Lease adı verilen uygulama, uçağın personelinin de kiralanmasını kapsıyor. Uçağın Atlasjet’in hac operasyonlarında kullanılacağı belirtiliyor. Havayolu, 2009 yılında da büyüyen hac operasyonları nedeniyle geniş gövdeli uçak kiralamış ve üç yıl boyunca kullanmıştı. Atlasjet revIsts wIde-body planes FOR HAJJ Atlasjet, a private Turkish air carrier, has returned to using widebody planes, renting an Airbus A330-300 from the Lisbon-based HiFly. This is a Wet Lease, which also includes the staff. The airliner is set to use the plane in hajj operations, media has reported. Atlasjet had used wide-body planes for three years starting from 2009 due to an increase in its hajj passengers. AIr France 80. yılını kutluyor! 7 Ekim 1933 yılında özel bir şirket olarak kurulan ve yıllarca Fransız bayrağı taşıyan Air France, 80. yılını kutluyor. Toplam altı havacılık ve nakliye şirketinin bir araya gelmesiyle kurulan Air France, 1950’den 1990’lara kadar süren Soğuk Savaş döneminde “müttefiklerin” en önemli üç havayolundan biriydi ve Batı Berlin’deki Tempelhof ve Tegel havalimanlarına uçuyordu. 1990’da yurtiçi uçuşlar yapan Air Inter ve uluslararası rakibi UTA’yı satın alarak büyüyen şirket, 2003 yılında KLM ile birleşmişti. AIr France MARKS 80 year th Formed on 7 October 1933, Air France, which carried the national flag for decades, is set to celebrate its 80th anniversary. The company, a joint venture by six airliner and transportation companies, was one of the three leading Allied airlines, during the Cold War era between 1950 and 1990s and it was flying to West Berlin’s Tempelhof and Tegel airports. In 1990, Air France acquired the operations of French domestic carrier Air Inter and international rival UTA – Union des Transports Aériens, before it merged with KLM in 2003. 8 FInnaIr’E ilk Sharklet’li A321 DreamlIner 787-9 ilk uçuşunu yaptı oeing Dreamliner’ın uzun versiyonu 787-9 ilk uçuşunu 17 Eylül günü gerçekleştirerek şirkete Dreamliner ailesinin geleceğine dair umut verdi. Washington eyaletinin Everett kentindeki Paine Field’dan kalkan 290 koltuklu 787-9’un rotası, Boeing’in genel merkezinin de bulunduğu Seattle’daki Boeing Field’dı. Reuters'a göre Boeing’in sekiz yıl boyunca ayda 10 uçak üretmesini gerektiren, liste fiyatlarıyla 217 milyar dolar değerinde, 936 adet beklemede olan Deramliner siparişi var. Bu siparişlerin yüzde 40’ını 787-9’lar, yarısını da daha da uzun bir versiyon olan 787-10 jetleri oluşturuyor. Geri kalan yüzde 10’luk sipariş ise 787-8 jetleri için. DreamlIner 787-9 makes maIden flIght A 787-9, the even longer version of Boeing’s current Dreamliner model, made its debut flight on Sept. 17, rising hopes for the company on the future of the Dreamliner family. The 290-seat 787-9 took off Paine Field in Everett, Washington, the Boeing base for 787 assembling, for the Boeing Field in Seattle. The company has unfilled orders for 936 Dreamliners, worth about $217 billion at list prices, or nearly eight years worth of production at its target construction rate of 10 per month, which it aims to hit by year’s end, according to Reuters. About 41 percent of the orders, or 388 planes, are for the 787-9. Half of such orders are for 787-10s, the longer version that the plane-maker started marketing in June, as the remainders are for the shorter 787-8 jets. inlandiya’nın ulusal havayolu şirketi Finnair, ilk müşterisi olduğu, Sharklet donanımlı A321 uçaklarının ilkini 6 Eylül günü teslim aldı. Finnair COO’su Ville Iho, uçağı Hamburg’daki Airbus tesislerinde düzenlenen bir törenle teslim aldı. Iho törende “Yakıt tasarrufu sağlayan Sharklet kanat uçlu bu uçağı teslim almaktan büyük gurur duyuyoruz. Bu yeni uçak filomuza mükemmel bir biçimde uyum sağlayacak, operasyon maliyetlerimizi optimize etmemize katkı sağlayacak ve çevresel etkilerimizi azaltacaktır,” diye konuştu. FInnaIr delIvered fIrst Sharklets equIpped A321 Finnish national carrier, Finnair, the launch-customer for the A321 equipped with Sharklets, has taken delivery of its first of five aircraft on order. The aircraft will eventually replace Finnair’s existing fleet of 757s, making it an all Airbus operator. The aircraft was officially handed over to Ville Iho, Finnair Chief Operating Officer, during a delivery ceremony at the Airbus facilities in Hamburg, Germany. “We are extremely proud to receive the world’s first A321 equipped with Sharklet fuel saving wing tip devices. This new aircraft will fit perfectly into our fleet and will contribute to optimizing our operating costs, whilst also reducing our environmental footprint,” said Iho. Havalimanları Gelişim ve Geliştirme Zirvesi’nin ikincisi düzenlendi 2. Türkiye Havalimanları Gelişim ve Geliştirme Zirvesi (2nd Annual Turkey Airport Development & Expansion Summit) 12-13 Eylül’de Bayrampaşa Titanic Business Hotel’de gerçekleştirildi. Bu yıl 2’ncisi düzenlenen zirvede, Türkiye genelindeki havalimanlarının gelişimine odaklanılarak, bölgenin şu anki durumu ve gelecekteki büyüme stratejileri hakkında sektörün en önemli üst düzey yöneticileri fikir alışverişinde bulundu. Zirvede farklı otoritelerden uzmanlar havalimanlarında operasyon ve kapasite artırımı, güvenlik, dizayn, finans, yeşil havaalanı gibi farklı konularda paneller, sunumlar ve çalıştaylarda görüş ve önerini paylaştı. AIrport Development & ExpansIon SummIt held In Istanbul The 2nd Annual Turkey Airport Development & Expansion Summit was held on Sept. 12 and 13 at Titanic Business Hotel in Istanbul’s Bayrampaşa district. Senior managers of the sector firms found a chance to trade ideas on the current situation in the region and the future growth strategies at the summit that focused on developing airports. Experts from various sector authorities discussed improving operations ad capacities at the airports, security, design, finance and green fields issues at the panel forums, presentations and workshops within the scope of the event. 9 Haberler / NEWS F-35B deniz testlerine geçiyor Lockheed Martin’in kısa kalkış-dikey iniş (STOVL) F-35B uçağı 500 saatlik dikey iniş testlerini 3 Ağustos günü tamamladı. BF-1’nin testleri 2010 yılının mart ayında ilk inişin gerçekleştiği Patuxent Nehri Donanma Hava İstasyonu’nda tamamlandı. Geliştirme Testi 2 adıyla da tanımlanan deniz testleri ise USS WASP uçak gemisinde gerçekleştirilecek. F-35B completes 500th vertIcal landIng, ready for sea trIals Qatar AIrways’in ilk A380’i boya için Hamburg’da atar Airways’in ilk A380 uçağı, 9 Eylül günü ilk uçuşunda Toulouse’dan kalkarak yeni kabinin monte edileceği ve boyanacağı Hamburg’a ulaştı. Doha merkezli havayolu Airbus’a 10 adet A380 siparişi vermiş durumda ve 2014’teki ilk teslimatla birlikte A380 operatörlerine katılacak on birinci havayolu olmaya aday. 2007 yılında hizmete giren A380 jetleri, bugüne dek 108 tane üretildi ve toplamda on havayolu tarafından gerçekleştirilen 120,000 ticari uçuşta 1 milyon saatin üzerinde bir uçuş süresine ulaştı. Qatar AIrways’ A380 makes debut flIght to Hamburg Qatar Airways’ first A380 took off from Toulouse on its maiden flight to Hamburg, where it will be fitted with its cabin before being painted. The Doha-based carrier has firm orders for ten A380s and will become the 11th airline to join the club of A380 operators when it takes delivery of this aircraft in 2014. Since first entering service in 2007, 108 A380s have began operating in ten carriers and have accumulated over one million flight hours in more than 120,000 commercial flights. 10 The Lockheed Martin F-35B short takeoff/vertical landing (STOVL) aircraft completed its 500th vertical landing Aug. 3. BF-1had also accomplished the variant’s first vertical landing in March 2010 at Naval Air Station Patuxent River, where it completed the tests. Sea Trials, known as Developmental Test 2 (DT-2) are scheduled to begin for the F-35B variant onboard the USS WASP. Embraer bininci uçağını teslim etti Embraer firması ürettiği bininci uçağı, genel merkezinin bulunduğu São José dos Campos’ta 13 Eylül’de düzenlenen bir törenle ABD’nin Republic Airlines şirketine teslim etti. E175 tipi uçak Republic Airways Holdings’e bağlı şirketin 2013 başında verdiği siparişin bir parçasıydı. Republic’in 47 uçaklık bir opsiyonu daha bulunuyor. Embraer Başkanı ve CEO’su Frederico Curad, törende yaptığı konuşmada “On yıldan kısa bir süre içinde 1000 uçak teslim etmiş olmak bizim için bir kilometre taşıdır,” dedi. Embraer delIvers 1,000th plane Embraer delivered the 1,000th aircraft it has produced to the U.S.-based Republic Airlines during a ceremony held at the company’s headquarters in São José dos Campos on Sept. 13. The E175 was a part of the order placed by Republic Airlines, a subsidiary of Republic Airways Holdings, earlier this year. “This is truly a remarkable milestone given that we delivered 1,000 airplanes in less than ten years,” said Frederico Curado, President & CEO of Embraer, at the ceremony. vİzyona gİrecekler Çılgın Hırsız 2 (4 Ekim) Orphaned Land Türkiye’de 2013 yılı bereketi sürüyor konserler anlamında. Roger Waters, Placebo’dan sonra Ortadoğu’nun barış şarkıları söyleyen metal grubu Orphaned Land, 9 Ekim Çarşamba günü Ankara Jolly Joker ve 10 Ekim 2013 Perşembe günü İstanbul KüçükÇiftlik Park’ta iki konser verecek. Doğu ve Batı’nın, geçmiş ve geleceğin, ışık ve karanlığın buluşmasını betimleyen şarkı sözleri ve üç semavi dinin simgelerini birleştiren görselleriyle tanınan Orphaned Land, bu özellikleriyle son yılların en farklı grupları arasında nitelendiriliyor. Yeni çıkardıkları albümleri “All Is One”ın Avrupa turnesi kapsamında bir kez daha Türk fanlarıyla buluşacak Orphaned Land’den önce sahneye The Mars Chronicles, Bilocate ve Klone grupları çıkacak. TEB BNP Paribas WTA Championships İstanbul 2013 Bu yıl 3’üncü ve son kez düzenlenecek olan TEB BNP Paribas WTA Championships İstanbul 2013, 22-27 Ekim’de Sinan Erdem Spor Salonu’nda gerçekleştirilecek. Geçen yıl bir daha tekrarlanmayacağı açıklanan turnuva son kez düzenlenecek. Geçen yıl kadın tenisi denince akla gelen ilk isimler Agnieszka Radwanska, Serena Williams, Victoria Azarenka ve de Maria Sharapova’nın katıldığı turnuvaya bu yıl da yıldız yağması bekleniyor. Minyonlar geri dönüyor... Çılgın Hırsız 2 ile daha fazla Minyon çılgınlığı için hazır olun. Eski süper kötü Gru’nun güzel kızlarının ve beklenmedik biçimde komik Minyonların geri döndüğü, ayrıca yepyeni ve olağanüstü komik karakterlerin yer aldığı muhteşem komedi macera animasyonu 4 Ekim’de vizyona giriyor. Yerçekimi (25 Ekim) Önceleri normal seyreden görevde felaketle birlikte uzay gemisi harap olmuş, Stone ve Kowalsky yalnız kalmışlardır. Birbirlerinden başka dayanakları kalmayan ikili uzayın derinliklerinde kaybolmuşlardır. Derin sessizlik onlara Dünya ile bütün ilişkilerinin kesildiğini ve kurtulma şanslarının kalmadığını söylerken, eve dönmenin tek yolu uzayın daha da derinliklerine inmektir. Alfonso Cuaron’un yönettiği ve Sandra Bullock, George Clooney, Eric Michels ile Basher Savage’in oynadığı Yerçekimi 25 Ekim’de gösterimde. Stephan King, Carrie geldi... (8 Kasım) En sevilen Beatle, Yeni’siyle The Beatles ruhunu yeniden hissetmek isteyenler için güzel haber. En sevilen Beatles üyesi Paul McCartney, Yeni albüm müjdesi verdi. 2007’deki Memory Almost Full’den sonra yayınlanacak olan ilk solo albüm, 14 Ekim’de piyasaya çıkacak. Adı gibi yeni olan ilk single "New" ise, web üzerinden dinlenebiliyor. Toplam 12 şarkıdan oluşacak albümü, eski günlerin hatırına bile bekleyebilirsiniz. 1212 Çilek Kız, miniklerle buluşuyor “Çilek Kız” (Strawberry Shortcake), 6 Ekim ve 26 Ekim’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde (CKM) çocuklarla bir araya gelecek. Kendisi gibi meyve ve tatlı isimlerine sahip neşeli arkadaşlarıyla yaşadığı Minicik Şehri’ni özel dekoruyla sahneye taşıyacak. Çilek Kız gösterisinde çocuklar, Minicik Şehri’ndeki bahar festivalinin coşkusuna katılacak, dans edip, sevilen şarkıları Türkçe seslendirerek, eğlenceli anlar yaşayacak. Çilek Kız, arkadaşları Böğürtlenli Çörek, Ahududu, Limonlu Şeker, Portakal Çiçeği ve Bay Uzun Yüz bu benzersiz gösteride çocuklara, dostluğun, dayanışmanın ve sevginin anlamını bir kez hatırlatacak. Carrie: Günah Tohumu, Stephan King’in Carrie adlı romanının yeni dönem sinema uyarlaması. Yönetmen koltuğuna bu kez Kimberly Peirce oturmuş. Carrie White (Chloë Grace Mortez) hakkındaki klasik korku hikayesininin yeniden yorumu olan film, annesinin (Julianne Moore) psikolojik baskısı altında yetişen utangaç bir genç kızın, telekinetik güçler geliştirerek, yaşadığı küçük kasabada yarattığı dehşeti bizlere hatırlatacak. 13 RÖPORTAJ / INTERVIEW Onur Air Teknikten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Onur Air Vice President - Technical Şükrü Can: Uçak teknisyenliği çok prestijli bir meslek Aircraft maintenance a prestigious profession Onur AIr’de teknikten sorumlu genel müdür YARDIMCILIĞI görevini üstlenen Şükrü Can, bugüne dek farklı ülkelerdeki çok sayıda şirkette biriktirdiği tecrübesiyle uçak teknisyenliğinin yeni nesillere çok önemli olanaklar sunduğunu söylüyor. Tecrübeli havacı, meslektaşlarına “Her gün yeni bir şeyler öğrenin,” diye sesleniyor. AIrcraft maIntenance PROMISES A BRIGHT FUTURE TO young engIneers, says Şükrü Can, a vIce PRESIDENT at Onur AIr, who has served In many companIes across the world In hIS long carrIer. “Learn somethIng new every day,” he advISes hIs colleagues. Biraz kendinizden söz eder misiniz? 1961 yılında Rize, Çayeli’de doğdum. 1968’de Üsküdar’a yerleştik. İlk, orta ve lise öğrenimimi burada tamamladım. İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümü mezunuyum. 1986-1987'de Londra'da lisan ve bilgisayar eğitimi gördüm. 1993'te Marmara Üniversitesi Çağdaş İşletmecilik Yönetimi İhtisas Programı'nı bitirdim. 1987’de Türk Hava Yolları’nda (THY) ve ardından Noble Air, Tur Avrupa Havayolları, Holiday Havayolları, Air Alfa şirketlerinde görev aldım. İTÜ’de havayolu işletmeciliği dersleri verdim. 20002005 arasında İngiltere merkezli Gamit Limited Havacılık’ta çalışıyorken dünyanın pek çok yerinde uçak alımı, uçak kargo dönüşümleri, test uçuşları, uçak büyük bakımları, motor ve uçak modifikasyonlarında çalıştım. 2005’te THY’de uçak bakım başkanı oldum. 2007 senesinde Nijerya’da Arik Air’de göreve başladım. Başladığımda 4 uçağı olan şirket 27 uçaklık bir filoya ulaştı. 