Buluşma Dergisi, 2015 Sayı 2 / 5,07 Mb
Transkript
Buluşma Dergisi, 2015 Sayı 2 / 5,07 Mb
ALLIANZ Buluşma 2015 SAYI 2014 2SAYI 1 DÜNYANIN EN GÜZEL MANZARALI OTELLERİ Bİr rüyanın İçİne dalmaya hazır mısınız? CEM SULTAN’I KİM ÖLDÜRDÜ? Fİlmlere konu olacak bİr tarİh hİkayesİ GÜNEY AFRİKA’NIN İNCİSİ CAPE TOWN Cape Town’da unutamayacağınız bİr tatİl İçİn tüm İpuçları YENİ NESİL SİGORTACILIĞI ALLIANZ TOWER İLE YÜKSEKLERE TAŞIYORUZ Y Sevgili Okurlar, Yenilikçi ve vizyoner bir bakış açısıyla başlattığımız değişim sürecinde Allianz Türkiye olarak hedeflerimizi, sadece şirketimizin gelişimi yönünde değil, içinde bulunduğumuz toplumun yaşam kalitesini artırmaya odaklanan bir yaklaşımla belirledik. Türkiye Sigorta Sektörü’ne adım attığımız ilk günden bu yana ise uyguladığımız stratejik yaklaşımlarla hedeflerimize birer birer ulaşıyoruz. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Nisan ayında yaptığı değerlendirmede Türkiye’deki finans sektörünün görünümünün, kurlardaki dalgalanma ve ekonomik büyümedeki yavaşlama nedeniyle “negatif” olduğunu belirtmişti. Moody’s, Allianz Sigorta’nın görünümünü Türkiye’ye paralel olarak “negatif” şekilde belirlese de şirketimizi Türkiye’den 2 puan daha yukarıda konumlandırarak, Allianz Türkiye’nin gücünü ve güvenilirliğini bir kez daha teyit etmiş oldu. Türkiye’deki finansal bir kuruluşun aldığı en yüksek not olma özelliğini taşıyan derecelendirmede, Allianz Sigorta’nın son yıllardaki kârlılığının sektörün üzerinde olduğu ve kârlı büyümesini sürdüreceğinin öngörüldüğü iletildi. Şirketimizin sağlam finansal yapısını, ana ortağımız Allianz SE’nin gücü, Allianz Türkiye’nin ülkemizin sigorta pazarındaki öncü rolü ve dengeli ürün portfoyü destekliyor. Teknoloji odaklı yeni nesil sigortacılığın öncülüğünü yapma vizyonu ile çıktığımız yolda önemli adımlardan bir diğerini de 28 Eylül itibariyle çalışmalarımızı yürüteceğimiz Allianz Tower binamızla atıyoruz. Genel müdürlük faaliyetlerimizi ortak bir çatı altında birleştirmenin yanı sıra şirketimizin gücünün ve Türkiye’deki kalıcılığının en önemli simgesi olan Allianz Tower, sıra dışı mimarisiyle şimdiden İstanbul’un sembollerinden biri oldu. Mimari anlayışı ve teknik özellikleriyle çalışma arkadaşlarımıza paylaşım ve işbirliğine açık, konforlu, güvenli ve sağlıklı bir ofis ortamı sunan Allianz Tower, müşteri odaklı yeni nesil sigortacılık anlayışımızı da ortaya koyuyor. Binamızda yer alan örnek “Dijital Konsept Acente” ile sigortacılık hizmetlerindeki müşteri memnuniyeti beklentisini en üst noktaya çıkaracağımıza ve sektörün dinamiklerini değiştireceğimize inanıyorum. Allianz Türkiye’yi lider yapan, dijitalizasyon ile müşteri odaklı inovatif çözümler geliştiren, Türkiye’nin en güçlü finansal kuruluşlarından biri olarak her geçen gün daha da büyümesini sağlayan motivasyonun arkasında müşterilerimize verdiğimiz yüksek önem yatıyor. Toplumun yaşam kalitesini artıran sosyal bir marka olmak şeklinde belirlediğimiz, fark yaratan misyonumuzla sektörün genç, aktif, dinamik, yetenekli, samimi, yakın ve güven veren yüzü olmaya devam edeceğiz. Sevgi ve saygılarımla, Solmaz Altın CEO, Allianz Türkiye Buluşma 2015 - 3 6 YAŞAMA SANATI 26 Daha keyifli bir yaşam için “zevk sahibi” öneriler… 10 CAPE TOWN Güney Afrika’nın incisi Cape Town sanki dünyadaki bütün güzel şeylerin bir arada olduğu bir yer… 16 BİLİNMEYEN AYŞE KULİN Türkiye’nin en çok okunan yazarının gerçek hayatı da en az kitapları kadar sürükleyici. İşte görülmemiş eski fotoğrafları eşliğinde Ayşe Kulin’in heyecanlı yaşam hikayesi. 20 DESENLERİN GÜCÜ ADINA Desenleri bir arada kullanırken dikkat etmeniz gereken tüyolar... 22 BİYONİK İNSANLAR ARAMIZDA İleri teknoloji ürünü protez kol ve bacaklar asıllarından daha yüksek performanslarıyla kullananları adeta biyonik insana çeviriyor. DÜNYANIN EN GÜZEL MANZARALI OTELLERİ Sırf camdan dışarı baktığınızda gördükleriniz için bu otellerde kuyruk oluyor. Dünyanın en muhteşem manzaralarına sahip bu otelleri anlatması bizden, gidip konaklaması sizden… 44 AYVALIK Deniz, doğa, sanat, tarih, lezzetli yemekler, mezeler ve romantizm sizi Ayvalık’ta bekliyor. 50 KÜLTÜR REHBERİ 58 DÂHİLERİN KULÜBÜ MENSA Bir NASA astronotu ve bir Hollywood yıldızını bir araya getiren özellikler ne olabilir? Kitap, müzik, DVD… Arşivinizin başköşesinde bu önerilerimize yer açın… 56 BALIK ADABI HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN 15 ŞEY 34 CEM SULTAN’I KİM ZEHİRLEDİ? Fatih Sultan Mehmet’in üçüncü oğlu Cem Sultan’ın genç yaştaki şüpheli ölümü bugün hâlâ tartışılıyor. İşte filmlere konu olacak bir tarih hikayesi… 38 ZİHİN GÜCÜYLE ZAYIFLAMA Şimdi zayıflamak için zihin gücü ve kuantum kullanılıyor. Üstelik zihninizi doğru yönlendirirseniz 21 günde sonuç alıyorsunuz… 52 EV YAPIMI DONDURMA KEYFİ Evde kendi dondurmanızı kendiniz yapıp serinlemek ister misiniz? Üstelik yapması da çok kolay… 4 - Buluşma 2015 BULUŞMA 2015 Sayı 2 Allianz adına sahibi: Arif Aytekin Yapımcı: AJANS PLUS MEDYA Avukat Süreyya Ağaoğlu Sok. No:68 Nişantaşı / İstanbul Tel: 0212 213 83 46 Film, Baskı ve cilt: Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj Sanayi Anonim Şirketi Adres: Dudullu Organize Sanayi Bölgesi 1.Cad No:16 Ümraniye İstanbul Tel: 444 44 03 Yönetim yeri: Allianz Sigorta A.Ş. Allianz Tower Küçükbakkalköy Mah. Kayışdağı Cad. No:1 34750 Ataşehir-İstanbul Tel: 0216 556 66 66 www.allianzsigorta.com.tr Yayın türü: Yaygın süreli yayın Yayının mahiyeti: Kurumsal Allianz Her Zaman Kazandñrñyor! Allianz Türkiye Facebook sayfamñzñ beàenin, fñrsat ve avantajlarñmñzdan haberdar olun... www.facebook.com/AllianzTurkiye 6aa^VcoH^\dgiV6#Ē# lll#Vaa^Vcoh^\dgiV#Xdb#ig))))*)+ 6aa^Vco=VnVikZ:bZ`a^a^`6#Ē#lll#Vaa^VcoZbZ`a^a^`#Xdb#ig))))*)+ 6aa^VcoNVēVbkZ:bZ`a^a^`6#Ē# lll#Vaa^VconVhVbZbZ`a^a^`#Xdb#ig)))%.*( yaşama sanatı Ateşle oynayan ressam Farklı tarzlarda resim yapanları, farklı malzemeler kullananları sık sık duyuyoruz şu hayatta. Gün geçmiyor ki bu isimlere bir yenisi eklenmesin. Bunlardan sonuncusu ressam Steven Spazuk. O da kendi adına bir değişiklik yapmak, yeni bir tarz oluşturmak istemiş ve boya, palet ve fırçalarını bir kenara atmış. Bir anlamda ona “ateşle oynayan ressam” da demek mümkün. Çünkü resimlerini sadece ateş, mum ve kurum kullanarak yapmaya başlamış. Böylece boya masrafından da kurtulmuş. Üstelik ortaya oldukça ilginç sonuçlar çıkarmış. 10 yıldır bu yeni malzemeler ve tarzıyla sergiler açan ressam, benzeri olmayan resim tekniğiyle şu sıralar bir hayli popülarite kazanmış durumda. Bu da gezi denizaltısı J ules Verne’in “denizler altında 20 bin fersah” hayallerine 1000 fit daha yaklaşıldı. U.S. Submarines tarafından üretilen iki kişilik gezi denizaltısı “The Triton Model 1000” dünyanın en zengin Kaptan Nemo’sunu bekliyor. Şimdiye kadar üretilen tüm kişisel denizaltılarından daha derine yani 1000 fite kadar dalabilen bu geminin fiyatı 2 milyon dolar. Bu gemiden satın alabilecek olanlar (ben alırım diyen www.hammacher.com sitesinden sipariş verebilir) denizler altında mercan resiflerini, ahtapot tarlalarını, batık gemileri gönüllerince seyredebilir veya turistik bir yatırım aracı olarak kullanabilir. Denizaltının dalış süresi ise altı saatle kısıtlı. 6 - Buluşma 2015 Elinizin altında tam teşekküllü hastane San Francisco merkezli Studio Lapka, Google’ın modüler akıllı telefon projesi Project Ara ile uyumlu bir “Sağlık Kontrol Modülü” tasarlayarak teknoloji dünyasında çıtayı biraz daha yükseltti. Yedi modülden oluşan mekanizma, ortamdaki hava kalitesini ve UV seviyesini belirlemekten, nabız ölçümü yapmaya kadar pek çok farklı özelliği bünyesinde barındırıyor. Akıllı telefonların arkasındaki boşluklara yerleştirilen mıknatıslı mekanizmanın tüm bileşenleri, elde ettiği verileri telefon ekranı yardımıyla toplayarak analiz edebiliyor. Mekanizma üzerinde yer alan yeşil renkli modül, ortamdaki havanın kalitesini ölçerken havadaki karbonmonoksit seviyesi yükseldiğinde kullanıcıya uyarı gönderebiliyor. Bu modül sayesinde bulunduğunuz ortamı ne zaman havalandırmanız gerektiğini ya da yoga için en elverişli bölgenin neresi olduğunu tespit edebiliyorsunuz. Karbondioksit sensörüne sahip mavi ve pembe renkli modüller ise zehirli gazlara karşı uyarı sistemi içeriyor. Beyaz başlıklı sarı modül ışığı ölçerek aydınlık seviyesini belirliyor ve UV ölçümü yaparken üzerindeki sensörüyle uygun ışığı yakalayarak daha iyi fotoğraf çekmenize yardımcı oluyor. ÇILGIN PABUÇLAR Instagram fenomenlerine bedava otel Avustralya’nın Sydney şehrindeki “1888 Hotel” on binden fazla takipçisi olan Instagram fenomenlerine bedava konaklama sunuyor. Otelin 90 odasının hepsinin duvarları Instagram fotoğraflarıyla süslenmiş. Otelde check-in yaptıktan sonra kendinizi fotoğraflayabileceğiniz özel bir alan bile düşünülmüş. Otelin, fiyatı 150 dolardan başlayan odalarından birinde bir gece bedava konaklamak istiyorsanız – takipçisi on binden az olmayan- Instagram hesabınızla otelin sosyal medya servisine başvurabilirsiniz. Eğer takipçileriniz bu sayının birkaç katı kadar fazlaysa belki de 400 dolarlık tavanarası süiti için şansınızı deneyebilirsiniz. (www.1888hotel.com.au) İsrailli tasarımcı Kobi Levi’nin birer heykel gibi tasarladığı papuçlar, ayakkabı takıntısı olan kadınlar için terapi niyetine! Kadeh şeklinde, makam koltuğu havasında ya da dil çıkaran terlikler, ayağınızdan çıkarıp komşunun camını kırabileceğiniz sapan papuçlar, pazar arabası, köpek, muz kabuğu veya kadın vücudu şeklinde tasarlanmış ayakkabılar, alınsa bile giymeye kıyılamayacak gibi… designerscouch.org’da sanatçının tüm tasarım ayakkabılarını görüp iç geçirmek serbest. Buluşma 2015 - 7 yaşama sanatı Fransız milyonerden Kaos Evi Thierry Ehrmann, Fransa’nın en garip adamlarından biri. Lyon’daki Saint Romain au Mont d’Or adındaki küçük bir kasabada 2 bin 500’den fazla “rahatsız edici” sanat eserinin olduğu savaş alanı gibi bir evde yaşıyor. Evin adı “Kaos Evi” anlamına gelen “Abode of Chaos”. Çatısında koca harflerle “No Pasaran” yani “Giriş Yok” yazıyor. Sakin kasabaya tezat bir görüntü sunan bu yapı, kimilerine göre bir sanat eseri, kimilerine göreyse çirkin ve rahatsız edici bir harabe. Evin avlusuna otomobil hurdaları hatta uçak hurdası yığılmış, havuzda su yerine kan kırmızısı mürekkep akıyor. Yapının sanat eseri olup olmadığı mahkemede, bloglarda toplu dilekçelerle tartışılıyor. Evin yaratıcısı Ehrmann, Fransa’nın en ünlü milyonerlerinden biri aynı zamanda. Kendisi, sanat açık arttırma şirketi Serveur Group ve en büyük sanat satış sitelerinden artprice.com’un sahibi. Garip evi defalarca mahkemelik olmuş ve evi “düzeltmesi” üzerine bir yargı kararı bile var. Ancak bu karara uymadığı için günlük 75 euro tazminat ödüyor. Uzay oteli önümüzdeki yıl 2016’da açılacak olan ilk uzay oteli için geri sayım başladı. Russian Orbital Technologies tarafından tasarlanan otel, milyoner turistlere hizmet verecek. “Space Hotel”, yedi kişinin ağırlanacağı dört kabinden oluşuyor ve otelin pencerelerinden uzay tüm güzelliğiyle görülebilecek. Otel, 20 metreküplük bir alanda ve Dünya’dan 349 kilometre uzaklıkta inşa ediliyor. Rusya’nın ünlü Soyuz roketleriyle 8 - Buluşma 2015 ulaşımın sağlanacağı otelde yiyecekler kişisel tercihlere göre hazırlanabilecek. Ünlü şefler yemekleri daha önce hazırlayacak ve otele gönderecek. Space Hotel’de beş gün konaklama bedelinin 1 milyon USD’den az olmayacağı tahmin ediliyor. Teknoloji mücevherleRİ İtalyan mimari şirketi Pininfarina ve Christophe & Co tarafından tasarlanan “Armills”, adlı bilezik, elmaslar ve ileri teknoloji ürünü metallerle bezenmiş. Ayrıca üzerinde savaşlardaki cesareti ve bağlılığı simgeleyen birçok imge var. Bileziğin ana maddesi ise karbon fiber ve som altından oluşuyor. Üzerinde 2 binden fazla elmas bulunuyor. Teknolojiyi mücevherlerle birleştiren bu tasarım, iletişim ve haberleşme alanında kullanılıyor. Kimlik görevi gören bilezik ile isterseniz mesaj da gönderebiliyorsunuz. Bu lüks bileziğin üzerindeki bir tuşa basarak asistanınızla iletişim kurmanız da mümkün. Salıncaklı yemek masası Çocukken en büyük eğlencemiz olan salıncak, şimdi evinizde, salonunuzun tam ortasında, üstelik tasarım bir şekilde karşımıza çıktı. Duffy London’s firması sallanan yemek masası konseptini yarattı. Modern bir yemek masasının üzerinde çerçeve var ve sandalyeler yukarıdan bu çerçeveye asılı. Yemek yerken bir taraftan da sallanma keyfi yaşıyorsunuz. Piknik pantolonu Moda bir dalgalı gidiyor. Kimi tasarımcılar içindeyken son derece rahatsız görünen tasarımlara imza atarken, bazıları hayatımızı kolaylaştırmak için çalışıyor. Acqualda tasarımı piknik pantolonu buna en iyi örnek. Oturup bacaklarınızı bağdaştırdığınızda pantolonun ortasındaki bölüm masa görevini üstleniyor. Tabağınızı üzerine koyup rahat rahat yemeğinizi yiyorsunuz. Bardağınız içinse yan cepler düşünülmüş, buralara bardaklık konmuş. İ Üç tekerin geri dönüşü kinci Dünya Savaşı’ndan sonra Massersmith’in savaş uçağı yapması yasaklanınca, o da halk tipi otomobil tasarlatıyor. Üç tekerli bu otomobile Sindirella tabutu deniliyor. Ama o Sindirella tabutu, günümüzde yeniden moda oluyor. 60 yıldır sokaklarda görmüyorduk, şimdi ise en şaşalı günlerine geri kavuştu. Morgan, eski bir modelinden esinlenerek yeni üç tekerini piyasaya sundu. Fiyatı 30 bin Euro. “Kim kullanır?” demeyin, Türkiye’de pek çok üç teker meraklısı var. Kokoş yara bantları Tasarım yara bantları ilk kez yapılan bir şey değil. Ama Cynthia Rowley’in tasarladığı 14 farklı yara bandının özel bir de amacı var. Bu bantlardan elde edilecek gelir tasarım okumak isteyenlere imkân sağlayan Design Ignites Change organizasyonuna bağışlanıyor. Amerika’da liseli genç kızlar arasında bu bantlar oldukça moda. Kutusu 10 dolar. (www. cynthiarowley.com) Buluşma 2015 -9 SEYAHAT ROTAM Safaride leoparla gözgöze gelip zebraların desenlerini seyre dalmak… Penguenleri doğal ortamında görmek… Mavi balinaları seyredip çayınızı yudumlamak… Akşamında ise unutamayacağınız bir gece hayatı ve eşsiz Afrika mutfağından güzel tatlar… Güney Afrika’nın incisi Cape Town sanki dünyadaki bütün güzel şeylerin bir arada olduğu bir yer… GÜNEY AFRİKA’NIN İNCİSİ Cape 10 - Buluşma 2015 Town Buluşma 2015 - 11 C Cape Town, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin üç başkentinden biri kabul ediliyor. Atlantik ve Hint okyanuslarının birleştiği noktada yer alan Afrika’nın bu gelişmiş, modern kentinde; Afrika, Hollanda ve İngiliz kültürleri iç içe geçmiş. Bunun nedeni ise bölgede altın ve elmas gibi değerli madenlerin bulunması. Burası ‘Afrika’nın Avrupası’ olarak da anılıyor. 1960 yılında bağımsız bir cumhuriyet olan Güney Afrika’ya ilk önce Hollandalılar gelmiş. Burası bir Hollanda sömürgesi olmuş. Altın ve elmasın bulunmasından sonra ise İngilizler bölgeyi işgal etmiş. Hollanda kökenliler İngiliz yönetimine karşı çıkıp, ülkenin içlerine doğru göçmüş, yeni yerleşim yerlerinde küçük devletçikler kurmuş. Hollandalılar, köleliğin kaldırılmasını isteyen İngilizlere karşı uzun yıllar gerilla taktiğiyle savaşarak mücadele vermiş. 1900’lü yılların başında ise Güney Afrika Birliği kurulmuş. ÜLKENİN KADERİNİ MANDELA DEĞİŞTİRDİ Bir zamanlar yerli Afrikalıların hiçbir söz hakkının bulunmadığı ülkenin kaderini efsanevi lider Nelson Mandela değiştirmiş. Beyazlara karşı mücadele eden Mandela, özgürlük uğruna 27 yıl hapis yatmış. İki dönem cumhurbaşkanı olan Mandela’nın kurduğu sistem sonrası bugün devleti yöneten kademe, siyahların elinde. Ancak ülkedeki bütün büyük şirketlerin başında beyaz ırktan insanlar bulunuyor. Tarihi bir kenara bırakıp şehrin cazibesine dönersek… O kadar çok görülecek yer var ki… Bunların başında şehrin hemen hemen her yerinden görülebilen Table Mountain (Masa Dağı) geliyor. Masa gibi dümdüz olan, 1067 metre yükseklikteki dağa, hava muhalefeti nedeniyle her zaman çıkılamıyor. Çünkü dağın tepesinde hep sis bulutları var. Hava açıksa 360 derece dönebilen teleferiğe biniyorsunuz ve muhteşem dağın zirvesine ulaşıyorsunuz. Bulutların üzerinden şehri izleyebiliyor, gün batımının keyfini çıkarabiliyorsunuz. Kentin nabzı City Bowl denen çanakta atıyor. Şehirde canlılık hafta içi sabah dokuz gibi başlıyor akşamın ilk saatlerinde ise sokaklarda neredeyse kimse kalmıyor. Pazar günleri bütün dükkanlar kapalı, sokaklar bomboş. Long Street ve Water Front şehrin genel temposunun dışında kalan iki nokta. Water Front, Cape Town’un İngilizler tarafından işletilen marinası. Tekneleri, köprüleri, saat kulesi, lokantaları, alışveriş merkezleri, dükkanları, sokak müzisyenleri, dansçıları, kafe ve lokantaları, kocaman dönme dolabı ile geç saatlere kadar keyifli vakit geçirmek için çok uygun. Green Market; herhalde Afrika kıtasında üretilen tüm el işlerini bulabileceğiniz kocaman bir sokak pazarı. Etrafındaki kafelerde güzel vakit geçirmek mümkün. Şehrin diğer bir ilginç noktası ise rengarenk, tek katlı evleriyle, Müslüman mahallesi BO-KAAP. Şimdilerde sanatçı, yazar ve entelektüellerin yoğunlaştığı ve hızla kimlik değiştiren bir mahalle görünümünde... Green Market’te Afrika kıtasında üretilen tüm elişlerini bulabilirsiniz. 