UTED ETkinliklEri DEvam EDiyor
Transkript
UTED ETkinliklEri DEvam EDiyor
261 AYLIK HAVACILIK DERGİSİ 2146-6394 AĞUSTOS 2013 YIL:22 www.uted.com.tr Airbus Türkiye Satış Direktörü ile söyleşi UTED etkinlikleri devam ediyor Baharat kokulu okyanus güzeli: 1968 UÇAK Rİ YENLE TEKNİS EĞİ DERN Ümit Sayıl Uçak Teknisyenleri Derneği Başkanı Aircraft Technicians Association President [email protected] Sevgİlİ meslektaşlarım, değerlİ okurlar; Dear colleagues, precious readers; Yoğun bir operasyon sezonunu yaşadığımız bu sıcak yaz günlerinde sektördeki meslektaşlarımız yine farklı sorunlarla zihinlerini meşgul etmekteler. Öncelikle şunu belirteyim ki biz uçak teknisyenlerinin belirlenmiş yasal işkolu, yeni yasada belirtildiği üzere taşımacılıktır. Hepimizin tek amacı, hava araçlarını ilk günkü dizayn koşullarında tutmaktır. Dolayısıyla her toplu iş sözleşmesi döneminde farklı bir sebeple konunun mahkemelerde çözülmesi süreci, oluşan zaman kaybı, buna bağlı performans kaybı ve belirsizlik biz çalışanları huzursuz etmektedir. THY A.O.’daki mevcut grev uygulaması, THY Teknik A.Ş.’deki uyuşmazlık durumu ve son olarak yine THY bünyesindeki HABOM&MNG şirketindeki sendikalaşma süreci konusunda hem sendika hem de yönetici konumundaki tüm yetkililerin bize, emeğimize, işimize, onurumuza ve sektörümüze saygı duymaları gerektiğini, doğrunun tek olduğunu ve uzlaşmanın masada sağlanması gerektiğini tekrar belirtmek istiyorum. Diğer bir konu ise şu: Atatürk Havalimanı’ndaki (AHL) tek yeşil bölge olma özelliğini taşıyan, AHL çalışanlarının tamamına açık olan, daha çok Teknik A.Ş. çalışanlarının yemek aralarında ve çay saatlerinde kullanıp stres attığı, sohbet ettiği bir alan geçtiğimiz günlerde yıkıldı ve yerine araç parkı yapılmakta. Bizler hala plastik mobil ofisler içerisinde kısıtlı ve zor şartlar altında milyonlarca dolarlık uçaklara bakım yapma gayreti içerisindeyken, yanı başımızdaki bu alanın bize tahsis edilmemesi bizleri ayrıca üzmektedir. Sektörde bulunan en köklü sivil toplum örgütü olan UTED, 45 yıldır uçak teknisyenlerinin sosyal ve kültürel gelişimi ile mesleki menfaatleri için hizmet vermektedir. Desteğinizle her geçen gün daha da güçlenerek faaliyetlerine devam eden UTED, siz değerli üyelerimiz ve emekli ağabeylerimiz ile yine geleneksel iftar sofralarında bir araya geldi; hoş sohbetler edildi, anılar yad edildi. Faaliyetlerimiz yine sizlerin desteği ile devam edecektir. Tüm Müslüman aleminin mübarek Ramazan Bayramı’nı tebrik eder, sağlıklı ve mutlu yarınlar dilerim. Various problems in the sector are occupying our colleagues’ minds in these hot summer days of busy operations. Primarily, I have to mention that the labor arm of the aircraft technicians is transportation, as it is mentioned in the new code. Our sole goal is keeping the air vehicles under design conditions of the day one. Accordingly, we as the employees feel uneasy about the long judicial processes that come out during all collective bargaining periods for several reasons, the related time loss, declining performances and uncertainties. I would like to state once again about the current strike at the Turkish Airlines A.O., the conflict with Turkish Technic, and the unionization activities at HABOM&MNG, a Turkish Airlines subsidiary, that both the union and the authorities who run the companies should show respect to us, our labor, profession, pride and sector. There is only one right way to take and the rapprochement should be achieved on the bargaining table. Another issue is that the sole green area inside the Atatürk International Airport, a spot open to all airport workers and widely used by the employees of Turkish Technic to relax and chat with each other during lunch and tea breaks, was shattered recently and now is being replaced by a car lot. As we work hard to provide maintenance for planes worth millions of dollars, but still in plastic and mobile offices in limited amount of time and under harsh conditions, we feel upset because such an area nearby was not dedicated for us. UTED, one of the most deep-rooted non-governmental organizations in the sector, has been serving for the social and cultural development of the aircraft technicians and their occupational benefits for 45 years. Thanks to your support, UTED continues its activities and is becoming stronger every day. It recently gathered its precious members, along with the retired brothers and sisters, at the traditional iftar dinner organizations that witnessed nice conversations and exchange of memories about the past and our activities will run on with your backing. We say happy Eid al-Fitr to the Muslim world, and wish you all a healthful and happy future. 3 UTED İstanbul Cad. Üstoğlu Apt. No: 24, Kat: 5 Daire: 8 Bakırköy/İstanbul Tel: 0212 542 13 00/543 29 74 Faks: 0212 542 13 71 www.uted.com.tr www.uteddergi.com www.uted.org [email protected] 18 12 28 İmtiyaz Sahibi Uçak Teknisyenleri Derneği Adına Ümit Sayıl 1968 Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Sefa İnan / [email protected] UÇAK Rİ YENLE N TEK İS EĞİ DERN Basın-Yayın Sekreterliği İsmet Şahin / [email protected] Elif Aydemir /[email protected] Yazı Kurulu Kıvanç Bayezit, Arif Sankaya, Ahmet Akpınar, İsmet Şahin, Elif Aydemir, Dr. Handan Diker Katkıda Bulunanlar Şebnem Bayezit, Hasan Büber, Mehmet Ertek, Barış Sönmez 60 24 YAPIM Umar İletişim Hizmetleri Ltd. Şti. Harman Sok. No: 31/1 34153 Florya - İstanbul Tel: 0212 573 15 65 [email protected] www.umariletisim.com BASKI Elma Basım Yayın ve İletişim Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti. Halkalı Cad. No:164 B-4 Blok Sefaköy - Küçükçekmece İstanbul Tel: 0 212 697 30 30 Yayın Türü: Aylık, süreli, yaygın 50 UTED’E ABONE OLABİLİRSİNİZ erler 06 Hab lik 12 Etkin da 16 Ajan ortaj 18 Röp i 24 Gez acılık 30 Hav ik 34 Tekn ür 36 Kült acılık 40 Hav r 42 Spo eşi 46 Söyl cılık 48 Hava 64 i 50 Gez oloji 54 Tekn 56 Tarih i 58 Hob in uklar İç 60 Çoc lık 62 Sağ me 64 Gur aca 66 Bulm Dergimize abone olmak için yıllık abone ücretini banka hesabımıza yatırdıktan sonra dekontu bize fakslamanız yeterli. Uted dergisi her ay adresinize gönderilecektir. Lütfen ayrıntılı bilgi için derneğimizle irtibata geçiniz. UTED dergİsİnİn geçmİş sayılarına web sİtemİzden ulaşabİlİrsİnİz. 4 5 Haberler EASA’dan Aırbus’a yeni uçuşa elverişlilik direktifi Avrupa Havacılık Emniyeti Ajansı (EASA); Airbus’ın A318, A319, A320 ve A321 modelleri için yeni yakıt tankı güvenlik sistemleri kurulmasını öngören bir uçuşa elverişlilik direktifi hazırladı. 1996’daki TWA 800 sefer sayılı B747-131 kazasının ardından hazırlanan Amerikan Federal Havacılık İdaresi'nin (FAA) 88 Sayılı Özel Havacılık Düzenlemesi’ne dayanan direktif komponent değişiklikleri ve bakım işlerini içeriyor. EASA issues new airworthiness directive for Airbus EASA issued a proposed airworthiness directive for Airbus’ A318, A319, A320 and A321 aircrafts that would require new fuel tank safety systems. The directive, which is based on the FAA’s Special Aviation Regulation (SFAR) 88 developed in response to flight TWA 800’s Boeing 747 fuel tank explosion in 1996, includes component replacement and maintenance tasks. testleri yapmayı planlıyor. Grenestedt, eğer başarılı olurlarsa "JetStreamer" adını verdikleri uçağı rüzgarın saatte 200 mil hıza ulaştığı jet akımlarına bırakabileceklerini söylüyor. Motor ve yakıtın dizayn üzerindeki baskısı ortadan kalktığında uçuş bütünüyle farklı bir yapıya bürünüyor. Dinamik uçuş araçları gelecekte hava durumunun ya da vahşi yaşamın incelendiği gözlem platformlarına dönüşebilir, sinyal taşıyarak telekomünikasyonda kullanılabilir. Team builds unmanned vehicle for perpetual flight Jet akımlarıyla kesintisiz uçuşa doğru! ABD’nin Lehigh Üniversitesi’nden Joachim Grenestedt başkanlığındaki bir ekip, National Science Foundation’dan da aldıkları destekle kesintisiz uçuş yapabilecek büyük boy bir insansız hava taşıtı üzerinde çalışıyor.Tasarımını yeni tamamladıkları, 6.4 metre kanat uzunluğuna sahip karbon-fiber uçak, 20.000 fitin üzerindeki jet akımları sayesinde saate 300 mil hıza ulaşabiliyor ve kanatlar 20 G’ye kadar güce dayanabiliyor. Ekip bu yıl model bir yelken planörle alçak uçuş A team at Lehigh University, led by Joachim Grenestedt, working with funds from their school and the National Science Foundation is developing a large unmanned vehicle designed for perpetual flight. They recently completed a 21-foot-long wing of carbon-fiber composite designed to fly in jet streams above 20,000 feet and able to withstand speeds of up to 300 mph and forces of up to 20 Gs. Later this year, the team will carry out low-altitude tests with a model sailplane. If all goes well, Grenestedt says, he will aim his craft, called the JetStreamer, into the jet stream, where winds can reach 200 mph. Once the constraint of engines and fuel disappear, flight becomes something entirely different. In the future, dynamically soaring aircraft could become observation platforms, used to record weather or wildlife data. They could also serve as communication relays, carrying signals. Türkiye’nin ilk havacılık eğitim fuarı İstanbul’da Istanbul to host Turkey’s first aviation training exhibition İstanbul, 27-28 Eylül tarihlerinde Türkiye’nin ilk havacılık eğitim fuarı olan “Istanbul Flight Training Exhibition (IFTE)”a evsahipliği yapacak.Yirmi ülkeden FTO ve TRTO şirketleri, yedek parça tedarikçileri, bakım-onarım şirketleri, piston motorlu uçak üreticileri, simülatör üretim şirketleri, havacılık akademisi kurumları, uçuş ekipmanı tedarikçileri ve havacılık sektöründen birçok şirketin katılacağı fuar WOW Convention Center’da gerçekleştirilecek. Turkey’s first aviation training exhibition, the Istanbul Flight Training Exhibition (IFTE), will be held on September 27-28. The fair which will host FTO and TRTO companies, repair-parts suppliers, MRO companies, piston motor aircraft manufacturers, simulator production companies, aviaction academies, flight equipment suppliers and other companies from 20 countries, will be held in WOW Convention Center. 6 Park halindeki BoeIng 787 DreamlIner’da yangın çıktı Geçtiğimiz aylarda yaşanan batarya problemlerinin ardından Boeing’in yaptığı modifikasyonlar sonucunda uçuş yasağı kaldırılan 787 Dreamliner serisiyle ilgili, Londra Heathrow Havalimanı’nda park halindeki bir uçakta çıkan yangın nedeniyle yeniden soru işaretleri oluştu. Etiyopya Havayolları’na ait 787’nin olay sırasında uzak bir alanda park halinde ve boş olduğu bildirildi.Yangın çıkan 787’nin Etiyopya Havayolları’na geçen kasım ayında teslim edildiği öğrenildi. Yangının bataryalarla ilgili bir sorun nedeniyle çıkıp çıkmadığı henüz netlik kazanmadı. Boeing yangının sebebinin araştırılması için olay yerine bir ekip gönderdiğini açıkladı. Parked Boeing Dreamliner 787 catches fire New questions arose about Boeing’s 787 Dreamliner series, which was grounded worldwide after a series of problems with its battery systems, when a fire erupted on a parked Ethiopian Airlines 787 aircraft in London’s Heathrow Airport. Boeing modified the jets with new batteries and flights resumed in April. It was reported that the aircraft was parked on a remote parking stand and there were no passengers on board. The Dreamliner which caught fire was delivered to Ethiopian Airlines last November. It is not clear whether the fire was due to a battery problem. Boeing said a team was sent to investigate the cause of the fire. SHGM, balon uçuşları için Kapadokya’da temsilcilik açtı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM), balon uçuşlarının emniyetli bir şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla Ürgüp Mustafapaşa’daki Kapadokya Meslek Yüksekokulu yerleşkesinde bir temsilcilik açtı. 8 Temmuz’da gerçekleştirilen açılış töreninde konuşan Sivil Havacılık Genel Müdürü Bilal Ekşi, balon işletmeciliğinde son yıllarda yaşanan artışla balon sayısının 180’i aştığını belirtti. Ekşi ayrıca yeni şirketlere verilen izinlerin durdurulmasına karar verildiğini açıkladı. Bunun yanı sıra mevcut şirketlerin sabah 100, öğleden sonra 50 balonla operasyon gerçekleştirmeleri gibi bir düzenlemeye gidileceğini söyleyen Ekşi; büyük balonlara kademeli olarak sınırlandırma getirilmesi, balon uçuşlarının elektronik olarak izlenmesi ve telsiz hava bandının kayıt altına alınması gibi tedbirlerin de uygulanacağını belirtti. Civil aviation authority opens office in Cappadocia for balloon flights The General Directorate of Civil Aviation (SHGM) opened a representation office in Cappadocia Vocational School’s Ürgüp Yeni elektrikli taksi sistemi ParIs AIr Show’da görücüye çıktı Yeni bir elektrikli taksi sistemiyle donatılan Airbus A320 tipi bir uçak, 17-23 Haziran’da gerçekleştirilen Paris Air Show’da görücüye çıktı. ABD’li Honeywell ve Fransız şirketi Safran’ın ortaklaşa geliştirdiği “Elektrikli Yeşil Taksi Sistemi (EGTS),” terminalden aprona gidip dönerken oldukça verimli bir performans ortaya koydu. Şirket yetkililerine göre sistemin en büyük getirisi taksi yaparken ve kalkış için beklerken harcanan yakıt miktarını ciddi ölçüde azaltıyor olması. Uçağın hareket etmesi için ana iniş takımlarındaki elektrikli motorlar kullanıldığından, uçak aprona yaklaşıp havalanmaya hazır olana kadar ana motorların çalıştırılmasına gerek kalmıyor. Sistem ayrıca motorların inişin hemen ardından kapatılmasına da olanak tanıyor çünkü uçak kapıya kadar elektrik gücüyle taksi yapabiliyor. Uçak üreticileri ve havayolu şirketleriyle görüşmeler yaptıklarını söyleyen Honeywell ve Safran yetkilileri, EGTS’yi yeni uçak sipariş eden şirketler için bir opsiyon haline getirmek istiyor. Ayrıca sistemi halihazırdaki uçaklara monte etmenin de mümkün olduğunun altını çiziyorlar. New electric taxiing system showcased at Paris Air Show An Airbus A320 equipped with a new electric taxiing system was showcased during the Paris Air Show held setween June 17 and 23. The Electric Green Taxiing System (EGTS), a joint venture from U.S.based Honeywell and French firm Safran, made a super-efficient commute from the terminal to the runway and back. The companies said the first benefit was dramatically cutting fuel use while taxiing and waiting for takeoff. By using the electric motors on each of the main gears to move the airplane, the main engines don’t need to be switched on until the airplane is close to the runway and ready to take off. They can also be shut down soon after landing, and the airplane can taxi to the gate simply under electric power. Honeywell and Safran said they were in talks with the airplane makers as well as the airlines about the EGTS.The joint venture hopes to make the EGTS an option for airlines when they order a new airplane, but installing it on existing airplanes is also possible. Mustafapaşa campus in order to ensure the safety of balloon flights. Speaking at the opening ceremon on July 8, Director General of Civil Aviation Bilal Ekşi noted that with the recent increase in balloon operations, the number of balloons reached over 180. He also said it was decided that new companies would not be allowed to operate balloons. Moreover, according to the new regulation, existing companies will be limited to 100 operations in the morning and 50 in the afternoon, Ekşi noted, adding that measures such as gradual limitations to large balloons, electronically monitoring of balloon flights and recording of air radio channel would be taken. 7 Haberler FAA’dan Boeing 737 motor yakıtı sızıntılarına karşı önlem ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA) geçtiğimiz yıllarda otuzun üzerinde Boeing 737 uçağında tehlikeli motor yakıtı sızıntılarına yol açan bakım hatalarını hedef alan bir güvenlik direktifi teklif ettiğini açıkladı. FAA, uçak teknisyenlerinin rutin yer kontrollerinde bir başlığı değiştirmemesi üzerine 34 adet 737’nin motorlarından birinde “topyekun motor yakıtı kaybı” yaşandığına dair raporların ardından harekete geçildiğini bildirdi. FAA’ya göre bunlara ek olarak 4 adet 737’nin de her iki motorunda benzer sızıntılar gözlemlendi. Böyle sızıntılar genel olarak pilotların, parçalanmalarını ve yangın çıkmasını önlemek için motorları kapatmasına neden oluyor. Hiçbiri kazayla sonuçlanmasa da bu olaylar zaman zaman acil iniş yapılmasına da yol açabiliyor. 