2010’da Türkiye’ye döndüm ve Onur Havayolları’nda teknik bakım başkanı olarak göreve başladım. Mart ayından bu yana da teknikten sorumlu genel müdür yardımcılığı görevimi sürdürüyorum. Onur Air bu yıl 21. yılını kutluyor. İlk özel havayolu şirketlerimizden biri olan Onur Air ve genel olarak havacılığımız nasıl bir gelişim gösterdi? Türkiye’deki gelişim dünya trendine göre çok daha hızlı oldu. 1982’de THY'de staj yaparken hayranlıkla Olympic Havayolları’nı izlerdik. Bugün biz Onur Air olarak onların hangarını tüm malzemeleriyle satın aldık ve 1987'deki THY filo büyüklüğüne ulaştık. 14 Can you tell us about your career? I was born in Çayeli in the Black Sea province of Rize in 1961. My family moved to Üsküdar, an Istanbul neighborhood, in 1968. I finished primary, secondary and high school here in Istanbul. I graduated from Istanbul Technical University’s (ITU) aircraft engineering department. I studied language and computer skills in London in 1986 and 1987. I had my masters degree in Contemporary Management from Marmara University in 1993. Starting my professional carrier in 1987, I worked at Turkish Airlines (THY) before various posts at Noble Air, Tur Avrupa Havayolları, Holiday Havayolları, Air Alfa. Meanwhile, I was lecturing airway management lessons at ITU. I worked at the U.K.-based Gamit Limited between 2000 and 2005, where I took part in aircraft purchase, cargo transformations, test flights, large maintenance, and engine and plane modification projects in many parts of the world. I was appointed as the aircraft maintenance president at THY in 2005. Two years later, I started working at Nigeria’s Arik Air. Before I returned to Turkey, the airliner had increased the number of planes in its fleet to 27 from four. I still serve as the vice president in charge of technical department at Onur Air, where I started working at in 2010 as technical maintenance president. Onur Air is celebrating its 21sth anniversary. How did the company, one of the oldest private airliners in Turkey, and the sector develop in this period of more than two decades? The development in Turkey was faster than the global trend. In 1982, when I was just an intern at THY, we used to admire 15 RÖPORTAJ / INTERVIEW Bu süre zarfında dünyada gelişmeler oldu ama Türk sivil havacılığı son 10 yılda çok daha hızlı bir gelişme gösterdi. Bu atılım uçak teknisyenliği mesleğini nasıl etkiledi? Sektörün büyümesi sadece teknisyenlere değil uçakla ilgili bütün meslek erbabına yeni iş imkanları açtı. Uçak teknisyenliği bakımından çok güzel bir iş sahası oluştu. Eskişehir, Kayseri, şimdi de İzmit’te uçak teknisyenliği ya da uçak bakım mühendisliğine benzer kaliteli bir eğitim görüyor öğrenciler. Okulu bitirir bitirmez ya da okulun son yılında istihdam ediliyorlar. Uçak teknisyenliği yoğun bilgi gerektiren bir meslek dalı olduğu için prestijli bir teknisyenlik olarak ortaya çıkıyor. Türkiye şartlarında diğer teknisyenliklere göre daha iyi geliri olan bir meslek. "Eskiden Olympic Air'i hayranlıkla izlerdik." "We used to admire Olympic Air." Onur Air’in uzun ve kısa vadedeki hedeflerinden bahseder misiniz? Yakın zamanda yatırım planı var mı? Onur Air son zamanlarda bir el değiştirme süreci yaşıyor, bu süreç çok netleşmedi ama yeni yatırımcılarla mevcut sistem devam edecektir. Onur Air’in kendine özgü bir iş modeli var. Filonun üçte birini Suudi Arabistan Havayolları’na uçak, ekip, uçağın bakımı ve sigortası da bize ait olmak üzere "wet lease" olarak kiralıyoruz ve yıl boyunca hac ve umre operasyonu yapıyoruz. Onur Air bunun yanında yurtiçi ve yurtdışında tarifeli uçuşlar yapmaya devam ediyor. Charter operasyonları da yapıyoruz. 22 tane dar gövdeli A320/A321 ve dört tane de A330 uçağımız var. Türkiye'de kendi hangarı olan tek özel havayoluyuz. Hem kendi uçaklarımıza hem dışarıdan gelen uçaklara A ve C bakımı yapabiliyoruz. Olympic Airlines of Greece. Today, Onur has purchased Olympic’s hangar with all the equipment inside, reaching THY's fleet size in 1987. In this given period, many improvements have been achieved in the world, and the Turkish civil aviation grew even faster in the last decade. How did this breakthrough affect aircraft maintenance sector? The growth in the sector offered new jobs not only to mechanics, but all related professionals. Still, the new working field for aircraft technicians has turned out to be a great one. Students are receiving high-quality aircraft technician training, one like engineering education, in Eskisehir, Kayseri, and now in Izmit, and they are being employed right after the school or sometimes even in their last year at school. Aircraft maintenance is a highly prestigious branch as it requires a large amount of knowledge. Salaries in the sector are also better when compared with technicians in other sectors. Can you tell us about short and long term goals of Onur Air? Any investment plans in the pipeline? Onur Air is going through a take-over period and the process is not that clear yet, but the new investors will continue in the current system. Onur Air has an authentic business model. We rent one third of our fleet to Saudi Arabian Airlines, covering the staff, aircraft maintenance and insurance, which is a "wat lease." We are organizing hajj and umrah flights year long. Besides, Onur Air is continuing its domestic and international scheduled flights along with charter operations. We have two 22 narrow-bodied A320/A321 aircraft and four A330 planes. We are the sole private airline in Turkey with its own maintenance hangar. We provide type-A and C maintenance 16 17 RÖPORTAJ / INTERVIEW Şirketimizin yeni yatırımcıları mevcut yöneticilerin tecrübelerinden yararlananan, onlardan görüş alan insanlar. Bu da bizim için büyük bir avantaj. for both our planes and other companies’ aircraft. The new investors are such people that make use of the current managers and consults them. This is a great advantage for us. İstanbul’da yapılması planlanan üçüncü havalimanı, Onur Air’i nasıl etkiler? Yeni havaalanı vizyon sahibi olanlar için iyi değerlendirilebilecek bir iş. Ama keşke Atatürk Havalimanı 1950’lerdeki master plana sadık kalınarak yapılsaymış. O planlarda Küçükçekmece denize kadar, Florya’nın tamamı havalimanı arazisiydi. Bu havalimanının üçüncü havalimanı kadar büyük olması gerekiyordu. Üçüncü hava limanı çok güzel bir vizyon model. Yapılma sürecinde biz de gelişen şartlara göre pozisyon alacağız. How would the planned third airport affect Onur Air? The new airport is an opportunity for those with a vision. But first, we wish that the Atatürk International Airport was built according to its 1950 master plan. In that plan, the airport plot extended all across the Florya neighborhood, stretching to Küçükçekmece. It could have become as large as the planned third airport. The new one has a beautiful vision and model. Onur will determine its stance looking at the developments during the construction process. Onur Air’in teknik departmanı iş geliştirme ve tedarik anlamında Türkiye’deki diğer havayolu şirketleriyle işbirliği ya da ortaklık kuruyor mu? Teknik olarak elbette hiçbir havayolu şirketinin teknik departmanı "Kendi kendine yeterli olurum!" demez, demesi de çok uygun olmaz zaten. Dolayısıyla biz de diğer şirketlerle işbirliği yapıyoruz. Örneğin THY Teknik ile A320 yedek parça havuzu anlaşması yaptık. A330’lar için de İspanya’nın Iberia şirketiyle benzer bir anlaşmamız var. Motor için 10 sene MTU ile çalıştıktan sonra Abu Dabi'deki ADAT ile anlaşma yaptık. Teknik personel için nasıl bir kariyer planınız var, bir uçak teknisyeni neden Onur Air’i seçmeli sizce? Uçak bakımlarını kendi hangarında yapması Onur Air’e okul niteliği kazandırıyor. Mesela sizin bir havayolu şirketinizin, havaalanında da küçük bir ofisi olur ama bütün C bakımlarını dışarı verirseniz, teknisyen ne atölyede ne hangarda büyük bakımlarda çalışmaz. Ama Onur Air’de yaz aylarında yoğun bir hat bakımı oluyor. Kış geldiğinde C bakımları başlıyor ve arkadaşlarımızın bir kısmını hat bakımında bırakıp çoğunu büyük bakımlara alıyoruz. Yıl içinde hem hat bakımı hem üst bakımda görev yapıyorlar. İki iş tamamen ayrı birer konsept olduğu için teknisyenler bu iki alanda da uzmanlaşıyor. 18 Does Onur Air cooperate with other airlines in Turkey in terms of business development and supply in maintenance? Of course no airline can claim self-sufficiency in maintenance, and this is not appropriate from some angles also. Thus, we also cooperate with other companies. As an example, we have an A320 parts pool deal with Turkish Technic. We have a similar contract with Spain’s Iberia for A330 aircraft. For engines, we inked a contract with Abu Dhabi's ADAT after ten years with MTU. How about your career plans for the maintenance employees? Why should a technician pick Onur Air? Having its own hangar grants Onur Air a school-like characteristic. For example, those who work at companies with a small maintenance office at the airport cannot witness a large maintenance operation at the office or hangar, as all type-C maintenance work is outsourced. However, at Onur, the summer season is the time for dense line maintenance. In winter, type-C maintenance starts and some colleagues leave line maintenance for large maintenance. They are taking part in both line maintenance and top maintenance. These are two different concepts and Onur offers technicians to expertise in both. What do you do to relax in your private life? When I was at the high school and university I used to enjoy playing football and volleyball beside learning new languages, but once I had got married and had kids, my family started Özel hayatınızda sizi dinlendiren uğraş ya da hobiniz var mı? Lise ve üniversite yıllarımda voleybol ve futbol oynamayı ve dil öğrenmeyi çok severdim. Evlendikten sonra çocuklarımla vakit geçirmeyi ön plana aldım. Eskiden futbol oynardım, her hafta halı saha maçları yapardık ama bu yaştan sonra sahanın bir yerinde kalma ihtimali var! Yazları bütün aile fertleri hep beraber turlar yapıyoruz mesela en son Balkan turu yaptık. Teknisyenlerimize iletmek istediğiniz bir mesaj var mı? THY'de uçak bakım başkanıyken UTED’e üye olan, teknisyen lisansına sahip nadir insanlardan biri olarak teknisyen arkadaşlarıma bazı mesajlar vermek istiyorum. Birincisi işlerini çok severek yapsınlar. İngilizcelerini mutlaka ilerletsinler, param yoktu, kursa gidemedim gibi şeyler mazeret değil. Mutlaka her gün yeni bir şey öğrenmeye çalışsınlar teknolojiyi takip etsinler. Tecrübeli iş arkadaşlarından yeni şeyler öğrenmeye gayret etsinler. Türkiye’de ve dünyada çok geniş iş imkanları olan bir mesleğe sahipler. consuming most of my time. I used to play football. It was on an artificial pitch every week, but look, if I try it again today I might collapse in a heap. In the summer we like visiting new places as a family, Balkans was our latest destination. Do you have any messages for our technicians? Of course I have a message for technicians as I am one of the rare UTED members who are at the same time running an aircraft maintenance department. First, they should do their work with all their heart. They should improve their English and excuses such as lack of money or time are not are ruled out! They should learn something new everyday and they should follow the technological developments. They should look forward to learning something new from experienced colleagues. Their profession offers them wide opportunities both in Turkey and abroad. GEZİ / DESTINATION Capcanlı sualtı yaşamıyla dalış meraklılarının uğrak mekanlarından biri olan Phuket Adası, Tayland’ın gözbebeği... Phuket, ziyaretçilerine dalışın yanında pek çok eşsiz deneyim vaat ediyor. WIth a vIvId underwater lIfe, Phuket, the cherry of ThaIland’s cheek, attacts dIvers from all over the world. StIlL, the Island has much more to offer Its vIsItors. B angkok’a gerçekleştirdiğimiz on saatlik uçak yolculuğunun ardından Suvarnabumi Havalimanı’ndayız... Havalimanı ismi olarak seçilen Suvarnabhumi “altın topraklar” anlamına geliyor. Bangkok’un taşı toprağı altın olan güzide şehr-i İstanbul ile bu açıdan bir benzerliği olduğu söylenebilir. Yolumuz bu sefer Tayland’ın en büyük adası olan Phuket’e doğru ilerliyor. Havalimanındaki malum pas bilet bekleyişinden sonra nihayet uçuyoruz ve ben bir an önce yeni bir yer keşfetmek için sabırsızlanıyorum. Buraya gelmemizin en büyük sebeplerinden biri de dalış yapmaktı. Burada denizaltı çok canlı. Kızıldeniz kadar iyi olmasa da Tayland faunası da dalgıçlar için görülmesi gereken yerler arasında. Adaya ulaştığımızdan beri yaptığımız ziyaretlerle az çok bilgi edindiğimiz dalış okullarından birini seçmeye geldi sıra. Phuket Adası’nda görüp göreceğiniz hemen her dalış okulu yabancılar tarafından yönetiliyor. Yasalara göre yabancılar şirket sahibi olamıyorlar gerçi ama herhalde dünyanın diğer yerlerinde Altın topraklarda sualtı keşfi Discovering underwater in “golden Yazı ve fotoğraflar / Article and photos: Elif Aydemir 20 soil” of Thailand A fter a 10-hour flight to Bangkok, we arrived in Suvarnabumi Airport. Suvarnabhumi, which names the airport, means “golden soil” in local language. This links Bangkok to Istanbul, known for streets paved with gold metaphorically. But our route was about to take us to Phuket, the largest island of Thailand. After a long waiting of “pass tickets” at the airport, a well-known burden, we were back in the air, and I could not wait to discover another new place. Our main goal to travel here was scuba diving since the undersea here is very vivid. Although it does not compare with the Red Sea, seeing the Thai flora is a must for all enthusiastic divers. Now we should pick a diving school among many that we visited to get informed since we have reached the island. Almost all diving schools on the Pukhet Island are run by foreigners. 