12 - Buluşma 2015 Şehrin her yerinden görülebilen görkemli Masa Dağı (Table Mountain). Long Street LONG STREET VE DOYASIYA EĞLENCE Çoğu turistin eğlence için ilk tercih ettiği cadde Long Street. Daha çok üniversiteli gençlerin eğlendiği barlar göze çarpıyor. Afrika müzikleri dinlebileceğiniz Mama Africa adlı mekan ilgi çekici. Bu caddenin hemen paralelinde bulunan Klooff Caddesi ise daha kaliteli ve nezih bir ortamda eğlenmeyi isteyen turistler için uygun. Şık butikler, alışveriş mağazaları bulunuyor. Mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de Old Biscuit Mill. Eskiden bisküvi fabrikası olarak hizmet veren bina, zamanla sanat, tasarım, moda ve seramik çalışmaları yapan atölyelere dönüşmüş. Ev dekorasyonu ya da modern Afrika sanatıyla ilgilenenlerin ilgisini çekebilecek bu binada, birbirinden lezzetli restoranlar da yer alıyor. Bunlardan en önemlisi ise üç yıl üst üste dünyanın en iyi 60 restoranı arasına girmeyi başaran The Test Kitchen Restaurant. Her yemekle başka bir şarabın getirildiği restorana altı aydan önce yer bulmak imkansız. Long Street’te Zulu Bar’a da mutlaka uğrayın. Dört ayrı mekanda birbirinden farklı canlı müzik yapılıyor. The Test Kitchen Restaurant The Zulu Bar Mama Africa Buluşma 2015 - 13 Müslüman mahallesi BO-KAAP renkli evleriyle sanatçıların mekanı haline gelmiş. GÜNEY AFRİKA TÜYOLARI >> Cape Town, güney yarım kürede yer aldığı için Türkiye ile ters mevsimleri yaşıyor. Burada sonbaharken, Güney Afrika’da ilkbahar oluyor. Deniz suyu sıcaklığı ise yaz-kış 14 derece. Honululu’dan sonra dünyanın en rüzgarlı ikinci şehri sayılıyor. >> Afrika kıtasının en güneyi olarak bilinen Ümit Burnu aslında en güney nokta değil, en güney nokta Cape Agulhas. >> Cape Town’da hatırı sayılır sayıda Türk lokantası var. >> Long Street üzerinde 1884 yılında Sultan Abdülhamit tarafından yaptırılmış Nur el Hamidiye adında bir cami var. >> Pinotage; pinot noir ve hermitage üzümlerinin karıştırılmasıyla elde edilen, Güney Afrika’ya has bir üzüm. >> Pek şık bir şef lokantasında Tarkan şarkılarıyla karşılaşabilirsiniz. >> Yerkürenin, geçmişi 200 milyon yıl önceye giden ve dolayısıyla bilinen en eski ağacı Cycad hâlâ özel plantasyonlarda yetiştiriliyor. >> Wagner’in ünlü operası “Uçan Hollandalı”nın esin kaynağı; Ümit Burnu’nda batan ve sonradan efsaneleşen aynı adlı Hollanda gemisi... >> Cape Town ve Johannnesburg’a haftanın her günü THY’nin doğrudan uçuşları bulunuyor ve vize uygulaması yok. >> Türkiye ve Güney Afrika’nın yakın boylamlarda olmaları nedeniyle saat farkı yok, dolayısıyla yaklaşık 13 saat süren yolculuğun jetlag gibi sevimsiz bir yan etkisi bulunmuyor. Ancak, Afrika’da yaz saati uygulaması olmadığından, yaz süresince 1 saat fark oluşmaktadır. >> Güney Afrika’da şarapçılık çok önemli. 300-350 yıldır şarapçılık ile uğraşıyorlar. Franschhoek ve Stellenbosch bölgeleri şarap üretiminde öne çıkıyor. PENGUENLER VE BALİNALAR CapeYarımadası’nın batısında yer alan Boulders kıyıları Afrika Pengueni’nin doğal yaşam alanı. Daha batıya doğru ilerledikçe Kalk Bay-Muzenburg sahilinde fok gruplarını seyredebilirsiniz. Yaklaşık 150 km batıya gittiğinizde Hermanus balıkçı kasabasına ulaşıyorsunuz ki işte burada sarp yamaçların tepesinde oturup, grup halinde yüzen mavi balinaları sırtlarından su fışkırtırken izlemeniz mümkün. 14 - Buluşma 2014 GERÇEK BİR LEZZET CENNETİ Cape Town gerçek anlamda bir lezzet cenneti. Şehir, Atlas ve Hint okyanuslarının kesiştiği bir yarımadada yer alması nedeniyle çok çeşitli balık ve deniz ürününe sahip. Bizim çoğunu bilmediğimiz snoek, kingklip gibi balıklar genellikle İngiliz usulü fish and chips tarzında pişiriliyor. Cape Malay denen ve ağırlıklı Hint Okyanusu ülkelerinin mutfaklarından etkilenmiş baharat ve soslarıyla yerelleşmiş bir mutfağı var Cape Town’un. Bu lezzetli mutfakta antilop bifteğinden, devekuşu carpacio’ya, timsah etinden salyangoza kadar skala çok çeşitli. Ne yerseniz yiyin yemek üstüne yerel antioksidan rooibos çayı içmeyi unutmayın. ÜMİT BURNU HİKAYESİ Ümit Burnu, Atlantik ve Hint okyanuslarının buluştuğu nokta olarak kabul ediliyor. Aslında iki okyanusun sularının karşılaştığı nokta, Afrika kıtasının en güney ucu Cape Agulhas. Ancak sembolik olarak Ümit Burnu en uç nokta olarak kabul ediliyor. 1488 yılında Portekizli bir kaşif tarafından keşfedilmiş Ümit Burnu. Kaşif, buraya geldiğinde bir fırtınaya yakalanıyor. Ümit Burnu’nu geçince fırtınadan da kurtuluyor. Bu yüzden buranın adını Fırtınalar Burnu koyuyor. Dönemin Portekiz Kralı ise diyor ki, “Fırtınalar Burnu insanları korkutuyor. Ümit Burnu diyelim buraya...” O günden bu yana burası Ümit Burnu olarak anılıyor. Ümit Burnu’nda dünyanın en yüksek feneri bulunuyor. Tam 360 metre yüksekliğinde... 1850’lerde yapılan bu fener, öyle yüksek bir yere inşa ediliyor ki sisli havalarda bulutların üstünde kalıyor ve gözükmüyor. Denizciler bu duruma itiraz ediyor ancak kimse denizcileri dinlemiyor. Ta ki, bir gemi karaya çarpıp batıncaya kadar. Bu kazanın ardından fener kapatılıyor yerine bugün hâlâ kullanımda olan küçük bir fener inşa ediliyor. Burada sembolik de olsa, Afrika’nın en uç noktası tabelasının altında fotoğraf çektirmeden dönmeyin. Ayrıca yolda karşınıza babun denilen Afrika maymunları çıkarsa dikkatli olun, camınızı sakın açmayın, yiyecek vermeye de kalkmayın. Unutamayacağınız safarİ Safari araçları ile yapılan bu gezide, tabiatın içinde unutulmaz anılarla dolu, eşsiz saatler geçirme fırsatına sahip olacaksınız. Cape Town’a iki saat mesafede “Aquila Game Reserve”deki doğal bir tabiat ortamında yaşayan çeşitli vahşi hayvanların günlük yaşantısına konuk olacaksınız. Gezi süresince “Big Five” olarak tanımlanan aslan, leopar, fil, buffalo ve gergedanları görme imkanı yakalayacaksınız. SEYAHAT SEVENLER İÇİN Seyahat Sağlık Sigortası >> Seyahatte bir sağlık problemiyle karşılaşırsak bunun önlemini şimdiden alabilir miyiz? Allianz Seyahat Sağlık Sigortası işte bunun için var. Seyahatte olduğunuz dönemlerde sizi risklere karşı korumak için. Seyahate çıkmadan önce her ayrıntıyı planlayabilmeniz için. >> Seyahat Sağlık Sigortası, yurtiçi ya da yurtdışı seyahatleriniz sırasında meydana gelebilecek sağlık risklerine karşı sizi koruyan bir sigorta. Aynı zamanda yurtdışından ülkemize seyahat edenleri de ülkemizdeki seyahatleri boyunca sigortalıyor. >> Seyahatiniz sırasında ani bir hastalıkla karşı karşıya kalırsanız, tedavi görebileceğiniz en yakın sağlık kuruluşuna yönlendiriyor ve masraflarınızı karşılıyor. Tedavinizin bitiminde evinize naklinizi sağlıyor. Ayrıca seyahat sırasında vefat eden sigortalımızın nakil işlemlerini de gerçekleştiriyor. İsterseniz kişisel sorumluluklarınız, bagaj kayıplarınız, kaza sonucu vefat ve sürekli sakatlık ile kapkaç teminatlarını da poliçenize ekleyebilirsiniz. Allianz Acenteleri / 444 45 46 Buluşma 2014 - 15 PORTRE AyşeKulin bİlİnmeyen I Türkiye’de son yılların en çok kazanan yazarları listesinde en tepede hep onun adı var. Ayşe Kulin’in kitaplarını hem kadınlar hem de erkekler severek okuyor. Çok satan bu kitapların yazarının gerçek hayatı da en az kitapları kadar sürükleyici. İşte görülmemiş eski fotoğrafları eşliğinde ünlü yazarın heyecanlı yaşam hikayesi. Bu fotoğraflar sizi Türkiye’nin yakın tarihinde bir tura çıkaracak... İkinci Dünya Savaşı’nın ikinci yılı. Sadece Türkiye değil, bütün dünyanın üzerinde kara bulutlar geziyor. Japonlar üç ay sonra Pearl Harbor’ı bombalayacak. Almanya ve İtalya, Amerika’ya savaş açacak. Filipinler, Singapur, Hong Kong işgal edilecek. Yorgun dünya daha neler görecek? İsmet İnönü’nün Türkiye’si tedirgin. Osmanlı’nın son nazırlarından Ahmet Reşat Yediç ise zamanında Atatürk tarafından sürgüne gönderilmenin kırgınlığını üzerinden atamamış. Kızı Leman kocasını yeni kaybetmiş, yasta. Tam da o günlerde torunu Sitare’nin doğum yaptığı haberi aileyi bir anda sevince boğuyor. Ahmet Reşat Bey’in Ayşe Sultan’ı 7 Eylül 1941 günü Nişantaşı Amiral Bristol Hastanesi’nde dünyaya geliyor. Anadolu’da şantiyede olan mühendis baba ancak bir hafta sonra kucaklıyor kızını. Onu gördüğü ilk gün koyuyor adını; Mâço. Boşnakça’da “kedicik” anlamına gelen Mâço gündelik hayatta Ayşe’nin önüne geçiyor. O artık ailenin biricik kızı. Üstelik biricikliği o günlere özgü değil. Kulin ailesinin tek çocuğu olarak hep şımartılacak, kollanacak. Kendisi de bundan rahatsız olmamış aslında. Ta ki annesiyle babası hastalanana kadar. Bugün sorduğumuzda “İnsanın en sevdiklerini, kendi kadar 16 - Buluşma 2015 güvenebileceği birine emanet etmesinin şart olduğu anlar oluyor. Keşke bir kardeşim olsaydı dediğim anlar hep annemle babama ilişkindir” diyor. Nişantaşı’nda doğan Kulin, hastane çıkışında Ahmet Reşat Bey’in Narmanlı Apartmanı’nda kiraladığı daireye geliyor. Bugün Hüsrev Gerede Caddesi’ni kesen, girişi beyaz mermerli, bordo kadife kaplı markizi, ahşap asansörü, bronz kadın heykelleri ile daha çok bir saraya benzeyen apartman. Bir süre Ahmet Reşat Bey, dul kızı, torunu Sitare Hanım ve onun kızı Ayşe Kulin hep birlikte burada oturuyorlar. Okul çağı gelmeden eniştesi tarafından okuma yazma alıştırmaları yapan Ayşe Kulin, altı yaşını doldurmadan mecburen yakın bir okula yazdırılıyor. Yazları kaldıkları Ada’daki evlerinde okulun ilk günü için heyecanla hazırlanırken köşkte çalışan yardımcının kızına eşyalarını gösterip hava atıyor. Arkasından çocuksu bir intikam planı yapıldığının farkında değil. Ertesi gün okula gittiğinde öğretmeni düz çizgi çekmelerini istediğinde biraz da aldırmaz davranıyor Kulin. İlgisizliğine şaşıran öğretmeni yanına geliyor, “Ben bunları zaten biliyorum” diyen öğrencisinin defterini karıştırıyor. Defterin en arka sayfasında bir küfür yazılı. Ben hesabı sadece kendime sorarım. Kendi yanlışlarımı sorgularım, cezaları da kendime keserim. Yanlış koca mı seçtim, ailemi mi dağıttım, faturasının bana çıkması kadar doğal bir şey var mı? Hayat ne yapsın, eylemler bana aitse. Kader utansın sözü ancak arabesk şarkılara yakışır.” Kulin ilk tokadını yiyor. Bir sonraki yıl başka bir okula yazdırılıyor ama burada da başka tokatlar yiyecek. Yeni tanıştığı bir kız öğrenci “benim annem öldü” deyince önce yalan söylediğini düşünüyor, sonra gerçekten öldüğünü öğrenince eve gidip dedesinden öğrendiği bütün duaları ediyor. Bir başka arkadaşının ise ailesinin boşanmış olduğunu öğrendiğinde bunun adeta bir devlet sırrı gibi gizli tutulması gerektiğini düşünüyor. Ama endişelerini yenemediğinden anne ve babasına bir mektup yazıyor. “Anne baba Sakın boşanamayın boşansanız ben kendimi intar ederim Kızın Ayşe Kulin” Babası bu mektubu bulduğunda önce boşanmanın kendini öldürmek için geçersiz bir sebep olduğunu anlatıyor, sonra da imla hatalarını düzeltiyor. KİRLİ ÇAMAŞIRLAR ARASINDA EDEBİYAT Ortaokula geldiğinde ise babası kızının koleje gitmesinden yana. İstanbul Amerikan Kız Koleji’nin en azından sınavına girmesi için kendisini ikna ediyorlar. Kulin, sınavları geçmekle kalmıyor, üçüncü oluyor ve orta bire geçmeye hak kazanıyor. Narmanlı’da ailece aldıkları bu müjde sonrasındaki yedi yılı bir rüya gibi hatırlıyor hep. İlk defa evden uzakta, ilk defa yalnız. Kazandığı bir şey daha var; yazarlık ideali. Türkçe ve Edebiyat hocaları onun ileride bir yazar olacağını düşünüyor. Kompozisyon dersinde aldığı iyi notlar sayesinde o da hevesleniyor ve bir gün yazar olmayı kafasına koyuyor. Orta ikiyi bitirdiğinde Nazım Hikmet’le tanışıyor. Nazım’ın şiirlerini yazdığı defteri anneannesi tarafından bulunduğunda küçük çaplı bir kıyamet daha kopuyor. Çareyi defteri kirli çamaşırlarının arasına saklamakta buluyor, Kulin. Siyasi kimliği de edebiyatı da bu çamaşırların arasında şekilleniyor. Yıl 1960. O yaz Büyükada’daki Anadolu Kulübü’nde annesiyle birlikte tatil yapıyorlar. Mehmet Sarper’le tanıştırılıyor. İngiltere’de okumuş, görgülü bir genç. Üstelik fabrikatör bir babanın oğlu. Daha lise diplomasını almadan Kulin’i ailesinden istemeye geliyorlar. Babası bu hızlı evlilik planı için kendisine kısa bir mektup yazıp, “Neden Mehmet?” diye soruyor ancak Kulin bu soruyu yanıtlamıyor. Buluşma 2015 - 17 Kulin, zamanında kraliçeyle ropörtaj yapması karşılığında iş sözü veren eski arkadaşı Abdi İpekçi ile yemekte... Londra’daki yakın arkadaşı Eren Kemahlı’yla görüşmeye başlıyor ve tekrar İstanbul’a taşınıyor. YİNE HAYALKIRIKLIĞI EZİYETE DÖNÜŞEN EVLİLİK Erkek tarafının isteği üzerine şaşaalı bir düğünle başlayan, ilk ayları Londra’da geçen bir evlilik bu. Amaç eğitime yurt dışında devam etmek, ama diplomaları kabul görmeyince çiftin hayalleri de suya düşüyor. Bu sırada Kulin, ilk çocuğu Mete’yi de kucağına alıyor, ardından Ali geliyor. Artık iki çocuklu bir anne olan Kulin’in tek sıkıntısı üniversiteye devam edemiyor oluşu. Eşiyle konuşuyor ve aynı yaz tek yön bilet alarak İstanbul’a dönüyorlar, artık Maçka’dalar. Hayatlarına yeni insanlar giriyor girmesine ama Kulin’in onlarla hayata aynı gözlükten bakmadığını fark etmesi uzun sürmüyor. 1964’ün sonlarına doğru bir sabah uyanıyor ve kendi kendine “Mutlu muyum?” diye soruyor. Yanıt; “hayır” oluyor. Babasını arıyor, müsaitlerse Ankara’ya gidecek. Nedenini sormaya bile gerek duymadan babası aynı gün içinde İstanbul’a geliyor, kızını ve çocukları toparlayıp Ankara’ya geri dönüyor. Evden ayrıldıktan kısa bir süre sonra öğreniyor halihazırda eşinin hayatında başka birinin olduğunu. Eşiyle arasında velayet davası uzun süre devam ediyor, sonuçta kazanan taraf Kulin olsa da bu kez de oğullarının iyi bir eğitim görmesi için yurt dışına gitmeleri üzerine zorunlu bir ayrılık yaşıyor. Dava sürerken Kulin bir yandan da çalışmaya başlıyor. İlk olarak ressam Orhan Peker ve heykeltıraş Dündar Elbruz’un Ankara’da birlikte açtığı Doğuş Galerisi’nde çalışmaya başlıyor. Yeni işi hem maddi açıdan rahatlatıyor, hem de sanatseverlerle dolu bir çevreyle ilişkilerini güçlendiriyor. Bu sırada eski eşinin 18 - Buluşma 2015 İstanbul’daki ilk işi Türkiye’nin ilk otomobil dergisinde yazı işleri müdürlüğü oluyor. “Otomobilden anlamam” dediyse de Almanca ve İngilizce’den çevirileri, yazı kabiliyeti sayesinde keyifle yaptığı bir işe sahip oluyor. İşi kadar yeni ilişkisi de iyi gidiyor. 1967 yılında Londra’da yeniden nikah masasına oturuyor. Kulin, Yeniköy’de bir köşkte yaşamaya başlıyor. Kocaman bahçesi, antika eşyaları, akan çatısı ve şöminesi derken bu köşkü hep sevecek Kulin. Köşk, Kemahlı’nın büyükbabası olan Serasker Rıza Paşa’dan kalma antikalarla dolu olduğundan iki çocuklu bir ailenin yaşayabileceği bir ev değil. Küçük bir saray yavrusu ama çocuklar için de bir mayın tarlası. Muhteşem anılara ev sahipliği yapsa da köşkün ısıtma ve çatı problemleri de hiç bitmeyecek. Öyle ki Kulin ve eşinin evliliğindeki pürüzlerin bir kısmı da bu problemlerden kaynaklanacak. Kulin’in bu evliliğinden de Kerim ve Selim adlı iki oğlu oluyor. Tekrar çalışmaya karar verdiğinde Altemur Kılıç’la görüşüp bir çeviri işi alıyor. Bir buçuk ay sonra işini teslim ettiğinde Kılıç utanacak ve kendisine başta önyargıyla baktığını, hiç böyle bir iş beklemediğini söyleyecek. Kulin, o günleri hatırladığında “önyargılara pabuç bırakmam” diyor, “İsteyen istediği gibi düşünebilir, zannedebilir, bile bile öyle farz etmeyi tercih edebilir. Canları sağ olsun. Önemli olan beni tanıyan kişilerin düşünceleri ki, onlar da şımarık olmadığımı, ilkeli olduğumu biliyorlar”. İdam kararları, Opera Binası’nın yanışı, Tepebaşı Tiyatrosu’nun yok oluşu, siyasi depremler... Kulin ve arkadaşlarının nefes alabildikleri tek yer 1973 yılında kurulan İKSV. 15 gün boyunca neredeyse her konsere gidiyorlar… Bir süre reklam filmi yapımcısı olarak çalışan Kulin, kendisine ihanet eden ikinci eşinden ayrıldıktan sonra Betül Mardin’le halkla ilişkiler işine giriyor. Ancak bu kez de babası rahatsızlanıyor. Ahmet Reşat Bey, eşi ve kızıyla görülüyor. (solda) Kulin için yazarlığın ilk adımları evde atılıyor (altta). Ayşe Kulin, çocuklarıyla birlikte... YAYINLANMAYAN ŞİİR Kulin, 80 yaşına basmak üzere olan hasta babası için basit bir hediye almak istemiyor. Babasına bir şiir yazıyor ve bu şiiri o zamanlar yayınlanan bir sanat dergisine götürüyor. Babasının doğum günü derginin çıkış gününe denk düşecek. 