Tarihte kötülükle ittifak eden gizli örgütler
Transkript
Tarihte kötülükle ittifak eden gizli örgütler
Monatliche Kultur, Kunst u. Informations-Zeitung Jahr/Yýl: 2 Ausgabe/Sayý:15 1 Juli 02 1,50 Є Sayfa 3’de Almanya’da kadýna yönelik þiddete karþý önlemler sertleþti K adýna yönelik þiddet dünyanýn hiçbir yerinde engellenemiyor. Almanya’da her yýl yaklaþýk 40 bin kadýn ev içi þiddetten kaçýp kadýn evlerine sýðýnýyor. Ýstatistiklere göre her üç kadýndan biri eþinin þiddetine maruz kalýyor, her yedi kadýndan biri de cinsel taciz ya da tecavüzle karþý karþýya kalýyor. Sayfa 4’de Mey M ey, müzikte nefesli bir çalgýya verilen isimdir. Ancak sözlüklerimize girmesi çok eski deðildir, Kamus-ý Türki‘de bile çalgý anlamýna rastlanmamýþtýr. Zaten Gazimihal‘de, T.D.K. sözlüklerine bu kelimeyi 1929 yýlýnda kendisinin verdiðini ve lügatlarýmýz gibi, ferhenk ve kamuslarda izine rastlanmadýðýný söylemiþtir. Sayfa 11’de Haþiþiler-II Nizari Ýsmaili‘lerin Kökeni H aþiþi inancýnýn herkesce anlaþýlabilir bir açýklamasý hiç yapýlmamýþtýr. Haþiþi‘ler kendi öðretilerini gizli tutmuþlar, düþmanlarý ise, sapkýn olduklarý gerekçesiyle, inceleme araþtýrma yapmadan onlarý neredeyse yok saymýþlardýr.“ Sayfa 2’de HASAN YÜKSELÝR ÝLE NAZIM ÞARKILARI B u iþin güzelliði müzisyenlerin çok yüksek deðerde olmasý. Ve Avrupa’nýn hemen hemen tanýnmýþ elemanlarý. Deðiþik milletlerden geliyorlar. Mesela piyanistimiz HIROKO NAKANO Japon. Onunla piyano eþlikli türkü konserleri yaptým. Özelliklede Köln Filarmoni salonunda. Televizyonlar canlý yayýnladýlar. Polonya asýllý kemancý BARBARA SADOWSKÝ’yi bu çalýþmada tanýdým. Olaðanüstü bir kemancý, tema duygu çok yüksek. Aramýzda bir Türk ve benimle beraber TURGAY AYAYDINLI. Alto saksafoncu çalýþmaya hemen damgasýný vurdu. Flütçü arkadaþýmýz Lüxemburg, perküsyoncu arkadaþýmýz Ýstanbul Ermenisi. Sayfa 9’da ÞÝÝRLERÝYLE YERALTINDAKÝ TAÞLARI OKÞAYAN ÞAÝR METE ALP K endimi anlatýr gibi rahatlýkla anlatabileceðim bir sanatçýdan, çaðdaþ bir þairden söz ediyorum. En zor iþ de bu zaten; “kendini anlatmak”. Kendimi anlatamadan þiirin Türkiyeli haþarý çocuðu Mete Alp’i anlatmak da ayný külfet. Ama baþlamak bile keyifli. Sayfa 13’de SPOR FUTBOL YASAÐINDAN DÜNYA ÜÇÜNCÜLÜÐÜNE 1 900‘lü yýllarýn baþýnda Kadýköy‘de oturan James Lafontaine adýndaki Ýngiliz olmasaydý, Osmanlý tebasý belki futbol topuyla daha geç tanýþacaktý. o zaman da Galatasaray’ýn kuruluþ yýlý 1905, Fenerbahçe‘nin kuruluþ yýlý 1907 olmayacaktý. Belki renkleri, belki isimleri bile baþka baþka olacaktý. Sayfa 19’de PASHA’DA KADIN VE UYUÞTURUCU TÝCARETÝ ÝDÝASI K adýn ve uyuþturucu ticareti yapýldýðý idialarýný araþtýrmak için Stuttgart’daki eðlence merkezlerinden Pasha’ya giden muhabirimiz tartaklandý. Basýn kartýný gösteren muahbirimize, Paþa’nýn sahibiyle birlikte, korumalarý tartakladý. Muahbirimizin sorma imkaný bulamadýðý sorularý buradan soruyoruz: 1-Ýdia edildiði gibi merkezinizde kadýn ve uyuþturucu ticareti yapýlýyor mu? 2-Elemanlarýnýzdan bu iþe bulaþanlar oldu mu? Müeseinizde cerayan ettiði idia edilen bu olaylara karþý ne gibi önlemler aldýnýz? 3-Muahbirimizin görmesini istemediðiniz þey neydi? arihte kötülükle ittifak eden gizli örgütlerin günümüze kadar gelen uzantýlarý, yanlýþ bir fikri uzun bir zaman boyunca ve etkili propaganda yöntemleriyle kitlelere kabul ettirebilmiþtir. Ancak 21. Yüzyýl, Allah’ýn izniyle kötü ittifaklarýn umduklarý gibi kendilerinin deðil, Ýslam ahlakýnýn yüzyýlý olacaktýr. Sayfa 6’da Türkiye’de dayatýlan yoz kültürden uzak kalmaya çalýþýyoruz. B ir ekol oluştu. Yani bilinçli bir şekilde yapýlmýþ bir şey yok. Tamamen halkýn yönlendirmesiyle, yýllar önceki ilk çýkýþým „hapishanelere güneş doðmuyor“ M E D YA Tarihte kötülükle ittifak eden gizli örgütler T SELDA BAÐCAN: ve „ adaletin bu mu dünya“ ile sene 1971 de oldu. Ýlk çýkýþým bu türkülerle oldu. Tamamen halkýmýzýn yönlendirmesiyle, kendimize bir mecra seçtik. Halk da o yolu açtý önümüze yani. Hani Musa´ya, Hz. Musa´ya nasýl kýzýl deniz açýldý ise, onun gibi halk da bize açtý. Nasýl yürümemiz gerektiðini halk bize öðretti. Sayfa 5’de NÝBELUNGEN DESTANI NIBELUNGENLIED R en Nehri ile ilgili destanlarýn en tanýnmýþý kuþkusuz Nibelungen Destaný’dýr. Destan Ren Nehri kýyýsýnda, eski Worms þehri civarýnda geçer. Destanýn en eski þekli elimize on üçüncü yüzyýldan kalma bir el yazmasý ile ulaþmýþtýr. Ancak daha önceki dönemlerde söylenen Latince baladlarda içinden bölümlerin olduðu düþünüle bilinir. Pagan inançlarý destan içinde sýk yer almaktadýr. Fakat ayný zamanda, Hristiyan inançlarý ve törenleri de destanda bulunmaktadýr. Bunun yanýnda kral-senyör-vasal iliþkisi de destanýn Orta Çað’a ait izler taþýdýðýný göstermektedir. Sayfa 8’de Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de HAÞÝÞÝLER-II Nizari Ýsmaili‘lerin Kökeni Haþiþi’lerin Gizli Öðretileri (1) Düþünce Okullarý „Genel olarak Ýsmaili‘lerin, özel olarak da Nizari Ýsmaili‘lerin asýl sorunu, her dönemde resmi Ýslam tarafýndan sapkýn kabul edilerek baský altýnda tutulmak istenmeleridir (Mýsýr Fatými halifelerinin yönetiminde Ýsmaili inancýnýn resmi dinsel görüþ olarak kabul edildiði dönem dýþýnda). Bu baskýnýn sonucu olarak, Haþiþi inancýnýn herkesce anlaþýlabilir bir açýklamasý hiç yapýlmamýþtýr. Haþiþi‘ler kendi öðretilerini gizli tutmuþlar, düþmanlarý ise, sapkýn olduklarý gerekçesiyle, inceleme araþtýrma yapmadan onlarý neredeyse yok saymýþlardýr.“ Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam „Hasan Sabbah, sýradan kiþilerin bilgi edinmesine engel olmuþ, her kitabýn tehlikesini ve her yazarýn daðarcýðýný zaten bilenler dýþýnda, bilginlerin eski kitaplarý incelemelerine izin vermemiþtir. Yandaþlarý ile birlikte, teoloji alanýnda, „Allah‘ýmýz Muhammedin Allah‘ýdýr“ demekten öteye geçememiþtir.“ Şehrestani „Ýslam bir mesih dini deðildir ve bir kurtarýcý-mesih kavramýna yer vermez. Yine de, büyük olasýlýkla Hýristiyan etkisi altýnda, Ýslam‘da Peygamberin soyundan gelen bir kiþi ya da yeniden dünyaya gelen Ýsa kiþiliðinde, „imanýn eskatolojik onarýmcýsý“ yani „Mehdi“ (Tanrýsal Rehber) kavramý zamanla geliþmiþtir. Ýsa‘nýn ortaya çýkmasýyla, „son yargý“ dönemi baþlayacaktýr. Ýyiler cennete giderken, kötüler cehenneme atýlacaklar; cennette ödüller, cehennemde ise cezalar olacaktýr. Böylece öngörülen „Son“dan önceki dönem de oldukça karamsardýr: Kabe yol olacak, Kur‘an sayfalarý boþ kaðýda dönüþecek, Kur‘an‘ýn buyruklarý belleklerden silinecek, Allah bile „Tanrýsal Söz“ü (logos-kelam) terk edecektir. Ýþte o zaman kýyamet kopacaktýr.“ Encyclopaedia Brittanica „Çeþitli duygu yüklü isimler altýnda, Ýsa‘dan Kur‘an‘da tam otuz beþ kez söz edilir; „Allah‘ýn Habercisi“ ve „Mesih“ gibi... Ama, Kur‘an‘ýn hiç bir yerinde Ýsa, ölümlü bir peygamberden, Muhammed‘in yolunu açan kiþi ve tek yüce Allah‘ýn bir sözcüsü olduðundan daha farklý bir niteliðe sahip deðildir. Týpký Basilides ve Mani‘nin söyledikleri gibi, Kur‘an Ýsa‘nýn çarmýhta ölmediðini yazar; „Onu öldürmediler, onu çarmýha germediler, öyle yaptýklarýný zannettiler“. Bu pek de açýk olmayan sözler dýþýnda baþka bir yorum yoktur. Ancak Ýslam yorumcularýna göre, ölmek üzere Ýsa‘nýn yerine geçen bir baþkasý vardýr. Her zaman olmasa da, bu kiþinin Sirene‘li Simon olduðu ileri sürülür. Bazý Ýslam Yazarlarý, Ýsa‘nýn bir duvar girintisine gizlenerek, týpký NagHammadi yazýtlarýnda da belirtildiði gibi, taklidinin çarmýhta can veriþini izlediðini yazarlar.“ Baigent, Leigh, Lincoln-The Holy Blood and the Holy Grail „Yeniden Doðuþ“ öðretisi, ya da daha doðrusu „ruh göçü“ kavramý, Ýran‘da geniþ kabul görmüþ ve Ýslam‘daki Mehdi inancýna evrimlenmiþtir. Bu öðretinin, Ýsmaili versiyonu iki ayrý düþünce okulu biçiminde ortaya çýkmýþtýr. Ýlki, Ýsmail“in kendisini doðrudan ölümsüz ve dolayýsýyla Mehdi olarak kabul eder. Ýkincisi, Ýsmail‘in oðlu Muhammed‘in Mehdi olduðunu ve tüm dünyayý fethetmeden önce ölmeyeceðini ileri sürer. Dürzi‘ler „yeniden doðuþ“u kendi inançlarýnýn temel ve ayýrt edici bir ilkesi olarak benimserler. Dürzi‘liðin kurucusu Hakim‘in on ikinci imamýn ruhuna sahip olduðuna inanýrlar. Hakim‘in tüm dinsel yetkisi de bu olgudan kaynaklanmaktadýr. Haþiþi‘lere oranla daha fazla bilgi sahibi olduðumuz Dürzi‘lerin öðretileri aslýnda hemen hemen Haþiþi‘lerin öðretisiyle eþtir: „tüm ruhlar hep bir anda yaratýlmýþlardýr, sayýlarý sýnýrlýdýr. Her ruh bir dizi ruh göçü ile geliþir ve mükemmelliðe doðru yükselir.“ Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam (2) Haka‘ik - Ýçrek Gerçekler „Ýnsanlýðýn dinsel geliþiminin, her biri yedi yýl süren, yedi ayrý peygamber döneminde gerçekleþtiði tasavvur edilmektedir. Bu yedi peygamberin ilk altýsý: Adem, Nuh, Ýbrahim, Musa, Ýsa ve Muhammed‘tir. Bu Tanrý habercilerinin her biri, sýradan insanlarýn bile anlayýp yorumlayabileceði bir dinsel yasa ortaya koymuþlardýr. Buna „zahir“, yani dýþ görünüþ denilebilir. Ancak, bu peygamberlerin verdiði her bir mesajýn bir de, içrek, gizli gerçekleri vardýr. Bu içrek gerçekleri ancak az sayýda aydýnlanmýþ kiþi anlayýp yorumlayabilir. Buna da „batýn“, ya da içrek gerçek adý verilir.“ „Haka‘ik (içrek gerçeklerin bütünü), bu yedi peygamberi izleyen birer „Vasi“ (elçi) ya da „Samit“(suskun) tarafýndan açýklanabilir. Bu kiþinin görevi kutsal yazýlar ve kurallardaki batýný izah etmektir. Her bir vasiden sonra, ayrýca yedi tane imam dünyaya gelir. Yedinci imam bu dizgedeki yeni peygamberdir ve böylece çember tamamlanýr. Son döneme damgasýný vuracak olan Mehdi, herkese tüm içrek gerçeklerin açýklamasýný yapacak ve böylece Tanrýsal bilgi dönemini baþlatacaktýr.“ „Ýsmaili teolojisi, iþte bu denli „vahiyci“ (revelationary) bir nitelik taþýr. Ýnsan aklýndan aþkýn olup, insanýn anlayamayacaðý düþünülen haka‘ik, aslýnda gnostik öðretiden türetilmiþtir. Tümüyle Neo-platoncu deðerlerden yola çýkarak, maddi ve manevi dünyanýn ilkelerini açýklama iddiasýndadýr. Gnostikler, maddi dünyanýn ikincil bir tanrý tarafýndan yaratýldýðýný düþünürler. Bu Eski Ahit‘teki Yahova‘dýr. Yehova, gerçek Tanrýnýn dünyayý yanlýþ inançlardan temizlemek için Ýsa‘nýn bedeninde oðlunu göndermesine kadar, belirli bir özgürlüðe sahip olabilmiþtir. Muhammed‘in gnostik bir görüþ olan, çarmýhta ölen kiþinin sadece bir hayal, Romalýlarla Yahudilerin yaralayamadýklarý bir görüntüden ibaret olduðunu Ýslam‘a uyarlamasýyla, birçok gnostik öðenin Ýslam‘a geçiþ yolu açýldý. Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam „Ýsmaili haka‘ikinin özü, „Ýlk Neden“ olarak Tanrý‘nýn reddedilmesinde ve kendi içinde belirli bir akýlcýlýða yönelmesindedir. Bu öðreti ayný zamanda Ýsmaili‘lerin sapkýnlýðýnýn temelidir. Onlara göre „Ýlk Neden“ evrensel akýlla birleþen Tanrýsal buyruk yani Tanrý Sözüdür (logos-kelam). Bu yüzden, Ýsmaili‘lerin buyruk-düzen-yasa hakkýndaki düþünceleri, içrek öðretilerinin çekirdeðini oluþturur ve Neo-platoncu felsefe ile Ýslam‘ýn sentezini gerçekleþtirir. Hasan Sabbah‘ýn gücü ve fedailerinin baðlýlýðý, Tanrý‘nýn aþkýn doðasý hakkýnda Ýsmaili öðretisinin kategorik ýsrarýndan kaynaklanýr. Böylesi mutlak bir Tanrý ve mutlak bir imam, mutlak bir inanç ve itaat gerektirir.“ 1-Ýmam (Ali ve Nizar‘ýn soyundan) Tam Aydýnlanmýþlar: 2-Dai‘d-D‘uat (Baş Dai) 3-Dai‘l-Kebir (Büyük Dai) BÝZÝM SAYFA 4-Dai Yarý Aydýnlanmýþlar: 5-Refik 6-Lasik 7-Fedai „Her ne kadar, aydýnlanma derecelenmelerinin ayrýntýlarý, 1332 yýlýnda Dürzi‘ler hakkýnda kaleme alýnmýþ tarihi bir belgeden aktarýlmýþsa da, Haþiþi‘ler ile asýl fark, derece sayýsýnýn Dürzi‘lerde, belki de dokuz göksel cisimle uyum saðlamak için, dokuza yükseltilmiþ olmasýndadýr.“ Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam (3) Dokuz Derece Adaylar, yaþam boyu kendilerini de öðretmenleri kadar önemli kýlacak olan, ebedi bilgelik ve gizli güç sahibi olacaklarýna inanarak örgüte katýlýrlar ve dokuz dereceden oluþan bir aydýnlanma sürecinden geçirilirler. Ýlk Derece Ýlk derecede, öðretmenler adaylarý, tüm önceden öðrenip kabul ettikleri dinsel ve siyasal düþünce ve yargýlardan kuþku duyma durumuna düþürürler. Daha önce kendilerine öðretilen her türlü bilginin önyargýlý ve sarsýlabilir olduðuna, olasý her çeþit tartýþma tekniði kullanýlarak, inandýrýlýrlar. Arap tarihçi Makrýzi‘nin aktardýðýna göre; bunun sonucu, öðrencilerin her sorunun en doðru yorumunu yapabilen tek gerçek bilgi kaynaðýnýn öðretmenleri olduðuna inanmalarý ve öðretmenlerinin kiþiliklerine baðýmlý duruma gelmeleridir. Öðretmenler, ayný zamanda, formel bilginin aslýnda, hazýr duruma geldiklerinde öðrenecekleri, gerçek, gizli ve güçlü sýrrýn sadece bir örtüsü olduðu hakkýnda sürekli ipuçlarý verirler. Bu akýl bulandýrma tekniði, öðrencinin bir öðretmene körü körüne baðlýlýk andý içecek hale gelmesine kadar sürdürülür. Ýkinci Derece Öðrencilere bu derecede, korunmasý Ýmama teslim edilmiþ olan içrek bilgiler olmadýkça, bu içrek öðretinin basit birer simgesi durumunda olan dinsel kurallar izlenerek Allah‘ýn rýzasýna ulaþmanýn imkansýz olduðu öðretilir. Üçüncü Derece Bu derecede, gelmiþ geçmiþ imamlarýn sayýsý ve kiþilikleri, yedi sayýsýnýn maddi ve manevi dünyadaki anlamý aktarýlýr. Artýk, kesinlikle „Onikiimamcý“ inanç ve görüþlerden uzaklaþýlarak, son altý imamýn saygý duyulmaya gerek olmayan, manevi bilgilerden yoksun, sýradan insanlar olduklarý öðretilir. Dördüncü Derece Öðrenciye, yedi „Natýk“ (bildirenpeygamber) dönemleri, onlarý izleyen altý „Samit“ (suskun imamlar) ve her yeni natýðýn kendinden önce gelenlerin dinsel öðretisini nasýl deðiþtirdiði öðretilir. Bu eðitim, Muhammed‘in son peygamber ve Kur‘an‘ýn da Allah‘ýn son vahyi olamadýðýnýn kabul ettirilmesini içerir ki, tüm bunlar öðrenciyi Ýslam dininden çýkarýr. Bu derecede ayrýca, yedinci ve son natýk, „Sahib-ul-Amr“ (varlýklarýn sahibi) Ýsmail‘in oðlu Muhammed‘in „Eskilerin Bilimi“ni (Ulum-ul Evvelin) tamamlayýp, içrek öðretinin bilimi olan „Tevil“ bilimini (Alegorik yorum) kurduðu aktarýlýr. Beşinci Derece Bu derecede, geleneklerin tümü terk edilerek, „Sayýlar Bilimi“ ve „Tevil“ uygulamalarýnýn öðretimine baþlanýr. Sürekli konuþulan konu dindir. Kur‘an‘ýn sözcük anlamýna giderek daha az önem verilirken, Ýslam dininin tüm kural ve koþullarý ortadan kaldýrýlmak istenir. On iki sayýsýnýn anlamý ve on iki „hucca“ (kanýt) öðretilir. Bu „hucca“lar, imamlarýn propagandasýna temel oluþturan ve onlarýn kiþisel öðretilerini yönlendiren kanýtlardýr. Ayný zamanda, „hucca“ sözcüðü, her imam tarafýndan, baþ dai olarak atanan kiþilere de ad olarak verilmiþtir. Sonradan, on iki „hücce“ insan omurgasýndaki on iki sýrt omuru ile baðdaþtýrýlýr; yedi kafa omuru (cervical) ise yedi peygamberi ya da yedi imamý simgeler. Altýncý Derece Ýslam dininin koþullarý (namaz, oruç, hac, zekat, kelime-i þahadet) ve tüm diðer ritlerinin alegorik anlamlarý bu derecede öðrenciye aktarýlýr. Görünümde uygulanan bu koþul ve ritlerin temelde önemsiz olduðu ve bilgiye ulaþmýþ kiþilerin bunlardan vazgeçebileceði öðretilir. Çünkü bu uygulamalar, kurnaz yasa koyucular tarafýndan, cahil ve kaba halký yönetmek için konulmuþtur. Yedinci Derece Bu ve bundan sonraki derecelere, öðretinin gerçek yapýsý ve amaçlarýný kavrayabilen önde gelen kiþiler kabul edilir. „Önceden varolan“ (Pre-existent) ve „Sonradan ortaya çýkan“ (Subsequent) kavramlarý ve bunlarýn düalist yapýsý bu derecede öðretilir ve böylece, kiþinin Tek Tanrý öðretisine olan inancýnýn yýkýlmasý amaçlanýr. Sekizinci Derece „Önceden var olan“-“Sonradan ortaya çýkan“ ikili öðretisi geliþtirilir, öðrenci tarafýndan derinlemesine kavranmasýna çalýþýlýr. Ayrýca, en önemlisi, bu iki kavramýn da üzerinde, ne adý, ne nitelikleri bilinebilen, hakkýnda hiç bir bilgi bulunmayan, tapýnmak bile mümkün olmayan bir yüce Varlýk olduðu hakkýnda ilk bilgiler verilmeye baþlanýr. Bu isimsiz Varlýk, Zerdüþt inancýndaki, „Zervan Akanana“yý (Sonsuz Zaman) andýrmaktadýr. Ancak, öðretinin bu noktasýnda, Ýsmaili‘ler arasýnda farklý anlayýþlar, çatýþma ve karýþýklýklar ortaya çýkmýþtýr. Yine de, Nuveyri „bu fikirleri kabul edenlerin yeri, düalistlerin ya da maddecilerin yanýndan baþka bir yer olamaz“ diyerek tümünü ayný sepete yerleþtirmiþtir. Bu derecede, öðrenciye peygamber olmak için, mucizeler yaratmaktansa politik, sosyal, dini ve felsefi bir sistem yaratýp uygulamak kabiliyetini göstermek gerektiði öðretilir. Ayrýca, dünyanýn sonu, yeniden doðuþ, cennet-cehennem gibi alegorik kavramlarýn yaný sýra çeþitli „kýyamet“ doktrinleri de aktarýlýr. Arkon Daraul, Secret Societies Dokuzuncu Derece Aydýnlanma‘nýn bu en son derecesinde, tüm dogmatik din kurumlarýndan sýyrýlan kiþi artýk, en saf ve basit anlamýyla, bir filozof olmuþtur. Kendi arzusuna ve keyfine uygun düþen, düþünce sistem veya karýþýmýný istediði gibi kabul etme özgürlüðüne kavuþmuþtur. Edward Granville, St Bard‘s Hospital Journal (Mart 1897) „Yedinci derece Büyük Giz‘in açýklamasýný getirir; tüm insanlar ve evrendeki tüm varlýklar aslýnda bir bütündür, en basit þey bile bu bütünün bir parçasýdýr ve bu bütünün yaratma/ yok etme gücü vardýr. Bir Ýsmaili olarak birey, kendinde uyanmaya hazýr olan bu gücü kullanma þansýna sahiptir. Bu nedenle, gücün bir parçasý olduðunu kavrayan kiþi, insanlýðýn bu muazzam potansiyelinden habersiz olan diðer bilgisizleri yönetebilir. Bu güç, „Zamanýn Tanrýsý“ (Lord of Time) adý verilen esrarlý varlýk sayesinde edinilmiþtir.“ „Sekizinci dereceye hak kazanabilmek için, kiþi tüm dinlerin bir sahtekarlýk olduðuna inanmalýdýr. Önemli olan yalnýzca birey ve bireysel akýldýr; o da ancak, en büyük güç olan imama hizmet ederek mükemmelliðe erişebilir.“ „Dokuzuncu derece, inanç diye bir kavramýn mevcut olmadýðý, aslýnda her þeyin „eylem“den ibaret olduðu sýrrýnýn açýklandýðý son derecedir. Her hangi bir eylemi düþünüp uygulamak da, tüm akýl ve mantýðýn yegane sahibi olan imamýn elindedir. Arkon Daraul, Secret Societies (4) Okült Gelenek Þeyh-ül Cebel Sinan‘a duyulan büyük saygýnýn hatýrý sayýlýr bir bölümü, herkesçe bilinen telepati ve duru görü gücünden kaynaklanmaktadýr. Ebu Firaz tarafýndan aktarýlan öyküde, bahçede bulunan bir kiþinin düþüncelerini okuyarak, aklýndan geçirdiði sorulara cevap verebildiði anlatýlmýþtýr. Hasan Sabbah da döneminin tanýnmýþ bir simya ustasýdýr. Haþiþi‘lerin günümüzde okült uygulamalar olarak bilinen, karanlýk konularla uðraþtýklarý su götürmez. Zaten, o zamanlar, simya ve astroloji felsefe eðitiminin ayrýlmaz bir parçasý olarak kabul edilirdi. Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam Avrupa‘da dinsel ya da din dýþý, tüm gizli örgütlerin oluþmasýna yol açan temel kavramlar Haçlýlar tarafýndan Ýsmaili‘lerden alýnmýþtýr. Tampliye ve Hospitalye þövalyeleri, Loyola tarafýndan kurulan Cizvit‘ler gibi örgütlerin tümü davalarýna kendilerini adayýþ biçimleri günümüzde asla görülemeyen özveri sahibi kiþilerden oluþmuþtur. Haþin Dominiken‘ler, ýlýmlý Fransisken‘ler ve tüm kardeþlik örgütleri, ya Kahire‘ye ya da Alamut‘a ulaþacak biçimde geriye baðlanabilirler. Özellikle Tampliye Þövalyeleri, Büyük Üstad‘larý, Prior‘larý, dinsel adanmýþlýklarý ve hiyerarþik yapýlarý ile Doðu‘daki Ýsmaili‘lerle en güçlü benzeşmeyi gösterirler. S. Ameer Ali [email protected] HATÝCE ELDENÝZ sayfa 2 [email protected] Ýlkesiz toplum G ünümüzde bireylerin dikkatini çeken olaylarýn baþýnda, geçim sorunu, ailevi sorunlar, kendini gerçekleþtirmek uðruna çektiði sýkýntýlar, yaþam standartýný yükseltme, toplumda yer edinme v.b. sorunlarla uðraþmaktadýr. Bunu yaparken de sorunlarý oluþturan kaynaktan alabildiðince uzaklaþmasý söz konusudur. Yaþam tarzýmýza dikkat edelim. Her birimiz bir yýðýn sorunlarla uðraþýrken sorunlara doðru dürüst çözüm getirmek için zamanýmýzý geçiriyoruz. Bir yarýmýz aile sorunlarý altýnda ezilip büzülürken ve bunlara sözüm ona çözüm bulmaya çalýþýrken, diðer yarýmýz kendimizi gerçekleþtirme uðruna çektiðimiz sýkýntýlarýn altýnda eziliyoruz. Kimimiz ekonomi sorunlarýn çözümü için uðraþýrken, diðer birimiz yarýnýmýzý nasýl deðerlendireceðimiz peþine düþüyoruz. Bütün yaþadýðýmýz sorunlar da kendimizi „Allah kerimdir, yarin yeni bir gündür“ diye teselli ederken, bunun için yaþadýðýmýz sýkýntýlardan kurtulmak için kendimizce yöntem ve yol yaratýrýz. Kaynaktan bahis ederken, derin düþünmekten fayda vardýr. Biz bireyler evlerimizde kendi sorunlarýmýzla baþ baþa olduðumuz akþamlardan birisini düþünüyorum. Hepimizin alýþtýðý bir durum. Ýþler bittikten sonra þöyle alýþtýðýmýz yere oturur, yada uzanýrýz. Sonra Televizyonu açarýz, bir taraftan çerezlerimizi yeriz, diðer taraftan ev halkýyla konuþuruz. Ayný esnada televizyonda haberleri izleriz. Malum ya Türk TV kanallarý açýlýr. Gözlerimiz TV deyken beynimiz o günün sýkýntýlarý arasýndan bir gezinti yapar. Fakat ayný zamanda TV haberlerindeki hükümet krizini, ekonomik krizi, filan kiþi þurada intihar etti olayýný, filan bakan þuna karþý çýktý olayýný, vs. bir birini izleyen aslýnda bizi ilgilendiren fakat bizim ilgi alanýmýz dýþýndadýr diye düþündüðümüz günlük hayatýmýza alýþkanlýk olsun diye adapte ettiðimiz haberleri izler dururuz. Ýzledikten sonrada adet yerini bulsun diye ardýndan bir deðerlendirme yaparýz. Nede olsa duyarlý insanlarýz. Ve sabah uyandýðýmýzda geçen günde kalma ve bir türlü çözüm bulamadýðýmýz sorunlarýn peþinde bir daha koþarýz. Bu durum insanlarý bir ilkesizliðe ve kararsýzlýða sürükler. Ýlkesiz ve kararsýz bir toplum geleceði olmayan bir sürüye benzemez mi? Ýstem de budur ya. Ýnsanlarýn yaþamlarýný zorlaþtýrmak için alabildiðince engel, sýnýrlar konulur ve insanlar bu engel ve sýnýrlarý aþmak için uðraþýr. Bunlarla uðraþýrken bireyler, hakimiyet saðlamak isteyen güçler yeni politikalarýný hayata geçirme adýmlarý atar. Oturup da neden bu sorunlara bir türlü çözüm gücü olamýyoruz sorusunu ne kendimize sorarýz ne de doðru bir cevap buluruz diye düþünmeyiz tabi. Neden acaba? Herkes bizim hakkýmýzda karar versin dursun ve bizim bundan haberimiz olmasýn, haberimiz olsa dahi vurdum duymaz davranalým. Düþünecek olursak yasalarý. Tüm hayatýmýzý yasalar belirlemiyor mu? Attýðýmýz adým, aldýðýmýz maaþ, yaptýðýmýz alýþ veriþ, yürüme tarzýmýz, konuþma kriterlerimiz, çocuk eðitimimiz, bir iþi yapabilmemiz için alýp verdiðimiz vekaletler, evraklar, kimliðimizin tespiti için taþýdýðýmýz numaralar. Bunlar deðil mi günlük olarak çarpýþýp da bir türlü üstesinde gelemediðimiz sorunlarýn kaynaðý. Çözmeye çalýþtýðýmýz sorunlar bunlardan kaynaklý deðil mi? Sadece bu saydýklarým deðil, bireyin kendisini gerçekleþtirmesi önünde de yasal sorunlar, toplumsal sýnýrlar yok mudur. Hal böyleyken sorunlarýn doðru çözümüne girmekten yarar vardýr diye düþünürüm. Buda kuþkusuz bireylerin „Bu sorun benim kendi yarattýðým sorun, kendim ettim kendim buldum“ düþünmesi deðil, sorunun kaynaðý olan yasalar ve bu yasalarý oluþturmada etken olan hükümet ve onun partilerini ele almasý gerekir. Burada kendi rolünü oynamasý ve karar gücünü kullanmasý gerekir. Ýlkesizlik, her þeye boþ vermiþlik ve alýþkanlýk karar gücümüzü böyle etkilemeye devam ederse, biz insanlar, asýl bizi ilgilendiren konularla deðil de, bizi bundan men edecek sorunlarla vaktimizi geçirir dururuz ki, ne sorunlara çözüm ne de yaþam da bir deðiþiklik yaratabiliriz. Bütün sorun insanca yaþamak deðil mi? O halde neden insanca yaþamak için adým atmýyoruz ve insanlarca yaþamýyoruz. Bu konuda kendi sorunlarýmýz altýnda boðulacaðýmýza, toplum da, sosyal alanda bir deðiþiklik yapmak içinde harekete geçmenin zamanýdýr diye düþünüyorum. Zamaný gelsin harekete geçelim diye düþünürken, zamanýn çoktan gelip geçtiðini fark etmez olur insan. DEM® NACHRICHTEN UND WERBEAGENTUR Hack str. 3 70190 Stuttgart Tel: 07113000711/ 12 Fax: 0711 4205003 Hatice Eldeniz Herausgeber/ Geschäftsführerin Þükrü Yýldýz Chefredakteur www.dem-ajans.de [email protected] Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der Haf Anzeigen und Anzeigentexte. Die von Verlag gestalteten Anzeigen sind urheberrechtlich geschützt. Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de HABER [email protected] eflatunî sayfa 3 ÞÜKRÜ YILDIZ Türkiye’ye kýymayýn efendiler! Y Fransa’da Le Pen cumhurbaþkanlýðý seçimlerinde yüksek oy almasý baþta Fransýzlar olmak üzere bir çok kesimi harekete geçirmiþti. Yapýlan gösterilerde „Fransýz olmaktan utanýyorum“ pankartlarý taþýndý. Fransýzlar ýrkçýlýðý içlerine sindirmediklerini sokaklardaki gösterilerle ve daha sonrasý yapýlan ikinci tur seçimlerde ortaya koydu. Tüm dünyada, uluslararasý medyada bu olay yankýsýný buldu. Avrupa’da geliþen ýrkçý eðilimin yaratacaðý sonuçlar üzerinde duruldu. Alýnmasý gereken önlemler tartýþýldý. Avrupa’da sað partilerinin giderek oylarýný artýrmasý, biz göçmenler için milliyetçi tehlikenin kapýda olduðu biçiminde yorumlandý. Geleceðe iliþkin kaygýlarý derinleþtirdi. Solingen’i hatýrlattý. Ýçselleþmiþ milliyetçilik/ýrkçýlýk Avrupa’daki milliyetçi partilerin varlýðýndan ve ýrkçý eðilimlerden en çok etkilenen göçmen kesimlerinin baþýnda gelen biz Türkiyeliler, içselleþtirdiðimiz milliyetçiliðimize ve ýrkçý düþüncelere olan eðilimlerimize dönüp bakamaz duruma gelmiþiz. „Almanya Almanlarýndýr“ sloganýyla yola çýkan partilere ateþ püskürtürken, „Türkiye Türklerindir“ diyen kendi ülkemizde MHP gibi kardeþ partileri iktidarda görmekten bir sýkýntý duymuyoruz. En çok satan ve liberal yayýn politikasý yürüten Hürriyet gibi bir gazetenin logosu yýllardýr „Türkiye Türklerindir“ sloganýyla süslenmekte. Ülkemizde að taþ ve bir çok þehrin giriþinde „Bir Türk dünyaya bedeldir“ yazýlarý kimsenin dikkatini çekmemektedir. Günlük alýþkanlýklarýn bir parçasý olan bu durum, ýrkçýlýðý ne kadar içselleþtirdiðimizin göstergesi oluyor. Türkiye’nin geleceði ýrkçýlara teslim edilmemeli Son günlerde Türkiye’de cereyan eden olaylar, ülkemizin geleceði için kaygýlarý artýrmaktadýr. MHP ve onun diðer milliyetçi versiyonlarý Türkiye’yi kendi içine kapatmak isterken, halkýn büyük bir bölümü baþta AB üyeliði olmak üzere, dünyada etkin bir Türkiye özlemektedir. Bunun düzenlemesinin yapýlmasýný beklemektedirler. Halkýn beklentilerine savaþ açmýþ olan MHP, Avrupa’daki ýrkçý partilerle el ele, Türkiye’nin Avrupa Birliðine alýnmamasý için çalýþmaktadýr. Avrupa’daki partiler Türkiye’nin Almanya da Ýddialý bir Türk giriþimcisi A lman ya ekonomisine Türk yatýrýmcýlarýnýn Giriþimde bulunmalarý artýk ikinci kuþaðýn öncü düþüncelerinde biri haline gelmiþtir. Bunlarýn arasýnda olan Almanya’ya 1982 de Tokat’ýn Almus köyünde 12 yaþýnda çýkarak Lauda ya gelen sayýn Cafer Aksoy Toruna tesviye üzerine meslek yapmýþ, 1991’de Reklam „Iþýklý Tabela vb.