21 GEZİ / DESTINATION olduğu gibi burada da su akıp yolunu bulmuş. Yerliler genellikle işin kas gücünü oluşturuyorlar, biz de bir İngiliz dalış okulunu tercih ediyoruz ve eğitmenimiz bir İskoç... Yaklaşık dört yıldır burada yaşayan bu İskoç, aslına bakarsanız hatırı sayılır bir petrol şirketinde dolgun bir ücretle çalışırken bir gün yağmurlu havaya bakıp ömrünü burada tamamlamaması gerektiğine karar veren bir maceracı. Kendisine “Neden burayı tercih ettiniz de ülkenizde yaşamıyorsunuz?” diye sorduğumuzda bize ülkesinde hava koşullarının hep soğuk olduğunu, bundan dolayı da insanların sürekli olarak asık suratlı olmalarından şikayet ettiğini ve gökyüzünü her gün gri görmekten sıkıldığını söylemişti. Bu fikir bana değişik gelse de bu kararı alırken şartların nasıl olduğunu bilmeden yorum yapmak istemem. Teknede önce hangi canlıları görebileceğimize dair bilgiler alıyor ve hazırlanıp suya atlıyoruz. Öncelikle eşimle değişik bir karar alıp mutlaka “köpekbalığı noktası”na gitmek istediğimizi dalış eğitmenine söylüyoruz. Daha sonraki duraklarımızdan biri bu olacak. Sualtı daha beş metre civarlarında bile güzel gözüküyor. Burada en çok gördüğümüz balık türü iskorpit oluyor. Bolca denizyıldızı görüyoruz ve hepsi hatırı sayılır büyüklükte... Yine büyüklükleri gayet iyi olan vatoz, orfoz, kaplumbağa, angel fish, puffer fish, box fish, lionfish, trompet balığı ve dev müren balıkları bizim dikkatimizi çeken balıklardan sadece birkaçıydı... Bu kadar çok çeşit gördükten sonra tabii ki çok heyecanlıyım. 22 According to the local law, foreigners are banned to own companies here, but people have found their way here, as this is the case across the world. Locals are usually the brawn of the diving schools. We picked a British school and got a Scottish tutor. He has lived there for four years. In deed he is an adventurer, who had made a sharp decision while working at a well-paid oil business, and looking at the rainy weather concluded not to end up his life back there. Responding to our question on why he did not chose to live in his own country, but preferred here, he said the whether was always cold in his homeland, accordingly people were frowning all the time, and he was sick of facing gray skies every day. It is a different point of view, I would agree, still, I hesitate to comment further on his probable conditions by then. We got readly and dive into the water, we were informed on the boat about which creatures we would probably see. We had told the instructor before the dive that we would insist on going to the “shark point,” but this would be one of our next spots. The water looked perfect even at fivemeter debt. The most frequent kind Aslında öyle olduğunu düşünüyordum ta ki bir sonraki durağımızda leopar köpek balığı görene kadar... Etrafa bakınırken kafamı kaldırdığımda önce bir gölge gibi yaklaştığını gördüm leopar köpekbalığının. Desenlerinden ve büyüklüğünden çok etkilendiğim o an şaşkınım. Dalgıçlardan rahatsız olduğu için o da bizden uzaklaşma taraftarı... Ve çok kısa sürede onu gözden kaybediyorum. Elbette bu hayvan buradaki dalışlarıma damgasını vuruyor. Bir güne neler sığar? Oldukça güzel geçen dalış günlerinin ardından sıra etrafı keşfetmeye gelmişti. Turist sayısı oldukça fazla olduğundan aktivite ve geziler açısından acentelerin size sunabileceği birçok seçenek var. Şöyle bir düşünün, aynı gün içinde kral kobra gösterisi izleyip, fil safarisi yapabilir, öğlen yemeği için bir kaju fıstığı üretim fabrikasında durduktan sonra hayvanat bahçesinde timsah şovuna katılabilir, balık tutmak için denize açılabilir, akşamüzeri de sertlik dozu yüksek bir Muay Thai karşılaşması seyredebilirsiniz. Yeterli paranız ve zamanınız varsa aquapark’a gitmek, çevre adalara düzenlenen günübirlik tekne gezilerine katılmak, akşamları belirli yerlerde organize edilmiş ünlü sirkleri izlemek gibi daha birçok aktivite sizi bekliyor bu adada. Yani uzun lafın kısası; karar size kalmış... Thai kültürü klasik bir Doğu örneği. İnsanlar surat asmayı hem kendileri için hem de diğer insanlar adına terbiyesizlik olarak kabul ediyor. O yüzden genellikle herkesi gülümserken there was the scorpion fish. We also saw lots of starfish, all are remarkably large. We came across numbers of ray, grouper, sea turtles, angel fish, puffer fish, box fish, lion fish, trumpet fish and moray among with many others and all were large in size. I was very excited for sure to see that many kinds and specie. This looked quite satisfying, until I saw a leopard shark... As I was looking around, first I noticed the shadow of the shark. I was very impressed by its pattern and size, I was shocked in deed. But it tended to depart since it was disturbed by the divers. And it got out of sight soon. Sure, this beautiful creature marked the dive. What a day! After a great diving session, now it was time to discover the surrounding. As the number of tourists visiting there is large, agencies have much to offer you in terms of activities and tours. Just think about this: On Phuket, in one-day time one may see a cobra show, join a safari with elephants, stop by a cashew production facility for lunch before attending a crocodile show at the zoo, sail for fishing, and watch a had Muay Thai fight in the afternoon. For those have enough money, many other activities, such as visiting the aqua-park, joining daily bout tours to nearby islands, or going to famous circuses at particular spots in the area, await those who have enough money. It is all up to you, in short. Thai culture is a typical Eastern one. Frowning 23 GEZİ / DESTINATION Arşiv fotoğrafı görüyorsunuz. Burada alışveriş yapmak avantajlı çünkü her şey ucuz. Esas önemli olan konu; yemek sorunu... Çünkü Müslüman bir ülke olmadığı için bizim yemediğimiz birçok şeyi onlar oldukça fazla tüketiyorlar. Eğer deniz ürünleriyle aranız iyiyse yemek için çok çeşit mevcut. Tayland mutfağına özgü bazı yemekleri de tercih edebilirsiniz. Özellikle benim favorim olan “Tom Yang Kung” çorbasını tavsiye ederim. Sadece yemekler değil meyve ve sebze çeşitlerinin de ilginç olduğu bir ülke burası. Mango ve ananas burada bayağı lezzetli ve bol. Yine sıcak havalarda içinizi serinletecek olan taze hindistancevizi suyunu tercih edebilirsiniz. Tatlı kültürünün hemen hemen hiç olmadığı bu memlekette biz de kaldığımız süre boyunca yanımıza aldığımız çikolatalar haricinde tatlı namına bir şey yemedik. Dalış haricinde çok da ilgi çekici olmayan bu ada, su sporları ve denizle alakanız yoksa keşif için geçireceğiniz birkaç gün haricinde size çok da çekici gelmeyebilir. Benim dalış için yine başka bir adasına gelmeyi düşündüğüm Tayland yolculuğum artık sona erdi ve maalesef sıra yine dönüşe geliyor, İstanbul’a dönme vakti... 24 is a shame for these people. This is why you can see people smiling most of the time. Shopping is a good idea since everything is cheap there. The largest obstacle is the food. This is not a Muslim country and they eat many things that we do not consume. If you are keen on sea food, there are many alternatives. Sure, you can also pick some authentic Thai food. My favorite is “Tom Yang Kung,” a local soup. This is a quite interesting country in terms of fruit also. Mango and pineapple taste wonderful and they are plenty. You should also enjoy a glass of refreshing, cool coconut juice. Since Thai cuisine almost excludes all desserts, we had to confine ourselves with chocolates we had brought by. Diving is the most and maybe the sole dazzling thing about Phuket, so it might not satisfy those who are not that much interested in water sports and sea in a more-than-a-few-days of discovery. For me, Thailand is a country, where I would love to visit another island for diving, but now the voyage is over, and unfortunately it is time to return back to Istanbul. HAVACILIK TÜRK HAVACILIK TARİHİ - 5 Ülke kanatlarını dünyaya açarken 1980’li yıllarda başlayan ekonomik dışa açılma süreci, istikbali göklerde arayan bir ulusun havacılığına da uluslararası standartları yakalama konusunda önemli olanaklar sundu. 2 Eylül 1980 darbesi, ülkenin sadece politik yaşamına değil sosyal ve ekonomik çatısına da büyük bir darbe vurdu. Ülkeye 1980’de giren yabancı yatırım, 18 milyon dolar gibi güdük bir seviyede kaldı. Dış ticaret 10 milyon doların biraz üzerindeydi ve bunun da neredeyse 8 milyon dolarlık kısmını ithalat ürünleri oluşturuyordu. Malum, 1960 ila 1980 arasında kalan dönemde ülkede “ithal ikameci” adı verilen ekonomi ve buna bağlı bir sanayi yapısı hakimdi. İçe kapalı, dış ticaretten korkan bir yapıydı bu ve artık değişmek üzereydi. Darbenin ardından ülkenin toparlanması hiç de kolay olmadı. Yaralarını hala taşıyoruz. Darbenin sadece aylar öncesinde, dönemin başbakanı Süleyman Demirel tarafından o zamanki müsteşarı Turgut Özal’a hazırlatılan bir disiplin ise darbe sonrası yılların ekonomisi için belirleyici bir rol oynadı. Tarihe 24 Ocak Kararları olarak 26 geçen çalışma, ithal ikameci yapıyı “karma” adı verilen yapıya dönüştürmeyi ve pek çok yönüyle ekonominin liberalizasyonunu öngören bir niteliğe sahipti. Devlet elini kilit ekonomik alanlardan çekecek, buraları özel sermayeye devredecek, bu arada yabancı sermayeye kapılar açılacak, Türk iş dünyası da yurtdışındaki fırsatlara dört elle sarılacaktı. İktisatçı Haluk Levent, bu yılları Türkiye’nin “uluslararası piyasalarda bir aktör haline gelmeyi öğrenme süreci” olarak tanımlıyor. Ve ülke dünyaya sadece kapılarını değil, kanatlarını da açmak üzereydi... Uluslararası uçuş noktaları artıyor 1980’de Türk Havayolları, Kahire seferlerini başlattı. İki yıl sonra, ulusal havayolumuzun 27 uçağında 3.909 koltuğu ve 5.735 kişiden oluşan bir personeli vardı. Asıl büyüme bundan sonra başlayacaktı. 1983 yılında üç uçak daha katıldı filoya. O dönemki yönetim büyümenin ayak seslerini duymuş olmalı ki, artık üç kıtaya ulaşan kuruma önemli bir yayın kazandırdı. THY Magazin adıyla yayın hayatına başlayan dergi, 1989’da Skylife adını alacak ve özellikle 90’lı yılların başında gördüğü büyük revizyonla ülkedeki en önemli ve prestijli dergilerden biri haline gelecekti. Ekonomi liberalleşirken 1984’te THY, Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) statüsüne alındı. THY Uzakdoğu’ya, Atlantik ötesine bu yıllarda uçmaya başladı. Atatürk Havalimanı dünyadaki devlerin henüz uzağında olsa da ülke havacılığının gözbebeği haline geliyordu. 1983’te Hayati Tabanlıoğlu tarafından çizilen proje, büyük oranda hayata geçti ve dış hatlar terminali açıldı. Bu limanın elektronik sistemleri bu yıllarda kuruldu. 1985’te ismi İstanbul Atatürk Havalimanı olarak değiştirildi. Bu arada diğer illerde de yeni havalimanları açılmaya başlamıştı. Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) dev bir kurum haline dönüştü. 27 HAVACILIK Özel rekabet 1990’ların başına geldiğimizde THY’nin sermayesinin katlanarak arttığını görüyoruz. Bu, aynı zamanda sektöre yeni oyuncuların da dahil olduğu tarih. Bugün dünya devlerinin zor karşılayacağı miktarlarda uçak siparişleri veren bir şirkete dönüşen Pegasus, 1990 yılında kuruldu ve mayıs ayında ilk uçuşunu gerçekleştirdi. İki yıl sonra onu Onur Air izledi. Bu öncü girişimler daha sonra açılacak özel havayollarına da ilham verecekti. Diğer kurumlar Bu arada, yine bu havacılıkta atılım döneminde Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) kuruldu. 1984’te hizmete başlayan TUSAŞ, uluslararası adıyla TAI, “Türkiye’de hava platformlarının tasarımı, geliştirilmesi, üretimi, tamamlanması, yenilenmesi ve satış sonrası hizmetleri alanlarındaki teknoloji merkezi.” Türkiye’nin en önemli insansız hava uçağı projelerinden biri olan ANKA’yı da geliştirmekte olan TUSAŞ, bugün Airbus ile ortak projeler geliştiren, modern ve saygın bir kurum konumunda. Havacılıktaki gelişmelerde paralel olarak uçak teknisyenliği de 80’li ve 90’lı yıllarda önemli bir gelişim sergiledi. 1912’de Mahmut Şevket Paşa’nın Yeşilköy Havaalanı’nda yaptırdığı iki adet uçak bakım hangarıyla başlayan macera, 2000’lerin arifesinde THY’nin tüm filosunun bakım ve onarım işlemlerinin uluslararası standartlarda yapılmasına kadar ulaştı. 1953 yılında USAŞ adıyla kurulan, 1987’de ise Havaş adı altında yer hizmetlerini ayrı bir departman olarak vermeye başlayan kurum, 1995’te özelleştirildi ve hizmet ağını yaygınlaştırdı. İşin özel sektör tarafında ise 1958’de havacılığımızın önemli 28 isimlerinden Ali Cavit Çelebi tarafından kurulan Çelebi, bu yıllarda önemli bir gelişim sağladı. Bu çabalar, 2000’den sonraki yıllarda gelecek olan yurtdışı genişlemesi için de gereken bilgi birikiminin sağlanması açısından önemliydi. Türkiye havacılığının gelişmesinde büyük katkıları olan, daha önceki sayılarımızda da geçmişinden kesitler vermeye çalıştığımız Tük Hava Kurumu (THK) da bu dışa açılmadan payını aldı. 1980’li yıllar, THK’nın sportif havacılığa damga vurmaya başladığı dönem oldu. Bir sonraki on yılda kurum, özellikle uluslararası ilişkilere yöneldi. Uluslararası Havacılık Federasyonu (FAI) içindeki konumunu giderek etkinleştiren THK sivil havacılığa olan ilgiliyi canlı tuttu. Planör, paraşüt, uçuş okulu ve model uçak okullarına 1996’da balon, yelkenkanat ve yamaç paraşütü gibi modern dalları bünyesine alan Çok Hafif Hava Araçları Okulu'nu ekledi. THK yine bu dönemde önemli uluslararası organizasyonları da ülkemize çekmeyi başardı. 2000 yılına girerken tüm dünya büyük bir heyecan içindeydi; sanki takvimler milenyumu göstermeden önce bitirilmesi gereken çok iş vardı. Türkiye havacılığı işte bu dönemde dünyanın “uzay adımlarına” uyum sağlayarak bugünkü prestijini ona kazandıran önemli hamleleri yaptı. Havacılık tarihi serimize burada nokta koyuyoruz; iniş zamanı geldi. Geriye dönüp baktığımızda birçok önemli başarı, birçok kilometre taşı, birçok umut ve hayal kırıklığı ama en çok da geleceğini göklerde arayan bir ulusun uslanmak bilmez, cesur gökyüzü kahramanlarını görüyoruz. Umarız bu tarih yolculuğundan keyif almışsınızdır. Kemerlerinizi çözebilirsiniz. 29 TEKNİK Uçak kablolama sistemi ve EWIS – 1 Yazı: Elif Aydemir Daha önceden üzerine pek de düşülmeyen bir konu olan uçaktaki kablolar ve elektriksel bağlantılar artık Electrical Wiring Interconnection System, yani EWIS adıyla anılıyor. Artık konunu bu adı almasının elbette bir amacı olmalıydı. Bu yazımızda bu konu üzerine yoğunlaşmaya çalışacağız. Kapsam olarak EWIS, diğer bir deyişle kablolama sistemi aslında birçok konuyu kapsamaktadır. Basitçe hatırlamak gerekirse taşıdığı elektrik miktarına ve hangi sisteme ait olduğuna bakılmaksızın her bir kablo ve değdiği, bağlı olduğu her şey bu kapsama alınmıştır. 