1986-2011 yılları arasında yaşanan sızıntı olaylarının sonuncusu mayıs 2011’de gerçekleşti ve her iki motorda da yakıt kaybına sebep oldu. FAA’nın önerdiği çözüm, uçak teknisyenlerinin yıllardır uzun deniz aşırı rotalarda uçan daha büyük çift motorlu jetlerin bakımı sırasında uyguladığı bazı emniyet tedbirleri ve ikincil denetimlerin 737’ler için de zorunlu kılınmasını öngörüyor. FAA targets Boeing 737 engine-oil leaks The Federal Aviation Administration (FAA) unveiled a proposed safety directive targeting maintenance errors that over the years have caused dangerous engine-oil leaks on more than three dozen Boeing 737 aircraft. FAA said it acted after receiving reports that 34 of the 737s suffered “total engine oil loss” in one engine as a result of mechanics failing to replace a cap after routine ground checks. According to the FAA, four other 737s experienced similar engines leaks with both of their engines. Such leaks typically lead to engines being shut down by pilots to keep them from coming apart and to prevent fires. The incidents also sometimes led to emergency landings, though none resulted in accidents.The leaks happened between 1986 and 2011, with the last incident involving loss of oil in both engines occurring in May 2011.The FAA’s proposed solution is to mandate some of the same procedural safeguards and redundant checks mechanics have been required to use for many years when servicing engines on larger twin-engine jets flying long over-water routes. İnsansız savaş jeti X47B uçak gemisine iniş yaptı ABD’nin silah sanayi devlerinden Northrop Grumman şirketinin geliştirdiği ilk insansız savaş jeti X-47B, 10 Temmuz’da Virginia sahilinden 112 kilometre açıktaki USS George H.W. Bush uçak gemisine başarıyla indi. İnsansız hava aracının bir uçak gemisine inmesi ayrıca önem taşıyor çünkü iki araç da hızla hareket ediyor ve uçak gemileri halihazırda pilotlar için okyanusun ortasında küçük bir nokta gibi kalmaları nedeniyle zor hedefler. Bu yaz X-47B bir başka testte “touch and go” iniş yapabildiğini, yani indikten sonra hiç durmadan tekrar kalkabildiğini göstermişti. Bu son testte, yarasa kanatlı uçak bir kanca aracılığıyla gemideki bir halatı yakalarken görünüyor ki böylece momentum yüzünden denize düşmüyor. Deneysel amaçlarla üretilen X-47B’nin asla gerçek operasyonlarda yer almayacağı belirtiliyor. Ancak pek çok insan bu görüntülerin uçak gemilerinden kalkan insansız savaş uçaklarının geleceğinin habercisi olduğunu düşünüyor. Bu arada, ABD Donanması yetkililerinin verdiği bilgiye göre, 10 Temmuz günü iki başarılı iniş gerçekleştiren X-47, 16 Temmuz’da yapılan üçüncü bir iniş denemesinde başarısız oldu. Bu üçüncü deneme, ilk başarılı inişlerin gerçekleştiği gün, uçaktaki bilgisayarlardaki bir arıza nedeniyle ertelenmişti. Unmanned warplane X-47B lands on aircraft carrier The X-47B, a drone developed by U.S. arms industry giant Northrop Grumman, landed July 10 on the aircraft carrier U.S.S George H.W. Bush some 112 kilometers off Virgina. This was a big deal because landing on an aircraft carrier is hard. Both the jet and the ship move fast, and a ship is a tiny spot for pilots to aim for compared with the vast expanse of the ocean. Earlier this summer, the X-47B demonstrated that it could perform a "touch and go" landing, when the plane touches down, then keeps going. In the latest demo, the batwing plane used a hook to catch a cable on the carrier, so forward momentum wouldn’t send it back into the sea. The X-47B is an experimental study that will not reportedly be used in real operations but many think that the demo foreshadows a future of autonomous combat aircraft launched from aircraft carriers. Meanwhile, the X-47B, which successfully landed twice on July 10 on the carrier, could not repeat this on July 16, U.S. Navy sources confirmed July 16.The third landing was aborted when the aircraft’s systems detected a problem with an onboard computer on the first test day. 8 Solar Impulse güneş enerjisiyle 26 saat havada kaldı Sadece güneş enerjisiyle çalışan Solar Impulse geçtiğimiz haziran ayının başında başarılı bir gece uçuşunun ardından, 26 saat havada kaldıktan sonra sorunsuz şekilde İsviçre’nin Payerne kentine iniş yaptı. En uzun süreli ve en yüksek solar uçuş rekorunu kıran Solar Impulse’ın pilotu André Borschberg, inişin ardından “40 yıldır pilotluk yapıyorum fakat bu hayatımın en inanılmaz uçuşu oldu,” dedi. Borschberg, “Yerinizde oturup batarya şarj göstergesinin güneş sayesinde durmadan yükselmesini izliyorsunuz. Ardından o şüpheli bekleyiş geliyor, bütün gece havada kalıp kalamayacağınızı bilmiyorsunuz,” dedi. 5 Haziran Çarşamba sabahı erken saatlerde yine Payerne’den kalkan Solar Impulse’ın pilotu tüm günü yüksek irtifalara çıkarak, 12.000’e yakın solar hücre sayesinde uçağın polimer lityum pillerini şarj etmekle geçirdi. Güneş batıyorken HB-SIA adıyla da bilinen uçak 28.097 fitteydi. Bu noktada bataryalar tam olarak şarj olmuştu ve uçak gece boyunca yavaşça alçalacak potansiyel enerjiye sahipti. Son bir hava durumu kontrolünün ardından gece boyunca uçuşa devam etme kararı alındı. Borschberg hem suyunun hem de iPod’un donmasından muzdaripti. Borschberg ile birlikte projeyi yürüten Bertrand Piccard, önemli olanın 24 saatlik döngüyü tamamlamak olduğunu çünkü gecenin ardından uçağın bataryalarının yeniden şarj olmaya başladığını belirtiyor. Solar plane flies for 26 hours After flying for more than 26 hours, pilot André Borschberg has completed the first ever night flight by a solar-powered airplane. The Solar Impulse aircraft touched down at 9 a.m. local time on June 6 at its home airfield in Payerne, Switzerland, after breaking records for the highest and longest solar flight in history. “I’ve been a pilot for 40 years now, but this flight has been the most incredible one of my flying career,” Borschberg said in a statement. “Just sitting there and watching the battery-charge level rise and rise thanks to the sun. And then that suspense, not knowing whether we were going to manage to stay up in the air the whole night.” After taking off early Wednesday morning, Borschberg spent the day climbing to higher altitudes and charging the polymer lithium batteries using the nearly 12,000 solar cells. As the sun was setting, the airplane known by its Swiss identifier HB-SIA was near its maximum altitude of 28,097 feet. At this point the team had fully charged batteries and maximum potential energy to descend slowly through the night. After a final check of the weather forecast, the decision was made to continue flying through the night. By this time Borschberg was suffering through a few difficulties. His water had frozen, though perhaps more importantly, so had his iPod. Aviator Bertrand Piccard, who co-founded the Solar Impulse Project with Borschberg, said the airplane passed the 24-hour mark in the air and with the sun once again shining, it could recharge its batteries. Guinness Rekorlar Kitabı’nda bir uçak teknisyeni Amerikan Havayolları’nda Ekip Şefi olarak çalışan Azriel Blackman, “En Uzun Havayolu Uçak Teknisyeni Kariyeri” dalında dünya rekoru kırarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi. Blackman’ın Amerikan Havayolları’ndaki 70. yılı, geçen yıl 17 Temmuz’da düzenlenen büyük bir törenle kutlanmıştı. Uçak teknisyenliğine 1942 yılında başlayan Blackman 88 yaşında ve emekli olmayı düşünmediğini söylüyor. Aircraft mechanic enters Guinness World Record Book American Airlines received confirmation from Guinness World Records that their own Crew Chief Azriel Blackman has been officially recognized as the world record holder for “Longest Career as an Airline Mechanic.” A major celebration took place on July 17, 2012 in honor of Al’s 70th anniversary with American Airlines. Blackman, who started as an apprentice mechanic in 1942, is 88 years old and says he does not plan to retire anytime soon. 9 Haberler YENİ HAT THY Teknik'TE yeni dönem THY Teknik A.Ş., Avrupa Havacılık Emniyeti Ajansı (EASA) tarafından verilen Ek Tip Sertifikası’nı (Supplemental Type CertificateSTC) aldı. Aldıkları bu yetkiyi bir yıl içerisinde daha da genişletmeyi hedeflediklerini söyleyen Tasarım Geliştirme ve Projeler Müdürü Davut Yılmaz, Ek Tip Sertifikası’nı “uzmanlaşmış bilginin varlığına işaret eden, katmadeğeri yüksek bir sertifika” olarak tanımladı. Davut Yılmaz konuyla ilgili şunları söyledi: “Şirketimizin sahip olduğu EASA Part 21J sertifikası yapısal, kabin içi ve aviyonik alanlarında küçük değişiklikler ya da tamirler yapmaya izin veriyor.Yapılacak değişiklikleri ‘majör’ ya da ‘minör’ olarak sınıflandırma, projeyi EASA adına onaylama, sertifikanın bize verdiği diğer yetkiler arasında. Ek Tip Sertifikası, uçak ya da komponent üreticisi bir firmanın ürettiği ürünlerde modifikasyon yapmaya izin veren çok önemli bir yetki. Bununla birlikte her yetkide olduğu gibi Ek Tip Sertifikası’nda da bazı sınırlamalar var. Şirketimizin almış olduğu STC, maksimum kalkış ağırlığı 5.700 kilogramdan büyük tüm uçaklarda geçerli. Başka bir deyişle küçük bir iş jetinden Airbus A380’e kadar pek çok uçak tipinde bu sertifikayı kullanabiliriz.” A L ’ S U S A G E P New era in Turkish Technic Turkish Technic has been given the European Aviation Security Agency (EASA)’s Supplemental Type Certificate (STC). Design Development and Projects Manager Davut Yılmaz noted that they planned to expand this authorization in a year and described STC as “a value-added certificate that indicates the existence of specialized knowledge.” Davut Yılmaz said: “The EASA Part 21J certificate held by our company allows us to make minor modifications or repairs in avionics and cabin areas. Other authorizations include the classification of modifications as ‘major’ or minor and the approval of the project on behalf of EASA. The Supplemental Type Certificate is a very important authorization that allows modifications in products of an aircraft or component manufacturer. However, as in any other authorization, it has limitations. Our company’s STC comprise all aircraft with a maximum takeoff weight over 5.700 kilograms. In other words, we can use this certificate in numerous aircraft types from small business jets to Airbus A380s.” Sorunlu Asiana inişine dair ipuçları kokpit kayıtlarında Cockpit recording helps reading details on Asiana crash-landing Araştırmacılar Asiana Airlines’ın San Francisco Uluslararası Havalimanı’na (SFO) 6 Temmuz’da yaptığı 214 sayılı uçuş sırasında Boeing 777-200ER’nin neden güvenli iniş sınırının altında bir hızda, ve piste kısa bir mesafe kala deniz yüzeyine sabit bir iniş yaptığını araştırırken, kaza anıyla ilgili yeni bilgiler ortaya çıkmaya devam ediyor. Uçak ekibinin uçağın yerle temasına saniyeler kalana dek bir problem tespit etmemiş olması ise ayrı bir soru işareti. Sağlıklı yorumlar yapmak için henüz çok erken olsa da ABD’nin ulusal ulaşım güvenliği otoritesi NTSB’nin yayınladığı rapor kazadan hemen önce neler olduğuna dair net bir tablo çiziyor. NTSB Başkanı Deborah Hersman, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir basın toplantısında inişten önce her şeyin normal göründüğünü doğruladı. Kokpit ses kayıtlarına (CVR) atıfta bulunan Hersman, inişten 7 saniye önce ekipten birinin hız artırımı istediğinin duyulduğunu ve yere temastan 4 saniye önce de ani bir perdövites uyarısı olan “stick shaker” sesinin duyulduğunu söyledi. Temastan 1.5 saniye önce ise kabin ekibinden birinin pas geçme komutu geldiğini, iki Pratt & Whitney PW4090 motorun da bu komuta “normal karşılık verdiğinin görüldüğünü” aktardı. Uçağın eğitici pilotu ise kaza anını anlatırken otomatik gaz kontrol sisteminin uçağın hızını 137 knot’ta koruyacağını öngördüğünü ve kendisinin ve sol koltukta uçan pilotun güvenli iniş için görsel izleme yaptığı söyledi. As investigators probing the July 6 crash of Asiana Airlines Flight 214 at San Francisco International Airport (SFO) are working to understand what caused the Boeing 777-200ER to make a slow, steady descent into a sea wall just short of its assigned runway, new data on the moment of crash-landing was released. Another question that lingers is why the flight crew did not detect a problem until just seconds before the plane hit. While it is too soon to draw firm conclusions, information released by the officials from the U.S. National Transportation Safety Board, or NTSB, paints a clear picture of what happened just before the accident. Based on what investigators have confirmed, all seemed normal, NTSB Chairwoman Deborah Hersman has confirmed in a recent press event that all seemed normal before the incident. Based on the cockpit voice recorder (CVR), Hersman said in a recent press conference that at 7 sec. before the impact, one crewmember called for an increase in speed, and at 4 sec. before hitting the sea wall, the stick shaker -indicating an imminent stall- is heard. At 1.5 sec. before impact, Hersman said a crewmember called for a go-around, and both Pratt & Whitney PW4090 engines “appear[ed] to respond normally.” The instructor pilot in command of the plane, meanwhile, said he had assumed the aircraft’s autothrottle system would keep the aircraft flying at 137 kt. as he and the “pilot-flying” in the left seat guided the 777-200ER to Runway 28L in visual conditions. 10 29 .99 İlk uçuş 2 EYLÜL HAFTADA 5 GÜN etkİnlİK UTED etkinlikleri devam ediyor UTED’in artık birer gelenek haline gelen brunch ve iftar etkinliklerinde uçak teknisyenleri yine bir aradaydı. 30 Haziran Pazar günü Kaşıbeyaz İtalyan Restoranı’nda açıkhavada brunch etkinliği için buluşan UTED’liler, 19 Temmuz ve 25 temmuz'da ise aynı mekanda bu kez hep birlikte iftar sofrasındaydı. UTED'liler brunch'ta buluştu 12 Emrah Suer/Gökhan Özcan Uçak Teknisyeni, HABOM A.Ş. A Bakım Md. “2011 yılında uçak teknisyenliğine başladım. Derneğe de Ümit Bey’in (Sayıl) tavsiyesiyle üye oldum. Bu tür etkinlikler daha sık olmalı. Önceki kuşaklarla bir arada olmak, deneyimlerini dinleyip onlardan bir şeyler öğrenmek önemli. Dernekten beklentimiz, eğitim konusunda bize daha çok destek vermeleri. Teknisyenlerin haklarını savunan ve tek ses olmalarını sağlayan bir kurum olmaları. Lisanslandırma konusunda bize yardımcı olmaları.” Tayyar Güler Emekli Uçak Teknisyeni “Bu etkinlikler mesleğe yıllarını vermiş ustalarla genç teknisyenlerin buluşmasını sağlıyor. Genç meslektaşlarıma hep şunu söylüyorum: Teknisyen dürüst olacak. Hata yaptıysa da bunu söyleyecek, gizlemeyecek. Çalışkan olun, amirinizin sözünden çıkmayın. İşe geç kalmayın. Doktor falan diyerek çok fazla izin almayın. Kavga etmeyin. Çalışma arkadaşlarınızla iyi geçinin. Disiplinli olun; disiplin olmayan yerden iş çıkmaz.” Ömer Kuzucuoğlu Şef, THY Teknik A.Ş. Uçak Bakım Md. “Geleneksel olarak her yıl düzenlenen bu etkinlikler çok güzel. Bu etkinlikler sayesinde bir araya geliyoruz. Ancak bir de gecemiz vardı, geleneksel olarak düzenlediğimiz. Her yıl 5 Aralık’ta gerçekleştiriliyordu. Yıllardır yapılmıyor. Yeniden hayata geçirilmesini istiyoruz. İftar ve kahvaltı etkinliklerinden çok memnunuz.” Ali Topaloğlu Başteknisyen, THY Teknik A.Ş. A Bakım Md. Semih İpek Uçak Teknisyeni, THY Teknik A.Ş. A Bakım Md. “97’den beri UTED üyesiyim, ilk defa geliyorum UTED’in brunch etkinliğine. Hep yıllık izinlerime denk gelmişti, katılamamıştım. İftara katılmıştım. Etkinliğin Kaşıbeyaz’da yapılması UTED’in kalitesini gösteriyor. Etkinlik çok güzel, çok kaliteli bir organizasyon. Eşim hamile, seneye üç kişi olarak geleceğiz.” “2013’te üye oldum. Dernekte daha çok yeniyim. Bu katıldığım ilk etkinlik. Birlik ve beraberlik havası var burada. İşyeri dışında, ailelerimizin de yanımızda olduğu böylesi etkinliklerde bir araya gelmek çok güzel. Dileğimiz bu tür organizasyonların artması.” Kamil Çıtır Uçak Teknisyeni, THY A.O. Hat Bakım Md. Şevki Şimşek Şef, THY Teknik A.Ş. Uçak Bakım Md. “Başından beri bu derneğin üyesiyim. Etkinlikler her dönemde başarılı bir şekilde düzenlendi. Birlik, beraberlik, dayanışma ruhunu hissediyoruz bu tür organizasyonlarda. Güzel dostlukların oluşmasına vesile oluyor bu etkinlikler.Tüm üyelere bu özel günleri kaçırmamalarını tavsiye ediyorum. Katılan ve düzenlenmesinde emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.” “İşyerinde tüm gün birlikte çalıştığımız kişilerle böylesine bir ortamda bir araya gelmek çok keyifli. Başta başkan olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ederim. UTED yine kendine yakışan bir organizasyon yapmış. İftara da katılmıştım, o da çok güzel geçmişti.” 13 etkİnlİK UTED'liler iftardaydı 14 Resul Kartaler/Teknik Kontrolör Başteknisyen MCC THY A.O. Nihal Topaloğlu Kalite Güvence Denetçisi THY Teknik A.Ş. “18 yıldır uçak teknisyenliği yapıyorum. Hat Bakım’da başladım. UTED etkinliklerini kaçırmamaya çalışıyorum. Malum havacılıkta vardiyalı sistemle çalıştığımız için pek bir araya gelme fırsatı olmuyor. UTED etkinlikleri bu eksikliği gideriyor.Yine çok güzel bir etkinlik oldu. Emekli ağabeylerimizi gördük, onlarla sohbet ettik.” “1997’den beri uçak teknisyeniyim. 2009’da kalite bölümünde çalışmaya başladım. Eskiden Günay Restoran’da yapılan iftarlara da katılırdım. Buradaki ortam çok daha rahat. Açıkhavada olması, çocuklarımızın parkta oynayabilmesi çok güzel. Eski arkadaşlarımızla, ağabeylerimizle bir arada olmak da öyle.” Erhan Güzel/Uçak Teknisyeni THY Teknik A.Ş. Hilal Kırçık/Başteknisyen THY Teknik A.Ş. A Bakım Md. “3,5 yıldır uçak teknisyenliği yapıyorum. UTED etkinliklerini, brunch’lar olsun iftarlar olsun takip etmeye çalışıyorum. Genç bir uçak teknisyeni olarak UTED’in çalışmalarından memnunum. Dileğim, mesleğimizle ilgili problemlerin konuşulup tartışılacağı etkinlikler, bilgilendirici seminerler düzenlenmesi. Bu tür etkinliklerin diyaloğu artıracağını, bu vesileyle büyüklerimizden pek çok şey öğrenebileceğimizi düşünüyorum.” “Uçak teknisyenliğine 24 yıl önce başladım. UTED etkinliklerine elimden geldiği kadar katılmaya çalışıyorum. UTED dergisinin ilk yıllarında oldukça aktiftim. Bu tür etkinlikler bütün çalışanları bir araya getiriyor; eskilerle yeniler kaynaşıyor. Arkadaşlarımızla özlem gideriyoruz, dostluğumuzu pekiştiriyoruz. En güzeli de bu zaten.” Ahmet Yılmaz Teknik Kontrolör, ULS Kargo Nural Ünal Uçak Teknisyeni, HABOM “25 yıl uçak teknisyenliği yaptım. UTED etkinliklerini kaçırmamaya çalışıyorum. Bu akşamki etkinliğe katılmak için uçuşumu başka bir arkadaşa devrettim. UTED’i eskiden beri severim; haklarımızı koruyan, bizi sosyal etkinliklerle bir araya getiren, tüm Türkiye genelinde organize eden bir kuruluş. Şimdiki yönetim de görevini layıkıyla yerine getiriyor. Başarılarının devamını diliyorum.” “2 yıldır uçak teknisyenliği yapıyorum. İlk defa bir UTED etkinliğine katılıyorum. Beklediğimden de fazla katılım olduğunu gördüm. Emekli ağabeylerimizin burada olması çok güzel. Bu tür etkinliklerin devam etmesini istiyorum elbette. İş yoğunluğu nedeniyle istediğimiz kadar bir araya gelemiyoruz. Bu etkinlikler vesile oluyor.” Ercan Sönmezay Uçak Teknisyeni, THY Teknik A.Ş. A Bakım Md. Ahmet Yaşar Çolakdemirci Denetçi MNG Kalite Direktörlüğü “Aralık 2004’ten bu yana uçak teknisyenliği yapıyorum. Şu anda yeni ve eski üyeler burada bir arada. Mesailerden dolayı meslektaşlarımızla çok fazla sosyalleşme fırsatı bulamıyoruz. UTED etkinlikleri sayesinde toplanıp sohbet etme imkanı buluyoruz. Ben küçüklüğümden beri uçak teknisyeni olmayı hayal etmiştim. Adında ‘uçak teknisyeni’ geçen böyle bir oluşumun içinde olmak beni gururlandırıyor.” “1977’den beri bu mesleği yapıyorum. Ramazandan ramazana da olsa bir araya gelmek çok keyifli. Dergiyi de takip ediyorum. Ben de dergiyi çıkarma girişimlerinin içerisinde yer almıştım geçmişte. Şimdi genç arkadaşlarım dergiyi çıkarmayı başarmakla kalmayıp çok güzel bir hale getirdiler. Çok beğeniyorum.” 