1 Nisan geldiğinde hevesle dergiyi alıyor ancak şiir yok. Derginin yöneticisini aradığında araya bir sergi haberi girdiğini, bu yüzden bir sonraki ay yayınlanacağı söyleniyor. Babası da çok heyecanlı. Şiirin bir sonraki ay yayınlanacağını duyunca rahatlıyor. Ancak o ay, bir türlü gelemiyor. Kulin, gururunu bir kenara atıp babasına son bir hediye verebilmek adına bir kez daha dergiye telefon ediyor. Tarih; 1 Eylül. Babasının olmadığı bir Eylül bu artık. Onsuz Ayşe Kulin, artık Mâço olmayacak, artık hayat onsuz çok farklı. Ama Muhittin Kulin’in naif kızı olarak yine de dergiyi alıyor Kulin. Bir umut. Ama şiir yok… Geç gelen yazarlık kariyerinin temelleri o dönemde atılıyor. Önce babasına yazdığı şiiri tamamlıyor, arkasından da ilk öykü kitabı Güneşe Dön Yüzünü’yü piyasaya sürüyor. Bu kitabın Gülizar adlı öyküsünden yola çıkılarak senaryosu yazılan Kırık Bebek filmi 1986’da Kültür Bakanlığı ödülü alıyor. Profesyonel bir yazar olarak kendini tanımlamadığı bir dönem bu. Sanat yönetmenliği ve yapımcılık işlerine devam ediyor. Ancak aradan geçen 10 sene içinde hayattaki en büyük tatminin yazarlıkta olduğunu fark ediyor. Münir Nurettin Selçuk’un yaşam öyküsünü anlattığı Bir Tatlı Huzur çıktığında yıl 1996. Aynı yıl çıkardığı Foto Sabah Resimleri adlı öykü kitabı ise Haldun Taner Öykü Ödülü ve Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazanıyor. Kulin bu ödülü almak için yıllar sonra Burgazada yollarına düşüyor. Artık resmi tarih yanında sivil tarihi de yansıtan romanlarıyla karşımıza çıkacak Kulin. 1997’de yayınlanan Adı: Aylin, Kulin’in yakın arkadaşı Aylin Radomisli Cates’in hayat öyküsü üzerine kurulu. Roman sayesinde İstanbul İletişim Fakültesi tarafından Yılın Yazarı seçiliyor. Sonrasında neredeyse her yıla bir roman düşüyor ve peşi sıra ödüller. 2001 yılında yayınladığı Köprü’de, Recep Yazıcıoğlu üzerinden Türkiye’nin doğusunu ve burada yaşanan dramları anlatıyor. 2002’de ise babasına yazdığı ve bir türlü yayınlanamayan şiirini kendi imkanlarıyla yayınlıyor. Babama adlı kitap “tüm çocuklarına dünyanın, babalı çocuklar dilerim” diyerek başlıyor. 2008’de Veda ile kendi yaşamına ve ailesine dönüş yapıyor. Ancak aynı yıl bir de çocuk kitabı denemesi yapıyor ve Sit Nene’nin Masalları çocuklarla buluşuyor. Türkan - Tek ve Tek Başına ise yazara göre bir biyografiden çok Kulin’in Türkan Saylan’ı. Türkan’ı 2011’de çıkarttığı Hayat, Hüzün ve Gizli Anların Yolcusu romanları izliyor. Ertesi yıl Bora’nın Kitabı’nı, daha sonra ise Dönüş ve Hayal isimli romanları yazıyor. Geçtiğimiz yıl ise son romanı Handan ile çok satanlar listesinin tepesine kuruluyor ünlü yazar… “Bu ülkenin yazarı olmanın bir şans olduğuna inanıyorum. İsviçreli olaydım örneğin, her sabah bir başka krize uyanacağıma keyifle çikolata kemireceğim tekdüze günlere uyanacaktım. Ülkelerimizin biz yazarları beslediği kesin. Ben bol gıdalı bir ortamda bulunmanın avantajını yaşıyorum.” Buluşma 2015 - 19 DEKORASYON DESENLERİN GÜCÜ ADINA Sıkıcı bir evi enerjik bir mekana dönüştürmek istiyorsanız farklı desenleri bir arada kullanmayı deneyin. Desenleri bir arada kullanırken dikkat etmeniz gereken birkaç kural var. İşte size hayat kurtaracak dekoratif tüyolar… 20 - Buluşma 2015 D Dekorasyonda cesur olmak beklenmedik farklı renk ve desenleri bir arada kullanmak anlamına geliyor artık. Bir duvarda çarpıcı bir renk kullanmak son derece sıradan bir hareket! Çizgili, puanlı ve çiçekli desenleri bir arada kullanabilenler fark yaratıyor. Bu alışık olduğumuz tek bir desenin kullanıldığı klasik dekorasyon anlayışına adeta bir başkaldırı aslında. Ama bir eve kişilik kazandıran da yine o desenlerin bir arada uyum içinde kullanılmasında saklı. Bunu başarmak da çok kolay değil ama dengeyi tutturduktan sonra endişelenmeye de çok gerek kalmıyor. Çizgilinin baskın etkisini çiçeklilerle yumuşatmak o dengeyi sağlamak anlamına geliyor. AKSESUARLARI UNUTMAYIN Desenlerin çok baskın olacağı, enerjik bir ortamı yine çok alengirli aksesuarlarla karmakarışık bir hale getirebilirsiniz. Bu yüzden kullandığınız rengi ve desenleri, modern tasarımlı, cam objelerle destekleyin. Cam objeler, şeffaf yapıları sayesinde desen ve renkleri nötralize ediyor. Ahşap mobilyalarınızı seçtiğiniz rengin pastel tonlarıyla boyayabilirsiniz, bu da iyi bir geçiş sağlamaya yardımcı olur. DESEN ORANLARI Bir diğer yaklaşım da yüzde hesabı yapmak. 100 birim olarak kabul edeceğiniz bütün desenleri favori deseninize %60, diğer desene %30 ve diğerine de %10 yer ayırarak bölebilirsiniz. Örneğin elinizde çok beğendiğiniz bir çizgili, bir çiçekli, bir de geometrik desene sahip duvar kağıdı var… En çok beğendiğinizi %60’lık başrole oturtup diğerlerine yan roller vermelisiniz. Ama o söz konusu %30 ve %10’luk role sahip desenlerin rolünü de azımsamayın. Onları yaratacağınız desen bütününün bir parçası olacak şekilde bölüp sık aralıklarla kullanın. MOBİLYALAR BOĞULMASIN Ahşap mobilyalarda çok koyu renk cilaya sahip olanlar yerine açık renk olanları tercih ederseniz ya da beyaz cila yaptırırsanız ferah bir görünüm sağlayabilirsiniz. DESENİ BASKIN BİR RENKLE BİRLEŞTİRİN Çok büyük bir deseni tek bir duvara uygulamak hoş olabilir; evin tümüne uyguladığınızda ise duvar üstünüze geliyormuş gibi bir his yaşayabilirsiniz. Büyük desenli duvar kağıdıyla döşenmiş duvarı vurgulamak için odanın genelinde bu desenin içinden bir renk, odadaki birkaç parça için ise –sandalye ve koltuklar olabilir- bambaşka, çok çarpıcı bir renk seçerseniz, sıra dışı bir dekorasyon anlayışı yakalamış olursunuz. DEKORASYONDA CESUR OLMAK • Puanlar ve grafik desenler • Noktalı, çizgili ve küçük çiçekliler • Ekose, şal desen ve grafik desenler • İkat, puanlı ve şal desen • Zikzak, çiçekli ve geometrik • Damask, çiçekli ve çizgili AYNI TEMADA DESENLER SEÇİN Birkaç farklı deseni karıştırmak genellikle iyi sonuç verir. Bir odada kullanılabilecek en büyük desen duvarda olmalı, desenlerin boyutları yavaş yavaş küçülerek, koltuk döşemesi ya da yatak örtüsü gibi kumaşlarda minimum düzeye ulaşmalı. Karmaşık bir görüntüden kaçınmak için gözü dinlendirecek, desensiz bazı bölgeler yaratmaya çalışın. Bir yatak odasında hem duvarda, hem yatak örtüsünde hem de perdede desen kullanmak istiyor ve iddialı bir görünüm amaçlıyorsanız, seçeceğiniz tüm desenlerin boyutlarının birbirinden farklı olması gerekiyor. DESENLERİN PSİKOLOJİK ETKİSİ Seçeceğiniz desen için uzun uzun düşünün. Geometrik desenler, evinize çılgın bir hava verirken, çiçek desenleri romantik bir görünüm sağlayacaktır. ÇİZGİLİ HER TARZA UYUYOR Çizgili desenler ise hem modern hem de klasik bir etki yaratabiliyor. Yazlık bir evde eğlenceli ve modern bir hava yaratırken bir şatoda çok şık bir yemek odasının duvarında da ciddi ve etkileyici bir fon oluşturabiliyor. Buluşma 2015 - 21 TEKNOLOJİ 22 - Buluşma 2015 BİYONİK İnsanlar aramızda TEKNOLOJİNİN YENİ HARİKASI: ENGELLİLERİ “SÜPER İNSAN”A ÇEVİREN PROTEZLER A Yüksek teknoloji ürünü protez kol ve bacaklar asıllarından daha yüksek performanslarıyla kullananları adeta biyonik insana çeviriyor. Albay Steve Austin, NASA için gerçekleştirdiği deneme uçuşlarında feci bir kaza geçirir. Bu kaza sonucu vücudunun büyük bölümü kullanılamaz hale gelir. Koluna, bacağına, sol gözüne ve vücudunun başka bölgelerine 6 milyon dolar tutarında biyonik protez organ takılır. Steve Austin bundan böyle normal insanlardan çok daha güçlü, dayanıklı ve hızlı bir biyonik adam haline gelir. Gösterildiği dönemde tüm dünyada çok popüler olan “Altı Milyon Dolarlık Adam” dizisinin kahramanından bahsediyoruz. Dizi gösterime 40 yıl önce girmiş ancak “Biyonik Adam” bunca zaman zarfında hep bir hayal olarak kalmıştı. En azından yakın zamana kadar. Artık ileri teknoloji destekli olarak üretilen protez kol ve bacaklarla “Biyonik İnsan” hayali gerçekleşmek üzere hatta kısmen gerçekleşti bile diyebiliyoruz. Hugh Herr ileri teknoloji ürünü biyonik kol ve bacak protezleri üzerine çalışan bir araştırmacı. MIT Biyomekatronik Araştırma Laboratuvarı yöneticisi de olan Herr’e göre insanın geleceği protez organlarda yatıyor. Ancak o bu sözleri sadece teknolojiyi kutsamak adına sarfetmiyor. Ne söylediğini gayet iyi biliyor. Çünkü bu sözlerin kanıtı bizzat kendisi… Hugh Herr, takım elbisesi ve mokasen ayakkabılarıyla herhangi sağlıklı bir insandan farksız görünse de bu fikrin değişmesi için pantolonunun paçalarını sıvaması yeterli oluyor. Çünkü biyonik protezler uzmanı olan Herr’in iki bacağı da metal biyonik protezden oluşuyor. Herr, 1982 yılında 17 yaşındayken geçirdiği bir dağcılık kazası sonucu iki bacağını da kaybetmiş. Dizlerinin altından itibaren tüm uzuvları tamamen yapay... Buluşma 2015 - 23 gibi gerçek bir teknoloji harikası haline getirebilmesi için yıllarca uğraşması gerekmiş. Taşların arasında yürüyebilmesini sağlayacak basit protezler tasarlayarak, icat üstüne icat gerçekleştirerek sonunda 47 yaşında dünyanın ilk biyonik protez ayaklarını yapan laboratuvarının başına geçmiş. Geliştirdiği, “PowerFoot BiOM” adı verilen bu teknoloji harikası biyonik protez, metal aksamın yanında mikroişlemciler, alıcılar ve ayak bileğinin hareketlerini taklit edebilen bir motordan oluşuyor. Farklı zeminlerde, farklı adımlarla hatta daha az yorularak normal insanlar gibi yürüyebilmeye yarıyor. Üstelik bu protezleri kullanan sadece tasarımcısı Hugh Herr değil. Miyoelektrik protez Biyonik Protez PowerFoot’un tasarlayıcılarından Hugh Herr bu protezlerle normal insanlardan daha aktif bir hayat yaşıyor. Bacakları alüminyum, titan, karbon fiberi, silikon ve biraz civata ile kablodan oluşuyor. Ama bu onu herkesten daha hızlı koşmaktan, laboratuvarında oradan oraya koşuşturmaktan hatta çok sevdiği dağcılık sporunu yapmaktan alıkoymuyor. Üstelik sağlam bacaklı insanlara göre bir avantajı da var. İstediği zaman bacaklarını duruma ve zemine uygun protezlerle değiştirebiliyor. Herr, biyonik protez bacaklarını kendisi tasarlamış. Ancak dizideki Biyonik protezin mucizeleri sadece Hugh Herr’in buluşuyla da sınırlı değil. Doğuştan sol kolu olmayan Carrie Davis’e ve Claudia Mitchell’e takılan ve adeta mucizeler yaratan miyoelektrik protez de bu devrimin bir diğer ürünü. 42 yaşında bir anne olan Carrie Davis’e takılan bu biyonik protezin ucuna ayrıca ihtiyaca göre bir düzine kadar değişik protez ve parmak da takmak mümkün. İlk biyonik kadın olarak da anılan Davis bu sayede yoga için ayrı, kickboks yapmak ya da gitar çalmak için ayrı model el protezlerini kullanabildiği gibi oldukça karmaşık yapılı beş parmaktan oluşan i-LIMB denilen el protezini de kullanıyor. Davis karbon fiberinden oluşan bu proteziyle normal bir insanın yapabildiği hemen her şeyi kolaylıkla yapabiliyor. Yeni nesil protezler sayesinde ilk biyonik insanlardan bir diğeri de 2002 yılında motosiklet kazasında bir bacağını kaybeden askeri pilot Andrew Lourake. Lourake’i normal bir hayata kavuşturan protezin adı ise Genium. Çok gelişmiş bir teknoloji ürünü olan Genium sayesinde yeniden koşmaya, spor yapmaya başlayan Lourake 2004 yılında yılmayarak yeniden uçuş denemelerine bile başlayıp, katıldığı testleri de geçerek ordudaki pilotluk görevine dönmeyi başarmış bir biyonik protezli. Yeni nesil protezlerin bir diğer avantajı ise protez kullananların fiziksel engellerinden kurtulup tam tersine bu engelle gurur duymalarını sağlaması. “Bacağımın robotsu görünüşünden memnunum. Bana güven veriyor” diyen pilot Lourake gibi… Bu modern protezler insanları utangaç yapmak şöyle dursun bazılarını daha seksi ve daha cesur olmaya bile itebiliyor. Protezli sporcu Aimee Mullins bunların en başında geleni. İki bacağının Biyonik (Miyoelektrik) bir protez nasıl çalışıyor? Kol kaybedilse de kola giden sinir uçları faaliyetlerini koruyor. Atıl kalan bu sinir uçları göğüs kaslarına naklediliyor. El ya da kol hareketi düşünüldüğünde sinirler göğüs kaslarını kasıyor. Göğüs kaslarına bağlı elektrotlar bu uyarıları protezin elektronik beynine gönderiyor. 24 - Buluşma 2015 Deriye temas eden elektrotlar sinirlerden gelen titreşimleri elektronik beyne aktarıyor Miyoelektrik protez, eklemleri hareket ettiren 6 motor barındırıyor. Sinyalleri alan elektronik beyin motorların hareketini yönlendiriyor. Değişik şartlara uygun çeşitli modelleri bulunan modern protezlerle Hugh Herr gibi kayalara tırmanmak bile mümkün. Üstelik bu metal bacaklar yorulmak nedir bilmiyor. da dizden aşağısını kaybeden ancak protezleriyle atletizm şampiyonlukları kazanan Aimee Mullins, bu protezlere kazandırdığı estetik sayesinde L’Oreal gibi bir dünya devinin tanıtım elçisi olarak seçilmekle kalmadı, fotomodellik de yapmaya başladı. Düşünceyle yönlendirilen protez Yeni nesil biyonik protezler uzay ve okyanus dibi çalışmalarında da kullanılan oldukça hafif metallerden yararlanılarak üretiliyor. Ancak kullananları biyonik insana çeviren bu protezleri aynı zamanda tüm dünyayı kahreden Irak ve Afganistan savaşlarına da borçluyuz. ABD ordusu Afganistan ve Irak savaşından kol ve bacaklarından ciddi hasar alan pek çok askerle dönünce gelişmiş protezler konusunda yapılan araştırmalara yönelindi ve bu uğurda milyonlarca dolar yatırım yapıldı. Ve birdenbire yenilikçi ve eskileriyle kıyaslanamayacak kadar karmaşık diz, el, kol ve ayak protez uygulamaları sunulmaya başlandı. Hatta iş öyle bir noktaya geldi ki bilim insanları şimdiden bir sonraki devrimin hayallerini kurmaya başladılar bile. Şimdiki hedefleri beyne elektrot bağlantıları kurarak protezleri düşünce gücüyle hareket ettirmek. Bunu bir ölçüde başardıkları bile söylenebilir, zira düşünce ile yönlendirilebilen bir kol protezi Claudia Mitchell adlı bir kadında denendi ve gayet olumlu neticeler alındı. Henüz hiçbir makine karmaşık insan hareketlerini mükemmel bir şekilde yapacak yetenekte olmasa da mevcut protezler bir insanı biyonik saymaya yeterli sayılabilecek konuma gelmiş durumda. Hugh Herr’e göre, “Protezler ileride şimdi sağladıkları avantajları da aşan o denli yetenekler kazandıracak ki sağlıklı insanlar bile takmak isteyecek. Ayrıca vücudun orijinal kısmının zamanla yıpranmasına karşın, protezler sürekli geliştirilecek olan üst modelleri ile değiştirileceği için tam tersine daha kalıcı olacaklar”. Buluşma 2015 - 25 TATİL DÜNYANIN EN GÜZEL MANZARALI OTELLERİ Sırf camdan dışarı baktığınızda gördükleriniz için bu otellerde kuyruk oluyor. Dünyanın en muhteşem manzaralarına sahip bu otelleri anlatması bizden, gidip konaklaması sizden… Albergo Barbara Vernezza, Cinque Terre, İtalya Bir oteli dünya çapında şöhretli yapan, bazen ne ismindeki yıldız sayısı ne de konuklarında sunduğu bulunmaz hizmetler olabiliyor. Bazen sadece manzarası bile dünya çapında şöhret getirebiliyor. İtalyan rivierasındaki Albergo Barbara da bunlardan biri. Cinque Terre’deki Vernezza’da bulunan otelin özellikle 8 numaralı odasının manzarası tüm dünyanın dilinde. Arabaların yasak olduğu bölgede köyleri gezmek için dar patikalardan yürümek zorunda kalıyorsunuz. Odanızın balkonunda oturup renk cümbüşü evlerin içinde nefes kesici manzarayı seyretmek gerçekten bulunmaz bir huzur. 26 - Buluşma 2015 Buluşma 2015 - 27 Hotel Danieli Venedik, İtalya Dünyanın en ünlü otellerinden olan Hotel Danieli, 14. yüzyılda Venedik’in en soylu sarayı olarak inşa edildi. Renkli tarihi boyunca devlet başkanlarından film yıldızlarına kadar pek çok ünlü konuğu ağırlayan otel bugün 225 misafir odası ve süiti barındırıyor. Antikalar, Murano avizeler, mermer kolonlar, altın varaklı tavanlar ve şehrin zengin kültürel mirasını çağrıştıran zarif goblenlerle bezeli, gösterişli ve zengin bir dekorasyona ve her arzunun yerine getirildiği kusursuz bir servise sahip. Restaurant Terazza Danieli’de kahvenizi yudumlarken, tüm Venedik’i görebileceğiniz en eşsiz noktada olduğunuzu hatırlayın. 