1996 yılındaki TWA 800 kazası ile gündeme gelen kablo sistemi bakımı, son birkaç yıldır üzerinde yeni yeni bilgi sahibi olduğumuz bir mesele. Aynı kaza neticesinde ATA100 standardına bir numara eklendiğine ve bizler için henüz yeni bir sistem olan ATA 47 – INERT GAS SYSTEM’ın Aircraft Maintenance Manual (AMM) sayfaları arasına katıldığına şahit olduk. NTSB, kaza ile ilgili araştırma raporunu dört yıl sonra yayınlamıştı. Ağustos 2000’de yayınlanan rapor ile ilgili olarak havacılık endüstrisinin ıskaladığı büyük bir açık nokta olduğunun farkına varıldı. Birçok mekanik parça için uygulanan “overhaul” düşünce yapısının, kablo sistemi için de benzer şekilde uygulanması zorunluluğu ortaya çıkmış oldu. Yanlış kanaat, üretim esnasında uçağa döşenmiş bir elektrik kablosundan servis hayatı boyunca aynı performansın beklenmesi ve arıza yapma ihtimalinin düşünülmemesiydi. Halbuki hat bakım ve ağır bakımda karşılaşılan birçok hatalı sinyal üretimi (false alarm) ve aksaklık yanlış kablolama sebebi ile olmaktaydı. 230 kişi hayatını kaybedene dek görmekten çekindiğimiz bu gerçek ile yüzleşmek zorunda kaldık. Zaman zaman kablo sistemine zarar verecek bazı işleri yaptığımızı, istemeyerek de olsa EWIS’te hasar oluşturduğumuzu gördük. EWIS, uçak bakımında kablolama konularına ilişkin dikkat etmemiz gereken konuları kapsar. Bunlar, detaya girmeden kısaca saymak gerekirse, hava aracındaki elektriksel sistemlerin emniyetli bir şekilde yönetilmesi, onarım ve önleyici bakım 30 prosedürlerinin uygulanması, doğru kablo onarım tekniği ve pratiklerinin yaygınlaştırılması, mevcut hasar/hataların bulunması ve giderilmesi için bakım kartlarında uygulanan görsel muayene kontrol kriterlerinin bilinmesidir. Bakım çalışmaları sırasında en çok ilgili olduğumuz ve bilmemiz gereken konu ise uçağa elektrik vermektir. Aslında her gün çalışmalarımız sırasında AMM sayfalarında bizim için “önemli” olarak belirtilen kural ve uyarılara uymamız gerekir. Bu güvenlik önlemleri, bakım kitaplarında “warning” ve “caution” olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü uçakta yapılan bakım çalışmaları sırasında çalışanların kendilerini korumaları, bütün havacılık otoritelerinin ön planda tuttuğu bir olgudur. Bahsettiğimiz bu iki uyarı nedir? haricinde EWIS için önemli olan bir diğer konu ise bunlara ait yapılan kontrollerdir. Bu kontroller bakım çalışmaları sırasında iki şekilde uygulanmaktadır. Gelin bunlara kısaca değinelim. Warning: Uyarıya uyulmaması halinde yaralanma ve ölüm tehlikesi vardır. Caution: Uyarıya uyulmaması halinde ekipmana ya da uçağa hasar tehlikesi vardır. Detaylı Kontrol (Detailed Inspection- DET/ DI): Detaylı kontrol, bazı durumlarda oluşan arızalar sebebi ile bakımda ilgili kartların yayınlanması halinde yapılmaktadır. Bu kontroller genel göz kontrolü şeklinde olmamakla beraber mevcut aydınlatmanın haricinde ek olarak daha fazla aydınlatma gerektirebilir. Hatta gerekirse kontrol için uygun olmayan bölgelerde yüzey temizliği, boya silme gibi işlemler yapılmalıdır. Bu bilgiler dahilinde programlı ve programsız kontrolleri aşağıda inceleyebilirsiniz. Bundan birkaç yıl öncesine kadar bir elektrik kablo tamirinin nasıl yapılacağını AMM’nin 20. bölümünde bulabilirken, şu sıralar bu türden bir arama yapmanız pek mantıklı değil çünkü Airbus ve Boeing firmaları “AMM Standard Practices” bahsinden çıkardığı bu bilgileri iki ayrı kitap haline getirmiştir. Bu kitaplar Airbus için Electrical Standard Practices Manual (ESPM), Boeing için ise Standard Wiring Practices Manual (SWPM) olarak anılmaktadır. Aslında EWIS konusu, tanımında belirttiğimiz gibi, uçak bakımında elektrik ile ilgili her şeyi kapsayan ciddi bir konudur ve aşağıda sıraladığımız maddelerle doğrudan ilişkilidir: • Elektrik güç dağıtım noktaları, • Elektrik ve Elektronik sistemlerine ait olarak yapılan tüm kablolama işlemleri, • Konnektörler ve bunların bağlantı elemanları, • Uçaktaki tüm cihazlara ait bağlantı noktaları ve bunlara ait röle ve switchler, sigortalar gibi koruma elemanları, • Uçak topraklama elemanları ve bunların bağlantıları, • Kablo koruyucu elemanları, • Kelepçeler; diğer kablo destekleme ve tutturma elemanları, • Kablo bağlama malzemeleri (straplar, bağlama ipleri), • Etiketler ve onlara ilişkin tanıtım malzemeleri. Uçak bakım uygulamaları sırasında yukarıda değindiğimiz konular Genel Göz Kontrolü (General Visiual Inspection-GVI): Arıza çıkması ihtimali olan yerlerin düzenli olarak kontrol edilmesidir. Kontrol işlemi sırasında gün ışığının yanı sıra hangar ışığı ve el feneri gibi harici kaynakların kullanılması önemlidir. Kontrol edilecek bölgenin gözle direkt kontrol edilememesi durumlarında ayna kullanılır. Kontrol yapacağımız bölgede eğer ulaşım zorluğu olursa merdiven ve sehpa gibi araçlar kullanılır. Hatta bazen yapılacak genel göz kontrolü bile ilgili bölgelerde panel açmamızı gerektirebilir. Yazımızın gelecek ayki bölümünde bu kontrol metotları üzerine yoğunlaşacağız. Esen kalın... 31 TARİH T Türkiye’de cumhuriyetin ilan süreci ve cumhuriyet yönetimi Yazı: Dr. Handan DİKER Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi [email protected] ürkiye’de cumhuriyet uzun, zor bir sürecin ve gelişimin sonucudur. 29 Ekim 1923 tarihi ise gelinen son noktadır. Artık tüm hazırlıklar bitmiştir. Bu tarihte şeklen cumhuriyet ilan edilmiştir. Aslında saltanatın 1 Kasım 1922’de kaldırılması ile cumhuriyete giden süreç başlamıştır. Bu tarihte Osmanlı padişahlık yaşamı sona ermiştir. Mustafa Kemal, yapacaklarını aşama aşama uygulamaya koymuştur. 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı ile “Milli Egemenlik” ilkesi uygulamaya konmuştur. Böylece cumhuriyet Türkiye’de devlet şekli olarak 23 Nisan 1920’de ilan edilmiştir. Mustafa Kemal’e göre her türlü özgürlük, eşitlik ve adaletin en üst düzeyde sağlanması ve korunması milli egemenlikle mümkündür. 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nın imzası ile yeni devlet kendisini ülke dışında da tanıtmış ve kabul ettirmiştir. 29 Ekim 1923’te yapılan şey ise devletin yönetim şeklinin bir cumhuriyet olduğunu ilan etmek olmuştur. 1 Kasım 1927'de Mustafa Kemal Cumhuriyetimiz için şöyle diyecektir: “Bağımsızlık, uluslaşmak ve zaferin temellerinden doğup yükselen Cumhuriyet, 4 yıl içinde yılmayan bir düzenleme ve geliştirme ile ne denli sağlam temellere oturtulmuş ve aziz Türk ulusunun nasıl candan aradığı bir devlet şekli olduğunu ortaya koydu ve kanıtladı.” Görüyoruz ki cumhuriyetin Türkiye’deki gelişim süreci saltanatın kaldırılması ile başlayarak 29 Ekim 1923’te sadece şeklen ilan edilmesi ile sonuçlanmıştır. Arada geçen süre içine halk, cumhuriyet düşüncesine alıştırılmaya çalışılmıştır. Mustafa Kemal, birçok konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti’ne temel olan kavramlar üzerinde durmuş, onlara açıklık getirmiştir. Yurt, kültür, uygarlık, demokrasi gibi temel kavramları demokrasi düşüncesi ile birleştirerek ulusal bir toplumun önemini vurgulamıştır. Mustafa Kemal hep haklıydı ve haklı olduğunu da biliyordu. Nitekim Cumhuriyet'in 10. yıldönümündeki şu sözleri işte bu açıdan değerlendirilmelidir: “Türk Ulusu! 15 yıldan beri başarı sözü veren birçok sözlerimi işittin. Mutluyum ki, bu verdiğim sözlerin hiçbirinde ulusumun hakkımdaki güvenini sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.” “Türk ulusunun yaradılış ve ilkelerine en uygun yönetim biçimi cumhuriyet yönetimidir.” M.K. ATATÜRK (31 EKİM 1924) 32 33 SİNEMA Oysa her şey bir inat öyküsüyle başlamıştı: Altın Portakal D r. Avni Tolunay enteresan bir adam. Uzun yıllar belediye doktoru olarak görev yaptığı Antalya’ya 1963’te belediye başkanı seçilmesiyle birlikte kentte büyük bir dönüşüm başlatmış. Şehri toprak yollardan kurtarmak gibi hizmetlerinin yanı sıra her yıl üç Alman çifti evlendirmek ve toplu sünnet törenleri organize etmek gibi âdetleri var. O yıllarda henüz keşfedilmeyi bekleyen bir sahil şehri olan Antalya’nın uluslararası bir destinasyon haline gelmesinde emeği büyük doktorun. Ama bu renkli başkanın en kalıcı mirası, Antalya Altın Portakal Film Festivali olmuş ki 50 yılı geride bırakan etkinliğin geçmişine hızla bir göz attığımızda, sanki sinema tarihimizi kırmızı halının üzerinde görür gibi oluyoruz. 1964’te büyük ödülü alan Gurbet Kuşları filmiyle yıldızı parıldayan Cüneyt Arkın ile başlıyor yürüyüş. Yılmaz Güney, Belgin Doruk, Ediz Hun, Filiz Akın çıkıyor sahneye sonra. Kadir İnanır, Hülya Koçyiğit derken, günümüz yıldızlarına, yıldız adaylarına kadar uzanıyor yol... Aslında evveliyatı olan bir festival, Altın Portakal. 1950’lerin ortalarında, tarihi Aspendos Tiyatrosu’nda düzenlenmeye başlanan konserler ve tiyatrolar, festivalin temelini oluşturmuş. Halkın yoğun ilgisiyle her yıl yaz aylarında yapılan şenlikler 1960’lara gelindiğinde gelenekselleşmiş. İşte Avni Tolunay, burada devreye giriyor. Önceleri Antalya için bir amblem arayışı içine giren Tolunay, yörenin simgesi olan portakalı, deniz, tarihsel öğeler ve Venüs heykeliyle bütünleştirmiş. Portakal sadece kentin amblemine girmekle kalmamış, festivale de ismini vermiş. İlk kez 1964 yılında Türk seyircisine merhaba diyen festival, büyük güçlüklerle Türk sinemasına maddi manevi destek sağlamak ve yeni film yapımcılarını teşvik etmek gibi iddialı amaçlara sahip; ilk yıl yalnızca altı film yarışmış olsa da. İşte bu ilk festivalde Acı Hayat’la en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Türkan Şoray, 50 yıl sonra karşımıza jüri başkanı olarak çıkıyor. Kimilerine göre “sinemanın en güzel yılları”nda payına düşen halk ilgisi sayesinde serpilen festival, 1979’da sansür nedeniyle yarışacak film bulunamadığından YILINDA! düzenlenmedi, 1980’de ise darbe nedeniyle yapılmadı. Bu kara dönemi atlattıktan sonra yoluna devam eden Altın Portakal, 2011’de yepyeni bir kavram sunacaktı izleyiciye: Geç Gelen Portakallar. 1979’un en iyi film ödülünü Ömer Kavur’un çektiği “Yavuz ile Kenan” ve Yavuz Özkan’ın “Demiryol” filmleri paylaşırken, 1980 en iyi film ödülü Zeki Ökten’in çektiği, Yılmaz Güney’in ise yazıp yapımcılığını üstlendiği “Sürü”ye gitti. İzleyici kamera başına 2005 yılından beri Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali adı altında Türk Ülkenin kültür başkenti İstanbul’da havalar hafiften serinlerken, sinema bir kez daha çantasını toplayıp Antalya’ya kaçıyor. Birkaç inatçı sinema tutkununun güney ilini bir “sinema şehri” yapma inadıyla başlayan macera, 50. kez “en iyileri” seçmeye hazırlanıyor. 34 ve dünya sinemasının da yetkin örneklerini izleyiciyle buluşturan Altın Portakal’ı sadece festival filmlerinin yarıştığı bir etkinlik olarak nitelemek yanlış olur. Festival kapsamında sayısız aktivite düzenleniyor çünkü. Festivalin açılış töreni, kortej ve 35 SİNEMA YILDIZ YAĞMURU Festival programında dünya çapında ödüllü onlarca film gösterime girecek. “Ustaların Gözünden” kuşağında İran sinemasının Oscar ödüllü yönetmeni Asghar Farhadi, bu yıl Cannes Film Festivali’nde jüri özel ödülü kazanan “Le Passé – Geçmiş” filminin Antalya’daki galasında sinemaseverlerle bir araya gelecek. Filmin galasına Asghar Farhadi ile birlikte başrol oyuncusu Ali Mosaffa da katılacak. Bu yıl 100’üncü yaşını kutlayan Hint sinemasının en seçkin örnekleri de gösterimde kendisine geniş bir yer bulacak. Festival boyunca dünya sinemasının en çarpıcı örnekleri de cömertçe sinemaseverlerin beğenisine sunulacak. Fransız Yeni Dalga akımının en önemli yönetmenlerinden François Ozon’un Altın Palmiye için yarışan filmi “Jeune & Jolie”, Oscar ödüllü Coen Kardeşler’in bu yıl Cannes Film Festivali’nde jüri büyük ödülü kazanan “Inside Llewyn Davis” filmi ve “Taxi Driver”ın senaristi Paul Schrader’in yönettiği, Amerikan sinemasının genç yıldızı Lindsay Lohan ve James Deen’in başrollerini paylaştığı “The Canyons” filmleri festivalin en dikkat çeken yapımları arasında yer alıyor. sinemaseverler için de buluşma noktası olmaya aday; yıl boyunca atölye çalışmaları gerçekleştirecek müzede, film gösterimleri de yapılacak. Festivalde bu yıl Antalya bu yıl da dünya sinemasının önemli isimlerini konuk edecek. Yüzüncü yılını kutlayan Hint sinemasının en seçkin örnekleri festival programında gösterilecek. İran sinemasının başarılı yönetmeni Asghar KİTAP DOLUSU FİLM Altın Portakal’ın 50. yılı onuruna yayınlanacak kitaplar sinema tarihimizi kayıt altına alıyor. Sinema yazarı Tuncer Çetinkaya, hazırladığı 50. Yıl Kitabı’yla Altın Portakal’ın mitolojiden gelen binlerce yıllık geçmişinden yola çıkarak, günümüze ulaşan serüvenini anlatıyor. 50. yıl kapsamında Alican Sekmeç’in yayına hazırladığı bugüne kadar Altın Portakal alan tüm sanatçıların biyografik bilgilerinin yer alacağı “Altın Portakallı Sanatçılar Ansiklopedisi,” Tunca Arslan’ın editörlüğünde “50 Yılın En iyi Filmleri”, Murat Özer’in editörlüğündeki “2000’li Yıllar Türkiye Sineması” kitapları da okura sunulacak. Farhadi, Oscarlı filmi “Geçmiş”in festival gösterimine konuk olacak. Festivalde kıyasıya yarışacak on uzun metrajlı filmden ödülü kimin yıl da. 4 Ekim’de düzenlenecek 50. Yıl Resepsiyonu’yla açılacak kucaklayacağını, Türkan Şoray başkanlığındaki jüri belirleyecek. Altın Portakal’da, 5 Ekim’de festivalin mimarlarına ve Türk Şoray’a jüride Reis Çelik ve Ümit Ünal yönetmen kontenjanından eşlik sinemasının ustalarına saygı duruşu niteliğindeki 50. Yıl Töreni edecek. “Sonsuzluk ve Bir Gün”, “Ağlayan Çayır” ile “Ulis’in Bakışı” gibi yapılacak. unutulmaz Teo Angelopulos filmlerine yaptığı müziklerle tanınan Yunan Törende, 1964 yılındaki ilk yarışmaya katılan filmlerin ekipleri müzisyen Eleni Karaindrou da jüride yer alacak bir diğer isim. alkışlanacak, ilk yılın ödülleri yeniden verilecek, Altın Portakallı Belgesel ve kısa film kategorilerinde bu yıl rekor düzeyde başvuru sanatçılardan sinemada yarım asrı dolduranlara 50. Yıl Özel gerçekleşti. 