EnfEkSiyonlARA kARşı koRUyUn
Transkript
EnfEkSiyonlARA kARşı koRUyUn
HASTALIKTA VE SAĞLIKTA SAYI 27 İLKBAHAR 2013 Ekran başındakileri bekleyen tehlike Akciğer kanseri tedavisinde Umut: SBRT Hepimizin başına gelebilir: Menenjit Çocuğunuzu enfeksiyonlara karşı koruyun EDİTÖR İLKBAHAR 2013 3 Doğru bilginin önemini biliyoruz D eğişmek ve gelişmek zorunda olan sağlık kurumlarının sağlık hizmetlerini etkin, dinamik, verimli ve kaliteli üretebilmesi için çağdaş anlamda faaliyet göstermesi gerekmektedir. Gelişen teknolojimiz, hasta konforu ve güvenliğe odaklı düzenlenen modern hastanelerimizin sayısının gün geçtikçe artması, insanlara tedavi olacağı kurumları ve tedavi yöntemlerini tercih etme şansını doğurmuştur. Hem hizmette hem de teşhis ve tedavide hastalarımıza olumlu deneyim yaşatmak ve yaşamlarının en kritik deneyimlerinde, hizmet aldıkları kurumlarımızdan olumlu izlenimlerle ayrılmalarını ve gereksinim duyduklarında yeniden bizi tercih etmelerini sağlamak en önemli hedefimiz. Tıp dünyası gelişen teknoloji ve beceri ile her gün yeni buluşlarla sarsılıyor. Çok değil, 10 yıl öncesinin amansız hastalıkları bugün tedavi edilebilir hastalıklar sınıfına giriyor. Amansız tümör hastalıklarından ameliyatsız ve 6-7 kez uygulanan cyberKnife teknolojisi ile kurtulmak, doğrudan hedefe odaklı tedavi olanakları ile kanseri tedavi etmek, son derece gelişmiş tarama yöntemleri ile hastalığı en başında tespit etmek, beyne yerleştirilen ufacık bir pil ile sağlıklı ve dinç bir yaşlılık, sağlığımızı korumak ve hastalıklardan uzaklaşmak için daha nice yeni gelişme.... Amaç, hastalarımızı bu yeni teşhis ve tedavi olanakları ile buluşturacak teknolojiyi takip etmek, bu teknolojik gelişime ayak uydurmuş çağdaş akademik kadroyu seçmek ve bilgi ve becerisi gelişmiş bu ekibi, doğru iletişim ile hasta ile buluşturmak. Bir süre önce, en önemli şeyin bilgi olduğunu düşünüyorduk. Küreselleşen ve sınırların aşıldığı günümüzde ise en önemli şey doğru bilgi. Doğru bilginin ise insan hayatındaki önemi tartışılmaz. Elinizdeki yayının iddiası sizi sağlığınız konusunda en çağdaş ve doğru bilgiye ulaştırmaktır. Sağlıklı, kaliteli ve mutlu bir yaşam dileğiyle. MEDICANA AVCILAR MEDICANA BAHÇELİEVLER MEDICANA ÇAMLICA MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA MEDICANA DİŞ MEDICANA SAMSUN MEDICANA KONYA MEDICANA DİŞ ÇİFTEHAVUZLAR NÖROLOJİK BİLİMLER VE OMURGA MERKEZİ İÇİNDEKİLER 4 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 3 Önsöz 6 Kısa kısa 20 Bahar yorgunluğuna teslim olmayın Sağlık Grubu Dergi Danışma Kurulu DR. YUSUF SAHiP MEDİKAL DİREKTÖR PROF. DR. KUBİLAY ÇINAR - GASTROENTEROLOJİ PROF. DR. KAAN OYSUL - RADYASYON ONKOLOJİSİ PROF. DR. SAİT ŞİRİN - BEYIN VE SINIR CERRAHİSİ PROF. DR. BARIŞ DİREN - RADYOLOJİ PROF. DR. CEM SUNGUR - NEFROLOJİ PROF. DR. SÜHA SÖNMEZ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF) PROF. DR. TAHİR KARADENIZ (ÜROLOJİ) PROF. DR. ŞÜKRÜ TANZER ÇOKŞENİM KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM PROF. DR. CENGİZ ÇOKLUK BEYIN VE SİNİR CERRAHİSİ PROF. DR. KADİR VEHBİ BAYKAL ÜROLOJİ UZMANI PROF. DR. ALİ CEM YORGANCIOĞLU KALP-DAMAR CERRAHİSİ PROF. DR. AYŞİN BAKKALOĞLU ÇOCUK NEFROLOJİSİ PROF. DR. CAZİP ÜSTÜN KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM PROF. DR. FULYA TEZOK İÇ HASTALIKLARI PROF. DR. HASAN TAŞÇI GENEL CERRAHI PROF. DR. HİDAYET AKDEMİR -BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ PROF. DR. KAYA KANBEROĞLU RADYOLOJİ PROF. DR. LEVENT ALIMGIL GÖZ HASTALIKLARI PROF. DR. MAHMUT BAŞOĞLU GENEL CERRAHI PROF. DR. MEHMET SALİH BİLAL KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ PROF. DR. MERAL KOZAKÇIOĞLU ÖZEKİCİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON PROF. DR. M. İRFAN SABAH KARDİYOLOJİ PROF. DR. MUZAFFER SARIYAR GENEL CERRAHİ UZMANI (TRANSPLANTASYON) PROF. DR. NAZLIHAN GÜNAL PEDİATRİK KARDİYOLOJİ PROF. DR. OSMAN UĞUR ÇALPUR ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ PROF. DR. SADIK ERSÖZ GENEL CERRAHİ UZMANI (TRANSPLANTASYON) PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL KARDİYOLOJİ PROF. DR. SELİM AKSÖYEK ÇOCUK CERRAHİSİ PROF. DR. SUMRU ŞEKERCİ ANESTEZİ PROF. DR. TAMER TÜRK AĞIZ VE DIŞ SAĞLIĞI PROF. DR. TANFER KUNT KULAK BURUN BOĞAZ PROF. DR. TEOMAN ŞEŞEN KULAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLARI PROF. DR. HASBİ ERDEM DİKER KARDİYOLOJİ PROF. DR. YILMAZ TOMAK ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ PROF. DR. HASBİ ERDEM DİKER KARDİYOLOJİ PROF. DR. SÜLEYMAN BÜLENT ARMAN GÖĞÜS CERRAHİSİ PROF.DR. OSMAN KÜÇÜKOSMANOĞLU ÇOCUK KARDİYOLOJİ PROF.DR. NECMETTİN KUTLU PLASTİK VE REKONSTRUKTİF CERRAHİ PROF. DR. SABRİ ACAR ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI PROF. DR. METİN ÇAPAR KADIN DOĞUM UZMANI PROF. DR. ÖMER REFİK ÇAYLAN KBB UZMANI PROF. DR. TUNÇ CEVAT ÖĞÜN ORTOPEDİ UZMANI PROF. DR. İSMAİL REİSLİ ÇOCUK ALLERJİ İMMÜNOLOJİ UZMANI 22 Akciğer kanseri PROF. DR. FARUK AKSOY GENEL CERRAHİ UZMANI PROF. DR. CELALETTİN VATANSEV GENEL CERRAHİ UZMANI PROF. DR. CEMİLE ÖZTİN ÖĞÜN ANESTEZİ UZMANI DOÇ. DR. ERCAN EREN KALP VE DAMAR CERRAHISI DOÇ. DR. KERAMETTİN AYDIN BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ DOÇ. DR. AHMET ERDİL GASTROENTEROLOJİ 12 DOÇ. DR. ALİ OSMAN KAYA ONKOLOJİ DOÇ. DR. BARIŞ AKIN GENEL CERRAHİ UZMANI (TRANSPLANTASYON) Hemşireler yetiştireceğiz 12-18 Mayıs tarihleri arasında kutlanılan Hemşirelik Haftası'nda bu mesleğin önemine dikkat çekiliyor. DOÇ. DR. FÜSUN TOKATLI RADYASYON 14 Çocuğunuzu enfeksiyonlardan koruyun Enfeksiyon hastalıkları çocuklarda sakatlıklara hatta ölüme yol açacak kadar tehlikeli olabiliyor. 24 ERCP ile dayanılmaz ağrılara son ONKOLOJİSİ DOÇ. DR. G. FAİK HOBİKOĞLU KARDİYOLOJİ DOÇ. DR. H. GÜRDAL İNAL ÜROLOJİ 34 DOÇ. DR. H. İBRAHİM UÇAR KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ DOÇ. DR. H. NEDİM ARDA KULAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLARI DOÇ. DR. İBRAHİM TEK MEDİKAL ONKOLOJİ Baharda kalbimize neler oluyor? DOÇ. DR. KERİM ORTAKOĞLU AĞIZ VE ÇENE CERRAHİ UZMANI DOÇ. DR. MERYEM KAYA NÜKLEER TIP Ani sıcak ve soğuk ortamlar enfeksiyonları dolayısıyla da kalp rahatsızlıklarını artırabiliyor. DOÇ. DR. MESUT Y.ATLI GENEL CERRAHİ DOÇ. DR. NİHAT AKBAYIR GASTROENTEROLOJİ DOÇ. DR. SABİRE AKIN FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON DOĞUM (IVF) DOÇ. DR. SERDAR AKGÜN KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ DOÇ. DR. ŞADAN AY ORTOPEDİ VE TRAVMOTOLOJİ DOÇ. DR. FATMA LAİKA KARABULUT 38 GASTROENTEROLOJİ UZMANI DOÇ. DR. İSMAİL ÖZDEMİR KADIN HASTALIKLARI, DOĞUM VE PERİNATOLOJİ UZMANI Kontrolsüz diyabette son durak DOÇ. DR. AHMET SOYLU KARDİYOLOJİ UZMANI DOÇ. DR. HAYRETTİN TEKÜMİT KVC UZMANI DOÇ. DR. MEHMET ÖZERK OKUTAN BEYİN CERRAHİ UZMANI DOÇ. DR. MURAT BAŞKURT KARDİYOLOJİ DOÇ. DR. AHMET KIRBAŞ KALP VE DAMAR CERRAHI DOÇ. DR. TEVFİK FİKRET İLGENLİ KARDİYOLOJİ UZMANI YRD. DOÇ. DR. HACI AKAR KALP VE DAMAR 18 Taş, tümör veya kronik iltihap gibi problemlerin teşhis ve tedavisinde ERCP yöntemi başarıyla uygulanıyor. şey ağrılarınız Ciddi bir yan etkisi olmayan nöralterapi, her yaştan hastaya kolaylıkla uygunabiliyor. Ani başlayan ve şiddetli baş ağrıları beyin anevrizmasının habercisi olabiliyor. 30 Beyin damar Diyabet tedavisinin sabır ve emek istediğini kabullenmek, komplikasyonlardan korunmayı da kolaylaştırıyor. CybberKnife radyocerrahi ile beyin ve damar hastalıklarında ameliyatsız tedavi ediliyor. 32 Hepimizin başına gelebilir Bir ucu depresyon bir ucu mani Bipolar bozukluk yaşayan hastalar yaşamlarını atakların gelmesini engelleyebicek şekilde düzenlemeli. Hijyen kurallarına uymak, elleri yıkamak, tehlikeli mikropların vücudumuza ulaşmasına engel olacaktır. 36 Hipertansiyonla nasıl başa çıkılır? CERRAHİSİ YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA YAZICI KARDİYOLOJİ Hipertansiyon hastalarının ilaçlarını düzenli olarak kullanmaları ve hastalıklarını kabul etmeleri gerekiyor. 40 Diyabete bağlı nörolojik YRD. DOÇ. DR. HAKAN AKBAYRAK KVC UZMANI beklemeyin 42 Varislere sonsuza dek elveda Uygulanan çeşitli yöntemlerle varisler artık bir daha geri gelmemek üzere tedavi edilebiliyor. Kontrol altında olmayan bütün şeker hastaları, nörolojik komplikasyonlar açısından risk altında. 44 Her gebelik normal ve sağlıklı olmayabilir Mezoterapi kırışıkları önlemelke kalmıyor, cildimize taze ve parlak bir görünüm de kazandırıyor. 52 Saman nezlesi deyip geçmeyin Halk arasında saman nezlesi olarak bilinen alerjik rinit hastaları, yaşamlarının bir döneminde astıma yakalanabiliyor. 54 Ev tozu alerjisine dikkat Çocuklarda ev tozu allerjisini önlemek için özellikle yünlü giysi ve eşyalardan uzak durmak gerekiyor. 56 Bahar coşkusu midenizi bozmasın Havaların ısınması ile birlikte değişen beslenme alışkanlıkları ciddi mide rahatsızlıkarına yol açabiliyor. 58 Çürük ve iltihaplar ağzınıza uğramasın Diş çürükleri ve tedavi edilmeyen diş eti iltihapları önemli hastalıklara sebep olabiliyor. 60 Ekran başındakileri bekleyen tehlike Bilgisayar görme bozukluğu, iki saatten fazla ekran karşısında kalanları tehdit eden bir rahatsızlık. 62 Erkek kısırlığının nedeni varikosel hasarlara dikkat Deri hücrelerinin canlanması ve gençleşmesi sağlanıyor, selülit sorunları da çözüme kavuşuyor. 50 Mezoterapi için kırışıkları 28 Her yaşta görülebilir Bebeğin sağlıklı geliştiği, normal bir gebelik için neler yapmanız gerektiğini biliyor musunuz? 48 Oksijen ozon tedavisi 26 Kaybedeceğiniz tek YRD. DOÇ. DR. KENAN DURNA KARDİYOLOJİ Sorumlu Yazı İşleri Md. Kurtuluş Okutan MEDICANA Kurumsal İletişim Direktörü Bu dergi Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.’ye ait Tempo Dergisi tarafından Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş. için hazırlanmıştır. Satılamaz ve dağıtılamaz. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş. Eski Londra Asfaltı No: 2 Bahçelievler/İstanbul [email protected] Tempo Dergisi Trump Towers, Kule 2, Kat:21-24, 34387, Şişli, İstanbul [email protected] Baskı: APA / Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. +90 212 798 28 40 – 10 Hat hastalıklarında yeni tedavi DOÇ. DR.GÖKHAN ÇAKIROĞLU PATOLOJİ DOÇ. DR. DEVRİM BEKTAŞ KBB UZMANI CyberKnife, hastaya zarar vermeden tümöre yüksek doz radyasyon uygulayarak hastalığı tedavi ediyor. Yapılacak testler ve alınacak önlemlerle bebeğinize sağlklı bir şekilde kavuşmanız mümkün. 46 Gebelikte risk faktörleri tedavisinde cyberKnife DOÇ. DR. CENGIZ KAYAHAN GENEL CERRAHİ DOÇ. DR. SELMAN LAÇİN KADIN HASTALIKLARI VE Yaşam ve beslenme tarzında yapılacak ufak değişikliklerle bahar yorgunluğunu ortadan kaldırabiliriz. 5 Kısırlık şikayetiyle doktora başvuran erkek hastaların büyük çoğunluğuna varikosel teşhisi konuyor. 64 İdrar kaçırma kaderiniz değil Kadınların korkulu rüyası idrar kaçırmaya bazı nörolojik rahatsızlıklar neden olabiliyor. KISA KISA 6 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 SAMSUN MEDICANA’YA SOSYAL GÜVENLİK KURUMU’NDAN ÖDÜL PLAKETİ YENİDEN HAYAT BULDU Y S osyal Güvenlik Kurumu Samsun İl Müdürlüğü,S amsun’da faaliyet gösterip faaliyet alanlarında en çok prim yatıran kuruluşları plaketle ödüllendirdi. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından en çok prim yatıran ilk 10 kuruluş arasında yer alan Medicana Samsun Hastanesi‘nin plaketini, Hastane Genel Müdürü Vahap Doğan, Samsun Valisi Sayın Hüseyin Aksoy’un elinden aldı. Medicana Hastanesi yöneticilerinin de katıldığı resepsiyonda hastane yöneticilerinin ödül plaketi sonrası mutlu oldukları gözlendi. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İl Müdürlüğü 'Sosyal Güvenlik Haftası' kapsamında düzenlemiş olduğu etkinliklere resepsiyon ile devam etti. ÇOCUK TİYATROSUNA DESTEK Organ Bağışına Dikkat Çekildi! M edicana International Ankara Hastanesi Organ Nakli Koordinatörü Dr. Eyüp Kahveci, Türkiye İstatistik Kurumu çalışanlarına 'Organ Nakli ve Organ Bağışı' konulu seminer verdi. Tüm dünyadan istatistiklerin sunulduğu seminerde organ bağışının önemine dikkat çekildi. D evlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından 2005 yılından bu yana her yıl 25-30 Nisan tarihleri arasında düzenlenen ‘Ankara Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali’nin sağlık sponsoru, bu yıl Medicana International Ankara Hastanesi oldu. 7 SAĞLIK HAFTASI ETKİNLİKLERLE KUTLANDI H er yıl kutlanan Sağlık Haftası nedeniyle 16 Nisan 2013 tarihinde Özel Eresin Sağlık Meslek Lisesi’nde Bahçelievler Hastanesi Enfeksiyon/Diyabet Hemşiresi Hilal Tekleş tarafından ‘Diyabet ile Yaşam’ hakkında karşılıklı bilgilerin paylaşıldığı bir sohbet düzenlendi. Sohbetin ardından Eğitim Hemşiresi Uzman Hemşire Serap Akçakoyunlu, Medicana’da hemşireliği anlatan bir sunum düzenledi. Etkinliğe katılan okulun sağlık ile ilgili sınıfları ve öğretmenleri memnuniyetlerini ve teşekkürlerini bildirdiler. üksek tansiyona bağlı, ani tek taraflı giren şiddetli baş ağrısı ile başlayan beyin kanaması sonucu ilk müdahale için kaldırıldığı hastanede yaşamaz gözüyle bakılan 37 yaşında 3 çocuk annesi Jale Hanım, Yoğun Bakım Ünitesi olan Medicana International İstanbul Hastanesi’nde Beyin, Sinir, Omurilik Cerrahı Prof. Dr. Hidayet Akdemir tarafından gerçekleştirilen başarılı ameliyat ile hayata tutundu. Doktorlar tarafından yaşama ihtimalinin çok düşük olduğu söylenen Jale Hanım’ın geçirdiği beyin ameliyatını yapan Prof. Dr. Hidayet Akdemir; ameliyatın çok iyi geçtiğini, kısa bir süre yoğun bakımda kalan hastanın sağlığına kavuşarak evine, çocuklarına kısaca hayata tekrar döndüğünü müjdeledi. Sağlıklı bir biçimde evine dönerek gündelik hayatına kaldığı yerden devam eden Jale Hanım ise duygularını anlatırken; hayatını önce Allah’a sonra Prof. Dr. Hidayet Akdemir’e borçlu olduğunu dile getirdi. MedIcana Bahçelievler Hastanesi’nde Diyabetle Sohbet Perşembelerİ... M edicana Bahçelievler Hastanesi’nde 04.04 2013 Perşembe günü Dermatoloji Uzmanı Dr. Maryam Seydi Moghadam ve Nöroloji Uzmanı Dr. Gülcan Sargın Kurt’un tarafından Diyabet hastası ve yakınları ile söyleşi yapıldı. Dermatalog Maryam Seydi Moghadam, 'Diyabette Ayak Bakımı' ve Nörolog Gülcan Sargın Kurt ise 'Diyabetik Hastalarda Nöropati' konularında hastaları bilgilendirdiler. Sohbet esnasında hasta ve yakınları da merak ettikleri konular hakkındaki soruların cevaplarını hekimler ile görüşme fırsatı buldular. Sobetin sonunda diyabet hemşireleri, ayak egzersizlerini uygulamalı olarak anlattılar. Katılım için lütfen (0212)4491449 - 2562 numarayı arayınız. ANADOLU KULÜP ÜYELERİYLE BULUŞMA M edicana International Ankara Hastanesi Üroloji Bölümü doktorlarından Doç. Dr. Gürdal İnal, Anadolu Kulüp'te prostat, prostat rahatsızlıkları, belirtileri ve tedavi yöntemleriyle ilgili seminer verdi. Bir başka seminer ise Göz Bölümü doktorlarından Kubilay Çınar tarafından göz hastalıkları konusunda verildi. Milletvekillerinin katılımıyla gerçekleşen seminerler karşılıklı fikir alışverişi ve sorularla sona erdi. 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLANDI M edicana International İstanbul Hastanesi, Kadınlar Günü kapsamında gelen tüm kadın hastaların bu özel gününü çiçeklerle kutladı. Tüm kadınların bir gün değil her gün saygı ve sevgi görmesini dileyen kurumumuz, kadınlar gününüzü tekrar kutlar, sağlıklı bir ömür geçirmenizi diler. Diyabet taraması 2 5- 28 Nisan tarihleri arasında Avcılar Belediyesi ve Medicana Avcılar Hastanesi’nin beraber düzenlediği etkinlikte 1.700 kişiye ‘diyabet taraması’ yapıldı. Avcılar Medicana sağlık uzmanları, etkinliğe katılanlara; diyabet tipleri, korunma yolları ve yapılması gerekenler hakkında bilgiler aktardı. ANAOKULU ÖĞRENCİLERİNE DİŞ TARAMASI M edicana International İstanbul Hastanesi tarafından, Ağız ve Diş Sağlığı Kliniği Çocuk Diş Sağlığı Uzman Doktoru Fatma Peker Yıldırım’ın eşliğinde ‘Minik Kurbağalar’ ve ‘Özel Peyker Anaokulları’ öğrencilerine ücretsiz diş taraması yapıldı. Ulaşılan 80 öğrenciye yapılan diş taraması sonrasında, çocuklarda tespit edilen hastalıklar ve problemler rapor edilerek ebeveynlere ulaştırıldı. Muayene sonrasında Uzman Doktorumuz Fatma Peker Yıldırım, öğrencilere ağız ve diş sağlının önemini anlatarak, diş fırçalamalarının gerekliliğine vurgu yaptı. KISA KISA 8 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 6 YAŞINDAKİ KALP HASTASI KOSOVALI ÇOCUK SAĞLIĞINA KAVUŞTU 6 yaşındaki Kosovalı Daris Llausha, nefes darlığı, çabuk yorulma gibi belirtilerinin ardından ülkesinde tedavi altına alındı. Yapılan tetkikler sonucunda; anne karnında kalpten çıkan iki büyük atardamar arasındaki (Aort ve Pulmoner Arter) açıklığın doğumdan sonra da kapanmayıp açık kalması hastalığı olan P.D.A. (Patent Duktus Arteriozus) anomalisinin olduğu ve ameliyat olması gerektiği ortaya çıktı. Bu ameliyat ülkesinde yapılamayacağı için çocuk, Kosova Sağlık Bakanlığı tarafından Medicana Çamlıca Hastanesi’ne gönderildi. Medicana Çamlıca Hastanesi’nde yapılan tetkiklerin ardından, Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Kırbaş tarafından; ana atardamar ile akciğere giden atardamar arasındaki damarsal açıklık ameliyatsız anjiografi altında Coil Embolizasyon yöntemiyle başarıyla kapatıldı. HARLEY DAVIDSON ÜYELERİNİN SAĞLIĞI MEDICANA’YA EMANET 9 B aharı 'Boğaz Sürüşü' ile karşılayan HOG üyeleri 27 ve 28 Nisan tarihlerinde İngiltere’den tır ile tanıtım için İstanbul’a gelen, 20 klasik tasarım İngiliz plakalı Chopper motorları denediler. Medicana Sağlık Grubu’nun sağlık sponsoru olduğu etkinlik; Tarabya, İstinye, Maslak arasındaki 10 km. sahil yolunda klasik Chopper motorları deneyen HOG (Harley Owners Group) üyelerinin renkli görüntüleri ve farklı görünümdeki motorları sayesinde adeta bir festival havasına dönüştü. MEDICANA, HOG SPONSORU 2013 Harley Davidson sponsoru olan Medicana Sağlık Grubu; tüm Türkiye’de yaşayan HOG (Harley Owners Group) üyelerine ve Harley Davidson sahiplerine kapsamlı check-up ve sağlık hizmeti sunuyor. KOSOVALI BEBEK, MEDICANA ÇAMLICA HASTANESİ’NDE YAŞAM BULDU AİLE HEKİMLERİ 2013 ULUSAL KONGRESİ ANA SPONSORU MEDICANA M edicana Konya Hastanesi’nin ana sponsor olduğu Aile Hekimleri 2013 Ulusal Kongresi & Aile Sağlığı Çalışanları Kongresi, 25-28 Nisan tarihleri arasında Konya’da gerçekleştirildi. Konya Aile Hekimleri Derneği (KONAHDER) tarafından üçüncü kez düzenlenen Aile Hekimleri 2013 Ulusal Kongresi & Aile Sağlığı Çalışanları Kongresi, 500’e yakın aile hekimi ve aile sağlığı çalışanının katılımıyla Konya Rixos Otel’de düzenlendi. Deneyim sahibi akademisyenlerin bilgi ve birikimlerinin, Aile Hekimliği’nde gelişen ve değişen tıbbi yaklaşımların paylaşıldığı kongrede katılımcı aile hekimlerine Medicana Sağlık Grubu bünyesinde bulunan hastaneler, tıbbi disiplinler ve doktorlar tanıtıldı. Kongrenin sonunda bildirilerini sunan ve KONAHDER Bilimsel Komite tarafından seçilen birinci, ikinci ve üçüncü olan aile hekimlerine ödülleri takdim edildi. ‘Yetenek Sizsiniz’ yarışması ile tanınan Sefa Doğanay’ın ve sema grubunun gösterisi ile kongre sona erdi. 1 FRANSA’DAN GELDİ DERDİNE ÇARE BULDU F ransa’da yaşayan 61 yaşındaki Abdullak Aydoğan, 2008 yılından bu yana mesane kanseri tanısı ile birçok ameliyat geçirdi. Fransa’da geçirdiği ameliyatlar ile hastalığına çare bulamayan Abdullah Bey, idrarından kan gelmesi şikayeti ile hastanemize başvurdu. Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Tahir Karadeniz tarafından yapılan muayenenin ardından mesanesinde tümör tespit edilen hastaya ‘Tur tm’ denilen endoskopik kapalı ameliyat yapıldı. Operasyonla çıkarılan mesanenin yerine ince bağırsaktan parça kullanılarak yeni mesane yapılan hastaya, bu tür hastaların tedavisinde sıkça uygulanan torba taşıma methodu yerine çok daha konforlu bir yaşam sağlandı.Abdullah Bey’in idrar sondası 16’ıncı gün çıkarılarak normal hayatına geri döndürüldü. Hastamız görmüş olduğu tedaviden, doktorundan ve hastanemizde gördüğü ilgiden memnun kaldığını ifade ederek yaşadığı ülkeye, Fransa’ya döndü. 4 Şubat’ta dünyaya gelen ve doğumdan sonra hastalığı fark edilmeden eve gönderilen Kosovalı bebek, nefes alamama ve morarma gibi belirtilerin ardından ülkesinde tedavi altına alındı. Yapılan tetkikler sonucunda; 40 günlük bebeğin kalp karıncığından bir tanesinin olmadığı, kalbinde büyük bir delik olduğu, kanı akciğere gönderen ana damarın gelişmemiş olduğu ve acil ameliyata alınması gerektiği ortaya çıktı. Bu ameliyat ülkesinde yapılamayacağı için bebek, Kosova Sağlık Bakanlığı tarafından Medicana Çamlıca Hastanesi’ne gönderildi. Kosovalı bebek, Medicana Çamlıca Hastanesi’nde yapılan tetkiklerin ardından, Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ömer Işık, Doç. Dr. Ahmet Kırbaş ve Anestezi Uzmanı Uzm. Dr. Nurşen Tanrıkulu’nun birlikte yaptıkları ameliyatla sağlığına kovuştu. Ameliyatın başarılı geçmesinden çok mutlu olduğunu belirten Kosovalı bebeğin babası Ferat Gjata, “Medicana Hastanesi’ndeki doktorlar gerçekten görevlerini çok iyi yapıyorlar. Çocuğumuzun şu andaki durumu çok iyi ve gün geçtikçe daha iyiye gidiyor. Medicana Hastanesi’ne teşekkür ediyoruz” dedi. HEMŞİRE ADAYLARI İLE KARİYER GÜNLERİ BULUŞMASI M edicana Konya Hastanesi, Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde düzenlenen Kariyer Günleri’ne misafir oldu. Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü 4. Sınıf öğrencilerine yönelik düzenlenen Kariyer Günleri kapsamında; Medicana Konya Hastanesi 11 Nisan Perşembe günü Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde konuk oldu. Mesleğe yeni başlayacak olan hemşire adaylarına insan kaynakları ve hemşirelik hizmetleri yöneticileri tarafından Medicana Sağlık Grubu tanıtıldı, hemşirelik ve insan kaynakları süreçleri anlatıldı. Medicana Konya Hastanesi’nde çalışan ve Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü mezunu olan 2 hemşire de yeni mezun olacak meslektaşlarıyla deneyimlerini paylaştılar. Kariyer Günleri kapsamında yapılan tanıtım çalışması sonrasında yeni mezun olacak hemşirelik bölümü öğrencileri Medicana Sağlık Grubu CV’lerini doldurdular. KISA KISA 10 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 11 KALP AMELİYATI OLURKEN DOKTORLARIYLA KONUŞTU 6 9 yaşındaki ağır KOAH hastası Selahattin Yılmaz, Medicana Konya Hastanesi’nde atan kalpte bypass yapma tekniğiyle; Doç. Dr. Hayrettin Tekümit başkanlığındaki kalp damar ekibi tarafından gerçekleştirilen başarılı bir koroner bypass ameliyatı geçirdi. Ağır akciğer problemi nedeniyle solunum makinesine bağlanması gereken yüksek riskli hasta grubunda olan Selahattin Yılmaz’a, çok ciddi problemler yaşama ve solunum makinesinden bir daha hiç ayrılamama riski nedeniyle değişik bir ameliyat tekniği uygulandı. Hastaya Anestezi Profesörü Prof. Dr. Cemile Öztin ve ekibinden Uzman Doktorlar Aşina Pınar ile Ahmet Keçecioğlu tarafından ‘Epidural anestezi ve Spinal anestezi’ yöntemleri kullanıldı. Hasta ameliyat esnasında doktorlarıyla sohbet etti. Ameliyatın ertesi günü Prof. Dr. Cemile Öztin ve Doç. Dr. Hayrettin Tekümit’in kollarında yürüyen Selahattin Yılmaz, ameliyatını gerçekleştiren ekibe teşekkür ederek, kendini daha iyi hissettiğini söyledi. MEDICANA’DA MÜZİKLİ KARŞILAMA M edicana Konya Hastanesi’ne gidenler, kapıdan içeri girdiklerinde Türk Sanat Müziği eserlerini kemanıyla çalan müzisyen tarafından karşılanıyor. ‘Müzik Ruhun Gıdasıdır’ sözünden hareketle hasta yoğunluğu yaşanan saatlerde keman resitali ilgi çekiyor. Hasta Hizmetleri Müdürü Sibel Durgun, hastaneye gelenlerin stresini almak için böyle bir uygulamayı başlattıklarını ve çok güzel tepkiler aldıklarını söyledi. KONYA’DA MEDICANA HALK SEMİNERLERİ S osyal sorumluluk projesi kapsamında Medicana Konya Hastanesi’nin düzenlediği halk seminerleri başladı. Kipa ve M1 Tepe Alışveriş Merkezi’nde düzenlenen seminerlerde alanında uzman doktorlar tarafından sağlıklı yaşamın yolları anlatıldı. Kipa Alışveriş Merkezi’ndeki seminere katılan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Doktor Narin Türkmen, gebelikle ilgili sunum yaptı. Türkmen, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doktor Fatih Altıntepe ise, çocuk beslenmesini anlattı ve anne sütünün önemini vurguladı. Doç. Dr. Ahmet Soylu ise kalp sağlığı semineri verdi. Soylu, kalp hastalıkları nedir, koroner anjiografi, el bileğinden anjiografi, stent uygulaması, By-pass ameliyatı, kalp damar hastalıkları için risk faktörleri ve faktörler için alınacak tedbirler, sigaranın kalp-damar hastalıkları ile ilişkisi, kalp kapak hastalıkları ve nedenleri, romatizmal kapak hastalığı, ritim bozuklukları ve kalp pillerini anlattı. OSTEOPAT UZMANI SUAT DÜLGER’İ AĞIRLADIK T İFAO (Turkish İnstitute for Adapted Osteopathy) kurucusu, Osteopat Uzmanı ve Fizyoterapist Suat Dülger, Medicana Konya Hastanesi’nde seminer verdi. ‘Ağrıya Komplementer Yaklaşımlar, Otoimmum Hastalıklarda DNA ve Kapiller Dolaşımın İyileşmeye Etkisi’ konularında seminer veren Osteopat-Fizyoterapist Suat Dülger, insan vücudunun kan dolaşımının, anatomik yapılarının uyum ve hareket bütünlüğünün sağlıklı kalmadaki önemine dikkat çekti. Ağrıyı yok etmeyi değil, ağrıya sebep olan nedeni ortadan kaldırmayı hedeflediklerini belirten Fizyoterapist Suat Dülger, osteopati tedavi yöntemiyle vücudun kendi kendini iyileştirme fonksiyonunu uyardıklarını söyledi. Medicana Konya Hastanesi Konferans Salonu’nda düzenlenen seminere Konya İl Sağlık Müdürü Dr. Hasan Küçükkendirci, İl Sağlık Müdür Yardımcısı Mehmet Doğrul, Medicana Sağlık Grubu Tıbbi Hizmetler Direktörü Yusuf Sahip, Medicana Konya Hastanesi Genel Müdürü Dr. Lütfi Şimşek, Başhekim Dr. Sefer Demirok, Başhekim Yardımcısı Dr. M. Ziya Ercan, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Mehmet Portakal, Medicana Hastanesi fizyoterapistleri, Konya ili sağlık kuruluşlarında çalışan çok sayıda fizyoterapist ve hastalar katıldı. TÜP BEBEK MERKEZİ HİZMETE BAŞLADI İ ç Anadolu Bölgesi'nin en büyük ve en kapsamlı özel hastanesi Medicana Konya Hastanesi bünyesinde Tüp Bebek Merkezi hizmete başladı. Konya’nın ve İç Anadolu’nun en donanımlı ve son teknolojik olanaklarla planlanan özel sağlık kuruluşu Medicana Konya Hastanesi, Tüp Bebek Merkezi ile üreme tıbbı ve tüp bebek alanında güncel tedavi yaklaşımları, uzman kadrosu ve ileri teknoloji ürünü donanımlarıyla konforlu bir ortamda, en yüksek başarı hedefiyle çiftlere umut olacak. Medicana Tüp Bebek Merkezi sadece şehir merkezindeki hastalara değil, çevre ilçe ve illerden gelecek hastalara da hizmet verecek şekilde de planlandı. PLAKET TÖRENİ VE SAĞLIK ANLAŞMASI İ lkadım Belediye Başkanı Necaattin Demirtaş, Başkan Yardımcısı Ramazan Bayraktar, Başkan Danışmanı Ahmet Seven, MHP İl Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Yıldız Medicana Hastanesini ziyaret etti. Ziyaret; Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesinde kaza geçiren sporcu kız öğrencilerin Medicana Hastanesi’nde görmüş oldukları tedaviler sonrası şifa ile taburcu olmaları nedeniyle teşekkür amacıyla gerçekleşti. Yaralı öğrencilerin tedavilerini gerçekleştiren Medicana Hastanesi Yöneticileri; Genel Müdür Vahap Doğan, Başhekim Dr. Ferhat Günaydın’a İlkadım Belediye Başkanı Necaattin Demirtaş tarafından teşekkür plaketi takdim edildi. Ziyaret çerçevesinde ayrıca; Medicana Samsun Hastanesi ile İlkadım Belediyesi arasında Kurumsal Sağlık anlaşması imzalandı. Protokole göre; Medicana Samsun Hastanesi ve İlkadım Belediyesi arasında belediye çalışanları ve bakmakla yükümlü oldukları birinci dereceden aile bireylerinin yararlanabilecekleri kapsamlı bir sağlık hizmeti anlaşması yapıldı. 23 NİSAN SERGİSİ M edicana Samsun Hastanesi ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı Düşler Atölyesi işbirliği ile 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle bir resim sergisi düzenlendi. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Düşler Atölyesine bağlı öğrencilerin yapmış olduğu 60 resim, Medicana Hastanesi lobisinde sergilendi. YAŞLILARA SAYGI HAFTASI’NDA MEDICANA’DAN ZİYARET 1 8-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftası dolayısıyla, Medicana Samsun Hastanesi Genel Müdürü Vahap Doğan, İl Sağlık Müdürü Dr. Yusuf Köksal, İlçe Sağlık Müdürü Dr. Sibel Uyan ve Medicana Hastanesi Kurumsal Pazarlama Müdürü Bengü Binici tarafından Samsun Huzurevi Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’ne bir ziyaret düzenlendi. Ziyarette; Medicana Samsun Hastanesi tarafından huzurevi sakinlerine karanfil takdim edildi. HEMŞİRELİK HAFTASI 12 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 13 “Meslektaşlarına liderlik yapabilen HEMŞİRELER YETİŞTİRECEĞİZ” Altyapı, araç gereç kadar sağlık çalışanları; özellikle de hemşireler büyük öneme sahip. Bu öneme dikkat çekebilmek için her yıl 12-18 Mayıs tarihleri arası ‘Hemşirelik Haftası’ olarak kutlanıyor. ‘Hemşirelik Haftası’nı kutlayan MedIcana Hemşirelik Hizmetleri Direktörü Belgin Danış, ülkemizdeki hemşirelerin durumu ve konuya ilişkin MedIcana Sağlık Grubu’ndaki çalışmaları anlattı. S ağlık; zorunlu, vazgeçilmez ve hayatın her döneminde aynı önemi koruyan temel ihtiyaçlarından biridir. Etkili bir sağlık hizmeti sunabilmek için yeterli araç gereç ve teknolojiye ihtiyaç duymakla beraber, hizmetin sunumundaki en önemli unsur şüphesiz sağlık çalışanlarıdır. Sağlık hizmetinin toplumun değişen ihtiyaçlarına göre belirlenmesi ve yaşlı nüfusun giderek artmasından kaynaklanan bakım gereksinimlerinin artması sebebi ile sağlık personeli sayısı ve niteliği hizmetin kalitesi açısından belirleyici olmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlık hizmetlerinin ulaşılabilir, sürekli, kaliteli ve en üst düzeyde sunulabilmesi sağlıkta ekip çalışması ile mümkündür. Hemşire, bu ekip hizmetinin en temel ve olmazsa olmaz unsurlarındandır. Sağlık Bakanlığı 2011 yılı ‘Türkiye Sağlık İnsan Gücü Durum Raporu’ na göre; ülkemizde 124 bin 982 hemşire çalışmakta ve bu hemşirelerin 89 bin 314’ü (yüzde 77) Sağlık Bakanlığı hastanelerinde, 17 bin 530’u (yüzde 10.3) üniversite hastanelerinde, 18 bin 138’i (yüzde 12.7) ise özel hastanelerde görev almaktadır. Avrupa Birliği Ülkelerinde 100 bin kişiye düşen hemşire sayısı 571 iken, ülkemizde bu rakam 237’dir. Bu durum var olan hemşirelerimizin sorumluğunu daha da arttırmaktadır. Son 30 yılda ciddi ilerlemeler sağlandı 2011 verilerine göre, Türkiye'de 124 bin 982 hemşire çalışıyor. Hemşirelik, geçmişte ‘Düşünen bir meslek olmaktan çok, yerine getiren bir meslek’ olarak görülmesi nedeni ile hemşirelerden sadece verilen işleri yapmaları beklenmiştir. Ancak Son 30 yıldır ülkemizde hemşirelik mesleğinde ciddi ilerlemeler sağlanmış, hemşire araştırmacılar ve klinisyen hemşireler mesleki uygulamalarını bilimsel kanıtlara dayandırmayı savunmaya başlamışlardır. Mezuniyet sonrası eğitimler öne çıkmış, meslekte uzmanlaşma önem kazanmış, yasa ve yönetmeliklerle desteklenmişlerdir. Medicana Sağlık Grubu; gelişen ve değişen hemşirelik anlayışı ile dinamik, çağdaş ve profesyonel hemşirelik hizmeti sunumunu önemsemektedir. Grubumuzdaki tüm hemşirelik hizmetleri Sağlık Kalite Standartları ve JCI standartlarında sürdürülmekte ve Kalite indikatörleri aracılığı ölçülüp değerlendirmektedir. Ayrıca hastaya hizmete yönelik uygulamalarını (ameliyathane süreçleri, laboratuvar süreçleri, dijital order süreçleri vb.) ölçümlemekte kaliteli hizmet anlayışı sürekli iyileştirmektedir. Tüm hemşirelerimiz hasta bakım ve tedavisi ile ilgili süreçlere, çağdaş nomlar, bilimsel uygulamalar ve ölçülebilen sonuçları ile doğrudan katılmakta ve yönlendirmektedir. Mesleki kararlarını verebilen hemşireler Hemşirelik mesleki kararlarını verebilen, bu kararlarını bilimsel kanıtlara dayandıran ve savunabilen bir meslektir. Kurumumuzda, mesleğimizi bu temelde sürdürebilmekten ve tedavi sonuçlarına katkıda bulunmaktan dolayı son derece mutluyuz. Bu gerçekten hareketle Hemşirelik Hizmetleri bilgi ve deneyimleDirektörü Belgin Danış rimizi aktaracağımız Medicana Yüksek Hemşirelik okulu, Medicana Kronik Hasta İzleme merkezi, Hemşirelik Konseyi vb. projeleri çok yakında hayata geçireceğimizi umuyorum. Böylelikle; sektörümüze, teknolojiyi takip eden, bilgisini sürekli güncelleyen, diğer meslektaşlarına liderlik yapabilen hemşireler kazandıracağız. Yarınların Hemşirelik mesleğine çok daha fazla katkı sağlayacağı umuduyla tüm meslektaşlarımın ‘Hemşirelik Haftasını’ kutlarım. ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI 14 İLKBAHAR 2013 ÇOCUĞUNUZU ENFEKSİYONLARA KARŞI KORUYUN ENFEKSİYON HASTALIKLARI ÇOCUKLARDA ÇEŞİTLİ SAKATLIKLARA HATTA ÖLÜME YOL AÇACAK KADAR TEHLİKELİ OLABİLİYOR. MEDıCANA ÇAMLICA HASTANESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZMANI DR. HÜLYA KARACA, ÇOCUKLARDA EN SIK GÖRÜLEN ENFEKSİYON HASTALIKLARINI VE BU HASTALIKLARDAN KORUNMA YÖNTEMLERİNİ YAZDI. ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI 16 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 17 Her yıl dünyada ve Türkiye’de milyonlarca çocuk, enfeksiyon hastalıklarından yaşamını yitiriyor. E Dr. HÜLYA KARACA nfeksiyon hastalıkları, çocukların yaşamlarını tehdit eden önemli sorunlardan biridir. Her yıl dünyada ve Türkiye’de milyonlarca çocuk, enfeksiyon hastalıklarından yaşamlarını yitirmektedir. Aşılamalarla bir çok enfeksiyon hastalığı kontrol altına alınmış olmakla beraber, yine de çocuklarda ölüme ve sakatlanmalara neden olmaya devam etmektedir. Ateş, çeşitli enfeksiyon hastalıklarının sık görülen bir belirtisidir. Ancak enfeksiyon dışı çeşitli durumlarda da ateş yükselebilir. Ateş, vücut ısısının günlük oynamalarının üstüne çıkması olarak tanımlanan bir belirtidir. Ateş ve döküntü çocukluk çağında sık rastlanan bir durumdur. Çocukluk çağı döküntü hastalıkları genellikle selim seyirli ateşli hastalıklardır. Ancak yaşamı tehdit eden ciddi komplikasyonlar da görülebilir. Çocuklardaki enfeksiyon hastalıklarını aşağıdaki şekilde sınıflandırabiliriz: • Döküntü hastalıkları • Üst solunum yolu enfeksiyonları • Alt solunum yolu enfeksiyonları • Kalp enfeksiyonları • Merkezi sinir sistemi enfeksiyonları • Genito üriner sistem enfeksiyonları • Sindirim sistemi enfeksiyonları • Karın içi enfeksiyonları • Deri ve yumuşak doku enfeksiyonları • Kemik ve eklem enfeksiyonları • Göz enfeksiyonları Çocukluk çağı döküntü hastalıklarının büyük kısmında etken, virüslerdir ve ortak bazı özellikleri vardır. Bu özellikler: • Bu hastalıklar çok bulaşıcı olup solunum yolu ile bulaşırlar. • Etkenler ağız ve boğaz salgıları ile etrafa yayılırlar. • Temas ve enfeksiyon sıklıkla çocukluk çağında gerçekleşir. • Duyarlı toplumlarda salgınlar görülebilir. • Erişkinlerde görülen nadir enfeksiyonlar ise daha ciddi seyirli olup komplikasyonlar ile birliktedir. • Gebelikte geçirilen enfeksiyon bebek için tehlikelidir Hastalıklardan korunma yolları Hastalıklardan korunmak için alınabilecek önlemleri şöyle sıralayabiliriz: • Elleri yıkamak: Her gün ellerimiz kağıt ve demir paralara değmektedir. En çok mikrop parada bulunur. Ellerin yıkanması hastalıklardan korunmak için en temel kurallardan birisidir. Dışarıdan eve girildiği zaman ve yemeklerden önce, eller mutlaka sabun ve sıcak suyla yıkanmalıdır. Ayrıca ellerin ağız ve yüz bölgesinden uzak tutulması gerekir. Ailedeki tüm bireyler ve özellikle çocuklar bu konuda bilinçli olmalıdır. • Ev temizliği: Evde sık kullanılan yerler özellikle dezenfekte edilmelidir. Kapı kolları, masa üstleri, bilgisayar klavyeleri, telefon, elektrik düğmeleri ve evde paylaşılan diğer şeyler mutlaka dezenfekte Güçlü bağışıklık sistemi, hastalıklara karşı edilerek temzilenmelidir. koruma sağlıyor. • Grip aşısı olmak: Grip mevsiminde virüslere karşı koruma sağlamak için, tüm aile bireylerinin grip aşısı olmalarında fayda vardır. Bebeklere altıncı ayından itibaren grip aşısı yaptırılabilir. • Evde sigara içmemek: Evde sigara içilmesi, özellikle çocuklar için oldukça risklidir. Sigara dumanı çocuklarda solunum problemleri riskini arttırarak, daha fazla soğuk algınlığı sorunları yaşamalarına sebebiyet verir. • Öksürmek ve hapşırmak: Öksürürken ve hapşırırken mutlaka kol bükülerek ağız ve burun kısmı kolumuzla kapatılmalıdır. Öksürürken ağız ve burun elle kapatılmamalıdır. Bunu evdeki tüm aile bireyleri uygulamalıdır. • Hasta kişilerden uzak durmak: Hem kendimizi hem de çocuklarımız, soğuk algınlığı veya grip geçiren kişilerden uzak tutmak gerekir. Bu türk hastalıkların, başkalarının kaptığı virüsten bulaşabileceğini unutmamak gerekir. • Güçlü bağışıklık sistemi: Özellikle bebeklerin emzirme döneminde mutlaka anne sütü ile beslenmesi (en az 6 ay) bebeklere grip gibi hastalıklara karşı koruma sağlayacaktır. Anne sütündeki antikorlar mikroplara karşı bebekte direnç oluşturacaktır. Ayrıca anne sütü bebeğin bağışıklık sistemini de güçlendirmektedir. Daha büyük yaştaki çocuklara ise, mutlaka dengeli bir beslenme programı uygulanmalı, onların da egzersiz yapmalarını sağlamalı ve uyku düzenlerine dikkat etmelidir. PSİKİYATRİ 18 İLKBAHAR 2013 BİR UCU DEPRESYON BİR UCU MANİ UYKUSUZLUK, MEVSİM GEÇİŞLERİ, YOĞUN STRESLİ GÜNLER… TÜM BUNLARA BİR DE GENETİK FAKTÖRLER EKLENİNCE BİPOLAR BOZUKLUĞA ZEMİN HAZIRLANMIŞ OLABİLİR. MEDICANA SAMSUN HASTANESİ PSİKİYATRİ UZMANI DR. AYŞE GÜL AYDIN, BİPOLAR BOZUKLUK VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER VERDİ. Bipolar bozuklukta, ruh hali ve duygular açısından bir kutup depresyonu, diğer kutup mani ya da daha hafif şiddetteki hipomaniyi temsil eder. UZM. Dr. Ayşe Gül AYDIN İ ki Uçlu Duygudurum Bozukluğu (Bipolar bozukluk) nasıl tanımlanır? İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu duygularda, düşüncelerde, enerjide ve davranışlarda aşırı değişikliklerle seyreden, kişinin kendisini aşırı coşkulu (mani/hipomani dönemleri) veya çok durgun (depresyon) ya da her ikisinin karışımı (karma dönem) duyguları hissetmesine yol açan, tedavi edilebilen bir ruhsal hastalıktır. 