15 vİzyona gİrecekler Şirinler 2 (1 Ağustos) SSM'de "Oryantalizmin 1001 Yüzü" Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi yeni sergisiyle oryantalizmin bin bir yüzünü mercek altına alıyor. Sergi 19. yüzyılda oryantalizmin bilim dünyasından arkeolojiye, mimariden dünya sergilerine, fotoğraftan modaya uzanan pek çok alandaki etkilerine ışık tutuyor. 11 Ağustos’a kadar devam edecek olan sergide, 19. yüzyıl başında gerçekleştirilen arkeolojik kazılar, dünya sergilerinden görüntüler, değerli kitaplar, Avrupa’daki oryantalist mimarinin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki uygulamaları, oryantalist tarzda iç mekan tasarımları, sahne dekoru ve stüdyo fotoğraflarından örnekler görülebilir. "The wall lıve" turnesİyle roger waters Pink Floyd’un kurucularından Roger Waters “The Wall” turnesiyle 7 yıl sonra yeniden İstanbullularla buluşuyor. 4 Ağustos’ta İTÜ Arena’da gerçekleştirilecek olan konserde, Pink Floyd’un efsane albümü “The Wall” görkemli bir şov eşliğinde baştan sona çalınacak. Roger Waters, daha önce “The Dark Side Of the Moon” turnesi kapsamında 2006 yılında geldiği İstanbul’da 17 bin kişinin katılımıyla o yazın en unutulmaz konserine imza atmıştı. İstanbul’da 8 yılda 70 binin üzerinde müzikseveri ağırlayan Chill-Out Festival, ikinci kez Çeşme’de! 17 Ağustos Cumartesi günü Dilaila Beach’te gerçekleştirilecek olan festivale katılanlar sabahtan gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürecek olan bir müzik ziyafetine davetliler. Santralİstanbul'da açıkhavada sinema keyfi Bilgi Üniversitesi Santralİstanbul Kampüsü’nde açıkhavada sinema keyfi başlıyor. 14 Eylül’e kadar sürecek olan etkinlikte o ayki vizyon filmleri gösterilecek. Son dönemin sevilen dizilerinden “Leyla ile Mecnun”un oyuncularından oluşan Leyla the Band; 11 Ağustos’ta Jolly Joker Antalya’da, 16 Ağustos’ta ise Çeşme Açıkhava Tiyatrosu’nda müzikseverlere keyifli anlar yaşatacak. 16 Elysium: Yeni Cennet (9 Ağustos) District 9 adlı filmle adını duyuran yönetmen Neill Blomkamp’ın yeni projesi yine uzak gelecekte geçiyor. Bu sefer görev yok olmakta olan dünyayı ve beraberinde insanlığı daha temiz bir geleceğe taşımak. Film, 2159 yılında dünyada varlığını sürdürebilen iki sınıfın çatışmasını konu alıyor. Chill-Out Festival Çeşme LEYLA THE BAND Şirinler’in başının belası büyücü Gargamel, Şirinler’e benzeyen Naughties (Yaramazlar) adlı bir grup canlı yaratır. Kötü kalpli büyücünün amacı yine kendisini çok güçlü yapacak Şirin özüne ulaşmaktır. Şirin Baba’nın önderliğindeki Şirinler yine insan dostları Patrick ve Grace ile işbirliği yaparak Gargamel’i durdurmak için yola koyulur. Kickass 2 (16 Ağustos) Kendi kostümünü kendisi yapan ve doğaüstü güçleri olmasa da kendisini suçla savaşan bir kahraman ilan eden Dave, yeni maceralara sürüklenirken bir grup “normal vatandaş” ile karşılaşır. Onlar da sıradışı kostümlerle süper kahraman olmaya ve suçlularla mücadeleye atılmışlardır.Yeni ekip Justice Forever adını alırken, Red Mist’in intikam planı da devreye girmek üzeredir... Uçaklar 3D (23 Ağustos) Tek pervaneli, 680 beygir gücündeki kasaba uçağı Dusty’nin tek hayali başarılı bir akrobasi uçağı olmaktır. Fakat bu uçakların tasarımı ve yapısı ondan çok daha farklıdır. Üstelik Dusty’nin bir de yükseklik korkusu vardır! Donanma pilotu Skipper’ın kapısını çalan cesaretli Dusty bu usta uçaktan yardım ister. Bu eğlenceli animasyon filmi Digital 3D teknolojisiyle vizyona giriyor. 17 röportaj Airbus Türkiye Satış Direktörü Douglas Anderson: Türk havacılık sektörü şaşırtmaya devam ediyor! Turkish aviation sector keeps surprising, Airbus’ Anderson says Airbus’un başarılı Türkiye Satış Direktörü Douglas Anderson ile Türk havacılığını, dünyadaki yeni uçak trendlerini ve gelecek planlarını konuştuk. Airbus, özellikle yakıt avantajları sağlayan A320 ailesiyle oldukça iddialı. Anderson, Türkiye’nin havacılıkta son yıllarda büyük bir gelişim sergilediğini, Airbus’ın ülkeye yapacağı yatırımların da artarak devam edeceğini belirtiyor. Uzun yıllardır Türkiye’desiniz. Bu dönemde ülkedeki havacılık sektöründe ne gibi değişimler gözlediniz? Türkiye’deki havacılık sektörü çok dinamik ve hızlı büyüyor. Bu değişim, büyüme ve vizyon belirli kilit oyuncular sayesinde, onlara bağlı olarak ortaya çıktı. Türkiye’ye ve Türkiye’den başka ülkelere olan trafiği dünya ortalamasının çok üzerinde bir seviyeye taşıdılar. Örneğin, 2003’ten bu yana yurtiçi trafik, neredeyse altı kat artarken yurtdışı trafik de üçe katlandı. Türkiye merkezli bazı taşıyıcılardan gelen siparişlerin de gösterdiği üzere sektör gelişmeye de vam ediyor. 18 UTED has interviewed Douglas Anderson, the successful sales director of Airbus in Turkey, on the Turkish aviation industry, new global aircraft trends and his company’s future vision. Turkey is showcasing a rapid development in the industry, Anderson says, adding that the company’s investments in the country will also continue to increase. You have been in Turkey for long years. What are your observations over the change in the aviation sector in the country? The aviation sector in Turkey is very dynamic and it is growing. These changes, growth and vision have been brought about, and are a credit to, certain key players.They have stimulated the traffic to and fromTurkey at well above the world average levels. For example, the domestic traffic has multiplied by almost six since 2003, and the international traffic has more than tripled.The sector is still expanding as demonstrated by recent large orders from severalTurkey-based carriers.Turkish Airlines has quadrupled its fleet and with the recent orders 19 röportaj ekonomik bir biçimde geliştirmeyi sağlayarak transit yolcu işinin büyümesini mümkün kılmakla kalmıyor, aynı zamanda Türkiye’nin havacılık sektöründe bir kilit oyuncu olduğuna dair bilinci güçlendirerek itici bir etki yaratıyor. İkincisi,Türkiye’de büyük bir iç pazar var. Karayolu ulaşımının uygun fiyatlı havayolu ulaşımıyla ikamesini teşvik etmeye yönelik bilinç açıkça görülüyor. İstanbul’dan Hakkari’ye olan 1,700 kilometre kadar yolu otobüsle gitmek bir tam gün alırken uçakla aynı mesafeyi bir iki saatte kat etmek mümkün. Bütün bunlarla birlikte komşuları ve yakın komşularının pek çoğuyla olan eşsiz siyasi ilişkileri ve vize kolaylıkları Türkiye’nin gerçek bir aktarma merkezi olmasına izin veriyor. Douglas Anderson (soldan ikinci) çalışma arkadaşlarıyla birlikte... Douglas Anderson (2nd L) poses for a photo with colleagues. Türk Havayolları filosunu dört katına çıkardı, son siparişleriyle de 2020 itibarıyla mevcut uçak sayısını ikiye katlayacak. Skytrax tarafından üç yıl art arda Avrupa’nın en iyi havayolu şirketi seçildi. Dünyadaki en genç filolardan birine sahip ve tüm diğer havayollarından daha fazla ülkeye uçuyor. Pegasus bugün dünyaca tanınmış bir low-cost havayolu konumunda ve küresel bir finansal kriz dönemine denk gelmesine rağmen son halka arzlarında tüm dünyadan hiç de beklenmedik bir seviyede yatırım çekti. IFTC gibi İstanbul’da son teknolojiye uygun eğitim merkezleri kurma vizyonuna sahip özel şirketler var.Türkiye dünyanın en büyük havalimanını inşa edecek. Türk halkı hükümetin de dahil olduğu bu kilit oyunculara minnet duymalı ve elde edilen başarılarla gururlanmalı. Her gün insanlar bana burada neler olduğun soruyor ve havacılık sektörünüz hakkında öğrendikleri karşısında şaşkınlığa düşüyorlar. Türk havacılığındaki bu patlamanın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Son dönemdeki sorunları bir kenara bırakırsanız (ki umarım bu durum da sakince ve barışçıl bir biçimde çözülür) Türkiye uçak filoları açısından yarışa çok geriden başlamasına rağmen bugün hızla aradaki farkı kapatıyor ve havacılık sektörünün sunduğu harika fırsatlardan yararlanıyor. Birincisi, avantajlı coğrafi konumu sayesinde Türkiye’den tek koridorlu uçaklarla dünyanın pek çok ülkesine ulaşmak mümkün. Bu sadece daha fazla sayıda destinasyonu daha kolay ve 20 Sizce inşa edilecek olan yeni İstanbul havalimanı, özellikle kentin bölgesel bir transit yolcu merkezi olma amaçları açısından bakıldığında önemli bir fark yaratır mı? Bu liman İstanbul için bir ihtiyaç. Atatürk Havalimanı neredeyse doygunluğa ulaştı; zaten bu yüzden kargo terminalini mevcut noktanın daha gerisine taşıyarak birkaç yeni kapıya yer açıyorlar. İstanbul ölçeğindeki bir kent için yeni havalimanı doğal bir ilerlemedir. Yeni havalimanı, daha fazla uçuş frekansıyla esnekliği artırarak özellikle transit yolcular konusundaki “dalga etkisinin” gelişimini sağlayacaktır. Üstelik A380 operasyonlarını da kolaylaştıracaktır. will double it again by 2020. It has been internationally recognized by Skytrax as Europe’s best airline three times in a row. Its fleet is one of the youngest and it flies to more countries than any other airline in the world. Pegasus is now a world-recognized low-cost carrier and has attracted worldwide investment for their recent initial public offering at quite unexpected levels, during a world financial crisis. There are private companies like IFTC with the vision to build stateof-the-art training centers in Istanbul. Turkey will build the biggest airport in the world. The Turkish people should be grateful to these key players, including the government, and very proud of what has been achieved. Every day people ask me about what is going on and are astounded to learn about your aviation sector. Türk Havayolları bu yıl rekor sayılabilecek sayıda, 117 adet Airbus uçağı siparişi verdi. Bu anlaşmanın detaylarında neler var? Türk Havayolları A320neo ailesinin yakıt avantajlarını göz ardı edemezdi. Airbus yenilikçi teknolojilerin lideri ve dünyanın yakıt tüketimi açısından en efektif ve en sessiz uçaklarını sunuyor. Türk Havayolları Airbus’ı seçti çünkü bugün piyasada mümkün olan en iyi uçağı almak yönündeki zorlu taleplerini karşıladık. Dünyanın önde gelen havayolları bugüne dek 2.100 adet A320’yi benzer sebeplerle sipariş etti. Türk Havayolları da bu uçaklara erişebilirliği çok ileriki tarihlere kalmadan, dolayısıyla sağlayacakları avantajları kaybetmeden sipariş vererek hareket geçmek durumundaydı. What would you like to say about the future of the recent boom in Turkish aviation? If you put the recent troubles aside (and I sincerely hope the situation is resolved quietly and peacefully), Turkey has started from quite a long way behind in terms of the aircraft fleets in the country. What Turkey is actually doing now is catching up very quickly and it is benefitting from a wonderful opportunity in the civil aviation sector. Firstly, due to its advantageous geographical location, Turkey can reach a very large number of countries with single-aisle aircraft.This not only makes the development of more routes easier and more economical thus enabling the growth of transit passengers, but has a spin-off effect of allowing an increase in the awareness of Turkey as a Diğer Türk havacılık şirketleriyle aranız nasıl? Sırada yeni anlaşmalar var mı? Pegasus’un 100 adet Airbus siparişi verdiğini biliyoruz örneğin... Birçok Türk havayolu ile düzenli olarak temas halindeyiz. Ekim sonunda ya da bu yılın sonunda yeni haberler vermeyi umuyoruz. Pegasus da key player in the aviation sector. Secondly, there is a large domestic market.There has clearly been a conscious decision by Turkey to instigate the affordable replacement of bus transportation, by aircraft. It probably takes a full day to travel the 1700 kilometers or so from Istanbul to Hakkari by bus, as the same journey takes only a couple of hours by aircraft. The almost unique political ties that Turkey has with a lot of its neighbors and near-neighbors and the ease of travel (visa requirements) also enable Istanbul to be a true hub. Do you think that the to-be-built Istanbul airport may become a game-changer, particularly in terms of the city’s ambition to grow as a regional transit passenger hub? It is a necessity for Istanbul. Atatürk Airport is almost saturated; this is why they are moving the cargo terminal to a location behind the existing cargo terminal, thus creating a few extra gates. The new airport is a natural progression for a city the size of Istanbul. It will enable greater flexibility with frequencies and the development of the “wave” effect to be more efficient, particularly for the transit passengers. It will also be even easier for the A380 operations. Turkish Airlines placed a record-breaking order to buy 117 Airbus planes earlier this year. Can you elaborate on the details of the landmark deal? Turkish Airlines cannot ignore the fuel efficiency of the A320neo Family. Airbus champions innovative technologies and offers some of the world’s most fuel efficient and quiet aircraft. Turkish Airlines selected Airbus aircraft as we met their demanding requirements to have the best possible aircraft in the market today.The world’s major airlines have ordered over 2100 A320neo Family aircraft for such reasons.Turkish Airlines had to react and order before the availability was too far out for them to take the benefit. How about your ties with other Turkish aviation firms? Any deals in the pipeline? Pegasus has also placed a debut 100-plane Airbus order earlier this year? We are speaking with several Airlines in Turkey on a regular basis.We hope to have some news perhaps by the end of October or the end of the year. Pegasus bought the A320neo Family aircraft for the same reasons with the rest: 15% better fuel burn. In today’s environment, this is too significant to ignore. How many Airbus jets are currently used by Turkish companies? We have a total of 200 aircraft flying in Turkey. How about your ties with the local suppliers? Airbus is already the leading partner on commercial aircraft in Turkey and we also enjoy a good partnership on our military side. This collaboration and long term 21 röportaj A320neo Family uçakları diğerleriyle benzer sebeplerle aldı: Bu uçaklar yakıtı yüzde 15 daha iyi yakıyor. Bugünkü ortamda böylesi bir farkı göz ardı edemezsiniz. Türk şirketleri şu anda kaç adet Airbus jeti kullanıyor? Türkiye’de uçmakta olan 200 uçağımız var. Türkiye’deki tedarikçilerle aranız nasıl? Ticari uçak sınıfında Airbus halen Türkiye’deki en iyi ortak, ayrıca askeri ayağımızda da iyi bir işbirliğimiz var. Bu işbirliği ve uzun vadeli ortaklık daha yakın bağlar kurmamız açısından hayati ve biz de 2020 yılına kadar Türkiye’de toplamda 2.4 milyar dolarlık harcama gerçekleştirerek bu ortaklığı geliştirmeye devam etme arzusundayız. Bugün için ise Ankara’da Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş. (TUSAŞ) ile tek tedarikçi olarak çalıştığımız, A350 Airleron ve A320 Ailesi için tek kaynak gövde çatısı tasarım ve geliştirme programı devam ediyor. Bunun dışında sözleşmesi imzalanmış ya da görüşme aşamasında olan başka önemli projeler de var. Havacılık şirketlerinin uçak seçimlerindeki yükselen trendler nelerdir? Daha çok çift koridorlu uçakları mı tercih ediyorlar, orta boy uçakları mı? Tasarım tercihleri nasıl? Uçak seçimi havayoluna, pazarlama stratejilerine fazlasıyla bağımlıdır. Yine de genel anlamda şunu söyleyebilirim ki havalimanları ve gökyüzü uçaklarla dolmuş durumda. Hava trafiği her 15 yılda bir ikiye katlanıyor. Trend daha büyük, daha az yakan, daha çok koltuklu uçaklarla koltuk başına düşen maliyetleri azaltmak yönünde. A380 de bu yüzden geliştirildi zaten. Airbus için diğer yükselen pazarlar nelerdir? A400M bunlardan biri ve ilk müşteriye teslimatı bu yıl yapılacak. Havadan havaya yakıt ikmali, asker taşıyabilme, kargo gibi birçok özelliği var. Bu uçak Airbus Military için çok büyük bir pazarlama avantajı yaratacak. Ticari tarafta ise Hindistan, Uzakdoğu, Afrika ve ABD’de birçok havayolu yaşlanan filolarını yenileme ihtiyacı duyuyor. Aslında ultra-etkin A350 ailesinin ilk uçağının geçen ayki ilk uçuşunun ardından, tüm dünyada yakıt tüketimi açısından daha az verimli eski uçakları yenilemek gibi iyi fırsatlar her zaman söz konusudur. 22 partnership is essential in fostering closer ties and we intend to continue to develop this partnership to reach a cumulated spend of at the very least $2.4 billion in Turkey by 2020. At present for example; we have a single source design and build program with the Turkish Aerospace Industries (TAI) in Ankara for the A350 Airlerons, Single Source Fuselage frames for the A320 Family amongst other very significant projects both contracted and under discussion. Can you tell us about the rising trends in aviation companies’ aircraft choices? Do they rather pick doubleaisle jets or medium-sized ones? How about the design? The trend of aircraft selection is very much dependent on the airline and its market strategy. However, in general, as airports and skies become congested and with air travel doubling every 15 years, the trend is for larger, more fuel efficient aircraft, with more seats in a bid to lower the costs per seat.This is why the A380 was developed. What are the other promising markets for Airbus? The A400M, which shall be delivered to the first customer this year, has multiple capabilities such as air to air refueling, troop carrier and cargo amongst others. This aircraft will provide a huge marketing opportunity for Airbus Military. From the commercial side, India and the U.S., with several airlines needing to update their ageing fleets. Far East and Africa… In fact with the first flight of the ultra efficient A350 Family last month, there are always opportunities to replace older less fuel efficient aircraft worldwide. gezİ Harika denizi, çam kokan harika havası ve doyulmaz Ege lezzetleriyle tam bir cennettir, Ayvalık. Tadına varan için çok geçmeden gerçek bir tutkuya dönüşür... Ayvalık Is a pIece of heaven wIth Its marvelous sea, pIneflavored aIr and tasty Aegean cuIsIne. Not a surprIse that the town easIly turns Into a passIon for frequenters. 