99 belgesel film arasından seçilen 15 filmin yarışacağı Ödülü sunulacak. kategoriye Nebil Özgentürk jüri başkanlığı yapacak. Kısa film Nebil Özgentürk’ün hazırlamakta olduğu “50. Yıl Belgeseli” yarışmasına başvuran 206 kısa filmden 20 tanesi finale kalmayı başardı. kırmızı halı seremonisi her yıl sıkça basında yer alıyor. Bunların de bu yıl gösterilecek. Bu belgeseli unutulmaz kılacak bir Jürisinde geçtiğimiz yıl Altın Portakal’da En İyi Yönetmen, En İyi İlk festivalin vitrin kısmı olduğunu söylemek mümkün. Çok fazla başka ayrıntıysa müziklerinin Cahit Berkay imzası taşıması. Film ödüllerini kazanan ve 35. Moskova Film Festivali’nden büyük ödülle bilinmemekle beraber 1978 yılından beri plastik sanatlar da festival Unutulmaz film müzikleriyle pek çok kez “en iyi müzik” dalında dönen “Zerre” filminin yönetmeni Erdem Tepegöz yer alacak. bünyesinde oysa. Ayrıca her yıl farkı tarihlerde Altın Portakal Şiir Altın Portakal’ı kucaklayan Berkay’ın bu yıla özel bestesi, 50. Yıl Festivalin bu yıl merakla beklenen bir diğer gösterimi ise Türk Yarışması düzenleniyor. Son beş yıldır hayata geçirilen “Halkın Töreni’nde seslendirilecek. sinemasının ilk örnekleri sayılan Manaki Kardeşler’in yaptığı çekimler Portakalı” projesi kapsamında Antalya’nın her yerinden isteyen olacak. İkinci Meşrutiyet kutlamaları, Türk süvari, piyade ve topçularının herkes ücretsiz sinema eğitimi alıyor ve kısa filmler çekiyor. Beş Müze ve kütüphane kuruluyor geçit töreni, büyük bir Romanya heyetinin Makedonya ziyareti, Piskopos yılda çekilen film sayısı yaklaşık 800! Ayrıca açıkhava sineması Doktor Tolunay gibi bir önemli isim daha var festivalin tarihinde: Emilianos’un Grevena’daki cenaze töreni, Osmanlı Padişahı V. Mehmed kültürünü yaşatmak amacıyla Antalya’nın pek çok yerinde kurulan Behlül Dal. Antalya’nın bir sinema kenti olacağına daha 1957 Reşat’ın Selanik ve Manastır ziyaretleri gibi önemli olaylar Manaki sinemalarda popüler filmler gösteriliyor. yılında kanaat getiren Dal, o yıl ANTİŞ FİLM Antalya Filmcilik Kardeşler’in kamerasından seyredilecek. Aynı zamanda fotoğraf Komandit Şirketi’ni kurmuş. Festivalin de kurucularından. İşte sanatçısı olan ikilinin fotoğraflarından oluşan bir sergi de 6-7 Eylül’de Portakalın yarım asrı tam 50 yıl sonra onun anısına kurulacak sinema müzesinde izlenebilecek. 2014’te yüzüncü yılını kutlayacak olan Türk sinemasının son Behlül Dal ve Nevin Dal’ın Altın Portakal’a bağışladığı çeşitli Ayrıca dünya festivallerinden harika yapımları da bir araya getiren 50 yılına tanıklık eden festival kapsamında, bu tarihi deneyimi materyaller sergilenecek ve bir sinema kitaplığı açılacak. Altın festivalin ekim ayının kültür sanat hayatına damgasını vuracağı aşikar. izleyiciye aktaracak sayısız projeye ve etkinliğe imza atılacak bu Portakallı filmlerin afişlerinin sergileneceği müze, Antalyalı Yarım asırdır yaptığı gibi. 36 37 RÖPORTAJ Mete Söyleşi: Elif Aydemir Deneyimli uçak teknisyeni Mete Çaylak, Başbakan’ın 2020 Olimpiyatları toplantısına uçuşunda görev aldı. Çaylak’la bu önemli görevi ve uçak teknisyenliğini konuştuk... Çaylak “Kurallara uyduğunuz sürece dünyanın pek çok yerinde emniyetle gezmeniz mümkün” Sizi tanıyabilir miyiz? 1972 İstanbul doğumluyum. 1993 yılında Türk Hava Yolları’nda (THY) işe başladım. Çeşitli bölümlerde görev yaptıktan sonra 2009 yılında Hat Bakım Müdürlüğü’nde göreve başladım. 1993’te göreve başlamışsınız. Hangi uçak tiplerine sahipsiniz? Boeing 777 ve A340 tiplerim mevcut. 38 Başbakan ile aynı uçaktaydınız ve ilk defa tek uzun uçuş olan 16 saatlik bir uçuş gerçekleştirdiniz. Nasıldı, neler yaşadınız? Bu görevi sadece uçuş olarak nitelendirmek doğru olmaz. Çünkü VIP uçuşlarının uzun bir hazırlık süreci oluyor. İlk durağımız olan St. Petersburg Meydanı bizi biraz zorladı, meydanda oluşan VIP trafiği sebebiyle yer hizmetleri aksayarak devam ediyordu. Rekor sürede gerçekleşen uçuşumuz gibi rekor miktarda yakıtı ikmal ettik. Sonra Başbakanımızın uçağa teşrifleriyle uçuşumuz başladı. 16 saatin ardından gece 03.30 sularında Buenos Aires’e indik. Hemen ardından dönüş seferi hazırlıklarına başlandı ve aynı gün saat 21:00’de geri dönüş için havalandık. Ama tüm görevimiz boyunca ufak tefek arızalar haricinde önemli bir aksaklık yaşamadık. Görev için gittiğiniz ülkelerde yatı olduğu zaman hiç etrafı gezme şansı bulabiliyor musunuz? Aslında bu dediğiniz biraz yatı süresine bağlıdır. Ben seyahat etmeyi sevdiğim için fırsatım olursa bunu değerlendiririm elbette. Siz o gün olimpiyat toplantısına katıldınız mı yoksa havalimanında mı görev aldınız? Havaalanında görev aldık. Kaçırılan pilotlarla ilgili ne düşünüyorsunuz? Kaçırılan pilot arkadaşlarımızın durumunu medyadan takip etmeye çalışıyoruz. Ancak bu konuda yeterli bilgi akışının olmadığını söylemek isterim. Hiç kimsenin maruz kalmaması gereken böyle bir olayla Türkiye Cumhuriyeti bayrak taşıyıcısının personeli karşı karşıya kalıyorsa, bu konunun hem THY hem de devlet olarak irdelenmesi, öncelikle kaçırılan arkadaşlarımızın özgürlüğüne kavuşturulması, ardından tekrarının önlenmesi gerekmektedir. 2020 Olimpiyatları için ev sahipliği yapamayacağız. Ne düşünüyorsunuz; sizce nasıl olabilirdi? Açıkçası üzüldüm, bu organizasyon ülkemizin tanıtımı için önemli bir fırsattı ama olmadı maalesef. Özel hayatınızda sizi dinlendiren ya da işyerinin bu yoğunluğunu unutturacak bir hobiniz; uğraşınız var mı? Seyahat etmeyi severim. Bunun dışında genellikle havacılıkla ilgili forumları takip etmeye çalışıyorum. Çalışma saatlerimizin düzensizliği, aile ve arkadaş çevremizi olumsuz etkilediğinden biraz yalnız bir yaşam sürüyoruz. Çocuklarınızın da havacılık sektörüyle ilgilenmesini istiyor musunuz? Onları bu konuda yönlendirdiniz mi ya da yönlendirir misiniz? Çocuklarım henüz küçük olduğu için meslek seçimi açısından çok erken olduğunu düşünüyorum. Sanırım o kararları daha sonra vereceğiz. Geçtiğimiz aylarda bir uçuş teknisyenimiz yurtdışında yatı görevinde can güvenliğiyle ilgili sorun yaşamıştı sanırım. Böyle bir durum sizin başınıza geldi mi? Belli kurallara uyduğunuz sürece dünyanın pek çok yerinde emniyetle gezmeniz mümkün. Ancak sorun yaşanan yerler hiçbir kuralın olmadığı; olanlara da kimsenin uymadığı yerlerdir. Şahsen benim başıma bir olay gelmedi. Fakat bu durum bir başka arkadaşımızın başına ciddi bir olay gelmeyeceği manasına gelmez. Bu tip yerlere görev planlanırken etkin maliyet hesabı yapılmalı, kazanç sağlanacağı düşünülen kısımların aslında çok daha büyük kayıplara zemin hazırladığı unutulmamalı. 39 HAVACILIK Yazı: Şebnem BAYEZİT Ticari ve Yer Hizmetleri Eğitmeni Peki bu 12 başlık nedir? Neleri içerir? İLETİŞİM EKSİKLİĞİ: Doğru iletişim alıcı ve verici arasındaki bilgi akışının doğru, hatasız gerçekleşmesidir. Alıcı ve verici arasında bilginin net ve doğru anlaşılmaması problemlere sebep olur. Peki bilgi akışında sorunlar neden yaşanır? a) Vericinin bilgiyi net aktaramaması b) Alıcının bilgiyi doğru anlamaması c) Alıcının veya vericinin varsayımları İletişim eksikliği nedeniyle geçmişte yaşanmış bazı olumsuz olayları ve kazaları şu an seyredebiliyor olsak belki şunu söyleriz: “Madem alıcı bir şekilde bilgiyi anlamadı ya da doğru anladığını sandı, peki neden bir kez daha teyit etmedi?” ya da “Verici bilgiyi neden daha anlaşılır aktarmadı?” İletişim nedeniyle yaşanan sorunlar zaten bilginin alıcı ve verici tarafından doğru anlaşılıp anlaşılmadığının teyit edilmemesinden kaynaklanır. Amaç sorunun kimden çıktığını bulmak değil, sorunu çözmek ve bunun tekrarlanmasını engellemek olmalıdır. Ast-üst arasındaki ilişki nedeniyle soruyu tekrar soramamaktan tutun, Dirty Dozen’ın diğer maddeleri olan yorgunluk, bilgi eksikliği, aşırı özgüven gibi pek çok neden eksik bilginin nedenleri olarak sıralanabilir. ÖZGÜVEN: Aynı işi veya işleri defalarca yapan kişi bir süre sonra ister istemez “İşi biliyorum” veya “Ben bu işte iyiyim” diye düşünür. Bu, kişisel güvenin bir adım ötesi olan fazla güvendir ve mutlaka kaza ya da hataya sebep olur. Aynı işi defalarca yapan kişide bir şekilde meslek körlüğü başlar. Hangi işle ilgili olursa olsun “Ben bu işi gözüm kapalı yaparım,” diyen bir kişinin dikkati dağılır. Her gün evinde yemek pişiren annelerimizin, bir gün yemeğe tuz atmayı unutması gibi mutlaka hepimizin hayatında en az bir defa yaşadığı bir durum olmuştur. Yıllarca aynı yemeği pişirdikleri halde neden tuz atmayı unutmuşlardır? Peki havacılıkta yapılan hatalar veya dikkatsizlikler yemeğe tuz atmayı unutmak gibi geri dönüşü kolay bir sonuçla mı biter? Tabii ki hayır! Havacılıkta yapılan hataların sonuçları belki de bedeli asla ödenemeyecek, bizleri büyük veballer altına sokacak sonuçlar doğurur. Özgüven hataları personelin yeteri kadar motive edilmemesi nedeniyle bilinçli ya da bilinçsiz olarak “Ben bu işi zaten iyi yapıyorum ama fark edilmiyorum” diye kendi kendini motive etmeye çalışarak tutunacak bir dal bulmaya ihtiyaç duymasından da kaynaklanabilir. Bu nedenle bütün check listler yapılması gereken zamanlarda atlanmadığında o iş doğru yapılmıştır. Sebebi ne olursa olsun “Ben bu işi bin defa yaptım bu da bin birinci kez oluyor, kontrole ne gerek var,” demek geri dönülmez bir kazanın başlangıcı olabilir. DEVAM EDECEK…. n e z o d nsan faktöründen kaynaklı kazaları engellemek için daha önceki sayılarımızda Shell Model üzerinde durmuştum. Bir başka insan faktörü konusu da Dirty Dozen’dır. Dirty Dozen 12 başlık altında incelenir ve hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Bir sorunun kesin çözümü ve aynı sorunun bir daha 40 nasıl yaşanmayacağı konularında kesin sonuca varılmak istendiğinde 12 başlık bir bütün olarak incelenmelidir. 1993 yılında biraz daha geliştirilen Dirty Dozen'ın işletmelerde A’dan Z’ye her personel için önemi üzerinde durulmuştur. Bu durumda havacılıkta pilottan ramp personeline, teknisyenden hava kontrol çalışanına kadar tüm birimlerdeki personel için önemli maddeleri içeren bir konudur. 41 TEKNİK KONTROL DIŞI! Hava tahminlerİ ve uçuş trafiği durumuna göre her şey yolundaydı. Sorunsuz görünen iç hat yolculuğu için havalanan Jumbo Jet, havacılık tarihinin en çok kayıp verilen kazalarından birini gerçekleştirecekti. Yazı: Arif SANKAYA, Hasan BÜBER Ağustos 1985 Pazartesi günü Japon Hava Yolları’na (JAL) ait JAL 123 sefer sayılı Boeing 747SR-46 uçağı bir iç hat seferi olan Tokyo-Osaka uçuşunu icra etmek üzere Haneda Havalimanı’ndan (eski adıyla Tokyo Uluslararası Havalimanı) kalkışını gerçekleştirdi. Dev Jumbo Jet’te 15 mürettebat haricinde 509 yolcu bulunuyordu. Yolcuların büyük çoğunluğu Obon tatilini geçirmek üzere Tokyo’dan ayrılan ailelerden oluşuyordu. JAL 123 Tokyo (Haneda) Havalimanı’nın 16L pistinden akşamüzeri 06:12 LMT’de yani planlanandan 12 dakika gecikmeli olarak havalandı ve kaybettiği süreyi telafi etmek için hızla tırmandı. Boeing 747SR-46’nın komutasında Kaptan Pilot Masami Takahama, Yardımcı Pilot Yutaka Sasaki ve Uçuş Mühendisi Hiroshi Fukuda bulunuyordu. Yapılan hava tahminleri ve uçuş trafiği durumu sıradan ve normal bir yolculuk olacağını gösteriyordu fakat 520 42 kişi, birkaç dakika sonra havacılık tarihinin kanlı sayfalarına tek seferde en ölümlü uçak kazası olarak geçeceklerinin farkında değildi. Uçuşun 12’nci dakikasında düz uçuş irtifası olan 38.000 feet yakınlarında uçağın kuyruğundan şiddetli bir patlama sesi duyuldu ve kokpit ekibi Jumbo Jet’in kontrolünü kaybetti. Hızla düşen kabin basıncı yüzünden oksijen maskeleri döküldü. Kabin memurları ellerinde oksijen tüpleriyle yolculara yardım etmek için koşuştururken, yolcu kabinine tam anlamıyla bir kargaşa hakim oldu. Bu esnada kokpitte de durum farklı değildi. İki pilot ve uçuş mühendisi çaresiz bir şekilde uçağı kurtarmaya çalışıyordu ancak tüm hidrolik sistemleri arızalanan uçağı kumanda etmek neredeyse imkansızdı. Uçağın kontrol dışı kaldığını Tokyo Bölge Kontrol Merkezi’ne bildiren Kaptan Pilot Masami Takahama’nın aklına motor itki kuvvetini değiştirerek uçağı stabil hale getirme fikri geldi ve Uçuş Mühendisi Hiroshi Fukuda’nın da yardımıyla üç kişi bir süre uçağı bu şekilde kumanda etmeyi başardı. Fakat bilmedikleri diğer bir konu ise uçağın vertical stabilizer’inin (dikey dengeleyici) yani kuyruk ve kuyruk dümeninin patlama esnasında uçaktan koptuğuydu. Yapmış oldukları motorla kumanda tekniği, herhangi bir kumanda yüzeyi olmayan uçağı daha da kötü bir duruma düşürdü. Phugoid çevrimi adı verilen ve tepe iniş çıkışına benzetilen bu hareket, uçağın tamamen kontrolsüz kalmasına sebep oldu ve uçak, Tokyo’nun dağlık bölgesine doğru hızla alçalarak 6,800 feet irtifada ve akşamüzeri 06:56 LMT’de radardan kayboldu. Daha sonra incelenen FDR‘a (Flight Data Recorder) göre uçak, son olarak dağın zirvesine kuyruğunu vurmuş ve dönerek Mikuni Dağı’nın eteklerine sırt üstü çakılmıştı. Bu talihsiz kazada 15 mürettebat ve 505 yolcu feci şekilde can verdi. Tek teselli ise mucize eseri 4 yolcunun kazada hayatta kalmayı başarmasıydı. Japonya’da kazanın gerçekleştiği bölgede konuşlu Amerikan Hava Kuvvetleri ile Japon arama kurtarma birlikleri arasında yaşanan anlamsız tartışma ve iletişimsizlik nedeniyle kurtarma operasyonu çok geç başlamış ve zayiatın artmasına sebep olmuştu. Japon hava araçları kaza araştırma komisyonunun yayınladığı resmi rapora göre, kaza sebebinin uçuş esnasında havada infilak eden aft pressure bulkhead (arka basınç duvarı) olduğu tespit edildi. Şiddetli patlama sonucunda kuyruk gövdeden ayrılmış ve tüm kontrol yüzeylerini hareket ettirmeye olanak sağlayan hidrolik sıvı kaybedilmişti. Daha sonra sorunun kaynağına inen araştırmacılar, uçağın yedi yıl önce iniş esnasında kuyruğunu piste vurduğunu (tail strike) ve daha sonra aft pressure bulkhead’de hasar meydana geldiğini ve tamir edildiğini keşfetmişlerdi. Fakat yapılan tamirin imalatçı firma olan Boeing’in önerdiği şekilde değil daha zayıf bir şekilde yapıldığı anlaşılmıştı. Boeing’in tahminlerine göre bu yanlış tamirin 10.000 iniş kalkışa dayanabileceği öngörülmüştü, uçak ise hatalı tamirle kaza gerçekleşene kadar tam 12.318 başarılı uçuş gerçekleştirmişti. Kazanın sonucunda JAL, kurbanların yakınlarına 780 milyon Japon Yeni tazminat ödedi. İç hat uçuşlarında ciddi oranda yolcu kaybeden JAL, ulusal ve uluslararası camiada güvenilmez hale gelmişti. 43 “Kolay bir yarış değildi. Rakibim yarışın ortalarında arayı açmaya başladı. Bir an için takip edemeyeceğimi düşündüm. Zor bir lastikle yarışa çıktım. Ama mücadeleden vazgeçmedim. Yarışın ortalarında, İstiklal Marşı’nın çalacağını, Türk bayrağının en üste çıkacağını düşündüm. O motivasyonla mücadeleden vazgeçmedim. Son birkaç tur kala liderliği yakaladım. Son turda elimden geldiği kadar atak yaptım. Hamdolsun ki yarışı kazandım. Bundan daha güzel bir gün olamaz.” Kenan Sofuoğlu, bu sözleri 15 Eylül’de İstanbul’da gerçekleştirilen Supersport Dünya Şampiyonası’nın 11. yarışını kazandıktan sonra söyledi. O bu açıklamayı yaparken annesi Nurhayat Sofuoğlu yanındaydı. Bütün yarışı takım garajında Kenan’ın koltuğunda oturarak izledi ve oğlunu ilk tebrik edenlerden biri oldu. Sofuoğlu ailesi, geçimini motosikletlerden sağladı yıllarca, baba İrfan Sofuoğlu, bir motor tamircisiydi. Kenan’ın ağabeyleri Bahattin ve Sinan babadan kalma tutkularını ona da aşılamıştı. Motosiklet aşkı Sakaryalı ailenin kanında vardı. Kenan piste ilk çıkışını şöyle anlatıyor: “Sinan Ağabeyim yarış öncesi talihsiz bir sakatlık yaşadı, onun yerine ben yarıştım, kazandım.” Kenan’ın bu galibiyeti kazanacağı zaferlerin ilkiydi. 