'İkiuçlu (Bipolar)' kelimesi, hastaların iki aşırı duygudurum arasında gidip geldiğini ifade etmek için kullanılır. Ruh hali ve duygular açısından bir kutup depresyonu, diğer kutup mani ya da daha hafif şiddetteki hipomaniyi temsil eder. Aslında bütün insanların duygusal dünyasında, ruh halinde değişiklikler, inişler-çıkışlar olur. Herkes günlük yaşamında dakikalar, saatler veya bazen birkaç gün süren öfke, sevinç, üzüntü, coşku, keder, huzursuzluk, endişe duyguları arasında iniş çıkışlar yaşayabilir. Ancak bipolar bozukluk ve manik depresif bozukluk adlarıyla da bilinen 'İkiuçlu Duygudurum Bozukluğu'nda; yaşamsal olaylarla kısmen veya tamamen ilişkisiz olarak uzun süren, keskin iniş çıkışların olduğu, yoğun duygudurum değişimleri yaşanır. Bu değişimler düşünceleri, duyguları, fiziksel sağlığı, davranışları ve kişinin işlevlerini, yaşamını etkiler. ■ Ne sıklıkta görülür? Dünyada erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 3 ila yüzde 4’ünün İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu olduğu düşünülmektedir. Bu da, ülkemizde yaklaşık bir buçuk-iki milyon kişinin, dünyada ise yaklaşık 250 milyon insanın bu hastalığa sahip olduğu anlamına gelmektedir. İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu’ndan etkilenen kadın ve erkek sayısı eşittir. Bununla birlikte etkilenme şekilleri birbirinden farklı olabilir. ■ Genellikle hayatın hangi döneminde başlar? Her yaşta görülebilir ancak kişiler ilk hastalık dönemini (mani, depresyon, hipomani gibi) genç erişkinlik döneminde, yani 20’li yaşlarda yaşarlar. Tek ve kesin bir nedeni yok ■ İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu’nun nedeni nedir? Hastalıktan tamamen sorumlu tek bir neden yoktur. Yapılan bilimsel çalışmalarda beyin kimyasallarının dengesinde ve iletiminde sorun olduğu ve genetik(ırsi) geçişler gösterdiği bildirilmiştir. Hastalığın tek ve kesin bir nedeni henüz belirlenememiş de olsa genetik, biyokimyasal ve çevresel nedenlerden kaynaklanan bir hastalık olduğu bilinmektedir. İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu her yaşta ve her cinsiyette ortaya çıkabilir, kişilerin psikolojik yapıları, sosyal durumları ile ilişkili değildir. Stres ve yaşam olayları hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştırır. ■ Hastalığın kalıtsal özelliği var mıdır? Akrabalarının hiçbirinde bu hastalık olmayanlarda hastalık görülme olasılığı yüzde 1-3 iken, birinci derece bir akrabasında (anne-baba veya kardeşlerinde) iki uçlu duygudurum bozukluğu varsa görülme olasılığı yaklaşık yüzde 11-12’dir. Tek yumurta ikizinde bipolar bozukluk varsa diğer ikizde hastalık görülme olasılığı yüzde 60-80’dir, yani sadece kalıtım tüm hastalığı açıklayamamaktadır. ■ Nasıl bir tedavi uygulanır? En önemli tedavi ilaç tedavisidir. İki tedavi stratejisi vardır: İlk önce var olan hastalık döneminin (mani ya da depresyonun) tedavi edilmesi gerekir ve beraberinde hastalık yinelemesini önlemek için koruyucu tedavi planlanır. Sadece hastalık dönemlerinin tedavi edilmesi yeterli değildir. Çünkü tekrarlayan bir ruhsal bozukluktur. Manik/hipomanik ve depresif epizodlarının önlenmesi için duygudurum düzenleyicilere ihtiyaç vardır. Bu ilaçların dozları ilaca başladıktan belli bir süre sonra ölçülen kan düzeylerine göre ayarlanır. Hastanın tedavi ve takiplerinin mutlaka düzenli olarak yapılması gerekmektedir. Hastaya ve hasta yakınlarına hastalık belirtilerinin başlangıcı, yapılması gerekenler, ilaç tedavisinin düzenli sürdürülmesi gibi konularda eğitim verilmesi atakları önlemede etkilidir. Hasta hastalığını tanımaya başlayınca, yaşamını atakların gelmesini engelleyebileceği şekilde düzenlemelidir. Her hastada tetikleyici faktörler farklı olmakla beraber genellikle uykusuz kalmak, stresli bir süreç geçirmek, mevsim geçişleri atakları tetikleyebilmektedir. Hastayla yapılan destekleyici görüşmeler, tedaviye uyumu arttırabilmektedir. Her hastada tetikleyici faktörler farklı olmakla birlikte genellikle uykusuzluk, stresli bir süreç geçirmek, mevsim geçişleri atakları tetikliyor. İÇ HASTALIKLARI 20 İLKBAHAR 2013 BAHAR YORGUNLUĞUNA TESLİM OLMAYIN Metabolizmamızın bahara uyum sağlaması için beslenme alışkanlıklarımızın gözden geçirilmesi gerekir. Bahar yorgunluğu özellikle büyük şehirlerde, yoğun tempoda ve yoğun stres içinde çalışanlar için çekilmez bir durum olabiliyor. İLKBAHAR 2013 21 SABAHLARI YATAKTAN ZOR KALKIYOR, RUHSAL GERGİNLİK, İŞTAHSIZLIK, NEŞESİZLİK, HAZIMSIZLIK GİBİ PROBLEMLER YAŞIYORSANIZ BAHAR YORGUNLUĞU SİZİ DE ESİR ALMIŞ OLABİLİR. MEDıCANA BEYLİKDÜZÜ İÇ HASTALIKLARI UZMANI DR. GÜLTEKİN BARUT, BAHAR YORGUNLUĞUNA KARŞI ALMAMIZ GEREKEN ÖNLEMLERİ SIRALADI. B UZM. Dr. Gültekin Barut ahar yorgunluğu nedir? Kış aylarının soğuk, yağışlı günleri ilkbahar ile birlikte yerini ılık, güneşli günlere bırakmaya başlar. Hava sıcaklıklarının giderek artması ile oluşan enerji, doğanın kendini yenilemesi ve güzelleşmesi için uygun ortam yaratır. Doğanın neşesi giderek artarken bizlerin de buna paralel olarak daha enerjik, neşeli ve dinamik olmamız beklenmesine rağmen, baharın beraberinde getirdiği 'bahar yorgunluğu' özellikle büyük şehirlerde, yoğun tempoda ve yoğun stres içinde çalışan bazı kişiler için çekilmez bir durum olabilir. İklim değişikliğinin vücutta yarattığı yorgunluk hisssi olarak tanımlanan ve bahar yorgunluğu adı verilen bu durum; ısınan havada artan nem oranı ve negatif yüklü iyonların vücudumuzda meyadan getirdiği biyortim değişikliği, metabolik ve hormonal dengemizdeki değişiklikler ve buna vücüdumuzun adaptasyonunda zorlanması sonucu meydana gelir. Ayrıca yanlış beslenme alışkanlıkları, özellikle bayanlarda gördüğümüz, yaklaşan yaza hazırlık amacı ile yapılan kilo vermeye yönelik yanlış diyet uygulamaları, sağlıksız uyku düzeni, spor ve egzersiz içermeyen hareketsiz yaşam tarzı, fazla miktarda alınan kafein, alkol ve sigara tüketimi ve mevcut olan halsizlik, yorgunluk yapabilen hastalıklerın tedavi edilmemesi gibi kişisel etkenleri de buna ekleyebiliriz. ■ Bahar yorgunluğunun belirtileri nelerdir? Sabahları yataktan zor kalkma, sürekli uyuma isteği, uykusuzluk, gece uykuya dalmada zorlanma, isteksizlik, neşesizlik, sıkıntı hali, ruhsal gerginlik, çabuk sinirlenme, iştahsızlık, kırgınlık bitkinlik, vücudun çeşitli bölgelerinde kas ve eklem ağrılarına benzer ağrılar, baş ağrısı, zihinsel performansta azalma, konsantrasyon problemleri, hazımsızlık, ishal ve kabızlık gibi sindirim sisteminde düzensizlikler. ■ Baharda görülen her yorgunluk bahar yorgunluğu mudur? Başka hastalıklar ile karışabilir mi? Nasıl ayırt edilir? Bahar yorgunluğu, birkaç haftayı geçmeyen, kısa süreli, hafif bir yorgunluk halidir. Eğer yorgunluk uzun sürüyorsa, günlük yeterli uyku ve yatak istirahatleri ile geçmiyor ise, beslenme ve yaşam tarzı düzenlemeleri ile azalmıyorsa; kronik yorgunluğa sebep olabilecek depresyon, kansızlık, tiroid ve böbrek üstü bezi gibi endokrin organların hastalıkları, böbrek hastalığı, kolesterol yüksekliği, diabet, karaciğer hastalıkları gibi kronik hastalıkları, fibromyalji ve diğer romatizmal kas ve eklem hastalıklarını, kronikleşebilen enfeksiyon hastalıklarını, kanser türü hastalıkları araştırmak ve gözden kaçırmamak gerekir. ■ Bahar yorgunluğunu nasıl önleyebiliriz? Yaşam ve beslenme tarzında yapılacak ufak ve doğru değişiklikler ile vücudumuzun değişen metabolik ve hormonal düzenine adapte olmasını kolaylaştırarak bahar yorgunluğu belirtilerinin oluşmasını engelleyebilir veya ortadan kaldırabiliriz. Öncelikle bahar yorgunluğu belirtileri olan kişilerde, bahar yorgunluğuna veya bahar yorgunluğu belirtilerinin daha fazla yaşanmasına sebep olabilecek hastalık veya rahatsızlıkların varlığı durumunda bunların tespit edilerek tedavi edilmesi ön planda tutulmalıdır. Metabolizmamızın bahara uyum sağlaması için beslenme alışkanlıklarımızın gözden geçirilmesi gerekir. Ana ve ara öğünlerden oluşan sık ve az beslenme tarzı, öğün atlamamak, uzun süre aç kalmamak, günün en önemli öğünü olan sabah kahvaltısını yapmadan güne başlamamak önemli. Vücut direncinin artması için aynı zamanda antioksidan olan A,C,E vitamin içeriği zengin sebze ve meyvelerin tüketimin arttırılmasına, ceviz, kavrulmamış badem, fındık gibi gıdalara ara öğünlerde yer vermeye dikkat edilmeli. SUSAMADAN DA SU İÇME ALIŞKANLIĞI EDİNMELİYİZ "Isınan havalar ile birlikte vücudun artan sıvı ihtiyacını sağlıklı bir şekilde karşılamak için günlük içtiğimiz su miktarını 2,5-3 lt. altına düşürmemeli ve susamadan da su içme alışkanlığı edinmeye çalışmalıyız. Günlük tükettiğimiz tuz miktarı, alkol ve kafein azaltmalı, sigara bırakılmaya çalışılmalıdır. Mümkünse düzenli egzersizler, yürüyüşler yapılmalıdır. Uyku düzeninin sağlanması ve günlük 6-8 saat uyku uyumaya çalışılmalıdır." RADYASYON ONKOLOJİSİ 22 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 Akciğer kanseri tedavisinde yeni yöntem CYBERKNIFE AKCİĞER KANSERİ TEDAVİSİNDE UYGULANAN CYBERKNIFE STEREOTAKTİK BEDEN RADYOTERAPİSİ (SBRT), HASTAYA ZARAR VERMEDEN TÜMÖRE YÜKSEK DOZ RADYASYON UYGULAYARAK HASTALIĞI TEDAVİ EDİYOR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ RADYASYON ONKOLOJİSİ DOKTORLARINDAN PROF. DR. KAAN OYSUL, AKCİĞER KANSERİ VE YENİ TEDAVİ YÖNTEMİ İLE İLGİLİ SORULARI YANITLADI. T ürkiye’de akciğer kanseri sıklığı nedir? Ülkemizde akciğer kanseri özellikle erkekler için önemli bir problemdir. Kanser Daire Başkanlığı’nın istatistiki raporlarına göre, erkekler için görülme sıklığı 100 binde 74, kadınlar için 100 binde 9,3’tür. Fakat kadınlar kendilerini güvende hissetmesinler, çünkü sigara kullanımındaki artışa bağlı olarak onlarda da görülme sıklığı her geçen gün artmaktadır. Akciğer kanserine yakalananların yüzde 85-90’ı sigara içmektedir. O nedenle sigara içenlerin hemen bırakmalarını öneririm. ■ Akciğer kanseri tedavisinde yenilikler var mı? Erken evre akciğer kanseri tedavisi Sigara, akciğer kanserine yol açıyor. cerrahi rezeksiyondur. Fakat bazı hastalar akciğer kanserine eşlik eden kalp, yüksek tansiyon, kronik obstrüktif akciğer hastalığı gibi rahatsızlıklar nedeniyle anestezi almaya uygun değil, dolayısıyla cerrahi uygulanamaz. Eskiden bu hastalar için tek tedavi seçeneği eksternal radyoterapiydi ve sonuçlar cerrahi tedaviler ile karşılaştırıldığında daha kötüydü. Bu hastalar için Stereotaktik Beden Radyoterapisi adını verdiğimiz tedavi yöntemi bir umut olarak karşımıza çıkmıştır. Sonuçları cerrahiye benzer. Bu hasta grubunun yanı sıra anestezi problemi olmayan hastalar için de Stereotaktik Beden Radyoterapisini cerrahi ile mukayese eden üç büyük çalışma devam etmektedir. Belki de bu çalışmaların sonuçlarına göre Stereotaktik Beden Radyoterapisi cerrahinin yerini alacak. ■ Stereotaktik Beden Radyoterapisi tedavisi nedir? Hastaya 1-5 seferde uygulanan çok özel bir radyoterapi şeklidir. Bu tedavi, "Cyberknife" adını verdiğimiz akciğer kanserleri için özel geliştirilmiş çözümlere sahip cihaz ile uygulanmaktadır. Özel çözümler gereklidir çünkü akciğer tümörü nefes alıp verdikçe, kalp 23 Bu hastalar için, 'Stereotaktik Beden Radyoterapisi' adını verdiğimiz tedavi yöntemi bir umut olarak karşımıza çıkmaktadır. prof. Dr. Kaan Oysul attıkça istemsiz olarak hareket etmektedir. Bu nedenle uyguladığımız radyasyonun hareket eden bu tümörü takip etmesi ve sanki tümör hareket etmiyormuş gibi tedavi yapılması gerekmektedir. Bu sayede hastalıklı dokuya radyasyon uygulanırken, tümörü çevreleyen akciğer ve kalp gibi sağlam dokuları korumak mümkün olmaktadır. ■ CyberKnife hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? CyberKnife radyoterapi tarihinin en önemli kilometre taşlarından birisidir. Otomobil fabrikalarında kullanılan, robotik bir kolun ucuna takılmış, radyasyon üreten bir cihazdan çıkan radyasyon demetinin hastanın etrafında döndürülerek yüzlerce farklı açıdan tümöre yönlendirilmesiyle tedavi uygulanır. Robotik kolun hassasiyeti 0,12 milimetredir. Bu sayede radyasyon demetleri çok yüksek hassasiyette hedefe yönlendirilmektedir. Bu hassasiyetin yanı sıra hedefin hareket etmesi nedeniyle cyberKnife’ın sahip olduğu bilgisayar yazılımı ve donanımı sayesinde sanki tümör hareket etmiyormuş gibi tedavi uygulamak mümkün olmaktadır. Sonuç olarak hastaya hiç bir zarar vermeden, tümöre yüksek doz radyasyon uygulanabilmektedir. Bu durum da hastalığın tedavisi olarak karşımıza çıkmaktadır. "ÇOK TECRÜBELİ BİR EKİBE SAHİBİZ" "Hastanemizde kullanmakta olduğumuz cyberKnife, bu yıl içinde kurulmuş ve hastalarımızın hizmetine sunulmuştur. Hastanemizde 1998 yılından beri önce kafaiçi hastalıklarda daha sonra cihazların gelişimi ile tüm bedendeki rahatsızlıkları tedavi etmekte olan çok tecrübeli bir ekibe sahibiz. Ekibimizde doktorların yanı sıra radyasyon fizikçileri, radyoterapi teknikerleri ve hemşireleri bulunmaktadır." CyberKnife sayesinde hastaya hiç bir zarar vermeden, tümöre yüksek doz radyasyon uygulanabilmektedir. GASTROENTEROLOJİ 24 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 ERCP Özellikle sarılığın eşlik ettiği, safra ve pankreas kanalında genişlemeyle giden hastalıkların tedavisinde ERCP yöntemi ile yüksek başarı elde edilmektedir. ile dayanılmaz ağrılara son PANKREAS İLTİHABI VEYA SAFRA YOLLARINDA İLTİHAP OLUŞMASI GİBİ HAYATİ TEHLİKE OLUŞTURAN DURUMLARA YOL AÇABİLECEK TAŞ, TÜMÖR VEYA KRONİK İLTİHAP GİBİ PROBLEMLERİN TEŞHİS VE TEDAVİSİNDE ERCP YÖNTEMİ BAŞARIYLA UYGULANIYOR. MEDıCANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI VE GASTROENTEROLOJİ UZMANI PROF. DR. KUBİLAY ÇINAR, BU YÖNTEM İLE İLGİLİ BİLGİLER VERDİ. E RCP endoskopi ve floroskopinin kombine kullanıldığı üst düzey deneyim gerektiren bir uygulamadır. İşlem gerçekleştirilirken standart bir endoskopi işlemi gibi sırasıyla yemek borusu, mide ve on iki parmak bağırsağına ilerlenir. Bu işlem sırasında standart endoskoplardan farklı olarak ön değil yan görüşlü bir kamera kullanılır. On iki parmak bağırsağı seviyesine gelindiğinde papilla adı verilen; safra ve pankreas kanalının bağırsağa açıldığı kanalın içine uygun kateterle girilip buradan kontrast madde verilerek safra yolları ve pankreas kanalının gerçek zamanlı görüntüleri elde edilir. Başarılı bir tedavi yöntemi Geçmişte tanısal olarak da kullanılan bir yöntem olmasına karşın günümüzde ağırlıklı olarak tedavi edici olarak kullanılmaktadır. Safra yolları ve pankreas kanalının tıkayıcı ve kanal akımını engelleyen hastalıklarda ERCP kendini kanıtlamış bir tedavi yöntemidir. Sıklıkla safra yolları taşları, iyi huylu safra kanalı darlıkları(inflamatuar-primer sklerozan kolanjit veya karaciğer nakli sonrası anastomoz darlıkları), zaman DENEYİM ŞART "İşlem başarısını belirleyen en önemli faktörün işlemi uygulayan kişinin deneyimi ve işlem yapılan merkezin yıllık ERCP sayısı olduğudur. ERCP ihtiyacı olan, işlem kararı alınmış olan hastaların işlemleri bu özelliklere haiz merkezlerde, deneyimli ellerde gerçekleştirilmelidir. İşlem başarısını artırmak ve olası komplikasyonları en aza indirmek için bu olmazsa olmaz yaklaşımdır." zaman özellikle kapalı yöntemle gerçekleştirlen safra kesesi ameliyatlarından sonra gözlenen safra kaçakları, safra yolu ve pankreas kanserlerinde tedavi edici olarak ERCP’den faydalanmak mümkündür. Bunun yanında safra yollarında yaşayan parazitlerin tedavisinde de yine ERCP’den faydalanmak mümkündür. Taşlar çıkarılır, ağrılar sonlanır İşlem sırasında yan görüşlü endoskop (duodenoskop) ile papilla düzeyine gelip floroskopik görüntü elde edildiğinde kanaldaki darlık ya da taşın yeri ve sayısı hakkında fikir elde edilir. Papilla papillotom ile elektrokoter yardımıyla kesilir daha sonra kanalda bulunan taş ya da taşlar balon veya basket kateter kullanılarak kanaldan çekip çıkarılır. Eğer safra kanalı taşı kanaldan çıkarılamayacak kadar büyük ise bu durumda ilave donanımlar (mekanik litotriptor, elektrohidrolik litotriptor, laser) kullanılarak kanal taşlarını kırıp çıkartmak da mümkündür. ERCP işlemi sırasında iyi ya da kötü huylu bir darlık saptanırsa bu darlık dilatasyon balonları ile genişletilip ardından plastik veya metalik stent uygulanarak hastanın safrasının bağırsağa rahatça akması sağlanır, sarılığı düzeltilir. Özellikle kronik pankreatit hastalığında gözlenen dayanılmaz ağrılar da, ERCP ile bu sefer pankreas kanalına stent uygulamaları ile düzeltilebilir. Özellikle; sarılığın eşlik ettiği, safra ve pankreas kanalında genişlemeyle giden hastalıkların tedavisinde ERCP yöntemi ile cerrahiden çok daha kolay, daha az risk ve daha az hastane yatışı ile başarı elde etmek mümkündür. 