24 25 gezİ yvalık’ın bugünkü adı Eskiçağ’a dayanır ve bir tür yabani ayva türü olan Kidonya’dan gelir. Şehir İlkçağ’da Mısır, Hitit, Frig ve Lidya; Ortaçağ’da Roma İmparatorluğu; 14. yüzyıla gelindiğinde ise Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda İzmir işgal edilince ise 29 Mayıs 1919’da Yunanlıların kontrolüne geçmiştir. İşgalden sonra burada düşmana ilk kurşunu atan 172. Alay Komutanı Yarbay Ali Çetinkaya olmuştur. İşte bu nedenle Ayvalık’a bağlı ve en az Ayvalık kadar ünlü olan Cunda Adası’nın bir diğer adı da Alibey Adası’dır. Ayvalık bir adalar kasabasıdır. 22 adası olan Ayvalık’taki en ünlü ada yine Cunda, yani Alibey’dir. Cunda’nın Yunanca adı Nessos. Çok eskiden Ayvalık’la bağlantısı olmayan bir ada iken günümüzde “gönül yolu” adı verilen bir yolla Ayvalık’a bağlanmış, bu nedenle de bir yarımada gibi görünüyor. Köprünün yapım tarihi 1964. Cunda dışındaki adalar milli park ilan edildiği için buralarda yerleşim yasak. Ben Cunda’yı çok severim ancak son yıllarda bir hayli kalabalık olduğu için adanın arka kısmı daha çok tercih ediliyor. Özellikle de mavi bayraklı denizi ile ünlü olan Ortunç, Cunda’nın en güzel koyu ve tesisi bence. Ayvalık oldukça turistik ve popüler bir yer. Bergama’ya 40 dakikalık bir mesafede olması onu daha da turistik kılıyor. Manzarası muhteşem olan ünlü “Şeytan Sofrası” tepesi Ayvalık’ın başlıca görülmesi gereken yerlerinden. Şeytan Sofrası’nda özellikle güneşin doğuşunu ve batışını seyretmek çok ama çok güzel bir deneyim bence. Ayvalık’ın tarihi kadar evleri ve bu evlerin kapı tokmakları da çok ünlü. Rumlardan kalan evler gerçekten başlı başlarına birer tarihi değer. 26 yvalık, the northwestern Turkish resort, was called Kydonies, which refers to a wild quince species, in the prehistoric period, as “ayva,” the root of the current Turkish name, also means quince. It was ruled by Egyptians, Hittites, Phrygians and Lydians during antiquity and was taken over by the Roman Empire in the Middle Age, before becoming an Ottoman town in the 14th century. Greece seized the city on May 29, 1919, after neighboring İzmir was invaded during the World War I. Ayvalık is surrounded by 22 islands with Cunda, or Nessos in Greek, being the most well-known one. Cunda, which compares to the mainland in terms of popularity, is also called Alibey Island to commemorate 172th Regiment Commander Lt. Col. Ali Çetinkaya, the first one to start the armed struggle against the invaders there. Cunda is rather a peninsula today thanks to a road, “the heart lane,” that connects the one-time island to the mainland. The link was constructed in 1961. The other 21 islands remain uninhabited since they are registered as national parks. Cunda is a great place, but one should admit that it went real crowded in recent years, which makes the rear sides of the island more preferable. I think Orunç, famous for its blue-flag carrying sea, is the best bay and facility on the island. Ayvalık is a very popular destination in deed, and Pergamon, another populous resort and antique city only 40 kilometers to the southeast, makes it even more attractive. Şeytan Sofrası, or Devil’s Banquet in English, is one of the leading must-see points in the town with its wonderful view. Enjoying the sunshine or the sun set there is a lifetime experience. Ayvalık’ın tam karşısı, motorla iki saat mesafede olan Midilli Adası. Hemen hemen her saat başı kalkan motorlarla giderek Midilli’yi de keşfetme imkanına sahipsiniz. Denize girmek için en çok tercih edilen yer, dünyaca ünlü Sarımsaklı Plajı. Cunda’daki Ortunç’un yanı sıra Çataltepe’de de denize girebileceğiniz plajlar mevcut. Ayvalık’ta yeme ve içme seçenekleri Ege mutfağına yakışır biçimde, değişik otların ve balıkların dahil olduğu nefis bir şölen. Ayrıca ünlü Ayvalık tostuna da değinmeden geçemeyeceğim. İzmir’in ünlü tulum peyniri, domates, salam, ketçap, sosis, salam ve turşunun kullanıldığı tost gerçekten nefis. Along with its rich history, Ayvalık is also famous for its old houses and door handles.The houses built by the Greek, the former residents, have become historical assets today. You can find a boat from Ayvalık to Lesbos, or Midilli in Turkish, every hour, to discover the beautiful Greek island following a merry voyage not more than two hours. The best spot to swim in Ayvalık is the world-famous Sarımsaklı Beach. Besides, Cunda’s Ortunç and Çataltepe are advisable. Dining and wining turn into a great feast in Ayvalık that offers best dishes of the Aegean cuisine dominated by different herbs and fish.The authentic toast made in Ayvalık is also by no means an ordinary taste. 27 gezİ Papalina balığı da Ayvalık’a özgü, güzel bir lezzet. Sardalyenin küçüğü görünümündeki papalinanın yağda kızartması ve buğulaması çok lezzetli. Ayvalık’ın ünlü kilisesi Taksiyarhis’i de anmamak mümkün değil. Zira dünyanın en büyük çanlarından biri burada. O nedenle turistler buraya uğramadan geçmiyorlar. Önce kilise olarak yapılan, daha sonra camiye dönüştürülen “Saatli Cami” de bir hayli ilgi görüyor. Cahit Sıtkı Tarancı askerliğini Edremit’te yaparken hafta sonları Ayvalık’a gelirmiş. İşte o gelişlerinden birinde yazdığı “Çaresiz” şiiri beni çok etkilemiştir. Ayvalık’ı en güzel anlatan şiirlerden biri bence. Bryndza, a feta-like local cheese from İzmir, tomatoes, sausages, salami, ketchup and pickles makes the toast a really delicious pick. Papalina, a kind of European sprat, is another authentic taste.The fish that look like small sardines are served either stewed or fried. The Taksiyarhis Church, I should not forget. One of the largest church bells of the world is hosted here, attracting tourists.The Saatli Mosque, the mosque with a watch, was first built as a church before being converted. Renowned Turkish poet Cahit Sıtkı Tarancı used to visit Ayvalık while he was paying his military service in the neighboring town of Edremit. I am touched by his “Çaresiz” (Desperate), which he wrote in one of those visits. It is the best poem to tell about Ayvalık, I guess. ÇARESİZ Civcivli yerine düştüğüm halde, Bir kere olsun olta atamadım, Pul pul balıklarım kaldı hayalde, Yaz geçti çipuradan tadamadım. Ne güler yüz kar etti ne tatlı dil, Çaresiz bıraktı bu sahil, Karım, kardeşim anam babam dahil, Hiç kimselere dert anlatamadım. DESPERATE I was thrown onto this splashy spot, Still, could not cast a line for even once Now the flaky fish only in my dreams. As it is high time, summer is over, I could not taste a bite of sea breams Neither a smiling face worked, not sweet words, This coast left me desperate Not my wife, brother, mom or dad, I could not tell about blues to any friend. Ayvalık tam bir cennet. Çam ormanları ve zeytin ağaçlarıyla süslenmiş, dünya güzeli bir belde. Ben Ayvalık’a her varışımda sevinir, her ayrılışımda üzülürüm. O nedenle de birçok kez gider gelirim. Ama yine de doyamam. Daha kente girerken sizi karşılayan çam ağaçları ve masmavi denizle göz göze geldiğinizde artık büyülenmişsinizdir. Ben Ayvalık’ın Sefa-Çamlık bölgesini bir başka severim. Yolunuzu Ayvalık’a düşürün ve mutlaka Çamlık’ta bir mola verin, nefis karadutlu dondurmasından tadın. Bağımlısı olacaksınız. Ah Ayvalık, tam bir kıyı kenti, deniz kenti. Dünya cenneti. Gidip görün, bana hak vereceksiniz, biliyorum. 28 Ayvalık is a paradise decorated by pine forests and olive trees. This is why I am happy every time I get to the town, where I always return moody from.This is why I take every chance to visit there, and still remain unsatisfied. Once you are welcomed by the pine trees and the blue sea, you feel enchanted. One last note, the Sefa-Çamlık region in Ayvalık is another attraction, maybe the best in the town. If you ever happen to pass Ayvalık do stop for a break in Çamlık and taste the delicious black mulberry ice-cream. Ah, Ayvalık the real son of the sea, an earthly heaven. Once you see it, I am sure you will recognize that I am right. havacılık modern türkiye'de havacılığın ilk adımları ve birkaç cesur adam Kurtuluş Savaşı sonrasında ülke ayağa kalkma mücadelesi verirken birkaç cesur adam gözlerini daha da yükseğe dikmişti. Çünkü yeni Türkiye’nin uçmak için kanatlara ihtiyaç duyduğunu biliyorlardı. Kısıtlı sayıdaki savaş uçağından ilham alan sivil havacılık; Vehici Hürkuş, Nuri Demirağ, Selahattin Reşit Alan, Fesa Evrensev ve sayısız isimsiz kahramanın çabalarıyla kendi yolunu bulmaya başladı. Ülkenin kurucusunun sözleri onları daha da motive ediyordu... 30 TÜRK HAVACILIK TARİHİ-3 avaş yorar. Savaş tüketir. Üstelik bu savaş bir ülkenin işgalden kurtuluşu için verilmişse neredeyse bütün mevcut kaynaklar seferber edilmiş demektir. Savaştan sonra ülkenin yeninden ayağa kalkması, en az savaş dönemlerinde olduğu kadar büyük kahramanlıklara bağlıdır. Türkiye’nin kuruluşu, hemen her bireyin dahil olduğu bir kahramanlık öyküsü. Havacılıkta da durum böyle. Ancak savaş sonrası yıllarda öyle önemli iki isim var ki, cesaretleriyle ve ortaya koydukları değerlerle bugün hala Türk havacılığının kilometre taşları arasında anılıyorlar. Saygıyla. Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ’ın öykülerine geçmeden önce, Birinci Dünya Savaşı sonrasında havacılığımızın durumuna bir göz atalım isterseniz. “İtilaf devletleri İstanbul’a geldikten sonra Yeşilköy Hava İstasyonu’ndan Türk havacıları çıkarmış ve kendileri yerleşmiştir. Çok zor şartlarda Maltepe Hava İstasyonu’na taşınan havacılar burada da rahatsız edilmiştir. Osmanlı Ordusu hava unsuru personelinin kısıtlı imkanlarla savaş yıllarındaki fedakarlıklarını bilen işgal kuvvetleri, harp sonrası Türk havacı personelin Maltepe İstasyonu’ndan kaçarak Anadolu Vecihi Hürkuş Harekâtına katılmaları ve Milli Kurtuluş Hareketi’ni güçlendirmeleri ihtimali korkusuyla Türk havacılara sürekli şüpheli yaklaşmışlardır. Nihayet, 25 Haziran 1920 tarihinde Osmanlı Hava Kuvvetleri lağvedilmiştir. Hava subayları personel işlerine, erler ise inzibat kuvvetleri piyade kadrosuna devredilmiştir. Personel bu şekilde dağıtılırken Osmanlı havacılığı sona ermiştir.” Teğmen Sıtkı Tanman, “Türk Havacılık Tarihi İstiklâl Harbi” isimli iki ciltlik eserinde o yılları böyle anlatıyor. İtilaf devletlerinin korktukları nispeten başlarına geldi aslında. Kurtuluş Savaşı’nda görev alan 50 kadar Yunan uçağı karşılarında sekiz tane Türk tayyaresi bulacaktı. Burada edinilen tecrübe ise sivil havacılığın ilk adımlarına yol verecekti. Vecihi Bey’in inadı Birinci Dünya Savaşı’nda yaralanan Vecihi Hürkuş, o zamanki adıyla Vecihi Bey, nekahet dönemini Yeşilköy Tayyare Mektebi’nde eğitim alarak geçirdi ve pilot astsubay rütbesiyle mezun oldu. Savaşta Ruslar’a karşı bir keşif uçuşu yaparken esir düştü. Ancak tarihin gördüğü en “inatçı” havacılardan biri olan Vecihi Bey, Hazar Denizi’ndeki Nargin adasından yüzerek kaçtı, İran üzerinden Erzurum’a yayan ulaştı ve Yeşilköy’deki 9. Harp Tayyare Bölüğü’nde katıldı. İnönü ve Sakarya savaşları sırasında yaptığı keşif ve destek uçuşları orduya büyük destek sağladı. Kayıtlara göre bir de Yunan uçağı düşürdü. 1924’te ganimet olarak ele geçirilen bir uçağın motoru, ona bilinen ilk Türk uçağını, “VECİHİ K-VI”yı üretmek için olanak tanıdı. Bu tayyareyle ilk uçuşunu gerçekleştirdiğinde tarih 28 Ocak 1925’i gösteriyordu. Ancak bu girişimin başlangıçta hak ettiği övgüyü bulduğu söylenemez. Hatta bu alanda bir düzenleme olmadığından ilk uçuştan sonra üç İstiklal madalyalı pilotun ceza aldığı dahi söylenir. Ama Rusların ellerinde esir tutamadıkları Vecihi Bey’in aklı havacılık denen güzel illet tarafından esir alınmıştı bir kere. 1930'da, Kadıköy’de bir keresteci dükkanını kiraladı. Burada VECİHİ K-XIV’ü, yani ilk sivil Türk tayyaresini üretecekti. 1932 yılında Türk Sivil Havacılık Okulu’nu açtı ve aralarında havacılık tarihimizin bir diğer önemli ismi, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in de bulunduğu 12 pilot yetiştirdi. Burada Hürkuş’un renkli geçmişine bir ara verelim ve bir başka gökyüzü aşığına, Nuri Demirağ’a dönelim. Demirağ’ın gururu Genç Türkiye’nin hazinesinin uçak alımına para ayıramadığı yıllardı. Az sayıda uçak, halktan doğrudan toplanan paralarla alınmıştı. Bu dönemde sanayici Nuri Demirağ’dan da, ki soyadından da tahmin yürütülebileceği gibi kendisi demiryolu müteahhitliğinde faaldi, uçak alımı için yardım istendi. Verdiği yanıt, havacılık tarihimizin önemli anekdotları arasına girdi. “Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim.” Araştırmacı yazar İsmail Yavuz ise Bilim ve Teknik dergisinin 31 havacılık ağ Nuri Demir bu yıl yayınlanan bir sayısında şöyle alıntıladı Demirağ’ı. “Avrupa’dan, Amerika’dan lisanslar alıp uçak yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir.Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeylerle beyhude yere vakit geçirilecektir. Şu halde Avrupa’dan ve Amerika’nın son sistem tayyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir.” Elmaspaşa Çiftliği’den Atatürk Havalimanı’na Demirağ, 1936 yılında Beşiktaş’ta, bugün renovasyonu tamamlanmak üzere olan Deniz Müzesi’nin hemen yanında ilk yerli uçak fabrikasını kurdu. Elinde 10 yıllık bir plan vardı ve bu fabrika sadece bir “pilot çalışma” idi aslında. Yeşilköy’de satın alarak inşa ettiği fabrika ve havaalanı yakınında açtığı eğitim tesisine ise Gök Okulu adını verdi. Nuri Bey’in satın almasından önceki ismiyle Elmaspaşa Çiftliği, bugün Atatürk Havalimanı’nın kurulduğu yerdir. Daha o yıllarda iddialı bir pist uzunluğuna sahipti. Yeşilköy ve Beşiktaş’taki çalışmalar ilk yılında sonuç verdi; tek motorlu bir yerli uçak üretildi. İki yıl sonra ise Nu.D-38, yani ilk yerli yolcu uçağımız yine burada yapıldı. Bu araçlar, uluslararası sertifikasyon alabilmek için 1944’ü bekleyecekti. Bu tarihe kadar Yeşilköy’deki havacılık okulunda 300’e yakın pilot yetişti. Aynı zamanda Demirağ’ın memleketi Sivas, Divriği’de açtığı havacılık ortaokulunda genç kuşaklara gökyüzü sevgisi aşılanıyordu. Beşiktaş’taki fabrikada ise bir başka havacılık kahramanı, Selahattin Reşit Alan, aralıksız çizim yapıyordu. Alan’ın sonu acı öyküsüne bir dahaki sayımızda yer vereceğiz. 32 Nuri Bey, 1941’de, kendi üretimi bir uçakla ve oğlu Galip Demirağ’ın pilotajında İstanbul’dan Divriği’ye uçtu. Fabrika bir yandan da Türk Hava Kurumu’na çok sayıda planör teslimatı yapıyordu. Bu yıllar, İkinci Dünya Savaşı sonrası sıkıntılarla yüzleşecek olan yerli uçak üretimimizin altın çağlarıydı. Nuri Demirağ’ın Vecihi Bey ile yer yer işbirliği içinde olduğunu; örneğin eski savaş pilotunun yaptığı ikinci uçağa sponsor olduğunu biliyoruz. 1930’lu yılların başlarında Hürkuş’a uçak yapması için 5 bin lira verdiği ve Hürkuş’un bu uçağı tamamladığı da kayıtlar arasında. Vecihi Bey ise uçak geliştirmenin yanı sıra o güne dek pek çokları için bir korku kaynağı olan havacılığın toplumun nezdinde itibar ve güven kazanmasını sağlayacak çalışmalar içindeydi ki Türk Hava Kurumu da Atatürk’ün talimatıyla onun çalışmalarından yararlandı. Almanya’daki Weimar Mühendislik Okulu’na da bu vesileyle gitti Hürkuş. Yalnız burada geçirdiği iki yıl sonunda aldığı belge, Türkiye’de geçerli sayılmadı ve uçak mühendisliği ruhsatı kendisine verilmedi. Vecihi Bey’in göklerdeki yaratıcı denemeleri de yine bir dahaki sayımıza. adet Junkers F-13 (4 koltuklu) ve bir adet ATH-9 (10 koltuklu). 1936’ya geldiğimizde alınan yeni uçaklarla filodaki uçak sayısı sekize, koltuk sayısı 64’e, bütçe ise 1 milyon liraya çıktı. Önce Bayındırlık Bakanlığı’na bağlanan kurum 1938’de asli yerine, Ulaştırma Bakanlığı’nın altına konumlandırıldı, adı da Devlet Hava Yolları Umum Müdürlüğü olarak değiştirildi. 1943’te alınan altı D-Havilland Domini ve ertesi yıl filoya katılan beş Junkers 52, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından bir inkişaf yaşayacak olan kurumun büyüme arzusunu ve ihtiyacını yansıtıyordu sadece. Daha sonra Türk Hava Yolları’na dönüşecek ve dünyanın en büyükleriyle rekabet edecek konuma gelecek kurumun öyküsü de yine bir dahaki sayımıza... Devletin kanatları Türk müteşebbisleri havacılığın mihenk taşlarını oluşturuyorken Savunma Bakanlığı da 1933 yılında Hava Yolları Devlet İşletmesi adı altında bir kurum kurdu. İlk Türk pilotlardan Fesa Evrensev’in yönetimindeki kuruluşun ilk bütçesi, 180.000 lira gibi o dönem için bile mütevazı bir miktardı. Kuruma bağlı yedi pilot, sekiz makinist, sekiz memur, bir de telsizci vardı, toplam personel de bu kadardı. İlk filonun kırımı şöyleydi: İki adet King Bird (5 koltuklu), İki 33 teknİK OPERASYONEL CRS (Servise Verme) Yazı: Mehmet Ertek Mühendis çağı Servise Verme Sertifikası, bakım organizasyonunda yapılan tüm uçak bakım işlemlerini kapsar. Uçağı servise verme sertifikası, uçağı servise veren C/S (Certifying StaffOnaylayıcı Personel) tarafından hazırlanır. C/S, yapılan İşlemlerin SHT145 ve JAR (EASA Part)-145 kurallarına uygun olarak tamamlandığını ve bahsi geçen işlemler için uçağın uçuşa hazır olduğunu tespit etmeye çalışır. Uçağa ait birden fazla iş emri aynı anda uygulandığında tüm iş emirleri için tek bir CRS belgesi düzenlenir. Hat bakım operasyonunda uçağın kontrolü sırasında tespit edilen ve daha önce öngörülmeyen arızalardan (NRWINon-Routine Work Item) referanslı arızalı olanları (MEL, CDL gibi dokümanlarda belirtilen) malzeme, komponent eksikliği veya zaman yetersizliğinden giderilememiş ise ertelenmiş arıza (DI-Deferred Item) kaydı yapılarak CRS düzenlenir. 