28 - Buluşma 2015 Marina Bay Sands Singapur Bu otel Singapur’un neredeyse sembolü olmuş durumda. Gökdelenin tepesindeki Skypark’ta nefes kesen bir havuzda yüzmek, otelin SPA’sında Singapur manzarasına karşı keyif yapmak, Asya mutfağıyla ünlü ödüllü restoranında muhteşem lezzetlerle kendinden geçmek… Marina Bay Sands size yaşarken cenneti vaad ediyor resmen… Shakti 360 Leti Hindistan Cam ve taştan oluşan Shakti 360 Leti, Hindistan’a uzanan Himayalar’ın en lüks oteli. Otel, konuklarına gündoğumuyla pembeleşen gökyüzünü Himalayalar’ın tepesinde izleme imkanı sunuyor. Özel Hint mutfağından lezzetler sunan otelin bir diğer özelliği de lüks bir dağ evi mantığında dekore edilmesi. Conrad Rangali Adası, Maldivler Deniz manzaralı otel odaları tabii ki güzel, ama bu otelde manzaranız denizin içinde… Dünyanın en iyi su oteli seçilen Conrad Maldivler’de Hint Okyanusu’nun maviliklerinin altında, sayısız deniz canlısının arasında ömür boyu unutamayacağınız bir tatil yaşayabilirsiniz. Özellikle balayı çiftlerinin tercihi olan bu otelde konaklamak için uçuk bir meblayı gözden çıkartmanız ve önceden rezervasyon kovalamanız gerekiyor. Buluşma 2015 - 29 Hotel Kakslauttanen Finlandiya Her yıl binlerce insan ‘Kuzey Işıkları’ eşliğinde uykuya dalmak için bu otele akın ediyor. En yakın şehir merkezine yüzlerce kilometre uzaklıkta bulunan bu otel kafa dinlemek ve Kuzey Işıkları’nın büyüsüne kapılmak için harika bir alternatif. Aqua Dome Avusturya Bu sağlık tesisi Alplerin tepesinde 21.000 ft yükseklikte bulunmakta ve 100 kilometrekarelik kayak pistleri ile çevrili. Otel büyük bir yeraltı termal kaynağına sahip. Müşterilerine sıcak su havuzlarının yanı sıra lüks bir spa keyfi de sunuyor. Bu üzeri açık sıcak su havuzlarında günbatımını izlemek nefes kesici. Hoshinoya Ryokan Japonya Feng Shui ustalarının tasarladığı Hoshinoya Ryokan Otel, küçük bir Japon kasabasında yer alıyor. Göl kenarındaki otel, misafirlerinin kendilerini bir prens ya da prenses gibi hissetmesi için her şeyi düşünmüş. Japonya’nın mistik doğasının tadını saydam kağıt güneşliğiniz altında otantik doğa çaylarınızı yudumlarken çıkarabilirsiniz. 30 - Buluşma 2014 Savoy Hotel Londra, İngiltere 1246 yılında, Londra’nın Strand ile Thames Nehri arasındaki ünlü caddesi, Kral III. Henry tarafından Savoy Kontu Peter’a armağan edilir ve aynı yıl Savoy Sarayı inşa edilir. Bundan 600 yıl sonra, Richard D’Oyly Carte, meşhur operetlerini sahneleyeceği tiyatroyu inşa etmek için bu alanı seçer. Tiyatronun adı Savoy olur ve sergilenen yapımlar Savoy Operaları olarak anılır. Amerika’da en yeni, en iyi otellerde kalan D’Oyly Carte, Londra’ya döndüğünde kendi otelini kurmaya karar verir. Savoy, 6 Ağustos 1889’da büyük sansasyonla açılır. İngiltere’nin ilk lüks oteli, aynı zamanda elektrikle aydınlatılmış ilk binasıdır. Misafir odaları, bir konuşma hattıyla otel görevlilerine ve otelin diğer bölümlerine bağlanmaktadır. Dönemin ileri gelenleri, varlıklı aileleri, ünlü sanatçılar, Savoy’dan ayrılmazlar. Prenses Elizabeth, Prens Philip’le ilk kez Savoy’da verilen bir resepsiyon esnasında birlikte görülür. Savoy, Elizabeth Taylor, Sophia Loren ve Marilyn Monroe’dan Beatles, Louis Armstrong, Marlon Brando ve Jane Fonda’ya kadar birçok misafir ağırlar. 2010 yılında, üç yıl süren ve 220 milyon pound’a mal olan, tarihin en yüksek fiyatlı restorasyonlarından birinin ardından, geçmişin duygusunu ve servetini bugüne taşıyan otel, yeniden kapılarını açtı. Londra ve Thames Nehri’nin nefes kesici manzarasıyla süslenmiş 268 oda ve süit, modern konuklarına stil, lüks ve teknolojinin kusursuz bir karışımını sunuyor. Yeni yaratılmış iki yatak odalı Kral Süitleri gerçekten de krallara layık. İmza Süitleri ise Savoy’un en üst profil misafirlerini ağırlıyor. Savoy, Londra’nın orijinal art deko tasarımının en olağanüstü örneklerini barındıran beş otelden biri. Özellikle oteldeki River Restaurant’ın tasarımında herbiri elle yapılmış süslemeler göz dolduruyor. Buluşma 2014 - 31 LADERA ST LUCIA KARAYİPLER Ladera, Karayipler’de volkanik bir dağın üstünde yer alıyor. Muhteşem bir okyanus manzarasına sahip oteli genelde sakin bir tatil geçirmek isteyenler tercih ediyor. Tepedeki açık hava havuzunuzda tropik meyvelerden hazırlanan kokteylinizi yudumlarken masal gibi manzaraya dalıp gideceksiniz. SHANGRI-LA PARİS Napolyon’un eski ikametgahı olan bu yer, lüks bir tasarım ile otel olmuş. Eyfel Kulesi, Seine nehri, birçok köprü ile panaromik Paris manzarasına sahip. Romantizm ve aşk için dünyadaki parmakla gösterilen adresler arasında. Zarif dekorasyonu ile konuklarını büyülüyor. POST RANCH INN ABD Kaliforniya’nın kayalıklarla kaplı bölgesinde mimarisi ve konumuyla dikkat çeken Post Ranch Inn, daima dolu bir lüks otel… Kayalıkların arasında kalmış mücevher gibi parlıyor. Ventana Dağları ve Pasifik Okyanusu’nun birleştiği noktada günbatımını o sırada okyanustan geçen balinalar eşliğinde izleyebilirsiniz. Otel müşterilerini gizli tuttuğu için kaçamak yapmak isteyen işadamlarının gözdesi olduğu da söyleniyor. 32 - Buluşma 2014 HOTEL STAUBBACH İSVİÇRE Lauterbrunnen köyündeki Hotel Staubbach, Alpler ve sonsuz maceralar arasında güzel bir atlama taşı niteliğinde. Asırlık otelden sadece birkaç adım uzaklıkta dünyaca ünlü Lauterbrunnen Şelalesi yer almakta. ION OTEL İZLANDA Maceraperestler için tasarlanmış Ion Otel’in bütün odaları camdan ve 360 derecelik İzlanda manzarasına sahip. Geceleri manyetik etkileşimle ortaya çıkan kutup ışık gösterisini odanızın tavanından izleyebilir ve ışıkları kapattığınızda şölene siz de dahil olabilirsiniz. Ayrıca otel, konuklarını yanardağına tırmanma ve volkanik gölleri keşfetme turlarına da çıkarıyor. EVİNİZİ RİSKLERE KARŞI GÜVENCE ALTINA ALMANIZ MÜMKÜN Tüm Ev Sigortası Allianz Tüm Ev Sigortası ile konutunuzu ve isteğe bağlı olarak içinde yer alan eşyalarınızı yangından hırsızlığa ve su baskınına kadar birçok riske karşı güvence altına alabilirsiniz. Hangi riskler güvence altında? • Yangın, yıldırım, infilak • Hırsızlık • Sel / su baskını • Deprem • Dahili su hasarları • Dolu • Fırtına • Kar ağırlığı • Hava taşıtları çarpması • Kara taşıtları çarpması • Yer kayması • Duman • Grev, lokavt, kargaşalık, halk hareketleri, kötü niyetli hareketler, terörizm riskleri ve poliçe kitapçığında belirtilen daha birçok riskleri Tüm Ev Sigortası ile güvence altına alabilirsiniz. Allianz Acenteleri / 444 45 46 Buluşma 2014 - 33 TARİH TARİHÇİLER VE YAZARLAR CEM SULTAN’IN SIR ÖLÜMÜNÜ TARTIŞIYOR Cem Sultan da diğer şehzadeler gibi çok iyi bir eğitim aldı. Şehzade aynı zamanda bedeni çalıştıran sporları da seviyordu 34 - Buluşma 2015 Cem Sultan’ı kIm zehİrledİ? >> Fatih Sultan Mehmet’in üçüncü oğlu Cem Sultan, ağabeyine karşı verdiği taht mücadelesinde yenilgiye uğradı. >> Amacına ulaşmak için Avrupa’ya gitti. Fakat Avrupa’da esir muamelesi gördü. Ömrünün sonuna kadar geri gelemedi. >> Genç yaşta şüpheli bir şekilde hayata veda etti. B Fatih Sultan Mehmet’in üç oğlunun en küçüğü olan Cem Sultan birçok açıdan merak edilen bir tarihi şahsiyet. Osmanlı tahtına çok yaklaşmış ama hiç ulaşamamış… Tahta giden yolda verdiği mücadele sonucu hem Türk hem de Avrupa tarihi açısından en azından bir süre belirleyici olmayı başarmış. Şehzade olarak başlayan hayatı esaret altında Napoli’de son bulan Cem Sultan’ın kısa ömrü çok çarpıcı. Bazılarına göre ise çok hüzünlü… Hüzün Cem’in hayatına esaret altında olduğu Fransa ve İtalya’da yerleşiyor… Ağabeyiyle içine girdiği iktidar mücadelesinde başarısız olunca Avrupa’ya kaçıyor. O dönem her gün biraz daha büyüyen Osmanlı karşısında çaresizlikten başka bir şey hissetmeyen Avrupa için büyük bir umut oluyor Cem. Onu ağabeyi Osmanlı padişahı II. Bayezid’e karşı bir tehdit unsuru olarak yıllarca kullanıyorlar. Buluşma 2015 - 35 Cem Sultan Avrupa’da bulunduğu süre içinde kültür çalışmalarına devam etti. Özellikle Fransa’da sosyal hayata katıldı. Cem Sultan doğal yollarla mı öldü, yoksa zehirlendi mi? Zehirlendiyse kim zehirledi? Kardeşi Bayezid mi, yoksa altın yumurtlayan tavuğu elinden alınan Papa mı? Avrupa’da geçirdiği uzun yıllar nedeniyle Cem orada da tanınıyor. “Zizim” diyorlar ona… Cem’in sahip olduğu kültür, neredeyse mükemmel konuştuğu Fransızca, Latince ve İtalyanca çevrenin ona olan saygısını daha da atırıyor. Avrupa’da büyük ilgi görüyor, ne de olsa o İstanbul’u alan adamın oğlu… Ama bütün bunlar şu gerçeği değiştirmiyor; ülkesinden uzakta geçirdiği her gün gerçeği biraz daha anlıyor Cem; taht mücadelesine devam edebilmek için gittiği bu ülkelerde bir esirdir! Bir Osmanlı şehzadesi olarak başladığı hayatını esir bir adam olarak tamamlayan Cem’in ölümü o dönem çok tartışılır; eceliyle mi yoksa zehirlenerek öldürüldü mü? Bu soruya biz de yanıt arayacağız ama önce kısaca Cem Sultan’ın hayatına bir göz atalım… Hayatı romanlara, edebi yanı ağır basan araştırmalara konu olan Cem Sultan birçok araştırmacının ilgi alanına giriyor. Cem, geldiği 36 - Buluşma 2015 aile kadar şair yanıyla da dikkat çeken biri. Belki de bu nedenle hakkında yapılan araştırmaların çoğu edebiyat ağırlıklı. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mahmut Ak, akademik alanda bir eksikliği gidererek Cem Sultan’ın hayatını ve siyasi mücadelesini anlatan kronolojik bir kitap hazırladı. Ak, kitabında Cem Sultan’ın siyasi mücadelesinin yanı sıra dönemin sosyal yapısına ilişkin de bilgiler veriyor; Cem Sultan gibi tarihi bir şahsiyetin hayatının yeterince araştırılmadığını düşünüyor. Ak, çok da haksız sayılmaz. Fatih Sultan gibi bir padişahın oğlu olan Cem Sultan belki de Osmanlı’da “kardeş katli”nin ilk kurbanı… Cem Sultan’ı Avrupa’ya sürükleyen iktidar hayali maalesef zor ve esaret altında bir hayatı beraberinde getirir. Babası Fatih Sultan Mehmet henüz ölmeden ağabeyi Bayezid gibi o da Osmanlı tahtına hazırlanır. Şehzade Mustafa çok genç ölünce iktidar mücadelesinde iki kardeş baş başa kalır. Fatih genç yaşta hayata veda edince iki oğlu da harekete geçer. Taht kavgası o kadar erken başlar ki iddiaya göre Fatih’in cenazesi bir süre unutulur. İktidar kavgasında iki kardeş karşı karşıya gelir. Cem Sultan yenilir ve ailesini alarak Mısır’a gider ve Memlüklü sultanının yanına yerleşir. Bir süre sonra ailesini orada bırakarak tekrar Osmanlı topraklarına döner. Cem Sultan için esaret günleri başlıyor Yeni kuvvetlerini toplamıştır Cem Sultan, üstelik babası padişahken dünyaya geldiği için padişah olma hakkının daha çok kendinde olduğunu düşünür, buna rağmen ağabeyi Beyazid’e haber yollar ve der ki: “Biz babamızın iki eşit oğluyuz, her hakka eşit olarak sahibiz ama büyüklüğün hatırına Rumeli senin, Anadolu benim olsun.” Teklifi II. Beyazid kabul etmez gerekçe olarak da “devletin bölünmezliği”ni gösterir. Ve kardeşine kaderine razı olmasını, ona bağlanacak yüksek maaşla seçeceği bir yerde oturmasını önerir. Cem Sultan da bu teklifi kabul etmez. Ve mücadele devam eder. Cem Sultan yenilgiye uğrar. Ve sonunda Rodos Şövalyeleri’ne sığınır. Kaçışı da enteresandır; onu takip etmek ve durdurmakla görevlendirilen lalası Gedik Ahmet Paşa bir ok atımlığı mesafeden Cem Sultan ve mahiyetindekilerin gemiye binerek kaçmasına göz yumar. Bu Gedik Ahmet Paşa’nın hayatına mal olacak bir hata olur. Cem Sultan’ın iki yıldan fazla kaldığı Gross Tour’daki oda. Cem, şövalyeler için altın fırsat oldu Cem’in Rodos Şövalyeleri’ne sığınması yeni biri sürecin başlangıcı olur. Siyasi olarak çok zayıflayan Rodos Şövalyeleri için Cem büyük bir fırsattır, tabir uygunsa elleri maddi ve siyasi açıdan güçlenir... Şövalyeler bir yandan II. Bayezid’le Cem Sultan üzerinden sıkı bir pazarlık yaparken bir yandan da Cem’i uluslararası bir proje haline getirirler. Cem Sultan’ın aklında geriye dönmek ve mücadeleye devam etmek vardır ama kandırılarak Fransa’ya götürülür. Bir süre sonra esir durumunda olduğunu fark edince umutları kırılır. Ve II. Bayezid’e; “Beni kurtarın!” diye haber yollar. Ama Cem’i almak o kadar kolay değildir. II. Bayezid şövalyelere Cem’i kontrol etmeleri ve barındırmaları karşılığı, her yıl 40 bin altın ödemektedir. Bu miktar o dönem için oldukça yüksek bir meblağdır. “Ben bey değil açıkça esirim!” Cem Sultan’ın Fransa günleri ilginç. Kültür sanat konularında oldukça iyi bir altyapısı olan Cem Sultan özellikle ilk dönem sosyal hayata katılır ve bundan zevk alır. Fransızcayı o kadar iyi konuşur ki bu çevresindekilerin ona daha da saygılı davranmasını beraberinde getirir. Tarihi kaynaklara göre bu dönem Phillipine Helene de Sessanage adlı hanımla bir de gönül ilişkisi yaşar. Cem, Fransa’nın ardından bu kez İtalya’ya götürülür. Orada Papa gözetimindedir. Cem, Papa VIII. Innocent’in döneminde St. Angelo Kulesi’nde çok sıkıntılı günler geçirir. Innocent, 1492 yılında ölünce Cem görece daha rahat koşullara kavuşur. Yeni Papa Alexandre Burgia, Cem Sultan’a iyi davranır. Papa Burgia Cem’e oğlu gibi davrandığını söyler. Fakat Papa da Cem’in Hıristiyan olmasını ve Haçlı seferine katılmasını ister. Cem büyük tepki verir. Cem Sultan esaretinin 10. yılındayken bu kez Fransa Kralı VIII. Charles büyük hayallere kapılır. Cem üzerinden bir Haçlı seferi düzenlemek, Osmanlı’yı dağıtmak ve Kudüs’e ulaşmak ister. Bu amaçla Papa’nın kapısını çalar. Papa, Cem Sultan’ı elden çıkarmak istemez elbette. Cem onun kontrolündeyken II. Bayezid’ten düzenli olarak alınan 40 bin altının yanı sıra Cem’i Bayezid’e karşı bir silah olarak kullanmaktadır. Fakat Fransa Kralı’na direnemez ve 6 ay sonra geri almak üzere Cem’i krala tarif uygunsa belirli bir ücret karşılığı “kiralar”. Fransa Kralı, Cem Sultan’la birlikte yola çıkar. Papa’nın oğullarından biri de refakatçi olarak yanlarındadır. Zorlu hava koşulları altında kafile ilerler. Yolda Cem Sultan’da rahatsızlık belirtileri başlar; yüzü, boynu, gözleri şişmeye başlar. Bir süre sonra durumu iyice kötüleşir, ayakta duramayacak hale gelir. Hatta sayıklamaya başlar. Bu arada kafile Napoli’ye ulaşır. İşte tam bu burada Cem Sultan, sultanlığını gösterir üzerindeki siyasi sorumluluğun bilinciyle ayağa kalkar ve kente at üzerinde girer. Cem, Napoli’de Castel Capudono adlı ikametgâha yerleştirilir ve 25 Şubat gecesi hayatını kaybeder. Öleceğini anlayınca yanındakilere ölümünü hemen duyurmalarını ve Osmanlılara karşı olabilecek bir komployu önlemelerini söyler. İç organları çıkarıldı, cesedi mumyalandı Cem Sultan ölmüştür ama cenazesini Osmanlı topraklarına ulaştırmak kolay olmaz. Öncelikle yanındakiler dini vecibeleri yerine getirip sonrasında Fransa kralına ölümü haber verirler. Kralın emriyle, Cem Sultan tahnit ettirilerek iç organları çıkarılır ve Napoli kralının bahçesine gömülür. Sonrasında şehzadenin vücudu mumyalanır ve tabut kurşunla kapatılır. Fakat kral uzun süre cenazeyi teslim etmek istemez, işi yokuşa sürer. Ta ki yedi Osmanlı gemisinin kapıya dayanmasına kadar sürer bu direniş. Cem’in ölümünden dört yıl sonra cenazesi ülkesine geri döner. Ve Bursa’da defnedilir. Cem ölünce Avrupa’nın Osmanlı’ya karşı kullandığı en önemli silahlarından biri ortadan kalkar. Şehzadenin ölümü ağabeyi II. Bayezid’i da çok rahatlatır, onun için de büyük bir tehdit ortadan kalkmıştır. 36 yaşında hayata veda eden Cem Sultan’ın esaret hayatı ve ölümü Osmanlı ile Avrupa arasındaki dengeleri değiştirir. Ölümünden sonra ise başka bir tartışma başlar: Cem Sultan doğal yollarla mı öldü, yoksa zehirlendi mi? Zehirlendiyse kim zehirledi? Kardeşi Bayezid mi, yoksa altın yumurtlayan tavuğu elinden alınan Papa mı? O gün sorulan bu sorular hâlâ yanıtlanmış değil… Buluşma 2015 - 37 SAĞLIK Yaptığınız hiçbir diyet işe yaramıyor olabilir. Zaten hepsinin pabucu da dama atıldı. Şimdi sadece zihin gücüyle zayıflama konuşuluyor. Üstelik zihninizi doğru yönlendirirseniz 21 günde sonuç alıyorsunuz! 38 - Buluşma 2015 ZİHİN GÜCÜYLE ZAYIFLAMA ZAYIFLAMAK İÇİN ARTIK ZİHİN GÜCÜ VE KUANTUM FİZİĞİ KULLANILIYOR Z Zayıflamayla ilgili yazılarda, duygusal açlıktan, depresyon ya da sıkıntıdan alınan kilolara sıkça rastlarız. Duygusal yaşantımız, yemeiçme alışkanlılarımızı etkilerken, kilo alma süreci başlıyor. Peki aynı zihin, tam tersi olarak zayıflamayı hedefleyen bir şekilde çalışamaz mı? Yapılan çok sıkı diyetlerin bazen başarısız olmasında, spor salonunda geçirilen saatlere karşılık alınan sonuçların istenildiği gibi olmamasında “zihnimizin” etkisini kontrol altına alamaz mıyız? Her geçen gün biraz daha keşfedilen ve kişisel gelişim ile tanımaya başladığımız “zihin gücü”, “bilinçaltı kodlamaları” ve “kuantum fiziği” artık zayıflamak isteyenlerin google’da en çok arama yaptıkları konu başlıkları. “Zihin gücü” ile zayıflamak isteyenler, bunun profesyonel eğitimini veren uzmanların kapısını aşındırıyor. Alınan sonuçlardan ise herkes memnun. “Zihnimdeki değişimle görüntüm de değişti” Deneyen insanlar, değişim ve olumlama süreçleri ile kolaylıkla istedikleri kiloya ulaştıklarını ve zihinlerindeki değişimle görüntülerinin de değiştiğini anlatıyorlar. İyi de bu nasıl oluyor? Bir yandan inanılmaz paraların döndüğü bir zayıflama sektörü, her geçen gün ortaya çıkan farklı yöntemler ve küresel tanıtımı için harcanan bütçeler… Öte yandan sadece zihin kullanımıyla verilen kilolar ve sağlıklı bir vücut… Televizyon programı, kitapları ve verdiği eğitimlerle tanınan kuantum koçu Nilda Ferhan Efeçınar, zihnimizdeki süreci 21 gün olarak belirliyor. “Bilinç yüzde 10 etkiliyken, bilinçaltımız yüzde 90 etkin hâldedir. Buluşma 2015 - 39 R. ŞANAL (KUANTUM DÜŞÜNCE MERKEZİ) “İstediğiniz kadar spor yapın kilo veremezsiniz” “Kuantum Düşünce Merkezi”nden eğitmen R. Şanal, kiloyu tetikleyen nedenin kişinin kendini güzel bulmaması olarak yorumluyor: “Bu tip durumlarda kişi ihtiyacı olan sevgi frekansını gidermek için gıdalara yönelir. Elbette ki, bir gıdanın yarattığı tatmin duygusu ile gerçek sevginin frekansı farklıdır. Kişi kendiyle ilgili çabaya girip, olduğu gibi güzel bulmazsa süreç olumsuz olur. Mesela, spor size gerçekten keyif veriyorsa sonuç alırsınız. Benzer durumu eşim yaşadı, kilo fazlasını vermek istediği için spora gitmeye başladı fakat bir türlü kilo veremedi. Bunun nedeni, aslında yapılan şeyi gerçekten sevip sevmediğimizle ilgili. Bir şeyi severek yaptığınızda serotonin salgılamaya başlarsınız, bu sevdiğiniz bir işi yaparken de böyledir ve enerji hissedilir. Kilo verirken bedenin bir zekâsı vardır, sanki olan şey doğal döngüymüş gibi olmalı. Kilo problemi yaşayan kadınlarda cinselliğini reddetme, kendini çirkinleştirme düşüncesi etkin.” Aldığım her nefeste, bilinçaltım tarafından yönetiliyorum. Bir kez karar vermek çok önemli. Ben 50 kiloda olmaya karar veriyorum, bedenim sağlıklı ve metabolizmam doğru çalışıyor, vücudumdaki fazla yağların yakılmasına izin veriyorum gibi bir komutu bilinçaltıma kodlamam lazım. Ego değişime direnç gösterir, devrede olmadığı zaman dilimi ise gece uykuya dalmak üzereyken ve sabah uyandığımız ilk anlardır. Kodlama, tam da bu anlarda sözlü ve imajinasyon ile iki şekilde yapılır. Gece yatağa yattığınızda, ‘Ben 50 40 - Buluşma 2015 kiloyum, sağlıklı ve zayıf bir bedene sahibim’ cümlesini kullanabilirsiniz. ‘Zayıflama’ kelimesi kullanılmamalı, çünkü olumsuzluk barındırıyor, bu da irade zayıflığı yaratır. Kendinizi hayal ettiğiniz kiloda canlandırmaya başlamalısınız. Bu uygulamayı 21 gün boyunca, gece yatarken ve sabah uyandığınız zaman yapmalısınız. 