25 prof. Dr. Kubilay Çınar NÖROLOJİ 26 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 NÖROTERAPİ İLE KAYBEDECEĞİNİZ TEK ŞEY AĞRILARINIZDIR GEÇMEK BİLMEYEN BAŞ AĞRILARI VE ÖZELLİKLE DE MİGREN HAYATI ZEHİR EDEbilir. “HER YOLU DENEDİM AMA MİGRENDEN BİR TÜRLÜ KURTULAMADIM” DİYORSANIZ, MEDıCANA KONYA HASTANESİ NÖROLOJİ UZMANI DR. AYSUN HATİCE AKÇA’NIN NÖRALTERAPİ İLE İLGİLİ ANLATTIKLARINA KULAK VERİN. N öralterapi nedir? İnsan vücudu hücreler arasında muazzam bir iletişime sahip elektriksel bir bedendir. Bu elektriksel ağda iletişimin bir bölümünü, işlevi vücudumuzu iç ve dış ortamın zararlı etkilerine karşı korumak ve düzenli çalışmasını sağlamak olan otonom sinir sistemi (OSS, vejetatif sinir sistemi) oluşturmaktadır. OSS bir network gibi çalışan ve tüm dünyanın etrafını 12 defa dolaşabilecek uzunluktadır. Ağır metal ve manyetik alan maruziyeti, geçirilmiş fiziksel ve psikolojik travmalar, iç organ hastalıkları, doku bütünlüğünde bozulmaya neden olan aşı, yanık ve ameliyat izleri, diş ile ilgili problemler (kanal tedavisi, implant, civa içeren dolgular, eksik diş vs.) OSS’de bozulmalara dolayısı ile vücuttaki sinirsel iletinin aksamasına ve hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur. Vücut bir fıçıya benzetilecek olursa, içine atılan her tür problem dolmasına neden olur, en nihayetinde bu fıçı son bir darbe ile taşar ve hastalıklar ortaya çıkar. Nöralterapi, otonom sinir sisteminde bozulmaların düzenlenmesini hedefleyen bir enjeksiyon tedavi yöntemidir. Böylece vücudun eski sahip olduğu düzene kavuşmasına yardımcı olarak hastalıkların tedavi edilmesini sağlar. Nöralterapide kullanılan enjeksiyonlarda acı badem ve ısırgan otundan elde edilen prokain ve lidokain adı verilen maddeler kullanılmaktadır. Özellikli noktalara yapılan enjeksiyon sayesinde hastalıklarda fonksiyonu bozulan üç dolaşım sistemi düzenlenmiş olur; kan dolaşımı, lenf dolaşımı ve sinirsel ileti. Bir dokunun kan dolaşımı artınca o doku kanlanır yani beslenir; lenf dolaşım artınca doku zararlı maddelerden arındırılır yani temizlenir ve sinir iletisi düzenlenen doku ise daha sağlıklı çalışır. Dolasıyla, beslenen, temizlenen ve düzenli komut alan dokunun kendini iyileştirme kapasitesi artar. Sonuçlar başarılı ■ Nöralterapi nasıl uygulanır? Yüzeysel ve derin enjeksiyon prensibine dayanan cilt-cilt altı- kas içi ve gangliyon, eklem enjeksiyonları şeklinde uygulanır. Yüzeysel enjeksiyon: segment tedavisi adı verilen ilgili hastalıkla ilişkili omurilik segmentine ve hasta olan bölgeye cilt altı ve ameliyat- yanık- aşı izle- ri ve iç organ hastalıklarına bağlı ilgili vücut bölgelerine (bozucu alan) cilt altı ve cilt içi uygulamayı içerir. Derin enjeksiyon: Derin yerleşmiş otonom sinir sisteminin kilit noktaları olan gangliyon uygulamalarıdır. ■ Nöralterapinin en önemli uygulama alanı migren ve baş ağrıları mıdır? Her yaş grubundan hastaya kolaylıkla uygulanabilen ve ciddi bir yan etkisi olmayan nöralterapinin en önemli uygulama alanı migren ve diğer baş ağrılarıdır. Nöralterapi baş ağrıları arasında en çok migren, gerilim tipi baş ağrısı, küme baş ağrısı ve servikojenik baş ağrılarında uygulanmaktadır. Sonuçlar oldukça başarılıdır. Nöralterapi, seanslar halinde uygulanır ve seans sayısı ve aralıkları hastaya göre değişir. Seansların süresi ortalama 5-10 dakika sürer. En erken iki gün ara ile yapılıyor. Ortalama 3-4, en fazla 10 seansta ağrı yüzde 95 oranında tamamen ortadan kalkar. Seanslardan fayda görme tamamen iyileşme şeklinde olabildiği gibi yakınmaların şiddetinin, süresinin ya da sıklığının azalması şeklinde de olabilir. ■ Nöralterapinin uygulandığı UZM. Dr. AYSUN Hatice Akça diğer alanlar hangileridir? Nöralterapi adet düzensizlikleri, adet ağrıları, diz-omuz gibi eklem ağrılarına neden olabilecek ağrılı süreçlerde, sık tekrarlayan sinüzit, tonsillit gibi enfeksiyöz durumlarda, nörolojik hastalıklardan baş ağrıları ve migren dışında baş dönmesi, vertigo, kulak çınlaması, yüz felci, el bileği sinir sıkışması, dirsekte sinir sıkışması, bel- boyun ağrıları, fibromiyalji, trigeminal nevralji, diğer nevraljiform ağrılar, nöropatik ağrı gibi ağrılı süreçlerin tedavisinde de kullanılmaktadır. Ciddi bir yan etkisi olmayan nöralterapi, her yaş grubundan hastaya kolaylıkla uygulanabilir. 27 BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ 28 İLKBAHAR 2013 HER YAŞTA GÖRÜLEBİLİR ANİ BAŞLAYAN VE DAHA ÖNCE HİSSETMEDİĞİNİZ KADAR ŞİDDETLİ BAŞ AĞRILARI BAZEN BEYİN ANEVRİZMASIN HABERCİSİ OLABİLİYOR. HASTALIĞIN ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKEN MEDICANA SAMSUN HASTANESİ BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ UZMANLARI PROF. DR. CENGİZ ÇOKLUK VE DOÇ. DR. KERAMETTİN AYDIN, BEYİN ANEVRİZMALARI HAKKINDA SORULARI YANITLADI. Küçük anevrizmaların genellikle semptomları yoktur, anevrizma büyüdükçe, baş ağrılarına veya bölgesel ağrılara neden olur. İLKBAHAR 2013 B eyin anevrizması nedir? Beyin damarlarının duvarındaki kas tabakasının zayıflığından dolayı damarda oluşan balonlaşmaya "Beyin anevrizması" denir. Bu balonlaşma damar duvarında incelme ve zayıflamaya neden olur. Damarın zayıfladığı bu yerden yırtılması sonucunda beyin kanaması oluşur. Beyin anevrizması her yaştaki kişilerde görülebilir, ancak çoğu 35 ila 60 yaşları arasındaki kişilerdedir. Kadınların anevrizmaya yakalanma olasılığı erkeklere oranla biraz daha azdır. Anevrizmalar yapı itibarı ile damar duvarının doğuştan zayıf olduğu, genellikle de damarın daha küçük dallara ayrıldığı noktalarda oluşur. Damar duvarının zayıf olduğu noktada damar içi basınç (tansiyon) nedeniyle her kalp atımında damar duvarı zayıf noktadan dışarı doğru bombeleşerek baloncuk oluşur. Baloncuk duvarı, basınca dayanamadığı anda da patlar, patlama ya kendiliğinden olur ya da eforla oluşur. Doğumda mevcut (konjenital) değildirler. Bununla birlikte, bazı kişilerde anevrizma gelişmesi yönünde bir yatkınlık olabilir. Bir anevrizmanın varlığı yüzde 15-20 oranında bir ya da daha fazla sayıda anevrizma olma olasılığını artırmaktadır. ■ Anevrizma oluşumu için risk faktörleri nelerdir? • Hipertansiyon (kan basıncındaki ani artış) varsa beyin anevrizması olma riski artar) • Sigara kullanımı • Travmatik kafa yaralanmaları • Enfeksiyona bağlı • Oral Kontraseptifler • Alkol (şüpheli) • Kokain • Ailesel (aile bireylerinden birinde veya daha fazlasında varsa) • Bazı genetik veya kalıtsal hastalıklar • Böbreklerde ve muhtemelen diğer organlarda çok sayıda kistin ortaya çıktığı polikistik böbrek hastalığı • Aort atardamarının doğuştan dar olması (koarktasyon) • Marfan sendromu ve Ehler-Danlos sendromu gibi bağ dokusu bozuklukları ■ Anevrizmanın belirtileri nelerdir? Beyin anevrizmaları asemptomatik veya semptomatik olabilirler. Küçük ve yırtılmamış bir anevrizmanın sıklıkla bir semptomu da yoktur. Bazen anevrizmalar küçük bir damar yırtığından kanar. O zaman beyin içine çok az miktarda kanama olur. Bazen de yırtık çok büyük olur; bu durumda çok daha ciddi bulgular ve hatta ölüm oluşabilir. Rüptürüne (patlamasına) bağlı kanama veya büyük anevrizmalarda kitle etkisi ile belirti verebilir. Anevrizmanın patlaması, ölüm tehlikesi taşıyan bir hale gelebilir ve vakit geçirmeden tıbbi yardım alınmasını gerekli kılar. Teşhis için yapılacak ilk iş bir nörolog ya da beyin cerrahisine müracaat etmektir. İlaçsız olarak çekilen ilk beyin tomografisi kanama olup olmadığı konusunda yeterli bilgiyi verir. İkinci aşamada beyin anjiografisi veya son yıllarda kullanıma giren BT angiografi mutlaka yapılmalıdır. prof. Dr. Cengiz ÇOKLUK DOÇ. Dr. Keramettin AYDIN 29 Anevrizmaya kanama olmadan müdahale etmek, hiç değilse birinci kanamadan sonra hastanın genel durumu uygunsa ameliyatını yapmak şarttır. ■ Anevrizma rüptüre olduğunda çeşitli semptomlarla belirti verebilir. Bunlar nelerdir? • Ani başlayan ve daha önce hiç hissetmediği kadar şiddetli baş ağrısı (en sık) • Bulantı ve kusma • Ense sertliği • Işığa karşı hassaslık • Nöbet • Bilinç yitimi Küçük anevrizmaların genellikle semptomları yoktur. Anevrizma büyüdükçe, baş ağrılarına veya lokalize (bölgesel) ağrılara neden olur. Eğer bir anevrizma çok büyürse normal beyin dokusu veya yandaş sinirlere bası yapabilir. Bu bası görmede zorluklara, kol veya bacaklarda his ve kuvvet kayıplarına, hafıza ve konuşma problemlerine veya nöbetlere yol açabilir. Kanamayı takiben beyinde kalıcı bir hasar veya ölüm riski mevcuttur, ancak yine de bazı hastalar son derece hafif bulgularla da bu durumu atlatabilirler. Eğer yırtılmış bir anevrizma tedavi edilmezse her zaman devam eden yeniden bir kanama riski mevcut olacaktır. Bir anevrizma kanadığı zaman kalıcı nörolojik problemlerin oluşma riski vardır. ■ Anevrizma nasıl tedavi edilir? Anevrizmaların tedavisi cerrahidir. Ancak buradaki önemli olan nokta anevrizmaya kanama olmadan müdahale etmek, ya da hiç değilse birinci kanamadan sonra hastanın genel durumu uygunsa ameliyatını yapmak şarttır. Ameliyat mikroşirürji uygulanarak yapılmaktadır. Son yıllarda endovasküler girişim de başarıyla uygulanmaktadır. Beyin ve Sinir Cerrahisi 30 İLKBAHAR 2013 Beyin damar hastalıklarında ameliyatsız tedavi MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ CYBERKNIFE RADYOCERRAHİ MERKEZİ BAŞKANI PROF. DR. SAİT ŞİRİN, BEYİN DAMAR HASTALIKLARINDA AMELİYATSIZ TEDAVİYE İMKAN SAĞLAYAN CYBERKNIFE RADYOCERRAHİ İLE İLGİLİ SORULARI YANITLADI. CyberKnife diğer radyocerrahi sistemlerinden farklı olarak hedefi yüksek hassasiyetle vurabilmek için kafaya vidalarla sabitlenen invaziv bir çerçeveye ihtiyaç duymaz, onun yerine termoplastik maske kullanılır. İLKBAHAR 2013 A VM nedir? Beynin bir damarsal hastalığı olan arteriovenöz malformasyon (AVM) çoğunlukla doğuştan var olan anormal bir damar yumağıdır. Kendini değişik tablolarla ortaya koyabiliyor. Bu hastalığı olanlar doktora "Baş ağrısı, bayılma" dediğimiz epileptik atak veya beyin kanaması bulguları ile başvurabiliyor. Beyin kanamasının genel bulguları ise ani şiddetli baş ağrısı, şuur seviyesinde değişiklik, bulantı ve kusma, bir tarafta kol ve bacakta kuvvetsizlik, istemsiz kasılmalar olabilir. NASIL TANI KONUR? Bazen AVM’ler "AVM’ler bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans ve anjiografilerle komşu beyin tanısı konur. En doğru tanı bize bölgelerinin AVM’nin dinamiğini de anlatan kanını çalarak ve kasıktan bir damara girilerek fonksiyon yapılan DSA dediğimiz anjiografi ile bozukluğu konulur. AVM’lere bazen anevrizma da yaratabilir. dediğimiz damarın balonlaşma AVM’ler kimi yaptığı patolojiler de eşlik edebilir. AVM’leri besleyen ve boşaltan zaman başka damarları vardır ve bu damarlar bir sebeple yüksek akımdan dolayı genişlemiş uygulanan olabilir." görüntüleme teknikleri sonucu tesadüfen yakalanabilir. ■ AVM’leri neden tedavi etmeliyiz ve hangi yöntemler vardır? AVM’lerin yıllık kanama riski yüzde 2-4 kadardır. Yani kanamadan diğer bulgularla yakaladığımız AVM’lerin en büyük tehdidi beyin kanamasıdır. Diğer bir deyişle epilepsi ve baş ağrısı bir şekilde ilaçlarla tedavi edilebilir ancak bu kanama riskini ortadan kaldırmak gerekir. Bu amaçla elimizde üç yöntem vardır. Kimi zaman bu yöntemler birlikte de kullanılabilir. Bunlar cerrahi olarak AVM’nin çıkarılması, AVM’nin damar içinden anjiografi ile tıkanması veya stereotaktik radyocerrahi diye adlandırdığımız yüksek doz radyasyonun görüntü eşliğinde çok hassas bir şekilde AVM’ye odaklayarak zaman içinde yumağın tıkanması yöntemidir. CyberKnife robotik stereotaktik radyocerrahi yapabilen ve en son geliştirilen cihazlardan birisidir. ■ Hangi AVM’ler CyberKnife robotik radyocerrahi için uygundur? Klasik olarak derin yerleşimli veya beynin önemli merkezlerine yerleşmiş yani cerrahi için riskli, çok büyük olmayan AVM'ler radyocerrahi için uygundur. Ancak CyberKnife diğer radyocerrahi sistemlerinden farklı olarak hedefi yüksek hassasiyetle vurabilmek için kafaya vidalarla sabitlenen invaziv bir çerçeveye ihtiyaç duymaz, onun yerine termoplastik maske kullanılır. Çünkü tedavi sırasında gerçek zamanlı görüntüler alınarak hedef daima 0.12 mm. hassasiyetle vurulabilir. Bu sayede tedavi zorunlu bir günde değil istenirse 2-5 güne yayılabilir. Böylece orta veya büyük AVM'ler etkin dozlarda tedavi edilebilir ve AVM çevresindeki normal doku korunabilir. ■ AVM radyocerrahisinin başarı oranı nedir? Hastanın yaşı, AVM’nin büyüklüğü ve yerleşim yerine göre yüzde 50-95 arasında değişmektedir. Yani hasta ne kadar gençse, AVM ne kadar küçükse ve beynin görece fonksiyonel olmayan bölgesinde 31 ği, genel anestezi, enfeksiyon, kanama, beyin hasarı gibi riskleri yoktur. • Yoğun bakım veya hastanede yatma süreci yoktur. Ağrısız ve konforludur. • Hasta CyberKnife radyocerrahi sonrası ertesi gün işine dönebilir. • CyberKnife radyocerrahi tedavisinde damar yumağının kapanması zamana yayılır (2-3 yıl). Aslında bu beyin kanlanmasındaki değişikliğe adaptasyon için imkan verir. Zira bazı AVM cerrahisinden sonra komşu dokularda görece ani kan prof. Dr. Sait Şirin Cerrahi olarak tedavisi asla düşünülmeyen çok büyük AVM’lerde radyocerrahinin başarısı yüzde 30-60 oranlarındadır. yerleşmişse o kadar iyi sonuç alınmaktadır. Şunu da söylemek gerekir ki cerrahi olarak tedavisi asla düşünülmeyen çok büyük AVM’lerde radyocerrahinin başarısı yüzde 30-60 oranlarındadır. ■ CyberKnife Robotik Radyocerrahinin AVM tedavisindeki avantajları nelerdir? • Açık bir cerrahi olmadığı için cerrahinin beraberinde getirdi- akımı artmasına bağlı kanamalar veya ödem olabilmektedir. • Büyük AVM’lerin veya beynin kritik bölgelerine yerleşmiş ortaküçük AVM’lerin tedavisinde en uygun tedavi dozunu verebilmek ve aynı zamanda çevre normal dokuyu en iyi şekilde koruyabilmek için hipofraksiyona, yani tedavinin 1-5 günde yapılabilmesi imkanını vermesidir. ENFEKSİYON HASTALIKLARI 32 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 33 HEPİMİZİN BAŞINA GELEBİLİR SAĞIRLIK, KONUŞMA VE GÖRME BOZUKLUĞU, EPİLEPSİ GİBİ AĞIR HASARLARA YOL AÇAN MENENJİT, CİDDİ HATTA ÖLÜMCÜL BİR HASTALIK. MEDıCANA ÇAMLICA HASTANESİ ENFEKSİYON HASTALIKLARI UZMANI DR. MELTEM YAVUZ, SAĞLIKLI BİREYLERİN BİLE MENENJİTE YAKALANABİLECEĞİNE DİKKAT ÇEKEREK, KORUNMA VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ HAKKINDA BİLGİ VERDİ. M UZM. Dr. Meltem Yavuz enenjit ne demektir? Beyin ve spinal kordu çevreleyen pia (en içteki zar) ve araknoid zarın (pia’nın üstündeki örümcesi zar) inflamasyonuna menenejit denir. İnflamasyon sonucu araknoid zardaki kılcal damarların bütünlüğünün bozulması ile kan-beyin bariyerinin geçirgenliği artar, sıvı, protein ve lökositlerin beyin omurilik sıvısına geçmesi kolaylaşır. Bu arada beyin omurilik sıvısına geçen bakteriler, savunma mekanizmasının olmamasından faydalanarak hızla çoğalırlar. Sonuç olarak yüzde 10-60 ölümle sonuçlanabilecek, hayatı tehdit eden, akut ve ciddi enfeksiyon tablosu ortaya çıkar. ■ Menenjit ölümcül bir hastalık mıdır? Bakteriyel menenjit çok ciddi ve ölümcül bir hastalıktır. Bu vakalar acilen tedavi edilmezse birkaç saat içinde ölümle sonuçlanabilir. Erken ve doğru tanı ile doğru tedavi hastanın kurtulmasını ve tamamen iyileşmesini sağlayabilir. Tanı ve tedavide gecikmeler nedeniyle hasta ölebilir. Menenjite bağlı nörolojik sekeller (doku bozukluğu) arasında sağırlık, psiko-sosyal gerilik, motor bozukluklar, konuşma ve görme bozuklukları, hidrosefali, epilepsi sayılabilir. ■ Ne tür mikroplar menenjit gelişmesine yol açar? Menenjiti oluşturan etkenler; bakteriler, virüsler, mantarlar, spikoretler, riketsiyalar, protozoa, helmintler ve diğer etkenler olabilir. ■ Kimler risk altında? Kronik alkolikler, sigara içenler, immun yetersizliği olanlar, splenektomi olanlar, kompleman defektliler yatkındır. Daha çok yetersiz immünitenin olduğu küçük çocuklar ve anatomik veya orak hücreli anemisi, talasemi gibi fonksiyonel aspleni (dalak fonksiyonlarının tam yapılamadığı durumlar) durumlarında menenjit riski daha yüksektir. Ciddi akciğer enfeksiyonları, özellikle de pnömokokkal zatüreler, yine bakterinin kana karışarak menenjite yol açmasına neden olur. Sinüzit ve otit gibi lokalize enfeksiyon odakları da menejite yol açabilir. Hastaların çok azında bakteriler, travma ya da cerrahi girişim gibi kafa bütünlüğünün bozulduğu durumlarda direkt olarak menenjit yapabilir. Ancak en sağlıklı bireylerin bile menenjite yakalanabileceği unutulmamalıdır. ■ Menenjit belirtileri nelerdir? Hastada yüzde 85 oranında başağrısı, ateş, bulantı, kusma, üşüme, titreme şikayetleri bulunur. Bu şikayetler genellikle hekime başvurmadan 12-24 saat öncesinde başlar.Baş ağrısı şiddetli, sürekli, zonklayıcı tarzda, yaygın ve lokalize olabilir. Sıklıkla boyuna veya sırta yayılır. Belirtiler; enfeksiyonun yanı sıra artmış kafa içi basıncı ve vaskülite denilen damar tutulumu sonucu ortaya çıkar. Ateş, ense MENENJİTİ ÖNLEMEK MÜMKÜN MÜ? "Hijyen kurallarına uymak, sık sık elleri yıkamak, tehlikeli mikropların vücudumuza ulaşmasına engel olacaktır. Erişkinler olarak bu konuda çocuklarımıza örnek olmalı ve iyi alışkanlıklar kazandırmalıyız. Özellikle bebek hastalarda anne sütü ile beslenmenin diğer faydalarının yansıra, bebekleri de menenjitten koruduğu gösterilmiştir. Menenjite yol açan pek çok mikroptan aşı ile korunmanın mümkün olduğu unutulmamalıdır." sertliği, baş ağrısı, bulantı, kusma, şuur değişiklikleri veya şuur kaybı erken dönemde ortaya çıkar. Bu semptomlar enfeksiyonun alışılagelmiş bulgularıdır. Ancak hastanın hastaneye başvurduğu sırada konfüzyon, deliryum veya koma içinde bulunabileceği unutulmamalıdır. ■ Nasıl bir tedavi uygulanır? Bakteriyel menenjit acil bir hastalıktır ve menejit düşünülen hastada tedaviye hemen başlanmalıdır. Antibiyotik tedavisine başlamak için mikrobiyolojik ve serolojik testlerin sonuçlanması beklenmemeli ve kullanılacak antibyotiklerin ilk dozu 30 dakika içinde verilmelidir. Bakteriyel menenjit acilen tedavi edilmezse birkaç saat içinde ölümle sonuçlanabilir. KARDİYOLOJİ 34 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 BAHARDA KALBİMİZE NELER OLUYOR? HAVALARIN BİRDEN ISINMASI SADECE RUH SAĞLIĞIMIZI DEĞİL BEDEN SAĞLIĞIMIZI DA ETKİLİYOR. KALBİMİZ DE EN ÇOK ETKİLENEN ORGANLARIMIZDAN BİRİ. MEDıCANA BEYLİKDÜZÜ HASTANESİ KARDİYOLOJİ UZMANI PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL, BAHAR AYLARINDA KALP SAĞLIĞIMIZ İÇİN NELERE DİKKAT ETMEMEMİZ GEREKTİĞİNİ ANLATTI. prof. Dr. SEbahattin Ateşal Kalbe zararlı olan şey aslında kalbe aniden yüklenilmesi, yani adrenalin deşarjı. Ani sıcak ve soğuk ortamlar enfeksiyonları, dolayısıyla kalp rahatsızlaklarını artırabilir. Bu konuda dikkatli olmak lazım. B Egzersize alışık olmayan insanların baharda uzun süre egzersiz yapmasıyla kalp hızında ve kan basıncında ani değişiklikler meydana gelebiliyor. 