“ iþ yapan bir iþletme de iþe baþlayarak baþarýsýndan dolayý bölüm þefliði yapmaya baþlamýþ, 2001 yýlýnda çalýþtýðý iþletmeyi devir almasý kararýný vererek, firmanýn sahibi olmuþtur. Sayýn Aksoy girisimcilini çöyle anlattý:“iflas eden bir firmayý canlandýrdým. Bu benim ve çalýþan tüm is arkadaþlarýmýn sayesinde oldu Ümidimi kýrmadým bu firmayý su an 1 yýllýk geçmiþi olmasýna raðmen islerimizin çok iyi. Mevcut durumda komþu ülkelerle de ticareti yapmaya hazýrlanýyorum .Bu benim Öncelikli düþüncelerim olacak ticaretin Avrupa da sýnýrlarý yoktur, bende bir Türk Giriþimcisi olarak Almanya’da emek ve gücümü göstermek istiyorum .Su an Alman piyasasýnda en son bilgisayar teknolojisiyle çalýþýyoruz, Muþamba, Bez, PVC, Branda iþleri yapýyoruz her türlü ýþýklý kasalar ve dijital baský yapmaktayýz .ben azmin elinde hiç bir þeyin yok olmayacaðýný inanarak bu ise soyundum Werbe-Team isimli isletmemi ayaða kaldýrdým ve daha da geliþtirmeyi düþünüyorum. Daha yüksek performansla çalýþma yollarýný aramaktayýz. Temel ýþýk / Heilbronn Yargýtay, “Gazi Olaylarý Davasý” kararýný yerinde bularak onadý Y argýtay 1. Ceza Dairesi, Ýstanbul‘da Gazi Mahallesi‘nde, 12-13 Mart 1995‘de meydana gelen ve 9 kiþinin ölümüyle sonuçlanan olaylarla ilgili olarak, Trabzon Aðýr Ceza Mahkemesi‘nin, iki polis memuru hakkýnda 5 Aralýk 2001‘de verdiði toplam 4 yýl 32 ay hapis cezasýný yerinde bularak onadý. Kamuoyunda �‘Gazi Olaylarý Davasý‘‘ olarak bilinen ve Trabzon Aðýr Ceza Mahkemesi‘nde görülen davada mahkeme heyeti, 4 kiþiyi öldürmek suçundan yargýlanan, ancak bu kiþilerden birini öldürdüðüne dair yeterli delil bulunmadýðý için 3 kiþiyi öldürmek suçundan, Adem Albayrak‘a, 3 yýl 24 ay hapis ve 9 ay süreyle kamu haklarýndan mahrumiyet cezasý alýnmamasý için kampanyalar yürütürken, MHP, Türkiye’nin AB üyesi olabilmesi için gereken düzenlemelerin yapýlmamasý için çalýþmaktadýr. MHP’nin iþini kolaylaþtýrmak ve söylediklerini güçlendirmek için þimdiden Avrupalý ýrkçý partilerin sözcüleri bir biri ardýna açýklamalarda bulunarak, AB’de Türkiye’nin yerinin olmadýðýný söylemektedirler. MHP bu söylemleri kullanarak „Siz bu deðiþimleri yapsanýz da, AB’ye alýnmazsýnýz“ diyor. Geçmiþteki MHP ve Avrupalý ýrkçýk partilerin birlikte yürüttükleri çalýþmalarý hatýrlatan bu durumun, Avrupa’da yaþayan ýrkçý maðdurlarý tarafýndan onay bulmasý büyük bir çeliþki olacaktýr. Türkiye 21. yüzyýlda olmasý gereken yeri arýyor Gelenekçi, içselleþmiþ ýrkçýlýðýn kýskacýndan sýyrýlarak bir dünya devleti olmak isteyen Türkiye’nin karþýsýnda, içselleþmiþ ýrkçýlýkla palazlanan milliyetçi kesim durmakta. Ülke çýkarlarýný, ýrkçý kesimin çýkarlarý olarak gören bu kesim, içerdeki egemenliklerine bir müdahale olarak gördüklerinden, AB’ye girmeye karþý duruyorlar. Türkiye ya AB üyeliðiyle bir dünya devleti olma yolunda ciddi bir adým atmýþ olacak yada mevcut statüsünü koruyarak ABD’nin Ortadoðu’daki bir ileri karakolu olmaktan öteye gidemeyecek. (Þükrü Yýldýz) vermiþti. Ýki kiþiyi öldürmek suçundan yargýlanan Mehmet Gündoðan, bir kiþi için 1 yýl 8 ay hapis ve 3 ay süreyle kamu haklarýndan mahrumiyet cezasý ile cezalandýrýlmýþtý. Diðer maktulü öldürdüðüne dair hakkýnda yeterli delil bulunamayan Gündoðan, bu suçtan beraat etmiþti. Sanýklarýn cezalarý, 4616 sayýlý infaz yasasý hükümlerine göre ertelenmiþti. Yargýtay 1. Ceza Dairesi, daha önce Trabzon Aðýr Ceza Mahkemesi‘nin Adem Albayrak‘a 4 kiþiyi öldürmekten verdiði 6 yýl 8 ay aðýr hapis ve kamu haklarýndan 4.5 ay mahrumiyet, 2 kiþiyi öldürmek suçundan Mehmet Gündoðan‘a verdiði 3 yýl 9 ay hapis ve 2 ay 15 gün kamu haklarýndan mahrumiyet, diðer 18 polis memuru hakkýndaki beraat kararýný, söz konusu iki polis memuru hakkýnda �‘Haklarýnda adam öldürme ile ilgili net bir açýklama olmadýðý‘‘ gerekçesiyle 5 Nisan 2001‘de bozarak, sanýklarýn TCK‘nýn 49. maddesine göre yargýlanmalarýný istemiþti. ýllar gösterdi; nasýl dev bir imparatorluktan, Edirne’den , Ardahan arasýna nasýl sýkýþtýðýmýzý. Þimdi kendimizi tekrarlýyoruz. Deðiþim zorunluluðuna Donkiþot’un yel deðirmenlerine meydan okumasý gibi, meydan okuyoruz. Beslediðimiz ve baþýmýzda iktidar yaptýðýmýz ýrkçýlýðýn meyvesini topluyoruz. Beyinlerimizdeki kini, nefreti körükleyen ve bunun siyasetini yapan partilerin varlýðýndan rahatsýzlýk duymak bir yana onlarla yana yana olmanýn tadýný çýkarýyoruz. Unutuyoruz. Geliþmeye karþý yýllarca duran bir gelenekten geliyoruz. Bunun bedelini, hesabýný fazlasýyla ödediðimiz bir geçmiþe sahibiz. Þimdilerde bizleri tek sevindiren þeyin Milli Takýmýn kazandýðý üçüncülük olduðunu biliyoruz. Bu sayýmýzdaki bir yazýyla hatýrlatýyoruz. Bu topraklarda bir zamanlar futbol yasaktý ve oynayanlarýn baþý vuruluyordu. Þimdi dünya üçüncüsüyüz. Ve bir çok sýkýntý içindeki tek sevincimiz. Bunu kursaðýmýzda býrakan geliþmeyi sadece hükümet sorunda görmeyi bir körlük sayýyorum. Çok üzüldük. Zaferimizi gönül rahatlýðýyla kutlamanýn olanaðýný býrakmayan ve kameralara ýrkçý iþaretler yapan insanlarýn resmi geliyor aklýmýza. Solingen, Möln, Rostock geliyor gözlerimizin önüne, birden Maraþ, Sivas, Çorum, Gazi oluveriyor. Sevincimizi böylesine gölgeleyenlerin, Avrupa’daki benzerleriyle þimdilerde Türkiye’nin Avrupa Birliðine giriþini engellemek için nasýl canla baþla çalýþtýklarýna þahit oluyoruz. Bunun artýk bir son bulmasý ve bizim ülkemizde de, bu ýrkçý ve milliyetçi yapýlarýn Avrupa’daki benzerleri gibi kovuþturmaya uðramasý gerekmektedir. Halký geriliðe, toplumlar arasý kin ve nefret yaratmaya çalýþan bu güruhlarýn devletin birliði ve beraberliði önünde en büyük tehlike olduklarý görülmelidir. Türkiye’nin geleceðe yönelik attýðý tüm adýmlarda çýban baþý haline gelen, ayrýlýkçý, bölücü ve ýrkçý kesimin varlýðý doðal olmaktan çýkarýlmalýdýr. Nasýl ki Almanya’da, Avrupa’da ýrkçý ve milliyetçi partiler takibe alýnýyor ve haklarýnda davalar açýlýyorsa, Türkiye’nin geleceðini karartmak isteyen, Türkiye insaný içinde ayrýmcýlýk yapan bu kesiminde yargýlanmasý gerekmektedir. Ýktidar olacak kadar eðer bir örgütlenme yapabilmiþse buna üzülmek, ülkemizde böyle bir partinin iktidarda olmasýndan utanmak gerekmektedir. Fransýzlarýn deyimiyle “Fransýz olmaktan utanýyoruz” sloganý, MHP gibi bir iktidar olan bizler için daha da geçerli olmakta. Baðýmsýz devlet olmaktan söz eden bu kesime hatýrlatmak gerekmez mi. Hangi baðýmsýzlýktan bahsediyorsunuz? Ýsrail’le olan iliþkileri belirleyen bu halk mý? ABD ile anlaþmalar yapan onlarýn Ortadoðu’daki sopasý olan siz deðil misiniz?. Hangi baðýmsýz politikanýn temsilcisi oldunuz? Kore, Somali, Afganistan, Filistin politikanýz neydi? Bunlarýn tümü efendilerinize endeksli deðil mi? Neden korkuyorsunuz? Yoksa baðýmsýzlýktan kastýnýz, Türkiye içindeki çetelerin, hortumcularýn, cinayet þebekelerinin özgürlüðü mü? Buna dokunulmasýndan mý korkuyorsunuz? Þimdiye kadar kurban verdiðiniz bu devletin onuru, kimliði ve baðýmsýzlýðý karþýlýðýnda elde ettiðiniz, Türkiye’nin içinde özgürce davranma þansýnýz mý elinizden gidecek? Biliyoruz; tek korkunuz bu. Türkiye’nin baðýmsýzlýðý deðil, sizlerin ýrkçý güdülerinize bunun karþýlýðýnda tanýnan özgürlük. Vazgeçemediðiniz bu efendiler. Gazeteniz DEM þimdi tüm Avrupa’da Teknik eksiklik ve formalitelerden dolayý þimdiye kadar Almanya içinde daðýtýlan gazetemiz artýk tüm Avrupa’da. Artýk her vatandaþýmýzýn olduðu yerde bizde varýz. Daðýtým þirketimizden her gün iyi haberler almaya devam ediyoruz. Resmi tirajýmýz elimize ulaþýr ulaþmaz sizlerle paylaþacaðýz. Þimdiden söyleyelim ki aylýk gazeteler içinde ilk sýradayýz. Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de Almanya seçimlerinde 350 bin Türk oy kullanacak B erlin-Brandenburg Türkiye Toplumu (TBB) Genel Sekreteri Kenan Kolat, Almanya‘da 22 Eylül‘de yapýlacak genel seçimlerde 350 bin Türk kökenli seçmenin önemli rol oynayacaðýný belirtti. Kolat, başkent Berlin‘de TBB sözcüsü Eren Ünsal ile düzenlediði basýn toplantýsýnda, Berlin‘de Türk vatandaþlýðýndan Alman vatandaþlýðýna geçiþin diðer eyaletlere göre çok uzun sürdüðünü belirtti. Vatandaþlýða geçiþ süresinin yasalarda öngörüldüðü gibi daha az olmasý gerektiðini ifade eden Kolat, Berlin‘de bazý nedenlerle bu sürenin uzun tutulduðunu belirtti. Türk vatandaþlarýnýn Alman vatandaþlýðýna geçmek için 4 yýl beklediðini söyleyen Kolat, ‘Türkler bu kadar beklemek istemiyor. Çoðu beklemekten ve bürokrasiden býkarak müracatlarýný geri çekiyor‘‘ dedi. Ünsal ise Berlin‘de Alman vatandaþlýðýna geçenlerin sayýsýnýn 2000 yýlýndan itibaren düþtüðünü, düþüþ nedenlerinin de görevliler tarafýndan bilindiðini söyledi. Düþüþün yeni Vatandaþlýk Yasasý‘ndan dolayý da gerilediðini ifade eden Ünsal, ‘Türkler çok duygusal. Bir taraftan Türk vatandaþlýðýný kaybetmek istemiyor, diðer taraftan Almanya‘daki haklara sahip olmak için Alman vatandaþlýðýna geçmek istiyor‘‘ dedi. Berlin‘de Türklerin iþsizlik sayýsýnýn son zamanlarda arttýðýna dikkat çeken Ünsal, vatandaþlardan çalýþtýklarýna dair belge istendiðini belirterek, ‘Bu insanlar devletin ekonomisinden dolayý iþsiz kaldýlar. Bundan dolayý vatandaþlýða geçiþ dilekçelerini ret etmek doðru deðildir‘‘ diye konuþtu. Ünsal, Berlin Eyaleti Ýçiþleri Bakaný Erhard Körting‘in (SPD) vatandaþlýða geçiþ sürecinin hýzlandýrýlmasýna iliþkin bir genelge yayýnlamasýnýn sevindirici olduðunu belirtti. Berlin Eyaleti Türk kökenli milletvekili Özcan Mutlu da, ‘Körting‘in doðru yolda olduðunu‘‘ belirtti, ancak bunu ‘geç atýlan bir adým‘‘ olarak deðerlendirdi. Gurbetçiler Bulgar bürokrasisinden dertli T atillerini geçirmek üzere Türkiye‘ye gelen gurbetçilerimiz, Bulgaristan‘da kendilerinden „rüþvet“ alýndýðýný iddia ettiler. Avrupa‘nýn deðiþik ülkelerinde çalýþan iþçilerin yaz tatillerini geçirmek için Türkiye‘ye geliþleri sürüyor. Gurbetçiler, yollarýn güvenli olmasýna karþýn, Bulgaristan‘daki uygulamalardan yakýnýyorlar. Edirne‘nin Kapýkule Sýnýr Kapýsý‘ndan Türkiye‘ye gelen ve Almanya‘da iþçi olarak çalýþan Veli Altýndað, sýnýr kapýsýna ulaþana kadar geçtikleri ülkelerden yanlýzca Bulgaristan‘da sorun yaþadýklarýný ve burada kendilerinden „Rüþvet“ alýndýðýný iddia etti. Güvenlik yeterli deðil Bulgaristan‘da yaþadýklarý sorunlar konusunda Türkiye‘deki yetkililerin kendileriyle yeterince ilgilenmediðinden yakýnan Altýndað, þöyle konuþtu: „Türkiye‘ye gelecek iþçiler, Bulgaristan‘dan gündüzleri geçsinler. Gece geçtikleri takdirde güvenlik konusunda sorunlarla karþýlaþabilirler. Türkiye‘ye komþu olan Bulgaristan‘ýn bizlerden rüþvet almasýna bir anlam veremiyorum. Bizlere sahip çýkýlmadýðý takdirde Alman vatandaþý olmak zorunda kalacaðýz“ dedi. Hollandalý gurbetçi Ali Karakurt‘ta, eþi Emine ve 1,5 yaþýndaki kýzlarý Gizem‘le Türkiye‘ye tatil için geldiklerini belirterek, Bulgaristan‘da pasaport baþýna alýnmasý gereken vize ücretinin kiþi baþýna alýnmasýndan þikayetçi olduklarýný bildirdi. Hollanda’da göçü durdurmak isteyen partiye göçmen bakanlýðý H ollanda‘da mayýs ayýnda bir suikasta kurban giden Pim Fortuyn‘un, ülkeye göçün durdurulmasýný isteyen partisine yeni merkez sað koalisyonda Göçmen Bakanlýðý‘nýn verildiði bildiriliyor. Pim Fortuyn‘un Listesi adlý parti, Hýristiyan Demokratlarýn liderliðindeki koalisyonda 14 bakanlýktan dördünü alacak. Koalisyon ortaklarýnýn baskýlarý sonucu partinin göçü tamamen durdurma isteðinden vazgeçtiði belirtiliyor. Ancak buna karþýlýk dil ve yurttaþlýk sýnavlarýný geçemeyen mültecilere yaptýrýmlar getiriliyor, ayrýca akrabalarýný ülkeye getirme haklarý da kýsýtlanýyor. HABER [email protected] sayfa 4 Almanya’da kadýna yönelik þiddete karþý önlemler sertleþti Caoline Michel K adýna yönelik þiddet dünyanýn hiçbir yerinde engellenemiyor. Almanya’da her yýl yaklaþýk 40 bin kadýn ev içi þiddetten kaçýp kadýn evlerine sýðýnýyor. Ýstatistiklere göre her üç kadýndan biri eþinin þiddetine maruz kalýyor, her yedi kadýndan biri de cinsel taciz ya da tecavüzle karþý karþýya kalýyor. Ev içi þiddet hala açýkça konuþulamayan bir tabu. Almanya’da bu yýlýn baþýnda yürürlüðe giren “Þiddetten Korunma Yasasý” ile kurbanlarýn konumu güçlendirildi ve polisin duruma müdahalesi de kolaylaþtý. Almanya’da ev içi þiddete karþý yürürlüðe giren yeni yasa ile þiddet uygulayanlara karþý polis dava açabiliyor. Daha önce þiddete uðrayan kiþinin dava açmasý gerekiyordu ve bu durum çoðu kez maddi ya da manevi baðýmlýlýk yüzünden ya hiç açýlmýyor ya da geri çekiliyordu. Köln Emniyet Teþkilatý‘ndan Maren Leisner yeni yasa ile deneyimlerini þöyle anlatýyor: “Eðer bir kiþinin bedeni ya da özgürlüðü açýsýndan tehlike mevcutsa, o zaman þiddet uygulayaný evden uzaklaþtýrabiliyoruz ve on güne kadar eve dönmesini engelleyebiliyoruz. Geçmiþte, böyle bir tehlikeye tanýk olduðumuzda, þiddete baþvuraný evden çýkarýyorduk ama ertesi gün yine eve dönebiliyordu. Büyük ihtimalle zaten uðradýðý þiddetle sinmiþ olan kadýný daha da korkutuyordu. Bu durumda kurbanlarýn kadýn evine sýðýnmaktan baþka þansý kalmýyordu. Þimdi on günlük uzaklaþtýrma ile en azýndan kadýnýn kendine gelmesini saðlayabiliyoruz.” Yasa ile getirilen on günlük uzaklaþtýrma cezasý ile þiddet kurbanlarýna bu süre içinde kendini toparlama ve gelecek hakkýnda düþünme fýrsatý veriliyor. Kadýnlarýn yasal haklarý ile sosyal açýdan alabilecekleri yardým hakkýnda bilgi edinebilecekleri Kadýn Danýþma Merkezleri, bu sürede þiddet kurbanlarýna destek veriyor. Köln’deki merkezden Elisabeth Fassbender, þiddet kurbanlarýna yol gösterdiklerini anlatýyor: “Biz, önce þiddete uðrayan kiþinin durumunu anlamaya çalýþýyoruz. Neden þiddet ortamýna varýldý? Ýliþkiyi devam ettirmek istiyor mu? Alternatifleri neler? gibi sorulara cevap arýyoruz. Çoðu kadýn, alacaðý yardýmlarý ve yasal haklarýný öðrendikten sonra rahatlýyor ve geleceði daha kararlý planlayabiliyor. Ayný zamanda çocuklar için, örneðin eðitim konusunda yardým ediyoruz. Yeni yasa, kadýnlarýn eþlerini, evin sahibi bile olsa kapý dýþarý etmelerine izin veriyor. Bu durumda erkeklerin nereye gittiði ise henüz istatistiklere geçmemiþ. Benzeri bir yasanýn 1997 yýlýndan bu yana geçerli olduðu Avusturya’da yapýlan araþtýrma ise, erkeklerin çoðunun, sayýsal olarak üçte Bundan sonra kadýnýn eþinden ayrýlmayý isteyip istememesi kendine kalmýþ bir þey.” ikisinin, annesinin evine gittiðini gösteriyor. Þiddetten Korunma Yasasý‘nýn evden atma hakký veren bu maddesinin kötüye kullanýlmamasý için de önlem alýnmýþ. Polis olay yerine çaðrýldýðý zaman, evin ve þiddete maruz kalan kiþinin durumunu ayrýntýlý olarak raporluyor, komþularla ve tanýklarla konuþuyor, kurban için tehlikenin devam edip etmediðini araþtýrýyor. Polisler bu iþ için eðitim alýyor ya da eðitimli meslektaþlarýný olay yerine çaðýrýyor. Böylece yasanýn kötüye kullanýlmasý önlenmiþ oluyor. (DW) Almanya´da hormonlu yem skandalý yayýlýyor B elçika‘dan bir firmanýn Almanya’ya ithal ettiði hormonun bulaþtýðý yemlerle ilgili patlak veren skandal yayýlýyor. Belçika’ya komþu Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde geçici olarak kapatmasýna karar verilen çiftlik sayýsý her geçen gün artýyor. Almanya genelinde þimdiye dek bin 860 hayvan yetiþtirme çiftliði kapatýldý. Almanya genelinde yaklaþýk 1860 hayvan yetiþtirme çiftliðinin geçici olarak kapatýlmasýna karar verildi ve bu iþletmelerin bin 540‘ý Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde. Çiftliklerin, ayný eyaletteki iki yem üreticisi firmanýn müþteri listesinde bulunmasý ise dikkat çekiyor. Üstelik bu firmanýn ürünlerini incelemeye alan Krefeld’deki Veterinerlik Araþtýrma Enstitüsü, yemlerde yasaklanmýþ olan bir hormonun bulunduðunu tesbit etti. Doðum kontrol haplarýnýn yapýmýnda kullanýlan ve ilaç atýðý olan bu hormonlarýn, yemlerle karýþtýrýlmak üzere hazýrlanan þuruba eklendiði belirlendi. Haziran ayý sonunda Hamburglu bir aracý firmanýn Hollanda’dan teslim aldýðý bu þurubu Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’ndeki yem üreticisi iki firmaya sattýðý ortaya çýktý. Bu firmalarýn da satýn aldýklarý hammadeyi iþleyerek eyalet içinde ve dýþýndaki çiftliklere sattýðý bildirildi. Yemlere el konuldu Almanya’nýn bir diðer eyaletinde, Rheinland Pfalz’da 290, Belçika’da 18, Lüksemburg’da 3 ve Hollanda’da da 5 hayvan yetiþtiricisi iþletmenin bu yemleri kullandýðý belirlendi. Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Tarým Bakaný Bärbel Höhn yaptýðý basýn toplantýsýnda, skandaldan etkilenen bölgelerdeki veterinerlerin bilgilendirildiðini, bu iþletmelerin geçici olarak kapatýldýðýný ve tüketilmemiþ olan yemlere el konulduðunu açýkladý. Höhn test kapasitelerinin yetersiz olduðu iddialarýný þöyle yanýtladý: “Elimizdeki test kapasitelerini geliþtirdik. Yaþadýðýmýz darboðaz testlerin kendisinden kaynaklanýyor. Yani artan talep karþýsýnda yeni test paketlerinin üretiminin arttýrýlmasý gerekiyor.” Hukuki yollar Eyalet Tarým Bakaný Bärbel Höhn, maðdur hayvan üreticilerinin izleyebilecekleri hukuki Yerel gazetecilikte baþarýlý bir örnek YENÝ POSTA G ü n e y Almanya’da, Mayýs 1992 tarihinde aylýk olarak yayýn hayatýna baþlayan Yeni Posta gazetesi bir yýldýr 15 günlük olarak yoluna devam etmekte. Güney Almanya’da yayýnlana ilk yerel gazetelerden olan Yeni Posta, çýktýðý günden bugüne her sayýsý yoðun ilgi ile karþýlanýyor. Yeni Posta þimdi de bir ilki deniyor. Bir Alman gazetesinde Almanca olarak haftalýk çýkýyor. Genel tirajý 490 bin olan bu gazetenin, 130 binlik çýkýyor. Bu tiraj yakýnda 200 bine çýkýyor. Yine Ýnternet’te günlük olarak aktüelleþtirilen bir gazete Yeni Posta. Finansmanýný aldýðý reklamlarla karþýlayan ve bedava daðýtýlan gazeteden, -Yeni Posta’nýn sahibi Mustafa Bozturgut’un belirttiði gibi- okuyucu, günlük gazete iþlevini beklemek gibi bir durumu yaþýyor. Bozturgut „Her yeni çýkan gazete gibi basta teknik ve buna benzer sorunlar yaþadýk. Okuyucular günlük gazetede bekleneni Yeni Postada beklediler. Günlük gazeteler burada yaþayan insanlarýmýzýn sorunlarýna fazla ilgi duymadýklarýndan yerel gazeteler bu sorunlarla ilgilenmek zorunda kaldýlar. Gazetemiz yabancýlarýn Almanya’dan kaynaklanan sorunlarýný ele almak, demokratik ve çaðdaþ bir yollarý olduðunu ifade ederek „Olayýn sorumlularýna karþý bir özel hukuk davasý açmalarý gerekiyor. Hakkýnda dava açýlmasý gerereken, sadece Belçika’daki iflas eden firma deðil, ayný zamanda Ýrlanda’daki ilaç firmasý ile ayný ülkedeki ilaç atýklarýný yok sýrasýnda olduðu gibi üreticilere ucuz kredi vermeye ikna etmeye çalýþýyoruz.” Kuzey Ren Vestfalya’da kapatýlan iþletmelerin yüzde 60’ý sýðýr, yüzde 30’u da domuz çiftliði. Olaydan etkilenen iþletme sayýsýnýn çok yüksek olmasý Eyalet Tarým eden þirket. Biz eyalet olarak açacaðýmýz bir örnek dava ile üreticileri hukuksal olarak destekleyip destekleyemeyeceðimize bakacaðýz. Ayrýca skandal maðdurlarýný maddi olarak desteklemenin yolunu arýyoruz. Bu kapsamda bankalarý, nitrofen skandalý Bakaný’ný gelecekte bir yardým fonunun oluþturulmasý fikrini aklýna getirmiþ. Bu fikri deðerlendirmeye aldýðýný söyleyen Bakan, böylesi bir fonun oluþturulabilmesi için özel þirketlerinin desteðine ihtiyaç olduðunu kaydediyor. gazete olma iddiasýndaydý. Öylede olduk.“ diyor. Tüm dünyada yerel gazetelerin sayýsýnýn arttýðýný belirten Mustafa Bozturgut, „Bunun kaynaðý, insanlarýn birey olarak özgürleþtiði oranda basýndan beklentisi artýyor. Elindeki yeterli olmuyor ve daha geliþmiþini istiyor, bekliyor... Ne kadar özgürleþirse o kadarda talep artýyor. Gazetede böyledir, bu her alanda aslýnda böyledir.. Günlük gazeteler fazla ciddiye alýnsa da kendi formlarýnýn dýþýna çýkamaz durumundalar. Belirlenmiþ bir yapýlarý var. Beklentilere diðer gazeteler cevap veremediði için ilan gazetelerine böylesi bir misyon düþmektedir. Sadece Yeni Posta deðil, Yeni Posta sahibi Mustafa Bozturgut sözlerine þöyle devam ediyor; „Yeni Posta’nýn haberciliði ile halka kazandýrdýðý çok olgular oldu. Örneðin ilk sayý ‘kesin çözüm çifte vatandaþlýk’ O dönemde kimsenin aklýnda öyle bir þey yoktu. Oturma hakký almak dahi çok zordu. Toplu vatandaþlýða geçme kampanyalarý ilk yeni posta deðerlendirdi. Daha sonra çocuk parasý, yabancý düþmanlýðý, ýrkçýlýða karþý vb. Konular iþlenerek halký bilgilendirmede isabetli çalýþmalarý oldu. Buradaki insanlar iþçi ve emekçi olduðu için onlarýnýn haklarýný savunmaya çalýþmýþtýr. Yeni Posta yazarlarýnýn birisi DGB’nýn ilk Türk isçi temsilcilerindedir. Ýsmail Kahraman. Buna benzer çok sayýda insan ile birlikte çalýþtý Yeni Posta.“ Son dönemlerde Yeni Posta’da yaptýklarý haberlerden dolayý kimi çevreler tarafýndan hakaretlere uðradýklarýný, gazetelerine karþý kampanyanlar baþlatýldýðýna dikkat çeken Mustafa Bozturgut, gazeteciliðin ettik kurallarýna baðlý kalacaklarýný ve çalýþmalarýný sürdüreceklerini söylüyor. Mustfa Bozturgut M buna durumu müsait olan her gazete bu misyonu yüklenebilir. Yeni Posta’nýn durumu buna müsait olduðundan bu misyonu yüklen yüklenmiþtir. Zorunluda kalmýþtýr.“ Derken, eskisi gibi gazetecilere ilgi ve saygý olmadýðýný söylemekte. Amatör ruhun eksilmesi, maddi amacýn daha çok ön plana çýkmasý tüm basýn dünyasýnda ettik bir erozyon a sebep olduðunu kaydeden ustafa Bozturkgut Ortaokul yýllarýnda Adapazarý’nda gazeteciliðe baþlýyor. Lise döneminde sosyalistlerin çýkardýklarý gazetelerde yer almýþ, Ýlke, Kitle gazetelerinde ve Ürün dergilerinde çalýþmýþ, zaman zaman Atýlým gazetesine yazýlar yazmýþtýr. Yeni Ortam gazetesinde gece amiri olarak görev yapmýþ olan Bozturgut, 1974, üniversite yýllarýnda profesyonel gazeteciliðe baþlamýþ. Uður Mumcu ile birlikte çalýþmýþ. 1992 yýlýndan bu yana Yeni Posta gazetesini çýkaran Mustafa Bozturgut: „Hala kendimi gazeteci saymýyorum ama olmaya çalýþýyorum. Benim gözümde insanlarýn ölümden sonra ulaþabileceði bir meslek, kutsal bir görev. Her meslekte olduðu gibi bu meslekte de kendisini arýndýrýr bir yere oturur. Ýyiliðin ve doðrunun her zaman üstün geleceðine inanýyorum.“ diyor. Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de KONSER SELDA BAÐCAN: Türkiye’de dayatýlan Açlýk sýnýrý 380 milyon 4 kiþilik bir ailenin aylýk zorunlu gýda harcamalarýndan oluþan ve “açlýk sýnýrý‘‘ olarak deðerlendirilen miktar 380 milyon 646 bin liraya yükseldi. Haziran 2001‘de 781 milyon 41 bin lira olan “yoksulluk sýnýrý‘‘ ise 1 milyar 79 milyon 185 bin liraya çýktý. T ürkiye Kamu-Sen Ekonomik ve Sosyal Araþtýrmalar Merkezi, 4 kiþilik bir ailenin aylýk zorunlu gýda harcamalarýndan oluþan ve “açlýk sýnýrý‘‘ olarak deðerlendirilen miktarýn 380 milyon 646 bin liraya yükseldiðini bildirdi. Hazýrlanan rapora göre, 4 kiþilik bir ailenin aylýk zorunlu gýda harcamalarýndan oluþan ve Haziran 2001‘de 269 milyon 506 bin lira olan “açlýk sýnýrý‘‘, Haziran 2002 için 380 milyon 646 bin lira olarak belirlendi. 4 kiþilik bir ailenin, aylýk zorunlu gýda harcamalarýnýn yaný sýra konut, saðlýk, ulaþým, haberleþme, eðitim, giyim, yakýt giderlerinden oluþan ve Haziran 2001‘de 781 milyon 41 bin lira olan “yoksulluk sýnýrý‘‘nýn ise 1 milyar 79 milyon 185 bin liraya çýktýðý bildirildi. Daha önce araþtýrma kapsamýnda bulunan ‘Ev Eþyasý‘ harcamalarýnýn, ekonomik kriz dolayýsýyla vatanadaþýn alým gücünün zayýflamasý nedeniyle araþtýrma kapsamý dýþýnda tutulduðu kaydedildi. Abdurrahman Dilipak hapse mahkum yoz kültürden uzak kalmaya çalýþýyoruz. Sevgili Selda, önce Dem gazetesi adýna Almanya’ya hoþ geldiniz diyorum. Türkiye de yýllardýr müzik de aktif olarak yer alýyorsunuz. Öncellikle son dönemdeki çalýþmalarýnýzý anlatabilir misiniz? Selda Baðcan: Son dönemde bir kaset çalýþmam vardý. Son bir yýldýr uðraþýyorum. Çok vaktimizi aldý. Bütün günlerim stüdyoda geçiyor. Hafta arasý, hafta sonlarým da konserlere gidip geliyorum. Örneðin geçen hafta Ýsrail´de festivale gittik, oradan geldim. Şimdi de burada Almanya’da dört konserim var. Burada hep geliş gidişler oluyor. Geçen hafta gelip gittik. Bu hafta gerçi gitmeyeceðiz.. Türkiye’de sizin çalýþma alanýnýzdan beðendiðiniz birisi var mý? Tarz olarak ben kendimi beðeniyorum, kendimin dýþýnda kimseyi beðenmem. Bu sorunun cevabý bu çok kesin kararlý bir cevap. Türkiye’de sanat severlere göre siz bir ekol yarattýnýz. Bunu nasýl deðerlendiriyorsunuz? Halkla birlikte, halka iç içe. Benim gençlik yýllarýma rastlayan günlerde, bizler yeniden Halk müziðini keşfettik. plak firmamýz var. on 15 yýldýr,yani 1985 yýlýndan beri hata 16 17 yýldýr, kendi işimizle ilgileniyoruz. Sabah gidiyoruz, akşam evimize geliyoruz. Hafta sonlarý konserler, bu şekilde geçiyor. En beðendiðim kitabý sorarsanýz Yaşar Kemal´in kitaplarý. O eski tat yok şimdi. Yani ben Orhan Pamuk´un kitaplarýný maalesef sonuna kadar okuyamam, Hep elime alýp alýp býrakýyorum. Benim gibi bir sürü insan var. Kitaplarýný okuyamamam. Ama Yaþar Kemal´in kitaplarýný elimden býraktýðýmý hatýrlamam. Arada uçurumlar, tabi belki de bir kuşak farký vardýr, bilmiyorum. En beðendiðim film „ Doktor Şivago“ bir de Douglas´in „ Spartaküs“ filmi. Bu iki filim beni çok etkilemişti. Türkiye de sinema derseniz, Sinema oyuncusu Halil Ergün benim arkadaþýmdýr. Benim son kasetimde benim besteme, Ahmet V Özel hayatýnýzda ve sanat hayatýnýzda baþarýlar diliyoruz Ben teşekkür ederim yayýn hayatýnýz da baþarýlar dilerim. Uzan artýk parti baþkaný þadamý Cem Uzan, „GençParti“ adý altýnda bir parti kurdu. Uzan, partisinin kuruluþu nedeniyle Star TV, Show TV, NTV, TV8, Kanal 6, Star 2, Habertürk, NumberOne, Skytürk, M-1, Best, Flash, Bursa As TV, Ege TV, Tatlýses TV, Adana Tempo TV, Trabzon Zigana TV‘de canlý yayýnlanan bir konuþma yaptý. Sözlerine, „Mutsuz, umutsuz, saðlýksýz yaþamak istemeyen Türk insaný adýna konuþuyorum“ diye baþlayan Uzan, „Türkiye‘nin yönetiminden her Türk insaný gibi þikayetçi olduðunu“ söyledi. Uzan, Türkiye‘nin batýya, Hazine‘nin de yabancýlara emanet edildiðini savunarak, Türkiye‘nin sahip olduðu insan gücü, tarihi, kültürü ve kaynaklarýyla her þeyin üstesinden gelebileceðini belirtti. Bugünden itibaren iþadamý kimliðini bir kenara koyduðunu kaydeden Uzan, „Türkiye‘yi, önünü týkayanlardan kurtarmak gerekiyor. Ülkenin olmasý gereken yere hýzla ulaþmasý için Türkiye‘nin yönetimine talip oluyorum“ diye konuþtu. Uzan‘ýn konuþmasýnýn ardýndan marþ eþliðinde, birbirine dönük iki ay ve ortasýnda bir yýldýzýn bulunduðu GençParti‘nin logosu ekrana geldi. Daha sonra üniversite caðýnda Halk müziði meraký oldu. Profesyonel olduklarýný sonra da zaten iþte Halkýn talebi doðrultusunda, onlarýn seveceði şeyler yaptýk. Kendiliðinden duyusu, bir yandan da bizim saðduyumuz bir ortak noktada kesişti. Böylece bir ekol oluştu. Yani bilinçli bir şekilde yapýlmýþ bir şey yok. Tamamen halkýn yönlendirmesiyle, yýllar önceki ilk çýkýþým „hapishanelere güneş doðmuyor“ ve „ adaletin bu mu dünya“ ile sene 1971 de oldu. Ýlk çýkýþým bu türkülerle oldu. Tamamen halkýmýzýn yönlendirmesiyle, kendimize bir mecra seçtik. Halk da o yolu açtý önümüze yani. Hani Musa´ya, Hz. Musa´ya nasýl kýzýl deniz açýldý ise, onun gibi halk da bize açtý. Nasýl yürümemiz gerektiðini halk bize öðretti. Sizin dilinizde aile hayatýnýz, en güzel kitap, en güzel filim ve en beðendiðiniz sinema oyuncusunu sorsak! Şimdi aile yaþantým dersen, çok mütevazý bir aile yaþantým var. Bir de FÝNANZBERATER SERVÝCBÜRO Inh. Hüseyin UÇURUM è è è Reha Muhtar haberin içine de etti. Anlayacaðýnýz haber yerine bir sürü artistin özel hayatlarýný izlettirmek durumundalar. Sanki biz bunlarý izlemek zorundaymýþýz gibi. Mankenler ve Showmenler dünyasý. Hangi manken hangi showmenle ne yapmýþ? Ne etmiş, neler yapmýþlar? Artýk býktýk onun için onu da izlemiyoruz artýk. Yani bir yabancý kanal var CNBC. Mesela o kanal filimler gösteriyor, onu izliyoruz. Diðer kanallarda hayvanlarla ilgili belgesel yayýnlar var, onlarý izliyoruz. Yani Türkiye deki bu yoz kültürden dayatýlan kültürden mümkün olduðu kadar uzakta kalmaya çalýþýyoruz. DEM Gazetemizi incelediniz nasýl buluyorsunuz? Evet gördüm gayet güzel, gayet dolu. Son derece güzel bir gazete ve gurbette böyle bir gazete çýkarmak büyük bir başarý ve böyle bir şeye adým atmak bile büyük bir baþarýdýr. Kutluyorum. Þu basýndan Allah bizi ve halkýmýzý korusun diyorum. Yani yýllardýr TRT yi eleştirdik „namussuz „diye şimdi o bile onlardan daha namuslu kaldý. akit Gazetesi yazarý Abdurrahman Dilipak, Cuma dergisinde çýkan ‘Kur’an Kurslarý’ baþlýklý yazýsýnda, “halký din farklýlýðý gözeterek kin ve düþmanlýða alenen tahrik etmek’ suçundan 1 yýl 8 ay hapis cezasýna çarptýrýldý. Dilipak’ýn cezasý, sabýkasýz olmasý ve ayný suçu bir daha iþlemeyeceði kanaatiyle ertelendi. Dilipak, mahkeme çýkýþýnda karara itiraz edeceðini söyledi. Ý [email protected] PRÝVAT KREDÝ EV KREDÝSÝ SATLIK DAÝRELER Erhan’ýn bir şiirini bestelemişti. Şiiri okudu bir bütünüyle. Ben o þarkýyý söylerken, o da şiiri okudu. Çok güzel bir þarký çýktý ortaya. Otuz yýldýr tanýþýyoruz. Ama yani Türkiye’den şu aktörü, yada bu aktörü beðenemiyorum diye bir şey söylememem. Çünkü çok fazla filim izlemiyorum. Televizyon bütün hayatýmýzý işgal etti .Ama fazla da Televizyon izlemiyorum sadece haber programlarýný izliyorum, çoðu sulandýrdýlar. Artýk, K Almanya‘nýn her yerinde Bütün krediler birleþtirilerek tek kredi haline getirilerek eizene kredi verilir! STUTTGARTER STR. 6, 71522 BAKNANG Tel: 07191 36 72 84 Fax: 07191 367285 Mobil: 0173 9735 380 [email protected] hayatýna mâl olmuþtu. Amerikalýlar üç gün sonra birinci bombadan iki misli daha etkili olan ikinci bir atom bombasýný ise Nagazaki kentine atmýþlardý. Ölümcül etkisini bugün bile hissettiren atom bombasýnýn yaydýðý 5 OLGUN ÞENSOY ÝHTÝLAL ÜZERÝNE S orgumda bulunan ve söylediklerimi yazdýranbeni de tanýrmýþ-birkaç eskiden kere gelip, -Hazýrlanýn, neyim var? Oturduðum yerden ayaða kalkýp yürüyeceðim, o kadar... Bu polis, Milli Birlik zamanýnda yine burdaki bir sorgumda, Emniyet Müdür Muavini olan binbaþýya, -Ýhtilali biz yaptýk binbaþým... dediðimi söylüyor. Hatýrlamýyorum. -Biz yapsaydýk, böyle yapmazdýk... diye þaka ediyorum. -Evet siz kanlý yaparsýnýz... Beni bir gülme alýyor... Soruyorum: -Gerçekten, ne yapacaðýmý sanýyorsunuz? -Sen kanlý yapmazsýn, yumuþak adamsýn,ama seninkiler? Gidiyor. Az sonra yine geliyor. -Adliye gazetecilerle doluymuþ... Hadi yine popüler oldun?Popülariten arttý. -Benim popüler olmaya ihtiyacým yok... Öyle bir “Hadi yine popülariten arttý...” diyor ki, içimden ”Borcumuz ne kadar? Ne ödeyeceðim?” diye sormak geçiyor. Saat onbeþ... -Gidiyorsunuz... Yanýmda iki genç polisle kapýdan çýkarken,eskiden beni tanýdýðýný söyleyen polis bana büyük bir öðütte bulunuyor: -Çocuklarýný iyi yetiþtir! Bakýyorum yüzüne... -Sende çocuklarýný iyi yetiþtir! diyorum. Karþýlýklý bu birer cümlelik diyalogumuz,dünyanýn en büyük trajikomik sahnelerinden biridir bence.Bunu anlayabileceðiniz için, o polisle beni yanyana görmeniz ve bana acýyarak ”Çocuklarýný iyi yetiþtir” diyen polisle on dakikacýk konuþmanýz yeterdi. Emniyet Müdürlüðü’nün merdiveninden iniyoruz. Gazete fotoðrafçýlarýnýn otuz-kýrk flaþý çakýp çakýp sönüyor. Savcýlýktayýz... Arkasýný gazetelerden az çok biliyorsunuz. Gecenin yirmiikisi... Yeni bir dramýn içindeyim, o bitmek bilmeyen, derim, etim gibi olan... Kurtuluþ kýyýsýna geçecek mutlu kuþaða bütün omuz verenlerin kahredici yaþamýný yaþamaktayýz. Yaþadýðýmýz sürece, hep böyle gelmiþ ama böyle gitmeyecek; biz o günleri görmesek de böyle gitmeyecek!... Bitakým insanlar varki, çocuklarý, onlarýn atlarýndan bile utanacaklar. Biz, yarýnlardan utanmak istemiyoruz. 