34 DI’nın takibi yapılarak belirtilen uçuş süresinde veya sayısında arıza giderilir. Uçağın servise verilmesini etkilemeyen kabin bakım işlemleri için CRS düzenlenmez. Hat bakım operasyonundan sonra CRS’yi B1/B2 kategori C/S, ana bakım üslerindeki operasyonundan sonra ise C kategori C/S hazırlar. Hazırlanan CRS’de genel olarak aşağıdaki içerikler bulunur: •Uçak tescil işareti •Uçak imalatçısı ve modeli •Operatör adı •Bakımın başladığı ve bittiği saat ve tarihler •Uçak, motor ve APU seri numaraları •SHGM’ye onaylatılan bakım programı onay tarih ve numarası •Bakım için yapılması istenen iş emirleri numarası •Ertelenen DI, TYE, NRWI ve komponent değişim kartlarının kayıt numaraları •Bakım operasyonunun atelye tipi (hat bakım, ana bakım üssü) •Uçağın servise verildiği havalimanının üçlü IATA kodu •C/S’nin yetki numarası, adı ve soyadı, mühür ve imzası •SHT-145 ve JAR (EASA Part)-145 onay numaraları Uçuşa elverişli uçağın servise verilerek uçmasının sağlanmasının yanı sıra bazı durumlarda da uçağın seferden çekilmesi gerekebilmektedir. Uçağın çeşitli nedenlerle seferlerden çekilmesi, tekrar seferlere verilmesi veya yerine başka bir uçağın sefere verilmesi işlemleri “uçak tahsis operasyonu” olarak adlandırılmaktadır. Günlük uçuş operasyonu sırasında teknik, ticari veya hava durumu gibi nedenlerle karşılaşılan aksaklıkların tehire (rötar) dönüşmemesi için gerekli tedbirleri almak, ertesi günün rotasyonlarının işletmenin ticari birimlerince planlanmış tarifeli, charter ve ilave seferleri, bakım ve arıza giderilmesi dâhil uygulanabilir bir hâle getirmek için uçuş tahsis operasyonu olarak genel anlamda aşağıdaki perspektife göre değerlendirme ve aksiyonlar gerçekleştirilir: •Uçak tipini değiştirmek; yolcu sayısına göre istasyonlardan gelen talepler doğrultusunda uçak tipini büyütmek veya küçültmek, çeşitli nedenlerle seferden çekilen uçak yerine başka bir uçak tahsis etmek, •Yolcu sayısına göre istasyonlardan gelen talepler doğrultusunda ilave sefer planlamak, •Seferleri birleştirerek tek sefer hâlinde yolcunun taşınmasını sağlamak, •Acil durumlarda uçağı gerektiğinde divert ettirerek (yön değiştirme) hedeflenenden farklı bir alana indirmek, •Çeşitli nedenlerle sefer iptal ettirmek, •Uçağın seferinin acil nedenlerin dışında (Örneğin; başka yolcu almak için) belirlenen güzergâhların dışında başka güzergâhlara da inmesini sağlamak üzere seferi re-route ettirmek (yeni güzergâh), •Teknik ya da intikal uçuşu (yolcusuz) planlamak, •Uçuş işletme birimlerinden gelen eğitim taleplerini karşılamak için eğitim uçuşları planlamak, •Uygulamalı eğitim (OJT-On the Job Training) taleplerini karşılamak için uçak tahsis etmek, •Bakım çıkışı (%50’den fazla motor parça değişimi, ana kumanda yüzeyleri değişimi, büyük bakım uygulanması) durumlarında test uçuşu planlamak, •Seferden gelen uçağın transit kontrollerini (yakıt, yiyecek vb. sefer ihtiyaçları) yaparak yeni sefere hazırlanması ve teknik release’ini vermek. Esen kalın... 35 kültür Biz bu filmi daha önce görmemiştik kalık film pek çok yönden ilk olma özelliğini taşıyor: İlk western filmi; yakın ve kısa çekimlerin kullanıldığı, stüdyo dışında çekilen, arka gösterim tekniğinin uygulandığı, kameranın hareket ettirildiği ve koşut kurgunun kullanıldığı ilk film... Konusu itibarıyla pek de orijinal değil belki; bir treni ve içindeki yolcuları soyan dört haydudun başından geçenleri anlatıyor. Ama bu “macera filmi”ni o zamanın izleyicilerinin ağızları açık bir şekilde izlediğine şüphe yok. Öyle ki filmin sonunda haydutlardan birinin silahını ekrana doğru doğrultması, filmi izleyenlerin salondan korkuyla kaçışmasına sebep olmuş. umiére Kardeşler’in 28 Aralık 1895’te gerçekleştirdikleri, tarihteki ilk film gösteriminde yalnızca otuz izleyici vardı. Aradan geçen 118 senede sinema belki de diğer hiçbir sanat dalıyla karşılaştırılamayacak kadar hızlı bir şekilde gelişti; sinemanın gelişimi teknolojinin gelişimiyle paralel ilerledi. Aslına bakılırsa hikaye anlatma araçları pek de değişmedi ama farklı çekim teknikleri, giderek artan ses kalitesi, değişik kurgular derken gün geldi sinema iki boyutla bile yetinmez oldu. İşte sinemanın görece kısa tarihindeki sayısız dönüm noktasından birkaçı... Ay’a Seyahat (1902) Lumiere Kardeşler’in geliştirdiği sinematografın parlak geleceğini önceden gören Georges Méliès, yaşadığı dönem için çığır açıcı sayılan pek çok farklı teknik kullanarak yüzlerce film çekti. Sihirbazlık eğitimi alan Méliès filmlerinde göz hileleri, çoklu çevirim, görüntüleri üst üste bindirme gibi farklı metotlar kullandı; elle boyanan maketlerden oluşan yaratıcı setler kurdu, cambaz ve dansçılara rol verdi. Büyük bölümü ne yazık ki günümüze ulaşmayan bu filmlerin en ünlüsü, Méliès’nin Jules Verne ve H.G. Wells’in hikayelerinden ilham alarak çektiği “Ay’a Seyahat”ti. Film, ilk kez çeşitli sahneleri peş peşe sıralayarak bir öykü anlatıyor, sahneleri kararmalarla birbirine bağlayarak yeni bir anlatım dilinin ilk örneğini veriyordu. Bir grup bilim insanının araştırma yapmak üzere Ay’a gitmesini konu alan on dört dakikalık film aynı zamanda bilimkurgu filmlerinin de atası sayılıyor. Büyük Tren Soygunu (1903) Ünlü mucit Thomas Edison’ın kurduğu Edison Stüdyoları’nda kameramanlık yapan Edwin S. Porter’ın çektiği bu on iki daki36 Potemkin Zırhlısı (1925) Ünlü Rus yönetmen Sergei M. Eisenstein’ın 1925’te çektiği “Potemkin Zırhlısı” sadece konusuyla değil sinemasal açıdan da devrimci bir filmdi. Yönetmen bu filmde kurgu ile ilgili kuramlarını beyazperdede ilk kez tam anlamıyla deneme fırsatı bulmuştu. 1905 Devrimi’nin 20. yıldönümü kutlaması için çekilen filmde Eisenstein, gerçek bir ayaklanmayı beyazperdede yeniden yaratıyor. 1905 yılında, Rusya’nın Karadeniz filosuna bağlı savaş gemisi Potemkin’deki dayanılmaz koşullara isyan eden mürettebat, Çarlık rejimine bağlı subaylara karşı ayaklanır ve sonunda gemiyi ele geçirir. Çarlık askerleri, Potemkin Zırhlısı’ndaki denizcilere destek vermek için Odessa Merdivenleri’nden aşağı doğru inen kalabalığa ateş açarlar. Film de bu sahnede doruk noktasına ulaşır; Eisenstein geniş hareket şeritleri, çeşitli uzunluktaki çekimler, perspektif ve şok etkisi yaratan yakın çekimlerle sinema tarihinin en etkileyici sekanslarından birine imza atar. Bir Ulusun Doğuşu (1915) Ele aldığı konuyu işleme biçimi gayet tartışmalı olsa da, 1915 yapımı “Bir Ulusun Doğuşu” bugün Amerikan sinemasının doğuşuna öncülük eden film olarak kabul ediliyor. Üç saatlik süresi ile o zamana kadar çekilen en uzun film olmasının yanı sıra kullanılan kurgu ve montaj teknikleriyle yepyeni bir sinema dili yarattı. O döneme göre bir rekora imza atarak 10 milyon doların üzerinde hasılat elde eden film teknik yönleriyle alkışlansa da hikayesiyle eleştiri oklarının hedefi oldu. Amerikan İç Savaşı’nı ve sonrasında yaşananları, biri Kuzeyli diğeri Güneyli iki aile ekseninde anlatan filmde siyah karakterleri yüzleri boyalı beyaz aktörlerin canlandırması, bu karakterlerin pek de zeki olmayan, saldırgan kişiler olarak betimlenmesi, üstüne üstlük siyah-beyaz eşitliğine karşı çıkan ırkçı örgüt Ku Klux Klan üyelerinin birer kahramanmış gibi tasvir edilmesi, gösterime girdiği pek çok eyalette protestolara neden oldu. Hatta bazı eyaletlerde filmin gösterimi yasaklandı. 37 kültür Yedi Samuray (1954) 1954’ten sonra çekilen tüm aksiyon-macera filmleri, Akira Kurosawa’nın epik şaheserine bir şeyler borçlu. Yer, 16. yüzyıl Japonya’sı. Silahlı haydutların saldırılarından bıkıp usanan köylüler, hiç kimseye bağlılığı olmayan bir samuraydan yardım isterler. Kahramanımız, kendisi gibi efendisiz altı samuray arkadaşıyla birlikte önce köylülere kendilerini savunmayı öğretir. Daha sonra ise köylülerin de yardımıyla, haydutlarla kıyasıya bir mücadeleye girer. Üç saati aşan bu siyah-beyaz film başta “Yedi Silahşörler” ve “Son Samuray” olmak üzere sayısız filme ilham kaynağı oldu. Savaş sahnelerinin ustalıklı koreografisi pek çok kez “ödünç alınan” film, teknik başarısının yanı sıra derinlemesine işlenmiş karakterleri ve aksiyonla harmanlanmış mizah duygusuyla bugün benzerlerinin “yedi” adım ilerisinde duruyor. Avatar (2009) Sinema iki boyutla yetinmedi demiştik. Aslına bakılırsa üçüncü boyut yani 3D teknolojisi 1900’lü yılların başında icat edilmişti; hatta ilk üç boyutlu film 1922 tarihli “The Power of Love”dı. Ancak bu teknolojiyle çekilen filmler izleyiciden pek de ilgi görmediği için bu alanda 1980’lere kadar fazla ilerleme kaydedilmedi. 2000’li yılların başında yeniden canlanan 3D, CGI teknolojisiyle birleşince ortaya “gerçekten oradaymışsınız” hissi yaratan filmler çıkarmak mümkün hale geldi. Bundan böyle her sinema filminin üç boyutlu çekilmesi gerektiğini düşünen yönetmen James Cameron, 2009’da çektiği “Avatar”la sadece 3D teknolojisini hayatımıza bir daha çıkmamak üzere sokmakla kalmadı, sinema anlayışımızı da kökünden değiştirdi. Öyle ki artık 3D teknolojisini kullanmayan büyük bütçeli film bulmak neredeyse imkansız hale geldi. Elbette Avatar’ı sinema tarihinin dönüm noktalarından birine yerleştiren sadece 3D’yi kullanmaktaki başarısı değildi. Aslında 3D, Cameron’ın yarattığı dünyayı daha da etkileyici kılmak için bir araçtı sadece. Ar-Ge süreci iki yıl süren hareket yakalama tekniğiyle gerçek oyuncuları tamamen bilgisayar ürünü arka planlarla birleştirerek hem doğal bir performans yakalamayı hem de mavi Na’vi ırkını gerçekçi bir biçimde beyazperdeye yansıtmayı başaran film, stereoskopik 3D çekim yapabilen özel bir kamerayla kaydedildi. Na’vi halkının, yaşadıkları Pandora gezegenini doğal kaynakları için sömürge haline getirmek isteyen insanoğluyla savaşını anlatan film, tüm bilimkurgu ve fantezi hayranlarının düşlediğini gerçekleştirerek hayal gücünün ürettiği bir dünyayı görünür kılmayı başardı. Kıyamet (1979) Sinema izleyicisini, ses teknolojisine yeni bir soluk getiren Dolby Stereo çok hoparlörlü ses sistemiyle tanıştıran film olmasının yanı sıra özelde Vietnam Savaşı’na genelde ise savaşa bakışıyla bu listeye girmeyi hak eden bir film, Kıyamet. Anaakım savaş filmlerinde görmeye alışık olduğumuz abartılı milliyetçilik ve kahramanlık gösterilerinin yakınından bile geçmeyen film savaşın gerçek yüzünü ve cephedeki askerlerin psikolojisini etkileyici, hatta rahatsız edici bir şekilde gösteriyor seyirciye. Çekim süreci de oldukça olaylı geçen filmin setinde neler yaşanmadı ki; tropik bir fırtına yüzünden set yıkılınca çekimler birkaç kez durmak zorunda kaldı. Başrol oyuncularından Martin Sheen kalp krizi geçirince de öyle. O kadar çok aksilik yaşandı ki filmin yönetmeni Francis Ford Coppola çekim sürecini filmin konu aldığı Vietnam Savaşı’na benzetti. Oyuncak Hikayesi (1995) Oyuncak Hikayesi, tamamı CGI (bilgisayar ürünü görüntü) teknolojisiyle çekilen ilk uzun metrajlı film olma özelliğini taşıyor. Bugün artık animasyon denilince ilk akla gelen şirket olan Pixar imzasını taşıyan ve gişede büyük başarı elde eden filmin ikincisi ve üçüncüsü de çekildi. Böylece tıpkı Star Wars üçlemesi gibi kendi evrenini yaratan Oyuncak Hikayesi’nin asıl etkisi ise kullandığı yenilikçi bilgisayar animasyonu teknolojisi oldu. Sadece film endüstrisi değil bilgisayar oyunlarından robot teknolojisine pek çok farklı alan bu teknolojiyi kendi çalışmalarına entegre etmenin yollarını aramaya başladı. Pixar ise bu başarının ardından “Bir Böceğin Yaşamı (1998)”, “Sevimli Canavarlar (2001)”, “Kayıp Balık Nemo (2003)”, “İnanılmaz Aile (2004)”, “Ratatouille (2007)”, “WALL-E (2008)” ve “Yukarı Bak (2009)” gibi filmlerle CGI ve animasyon teknolojisini çok daha ileriye taşıdı. 38 Yıldız Savaşları (1977) Star Wars filmlerinin yaratıcısı George Lucas sinemada özel efekt kullanan ilk yönetmen değildi elbette ama uzak, çok uzak bir galakside geçen ve özünde iyiyle kötünün savaşını anlatan bu hikaye öyle başarılı oldu ki filmlerle sınırlı kalmayıp kendi evrenini yarattı. Filmlerin ardından bilgisayar oyunları, kitaplar, oyuncaklar ve elbette her fırsatta en sevdikleri Star Wars karakterinin kılığına girmeye hevesli milyonlarca hayran geldi. Böylece dev bir “imparatorluk” haline gelen Star Wars serisi altı filmden oluşuyor. 1977’de vizyona giren ilk film “Star Wars: Yeni Bir Umut” aslında serinin dördüncü filmiydi; pazarlama kaygıları nedeniyle stüdyo Lucas’tan seriye ortasından başlamasını istemişti. “Star Wars: İmparator (1980)” ve “Star Wars: Jedi’nin Dönüşü (1983)” ile ilk üçlemeyi tamamlayan Lucas on yıldan fazla ara verdikten sonra 1999’da “Star Wars: Gizli Tehlike” ile artık herkesin çok iyi bildiği hikayeyi baştan anlatmaya başlıyor, daha önce çekemediği ilk filmi seyircilerle buluşturuyordu.Yepyeni bilgisayar teknikleriyle Lucas’ın hayal ettiği ama daha önce gerçekleştiremediği savaş sahnelerini, farklı gezegen ve ekosistemleri, değişik ırk ve yaratıkları beyazperdeye yansıtmasına olanak veren yeni üçleme (2002’de “Star Wars: Klonların Saldırısı” ve 2005’te “Star Wars: Sith’in İntikamı” ile tamamlandı.) kuşkusuz görsel açıdan çok daha etkileyiciydi ama gerçek Star Wars hayranları her zaman orijinal üçlemeyi ve Luke, Leia, Han Solo ve Chewbecca’nın maceralarını tercih ettiler. 39 HAVACILIK BLIND SPOT - KÖR NOKTA Yazı: Arif Sankaya, Hasan Büber PSA 182 BoeIng 727-2 N533PS. Tesadüfen yan yana gelmiş gibi görünen bu harf ve rakamlar çoğu kişi için bugün bir anlam ifade etmeyebilir. 25 Eylül 1978’de ABD’nin San DIego kentine uçmakta olan 128 yolcu ve 7 mürettebat için de uçuş öncesinde pek bir önemi olmayan bu kod, uçaktaki tüm yolcu ve mürettebatın ve dokuz ayrı kişinin yaşamını yitireceği bir kaza sonrasında havacılık tarihine yeni bir çağın başlangıcının simgesi olarak kazındı. 5 Eylül 1978 PSA 182 sefer sayılı Boeing 727, Los Angeles Uluslararası Havalimanı’ndan San Diego Uluslararası Havalimanı’na tarifeli seferini gerçekleştirmek üzere sorunsuz bir kalkışla şehrin semalarında kayboldu. Tarifeli bir uçuş için şartlar mükemmeldi ve her şey rutin bir şekilde ilerliyordu. PSA 182’nin komutasında Boeing 727 uçağı ile 10.000 saatten fazla uçuşu olan kaptan pilot James E. McFeron ve ona eşlik eden yardımcı pilot Robert E. Fox bulunuyordu. Ayrıca uçuş mühendisi Martin J. Wahne de bu uçuşta görev alıyordu. PSA 182 sefer sayılı uçuşta 128 yolcu ve 7 mürettebat, San Diego’ya doğru yol alıyordu. Havanın ve görüş şartlarının uçuş için böylesine mükemmel olmasını fırsat bilen ticari pilotluk öğrencisi David Lee Boswell, eğitmeni Martin Kazy ile birlikte Cessna Skyhawk 172 uçağıyla San Diego Uluslararası Havalimanı çevresinde eğitim uçuşu yapıyordu. Eğitim uçuşu yapan Cessna, San Diego Havalimanı’na 7 mil uzaklıktaki küçük bir meydan 40 olan Montgomery Meydanı’ndan yerel saatle sabah 08:15’te (LMT) havalanmış ve eğitim yapmak üzere doğruca San Diego Uluslararası Havalimanı’na gelmişti, çünkü Montgomery Meydanı’nda çiftin ihtiyaç duyduğu ILS (Instrument Landing System) bulunmuyordu. David Lee Boswell eğitiminin IFR, yani aletli uçuş safhasındaydı ve görüşünü engelleyici bir tür vizör takıyordu. Bu vizör, sadece uçuş göstergelerini görmesine izin veriyor ve bunlara güvenerek hiçbir görsel referans noktası olmadan uçağı uçurmayı öğrenmesine yarıyordu. PSA 182 bir saat kadar süren uçuşun ardından San Diego Havalimanı’na iniş için alçalmaya başladı ve yardımcı pilot Robert E. Fox kule ile temasa geçti. Kulenin pilota verdiği bilgiler arasında eğitim uçuşu yapan Cessna’nın trafik bilgisi de yer alıyordu ve uçak PSA 182’nin yaklaşma rotası üzerinde uçuyordu. Lindbergh Kule, PSA 182’dan Cessna ile görsel olarak temas kurduklarını doğrulamasını istedi. Saat 9’da (LMT) kaptan pilot, San Diego yaklaşma kontrole trafiği gör- düklerini ve takip ettiklerini bildirdi. Daha sonra trafiği tekrar yönlendiren yaklaşma kontrol Cessna’ya da VFR (Visual Flight Route) bilgilerini vererek olası bir çarpışmayı önlemek için PSA 182’nin rotasının üzerinde olmadığından emin olmasını istedi. Bilemeyecekleri şey ise şuydu: PSA 182 pilotları yanılıyordu, Cessna’yı göremiyorlardı ve bu durum sadece dakikalar sonra ABD havacılık tarihinin o zamana kadarki en ölümcül kazasına yol açacaktı. PSA 182’nin kokpitinde dört kişi bulunuyordu, bunlardan üçü uçağı uçurmak ile görevli personelken dördüncü kişi PSA San Diego istasyonuna giden bir diğer kaptan pilottu ve aralarında hararetli bir sohbet sürüyordu. Bu esnada Boeing 727 hızla San Diego Havalimanı’na ve farkında olmadıkları Cessna Skyhawk 172’ye doğru yaklaşıyordu. Lindbergh Kule, PSA 182’yi trafik için tekrar uyardığında saat 12 yönünde ve 1 mil önlerinde olduğunu söyledi. Bu duruma şaşıran kokpit ekibinden kaptan pilot James E. McFeron onu daha bir da- kika önce gördüğünü söyledi. Bu sırada San Diego yaklaşma kontroldeki trafikten sorumlu kontrolör bir uyarı sinyali aldı, bu sinyal PSA 182 ile Cessna’nın tehlikeli bir biçimde yakın uçtuğunu ve müdahale edilmezse bir çarpışma olacağını bildiriyordu. Fakat aynı gün içerisinde birçok defa yanlış alarm veren sistemin yeni olmasının da getirdiği güvensizlik nedeniyle, uyarı kontrolör tarafından dikkate alınmadı. Çünkü telsiz ile yapılan görüşmeler sonucunda PSA 182’nin Cessna’nın konumunu bildiğinden emin olduğunu zannediyordu. Lindbergh Kule’nin PSA 182’ye iniş için izin verdiği sırada yardımcı pilot Cessna’nın konumunu sordu ve uçuş mühendisi onu geçmiş olabileceklerini söylerken kaptan pilot da bu cevabı, Cessna’nın arkalarında kaldığını söyleyerek onayladı. 09:01:31’de (LMT) iniş takımlarını açan Boeing 727 bundan tam 16 saniye sonra, 09:01:47’de (LMT) Cessna Skyhawk 172 ile havada çarpıştı. Temas 2.700 fitte gerçekleşti ve 727’nin sağ kanadı ile kuyruğunun bir kısmı parçalara ayrılırken Cessna ortadan ikiye bölünerek gökyüzünden düştü. PSA 182 09:02:04’de (LMT) havalimanının 3 mil kuzeydoğusuna, yaklaşık olarak saatte 480 km/h sürat ile yanarak 50 derecelik bir açıyla yere çakıldı. 