35 ahar aylarında kalp rahatsızlığı şikayetlerinde artış oluyor mu? Tıpkı vücut gibi kalbin de biyolojik ritme uyması söz konusu. Mevsimsel değişiklikler vücudumuzu etkiliyor. Bunlardan etkilenen organlardan biri de kalp. Mevsimler değiştikçe kan basıncında, insanların hormonal yapısında bir takım değişiklikler meydana geliyor. Bu değişiklikler de vücudumuzda başka bir takım değişimlere yol açıyor. İnsanların uzun süren kış aylarında egzersizden uzak durmaları, eve kapanmaları hatta kilo almalarını örnek verebiliriz. Soğuk ortamdan birden sıcak ortama çıkınca kan basıncında ve kalp hızında birtakım değişiklikler oluyor. Özellikle sıcak ortamda terlemeyle, su kaybıyla tansiyon düşebiliyor, birden soğuk ortama geçince de kan basıncında bazı yükseklikler olabiliyor. Geçiş mevsimlerinde bu tür değişikliklere çok sık rastlıyoruz. Özellikle bahar aylarında en sık rastladığımız problem, daha önce egzersize alışık olmayan insanların uzun süre egzersiz yapmasıyla kalp hızında ve kan basıncında ani değişiklikler meydana gelmesi. Bu değişiklikler de vücut damarlarındaki plakların yırtılmalarına yol açarak inmelere ve kalp krizlerine davetiye çıkarabiliyor. Bu nedenle bahar aylarında egzersizlerimizi yavaş yavaş artırmalıyız. Önce 1 kilometrelik yürüyüşlerle başlayıp yavaş yavaş 2-3 kilometreye en sonunda da 5-6 kilometreye çıkarmalıyız. Yani daha önce kışın yapmadığımız egzersizleri aniden yapmaya başlarsak vücudumuza zarar vermiş olabiliriz. ■ Kimlerin bu konuda daha dikkatli olması gerekiyor? Özellikle daha önce kan basıncı yüksek hastalar, kalp krizi geçirmiş olanlar, diyabeti olanlar, şişman hastalar ve sigara içenler risk altındadır. Bu kişilerin egzersize başlarken kalp hızlarını ve kan basınçlarını kontrol altında tutmaları gerekir. Aksi takdirde istenmeyen sonuçlarla karşılaşabiliriz. ■ Baharda sık rastladığımız solunum yolu hastalıkları kalbimizi nasıl etkiliyor? Bahar aylarında ısıda ani değişiklikler meydana geliyor. Sıcaklık 24 derece iken bir bakıyorsunuz 10 dereceye düşebiliyor. Dolayısıyla solunum yolları enfeksiyonlarına sık rastlanıyor. Ayrıca baharın gelmesiyle beraber polenler, özellikle astımı, alerjisi olanlarda akciğer rahatsızlıklarını arttırmakta. Bu akciğer rahatsızlıkları, dolaylı da olsa kalp hastalıklarını tetiklemektedir. O nedenle dikkatli olmak gerekir. Kalp ve akciğer birlikte çalışan organlardır, birinin rahatsızlığı diğerini önemli ölçüde etkileyecektir. ■ Herhangi bir kalp operasyonu geçirmiş olanlar nelere dikkat etmeli? Havaların ısınmasıyla bu insanlar doğal olarak yürüyüşe çıkacaklar, açıkhavada egzersiz yapacaklar, yüzmeye, güneşte dinlenmeye başlayacak. Daha önce kalp ameliyatı geçirmiş olan kişilerin özellikle soğuk ortamdan sıcak ortama çıkarken dikkat etmeleri gerekiyor. Mümkün olduğu kadar kapalı mekanları tercih etmeleri, su kaybına neden olacak kadar terlememeleri, mümkünse yanlarında su bulundurmaları çok önemli. Soğuk suya ya da aşırı derecede sıcak kaplıcalara girmekten kaçınmaları lazım. SEBZE VE MEYVELERİ İYİCE YIKAYIN Baharla birlikte değişen beslenme alışkınlıkları kalp sağlığımızı nasıl etkiliyor? Bol bol sulu gıdalar almaları lazım. Her sebze ve meyveden belli oranlarda tüketmeleri, fazla kalori içeren yağlı yiyeceklerden kaçınmaları gerekiyor. Yalnız dikkat edilmesi gereken nokta, sebze ve meyvelerde ilaç kullanıldığı için bu toksik maddeler vücuda oldukça zararlı. Bunların iyice yıkanarak yenmesi gerekiyor. İÇ HASTALIKLARI 36 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 HİPERTANSİYONLA NASIL BAŞA ÇIKILIR? 37 Hipertansiyon dünyadaki erişkin nüfusun yüzde 6.4’ünü etkilemekte (972 milyon) ve yılda yaklaşık 7.1 milyon ölüme sebep olmaktadır. ENSEDE YOĞUNLAŞAN BAŞ AĞRISI, KULAKTA ÇINLAMA, BAŞ DÖNMESİ, BURUN KANAMASI VE ÇARPINTI GİBİ ŞİKAYETLERİNİZ VARSA SİZ DE HİPERTANSİYON HASTASI OLABİLİRSİNİZ. MEDıCANA AVCILAR HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI UZMANI DR. PINAR DOYAR, HİPERTANSİYONLA İLGİLİ BİLMEMİZ GEREKENLERİ SIRALADI. Dr. PINAR DOYAR H ipertansiyon nedir ve kimlerde görülür? İnsan sağlığını, yaşam kalitesini ve süresini kötü yönde etkileyebilecek kadar yüksek olan arteryel kan basıncı değerlerine hipertansiyon veya yüksek kan basıncı denir. Hipertansiyon dünyadaki erişkin nüfusun yüzde 26.4’ünü etkilemekte (972 milyon erişkin) ve yılda yaklaşık 7.1 milyon ölüme sebep olmaktadır. Türkiye’de erişkin nüfusun yüzde 33’ü (12 milyon erişkin) etkilenmektedir. Hipertansiyonluların yüzde 60’ı ideal vücut ağırlığının yüzde 20 üstünde olan kişilerdir. ■ Hipertansiyon belirtileri nelerdir? • Ense bölgesinde yoğunlaşan baş ağrısı • Kulakta çınlama • Başta dolgunluk hissi • Baş dönmesi • Ayaklarda ödem • Burun kanaması • Çarpıntı ■ Hipertansiyonun nedenleri nelerdir? • Böbrekle ilgili sorunlar • Hormonal sorunlar • İlaç kullanımına bağlı • Nörojenik sorunlar • Hamileliğe bağlı sorunlar (Gebelik toksemisi) • Aort koarktasyonu ■ Hipertansiyon oluşumunu kolaylaştıran faktörler nelerdir? • Kalıtım • Aşırı tuz kullanma • Yaş artışı (65 yaş üzeri) • Cinsiyet (Erkek) • Stres • Hava kirliliği • Serum kolesterol yüksekliği • Sigara • Diyabet • Şişmanlık ■ Hipertansiyonu önlemek için neler yapılabilir? • Fazla kilolardan kaçının • Tuzu kısıtlayın • Fiziki aktivitelerinizi artırın • Stresten uzak durun • Hayvansal besinlerden kaçının • Bitkisel besinleri daha fazla tüketin • Vitamin ve minerali yeterli ölçüde alın ■ Hipertansiyon tedavisi nasıl yapılır? • Her gün (mümkünse) yaş için önerilen maksimal aerobik kapasitenin yüzde 80’ine ulaşan, 30 dak/ gün, fizik aktivite • Sigarayı bırakın • Alkol kullanmayın • Tuzu kısıtlayın • Et suları, soslar, salamuralar gibi tuzlu ürünler yerine taze sebze ve meyveleri tercih edin. • Bitkisel yağlar (mısırözü, ayçiçek, zeytinyağı) tercih edin • Yağsız süt ürünlerini tüketin (yarım yağlı süt, yağsız yoğurt) • Yağsız et ürünlerini tüketin (yağsız et, tavuk eti, balık) • Sosis, pasta gibi yağlı yiyecekleri yemeyin • Diğer yöntemler şöyle sıralanabilir: C vitamini ve sarımsak, soğan gibi oral antioksidanların kan basıncı üzerine etkileri açıklığa kavuşmamıştır. Bu nedenle, bunların kan basıncını düşürme amacıyla kullanılması önerilmemektedir. Hastaya hipertansiyon tedavisinin ömür boyu süreceği anlatılmalı ve ilaç almazsa oluşabilecek komplikasyonlar hakkında bilgi verilerek tedavinin önemi belirtilmelidir. ■ Tedaviyi zorlaştıran faktörler nelerdir? Hastalar, hastalığını kabul etmemekte veya kabul etmeleri oldukça zaman almaktadır. Ayrıca bu hastalığın ömür boyu süreceğini ve ilaçların düzenli olarak alınması gerektiğini kabulde zorlanmakta ve tansiyon normale inince ilaçları bırakmak istemektedirler. İlaçların karaciğer, böbrek gibi organlarına zarar vereceğini zannetmektedirler. ■ Hipertansiyon hastalarının en sık yaptıkları hatalar nelerdir? • Komşuların ilacını kullanmak en sık yapılan hatalardandır. Kullandıkları ilacı iyi tanımaları, doktora danışmadan ilaç değiştirmemeleri gerekmektedir. Ayrıca, “Benim bünyem tansiyona dirençlidir” düşüncesi doğru değildir. Hipertansiyon hastalarına öneriler • Hastalar kan basınçlarını ölçmeyi öğrenmeli • Kan basıncı değerlerini kaydetmeli • Kaydedilen form doktora giderken götürülmeli • Seyahate giderken sağlık karnelerini heyet raporlarını, ilaçlarını yanlarına almayı unutmamalı • Muayeneye gidilecek gün ilaclar mutlaka içilmeli • Doktora giderken şahıslara ait tüm tıbbi belgeler (filmler, tahlil sonuçları, hastane dosyası, kullanılan ilaçların kutusu vs.) mutlaka yanlarında olmalı diyabetik nefroPATİ 38 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 Diyabet özellikle kadınlarda ve kentlerde yaşayanlarda daha sık görülüyor. S ağlık Bakanlığı verilerinde 2009 sonu itibarı ile tüm dünyadaki diyabet nüfusu 285 milyon iken bu sayının 2030 yılında 438 milyona ulaşması bekleniyor. Bunun başlıca nedenleri nüfus artışı, yaşlanma ve kentleşmenin getirdiği yaşam tarzı değişimi sonucu obezite ve fiziksel inaktivitenin artması. Tüm sistemlere ait komplikasyonlar var Diyabetin mikrovasküler ve makrovasküler olmak üzere tüm sistemlere ait komplikasyonları var. Mikrovasküler komplikasyonları grubunun en ciddi olanı diyabetik nefropatidir. Diyabetik nefropati, aynı zamanda kronik böbrek yetmezliğinin yüzde 33-40 ile en sık nedenidir. Diyabetli hastaların yüzde 10-20’si böbrek yetersizliği nedeniyle kaybedilmektedir. Tip-1 diyabetiklerin yüzde 30-40’ında, Tip-2 diyabetiklerin yüzde 5-10’unda son dönem böbrek yetmezliği gelişir. Tip-2 diyabete bağlı nefropati prevalansı daha yaygındır. Çünkü Tip-2 diyabet, Tip-1 diyabetten 10-15 kat daha yaygındır. Kadınlarda daha sık görülüyor Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2007 yılı nüfus rakamlarına göre ülkemizde 2.85 milyonun üzerinde Tip-2 diyabetli ve 2.6 milyon civarında bozulmuş glukoz toleranslının yaşadığı hesaplanmakta. Çalışmada diyabetin kadınlarda ve kentsel bölgelerde yaşayanlarda daha sık olduğu, ayrıca diyabet riskinin yaşlanma, obezite, hipertansiyon, ailede diyabet varlığı, eğitimsizlik, gelir düzeyi ve alışkanlıklar ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Kontrollere özen gösterilmeli Kontrolsüz diyabette son durak: Diyabetik Nefropati UZM. Dr. Kadir Gökhan Atılgan DİYABET YÜZYILIN BULAŞICI OLMAYAN SALGIN HASTALIKLARI ARASINDA YER ALIYOR. YAŞAM TARZINDAKİ HIZLI DEĞİŞİMLE BİRLİKTE GELİŞMİŞ VE GELİŞMEKTE OLAN TOPLUMLARIN TÜMÜNDE ÖZELLİKLE TİP 2 DİYABET HIZLA YÜKSELİYOR. MEDıCANA INTERNATıONAL ANKARA HASTANESİ NEFROLOJİ VE HİPERTANSİYON KLİNİĞİ UZMANI DR. KADİR GÖKHAN ATILGAN, ÖZELLİKLE DİYABETİK NEFROPATİYE DİKKAT ÇEKEREK KONUYLA İLGİLİ BİLGİLER VERDİ. Diyabetik nefropati; 24 saatlik idrarda 300mg/gün ve üzerinde protein atılımının 3-6 ay süre ile en az iki kontrolde tespiti, hipertansiyon, proteinüride progressif artma ve böbrek fonksiyonlarında bozulma ile seyreden tablodur. Süreç glemerul filtrasyon hızında artma, mikroalbuminüri, makroalbuminüri ve son dönem böbrek yetmezliği olarak adlandırılan 4 evrede değerlendirilir: Diyabetik nefropati gelişim süreci için Tip-1 diyabette 10-25 yıl diye belirtilirken Tip-2 diyabette ilk bulgu idrarda proteinüri görülmesi olabilmektedir. Bu nedenledir ki bozulmuş glukoz toleransı olan hastalar, obezitesi olan hastalar bu yönden kontrollerine çok özen göstermesi gerekir. Diyabetik nefropatide ve mikroalbuminüri evresinde progresyonu kolaylaştıran nedenler ise; genetik (aile hikayesi, ACE genotipinde çift delesyon, DD polimorfizmi), erkek cinsiyet, yaş (Tip- 1 DM'de tanı anındaki yaş), kötü glisemik kontrol, kan basıncı yüksekliği, dislipidemi, diyet, obezite, fiziksel inaktivite, sigaradır. Sigara ve alkolden uzak durulmalı Diyabetin takip ve tedavisi sabır ve emek istemektedir. Bu durumu kabullenebilirsek diyabetin takibi ve komplikasyonlarından korunmak da kolay olacaktır. Hastalıkta nefroloji ve endokrinoloji uzmanının takiplerinin yanında diyabet hastasının da diyeti, kilo ve kan şekeri kontrolü, fiziksel aktivitesini artırması, sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıklardan kaçınması, poliklinik kontrollerini aksatmaması gerekmektedir. Diyabet tedavisinin sabır ve emek istediğini kabullenmek, diyabetin takibi ve komplikasyonlarından korunmayı da kolaylaştırır. 39 NÖROLOJİ 40 İLKBAHAR 2013 Kontrol altında olmayan bütün şeker hastaları, nörolojik komplikasyonlar açısından aslında risk altında. İLKBAHAR 2013 41 DİYABETE BAĞLI NÖROLOJİK HASARLARA DİKKAT! ŞEKER HASTALIĞI OLARAK BİLİNEN DİYABET SAĞLIĞIMIZI CİDDİ ORANDA ETKİLİYOR, HATTA BAŞKA HASTALIKLARA DA YOL AÇABİLİYOR. MEDICANA BAHÇELİEVLER HASTANESİ NÖROLOJİ UZMANI DR. GÜLCAN SARGIN KURT, DİYABET HASTALARININ NÖROLOJİK HASTALIKLAR GEÇİRME RİSKİNİN ÇOK DAHA YÜKSEK OLDUĞU KONUSUNDA UYARDI. D iyabetle nörolojik hastalıklar arasında nasıl bir ilişki vardır? Diyabet toplumda sık görülen bir hastalık ve diyabete bağlı nörolojik komplikasyonlar da aslında bilindiğinden çok daha fazla görülüyor. Yeni tanı konulmuş diyabet hastaların yaklaşık yüzde 10’unda bu komplikasyon var. İleri safhalarda 10-20 yıl sonra bakıldığında bu oran yüzde 60’lara kadar çıkabiliyor. ■ Bu nörolojik komplikasyonlar nelerdir? En sık gördüğümüz nörolojik komplikasyonlardan bir tanesi polinöropati dediğimiz sinir uçlarının zedelenmesi. Bu iki şekilde olabiliyor. Birincisi; hissiyatta artışla seyreden el ayaklarda yanma, uyuşma, karıncalanma ve ağrılar. İkincisi ise hissiyatta azalma ile seyDiyabetlilerde sinir ucu zedelenmeleri yaygın. reden hastanın ellerini ayaklarını hissetmemesi şeklinde oluyor. Bununla birlikte diğer sinir sıkışmaları, göz kaslarını etkileyen sinirlerin felci sık rastladığımız durumlar. Bir gün aniden çift görme şikayetiyle başvuran hastalarımız var. Bunlar şekere bağlı nörolojik hasarlar. Diyabet hastalarında eğer şeker kontrolü çok iyi sağlanmazsa özellikle ayak başparmaklarında derin yaralar ortaya çıkabiliyor. Otonom nöropati dediğimiz kalp ritim bozuklukları oluşabiliyor. Ayrıca mide, bağırsak yakınmaları, bulantı, kabızlık, ishal, mesane bozuklukları, cinsel fonksiyon bozukluklarını da sayabiliriz. Bu hastalarda normal insanlara göre felç ve hipertansiyon riski daha fazla. Şeker koması gibi çok daha ağır tablolarla da karşılaşabiliyoruz. ■ Şekerin yol açtığı sinir ucu hasarını nasıl tespit ediliyor? Öncelikle hastanın öyküsünü dinliyoruz. “El ve ayaklarımda karıncalanma, hissiyatta azalma var” şeklindeki açıklamalar karşısında ilk sorduğumuz soru “Şekeriniz var mı?” oluyor. Ardından kan tahlilleri yapılıyor. Şeker düzeyine, şekerin üç aylık değerlerine (hemoglobin A1c) bakıyoruz ve EMG(elektromiyografi) ile sinir uçlarının ne Dr. Gülcan Sargın Kurt kadar hasarlandığını tespit ediyoruz. ■ Tedavi sürecinde neler oluyor? Tedavide aslında en önemli şey şekerin kontrolü. Şeker ne kadar kontrol altına alınabilirse bu komplikasyonlara yakalanma oranı da o kadar azalıyor. Yani öncelikle şekeri tedavi etmek, yükselmeleri ve düşmeleri engellemek gerekiyor. Eğer sinir ucu hasarı da başladıysa ve nöropatik ağrılarımız varsa ilaç tedavisi uyguluyoruz. ■ Çok ciddi kalıcı hasarlar meydana gelebiliyor mu? Hasar zaman içinde ilerleyince artık geri dönüşümsüz hale geliyor. O hissiyattaki azalmayı geri getiremiyoruz. Burada asıl önemli olan başlangıç safhasında yakalayıp, hastaya iyi bir diyabet eğitimi vermek ve sinir uçlarına yönelik koruyucu tedavilere başlayıp olabilecek hasarı önlemek. ■ Bütün şeker hastaları risk altında mı? Kontrol altında olmayan bütün şeker hastaları aslında risk altında. Hastaları bu konuda bilinçlendirmek çok önemli. Şeker ne kadar kontrol altına alınabilirse nörolojik komplikasyonlara yakalanma oranı da o kadar azalıyor. KALP VE DAMAR CERRAHİSİ 42 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 43 VARİSLERE SONSUZA DEK ELVEDA VARİS ARTIK KADINLARIN KABUSU OLMAKTAN ÇIKTI. UYGULANAN ÇEŞİTLİ YÖNTEMLERLE BİR DAHA GERİ GELMEMEK ÜZERE TEDAVİ EDİLEBİLİYOR. HORMON KULLANIMINDAN UZAK DURULMASI GEREKTİĞİNİ VURGULAYAN MEDıCANA ÇAMLICA HASTANESİ KALP VE DAMAR CERRAHİSİ UZMANI DOÇ. DR. AHMET KIRBAŞ, KADINLARI ÖZELLİKLE DOĞUM KONTROL İLAÇLARINA KARŞI UYARIYOR. V arisin kadınlarda görülme sıklığı nedir? Varis, kadınlarda tek başına çok önemli bir hastalıktır. Toplumun yüzde 15-20’sini doğrudan ilgilendir. Özellikle doğum yapmış kadınlarda varise çok sık rastlıyoruz. Günde 100 hasta geliyorsa neredeyse 80’i varis şikayetiyle gelen kadınlar. ■ Varis nasıl tedavi ediliyor? Varis bir toplardamar hastalığıdır. Toplardamar hastalıklarının tedavisinde çok farklı yöntemler kullanılabiliyor. Direkt cerrahi yöntem, endovasküler lazer uygulamaları, bir de halk arasında köpük tedavisi diye bilinen uygulamalar var. Erkeklere oranla kadınlarda varise daha sık rastlanıyor. Endovasküler lazer tedavisi, damara belli dozlarda lazer verilerek oluşmuş varislerin büzüşmesi yani kapanması şeklinde bir tedavi ve daha çok küçük varislerde uygulanabiliyor. Ana toplardamarlarda yetmezliğin olmadığı durumlarda uygulanıyor. Köpük tedavisi ise küçük çaplı varislerde yüz güldürücü sonuçlar elde ettiğimiz, ağrısı çok az olan, lokal anestezi gerektirmeyen ve poliklinik şartlarında dört-beş seansta kozmetik olarak hastanın sorunlarını çözecek kadar başarılı olan bir uygulama. Tabii bir de bu tedavilerle çözülemeyecek, tamemen artık yetmezliğin oluştuğu durumlarda da cerrahi müdahelerimizi yapıyoruz. Başarı oranımız yüzde 95’lerin üzerinde ve tekrarlama riski yüzde birin altında. Ama açık cerrahi artık kadınlarda neredeyse terk ettiğimiz bir yöntem. Çünkü söz konusu kadınlar olunca işin kozmetik tarafı önem taşıyor. ■ Varisin kadınlarda bu kadar sık görülmesinin nedenleri nelerdir? En başta doğum kontrol ilaçlarının çok sık kullanımını sayabiliriz. Uzun süre belli pozisyonlanrda, hareketsiz ayakta durmak, belli pozisyonlarda masa başı çalışmak, kilo almak, artan doğum sayısı da varisi artıran nedenler arasında. Tabii esas faktör genetik. ■ Varisi önlemek için neler yapılalbilir? DOÇ. Dr. Ahmet Kırbaş En başta hareketlilik çok önemli. Mutlaka yürüyüş yapmayı ve yüzmeyi öneriyoruz. Duşa girerken ve çıkarken ayağımıza soğuk suyla duş aldırmak ya da küveti ılık suyla doldurup ileri geri yürüyerek ayağa masaj yapmak da tavsiyelerimiz arasında. Kadınların yüksek topuklu ayakkabı giymemesini önerebiliriz. Sürekli sıcak suyla banyo yapmak, sık sık kaplıcaya ve saunaya gitmek risk faktörleri arasında sayılabilir. Ama en önemlisi kilo almamak, bol spor yapmak ve hormon kullanımınından uzak durmak. Varis