21 günün sonunda, yedi günlük bir nadas süreci var ve çalışmaya ara verilmeli. Ardından yeniden, 21 günlük sürece başlanmalı. Bilinçaltını yeni bir şeye inandırmak kolay değildir, öncelikle onu ikna edebilmek lazım. Dolayısıyla ilk 21 İnsan zihni direnç gösterdiği zaman sonuç negatif oluyor. Sağlıklı insandaki kilo probleminin kökeninde genel olarak korku, kendini savunma ihtiyacı, duygu bastırması gibi nedenler yatıyor. ATOM ALTI DÜŞÜNCE GÜCÜ “Nefesle Hayat Merkezi”nden Umay Karabece, eskiden atomun en küçük birim olarak kabul edildiğini, daha sonra “atom altı” dünyanın keşfedildiğini ve bu dünyanın çok yüksek bir frekansa sahip olduğunu belirtiyor: “Atom altı dünya düşünce gücü bir olasılıklar okyanusu gibidir. Çekirdekteki inanç kalıpları tespit edildikten sonra, çok sayıdaki olasılıkta özgür hâle gelir. Kilo almak, korunma ihtiyacı ile ortaya çıkar. Zihnimizdeki inanç kalıplarını değiştirdiğimizde bu fiziksel görüntümüze de yansıyacaktır.” gün, ‘Egom inanmasa da ben bunu yapacağım’ diyerek telkinde bulunulmalı. Zihin ‘Neden olmasın ki’ demeye başlıyor. Tabii bu çalışma kişiye göre değişir. Obezite ve fiziksel bir rahatsızlığı olan insanlarda geribildirim alamayabiliyoruz. Bu kişilerin tıbbi destek alması gerekir. Kilo alımında etkin iki önemli sebep var. Bunlardan ilki duygu bastırması. Birey sevgiliden, eşten ayrılmıştır veya onu kaybetmiştir. Duygusunu bastırmak için, kendini lezzetlik tatlara yöneltir. Diğerinde ise kişiler kendilerine dokunulmasını istemezler, mahremiyet alanlarını genişletmek isterler. Mesela, bir kadın eşiyle ilişkiye girmek istemez ve kilo almayı seçer.” Nilda Efeçınar, kilo vermek isteyen kişilerde kuantum olumlamanın ve imajinasyonun çok etkili olduğunu belirtiyor ve takıntı yapılmamasının, zorlama olmamasının altını çiziyor. Zayıflamak isteyenlere büyük kolaylık sağlayacak “kilo verme CD’leri” hazırlamış. Müziğin altına gömülen mesajlarla hazırlanan CD’lerle hedef, “zihin altına mesaj” göndermek. Bu sistemle egonun gösterdiği direnç azalıyor. Efeçınar beslenme ile ilgili olarak şunu da ekliyor: “Bahsettiğimiz sürece giren ve zihninde hedef belirleyen insanlar, belli bir zamandan sonra, gereksiz tükettikleri yiyeceklerden uzak durmaya başlıyorlar çünkü vücut artık arzu etmiyor.” “Tek Şişman Beyniniz” kitabının yazarı Yasemin Sosyal, spor akademisi kökenli bir isim. Yüksek lisans tezi için, zihnin beden üzerindeki etkilerini araştırmış ve geliştirdiği yöntemi 1000 kişi üzerinde denemiş. Sonuç başarılı olmuş. Zayıflamak için, “bedenruh-zihin” üçlüsünün birarada işlemediği takdirde çabaların sonuç vermeyeceğini söylüyor. “Zihin Gücü ile Zayıflama” tekniğini yazdığı kitabıyla geniş kitlelere ulaşan Sosyal’ın yorumu ise şöyle: “İnsanlar normal süreçlerinde kilo alıyorlar Kuantum koçu Nilda Efeçınar’a göre 21 günlük kodlama sürecinde “zayıflama” sözcüğü olumsuzluk taşıdığı için kullanılmamalı. YASEMİN SOYSAL Beden-ruh-zihin üçlüsü Yasemin Soysal’a göre, zayıflamak için beden-ruhzihin üçlüsü birarada işlemediği takdirde çabalar sonuç vermiyor. Eğitimlerinde püf noktasının, kişinin çekirdek kısmında, özde yaydığı frekansın ne olduğunu anlamak olarak nitelendiriyor. ama verdiklerinde herkes şaşırıyor. Hâlbuki, nasıl kilo alınıyorsa, vermek de aynı şeydir. Doğanın kanunu budur. Hayvanlar şişman değildir, eğer obez bir hayvan görürseniz onu da insan besliyordur. Diyet yapmak kıtlık bilincini getirir. Kalp hastası olan, kolestrol problemi yaşayan veya benzer sağlık sorunları olan kişilerden bahsetmiyorum. Ama sağlıklı insanlar için bu geçerli değil. Dünya Sağlık Örgütü diyet yapmanın olumlu bir şey olmadığını vurguluyor. Diyet yaparken beden direnmeye başlar. Biz gün içinde farklı ruh hâllerinde olabiliriz ve diyette söylenen protein veya karbonhidrat bana üç saat sonra iyi gelmeyebilir. O anda, kan şekerim de düşebilir. Öncelikle zihnin nasıl çalıştığını saptamak lazım. ‘Şişmanlığımdan kurtulmalıyım’ diye düşünüldüğünde, kurtulunması gereken ‘şişman hâl’ hayal ediliyor. Beynin algıladığı sözcüklerin çok iyi seçilmesi gerek. Eğitimlerimde püf noktası, kişinin çekirdek kısmında özde yaydığı frekansın ne olduğunu anlamak. Beynimiz milyarlarca frekans yayar ve herkesin frekansı da birbirini etkiler. Kişi, çekirdekte değersizlik duygusu yayıyor olabilir. Kilo vermeyle ilgili çok büyük bir piyasa var. Ben dört seviyede eğitim veriyorum, tabii birinci aşamada sonuca ulaşan da oluyor. Bilinçaltı kayıtları çok önemli bu süreçte. Çocukken çikolatayı size ödül olarak verdilerse, tatmin için hep çikolatayı tercih edersiniz.” Buluşma 2015 - 41 YAŞAM Allianz Türkİye, Allianz Tower’da yenİ nesİl sİgortacılığı yükseklere taşıyor 42 - Buluşma 2015 125 yıllık köklü, güvenilir ve küresel bir sigorta ve finans şirketi olan Allianz, global bir bilgi birikimi, yatırım gücü ve uzmanlığıyla Türkiye’de 90 yıldır faaliyet gösteriyor. Allianz son yıllarda Türkiye’ye yaptığı 1 milyar avronun üzerinde ek yatırımla, ekonominin gelişmesine ve toplumun refah seviyesinin artmasına katkıda bulunurken, hem Türkiye’ye inandığını hem de bu ülkede kalıcı olduğunu ortaya koyuyor. Sigorta sektörünün lideri Allianz, bu yıl yatırımlarına bir yenisini daha ekledi. Yeni organizasyon yapısıyla birlikte kurumsal kimliğini de güçlendiren Allianz Türkiye, bu yeni yatırım sayesinde grup şirketlerinin merkezlerini Allianz Tower’da birleştiriyor. Allianz Sigorta, Allianz Yaşam ve Emeklilik ile Allianz Hayat ve Emeklilik şirketlerinden oluşan Allianz Türkiye, İstanbul Finans Merkezi’nin şimdiden sembol yapılarından biri haline gelen Allianz Tower çatısı altında bir oluyor. Stratejik konumu, altyapısında kullandığı ileri teknolojisi, sosyal imkânları ve A sınıfı ofis çözümleriyle Allianz Tower, çalışanlarını ve müşterilerini yeni nesil sigortacılık dünyasına taşıyor. Dijital, çevreci, dışavurumcu Allianz Tower, dijital dünyaya ve teknoloji çağına uygun, enerji tasarrufu ve çevre dostu özellikleri en üst seviyede olan yapılara verilen uluslararası nitelikteki “LEED Platin Sertifikası”na sahip Türkiye’nin ilk kule projesi. Konfor ve güvenliği en üst seviyede sağlanan yeni binada, Allianz’ın iş kültürünün temelinde yer alan şeffaflık ve açık iletişim ilkeleri, modern mimari yapı ile desteklendi. Açık ofis konsepti ve bu konsepti destekleyecek çalışma modelleri ofis alanlarına entegre edildi. Bu sayede yeni nesil sigortacılığın temeli olan dışavurumcu işbirliği, paylaşım ve etkileşim odaklı bir ortam için gerekli altyapı sağlandı. Allianz Tower sigortacılıkta bir milat Allianz Tower, şirketteki tüm öğrenme ve gelişim faaliyetlerinin bir araya getirildiği Allianz Türkiye Akademi’ye de (ATA) ev sahipliği yapıyor. Akademi katında, farklı alanlarda düzenlenecek eğitimlerle hem organizasyonel hem de bireysel anlamda öğrenme, geliştirme, bilgi yönetimi ve sektörde ustalaşma konularında stratejik bir yapılanma imkânı sunan eğitimler verilecek. Allianz Tower bir anlamda Türkiye’nin sigortacılık üssü ve yeni nesil sigortacılığın milâdı olacak. Güç, güven ve kalıcılığın simgesi Allianz Türkiye’nin çalışmalarına 28 Eylül 2015 itibariyle Allianz Tower’da devam ettiği bilgisini veren Allianz Türkiye CEO’su Solmaz Altın, şirketin yeni genel merkezi ile ilgili şunları söylüyor: “Çalışanlarımızın daha verimli, motivasyonlarının en üst düzeye ulaşmasını amaçladığımız yeni nesil bir mimari proje olan Allianz Tower, Allianz Türkiye’nin sektör liderliğinin ve prestijinin de anıtsal bir simgesi olacak. Allianz Tower, dünyanın en büyük sigorta ve finans markalarından Allianz’ın Türkiye’ye olan inancı ve güveninin yanı sıra bu ülkedeki gücümüzün ve kalıcılığımızın en somut göstergesidir. Allianz Tower, müşteri memnuniyeti ve teknoloji odaklı yeni nesil sigortacılığın öncülüğünü yapmak ve toplumun yaşam kalitesini artıran sosyal bir marka olmak vizyonumuzun eseridir. 2500 çalışanımız, 12 bölge müdürlüğümüz ve 4000 acentemizle 81 ilde 5 milyon müşterimizin yanındayız. Allianz Tower’da, sigortacılığı ve Allianz markasını Türkiye’de de yükseklere taşımaya devam edeceğiz.” Allianz’tan bir sigortacılık devrimi MODÜLER SAĞLIK SİGORTASI Allianz, sadece size özel, seçim özgürlüğü sağlayan; bütçenize uygun, Modüler Sağlık Sigortasını geliştirdi. Bu sistemde her şey, size özel… Tek yapmanız gereken, hayalinizdeki sağlık sigortası ürününü tarif etmek… Allianz Modüler Sağlık Sigortası ile… >> Seçim özgürlüğünüzü kullanarak, tercih ettiğiniz modülleri belirleyebilirsiniz. Bu sistemde, yatarak Tedavi Modülüne ek olarak Ayakta Tedavi, Doğum, Diş, Gözlük veya Ek Hizmetler Modüllerinden ihtiyacınız olanları seçerek, kendinize özel ürünü oluşturabilirsiniz. >> Modüller içinde sunulan farklı limit, ödeme yüzdesi, katılım payı ve muafiyet alternatifleri üzerinden seçim yaparak, ürününüzü bütçenize uygun hale getirebilirsiniz. (Muafiyet alternatifleri sadece Yatarak Tedavi Modülü için sunulmaktadır.) >> Farklı doğum teminatı seçenek ve limitleri üzerinden, tercihlerinizi belirleyebilirsiniz. >> Hizmet almak istediğiniz anlaşmalı sağlık kurumlarını, sunulan farklı Network seçenekleri üzerinden özgürce seçebilirsiniz. MODÜL SEÇENEKLERİ Kendi ürününü kendin yap! Yatarak tedavi modülüne ek olarak Ayakta Tedavi, Doğum, Diş, Gözlük veya Ek Hizmetler Modüllerinin tümünü, birini veya birkaçını seçerek kendi ürününüzü oluşturabilirsiniz. Bu sistemde her şey size özel! Standart paketlerde yer alan, ihtiyaç dışı hizmetler nedeni ile yükselen maliyetler yerine; beklentilerinize göre hem esnek, hem de her bütçeye uygun ekonomik çözümler sunan Allianz Modüler Sağlık Sigortası ile ürününüzü kendinize özel hale getirebilirsiniz. Allianz Acenteleri / 444 45 46 Buluşma 2015 - 43 KAÇAMAK 44 - Buluşma 2015 Denİz, doğa ve romantİzm Ayvalık Deniz, doğa, sanat, tarih, lezzetli yemekler, mezeler ve romantizm sizi Ayvalık’da bekliyor. Buluşma 2015 - 45 D Daracık sokakları ve eski taş evleri ile Ayvalık, sımsıcak insanların yaşadığı, doğal ve tarihi güzellikleri ile gezmeye doyamayacağınız bir belde. Kıyısına yerleştiği Ege’nin kültürü ve yaşama kattığı tatlar her adımda karşınıza çıkıyor ve doyumsuz bir lezzeti cömertçe sunuyor. Ayvalık, Antik Çağda bir tür yabani ayva anlamına gelen ‘’Kidonia” olarak anılıyordu. Bölgede Rumlar ve Türkler uzun zaman içiçe yaşamışlar. 19. ve 20. yüzyılın başlarında kent en parlak dönemlerini geçirmiş. Burada yaşayan Rum ahali 1821 yılında Yunan ayaklanmasına katıldığı için, ilçenin büyük bir kısmı boşaltılmış. Daha sonra dönmelerine izin verildiyse de, kent eski canlılığını yitirmiş. Sarmısaklı Plajı Ege Bölgesi’nin en güzel tatil yerlerinden biri olan Ayvalık’da, Sarmısaklı, Cennet Tepesi ve Şeytan Sofrası yöredeki doğal güzelliklerin başında geliyor. Oteller ve plaj bölgesi Sarmısaklı, denize girilebilecek en güzel yerlerden biridir. Yedi kilometre uzunluğunda 100 metre enindeki bu doğal kum plajı, Ayvalık’a 8 km mesafede bulunuyor. Plajın hemen gerisinde sahil boyunca oteller, restoran ve cafe-barlar yer alıyor. Kıyı boyunca ve kısmen içerilerde beş yıldızlıdan pansiyona her düzeyde konaklama tesisi ile lokantalar bulabilirsiniz. Sarmısaklı’dan sağa dönüp devam ettiğinizde yol küçük koylara götürür sizi. Badavat koyu da bunlardan biridir. Sarmısaklı plajına göre daha sakin olan koyda otel, pansiyon ve lokanta bulabilirsiniz. Şeytan Sofrası Ayvalık’ı, gün batımını, körfezin güzel koylarını ve göz alabildiğine uzanan zeytinliklerini kuşbakışı seyretmek için, Şeytan Sofrası’na Sarmısaklı yönünde orman yolundan kıvrıla kıvrıla çıkıyorsunuz. Yol boyunca da bir çok kamp ve piknik alanlarına rastlayabilirsiniz. Şeytan Sofrası Ayvalık’ın tek seyirlik tepesi değildir belki ama en meşhur ve en muhteşem olanıdır. Ayvalık’a gelen herkes tarafından ziyaret edilen Şeytan Sofrası günün en güzel battığı yer olarak ünlenmiştir. İrili ufaklı yirminin üzerinde adanın görüldüğü ve Ayvalık’ın tüm kıyılarına hakim olan bu tepenin manzarası görülmeye değer. Söylenceye göre manzarası olağanüstü olduğundan şeytanlar sofralarını buraya kurarmış. Tepenin üzerinde ise Şeytan’ın ayak izi(!) olduğu iddia edilen bir çukur var. Demir kafese çaput bağlayanlar ve para atanlar da 46 - Buluşma 2015 Cunda Adası’ndaki evler ve kapılar yöreye mahsus bir orijinallikte ve rengarenk, bir çok fotoğraf karesini süsleyecek konumda. Ayvalık’a gelen herkes tarafından ziyaret edilen Şeytan Sofrası günün en güzel battığı yer olarak ünlenmiştir. Balıkesir’in ilçesi olan Ayvalık, temiz deniz suyu ve plajlarla, yeşil zeytinliklerle sarılmış güzel kıyılara sahip, tarihi ve arkeolojik değerleri barındıran bir tatil merkezidir. Kiliselerin en büyüğü ve ünlüsü olan Taksiyarhis, 1873 senesinde inşa edilmiş (Solda). Akdeniz damak tadının en belirgin unsuru olan zeytinin ve zeytinyağının anavatanı Cunda Adası’dır (Altta). Nasıl Gidilir? Ayvalık İstanbul’a 489 km, Ankara’ya 675 km, İzmir’e 156 km, Bandırma’ya 223 km. mesafede bulunuyor. İstanbul’dan gitmek için Bandırma, Balıkesir güzergahı, Ankara’dan gitmek için ise Eskişehir, Bursa güzergahını izlemeniz gerekiyor. Otobüs ile İstanbul - Ayvalık arası 8 saat, Ankara - Ayvalık arası 10 saat sürüyor. 