128 yolcu ve 7 mürettebat feci bir şekilde can verdi. Uçağın düştüğü bölgede tam 22 ev çarpma sonucu tahrip olurken burada da 7 kişi yaşamını yitirdi. Boeing 727’nin çarptığı Cessna’da bulunan iki kişi de dahil olmak üzere toplam 144 kişi bu kazada hayatını kaybetti. Olay yerine gelen yardım ekipleri daha sonra verdikleri ifadelerde karşılaştıkları manzaranın daha önce gördükleri hiçbir şeye benzemediğini ve bunun gerçeküstü bir görüntü olduğunu söylediler. Kazadan sadece birkaç kişinin cesedi tek parça halinde çıkarılabildiği için teşhis edilebildi, diğerleri için ise DNA testi uygulandı. Olayın gerçekleştiği gün ekipler yakınlardaki St. Augustine Lisesi’ni bir komuta kontrol merkezi, morg ve kaza kırım araştırma üssü haline getirdiler. Kazanın gerçekleşmesinden 7 ay sonra, 19 Nisan 1979’da ABD ulaştırma güvenliği kurumu NTSB (National Transportation Safety Board) NTSB/AAR-79-05 numarası ile resmi araştırma raporunu açıkladı. Bu rapora göre kokpit ekibini hava trafik kurallarına uymadığı, görsel ayrılma kurallarını uygulamadığı ve Cessna’yı gözden kaçırdıktan sonra bile trafik kontrolü bilgilendirmediği konularında kusurlu buldu ve Cessna pilotu eğitimini bitirmesine rağmen 70 derece baş açısını koruyarak uçuşa devam ettiği ve böylece talimatlara uymayarak olası bir çarpışmaya mahal verdiği için hatanın bir kısmının Cessna’da olduğuna hükmetti. Sonuç olarak raporda belirtilen önemli bir diğer nokta da PSA 182’nin kokpitinde uçuşun kritik bir safhasında yapılan sohbetin uçuş güvenliğini tehlikeye attığı ve personelin dikkatinin dağıldığı oldu ve diğer operatörlerin bu konuda dikkatli ve kısıtlayıcı olması gerektiği bildirildi. ABD ulusal havacılık otoritesi FAA’nın (Federal Aviation Administration) 1980 yılında bu tür kazaların önüne geçmek için yayınladığı ve her uçağın radarla izlenmesi konusunu da içeren Class B Airspace kanunu, 25 Eylül 1978’de 144 kişinin canıyla ödediği bedelin sonucunda meydana çıktı... 41 spor Beş halkanın peşinde üç şehir Dünyanın üç güzel kenti, Olimpiyat evsahipliği için aylar boyunca maharetlerini sergiledi. Şimdi nefesler tutuldu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin Eylül ayında açıklayacağı karar öncesinde İstanbul bazı dezavantajlarına rağmen bütün ihtişamıyla ‘Ben buradayım’ diyor. ünyanın en önemli atletleri 2016 yılında Rio’da yapılacak olan Olimpiyat Oyunları’na hazırlanadursunlar, üç büyük kent; İstanbul, Madrid ve Tokyo şu günlerde bambaşka bir Olimpik heyecan yaşıyor. Bu üç güzel şehirde de nefesler tutuldu; sadece sporcular ve yerel Olimpik komiteler değil, 42 halkın da spora gönül indiren önemli bir kısmı eylül ayının başında Buenos Aires’te toplanacak olan Olimpiyat Komitesi’nin tarihi bir soruyu kendi lehlerine yanıtlanmasını bekliyor: 2020 oyunlarına kim evsahipliği yapacak? İstanbul bundan önceki dört adaylığına kıyasla daha iddialı bu kez. Daha önce Sidney, Atina, Pekin ve Londra’ya kaybeden şehir, temmuz ayı başında Lozan’da yapılan son sunuma Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Bakan Suat Kılıç’ın da dahil olduğu bir ekiple katıldı. İstanbul’un rakiplerine kıyasla en önemli avantajlarından biri, çok istediği oyunları daha önce hiç düzenlememiş olması. Tokyo’nun geçmişinde 1964 Oyunları ve daha sonra iki Kış Olimpiyat Oyunları var. Bu açıdan bakıldığında Madrid’in durumu biraz daha özel. İspanyol başkenti de evsahipliği tecrübesine sahip değil ancak kentte uluslararası standartlarda çok sayıda tesis olduğunu biliyoruz. Ne de olsa Real Madrid gibi kulüpler, ilgilerini sadece futbola odaklamış değil. Ayrıca rakip kent Barcelona 1992, görkemiyle oyunların tarihine damga vurmuştu. Barcelona Oyunları, Olimpiyatların bir ülke sporuna yapabileceği katkıların iyi bir örneği olarak anılır hep. İspanya’nın özellikle futbol ve basketbolda yaşamakta olduğu altın çağın arkasında da 1992’nin etkilerinin olduğunu söyleyen spor eleştirmenlerinin sayısı hiç az değil. Bu dönemdeki tesisleşmenin ve bu yeni olanakları iyi kullanan bir eğitici kadronun ülkede pek çok spor dalında bir patlamayı tetiklediği aşikar. Ayrıca dünyanın en büyük atletlerini kendi kentlerinde, ülkelerinde ağırlamanın bir kuşak İspanyol gence ve çocuğa ilham verdiği su götürmez. İnşaat sektörünün Olimpiyat iddiası Olimpiyatlar eskiden olduğu gibi ülkelere önemli turizm gelirleri sağlamıyor. Daha doğrusu yapılan harcamalarla kıyaslandığında bu gelirler çok düşük seviyelerde kalıyor. İngiltere, Londra Olimpiyat Oyunları’nı 9.3 milyar sterlin civarında bir harcamayla tamamlayabildiği için kendisini şanslı sayıyor. Ancak Olimpiyat düzenlemenin sağladığı uluslararası prestij ve uzun vadeli tanıtımın da değeri göz ardı edilemez. Bu vesileyle yapılan tesisler de ülkelerin sportif geleceğine damgasını vurabiliyor, bu avantajı iyi kullanan ülkelerde. Aslına bakarsanız tesisleşme konusu İstanbul’un rakipleri karşısındaki zayıf karınlarından birini oluşturuyor. Türkiye’nin adaylık dosyasında sunduğu tesislerin hemen hepsi baştan yapılacak. İstanbul’un yegane Olimpiyat Stadı’nın dahi muhtemel bir evsahipliği durumunda kullanılmayacağını göz önünde tuttuğumuzda mevcut durumun bir “başlangıç” aşaması olduğunu görüyoruz. Yine de ülkenin iddialı inşaat sektörü, Olimpik Komite’nin kaygılarını bertaraf edebilir. Nitekim yetkililer, haziran ayında Mersin’de düzenlenen Akdeniz Oyunları’nın iyi bir gösterge olduğunu düşünüyorlar. Oyunların asıl evsahibi 43 spor olan Yunanistan, ekonomik gerekçelerle bu sorumluluktan geri çekildiğini açıklayanıca, açılış törenine sadece bir buçuk yıl kala evsahipliği Türkiye’nin kucağına düştü. Olimpiyat adaylığının verdiği motivasyonla Türkiye 11 ayda toplam 11 yeni tesis inşa etti, 43 tesisi de hızla yeniledi. İşin ümit veren tarafı şu ki Türkiye takımları, madalya sıralamasında İtalya’nın ardından ikinci olarak daha önce bu oyunlarda görmedikleri bir başarının keyfini sürdü. Doping belası Tek büyük olumsuzluk, Türkiye’nin yakasına son yıllarda yapışan doping belası oldu. Avrupa şampiyonu Nevin Yanıt’ın adı Mersin’deki bir tesise verilmiş olsa da Nevin’in kendisiyle ilgili doping soruşturması devam ediyor. Olimpiyat şampiyonu Aslı Çakır Alptekin de benzer ciddilikte iddialarla karşı karşıya.Türkiye, Mersin oyunları öncesinde sekiz haltercisini, yine doping kullanımı nedeniyle, kadro dışı bırakmak zorunda kalmıştı. Bu konuda yüreklere su serpen önemli bir gelişme, Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Terzi’nin, eski bir maratoncu olarak verdiği, doping vakalarının bu yıl Eylül ayından itibaren büyük bir hızla azalacağına dair söz oldu. Olimpiyat adayı bir ülkenin kendi sporcularında yasaklı maddelere bu denli sık rastlanması, her şeyden önce etik açıdan büyük bir sorun. Rapordan Olimpiyat falı Olimpiyat Komitesi, haziran sonunda yayınladığı raporda hangi kente meylinin daha fazla olduğuna dair ciddi bir ipucu vermedi. Değerlendirme raporu, komitenin üç kente de yaptığı kapsamlı ziyaretlerin sonucu olarak ortaya çıktı ve komitenin 44 üç kentten de mutlu ayrıldığını söyleyebiliriz. Komite, İstanbul’un sunduğu raporu kentin uzun vadeli ihtiyaçlarıyla da uyum içinde bulduğunu ilan etti.Ayrıca hükümetin konuya olan büyük ilgisi ve bir devlet kurumu olan TOKİ’nin müteahhitlik başarıları, yine raporda yer buldu. Raporun ardından yorum yapan İstanbul 2020 Başkanı Hasan Arat, en azından diğer adaylarla yarışta aynı sırada bulunduğumuzu söyledi. Ekonomik açıdan bakıldığında, Olimpiyat evsahipliği giderlerinin ciddi bir kriz ve işsizlik ile boğuşan İspanya için sorun yaratabileceği görülüyor. Ancak komite bunun bir risk olmadığını söyledi. Türkiye, karşılığında sağlayacağı faydalar adına masrafları seve seve karşılamaya hazır görünüyor. Olimpik bir inşaat dönemi, Japonya’nın tarihsel durgunluk içindeki ekonomisine küçük de olsa bir katkı sağlayacaktır. Üstelik bu evsahipliği, Fukushima felaketiyle beraber biraz kabuğuna çekilen Uzak Doğu’nun dev ekonomisinin uzun süredir ilk büyük uluslararası lansmanı ve promosyonu olacaktır. Yine trafik sorunu Komitenin raporundan ilerleyecek olursak, Türkiye’deki olası güvenlik riskleri de adaylığı tehdit etmiyor. Yine Japonya’nın güçlü ekonomisinin düşük görünen halk desteğine baskın geldiği belirtiliyor. 2016 Olimpiyat Oyunları’na da aday olan Japonya, zaten bunun için 4.5 milyar dolarlık bir rezerv ayırmıştı. Halk desteği söz konusu olduğundaTürkiye’nin durumu biraz daha karmaşık. Bugün için büyük bir çoğunluğun Olimpiyat fikri ile heyecanlandığını biliyoruz.Ancak konu yarışmaları izlemeye geldiğinde çok da hevesli olduğumuz söylenemez. Bunu maalesef 2012’de İstanbul’da düzenlenen Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nda, yaz başındaki Mersin Akdeniz Oyunları’nda ve geçen ay son bulan ve FIFA’nın Dünya Kupası’ndan sonraki en büyük organizasyonu olarak bilinen U20 turnuvasında tecrübe ettik. Çoğu müsabakada tribünler boştu. Olimpiyat Komitesi raporu, daha ziyade teknik konulara eğiliyordu ve bu noktada İstanbul’un karşısına çıkan en büyük engellerden biri, trafik sorunu oldu. Nitekim, Olimpik tesisler arasındaki ulaşım kolaylığı, komitenin bugüne kadar hep umursadığı bir nokta oldu. Trafik konusunda ise Tokyo kendisine en çok güvenen şehir olarak ortaya çıktı. Dünyada trafik yoğunluğunun bir baş belasına dönüştüğü şehirler arasında sayamayacağımız Tokyo’nun belediye başkanı, komiteye yeni yollara ihtiyaç duymadıklarını, mevcutların yeterli olduğunu söylemişti. Madrid de ulaşım konusunda önemli yatırımlar yapması gerektiğine inanmıyor. Bunun karşılığında İstanbul, pazarlıktaki elini yükseltmek için, üçüncü Boğaz köprüsü, üçüncü havalimanı, Boğaz’da tüp geçit, Marmaray gibi dev projelerinin devam etmekte ya da başlamak üzere olduğunu hatırlatıyor. Olimpiyat Komitesi’nin burada sadece bir kısmını sıralayabildiğimiz sayısız kriterle karar vereceğini biliyoruz. Sonucu kestirmek mümkün değil. Ancak bir Olimpiyat klişesinin, evsahipliği söz konusu olduğunda yüzde 100 geçerli olduğunu şimdiden söyleyebiliriz. Bu tatlı yarışın hem ülke sporuna, hem de tarihi ve coğrafi güzellikler itibarıyla rakiplerinin çok önünde olan İstanbul’a çok şey katacağı açık. İpi göğüslese de göğüsleyemese de. İstanbul bu yarışı kaybetse dahi bir sonraki oyunlara mutlaka aday olacaktır. 45 SÖYLEŞİ yıllar ailemizin tek ulaşım aracıydı motosiklet. Önceleri babamın eski mopet’inde, sonra da yazları çalışıp para biriktirerek aldığım mopet ile devam etti tecrübelerim. Bu motosiklet tutkusu üniversite başlayınca sadece tatillerle sınırlı kalsa da sönmedi. İşe başladıktan birkaç ay sonra bir motosiklet aldım. Her fırsat bulduğumda gezmek için motoruma sırt çantamı ve kamp ekipmanımı bağlayıp İstanbul’dan çıkıyorum ve bir yerlerde kamp yapıp dönüyorum. Bunu beş yıldızlı tatillere değişmem. Araba tutkunları vardır, “Şu marka bir arabam olsa!” diyen... Senin böyle bir tutkun var mı yoksa şu anda kullandığın motosiklet senin için yeterli mi? Otomobil herkesin kullandığı bir araç; konu motosiklet olunca ise işler değişiyor. Bazıları korkuya kapılır, bazıları ise otomobilin konforuna sarılır. Motosiklet bu kaygılardan uzak olanlar için bence. Benim ilgi duyduğum motor tipi “enduro.” Hem arazi hem de asfaltta sürmeye imkan tanıyan motorlar. Kaza oranlarının artması sebebiyle motosiklet benim tercih etmeyeceğim bir araç. Fakat kullanıcısı olduğuna göre bu sizin için geçerli değil. Bu konuya nasıl bakıyorsunuz? Söyleşi: Elif AYDEMİR Evet, kaza oranı yüksek ve kaza sonrası hayatta kalma oranı düşük. Bu bir tutku ise yapabileceğim tek şey kurallara uymak ve koruyucu ekipmana sürüş yapmak. Motosiklet tecrübe ve özgüven gerektiriyor ancak ne kadar tecrübeli olursa olsun her sürücü kaza yapabiliyor. Uzun yıllar motosiklet kullanmış bir arkadaşım nasıl kaza yaptığını anlatırken, “Artık usta bir motorcuyum dediğim gün kaza yaptım,” demişti. BİR MOTOSİKLET TUTKUNU: Havacılığın her zaman ilgi duyduğu bir alan olduğunu söyleyen ve iki yıldır THY A Bakım Geniş Gövde ekibinde mekanik teknisyen olarak çalışan Hasan Büber aynı zamanda tam bir motosiklet tutkunu. Büber’le motosiklete olan ilgisinden konuştuk. ize kendinizden bahseder misin? 28 yaşındayım. Mersin’in Mut kasabasında doğdum ve büyüdüm. Şu anda THY A Bakım Geniş Gövde ekibinde mekanik teknisyen olarak çalışıyorum. Nerede eğitim aldınız? THY’de çalışma düşüncesi nasıl ortaya çıktı? Marmara Üniversitesi Elektrik Öğretmenliği mezunuyum. Üniversiteden önce baba mesleğinde çalıştım. Üniversite eğitimim sırasında ses-ışık teknisyenliği ve bazı part-time işler yaptım.THY’nin açtığı Teknisyen Yetiştirme Programı'nı (TYP) duyduğum gün başvuru yaptım. Havacılık her zaman ilgi duy46 farklı bir kıyıda kamp kurdum. Bu sayede yeni insanlar tanıdım, çok güzel yerler gördüm. Hatta bazı yerlere tekrar gideceğim. Siz hiç kaza geçirdiniz mi? duğum bir alandı. Eğitim sırasında ve işe başladıktan sonra da ilgim artarak devam etti. Yaklaşık 2 yıldır uçak teknisyenliği yapıyorum. Buradaki iş ortamında elbette ki problemler var ama kendimi yeni olarak gördüğüm mesleğimi sevdim. A Bakım Geniş Gövde ekibinde çok yoğun bir tempoyla çalıştığınızı biliyoruz. Ekibinizle ilgili neler söylemek istersiniz? İlk kurulduğu günden beri A Bakım Geniş Gövde bölümünde çalışıyorum. İşler çoğu zaman yoğun ama ekip ruhu tam anlamıyla oturdu diyebilirim. Ekipteki herkes birbirinin kabiliyetlerini, kişiliklerini biliyor ve dolayısıyla iş ilişkilerini ve arkadaşlıklarını buna göre geliştiriyor. Motosiklet tutkuna gelelim. Motosiklete olan ilgin nasıl başladı? Kendimi bildim bileli motosiklete ilgim vardı diyebilirim. Motosiklet, büyüdüğüm coğrafyada vazgeçilmezdi. Aslında kendime örnek aldığım ilk motosiklet kullanıcısı babamdı. Uzun Sürücü olarak hiç ciddi kaza geçirmedim, motosikletten düşmedim bile. Yolcu olarak iki yaşındayken kaza geçirmişim. Babamın kullandığı motosiklete dört kişi binmiştik. Aile ziyaretine gittiğimiz Toros Dağları’ndaki köyümüzden kasabaya dönerken fren rodunun kopması sonucu annem, babam, ablam ve ben şarampole yuvarlanmışız. Annem ve ablam hafif şekilde yaralanmış. Babamın ayağı motosiklete takılmış ve motosikletle beraber yuvarlanmış. Ben de çok küçük olduğum için babam gibi daha ciddi şekilde yaralanmışım. Başımda bu kazadan kalma yedi dikiş var. Bilinçsizce dört kişi aynı motosiklete bindiğimiz için yaptığımız bu kazanın sonuçları daha ağır olabilirdi, neyse ki hiçbirimize bir şey olmamış, ucuz atlatılmış kaza. Babam hala hayatını, üşümemek için arkadaşından ödünç aldığı kaskın kurtardığını söyler. Ben sırt çantamı alıp yeni yerler keşfetmeyi çok severim. Motosikletim olsaydı herhalde en çok tek başıma İstanbul’dan yola çıkıp Ege kıyılarını gezmek isterdim. Böyle bir yolculuğa çıktınız mı? Geçen yıl on beş günlük bir gezi yaptım. İstanbul’dan çıkıp tüm Ege ve Akdeniz kıyılarını mümkün olduğu kadar köy ve kasabalardan geçerek, otoyollardan uzak durarak dolaştım. Bu benim için mükemmel bir tatil ve tecrübe oldu. Her gün Motosiklet eğer dikkatli kullanılırsa ve hız yapılmazsa aslında iyi bir ulaşım aracı diye düşünüyorum. Ama park sorununu merak ediyorum açıkçası; park yeri aramak sizin için de bir sorun mu yoksa bunun kolay bir yolu var mı? Neredeyse hiçbir alanda park problemi yaşamıyorum. Bazen işyerinin önüne park ettiğim esnaf, “Ağabey, tezgahın önünü kapama,” diye uyarıyor, hepsi o kadar. Başta B kapısı olmak üzere havalimanı otoparklarından bile ücretsiz yararlanabiliyorum. Şehir içinde bir yere park ederken ise ilk bulduğum aydınlatma direğine kilitliyorum motorumu. İleride evlenip aile kurduğunuzda motosiklete binmeye devam eder misiniz yoksa araba mı alırsınız? Otomobil alsam da bir motosikletim olur diye düşünüyorum ama bu motosiklete ailecek binmeyeceğim kesin. Aileniz motosiklet kullanmak istediğinizi öğrendiğinde ebeveynlerin korumacı içgüdüsüyle karşı çıktılar mı? Babamdan tepki almadım ama annem neredeyse yirmi yıldır motosiklet kullanıyor olsam da hala arada bir beni vazgeçirmeye çalışıyor. 47 havacılık herhangi bir yazıyı okuyarak harcanan zaman-insan enerjisini düşünürsek bu maddenin ne kadar önemli olduğunu, belki üzerine sayfalarca yazı yazılabileceğini, uzun uzun konuşulabileceğini söyleyebiliriz. Havacılıkta da prosedürler önemli bir yer tutar. Çalışan için kullanıcı dostu olan prosedür, harita, doküman vs. aslında uzun vadede kazanç sağlar. Çalışanın prosedürlere rahat ulaşması ve ulaştığı prosedürlerin anlaşılır bir dille hazırlanmış olması gerekir. Ayrıca bu prosedürlerin uygulanabilirliği de oldukça önemlidir. Bütün bunların yanında bir eğitmen olarak çalışanların eğitimlerinin her zaman eksiksiz verilmesi gerektiğini ve eğitimlerin güncel olmasının da oldukça önemli olduğunu belirtmem gerek. Liveware-Hardware (L-H) Herhangi bir sınava girmek zorunda kaldığınızı ancak mekan yetersizliğinden bu sınavın anaokulu çocuklarının masa ve sandalyelerinde gerçekleştirileceğini söyleseler ve üstelik sınav 3 saat sürecekse, vay halinize! Yazı: Şebnem BAYEZİT Ticari ve Yer Hizmetleri Eğitmeni HAVACILIKTA SHELL MODELİ H ava araçlarının kazaları diğer toplu taşıma araçlarının kazalarından daha fazla dikkat çeker. Gelecekte her şeyi gelişmiş bilgisayarlar yapabilecek ve belki de insan faktörünün hiç olmadığı uçaklar geliştirilebilecek ancak bugün “insan faktörü” dikkat edilmesi gereken bir unsur. Hava araçlarının kaza yapma nedenleri ile ilgili bazı modeller geliştirilmiştir. Bunlardan en iyi bilineni Elwyn Edwards’ın ortaya koyduğu “SHEL” modelidir. Edwards’ın modeli tek L ile yazılır. S (software): Yazılım (Prosedürler, politikalar, göstergeler, işaretler vs.) H (hardware): Donanım (Araç, makineler, aletler vs.) E (Environment): Çevre (Çalışma koşulları, hava şartları, doğal afetler, ışık miktarı vs.) L (Liveware): İnsan. 