ameliyatlarında başarı oranı yüzde 95'in üzerinde, tekrarlama riski ise yüzde 1'in altında. Varis oluşumunu önlemek için kilo almamak, bol spor yapmak ve hormon kullanımından uzak durmak gerekiyor. KADIN DOĞUM 44 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 45 GEBELİKTE RİSK FAKTÖRLERİ YÜKSEK RİSKLİ GEBELİKLER BEBEK BEKLEYEN KADINLARIN KORKULU RÜYASI. AMA YAPILACAK TESTLER VE ALINACAK ÖNLEMLERLE BEBEĞİNİZE SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE KAVUŞMANIZ MÜMKÜN. ANNE ADAYLARINA RAHAT VE SAKİN OLMALARINI TAVSİYE EDEN MEDıCANA KONYA HASTANESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OP. DR. NARİN TÜRKMEN, YÜKSEK RİSKLİ GEBELİKLERDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER HAKKINDA BİLGİ VERDİ. Y üksek riskli bir gebelik için risk faktörleri nelerdir? Bazen yüksek riskli gebelik, gebelik öncesi mevcut bir tıbbi durumun sonucudur. Bazen de gebelik sırasında gelişen bir tıbbi durumdur. Yüksek riskli gebeliğe neden olabilecek bazı faktörler şunlardır: • Anne yaşı: 18 yaş altı ve 35 yaş üstü gebelikler • Kötü alışkanlıklar: Sigara ve alkol kullanan annelerin gebelikleri • Tıbbi öykü: Daha önceden düşük doğum ağırlıklı bebek doğurma öyküsü, erken doğum öyküsü, tekrarlayan düşük öyküsü, gebelik zehirlenmesi (preeklampsi) öyküsü, genetik hastalıktan gebelik kaybı öyküsü veya doğumdan kısa bir süre sonra bebek ölümü öyküsü • Altta yatan kronik durumlar: Annede diyabet, yüksek tansiyon, epilepsi, anemi, ciddi enfeksiyon, mental gerilik olması gebelik riskini artırır • Gebelik komplikasyonları: Rahimde, rahim ağzında veya plasentada dördüz gibi çoğul gebelikler • Sürmartür gebelikler: Miadını doldurup günü geçen gebeler ■ Yüksek riskli gebeliklerde yapılması gereken testler nelerdir? Yüksek riskli gebelik varsa, rutin prenatal tarama testlerinin yanı sıra, çeşitli testlerin yapılması gerekebilir: • Ayrıntılı ultrason: Ultrason yüksek frekanslı ses dalgalarını kullanarak görüntü elde etmeye yarayan bir görüntüleme tekniğidir • Amniyosentez: Bu işlem bebeğin Sigara ve alkol kullanımı, annenin yaşı ve mevcut bazı hastalıklar riskli gebeliklerin oluşmasına yol açabiliyor. OP. Dr. Narin Türkmen ortaya çıkan sorunlar, hiperemezis gravidarum diye bilinen şiddetli bulantı kusma ile seyreden durumlar, kan uyuşmazlığı olup daha önceki gebelikte anti-D yapılması gerekirken yapılmayan gebeler • Çoğul gebelikler: İkiz, üçüz, içinde yaşadığı havuzun suyundan (amniyotik sıvı) örnek alarak inceleme esasına dayanan bir testtir. Beyin veya omurilikte ciddi anomaliler, bazı genetik bozukluklar, nöral tüp defektleri amniosentez ile tespit edilebilir • Koryon villus örneklemesi (CVS): Bu işlem sırasında plasentadan hücre örneği alınır. Genellikle 10-12'nci gebelik haftalarında yapılır, bazı genetik bozukluklar tespit edilebilir • Kordosentez: Göbek kordonundan kan örneklemesi olarak bilinen bu test, çok güvenilir bir prenatal bir testtir. Genellikle gebeliğin 18'inci haftasından sonra yapılan test; kromozom anomalileri, kan hastalıkları ve enfeksiyonları tespit etmede kullanılabilir • Servikal uzunluk ölçümü: Erken doğum ve düşük riski olup olmadığını belirlemek için serviksin uzunluğunu (rahim ağzı) ultrason ile ölçerek risk belirlenebilir • Laboratuvar testleri: Hemogram, açlık kan şekeri, şeker yükleme testi, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, pıhtılaşma testleri • Biyofizik profil: Bebeğin iyilik halini kontrol etmek için kullanılır. Test fetal kalp hızı grafiği (NST) ve fetal ultrason birleştirilerek yapılır ■ Yüksek riskli gebeliklerde anneye neler tavsiye ederiz? Anne adayları hamilelikleri boyunca endişeli ve korkuludur. Her gebelik Muayenesine kötü bir şey duymak korkusuyla gelirler. Ama annedeki aşırı anksiyete bebeği olumsuz etkiler. Rahat ve sakin olmalarını, doktorlarıyla sık görüşmelerini tavsiye ediyoruz. BU DURUMLARDA DOKTORA BAŞVURUN Yüksek riskli bir gebe hangi durumlarda acilen doktoruna başvurmalıdır? • Vajinal kanama • Kalıcı baş ağrısı • Alt karın bölgesinde ağrı veya kramp • Sulu vajinal akıntı • Düzenli veya sık sık kasılmalar • Azalmış bebek hareketleri aktivite • İdrar yaparken ağrı veya idrarda yanma, sağ yan ağrısı • Bulanık görme gibi görmede değişiklikler • Bayılma, bilinç kaybı • Karında büyümenin yavaşlaması ya da durması • Nefes darlığı, çarpıntı, daralma hissi Yüksek riskli gebeliği olan bütün gebelerin endişelendikleri normal dışı her durumu doktorlarıyla paylaşmasını öneriyoruz. Yüksek riskli gebeliklerde anne adayındaki aşırı anksiyete bebeği olumsuz etkiler. KADIN DOĞUM 46 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 HER GEBELİK NORMAL VE SAĞLIKLI OLMAYABİLİR BEBEK BEKLEYEN HER ANNE TARİFSİZ BİR MUTLULUK VE HEYECAN İÇİNDEDİR. PEKİ BEBEĞİN SAĞLIKLI GELİŞTİĞİ SORUNSUZ BİR GEBELİK GEÇİRMEK İÇİN NELER YAPMANIZ GEREKTİĞİNİ BİLİYOR MUSUNUZ? MEDıCANA BAHÇELİEVLER KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI Op. Dr. Bekir Savaş Aksoy, SAĞLIKLI BİR GEBELİKTE ANNE ADAYLARININ DİKKAT ETMESİ GEREKENLERİ ANLATTI. op. Dr. Bekir Savaş Aksoy S ağlıklı bir gebelik ile riskli gebelik arasındaki fark nedir? Normal gebelik yani sağlıklı gebelikten kastımız, anneyle alakalı gebelik öncesi herhangi sistemik bir hastalıktan kaynaklanan sağlık probleminin olmamasıdır. Bunun dışında, gebelik boyunca gebeliğe bağlı ve gebeliğin tetiklediği bazı hastalıkların gelişmediği, bebeğin sağlığıyla ilgili herhangi bir problemin olmadığı durumları sağlıklı gebelik olarak kabul ederiz. Anne adayının gebe kalmadan önce diyabet, kalp, yüksek tansiyon gibi gebelik olmasa bile kişinin sağlığını tehdit eden hastalıkların olduğu durumları riskli gebelik olarak kabul ediyoruz. Ayrıca gebelik öncesinde hiçbir problem olmadığı halde gebeliğin tetiklediği şeker, yüksek tansiyon gibi hastalıkların oluşması da gebeliği yüksek riskli bir sınıfa sokabilir. Bir de bebekte gelişme geriliği veya değerlerinde herhangi bir anormallik gibi durumlar saptandığında yine riskli gebelik olarak kabul edilir. Sağlıklı bir gebelik isteniyorsa gebelik öncesi genel sağlık durumunun değerlendirilmesi çok önemlidir. ■ Anne adaylarının nasıl beslenmelerini önerirsiniz? Gebelik öncesi dönemde üç ay folik asit kullanımı periferik sinir sisteminde meydana gelen rahatsızlıkarı yüzde 60-70 oranında düşürebiliyor. Gebeliğin ilk üç ayında da folik asit kullanımı gerekiyor. Gebelik boyunca çok kilo almamak gerek, ortalama 9-11 arası bir kilo alımı yeterlidir. Burada mühim olan genel prensip, gebelikte protein ağırlıklı bir beslenme. Tüm gıda gruplarından dengeli bir beslenmeyle beraber protein ihtiyacı da artmaktadır. Proteinden kastımız kırmızı ve beyaz et, bakliyat grubu, süt ve süt ürünleri ve yumurta. Ceviz, badem, fındık, kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı gibi bazı mineraller içeren kuruyemişler… Bunlardan bir karışım yapıp her gün bir avuç kadar tüketilmelidir. Sebze ve aşırıya kaçmadan meyve tüketilmelidir. Yüksek karbonhidratlı gıdaların gebeliği katkısı olmadığından uzak durulmalıdır. Normal bir bireyin günlük 15 gram demir ihtiyacı varken gebelikte bu miktar 30 grama çıkmaktadır. Sadece besinlerle bunu karşılamak zor olduğundan, dördüncü aydan itibaren demir ihtiva eden preparatlara başlamak gerekir. Yürüyüş ve yüzme faydalı ■ Gebelik döneminde hangi fiziksel aktiviteler önerilir? Gebelikte spora olumlu yaklaşıyoruz, ama buradaki temel nokta aşırı halsizlik, yorgunluk yapmayacak, çarpıntıyı tetiklemeyecek ya da düşme ve bir yerlere çarpma riski içermeyecek aktiviteler seçilmesi gerekiyor. Bu çok önemli. Bizim en sıcak baktığımız egzersizler yürüyüş ve yüzme. ■ Gebelik döneminde yapılması gereken testler nelerdir? Gebelik tespitiyle beraber gebeliğin 6’ncı ve 8’inci haftaları arasında, yani bebeğin kalp atışını saptadığımız dönemde mutlaka gebelik 47 check-up’ı olarak nitelendirdiğimiz bazı testler yapılmalı. Bunlar kan sayımı, karaciğer ve böbrek fonksiyonları testleri, açlık şekeri, hepatit B, hepatit C, AIDS taraması, TORCH grubu testleri dediğimiz gebelik sırasında geçirildiğinde bebekte ciddi sakatlıklara yol açabilen bazı enfeksiyonların taraması çok önemli. Bunların hepsi mutlaka yapılmalıdır. Bir sonraki önemli testimiz 11-14 hafta arasında yaptığımız Down Sendromu tarama testi. Bu da çok önemli bir test. 16-18’inci haftalar arasında dörtlü tarama testi yapılır. Gebeliğin 20-21’inci haftalarında anomali taraması dediğimiz ultrason çok önemli. Günümüzde her 1000 gebelikten dördünde bebeklerde ciddi doğumsal hastalıklar görülebiliyor. Anomali taramasının temel prensibi bebeğin herhangi bir sisteminde bir problem olup olmadığının tespitidir. 24-25’inci haftalarda 50 gram şeker yükleme testi mutlaka şeker taraması için yapılmakta. Yine şeker yükleme testi zamanı kan sayımı ve idrar testi önem kazanıyor. Sonrasında eğer kan uyuşmazlığı problemi varsa gebeliğin 28’inci haftasında istediğimiz özel bir testimiz var. Bu arada gebeliğin 24 25’inci haftalarında tekrar bir ultrasonla gebeliğin takip edilmesi önemli. 2829’uncu haftada yine tekrar ultrasonografik olarak bebeğin takibi ve mutlaka rutin muayenelerde hastanın tansiyon takibi gerekli. 29’uncu haftadan sonra takipleri biraz sıklaştırıyoruz ve bu son haftalarda yine bebeğin gelişimini takip ediyoruz. Riskli bir durum olmadığı sürece bunlar yeterli bizim için. Gebelik boyunca ortalama 9-11 arası kilo alımı yeterli. FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON 48 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 Zinde ve ağrısız bir yaşam için Ö OKSİJEN-OZON TEDAVİSİ YAZ GELMEDEN İDEAL KİLOMUZA KAVUŞMANIN, KIŞ AYLARINDA HAREKETSİZLİKTEN ETKİLENİP YAŞLANMAYA BAŞLAYAN CİLDİMİZİ SELÜLİTTEN KORUMANIN VE VÜCUDUMUZU TOKSİNLERDEN ARINDIRMANIN TAM ZAMANI! MEDıCANA KONYA HASTANESİ FİZİK VE REHABİLİTASYON UZMANI DR. MEHMET PORTAKAL OKSİJEN-OZON TEDAVİSİ HAKKINDA BİLGİ VERDİ. Ozonun içeriği olan yüksek enerjili oksijen sayesinde deri hücrelerinin canlanması ve gençleşmesi sağlanmakta, selülit sorunları da çözüme kavuşmaktadır. zellikle güneşten gelen zararlı ışınları emerek, yeryüzüne inmelerine engel olan atmosferin stratosfer tabakasındaki ozon, oksijenin yüksek enerjili halidir. Ozon gazı, tıpta hastalıkların tedavisinde 150 yıldan fazla zamandır, yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Aktif oksijen molekülü olan ozon gazı kullanılarak yapılan iyileştirici tedavilere, “Ozon tedavi” denilmektedir. Eklem harabiyetini önler UZM. Dr. Mehmet Portakal AĞRILAR DA TEDAVİ EDİLİYOR "Herhangi bir hastalık olmaksızın sağlıklı insanlar da çeşitli nedenlerle ağrı hissedebilmektedir. Bunun nedeni yorgunluk, stres ya da başka bir etken olabilir. Ozonun etkisiyle bu ağrılar oluşmamakta ve oluşanlar da giderilmektedir. Ayrıca kanser ağrısı, diyabet, yaralanma, yanık, kesik gibi travmalar sonucu oluşan veya psikolojik kaynaklı ağrılar da ozonla tedavi edilebilmektedir." Ozon tedavisi ile vücudumuzda oluşan değişiklikler şunlardır: Kas, eklem bozuklukları ve romatizmal hastalıklarda ozon terapi, eklem harabiyetini önler ve onarır. Eklemlerde aşınma ve kireçlenmelerde ozon tedavileri hem eklem içinde hava yastığı oluşturur, hareketleri kolaylaştırır, hem de eklem şişkinliğini azaltarak ağrıyı giderir. Ayrıca kıkırdak dokunun yeniden tamir edilmesini sağlar. Romatoid artrit gibi bağışıklık sisteminin de etkilenmesiyle ortaya çıkan hastalıklarda bağışıklık sistemini güçlendirdiğinden diğer medikal tedavilerle kombine edildiğinde gözle görülür iyileşmeler gözlenmektedir. Ayrıca yoğun kas ağrıları, yorgunluk, uyku bozuklukları ile seyreden ve çok yaygın rastlanan bir hastalık olan fibromiyaljide ve diğer kas romatizmalarında da ozon başarılı tedavi yöntemlerinden biridir. Ağrıların giderilmesi; herhangi bir hastalık olmaksızın sağlıklı insanlar da çeşitli nedenlerle ağrı hissedebilmektedir. Bunun nedeni yorgunluk, stres ya da başka bir etken olabilir. Ozonun etkisiyle bu ağrılar oluşmamakta ve oluşanlar da giderilmektedir. Ayrıca kanser ağrısı, diyabet, yaralanma, yanık, kesik gibi travmalar sonucu oluşan veya psikolojik kaynaklı ağrılar da ozonla tedavi edilebilmektedir. Zayıflama ve cilt sağlığı; ozon tedavisi metabolizma üzerine oluşturduğu etkiler aracılığı ile kilo sorunlarını giderebilmektedir. Metabolizması yavaş, çok kolay kilo alan ve vermekte zorlanan kişilerde ozon tedavisi ideal vücut ağırlığının sağlanması ve korunmasında en büyük yardımcılardan bir tanesidir. Ayrıca özellikle ozonun içeriği olan yüksek enerjili oksijen sayesinde deri hücrelerinin canlanması ve gençleşmesi sağlanmakta, selülit sorunları da çözüme kavuşmaktadır. Deri kan dolaşımını arttırarak cilt yenilenmesini, sıkı ve pürüzsüz görünüm oluşmasını sağlar; daha 49 temiz, daha yumuşak ve daha gençleşmiş bir cilt oluşur. Ozon tedavisi ile kendinizi çok daha genç hissedebilirsiniz; ozon hücre ve dokulara giden kan dolaşımını arttırır. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Enfeksiyon hastalıklarında direnci arttırır. Kan ve lenf sistemini temizler. Kaslarda biriken toksini gidererek kasları gevşetir ve yumuşatır, esnekliğini arttırır. Hormon ve enzim üretimini normale döndürür. Beyin fonksiyonlarını ve hafızayı kuvvetlendirir. Depresyon ve sıkıntıya son Depresyon ve sıkıntıyı ferahlatıcı etkisi vardır; stres hormonu olarak bilinen adrenalin seviyesini düzenleyerek genel bir sakinlik sağlar. Depresyon kaynaklı gerginliği gidermeye yardımcı olur. Kronik yorgunluğun giderilmesi; çağımızda birçok kişinin ortak derdi olan sürekli olarak kendini yorgun, bezgin hissetme durumu ozon yardımıyla giderilmektedir. Ozonun verdiği etki ile yorgunluğa neden olan kimyasal reaksiyonlar önlenmektedir. Yüksek enerjili oksijen, insanların kendilerini zinde ve sağlıklı olarak hissetmelerini sağlamaktadır. Bu geçici bir hissediş değil, tedavi sonrasında da devam eden bir durumdur. Saç dökülmesinde ozon terapi; kafa derisine yapılacak uygulamalarla, kan akımı ve oksijenlenme artarak saç üreten foliküller uyarılır ve saç dökülmesinde başarıyla kullanılır. Oksijen-Ozon tedavisi nasıl uygulanır? • Tedavide kullanılan ozon gazı, medikal ozon jeneratörlerinde saf oksijenden üretilir. Meydana gelen ozon, tedavide daima oksijen ile karışım halinde kullanılır. Medikal ozon; yüzde 5 ozon (aktif-yüksek enerjili oksijen) ve yüzde 95 oksijen karışımından oluşmaktadır. • Tedaviyi uygulayan doktor, bilgileri ve deneyimleri ile her hasta için uygun ve gerekli olan ozon tedavi uygulama yöntemini, dozunu ve sıklığını planlamalıdır. • Oksijen-ozon tedavilerinde bir kür; ortalama 5-10 seanstan oluşmaktadır ve seans süreleri 5 ile 30 dakika arasında değişmektedir. • Tedavi başlamadan önce ozon tedavisinin size uygun olup olmadığını gösteren gerekli testler mutlaka yapılmalı ve tedavi ona göre programlanmalıdır. • Oksijen-ozon tedavisi güvenilir ve doğal bir tedavi yöntemi olup, uygun kişiye doğru uygulandığında yan etkisi yoktur. DERMATOLOJİ 50 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 Ciltte yıpranma etkileri henüz başlamadan, kırışıklık ve çizgiler oluşmadan düzenli olarak mezolift uygulaması, cildin olduğundan daha genç, canlı ve sağlıklı görünmesini sağlar. UZM. Dr. GÜL FINDIK C ilt yaşlanması, doğal ve genetik olarak programlanmış yaşlanma sürecinde iç ve dış faktörlerin etkilerine bağlı olarak gelişir. Bu süreçte rol oynayanlar MEZOTERAPİ İÇİN KIRIŞIKLARI BEKLEMEYİN · Beslenme ya da hormonal durum · Sigara · UV ışınlarına maruz kalma · Mekanik stres vb. Bu etkiler ile; bağ dokusu yapısı bozulur, ciltte elastisite ve tonus kaybı ile sarkmalar ve kırışıklıklar oluşur. Mezolift, kelime olarak cilt germe anlamına gelmektedir. Mezolift ile kırışıklık tedavisi iki başlık altında incelenebilir; birincisi yaşlanmayı geciktirici (antiaging) uygulamalar, diğeri ise yaşlanma süreci içinde meydana gelmiş olan kırışıkların giderilmesidir. Mezolift (yüz mezoterapisi, mezolifting) yönteminde cildi yenileyen hyaluronik asit, antioksidanlar, vitaminler, mineraller ve amino asitler cilt altına minik iğnelerle uygulanır. Bu faydalı 51 MEZOTERAPİ KIRIŞIKLARI HAFİFLETİYOR, CİLDİMİZE PARLAK VE CANLI BİR GÖRÜNÜM KAZANDIRIYOR. AYRICA CİLDİMİZİ GÜNEŞİN ZARARLI ETKİLERİNE KARŞI DA KORUYOR. MEDICANA SAMSUN HASTANESİ DERMATOLOJİ UZMANI DR. GÜL FINDIK, KIRIŞIK VE ÇİZGİLER HENÜZ OLUŞMADAN DÜZENLİ OLARAK MEZOTERAPİ YAPTIRMANIN DAHA OLUMLU SONUÇLAR VERECEĞİNE DİKKAT ÇEKTİ. maddelerin direk cilde verilmesi ve cildin uyarılması cildin kollajen ve elastin üretimini arttırır, ciltte nemlenme artar ve cilt yenilenir. Tüm yüze, boyun, el ve ayak sırtı ve dekolte bölgesine uygulanan mezoterapi ile cildin alt katmanlarının sıkılaştığını, bağ dokularının güçlendiğini, kolajen ile elastin liflerinin sentezinin arttığını ve cildin nem oranının yükseldiğini biliyoruz. Bunun sonucunda kırışıklar hafifliyor, cilt parlak ve canlı bir görünüme kavuşuyor. Mezoterapinin en önemli yararlarından biri de, cildinizi güneşin zararlı etkilerinden koruması. Geç kalmayın Bu etkisinden dolayı mezoterapiyi güneşe çıkmadan bahar aylarında yaptırmanızı öneririm. Ayrıca ciltte yıpranma etkileri henüz başlamadan, kırışıklık ve çizgiler henüz oluşmadan düzenli olarak mezolift uygulaması, cildin olduğundan daha genç, canlı ve sağlıklı görünmesini sağlar. Seans sıklığı ve süresi, yaşa ve mezoterapi uygulanacak bölgeye göre değişiklik gösteriyor. Cilt gerginleşir Seans sıklığı ve süresi ise yaşınıza ve mezoterapi uygulanacak olan bölgeye göre değişiklik gösteriyor. Mezolift (yüz mezoterapisi, mezolifting) başlangıçta 1-4 hafta aralıklarla uygulanır. Ortalama 4-6 seans sonrası 3-6 ayda bir tekrarı yapılabilir. Mezolift sonuçları ikinci seanstan sonra ortaya çıkmaya başlar. Tedavi bittikten sonra cilt yenileme etkisi devam eder. Mezoliftin cildi yenileyen, radyofrekans ile birlikte uygulanması çok daha başarılı sonuçların alınmasını sağlamaktadır. Dolgu işlemlerinden önce veya sonra mezolift yapılması ciltteki sarkmaların ciddi şekilde giderilmesini sağlar. Mezoterapi sonrası ilk beklenen etki 'pırıltılı, canlı bir yüz' etkisidir. İkinci etki 'mezo-lifting, yani orta tabakakaldırma' etkisidir. Her enjeksiyon alanında cildin gerginleştiği hissedilir. Üçüncü etki, kırışıklıkların 'dolma' etkisidir. İlk seanslarda bu etki geçici olur. Bu susuzluktan kaynaklanır. Seans sayısı arttıkça dolma etkisi kalıcı olur. Mezoterapi, cildi güneşin zararlı etkilerinden de koruyor. GÖĞÜS HASTALIKLARI 52 İLKBAHAR 2013 "SAMAN NEZLESİ" DEYİP GEÇMEYİN ÖZELLİKLE MEVSİM DÖNÜŞÜMLERİNDE ETRAFIMIZDA HAPŞIRAN, BURNU AKAN, GÖZLERİ YAŞARAN İNSANLAR ÇOĞALIR. BU BELİRTİLERİN GRİBAL ENFEKSİYON YA DA SOĞUK ALGINLIĞINA DEĞİL, HALK ARASINDA SAMAN NEZLESİ OLARAK BİLİNEN ALERJİK RİNİTE AİT OLABİLECEĞİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ? MEDICANA SAMSUN HASTANESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI DR. SALİH BİLGİN, ALERJİK RİNİT İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKENLERİ PAYLAŞTI. Uzm. Dr. Salih Bilgin A lerjik rinit, burun mukozasının alerjik kaynaklı iltihabına verilen isimdir. Alerjenlerin hava yolu mukozasına yapışarak iltihabi reaksiyonu başlatması ile oluşur. Yani ilk başta alerjik, duyarlı bir bünye olması gerekmekte, ikinci olarak da bünyenin duyarlı olduğu alerjenle solunum mukozasının karşılaşması gerekmektedir. Özellikle sanayi ürünlerinin, kimyasal ve katkı maddelerinin kullanımının yaygınlaşması ile alerjik hastalıkların görülme sıklığı da giderek artmaktadır. Alerjenler çok çeşitlidir. Yiyecekler, havada uçuşan polenler, ev tozları ve bunların içinde gözle görülmeyen küçük canlılar, hayvan tüyleri, giyecekler, takılar, kimyasallar ve aklınıza gelebilecek daha birçok şey alerji etkeni olabilir. Yani yaşadığınız cevrede karşılaştığınız her şey sizin için alerjik olabilir. Alerjik olaylar kişiden kişiye değişir, kişiye özeldir. 