2001 yılında Balkan Şampiyonası’nın ilk yarışında üç kardeş aynı pistte yarıştılar. Kenan daha 17 yaşındaydı ve babasının özel izniyle yarışa katılabilmişti. Ailenin gurur tablosu, motosiklet aşkını anlatmaya yeterdi. Yarışın galibi Sinan, ikincisi Kenan ve üçüncüsü Bahattin oldu. Yarışmadan sonra anne Nurhayat Sofuoğlu’na “Ne hissediyorsunuz?” diye soruldu. “Titriyorum, çok heyecanlıyım, çok gururluyum” dedi Nurhayat Hanım, “Korkmuyor musunuz?” soruna ise “Adapazarılıyız biz, enkazdan çıktık. Yaşayacak günümüz varmış ki yaşıyoruz. Korkuyorum elbette ama kaderde ne varsa onu göreceğiz. Bahattin ve Sinan’ın birincilikleri vardı, Kenan da ilk üçe girdi. Çok mutluyum,” yanıtını verdi. Cevabı, 2002’de bir trafik kazasında en büyük oğlu Bahattin’i, 2008’de antrenman yaparken geçirdiği motosiklet kazasında hayatını kaybeden Sinan’ı zaferleriyle yaşatacak olan en küçük oğlu Kenan’a o günden verdiği bir mesajdı. Aile motosiklet yarışçısı olarak yetişmesi için çocuklarından birini destekleyecek durumdaydı, en küçükleri olan Kenan’ı seçtiler. Kenan’ın Avrupa’ya gidebilmesi için babası motorlarını, ağabeyi Bahattin arabasını sattı. 17 yaşında yurtdışına çıktığında yabancı dili yoktu, yollarda İngilizce çalıştı. 2002’de Almanya’daki Yamaha Cup’ı kazandı, bu onun için bir dönüm noktasıydı ama galibiyetin tadını alamadan Bahattin PORTRE Ağabey'ini trafik kazasında kaybetti. “Adını kaskıma, numarasını motoruma yazdım, artık her yarışta benimle” diyor. 2003 sezonunda Supersport-IDM’de ikinci olduktan sonra 2004’te Fim Superstock 1000 Cup’ta yarıştı. 2004 sezonunu şampiyona üçüncüsü olarak tamamladıktan sonra 2005 Superstock-1000 şampiyonluğunu kendine hedef seçti. İlk iki yarışı kazanmasına rağmen yaptığı bir kaza sonucu bileğini kırınca Misano’daki yarışa katılamayıp sezonu ikincilikle kapattı. Bunu bir başarısızlık olarak görüyordu. “Param bitmek üzereydi ve büyük takımlardan hiçbirinin dikkatini çekememiştim” diyor. 2006 senesinde Supersport-WM’ye başlarken sponsorluk sorunları yüzünden Yamaha Almanya takımından ayrılmak zorunda kaldı. Ancak son anda İsviçre’de yaşayan, ismi gizli tutulan bir Türk işadamının sponsorluk sağlamasıyla Ten Kate’nin Honda takımına dahil oldu. “Kadere inanmak gerek” diyordu, Supersport WM’de 2006 sezonunu üçüncü olarak tamamladı. 2007 yılında Supersport Dünya Şampiyonluğu’nda sezonun bitimine üç yarış kala şampiyon oldu. 2010’da ve ardından 2012’de Supersport Dünya Şampiyonası’nda şampiyon oldu. İlk kez Türkiye pistinde yarıştığı için kariyerindeki en önemli yarışlardan biri saydığı Supersport Dünya Şampiyonası’nın 11. yarışında galibiyeti kucakladı. Şimdi başladığı yerde, yani Sakarya’da genç yetenekli motor sporcularını yetiştiriyor. “Yetenekli gençlere akıl hocalığı yapıp tecrübelerimi paylaşıyorum,” diyor, “Benden önde olsunlar, kırdığım rekorları kırsınlar. O zaman başarılarım benim için daha anlamlı olacak.” "Hayatımı yoluna koydum," diye düşündüğü anda yeniden dünya başına yıkıldı. 2008’de 24 yaşındaki ağabeyi Sinan’ı, İzmit Körfezi’nde yaptığı antrenmanda geçirdiği kaza sonucu kaybetti. Kariyerinde düşüşlerle geçen bu evrede kazalar, ameliyatlar peşini bırakmadı Kenan’ın. Bu dönemde bir de babasını kaybetti. Ailesinden miras kalan tutkusuna hiç sırtını dönmedi Kenan, 46 47 TEKNİK kayıt altına alınır. Kullanılmış temin edilenler ise parçanın imalatından itibaren izlenebilirlik bilgileri (back to birth) daha önceki kullanıcıdan mutlaka talep edilir. Bu bilgiyi taşımayan limitli ömre sahip bir parça, satın alınamaz, dolayısıyla tesellümü de yapılamaz. Oksijen jeneratörleri, sayılarının fazlalığı nedeniyle sarf konumundadır ve ömür doluş tarihleri yıllık bakım kartlarıyla kontrol edilir. Ömür durumundan dolayı değişimi yaklaşan parçalar için komponent değişim kartı üretilir. Komponent hangi uçakta uçuyorsa o uçağın en yakın ve uygun bakımında, bir sonraki bakıma yetişmeyecek olanlar da dahil edilmek üzere değiştirilmesi sağlanır. Parçaların farklı limite sahip uygulamalar arası geçişlerinde kalan FH veya FC cinsinden ömür limitinin hesaplanması; UÇAK BAKIMINDA ÖMRÜ SINIRLI PARÇA KONTROLÜ Yazı: Mehmet ERTEK / Mühendis imitli ömre sahip parçaların ömür bilgilerinin izlenmesi gerekir. Bu amaçla limitli ömre sahip parçalar için listeler (LLP-Life Limited Parts) tutulur ve bakım programına dahil edilir. Uçak iniş takımı, motor veya komponentlerde kullanılan ve referans dokümanlarında belirtilen ömür limitini tamamlamış parçaların sökülerek değiştirilmesi ve bir daha kullanılamayacak şekilde kal (imha) edilmesi 48 şarttır. Limitli ömre sahip parçaların ömür limitini doldurduktan sonra uçakta bulundurulması uçuş emniyetini olumsuz etkiler ve hiçbir şekilde bu duruma izin verilmez. Bir parçanın ömür limiti için referans dokümanlarında uçuş sayısı (FC-Flight Cycle), uçuş saati (FH-Flight Hour) veya takvim gün ve saati gibi çeşitli aralıklar (interval) belirtilmiştir. Sivil havacılık otoriteleri veya imalatçı yayınlarıyla mevcut Tri = [ 1- Σ (Caj / Cpj] x Cpi Tri : Parçanın son “i” uçak modeline takıldığında kalan ömrü Cpi : Parçanın son “i” uçak modeli için ömür limiti Cpj : Parçanın önceki “j” uçak modeli için ömür limiti Caj : Parçanın önceki “j” uçak modelinde kullanılan ömür miktarı bağıntısıyla yapılır. limitlerde ömür artırımı ve azaltılması şeklinde bir değişiklik yapılabilir. Bunların izlenmesi ve takip sisteminde gerekli güncellemelerin yapılması zorunludur. Türk tescilindeki uçaklar için ömür limitlerinin uzatılması konusunda tek yetkili makam SHGM’dir. Ömür limiti, uçakta takılı olduğu pozisyona bağlı olan veya özel takip gerektiren parçalar için varsa kısıtlayıcı ömür değerlerinin takibi yapılmalıdır. Şirket envanterine girdiğinde ömür limiti olmadığı için takip edilmeyen ancak sonradan ömür limiti koyulan parçaların geçmişe ait ömür durum bilgileri olanlar tespit edilir, olmayanlar için mevcut olan kaynaklardan yararlanılarak ve kısıtlayıcı ömür durumları göz önüne alınarak ömür limiti tespit edilir. Yeni satın alınan, kiralanan, değişim yoluyla elde edilen parçaların ömür durum bilgileri, tesellüm işlemleri sırasında Takvim süreli olarak verilen ömür sürelerinde ise parçanın hangi uçakta ne kadar süreyle kullanıldığı tespit edilir ve imalatçı firmanın belirttiği parçanın ömür süresinden bu süreler düşülerek parçanın kalan ömrü belirlenir. Modifikasyon veya tamir sonucu ömür limiti değişen parçaların ömür bilgileri ilgili kayıtlarda güncellenmelidir. Ayrıca henüz ömür bilgilerini elde etmek için yapılan test çalışmaları tamamlanmamış (Demonstrated Fatigue Life) ve öngörüyle bir ömür biçilmiş parçaların takibi, öngörülen süreye göre yapılır. Ancak parça kal edilmez ve uygun bir şekilde muhafaza edilerek karantinaya alınır. Test sonuçlarından çıkacak verilere göre parça kal edilir veya yeniden kullanıma sunulur. Esen kalın... 49 5 DAKİKA ARA Acı günde, tatlı günde Telgraf KARISININ ÖLÜMÜNÜ GÜNLER SONRA ÖĞRENEN RESSAM MORSE, BU ÖFKEYLE HABERLEŞMENİN TABLOSUNU SONSUZA DEK DEĞİŞTİRECEK BİR İCADA İMZA ATACAKTI... B elki pek çoğunuzun hayatından çıktı ama telgraf, nostaljik karakteriyle bugün hala yer yer kullanılıyor. Hatta, rakibi internet sayesinde artık telgraf çekmek eskisinden çok daha kolay. Mesela, PTT Genel Müdürlüğü, internet sitesi üzerinden ve basit bir formla telgraf çekme olanağı tanıyor. Şöyle ki: PTT’nin sitesine giriyorsunuz STOP Formu dolduruyorsunuz STOP Mesajınızı yazıyorsunuz STOP Gönder butonuna tıklıyorsunuz STOP Mesajınız ulaştı STOP. Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde, sırf güvenilirliği dolayısıyla halen "resmi belge" niteliğini koruyan telgrafın icadı, tatsız bir hikayeden ilham alıyor: Ressam Samuel Morse, 1825 yılında Lafayette Markizi Gilbert du Motier’in tablosunu yapmak ve karşılığında 1000 dolar almak üzere Washington’a gitti. Tablo üzerinde çalışıyorken atlı bir ulak kendisini bulduğunda, bir şeylerin kötü gittiğini hemen anladı. Babasının gönderdiği mektupta tek ve soğuk bir cümle yazıyordu: Karın öldü. Morse, apar topar memleketine, yani New Haven’a döndü. Ancak vardığında, cenaze defnedilmişti bile. Eşinin günlerdir hasta olduğunu ve nihayet yalnız başına öldüğünü bilmeden, başka bir şehirde bulunmuş olmak Morse’u derinden etkilemişti. Artık resim yapmayacak, uzun mesafeler arasında haberleşmeyi sağlayacak sistemler üzerine çalışacaktı... (...) Yedi yıl kadar sonra, bir deniz yolculuğu sırasında, Charles Thomas Jackson ile tanıştı. Jackson elektromanyetizma üzerine iyi bir eğitim almıştı ve onun elektromıknatıs deneylerine şahit olan Morse, aklındaki telgraf fikrini artık gerçeğe dönüştürebilirdi. Sadece 3 yıl sonra “ilk telgraf bağlantısı” kuruldu. Daha sonra yardımcısı Vail ile birlikte geliştirdiği, çizgi ve noktalardan oluşan alfabe ise onun adıyla anılıyor. 50 Mekanik telgraflar Telgrafın ortaya çıkmasının ardında böylesine kişisel bir hikaye var. Ancak hiçbir buluş, tek bir kişinin sıra dışı zekası ya da çabası ile ortaya çıkmıyor. Bilim, insanlığın kümülatif bilgi birikimiyle ilerliyor ve bugün artık internet ile ikame ettiğimiz telgraf da bu kolektif çarktan nasibini almış. Örneğin, daha 1792 yılında Claude Chappe “telgraf” adında bir sistem kurmuştu aslında. Tepelerin üzerine aralanırda ip bağlantısı olan kuleler inşa ediyor, bu kulelere 49 farklı konuma sahip, ayarlanabilen, iki kollu bir makine yerleştiriyordu. Her konum bir harf veya işarete denk geliyordu. Chappe’nin kuleleri kulağa “yerel bir girişim” gibi gelebilir ancak bu kulelerin arasındaki ağın 19. yüzyıl ortaları Fransa’sında 5 bin kilometre uzunluğa yaklaştığını biliyoruz! Chappe’den yıllar sonra, Joseph Henry isimli Amerikalı bilimci, 1830 yılında elektrik akımı verdiği teller sayesinde uzaktaki bir zili “çınlatmayı” başarmıştı. Bu, Morse için harika bir haberdi. Nihayet, 1844 yılında Western Union ilk telgraf hattını kurdu. Morse’un gönderdiği ilk mesajda “What hath God wrought - Tanrı ne yazdı” yazıyordu. Hattın diğer ucunda tabii ki yardımcısı Vail vardı. Washington D. C. ile Baltimore arasındaki bağlantı, kısa sürede tüm Amerika’yı saran dev bir ağa dönüştü. Nokta paralı, STOP ücretsiz! Telgrafla özdeşleşen “STOP” sözcüğü, işte bu yıllardan kalma bir gelenek. Telgrafa sözcük başına para ödendiği o yıllarda, nokta işareti için ayrıca para alınıyordu ancak “stop” sözcüğü ücretsizdi! Daily Telegraph, Washington Telegraph gibi birçok gazetenin adında kullanılan “telgraf” sözcüğü de yine bu yıllardan hatıra. Tahmin edilebileceği gibi telgraf, 19. yüzyıl gazeteciliğinin vazgeçilmez aracıydı. Dahası telgrafın, döneminin gazetecilik dilinin oluşumuna büyük katkı sağladığı düşünülüyor. 51 ÇEVRE Nükleer tehdit – II Fukuşima 52 geri mi döndü? Japonya bütün enerjisini nükleer santral kazası sonrası rehabilitasyon çalışmalarına yöneltmişken denizden gelen sızıntı haberleri tüm dünyayı tedirgin etti. Mart 2011’de yaklaşık 19 bin kişinin ölümüne neden olan Fukuşima depreminin ve onu takip eden nükleer kazanın ardından Japon hükümeti bir yandan yaraları sarmak için büyük bir çaba harcarken, bir yandan da takdire şayan bir şeffaflık politikası dahilinde dünyayla gelişmeleri paylaştı. Bu amaçla çok sayıda yabancı heyeti ve gazeteciyi ağırladılar, her fırsatta. Kazadan bir buçuk yıl kadar sonra, bütün konsantrasyon nükleer sızıntı sonrası bölgeyi rehabilite etmek ve insanlara deprem öncesindeki güven duygusunu geri kazandırmak üzerineydi. Ve Japonlar ulusal bütçelerinin yüzde 10’unu ayırarak eşine zor rastlanır bir iş yapıyorlardı. Her bir pirinç tanesini radyoaktif açıdan denetliyorlardı. Bölgede üretilen etler kontrol edilmeden önce küçücük parçalara bölünüyordu. Her müstakil ev, günler süren ve oldukça pahalı bir yöntemle arındırılıyordu. Kalıntılardan kurtulmak için ağaçların kabuklarını yoldukları yerler vardı. 53 ÇEVRE Japonya Başbakanı Şinzo Abe, nükleer santralleri geri açma vaadiyle seçilmişti. Son sızıntı, planlarını ertelemesine neden olabilir. Pirinç, Japonların diyetinde önemli bir yer tutuyor. Nükleer felaketten sonra özellikle Fukuşima eyaletinde üretilen mahsuller, ciddi biçimde zan atında kaldı, bazı ülkeler Japonya'dan ithalatı kesti. Fukuşima'da bir nükleer denetim merkezine dönüştürülen eski bir tarım enstitüsünde etler küçük parçalara bölündükten sonra Germanyum adı verilen cihazlarda radyoaktivite testine tabi tutuluyor. Japonların bir kısmı nükleerden tamamen vazgeçilmesi için sokak eylemlerine katılırken bir kısmı ülkenin enerji ihtiyacını nükleer santraller olmadan karşılayamayacağına inanıyor. Fukuşima'daki bir merkezde bilimciler halka bilgi verirken görülüyor (sağ üst). Bölgedeki bazı hastanelerde radyasyona maruz kalanlara anında müdahale etmek için hazırlanmış özel odalar var. Halkın gerek kaza anında gerekse uzun vadede yapacakları konusunda bilinçlenmesi büyük önem taşıyor. Çok geniş bir arazide toprağın üzerindeki beş santimetrelik bir edebileceklerini düşünüyorlardı. Tedbir amacıyla boşaltılan köy hidrojen patlamaları arasında soğutma faaliyetini başlatmıştı. yükselişi daha erken tespit edip önlem almamakla suçlanıyordu. tabaka tamamen kaldırılmış ve uzak bir noktada depolanmıştı. ve kasabalara geri dönüşler başlamıştı. Gönüllüler, santrale Yoşida bugün “Fukuşima 50” adıyla ulusun tarihine yazılan 20 Ağustos’ta 300 tonluk bir tanktaki yüksek derecede radyoaktif Kalan küçük kalıntıların çözeltisini düşürmek içinse her yerde çok yakın bölgelerde, elde çapalar ve kürekler durmaksızın 50 kişilik ekibine adeta bir “ölüm” emri vermişti. Denizden bir suyun denize karıştığı haberi geldi. 