6 Aðustos 1967-ÝST. AZÝZ NESÝN 1 6 Aðustos 1945 Hiroþima yýkýmý 57 yaþýnda üçük Oðlan“ ismi koyulan ve patlamasýnýn ardýndan 4 kilometrekarelik alanda bütün varlýklarý yok eden atom bombasý ilk aþamada 140 bin insanýn yeterki kararmasýn sayfa radyasyonda ikinci ve üçüncü nesil de payýný aldý. Geçtiðimiz yýllarda birinci atom bombasýnýn etkisiyle hayatini kaybeden 6 bine yakýn insanla birlikte Hiroþima ölü sayýsý 208 bine çýktý. Bir küçük kýz çocuðunun çýðlýklarýnda Nazým Hikmet’in yazdýðý þiir ile Hiroþima yýkýmýný söyle dile getirmiþtir: Kapýlarý çalan benim kapýlarý birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler. Hiroþima’da öleli oluyor bir on yýl kadar. Yedi yaþýnda bir kýzým, büyümez ölü çocuklar. Saçlarým tutuþtu önce, gözlerim yandý kavruldu. Bir avuç kul oluverdim, kulum havaya savruldu. Benim sizden kendim için hiçbir þey istediðim yok. Seker bile yiyemez ki kaðýt gibi yanan çocuk. 915 yýlýnda Ýstanbul’da doðdu. Ortaöðrenimini Kuleli Askeri Lisesinde, yükseköðrenimini Harp Okulu (1937) ve Fen Tatbikat Okulunda tamamladý (1939). Asýl adý Nusret olan Nesin, ilk ürünlerini ve Vedia Nesin takma adýyla Yedigün dergisinde yayýnlamaya baþladý. 1944 yýlýnda Ordudan ayrýldý, Karagöz ve Tan gazetelerinde çalýþtý. Tan gazetesinin yaðmalanmasý ve ardýndan da kapanmasý üzerine, bakkallýk, muhasebecilik, fotoðrafçýlýk, kitapçýlýk gibi çok çeþitli iþler yaptý. Sabahattin Ali ve Rýfat Ilgaz ile birlikte Markopaþa mizah dergisini çýkardý (1946). Markopaþa ‘da yayýmlanan bir yazýsý nedeniyle 10 ay hapis, 13 ay sürgün (1947) cezasý aldý. Ardýndan Politzer’in Marksist Felsefe Dersleri adlý kitabýndan çevirdiði bir bölüm nedeni ile de 16 ay hapis cezasý aldý (1950). Dönemin bir çok gazete ve dergisinde mizah yazýlarý yazdý. 1956 yýlýnda Düþün yayýnevi’ni kurdu. 1962 de de Zübük adlý Mizah dergisini çýkardý. Birçok kez kovuþturmaya uðradý, yazdýklarýndan, söylediklerinden dolayý yargýlandý. Ýtalya’ da her yýl düzenlenen uluslar arasý gülmece öyküleri yarýþmasýnda 1956-1957 yýllarýnda Altýn Palmiye, Bulgaristan’da Altýn Kirpi (1966), Moskova’da Krokodil (1969), Türkiye’de Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü (1970), Asya-Afrika Yazarlar Birliði Lotüs (1975), Bulgaristan Uluslararasý Gülmece Kitaplarý (1977), Yaþar Ne Yaþar Ne Yaþamaz romaný ile de Madaralý Roman (1978) ödüllerini kazandý. Yapýtlarý, Ýran, Sovyetler Birliði, Bulgaristan, Romanya, Almanya, Ýtalya,Fransa, Yugoslavya gibi ülke dillerine çevrilerek birçok kez basýmlarý yapýldý. Yapýtlarýndan bazýlarý televizyon ve sinemaya uyarlandý. Nesin Vakfý’ný kurdu, kitaplarýndan elde ettiði bütün gelirleri bu Vakfa baðýþlayarak kimsesiz çocuklarýn eðitilmesine harcadý. Aziz Nesin, 2 Temmuz 1993 Sivas toplu öldürümün de yobaz kesimin baþlýca hedefi oldu. 6 Temmuz 1995 tarihinde Ýzmir’de aramýzdan ayrýlan Nesin’in öykü, roman, gezi, oyun, aný-deneme ve þiir türlerinden oluþan 100 dolayýnda yayýmlanmýþ kitabý vardýr. Baþlýca Eserleri: Öykü: Geriye Kalan (1948), Ýt Kuyruðu, Yedek Parça, Fil Hamdi, Kadýn olan Erkek (1955), Damda Deli Var (1956), Deliler Boþandý, Erkek Sabahat (1957), Nazik Alet (1958), Bir Koltuk Nasýl Devrilir (1961), Biz Adam Olmayýz (1962), Toros Canavarý (1963), Sosyalizm Geliyor Savulun (1965), Büyük Grev (1978), Hayvan Deyip Geçme (1980), Kalpazanlýk Bile Yapamýyoruz (1984), Nah kalkýnýrsýn (1988). Roman: Kadýn Olan Erkek (1955), Gol Kralý Sait Hop Sait (1957), Saçkýran (1959), Zübük (1961), Þimdiki Çocuklar Harika (1967), Tatlý Betüþ (1974), Yaþar Ne Yaþar Ne Yaþamaz, Dünya Kazan Ben Kepçe (1977), Tek Yol (1978). [email protected] Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de Dr. HÜSEYÝN NAZLIKUL [email protected] Kendin içine iyi bakýn ve derinliklerine keþfe çýk Y azýn bu sýcaklýðýnda ve boðucu ortamýndan ne yazýlýr, bilmem! Onun için bugün biraz farklý olacak ama, kendi içimize bir yolculuk yapmanýn heyecaný sizinle paylaþmak istedim... Yazý bir anlamda paylaþmak deðil mi zaten! Kendi derinliklerimize bir seyahatte ne dersiniz? Pek çoðumuz, kim olduðumuzu, bekleyip baþka insanlardan, çevremizden aldýðýmýz hakkýmýzdaki görüþleri ve düþüncelerden çýkarmaya çalýþýrýz. Kendi asýl imajýmýzý diðer insanlarýn bize biçtiði görüntüye dayandýrmaya çalýþýrýz. Kendi öz güvenimizden ziyade baþkalarýn bize duyduðu güvenle moral bulmaya çalýþýrýz... Kendimizden ziyada, baþkalarý hakkýmda nasýl düþünür diye çýrpýnýr dururuz. Dolaysýyla farkýnda olmadan toplumun bize taktýðý maskelerle ortalýkta dolaþýr, dururuz... Hele çok önemsediðimiz biri tarafýndan bize iltifatta bulunduðu zaman ve bizi övdüðü zaman ona “Ah, ben bu konuda bu kadar iyi miyim?” diye sorarýz. Bu deðerlendirme hakkýnda samimi olup olmadýðýný sorup ve karþýdaki insanýn söyleminde samimi olduðunu öðrendiðimizde, kendi deðerimizi bir kademe yukarý çýkarýrýz. Kýsacasý kendimize olan güven ve saygýyý baþkalarýna onaylatmak ve karþý taraftan iltifat almak bizi mutlu eder. Bu insanýn kendi doðasýnda vardýr. Oysa gerçek anlamda baþkalarýndan alacaðýmýz övgü ve onaydan ziyade, kendimize olan güvenimiz ön yargýsýz davransak ve kendimizle barýþýk bir yaþam sürdürebilecek olsak daha mutlu olacaðýz. Ama her nedende kendimize güven duymaktansa, baþkalarýnýn bize güven duymasý insaný daha mutlu etmektedir. Baþkalarýndan kendi hakkýmýzda geri bildirim almak, üstelik de bu geri bildirim olumluysa, harikadýr.... Her birimizin de iyi yaþayýp kendimizi iyi hissedebilmek için buna gereksinimi vardýr... Kendini buna baðlý kýlan ve baþarýsýný baþkalarýnýn deðerlendirmelerine býrakanlar eninde sonunda mutsuz olacaklardýr...Oysa unuttuðumuz bir gerçeklik var. Baþkalarý ancak bizim dýþa yansýttýðýmýz kadar bizi tanýrlar. Ýçimizde gizli yanýmýzý ve derin düþüncelerimizi bilmelerine imkan yoktur. Dolayýsýyla baþarýmýzý ve doðru yolda olduðumuzu hep baþkalarýndan aldýðýmýz olumlu söylemlere baðlýyarak yaþamýmýz idame etmeye çalýþýrsak, unutmamak gerekir ki günün birinde muhakkak hayal kýrýklýðý yaþarýz. Doðru olan ise geleceðimize emin adýmlarla yürümenin asýl yolu, kendi içimizde ve kendi düþünlerimizin eþliðinde yaptýðýmýz yolculuktur. Kendi derinliklerimize, hep daha derinlere uzanmalýyýz. Bu yapacak olursak ancak o zaman kendi içimizdeki potansiyelimizi keþfedebilme olanaðýný elde edebiliriz. Kendi potansiyelimiz asýl kimliðimizin ta kendisidir. Yoksa baþkalarýn bize biçtiði kimlik ve çehre deðildir. Kendi içinizdeki gücü ortaya çýkarmak kendi elimizdedir. Bunu baþkalarýndan aramak ve onlarýn olumlu iltifatlarýna dayandýrýp beklemek zaman kaybýnda baþka bir þey deðildir. Kendimizle barýþýk bir yaþam sürdürmek için sýk sýk kendi derinliklerimize yolculuk yapmamýz gerekmektedir. Bundan baþarýlý olmak için bu yolculuðu sýk yapmak gerekir. Derin nefes almak ve kendine barýþýk olmak bunun temelini oluþturur. Baþaklarýndan alacaðýmýz iltifatlar býrakýn yalnýzca bir lezzet olarak kalsýn.Ama kendi yaþamýnýzýn asýl yemeðini siz kendiniz hazýrlayýn. Kim olduðunuzu bulmak için sakýn siz kendiniz dýþarýlara bakýnmayýn, kendi içinize bakýn ve kim olduðunuzu ve kim olmak istediðinizi kendiniz yaratýn. Unutmayýn ki derinliklerinize yapacaðýnýz yolculuk sizi er veya geç olmak istediðiniz yere taþýyacaktýr. Kendin içine iyi bak ve kendi içinde ki derinliklerine keþfe çýk. Onu bulacak ve yaþatacak olan sensin, bunu unutma.... Stuttgart havalimanýndan Türk yolculara yönelik hizmet Almanya’da Türklerin en çok giriþ çýkýþ yaptýðý sýnýr kapýlarýndan olan Stuttgart Havalimaný’nda Türk yolcularýn giriþ çýkýþlarýna yardýmcý olunmasý amacýyla internet üzerinde Türkçe bilgi verilmeye baþlandý. www.dem-ajans.de www.dilararesisen.com www.dilanlogo.de www.sevdilli.com www.atakoyu-tatilkoyu.com ÝSLAMÝ BAKIÞ [email protected] sayfa 6 Tarihte kötülükle ittifak eden gizli örgütler Muhammed Yahya Tarihte kötülükle ittifak eden gizli örgütlerin günümüze kadar gelen uzantýlarý, yanlýþ bir fikri uzun bir zaman boyunca ve etkili propaganda yöntemleriyle kitlelere kabul ettirebilmiþtir. Ancak 21. Yüzyýl, Allah’ýn izniyle kötü ittifaklarýn umduklarý gibi kendilerinin deðil, Ýslam ahlakýnýn yüzyýlý olacaktýr. Gizli örgütlerin tarihini inceleyen uzmanlarýn ortak görüþü, örgütlerin tarihlerinin Haçlý Seferleri‘ne kadar uzandýðýdýr. Haçlý Seferleri her ne kadar Hýristiyan inancýnýn bir ürünü olarak anlaþýlsa da, aslýnda temeli maddi çýkarlara dayanan savaþlardýr. Avrupa‘nýn büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde yaþadýðý bir devirde, Doðu‘nun ve özellikle de Ortadoðu‘daki Müslümanlarýn refah ve zenginliði, Avrupalýlarý cezbetmiþtir. Bu motivasyonun, Hýristiyanlýðýn dini sembolleriyle süslenmesi sonucunda, dini görünümlü, fakat gerçekte dünyevi amaçlara yönelik bir „Haçlý“ düþüncesi doðmuþtur. Kendilerine „Haçlýlar“ denen güruh, pek çok yeri yakýp-yýktýktan, pek çok Müslümaný kýlýçtan geçirdikten sonra 1099 yýlýnda Kudüs‘ü iþgal edip ele geçirdi. Ýki gün içinde yaklaþýk 40,000 Müslümaný vahþice öldürdükten sonra sýnýrlarý Filistin’den Antakya’ya uzanan bir Latin krallýðý kurdu ve Haçlýlarýn Ortadoðu‘da tutunabilme mücadelesi baþladý. Bu nedenle daha önce benzeri bulunmayan „askeri tarikatlar“ kuruldu. Bu tarikatlarýn üyeleri, Avrupa‘dan Filistin‘e göç edip, burada bir tür manastýr hayatý yaþýyor, bir yandan da Müslümanlara karþý savaþmak üzere askeri eðitim görüyorlardý. Ýþte bu tarikatlardan biri, diðerlerinden farklý bir yol tuttu. Ve tarihin akýþýna etki edecek bir deðiþim yaþadý. Bu tarikat, „Tapýnakçýlar“ tarikatýydý. (Harun Yahya, Global Masonluk) edildiler. Çoðu hapse mahkum edildi. Tarikat daðýtýldý ve resmi olarak tarihten silindi. Ancak tarikatýn „resmi“ olarak yok olmasý, fiilen gerçekten yok olduðu anlamýna gelmiyordu. Öncelikle, 1307 yýlýndaki a n i tutuklama s ý r a s ý n d a Tapýnakçýlar‘ýn bir kýsmý kaçýp izlerini kaybettirmeyi baþarmýþlardý. Çeþitli tarihsel kayýtlarla da desteklenen bir teze göre, bu kaçak Tapýnakçýlar‘ýn önemli bir bölümü, 14. yüzyýl Avrupasý‘nda Katolik Kilisesi‘nin otoritesini tanýmayan yegane Krallýða, yani Ýskoçya‘ya sýðýndýlar. Ýskoç Kralý Robert Bruce‘un himayesi altýnda yeniden örgütlendiler. Bir süre sonra da, varlýklarýný sürdürmek için iyi bir kamuflaj yöntemi buldular: Ortaçað‘da Britanya Adasýndaki en önemli „sivil toplum örgütü“ olan duvarcý loncalarýna sýzdýlar ve bir süre sonra da bu localarý tamamen ele geçirdiler. (John J. Robinson, Born in Blood: The Lost Secrets of Freemasonry) adýyla anýlmýþtýr. (Mason Dergisi, sayý 48-49) Doðu’daki bir gizli örgüt: Ýhvanüssafa Evrim fikrinin geliþtirildiði bir diðer masonik örgütlenme ise, Batý‘da deðil Doðu‘da kurulmuþ olan bir baþka teþkilattýr. Üstad Mason Selami Iþýndað, „Kuruluþundan Bugüne Masonluk ve Bizler“ baþlýklý makalesinde bu konuda aþaðýdaki bilgileri verir: “Ýslam dünyasýnda adeta masonluðun karþýlýðý olan Ýhvanussafa derneði vardý. Abbasiler zamanýnda Basra‘da kurulan bu gizli dernek, 52 büyük fasikülden oluþan bir ansiklopedi yayýnlamýþtý. Bunlarýn 17‘si Doða Bilimlerini içerir. Bu fasiküllerde Darwinizm‘e çok benzeyen bilimsel açýklamalar vardýr. Bunlar Ýspanya‘ya kadar yayýlmýþ ve Batý‘da düþünür çevresini etkilemiþtir.” Ýslam dünyasýnda geliþmesine raðmen Ýslam‘ýn temel esaslarýndan uzaklaþan bu dernek, Eski Yunan felsefesinden etkilenmiþ ve bu felsefeyi üstü kapalý bir sembolizm ile ifade etmiþtir. Selami Iþýndað, üstteki açýklamasýna þöyle devam etmektedir: „Ýsmailiyye mezhebinden kaynaðýný alan bu gizli derneðin baþlýca amacý, dinsel dogmalarýn benzetmeler ve simgesel açýklamalarla ussal (aklî) yola getirilmesi idi. Bu derneðin felsefesi, Pithagore ve Eflatun‘dan etkilenmiþtir. Bu gizli derneðe girebilmek için, insan önce mistik öðütlerle heyecanlandýrýlýr, sonra dinsel boþ inançlar ve dogmalardan kurtarýlýrdý. Daha sonra da filozofik ve simgesel yöntemlere alýþtýrýlýrdý.” (Dr. Selami Iþýndað, Kuruluþundan Bugüne Masonluk ve Bizler) Bu alýntýda yer alan „dinsel boþ inançlar ve dogmalardan kurtarma“ ifadesinden kasýt, dini inançlarýn Gül-Haç (Rose-Croix) Yeniçað Avrupasý tarihinde önemli rol oynamýþ gizli derneklerden biri, Tapýnakçýlar ile masonlar arasýnda bir tür „geçiþ aþamasý“ olarak kabul edilen Gül-Haç (Rose-Croix) derneðidir. 15. yüzyýlda adý duyulmaya baþlayan bu dernek, Avrupa‘da özellikle simya konusunda bir furyanýn doðmasýna neden olmuþ, derneðin üyelerinin bu konuda „gizli bilgilere“ sahip olduðu efsanesi yayýlmýþtýr. Ancak Gül- Tapýnakçýlar Tapýnakçýlar ya da tam adýyla „Ýsa‘nýn ve Süleyman Tapýnaðý‘nýn Fakir Askerleri“ adlý tarikat 1118 yýlýnda, yani Kudüs‘ün Haçlýlar tarafýndan ele geçirilmesinden yaklaþýk 20 yýl sonra kuruldu. Kendilerine „Süleyman Tapýnaðý“ ile ilgili bir isim verilmesinin nedeni, üs olarak seçtikleri yerin, bu yýkýk tapýnaðýn yeri olan „tapýnak tepesi“ olmasýydý. Bu yer ayný zamanda Mescid-i Aksa‘nýn da bulunduðu yerdi. Tapýnakçýlar kendilerini „yoksul askerler“ olarak tanýmlamýþlardý, ancak kýsa sürede zenginleþtiler. Avrupa‘dan Filistin‘e gelen Hýristiyan hacýlarýn yolculuklarý tamamen bu tarikatýn kontrolündeydi ve hacýlardan topladýklarý paralarla büyük bir servetin sahibi oldular. Dahasý, ilk kez „bankacýlýk“ benzeri bir çek-senet sistemi kurdular. Hatta BBC yorumcularý Michael Baigent ve Richard Leigh‘e göre bir tür Ortaçað kapitalizmi oluþturmuþlar ve faiz iþleterek „modern bankacýlýða öncülük“ etmiþlerdi. (M. Baigent, R. Leigh, The Temple and the Lodge) Bu siyasi güç, kuþkusuz Avrupa‘daki krallarý rahatsýz ediyordu. Ancak sadece krallarý deðil, ayný zamanda din adamlarýný da rahatsýz eden bir baþka özelliði daha vardý Tapýnakçýlar‘ýn: Tarikatýn giderek Hýristiyan inancýndan koptuðu, tuhaf ayinler düzenlediði söylentileri yayýlýyordu. Ve sonunda 1307 yýlýnda, Fransa Kralý Philip le Bel ve Papa V. Clement‘in ortak bir kararý ile tarikat hakkýnda tutuklama kararý çýktý. Tapýnakçýlar‘ýn bir kýsmý kaçmayý baþardýysa da çoðu yakalandý. Bunun ardýndan uzun bir sorgu ve yargý dönemi baþladý. Ve çoðu, gerçekten „sapkýn“ olduklarýný, Hýristiyan inancýný terk ettiklerini, ayinlerinde Hz. Ýsa‘ya hakaretler ettiklerini kabul ettiler. Sonunda, Tapýnakçýlar‘ýn „büyük üstad“ adýný verdikleri liderleri, en baþta da en büyük üstad Jacques de Molay, 1314 yýlýnda Kilise ve Kral‘ýn onayý ile idam Haçlar‘dan günümüze kalan en önemli miras, natüralist felsefe ve onun ayrýlmaz bir parçasý olan „evrim“ fikridir. Mason dergisinde, masonluðun Tapýnakçýlar ve Gül-Haçlar‘a uzanan kökeni anlatýlmakta ve ardýndan Gül-Haçlar‘ýn evrimci felsefesi þöyle vurgulanmaktadýr: “Rozkrua Tarikatý‘nýn nerede ve nasýl kurulmuþ olduðu kesinlikle bilinmemektedir. Bu tarikatýn izlerine Avrupa‘da ilk kez 15. yüzyýl ortalarýnda rastlanmaktadýr. Fakat tarikatýn çok daha eski bir kuruluþ olduðu da bellidir. Tampliye Tarikatý‘ndan farklý olarak Rozkrua Tarikatý‘nýn temel uðraþý alaný bilimseldir. Üyeleri geniþ çapta alþimi (simya) ile uðraþmýþlardýr... Tarikat üyelerinin en önemli özelliði, her oluþumda bir evrim süreci olduðunu benimsemiþ olmalarý, bu nedenle de felsefelerinin temelinde natüralizme yer vermiþ bulunmalarýdýr. Bu nedenle de Rozkrua Tarikatý Tabiyyun (natüralistler) reddettirilmesidir. Mason Iþýndað, dini kendince böyle tanýmlamaktadýr. Oysa „boþ inanç ve dogma“ asýl olarak masonluðun kendi felsefesine uyan tanýmlardýr. Masonlarýn din aleyhinde kullandýklarý bu gibi sözlerin, hiçbir delile dayanmayan, sadece propaganda ve telkin amaçlý kavramlar olduðuna dikkat etmek gerekir. Dine karþý fikri bir itiraz getiremedikleri için, bu gibi telkin yöntemlerine, insanlarda psikolojik etki uyandýrmasýný umduklarý kelimelere sýðýnmaktadýrlar. Büyük Ýslam alimi Ýmam Gazali Ýhvanussafa‘nýn, Eski Yunan düþüncesinden etkilenen sapkýn felsefeyi savunduðunu açýklamýþ ve Ýhvanussafa‘nýn da dahil olduðu Ýsmailiye mezhebinin öðretilerinin çarpýklýðýný ortaya koymuþtur. „Aydýnlanmacýlar“ ve Evrim Hurafesinin Çýkýþý Materyalist ve evrimci fikirlerin Avrupa toplumlarýnda yaygýn bir kabul görüp toplum yapýsýný dinden uzaklaþtýracak þekilde etkileyiþi, „Aydýnlanma“ dönemi olarak bilinir. Bu döneme damgasýný vuran gizli örgüt ise “iluminati”dir. Kuþkusuz bu terimi seçenler, (yani bu fikri deðiþime „aydýnlanmak“ gibi olumlu bir taným getirenler) bu fikri sapmanýn öncüleridir. Daha önceki dönemi „karanlýk dönem“ olarak tanýmlamýþlar, bunun sorumluluðunun din olduðu yalanýný öne sürmüþler ve Avrupa‘nýn sekülerleþmesiyle, yani dinden uzaklaþmasýyla birlikte „aydýnlandýðýný“ iddia etmiþlerdir. Bu, taraflý, çarpýk ve sahte tablo, günümüzde hala din karþýtlarýnýn en temel propaganda malzemelerinden birini oluþturur. Gerçekte ise ‘Aydýnlanma‘ Batý‘ya hiç de olumlu þeyler getirmemiþtir. Aydýnlanma‘nýn en önemli ayaðý Fransa‘da yaþanmýþtýr ve bu süreçten sonra gelen Fransýz Devrimi, ülkeyi bir kan gölüne çevirmiþtir. Bugün aydýnlanmacý literatürde Fransýz Devrimi övülerek anlatýlýr, oysa devrim Fransa‘ya çok þey kaybettirmiþ, 20. yüzyýla kadar sürecek olan sosyal çatýþmalarý baþlatmýþtýr. Ünlü Ýngiliz düþünür Edmund Burke‘ün Fransýz Devrimi ve Aydýnlanma dönemi hakkýndaki analizleri bu konuda oldukça yol göstericidir. Burke, 1790‘da yayýnladýðý Reflections on the French Revolution (Fransýz Devrimi Hakkýnda Düþünceler) adlý ünlü eserinde, gerek Aydýnlanma fikrini gerekse onun meyvesi olan Fransýz Devrimi‘ni eleþtirmekte, bu hareketlerin toplumu birarada tutan din, ahlak, aile yapýsý gibi temel deðerleri parçaladýðýný, teröre ve anarþiye zemin hazýrladýðýný vurgulamakta, Aydýnlanma‘yý „insan aklýnýn parçalayýcý bir hareketi“ olarak nitelemektedir. (Edmund Burke, Reflections on the Revolution in France) Fransýz Devrimi sýrasýnda dine karþý çok ciddi bir düþmanlýk sergilenmiþtir. Pek çok din adamý giyotine gönderilmiþ, kiliseler tahrip edilmiþ, dahasý Hýristiyanlýðý tamamen kaldýrýp yerine „Akýl Dini“ denen ve pagan sembolleri ile ifade edilen sapkýn bir din oluþturulmak istenmiþtir. Devrime liderlik edenler de giyotine en son kendi baþlarýný vermiþtir. Bugün pek çok Fransýz „devrim yapmakla iyi mi yaptýk“ sorusunu tartýþmaktadýr. Fransýz Devrimi‘nin din aleyhtarý dalgasý kýsa sürede Avrupa‘ya yayýlmýþ ve 19. yüzyýl, din düþmanlýðýnýn en küstah ve saldýrgan dönemi olmuþtur. Tarihteki örgütlenmelerin nasýl bir atmosferde geliþtiði, kiþileri nasýl etkilediði üzerinde düþünmek gerekir. Gizemli, merak uyandýrýcý, cezbedici örgütler olarak ortaya çýkmýþlar, üye olan kiþilerde, toplumun genel inançlarýna aykýrý davranmanýn getirdiði bir tür psikolojik tatmin meydana getirmiþlerdir. Tören ve ayinlerinde ise, Ýlahi dinlerin sembol ve kavramlarý yerine pagan sembol ve kavramlarý yüceltilmektedir. Böylece, sadece sembolizm yoluyla dahi, bu örgütlerle tanýþan kiþiler ilahi dinlerini terk ederek, eski çaðlarýn putperest dini olan paganlaþmýþlardýr. Ancak bu örgütlerin sonuncusu olan masonluk sadece garip ayinler düzenlemekle kalmamýþ, Avrupa‘yý Ýlahi dinlerden uzaklaþtýrýp pagan bir kültüre sürüklemek için siyasi bir strateji de izlemiþtir. Fakat masonluðun bu siyaseti 19. ve 20 yüzyýllarda çok acý meyveler vermiþtir. Baþka türlü olmasý da düþünülemez, çünkü bu Ýlahi bir kuraldýr. Tarihte, Allah‘ýn dinine karþý gelerek atalarýnýn dinini, geleneksel hurafelerini tercih eden tüm pagan kavimler, kendilerini helake sürüklemiþlerdir. Bu paganlarýn çaðdaþ temsilcisi olan masonluk ise, kendisiyle birlikte tüm dünyayý da helake doðru sürüklemektedir. Ýþte bu nedenle, insanlýðý bu felaketten korumak, Bediüzzaman‘ýn ifadesiyle „maddiyun ve tabiyyun taununun“ (maddecilik ve tabiatçýlýk hastalýðýnýn) telkinlerini kýrmak ve bu yolla kitlelerin imanýný kurtarmak gerekmektedir. Yapýlmasý gereken þey, bilimin ortaya koyduðu gerçekleri de kullanarak, materyalist felsefenin geçersizliðini kitlelere anlatmaktýr. Müslümanlar bu görevi üstlendiklerinde, Allah‘ýn izniyle, „Biz hakký batýlýn üstüne fýrlatýrýz, o da onun beynini darmadaðýn eder. Bir de bakarsýn ki, o, yok olup gitmiþtir“ (Enbiya Suresi, 18) hükmü tecelli edecektir. Ve o zaman, 21. yüzyýl, kötü ittifaklarýn umduklarý gibi kendilerinin deðil, “yok olup gidecek” olan tüm kötülük temsilcilerinin ardýndan, Ýslam ahlakýnýn yüzyýlý olacaktýr. Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de SÝNEMA TÜRKÝYE’DE SÝNEMANIN TARÝHÝ Sinema, Türkiye‘ye Lumiere Kardeþlerin 28 Aralýk 1895‘deki ilk gösteriminden birkaç ay sonra girmiþtir. Yýldýz Sarayý‘nýn gedikli hokkabazý Bertrand‘ýn eliyle 1896‘da yapýlan ilk gösterimi diðer gösteriler izlemekle birlikte, zamanýn padiþahý II. Abdülhamid‘in kendisine yapýlabilecek bir suikastý önleyebilir düþüncesiyle Ýstanbul‘a elektrik baðlanmasýna izin vermemesi, ilk yerleþik sinemanýn açýlmasýný 1908 yýlýna ertelemiþtir. Ý lk film, Osmanlý Ýmparatorluðunun Birinci Dünya Savaþý‘na girdiði 1914 yýlýnda, Fuat Özkýnay tarafýndan çekilmiþ (Ayastefanos‘taki Rus Abidesi‘nin Yýkýlýþý), düzenli olarak film yapabilen ilk kurum da, baþýnda Sigmund Weinberg ile Fuat Özkýnay‘ýn bulunduðu Merkez Ordu Sinema Dairesi olmuþtur. Film yapýmýna, 1915 yýlýnda, savaþla ilgili belgesel / haber filmlerinin çekimiyle burada baþlanmýþ ve arada sayýsý çok olmamakla birlikte konulu film çekimi de yapýlmýþtýr. Pençe, Casus (1917), Himmet Aða‘nýn Ýzdivacý (1918), Mürebbiye ve Binnaz (1919) öykülü filmlerden bazýlarýdýr. 1922‘ de çok önemli bir Kurtuluþ Savaþý belgeseli olan Ýstiklâl, Ýzmir Zaferi isimli filmle tamamlanan 8 yýllýk bu süre, Türk Sinemasýnýn „ilk dönemi“ gibi kabul edilir. 1923 yýlý ile baþlayan ve 17 yýl boyunca bir tiyatro insaný olan Muhsin Ertuðrul tarafýndan, tek elden yürütülen ikinci dönem, çekilmiþ onlarca filme karþýn, sinema dilinin oluþmadýðý, tiyatro kokulu filmlerin üretildiði bir dönem olmaktan ileri gidememiþtir. Bir Millet Uyanýyor (1932), Aysel, Bataklý Damýn Kýzý (1935), Leblebici Horhor (1934) bu dönemin görece dikkat çekici filmleriydiler. 1939‘dan 1950‘ye k a d a r s ü r e n dönem, geçiþ dönemi olarak adlandýrýlýr ve Ýkinci Dünya Savaþý yýllarýna rastlayan bu dönem de sinemacýlar açýsýndan pek verimli geçmemiþtir. Bu döneme iliþkin kayda deðer en önemli geliþme, sinemacý kuþaðýn, gerek endüstri gerekse sanat üzerinde tiyatrocularýn kurduklarý tekeli yýkmayý baþarabilmeleridir. 1950‘den 1960‘a kadar geçen sürede, geçiþ döneminde kazanýlan bu baþarýnýn ürünleri alýnmaya baþlanýr. Sinema terimleriyle düþünmek, sinema diliyle film çekmek açýsýndan anlamlý çabalara giriþilen bu dönemin yönetmenleri olarak Lütfü AKAD, Osman SEDEN, Atýf YILMAZ, Metin ERKSAN, Memduh ÜN en baþta sayýlabileceklerdir. Film olarak ise, öykü, dil, mekan, tipleme ve kurgusu ile salt bir sinema ürünü olmalarý açýsýndan Lütfü AKAD ve Osman SEDEN‘in birlikte yaptýklarý Kanun Namýna (1952), Atýf YILMAZ‘ýn Gelinin Muradý (1952), Memduh ÜN‘ün Üç Arkadaþ (1958), Metin ERKSAN‘ýn Gecelerin Ötesi (1960) en dikkat çekici olanlardýr. Türk Sinemasý, özellikle 1955-60 arasýnda yaþadýðý bu geliþmeye ve önemli sinemasal çýkýþlara raðmen yeniden düþüþe geçtiði bir on yýl daha yaþamýþtýr. Çünkü, buraya kadar yaklaþýk olarak yýlda 100 film üretilirken, film sayýsý kontrol edilemez bir halde iki yüzlerin üstüne çýkmýþ, bu yükü kaldýrabilecek yeterli bir alt yapýnýn olmamasý da durumu ciddi bir sarsýntýya dönüþtürmüþtür. 