100 km’den fazla kıyı şeridi olan Ayvalık’ın kendine özgü kıyı iklimi var. Yazın kavuruculuğunu, kışın donduruculuğunu anlamazsınız.. Yazları tüm çevre cayır cayır yanar, terlerken, Ayvalık’lılar batıdan esen imbatla ve meltem rüzgarı ile serinlerler. Buluşma 2015 - 47 oluyor. Yuvarlak bir sofraya benzeyen tepe aslında eski bir lav birikintisi. Bir lokanta da bulunan tepe özellikle günbatımında fotoğraf için çok uygun. Şeytan Sofrası’nın yanıbaşındaki tepeye Tavşan Kulakları deniyor. Beş metre kadar, tavşan kulağına benzeyen iki kaya sanki yapaymış gibi görünüyor. Tımarhane Adası’nı da buradan bir güzel seyredebilirsiniz. Sarımsaklı yarımadasının en uç noktasında taş bir manastır olup manzara ve iklimin güzelliğinden ötürü 70 yıl öncesine kadar sinir bozuklukları tedavisinde değerlendirildiği bilinmekte. Rumların yaşadığı zamanlarda meyhanesi bol bir köymüş Ayvalık. Halkın yüzde 90’ı içki içen, delisi de bol bir köy. İşte bu yıllarda içkinin dozunu fazla kaçıranları, adanın yakınlarındaki Tımarhane adasına götürüp bırakırlarmış. Sürekli ve sert esen rüzgarda akılları başlarına gelenler tekrar halkın arasına karışırlar; gelmeyenler de rüzgarın çıkardığı seslerle biraz daha oyalanırlarmış. Ayvalık’ta rüzgar ve meyhaneler şimdi de bol. Ama yüzyıllar öncesinin psikoterapi merkezi Tımarhane adası günümüzde delilere değil, yeşil doğası ve tertemiz sahili ile turistlere ev sahipliği yapıyor. Çamlık koyunun sonunda, Şeytan Sofrası’nın eteklerinde ve yarımadanın ucunda yer alan Tımarhane adası yalnızca adıyla değil, tepede bulunan ilginç yapılı kayalarıyla da dikkati çekiyor. Girintili, çıkıntılı ve hemen dibindeki manastırı bir ahtapot gibi sarmış kayalar, rüzgarda garip uğultular ve sesler çıkarıyor, adeta ıslık çalıyor. Ayvalık, tarihi ve kültürel zenginliklerinin yanısıra, özellikle adalarının çevresi, deniz dibi zenginlikleri ile dalış tutlkunlarının tercih ettiği önemli merkezlerden biri. Ayvalık’ın kıyısından geçip gitmek ya da Ayvalık’da denizle otel arasına sıkışıp kalan bir tatil geçirmek bu şirin ilçeye haksızlık olur. Mevsim bahara dönüyorsa, zeytinler toplanıyorsa yağ fabrikalarının kokusu çarpar burnunuza öncelikle. İlk anda bu kokuyu yadırgayabilirsiniz ama alışırsınız ve rahatsız olmazsınız sonra. Ayvalık’da görülmesi gereken yerlerden birisi de tarihi Ayvalık Evleri’dir. Kapıları, alınlıkları, kapı tokmakları, pencereleri, tahta ve taş işçiliği ile Ayvalık evleri görenleri geçmişe yolculuğa götürür. Adanın daracık sokakları, renk renk evler, eski kiliseler doğayla ve sessiz bir kentte yaşam isteği olan tutkunlara en uygun yerdir. ya geniş bir salla geçilirmiş. Köprüden sonra Ayvalık’a gelmek için, Soğan Adası’ndan sonra (Lale Adası), 500 metre uzunluğunda bir yol var. Türkiye’nin ilk boğaz köprüsünden geçtikten sonra sizi ilk karşılayan şey ayakta kalmış birkaç yel değirmenleri olur. Adanın tepelerine çıkarak, doğayı izlerseniz, boğazların, adaların, içiçe girmiş koyların, zeytin ve çam ormanlarının güzelliğine doyamayacaksınız . İçeriye doğru gittikçe ise daracık sokaklar, renk renk evler, eski kiliseler ve manastırla karşılaşıyorsunuz. Adanın sokakları neo-klasik mimari hayranlarına, doğayla ve sessiz bir kentte yaşam isteği olan Yedi kilometre uzunluğunda 100 tutkunlara en uygun yerdir. Sahile yaklaştığınızda metre enindeki Sarmısaklı Plajı, denize boydan boya dizilmiş balıkçı lokantaları ve hemen girilebilecek en güzel yerlerden biridir. arkasında otel ve pansiyonları görebilirsiniz. Cunda Adası, doğal yapısını korumasının yanısıra, deniz kıyısındaki balıkçı lokantaları ile de ünlüdür. Adada çok sayıda kilise, manastır varmış. Çoğu günümüze kadar ulaşamamış. Kiliselerin en büyüğü ve ünlüsü ise Taksiyarhis. 1873 senesinde, sahil kesiminde oturan Rumların geleneksel olarak uyguladıkları Bizans stilinde inşa edilmiş olan bu kilise, adanın metropol kilisesiymiş. Kilise mimari tarzı, mermer oymacılığı, tavanındaki dini freskleri, ikonaları ve balık derisi üzerine yapılmış aziz resimleri ile ünlüdür. Cunda (Alibey) Adası Cunda Adası’na Ayvalık’dan bakıldığında solundaki boğaza Dalyan Boğazı, sağındakine de Dolap Boğazı adı verilir. Çok eskiden bir sandalın geçebileceği kadar sığ olan Dalyan Boğazı, 1880 yılında iki yıllık bir çalışmayla açılmış. Cunda Adası Dolap Boğazı’ndan geçilen köprüyle Ayvalık’a bağlanmış. 1954 tarihli bu köprü 54 metre uzunluğunda ve Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü ünvanını taşıyor. Bu köprüden önce, ada- 48 - Buluşma 2015 Ne Yenir? Ayvalık ve Cunda sahilleri deniz kenarına sıralanmış balık restoranları ile dolu. Cunda Adası’nda Bay Nihat, aralarında balık pastırması, balık sucuğu, soslu kılıç balığı ve uskumru çirozun da yer aldığı, deniz ürünleriyle hazırlanmış 100’e yakın meze ve yemeğiyle meşhur. Tel: 0266-327 11 71 Ayvalık’ta Gümrük Meydanı’ndaki Martı Restoran geleneksel Osmanlı mutfağı ile yenilikçi Türk mutfağının bir sentezi sunuluyor. Enginar, taze fasulye, imambayıldı, kabak bayıldı, bol sarmısaklı börülce, tavuk etli bamya, ot yemekleri, barbunya, kızartma ve arnavut ciğeri çok beğeniliyor. Tel: 0266-312 68 99 Cunda Adası’nda lokma tatlısı denince akla gelen ilk isim Saki ve Mustafa. Nerede Kalınır? Ayvalık ve Cunda Adası, konaklama açısından oldukça çeşitli seçenekler sunuyor. Özellikle Sarmısaklı’da plajın hemen gerisinde sahil boyunca oteller, restoran ve cafe-barlar yer alıyor. Cunda Adası’nda ise eski taş Rum evlerinin restorasyonu ile kazanılmış yeni bir çok otel ve pansiyon hizmete girmiş. Özellikle büyük kilisenin etrafında bu türden evlere rastlamanız mümkün. Hotel Dobra, 0 (266) 324 36 33, Hotel Nil : 0 (266) 324 00 32, Hotel Palmera: 0 (266) 324 13 13,Cunda Otel: 0 (266) 327 19 43, Deniz Motel Restoran: 0 (266) 327 10 12, Kapya Otel: 0 (266) 327 13 21 HIRSIZLIK MAĞDURU OLMAMAK İÇİN Kişisel Güvence Sigortası Kişisel Güvence Sigortası hem sizi hem de ailenizin fertlerini, kapkaç olaylarında başınıza gelebilecek maddi zararlara karşı güvence altına alıyor. Aynı zamanda evinizin dışında karşılaşabileceğiniz kaza risklerine, üçüncü sahıslara ve mallarına verebileceğiniz zararlara karşı Kişisel Güvence Sigortasını yanınızda bulabilirsiniz. Kişisel Güvence Sigortası kapsamına girdiğiniz anda gasp, kapkaç ve yankesicilik sonucunda; >> Çalınan çantanız dahil kişisel eşyalarınıza, cep telefonunuza, üzerinizde bulunan seyahat biletlerinize gelebilecek zararlar (taşınabilir bilgisayarlar ve aksamları hariç)… >> Kimlik, pasaport, ehliyet vb. belgelerin yeniden temini için yapacağınız masraflar… >> Çalınan, kaybolan kredi kartlarınızla yapılacak harcamalar teminat altındadır. >> Ayrıca zengin asistans hizmetinden faydalanabilirsiniz. Allianz Acenteleri / 444 45 46 Buluşma 2015 - 49 KÜLTÜR SANAT ZAMANIN ÖTESİNDEKİ DEHA: TESLA MARGARET CHENEY BİRAZ MAYA BİRAZ GRAM DİDEM ŞENOL TİRYAKİOĞLU Karaköy’deki Lokanta Maya ve Şişhane’deki Gram’da senenin 12 ayı iyi malzeme peşinde koşan Didem Şenol Tiryakioğlu, uzun soluklu aşçılık serüveninin bu durağında, mevsim lezzetlerinin ve yeni tariflerin peşinde... İki lokantada dört mevsim boyunca pişen çeşit çeşit yemekler, bu yemeklerin tarifleri, teknikleri ve hikâyeleri Orhan Cem Çetin’in fotoğraflarıyla “Biraz Maya, Biraz Gram” kitabında bir araya geliyor. KİTAP Adı Edison veya Marconi kadar bilinmese de Nikola Tesla gelmiş geçmiş en büyük mucitlerden biri, hatta birincisi kabul ediliyor. Sırp asıllı, Hırvatistan doğumlu ve ABD vatandaşı olan bu dâhi sayesinde bugün ışıl ışıl aydınlanan kentlerde yaşıyoruz. Ama insanlığın Tesla’ya borçlu olduğu şey bununla sınırlı değil tabii. Gerçekten zamanının çok ilerisinde yaşayan bir bilim insanı olan Tesla patentinin Marconi’ye değil kendisine ait olduğunu ancak ABD Yüksek Mahkemesi kararıyla kanıtlayabildiği radyodan televizyona, robotlardan telsiz haberleşmesine, bilgisayardan füzelere kadar bugün gündelik yaşamımızda yer alan pek çok şeyin mucidi veya fikir babasıdır. Kendisine ait bir evi olmayan, otellerde yaşayan, hiç evlenmeyen ve en iyi dostu ünlü yazar Mark Twain ile güvercinler olan Tesla 20. yüzyılın ilk yarısında sayısız icat yaptı. Ancak bunları ticari ürüne ve kendisi için bir gelir kaynağına dönüştürmeyi pek umursamayınca inanılmaz buluşları Edison veya Marconi gibi açgözlü tüccar mucitler tarafından çalındı. Ne yazık ki bugün onların adı Tesla’dan daha çok biliniyor. (Aykırı Yayınları) (YKY) İSTANBUL’UN 100 KAYBOLAN ESERİ FATİH GÜLDAL MASAL MASAL İÇİNDE AHMET ÜMİT Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, cinler cirit oynar iken eski hamam içinde, bir varmış bir yokmuş. Aydınlık bir göğü, parıltılı bir denizi, verimli toprakları olan güzel mi güzel bir ülke varmış… Küçüklüğümüzde bu cümlelerle başlayan birçok masal dinledik. Şimdi ünlü polisiye yazarı Ahmet Ümit hem küçüklere hem büyüklere hitap eden bir masal kitabı kaleme aldı. Polisiye roman kurgusuyla, soluksuz takip edilen, hepsi birbirine bağlanan beş masal var bu kitabın içinde. Padişah’la beraber Şapkacı’nın, Müezzin’in, Demirci’nin, Kuyumcu’nun, Köradam’ın serüvenlerinin peşinde, adeta Binbir Gece Masalları lezzetiyle okuyacaksınız. Ahmet Ümit masallarla haşır neşir olmasını şöyle anlatıyor: “Bu kitaptaki masalları annemden dinledim. Annem de küçükken bir masalcıdan dinlemiş. Dedem kızının gönlünü hoş tutmak için bir masalcı tutmaktan çekinmemiş anlaşılan. Annem daha pek çok masal dinlemişti ama hepsini anımsamıyordu. Bana da anlatmış, ben de anımsamıyordum. Aslına bakarsanız bu kitaptaki masalları da çoktan unutmuştum. Yıllar sonra Antep’e baba evine döndüğümde, biraz da rastlantı sonucu annem yeniden anlattı bu masalları.” (Everest Yayınları) KİTAP 50 - Buluşma 2015 KİTAP Bu kitapta çeşitli nedenlerle günümüze ulaşamayan 100 tarihi eserin hikayesine yer veriliyor. Osmanlı’daki tiyatro binasından hamamlara, camilerden mekteplere kadar birçok eser kitapta arz-ı endam ediyor. İstanbul’un kaybolan eserleri gün yüzüne çıkarken, önemli şaheserlerin nasıl yok olduğunu da öğreniyoruz. (Kültür A.Ş.) GÜLÜM/ BİR ÇANAKKALE ROMANI DEMET ALTINYELEKLİOĞLU Tarihi roman türünün Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden Demet Altınyeleklioğlu’ndan muhteşem bir Çanakkale romanı. Birinci Dünya Savaşı tüm şiddetiyle sürerken Anzak Birlikleri, İngilizlere destek olmak için Gelibolu’da karaya çıkar ve kendilerine ait olmayan bir savaşın içinde, kendilerine ait olmayan bir nefreti dışarı vururlar… Anzak Birliklerinde hemşire olarak görev yapan Helen’inse gözlerini zafer hırsı bürümüştür. Ancak savaşın kıyameti içinde, yaralı bir Türk subayını esir olarak hastane çadırına getirdiklerinde, Helen ne kalbine ne de aklına söz geçirebilecektir. Çevrelerini saran kan ve barut kokusuna rağmen Teğmen Suat ile Hemşire Helen, düşmanlığın içinde gizlenen en masum duygulardan birini, aşkı yaşayacaklardır. (İnkılap Kitabevi) KOKULAR KİTABI VEDAT OZAN Bu kitabı okuduktan sonra; bir bebeği severken, doğalgaz faturanızı yatırırken, başınızın üzerinden bir güvercin sürüsü geçerken, alışveriş yaparken, ansızın nostaljiye kapıldığınızda, kendinizi karşı cinsi etkilemeye çalışırken yakaladığınızda, hatta asansöre bindiğinizde, artık başka çağrışımlarla düşünmeye başlayacaksınız. Kokular Kitabı’nı dönüp dönüp okuyacaksınız; burnunuzda tütecek... (Everest Yayınları) Fantastik Dörtlü: Gümüş Sörfçü’nün Yükselişi MÜZİK DVD KUTUSU AH BU ŞARKILARIN GÖZÜ KÖR OLSUN CANDAN ERÇETİN Marvel’in ilk süper kahraman ailesi, şimdiye kadarki en zor görevleriyle karşı karşıyalar… Sevilen filmin yeni serisinde Latveria’ya dönen Von Doom ile birlikte Fantastik Dörtlü artık yeni meselelerle baş etmek durumundadır. Galactus, bir sonraki hedefinin Dünya olduğuna karar vermiştir. Sağ kolu olan Silver Surfer, Dünya’ya gönderildiğinde yapılan pazarlıktan çok daha fazlasını almaya başladığını fark eder. Ancak her şey bu kadar basit değildir. Dr. Doom evinde geçirdiği iki yılın ardından iki yıl sonra geri dönmeye karar verecektir. Dünyayı yok etmeye çalışanlarla baş etmesi gereken Fantastik Dörtlü iş başında. Marvel kahramanları müptelalarının en beğendiği serilerden olan Fantastik Dörtlü’nün DVD paketindeki ekstra özellikler de göz dolduruyor. Imitation DVD The Game: Enigma İkinci Dünya Savaşı’nın en karanlık günlerinde, Almanların kullandığı Enigma şifreleme sistemini çözmek isteyen İngiliz hükümeti, matematikçi Alan Turing’den yardım ister. Turing ve kriptologlardan oluşan ekibi, daha fazla insan hayatını kaybetmeden Enigma şifresini çözmek için zamanla yarışmak zorundadırlar. Sürükleyici gerilim filmi Enigma, savaşın gizli kahramanı Alan Turing’in inanması güç öyküsünü anlatırken, başrolde izlediğimiz Benedict Cumberbatch (Köstebek) ve ona eşlik eden Keira Knightley (Kefaret) güçlü performanslarıyla göz dolduruyorlar. Whiplash Küçük yaşlardan itibaren bateri çalmaya başlayan Andrew, işinde tam anlamıyla bir usta olmak ister. Üniversite tercihinde de ülkenin en iyi müzik okulu olarak gördüğü Shcarffer Konservatuarı’na girer. Henüz 19 yaşındadır ama dersler harici var gücüyle antrenman yapar. Bir gün, okulun en sert hocalarından biri olan caz duayeni Terence Fletcher’ın dikkatini çeker. Fletcher Andrew’u okulun en parlak öğrencilerinin seçildiği ve sürekli yeni yarışmalara hazırlanan “studio band”e seçer. Başarısı kadar acımasızlığıyla da ün yapmış olan Fletcher, Andrew’u kapasitesini sonuna kadar kullanmadan asla başarmış saymayacaktır. Genç bateristin önünde sadece mesleki bir test değil, psikolojik bir sınav da vardır... Senaristliğini ve yönetmenliğini Damien Chazelle’in üstlendiği filmin başrolünde Miles Teller yer alırken karşısında kendisine J.K. Simmons eşlik ediyor. Candan Erçetin’in 20. sanat yılına özel hazırladığı Türk Sanat Müziği şarkılarından oluşan albümünde 13 parça yer alıyor. Albümün çıkış şarkısı “Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun” sözleri Şahin Çandır’a bestesi Avni Anıl’a ait… Geçtiğimiz günlerde Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava sahnesinde albümdeki şarkıları ilk kez seyircisiyle paylaşan Erçetin büyük beğeni toplamıştı. ESKİ BİR RÜYA UĞRUNA TEOMAN Teoman dört yıl aradan sonra yeni albümü “Eski Bir Rüya Uğruna” ile beklenen geri dönüşünü yaptı. İlk albümünden beri birlikte çalıştığı Alper Erinç bu albümde de aranjör ve prodüktör olarak yer aldı. Albümün ilk çıkış şarkısı, söz ve müziği Teoman’a ait “Serseri” bir süredir tüm TV, radyo ve dijital platformlarda yayınlanıyor. Şarkıların çoğunun Teoman’a ait olduğu albümde, sözlerini Nejat İşlerin yazdığı “Kum Saati” isimli şarkı da yer alıyor. DVD Buluşma 2015 - 51 YEME-İÇME Çilekli dondurma (4 kişilik) 1 kilogram çilek, 200 gram tozşeker Ayıklayıp birkaç kez yıkadığınız çilekleri 15 dakika suda bekletin. İyice süzülmüş çileklerle şekeri blender’a koyup önce yavaş sonra hızlıca şeker eriyene kadar çekin. Elde ettiğiniz karışımı çelik bir kaba aktararak üzerini streç filmle kapatın ve derin dondurucuya yerleştirin. 20 dakikada bir çıkarıp tahta kaşıkla 2 – 3 dakika karıştırın. Bu işlemi 8 – 10 kez tekrarladıktan sonra üzerini düzeltip bir gün beklettikten sonra servis yapın. DONDURMANIZI EVDE KENDİNİZ YAPIN Ev yapımı dondurma keyfİ 52 - Buluşma 2015 D Dondurmanın günümüze uzanan yolculuğu 4 bin yıl öncesine dayanıyor. Belgeler Mezopotamya’daki buzhanelerde saklanan karların şerbet ve baharatlarla karıştırılıp tüketildiğini, Eski Roma’da da kar ve buza bal, şerbet katıldığını gösteriyor. Günümüz dondurmasına en yakın olan ise 1200’lü yıllarda Çin’de yapılan dondurulmuş bal ve süt karışımları. Marco Polo’nun Çin’den Venedik’e getirdiği bu tarifle, dondurma Avrupa’ya yayılmış. 1600’den sonra buz üretimi gelişince dondurma da bu gelişmeden payını almış. O yıllarda yaz aylarının vazgeçilmez tadı haline gelen dondurmanın yolculuğu Avrupa’dan Amerika kıtasına ancak 1700’den sonra ulaşabilmiş. Amerikalı üreticiler de korneti geliştirerek dondurmaya katkıda bulunmuş. Dondurmanın ana malzemesi süt ve şeker. Bu malzemelere, vanilya, sahlep, meyve, kuru yemiş, bal, kakao ve çikolatanın katılımıyla birbirinden farklı lezzetler ortaya çıkıyor. Kalori değerinin birçok tatlıya oranla daha düşük olması dondurmayı dengeli beslenmede avantajlı konumuna getiriyor. Diyetisyenler en sıkı diyet listelerinde bile haftada bir kez dondurmaya izin veriyor. Tüm hazır gıdalarda olduğu gibi hazır dondurmalar da her zaman sağlıklı ve güvenli değil. Elbette piyasada kalitesi tartışılmaz markalar da mevcut. Ancak siz yine de çocukluğunuzdaki dondurma lezzetini yakalamak isterseniz evde dondurma yapmanız mümkün. Malzemeler basit olsa da evde dondurma yapmak çok kolay değil. Kıvamını tutturmak, buzlanıp kristalleşmesini engellemek ve homojen bir yapıya kavuşmasını sağlamak için biraz enerji sarfetmek gerekiyor. Kaymaklı dondurma (14 kişilik) 4 litre süt, 600 gram tozşeker, 30 gram sahlep Toz şeker ve sahlebi karıştırıp kenara alın. Sütü çelik bir tencereye alıp ağır ateşte yanan ocağa oturtun. Tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak sahlepli karışımı azar azar süte yedirin. Karışım boza kıvamına gelince ocaktan alın. Oda sıcaklığında her 10 dakikada bir tahta kaşıkla yukarıdan aşağıya doğru kaldırıp havalandırarak soğutun. Tamamen soğuduktan sonra çelik bir kaba aktarıp üzerini streç filmle kaplayın ve derin dondurucuya yerleştirin. 3 saat boyunca 20 dakikada bir çıkarıp tahta kaşıkla 2-3 dakika süreyle karıştırın. En sonunda çırpma teli ile birkaç dakika çırpıp üzerini düzeltin. 