40 yaşından önce çıkar Alerjik rinitin belirli mevsimlerde, özellikle mevsim dönüşümlerinde ortaya çıkan tipine mevsimsel alerjik rinit veya saman nezlesi denmektedir. Ancak tüm yıl boyunca devam eden alerjik rinit şekli de mevcuttur. Alerjik rinit genellikle 40 yaşından önce çıkar. Yaş ilerledikçe hastanın şikâyetleri azalır. Toplumun yaklaşık yüzde 10’unda görülen bir hastalıktır. Hastada bulunan şikâyetlere gelince; alerjen ile karşılaşıldığında kişide özellikle ağız, burun, göz, boğaz ve deride kaşıntı ortaya çıkar. Burun akıntısı ve gözlerin sulanması tipiktir. Burun tıkanıklığı ve koku almada güçlük ortaya çıkabilir. Hapşırma en önemli belirtidir. Bazen bu belirtilere hırıltılı solunum eşlik edebilir. Öksürük ve baş ağrısı da görülebilir. Alerjik rinit-astım hastalığının birlikte olma olasılığı yüksektir. Hatta tek hava yolu hastalığı İLKBAHAR 2013 Alerjik riniti olan hastaların yaklaşık yüzde 60’ı yaşamlarının belli dönemlerinde astım hastalığı ile karşılaşır. 53 BU BELİRTİLERE DİKKAT! "Öksürük ve baş ağrısı da görülebilir. Alerjik kişilerde alerjik olmayan kişilere göre daha çok sinüzit, burunda et büyümesi , astım ve cilt reaksiyonları görülür. Çünkü bu hastalıkların hepsi atopik (alerjene duyarlı bir bünyede) daha sık görülür." olarak da bilinir. Yani burundan başlayarak akciğerlerin en uçtaki hava yollarına kadar tüm hava yollarını etkileyen bir hastalık olarak görülür. Bunun içindir ki, alerjik riniti olan hastaların yaklaşık yüzde 60’ı yaşamlarını belli dönemlerinde astım hastalığı ile karşılaşır. Alerjik rinitle yaşamak Alerjik hastalıklarda en önemli şey alerjen ile karşılaşmaktan kaçınmaktır. İdeal olarak alerjinizin oluştuğu yerden uzakta yaşamayı seçebilirsiniz. Ama bu pek mümkün olmamaktadır. Bundan dolayı aşağıda sıralanan öneriler, hastalıkla birlikte yaşamayı kolaylaştırır. • Tozlu ve polenli ortamlarda bulunmayın (ev temizlerken, çimleri keserken vs.), eğer bulunmak durumunda kalınırsa da maske kullanın. • Isıtma ve havalandırma sistemlerindeki filtreleri aylık olarak değiştirin ya da bir hava temizleme aygıtı kullanmaya başlayın. • Polenlerin uçuştuğu mevsimlerde kapı ve pencereleri kapalı tutun. • Özellikle kaloriferli evlerde kuru ev havası alerjik rinitin kötüleşmesine neden olabileceğinden, evde hava nemlendiricisi kullanın. • Oda havasının temizliğine dikkat edin, havalandırma sistemlerinin iyi çalıştığından emin olun. • Evde bulunan bitki ve hayvanlardan uzak durun, mümkünse evde bulundurmayın. • Tüylü ve yünlü battaniyeler yerine pamuklu ve sentetik olanları tercih edin. Yattığınız odada kesinlikle halı, bitki, tüylü eşyalar bulundurmayın. • Toz barındırabilecek tarzda kilim, halı gibi ev eşyaları kullanmayın. • Gerekli olduğunda yeterince antihistaminik ve dekonjestan kullanın. • Her gün egzerzis yapın. • Sigara kullanmayın ve diğer hava kirliliğine neden olan şeylerden uzak durun. • Dengeli beslenin, karbonhidratları aza indirin. Katkı maddeli yiyeceklerden uzak durun. • Diyetinizi vitaminler ve özellikle de C vitaminiyle destekleyin. • Kış aylarında iyi bir nemlendirici kullanın. Çünkü kuru ev içi havası, birçok alerjik kişinin kötüleşmesine neden olmaktadır. Ancak nemlendiricide mantar üreme şansına da dikkat edin. • Mutlaka uzman bir hekimin kontrolüne girin. Alerjik rinitli hastaların büyük bir çoğunluğu hayatlarının bir döneminde astım ile karşılaştığı için şikayetleriniz artar ise uzman bir hekime başvurun. Alerjik hastalığınız varsa, tozlu ve polenli ortamlarda bulunmayın, eğer bulunmak durumunda kalırsanız da maske kullanın. ÇOCUK HASTALIKLARI 54 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 EV TOZU ALERJİSİNE DİKKAT! Dr. METE FİRİDİN Alerjik astım krizi oluştuğu dönemde bronşları açıcı tedavi uygulanması gerekiyor. ÇOCUĞUNUZ SIK SIK ASTIM KRİZİNE YAKALANIYOR VE SİZ YÜN GİYSİLERDEN, YÜN YATAK, YORGAN VE HALIDAN BİR TÜRLÜ VAZGEÇEMİYOR MUSUNUZ? O ZAMAN MEDICANA AVCILAR HASTANESİ ÇOCUK HASTALIKLARI UZMANI DOKTOR METE FİRİDİN’İN EV TOZU ALERJİSİ İLE İLGİLİ UYARILARINA KULAK VERİN. A Çocuklarda sık rastlanan ev tozu alerjisi deri ve kan testleriyle çok kolay tespit edilebiliyor. 55 stım ile alerjik astım arasında ne gibi farklar vardır? "Astım" dediğimiz olay, akciğerdeki bronşların, yani hava borucuklarının daralması sonucunda gelişen hava akımının engellenmesidir. Bunun genelde biz iki sebeple olduğunu söylüyoruz. Birincisi, alerjik astım diğeri de alerjik olmayan astım. Alerjik astımda bronşların daralmasına bir alerjik etken sebep olur. Alerjik olmayan astımda ise etken bir alerjen değil farklı bir kimyasal olabilir, psikolojik, fiziksel veya mikrobik bir hadise olabilir. Ama en yaygın olan ve asıl üzerinde durulması gereken alerjik astımdır. ■ Alerjik astıma yol açan sebepler nelerdir? Alerjik astımda astıma sebep olan birçok alerjen madde var. Bunlardan birincisi ve en sık görüleni ev tozu alerjisidir. İkincisi de polenlere ve diğer farklı maddelere karşı alerjidir. Bu maddeler, bronşlarda bir alerjik reaksiyon meydana getirip onların kasılmasına yani solunum borusunun çapının azalmasına ve boruların içlerinin şişmesine sebep olur. Böylece soluk borusundaki havanın girebileceği alan daha da azalmış olur. Oradaki hücrelerin akciğeri korumak için ürettiği balgam da bronşları tıkar. Tüm bu nedenlerle oksijen giremez ve karbondioksit çıkamaz. Dolayısıyla solunum sıkıntısı oluşur. Ev tozu alerjisi ■ Çocuklarda en sık görülen alerjik astım türü hangisidir? Ev tozu alerjileridir. Ama bu bildiğimiz anlamda, basit ev tozu alerjisi değil. Ev tozu alerjisi deri ve kan testleriyle çok kolay tespit edilebiliyor. Öncelikle hastanın neye karşı alerjisinin geliştiğini bilmek gerekiyor. Çünkü eğer bunu bilirseniz bu maddeyi hastanın yaşadığı ortamdan uzaklaştırırsınız ya da hastayı o ortamdan uzaklaştırırsınız. Uzaklaştırdıktan sonra da yapılması gereken astım krizinin sıklığını azaltan ilaç kullanmaktır. Yani önce hangi madde olduğunu araştırıyor, sonra o maddeyi çocuktan uzaklaştırıyor ve ilaçla kriz sıklığını azaltıyoruz. Kriz oluştuğu dönemde de bronşları açıcı tedavi uygulanması gerekiyor. Yani krizin sıklığını azaltıcı koruyucu ilaçlar ve kriz olduğunda da tedavi sağlayan ilaçlar var. Bu konu uzmanların düzenleyeceği bir konudur. ■ Nedir bu alerjik astıma yol açan ev tozu? Yünde ya da insan deri artıklarını yiyerek yaşayan birtakım canlılar var. İşte biz bu canlılara, bu hayvancıklara "Mite (mayt)" diyoruz, Türkçesi akar. Bunlar gözle görülemeyecek kadar küçükler, 50 mikrin (bir milimetrenin 20'de biri büyük- lüğünde. Bunların en çok yaşadığı yer yün giysiler, yün yorgan yatak ve yastıklardır. İkinci olarak da insan derisinden dökülen deri artıklarıdır. Akarlar en çok nemli, sıcak, bol yünlü ve derili ortamı severler. İşte, "Ev tozu alerjisi" dediğimiz de bu hayvancıkların dışkılarında bulunan sindirim enzimlerine karşı gelişen alerjidir. Basit anlamda toz değildir. Bu enzimlerin olmaması için akarların olmaması gerekir. Düşmanı tanıyalım ■ Bu maytlara karşı ne yapmalıyız? Düşmanla savaşmak için düşmanı tanımak lazım. Maytların en sevdikleri ortam yünlü ortamlar olduğu için öncelikle yün kullanmayacağız. Çünkü yün bu akarların gıdasıdır. Mayktlar nemli ve sıcak yerleri severler fakat makinada 60 derecenin üstünde yıkanırlarsa ölürler. Ama yünlü giysiyi, eşyayı 60 derecede yıkayamazsınız, bu durumda da mayktların cenneti haline gelir. Bu nedenle asla yün giysi ve eşyalar kullanılmamalıdır. Ama olay bununla da bitmiyor. Evlerde sentetik halı, elyaf yorgan, yastık ve yatak kullanılması gerekiyor. Çünkü el- yaflar akarlar için bir besin kaynağı değildir. Ayrıca 60 derecenin üstünde yıkanabilir. Yıkanmadığı takdirde derinizden, saçınızdan dökülenler de akarları besler, yine akarlar ürer. Akarlar güneş ışığına karşı çok hassastırlar. Eğer yastığınızı yorganınızı halınızı direkt güneş ışığıyla temas edecek şekilde havalandırırsanız akarlar ölür. Odanın havalandırılması ve yastık, yorgan gibi eşyaların güneşte bırakılması astımlılar için tavsiye edilir. Ev tozu alerjisi olanlar asla yün giysi ve eşya kullanmamalı, sentetik ve elyaf tercih etmeli. GASTROENTEROLOJİ 56 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 57 Dışarıda hafif yemekler yemeli, asitli içecek ve mayalı yiyeceklerden bir de özellikle sigaradan uzak durmalıyız. Hangi mevsim olursa olsun mideyi çok doldurmamak ve yiyecekleri iyi çiğnemek gerekiyor. BAHAR COŞKUSU MİDENİZİ BOZMASIN BAHARIN YARATTIĞI COŞKU İNSANLARIN AÇIKHAVADA DAHA ÇOK VAKİT GEÇİRMELERİNE, YİYİP İÇMEYİ ABARTMALARINA YOL AÇABİLİYOR. BEYLİKDÜZÜ MEDıCANA HASTANESİ GASTROENTEROLOJİ UZMANI DOÇ. DR. LAİKA KARABULUT, BAHAR COŞKUSUNUN KONTROL DIŞI BİR YİYECEK YA DA İÇECEĞE DÖNÜŞMEMESİ KONUSUNDA UYARIYOR. B ahar aylarında en sık görülen mide rahatsızlıkları nelerdir? Bahar aylarında hem gastrit hem de ülserler özellikle oniki parmak bağırsağındaki ülserlerde aktivasyon vardır. Bahar aylarında bu hastalıklarda istatistiksel olarak artış görüldüğünden biz bahar aylarıyla bu hastalıkları ilişkilendiririz. ■ Bunun sebebi nedir? Kesin olarak kanıtlanmasa da buna polenlerin, dışarıdaki allerjenlerin ve gıda profilinin değişmesinin neden olduğunu söyleyebiliriz. Yani kış beslenmesinden yaz beslenmesine geçiyoruz. Bunun haricinde baharın yarattığı psikoloji kiminde depresyon kiminde ajitasyon ya da neşe uyandırıyor, kiminde yorgunluk yapıyor. Bütün bunları değerlendirdiğimzde, bahar aylarında gastrit ve ülser vakalarında artış olduğunu görüyoruz. ■ Korunmak için neler yapılabilir? Hangi mevsim olursa olsun mideyi çok doldurmamak, yiyecekleri iyi çiğnemek lazım. Baharda özellikle dikkat etmemiz gereken, günlük içtiğimiz kahve miktarını artırmamak, özellikle asitli içeceklerden, pasta ve çöreklerden uzak durmak. Sebze ve meyve tüketmek. Kızartmalı yemeklere kaymamak. Dışarıda hafif yemekler yemek. Asitli içecek ve mayalı yiyeceklerden uzak durmak lazım. Ve sigara tabii ki tamamen kesilmeli. Sigara midenin bütün hastalıklarının iyileşmesini engelliyor ayrıca mide ve oniki parmak ülserleri için iyileşmeyi cok zorlaştıran bir faktör. ■ Özellikle bahar ve yaz aylarında mide kanamalarında artış olduğu doğru mudur? Mide kanamalarının en önemli nedenlerinden biri ülserdir. Ağrı kesici ilaçlar ülseri ortaya çıkarıyor. Baharda lodos vs. nedeniyle baş ağrıları artabiliyor ve bu nedenle ağrı kesiciler daha sık kullanılıyor. Bu ağrı kesici kullanımları da ülseri ortaya çıkarabiliyor. Yani dolaylı bir etki söz konusu. Ayrıca reflü ve hazımsızlığın da bahar aylarında alevlendiğini söyleyebiliriz. ■ Mide hastalıklarının tamamen tedavisi mümkün mü? Tedavi ettiğimiz en büyük problem helikobakter pilori’ye bağlı ülserlerdir. Geri kalanlar kişiye bağlı olduğu için zaman zaman ortaya çıkabilir. İlaçlar ve yaşam tarzı bunun rahatlamasını, hafiflemesini sağlar. Bu grup mide hastalıklarında stresin çok önemli olduğunu ve. Biraz daha kendimizi rahat tuttuğumuz zaman mide hastalığımızın da rahatlayacağını bilmemiz lazım. Stresi doğru tarif etmemiz lazım. Stres dediğimiz şey, durup durur- ken gerilmeye başlamamız. Mesela gün içinde iş ortamındaki çeşitli ilişkilerden dolayı bir müddet sonra bizim idare etmediğimiz şekilde beden gerilmeye başlıyor. Yoksa ‘sinirlendim, bağırıp çağırdım’ gibi bir şey değil. Kısacası psikolojimiz organımızın motor fonksiyonunu, çalışmasını bozuyor. Midenin çalkalama ve sindirme hareketini bozuyor stres. Hazımsızlık ortaya çıkıyor, üç lokma da yeseniz şişiyorsunuz. Bunu unutuyoruz. Sindirimdeki o motor fonksiyonuna kimse dikkat etmiyor. ■ Hazımsızlık en çok kadınlarda mı görülüyor? Beslenme biçimleri, yapısal olarak strese daha çok maruz kalmaları, daha duygusal bir yapıya sahip olmaları nedeniyle kadınlarda hazımsızlık problemleri erkeklere göre daha sık görülür. Kadınların hassasiyetleri yüksektir ve hafızaları daha güçlü olduğu için geçmişi hatırlayarak kendilerini üzme eğilimindedirler. Kadınların nonülser dispepsi dediğimiz ve özellikle bahar mevsiminde ortaya çıkan bu tip problemleri daha fazla yaşadı- ğını biliyoruz. Ülser dışındaki mide rahatsızlıkları psikosomatiktir. Yani beynimizin psikolojik sorunlarımızı organa yansıtmasıdır. DOÇ. Dr. Laika Karabulut AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI 58 İLKBAHAR 2013 ÇÜRÜK VE İLTİHAPLAR AĞZINIZA UĞRAMASIN! DT. Zafer Gölcü G ün boyu almış olduğumuz gıdalar, özellikle karbonhidrat, yani nişasta ve şekerden zengin besinler dişler üzerinde kalır, yeterli ağız temizliği sağlanmazsa tükürük ile karışarak, "Mikrobiyal dental plak" dediğimiz krem kıvamında ve renginde bir tabaka oluştururlar. Adından da anlaşılacağı gibi bu birikimde bolca bakteri bulunmaktadır. Bu tabakanın bir miligramında 50 milyon ila 300 milyon arasında bakteri bulunur. Bu rakam bize ağız içinde nasıl bir tehlike taşıdığımızı göstermeye yeter. Bakteriler ve gıda artıkları Çürük oluşması için bakteri, gıda artıkları ve zaman olması lazımdır. "Mikrobiyal dental plak" dediğimiz oluşumda bakteri ve gıda artıkları zaten bolca mevcut idi, ağız temizliği zamanında ve doğru şekilde yapılmazsa bakteriler ağızda gıdaları kullanıp hızla üreyecek zamanı da kazanmış olurlar. Karbonhidrattan zengin gıda artıklarını kullanan bakteriler artık ürün olarak da sülfürlü bileşikler ve asit açığa çıkarırlar. Bu asit diş yüzeyine uzun süre temas ederse dişin BAKIMLI VE GÜZEL DİŞLERE SAHİP OLMAK SADECE ESTETİK ANLAMINDA DEĞİL SAĞLIĞIMIZ AÇISINDAN DA BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR. MEDICANA KONYA AĞIZ VE DİŞ HEKİMİ DT. ZAFER GÖLCÜ, DİŞ ÇÜRÜKLERİ VE DİŞETİ İLTİHAPLARI HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER VERDİ, KORUNMA YÖNTEMLERİNİ ANLATTI. en dış tabakası olan mine tabakasında "Demineralizasyon" dediğimiz çözülmeler başlar. Başlangıçta tebeşirimsi mat beyaz gibi görünen bu demineralize olmuş alanlar eğer zamanında müdahale edilmezse mine tabakasında yıkım artar, koyu kahve-siyah görünümde diş Ağız temizliği zamanında ve doğru şekilde yapılmazsa bakteriler çoğalıyor. çürükleri oluşur. Zamanla bakterilerin erititip demineralize ettiği diş dokusu diş üzerinden ayrılır ve diş yüzeyinde kavitasyon denilen oyuklar oluşur. Artık çürük iyice ilerlemiş ve olgunlaşmıştır. Çürükler sinyal veriyor Çürük henüz mine takasında iken diş üzerinde siyah renklenme ve oyuklar olarak görülebilir, bunu ayna karşısında kendimiz görebileceğimiz gibi diş hekimi kontrollerinde de ortaya çıkabilir. Ancak dişlerin birbirine bakan ara yüzlerinde başlayan çürükleri gözle görmek mümkün değildir. Ancak hekim kontrolünde çekilen röntgen filmlerinde görülebilir. Mine tabakasını geçip dentin tabakasına ulaşan çürükler dişin sinirlerinin olduğu pulpa tabakası yani diş özüne yaklaştığı için uyarı vermeye başlar. İlerleyen iltihaplarda dişetinde çekilmeler başlar, altındaki kemik dokuya da geçerse "periodontitis" dediğimiz daha ciddi bir tabloya dönüşür. Sağlıklı diş eti açık, mat, pembe renktedir. Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal kabuğuna benzer mat, pütürlü bir görünümü vardır. Bu uyarı genelde soğuk, tatlı, ekşi gıdaların alınması esnasında duyulan hassasiyet şeklinde başlar. Sadece gıdalar alındığında kısa süreli oluşan bu hassasiyetin derecesi ve şiddeti çürük sinir tabakasına yaklaştıkça artar. Eğer çürük bu safhalarda tedavi edilmez ihmal edilirse mine tabakasına göre daha zayıf olan dentin tabakasında daha hızla ilerler ve dişin özüne ulaşır. Çürük tabakasında mevcut olan bakteriler pulpa dediğimiz diş özünde iltihap yaparlar bu safhada kendiliğinden başlayan zonklayıcı, çok şiddetli ağrılar yapmaya başlar. Sıcak gıdalar ağrıyı daha da artırır. Soğuk uygulaması biraz hafifletir. Bunlar pulpitis dediğimiz diş özünün iltihabının belirtileridir. Eğer çürük dişlerin ara yüzünden başlamışsa ilk safhalarda belirti vermeyebilir. Bir süre sonra dişin içinde iyice ilerleyen çürük tabakası mağara gibi bir kovuk oluşturur, dışında ince bir mine tabakası kabuk gibi kalır. Bu ince kabuk çiğneme kuvvetlerine dayanamaz ve bazen çok yumuşak bir gıdayı dahi çiğnerken kırılabilir. İşte bu durumda içten içe sinsice ilerleyen çürük artık açığa çıkmış olur. Kanamalara dikkat! "Dişeti iltihabının ilk belirtisi dişetindeki kanamalardır. Diş taşı ve plak üzerinde mevcut bulunan mikroorganizmalar dişeti ile diş arasında bulunan dişeti oluğuna girerler, vücudun savunma mekanizması da mikroorganizmalara karşı savunma amacıyla bölgenin kanlanmasını artırır, kılcal damarlar genişler, bunun sonucu olarak dişetleri önceleri fırçalama ile daha da ileri iltihap durumlarında kendiliğinden kanamaya başlar." Renkler anlatıyor! Dişeti iltihabı renk, şekil bozuklukları ve ağız kokusu ile kendini daha da belli eder. Sağlıklı diş eti açık, mat, pembe renktedir. Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal kabuğuna benzer mat, pütürlü bir görünümü vardır. Ancak iltihaplı dişeti parlak kırmızı, şiş ve kanamaya yatkındır. Kaşıntı, ağrı gibi şikayetler olabilir. Kötü ağız kokusu ve özellikle sabahları yeni uyandığımızda ağızda kötü tat oluşturur. Daha da ilerleyen iltihaplarda dişetinde çekilmeler başlar. Dişeti iltihabı altındaki kemik dokuya da geçerse "Periodontitis" dediğimiz daha ciddi bir tabloya dönüşür. Dişi çevreleyen kemikte erimeler başlar. Dişeti çekilmesi ile önce kök yüzeyi açığa çıkar ve hassaslaşan dişler destek kemik dokusunun da kaybı ile sallanmaya başlar. Hiç çürük olmasa bile dişler kaybedilir. Dişeti iltihabının nedeni olan bakteri plağı diş fırçalama ve diş ipi kullanımı ile engellenebilir. Eğer ortamda bakteri plağı yoksa dişeti iltihabı ve çürük oluşumu söz konusu olmaz. Dişlerimizi fırçalayamadığımız zamanlarda eğer yiyecek ve içecek kullanmışsak fırçalama zamanına kadar geçecek sürede plak oluşumunu önlemek için en azından temiz bir su ile ağız çalkalanabilir. Ara öğünleri azaltmak da ağızda gıda birikintilerinin kalmasını engellemede bir yöntemdir. Ama günde iki defa dişler doğru bir şekilde fırçalanmalı ve günde bir defa da dişlerin araları diş ipi ile temizlenmelidir. Ortalama altı ayda bir de mutlaka diş hekimi kontrolünden geçmek gerekir. Eğer dişeti iltihabı başlamıssa hemen bir dişhekimine başvurarak muayene olmak ve gerekli tedavileri başlatmak gerekir. GÖZ HASTALIKLARI 60 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 61 EKRAN BAŞINDAKİLERİ BEKLEYEN TEHLİKE Günde iki saat ve üstünde bilgisayar karşısında vakit geçirenlerde Bilgisayar Görme Sendromu'na sık rastlanıyor. KARŞISINDA SAATLER GEÇİRDİĞİMİZ BİLGİSAYARLAR ‘BİLGİSAYAR GÖRME SENDROMU’ HASTALIĞINA NEDEN OLUYOR. MEDICANA ÇAMLICA HASTANESİ GÖZ HASTALIKLARI UZMANI OP. DR. SEVDA ARIK, GÖZ TAHRİŞİ, KIZARMA, KAŞINMA, GÖZ YORGUNLUĞU GİBİ BELİRTİLERLE ORTAYA ÇIKAN HASTALIĞA KARŞI BİLGİSAYAR KARŞISINDA FAZLA ZAMAN GEÇİRENLERİ UYARIYOR. OP. Dr. Sevda arık B ilgisayar görme sendromu nedir? Uzun süre bilgisayar kullanımına bağlı göz yorgunluğuyla karakterize bir hastalıkltır. Semptomları da göz tahrişi, kızarma, kaşınma, yaşarma, göz kapakları ile alında ağırlık veren göz yorgunluğu, gözleri odaklamada güçlük şeklindedir. Bilinmesi gereken önemli bir durumda, bilgisayar kullanımının gözde kırılma kusuru yapmadığı ya da daha anlaşılır bir deyimle, 'gözü bozmadığıdır. ■ Bu belirtilere yol açan sebepler nelerdir? Bunun iki temel sebebi var. Birincisi bilgisayar karşısında göz kırpma sıklığımızın azalmasıdır. Normalde bir dakika içinde 22 kez göz kırpıyoruz. Kitap okurken 17 kez göz kırparken bilgisayar ya da cep telefonu ekranına baktığımızda bu göz kırpma sıklığı 8'e düşüyor. Göz kırpma hareketi gözün nemli kalmasını sağlayan temel mekanizmadır. Hareket sıklığının azalması gözün gözyaşıyla nemlenmesini engelleyerek göz kuruluğuna sebep oluyor. İkinci sebep ise odaklanma problemidir. Şöyle gelişir; bilgisayarda görüntülerde sürekli bir değişim, ekran yenilenmesi olur ve bu normal düz bir kağıttaki yazıyı okumak gibi değildir. Görüntü tazelendiği için, göz her tazelenen görüntüye odaklanmak zorunda kalır. Bu devamlı odaklanma ihtiyacı da göz kaslarında yorgunluk yapar. LCD ekranlarda bu sorun daha azdır. ■ En sık kimlerde görülür? Günde iki saat ve üstünde bilgisayarın karşısında vakit geçirenlerde görülebiliyor. Özellikle 40 yaştan sonra, 50 yaş üstü göz yaşı miktarı da azaldığı için biraz daha şiddetli oluyor, ama bu rahatsızlığa çocuklarda bile oldukça sık rastlamaya başladık. ■ Yaygınlığı nedir? Artık iş yerlerinde insanların çok büyük kısmı bilgisayar aracılığıyla çalışmakta ayrıca özel yaşamda tablet bilgisayar cep telefonu kullanma sıklığını da göz önüne alırsak oldukça yaygın olduğunu söyleyebiliriz. ■ Bilgisayar karşısında en fazla ne kadar süre geçirmeliyiz, ideali nedir? Normalde iki saatten fazlasına gözler uygun değil. Ama birçok insan mesleği dolayısıyla daha uzun süre ekran karşısında geçirmek zorunda kalabiliyor. ■ Ne gibi önlemler alabiliriz? Öncelikle uzun süre ekrana bakmaktan korumalıyız gözlerimizi. "20-20-20" diye bir formül geliştirilmiş daha kolay akılda kalması için. 20 dakikada 20 saniye boyunca 20 metre uzağa bakma şeklinde açıklayabiliriz bu formülü. Her bir saatte, bilgisayar karşısından kalkıp molalar vererek göz kaslarını dinlendirebiliriz. Bunun dışında istemli bir şekilde göz kırpmaya çalışmalıyız. Göz refleksimiz azaldığı için sık sık gözümüzü kırparark gözümüzün ıslanmasını sağlayabiliriz. Ayrıca göz yaşı damlaları da kulllanılabilir, birçok hastaya veriyoruz. ■ Korunma yöntemleri hakkında başka neler söyleyebilirsiniz? Ekran mesafesi önemli. Ekran 30 santimden yakın veya 70 santimden uzak olmamalı. 60 santim mesafe idealdir. Ekranı karşımıza aldığımızda orta noktası göz hizamızdan 20 derece aşağıda olmalı.Yani ekrana odaklanırken bilgisayar çok yukarımızda ya da çok aşağımızda olmamalı. Ekranda yansımalar olmaması lazım. O yüzden pencereyle dik açı yapacak şekilde ya da tepe lambası ekrana yansı yapmayacak şekilde olması lazım. Oda loş ışıklı, 30, 50 mumluk ve indirek olmalı. Ekran yansımalarını en aza indirmek gerekiyor. Yansımaları önleyen antirefle gözlükler ya da bilgisayar için camlar kullanılabilir. ■ Nasıl bir tedavi uygulanır? Tüm bunların yanısıra, kilimalara da dikkat etmek gerekiyor. Çünkü klima göz kuruluğunu artırıyor. Aşırı çay ve kahve tüketimi de vücuttan su kaybına sebep olarak göz kuruluğunu şiddetlendirir. Bol su tüketmek gerekiyor. Düzenli göz kontrolü de önemli. Tüm bunlara rağmen göz rahatlamıyorsa, göz hekiminiz tarafından gizli hipermetrop, yaşa bağlı yakın görme hipenetropisi (presbiyopi) olup olmadığına bakılmalı. Gözyaşı fonksiyonları ölçülmelidir. Bu sonuçlara göre tedavi gerekebilir. ÜROLOJİ 62 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 Erkek kısırlığının nedeni V VARİKOSEL TOPLUMDA KISIRLIĞIN ÖNCELİKLE KADINDAN KAYNAKLANDIĞINA DAİR YAYGIN BİR KANI VAR. BİR ERKEK HASTALIĞI OLAN VE YÜZDE 70 ORANINDA KISIRLIĞA YOL AÇAN VARİKOSEL İLE İLGİLİ YETERİNCE BİLGİ SAHİBİ DEĞİLİZ. MEDıCANA BAHÇELİEVLER HASTANESİ ÜROLOJİ UZMANI DR. ZAFER OYMAN, ÇOCUK SAHİBİ OLAMAYAN ERKEKLERİ VARİKOSELE KARŞI UYARDI, TEDAVİ YÖNTEMLERİNİ AÇIKLADI. Bir damar hastalığı olan varikosel, erkeklerde yüzde 70 oranında kısırlığa sebep olabiliyor. arikosel ne demektir? Varikosel, testislerin pis kanını götüren toplardamarların varis şeklinde genişlemesi ve uzamasıdır. Bu bir damar hastalığıdır. Erkeklerde yüzde 70 oranında kısırlığa sebep olabilir. Kısırlık şikayetiyle bize müracaat eden hastaların yüzde 40’ında varikosel tespit ediyoruz. Toplardamarların içerisinde kapakçıklar vardır. Bu kapakçıklar genelde kanın geri akmasını engeller. Eğer bu kapakçıklar doğuştan yetersiz olursa kan geri akar ve yumurtanın üzerinde birikir. Ve tıpkı kadınların bacağındaki varis gibi damarlar genişler ve orada bir damar yumağı oluşturur. Pis kan biriktiği için de hem orada bir ısı artışı olur hem de toksik maddeler birikir, dolayısıyla yumurtanın sperm yapma yeteneği bozulur. Bu yüzden varikoseli olan erkeklerde mutlaka sperm tahlili yapmak gerekir. Eğer bir karı-koca düzenli cinsel ilişkiye giriyor ve bir sene boyunca çocuk olmuyorsa, araştırmaya kadından değil erkekten başlamak gerekir. ■ Genetik faktörlerin rolü var mıdır? Genetik nedenlerin dışında varikosele neler yol açar? Evet genetik faktörler önemlidir. Bunun haricinde ayakta uzun süre kalmak, ağır kaldırmak, ağır sporlar yapmak varikoselliği kolaylaştırıyor. Sebep olmuyor ama oluşumunu kolaylaştırıyor. ■ Varikosel nasıl tespit edilir? Erkeklerin bir kısmı testislerinin sarktığı, şiş ve ağrı olduğu şikayetiyle gelirler. Her zaman ağrı olmasa da varikosel bir şekil bozukluğuna mutlaka yol açar. Bazen de hiçbir şikayet görülmez. Erkek evlenir, birkaç sene geçer, çocuk olmayınca önce karısını doktora gönderir daha sonra da kendisi gelir. Öncelikle ürolojik muyane yapılır. Bu muayenede zaten tecrübeli bir doktor testislerin bulunduğu bölgede damarları eliyle hisseder. Bu tespit edildikten sonra da teşhis konur. Bundan sonra mutlaka spermiogram ve renkli dobler yapılmalı, bir de hormonlara bakılmalıdır. Varikosel kesin olarak tespit edildikten sonra hastanın ameliyat olması şarttır. Dünyanın hiçbir yerinde varikoselin ameliyatsız tedavisi yoktur. ■ Varikosel ameliyatı nasıl yapılır? İki türlü ameliyat vardır: Gözle yapılan metod ve mikroskobik cerrahi dediğimiz metod. Gözle yapılan metodda kasığın biraz daha yukarısından açılıyır, damarlar bağlanır. Bu ameliyattan sonra yumurtanın AMELİYAT SONRASI ÇOCUK KESİN DEĞİL Ameliyatın başarı oranı nedir? Hastalar ameliyat olduktan sonra kesin çocuklarının olacaklarını zannediyorlar ama öyle bir şey yok. Ameliyattan sonra başarı oranı dünyada yüzde 60-70 civarında. Varikosel ameliyatı sünnetten basit bir ameliyat. Diş çektirmekten bile basit. Sabah ameliyat olan hastaları akşam evine gönderiyoruz. Ağrı sızı da olmuyor. Erkeklerin ameliyat olmadan önce en sık sordukları soru cinsel güçlerinin ameliyattan sonra düşüp düşmeyeceği. Bu ameliyat cinsel gücü ne düşürür ne de artırır. etrafında su toplanması olabilir. Dolayısıyla bu ameliyatı artık pek tavsiye etmeyiz. Genellikle mikroskobik cerrahiyi öneriyoruz. Kasıktan çok ufak bir kesiyle toplardamarlara ulaşıyoruz, mikroskopla o toplardamarları bulup iki taraftan bağlıyoruz ve aradan kesiyoruz yani testise zarar verecek herhangi bir şey yapılmıyor. ■ Peki ameliyattan sonra nüksedebiliyor mu? Evet. Yüzde 3-5 oranında nüksetme ihtimali var. Onlarca toplardamarı bağlıyorsunuz, eğer aradan bir ikisini kaçırırsanız bu nüksedebiliyor. Her zaman ağrı olmasa da varikosel testislerde bir şekil bozukluğuna mutlaka yol açar. Dr. Zafer Oyman 63 ÜROLOJİ 64 İLKBAHAR 2013 İLKBAHAR 2013 İDRAR KAÇIRMA KADERİNİZ DEĞİL Bazı nörolojik hastalıklar idrar kaçırmaya yol açabiliyor. İDRAR KAÇIRMA 40 YAŞ ÜSTÜ KADINLARIN KORKULU RÜYASI. AMA GÜNÜMÜZDE TEDAVİSİ YÜZDE 100 MÜMKÜN. MEDıCANA BEYLİKDÜZÜ HASTANESİ’NDEN ÜROLOJİ UZMANI PROF. DR. TAHİR KARADENİZ, İDRAR KAÇIRMANIN ÇEŞİTLERİNİ, NEDENLERİNİ VE NASIL TEDAVİ EDİLDİĞİNİ ANLATTI. K prof. Dr. Tahir Karadeniz "EN ÖNEMLİ HASTALIK ENFEKSİYONLAR" İdrar kaçırmanın yol açabileceği başka hastalıklar var mı? İdrar kaçırmanın yol açabileceği en önemli hastalık enfeksiyonlar. Özellikle fiskür dediğimiz idrar kaçırmada mesanedeki idrarın vajinaya akması hastada ciddi idrar yolu iltihabına yol açıyor. Çünkü vajinanın içinde idrar olmaması lazım. İdrar orayı aşındırıyor, yara yapıyor, iltihaplandırıyor. adınlarda sıklıkla görülen idrar kaçırmanın nedenleri nelerdir? Özellikle 40 yaş üstü kadınlarda görülen idrar kaçırmanın çeşitlerine göre nedenlerini sıralayabiliriz. Zor doğumlar ve fazla sayıda doğumlar idrar yolunun son bölümü olan üretranın dengesinin bozulmasına neden oluyor. Bu denge bozulduğu zaman, mesane yani idrar kesesi kasılıp idrarı dışarı atmak isterken, son idrar yolu yani üretra, dengeli ve stabil ise idrarı tutabiliyor ama oynak hale gelmişse hasta idrarını kaçırıyor. Öksürürken, hapşırırken, yataktan doğrulurken, ayağa kalkarken, eline ağır bir şey alırken idrar kaçırma meydana geliyor. Vajinal muayene ile bu hastalara kolaylıkla teşhis koyabiliyoruz. Hastanın mesanesinde belli bir yere kadar idrar dolu olması gerekiyor. Vajinal muayenede karın içi basıncını artıracak öksürme, hapşırma, ıkınma gibi her türlü manevrayla eğer hasta idrarını kaçırıyorsa ve üretranın oynak olduğunu görürsek, tanıyı koyuyoruz. Stres inkontinas olarak adlandırıyoruz. Basit bir ameliyatla idrar yolunun altına hamak tarzı bir şey yerleştiriyoruz. Tamamen vajinal bir ameliyat. Yani yara vs. olmuyor ve yüzde 100 oranında başarı sağlıyoruz. Bir diğer idrar kaçırma türü özellikle belli yaşın üzerinde kadınlarda ve menapoz sonrası oluyor. Bu tür idrar kaçırma; eğer altında yatan başka bir sebep yoksa, idrarının geldiğini anlayıp yetiştirememe tarzında oluyor. Biz buna aşırı aktif mesane diyoruz. Ve bu teşhisi koymak için başka olabilecek nedenleri ekarte ediyoruz. Yani hastada bir omurilik ya da beyin problemi olup olmadığını araştırıyoruz. Eğer bir sebep bulamazsak -ki çoğunlukla bulamıyoruz- aşırı aktif mesane tanısını koyuyoruz ve ilaçla tedavi etmeye başlıyoruz. Eğer hasta ilaçlara direnirse ve bu tarz idrar kaçırma kasların hayat kalitesini ciddi şekilde bozarsa o zaman idrar kesesine botoks uyguluyoruz. İdrar kesesinin bir duvarını bırakarak diğer duvarlarını felç ediyoruz. Bu da aşağı yukarı 1 yıl kadar hastaya büyük kolaylık sağlıyor. Bunun dışında anomalilerden ya da özellikle kadın doğum ameliyatlarından sonra idrar yolunun yaralanması ile mesaneden çıkan idrarın, idrar yolu yerine vajinaya akması sonucu meydana gelen idrar kaçırmalar oluyor. Buna "Fistül" diyoruz. İdrar vajinaya akınca doğal olarak hayat kalitesini son derece bozuyor, enfeksiyon ve koku oluşuyor. Bu durumda olan hastaları da cerrahi müdahele ile bir takım yamalar yaparak, yüzde 100 başarıyla düzeltiyoruz. Bunların dışında daha az rastladığmız, çocukluk çağı hastalığı olan doğuştan anomileler var. Bu hastalarda, böbrekten çıkan idrar yolunun mesaneye açılması gerekirken örneğin vajinaya açılıyor. Ebeveynler bunu idrar kaçırma zannediyor. Bu vakalarda da, idrar yolunun yerini ameliyatla değiştiriyoruz. ■ Önceden alınabilecek önlemler var mı? Doğru spor çok önemli. "Pelvis" dediğimiz leğen kemikleri arasında kalan boşluk var. O pelvis kaslarını güçlendirmek gerek. Fizik tedavi uzmanlarının önerdiği bir takım egzersizler var, onları belli bir yaştan sonra yapmak lazım. Çünkü ostrojen kaybıyla beraber menopozdan sonra kas zaafiyeti ve vajina kuruluğu başlıyor. Vajina kuruyunca da dengesini kaybediyor. Sonuçta ameliyatla ya da botoksla düzeltilmesi gerekiyor. ■ Başka hastalıklar idrar kaçırmaya yol açabiliyor mu? Nörolojik hastalıklar yol açabilir. Örneğin MS hastalığında bazen ilk belirti idrarını yetiştirememektir. Ben özellikle genç hastalarda, nörolojik bir hastalığı ekarte ediyorum, eğer problem yoksa tedaviye başlıyorum. 65 ANKET 66 İLKBAHAR 2013 MEDICANA Sağlık Grubu MEDICANA HASTALIKTA SAĞLIKTA DERGİSİ İletişim Bilgileri ABONE FORMU VE OKUR ANKETİ MEDICANA Hospitals Avcılar Aşağıdaki bilgileri doldurun, ‘Hastalıkta Sağlıkta’ Dergisine ÜCRETSİZ abone olun. Dergimiz hiçbir ücret ödemeden adresinize ulaştırılsın. www.medicana.com.tr Tel: 0212 695 48 30 Fax: 0212 695 48 30 Adres: Marmara Cad.Şamlı Sokak No: 32 34310 Avcılar / İstanbul MEDICANA Hospitals Bahçelİevler Tel: 0212 449 14 49 Fax: 0212 555 80 09 Adres: Adnan Kahveci Bulvarı No: 2 34180 Bahçelievler / İstanbul n ADI SOYADI: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n DOĞUM TARİHİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n DOĞUM YERİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n MESLEĞİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n DERGİ TESLİM ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n SEMT: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n POSTA KODU: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n ŞEHİR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n TEL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n E MAİL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n İŞ/EV ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . MEDICANA Hospitals Çamlıca Tel: 0216 522 60 00 Fax: 0216 335 86 36 Adres: Alemdağ Cad. No: 85 34764 Üsküdar / İstanbul MEDICANA Hospitals SAMSUN Tel : 0362 311 05 05 Fax : 0362 240 20 42 Adres: Yeni Mahalle Şehit Mesut 1.Caddesi No: 85 Canik /Samsun EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ HASTANEMİZ MEDICANA DİŞ SAMSUN MEDICANA DİŞ ÇİFTEHAVUZLAR Tel: 0212 506 00 00 Fax: 0212 506 06 20 Adres: İzzettin Çalışlar Cad. Nurettin Paşa Sok. No: 2 / 34310 Bahçelievler/İstanbul MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA MEDICANA DİŞ ÇİFTEHAVUZLAR ÇAMLICA BAHÇELİEVLER Tel: 0216 363 41 41 pbx Fax: 0216 363 42 07 Adres: Cemil Topuzlu Cad. No: 56 Caddebostan-Kadıköy/İstanbul MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL MEDICANA KONYA Tel : 0 332 221 80 80 Fax : 0 332 221 65 56 Adres: Ferihpaşa Mah. Gürz Sok. No: 1 Selçuklu/Konya AVCILAR BAHÇELİEVLER DİŞ MEDICANA Nörolojik Bilimler Merkezi NÖROLOJİK BİLİMLER VE OMURGA MERKEZİ Tel: 0212 449 14 49 Adres: Bağcılar Cad. No:1 Bahçelievler/İstanbul MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL Tel: 0212 867 75 00 Fax: 0212 872 12 36 Adres: Beylikdüzü Cad. No: 3 Beylikdüzü/İstanbul KONYA MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA Tel: 0 312 292 92 92 Fax: 0 312 285 69 62 Söğütözü Cad. 2165 Sok. No: 6 Söğütözü/Ankara (ATO yanı) İstanbul İçi Kod Çevirmeden 444 63 34 Alo MEDICANA Tüm hastaneleri için e-mail: [email protected] ✂ n HASTANEMİZİ İLK NEREDEN DUYDUNUZ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................................................................. n EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ BÖLÜM VEYA BÖLÜMLER: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n DERGİMİZDE GÖRMEK İSTEDİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n DERGİMİZDE EKSİK BULDUĞUNUZ VE EKLENMESİNİ ARZU ETTİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Benzer belgeler
havuz hastalıkları - Medicana Sağlık Grubu
Bebeğin sağlıklı geliştiği,
normal bir gebelik için neler
yapmanız gerektiğini biliyor
musunuz?
Medicana International Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı
Doç. Dr. Ali Osman Kaya Onkoloji
Doç. Dr. Cengiz Kayahan Genel Cerrahi
Doç. Dr. Füsun Tokatlı Radyasyon Onkolojisi
Doç. Dr. G. Faik Hobikoğlu Kardiyolojı
Doç. Dr. H. Gürdal İnal Üroloji
Doç. Dr. H....