1970‘e kadar süren bu dönem içinde de, yine kendinden söz edilmeyi hak eden filmler çekilebilmiþtir. Metin ERKSAN‘ýn Yýlanlarýn Öcü (1962), Acý Hayat (1963), Susuz Yaz‘ý (1963, Berlin film Festivali Altýn Ayý Ödülü), Halit REFÝБin Yasak Aþk (1961), Karanlýkta Uyananlar‘ý (1965), Duygu SAÐIROÐLU‘nun Bitmeyen Yol‘u (1965) ve Erdoðan TOKATLI‘nýn Son Kuþlar‘ý (1966) böyle filmlerden bazýlarýdýr. 1970 sonrasý dönemi için Yýlmaz GÜNEY ve filmi Umut bir dönüm noktasý olmuþtur. Bundan sonra gerek GÜNEY, gerekse diðer yönetmenler tarafýndan Türkiye‘nin sosyal, kültürel, ekonomik gerçekliklerini konu alan, ulusal ve uluslararasý beðeniyi haklý olarak kazanacak düzeyde pek çok film üretilmiþtir.Tunç OKAN‘ýn ödüle doymayan filmi Otobüs (1974), Þerif GÖREN‘in Endiþe [email protected] (1974), Ömer KAVUR‘un Yatýk Emine, Erden KIRAL‘ýn Kanal (1976), Yavuz ÖZKAN‘m Maden‘i (1978) bu dönem filmlerinden yalnýzca bir kaçýdýr. Film yapýmýnda yaþanan üretkenliðe, sinema çalýþanlarý ve yapýmcýlarýnýn örgütlenmeleri, Kültür Bakanlýðý‘ndan gelen önemli destekler, sinema eðitimine verilen aðýrlýðýn artýrýlmasý ve Eurimages gibi katkýlar da eklenince, gerek nitelik gerekse nicelik açýsýndan kendini giderek yükselten bir verimliliðin günümüze dek uzandýðý 1980 ve sonrasý sürecinin yaþanmasý da doðaldý denilebilir. 20 yýldýr süregelen bu döneme senaryosu Yýlmaz GÜNEY‘e rejisi Zeki ÖKTEN‘e, müziði Zülfü LÝVANELÝ‘ye ait olan Sürü filmi ile baþlamak yerinde olur. 1980 yýlýnda Zürih‘te 8 hafta, Basel‘de 7 hafta gösterimde kalan film, Londra Film Festivali‘nde 93 film arasýndan en iyi film ödülünü almayý baþarmýþtýr. 1987 de senaryosunu yine Yýlmaz GUNEY‘in yazdýðý, yönetmenliðini Þerif GÖREN‘in yaptýðý Yol, Cannes Film Festivali‘nde Altýn Palmiye Ödülünü Costa Gavras‘ýn Kayýp (Missing) isimli filmiyle paylaþmýþtýr. 1983 de Erden KIRAL‘ýn Hakkari‘de Bir Mevsim‘i, 1984‘de Ali ÖZGENTÜRK‘ün At‘ý, 1985‘de Nesli ÇÖLGEÇEN‘in Züðürt Aða‘sý, Þerif GÖREN‘in Kurbaðalar‘ý, Ömer KAVUR‘un Amansýz Yol‘u, 1986‘da yine Ömer Kavur‘un Anayurt Oteli, 1988‘de Tunç BAÞARAN‘ýn Uçurtmayý Vurmasýnlar‘ý böyle bol ödüllü filmlerden akla ilk gelenler olarak sayýlabilir. 1990 dan baþlayarak günümüze kadar gelen son 10 yýlýn filmlerinden, sayfamýz çerçevesinde söz edilebilecekler, bugün varýlan sinemasal düzeyi açýklamaktan çok, konuya ilgi duyanlara ýþýk tutmasý açýsýndan ele alýnmýþtýr. Çünkü „Türk Sinemasý“ sahip olduðu yönetmen, oyuncu, senarist, kameraman gibi insan kaynaklarýnýn yanýsýra, geliþmiþ ülkelerin teknik standartlarým yakalamaya azmetmiþ altyapý gayretleri ve düzenlediði uluslararasý festivalleri ile dünya sinemasý içindeki prestiji yüksek yerini almaya hazýrdýr. sayfa 7 MEHMET ELDENÝZ Nemrut Daðý A d ý y a m a n ili; Kahta ilçesi sýnýrlarý içerisinde yer almaktadýr. Adýyaman il merkezinde Kahta‘ya baðlantý saðlayan karayolu ile ulaþým saðlanmakta olup, Milli Park alaný Kahta‘ya 9 km, Adýyaman‘a 43 km uzaklýktadýr. Nemrut Daðý ve Kommagene Kralý Antiochos‘a ait Tümülüs ve kutsal alanlar, Milli Park‘ýn ana özelliðini teþkil etmektedir. Antiochos‘un tümülüsü ve dev heykelleri, Arsameia(Eskikale),Yenikale, Karakuþ Tepe ve Cendere Köprüsü Milli Park içerisinde kalan kültürel deðerlerdir. Eski çaðlarda „Kommagene“olarak anýlan bu bölgede, I.Mithradates tarafýndan baðýmsýz bir krallýk kurulmuþ, krallýk onun oðlu I.Antiochos (MÖ 62-32)un egemen olduðu yýllarda önem kazanmýþtýr. MS.72 yýlýnda da Roma‘ya karþý yapýlan ve kaybedilen savaþ ile krallýðýn baðýmsýzlýðý sona ermiþtir. Nemrut Daðý doruðundaki kalýntýlarý yerleþme yeri olmayýp Antiochos‘un Tümülüsü ve kutsal alanlardýr. Tümülüs, 2150 metre yüksekliðinde, Fýrat Nehri geçitlerine ve ovalarýna hakim tepe üzerinde bulunmaktadýr. Kralýn kemiklerinin yada küllerinin anakayaya oyulmuþ odaya konulduðu ve 50 metre yüksekliðinde ve 150 metre çapýndaki tümülüs ile örtüldüðü düþünülmektedir. Giriþi kuzeyden olup doðuda ve batýda dini törenlerin yapýldýðý teras þeklindeki avlular yer almaktadýr. Her iki terasta da aslan ve kartal heykelleri arasýnda yüksekliði 7 metreye ulaþan oturur vaziyette dev heykeller sýralanýr, bunlar yazýtlarý ve kabartmalarý olan ortostad (dik olarak konulan büyük taþ bloklar)‘la çevrilmiþtir. Eski Kahta Köyü yakýnýnda Kommagene‘nýn baþþehri Arsameia yer alýr. Burada, Mithridates‘in kutsal alaný bulunmaktadýr. Yine Eski Kahta yakýnýnda Kocahisar Köyü civarýnda sarp kayalar üzerine kurulmuþ Yenikale yer alýr. Kale ortaçað etkileri taþýrsa da geç devre aittir. Ýçinde su depolarý, hamam, cami ve Kahta Çayý‘na inen gizli su yolu bulunmaktadýr. Kahta Çayý‘nýn bir kolu olan Cendere Çayý‘nýn daraldýðý yerde iki ana kaya üzerinde tek kemerli olarak yapýlan Cendere Köprüsü yer almaktadýr. Köprü sütunlarý üzerindeki kitabeye göre Kommagene þehirleri tarafýndan Roma Ýmparatoru Septimus Severus(MS 193-211)ile karýsý ve oðullarý onuruna yaptýrýlmýþtýr. Arsameia‘nýn 10 km güneybatýsýnda 21 metre yüksekliðinde krallýk kadýnlarýnýn gömüldüðü Karakuþ Tepe Tümülüsü bulunmaktadýr. Orman formasyonu içerisinde meþe türleri ve aðaç alanlarý bulunur.Yaban hayatý bakýmýndan ayý, kurt, çakal, tilki, porsuk türlerine rastlanýr. Nemrut Daðý ve Kommagene Kralý Antiochos‘un Tümülüsü ile kutsal alanlarý, dev heykeller, Arsameia(Eski Kale),Yeni Kale, Karakuþ Tepe ve Cendere Köprüsü en baþta ziyaretçilerin görmesi gerekli yerlerdir. Park içerisinde konaklama, yeme-içme olanaklarý bulunmaktadýr. Nemrut Daðý Milli Parký‘nda otel, Karadut ve Kahta‘da pansiyonlar mevcuttur. www.dilarareisen.com Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de NÝBELUNGEN DESTANI NIBELUNGENLIED R en Nehri ile ilgili destanlarýn en tanýnmýþý kuþkusuz Nibelungen Destaný’dýr. Destan Ren Nehri kýyýsýnda, eski Worms þehri civarýnda geçer. Destanýn en eski þekli elimize on üçüncü yüzyýldan kalma bir el yazmasý ile ulaþmýþtýr. Ancak daha önceki dönemlerde söylenen Latince baladlarda içinden bölümlerin olduðu düþünüle bilinir. Pagan inançlarý destan içinde sýk yer almaktadýr. Fakat ayný zamanda, Hristiyan inançlarý ve törenleri de destanda bulunmaktadýr. Bunun yanýnda kral-senyör-vasal iliþkisi de destanýn Orta Çað’a ait izler taþýdýðýný göstermektedir. Nibelungen Destaný Orta Çað boyunca çok popüler olduðu için, anlatýcýlarýn, destanýn içine, anlatýldýðý dönemin zevkine uygun motifler katmalarý büyük olasýlýktýr. Destanýn bugünkü hali ile, on ikinci yüzyýl sonlarýnda tamamlandýðý düþünülmektedir. Destan içinde bir çok anakronizm barýndýrmaktadýr. Örneðin Dietrich bir antik çað kahramanýdýr. Bu destanda bulunma nedeni büyük olasýlýkla kimsenin yenemediði Hagen’i yenip hapse atmak içindir. Destanýn günümüze ulaþmýþ bir çok versiyonu vardýr. Hepsinde konu ayný olmakla birlikte aralarýnda farklýlýklar da vardýr. Destanýn Konusu Destan, ‘çok eski zamanlarda’, Niederland’da geçer. O zamanlar güçlü kral Siegmund’un krallýk zamanýna denk gelmektedir. Kraliçe ise güzel Siegelinde’dir. Destanýn en önemli kahramaný Siegmund ve Siegelinde’nin oðullarý Siegfried’dir. Siegfried daha genç yaþlarýnda, maceralara atýlmak için, babasýnýn þatosunu terk ederek yollara düþer. Kýlýcý olmadýðý için elinde bir sopa ile köyleri kentleri dolaþýr durur. Siegfried bir gün bir demirciye rastlar ve kýlýç sahibi olabilmek için onun yanýnda çalýþmak istediðini söyler. Mimir adýndaki demirci bu teklifi kabul ederek ona yatacak yer ve yiyecek verir. Ertesi gün de yeni çýraðýnýn bu iþi yapýp yapamayacaðýný sýnamak için onu ocaðýn baþýna götürür ve eline en aðýr çekici verir. Siegfried bununla öyle bir vurur ki, örs topraða gömülür, demir parçalarý etrafa saçýlýr. Buna kýzan Mimir Siegfried’i kulaðýndan tutunca, Siegfried dayanamaz ve onu yere fýrlatýr. Bu yeni çýraðýndan nasýl kurtulacaðýný bilemeyen Mimir yeni bir yol denemeye karar verir. Siegfried’i çaðýrýr ve ondan, ormanýn öteki ucundaki kömürcüden kömür getirmesini ister. Bunu söylerken yolu üzerindeki ejderhanýn Siegfried’i öldüreceðini ummaktadýr. Siegfried kendine yaptýðý kýlýcý alýr ve yola koyulur. Tam kayalýðýn önünden geçerken ejderha saldýrýr. Siegfried bu saldýrýdan çevikliði sayesinde kurtulur ve önüne ilk gelen aðacý sökerek canavarýn kafasýna fýrlatýr. Aðacý kökleri canavarý sarýnca, bundan yararlanan Siegfried diðer aðaçlarý da onun üzerine fýrlatýr. Daha sonra bunlarý tutuþturarak ejderhayý yakar. Ejderha yanarken bedeninden bir yað akmaya baþlar. Bu akan yað dereciðine parmaðýný sokan Siegfried parmaðýnýn ‘boynuz’ gibi sertleþtiðini görür. Bunun üzerine üstündekileri çýkartarak bu yað ile bütün vücudunu yýkar. Siegfried bu iþi yaparken bir ýhlamur aðacý altýnda durmaktadýr ve aðaçtan bir yaprak sýrtýna, iki omzunun arasýna düþerek oranýn bu yað ile yýkanmasýný engeller. Ýþte bu yapraðýn dýþýnda kalan hiç bir yere silah iþlemeyecektir, fakat Siegfried’in vücudunun da yara alabileceði tek yer burasý olacaktýr. Kömürcünün yanýna varan Siegfried, ona, Mimir ve arkadaþlarýnýn daha önce sözünü ettikleri, aðýzýndan ateþler saçan ve üzeri pullarla kaplý olan ejderhayý sorar. Kömürcü canavarýn nerede olduðunu gösterir. Artýk Siegfried’i baþka bir macera beklemektedir. Zorlu bir yolculuktan sonra, Siegfried ejderhanýn bulunduðu Nibelungen ülkesine varýr. Burada Schilbung ve Niblung adýnda iki kral hüküm sürmektedir. Bu iki kral ve onlara baðlý savaþçýlar, çok büyük bir hazineyi de beklemektedirler. Siegfried, þehrin giriþine geldiðinde ejderha ile karþýlaþýr. Dövüþmeye baþlarlar. Ejderha aðýzýndan ateþler çýkartarak Siegfried’e s a l d ý r m a k t a d ý r. Sonunda Siegfried canavarý öldürmeyi baþarýr. Canavarýn attýðý korkunç çýðlýðý duyan Schilbung ve Niblung saklandýklarý yerden çýkarlar. Korkunç canavarý öldüren kahramaný tebrik ederler ve ondan, hazineyi aralarýnda paylaþtýrmasýný isterler. Bunun karþýlýðýnda ona bütün kýlýçlarýn en iyisi olan Balmung’u vereceklerdir. Bu büyük hazineyi, Siegfried krallar arasýnda paylaþtýrýr. Fakat hýrstan gözü dönmüþ krallar bundan memnun olmazlar ve Siegfried’i hile yapmakla suçlarlar. Savaþçýlarý toplayarak Siegfried’e saldýrýrlar. Yapýlan dövüþ sonrasý Siegfried iki kralý ve beþ yüz kadar savaþçýyý öldürür. O anda dövüþ alanýna Tarnkappe ile cüce Alberic gelir. Öldürülen krallarýn intikamýný almak için Siegfried’e saldýran Alberic onu uðraþtýrsa da sonunda yenilir ve onun vasalý olmak için and içer. Nibelungen ülkesi savaþçýlarý da and içerek Siegfried’in hükmü altýna girerler. Bütün Nibelungen hazinesi de onun olmuþtur. Fakat hazinede gözü olmayan Siegfried bu hazineden sadece taþlý bir yüzük alýr. Alberic,bu yüzüðün uðursuzluk getireceðini söyleyerek onu engellemeye çalýþýr. Fakat Siegfried onu dinlemez ve yüzüðü parmaðýna takar. Bunun üzerine Alberic ona tehlikelerden korunmasý için Tarnkappe’yi verir. Siegfried’in bundan sonra gideceði yer Kuzey ülkeleridir ve buralarda maceradan maceraya koþar. Bunlardan birinde Danimarka kralý ona Grani adýnda bir at hediye eder. Siegfried’in yolu Ýzlanda’ya kadar düþer. Burada, bir daðýn tepesinde alevleri gökyüzüne kadar yükselen bir ateþ görür. Daða çýkar ve Grani alevlerin arasýndan atlamayý baþarýr. Alevlerin arasýnda bir þato bulunmaktadýr. Siegfried þatonun içine girdiðinde içeride, zýrhlar içinde uyumakta olan bir genç kýz ile karþýlaþýr. Zýrhlarý çýkartýr ve genç kýzý dudaklarýndan öper. Bunun üzerine genç kýz uyanýr ve kendine geldiðinde hikayesini anlatmaya baþlar. Adý Brunehild’dir. Wodan’ýn Walkyri’lerinden biri iken ona karþý geldiði için Wodan onu deðneði ile uyutmuþ ve bu þatoya koymuþtur. Siegfried onu kurtarana kadar da uyumuþtur. Siegfried bir kaç gün þatoda kaldýktan sonra Brunehild ile vedalaþýr ve parmaðýndaki yüzüðü ona býrakarak ayrýlýr. Siegfried sonunda babasýnýn þatosuna döner. Siegmund ve Siegelinde oðullarýnýn dönüþünden çok mutlu olmuþlardýr ve bu Niederland’da ve baþkent Xanten’de törenlerle kutlanýr. Her yerden gelen þarkýcýlar Siegfried’in kahramanlýklarýný þarkýlarla anlatýrlar.Þarkýcýlar, bunun yanýnda Burgond kralý Gunther, güzel kardeþi prenses Krimehild ve sadýk vasalleri Hagen hakkýnda da þarkýlar söylerler. Siegfried’in içi bir anda Ren Nehri’nin ötesindeki bu ülkeye gidip bu insanlarý tanýma arzusu ile dolar. Þenliklerin sonunda fikrini ailesine açar. Babasý önce razý olmasa da daha sonra oðlunun yanýna on iki þövalye alýp gitmesi koþulu ile kabul eder. Siegfried ailesi ile vedalaþarak ayrýlýr. Burgond’larýn ülkesinde kral Gunther’in kardeþi Krimehild’in güzelliði dillere destandý. Krimehild kral Gunther’in ve ve diðer iki erkek kardeþi Gernot ve Giselher’in korumasý altýnda büyümüþtü. Krimehild bir gece rüyasýnda, kendi yetiþtirdiði þahinlerden birinin iki kartal tarafýndan boðulduðunu görmüþtü. Bu rüyayý annesi Ute’ye açtýðýnda, annesi rüyasýnda gördüðü þahinin, en mutlu anýnda kaybedeceði kocasý olduðunu söylemiþti. Genç kýz da bunun üzerine evlenmemeye karar vermiþ ve bütün taliplerini geri çevirmiþti. Siegfried on iki þövalye ile birlikte Burgondlar’ýn ülkesine varýr. Onlarý gören Gunther, gelenlerin soylu DESTAN kiþiler olduðunu anlayarak hemen karþýlanmalarýný buyurur. Siegfried’i hiç görmemiþ olmasýna raðmen kahramanlýklarýný bilen Hagen konuklarýný büyük saygý ile karþýlar. Siegfried önce dövüþmeyi düþünürse de onlarýn bu konuksever davranýþlarý karþýsýnda dayanamaz ve konuklarý olmayý kabul eder. Siegfried’in konukluðu bir sene sürmüþtür. Bu bir sene boyunca Siegfried Krimehild’i hiç görmemiþtir. Fakat Krimehild gizlice savaþ oyunlarýný seyretmiþ, Siegfried’i görmüþ ve kalbi onun sevgisi ile dolmuþtu. Bu arada Saxonlar’ýn ve Danimarka’nýn krallarý Burgondlar’a alarak yola çýkarlar. On ikinci günün sabahý Brunehild’in þatosuna varýrlar. Brunehild onlarý kabul eder. Savaþ oyunlarý baþladýðýnda ise bir oyun oynarlar ; Siegfried Tarnkappe ile görünmez oluark Gunther’e yardým edip onun kazanmasýný saðlar. Böylece Gunther Brunehild’i de kazanýr. G u n t h e r ve Siegfried Burgond ülkesine döndüklerinde c o þ k u y l a k a r þ ý l a n ý r l a r. Siegfried Gunther’e verdiði sözü hatýrlatýr. Gunther kýzkardeþine sorar. Krimehild Gunther ile evlenmeyi kabul eder ve masaya birlikte otururlar. Bu Brunehild’e çok aðýr gelir ve aðlamaya baþlar. Gunther’e Siegfried’i Krimehild’e layýk görmediðini ve Krimehild’in bir vasal ile evlenmemesi gerektiðini söyler. Gunther ise kararlýdýr. Gece olunca Gunther ile Brunehild odalarýna çekilirler. Brunehild Gunther ile yatmak istemez, hatta onu havaya kaldýrarak duvardaki bir kancaya takar. Gunther geceyi böyle geçirir. Sabaha doðru Brunehild acýyarak onu indirir. Gunther’in Brunehild’e sahip karþý savaþ açarlar. Siegfried bu savaþta Burgondlar’ýn yanýnda savaþýr ve iki düþman kralý da esir etmeyi baþarýr. Haberciler Siegfried’in baþarýlarýný bildirince Krimehild sevincini gizleyemez ve habercileri mükafatlandýrýr. Gunther bu zaferi kutlamak için büyük þenlikler düzenler. Ýþte bu þenlikler sýrasýnda Siegfried sonunda Krimehild’i görür. Krimehild nedimeleri ile birlikte salona girdiðinde Siegfried onu karþýlar, elini uzatýr Siegfried onunla beraberken hiç duymadýðý duygularý tadacaktýr. Krimehild’i hiç bir zaman elde edemeyeceðini düþünerek umutsuzluða kapýlan Siegfried Burgond ülkesini terk etmeye karar verir. Tam gidecekken Giselher tarafýndan caydýrýlarak kalmaya karar verir. Þölenlerden birinde bir þarkýcý, bir adada yaþayan güzel bir prensesin þarkýsýný söylemektedir. Ada Ýzlanda, prenses de Brunehild’dir. Brunehild taliplerini savaþ oyunlarýna davet ediyor, rakip olarak da kendisi karþýlarýna çýkýyordu. Brunehild en cesurlarýný dahi yeniyor, oyunlardan kaçanlarý öldürüyordu. Gunther bunlarý duyunca Ýzlanda’ya gidip Brunehild’i Burgondlar ülkesine getirmeye karar verir. Brunehild’i tanýyan Siegfried onu vazgeçirmeye çalýþsa da baþaramaz ve Gunther’in ricasý üzerine onunla gitmeye razý olur. Tek koþulu vardýr ; Krimehild’i eþ olarak alacaktýr. Gunther kabul eder. Gunther ve Siegfried yanlarýna Hagen’i ve kardeþi Dankwart’ý olmasý yine Tarnkappe ‘yi takarak görünmez olan Siegfried sayesinde olur. Bu arada Siegfried Brunehild’e verdiði yüzüðü de alýr ve döndüðünde Krimehild’e verir. Siegfried Krimehild ile evlendikten sonra onunla birlikte babasýnýn ülkesine döner. Çok mutlu olan kral Siegmund krallýðýný oðlu Siegfried’e býrakýr. Siegfried’in hükümdarlýðý on seneyi tamamlamýþtýr. Krimehilde ona bir erkek çocuk verir ve adýný Gunther koyarlar. Ayný þekilde Gunther ve Brunehild de oðullarýnýn adýný Siegfried koyarlar. Gunther ile Brunehild Worms’da, Siegfried ile Krimehild de Xanten’de mutlu yaþamaktadýrlar. Fakat Brunehild’in içi içini yemektedir çünkü Krimehild ve Siegfried’i görememektedir. Gunther’e onlarý çaðýrmasýný söyler, çünkü Siegfried hala onun vasalýdýr ve çaðýrýlýnca gelmek zorundadýr. Gunther buna karþý çýkar ve onlarý ancak dostlarý olarak davet edeceðini söyler. Siegfried bu daveti kabul eder ve bin þövalye ile yola çýkarlar. Worms’a vardýklarýnda Gunther onlarý sevinçle karþýlar. On gün sakin geçer. On birinci gün, savaþ oyunlarý tertip edilir. Ýki kraliçe, Brunehild ve Krimehild yanyana otururlar. Her ikisi de kocalarýný övmeye baþlarlar. Fakat övmeyle baþlayan tartýþma þiddetlenir ve birbirlerine küfür etmeye kadar varýr. Dayanamayan Krimehild gerçeði söyler ; her þeyi yapan Gunther deðil Siegfried’dir. Burnehild inanamaz. O [email protected] zaman Krimehild kanýt olarak yüzüðü gösterir. Brunehild yýkýlmýþtýr. Olayý öðrenen Hagen intikam alacaðýna yemin eder. Siegfried’in öldürülmesi gerekmektedir. Önceleri buna karþý çýkan Gunther sonunda razý olur. Siegfried’e bir oyun oynamaya karar verirler. Sahte haberciler Saxon ve Danimarka krallarýnýn saldýrýya geçeceklerini bildirir. Siegfried hemen sefere çýkmaya karar verir. Hazýrlýklar tamamlandýðýnda, Hagen, Krimehild’e giderek nasýl yardýmcý olabileceðini sorar. Krimehild Hagen’den kocasýný korumasýný ister. Siegfried ancak iki omuzunun arasýndan yaralanabilmektedir; eðer Hagen dikkat ederse Siegfried yara almadan dönebilecektir. Bunun için Krimehild Siegfried’in elbisesinin üzerine, tam o bölgeye bir haç diker. Hagen amacýna ulaþmýþtýr. Tam sefere çýkacaklarý zaman yine ayný haberciler gelerek barýþ yapýldýðýný bildirirler. Bunun üzerine savaþa gitmek yerine ava gitmeye karar verirler. Krimehild kocasýný engellemeye çalýþýr. Gece rüyasýnda iki yaban domuzunun onu takip ettiðini gördüðünü ve çiçeklerin de kan kýrmýzýsý olduðunu söyler. Siegfried onu dinlemez ve ava çýkar. Av sýrasýnda bir kaynaðýn yanýna gelirler. Siegfried Hagen ile yarýþarak kaynaða daha önce varýr, su içmek için silahlarýný çýkartýr. Gunther su içtikten sonra Siegfried de su içmek için eðilir. Ýþte tam o anda Hagen mýzraðýný alarak Siegfried’in elbisesinin üzerinde iþli haçýn üstüne, yani Siegfried’e silah iþleyebilecek tek yere fýrlatýr. Bir anda neye uðradýðýný þaþýran Siegfried silahlarýný arar fakat bulamaz. Gücü tükenmiþtir. Hainlere lanet ederek yere yuvarlanýr. Herkes onun yanýna gelir. Gunther gözyaþý dökecekken Siegfried onu engeller ve bu iþi yapanýn böyle davranmamasý gerektiðini söyler. Daha sonra Hagen ve Gunther’e, onu öldürmekle kendi sonlarýný hazýrladýklarýný söyler ve can verir. Etraftaki bütün çiçekler kan kýrmýzýsýna boyanmýþlardýr. Hagen Siegfried’in cesedini, kilise dönüþü bulsun diye Krimehild’in kapýsýna taþýr. Uþaklardan biri cesedi görerek, Kirmehild’in kapýsýnda bir þövalye cesedi olduðunu söyler. Krimehild onun kim olduðunu anlar ve aðýzýndan kanlar akarak yere yýðýlýr. Ayýldýðýnda bu iþi kimin yaptýðýný tahmin etmektedir. Gunther’in bu iþi haydutlarýn yaptýðýný söylemesine raðmen ona inanmaz ve Hagen ile Gunther’den cesedin yanýna yaklaþarak masumiyetlerini göstermelerini ister. Gunther yaklaþtýðýnda bir þey olmaz fakat Hagen yaklaþtýðýnda yaralardan kan akmaya baþlar. Krimehilde kocasýnýn cesedi baþýnda üç gün üç gece bekler. Siegfried’i gömecekleri gün onu son bir kez daha görmek ister ve tabutu açtýrýr. Siegfried’in baþýný kaldýrýr, dudaklarýndan son bir kere öper. Gözlerinden kanlý yaþlar akmaktadýr. Daha sonra da bayýlýr kalýr. Krimehild, kendisine katedralin yanýnda bir yer yaptýrýr. Her gün kocasýnýn mezarýna aðlamaya gitmektedir. Dört yýl boyunca Gunther ile tek bir kelime bile konuþmaz, Hagen’i görmek bile istememektedir. Hagen ise Nibelungen hazinesini getirmeyi düþlemektedir. En sonunda Krimehild’i razý ederek hazineyi getirir. Krimehild, hazine gelince, herkese daðýtmaya baþlar. Krimehild’in çok fazla yandaþ kazanacaðýndan korkan Gunther ve Hagen hazineyi Krimehild’in elinden alýrlar. Gernot, hazinenin daha fazla bela getirmemesi için Ren nehrine atýlmasý gerektiðini söyler. Hagen bu görevi yerine getirir. Hazinenin battýðý yeri bilen tek kiþi olduðu için, bir gün onu yerinden çýkarmayý ummaktadýr. Siegfried’in ölümünün üzerinden on üç sene geçmiþtir.Bu arada Hun kralý Etzel’in de karýsý ölmüþtür. Etzel’e eþ olarak Krimehild’i almalarýný söylerler. Etzel de sadýk Rudiger’i elçi olarak Burgond ülkesine gönderir. Gunther ve kardeþleri bu teklifi memnuniyetle karþýlarlar. Buna bir tek Hagen karþý çýkar çünkü Krimehild’in güçlenmesinden korkmaktadýr. Krimehild önceleri bu teklife karþý çýkmasýna raðmen, Siegfried’in öcünü alabilmek amacý ile kabul eder ve kendine sadýk olan Eckewert, beþ yüz þövalyesi ve habercilerle birlikte Hun ülkesine doðru yola çýkar. Düðün Viyana’da olur. Daha sonra da Tuna Nehri’ni geçerek krallýk merkezi Etzelbourg’a varýrlar. Aradan yedi yýl geçmiþtir. Krimehild Etzel’e bir de erkek çocuk vermiþtir. sayfa 8 Fakat her þeye raðmen Krimehild’in içindeki intikam ateþi sönmemiþtir. Bir gün kralýn yanýna gelir ve ailesini görmek istediðini söyler. Krimehild’in oynamak istediði oyunu anlamayan Etzel bu isteði kabul eder ve habercilerini Worms’a gönderir. Haberciler yola çýkarken Krimehild özellikle Hgaen’in de gelmesini istediðini söyler. Haber Worms’a ulaþtýðýnda Hagen tuzaðý anlar, fakat Gunther gitmek istemektedir. Gunther ve kardeþlerinin kararlýlýklarý karþýsýnda, Hagen, korkak durumuna düþmemek için, gitmeyi kabul eder. Yanlarýna kendilerine baðlý binlerce þövalyeyi alarak yola çýkarlar. Haberciler döndüðünde Krimehild ise sevinçlidir. Artýk intikamýný alabilecektir. Gunther ve beraberindekiler Hun ülkesine vardýklarýnda Rudiger tarafýndan karþýlanýrlar. Rudiger ve beþ yüz adamý onlarýn güvenliðinden sorumlu olacaklardýr. Yolda Hunlar arasýnda yaþayan Dietrich ile karþýlaþýrlar. Dietrich onlara Krimehild’in yasýnýn hala sürdüðünü söyler ve uyarýr. Fakat dönmek için artýk çok geçtir. Etzel’in sarayýna vardýklarýnda Krimehild konuklarýný yapmacýk bir sevinç ile karþýlar. Hagen’e ise Nibelungen hazinesini sorar. Hagen hazinenin dünyanýn sonuna kadar Ren Nehri’nin dibinde kalacaðýný söyler. Krimehild hiddetlenir. Bütün konuklar tedirgin olurlar ve silahlarýný býrakmazlar. Hagen suçunu Krimehild’e itiraf eder fakat piþman deðildir, o sadece görevini yapmýþtýr. Hagen meydan okur, fakat kimse onunla dövüþmeye cesaret edemez. Ertesi gün Hagen bütün adamlarýna silahlarýný yanýnda bulundurmalarýný çünkü dövüþeceklerini söyler. O gün turnuvalar sýrasýnda Burgond senyörü Volker bir Hun savaþçýsýný öldürür. Ailesi intikam almak ister. Etzel zorla yatýþtýrýr. Krimehild Burgondlar’ý yok etmesi için Etzel’in kardeþi Blödlin ile anlaþýr. Blödlin ilk önce Burgond komutaný Dankward’ý öldürmek ister. Fakat Dankward ondan önce davranýr ve onu öldürür. Artýk müthiþ bir dövüþ baþlamýþtýr. Dankwart olanlarý Hagen’e haber verir. Hagen Etzel ve Krimehild’in oðlunu öldürür ve yoluna çýkan Hunlar’ý öldürmeye baþlar. Artýk olaylar kontrolden çýkmaya baþlamýþtýr. Saray öldürülen Hunlar’ýn kanlarý ile kýrmýzýya boyanmýþtýr. Burgondlar’ý korumaya çalýþan Rudiger’in de öldürülmesi Hunlar’ý çileden çýkarýr. Tecrübeli savaþçý Hilderbrand’ýn da savaþa girmesi ile Burgondlar’ýn sonu gelmiþtir. Hagen ve Gunther dýþýnda hiç bir burgnd hayatta kalmamýþtýr. Gunther de Dietrich tarafýndan öldürülür. Hagen ise hapse atýlýr. Krimehild Hagen’i zindanda bulur ve ondan Nibelungen hazinesini ister. Fakat Hagen yerini söylemez. Hazine sonsuza kadar Ren Nehri’nin dibinde kalmalýdýr. Krimehild Hagen’in yanýnda Balmung’u görür. Kýlýcý iki eliyle kavrar ve Hagen’in baþýný gövdesinden ayýrýr. Artýk intikamýný almýþtýr. Hildebrand bütün bu insanlarýn ölümüne dayanamaz ve Krimehild’e saldýrýr. Kadýnýn bütün baðýrmalarýna raðmen onu orada öldürür. Destan bütün „ölmesi gerekenlerin“ ölümü ile son bulur. Destan hakkýnda : Destan, ilk incelemeden de anlaþýlacaðý gibi, farklý bir çok hikayenin ustaca birleþmesinden meydana gelmiþtir. Bu yüzden bir versiyonda olan bölün bir diðerinde olmayabilir. Örneðin Siegfried’in Brunehild’i kurtarmasý bir çok versiyonda yoktur. Hatta daha sonra inceleyeceðimiz Volsunga Saga’ya göre Krimehild’in annesi Siegfried’e Brunehild’i unutmasý için büyülü bir ilaç içirir. Bunun dýþýnda destanda hem pagan öðelerin hem de Hristiyanlýða ait motiflerin yer almasý, destanýn yazýldýðý tarihi gösterdiði kadar, destanýn farklý parçalardan meydana geldiðini de göstermektedir. Nibelungen Destaný’nýn kökeni de tartýþmalýdýr. Destanýn Ren Nehri kýyýlarýnda doðduðunu söyleyenlerin yanýnda, kökeninin daha kuzeyde, Ýskandinavya’da olduðunu söyleyenler de vardýr. Bize göre, destanýn köken olarak kuzeyde doðmasý, sonra da içine Ren Nehri kýyýlarýna ait öðelerin katýlmasý daha olasý gözükmektedir. Bunun en önemli kanýtý daha sonra göreceðimiz gibi kuzeyde bu destana kaynaklýk eden daha eski destanlarýn varlýðýdýr. Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de ROPÖRTAJ HASAN YÜKSELÝR ÝLE NAZIM ÞARKILARI Röportaj: Figen GENÇ Nazým Hikmet’in doðumunun 100. yýl kutlamasý nedeniyle siz de Ateþten Bir Gömlek adlý bir albüm çýkardýnýz. Nazým Þarkýlarýndan oluþan bu albümün tohumu nasýl oluþtu? Hasan Yükselir: 1997 yýlýnda Yeraltýnda Güldüren Eller Gül Oda Operasýný yazdýðým dönemde bir repertuar çalýþmasý yapmýþtým. Suars adlý kurduðum tiyatronun repertuarýydý. Ýkinci esere Sevda Ateþten Bir Gömlek ismini koymuþtum. Kýsmet 2002 yýlýna denk düþtü. 98-99 yýllarýnda çalýþmalarýmý devam ettiriyordum. 