3 – 4 saat sonra dondurmanız servise hazır olacaktır. Bunları biliyor musunuz? >> Dünyada Roma ve Kahramanmaraş dışında adı dondurma ile birlikte anılan başka şehir olmadığını… >> Amerika’nın yıllık kişi başı 25 litre ile dondurma tüketiminde ilk sırada olduğunu… >> Türkiye’de yıllık dondurma tüketiminin kişi başı 1 litreyi aşmadığını… >> Dondurmada, A, C, D, E ve B grubu vitaminlerinin yanı sıra protein, karbonhidrat, yağ, kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, potasyum, demir ve çinko bulunduğunu… >> Dondurmanın sanılanın aksine soğuk algınlığına sebep olmadığını ve kış aylarında da tüketilebileceğini… Buluşma 2015 - 53 Püf noktası >> Meyveli dondurma hazırlarken meyveleri kaynatmak yerine çiğ kullanmak doğru aromayı yakalamak için önemli. >> Lezzetli bir dondurma için kaliteli sahlep ve tam yağlı süt kullanmak şart. >> Dondurma harcının gereğinden fazla sert veya gereğinden fazla yumuşak olmaması için şeker miktarını doğru ayarlamak gerekli. >> Dondurmanızı servis etmeden 10 dakika önce buzdolabından çıkarın. Biraz yumuşamasına izin verip dondurma kaşığıyla servis edin. >> Dondurma kaşığını her kullanımdan önce soğuk suya batırıp çıkarırsanız dondurmanın kaşığa yapışmasını önlemiş olursunuz. >> Nane, rulo gofret, çikolata parçaları, karamel şurup ve mevsim meyveleri dondurmanın sunumunu şıklaştırmak için en uygun alternatifler. Kavunlu dondurma (10 kişilik) 2 kilogram kavun, 270 gram tozşeker Yıkayıp kuruladığınız olgun ve yumuşak kavunu soyun ve çekirdeklerini çıkarın. Küçük parçalar halinde kesip blendere koyun. Üzerine toz şeker ekleyin. Önce yavaş, daha sonra hızlıca, şeker tamamen eriyene kadar blender’dan geçirin. Elde ettiğiniz karışımı çelik bir kaba boşaltın ve üzerini streç film ile kapatın. Bu kabı derin dondurucuya yerleştirip 15 dakikada bir çıkarın ve en az iki dakika çırpma teli ile karıştırın. Bu işlemi en az dört kez tekrarlayıp dondurmanızın homojenleştiğinden emin olunca üzerini düzeltin ve derin dondurucuda 8 – 12 saat dinlenmeye bırakın. Çikolatalı dondurma (6-8 kişilik) 2 litre süt, 400 gram tozşeker, 15 gram sahlep, yarım kilogram damla çikolata, yarım su bardağı çikolata kreması Tozşeker ve sahlebi karıştırıp kenara alın. Sütü çelik bir tencereye alıp ağır ateşte yanan ocağa oturtun. Sahlepli karışımı sürekli karıştırarak ve azar azar ekleyerek süte yedirin. Boza kıvamına gelince damla çikolatadan yarım çay bardağını kenara ayırıp kalanı karışıma ekleyin. Üzerine çikolata kremasını ilave edin. 10 dakika pişirip ocaktan alın. Oda sıcaklığında her 10 dakikada bir tahta kaşıkla yukarıdan aşağıya doğru kaldırıp havalandırarak soğutun. Uygun bir çelik kaba alın. Üzerini streçleyip derin dondurucuya koyun. Her saat başı karıştırarak 6 saat süreyle derin dondurucuda bekletin. 6 saatin sonunda dondurmayı derin dondurucudan çıkarıp ayırdığınız damla çikolataları ekleyin ve tahta kaşıkla karıştırın. Üzerini düzeltip yeniden dondurucuya koyun. 24 saat sonra servis yapabilirsiniz. 54 - Buluşma 2015 Kayısılı dondurma (20 kişilik) 5 kilogram kayısı, 1 kilogram toz şeker Yıkanıp çekirdekleri çıkarılmış kayısıların üzerine tozşekeri ekleyip çelik bir kap içerinde 1 saat bekletin. 1 saatin sonunda önce ezerek kevgirden sonra ince delikli bir tel süzgeçten geçirin. Elde ettiğiniz karışımı çelik bir kaba aktarıp üzerine streç film geçirdikten sonra derin dondurucuya yerleştirin. Sonrasında 6 saat boyunca her saat başı çıkarıp tahta kaşıkla 2 – 3 dakika karıştırın. Son karıştırmanın ardından üzerini düzleyerek 2 gün dinlendirin. Buluşma 2015 - 55 GASTRONOMİ ADABI hakkında bİlmenİz gereken 15 şey Balık yemek ciddiyet ve özen ister. Keyfini çıkarmak istiyorsanız sofranın adabına da uymalısınız. 1 Tekirin tavası, çipuranın ızgarası, dil balığının şişi, sardalyanın pilakisi, uskumrunun dolması, kırlangıcın haşlaması makbuldür. Palamut gibi siyah etli balıkların, daha yağlı ve daha az jelatine sahip oldukları için buğulaması ve çorbası tavsiye edilmez. Yahni için ise bulunmaz kaftandır. 2 Balık ikram edilen bir sofrada yemek bıçağı kullanılması balık adabına hiç yakışmaz. Mala şeklindeki balık bıçağı kullanılmalıdır. Balık çatalı ve bıçağı ayrı bir tabak içine yerleştirilmiş peçete üzerinde sağdan takdim edilirse daha itibarlı olur. Çatalla yenmesini kolaylaştırmak için dent adı verilen küçük metal çubuklar da koyabilirsiniz. 3 Oldu da yerken ağzınızda bir kılçık hissederseniz panik yapmayın. Bu balık kılçığını çatalla çıkarabilirsiniz. Bir davetteyseniz ve bunu yapamıyorsanız peçeteyle ağzınızı kapayarak da kılçıktan kurtulabilirsiniz. 56 - Buluşma 2015 4 Balık yemek bir hünerdir. Ancak balığı sunmak da ayrı bir maharet ister. Her balık her tabakta sunulmaz. Örneğin; balık çorbası düz yemek tabağının üzerine yerleştirilmiş bir çorba tabağında sunulurken servis olarak balık çatalı, kaşığı ve bıçağı bulunmalıdır. Olmazsa olmaz ise tabağın sol yanına konacak bir deşet tabağıdır. Olası kılçıklar için hazırlıklı olmak gerektiğinden bu artık tabağı masada mutlaka bulunmalıdır. 5 Evinizde özel bir davet veriyor ve her şeyin kusursuz olmasını istiyorsanız önceliklere dikkat etmeniz gerekir. Her şeyin bir zamanı var. Menüde çorba yer almıyorsa deniz ürünleri her zaman önce servis edilir. Ordövr olarak sunulan etten ve tavuktan bile önce gelmelidir. 6 Sıcak servis edilen balıklar mutlaka önceden ısıtılmış tabaklarda sunulmalıdır. Aksi takdirde çabuk soğuyacağından yağı donmuş ve pulları sertleşmiş sevimsiz bir tabakla karşılaşırsınız. Soğuk servis edilen balık ise ikramdan en az 2 saat öncesinden buzdolabında bekletilmelidir. 7 Kızartma ve tava balıklar pişirildikten hemen sonra yağları süzdürülmelidir. Kayık biçimli servis tabaklarına dantel şeklinde peçeteler yayılarak balık üzerine alındığında daha hoş bir sunum elde edebilirsiniz. Balık maydanoz, tere, roka ve limon dilimleri ile süslenebilir. 8 Tereyağında yapılmış balıklar servis tabağına alındıktan sonra üzerine yeniden tereyağı gezdirilmelidir. Ancak tereyağının yanmamasına özen gösterin. İnce doğranmış maydanozlara bulanmış limon dilimleri ise süsleme için idealdir. 9 Balık sofrasında mütevazilik önemlidir. Sunum kadar konukların da bu sofra adabına uyması gerekir. Dolayısıyla balık sofrasında hele hele balık hakkında ahkam kesmeyin. Örneğin; balıkla yoğurt yenmez klişesi tamamen yanlıştır. Özellikle İtalyan mutfağında yoğurtla birlikte hazırlanan birçok balık yemeği bulmak mümkündür. 10 Her tür deniz ürünü yanında mutlaka bir salata olur. Olmalıdır da. Ancak her balığa uygun salata tipi de farklıdır. Lüfer, levrek gibi beyaz etli balıklar roka salatası gibi yeşil salatalarla sunulmalıdır. Palamut gibi balıklar ise çoban salatası ile yenir. 11 Şık bir davette balık yemek en az spaghetti yemek kadar korkutucu olabilir. Ancak bu işin de bir formülü var. Önce balığın kafasını ayırın. Ardından çatal ve balık bıçağı yardımıyla balığı başından kuyruğuna kadar ikiye ayırın. Bıçağın ucu ile kılçığı tamamen sıyırın. Kılçıkları ayrı bir tabağa koyun. Eğer sunulan gümüş gibi küçük bir balık ise başıyla birlikte yiyebilirsiniz. 12 Balık içerisinde bulundurduğu demir ve çinko açısından oldukça değerlidir. Ancak demirinin emilimi için yanında alacağınız gıdalar da önemlidir. Bu açıdan C vitamini içeren gıdalar ve bol yeşillikli sebzeler sağlığınız açısından da oldukça faydalı olacaktır. 13 İster tava olsun, ister haşlama; balık hiçbir zaman hafif olmayacaktır. Bu yüzden arkasından yiyeceğiniz tatlının da buna uygun olması gerekir. Tahin helvası, irmik helvası gibi seçenekler dışında ayva tatlısı gibi meyveli tatlılar da uygun seçeneklerden. Hamur tatlıları ise hazmı zorlaştıracağı için kesinlikle tercih edilmemeli. 14 Balık yemeyi sevenlerin denizi de sevdiğini, dolayısıyla doğaya da bağlılığını düşündüğümüzde balık seçerken de birtakım kurallara uymak gerektiğini söyleyebiliriz. Greenpeace’in geçtiğimiz yıllarda başlattığı “Seninki Kaç Santim?” eyleminden sonra Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, orfoz ve lagos balıkları için yasal avlanma boyunu 30 santimden 45 santime çıkardı. Lüfer için ise boyut 20 santim. Buna göre sofranıza koyacağınız balıkların yasal avlanma boyutunda olduğuna, yavruları denizde özgür bırakarak doğanın dengesini koruduğunuza emin olun. 15 Izgara, haşlama ve fırında balıklar diğerlerine nazaran daha zahmetsizdir. Haşlanmış patates, havuç ve her tür sebze ile servis edilebilir. Ancak yanında sunulan çeşitli balık sosları yemeğinize ayrı bir keyif katacaktır. Buluşma 2015 - 57 YAŞAM DÂHİLERİN KULÜBÜ MENSA bİr bahçıvan, bİr astronot, bİr bİlİm adamı... Onları bİr araya getİren ne? Bir NASA astronotu ve bir Hollywood yıldızını bir araya getiren özellikler ne olabilir? Cevabı üstün zekâları. Meslek, yaş, ırk, din tanımadan kapılarını üstün zekâlılara açan Mensa, dünyanın en ilginç profildeki üye listesine sahip kulübü. M Medyada bazen üç yaşında okumayı öğrenen, beş yaşında çok haneli sayıları çarpabilen, onlu yaşlarındaysa “büyümüş de küçülmüş” bakışlarıyla astronomiye merak saran insanları görürüz ya, işte dünyanın dört bir yanındaki bu dâhileri bir araya getiren bir Mensa Türkiye kurucularından Hulusi Berik, Türkiye’de organizasyon Mensa. Latince, masadan gelen bir ismi var. 150 civarında Mensa üyesi olduğunu söylüyor. Kendisi gibi oğlu Yuvarlak masa kavramından yola çıkarak herkese açık da üstün zekâlı olan Berik, üstün zekalıların topluma adapte olduklarını gösteriyor. Ortak paydaları, herkesten üstün olmakta zorluk yaşadığını ve Türkiye’de üstün zekalı olmanın bir zekâları. Ama bu özelliğin zor tarafları da var. Bu yüzden de avantaj değil, dezavantaj olduğunu söylüyor. “Üstün zekâlı olmak kendileri gibi insanlarla bir araya gelme ihtiyacı duyuyorlar. insanları korkutuyor. Üstün zekâlıyla uğraşmak istemiyor kimse. Şimdi bu derneğin tüm şubelerinin toplandığı Mensa Toplumda bir sorun yaratacakmış gibi geliyor” diyen Berik, oğluna International’ın başındaki Michael Feenan ile dâhilerin yaşıtlarından ve diğer çocuklardan farklı olduğunu hissettirmemek kulübüne bakalım: için elinden geleni yapıyor. 58 - Buluşma 2015 TÜRKİYE’DE 150 MENSA ÜYESİ VAR Kaç üyeniz var? Mensa Amerika’da 55 binin, Mensa İngiltere’de 22 binin, Mensa Almanya’daysa 10 binin üzerinde üyemiz var. Tüm dünyadaki üye sayımız 120 bin civarında. Bu rakam, mevcut olduğumuz diğer ülkelerde henüz büyüyemediğimizi gösteriyor. Mensa International, bir ülkede varlık göstermeye çalışan ve üye olmaya çalışan gruplara destek oluyor ama sonuçta ne kadar gelişeceği, o grubun enerjisi ve isteğine bağlı. l En zeki ülke gibi bir veri var mı elinizde? Hayır, böyle bir değerlendirmeye gitmedik. Mensa herkese açık ve eşit davranılan bir kurum. ABD ve İngiltere Mensa’larda daha çok üyemiz var ama oralarda eski olduğumuz için. Türkiye’de bir şubemiz yok. Ama IQ testinde yüzde 2’lik dilime giren herkes Mensa International’a katılabilir. l Üstün zekâlı insanlar hayatlarının genelinde başarılı oluyorlar mı? Zekâ testinden yüksek puan almanın hayatta başarı getirdiğine ilişkin bir kanıt yok. Çünkü başarının arkasında zekânın yanı sıra; motivasyon, yaratıcılık, çaba ve hatta şans faktörü var. l İnsanlar veya ailelerin çocuklarının zeki olduğunu nasıl anlıyor? Çoğu kişi IQ testini alınca üstün zekâlı olduğunu anlıyor. IQ’larının yüksek olduğunu düşünüp testi alanlar da var. Bazen insanlar aileleriyle beraber testi alıyor. Geçen yıl kızını test için getiren bir baba da testi çözmüş, ikisi de üstün zekâlı çıkınca Mensa’ya üye olmuşlar. l Üstün zekâlı çocuklar için özel bir eğitim var mı? Bizim tavsiye edebileceğimiz bir yöntem yok. Çünkü bu konu devletlerin ilgisi dahilinde. Önemli olan çocuğun zekâsının fark edilmesi ve potansiyelinin geliştirilmesi için cesaret ve teşviğin sağlanması. Amerika’da ve diğer bazı ülkelerde aileler ve öğretmenleri yönlendiren bir program var. l EN GENÇ ÜYELER ELISE VE OSCAR Elise Tan-Roberts, Nisan 2009’da 2 yaş 4 aylıkken (845 günlük) Mensa’nın en genç “kız” üyesi oldu. Mensa 10.5 yaşının altındaki çocuklara IQ testi uygulamadığı için İngiltere’nin başkenti Londra’da yaşayan Elise’nin zekâsı, 1970’lerden bu yana üstün yetenekli çocuklar üzerinde çalışan İngiliz çocuk psikolojisi profesörü Joan Freeman tarafından teşhis edildi. Ağustos 2009’daysa yine İngiliz Oscar Wrigley’nin zekası İngiliz eğitim psikolojisi doktoru Peter Congdon tarafından yüzde 2’lik dilime sokularak Mensa İngiltere’nin en genç “erkek” üyesi oldu. EV HANIMINDAN BİLİMADAMINA ÜSTÜN ZEKÂLILAR Y üz ülkede faaliyette olan Mensa, 40’dan fazla ülkede örgütlü. Mensa üye profiline ilişkin kapsamlı bir çalışma yok. Ancak ilkokul mezunundan binden fazla alanda doktora sahibine geniş bir eğitim yelpazesinden üyesi var. Irk, yaş, din, dil gibi demografik bir veri tutmuyorlar. Meslek gruplarına göre bir dağılım söz konusu değil. Mensa’nın ev hanımından bilim adamına, bahçıvandan doktora pek çok insan profiline sahip olduğu biliniyor. Çocuğunuzun üstün zekâlı olduğunu nasıl anlarsınız? Mensa’ya danışmanlık yapan bir uzman, üstün yetenekli olup olmadıklarını anlamaları için ailelerin çocuklarındaki şu davranışlara dikkat etmeleri gerektiğini söylüyor: -Olağandışı iyi bir hafıza -Bazı zekâ eşiklerinin erkenden aşılması -Erken okuma ve yaşına göre ilerlemiş kelime haznesi -Olağandışı hobi ve ilgi alanları veya bazı konulara aşırı eğilim -Başka çocuklara tahammülsüzlük -Dünya meselelerine karşı farkındalık -Kendisini ulaşılamayacak yüksek standartlarda görme -Herkesin elde edemediği şeyleri elde edebilmek -Yetişkinlerle veya kendi kendine zaman geçirme -Konuşmayı sevmek -Kolay öğrenmek -Gelişmiş espri zekâsı -Müziğe olan ilgi -Bir oyun oynarken yeni kurallar icat etme -Dışa veya içe aşırı dönük olma hali GEENA DAVIS, STEVE MARTIN DE MENSA ÜYESİ E n ünlü Mensa üyeleri arasında oyuncular Geena Davis, Steve Martin, James Woods, Goldie Hawn, Glenne Headly, film yönetmeni Quentin Tarantino, bilim-kurgu yazarı Isaac Asimov ve NASA astronotu Bill McArthur yer alıyor. Mensa’nın ilginç mesleklere sahip üyeleri arasında 1987 Avustralya Playboy güzeli Julie Peterson, Amerika’da Raven ismiyle ün yapan pankreas güreşçisi Scott Levy de var. B DÜNYA Bükreş’e üç saat uzaklıkta, Transilvanya Alpleri’nin eteklerine kurulmuş küçük bir Romanya kasabası, Ramnicu Valcea. Kasabaya girdiğinizi caddelerde BMW, Mercedes-Benz ve Jaguar gibi pahalı otomobilleri görmeye başladığınızda anlıyorsunuz. Bir kasabadan çok bir şehirde olabilecek kadar çok sayıda lüks otomobil galerisi var. Adım başı bir lüks apartman inşaatı, ışıltılı büyük mağazalar ve ardı ardına bir yenisi daha yapılan AVM’ler… Lüks araçların direksiyonlarında 20-30 yaş arası genç erkekler. Otomobillerin içinden tekno müzik sesleri ve genç kız gülüşmeleri geliyor. Sürücüler kırmızı ışıkta huzursuzlanıyor, altın zincirleriyle etrafa hava atıyorlar. Peki bu küçük kasabada ne iş yaparak bu kadar genç yaşta böyle lüks arabalar alacak parayı kazanmış olabilirler? Hackerlık! Burası bir hacker kasabası. Başlıca geçim kaynağı siber suç işlemek. 120 bin kişilik kasabada hemen herkesin bir nickname’i var. FBI’ın buraya verdiği isim Hackerville. Kasabalı gençlerin uzmanlık alanı e-ticaret dolandırıcılığı ve bilgisayarlara zarar vermek amacuyla üretilen malware atakları. Son 10 yılda online dolandırıcılıktan kasabaya akan para 10 milyonlarca doları buluyor. Yeni apartmanların, gece kulüplerinin ve AVM’lerin temeli hep bu paralarla atılmış. İnternet üzerinden ABD’li ve Avrupalı kurbanlarından çaldıkları, ABD’li şirketlerin banka hesaplarını hack’leyerek elde ettikleri paralarla inşaat şirketi kuranların başkenti sanki bu kasaba. İnternet devrimi Ünlü diktatör Nikolay Çavuşesku yönetiminin Aralık 1989’da yaygın halk gösterilerinin ardından gerçekleşen askeri müdahale ile devrilmesinden ve Romanya’nın serbest pazar ekonomisine geçmesinden 10 yıl sonra başka bir devrim daha yaşadı bu kasaba: İnternet Devrimi! Kasaba gençlerini sanal dolandırıcılığa iten en önemli neden ise burada iş bulmanın çok zor, internet kafelerin ise ucuz olması. Kasabada hacker dolandırıcılığından daha çok e-ticaret dolandırıcılığı yapılıyor. Örneğin e-Bay gibi açık arttırma sitelerine ucuz otomobil, cep telefonu, bilgisayar ilanları konuyor. Ya da direkt kendisi sahte olan alışveriş siteleri kuruluyor. Kurban parayı hiçbir zaman teslim edilmeyecek kargosu için ödüyor. Hatta inandırıcılığı arttırmak adına, örneğin bir ikinci el araç satışı yapılacağı vaat ediliyorsa, kasabada tipi ABD’liye benzeyen birine ABD askeri üniforması giydirilerek aracın önünde fotoğrafı çekiliyor… Ve başka bir yere atandığı için aracını acilen ucuz bir fiyata satmak istediği gibi hikâyeler uyduruluyor. Daha kapsamlı dolandırıcılıklar ise kasabalı hacker’ların ABD’li şirketlerin banka hesap numaralarını hack’lemesiyle gerçekleştiriliyor. Ancak 2005 yılından itibaren FBI’nın durumu fark etmesi ve kasabanın siber suçlar dolayısıyla adının çıkmasının ardından Ramnicu Valcea’lılar Avrupa’da veya ABD’de yaşayan Romanyalılarla ortaklık kurmaya başlamışlar. Yani artık para transferi bu aracılar tarafından yapılıyor. Hatta ilanların profesyonelce hazırlanması için İngilizce bilen birilerini kiralıyorlar. 