48 Modelin ismi bu kelimelerinin ilk harflerinden oluşur. Daha sonra Hawkins bu modele bir L harfi daha ekleyerek, insan faktörünü kişisel ve diğer olarak iki başlıkta ele alarak Shell Modeli’ni geliştirdi. Bu kavramsal modelleri birbirleriyle karşılaştırırken herhangi birisi diğeri ile eşleştirilmez. Eşleştirme gerçekleştirilirken kullanılan modellerden biri kesinlikle “Liveware (insan)” olmak zorundadır. Hava araçlarının kaza yapma sebepleri insanın yazılımla, donanımla, çevreyle ve diğer insanlarla etkileşiminin bir sonucudur. Şimdi insan faktörü ve diğer başlıkları eşleştirelim. Liveware-Software (L-S) Hangi konu ile ilgili olursa olsun günlük hayatımızda da anlaşılmayan bir dille, sadece hazırlanmış olmak için yazılmış Günlük hayatımızda ergonomi diye adlandırdığımız araçgereçlerin kişiye uygun ve kullanılabilir olması oldukça önemlidir. Hatalı, ergonominin dikkate alınmadığı, sadece göze hitap eden tasarımlar; kötü konumlandırılmış, rahat ulaşılamayan ya da kontrolleri sırasında engellerle karşılaşılan sistem ve makineler ve en önemlisi insan ihtiyaçlarının önemsenmediği araçlar da önemli bir konudur. Liveware-Environment (E-L) Havacılıkta bu başlık altındaki en önemli unsur çalışma düzenindeki bozukluklar, vardiyalı çalışma, jet lag ve yeterli dinlenme saatlerinin olmamasıdır. İnsanın dikkatini etkileyen en önemli faktörlerden biri uyku düzensizliğidir. Bunun dışında çalışılan ortamda yeterli ışığın olmaması, ısının fazla ya da az olması (iklimsel faktörler), vardiya düzeninden dolayı yeterli uykusunu almamış çalışanların çalışma saatlerinde uyku getirecek bir ortamda çalışıyor olması, salgın hastalıklar, çalışan motivasyonunun düşük olması, kurum kültürünün anlaşılamaması ya da kurum kültüründe bozulmalar gibi pek çok şeyi sıralayabiliriz. Liveware-Liveware (L-L) Kısaca çalışanın meslektaşları ile veya diğer çalışanlarla ilişkisi diyebiliriz. Çalışanların üstleri tarafından eksik bilgilendirilmesi, çalışanlar arasındaki çatışmalar, hiyerarşik düzende aşırı disiplin nedeniyle yanlış anlaşılmalar ve sorunun tekrar sorulamaması, kıskançlık, takım çalışmasının önemi yerine bireysel öne çıkma isteğinin ağır basmasını, çalışanlar arasında yaşanan bireysel sorunlar olarak sıralayabiliriz. Hayatta yaşanan hiçbir kaza bir tek nedenden ötürü gerçekleşmez. Birden fazla sebep aynı zaman diliminde bir araya gelmiştir ve kaza gerçekleşir. Her zaman her kaza nedeninin bir araya gelmesi sonrası kaza gerçekleşmeyebilir. Hani deriz ya, “Kıl payı kalmıştı.” İşte bu kıl payı gerçekleşmeyen kazalar hiç gerçekleşmeyecek demek değildir. Hava araçlarının kazalarında birden fazla nedenin bir araya gelmesine “İsviçre peyniri modeli” denir. İsviçre peynirindeki delikler aynı hizaya gelirse kaza gerçekleşir. O zaman yapılması gereken önlem almak ve nedenleri ortadan kaldırmaktır. Güvenli uçuşlar. 49 GEZİ Baharat kokulu okyanus güzeli: Tropik hayvanlara, egzotik baharat rotalarına, tarihe ve sualtına meraklıysanız, Zanzibar’ı mutlaka görmelisiniz. Bir zamanların korsan adası ve köle ticareti merkezi, bugün parıltılı renklerini ve dokusunu koruyan, egzotik bir tatil diyarı. Üstelik plansız turizm tesisleriyle ve sanayileşmeyle yıpratılmamış... 50 mar kir pas içindeydi. Bitkindi. Kabilenin şefi kendisini Tippu Tip’in adamlarına niye satmıştı, hiç anlamayacaktı. Tanganyika kıyısındaki köyü çok uzaktaydı şimdi. Fildişi ticaretinde de kullanılan karavan giderek kalabalıklaşıyordu. Tip’in adamları sadece reislerden parayla ya da takasla insan satın almıyor, yolda karşılarına çıkan ve gözlerine kestirdikleri adamları ve kadınları da zincirleyip karavana dolduruyordu. Güneşin kolları karavanın tentesini mızrak gibi deliyordu. Omar’ın boynundaki demir halka kor gibi ısınmıştı. Karavan sonunda Tanzanya’nın Bagamoyo kentine geldi. Bagamoyo’nun Swahili dilinde “Yüreğini teslim et” anlamına geldiğini, bunun da kurtuluş umudu kalmadı demek olduğunu,Tip’in ise sekiz plantasyonunda 10.000 kadar köle tutan, kıtanın en büyük insan taciri olarak nam saldığını burada öğrenecekti. Başka karavanlar da gelince herkesi bir tekneye bindirdiler. Su pırıl pırıldı. Saatler sürdü yolculuk. Korsanların, köle tacirlerinin ve baharatçıların adasına, Zanzibar’a vardılar. Onu Stone Town’un merkezindeki zindanlardan birine koydular. Ertesi gün çıkarıp yıkadılar. Üzerine temiz kıyafetler giydirdiler. Pazar yerine getirdiler. Sıra kendisine geldiğinde sırtını kırbaçlamaya başladılar. Eğer ağlamazsa daha çok para edecekti. Şanslıysa ilk sahibi onu adada, tarlada çalıştırırdı. Ortadoğulu bir zenginin yanında çilesine devam etmesi ve hatta tanımadığı birileri için savaştırılması hiç de düşük bir olasılık değildi. Lanet olası 19. yüzyılın bitmesine daha çok vardı. 51 GEZİ Sayfadaki kumsal ve deniz fotoğraflarına bakarak tatil hayallerine dalmaya hazırlanırken acılı bir hikayeyle canınızı sıktıysak bağışlayın. Ancak size Zanzibar gibi harika bir yeri tanıtmak niyetindeyiz ve maalesef bu egzotik adayı anlatırken onun damarlarına kadar işlemiş köle tüccarlığı tarihini pas geçmemiz mümkün olmadı. Size söz, öykümüzün gerisi çok daha renkli, eğlenceli ve müzik dolu... Stone Town, Tanzanya’ya bağlı özerk bir bölge olan ve bir ana adanın çevresindeki küçüklü büyüklü adalardan oluşan Zanzibar’ın başkenti. Tarih boyunca Perslerin, Arapların, İngilizlerin, Almanların kontrolüne geçmiş. Buna bağlı olarak da eklektik ama cıvıl cıvıl bir mimarisi var. Özellikle evler çok güzel. İlk taş evler, 1830’larda yapılmaya başlamış ve yavaş yavaş ahşap balıkçı evlerinin yerine geçmiş. Stone Town sadece Zanzibar’ın değil, bütün bir Doğu Afrika coğrafyasının en eski kentlerinden. Kölelik döneminin tatsız hatıralarını diri tutabilmek için St. Monica’s Hostel’in altındaki 15 hücre korunmuş. Eğer bu pansiyonda kalmıyorsanız içerisini görebilmek için küçük bir ücret ödemeniz gerekli. Köleliğin yasal olarak kalkmasından sonra özgürleştirilen mağdurların da inşasında yer aldığı Anglikan Kilisesi, görülmeye değer yerlerden. Pansiyon demişken, daha çok bungalov tipi pansiyonlar var şehirde ve fiyatlar özellikle Türkiye ile kıyaslandığında oldukça makul. Gece hayatı oldukça renkli, Stone Town’un. Afrika kültürünü ve Arap müziğini harmanlayan küçük orkestraları dinlemek, bir yandan da tropikal içeceklerin ve yiyeceklerin tadını çıkarmak keyifli. Zanzibarlılar, dünyadaki en ünlü hemşerilerini, Freddie Mercury’i de unutmamışlar elbette. Queen’in merhum solisti ile aynı taşıyan güzel bir bar da var şehirde. Baharat Adaları Kent merkezinde baharat turları pazarlanıyor. Merakınız varsa bir tura katılabilir ve oldukça ucuza iyi bir alışveriş yapabilirsiniz. Zanzibar’ın ana gövdesini oluşturan ve Stone Town’un da üzerinde bulunduğu Unguja, hemen kuzeydeki Pemba Adası ve güneyde yer alan Mafia Adası’nın oluşturduğu üçlü, tarih boyunca Baharat Adaları ismiyle de anılmış. Mafia Adası, doğrudan Tanzanya hükümetine bağlı. Stone Town’un deniz kıyısındaki Harikalar Sarayı, yani “Beital-Ajaib” mutlaka gözünüze çarpacaktır.1883’te inşa edilip 1896’daki Zanzibar-İngiltere savaşından sonra restore edilmiş. Eskiden sultan tarafından kullanılırmış. Nedense, rehberler adada elektrik getirilen ilk yerin burası olduğunu sıklıkla vurguluyorlar. Bir başka klişe cümleyse şöyle: “Doğu Afrika’nın ilk asansörü bu binadaydı.” Bugün ülke kültürünü anlatan keyifli bir müzeye dönüştürülmüş. Hemen yanındaki 17. yüzyıldan kalma kalenin içinde birçok mağaza ile birlikte dans ve müzik şovları var her gün. Eski dispanser de şehrin şık binalarından. Malum, sıtma buralardaki en büyük dert ki bu konuda siz de dikkatli olmalısınız ve tavsiyelere uymalısınız! 52 Zanzibar’daki en eski bina, 1107 yılında Araplar tarafından inşa edilen Kizimkazi Camii. Bugün Zanzibar halkının büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşuyor. Şehirdeki kapı işlemeleri de oldukça ilginç ve çeşitli. Kültürel değeri olan 600 kadar güzel kapı örneği var burada. İçlerinde Hint işlemelerini bulmak da mümkün, Arap mimari geleneklerini yansıtanları da. Stone Town, arka mahallelerini de dahil ettiğinizde bile çok büyük bir şehir değil. Bu nedenle belki de bir iki günü burada geçirdikten sonra adanın derinliklerine doğru yol almak daha yerinde olacaktır. Taksi yaygın bir ulaşım aracı ve ciddi biçimde pazarlığa tabi olduğunu söylemeliyiz. Dalış cenneti Zanzibar, Ekvator çizgisine çok yakın. Bu nedenle yılın her mevsiminde okyanusun mavilerine dalmak mümkün. Dalmak derken, Zanzibarlılar bu konuda oldukça iddialı. Suda görüş alanı muhteşem. Kursların da hemen hepsi uluslararası sertifikasyon sahibi ki bu da tecrübeniz yoksa dahi dalabilirsiniz demek. Okyanus tecrübelerinizi derinleştirmek istiyorsanız, adanın batısındaki Stone Town’u değil de daha tropik olan doğu ve kuzey bölümündeki plajları tavsiye edebiliriz. Yalnız gelgit konusunda bilgi almanızda fayda var. Adanın iç kesimlerine ve uzak kıyılarına doğru ilerledikçe alışveriş olanakları oldukça kısıtlanıyor. Bakkallardan sadece su ve basit yiyecekler alabilirsiniz desek yeridir. Bu nedenle temel ihtiyaçlarınızı şehir merkezinizde gidermenizi öneririz. Fakat sadece Zanzibar’ın bitki örtüsünün tadını çıkarmak ve bu yeşilliklerin arasındaki tropikal hayatı keşfetmek için bile medeniyetten uzaklaşmaya değer. Örneğin bir rehber eşliğinde yolunuzu Jozani Ormanı’na düşürebilirseniz, adaya özgü hınzır maymunlarla karışılaşacağınızdan eminiz. Stone Town’daki bir deniz seçeneği de tekneyle açılıp yunus turuna katılmak. Şansınız yaver giderse yunuslarla yüzebilirsiniz bile. Bu güzel Hint Okyanusu adaları hakkında biraz merak uyandırabildiysek, artık gidiş yolunu da tarif edebiliriz. En iyi yöntem, Türkiye’den direkt seferlerle Tanzanya’nın başkenti Dar es Salaam’a uçmak olacaktır. Buradan da üç dört saatlik bir feribot yolculuğuyla Stone Town’a varabilirsiniz. i: ib g k a m la t a e n i’ is d a V n o ik il S n a d Kızgın kumlar TEKNOLOJİ ı r a l k a c n u y o j a l p ı l a d En fay verin, müziğe ara Ne . ın y a m ı... ızı unut r da haval ncakların u ada y k O ? e z n u z n iyorsu havlunu Plaja mı gid -teknoloji o n Na . l alemden in bits yfi de sizi sana ne şarjınız recek bir plaj ke ı. Sizin amamal r, uzun sü neyle uzaklaştır dahi ya değe ha de ba in r er bi üz uz n rı uc la m gibi nız üzülmeyin. sine dönmüş ku ak “şarj bitti” lıf bulamadıysa ac kı ay lı rj m şa ra r du bi ak lu er biri ateş tane uz uyum ri de benzer ın nimetlerinden p cihazınızla k güneş panelle ce çü ka kü la lu ut m um , ız uy modern dünyan lamazsanız törle lasıysan lar. Onu da bu u Birçok adap ın teknoloji müpte uz yg ve ya un r hi uc ha şe uy da r ok da ok ka Ç ih etmek e-kitap bir işlev görür. bataryaları terc etinizi, ya da ci bl Bu ri ta e: ha , iy ” zu vs el nu ta lk r “i nu bi len telefo ncelikle küçük de şarj edilebi yorsunuzdur. Ö rumak için ev ko n z! da nı m sı ku plaja da götürü da n ve - durumun her birini suda e bulmanız müm nd ri saydıklarımızın tle ke ar m i ORAYA ı teknoloj n konuyu tavsiyeüretilmiş kılıflar NEREYE DUŞUM size biraz haksızlık ettik. Sizi si’nden fırlama BEN di Va a ız on ım lik r ığ Si da ad ka bu m gü aç ya ak ra in ce nc iç A bu de l, kün. nmek şıp sa kabu iyle Tamam r sesten uzakla eveyn rolü üstle er he eb , çl n re en ka ge yd or sı l şe uy n sa r ol ca m r he la lerle pyeni ku de herkesten, ek istediğiniz an iz. Amacımız ye nizle bütünleşm . ak de m rk edilmiş ve rt te l emin olabilirsin şı a sa şa tt m z ha ku ra neş, künse bi nize sakin, di üm m en , K . ak ız m ın ır kk şt ha siniz. Ama sizi tanı ve bu en doğal rada geçirebilir bu nü gü üm T uz. üz yok! bir koy buldun ına tahammülün as Z rm gö ru rı ku la OLMA ık Z de st iz ya giriyor. erin klıklı MÜZİKSİ tuzlu suyun üz burada devreye in üretilen kula uş iç ı D nı m r zı nı la ha lla So ci r ku ik pe de tute Sü da müz Eminiz ki ev başınızın üzerin Yani duş şart. İş ıllı telefon ya şu ak du im şu ki sl i de te an H ün ya . m e ku müşsünüzdür rbalar genellikl bir torba görünü zel sesleriyle uy stıklar Siyah ız yeterli. Bu to dünyanın en gü ya an zi m i. si u” rl aç st i ıp te m ay do ye pi ğl in re r ba iç zı ş k bi “çev mütevazı bir du zla birlikte bu çıktı. tup küçü Ya a ve . ız rı ın or la k ıy rş ık al ço ka st ya su de ak r ar eden kada ygısı ol mp gibi yerlerde de beş litre ştirdi ve plaj ya değil festival, ka a zi izlerken için ld ni sa de m biraz şekil deği le ku er zl ce gö ıp yarı kapalı ve bunu Sade lir. Kumsalda uzan dinleyebilmeniz a rs va ı işinize yarayabi rk şa . r in da iç ka iz en ne n em m çe mavi ge yi rahatsız et zdaki hiç kimse DİĞER ÇILGINLIKLAR sıtlı değil yaparken yanını BİR TAKIM r bunlarla da kı vı zı ır ıv k ce le iyorsanılabi ? nlmemek istem Kumsalda kulla di la STERİYOR üz ık Ö kl ün G la rd ku sü i i iğ iz in müz lerinin UV’LER KAÇI bii ki! Örneğin ğınızı ya da krem hoparlör sistem ta ya lu ş n ne um ıta gü uy ıs lü n zi fo ör ni le ıleri En az 30 fakt ev tipi, akıllı te ellikle pille çalış l. Acaba kemik larının nız, şu leri de var. Gen iniz rahat deği ın iç tip ış ı ı V kl de ar U nı al ne ya nt en yi ça da rk a aj am lli pl veriyo ve suya için güneş pane tlı bir bronzluk dipsiz kuma r ta la bu an ze n ani ay zi nt ni m Si ça te ? pa ş zı ya uz sız güne yorsun . İstediğiniz ciha V yorlar. Şarj ölçüde etkileni n çılgınlıklardan dar bir cihaz: U na lu ka i bu iç zararlarından ne rının en yeni r di uç av na y z yine fotoğraf avcıla recek şe ha tı ve ci al t nı Su de . ya iz iz in za in iğ nı rs rd rı ili ama bizden edeb arak gi kaygıla e bulamazsınız inizi de veri ol m nızda şarj tt ar tip ke al ar lt ci m da ın ki ik el tığ de st aş şe ra ul ineleri çok ölçer. Ü oyuncağını da kö ız edici boyutla ki fotoğraf mak ts de bu ha m n ra çi te bi in et ü iç rn üğ n te zl zi z gö ama in fena değil. durum si söylemesi, deni mazsınız belki havlular da hiç la r ji lo bu çe e öl no rd V ek U -t ye n. no er n na ümkü r plajda veriyor. H satın almanız m havalı. Cebe sığa in. Kalabalık bi iç de rı m la çi cı bi . av r or bi ı ne liy zi pl anız side ha takılabi cihazı hesa zemem diyors Son önerimiz r bantla pazıya ge bi t ile si ü ba ör e kt kl lli te ikli, etal de cihazlar gene k bileğinize last elinizde koca m ! bulunmuş: Aya ül ize rm in fo iğ r rl bi TABLETİNİ te e oyla şöyl . Cihaz bir kabl J EDERİM SENİN -proof ” etiketiyle zin için uz un ŞAR rs al yo et kı m ta z da ciha GÜNEŞTE altın “water ınız her yerin az. küçük bir oloji düşkünü tığ am at kn ol te ım iş , r ad bi an em r, ad bi le rm gi ik pm ı gö ya l terl Sizin telefon kılıfların , üstelik gürültü te bağlı. Öze İş ve or . iy iz et ir in bl ld ls t bi ta ği ar de ze an ü si an ı ör pazarl tinenlerden olup olmadığın siz olun, detekt ki tek işlevle ye e yakışacak a yine de siz iz m in A et a. bl yl ta lu Fakat biliyoruz , yo za m şi akıllı telefonunu ki ciha- titre deriz! size gerçekten rjlı kılıf. Elinizde şa rle kullanmayın i jil tle er ye ni en eş aün G am : ar ir t fik ka r Fa “smart” bi zaman alabilir. bulmanız biraz za uygun kılıfı 54 55 tarİh Yazı: Dr. Handan DİKER Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi [email protected] 30 Ağustos 1922: Son savaş ve son zafer ustafa Kemal, Nutuk’ta şöyle der: “Efendiler, 26-27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde düşmanın Karahisar’ın güneyinde 50, doğusunda da 20-30 kilometre uzanan tahkim edilmiş cephelerini düşürdük. Yenilgiye uğrayan düşman ordusunun tüm kuvvetlerini 30 Ağustos’a değin Aslıhanlar yöresinde sardık. 30 Ağustos’ta giriştiğimiz savaş sonunda (Buna Başkomutanlık Muharebesi adı verilmiştir.) düşmanın asıl kuvvetlerini tepeleyip tutsak aldık. Düşman ordusu başkomutanlığını yapan General Trikopis de tutsaklar arasına katıldı. Demek ki tasarladığımız kesin sonuç beş günde alınmış oldu.” Gerçekten de tüm olaylar, savaş, düşmanın yenilmesi, beş günde bitirilmiştir. Mustafa Kemal bu savaşa "Rum Sındığı" adını vermiştir. Bu savaşta, Türk ordusu düşmana yakın bir kuvvete 56 sahipti. Oysa taarruz için düşmandan iki, üç kat üstün olmak gerekirdi. Bu nedenle taarruz yeri Afyon oldu. Gece yürüyüşü ile Eskişehir’den bazı kuvvetler getirildi. Sayısal olarak bakacak olursak durum şöyle idi: Yunan kuvvetleri: 6.564 subay, 218.000 er, 83.000 tüfek, 1.300 kılıç, 3.113 hafif makineli tüfek, 1.280 ağır makineli tüfek, 418 top, 50 uçak. Türk kuvvetleri: 8.659 subay, 199.283 er, 100.352 tüfek, 5.000 kılıç, 2.025 hafif makineli tüfek, 839 ağır makineli tüfek, 340 top, 8 uçak. Yukarıda belirtmiş olduğum gibi sayılardan açıkça görülüyor ki Yunan kuvvetleri top, ağır makineli tüfek, uçak ve teknolojik destek bakımından bizden üstündü. Beş altı ayda düşürülemez denen Yunan cephesi birkaç günde düşürüldü. 1 Eylül 1922’de de Mustafa Kemal o ünlü komutunu şöyle vermiştir: “Afyonkarahisar, Dumlupınar, büyük meydan savaşında zalim ve gururlu bir ordunun temel kuvvetlerini inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve soylu ulusumuzun özverilerine layık olduğunuzu kanıtlıyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır. Savaş alanındaki beceri ve özverilerinizi yakından gözlüyor ve izliyorum. Ulusumuzun hakkınızdaki değerlendirmelerine aracı olmak görevimi aralıksız ve durmaksızın yerine getireceğim. Başkomutanlığa önerilerde bulunulmasını cephe komutanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan savaşları verileceğini göz önünde tutarak ilerlemesini ve herkesin aklını başına alarak yiğitlik ve hamiyet yolundaki yarışmada harcamasını kendilerinden isterim. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri! " Özetleyecek olursak, Büyük Taarruz’un sonuçları şöyle olmuştur: Kesin başarı ve biten bir kurtuluş savaşı. Lozan Barış Antlaşması’na giden zeminin hazırlanması. Ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşuna giden sürecin başlaması. İşte tüm bu reformlar Mustafa Kemal’in önderliğinde ve onun planları ile gerçekleşmiştir. Sonunda da yeni devlet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendisini göstermiş ve varlığını yurt içinde ve dışında kanıtlamıştır. 30 Ağustos’ta yapılan bu son savaşla artık barış dönemi açılmış ve bundan sonra uluslararası ilişkiler ve yapılan dostluk antlaşmaları ile yepyeni bir dönem başlamıştır. 57 hobİ i nesneler ı ıl z a y ı, asıl ata dair b uzun yıllar y a h ik l ler, Günde ölgesinde femerist g e n n u e n ir u t ğ . birik iyonculu i itibarını arıyor s k e l o k n iade antika tutkunu çeri çöpü i, ir r b ış te f m l de a k ıdı, eçen kağ varsa, bu z u n u y u Elinize g h riz. k gibi BİR akından bakın de a m a m ata az daha y ir b a y u n ko 58 907 yılında Viyana’da doğan Hans Peter Kraus, 25 yaşında kapıldı kitap biriktirme hastalığına. Çok geçmeden ilgisi Ortaçağ eserlerine yoğunlaştı. Kitaplarla birlikte el yazmaları ve değerli belgeler de biriktiriyordu. Kağıtların dünyasına öylesine gömülmüştü ki yükselen Nazi dalgasının ebadını fark edemedi bile. 1938 yılında Yahudi olduğu gerekçesiyle tutuklanıp Dachau toplama kampına konmasından neredeyse bir yıl sonra ülkeyi terk etmesi emredildi. 