2002 yýlýnda Nazým’ýn 100. doðum yýldönümü kutlanacaðýný duydum. Bu albüm bir konser kaydý deðil mi? Hasan Yükselir: Evet. Sevda Ateþten Bir Gömlek eseri bir konser kaydýdýr. Bu konserin prömiyerini 01.Aralýk 2001 yýlýnda Berlin’de yaptým. Çok yüksek bir stüdyo kaydýna yakýn bir teknikle kaydedildi. Onun için çok saðlam kayýt. Konserde deðiþik memleketlerden müzisyenler yer alýyor. Albümünüzü dinledim. Gerçekten çok etkileyici, naif, duru bir çalýþma sizinle beraber tüm sanatçýlarýn solistlik yönleri öne çýkmýþ. Biraz tanýtýr mýsýnýz? Hasan Yükselir: Bu iþin güzelliði müzisyenlerin çok yüksek deðerde olmasý. Ve Avrupa’nýn hemen hemen tanýnmýþ elemanlarý. Deðiþik milletlerden geliyorlar. Mesela piyanistimiz HIROKO NAKANO Japon. Onunla piyano eþlikli türkü konserleri yaptým. Özelliklede Köln Filarmoni salonunda. Televizyonlar canlý yayýnladýlar. Polonya asýllý kemancý BARBARA SADOWSKÝ’yi bu çalýþmada tanýdým. Olaðanüstü bir kemancý, tema duygu çok yüksek. Aramýzda bir Türk ve benimle beraber TURGAY AYAYDINLI. Alto saksafoncu çalýþmaya hemen damgasýný vurdu. Flütçü arkadaþýmýz Lüxemburg, perküsyoncu Ermenisi. arkadaþýmýz Ýstanbul Albüme klip çekildi mi? Hasan Yükselir: Evet. Klip dönüyor televizyonlarda. Müzikseverler tarafýndan, özellikle de türkü severler tarafýndan beðeniliyorsunuz. Hasan Yükselir: Valla bilemiyorum. Sizler söyleyeceksiniz. Ben seninle çalýþtým. Evet 1990’da Yunus Emre Korosunda sizin yazdýðýnýz Yunusça ezgiler adlý eserde Ankara’da ve Mersin’de konserler vermiþtik. Çok keyifliydi. Ankara’da Kýzýlay meydanýndaki açýk hava konserinde halkýn ilgisi büyüktü. Orkestra, koro, HOYTUR ekibinin Semah gösterisi ve sizin solistliðinizdeki sahne performansý beni de heyecanlandýrmýþtý. Kostümlü fotoðraflarýmýzý hala saklýyorum. Yine Mersin turnesi de keyifliydi. Sanýyorum daha sonra Yunusça Ezgiler geniþletilerek Yunustan Nazýma adlý eser gerçekleþti. Hasan Yükselir: O zamanlara tanýksýn. Yunusça Ezgiler daha sonra iki perde olarak Yunustan Nazýma diye geniþletildi. Konserlerin devamý Efes’te gerçekleþti. Diðer çalýþmalara geçmeden önce müzik severler kýsaca müzik eðitiminizi aktarabilir misiniz? Hasan Yükselir: G.Ü. Müzik Bölümü mezunuyum. Önce branþým kemandý. Sonra Þan oldu. Okuldaki eðitimle yetinmedim. Operadan iki solistle çalýþtým. Daha sonra A.Ü. Dil, Tarih, Coðrafya Fakültesi Tiyatro Bölümünde mastýr yaptým. Mastýr yaptýðým dönemde oyun müzik iliþkisi beni çok ilgilendiriyordu. Film müziði ile uðraþtým. Umut Sokaðý adlý filme müzik yaptým. TUNÇ BAÞARAN’ýn Uzun Ýnce Bir Yol film müziði, 1987 Umut Sokaðý, 1990 Uzun Ýnce Bir Yol yine 1990 Yunustan Nazýma. 1993 yýlýnda Ayrýlýk-Herkes Gibisin adlý kaset çýktý. 1997 yýlýnda Su Türküleri çýktý. Almanya’da Berlin þehrinde yaþýyorsunuz. Türkiye’den geçiþ nasýl oldu? Hasan Yükselir: 1993 yýlýnda Avrupa Almanya’ya bir tiyatro grubunun davetiyle gittim. Kalýr mýsýnýz dediler kaldým. Çok yoðun bir tempoyla çalýþtým. Ankara Devlet Tiyatrosuna üç oyun müziði yaptým. Bilgesu Erenus’un oyununa. Ayrýca çocuk oyunlarýna. Arkasýndan konserler devam etti. Yurt içi, yurt dýþý? Hasan Yükselir: Tamamen yurt dýþý. Almanya’ya yerleþtikten sonra gezmediðim nokta kalmadý. Kanada’ya, Amerika’ya kadar gittim. Daha sonra baðlama için bir konçerto yazdým. Arif Sað ve arkadaþlarý çaldý. Tekrar Nazýma dönelim. Nazýmla ilgili turneleriniz var mý? Hasan Yükselir: Ekim ayýna kadar yaklaþýk 8 konser var. Avrupa’daki ülkeler Belçika, Fransa ve Almanya. Bu arada müzikseverler sizin tarzýnýzý Ruhu Su’ya benzetiyorlar. Hasan Yükselir: Ruhi Su gençliðimizin en iyi modellerinden biridir. Ayný çizgiden geçmemizden kaynaklý bir benzerlik var diðeri de ses rengi benzerliði. Ruhi Su dinleyicileri çok benzetmezler. [email protected] Benzemesinden gücenmek mümkün deðil. Ýnsan iyi modele benzemekten gücenir mi? Ama bu aynýsý olmak anlamýna gelmiyor. Eðitici olarak bir çalýþmanýz oldu mu? Hasan Yükselir: Öyle bir þey yapmýyorum. Daha yaþlanmadým, ihtiyar deðilim. Dem Gazetesinin de yazarý olan, deðerli ozanýmýz Mahzuni Þerif ile ilgili düþüncelerinizi okurlarýmýzla paylaþýr mýsýnýz? Hasan Yükselir: Mahzuni, bu kadar üretip de bunun rantýný yiyemeyen bir adam. Çok ürün sahibi bir insan, yüzlerce binlerce türküsü var. Ve bu türküler dillerden düþmedi. Hala insanlarýn çoðu ondan geçiniyor. Yani bu çok trajik bir durum. Ölümüne ayrýca üzülüyorum. Bir de bu yaþadýklarýna daha çok üzülüyorum. Mahzuni Þerif Anadolu ozan geleneðinin en önemli temsilcilerinden biriydi. Özellikle Aþýk Veysel’den sonra. Bunun yanýnda 8 – 10 tane kitabý vardý. Bu anlamda Türkiye’de onun yerini kimsenin doldurabileceðini sanmýyorum. Bence Mahzuni sanki sondu. Mahzuni baþlý baþýna tüm Türkiye’nin okuluydu. Radyoda Nazým Þarkýlarý konulu söyleþiye katýldýðýmda her gelen telefon Mahzuni’nin ölümü ile ilgiliydi. Özellikle medyanýn sorumluluðu konusunda sorguladýlar. Çok ilginçti bu, bir tepkiydi. Ayný zamanda Mahzuni’yi zaten çok seviyorlardý. Mahzuni gerçekten çok büyük bir adamdý. Fakat malýnýn sahibi olamadý. Burada harami çok var. Avrupa-Türkiye arasýnda sanatta köprü görevindesiniz. Müziðinizi nasýl deðerlendiriyorsunuz? Hasan Yükselir: Ben senteze inanmýyorum. Ne hissediyorsam onu ifade ediyorum. Topraðýmýn kaynaklýk ettiði ürünleri çýkarmak ve onu yüksek bir þekilde tüm dünya insanýnýn anlayabileceði bir biçimde sunabilmek yerel olmadan ayný zamanda yerel olarak ifade edebilmek. A BAK ÞU ADALETE! Yani Amerikan adaletine göre, bir Afgan vatandaþýnýn deðeri bir Çinli’nin deðerinin 700’de biri, bir Ýtalyan’ýn deðerinin ise 10 binde biri kadar... Amerikan Çevre Koruma Ajansý PETA’nýn hesaplarýna göre Amerikalýlarýn her birinin hayatýnýn deðeri ise 6 milyon dolar. Bir kiþinin hayatý boyunca kazanacaðý paranýn ve üretime yaptýðý katkýnýn hesaplanmasýyla ortaya çýkarýlan bu rakama göre bir Afgan’ýn deðeri, bir Amerikalý’nýn tam tamýna 30 binde biri... Hangi açýdan bakarsanýz bakýn onur kýrýcý ve komik bir rakam. Peki gerçekte Afgan insanýn hayatýnýn deðeri 200 dolar mý? Tabi ki deðil. BÝR AFGAN’IN GERÇEK DEÐERÝ PETA’nýn kullandýðý yöntem „O kiþi yaþasaydý yaþamý boyunca ne kadar para kazanabilirdi?“ sorusundan yola çýkýyor. Yani 65 yaþ ve üzerindeki bir emeklinin hayatý, ekonomistler açýsýndan hiçbir maddi deðer taþýmýyor.Yani ölürse sýfýr tazminat.. Gelin bu modeli Afganistan’a uyarlayalým. Afganistan’daki ortalama yaþam süresi 45 yýl. Kabil’de yaþayan bir insanýn aylýk ortalama geliri ise 30 dolar civarýnda. Bu miktar, Amerikan bombardýmanýnýn gerçekleþtiði Urguzgan’da daha da az. Bombardýmanda ölenlerin çoðunun genç, 15 yaþýnda olduðunu kabul edersek, daha önlerinde para kazanabilecekleri 25 yýl bulunuyor. Bu da ömürlerinin kalan kýsmýnda en az 30003500 dolar civarýnda para kazanabilecekleri anlamýna geliyor. Ancak ödenen para ise 200’er dolar... SU SAMURU DAHA DEÐERLÝ Benzer bir durum 1984’te Hindistan’da da yaþanmýþtý. Bhopal’daki kimyasal facianýn ardýndan ölenlere kiþi baþýna 3 bin 200 dolar ödenmiþti. Çinliler ve Ýtalyanlar için ödenen miktarýn yanýnda yine de çok küçük bir rakam. Ancak bu bile Afganistan’da ölenlere ödenen paradan kat kat fazla. Yine bir hatýrlatma yapalým: Exxon Valdez þirketi Alaska’da petrol sýzýntýsýndan etkilenen su samurlarýný kurtarmak için, su samuru baþýna 40 bin dolar masraf yapmýþtý. Bir hatýrlatma daha: Afganistan’da hükümet üyelerinin kullandýðý Toyota Land Cruiser marka ciplerin fiyatý 60 bin dolar. Yani 300 Afgan’ýn hayatýnýn deðerinin toplamý kadar... 9 Av. MUSTAFA DOÐAN Yeni Türk Medeni Yasasý mal rejimleri S 1 AMERÝKALI 30 BÝN AFGAN’A BEDEL merika kendi vatandaþlarýna milyonlarca dolar tazminat öderken, ölen Afganlýlar’ý sadece 200 dolarla geçiþtiriyor Amerika, bir Afgan’ýn hayatýna 200 dolar deðer biçiyor Amerika, bir Afgan’ýn hayatýna 200 dolar deðer biçiyor. Bir Çinli’nin hayatýna 150 bin, Ýtalyan’ýnkine ise 2 milyon dolar veriyor. Tek bir Amerikan vatandaþýna biçilen deðer ne kadar biliyor musunuz? Sýký durun. Tam 6 milyon dolar... Bu çarpýcý rakamlarý New Hampshire Üniversitesi Ekonomi ve Kadýn Araþtýrmalarý bölümü uzmaný Marc Herold’un yakýn geçmiþte yaþanan bazý olaylarý karþýlaþtýrarak hazýrladýðý bir rapordan aldým. 7 Mayýs 1999’da, Kosova harekatý sýrasýnda Amerikan ordusuna baðlý bir B-52 uçaðý Yugoslavya’nýn baþkenti Belgrad’daki Çin elçiliðine yanlýþlýkla 3 bomba attý. Olayda 3 Çinli gazeteci ölürken, 27 elçilik görevlisi de yaralandý. Büyük tepki yaratan olayýn ardýndan ABD ölen ve yaralanan Çinliler’in ailelerine toplam 4.5 milyon dolar tazminat ödemek zorunda kaldý. Yani kiþi baþýna 150 bin dolar... Belgrad’daki elçilik bombardýmanýndan kýsa süre sonra, baþka bir Amerikan savaþ uçaðý Ýtalya’da teleferik kablolarýna çarparak çok sayýda sivilin ölümüne ve yaralanmasýna yol açtý. ABD, kiþi baþýna 2 milyon dolar tazminat ödeyerek hatasýný telafi etme yoluna gitti. Tarih bu kez 1 Temmuz 2002... Yer: Afganistan. Amerikan AC-130 bombardýman uçaðý Uruzgan bölgesindeki Deh Rawud köyünde bir düðünü yanlýþlýkla bombaladý. Bu yanlýþlýk 60 sivilin canýný aldý. 120 kiþi de yaralandý. Bir hafta sonra kurbanlara ödenecek tazminat miktarý açýklandý. Tam 200 dolar! hukuk sayfa evgili DEM okuyucularý, Bu sayýda size Nürnberg’ten yazan bir okuyucumuzun sorularý doðrultusunda yeni Türk Medeni Yasasý mal rejimleri hakkýnda bilgi vermeye çalýþacaðým. Sevgiden ve evlilikten söz edenler, genellikle para ve mal hesabý yapmak istemezler. Duygusal bir ortamda maddi konulara deðinmemek, anlaþýlabilir olmakla birlikte, bu anlayýþ bir çok kimse için evlilik sona erdiðinde büyük hayal kýrýklýðýna ve sýkýntýya yol açmýþtýr, özellikle kadýn açýsýndan evlilik bitiminde hayal kýrýklýklarý ve maddi sýkýntýlar ortaya çýkmýþtýr. Bu nedenle eþleri kýsaca bilgilendirmekte fayda görüyorum. 01.01.2002 tarihinden itibaren evlenenler için, yasal mal rejimi, EDÝNÝLMÝÞ MALLARA KATILMA REJÝMÝ olarak yeni medeni yasada düzenlenmiþtir. Bu tarihten önce evlenenler 01.01.2002 tarihine dek (baþka bir mal rejimi sözleþmesi yoksa) mal ayrýlýðý rejimine 01.01.2002’den sonrada edinilmiþ mallara katýlma rejimine tabidir. Edinilmiþ mallara katýlma rejimi paylaþým esasýna dayalý bir mal rejimidir. Eþlerin kiþisel mal ve edinilmiþ mal ve olmak üzere iki gurup malý vardýr. Eþler kiþisel mallarý üzerinde diðer eþin onayý olmadan tasarrufta bulunma ve yönetme hakkýna sahiptir. Kiþisel Mallar: manevi tazminat alacaklarý, evlilik öncesi mallar, miras ve baðýþ yoluyla geçen mallar, kiþisel kullanýma yarayan eþyalar, kiþisel mal yerine geçen deðerlerdir. Edinilmiþ Mallar ise: maaþ, ücret, kiþisel mal gelirleri, edinilmiþ mal yerine geçen deðerler, çalýþma gücünün kaybý nedeniyle ödenen tazminatlardýr. Edinilmiþ mallarda evlilik birliði sona erdiðinde eþit paylaþým söz konusu olur. Her bir eþ ancak diðer eþin onayý ile tasarruf yetkisine sahiptir. Bu mal rejiminde mallarýn paylaþýmý (ayný taksim) deðil parasal paylaþým yapýlýr. Taksim ise dört aþamalý yapýlýr. Önce her bir eþin mallarý ayrýlýr, eþlerin birbirinde olan mallarý geri verilir, kiþisel ve edinilmiþ mallarý ayrýlýr. Edinilmiþ mal ile kiþisel mallarý arasýnda gerekiyorsa ekleme yapýlarak denkleþtirme yapýlýr. Her bir eþin “artýk deðeri” belirlenir, her eþ diðer eþe ait artýk deðerin yarýsý üzerinde hak sahibi olur, kiþisel mallarý kendilerinde kalýr. 01.01.2002’den önce evlenenler mal rejimi sözleþmesi yaparak 01.01.2003’e kadar mal ayrýlýðý veya paylaþmalý mal ayrýlýðý yada mal ortaklýðýný seçebilirler. Veya yeni yasal mal rejimini evlenme tarihinden baþlamak üzere tabi olacaklarýný kararlaþtýrabilirler. Tüm bu mal rejimi sözleþmeleri bir avukat eliyle noterden yapýlabilir. Özellikle 01.01.2002’den önce evlenenlere mal rejimi sözleþmesi yaparak edinilmiþ mallara katýlma rejimini seçmelerini tavsiye ediyoruz. 01.01.2003 tarihine kadar mal rejimi sözleþmesi yaparlarsa evlilik tarihleri 1960 bile olsa o tarihten itibaren edinilmiþ mallara katýlma rejime tabi olur ve tüm mal varlýðý ortak paylaþtýrýlýr. Aksi taktirde 01.01.2002’ye dek mal ayrýlýðý rejimi uygulanýr. Yani gayri menkul, araba, banka hesabý kimin adýna ise onun olarak kalýr, diðer eþ hiçbir þey alamaz. 01.01.2002’den sonrasý içinde edinilmiþ mallara katýlma rejimi uygulanýr. Örnek verecek olursak, 1960 yýlýnda evlenen çift 05.07.2002 yýlýnda boþanma davasý açarsa; 1960 ile 01.01.2002 arasý mal ayrýlýðý rejimi , 01.01.2002 ile 05.07.2002 arasý edinilmiþ mallara katýlma rejimi uygulanacaktýr. Türkiye’de gayrimenkullerin %90’ý erkek eþ adýnadýr. Kadýnlarýmýz boþanma ile tüm mallar kocasý adýna kayýtlý olduðu için kocasýna býrakmak zorunda kalmaktadýr. Bu nedenlerle yeni medeni yasada getirilen mal rejimini 01.01.2003 tarihine de evliliðin baþýndan itibaren geçerli olmak üzere seçmenizi tavsiye ederim. Noterde düzenleme yada onaylama þeklinde mal rejimi sözleþmesi yapýlabilir. Sorularýnýz için: Millet Cad. S.Sinan Sk. No:55/5 Haseki / ÝSTANBUL Tel: 0212 621 73 60 (4 hat ) Fax: 0212 621 79 68 Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de DEUTSCH [email protected] sayfa 10 Die Rolle der Türkei für die Außen- und Sicherheitspolitik der EU Dr. habil. Hans Endres G eboren am 26.2.1911 in Stuttgart. Studium der Philosophie, Psychologie, Pädagogik, Anthropologie und Psychiatrie in Heidelberg, Wien, Graz und London. Forschungen auf allen Gebieten der Kultur- und Religionswissenschaften bzw. Ethnologie und Symbolkunde sowie Parapsychologie und Grenzwissenschaft. Promotion in Psychologie und Psychiatrie. Habilitation und Dozent für vergleichende Religionswissenschaft und Religionspsychologie. Seit 1948 selbständige Tätigkeit als praktischer Psychologe, später Unternehmensberater und Managementtrainer. 1972 Gründung des Instituts für Lebensmotivation, später umbenannt in Institut für ganzheitliche Lebensgestaltung. Seit 1987 Zentrum für Bewusstseinsbildung mit Ausbildung und Diplomabschluss in folgenden Disziplinen: Transpersonale Psychologie, Menschenkenntnis, Symbolpsychologische Geburtsdatenanalyse. Als Pionier der transpersonalen Psychologie und parapsychologischen Forschungen erstreckt sich sein Hauptanliegen auf die gesamte Problematik der PSI-Phänomene und der spirituellen Evolution. Bisherige Veröffentlichungen: Das spirituelle Menschenbild, Knaur TB Das Beste aus dem Leben machen, Knaur TB Menschenkenntnis schnell und sicher, Knaur TB Goethes Vision der Zeitenwende, Dr. Fischer Der Mensch als Mittelpunkt, Dr. Fischer Seit dem 11. September 2001 hat die Außen- und Sicherheitspolitik der EU an Gewicht gewonnen und vieles spricht dafür, den Aufbau der „Schnellen Eingreiftruppe“ der EU zu beschleunigen. Seit dem EU-Gipfel in Helsinki im Dezember 1999 steht fest, dass die Union eine eigene Streitmacht aufbauen wird. Diese soll jedoch nicht parallel zur NATO bestehen, sondern wird deren Aufgaben im Rahmen der Petersberger Beschlüsse ergänzen. D as heißt: Es wird auf vorhandenes Material zurückgegriffen, das schon aus Kostengründen Doppelstrukturen vermieden werden sollen. Im Einsatzfall soll die „Schnelle Eingreiftruppe“ den Planungsstab und, nach vorheriger Zustimmung der NATO-Mitglieder in jedem Einzelfall, die Kommandostruktur, die Awacs-Flugzeuge zur Luftaufklärung, die Ölpipelines und das abhörsichere Kommunikationsnetz des Verteidigungsbündnisses nutzen können. Blockadehaltung der Türkei Darin liegt auch das Problem begründet: Einige europäische Staaten, darunter die Türkei, sind zwar Mitglied der NATO, nicht jedoch der EU. Geostrategisch ist die Türkei durch die Nachbarschaft zum Nahen Osten ein wichtiger Verbündeter in der NATO. In der Vergangenheit hat Ankara genau diese Zusammenarbeit von NATO und EU blockiert, da sie als einziges Mitglied der Union die Zustimmung zur Benutzung von NATO-Material verweigert hat. In Ankara besteht die Furcht, dass die Waffen der Bündnispartner in den eigenen Krisenregionen wie dem kurdischen Gebiet und vor allem Zypern zum Einsatz kommen könnten. In dem jahrelang schwelenden Konflikt forderten türkische Politiker ein Mitspracherecht bei allen Einsätzen der „Schnellen Eingreiftruppe“. Griechenland lehnte das kategorisch ab. Der griechische Außenminister Jorgos Papandreou sieht die Entscheidungsbefugnis der „Schnellen Eingreiftruppe“ allein bei den EU-Mitgliedern, während die Beitrittskandidaten allenfalls zu Rate gezogen werden könnten. Kompromissbereitschaft auf beiden Seiten Im Dezember 2001 haben die Türken dem EU-Plan dann doch zugestimmt: Britische und amerikanische Unterhändler vermittelten einen Kompromiss zwischen der Europäischen Union und der Türkei. Der türkische Regierungschef Bülent Ecevit gab nach einem Gespräch mit wichtigen Militärvertretern bekannt, dass den „gerechtfertigten Erwartungen in der Frage der europäischen Verteidigung“ zu einem großen Teil entsprochen worden sei. Vorgesehen ist, dass die Türkei vorab bei allen Einsätzen der EUEingreiftruppe informiert werden soll, auch dann, wenn ihre eigenen Interessen nicht berührt werden. Ein förmliches Mitspracherecht bekommt die Türkei nicht. Einsätze, die die Sicherheitsinteressen der Türkei berühren, wie z.B. im Irak, sollen aber nur mit deren Zustimmung möglich sein. Zudem erklärt sich die EU bereit, bei Streitigkeiten zwischen NATO-Partnern nicht einzugreifen. Die letzte Klausel ist eine Berlin: Grüne und Zentralrat der Muslime D ie in diesem Jahr vom ZMD verabschiedete „Islamische Charta“ war ein zentraler Gesprächsgegenstand. Herr Dr. Elyas erläuterte deren Grundlinien und betonte, die einstimmige Verabschiedung der Charta durch die 19 Mitgliedsverbände des Zentralrates stelle eine hohe Integrationsleistung dar. Die Charta enthalte ein klares Bekenntnis zum deutschen Grundgesetz mit eindeutigem Selbstverpflichtungscharakter. Claudia Roth würdigte die Charta als ein sehr positives Dokument. Sie formulierte jedoch auch kritische Nachfragen zum Grundverständnis des Verhältnisses zwischen Islam und Staat und äußerte den Wunsch, über diese Punkte im Gespräch zu bleiben. Im Zentrum des Gespräches standen auch Fragen der Integrationspolitik. Kerstin Mueller hob dabei vor allem hervor, dass es mit dem Einwanderungsgesetz gelungen sei, den Rechtsanspruch auf Integration zu verankern. Sie benannte die Verabschiedung eines Antidiskriminierungsgesetzes, das auch die Frage religiöser Diskriminierung umfassen soll, als wichtige Aufgabe für die nächste Legislatur. Seitens des ZMD erklärte Dr. Koehler, der ZMD sei mit den referierten Auffassungen weitestgehend einig. Er stellte darüber hinaus aber auch die Frage nach mehr praktischer Unterstützung für Muslime gegen Diskriminierung, die seit dem 11. September eindeutig zugenommen habe. Dr. Elyas legte mit Nachdruck dar, Muslime als größte religiöse Minderheit in Deutschland müssten von der Politik aktiver einbezogen werden. Zum islamischen Religionsunterricht wiederholte die grüne Seite ihre Unterstützung für einen solchen Unterricht auf der Grundlage des Grundgesetzes sowie für die Einrichtung dem entsprechender islamisch-theologischer Lehrstühle an Hochschulen. Es wurde auch angeregt, eine gemeinsame Tagung über anti-islamische Vorurteile in Schulbüchern durchzuführen. versteckte Anspielung auf den ZypernKonflikt. Im Gegenzug soll die EU den gewünschten Zugang zu Einrichtungen Die Welt 27 Juli 2002, Berlin Dem europäischen Experiment der Türkei droht ein ungewisser Verlauf Vizepremier Yilmaz legt dem Parlament ein umfangreiches Reformpaket vor. Neuwahlen könnten die fortschrittlichen Kräfte schwächen Von Evangelos Antonaros Athen - Vor wenigen Tagen noch von schwerer Krankheit gezeichnet, demonstriert Ankaras greiser Ministerpräsident Bülent Ecevit unerwartete Vitalität: Nach langer Pause hat er an einer Sitzung des mächtigen Nationalen Sicherheitsrates teilgenommen, und den 45Minuten-Flug nach Istanbul hat er sich ebenfalls zugetraut. Kein Wunder, dass er nach einem solchen Comeback Mut gefasst und seine tiefe Überzeugung aufs Neue verbreitet hat: „Die vorgezogenen Wahlen können nur Unheil bringen. Sie könnten den Weg in Richtung Europa bremsen.“ Mit seinem Zickzackkurs mag der 77jährige Sozialdemokrat viele Türken irritieren. Aber mit seinen Sorgen ist er nicht allein. Sogar Vizepremier Mesut Yilmaz, der Anfang dieser Woche das Parlament aufforderte, die Reformen mit Blick auf die EU zu beschleunigen, macht sich keine Illusionen: „Nur die wenigsten Abgeordneten sind zur Zeit daran interessiert, dem großen Thema Europa absolute Priorität einzuräumen.“ Im Kabinett für Europa-Fragen zuständig, versucht Ex-Premier Yilmaz im inzwischen kaum überschaubaren Dickicht der türkischen Parteien möglichst viele Verbündete für seine Vision zu gewinnen. Es handelt sich um ein unerwartet umfangreiches Reformpaket: neben der Abschaffung der Todesstrafe und der Zulassung der kurdischen Sprache sollen auch 13 Artikel im türkischen Strafgesetzbuch von Grund auf umgeschrieben werden Dass die Abgeordneten, die zugleich über vorgezogene Neuwahlen befinden sollen, dem wirklich zustimmen, ist äußerst unsicher. Denn sie haben im Moment andere Sorgen - wie sie nämlich wiedergewählt werden. Höchstwahrscheinlich werden sie daher sofort in den Wahlkampf entschwinden, die Kammer und Kapazitäten der NATO erhalten. Der ausgehandelte Kompromiss würde beiden Parteien nützen: Die Türkei hofft auf eine baldige Mitgliedschaft in der EU und ist zur Zeit bemüht, Differenzen aus dem Weg zu räumen. Die Europäische Union sieht ihre Krisentruppe bereits 2003 im Einsatz und möchte weitere Schritte möglichst schnell beschließen. Doch die neue Formel stößt auf Widerstand bei den Griechen: Die sind nach wie vor gegen eine engere Einbindung der Türkei wegen des Zypernkonflikts. Eine Lösung scheint nicht in Sicht: Wiederholte Treffen der Kontrahenten Türkei und Griechenland haben bislang zu keinem Ergebnis geführt. Griechenland macht jegliches Entgegenkommen gegenüber Ankara von einer Entspannung auf der zwischen Griechen und Türken geteilten Insel Zypern abhängig, doch danach sieht es im Moment nicht aus. Der Hohe Repräsentant für Außenpolitik, Javier Solana, sieht in einem Arrangement mit Ankara zwar „keine absolute Bedingung“ für die Zusammenarbeit zwischen NATO und EU. Doch gerade die Verteidigungssituation nach dem 11. September 2001 macht die Türkei durch die Nähe zu den neuen Krisenherden zu einem unablässigen Partner. wird kaum noch beschlussfähig sein, die Europa-Gegner, die es haufenweise in jeder Partei gibt, könnten die Reformen blockieren oder bis zur Unkenntlichkeit verwässern. Konkrete Zusagen für sein Vorhaben hat Yilmaz so gut wie keine erhalten. Sogar beim Gespräch mit Ex-Außenminister Ismal Cem, der an der Spitze der neu gegründeten Partei „Neue Türkei“ steht, hat Yilmaz nur „Widersprüchliches“ heraushören können. Auch der neue Hoffnungsträger Cem geht kontroversen Themen wie Kurdensprache oder Todesstrafe aus dem Weg. Sie könnten ihn vor allem in den ländlichen Gebieten, wo er sowieso als zu intellektuell gilt, viele Stimmen kosten. Und die braucht er dringend. Denn trotz massiver Unterstützung bei den Massenmedien und Istanbuls Wirtschaftswelt gestaltet sich die Gründung von Ortsverbänden schwierig, nicht nur aus Zeitmangel. Viele Sympathisanten aus anderen Parteien, von denen man zunächst angenommen hatte, sie würden sich der neuen Formation anschließen, verhalten sich noch abwartend. Auch Wirtschaftsminister Kemal Dervis, der zunächst Cem seine Mitwirkung fest zugesagt hatte, hüllt sich in Schweigen. Westliche Diplomaten in Ankara sind von Yilmaz‘ Paket „stark beeindruckt“. Doch gerade weil es so anspruchsvoll ist, geben sie ihm vor dem Hintergrund der innenpolitischen Schieflage kaum Erfolgsaussichten. Und wenn die von der EU als „absolut nötig“ betrachteten Reformen doch, wie nun befürchtet, auf der Strecke bleiben sollten, könnten die 15 beim Kopenhagener Gipfel in Dezember der Türkei die kalte Schulter zeigen. Der Traum von einem festen Termin zur Aufnahme der Beitrittsverhandlungen wäre dahin. Vor allem in Washington, wo die Türkei nicht zuletzt mit Blick auf die Lage im Nahen Osten und dem geplanten Feldzug gegen den Irak als unersetzlicher Partner betrachtet wird, greift die Angst um sich, dass in diesem Fall antiwestliche Kräfte an Einfluss gewinnen könnten. Aus ihrer Warte haben Ankaras engagierte Europa-Befürworter ähnliche Sorgen: Weil eben der Ausgang der geplanten Parlamentswahl im November so offen ist, will man jetzt schon diejenigen politischen Kräfte einbinden, die aus ihrer Aversion gegen „Europas Diktat“ keinen Hehl machen, also die Nationalisten und die Islamisten. Eigentlich müsste diese Zielsetzung die säkularen Kräfte der Türkei zu einer gemeinsamen Linie zusammenschmieden. Aber gerade diese Gruppen stehen vor einer unsicheren Zukunft, Meinungsumfragen sagen ihnen voraus, dass sie an der Sperrklausel scheitern werden. Und diese Unsicherheit verleitet sie - wie „Milliyet“-Kommentator Sami Kohen festgestellt hat - zu politischen Klimmzügen, deren Folge das Scheitern des Experiments Europa sein könnte. Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de KÜLTÜR-SANAT MEY M ey, müzikte nefesli bir çalgýya verilen isimdir. Ancak sözlüklerimize girmesi çok eski deðildir, Kamus-ý Türki‘de bile çalgý anlamýna rastlanmamýþtýr. Zaten Gazimihal‘de, T.D.K. sözlüklerine bu kelimeyi 1929 yýlýnda kendisinin verdiðini ve lügatlarýmýz gibi, ferhenk ve kamuslarda izine rastlanmadýðýný söylemiþtir. Halen T.D.K. sözlüðünde mey; eksik ve yanlýþ olarak þöyle tarif edilmektedir: ‘‘Doðu Anadolu‘da kullanýlan bir tür küçük zurna“. Son yýllarda basýlan müzik ansiklopedi ve sözlüklerinde de, „Halk müziðimizde kullanýlan bir çalgý“ gibi eksik açýklamalar mevcuttur. Gazimihal etimolojik olarak, mait kelimesi üzerinde durmuþtur .