26 Ağustos’ta hükümet sürece toprak sürülüyordu. Gıda güvenliğini kanıtlamak için ülkeye çalışıyordu. Onca acı ve soruna rağmen güneş, doğunun güzel reaktöre aralıksız su pompaladılar. Henüz bu felaketin boyutları tamamen el koydu. davet edilen heyetler, kendi ülkelerindeki olağan denetimlerin ülkesi üzerinde yeniden parıldamaya başlamıştı. Temmuz ayının tam olarak bilinmiyordu ve hala su pompalama işinin reaktöre Sonunda Japonya Nükleer Düzenlemeler Dairesi (NRA) Başkanı bile bu denli güven telkin etmediğini söylüyordu. Kentlerdeki başında gelen o kötü sızıntı haberine kadar hemen her yerde zarar verecek olmasını önemseyenler vardı. Not düşmekte Şuniçi Tanaka “Maalesef denize su bırakmamız kaçınılmaz. gözlem noktalarında köylüler şüphelendikleri her yer ile ilgili umut hakimdi... yarar var, hasar gören reaktörler, bugün bile doğrudan denetim Fukuşima’daki durum her gün değişiyor,” açıklamasını yaptı. yapılmasını engelleyecek düzeyde radyoaktif. Bugün ülke yaklaşık yarım milyar dolarlık bir sızıntı engelleme ve atık su temizleme projesiyle karşımızda. Planlardan biri, sızıntı teknik bilgi ediniyor ve ellerindeki ilkel detektörlerin alarm verdiği yerlerin derin araştırması için ücretsiz destek alıyordu. Kahramanın ölümü Yoşida, Tokyo’daki bir hastane odasında yaşam savaşı verirken Dere yataklarının hala temizlenemediğine dair kaygılar büyüktü Japonya aslında sızıntıyla birlikte gelen bir ölüm haberine işçiler de soğutmada kullanıldığı için radyoaktif hale gelen suların bölgesinin önüne buzdan bir duvar örmek. Bu yöntem daha önce ama ibre hep iyiyi gösteriyordu. Aralık 2012’de Fukuşima çok üzüldü bu yaz. Santralin kaza sırasındaki yöneticisi Masao oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Aynı hafta daha küçük çaplarda ve nükleer olmayan sızıntılarda kullanılmış. eyaletinde düzenlenen bakanlık düzeyindeki uluslararası Yoşida, teşhisi 2011 sonunda konan yemek borusu kanserine içinde TEPCO yeraltı sularında önemli bir radyoaktivite artışına Ama her gün denize ekstradan 400 bin ton zehirli su akıtmaya konferansta, TEPCO tarafından işletilen Dai-ichi santralindeki 9 Temmuz günü yenik düştü. Ölümünden önce hem şirketi rastladığını ilan etti. Ülkenin nükleer otoritesi derhal sürece dahil devam etmektense böylesi bir risk göze alınabilir gibi. Başbakan kazadan çıkarılacak teknik ve sosyal dersler konuşulmuştu. Yine TEPCO hem de kendisi kanserinin santralle bir ilişkisi olmadığını oldu ve bunun bir “acil durum” olduğunu duyurdu. Şinzo Abe ise seçim vaadini yerine getirmeden önce buradaki aynı dönemde yapılan genel seçimlerde Japonlar kazadan sonra açıklamıştı. Ağır bir sigara tiryakisiydi. Yoşida, bir ulusal Zehirli sular, yerin altına kurulan bariyeri aştı. Aslında soğutmanın ölümcül sorunun çözülmesini bekliyor. Ekmeğini denizden kapatılan tüm santrallerin açılmasını vaat eden Şinzo Abe’yi kahramandı. Bizzat kendisi ve ekibi kazadan hemen sonra ilk günlerinde de TEPCO’nun radyoaktif soğutma suyunu çıkaran balıkçılar, çatalın ucundaki karidese artık korkarak bakan göreve getirdi. Felakete rağmen daha iyisini yapabileceklerini ve yaptıklarıyla daha büyük bir felaketi engellemişti. O ve ekibi denize boşalmasına izin verilmişti ve şimdi onca önleme rağmen Tokyolular, balıklarla beslenen kuşlar, tedirgin komşu ülkeler ve ülkenin dev enerji ihtiyacını bildikleri yoldan karşılamaya devam şirketten gelen emirlerin aksine, artçı şoklar ve santraldeki su tekrar denizi kirletmeye başladı. TEPCO bu kez radyoaktif dünyanın tüm geri kalanıyla birlikte. 54 55 SPOR bazıları var ki çoktan üçüncü yolu seçti bile. Spordan sonra spor dışı kariyerler yaratan eski yıldızları yeni işyerlerinde ziyaret etmeye ne dersiniz? Mustafa Uğur sanırız halen bir yerlerde Barak havası söylüyordur mesela. Gaziantepspor’da oynuyorken futboldan sıkılıp genç yaşında müziğe yatay geçen 1975 doğumlu futbolcu şimdiden dokuz albüm yaptı bile. Hatırlamadınız mı? “Ölmem mi” türküsünü duymuşsunuzdur. Pascal Nouma en beklenmedik anlarda karşımıza çıkmaya devam ediyor. Yarışma programı, disko derken, Beşiktaş’ın haşere çocuğu Metro FM’de radyo programı yapıyor ve bir dil ustası olan Kadir Çöpdemir ile Türkçesini yarıştırıyor. Lokantacı Larry Bırd Aktivist Magic Johnson LOKANTACILIK ÇOK POPÜLER Spordan sonra mümkün! t a y a h Geçmişin popüler spor yıldızları bugün ne yapıyor? Çoğu biraz göbeklendi, kimi hala sporun içinde ama kimileri bambaşka yollar çizdi; aralarında uyuşturucu bağımlısı olan da var restoran zinciri işleten de! 56 ünde beş altı bin kalori alıp tamamını aynı günde yakmaya alışık bünyeler sporu bıraktıktan sonra ne yapar? Elbette çoğu kilo alır ama sorumuz şu: Yaşamlarını sürdürmek için ne yaparlar? Malumunuz, pek çoğu spora saha kenarlarından, antrenör koltuklarından devam eder. Bir kısmı yaptıkları sporu yorumlayarak geçiniyor. Bunlardan bazıları engin bilgi ve tecrübeleriyle spora güzellik katmaya devam etse de bir kısmı “Ben olsaydım bu golü kaçırmazdım,” “Benim önümde böyle bir pivot oynayacaktı ki!” gibisinden bir ego tatmini içinde. Ama Yakın zamana kadar Beşiktaş forması giyen Ekrem Dağ, şimdiden gelecekte ne yapacağının sinyallerini veriyor. Geleceğin dondurma zincirine Beyoğlu’ndan start verdi bile. Ama gıda sektörüne giren ünlüler listesinde Ekrem’in adı epey gerilerde kalır. NBA efsanesi Larry Bird uzun yıllar Boston Connection adında bir otel ve restoran işletti. Halen reklam gelirleri sayesinde spor dünyasının en çok kazanan ünlüleri arasında yer alan, Charlotte Bobcats takımının da sahibi olan, sübjektif bir ifadeyle dünya tarihinin gelmiş geçmiş en iyi basketbolcusu Michael Jordan ise kendi ismiyle restoran zincirleri işletiyor. Bizde eski milli basketbolcumuz İbrahim Kutluay, 2008’de Eyüp’te bir restoran açarak bu kategoriye dahil olmuştu. Bugün artık milletvekili olan Hakan Şükür ve milli takımdan arkadaşı, teknik direktör Bülent Uygun, 2009’da Ankara’da bir fast food restoranı açmıştı. İkilinin yatırımları bir İskender döner zinciri ve çikolatacıyla devam etti. Beşiktaş’ın yollarını sezon başında ayırdığı kaleci Allan McGregor da İspanya’daki bir restoran zincirine ortak oldu. Anlaşılan yeme içme sektörü eski sporcular arasında oldukça yaygın. Eski vücut geliştirmeci Arnold Schwarzenegger’ı da orijin itibarıyla sporcu saymalıyız ki o da Slyvester Stallone, Bruce Wills ve Demi Moore ile birlikte Planet Hollywood restoranını açmıştı. Politikacı Evgeni Pluşenko MARATONCU SAFFET! Politikacı sporcular arasında, sakatlıklar nedeniyle kariyerini sona erdirmemek için insanüstü çaba gösteren, üç olimpiyat madalyalı Rus artistik patenci Evgeni Pluşenko’yu sayabiliriz. Türkiye de Naim Süleymanoğlu, Saffet Sancaklı gibi “eski sporcu-politikacılar” gördü. Ancak futbol hayatında da çok renkli bir karakter olan Sancaklı’nın on parmağında on marifet var. Sancaklı bir spor menajerlik şirketi yönetmenin yanı sıra atla maraton koştu ve bu alanda epey başarılı olduğunu söylemeliyiz. Jordan’ın da tek marifeti restorancılık değil. Aktif spor yıllarından beri iyi bir golfçü Jordan, birçok kez parke üzerindeki ezeli rakibi Charles Barkley ile oynadı. Barkley ise golf ile birlikte ciddi bir kumar düşkünü. Daha önce defalarca bunun kötü bir alışkanlık olduğunu ama yine de oynamaya devam edeceğini söyledi. Ünlü İngiliz futbolcu Paul Gascoigne’in sorunları ise çok daha büyük. Yıllardır alkol ve uyuşturucu tedavisi gören ve başı beladan kurtulmayan büyük yıldız, spor sonrası bağımlılıkların en magazinsel örneklerini sergiledi maalesef. Anlayacağınız, gerçekten spordan sonra bir hayat var. Ancak bu hayatların nasıl geçeceğini sporcuların kendileri belirliyor ve görünen köy kılavuz istemez: Keyifli bir emeklilik için genellikle henüz aktif spor yıllarında bir rota çizmeye başlamak gerekiyor. Radyocu Pascal Nouma 57 OYUn dünyası , adan alkm k n p a i d getir başın araya erce, l r sa i n a b ü ı G ay olm est’e e parç r c e r v e n E l k, ma ın yüz örme rman ı g t i e m y s dece re rve tık sa bir zi r büyük a k e k i s k dan. tel da yü olma it. Üs ş m e u a k n h sine hazzı nA ma mitli e r i k karto n it... sunda it çeş ş u e l ç t u y üç bo ar ARTIK pbozl a y r kada 760 yılında Londralı haritacı John Spilsbury, yaptığı haritalardan birini sert bir kartona yapıştırdı. Bir maket bıçağı yardımıyla bütün ülkeleri sınır çizgilerinden keserek çıkardı. Amacı Britanya çocuklarının, ülkeler coğrafyası öğrenmelerini kolaylaştırmaktı. Spilsbury’nin yarattığı ilk yapboz, 1820’lere gelindiğinde ilköğretimin en yaygın araçlarından biri haline geldi. Bugün piyasada kolaylıkla bulunan yapbozlar, 1800’lerin sonunda kağıdı blok halinde keserek tek hamlede onlarca parçaya bölen kesme tekniğinin bulunmasıyla ucuzlayarak yaygınlaştı ve bir eğlence aracı rütbesi kazandı. Bu dönemde ahşap üzerine yapılan yapbozlar da oldukça yaygındı, karton yapbozlardan daha dayanıklı ve onların atası oldukları gerekçesiyle dört kat pahalıya satıldı. 1920’lerden sonrası bildiğimiz anlamda karton yapbozların altın çağıydı. Tüm duygulara hitap eden geniş manzaralar, dünyanın en egzotik yerlerinden görüntüler kartonların üzerini kapladı. Buna dönemin en teknolojik araçları, demir yolları, trenler ve dev gemiler eklenince yapboz alıcıları sayıca epey arttı. Bu dönemde Amerika ve İngiltere’de pek çok yapboz şirketi piyasada kıran kırana mücadele etti. 1930’lara gelindiğinde dünya ekonomisinin tamamen çöktüğü Büyük Buhran zamanı, insanların kafalarını meşgul edebilecekleri ucuz bir eğlence aracına ihtiyaçları vardı ve yapboz bunun için biçilmiş kaftandı. Tek sorun onu daha karmaşık ve çekici bir hale getirmekti. Bu dönemde parça sayıları arttı ve küçüldü, çocuklardan ziyade büyükler için bir oyuncak halini aldı. Hatta bazı firmalar, yapbozla birlikte diş fırçası gibi eşantiyonlar verdi ya da bir haftada bittiği takdirde ödüller veren yapbozlar piyasaya sürdü. Yapboz işte tam bu dönemde sosyal bir grup etkinliğine dönüştü. Tekrar tekrar bozulup yapılabiliyor olması, ailedeki tüm fertlerin dönüşümlü olarak bu eğlenceden sebeplenmesini, başkalarıyla takas ve hediye yoluyla el değiştirilmesini de sağlıyordu. Yapboz çeşitleri Karton yapbozlar, parça sayısı ve zorluk derecesine göre sınıflanıyor. Piyasada kolaylıkla bulunan parça sayıları 200, 500, 1.000, 1.500, 2.000 ve 3.000. Özel yapımlarda ise sayı 24.000’i bulabiliyor. Büyüklük olarak 1.000 parçalık klasik kesim bir yapboz yaklaşık 50x70 cm yatay bir zemin kaplıyor. Kesimden bahsetmişken işin çetrefilleşmesi için, klasik, şekilli ve fantezi kesimler mevcut. Yatay zemin üzerine yapılan yapbozların mantığı aynı olsa 58 da üretildiği maddeler çeşitlilik gösteriyor. Ahşap yapbozlar her zaman vardı, şimdi metal ya da porselen parçalılar da var. Örneğin yeni çıkan mantar yapbozlar tamamlandığında, mantar pano olarak kullanılabiliyor. Zemini yapboz olan duvar saatlerine de her yerde rastlayabilirsiniz. Geceleri parlayan fosforlu yapbozlar, metal parıltılılar, altın ya da gümüş işlemeliler... Bunun dışında artık sevdiğiniz fotoğrafları; ailenizin, sevgilinizin ya da kimin isterseniz, yapboz haline getirebilirsiniz, hediyelik eşya için de kötü bir fikir değil. Klasik yapbozlar malzemesi ya da şekli nasıl olursa olsun yatay bir düzlemde yer alıyordu. Sürekli yapıldığında kabak tadı vereceği açık olduğu için üretilen üç boyutlu yapbozlarla artık küpler, piramitler, küreler yapılabiliyor. Örneğin bir dünya haritasını düz bir zeminde sıradan kare şeklinde yapmaktansa küre üzerinde üç boyutlu yapabiliyorsunuz. Hatta maket kategorisinde değerlendirilebilecek yeni nesil yapbozlarda, minik tuğlalar, kiremitler, hatta azıcık beton bile bulunuyor, kendi şatolarınızı inşa edebilin diye... Birkaç İpucu - Önce kenarları yapmak, resim hakkında genel bir fikir oluşturmaya yardımcı olur. Bir kenarı düz olan parçaları ayırıp önce çerçeveyi oluşturduğunuzda hangi renklerin hangi şekli ortaya çıkaracağını tahmin etmek kolaylaşır. Hem de resmin boyutunu görmüş olursunuz. - Aynı renkleri ve tonları ayrı çanaklarda toplamak, resmin belli bölgelerini kolayca tamamlamanızı sağlar. Daha sonra ortaya çıkan bu figürleri çerçeve içine yerleştirebilirsiniz. - Düz renk olan kısımlar yapılması en zor bölümdür. Bu yüzden bu kısımları en sona bırakmak daha az sayıda parçayla uğraşacağınız için işinizi kolaylaştırır. Bu kısımları yaparken benzer şekilleri de birer sıra yapmak; mesela üç çıkıntılı parçaları bir kenara, dört çıkıntılıları bir kenara ayırmak yerleştirmede size zaman kazandırır. 59 ÇOCUK Evin olmazsa olmazı: duymalısınız. Uzmanlara göre kardeşlerin hiç kavga etmemesi durumunda hiç iletişim içine girmediklerinden ya da kardeşlerden en az birinin aşırı derece içe kapanık olduğundan şüphe etmek gerekiyor. Kardeşler birbirlerine fiziksel ya da ruhsal açıdan zarar vermediği müddetçe kavgalar normal karşılanıyor. Kavga neden çıkıyor? Kavga etmek iletişimin bir yoludur, tercih edilmeyen bir yol olsa da... pedagoglar DA kardeş kavgalarıNI normal ve gerekli olarak nitelendiriyor, elbette doğal sınırlar çerçevesinde... Kardeş kavgası sebeplerinin başında kıskançlık geliyor. Kardeşlerin birbirini kıskanmasının en büyük nedeni ise paylaşamama duygusu. Anne babanın sevgisi ve ilgisi konusunda çocukların rekabet içinde olması gayet doğal bir süreç. Özellikle yaşı birbirine yakın kardeşlerin birbirini kıskanması ve rekabet içinde olmaları sık rastlanan bir durum. Bunun dışında çocuklar paylaşmayı, çatışmaları yönetmeyi, uzlaşmayı da kardeş kavgalarıyla öğreniyor. Her şeyi aile büyüklerinden görerek öğrenen çocuklar nasıl iletişim kurulacağı konusunda da aileyi örnek alıyor. Yani iletişim biçimi olarak sıklıkla kavgaya başvurulan bir ailede çocukların kavga etmesi şaşırılacak bir gelişme değil. Bu anlamda anne ve babanın çok iyi bir rol model olması gerekiyor. Ne yapmalı? nsanı dünyadaki diğer canlılardan ayıran pek çok faktör olsa da en önemlisi sosyal bir varlık olması. Çocuğun dünyaya gözünü açtığı andan itibaren hayatta kalmasını sağlayan ailesi, aynı zamanda her şeyi öğrendiği bir okul görevi görür. İlk sosyal ilişkilerini de ailesiyle kuran çocuğun en yoğun ilişkileri yaşça kendine en yakın aile ferdi olan kardeşiyle kurması hem doğal bir süreç hem de gereksinimdir ayrıca çocuğun gelişimi için oldukça faydalıdır. Çocuğun kardeşiyle kurduğu iletişim ilerleyen yaşlarda 60 nasıl bir birey olacağının da en önemli göstergelerindendir. Kardeşiyle oyuncaklarını, odasını, yemeğini ve en önemlisi anne babasını paylaşırken edineceği tutum, kişiliğinin oluşumunda en büyük etkenlerden biri olacaktır. Yürümeyi öğrenirken defalarca düşen, oynarken neredeyse bütün oyuncaklarını kıran çocukların, kardeşleriyle iletişim kurarken de kırıp dökmesi kaçınılmazdır. Uzmanlar kardeş kavgalarının