100.000 kadar kitap ve belgeyi geride bırakarak. Efsane koleksiyoncu bazı önemli eserleri önceden yurtdışına çıkarmayı başarmıştı ama geride kalanlar paha biçilmezdi. Savaştan sadece birkaç gün önce Stockholm’de annesiyle buluşup ABD’nin yolunu tuttu. Yanında yalnızca birkaç belge vardı. Efsane o ki New York’a indiğinde gazetecilere ülkeye ABD’nin tapusunu getirdiğini söylemişti. Bu ifade ne kadar doğru bilinmez ama sözünü ettiği, Kristof Kolomb’un 1494 tarihli orijinal mektubunun Kraus’a büyük bir ün ve harika bir “ikinci kariyer” kazandırdığı somut bir gerçek. Meşhur mektup, aslında yüzyıllar sonra bir anlam ifade etmesi için yazılmamıştı, sadece gündelik bir anlamı vardı. Ve günümüzde Kraus ve benzer tutkunlardan ilham alan binlerce insan, vakitlerinin büyük kısmını böylesi gündelik belgeleri bulmaya, elde etmeye ve korumaya vakfediyor. Efemera, etimolojik olarak bir günden fazla ömrü olmayan anlamına geliyor. Tahmin edersiniz ki efemeristler her zaman Kraus kadar şanslı değil. Zaten pek çoğunun asıl ilgi alanı tapu belgeleri, kasa fişleri, film afişleri gibi basılı veya yazılı materyaller. Bir kısmı ise önemli kişilerin imzaları, fermanlar, hanedan mektupları gibi aynı zamanda yatırım değeri de olan, pahalı belgelere yöneliyor. Efemera bir bakıma gündelik hayatın unutulmaya namzet tarihini anlatıyor. Bilirsiniz, tarih kitapları hep büyük öyküleri anlatır. Kraus’un memleketi Avusturya’ya dönecek olursak örneğin, Osmanlı ordularının nasıl Viyana kapılarına dayandığını gösterir kitaplar. Ancak Avusturya’da bir zamanlar Osmanlı fesleri üretilip üretilmediği gibi “absürt” bir soruyu yanıtlamak için bir efemera müzayedesinde şahit olmak gerekir. Müzayede heyecanı Efemerayı antika koleksiyonculuğundan ayıran temel nokta, topladıkları malzemelerin günlük kullanıma yönelik olma- sı. Öylesine kişiye özel bir tutku ki bu bir koleksiyoncu için yıllar süren bir emeğe ve bunun karşılığında haklı bir gururu tekabül eden bir seri, bir başkasının hiç ilgisini çekmeyebiliyor. Fakat yine de, tıpkı antikalar gibi, efemera için de orijinallik ilk kriter. Eserlerin, ki ustaların pek çoğu “eser” sözcüğünden pek de hoşlanmıyor, saklanma koşulları da tıpkı antika eser ve belgeler gibi olmalı. Şu günlerde sayısı giderek artan efemera mezatlarında o kadar ilginç seriler müzayede tezgahlarına geliyor ki: Beşiktaş spor kulübü giriş beyannamesi, Yeşilçam döneminden erotik film afişleri, artık piyasada olmayan bazı ürünlerin isimlerinin geçtiği faturalar, gazinolarda çekilen fotoğrafların konduğu kılıflar, otobüs biletleri, Fransızca senetler, milletvekillerinden “torpil” talep edilen dilekçeler, gazete ilanları, okul yıllıkları... Her koleksiyoncu bir süre tarihten bir ya da birkaç tema seçerek alanını daraltıyor. Böyle de olmaz zorunda, aksi halde pek çok alanı birden takip etmek ve biriktirmek pek mümkün değil. Efemera müzayedeleri ise neredeyse koleksiyonlar kadar ilginç. Bu sadık takipçilerin birbirleri arasındaki rekabeti görmek için dahi müzayedelere gitmeye değer. Ama emin olun, ucundan köşesinden açık artırma heyecanı ve eski ile kurduğunuz bağlar birlik olup sizi yakalayacaktır. Unutmayın, o salondakilerin büyük bir kısmı biriktirmeye başlama kararını sizin gibi bir müzayede izlerken aldı. Bugün çok değer verdikleri seriler, belki de onlar bu işe başladığında henüz kullanımdaydı. Başka bir deyişle, bugün metrobüse binerken bir defa kullanıp çöpe attığınız akıllı biletlerin yarın için bir efemera nesnesi olabileceğini düşünerek başlayabilirsiniz işe. Ya da artık yavaş yavaş kullanımdan kalkan telefon kartlarının.Ya da... 59 çocuklar İÇİN bilen, çalışkan, sorumluluk sahibi, kendine güvenen, mutlu çocuklar yetiştirmek için neler yapmalıyız? Ondan beklenenler çok fazla değil mi? Ama gözünüz korkmasın çünkü tüm bunları başarması için tek yapmanız gereken onu sevmek, her koşulda desteklemek ve sizin de kendi anne-babanızdan öğrendiğiniz ve doğru olduğunu düşündüğünüz şeyleri ona öğretmek. Bunların başında ise elbette sorumluluk duygusu geliyor. Öncelikle şunu hatırlamakta fayda var; çocuklar ihtiyaçlarını kendi başlarına karşılayabildiklerini fark ettiklerinde kendilerine olan güvenleri de artar. Yani çocuğunuz bir işi yapabiliyorsa ona yardım etmeye, hatta o şeyi onun yerine yapmaya kalkışmak, örneğin kendi başına yemek yiyebilen bir çocuğa yemek yedirmeye çalışmak kendine yeterlilik duygusuna zarar verir. Çocuğunuz yürümeye başladıktan sonra onu kucağınızda taşımayın. Kendi başına giyinip soyunabiliyorsa, ayakkabısını bağlayabiliyorsa, çantasını taşıyabiliyorsa ona fazla müdahale etmemeye çalışın. Ödevlerinde ona yardımcı olabilirsiniz ama asla ve asla onun yerine ödevini yapmayın; nasıl yapması gerektiğini gösterin.Tıpkı bizler gibi çocuklar da başarılarından keyif alırlar. Üstelik istediği gibi giyinen, oyun oynayan, yemeğini kendi başına baskı olmadan yiyen, hareketlerine katı sınırlar getirilmeyen, kısacası kişiliğine saygı gösterildiğinin farkında olan bir çocuk kendini değerli ve önemli hisseder. Bu da onu yeni denemelere ve başarılara yönlendirir.Yani bırakınız yapsınlar. Çifte standart yok Sorumluluk kazanılmasında anne-babalara düşen bir diğer rol ise telkin ettikleri şekilde davranmalarıdır. Çocukların çok iyi minik gözlemciler olduğunu ve “yaşayarak-yaparak” öğrendiklerini unutmayın. Eğer sizin sorumluluklarınızı zorla, isteksizce yerine getirdiğinizi veya bunları aksattığınızı fark ederse, ister istemez o Hangi anne-baba kendi kararlarını verip bunları uygulayabilen, sorumluluklarının bilincinde olan çocuklar istemez ki? Peki bunu başarmak için neler yapmalılar? İşte bazı ipuçları... 60 da sorumluluklarından kaçabileceğini düşünecektir. Bu özellikle tüm ailenin birlikte yaşadığı yer olan evdeki kurallar konusunda önemli bir nokta. Düzenli bir ev ortamı onun düzenli olmayı öğrenmesinde oldukça etkilidir. Ancak daha da önemlisi, bu düzenin sağlanmasında onun da rolünün olmasıdır. Kirli kıyafetlerini kirli sepetine atmak, okuduğu kitabı kitaplığa geri koymak, süt şişesini tekrar buzdolabına kaldırmak gibi gündelik hayata dair işler yapmasını isteyerek sorumluluk kazanmasını sağlayabilirsiniz. Evde koyduğunuz kurallar konusunda net olmalısınız. Siz de dahil herkes bu kurallara uymalı yoksa “Sen neden yapmıyorsun?” sorusuyla karşılaşabilirsiniz ve bu durumda “Ben anneyim/babayım” cevabı onu ikna etmeye yeterli olmayacaktır. Rüşvet değil motivasyon Çocuğunuzun doğru davranışlarının farkına varmak ve ödüllendirmek elbette çok önemli. Öte yandan ona başarabileceği, yaşına uygun hedefler belirlemek de öyle. Boyunu aşan şeyler yapmasını isterseniz başarısız olduğunda hem o hem de siz hayal kırıklığına uğrarsınız. Başarılarını hep birlikte kutlayarak onu motive edin. İstediğiniz şeyleri yapması için ona rüşvet vermekten, pazarlığa girmekten kaçının. Evet, doğru davranışları, başarıları için onu ödüllendirin ama bunlar yaptıklarını takdir ettiğinizi gösteren küçük şeyler olsun; içten gelen bir aferin, sürpriz şekilde en sevdiği yemeği hazırlamak veya uzun zamandır izlemek istediği bir filme götürmek gibi. Çocuğun her davranışına maddi bir değer biçerseniz yaptığı her şeyde bir karşılık beklemeye başlayacaktır. Ona belli davranışları, bir ödül elde etmek için değil, doğru ve yerinde davranışlar olduğu için sergilemesi gerektiğini öğretin. Bu süreçte şunu da unutmamakta fayda var: Beklentiler sonuçları etkiler. Ondan iyi şeyler beklerseniz karşılığında iyi davranışlar görürsünüz. ğaç yaşken eğilir diye boşuna söylememişler. Çocuk yetiştirmenin bu altın felsefesine göre çocuğunuza öğretmek istediğiniz şeyleri ne kadar küçük yaşta aşılamaya başlarsanız o kadar etkili sonuçlar alırsınız. Peki işe nereden başlamalı? Soruyu başka bir şekilde soracak olursak; hayatta karşılaşabileceği zorluklarla başa çıkabilen, kendi ayakları üzerinde dura61 sağlık Şapkasız -ve korumasız- çıkmayın! Güneşlenmek güzel ama bir de yanmak olmasa... Canlılara hayat veren güneş dikkat edilmezse acı verici yanıklar başta olmak üzere vücudumuza pek çok zarar verebiliyor. Neyse ki birkaç basit önlemle “yanmadan” güneşin tadını çıkarmak mümkün. ylardan ağustos... Kim bilir ne zamandır hayalini kurduğunuz, planını yaptığınız tatil sonunda geldi. Şimdi saatlerce sahilde yatıp, sıcaklık dayanılmaz bir hal aldığında ise kızgın kumlardan serin sulara atlama zamanı. Deniz-kum-güneş tatilinin olmazsa olmazlarından sahilde kitap/ gazete okuma ve uyuklama fırsatı da cabası. Hele bir de hafif bir rüzgar esiyorsa değmesinler keyfinize... Ta ki tatlı uykunuzdan uyanıp cildinizin kıpkırmızı ve canınızın yanmakta olduğunu fark edene kadar. Çünkü siz belki de rüyalara dalmış giderken -ya da o buz gibi sularda güneşin yakıcılığının farkına bile varmadan yüzerken- güneş ışınları savunmasız cildinizi yakıp kavurmuş. Bu senaryo eminiz en az bir kez sizin de başınıza gelmiştir. İster sahilde uyuyakalın, ister bronzlaşmak için saatlerce güneşin altında yatın, güneşin etkilerinden korunmadığınız sürece cildiniz tehdit altında. Güneş yanığı, güneş ışınlarının cildimizdeki canlı hücreleri öldürmesi sonucunda vücudumuzun verdiği bir tepki aslında. Ölü hücrelerin temizlenebilmesi için kan akışı hızlanıyor, hızlanan kan akışı da cildimizin ısınıp kızarmasına neden oluyor. Bilindiği gibi aşırı güneş yanığı tatilin geri kalanını zehir etmesinin yanı sıra cildin yaşlanmasına hatta cilt kanserine yol açabiliyor. Güneş ışınları, gölgede olsak bile kum ve sudan yansıyarak bizi etkiliyor. Dolayısıyla güneşten korunma sadece direkt güneş ışığına maruz kaldığımız yerlerde değil, yaz aylarında dışarıda olduğumuz her an yapılmalı. İşte güneş yanığı ile ilgili merak edilen sorular ve yanıtları: Güneş koruyucuların ömrü ne kadardır? Aldığımız güneş koruyucu ürünleri genellikle yaz bittiğinde atmaya kıyamayıp sonraki yıl kullanmak üzere saklarız. Ancak bu ürünler açıldıktan sonra birkaç ay içerisinde cildi koruma özelliklerini yitiriyorlar. Dolayısıyla yazın başında yeni ürünler almakta fayda var. lerini tercih edin. Bu ürünleri sadece güneşlenip denize gireceğiniz zaman değil, yaz aylarında dışarı her çıktığınızda sürmeye özen gösterin. Güneşten korunmak için sadece güneş kremi değil, başınızı korumak için geniş kenarlı bir şapka ve UV korumalı güneş gözlüğü takmayı ihmal etmeyin. Güneşe ne zaman çıkılmalı? Uzmanlar, güneş ışınlarının doğrudan geldiği saatler olan 11 ile 16 arasında güneşe çıkılmaması konusunda uyarıyorlar. Biliyoruz, bu özellikle de kısıtlı tatil günlerinde uygulaması oldukça zor bir kural. Bu kurala uyamasanız bile en azından bu saatlerde sık sık güneş koruyucu sürerek ve şapka takarak yanıkların önüne geçebilirsiniz. Güneşli ortamlarda giyeceğiniz kıyafetleri hafifçe ıslatmak da güneş yanığına karşı etkili bir önlem. Güneş yanığı nasıl tedavi edilir? Hafif güneş yanıkları genellikle birkaç hafta içinde kendiliğinden iyileşir. İyileşme sürecini hızlandırmak ve ağrıyı hafifletmek için çok soğuk olmayan suyla duş alabilir ve cildinize soğuk (çok soğuk olmamak kaydıyla) kompres uygulayabilirsiniz. Cilde kaybettiği nemi geri kazandırmak ve şişmesini engellemek için topikal nemlendirici krem kullanabilirsiniz. E vitamini içeren kremler de güneş yanıklarının çabuk iyileşmesini sağlar. Güneş yanığı iyileşene kadar kesinlikle güneşe çıkmamalısınız. Tekrar güneşe çıkmak güneş yanığının şiddetini ve ağrıyı artıracaktır. Güneş yanığının yol açtığı su kaybını telafi etmek için bol bol su içmeyi ihmal etmeyin. Güneş yanığı ciddiyse ve cildinizde kabarcıklar oluştuysa mutlaka bir doktora danışın; kendi kendinizi tedavi etmeye kalkışmak tehlikeli olabilir. Güneşten koruyucu alırken nelere dikkat edilmeli? Mutlaka geniş spektrumlu, hem UVA hem de UVB ışınlarına karşı koruyan ürünleri kullanın. Suya dayanıklı, alerji yapmayan, gözenekleri tıkamayan, en az 30 koruma faktörlü güneş krem62 63 gurme Peynir n a d n u uykus . . . n e k r ı uyan ın. türü olmas ir n y pe ir ait b nın peyniri” ki kendine a ız r o ın s z im a iz m b “ a y zsınız ki içbir ülke a h m Hiçbir il sa a Ve l . u b ın as in k am Hiçbir yetiş uk günlerini hatırl ünyadan bu d a c r a l l ıl k iy cu diyerek ço ki mutfak değerlerin rsın. ız emeyi başa bulamazsın kadar gizl 64 sviçre’nin gravyer’i, Fransa’nın rokfor’u, İtalya’nın gorgonzalo’su, Hollanda’nın guda’sı dünya peynir pazarlarını domine etmeye devam ederken Türkiye’nin tescilli 160 kadar peynir çeşidi de uykusundan uyanıyor yavaş yavaş. Her gün marketlerde yabancı rakiplerinin yanında yer bulan yöresel ve niş peynirlere daha fazla rastlıyoruz.Tabir yerindeyse Türkiye’nin peynirleri yavaş yavaş asırlık uykularından uyanıyor. Benzetme bize ait değil, araştırmacı ve siyaset bilimci Prof. Dr. Artun Ünsal’ın “Süt Uyuyunca” isimli, başucu kaynağı niteliğindeki kitabından ilham aldık. Peyniri sütün uyuyan hali diye tanımlayan Artun hocanın araştırmalarına göre bütün Avrupa’daki tescilli peynir türü sayısı 650 civarında. Kabul edelim, Batı’da hatırı sayılır bir peynir kültürü var. Ancak kusurumuza bakmayın, söz konusu peynir olduğunda herkes “memleketçi”dir biraz. Çocukluğumuzdan bu yana damağımıza yerleşen peynirin tadını hiçbir rakip unutturamaz. Kime peynirden söz açsanız, konu döner dolaşır, “bizim oranın” mertebesine varır. Haksız da sayılmayız hani, bu kadar zengin bir bitki örtüsü içinde ve bu kadar zengin bir kültür tarihinin üzerinde yaşıyorken... Her peynir kendi kabını arıyor Türkiye’de tüketimi en yaygın olan türler, beyaz peynir ve kaşar peyniri. Ülkenin hemen her yerinde bu iki peynirin üretimi var. Ancak Balıkesir ve ilçeleri, Çanakkale, Bursa, Adapazarı ve Trakya’yı içine alan bir bölgede yöresel peynirler hayli zenginleşiyor: Mihaliç peyniri, kelle peynirleri, İzmir tulumu, Bandırma loru, isli Çerkez peyniri, Manyas peyniri, Gönen sepeti, Kazdağı keçi peyniri, Ezine peyniri, Edremit sepet peyniri, Assos köy peyniri, Susurluk örgü peyniri, Bursa dil peyniri, Dursunbey kaşarı, çökelek... Yöreler birbirine yakın olunca, peynir üretim usulleri de birbirine benziyor. Kimi zaman peynirin “olgunlaşması” için bekletildiği kabın malzemesi fark oluşturuyor; kimi zaman hayvanların otladığı çayırlardaki bitki çeşitleri... Balıkesir, Çanakkale, Bursa gibi Güney Marmara yörelerinde peynir yaparken kullanılan en tipik usul, “sepet” usulü. Bölgedeki neredeyse her ilçenin, kendi adıyla anılan bir sepet peyniri var. Örneğin Edremit’te zeytin dallarından örülmüş sepetlerde, genellikle keçi, koyun ve inek sütü karıştırılarak yapılan sepet peyniri; Gönen’de koyun ve inek sütünün karışımıyla yapılan sepet peynirine göre daha az tuzlu ve daha az yağlı. Ama bir peynirin kalitesini artıran en önemli etkenlerden birinin, yağ oranının yüksekliği olduğu unutulmamalı. Zaten bu yüzden, daha ağır kokusu ve tadına rağmen, yağlı koyun sütünden yapılan peynirler geleneksel olarak daha makbul ve daha pahalı oluyor. Karadeniz Bölgesi ise bambaşka peynir tecrübeleri öneriyor. Tabii ki bölgenin en ünlü ürünü Trabzon peyniri. Oldukça yağlı ve doygun bir tada sahip, sanki o ünlü Karadeniz pidesine uysun diye formüle edilmiş.Van’ın otlu peynirinin toprakla ve yöresel otlarla güçlü bir bağı var.Vanlılar otla harmanladıkları peyniri aylarca toprağın altında bekletiyorlar, tüketmeden önce. Şehrin merkezindeki Peynirciler Çarşısı’na yolunuz düşecek olursa, gerçek Van peyniri derken neyi kast ettiklerini keşfedebilirsiniz. Türk mutfağının zirve noktalarından Hatay’da peynir demek künefe demek aslında. Yine de Hatay’ın dil peyniri hem sade olarak hem de pişirilerek tüketildiğinde de bir damak cümbüşü yaratıyor. Antep’in yumru yumru peyniri reyhanla tüketildiğinde bambaşka bir tada kavuşuyor. Tıpkı Antep peyniri gibi rakibi Urfa peyniri de sıcak suya konarak tüketiliyor. Hangisinin daha iyi olduğuna karar vermek güç. İzmir tulumu demişken, dokusu ve kokusu çok daha farklı olan, daha yumuşak ve ağızda dağılan bir yapıya sahip Erzincan tulumunu unutmayacağız elbette. Ünsal hocanın bir kitaba sığdırmakta zorluk çektiği zengin bir peynir reyonunu hızla dolaşmaya çalıştık. Bu tadına doyum olmaz konuyu kapatırken en iddialı peynirlerden birini sona sakladık: Kars gravyeri. Üretimi oldukça kısıtlı. Yine de büyük şehirlerde bile hakiki bir Kars gravyerine rastlayabilir ve İsviçreli muadilinden hiç de eksiğinin olmadığını kendi damağınızda test edebilirsiniz. Tabii hala tadıp tiryakisi olmadıysanız. bulmaca üç basamak Boş kutucuklardan bazılarını, her satır ve sütunda üç basamak yer alacak ve ortadaki rakam diğer ikisinin toplamını verecek şekilde 1-9 arası rakamlarla doldurun. ÖRNEk: 4 5 6 2 9 9 5 2 2 4 7 2 6 9 9 2 7 7 5 3 3 7 6 her birinden bir tane Kutunun içine, içeride yer alan tüm sayılardan birer tanesini kapsayacak şekilde bir çizgi çekin. ÖRNEK: 5 2 1 3 9 2 1 8 5 2 1 8 5 6 11 11 12 7 7 8 4 5 7 8 4 5 8 2 9 10 3 3 1 4 3 3 1 4 3 10 1 5 12 4 6 7 2 6 6 7 2 6 1 7 7 4 1 3 6 5 7 8 6 2 8 7 3 3 5 1 2 66 8 SUDOKU 6 9 6 1 5 8 4 5 6 Sudoku bulmacamızı doğru cevaplandırarak [email protected] adresine ya da posta ile derneğimize gönderen 5 okurumuz, elektronik çerçeve kazanacak. Talihliler, 20 Ağustos’a kadar doğru cevabı gönderen okurlarımız arasında yapılacak çekilişle belirlenecektir. Geçen ayın sudoku talihlileri: Başak TARHAN, Ahmet KOÇ, Engin OTAR, Ahmet Hamdi YAĞMUR, Ahmet GÜNEŞ
Benzer belgeler
Havacılık ve Uzay Müzesi Kaşiflerin ve Gezginlerin Kenti
İmtiyaz Sahibi
Uçak Teknisyenleri Derneği Adına
Ümit Sayıl
Doğru uçak seçimini yapmak
FAA’dan Boeing 737 motor yakıtı sızıntılarına karşı önlem
ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA) geçtiğimiz yıllarda otuzun üzerinde Boeing 737
uçağında tehlikeli motor yakıtı sızıntılarına yol açan b...
Bayram Özçelik
Elma Basım Yayın ve İletişim Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.
Halkalı Cad. No:164 B-4 Blok Sefaköy - Küçükçekmece İstanbul
Tel: 0 212 697 30 30
Yayın Türü: Aylık, süreli, yaygın
AYLIK HAVACILIK DERGİSİ 2146-6394 NİSAN 2013
Elma Basım Yayın ve İletişim Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.
Halkalı Cad. No:164 B-4 Blok Sefaköy - Küçükçekmece İstanbul
Tel: 0 212 697 30 30
Yayın Türü: Aylık, süreli, yaygın