“Firavunlar Mýsýr‘ýndan kabartmalarda resmi var, adý o ilk çaðda mayýt‘tý; fakat sonradan uzun asýrlar unutulmuþtur. Meyi ve mayýt kelimeleri arasýndaki morfoloji týpkýlýðý açýktýr“ diyerek, Saygun‘un da görüþüne katýldýðýný belirtmiþtir. Ancak bu açýklamada iki çeliþki vardýr: Birincisi, Gazimihal‘in iddiasýna göre uzun yýllar unutulan bir çalgý nasýl oluyor da Kars‘ta meyi ismiyle çýkýyor. Ýkincisi ise, Mýsýr kabartmalarýnda bu çalgýnýn ismi mayýt olarak deðil, mait olarak geçmektedir. Türkçe’mizde mey‘e yakýn kelimelere baktýðýmýzda: „Meyi; eriyip akma. Meyi: Ney (Kars). May: Su arký, su mecrasý olarak geçmektedir. Müzikte mey kavramýný incelemeye kalktýðýmýzda balaban ile iliþkisini ortaya koymak gerekiyor. Balaban, nefesli bir çalgý olarak Asya‘da birçok ülkede sevilerek kullanýlmaktadýr. Bu çalgý, fizyolojik ve ses olarak mey ile çok benzerdir. Balaban‘ýn Türkçe‘deki kelime anlamý; iri cüsseli adam veya hayvan, davul tokmaðý, oynatýlan ayý, balaban kuþu ve davuldur. Asya‘nýn Kazak-Kýrgýz ve Kazan Türkçelerinde koca davul anlamýndaki balaban þeklinde görülür. Ýslavcanýn Rus, Ruten, Bulgar, Sýrp, Hýrvat lehçelerinde de davula baraban denir. Erzurum doðusunun mey denilen kamýþ çalgýsýný andýran balaban daima davulla birlikte çalýndýðý için adýnýn baraban‘dan ‘‘r>l‘‘ deðiþikliði ile geldiði de düþünülür. Maragalý Abdülkadir‘in nayçe-i balaban‘ýnýn, günümüzde kullanýlan mey ve balaban olduðuna dair herhangi bir þüphemiz yoktur. Ancak nayçei balaban ismi bazý deðiþikliklere uðramýþtýr .Bazý bölgelerde Sessizliðin Sesi yaþayanlar balaban, belman, balaman, yasti balaban, nay ismini kullanarak bu çalgýyý günümüze kadar yaþatmýþlardýr. Türkiye‘de ise mey ismini almýþtýr. Bu çalgýnýn isminin neden mey olduðu konusunda yöre sanatçýlarý ile görüþülmüþ, ancak bundan fazla sonuç alýnamamýþtýr. Kimine göre mey; yumuþak anlamýna gelmekte ve sesinin yumuþaklýðý nedeniyle bu ismi almaktadýr. Kimine göre muhabbet anlamýndadýr. Muhabbet anýnda kullanýlýr olmasý ve insana hoþluk duygusu vermesi, içkinin verdiði hoþlukla özdeþleþmiþ ve mey ismi bu nedenle çalgýya verilmiþtir. Ney‘den ayýrmak için ‘mey‘‘ isminin verildiðini de söyleyen olmuþtur. Bize göre, Mey ismi nay-ý balaban veya nayçe-i balaban isminin günümüze yansýmasýdýr. Bilindiði üzere Farsça „çe‘‘ küçültme ekidir. Nay ise eski Ýran dilindeki nada‘dan türemiþ bir kelimedir. Nada‘nýn anlamý da kamýþtýr. Nay dilimizde ney olmuþtur. ‘‘Ney, Farsça nay kelimesinin muhaffefidir‘‘. Mey kamýþla çalýnan bir çalgýdýr ve kamýþ bu çalgýya karakteristik özelliðini verir. Nay‘ýn anlamý da kamýþtýr .Büyük bir olasýlýkla, mey kelimesi dilimize nay ‘dan incelerek giren ney‘den ayrýlmasý için girmiþ bir kelimedir. Çünkü ney, Klasik Türk müziðinde kullanýlmakta olan bir çalgýdýr. Mey ise halk müziðimizde kullanýlmaktadýr. Belki de vurgulanmak istenen bu ayrým idi. Örneðin mey halen Ermenistan‘da nay ismi ile de kullanýlmaktadýr. Ayrýca Gaziantep‘te, nay denilen ve Erzurum pazarý için yapýlan mey gövdelerinin varlýðý da bilinmektedir. Tarihçe Mey, Asya‘da yaygýnlýk kazanmýþ, köklü, fazla deðiþime uðramamýþ çok eski bir çalgýdýr. Benzerleri halen Türkiye dýþýnda Azerbaycan, Gürcistan, Daðýstan, Ermenistan, Ýran, Çin, Japonya ve Kore gibi ülkelerde çeþitli isimlerde kullanýlmak tadýr. Tarih öncesi sitelere kadar gittiðimizde ‘‘kamýþlý çalgýlar görülmemektedir. Bunun nedeninin de, kamýþýn bizzat OZAN ÞAH TURNA Çýðlýk!.. Erimiþ kurþun gibi içimi yakan mazlumlarýn acýsý, dostluða ve esenliðe varmanýn sancýsý kývrandýrýr durur benliðimi, daðlar yüreðimi!...Yer küremizin neresinde olursa olsun; Ýnsanlýðýn bu dramýna sessiz kalýnamaz, kalmamalý da. Kendisine ‘Ýnsaným’ diyenler.. Bilindiði üzere, insan olabilmenin de koþullarý, bir yordamý vardýr.Yoksa, insan canlýsýndan ‘birkaç damla hücreden’ oluþmakla... Ýnsan olunmuyor. Hele ki,‘Can’ hiç olunmuyor! Hayvanlar aleminin paylaþýmýný, sevgisini görünce, biz Ýnsan kardeþlerin bunca bireyciliðine ve etrafýnda olup.bitenlere karþýn, neme lazýmcýlýðýna,sorumsuzluðuna ne demeli?! Evet dostlar, bir þeyler yapmak gerekli...Her þeyin pahalý, ama ‘insanýn ucuz’ olduðu memleketimizde Ýnsan Onurunu ayaklar altýndan çýkarmak için mücadele etmek,iþin ucundan tutmak gereklidir! Canlar, hiç bir þey elinden gelmeyenler; bari bir ‘ÇIÐLIK’ atsýnlar! Ses’e ses katsýnlar... Deðerli Sanatçý ve Yazar Dostumuz Ozan ÞÝAR ýn bu konuyu iþleyen güzel bir yapýtýyla süsleyelim temamýzý: ÇIÐLIK! Ýnsanlýk gemisi batýyor suya Haydi bire DURMA zamaný deðil Ateþ sardý baca, dalma uykuya Boþa hayal KURMA zamaný deðil! Nakarat: Feryat ediyorum, duyum sesimi Çýðlýðýmý, bari; son nefesimi!... ‘Adalet’ yaralý, ‘Sevdalar’ kesir ‘Barýþ-Kamber’ tutsak, Arzular esir Kafiye ahenksiz, boþlukta nesir Geç peþrevi, ZURNA zamaný deðil kendisinin, kemik flütlerin aksine kolaylýkla bozulabilir materyalden yapýlmýþ olmasýndan kaynaklanýyor olabilir. Kamýþlý çalgýlar hakkýnda elimizde bulunan en eski bulgu Helenistik dönem Mýsýr‘ýna aittir. ‘‘Kamýþlý borulara mait adý verilir. Dördüncü hanedanda hem uzun hem kýsa tiplerine rastlamaktayýz. Bunlar muhtemelen modern obua gibi çift kamýþla çalýnmaktadýr‘‘. Mait, monaulos olarak da adlandýrýlmaktadýr. Mey ve benzeri çalgýlar ‘‘Helenestik çaðý Mýsýr kalýntýlarý arasýnda bulunan monaulos ile yakýn benzerlik gösterirler. (Detaylarý bilinen tek antik tip). Ýngiliz araþtýrmacý Picken de bazý kaynaklara dayanarak ayný iddiada bulunmaktadýr: ‘‘Mey‘in ve Azerbaycan‘da kendisine çok benzeyen kamýþ borulu (balaman), Sovyet Ermenistan (düdük), Gürcistan (duduki), Daðýstan (balaban)‘m antik çaðýn son dönemlerine ait monaulos ile iliþkisi vardýr. Evliya Çelebi‘nin balabanýnýn, mey olduðundan kuþku duyulmaz. Saygun‘un Kars yöresinden sekiz delikli çalgýsýna ait raporu Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve Daðýstan kaynaklý çalgýlar tarafýndan da desteklenir. Sekiz delik, Brüksel Müzesi‘nde bulunan Ptolemaic Mýsýr‘ýna ait monaulos‘ta da vardýr. Wegner de son dönem Atina vazo resimlerinden yapýlan reprodüksiyon da, mey’in son dönem auloi‘sine benzerliðini belirtmektedir. Capitoline Museum‘daki bir mozaikin collotype‘leri, (Salla Delle Colombe‘deki) incelendikten sonra temsil edilen nesnelerin kamýþ olduðuna tamamen ikna oldum. Bunlar halen kullanýlan kýskaçlar gibi yapýlmýþ görünüyorlar ve kamýþýn dudaða gelen kýsma yerleþtirilmelerine raðmen, þekilleri hickiriki‘nin yamuk þeklindeki kamýþ baþlýklarýndan tamamen farklýdýr. Borularýn kendileri de tibiae ya da auloi‘nin bildiðim diðer tasvirlerinden daha çok mey‘e yakýndýr. Kamýþlar mey‘in uzunluðu ile orantýlýdýr. Altýna doðru eðim kazanarak incelir. Gövdenin mafsal ucundan kamýþa doðru alan daralmasý çok hafiftir. Bu mozaik, 1824 yýlýnda, Trajanus Decius tarafýndan 252 yýlýnda inþa edilmiþ Thermae Decianae sitesinde bulunmuþtur. Bu mozaik stilistik olarak Pergamon (Bergama) mozaikleri ile iliþkilidir. Öyle ki bu çift kamýþ yan silindirik boru çiftinin, Beþ kýta’da siyah-beyaz-al-sarý Doðsun güneþ, erisin kýþýn karý Aðlatma, daðlatma Ozan Þiar’ý Boþ boþuna YORMA zamaný deðil! Feryat ediyorum, duyun sesimi Çýðlýðýmý, bari, ‘son nefesimi’!... Söz ve Müzik:Ozan ÞÝAR Sanat Yönetmeni:Ozan ÞAHTURNA Sevgili Canlar,Ýnsanlýðýn paylaþýmcý-kültür mirasýný bozanlar her zaman olagelmiþtir. Kendinden,çevre sinden, toplumundan,memleketinden ve dünyamýzdan sorumlu sorumlu olanlarýn; bir ayaðýmýz bulun duðumuz ülkelerde, ama bir diðer ayaðýmýz da memleketimizde, doðduðumuz topraklarda olmalýdýr! Yani,ayaðýmýz betona deðil, topraða basmalýdýr! Doyduðumuz ve doðduðumuz topraklar...Her ikisi de kutsaldýrlar. Birine saplanýp kalýp, diðerinin tuzaðýna düþmeden, uzaðýna savrulmadan...! Bazý balýklar var ki, doðurmak için, doðduðu yere dönerler...Gerçek çok yönlü sanatçý-aydýn da Doyduðu yerle, doðduðu yerin sentezine varabilendir. Her toplum ve halk kesimleri benzerli-benzersiz; ama insanlýk ‘tüm’ olmalýdýr...Ayrýca, sanat ve yaþam baþkalarý ile paylaþmaktýr...Yüreði hapis olanlar, kuramazlar Özgürlük Sevdasýný. Süremezler Ýnsanlýk davasýný. Gözünden hiç yaþ akmamýþ olanlar var. Baþkalarýnýn derdi için, hiç bir þey yapamayanlar olduðu gibi; yüzleri kýzarmayan robotlar vardýr. Böylelerine (hoþgörün) hayvan bile denemez. Çünkü, hayvanlara hakaret olur bu deðim. Yavrusu için, hatta baþka hemcinsleri için göz yaþlarý döken hayvanlara tanýk olmuþuzdur...Ýnsanlýk bu kadar düþürülmemeli... Ekmek-meyve yerine, dýþký (affedersiniz) yedirilen insanlarýn dramýný görmezlikten gelmek...! Yada, çocuðuna bir portakal dahi götürememenin ezik duvarlarý içinde çýrpýnan Anne-babanýn hali. Savaþta napalm bombalarýnda cesetleri parçalanan,elini-gözlerini kaybeden bebelerin yürek par çalayan vahþet görüntülerine duyarsýz kalmak... Ýnsan denir mi bunun adýna?!.. Hangi Anadolu‘da Hýristiyanlýk döneminin ilk yüzyýllarýnda görülen bir tip olduðu kuþkusuzdur. Kýskaçlar (eðer öyleyse) her iki uca baðlanan tipten ziyade Bayburt(Kuzeydoðu Anadolu)‘un mey ve hiçhiriki kýskaçlarýnýn karakteristiði olarak bir uca baðlanan tiptendir‘‘. Çeþitli araþtýrmacýlarýn mey‘in, zurna‘dan daha eski bir çalgý olduðu hakkýnda iddialan mevcuttur. ‘‘Zurnalar türünün atasý mey‘dir‘‘. ‘‘Silindirik obualar (mey ve benzeri çalgýlar) yüksek sesli koniklerden (zurna) daha eskidir fakat daha az rastlanýr‘‘. Bu çalgýya ait elimizdeki Türklere ait en eski kaynaðýn Maragalý Abdülkadir‘e (1350?1435) ait olduðunu zannetmekteyiz. Nayçe-i balaban ismiyle yer alan bu çalgýya, ‘‘Surnaya benzer surnayýn talimi bununla yapýlýr, yumuþak ve hazin bir sesi vardýr.‘‘ demektedir. Abdülkadir‘den iki asýr sonra yaþamýþ Evliya Çelebi‘de de (1611-1683) benzer bir tanýma rastlamaktayýz; ‘‘Belban (veya balaban, Türkmen kamýþlý düdüðü) Þiraz‘da icad edilmiþtir. Zurnadakine benzer kulaðý yoktur. Türklerce çok kullanýldý. 100 çalaný vardýr‘‘. Bunlarýn dýþýnda Cumhuriyet Türkiyesi‘nde tarihçeye girmeden kýsýr araþtýrmalar yapýlmýþtýr. Helenestik Dönem Mýsýr‘ýna ait mait veya monaulos adlý çalgýyla benzerlik gösteren mey, bazen balaban, belban, nayçe-i balaban, nay-ý balaban, balaman, nay, düdük, duduki, mey, kuan, hiçkiriki, hyanpiri, vb. isimlerle günümüze deðin gelmiþ ve yaþamakta olan bir çalgýdýr. Ses Sistemi Mey, bir oktav ses sahasý olan çalgýdýr. Yapýsýnda, yedeni de bulunan rast makamý dizisi mevcuttur. Diatonik bir çalgýdýr. Kromatik ses elde edebilmek için deliklerin yarým açýlmasý ve dudaklarýn yardýmý gerekir. Ýcracý parmaklarý yarým açýp kapama dýþýnda dudaklarýný sýkarak veya gevþeterek kromatik sesin alýnmasýna yardýmcý olur. Ses sýnýrýnýn dar olmasý nedeniyle mey‘de transpoze olanaðý sýnýrlýdýr. Belirlenen her bir tam ton için ayrý bir mey kullanmak gerekmektedir. Yarým tonluk farklýlýklar kamýþ deðiþimi veya kamýþa eklenen ve boðaz ismi verilen parça yardýmýyla olur. Fakat ayný gövde üzerine kamýþ yardýmýyla bir tonluk farklýlýk yapýlmaya kalkýldýðýnda seslerde bozulma olmaktadýr. Meyler, Ana, Orta ve Cura olmak üzere üç ayrý yapýsal özellikte sýnýflandýrýlmýþtýr. Esas itibariyle mey notalarý yazýlýrken fa anahtarý kullanýlmalýdýr. Halk Müziðimizin pes sesli bu çalgýsýnda, Türk Müziði notalama sisteminden kaynaklanan (doðruluðu tartýþýlabilir) zorunluluklardan dolayý sol anahtarý kullanýlmaktadýr. insan?.. Ýnsanlýk bu kadar düþürülmüþ, aðýr-utanç çukurundan çýkarýlmalýdýr! Artýk, zaman ve zemin tüneli de daralmak üzeredir. Tarihe bir daha kara leke ile geçmenin aðýr vebali ni taþýma takatý kalmadý.Yüreyi bu kadar da,taþ parçasýkatý olamaz-olmamalý insanlýk. Þayet,bir nebze olsun duygu, yürek taþýyorsa...? Ancak,torbaya büzülmüþ ceset taþýyor böyleleri olsa-olsa... Baþkalarý acýlar-ýzdýraplar içindeyken. Sefil çocuklar aðlarken kendisi gülen, Ýnsan olamaz herhalde!... ÖLÜM ÇANLARI ÇALARKEN!... Ölüm çanlarý çalarken Ben nasýl mutlu olurum Kan topraklarý sularken Ben nasýl kutlu olurum?! Doðan doðduðuna piþman Pusuda yatýyor düþman Milyonlarca mutsuz insan Ben nasýl mutlu olurum Tel örgüler kanlý pusu Kaçtý dünyanýn uykusu Ülkemde ‘açlýk ordusu’ Nasýl Umutlu olurum Dünyada aç milyon milyon Atoma rest çekti, ‘nötron’ Bas düymeye,dünya’ya son Ben nasýl mutlu olurum Þah Turna’nýn intizarý Ay geçti,gün oldu yarý Ortadoðu kan pazarý Ben nasýl kutlu olurum Ben nasýl mutlu olurum?!... Söz ve Müzik:Ozan ÞAH TURNA Sevgili Okuyucularým, Ozanca güzel sözü sizlerle de paylaþayým dedim: Ýnsan çeþit çeþit, yer damar damar... Kimisi ot yer,kimisi et yer,kimisi halt yer...Ama, kimileri de biribirlerini yerler... Ýnsanlýk biribirini yemeden,dostluk sevgi ve paylaþým güllerinin katmer açtýðý’Yeryüzü baðýnda’ ya þamak adýna... Sevgiyle kalýn!.. . www.Sahturna.com [email protected] [email protected] meteseler sayfa 11 METE ALP Havalar daha çok ýsýnacak Ö nceki aylardaki yazýlarýmda hep toplumsal acýlarýmýzdan, yaralarýmýzdan, zedelenmelerimizden söz ettim. Ama sonuç mesajlarýmla hep bir þeylere dikkat çekmek istedim. Önceki yazýlarýmý okuyanlar bilirler. Sonuç mesajým hep “HAVALARIN ÇOK AMA ÇOK ISINACAÐI” üzerineydi. Ben bir maden mühendisiyim. Yaþamýmýn yirmiiki yýlý maden ocaklarýnda, tünellerde, karanlýk galerilerin içinde, göçüklerin, alýþtýðýmýz ölümlerin, gözyaþlarýnýn, yetim çocuklarýn burun çekmelerinin hüznünü yaþayarak ama birbirimize aydýnlýk umutlar aþýlayarak geçti. Geçiyor. Yeraltýnda göçüðün habercisi, fay kýrýklarýnýn birbirlerinin üzerinden kaymalarý, kýrýlmalarý, parçalanmalarý sýrasýnda oluþturduðu tansiyon, ýsýnma ve bunaltýcý bir gerilim ortamýdýr. Çalýþma birimine gittiðinizde deneyimleriniz size aþýrý ýsýnmayý, çalýþanlar arasýndaki gerginliði, kaya yapýsýndaki yüksek tansiyonu, zemindeki fýrtýna öncesi sessizliði hissettirir. Göçüðü haber verir. Gerek parlamentodaki, gerek uluslararasý iliþkilerdeki, gerek hükümetteki, gerekse Demokratik(!) Sol(!) Parti’deki hissettiðimiz tansiyon, ýsýnma ve gerginlik geniþ kapsamlý bir göçüðün habercileriydi. ABD Irak’a müdahale hazýrlýðý içindeydi. Türkiye olmazsa olmazdý. Hükümet ekonomik bozgunla AB’ye girme hayalleri arasýnda sýkýþmýþ kalmýþ parlamento ve halk muhalefetini nasýl savuþturacaðýnýn sýkýntýsýný yaþýyordu. DSP, Irak’a müdahale konusu, hükümet ortaklarýnýn idam, anadil, AB’ye giriþ gibi konularda farklý düþüncelerinin ortaya çýkmasý, AB’ye girme gereklerinin bu nedenle bir türlü yerine getirilemiyor olmasý ve parti içi muhalefeti arasýnda sýkýþmýþ kalmýþtý. Özellikle Milliyetçi(!) Hareket Partisi idamlar ve ana dilde eðitim konusunda tabanýnýn sesini kesmek ve oy kaybýna uðramamak kaygýsýyla sesini yükseltmiþti. Anavatan(!) Partisi da MHP gibi seçime hükümetteyken gitmenin avantajlarýndan vazgeçmemekle “Hasta Adam”ýn yükünü taþýmak zorunda kalmanýn angaryasý arasýnda sýkýþmýþ kalmýþtý. Daha Afganistan operasyonunun teri kurumamýþken Kýbrýs ile ilgili çatlak sesler T.C. Hükümetinin neredeyse sessiz kalmasýna yol açýyordu. Dünya Kupasýndaki baþarý da halký bir süre oyalamýþ “maçlar” bitince herkes evlerine çekilmiþti; Açlýðýna, tedavi edilemeyen, ilaç alýnamayan hastalýklarýna, pahalýlýða, dövizdeki ve borsadaki fýrtýnalara, trafik kazalarýna, kapkaççýlýðýna, hortumlamalara, cinayetlerine, tecavüzlerine, delik deþik edilmiþ sokak ve caddelerine, tüp patlamalarýna, düðünlerine, sünnetlerine, mahalle kavgalarýna ve iþçi-memur eylemlerinin yapay hazýrlýk kavgalarýna.... Parlamentonun tatile girmesi de kesmedi fay kýrýklarýnýn hareketini. Deprem geliyordu. Göçük kaçýnýlmazdý. HAVA ISINACAK deðil ISINMAYA BAÞLAMIÞTI bile. Taþ üstüne taþ koyarak bir inþaatý zor da olsa yapabilirsiniz. Ama bina bir kere göçmeye baþladý mý tek tek taþlarý, tuðlalarý, kolonlarý, kiriþleri tutmaya çalýþsanýz bile üzerinize yýkýlýr. Ýþte “YENÝ OLUÞUM” ya da tüm “YENÝ OLUÞUMLAR” yýkýlanýn(göçüðün) altýnda kalmamak adýna ama daha da önemli senaryolarýn figüranlarý olarak kaçýþtýlar... Elbette akýl verenleri vardý. ABD ve AB. Aman, aman ne çeliþki anne. Hem ABD’nin hem AB’nin sevimli çocuðu olacak bir yeni yavru, bir yeni siyasi oluþum olmak nasýl bir þeydir. “En Son” , “En Hakiki”, “En Has”, “En Öz” YENÝ OLUÞUM, Hüsamettin Özkan TETÝKLETTÝRÝLMESÝYLE, Uluslararasý Ýsmail Cem liderliðinde ve IMF zýrhýna bürünmüþ Kemal Derviþ uzlaþmacý ekonomistiyle neler yapýlýr...... Ya da neler yapýlamaz........ ABD ve AB’nin ayrý ayrý hassas dengelerle desteði alýnýr. Ya bu ülkede yaþayan halkýn desteði BU BAÞKA BÝR GÖÇÜK ÖYKÜSÜ Gelin uzatmayalým. AB’ye girme tatlý hayalleriyle, Dünya Kupalarýndaki baþarýlarla, Hükümet bunalýmlarýyla, Irak Operasyon sendromuyla, insanlarýmýzý oyalayanlar, maç sonrasý evlerine dönenlerin þaþýrtýcý sessizliðine kulak verin. Sendikalar, sivil toplum örgütleri, evlerine bir baþýna çekilenler, çocuklarýmýz, sevgililer, çöp toplayanlar, kapkaççýlar, hýrsýzlar, “teröristler”(!), annem, komþularým, arkadaþlarým...... Hepsi ama hepsi çok sessiz... Dünya baþýnýza yýkýlacak... Ya da dünya bizim baþýmýza yýkýlacak... Ne kadar seviyorum bu özdeyiþi ; ”fýrtýna öncesi sessizlik”........ Karmaþa.......... Yoksa bizlere mi baþka türlü gösteriliyor? Irak senaryolarý için yapay bunalýmlar mý yaratýlýyor? AB’ye girme hayallerinin olumsuzlamalarýný, parlamento ve halk muhalefetinin önünü kesmek için birileri örgütlü biçimde kullanýyor mu ? Hem iç ekonomik sýkýþtýrmalarýn oluþturduðu toplumsal muhalefeti suspanse etmek, hem de savaþ karþýtlarýnýn protestolarýný göðüslemek mi amaç? Biz edebiyatçýlar, ülke sorunlarýna politikacýlar gibi kafa yormaktan yeni ürünler yaratmakla uðraþamýyoruz neredeyse. Elbette hiçbir duygumuz, hiçbir üretimimiz, ülkemizin sorunlarýný, bu güzelim memleketin dünyadaki jeopolitik, politik, ekonomik yerini ve rolünü unutturmuyor bize. Canýndan bezmiþ insanlarýmýz, “kelebeðin kanadýyla, kuþun gagasýyla, sevgilinin özlemiyle nasýl uðraþýyorsun” diye aþaðýlýyor bile kimileyin bizi!!! Bu nasýl iþtir, söyler misiniz? Toplumun eðitilmiþlik düzeyi ne kadar iyi ise sanat ve edebiyat ürünlerindeki çýta, toplumsal geliþime paralel olarak daha yüksek deðil midir? Gönlüm, hep aþkýn, sevdanýn, doðanýn, çalýþma yaþamýnýn, insanlarýn, insanlýðýn þiirini yazmaktan yana. Maden ocaklarýnýn ve acýmasýz zirvelerin ya da. Sevdiðime iki dize karalayabilmiþ olmak mutlu ediyor beni. Oysa hep acýnýn, ezilmiþliðin, açlýðýn, tutsaklýðýn, iþkencenin, mutsuzluðun dizeleri saçýlýyor ortalýða. Kahýr var, isyan var, insan haklarýný ihlal var öykülerimizde. Gazete haberleri gibi öykülerimiz. Çocuklarýmýzýn, sokak aralarýnda oynadýðý oyunlarýn, kendi çocukluðumuz tadýnda özlemini yaþarken, medya, çocuklarýmýzýn sokak sevinçlerini, çocuklarýmýzýn beyinlerini yýkamanýn, kimliksizleþtirilerek ana-babalarýndan koparýlmalarýnýn aracý haline getiriyor. Biz direniyoruz. Çocuklarýmýz henüz direnemiyor. Çocuklarýmýzýn kimliklerini çalanlarý arýyoruz. Çocuklarýmýzýn tazecik yüreklerini çalanlarýný arýyoruz. Çocuklarýmýzýn beyinlerini yýkamaya çalýþanlarý arýyoruz Çocuklarýmýzýn geleceklerine zehir akýtanlara karþý panzehir arýyoruz. Bulduðumuz çareler yalnýzca çocuklarýmýzýn geleceðini yaratmak deðil sizin göçüðünüz olacak....Kimin ? Sizin!.... HAVALAR ÇOK AMA ÇOK DAHA FAZLA ISINACAK! Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de ROPÖRTAJ [email protected] „Sinema dilinin evrensel ve barýþçýl bir dil“ olduðunu söyleyen gazeteci Mehmet Aktaþ; „Sinema, kültürler arasýnda evrensel bir köprü“ yönetmen yer aldý. Misafirlerimiz arasýnda Türkiye, Ýsrail, Ýran, ABD ve daha birçok ülkeden yönetmenler vardý. Tabii ki baþlangýçta bu projeye yönelik önyargýlar da vardý ve onlarý kýrmak kolay olmadý. Buna karþýlýk Festivalinden sonra farklý çevrelerden aldýðýmýz tepkiler son derece olumluydu.“ NURAN MARAÞLI 7-16 Haziran 2002 tarihleri arasýnda Berlin’de düzenlenen 1. Berlin Kürt Film Festivali sonrasýnda festival düzenleme komitesi baþkaný Gazeteci Mehmet Aktaþ ile bir kafede oturmuþ festival hakkýnda sohbet ederken kendisiyle DEM için bir röportaj yapma düþüncesi oluþtu. Zaten sohbet konusu da yine festival olduðu için ne ben sorularýmda ne de kendisi yanýtlamada hiç zorlanmadan hoþ bir ortamda gerçekleþti. Yayýnlanmak amacýyla ulaþtýrdýðý resim ise arþiv deðerindeydi;festivale katýlan bütün ekip küçük bir aile oluþturmuþ, herkes yüzünde tebessümler taþýyor... Sohbet boyunca Mehmet’ýn „hiç bitmeseydi“ dercesine yüz ifadesi de önümüzdeki yýllarda karþýlaþacaðý zorluklarý yenerek yeni filmlerle yine buluþacaðýmýzý müjdeliyor gibiydi.. Film Festivali gibi organizasyonlarýn kolay olmadýðý bir gerçek. Mehmet Aktaþ’a, festivale hazýrlýlýk sürecinde ne tür zorluklarla karþýlaþtýklarýný sordum. „1.Berlin Kürt Film Festivali’nin hazýrlýklarýna bir yýl kadar önce baþladýk. Öncelikle Film seçimi ve dünyanýn dört bir yanýna daðýlmýþ Kürt sinemacýlarla iliþki kurmak önemliydi. Amacýmýz Kürt sinemasý yaratma düþü kuran ve bu konuda somut ürünler ortaya koyan herkesi Berlin’de aðýrlamaktý. Bu çalýþma elbette ki çok zaman aldý.Ancak uzun yýllardýr sinema dünyasý ile iç içe olduðumuz için Kürt sinemacýlarla iliþki kurmada fazla zorlanmadýk. Sonuçta festival programýnda 32 film, 20 de Festivalle ilgili beklentilerinin neler olduðu ve hedeflerine ne kadar ulaþabildikleri sorumu de þöyle yanýtlýyor Aktaþ; „Son yýllarda, Kürt dünyasýnda sinemaya büyük bir ilgi var. Bu festivalin bir çok sinemacýyý yeni çalýþmalarýnda cesaretlendirdiðini de söylemeliyim. Birçok arkadaþýmýzýn filmleri ilk defa bu festival aracýlýðýyla seyirciye ulaþtý. Doðrusu Festivalden en büyük beklentimiz, Kürt sinemacýlarýný, olarýn filmlerini bir araya getirmek, Kürt sinemasý adýna ortaya çýkan ürünleri toplu olarak seyirciye ulaþtýrmaktý. Bu gerçekleþti. On gün boyunca yaptýðýmýz gözlemlere göre Berlin’de nitelikle bir Kürt sinema seyircisi de var. Bu festival bunu da ortaya çýkardý. Ancak Festivale Türk, Alman, Fars izleyicileri de büyük ilgi gösterdi. Bu da bizi sevindirdi. Sinema Kültürler arasýnda evrensel bir köprü. Yýlmaz Güney’in anýsýna bu festivalin düzenlenmesi de bizim için ayrý bir önem taþýyordu. Onun böylesi bir festivalle anýlmýþ olmasý herkes için çok anlamlýydý.“ -Festivalin periyodik olarak yapýlmasý gibi bir hedefiniz var mý? Cem Karaca M uhtar Cem Karaca 5 Nisan 1945‘de Ýstanbul‘da dünyaya geldi. Tiyatrocu bir ailenin tek çocuðuydu ve sanatçý bir ailenin çocuðu olmak onun sanatla içiçe büyümesini saðladý. Ortaöðretimini Robert Koleji‘nde yapan Cem Karaca‘nýn müzikle tanýþmasý oldukça ilginçtir. Ergenlik çaðýndayken hoþlandýðý kýzý etkilemek amacýyla þarký söylemeye baþlamýþ ve bu baþlangýcýn arkasýndan devam eden olaylar sonucu kendisini müzik piyasasýnýn içinde bulmuþtur.Cem Karaca‘nýn sesinin keþfedilmesi ise annesi Toto Karaca tarafýndan olmuþtur. Ýlk dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi gruplarla amatörce çalýþmalar yapan Cem Karaca bu dönemlerde henüz Anadolu müziðiyle tanýþmamýþ batýnýn Rock‘n‘Roll müziðine gönül vermiþ bir þekilde o dönemin popüler parçalarýný söylemekteydi. O dönemlerde Cem Karaca‘nýn en büyük destekçilerinden biri de Ýlham Gencer‘di ve onun orkestrasýnda müzikal deneyimini o dönemlerde oldukça ilerletmiþti. Bu dönemlerde müziðin yanýnda tiyatro ile de ilgileniyordu Cem Karaca ve çeþitli oyunlarda da görev aldý. Anadolu insanýyla tanýþma Cem Karaca‘nýn Anadolu müziði ile ciddi anlamda ilk tanýþmasý ise askerliði esnasýnda oldu. Askerliði sýrasýnda Anadolu‘yu daha yakýndan tanýmasýnýn yanýsýra birgün orada askerliðini yapan birisinin saz çalýþý sonucu daha önce son derece ilkel ve sýkýcý bulduðu bu müziðin aslýnda onun o anki gerçek duygularýný yansýttýðýný ve hiçbir batý müziðinin o sazýn içerdiði duygularý içeremeyeceðini anladý. Cem Karaca‘nýn profesyonel olarak ilk müzikal deneyimi ise Apaþlar grubu ile 1967 yýlýnda Hürriyet‘in düzenlediði Altýn Mikrofon yarýþmasýnda Emrah isimli parçalarýyla aldýðý ikincilikle oldu. Aldýklarý bu dereceden sonra Apaþlar grubu müzikal çalýþmalarýna dört elle sarýldý ve daha önceki tutkularý olan batý beat müziði ile yeni tutkularý doðu müziðini sentezleyip AnadoluBeat tarzýnda çalýþmalara giriþtiler. Bir süre sonra arkalarýna Ferdy Klein orkestrasýný da alarak müzikal altyapýlarýný iyice güçlendiren Cem Karaca ve Apaþlar grubu Ferdy Klein orkestrasý eþliðinde de bir süre yollarýna devam ettiler. Bu beraberlik 1969‘un sonlarýna kadar sürdü ve ortaya çýkan saðlam ve baþarýlý eserlere raðmen grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasýnda doðan bazý politik anlaþmazlýklar sonucu Cem Karaca ve Apaþlar grubu daðýldý. Bu grubun daðýlmasýndan sonra Cem Karaca kafasýndaki gerçek anlamda „Festivali baþlangýçta her yýl, ya da iki yýlda bir yapma gibi bir düþünce vardý. Berlin de birçok açýdan uygun bir yer. Bu yýl misafirimiz olan yönetmenlerin de çoðunun isteði bu yönde. Ancak festival komitesi olarak biz, önümüzdeki aylarda 2. festivali yapýp yapmama konusunda kesin kararýmýzý vereceðiz.“ Gördüðüm kadarýyla Politik örgütlerden baðýmsýz ama onlarý da dýþtalamayan , her parçayý ve her kesimi kucaklayan bir çizgi izlediniz. Bunun Festivale engel veya katkýlarý oldu mu, diye soruyorum. „Festival boyunca bizim siyasal anlamda izlediðimiz çizgi „ulusal“ bir çizgiydi. Bir film festivalinde bizim bir partiyi dýþlamak ya da bir parti adýna festival yapmak gibi bir tutumumuz olmazdý. Biz ulaþabildiðimiz herkesi festivale katkýda bulunmaya, izlemeye davet ettik. Festivalin programýnda yer alan yapýmcýlar, yönetmenleri farklý dünya görüþlerine, farklý geçmiþlere sahipti. Aramýzda neo-liberal, Müslüman. Sosyalist ve milliyetçi Kürtler vardý. Ancak ortak ulusal refleksler ve sinema tutkusu on gün boyunca güzel diyaloglar verimli tartýþmalar ortaya çýkardý. Biz festival komitesi olarak, ürünlerin niteliðini ve Kürt sinemasýna katkýyý temel aldýk, siyasal duruþlarý deðil. Zaten açýlýþta da büyük Kürt partilerinin hepsinin temsilcileri, farklý çevrelerden çok sayýda aydýn, gazeteci, yazar bizimle birlikte oldu . Sinema dili evrensel, barýþçýl bir dil. Bir film festivalini dar politik çýkarlara alet etmemek gerekirdi. Biz de onu yapmaya çalýþtýk.“ Ben de bu düþünceleri paylaþýyorum. Festival daha önce birbirini tanýmayan, iliþkisi olmamýþ sinemacýlarý, sanatçýlarý da buluþturdu. Bu buluþmalardan ileriye dönük somut sinema projeleri çýktý mý diye merak ediyorum. „Zaten festivalin önüne koyduðu amaçlardan biri de buydu.Ayný amaç için çalýþan, ancak henüz birbirinin adýný bile duymamýþ insanlar ilk defa bir araya geldi. Dünyanýn dört bir yanýndan yirmiye yakýn Kürt sinemacý ve Kürt kültürünü, Kürt dramýný beyazperdeye yansýtan sanatçýlar birbiriyle tanýþmýþ oldu. Ve en önemlisi de bazý somut film ya da prodüksiyon projelerine iþbirliði yapma kararý alan arkadaþlar oldu. Sinemacýlarýmýz arasýnda Berlin’de kurulan iliþkilerin süreceðini umuyorum.“ sol söylemde ve doðulu kimliðiyle Rock müzik yapma düþüncesini gerçekleþtirmek amacýyla Apaþlar‘ýn basçýsý Seyhan Karabay‘ý da yanýna alarak, yeni bir grup kurmak amacýyla genç ve yetenekli bir gitarist olan Ünol Büyükgönenç‘i ziyarete gitti ve görüþme olumlu sonuçlanýnca bu üçlü Kürtleri konu alan sinema ile, Kürtlerin kendileri için yaptýklarý sinema arasýnda bir ayrým yapýlamaz mýydý? Örneðin „Mem u Zin“ ve son zamanlarda aktüel olan „Büyük Adam Küçük Aþk“ gibi filmlerin niçin festivalde yer almadýðý sorusunu bir çok arkadaþtan duydum. „Festival hazýrlýklarý sýrasýnda film seçiminde iki kategori belirledik. „Kürtleri konu alan filmler“ ve „Kürt filmleri“.. Saydýðýnýz iki film de birçok nedenden dolayý Kürt filmi deðil, Kürtler üzerine yapýlmýþ filmler.. Ehmed e Xani’nin „Mem u Zin“i Kürt halkýnýn en önemli kültür hazinelerinden biri, bir baþyapýt. Ancak ayný adý taþýyan film için ayný þeyler söylemek çok zor. Bir kere film, eserin dili olan Kürtçe göz ardý edilerek Türkçe çekildi. Ve film daha çok ticari kaygýlarla yapýldýðý için, o dev eserin içeriðinin binde biri sinema perdesine yansýtýlamadý. Festival sýrasýnda, filmin daðýtýmcýsý bizi aradý, Kürtçe dublaj yapýldýðýný söyledi. Baþlangýçta bunu bilseydik, her þeye raðmen, Bu filmi programa alabilirdik. „Büyük Adam Küçük Aþk“ filmini ise, biz çok istediðimiz halde teknik nedenlerden dolayý Berlin’e getirmek mümkün olmadý. Bu film bildiðiniz gibi Türkiye’de yasaklandý. „ Mehmet Aktaþ’ýn bazý gazetelerde çýkan söyleþilerinde „önümüzdeki yýl festivalin kýsa film yarýþmasý bölümü olacak“ diye açýklamalarý olduðunu anýmsatýyorum kendisine.Bu çalýþma hakkýnda biraz daha bilgi verebilir misin bize? „Eylül ayýna kadar 2003 yýlýna kadar kadar festival yapýp yapmama konusunda kesin karar alacaðýz. Kararýmýz olumlu olduðu takdirde, „kýsa film yarýþmasý“ ile ilgili þartlarý ve Jüri üyelerimizin isimlerini kamuoyuna açýklayacaðýz. Yeniden aktüel hale getirdiðimiz www.kurdischesfilsmfestival.de internet sitesinden Eylül ayýndan itibaren bu konuda ön bilgileri yayýnlayacaðýz.