çocukların birbiriyle iletişim kurduklarını, normal sınırlar içindeki kavgaların gerekli hatta faydalı olduğunu savunuyor. Yani çocuklarınızın kavga etmesinden değil etmemesinden endişe Paylaşma, uzlaşma gibi konularda ebeveynin takındığı tavrı gözlemleyen çocuk, benzer bir tavır sergileyecektir. Anne babanın birbiriyle kurduğu iletişim çocuklar için örnek teşkil edeceğinden anne ve babanın, çocukların yanındaki davranışlarında çok özenli olması gerekiyor. Anne babanın iyi niyetle sergilediği “eşitlik” tavrı, çoğu zaman yaşları, ihtiyaçları ve karakter yapıları farklı kardeşlerin ihtiyaçlarının tam olarak giderilmemesine yardımcı oluyor. İhtiyaçları, istekleri ve yapıları farklı çocuklara her şeyi aynı ve eşit miktarda sunmak çözüm değil. “Adil” yaklaşımlarla çocuklara farklı birer birey olduklarını, özel olduklarını hissettirerek ihtiyaçlarına cevap vermek gerekiyor. Yani eşit kesilmiş kek dilimleri yerine keki daha çok seven kardeşe daha fazla kek, böreği daha fazla seven kardeşe börek sunmak daha yararlı. Kıskançlık gösteren çocuğa daha fazla ilgi ya da sevgi göstermek, yanlış bir tutum; çocuğun içindeki yıkıcı duyguyu ve sebep olduğu yanlış davranışı ödüllendirmek yerine yaptığı doğru şeyleri gözden kaçırmamak ve onun olumlu özelliklerini övmek yerinde bir davranış olur. Çocukların kavga sıklıklarının gözle görülür biçimde arttığını, kavgaların daha şiddetlendiğini ve zarar vermeye yöneldiğini fark ettiğinizde bir uzmandan görüş almak gerekiyor. Bu durumda kavgalar basit iletişimsizliklerden çok daha derin sorunlara işaret ediyor olabilir. Hakem ya da taraf olmayın Sebebi ve şiddeti ne ölçüde olursa olsun çocuklarınızın bütün kavgalarını gözlemleyin. Mümkün olduğunca onları izlediğinizi fark ettirmeyin, çünkü kavgayı dikkat çekmek için kullanmaya başlayabilirler. Bunun yanı sıra sizi hakem ya da taraf olarak olaya dahil etmek isteyebilirler. Unutmayın, bu onların meselesi, kendi aralarında çözmeyi öğrenmeleri gerekiyor. Kavga henüz başlamadan müdahale ederek, onları birbirleriyle konuşmaları ve istediklerini birbirlerine söylemeleri konusunda teşvik edin. Onlara doğru iletişim kurmayı ve istediklerini doğru şekilde ifade etmeyi öğretmek en önemli adım olacaktır. Aileler genellikle küçük olan çocuğu mağdur görme eğilimindedir, büyük kardeşi küçük kardeşe karşı anlayışlı olmaya mecbur etmek, adil bir yaklaşım değildir. Büyük kardeşin daha çok öfkelenmesine ve küçük kardeşin durumdan faydalanmasına sebep olabilir. Haklı ve haksızın açıkça belli olduğu durumlarda buna göre davranmak gerekiyor, kurunun yanında yaşın yanması adalet değil. Unutmayın, çocuklarınız sizden ne görürlerse bunu uygulayacaktır. İletişim kurmak, adil olmak ya da siz ona ne sunarsanız... Çocuğunuz sizin fırça darbelerinizle ortaya çıkacak bir tablo. 61 sonbahar SAĞLIK ü z n ü ? u m n o y s e m r p e d ü “Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun,” diyerek bitirilirdi eskiden hava durumu. Havamızın iyi olması bize bağlıydı elbet ama hava durumundan bağımsız değildi. 62 evsim dönümlerinde sıkça yaşanan sorunlardır halsizlik, uykusuzluk, gerginlik, iştahsızlık ya da iştah açılması. Psikiyatristler bu durumu “Mevsimsel Duygusal Bozukluk” (Seasonal Affective Disorder-SAD) olarak adlandırıyor. Genellikle sonbaharda ve kış başında görüldüğü için “sonbahar depresyonu” ya da “mevsimsel depresyon” olarak da biliniyor. Hastalığın yaz aylarında görülen, “yaz depresyonu” olarak bilinen bir türü daha var ancak bu çok daha nadir. Neredeyse her genç kızın başına geliyor Mevsimsel depresyonun toplumun yüzde 10’luk kısmında görüldüğü tahmin ediliyor. Her yaştan insanda görülebilen rahatsızlığa dair ilk şikayetler genellikle 22-23 yaş civarında ortaya çıkıyor. İlginçtir, ekvatordan uzaklaştıkça hastalığa yakalanma oranı artıyor. Depresyonun diğer çeşitleri gibi kadınlarda görülme oranı daha yüksek. Hatta kadınlarda görülme oranı erkeklere göre dört kat daha fazla. Ailesinde veya yakın akrabalarında depresyon hikayesi bulunan kişilerde ortaya çıkma ihtimali yüksek. Ayrıca kişinin biyolojik yapısı, beyin kimyası, aile geçmişi ve hayat tecrübesi gibi etmenler mevsimsel depresyona da daha kolay yakalanmaya neden oluyor. Bunun yanı sıra klinik olarak depresyon veya bipolar bozukluğu olan kişilerde depresyon şikayetleri mevsimsel olarak daha da kötüleşebiliyor. Kahrolsun bazı hormonlar Tam olarak nedeni bilinmeyen mevsimsel depresyonun, beyinin sonbahar ve kış aylarında günışığının azalmasına verdiği tepki olduğu düşünülüyor. İnsan vücudundaki hormonlar, organların çalışmasından sinir sisteminin kontrolüne kadar çok önemli görevlerde bulunuyor. İnsanın sinir sistemini ve dolayısıyla duygusal durumunu etkileyen en önemli hormonlardan serotonin ve melatoninin salgılanma oranlarında günışığının etkisiyle artış ya da azalma görüldüğü tespit edilmiş uzmanlar tarafından. Melatonin, vücutta biyoritmi, yani uyku ve uyanıklık döngüsünü oluşturan uyku isteğini ve uyuşukluk hissini artıran hormon. Sonbahar ve kış aylarındaki günlerde kısalma, günışığında azalma ve uzun karanlık saatler melatonin düzeylerinde artışa ve mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin düzeyinde azalmaya sebep oluyor, bu da depresyonun oluşması için gereken biyolojik zemini yaratıyor. Sık görülen belirtileri: • Depresif ruh hali, aşırı hassasiyet ya da asabiyet • Konsantrasyon eksikliği / İş performansında düşüş • Halsizlik / Bitkinlik/ Enerjide düşme • Cinsel isteksizlik • Uykuya düşkünlük / İnsomniya • Sosyal becerilerde gerileme / Artan yalnız kalma isteği • İştah artışına bağlı kilo alma Tanı ve tedavi Saymış olduğumuz belirtilerden şu kadarı sizde bulunuyorsa mevsimsel duygusal bozukluk yaşıyorsunuz demek çok mümkün değil. Majör depresyon ya da bipolar duygusal bozukluk gibi başka rahatsızlıklarda da benzer belirtilere rastlandığı için uzman bir psikiyatristin tam teşhisi koyması tedavinin en önemli adımı. Öncelikle mevsimsel duygusal bozukluktan şüphelenmek için bu belirtilerin birkaçının en az iki yıl üst üste tekrarlamış olması ve depresyon döneminin sürekli olmaması gerekiyor. Bu belirtilerin ortaya çıkmasına biyolojik etmenlerin yol açıp açmadığını anlamak için öncelikle genel bir doktor muayenesi ve bazı klinik testler uygulanıyor. Rahatsızlığın psikolojik olduğu belirlendikten sonra bir psikiyatriste yönlendiriliyorsunuz. Uzman bir psikiyatrist, gerçekten mevsime bağlı bir depresyon geçirip geçirmediğinizi tespit ettikten sonra uygun bir tedavi yöntemi öneriyor. Mevsimsel duygusal bozukluğun tedavisinde yaygın olarak şu tedaviler uygulanıyor: Fototerapi (ışık terapisi): Mevsimsel depresyonu günışığı yetersizliği tetiklediğinden ve alınan ışık miktarı arttırılınca şikayetler azaldığı ya da iyileştiği için kış aylarında ışık terapisi öneriliyor. Rahatsızlığın hafif seyrettiği dönemlerde açık havada dolaşmak, fırsat buldukça yürüyüş yapmak yeterli olabilirken, yetersiz olduğu durumlarda alternatif bir tedavi yöntemi olan fototerapi öneriliyor. Günışığına göre 5-50 kat daha parlak olan ışık kaynağı altında günde 30-40 dakika oturularak yapılan bu tedavide, gözleri yoğun ışıktan korumaya özen gösterilmesi gerekiyor. Solaryum ve benzeri bronzlaşma araçları bu tedavi için kullanılmıyor. İlaç tedavisi: Antidepresanlar yardımıyla, mutluluk ve enerji sağlayan serotonin düzeyi kontrol altında tutulabiliyor ancak bu ilaçların kullanımı her koşulda doktor kontrolünde gerçekleştirilmeli. Doktorunuz antidepresan tedavisine her sene tipik şikayetleriniz ortaya çıkmadan başlamanızı ve semptomlarınız geçse de tedavinize bir süre daha devam etmenizi önerebilir. İlaçlardan tam fayda görebilmek için birkaç hafta geçmesi ve size en faydalı olabilecek ilacı bulabilmek için değişik ilaçları denemeniz gerekebilir. Psikoterapi: Uzman psikolog rehberliğinde hastaların, depresyona neden olan olumsuz düşünce ve duygularına odaklanarak bunları tanımalarına, anlamalarına ve çözüm üretmelerine yardımcı olan tedavi yöntemidir. Gelecekteki mevsimsel depresyon nöbetlerini engelleyebilmeleri ya da minimize edebilmeleri sağlanmaya çalışılır. 63 GURME Yağ değil, meyve suyu: Dünyada çok az şey hem çok sağlıklı hem de lezzetlidir. Fakat çuhalardan sızan damla damla zeytinyağı, size saat gibi işleyen bir kalp, uzun ve sağlıklı bir ömür vaat ediyor. Ve hala “hayat ağacı”nın muhteşem meyvesinin suyuna burun kıvırıyorsunuz! ağhanenin üzerindeki ahşap-tuğla evi son bir kez sarsan büyük granit taş saat 10’da durdu. Her gece böyle olurdu. Makine uğultusu yerini çalışan işçilerin bağrışmalarına bırakırdı. Şimdi sıkılan son zeytin posası öbekleri çuhaların içine konuyor, el çabukluğuyla. Prese girecekler. Sapsarı zeytinyağı çuhalardan sızacak, soğuk bir duş eşliğinde. Kanallardan akan sıvı, seperatör denen alete ulaşacak, yağ ve su burada ayrışacak. Usta heyecanla bekliyor, yağın tadına önce o bakacak... Altında yağhane olan bir evde büyüdüm ben. Taş dönerken evde de anneannem eskiden bu taşı katırların döndürdüğünü anlatırdı. “Eski zaman insanları” ne zahmetler çekmişlerdi. Elektrikli motor gücüyle çalışan taş ve pres, o zamanlar için hala “büyük kolaylık” mertebesindeydi. Henüz “kontinu” adı verilen, verimliliği yüksek, meşakkati az sistemler Ege sahillerini doldurmamıştı. Türkiye’nin ürettiği yağ ise anca kendisine yetiyordu. Dağı taşı zeytin bir ülkenin kişi başına tüketimi dünya ortalamasının bile altında olmasına rağmen... Bugün dahi biz kişi başına yılda 2 litreden az zeytinyağı tüketirken, Yunanistanlılar 20 litreyi geçiyor. İtalya ve İspanya gibi ülkelerde rakam 10 litrenin üzerinde. Son yıllarda özellikle sağlıklı beslenme konusundaki kaygıların artmasıyla zeytinyağı tüketiminde önemli bir yükseliş gördük. Oysa eskiden de taze fasulyenin zeytinyağlısı güzeldi. Ama ülkenin büyük çoğunluğunda salataya ayçiçeği yağı konurdu. Pişmiş aşa çiğ yağ katmayı pek çokları yine ilerleyen yıllarda 64 Kuzey Egelilerden öğrenecekti. Şu İtalyan sosları neden sonra ülkemizde de tanınır oldu da makarnanın üzerine margarin boca etmeyi bıraktık, zeytinyağına geçtik. Bizim ürettiğimiz zeytinyağının faydasını ecnebi doktorlardan, uzmanlardan öğrendik ve bu çok uzun zaman aldı... Geçtiğimiz günlerde gazetelerde yayınlanan bir haber şöyle diyordu: Türkiye’nin zeytin ve zeytinyağı ihracatı, yılın ilk sekiz ayında yüzde 175 arttı. Ziraat Odaları Başkanı Şemsi Bayraktar, bu artışta İspanya’da geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklığın etkili olduğunu söylüyor. Kimsenin ülkesi kuraklık görsün istemeyiz. Fakat tam ekim ayı gelirken, ki kutsal zeytin toplama, dolayısıyla taze sıkım mevsimi kimi yerlerde bu ayda başlar, bu ihracat rakamları gerçekten harika bir haber. Hoş, Türkiye uzun süredir zeytinyağındaki rakiplerine bile ürün satıyordu ve bu ürünler gittikleri ülkelerde, örneğin İspanya ve İtalya’da markalanıp üçüncü ülkelere gönderiliyordu ama dünya pazarlarında, örneğin ABD’de, Avustralya’da ve gelişmekte olan Çin’de doğrudan bağlantılar geliştirmek de çok önemli. Bayraktar, Türkiye’nin zeytinyağının sadece yüzde 30’unun markalı olarak ihraç edildiğini söylüyor. Ekim ayıyla beraber biten sezonun toplam ihracat rakamının 400 milyon doları geçeceği tahmin ediliyor. Dünyanın ilgisini giderek daha fazla çeken zeytinyağımız, ülke içinden de benzer bir alaka bekliyor. Kimilerine zeytinyağının biraz ağır geldiği malum. Ama inanın birkaç küçük denemeden sonra kendinize uygun yağı bulacağınızdan eminiz. Zeytinyağının taze sıkılması, tahmin edilenin aksine, diğer meyvelerden daha hayati. Çünkü yağın hem piyasa değerinin hem de sofradaki lezzetinin belirlenmesinde en önemli faktörlerden biri asit oranı ve zeytin toplandıktan sonra bekledikçe bu oran yükseliyor. Elbette zeytinin tipi, iklim koşulları ve yetiştirilme biçimi de önemli. ZEYTİNYAĞLI ENGİNAR Malzemeler: 6 adet temizlenmiş enginar, 3 yemek kaşığı limon suyu, 4 yemek kaşığı zeytinyağı, 2 tatlı kaşığı tuz, 2 patates, 2 havuç, 3-4 arpacık soğan, 1/2 kilo bezelye, 1 küp şeker, dereotu Hazırlanışı: Temizlenmiş enginarları sararmamaları için bir süre limonlu suda beklettikten sonra durulayın. Bir tencerenin dibine yerleştirdiğiniz enginarları su, 1 tatlı kaşığı tuz, 1 yemek kaşığı limon suyu ve küp şeker ekleyip kaynatın. Patatesleri ve havucu soyup, küp küp doğrayın. Geç pişeceği için ayrı bir kapta havuçları haşlamaya başlayın, daha sonra bezelye, arpacık soğan ve küp patatesleri ekleyin. Sebzeler haşlandıktan sonra süzüp geniş bir kaba yerleştirdiğiniz enginarların üzerine pay edin. Üzerine zeytinyağı ve limon suyu gezdirdiğiniz enginarları, dereotuyla süsleyip servis edebilirsiniz. ZEYTİNYAĞLI FASULYE KAVURMASI Malzemeler: 1 orta boy soğan, 1 çay bardağı zeytinyağı, 2 yemek kaşığı salça, 3-4 adet salatalık turşusu, 1/2 kilo taze fasulye, tuz Hazırlanışı: İnce ince doğradığınız soğanı kısık ateşte zeytinyağıyla kavurun. Ezilmiş bir diş sarımsağı ve salçayı katıp biraz daha kavurduktan sonra fasulye ve boyuna dilimlenmiş turşuları ekleyin. Tuz ve isterseniz pul biber ektikten sonra 10-15 dakika daha kavurun. Soğuk servis edin. 65 BULMACA KAKURO Aşağıdaki büyük kutudaki boş kareleri 1'den 9'a kadar olan rakamları kullanarak öyle bir doldurun ki her sütun üstündeki, her satır da solundaki toplamı versin. İlk kutuyu biz size örnek olması için doldurduk. ÖRNEk: 11 22 17 24 8 7 17 24 21 13 22 13 7 12 3 13 6 22 9 15 15 4 7 11 22 3 9 8 6 7 3 2 1 24 12 21 6 12 4 7 8 9 3 14 7 16 38 6 20 7 32 13 8 5 4 6 2 17 7 9 12 9 19 9 9 8 3 25 2 15 4 18 7 9 3 HİDATO Büyük kutudaki boşluklanrı öyle bir doldurun ki ardışık sayıların birbirine teması dikey, yatay veya çapraz olarak kopmasın. Tıpkı ilk örnekte olduğu gibi. 26 ÖRNEK: 25 4 23 5 24 5 24 3 22 19 1 6 11 2 11 7 10 17 14 15 5 8 21 31 1 18 3 18 8 15 9 33 9 14 15 16 14 16 35 11 9 SUDOKU 1 7 9 4 9 9 2 6 4 5 2 Talihliler, 20 Eylül’e kadar doğru cevabı gönderen okurlarımız arasında yapılacak çekilişle belirlenecektir. 6 6 2 Sudoku bulmacamızı doğru cevaplandırarak [email protected] adresine ya da posta ile derneğimize gönderen 5 okurumuz, elektronik çerçeve kazanacak. 5 3 7 20 1 30 6 7 10 12 13 17 1 8 66 27 25 4 23 21 20 22 19 23 8 7 1 Geçen ayın sudoku talihlileri: Hakan Durmuş, Yunus Akyazı, Sibel Ilgar, Selim Karagüzel, Alper Zorluer 67 Haberler 68
Benzer belgeler
Güney Kutbu - UTED Dergi
Katkıda Bulunanlar
Şebnem Bayezit, Mehmet Ertek, Ercüment Tarhan,
Hasan Büber