2000 hacker var Online hırsızlık, genç erkekler için iyi ve güzel bir hayata bir bilet gibi. Örgütlenme biçimleri de uzmanlıklara göre hiyerarşik bir yapılanma içeriyor. Mezat dolandırıcılığı uzmanları, e-ticaret dolandırıcılığı uzmanları ve hacker’lar hepsi geniş bir ağın parçası olarak bir merkezde toplanmış. Daha büyük işler yapmak için bu örgütsellik büyük kolaylık sağlıyor. Avrupa ve ABD’deki ortaklarıyla birlikte aslında uluslararası bir örgütün kalbi haline gelmiş kasaba. Hacker ROMANYA’NIN BU ÜCRA KASABASI NASIL 60 - Buluşma 2015 2005-2010 yılları arasında Bükreş’te görevli bulunan FBI ajanı Gary Dickson’a göre buradaki merkeziyetçi yapılanma Silikon Vadisi’nde yürütülen operasyonların tek merkezde toplanmasına benziyor. Romanya polisi ise bu sınırsız güce karşı sınırlı imkânlarla savaşmaya çalışmaktan bitkin düşmüş. Kasabadaki hacker ve online dolandırıcı sayısı son tahminlere gore 2000. Ama arkadaş ve akrabalarıyla yaptıkları ortaklıklar da hesaba katılırsa bu rakam çok daha yüksek. Ancak polis çok da başarısız sayılmaz. Tüm örgüt yapılanmasını aslında 2008’de çözmeyi başarmışlar. Kasabanın en büyük inşaatçılarından biri olan 28 yaşındaki hacker Romeo Chita’nın bağlantılarını ortaya çıkarmışlar. Çok para harcaması gibi özelliklerinden dolayı 2006’da polisin dikkatini çeken Chita’nın siber suç ağı 2008’de ortaya çıkarılmış. Chita tutuksuz yargılanıyor. Ancak Chita hapse atılsa da bu bir çözüm değil. Yetkililer, “Bunlardan ikisini yakalasak yerlerini 20 kişi dolduruyor!” diyor. Lüks otomobiller, sabahlara kadar süren eğlenceler... Gençler kolay kazandıkları parayı kolay harcıyorlar. Ramnicu Valcea’da gençleri sanal dolandırıcılığa iten en önemli neden iş bulmanın zor olması. Transilvanya Alpleri’nin eteklerinde küçük bir kasaba; Ramnicu Valcea. Bir Romanya kasabasından çok caddeleri dolduran pahalı otomobilleri, lüks alışveriş merkezleri ve gece hayatı ile Beverly Hills’e benziyor. Kasabaya bu lüksü getiren ise 20-30 yaş arası gençler. Hepsi de siber suçlu! Hack’leyerek kazanıyorlar. Burası bir hacker ve sanal dolandırıcı kasabası. FBI buraya “Hackerville” diyor. kasabası DÜNYANIN SİBER SUÇ BAŞKENTİ OLDU? Buluşma 2015 - 61 DİJİTAL Çünkü #1Olmak İçİmİzde var! #1Olmak bizim kültürümüz için çok değerli! Gerek ailemiz, gerek komşularımız, gerekse hiç tanımadığımız insanlarla çoğu kez bir olma duygusunu yaşıyoruz. Bu duygu, kimi zaman bir sözcükle, kimi zaman alışveriş poşetlerine uzatılan bir elle ya da yolda kalan bir araba için oluşturulan dayanışma ile ortaya çıkıyor. Biz de bu duygudan yola çıkarak, insanların birbirlerine yardım etme hallerinden oluşan iki farklı sosyal deney videosu hazırladık ve Facebook, Twitter, Instagram ve YouTube mecralarından paylaştık. Duygusal vurgusu nedeniyle kısa sürede geniş yankı bulan kampanya, Twitter’da düzenlenen yarışma ile de büyüyerek daha fazla takipçiye ulaştı. • Facebook’ta paylaştığımız iki videomuz yaklaşık 836.000 kez izlendi. • Proje boyunca YouTube kanalımızdaki videolar 248.567 kez izlendi. LIMRA Silver Bowl Awards’da 2 Ödül Kazandık T Toplumun yaşam kalitesini artıran sosyal bir marka olmak vizyonu ile yürüttüğümüz sosyal medya stratejilerimizin başarısı bir kez daha tescillendi. Allianz Yaşam ve Emeklilik şirketimiz de dâhil olmak üzere dünya çapında 300’den fazla sigorta ve finans kuruluşunun üye olduğu LIMRA’nın (Life, Insurance, Marketing and Research Association) 8 farklı başlıkta sektördeki en başarılı sosyal medya projelerini belirlediği uluslararası Silver Bowl Awards yarışmasında, başvurduğumuz 2 kategoride de ödül kazandık. Allianz Türkiye olarak, geçtiğimiz sene hayata geçirdiğimiz “Social Customer Care/ Sosyal Müşteri Hizmetleri” projemiz ile “Best Use of Social Media for Customer Service” kategorisinde ve “1 olmak içimizde var” imaj kampanyamız ile “Best Use of Social Media Outside of US” kategorisinde 2 ödül kazandık. ABD’nin San Francisco şehrinde düzenlenen ve 21 Ağustos’ta sonuçlanan yarışmanın kazananları #SilverBowlAwards hashtag’i ile Twitter’da da duyuruldu. Böylece başarımız tüm dünya ile de aynı anda paylaşılmış oldu. 62 - Buluşma 2015 Allianz Gençler Münih Futbol Kampı’na 2015’te de ilgi yoğun A Artık Allianz Gençler Münih Futbol Kampı futbola ilgili gençler arasında bir efsaneye dönüştü! Bu yıl Türkiye’nin 4. kez katıldığı kampa her geçen yıl ilgi artıyor. Gençler sosyal mecralar üzerinden yeni yarışma tarihlerini her sene merakla takip ediyorlar. Bu sene de 14 ile 16 yaş arasındaki gençlerden Facebook uygulaması üzerinden kişisel bilgileri ile başvuru yapmalarını ve yeteneklerini gösterecekleri bir video hazırlamalarını istedik. Hazırlanan mikro site ile hem cep telefonlarından, hem de bilgisayarlarından yarışma formunu doldurabilen gençler, kendi futbol yeteneklerini kaydettikleri videoları Allianz Türkiye ile paylaştı. Ödül büyük olunca iddia da büyüktü: 1 Nisan’dan 8 Mayıs’a kadar gençlerin kimi freestyle hareketleriyle, kimi volesi, şutu ya da kurtarışıyla en iyi hareketlerini kaydederek gönderdi. Spor yazarı Okay Karacan ve eski milli futbolcu Metin Tekin’in de içinde yer aldığı deneyimli jüri, büyük bir titizlikle videoları değerlendirdi ve yeteneğine inandığı 2 genci Münih’e gitmek için seçti. Kazanan isimler 26 Mayıs’ta Allianz Türkiye’nin Facebook sayfasında açıklandı. Seçilen gençler, bu sene de unutulmaz bir kamp deneyimi yaşadılar. Ayrıca, Allianz Gençler Münih Futbol Kampı 2015 uygulamasını kendi sayfasında paylaşan 15 kişi de spor çanta kazanma şansını elde etti. #kadınlar1olunca yapamayacakları şey yoktur! 8 Mart; kadınların birbirleriyle dayanışma ve toplumda eşit olmak için mücadele etme günü. Allianz olarak biz de kadın dayanışmasının altını çizmek istedik. Kadınlar Günü’nde, #kadınlar1olunca hashtag’iyle bir Instagram yarışması düzenledik. Takipçiler, yalnızca kadınların bulunduğu kalabalık bir selfie ya da fotoğrafı Allianz Türkiye’yi tag’leyerek paylaştı. Yarışmayı, katılan onlarca fotoğraf arasından kazanan takipçi ve onun tag’lediği kişiler birbirinden şık deri kordonlu saatlere sahip oldu. #kadınlar1olunca kazanmanın keyfi de bir başka oldu. A Babamızla nice selfie’lere Anne babalarımız, onlara ne kadar benzediğimizi görünce nasıl da mutlu olurlar değil mi? Çünkü bizler de onların birer parçasıyız. Biz de biraz bu duyguya dokunarak babalarımızı Babalar Günü’nde mutlu etmek için takipçilerimizi harekete geçirecek bir yarışma başlattık. Kullanıcılar, Allianz Türkiye’nin Facebook, Twitter ve Instagram hesaplarını takip ederek, #babasınınaynısı etiketiyle bu mecralardan günlük yaşamlarında babalarıyla benzer hareketlerini yansıtan fotoğrafları paylaştılar. 15 Haziran’da başlayıp 21 Haziran’da sona eren yarışmaya katılım yoğundu. Paylaşılan fotoğraflar arasından Allianz jürisinin seçtiği 5 fotoğrafın sahibi selfie çubuğu kazanma şansına sahip oldu. Şimdi babalarla nice selfie’ler, Allianz Türkiye’nin armağanı ile çekilecek. Buluşma 2015 - 63 HABERLER Biletix ve Allianz’dan Türkiye’de bir ilk: T ETKİNLİK BİLETLERİ ARTIK SİGORTALI Türkiye’nin eğlenceye giriş noktası Biletix ve sigorta sektörünün öncü şirketlerinden Allianz Sigorta, Türkiye’de bir ilke imza atarak hayata geçirdikleri ‘Etkinlik Katılım Sigortası’ ile etkinliklere katılımı sigortalıyor. Biletix, 15. yaşına girerken; toplumun yaşam kalitesini artıran sosyal bir marka olmak vizyonuyla çalışan Allianz Sigorta ve Allianz Global Assistance işbirliği ile Türkiye’de etkinlik sigortası uygulamasının ilk örneği olan ‘Etkinlik Katılım Sigortası’nı eğlence severlerin kullanımına sundu. Biletix web sitesi www.biletix.com adresinden bilet satın alan eğlenceseverlere, biletlerini satın alırken opsiyonlu olarak sunulan Etkinlik Katılım Sigortası, Ferdi Kaza Sigortası’yla birlikte sunuluyor. Biletleriyle birlikte Etkinlik Katılım Sigortası da alanların, özel şartlarda belirtilen risklerin gerçekleşmesi sonucu etkinliğe katılamamaları durumunda bilet ve hizmet bedelleri teminat altına alınıyor. Avrupa’da da örnekleri bulunan ve Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan Etkinlik Katılım Sigortası; ilk etapta Müzik, Sahne Sanatları, Aile Eğlencesi ve Eğitim kategorilerindeki etkinlikler için geçerli olacak. “Allianz SomaDA” projesiyle S Soma için bir olduk Soma’da 2014’te gerçekleşen ve ulusumuzu derinden sarsan maden faciasının ardından, Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) ve Bilim Kahramanları Derneği (BKD) ile işbirliği yapan Allianz Türkiye, “Allianz SomaDA” (Soma Dayanışma Ağı) projesini geliştirdi. Allianz SomaDA çatısı altında, Soma ve çevresindeki halkın yaşadığı facianın etkilerini azaltarak uzun vadede toplumun yaşam kalitesinin artırılmasını hedefledi. Allianz Türkiye, “Allianz SomaDA” kapsamında, Soma çevresinde, olaydan etkilenen 6 ilçedeki 16 okulun, Bilim Kahramanları Buluşuyor turnuvasına katılımını sağladı: 34 gönüllü öğretmen ve 150 öğrencinin oluşturduğu 17 farklı Allianz SomaDA takımını 4 ay boyunca turnuvaya hazırladı. Öğrencilerin normal hayata dönüşü desteklenirken, psikososyal ve kişisel gelişimlerine de katkı sağlanması amaçlandı. Umut, mutluluk ve cesaret veren ilham dolu “Allianz SomaDA” sürecini anlatan kısa filmler de büyük ilgi gördü. Bölgedeki dönüşümün, sürecin kahramanları olan öğrenciler, anneler ve öğretmenlerin ağzından aktarıldığı Allianz SomaDA filmleri, “Toplum ve Allianz” Facebook hesabı ve Hürriyet TV üzerinden izlenebilir. 64 - Buluşma 2015 “AllIanz Risk Barometresi 2015” Küresel ekonomiyi tehdit eden risklere dikkat çekiyor D Dünya sigorta devi Allianz’ın, dördüncüsü yayımlanan Allianz Risk Barometresi’nde, 2015’te küresel şirketleri ve ekonomiyi tehdit eden en büyük riskler değerlendirildi. Barometrede, jeostratejik konumu, kamu maliyesi, elverişli iş ortamı, sağlam finans sektörü ve rekabetçi ekonomisi ile güçlü yönleri bulunan Türkiye’yi tehdit eden en büyük risklerin, doğal afetler, iş bölünmesi ve tedarik zinciri ile yangın ve patlama olduğu, bu riskleri döviz kurları, cari açıklar ve jeopolitik konjonktürün takip ettiği vurgulandı. A AllIanz Türkiye, 125. yılını TEDxAllianz ile kutladı Allianz’ın 125. kuruluş yıldönümü çerçevesinde, dünyanın birçok ülkesinde, demografik değişim konusunun ele alındığı TEDxAllianz konferansları düzenleniyor. Allianz Türkiye’nin bu kapsamdaki TEDxAllianz etkinliği de 13 Mayıs Çarşamba günü Allianz Türkiye Oditoryumu’nda düzenlendi. Dünyadaki demografik değişimin yaşam kalitesine olan etkisini ele alan, “Yaşam Kalitesi: Demografik Bir Bakış” temalı TEDxAllianz konferansını, 2500 çalışanı Allianz Türkiye Oditoryumu’nda ve intranet üzerinden de izleme şansı yakaladı. Moderatörlüğünü Allianz Türkiye Kurumsal İletişim Başkanı Fatmanur Erdoğan’ın üstlendiği 125. yıl etkinliğinin açılış konuşmasını Allianz Türkiye CEO’su Solmaz Altın yaptı. Allianz Yaşam ve Emeklilik ile Allianz Hayat ve Emeklilik Genel Müdürü Taylan Türkölmez’in “Demografik Değişimler” konulu bir konuşma yaptığı TEDxAllianz konferansında, farklı alanlarda uzman olan TV program yapımcısı ve gazeteci Emin Çapa verilerle Türkiye demografisi konulu bir sunum yaptı. Sosyal hizmet profesörü Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu’nun demografik değişimi bilimsel açıdan ele aldığı konferansta, Silikon Vadisi’nin küresel yatırımcılarından işadamı Barış Aksoy ise yaşlanan toplumun yaşam kalitesini artıracak teknolojiler konulu bir konuşma gerçekleştirdi. Gazeteci ve TV program yapımcısı Aslı Şafak ise yönetici ve çalışanların demografik yapıyla nasıl temas etmesi gerektiğine ilişkin bir değerlendirme yaptı. Moody’s, AllIanz Sigorta’nın güçlü finansal yapısını teyit etti Allianz Sigorta, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in yaptığı değerlendirme sonucunda uluslararası ölçümlemede Baa1, ulusal ölçümlemede Aa2 notunun sahibi oldu. Türkiye’deki finansal bir kuruluşun aldığı en yüksek not olma özelliğini taşıyan derecelendirme, şirketin gücünü ve güvenilirliğini bir kez daha teyit etti. Allianz Sigorta’nın son yıllardaki kârlılığının sektörün üzerinde olduğunu söyleyen Moody’s, şirketin notunun Türkiye’nin ülke notunun (Baa3) da üzerinde olmasının, özellikle ana ortağı Allianz SE’den aldığı güçle desteklenen sağlam finansal yapısından kaynaklandığını iletti. Şirketin Türkiye sigorta pazarındaki öncü rolü ile dengeli ürün portfoyüne sahip olmasının finansal yapısını destekleyen diğer ana unsurlar olduğuna işaret eden Moody’s, şirketin bu yapısı ile kârlı büyümesini sürdüreceğini öngördüğünü ifade etti. Allianz Türkiye CFO’su Aylin Somersan Coqui, Moody’s’in, finansal ve ekonomik durumdaki belirsizliklerden dolayı negatif olarak öngördüğü Türkiye derecesinin, Allianz Sigorta’ya da yansıdığını söylüyor. Aylin Somersan Coqui, Allianz Sigorta’nın güçlü bir finansal kuruluş olarak konumlanmasını sağlayan en önemli etkenlerin, Allianz Sigorta’nın sektördeki öncü konumu, büyüme potansiyeli ve dengeli portföyü olduğunu belirtti ve Allianz Sigorta’nın, uluslararası kredi notu AA3 olan ana ortağı Allianz SE’nin, Türkiye’ye verdiği stratejik öneme dayalı desteğin de altını çiziyor. D ALLIANZ DÜNYANIN EN DEĞERLİ SİGORTA MARKASI Dünyanın önde gelen sigorta ve finans şirketlerinden Allianz, uluslararası marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance’in her yıl yaptığı “Global 500” marka araştırması sonucunda “Dünyanın En Değerli Sigorta Markası” olarak belirlendi. Marka değeri 2014 yılında, 2013 yılına göre yüzde 3 oranında artış göstererek 21 milyar dolara ulaşan Allianz, tüm markalar içinde de 41. sırada yer aldı. Marka değeri ve markaların dünya sıralamasındaki yeri, şirketlerin nakit akışları, finansal güçleri, riskleri ve potansiyelleri gibi değişkenler dikkate alınarak belirleniyor. Allianz, uzun yıllardır dünyanın en değerli 100 markası içinde yer almayı sürdürüyor. Brand Finance’in araştırmasında Allianz markasının mali potansiyeline vurgu yapılarak önümüzdeki 5 yıl içinde yüzde 15 gelir artışı öngörüldü. Buluşma 2015 - 65 son nokta 1 Bu sanatın adı mikro minyatür Hasan Kale, çizimlerini toplu iğne başına, balık pullarına, pirinç tanelerine, sinek ve kelebek kanatlarına yapıyor. H Hasan Kale, resimle beş yaşında tanışmış. Düşlerini, hayallerini kalemiyle kâğıda ve tuvale aktarmış. Sonunda da minyatürde karar kılmış. Ancak onun minyatürleri şekilleri kadar ölçüleriyle de bildiklerimizden çok farklı. Yaptığı minyatürler, üzerlerine yapıldıkları minik objeler ve mikro birimlere varan boyutlarıyla Hasan Kale’yi dünyanın en nadir sanatçılarından biri haline getirmiş. Onun eserlerini rahatça seyredebilmek için büyüteç kullanmanız gerekiyor. Önceleri alışıldık şekilde minyatür yapan Kale, klasik minyatürü, geleneksel bir atölyenin “Bir kibrit kutusuna 25 tane portre çizebilir misiniz?” sorusuyla terk etmiş. Bir milimetreye 20 tane çizdiği çizgi minyatürü, “daha ne kadar küçük yapabilirim” merakının da artmasını sağlamış. O günden sonra kendisini tamamen mikro-minyatürler yapmaya vermiş. İyi ki de öyle yapmış. Minyatürcülerin bir zamanlar talebe olarak kabul etmedikleri Kale, bugün eserleri birçok yabancı ülkede “Mikro-Sanat” kategorisinde eserleri sergilenen ve ilgi gören sıra dışı bir sanatçı. Kale, milimetre içine sığdırdığı hayalleri farklı objeler üzerinde sergiliyor; Kum tanesinden, toplu iğne başına, balık pulundan, pirince kadar… Minyatürlerinin kataloglarını yapmıyor çünkü onların birebir görülmesi gereken çalışmalar olduğunu düşünüyor. Geçen sene sadece Türkiye’de 11 sergi açan Kale’nin eserle- 66 - Buluşma 2015 2 ri yurt dışında İsviçre, İtalya, Amerika, Japonya gibi birçok ülkeyi ziyaret etmiş. İnsanlar yurt dışından arayıp eserlerini görmek istediklerini, mutlaka bu eserlerin müzelerde yer alması gerektiğini söylüyorlarmış. Bu dileği ise önce Türkiye’de gerçekleşiyor. Kale, İzmir’de kendi adına minyatür müzesi açıyor. 1- Küçük bir fasulyeye çizilmiş bir at ve sahibi. 4 2- Sanki eski İstanbul yangınlarını hatırlatırcasına kibrit çöpünde İstanbul 3- Kabak çekirdeğinin üzerinde Yenicami ve martılar 4- İstanbul’un güzelliği bir yengecin kıskacında 3 Allianz’dan HZ^byo\gač HVčaVnVc ‘BdYaZgHVčaç` H^\dgiVhç’ 6aa^VcoÈYVc&H^\dgiVXçaç`9Zkg^b^ NViVgV`kZVnV`iViZYVk^!Y^ēkZ\oa`! Ydčjb\^W^iZb^cViaVgècnVcèhègV! VcaVēbVaè`jgjbVčè!a^b^iaZg!YZbZ noYZaZg^!bjV[^nZiaZg\^W^hVnèhèo hZZcZ`iZch^oZkZWiZc^oZjn\jc daVcaVgèhZ^c!`ZcY^c^oZoZahVčaè` h^\dgiVcèoèdajēijgjc# 6aa^Vco6XZciZaZg^kZnV))))*)+ lll#Vaa^Vcoh^\dgiV#Xdb#ig
Benzer belgeler
Buluşma Dergisi, Sayı 33, 1,86 Mb
bir çatı altında birleştirmenin yanı sıra şirketimizin gücünün ve Türkiye’deki kalıcılığının en önemli simgesi olan
Allianz Tower, sıra dışı mimarisiyle şimdiden İstanbul’un
sembollerinden biri old...
Buluşma Dergisi, 2014 Sayı 1 / 6,80 Mb
>> Güney Afrika’da şarapçılık çok önemli. 300-350 yıldır şarapçılık ile
uğraşıyorlar. Franschhoek ve Stellenbosch bölgeleri şarap üretiminde öne
Buluşma Dergisi, 2014 Sayı 2 / 5,5 Mb
ressam Steven Spazuk. O da kendi adına bir değişiklik
yapmak, yeni bir tarz oluşturmak istemiş ve boya, palet
ve fırçalarını bir kenara atmış. Bir anlamda ona “ateşle