“ Festivalde Aktaþ’ýn, Kofî ve Karapetê Xaço isimli 2 belgeseli yer aldý. Özellikle Karapetê Xaço belgeseli beðeni kazandý. Baþka belgesel filmler hazýrlamayý düþünüyor mu diye bir soru takýlýyor aklýma. Þöyle yanýtlýyor bu sorumu da; „Uzun zamandýr üzerinde düþündüðüm, araþtýrmalarýný yaptýðým birkaç konu var. Teknik imkanlar olgunlaþtýðýnda yeni çalýþmalara baþlayacaðým. Daha önce Yezdiler ile ilgili televizyon için bazý çalýþmalar yapmýþtým. Þimdi Yezidilerin tarihi ve yaþayan kültürüyle ilgili, geniþ bir belgesel çalýþmasý yapmak için hazýrlýklar yapýyorum. Umarým önümüzdeki yýl bu çalýþma tamamlanýr.“ Bu tür kültürel sanatsal etkinliklerin daha çoðalmasý, yetkinleþmesi için emek veren tüm insanlara bir kez daha kucak dolusu teþekkürler.. Cem Karaca-KARDAÞLAR grubunu kurma giriþimlerinde bulundu ve hep beraber müzisyen arayýþýna girdiler. Birkaç baþarýsýz kombinasyondan sonra vokalde Cem Karaca gitarlarda Ünol Büyükgönenç bas ve ýklýð‘da Seyhan Karabay ve davulda Hüseyin Sultanoðlu tarafýndan kardaþlarýn ilk gerçek kadrosu kurulmuþ oldu.Fakat ilk baþtaki maddi sýkýntýlar nedeniyle Cem Karaca, Almanya‘ya biraz para kazanýp gruba adam gibi ekipmanlar alabilmek için Ferdy Klein orkestrasý eþliðinde çalýþmalar yapmaya gitti. Almanya‘dan dönüþte Karaca‘nýn Almanya‘dan getirdiði yeni gitarist Alex Wiska‘yý da yanlarýna alarak tam gaz çalýþmalara baþladýlar ve Cem Karaca-KARDAÞLAR‘ýn çýkýþ 45‘liði olan Dadaloðlu‘nu yayýnladýlar. Bu 45‘liðin listelerde iyi bir sýraya yerleþmesinden sonra çok saðlam 45‘lik çalýþmalarýna devam eden Kardaþlar bir dönem Alex Wiska gruptan ayrýldýktan sonra Fehiman Uðurdemir‘le son kadrolarýný oluþturup bir süre daha çalýþmalarýna devam ettiler. Dýþarýda grubun durumu oldukça iyi gözükmesine raðmen gerek grubun davulcusu Hüseyin Sultanoðlu‘nun psikolojik rahatsýzlýklarý gerekse Cem Karaca ve Seyhan Karabay arasýndaki tartýþmalar Cem Karaca Kardaþlar‘ýn daðýlmasýna sebep oldu. Grup Hüseyin Sultanoðlu yerine baþka bir davulcu bulduktan sonra gerçekten Türk müzik piyasasý ilginç bir deðiþ tokuþa sahne oldu. Cem Karaca, Kardaþlar grubundan ayrýlýp Anadolu Pop‘un güçlü sesi Moðollar‘la birleþirken Kardaþlar‘da o dönemliðine sayfa 12 FÝGEN GENÇ Yaþamýn Güzelliðine Hasan Yükselir’le Nazým Þarkýlarý Sanatýmýn kökü yurdumun topraklarýndadýr. Ama dallarýyla bütün topraklara. Doðuda Batýda, Güneyde Kuzeyde. Uçsuz bucaksýz yayýlan bütün topraklara O topraklar üzerinde kurulmuþ medeniyetlere Tüm insanlýða uzanýr. Nazým Hikmet H asan Yükselir’in Sevda Ateþten Bir Gömlek Adlý eserinde yer alýyor Nazým’ýn þiirleri. Nazým Hikmet’in doðumunun 100. yýlý kutlamalarý nedeniyle çeþitli sanat dallarýnda eserler üretiliyor. Tiyatro, kitap vb. Nazým’a armaðan olarak sanatseverlere sunulan ürünlerin kaynaðý Nazým. Aslýnda, Nazým Hikmet armaðan sanatçýlara. Onlarýn üretimini güçlendirdiði, içlerindeki ateþi alevlendirdiði için. Hasan Yükselir’in Sevda Ateþten Bir Gömlek adlý eseri, “Nazým Þarkýlarý”nýn tohumu 1997’de atýlmýþ. UNESCO 2002 Nazým Hikmet anýsýna DMC Alaturka tarafýndan yayýnlanan bir konser kaydý. Deðiþik ülkelerin sanatçýlarýnýn yer aldýðý çalýþma, sade ama doyurucu. Büyük keyifle dinledim. Müzisyenlerin usta performansý Hasan Yükselir’in müzikal duygusunu dinleyiciye aktarýyor. Hasan Yükselir’le ilk sanatsal tanýþmam, kendisinin yazdýðý “Yunusça Ezgiler”le olmuþtu. Yunus Emre Korosu adýyla Ankara ve Mersin’de konserler vermiþtik. Çok yönlü bir çalýþmaydý. Orkestrasyondan kostüme ve danslara kadar. Yýllar sonra Ankara’da görüþtüm kendisiyle. “Nazým Þarkýlarý” vesilesiyle söyleþi yaptýk. Günümüzde sanatsal ürünler belli deðerlerin(!) uðruna harcanýrken, Hasan Yükselir ýsrarla ‘yüksek kalitede eserler üretilmesini, sanatsal kimliðin üst boyutta anlatýlmasý gerektiðini’ vurguluyor. Yine, Ankara’dayken, 20 Temmuz’da, gazetemiz yazarlarýndan Olgun Þensoy’un davetiyle, Kültür Bakanlýðý ve Yenimahalle Belediyesi’nin ortaklaþa düzenlediði Açýk hava Film Festivali’nde açýlýþ konseri verdim. 22 Aðustos’ta da 1. Gölköy Film Festivali’nde bir konser vereceðim. Muðla Gölköy’de doðal güzelliklerin içinde sanatý yaþamak ve yaþatmak heyecan verici. Zaten, ekonomik krizin olduðu, her kesimden insanýn bunu dile getirmekten çekinmediði bir dönemde böyle etkinliklerin insanlarýmýza sunulmasýnýn sevindirici olduðunu düþünüyorum. Bizde “öz önemlidir” derler ve sözlü sanata aðýrlýk verirler. Biçimsel kaygýlar geri planda kalýr. Türküleri bir baðlamayla okursanýz, “yeterli” derler. Baðlama elbette özeldir bizim kültürümüzde. Ama Hasan Yükselir’in de ifade ettiði gibi; o özü en üst boyuta taþýmak özü de güçlendirmez mi ? konserlerde solistlik yapmak için Moðollar‘la anlaþmýþ Ersen Dinleten‘i gruplarýna dahil ettiler. Cem Karaca Moðollar‘la Anadolu Rock tarzýnda çalýþmalarýna Kardaþlar sound‘undan çok daha farklý olsa da devam ettiler. Moðollar‘ýn Cahit Berkay‘ýn Fransa‘ya gitmesi üzerine daðýlmasýyla, Cem Karaca yeniden bir grup kurma arayýþýna giriþti ve müzikal kariyerinin en önemli ve olgun dönemlerinden birini yaþayacaðý grup olan Cem KaracaDERVÝÞAN kuruldu. Cem Karaca bu grubu kurarken esas amacý Kardaþlar ve Moðollar‘daki Anadolu Rock tarzýna devam etmekti fakat gruba yeni giren basçý Oðuz Durukan ve Klavyeci Uður Dikmen‘in uzun süre Ýsveç‘te Asia Minor Mission isimli grupla beraber yaptýklarý müzikten ötürü batý progressive rock müziði konusunda deneyimli fakat Anadolu- Rock konusunda deneyimsiz olmalarý bu grubun soundunun batýya kaymasýna sebep oldu. Cem Karaca bu grubu Ünol Büyükgönenç ile birlikte kurmuþtu fakat daha bir 45‘lik yapýmýna bile giriþmeden grupla verilen birkaç konser sonrasý grubun kuruluþ ilkelerine uyulmadýðý gerekçesiyle Ünol Büyükgönenç gruptan ayrýldý. Derviþan grubu müzik yaptýðý sürece gerçek anlamda birçok kadro deðiþikliðine uðramýþ bir gruptu. Bu grubun kilit isimleri ise Cem Karaca ve Uður Dikmen‘di. Cem Karaca‘nýn Kardaþlar ve Moðollar‘da politik rock müziði çalýþmalarýna (KardaþlarOy Gülüm Oy, Moðollar-Ýhtarname) yer vermiþ olduðu görülse de ciddi anlamda sol söyleme geçtiði ve sanat toplum içindir düþüncesini gerçek [email protected] anlamda benimsemiþ olduðu esas grup Derviþan‘dýr. Derviþan politik-rock yapmanýn yanýsýra Ýngiltere‘de King Crimson,Yes,Emerson Lake&Palmer gibi gruplarýn öncülük ettiði progressive rock müziðinin Uður Dikmen ve Oðuz Durukan gibi ustalar sayesinde Türkiye ile tanýþmasýnda önemli rol oynamýþtýr. Türkiye‘de bu tarz çalýþmalar zaten olmuyor deðildi(Barýþ Manço‘nun 2023 albümü gibi) fakat Derviþan gerçekten „Zamanýnda acaba Türkiye‘de progressive rock yapýldý mý?“ sorularýnýn hepsini safdýþý edebilecek nitelikte bir grup olarak Türk Rock tarihinde derin izler býrakmýþtýr. Cem Karaca toplama olmayan ilk LP‘sini yine bu grupla çýkarmýþtýr.“Yoksulluk Kader Olamaz“ adýndaki bu LP adýndan da anlaþýlacaðý gibi sol söylemde bir albümdür. Bu albümün kadrosu son ve en uzun sürmüþ Derviþan kadrosudur. Basta-Hami Barutçu, davulda-Sefa Ulaþtýr, gitarda-Taner Öngür, klavyedeUður Dikmen ve vokalde-Cem Karaca... Derviþan‘ýn daðýlmasýndan sonra ise Cem Karaca 70‘lerdeki son grubu olan Edirdahan‘ý kurmuþ ve bu grupla Safinaz isminde bir Long Play yapmýþtýr. Bu Long Play, Barýþ Manço-Kurtalan Ekspresi‘nin 1975 yýlý albümleri 2023 ile birlikte Türkiye‘nin sayýlý senfonik rock albümlerindendir.. Edirdahan‘dan sonra uzun bir süre Almanya‘da yaþayan Cem Karaca yurda döndüðü zaman solo olarak müzik çalýþmalarýna devam etmiþtir. Sanatçýnýn en son albümü, Nisan-1999‘un baþlarýnda piyasaya sürülmüþ olan „Bindik Bir Alamete Gedeyoz Kýyamete“ isimli albümdür Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de Mehmet Altan’ýn onikinci kitabý Marksist-Liberal, Ýthaki Y.’ndan çýktý K anatlý Karýnca, Süperler ve Türkiye, Marks‘tan Sevgilerle, Darbelerin Ekonomisi, Matadorun Ölümü, Kapitalizm Bu Köye Uðramadý, Amerikan Rapsodisi, Esir Çocuklar Cehennemi, Köylüler Ne Zaman Manþet Olur?, Birinci Cumhuriyet Üzerine Notlar, On Yýl Önce Bugün‘den Sonra, yazarýmýz Mehmet Altan‘ýn onikinci kitabý „Marksist-Liberal“de Ýthaki yayýnlarýndan çýktý. „Marksist bakýþ açýsý insanýn kullandýðý aletler deðiþince, insanýn doðayla ve toplumla iliþkilerinin deðiþeceðinin berrak þekilde görülmesini, doðanýn ve toplumun yaþadýðý sürekli deðiþimin izlenmesini saðlar“ diyor Mehmet Altan. 20. yüzyýlý þekillendiren çok temel ve köklü düþünce akýmlarý var. Bu akýmlarý günümüz siyasetiyle baðlantýlý olarak iki kampta toplarsak; birine liberalizm, diðerine Marksizm diyebiliriz. Çünkü dünya siyaseti esas iki kaynaðýný bu iki akýmdan alýyor. Bugün liberal ve Marksist paradigma, Türk düþünce hayatýný beslemiyor. O nedenle, ortalýkta zavallý bir seviyesizlik var. Cami, kendi inanç diktasýný yýkacak olanlara „kafir“ diyor. Kýþla, üç asýrlýk liberal düþünceye „liboþ“, Marksizme de „Rus uþaðý“ diyerek durumu idare etmeye çalýþýyor. Ancak bu ucuz yaklaþýmlara raðmen, cami ve kýþla paradigmasýnýn da çürüdüðü ve hiçbir toplumsal talebe cevap vermediði inkar edilemeyecek kadar belirginleþiyor. Prof.Dr. Mehmet Altan Ocak 1953‘te Ankara‘da doðdu. Ýlk, orta ve yüksek öðrenimini Ýstanbul‘da yaptý. Yüksek öðrenimi sýrasýnda özel bir þirkette ve Türk Haberler Ajansý‘nda çalýþtý. 1979 yýlýnda doktora yapmak için Fransa‘ya gitti. Paris I.Pantheon-Sorbonne Üniversitesi‘nde Türkiye-IMF çalýþmalarýný inceleyen çalýþmasýyla 1980 yýlýnda uzman, Türkiye‘nin ABD ve SSCB ile iliþkilerini inceleyen teziyle de iktisat doktoru oldu. Doktora eðitimi sýrasýnda çeþitli gazetelerde yazýlar yazdý. Cumhuriyet gazetesinin Paris muhabirliðini yaptý. 1984 yýlýnda Türkiye‘ye döndü. 1985 yýlýnda Paris‘ten yazdýðý denemeleri Kanatlý Karýnca adlý kitapta topladý. Akademi Kitabevi deneme ödülü alan bu kitaptan sonra tezinden esinlenerek yazdýðý Süperler ve Türkiye adlý bilimsel çalýþmasý yayýnlandý. Altan‘ýn Türkiye‘deki devlet kavramýný irdelemeyi amaçladýðý Marks‘tan Sevgilerle adlý kitabýnýn yanýnda ülkemizde neredeyse her on yýlda bir yinelenen askeri darbelerin ekonomik nedenlerini inceleyen Darbelerin Ekonomisi ve Türkiye‘den yeryüzüne bakmaya çalýþtýðý edebi yazýlarýný içeren Matadorun Ölümü adlý kitaplarý da bulunmaktadýr. Altan‘ýn son beþ yýlda yaptýðý fikri çalýþmalarý da þu isimlerle yine kitaplaþtý: Amerikan Rapsodisi, Esir Çocuklar Cehennemi, Köylüler Ne Zaman Manþet Olur, Birinci Cumhuriyet Üzerine Notlar, On Yýl Önce Bugün, Marksist-Liberal... Altan halen Ýstanbul Üniversitesi Ýktisat Politikalarý Ana Bilim Dalý Profesörü ve Sabah gazetesi ve Nethaber.com yazarýdýr. [email protected] ÞÝÝRLERÝYLE YERALTINDAKÝ TAÞLARI OKÞAYAN ÞAÝR METE ALP Ýsmail Gençtürk Anadil-3 üreselleþme yutturmacasýnýn cilasý her geçen gün çatlamakta, altýndaki kaba görüntü ortaya çýkmaktadýr. Bunun mimarlarý yeni manevralarla bu çatlaklarýn bile çok güzel olduðunu yutturmaya çalýþsalar da, bu uðurda elinde olmadýk yerlerde dolaþmaya baþlamýþtý bile... Belli ki Mete Alp artýk bir þiir adamýydý. Ýbram Erdem’in anlatýmýyla; Kastamonu’nun Küre ilçesinde, yerin yedi kat altýnda, galeriler boyunca duvarlardaki, yerlerdeki taþlarý söke söke, tadýna baka baka madencilik yaparken, zaten aþkýn, sevdanýn, yaþamýn, acýnýn, ölümlerin, yaþamýn, sevinçlerin, çocuklarýn, bayramlarýn, direncin, savaþýmýn, yani K endimi anlatýr gibi rahatlýkla anlatabileceðim bir sanatçýdan, çaðdaþ bir þairden söz ediyorum. En zor iþ de bu zaten; “kendini anlatmak”. Kendimi anlatamadan þiirin Türkiyeli haþarý çocuðu Mete Alp’i anlatmak da ayný külfet. Ama baþlamak bile keyifli. Türk dilini ne denli kývrak zekasýyla kullanýyorsa, Arapça’dan, Farsça’dan ve Kürtçe’den hatta Avrupa dillerinden; (Ýngilizciden, Fransýzcýdan) kullandýðýmýz dilin içinde çoðalmýþ her sözcüðün kaynaðýný arayýp bulma konusunda Mete Alp, “cümlemizi” aþan bir enerjiye sahip. Þiirlerinin tümünde bu kullanýmý bir þekilde açýklayarak okuyucuya kaynaðý araþtýrma meraký veriyor þair. Mete Alp bir madenci. SÝYAH ALEVLER HAVZASI kitabýnda, “karanlýk tünellerin aydýnlýk umutlarýný yitirmeden, ölümlere, acýlara dayana dayana sevinebilmenin ve kararlýlýkla savaþabilmenin ve sevinebilmenin yollarýný öðretiyor. Direniþ Þarkýlarý adlý birinci kitabýyla þiir penceresine cesaretle sokulan Mete Alp, bir yýl sonra Mülteci Sevdalar adlý þiir kitabýyla ne denli kararlý olduðunu gösterirken, þiirin toplumsal açmazlarla, ölümlerle, iþkencelerle, sevinçlerle öpüþe öpüþe nasýl büyüdüðünü görmüþ olmalý ki, bir yýl sonra Siyah Alevler Havzasý, iki yýl sonra Buzdumanlarý adlý kitabýnýn dosyasý ÝBRAM ERDEM K KÝTAP yaþamýn kendisinin þiirini yazaduruyordu. Dergilere, gazetelere ve diðer tüm sanat yayýnlarýna pek yanaþmadý þair. Önyargýsý, inançlarý, ilkeleri ya da koþullarý... Þiiri artýk okunuyor. Okunmasýna izin vermiþ gibi okunuyor. Kýr saçlý bir genç þair geliyor. Bu adrese bakýn. Ýyi bakýn... Onca dayanýlmaz iþkenceyi çeken o deðildi. Bir ayda on bir yakýnýný yitiren o deðildi. Açlýk ve üþüme sýnýrýný zorlayan o deðildi. “Ellerimin yokluðuna dayanamam” diyen o deðildi. Güleryüz kýzýn sevdasýyla çoðalan o deðildi. Öykü kýzý, Ozan, Ekin oðullarýyla sevinen o deðildi 27 Mayýsçý öðretmen anasýnýn marþlarýný söyleyen o deðildi. Çocuklarýn ve çocuklarýnýn geleceði için dünyanýn en çok kaygýlanan insaný o deðildi. Ankara’da Lalegül’de metesel bir çorba içtik bu gece. Damardan tuzlama. Mete Alp’in þiiri de, hem metesel hem de damardan tuzlama... Anadolu Müzik Grubu Yaptýðýmýz iþte ýsrarlýyýz 5 yýldýr Almanya ve Avrupa’nýn çeþitli þehirlerinde düðün, niþan ve sanatsal etkinliklerin vazgeçilmez bir parçasý olan Anadolu Müzik Grubu, baþarýlý çalýþmalarýna devam ediyor. Avrupa’da olmanýn vermiþ olduðu dezavantajlara raðmen birlikte çalýþma þartlarýný zorlayan grup, üç kiþide oluþuyor. Finansmanýný düðün, niþan, sünnet gibi eðlence programlarýn katýlarak saðlayan grup, sanatçýnýn anlaþýlmamasýndan yakýnýyorlar. GRUP ANADOLU´nun solisti Ýbrahim Paytak, iyi bir ortamda sanatlarýný icra etmek istediklerini söylerken „en çok beklentimiz sanatçýya saygýdýr“ diyor. Özellikle eðlence programlarýndan sonra kendilerine fonda çalan bir müzik gözüyle bakýldýðýný, sanatlarýnýn icrasýnýn anlaþýlmadýðýný belirten Paytak, „Topluluk sanata çok az saygý duyuyor. Oysa halkýn kutladýðý eðlencelerde bölgelere göre müzik istemi farklýlaþýyor. Bizler her bölgenin müziðini biliyor ve icra ediyoruz. Bunun ne kadar yoðun bir çalýma olduðunu insanlarýmýz bilmiyor. Bizler günlerce çalýþarak sanatsal bir hizmet veriyoruz.“ derken, en rahatsýz olduklarý konun özellikle kendilerinin geldikleri bölge olan Pazarcýk yöresinin insanlarýnýn sanata fazlý tutkun olmamalarý olduðunu söylüyor. Tüm olumsuzluklara raðmen kendilerinin çalýþmalarýný ýsrarla sürdüreceklerini belirten Ýbrahim Paytak, Anadolu Müzik Grubunun geliþerek devam edeceðini belirtiyor. ellerinden geleni esirgemeseler de, gerçek saklanamýyor. Teknoloji ne kadar hýzlý geliþirse geliþsin, insanýn kazandýðý deðerler akþamdan sabaha deðiþmiyor.Oligarþik güçler kültürden sanata, kadýnýn meta olarak kullanýlmasýndan modaya, bilimsel bulgularýn göz boyamada kullanýlmasýna kadar geniþ bir alanda at koþtursalar da dilediklerini hemen koparýp alamýyorlar. Burada insan gerçeði var. Modalar bile öyle ha deyince topluma benimsetilemiyor. Çünkü küreselleþme çaðdaþ bir bölüþme deðildir. Güçlüden yana olan bir paylaþýmdýr. Güçlünün daha çok kazanç elde edeceði bir yutturmacadýr. Ýþte tam burada yeniden ve tekrar geri dönüp ulus bilincine ve ulusal dilin önemine bakmamýz gerekiyor. Küresel sarmal öncelikle yazýný iðdiþ ederek iþe baþlýyor, sonra dili kemiriyor, kirletiyor. Bunlar da yeni insan, çaðdaþ insan ve insansal olan her þey adýna yapýlýyor. Haklýlýðý ve gerekliliði öylesine pompalanýyor ki, saðduyulu insan-yazar ,”demek ki, böyle yapmak gerek”zokasýný yutuyor. Uygulamaya geçiyorsa, baþaramýyor, gereken ilgiyi sayfa 13 ZÜLFÝKAR YALÇINKAYA Kendini dev aynasýnda görme Toplumsal olaylarý yaratan aydýnlardýr ve emek verenlerdir B ir toplumda aydýnlardan söz edince; bazen kararsýz Hamlet’i, bazen de Donkiþot gibilerini görürüz. Aydýnlar tarih boyunca hem halka önderlik etmiþ doðru yola sürüklemiþ, hem de bazý olaylarý çarpýttýklarýný görmekteyiz ve görürüz. Aydýn olmak: Yaþadýðýmýz topluma bilgi ve birikimleri ile yön verecek kapasitede olmak. Kendinden ve baþkalarýndan, bugüne haberli olmaktýr. Gereðini her þartta yerine getirecek beceriye sahip olmaktýr. Tarih boyunca tutucularla, aydýnlar devamlý sýcak ve soðuk savaþ halindedirler. - Aydýn demek toplumu ve insanlýðý özgürlüðe ulaþtýracak ve bu davada savaþacaktýr. Bir fikrin, bir düþüncenin toplumsal taleplerini bir platformda oluþmasý ve hayata geçirmesi önemlidir. Ýster sýnýfsal, ister Ulusal, isterse inançsal bir hareketin mensuplarý, Aydýn’ýný, Sanatçýsý’nýn, yazarýný üretememiþse ne kadar haklý olursa olsun baþarý þansý azdýr. - Aydýn belli bir birikime ulaþmýþ yaþadýðý çaðý tahlil etme ehliyetine sahip olmaktýr. Geleceði önceden görebilmelidir. DEM GAZETESI için bu mücadeleye atýlan arkadaþlar bir dizi riskleri de göze almýþlardýr.Belli fedakarlýklar ve özveri yaparak çeþitli araçlarla yola çýkmýþlardýr.Kendi toplumunun çýkarý için, gelecek toplumsal yapýyý deðiþtirmek içindir. Gene þunu da iyi bilinmelidir ki güç her zaman silah ve para deðildir. Güç para olsa idi KREZÜS‘ün altýnlarý iþe yarardý. Güç silah olsa idi en çok silaha ve orduya sahip devletler tarih þartlarý gelince yerle bir olmazdý. Demek ki deðiþmez iktidar ve güç“BILGÝDIR „ yeter ki doðru amaca yönlendirelim. O halde bugün toplumsal haklarýný doðru tespit etmek gereklidir Dünya tarihine baktýðýmýzda, Örneðin Arap yarým adasýnda Hz. Muhammet ve Hz. Ali ile baþlayan aydýnlanma hareketi Ýslam filozoflarýný okuduðumuzda birbirlerinin talebesi ve hocasý olmuþlar ve birbirlerine üstünlük taslamak yerine destek olmuþlardýr,Bu filozoflar þimdi ayaða kalksa bir milyar Arap dünyasýnýn yüzüne tükürürler bizim býraktýðýmýz miras bumu diye sorarlar? Anadaoluda Hacý Ahmet Yesevi Üniversitesinde yetiþen 360 Anadolu Rum erenleri ve liderleri H. Hacý Bektaþ Veli ile Mevla’na, Þeh Edibali ile baþladýðýný görmekteyiz: * Avrupa da Rönesans ve Reformun öncüleri olmasa idi bugünkü Avrupa olmazdý. * Fransýz aydýnlarý olan, Jan Jak Russo, Rohspier, Viktor Hugo v.s gibi olmasalardý Fransýz devrimi olmazdý. *Sosyalizm ve Sosyal demokrasi varlýðý, Marks, Engels, Kautsky, Bukharin, Lenin, Trosky, Rosa LüÐenburg gibi aydýnlar ve düþünürlere borçludur. * Türk Ulusal Kurtuluþu için MUSTAFA KEMAL ne ise, Çin devrimi içinde Mao dur. Fikir ve düþünceler kendi baþlarýna ne kadar doðru olursa olsun, Onu savunacak mücadelesini verecek aydýnlar yoksa „Atasözü olmaktan ileri gitmez“ Bir toplumda aydýnýna, sanatçýsýna, siyasetçisine, ozanýna sahip çýkmýyorsa o önce kendine sahip çýkmýyor demektir. Sonuç olarak þunu demek istiyorum içimizden yetiþmiþ aydýnlarýn deðerlerini kýymetini bilmeliyiz. Aydýnlara verilen önem bilgiye verilen önemdir. Sözlerimi Seyit Nesimi‘nin bir deyiþini sunu olarak noktalýyorum. Ey gönül el aynasýna bakmanýn faydasý ne Sermayede zararýn çok satmanýn faydasý ne Güferini alana ver satma güferini ladene Merkebin boynuna Cevahir takmanýn faydasý ne Civana geyiðe geniþ bir yer gerek, hem yata hem gerneþe Hubaný meþeide Imam tutmanýn faydasý ne Kargaya bir üleþ gerek hem yiye hem gerine Karganýn önüne þeker dökmenin faydasý ne Ey NESIMI sen sýrrýnýfarþ eyleme ladene Arapý hamama sokup yumanýn faydasý ne? göremiyor, benimsenmiyor. (Çünkü o misyonu üstlenenler seçilmiþ, korunup kollananlardýr.) Ama bir adam daha harcanmýþ oluyor. Bu da güzel bir kazanç onlar için. (Ýþte iki yollu bir kazanç, bu kazançlarýn çoðalmasý ister istemez baþarýyý ,oligarþi adýna, gün yüzüne taþýyor.) Yaratýcý, yazar, öðretmen ve giderek anne, baba, öðrenci kýsaca okur (sayýsý gittikçe azalýyor ama) dirençle bu saldýrýlardan kendisini korumasý gerekiyor ve dilinin gereklerine sarýlýp inceliklerinin tadýna varmayý baþarmasý gerekiyor. Son 2002 Dünya Kupasý futbol maçlarý çok önemli bir konuyu gözler önüne Beni dinlediðiniz için teþekkürlerimi sunarým. www. alisim-reisen.de [email protected] serdi: Ulusallýk. Ýtalyanlar transfer ettikleri futbolcunun ulusal takýmýnda onlara gol attýðý için cezalandýrmalarý gibi, yenilen tarafýn taraftarýnýn üzülmesi , aðlamasý gibi, yenen tarafýn baþarýyý utkuya çevirmesi gibi çok önemli olaylar yaþandý. Ulusallýk böylesine diri ve sarýcýysa (sevindiricidir) dilsiz ulusallýk olmaz. Her þeye top yekün bakmamýz gerekiyor. Bir gerçeðin tüm boyutlarýyla görmeye alýþmalýyýz. Böyle baktýðýmýzda da hiçbir eksiði arkamýzda býrakmayýz. Ýþte þu son uyarý, görünüm bize bunu öðretiyor. Özellikle dilimizle sevindiðimizi, üzüldüðümüzü nasýl yadsýyabiliriz ki... Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de ÝLAN [email protected] sayfa www.dilar ar eisen.com 14 Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de AZ ÇALIÞIN ÇOK DÝNLENÝN J apon ve Ýngiliz bilim adamlarýnýn ortak çalýþmalarý haftalýk çalýþma saatinin en fazla 40 saat olmasý gerektiðini ortaya koyuyor. Buna göre, çok çalýþmak zorunda kalanlar mutlaka daha uzun molalar vermeli ve daha uzun uyumalý. Aksi takdirde genç yaþta hayata gözlerini yummak zorunda kalabilirler. Sonuçlarý Occupational and Environmental Medicine adlý dergide yayýmlanan Ýngiliz-Japon ortak araþtýrmasýna göre, haftada 60 saat ya da daha fazla çalýþmak ve sürekli az uyumak, kalp krizi riskini artýrýyor. Haftanýn en az iki gecesini 5 saat ya da daha az uykuyla geçirenlerde bu riski iki katýna hatta üç katýna çýkabiliyor. Kalp krizi geçiren 40-79 yaþlarý arasýndaki 260 erkek ile saðlýklý 445 erkek arasýnda 1996-1998 arasýnda yapýlan araþtýrmada, deneklerin çalýþma, dinlenme, uyku alýþkýnlarý ve yaþam biçimleri ile kilolarý, diyetleri, tansiyonlarý ve kolestrol düzeyleri incelendi. Araþtýrma sonucunda, kalp krizi geçiren kiþilerin daha uzun saatler çalýþtýklarý, az dinlendikleri ve diðer gruptakilere göre daha sýk bir þekilde 5 saatin altýnda uyuduklarý ortaya çýktý. Araþtýrmayý kaleme alan Japon ve Ýngiliz bilim adamlarý, az uykunun tansiyonun yükselmesine, kronik stresin de kalp fonksiyonunda anormalliklere yol açtýðýný, bu iki unsurun kalp krizinin potansiyel tetikleyicileri olduðunu söylediler. Bilim adamlarý, en fazla çalýþma saatinin haftada 40 saat olmasý gerektiðini belirttiler ve çok çalýþmak zorunda olanlara, en azýndan daha uzun mola vermeleri ve daha çok uyumalarý tavsiyesinde bulundular. SAÐLIK-YAÞAM Sýcaklarla gelen tehlike Y az mevsimi, birçok güzelliðin yanýsýra bazý hastalýklarý da beraberinde getiriyor. Bu hastalýklarýn baþýnda da ishal geliyor. Yaz mevsimi, birçok güzelliðin yaný sýra maalesef bazý hastalýklarý da beraberinde getiriyor. Bu hastalýklarýn baþýnda da ishal geliyor. www. bebek.com‘un haberine göre Amerikan Hastanesi Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Uzmaný Özlem Yörükalp bu hastalýða sebep olan virüs ve ona karþý alýnmasý gereken tedbirler hakkýnda açýklamalarda bulunarak, ishale sebep olan „Rotavirüs“ adlý virüsün, her yýl dünyada milyonlarca çocuðu etkilediðini belirtiyor. Yörükalp, „Rotavirüs, ince baðýrsaklarý etkileyip, sývý ve elektrolit emilimini bozan bir mikroptur. Hastada ciddi sývý kaybýna sebep olabilir. En çok kýþ aylarýnda görülmekle beraber tüm yýl boyunca olabilir. Bazen salgýnlar yapar. Ýnsandan insana, rotavirüslü dýþkýlarýn bulaþtýðý yiyeceklerle bulaþýr“ þeklinde açýklamada bulunuyor. Ýshale karþý yoðurt Ýshalin özel bir tedavisi olmadýðýný kaydeden Yörükalp, tedavide en önemli noktanýn, kaybedilen sývýnýn yerine konmasý ve vücudun susuz kalmamasý olduðunu belirtiyor. Bu yüzden hastaya bol sývý gýdalar vermek ve bir süre az yaðlý ishal diyeti uygulamak gerektðini açýklayan Yörükalp þu ilginç noktaya dikkat çekiyor: „Son yýllarda, artýk ishalde en iyi yiyecek maddesinin yoðurt olduðu anlaþýlmýþtýr. Yurt dýþýnda en son yapýlan çalýþmalarda, yoðurdun vücuda yararlý „Lactobacillus“ denen, bir mikrobu içerdiði ve bu mikrobun baðýrsaklara yapýþarak, virüsün yapýþmasýný engellediði gösterilmiþtir. Bu nedenle, ishalli çocuk bol bol yoðurt yemelidir.“ Oyuncaklardaki temizliðe dikkat... Çocuklarýn oyun oynadýðý alanlar ve kullandýðý oyuncaklarýn, birçok hastalýða sebep olabilecek mikroplarý barýndýrdýðý ve çocuðun yaþadýðý çevrenin temiz tutulmasýnýn hastalýktan korunmanýn birinci þartý olduðu bildirildi. Bursa Saðlýk Müdürü Hüseyin Serdar, bebekler ve küçük çocuklarýn oyuncaklarýný paylaþmamasý tavsiyesinde bulunarak, „Küçük çocuklar genellikle oyuncaklarýný aðýzlarýna götürürler. Bu sebeple oyuncaklar bir baþka çocuk kullanmadan önce iyice yýkanmalý ve dezenfekte edilmelidir.“dedi. Serdar, þu tavsiyelerde bulundu: „Çocuðunuz oyuncaklarý ile oynadýktan sonra onlarý kirli oyuncuklar için ayýrdýðýnýz ve çocuklarýn ulaþamayacaðý bir yere koyduðunuz kutuya alýn. Uygun bir vakitte temizledikten sonra, temiz oyuncaklarýn durduðu diðer kutuya aktarýn. Sert plastikten yapýlmýþ oyuncaklarý Pratik “zayýflayýn” Fazla kilolarýndan kurtulma isteyenler bunu çok pratik yöntemlerle de baþarabilirler. Aldýðýnýz her lokmadan sonra kaþýðýnýzý masaya geri koyun, yerken gazete okumayýn.. Ý nternet sayfalarý, þiþmanlýk sorunu olan ve zayýflamak isteyenlere, “Aðzýnýza aldýðýnýz her lokmadan sonra kaþýðýnýzý elinizden masanýn üzerine býrakýnýz. Yemek yerken gazete okumayýn Selülit nedir? Týptaki adý hidrolipodistrofi olan selüloit ya da kýsaltýlmýþ þekli ile selülit, derinin alt tabakasýnda, yað dokusunun hemen çevresinde oluþan ve derinin üst kýsmýnda pütür pütür görüntüye sebep olan bir tablodur. Bu bölgelerde, deri iki parmak arasýnda sýkýþtýrýldýðýnda, cildin dýþ tabakalarýnda girinti ve çýkýntýlar meydana gelir ki, týpta buna ‘portakal kabuðu görünümü‘ adý verilir ve þiþmanlýkla karýþtýrýlmamasý gerekir. düþünülerek, yemeklerde tuz oraný azaltýlmalý, bol su içmelidir. Ancak suyu içerken de yudum yudum içmeye dikkat etmek gerekir. Çünkü yavaþ içilen su, dokulardaki gereksiz maddeleri eritirken, birden içilen su böbreklere yönelir, aþýrý miktarda birden içilen su ise, suda eriyen vitaminleri bedenden alarak, idrar yoluyla beraberinde sürükler. Sabahlarý aç karnýna taze sýkýlan limon suyuna, bir miktar çið patates suyu katarak içmenin de selülite iyi geldiði bilinir. Selüliti önlemenin yollarý nelerdir? Her þey, için olduðu gibi, selüliti önlemek için de bazý kurallar yerine getirilmelidir. Bunlar Þ iþmanlýk, bedenin çeþitli bölümlerinde oluþurken selülit, özellikle bacaklarýn üst kýsmýnda, kalçada ve kaba etlerde yer eder. Uygulanan zayýflama rejimleri, bedenin yaðlarýný eritse de, selüliti etkilemez. Nelerden kaçýnmalý? Öncelikle sigara doku oksijenizasyonunu azalttýðý için selülitin yerleþmesine sebep olur. Ýçki de selülitin bir numaralý düþmanýdýr. Alýnan besin mümkün olduðu kadar doðal olmalý, yani sanayileþmiþ besinlerden kaçýnmalý, her gün bir miktar çið sebze-meyve ve çimlendirilmiþ buðday yemelidir. 1 gr. tuzun 125 gr. suyu kendine çektiði aþaðýdaki gibi sýralanabilir. 1) Derin nefes alýp verme: Kaný temizler, iç salgý bezlerini uyarýr, karaciðerin kan akýmýna uðramasýný sýcak sabunlu su ile iyice ovalayarak yýkayýn. Daha sonra temiz su ile durulayýn. 10-20 dakika çamaþýr suyu ile hazýrlayacaðýnýz karýþýmda bekletin.“ Kutulu içecekler tehlike saçýyor Kutulu içeceklerin dýþ kýsmýnýn temizlenmeden içilmesi halinde, tifo ve veba gibi tehlikeli hastalýklara davetiye çýkardýðý bildirildi. Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Mikrobiyoloji Anabilim Dalý Baþkaný Prof. Dr. Yusuf Durak, hijyenik olmayan koþullarda depolanan kutulu içeceklerin dýþ kýsmýnýn mikrop kaynaðý olduðunu kaydetti. Kutulu içeceklerin depolama sýrasýnda, özellikle kanalizasyonlarda gezen fare ve hamam böceklerinin temasýna uðrayabildiðine dikkati çeken Durak, „Bu tür canlýlar kendileri ile birlikte mikrop taþýdýðý gibi, dýþkýlarýný da býrakarak daha tehlikeli duruma gelebilirler“ dedi. yaðsýz olanlarý seçilmeli ve yaðsýz hazýrlanmalýdýr. Kepekli ve bitkisel ürünler tercih edilmelidir. ve televizyon seyretmeyin‘‘ gibi pratik önerilerde bulunuyor. Þiþmanlýk sorunu olan ve zayýflamak isteyenler, artýk internet sayfalarýndan yararlanabiliyor. Þiþmanlýðýn, fiziksel olarak, ömrü kýsalttýðý, hipertansiyon, kroner kalp hastalýðý, solunum güçlüðü, horlama, kabýzlýk, göðüs ve rahim kanseri riskini arttýrdýðý belirtiliyor. Ýnternet sayfalarýnda, kilolarýndan þikayetçi olan ve zayýflamak isteyenlere faydalý olabilecek pratik önlemler ve tavsiyeler ise þöyle sýralanýyor: “Patates, pirinç ya da makarna ile sebze ve salata bir öðün esas yemeði olmalý. Et ya da balýk çok az miktarda alýnmalý. Besin maddeleri satýn alýnýrken engeller ve yaðlarý eritir. 2) Jimnastik veya yoga: Her gün yapýlan beden hareketleri yaðlarý eritir. Kan dolaþýmýný olumlu etkiler, yorgunluðu giderir. 3) Masaj: Selülite karþý alýnacak en uygun tedbir, her gün selülitin yerleþtiði yerleri, kuru keseyle veya banyo fýrçasý ile ovmaktýr. Amaç kan dolaþýmýný olumlu etkilemektir. Kese ve fýrçayý fazla bastýrmadan, yüzey kýzarýncaya kadar uygulamak gerekir. Cilt kýzardýðýnda, amaca ulaþýlmýþtýr, yani kan dolaþýmý olumlu etkilenmiþtir. Masajýn daha da etkili olabilmesi için, ýslak bezi veya süngeri cilt üzerinde gezdirmek yayarlýdýr. Masaj, toksinleri yerinden oynatarak bunlarý solunum yolu ile (nefes), cilt yolu ile (ter), böbrek yolu ile (idrar) ve sindirim yolu ile (dýþký) atar. 4) Unlu mamuller ve tuzdan kaçýnmalýdýr. 5) Yemekte su içmemeli aksine yemekler arasý suyu veya þekersiz bitkisel çayý içki içer gibi yudumlamalýdýr. 6) Yemeklerden yarým saat önce, bir bardak su içmelidir. 7) Besinler iyi çiðnenmelidir. 8) Baðýrsaklarýn her gün boþalmasýný saðlamalýdýr. 9) Uykusuz kalmamalýdýr. 10) Açýk havada bol bol yürüyüþ yapýlmalýdýr. [email protected] Enerjisi az olan içecekler tercih edilmelidir. Aðzýnýza aldýðýnýz her lokmadan sonra kaþýðý elinizden masaya býrakýnýz. Özellikle yavaþ yiyiniz ve içiniz. Ýyice çiðneyiniz, yiyeceklerin tadýna varmaya çalýþýnýz. Küçük porsiyon yemek, küçük bir tabakta daha fazla görünür. Yemek esnasýnda asla gazete okumayýn ve televizyon seyretmeyin. Ýþtahýnýz olmadýðý halde kesinlikle artan yemekleri yemeyiniz. Haftada sadece bir kere vücut aðýrlýðýnýzý kontrol ediniz. Sadece yemeklerden sonra ve tok karnýna alýþveriþ yapýnýz.‘‘ saðlýðýnýz sayfa 15 Dr. FAHRETTÝN ADSAY Almanya saðlýk sisteminde neler oluyor? B ildiðiniz gibi Almanya da çalýþan ve çalýþmayan herkes aþaðý yukarý bir saðlýk sigortasýnda kayýtlý olup ödediði aylýk aidatla hastane ücreti çok cüzi ve ilaç ücretinin cüzi bir miktarý dýþýnda doktor ve diðer saðlýk masraflarýný ödemiyor. Aslýnda herkesin saðlýk sigortasýna kayýtlý olmasý ve saðlýðýnýn güvence altýnda olmasý çok iyi bir sistem olarak görüyorum. Yalnýz Almanya‘da ki saðlýk sigortalarý her sene birkaç milyar, (geçen senelere nazaran)daha fazla saðlýk masrafý yapýyor. Saðlýk sigortalarý fazla para ödediklerinde hemen aylýk aidatlarý yükseltiyor. Dolayýsýyla fazlalaþan saðlýk masraflarýnda bizler yani saðlýk sigortasý üyesi olanlar ödemiþ oluyor. Almanya‘da saðlýk sisteminin masraflarýnýn artmasýnýn çeþitli nedenleri vardýr.Yaþ ortalamasýnýn yükselmesi, yeni çýkan pahalý ilaçlar, hastaneye gidenlerin artmasý, doktorlarýn sayýsýnýn artmasý, bürokratik yan masraflarýn artmasý Derken çeþitli nedenleri göstermek mümkün. Bu günkü hükümette artan saðlýk masraflarýný düþürmek için yeni bazý düzenlemeler ve kanunlar çýkýyor. Bunlardan bizi ilgilendiren iki önemli nokta üzerinde durmak istiyorum. Birincisi Aut-idem denen yöntem.Buna göre bundan böyle her doktor ya en ucuz olan ilaçlarý yazacak, yada eczaneci mecburen ucuz ilaçlardan birisini verecek. Kronik hastalýðý için yýllarca ilaçlarýný alan bir hasta, deðiþik bir firmanýn isim verdiði ama farmakolojik içeriði eski ilacýyla ayni olan yeni isimli ilacý alýnca bu ilacýn ne ilacý olduðunu bilmemesi ve kafasýnýn karýþmasý doðaldýr. Hasta eski alýþtýðý isimdeki ilacý almayýnca ilaca ve doktora dolayýsýyla tedaviye olan güvenini kaybediyor. Her doktor ve eczacý yürürlükteki kanunlara göre çalýþmasý zorunlu ve gereklidir. Dolayýsýyla doktorda ya yeni isimli ucuz ilacý yazacak yada hastasýyla lüzumsuz nahoþ hatta çirkin bir tartýþmaya girmesi kaçýnýlmaz oluyor. Sonuç itibarýyla bu yeni durum tedavinin gerekliliðini deðil ilacýn fiyatýný ön plana çýkarýyor. Bu durum doktorluk mesleðinin tadýný, huzurunu kaçýrýyor ve bir doktorun zekasýný aptal þeylerle uðraþtýrmasýný gerekli kýlýyor. Ýkinci önemli bir kanun deðiþikliði ise haziranýn baþýnda yürürlüðe girmesi gereken, DMP programý denen yeni ‘reform‘. Basýna sýzan haberlere göre bu yeni DMP reformu Kronik seker hastalýðý,Asma, yüksek tansiyon, göðüs kanseri gibi hastalýklarýn tedavisiyle ilgilidir. Bu kanunda, yýl sonunda yürürlüðe girmesi bekleniyor. Bu yeni saðlýk kanunu yürürlüðe girerse saðlýk sigortasý hastalýk üzerine bilgileri hastadan isteye bilecek. Dolayýþýyla tedavisini düzenli yapmayan hastaya baský uygulaya bilecek. Bu yeni kanunun en önemli özelliði ise hastayý hastalýk hakkýnda bilgilendirmek, yani hastayý bir ne hastalýðý ne tedavisi üzerine ders vermek olacak.Bu yeni kanunda hasta ile doktor arsýndaki ‘Dil sorunu‘ bir problem haline gelecek mesela bir þeker hastasý, hastalýðý ile ilgili yetersiz bilgilenmesi tedavisinde sorunlara neden olabilir. Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de GENÇLER ARASINDAKÝ OYUNLAR zun kýþ gecelerinde, gençler arasýnda, haftanýn belirli günlerinde eðlenceler düzenlenirdi. Bu eðlenceler, grupda bulunan kiþilerin evlerinde yapýlýrdý. Buna, „sýra“ ismi verilirdi. Bu eðlencelerde oynanan oyunlarýn hepsi, dayak atma ve aldatmaca üzerine kurulurdu. HOCA: Oyuna katýlanlar, hoca ve üç öðrenciden ibarettir. Hocaya bir kavuk giydirilir, kavuðun ortasýna bir tas su konur. Ýlk konuþmayý hoca alýr: „-Þam‘dan geliyorum, amacým üç öðrenciye ders vermektir.“ dedikten sonra oyunu bilmeyen üç kiþi öðrenci olarak seçilir. Hoca, öðrencilerine ders vermeye baþlar. „-Ayak bütün, baþ bütün hocanýndýr“ bütün öðrenciler bunu tekrarlarlar. Bu arada hoca, öðrencilerden izin ister: „-Benim haným hastalanmýþ; onun için fazla kalamayacaðým, beni unutmamanýz için sizlere birer aný vermek istiyorum“ diyerek birinci öðrenciye teþbihini, ikinci öðrenciye bastonunu verir, üçüncü öðrenciye dönerek: „-Evladým sana verecek bir þeyim kalmadý. Sen de þu kavuðumu hatýra olarak al“ der ve kavuðunu çýkarýr. Su dolu tasý oyunu bilmeyen öðrencinin üzerin döker. KÜLAH OYUNU: Oyunu oynayacak her kiþi, kaðýttan birer külah yaparak baþlarýna geçirirler. Bir tepsinin üzerine, gaz ve karýþýmý yayýlýr. Oyuncular, kaðýttan külah baþlýklarýyla, tepsinin üzerine eðilirler, bu arada, bir baþka kiþi, tepsinin üzerindeki karýþýmý kibritle tutuþturur. Külahý yanan kiþinin, hemen kaçmasý gereklidir. Kaçmayanlar, oyunu arar gibi yapar, birden acemi oyuncunun þapkasýnýn üstüne þiddetli vurur. Oyunu bilmeyen acemi oyuncu böylelikle, yumurta ile yýkanmýþ olur. HÖLLÜK OYUNU: Ýkiden fazla kiþiyle oynanýr. Oyuncularýn elinde el büyüklüðünde yassý taþlar vardýr. Ön tarafa da yumurta büyüklüðünde „Höllük“ adý verilen bir taþ dikilir. Amaç belirli bir yerden höllüðü uzaklara götürmektir. Bu iþ de, eldeki taþlarýn ustaca höllüðe fýrlatýlmasýyla olur. Höllüðü vuran kiþi, höllüðün gittiði mesafeyi ayakla sayar. Her ayak atýþta þu tekerleme sýra ile söylenir: Nanaç, bibiç, kýrküç, kýrkdört, kýrkbeþ... Kýrksekiz, kýrkdokuz, elli, belli, süllü, sÜlÜman, ardavut, kelenavut, savt, savtbir, savt iki. ..savt on, dalla dedimi oyunu kazanmýþ olur. YÜKSÜKLÜ: Ýki grup tarafýndan oynanýr. Ebe olan grup 10 tane ceviz kabuðunu yere sýralar. Birinin içine de gizlice bir üzüm tanesi AÇGÖZLÜ ÝLE KISKANÇ Ý ki komþu, Jüpiter’in huzuruna çýkarak ondan gönüllerindeki dileklerini yerine getirmesi için ricada bulundular. Bu komþulardan bir tanesi açgözlülükten, diðeri ise, kýskançlýktan ölmek üzereydi. Jüpiter, bu kötü hisleri için, onlarý cezalandýrmak istedi ve kendilerine, her arzu ettiklerine sahip olacaklarýný bildirdi. Ancak, þöyle ki: Her ikisinin dileði derhal yerine gelecek fakat komþusu, kendi dileðinin iki misline sahip olacaktý. Açgözlü adam, derhal bir oda dolusu altýn diledi. Daha dileyeli çok kýsa zaman olmasýna raðmen kendisini çok kötü hissetmeðe baþladý, çünkü komþusu o kýymetli madenden tam iki odaya sahipti. Derken sýra, kýskanç adama geldi. Hele o, komþusunun, dünyanýn nimetlerinden faydalanmasýna asla razý deðildi. Bu sebeple, onu iki gözünden de edebilmesi için kendi gözlerinden birinin kör olmasýný diledi. DÜNYANIN DENGESÝ K öylülerden biri bir gün Hocanýn yanýna gelir. „Hocam her sabah insanlara bakýyorum ve hepsi ayrý ayrý yönlerde gidiyorlar bu bana çok karýþýk geliyor.Neden hepsi bir yönde gitmiyor.Bir türlü anlayamýyorum“ demiþ. Hoca elini sakalýna götürüp, hafifçe sývazladýktan sonra cevap vermiþ: „Eðer bütün insanlar ayni yöne doðru gitselerdi dünyanýn dengesi bozulurdu ve hepimiz aþaðýya düþerdik „demiþ. YER FISTIGINDAN PAPAGAN seyredenler tarafýndan dövülürler. YAÐCI: Oyunu bilen bir kiþi, yað satýcýsý olarak; bilmeyen biri de yað tuluðu olarak seçilir. Yað satýcýsý, elinde bastonu, beli bükük olarak odaya girer; muhtar kuruluna gelerek, yað satýþý için izin ister. Ýzin verilir, satýcý, yaðýný getirmek için odadan çýkar. Bir müddet sonra, odaya, yað tulumu rolündeki genci, sýrtýna sýkýca iplerle baðlamýþ olarak döner. Yað tulumunun aðzý bir bezle sýkýca baðlanmýþtýr. Muhtar kurulu, yaðý kontrol eder ve satýþ baþlar. Önce muhtara, yaðý almasý için teklif gelir. Muhtar, elindeki iðneyi yað tulumuna batýrýr; sonra sýra ile, herkes ellerindeki iðneyi tuluma batýrýrlar. Yað tuluðu, sýký sýký baðlý olduðu için kýmýldayamaz ve baðýramaz. BERBER: Oyunu bilen bir kiþi, „ben berberim“ der ve köy muhtarýndan iþ ister. Muhtar, iþ isteyen kiþiye izin verir. Sonra, masa yapabilmek için tahta ister; muhtar da oyunu bilmeyen iki kiþiyi tahta diye verir. Oyuncu berber, iki gencin ayaklarýný ve kollarýný, gergin þekilde baðlar, üstlerine de, çeþitli eþyalar doldurur. Berber, bir çanta içinden aletlerini çýkartýr. Bunlar, sopa, kaþýk, kova, kömür tozu, çamur, fýrça gibi eþyalardýr. Berber, masa rolündeki kiþilerin üzerine oturur; kaþýk ile birinin yüzüne çamur; fýrça ile de diðerinin yüzüne kömür tozu sürer; sonra, satýr ile traþ eder; traþ bitince, yüzlerine tükürür. Bu da [email protected] Hazýrlayan: Döne Köylüce berberin kolonyasýdýr. YILDIZ SEYRETME: Yýldýzlý havalarda oynanýr. Oyunu bilmeyen bir kiþi seçilir. Bütün oyuncular dýþarýya çýkarýlýr. Acemi oyuncuya, bir ceketin kolundan, yýldýzlara baktýrýlýr. Sonucu bilmeyen oyuncu, yýldýzlara baka dursun; ceketin kolundan dökülen bir kova su her tarafýný ýslatýr. KARI KOCA: Yine acemi bir oyuncu seçilir. Bu oyuncuyla birlikte, oyunu iyi bilen bir kiþi, yorganýn altýna girerler. Yüzleri tamamen örtülüdür. Bu iki kiþiye, dýþardan seçilen iki kiþi vuracaktýr. Vuranýn bilinmesiyle de ebeler deðiþecektir. Gerçekte, dayak yiyen hep acemi oyuncudur. Usta oyuncu, dayak yemiþ gibi sesler çýkarsa da aslýnda acemi oyuncuyu döven, kendisidir. YUMURTA OYUNU: Oyunu bilmeyen bir kiþi seçilir; baþka bir kiþi de ebe olur. Acemi oyuncunun þapkasýnýn içine bir yumurta saklanýr. Ebe, bu sýrada dýþarýda beklemektedir.Önceden nereye saklandýðýný bildiði yumurtayý bulacaktýr. Ebe içeri girer, þüpheyi çekmemek için, yumurtayý sahiden U ÇOCUK saklar. Karþý grup bu üzümü bulacaktýr. Bulduktan sonra saklama iþi diðer gruba geçer. Eðer üzüm, hemen birinci kaldýrýþta bulunursa, geri kalan cevizlerin sayýsý cevizi bulan grubun aleyhine yazýlýr. Ýkinci kaldýrýþta bulunursa, part ifade eder ve geri kalan cevizler, çift sayýlarak grubun aleyhine yazýlýr. Oyunda mühim olan, üzümü son kaldýrýþta bulmaktýr. BENÝM GÝBÝ OL: Ebe olan oyuncu dýþarýdan, çorabýnýn teki çýkmýþ, ceketini ters çevirip tek kolunu giymiþ, pantolonunun tek bacaðýný giymiþ vaziyette elinde tura, içeri girer ve „Benim gibi ol“ diyerek içerdekileri dövmeye baþlar. Ebe gibi olununcaya kadar bu dövme iþlemi sürer. SANATKAR OYUNU: Oyuna odada bulanan herkes katýlýr. Ýçlerinden bir ebe, bir de ebe yardýmcýsý seçilir. Ebe ile yardýmcýsý dýþarýya çýkarlar. Ebe dýþarýda, marangoz, demirci, terzi, vs. gibi bir sanat ve seçtiði bu sanat dalýnýn bir aletini seçer. Yardýmcýsý ile birlikte içeri girerler. Yardýmcý: Benim oðlum filan sanatý seçti, ona ne lazým? Diyerek bütün kiþilere sorar. Amaç, dýþarýda ebenin seçtiði aletin bulunmasýdýr. Alet söyleninceye kadar, bazý taraflarda ebe, bazý taraflarda da oyuna katýlanlar dövülür. Aleti söyleyen ebe olur. Gövdesi için en irisinden bir tane kabuklu yer fýstýðý secin. Ýnce, renkli kaðýtlardan 15 cm. Uzunluðundan yarim cm. Kalýnlýðýnda þeritler kesin. Bunlarýn birer uçlarýný fýstýðýn yuvarlak tarafýna yapýþtýrýn. Yeþil kaðýttan, resimde gördüðünüz gibi iki kanat kesip yanlarý yapýþtýrýn. Ýnce bir sopayý gövdenin altýna geçirin. Sopanýn diðer ucuna yerde durmasý için plastikten bir de kaide yapýn. Keloðlan’la kör hacý B ir varmýþ, bir yokmuþ. Var demesi zormuþ. Keloðlan‘ýn mahallesinde Kör Hacý adýnda biri varmýþ. Kör hacý huysuz, dýrdýrcý, hilebaz, madrabaz, hokkabaz birisiymiþ. Bencil mi bencil, nekesmi nekesmiþ. Fesatlýkta, fitne fücurlukta üstüne yokmuþ. Çocuklar Kör hacý‘yý hiç sevmezlermiþ. Onu yolda görünce hep birlikte baðýrýrlarmýþ: Hacý Burnumun ucu Baþýmýn tacý Soðan sarmýsaktan acý Çocuklar bazen de, Hacý hasta Çorbasý tasta Mendili ipek Kendisi köpek Diye tempo tutarlarmýþ. Kör hacý kendisini kimsenin sevmediðini bildiðinden, insanlara karþý soðuk durur, herhese kötülük etmek istermiþ. Bir gün keloðlan‘ýn gelip geçtiði yola derin bir çukur kazmýþ. Çukurun üstüne çalý çýrpý, ot, çöpler örtmüþ. Kendi kendine „KELOÐLAN DÜÞSÜN,BELKÝ BÝR YERÝ KIRILIR“ diye söylenmiþ. Keloðlan yoldaki otu çöpü görünce hileyi sezmiþ. Çukurun üstündeki otu çöpü kaldýrmýþ, hemen yakýnýndaki yere Kör Hacý‘nýn býraktýðý gibi koymuþ. Çukurun üstüne ince bir tahta koyduktan sonra topraklamýþ. Beklemeye baþlamýþ. Kör Hacý „acaba keloðlan niye düþmüyor“ diye içinden geçiriyormuþ. „Belki de otun çöpü iyi koyamadým, belli oluyor“ diye düþünmüþ. Çukuru daha belirsiz duruma getirmek için ota çöpe yaklaþýrken, hop kendi açtýðý çukura düþmüþ. Keloðlan koþarak gelmiþ.kör hacý‘yý çýkarmýþ. Baþlamýþ onunla alaya: Seni saymam sayýya Benzettim yampiri ayýya Kendi açtýðýn kuyuya Düþersin de kör hacý Kör hacý cevap vermeden ayrýlýp gitmiþ. Kendi oyununa gelmesini hazmedememiþ. Keloðlan‘dan öç almayý düþünmüþ. Ortalýk kararýr kararmaz mezarlýða koþmuþ. Topraða yeni verilen bir ölüyü çýkarýp getirmiþ. Keloðlan‘ýn penceresinden içeri Atmýþ. Sonra sokaklarda dolaþýp söylenmeye baþlamýþ: --keloðlan cinayet iþlemiþ. Evinde bir ölü saklýyor… Keloðlan kör hacýnýn kendisine bir kötülük edeceðini bildiði için hazýrlýklýymýþ. Çarþýdan bir takým elbise almýþ. Ölüye giydirmiþ. Eþeðiyle kör hacýnýn tarlasýna getirmiþ. Ölünün aðzýna bir sigara yakýp vermiþ, eþeðin üstüne oturtmuþ.Eþek baþaklarý yemeye baþlamýþ, Kör hacý‘ya haber vermiþler: sayfa 16 adamýn biri eþeði s e n i n tarlaya sürmüþ, o t l a t ý y o r. Kendisi e þ e ð e kurulmuþ sigara tüttürüyor… mal canlýsý kör hacý deliye dönmüþ. Sopayý alýp koþmuþ. Bir taraftan da baðýrýyormuþ: ---Hey… Buðdayýmý yedirme… eþeðini çek, sür git. Adam oralý deðil. Adamýn vurdumduymazlýðýna iyice kýzmýþ. Sopayý bütün gücüyle kafasýna vurmuþ. Sopa kýrýlmýþ, ölü yuvarlanmýþ. O sýrada keloðlan saklandýðý yerden çýkýp gelmiþ. Baðýrmaya baþlamýþ: ---O benim gözü görmez kulaðý duymaz misafirimdi. Onu öldürdün. Keloðlan‘ýn sesine komþular yetiþmiþler. Ýki tutam baþak için adam öldürdü diye Kör Hacý‘ya kýzmýþlar. Sonra tutup kadýya teslim etmiþler. Keloðlan yine söylemiþ: SENÝ SAYMAM SAYIYA: BENZETTÝM MANKAFA AYIYA KENDÝ ETTÝÐÝN OYUNA GELÝRSÝN BE KÖR HACI Kör hacý yine kendi oyununa geldiðini anlamýþ. Anlamýþ ama ne fayda. Ýþ iþten geçmiþ. Kötü komþudan kurtulan mahalleli düðün bayram yapmýþ. Yel üfürdü, sel götürdü. Bir masal da burada bitti. Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de YAÞAM SEZEN AKSU’DAN BEKLENEN ALBÜM: Þarký Söylemek Lazým Sezen Aksu’nun „Þarký Söylemek Lazým“ isimli yeni albümü üç yýllýk bir aradan sonra DMC etiketiyle 22 Mayýs Çarþamba günü müzik marketlerdeki yerini aldý. [email protected] KÖÞKE TAÞINIYOR S eksi pop þarkýcýsý Jennifer Lopez, Miami Beach’te 9.5 milyon dolara muhteþem bir malikane satýn aldý. 1.000 metrekare geniþliðinde, 8 odalý, þömineli pembe renkli malikanenin dev yatlarýn bile yanaþabileceði geniþlikte bir de iskelesi bulunuyor... Jennifer Lopez 9.5 milyon dolarlýk malikane satýn aldý Seksi pop þarkýcýsý Jennifer Lopez, Miami Beach’te 9.5 milyon dolara muhteþem bir malikane satýn aldý. 1.000 metrekare geniþliðinde, 8 odalý, þömineli pembe renkli malikanenin Biscayne körfezine baktýðý bildiriliyor. Bahçesinde büyük bir yüzme havuzu bulunan malikanenin, dev yatlarýn bile yanaþabileceði geniþlikte bir de iskelesi bulunuyor. Villanin çevresi mahremiyeti saðlamak amacýyla 4 metre yüksekliðinde duvarlarla çevrili. Jennifer Lopez’in malikaneyi otel iþletmecisi Pier Francesco Bennati’den satýn aldýðý belirtildi. Lopez’in komþularý arasýnda Ricky Martin, Bee Gees, Lenny Kravitz ve Robin Gibb bulunuyor. Jennifer Lopez’in taþýndýðý bölgede daha önce oturan yýldýzlardan Madonna, Sylvester Satollone ve Cher birkaç yýl önce buradan taþýnmýþtý. Sezen Aksu’nun Kanlýca’daki evinin kapýsýyla açýlan CD’nin kartonetinde Sezen’in farklý fotograflarý yer alýyor. Albümde söz ve müziði Aksu’ya ait olan 8 yeni parçanýn yaný sýra daha önce Müslüm Gürses’in yorumladýðý sözleri Ali Avaz’a, bestesi Mustafa Sayan’a ait olan „Tanrý Ýstemezse“, bir Þehrazat anatçýnýn CD tasarýmý farklý þarkýsý olan „Su Gibi“ ve Onno konseptiyle hemen dikkat Tunç besteleri olan „Seni çekiyor Ýstiyorum“ ve „Deli Gönlüm“ Sezen Aksu’nun „Þarký Söylemek isimli parçalar yer alýyor. Lazým“ isimli yeni albümü üç yýllýk bir Albümdeki diðer parçalarýn aradan sonra DMC etiketiyle 22 Mayýs isimleri ise þöyle: „Þarký Çarþamba günü müzik marketlerdeki Söylemek Lazým, Ýstanbul yerini aldý. Ýstanbul Olalý, Savaþma Sanatçýnýn CD tasarýmý farklý Seviþ Benle, Nihayet, Dansöz konseptiyle hemen dikkat çekiyor. Dünya, Güngörmemiþler, Þen Þarký, Kýran Karaca, Tuba Önal, Handan Çivicik, Kýrana“. Albümde Zeynep Casaline, Nurcan Eren, Bahar iðne ucu ile... ELÝF KAYA Sezen’in fotoðraflarýný Þimþek eþlik ediyor. Yaþar Gaga çekti. Sezen Aksu’nun ilk klibi albümün Düzenlemeler Kývanch isim parçasý da olan „Þarký Söylemek K., Erdem Yörük, Ayda Lazým“ isimli þarkýya Umur Turagay Sevgisiz bir dünya Tunç ve Aytuð Yargýç’a tarafýndan çekilecek. Doðan Music düþünemiyorum ait. Sezen Aksu’ya Company yetkilileri çekim tarihi için insani iliþkilerde vokallerde Fuat Güner, acele edilmediðini bu konuda daha Cihan Okan, Levent sonra ayrýntýlý bilgi verilebileceðini avaþ yavaþ Yüksel, Sertab Erener, belirtiyorlar. kaybolan insan Özkan Uður, Iþýn iliþkilerine ne demeli... Günümüzde eski dostluklar aranýr oldu. Çünkü Toplumsal olarak deðer verdiðimiz dostça iliþkiler bir bitiþin eþiðine gelmiþ. Ýnsanlarýn birbiriyle olan diyaloglarý nerdeyse yok olmuþ. on bir araþtýrma uzun sahibi olup olmadýklarýný kaydetti. Bireyselleþiyor muyuz yoksa! „Avrupa yaþam boylu erkeklerin, kadýnlarýn Ardýndan elde edilen bu verilerle, þartlarý bizleri egoistleþtiriyor mu“ diye bir soru ilgisini daha çok çektikleri söz gelimi, daha geliyor akýllara. Galiba bizler aramýzda ki sevgi için, çocuk sahibi olma açýsýndan kýsa yakýn bir geçmiþte baðlarýmýzý yitiriyoruz. Evet sevgi diyorum çünkü boylu hemcinslerine kýyasla daha doðanlarýn daha iyi insan doðasýnýn en güzel ve en deðerli kaynaðýdýr þanslý olduklarýný ortaya koyuyor. beslenme ve bakým sevgidir. Günümüzde bu kavram farklý yorumlarla Kadýnlardaki bu eðilim günümüzde sonucunda daha kendisini açýk bir þekilde gösteriyor. bile erkekler üzerinde evrimsel bir uzun boylu olma Sevgi adý altýnda bu gün sayýsýzca yuvalar baský oluþturabilir. eðilimi gibi etmenler daðýlýyor, yýkýlýyor, acý çekiliyor ve hayal kýrklýðý Daha önce gerçekleþtirilen bir karþýlaþtýrýldý. yaþanýyor. Ne anlýyoruz? Bilerek veya bilmeyerek araþtýrmada, Liverpool Üniversitesi Sonuçta, çocuksuz hayati kedimize zindan ediyoruz. Bu nedenle sevgiyi evrimsel ruhbilim uzmaný Robin erkeklerin genelde dýþardan ve baþka yerlerden arayanlarýn sayýsý az Dunbarerkek ve kadýnlarýn eþlerinde bir ya da daha deðildir. Bunun en yakýcý örneklerini çevremizde ne tür özellikler aradýklarýný görmek çok çocuðu olan görebiliyoruz, ki bizlerde de sevginin eksikliði az üzere arkadaþ bulma ilanlarýný taradý. erkeklerden çok daha deðildir. Her þeyden önce sevgi insanýn kendi içinde Bu tarama sonucunda erkeklerin kýsa olduklarý görüldü. ve ruhundan olmalý. Bir bakýþla, bir görmeyle „seni yalnýzca uzun boylu olduklarýnda bu Dunbar‘a göre bu seviyorum“ diyenler de az deðil. Sevmek ve sevgi bilgiyi ilana yansýttýklarýna tanýk oldu. durum kadýnlarýn bu kadar kolay ve ucuz mudur? Hayýr, sevgi emektir, Kýsacasý, arkadaþ arayanlar yalnýzca uzun boylu erkekleri sevgi mücadele ister, savaþ ister. Her þeyden önce olumlu niteliklerini sayýyorlardý. yeðlediklerinin bir karþýlýklý saygý güven, karþýlýklý deðer ister. Sevgide Bunun üzerine Dunbar þöyle bir kanýtýydý. Dahasý, bekâr erkeklerin evli çýkarýn yeri yoktur. Sevgi kutsal bir deðer olarak sonuca vardý: Kadýnlar uzun boylu hemcinslerine oranla daha kýsa boylu algýlanmalýdýr, korunmalýdýr. erkeklere daha çok ilgi duyduklarýna olmalarý da bu görüþü destekliyordu. Hangimiz yanýlmadýk, hangimiz zaman zaman göre, bu erkeklerin çocuk sahibi olma Kadýnlarýn uzun boylu erkekleri hayal kýrýklýðýna uðramadýk var olan iliþkilerimizde. olasýlýðý da daha yüksek olmalýydý. yeðlemelerinin birçok nedeni olabilir. Sözüm ona sevgiliyle baþlayan ve sonu hüsranla Dunbar bu görüþünü kanýtlamak Toplumda boylu poslu erkekler bitten evlilikler, arkadaþlýklar, dostluklar vs. için iki meslektaþýný da yanýna genellikle varsýllýk, baþarý ve iyi saðlýkla günümüzde yoðunca yaþanýyor, hepimiz çok iyi alarak bir araþtýrma baþlattý. Bu özdeþleþtirilirler. Ancak böylesi bir biliyoruz. Hatalý iliþkilerden dolayý bir çok insan araþtýrma kapsamýnda, 1983-1989 etkinin son derece yaygýn olmasý doðru olmayan durumlar içine girmiþ ve kýsa bir yýllarý arasýnda zorunlu olarak týbbi kadýnlardaki bu eðilimin genlerde süre sonra ne yazýk ki acý bir sonla bitirilmiþtir. incelemeden geçen, yaþlarý 25 ile programlanmýþ olabileceði görüþünü Ýlk baþta sevgisi uðruna hiç bir fedakarlýktan 60 arasýnda deðiþen 4400 saðlýklý doðuruyor. Bu tür bir programlama kaçýnmazken bir bakýyorsun ki bu güzel duygunun erkeðin kayýtlarý gözden geçirildi. avlanmayla geçinen toplumlarda yerini nefret, kin öfke ve hata düþmanlýk almýþ. Ýki Ekip deneklerin boylarýný ve çocuk uzun boylu erkeklerin daha güçlü ve taraflý birbirlerine acýmazsýzca yüklenir. O, onu suçlar, o onu! Gerçek haklý kim bu bilinmez. Herkes kendi acýsýndan haklýdýr. BULMACA Sonuçta kendimizi kandýrmanýn ve aldatmanýn bedelini öderiz. „Nerede yanlýþ yapýldý“ sorusu aklýmýza hiç gelmez. Bir bütün olmasa da genelde insanlara karþý güvenimizi yitiririz. Ýçten içe düþmanlýk besleriz. Daha yaramýz kapanmadan yeni arayýþlar içine girerek ayný hatayý bir çoðumuz tekrar yaþarýz. Her þeyden önce bir insan kendisiyle barýþýk olmalý ve insani deðerleri sevip saygý duymalý. Biz insan olarak bir baþkasýný sevmeden önce ilk baþta kendimizi sevmeliyiz. Saygý duymalýyýz, eðer biz bunu kiþisel olarak uygulamazsak bir baþkasýnýn bize karþý saygýlý olmasýný da beklemek yanlýþ olur. Kendimize saygýmýz ve sevgimiz yoksa bir baþkasýný da sevemeyiz, saygý duyamayýz. Ýnsan iliþkilerinden gerçek sevgiyi yakalamak zordur. Her insanýn içinden bitmez tükenmez bir sevgi kaynaðý vardýr. Çoðu zaman yanlýþ yere kanalize ederiz. Bu konuda hiç bir fedakarlýktan çekinmeyiz ne gerekiyorsa yaparýz. Asýl hak edene deðil de hak etmeyene zorla vermeye çalýþýrýz. Unutmayalým ki her kesin kendisine göre bir sevgi anlayýþý ve arayýþý vardýr. Önemli olan gerçeði yakalamak ve yaþatmaktýr. Sevgi olmazsa insanýn da bir deðeri olmaz. Bu konuda önce kendimizde köklü bir savaþ vermeli akla karayý seçmeli ki saðlam ayaklar üstünden durabilelim. Çünkü sevgi insanlýðýn en deðerli temel yaþam kaynaðýdýr. Sevgide; hor görmek, kullanmak, aþaðýlamak, aldatmak ve hile yoktur. SEVGÝ bir su kadar berrak ve temizdir. Unutmayalým ki sevgiyi yaratanda bizleriz güzelleþtiren de çirkinleþtirende yine bizleriz. Önce kendimiz yürekten baþkalarýný sevmesini bilelim daha sonrasý kendiliðinden gelir....... [email protected] S Y KISA BOYLU ERKEKLER HOR GÖRÜLÜYOR S bu iþe daha uygun olduklarý dönemde gerçekleþmiþ olabilir. Dunbar bu araþtýrma sonucunda bilim adamlarýnýn, cinsel seçimin davranýþ biçimini etkilediðine inanacaklarýný ümit ediyor ve ‘‘Toplumsal bilimlerde insanlar evrim ilkelerinin davranýþ biçemini etkilediðine pek inanmak istemiyorlar. Araþtýrma sonuçlarý sanýrým bu eðilimi deðiþtirecek‘‘ diyor. Dunbar‘ýn araþtýrmasý uzun boylu erkeklere gösterilen ilginin kadýnýn seçim yapamayacaðý durumlarda yok olduðunu da ortaya koyuyor. 30‘lu yýllarda doðan erkekler evlilik piyasasýna II. Dünya Savaþý‘nýn hemen ardýndan girdiler. Bu dönemde erkeklerin sayýsý her zamankine kýyasla daha düþüktü. Bu yüzden, kýsa ya da uzun boylu olsun, tüm erkekler çocuk sahibi olma açýsýndan ayný oranda þanslýydýlar. Kadýnlar bulduklarýyla yetinmek zorundaydýlar. SOLDAN SAÐA sayfa 17 HÜSNÝYE ERGÜN Berliner Love Parade Berlin’deki Sevgi Geçidi 1 4cü tekno müzik þöleni “Barýþa acýlan kapý (Tor zum Frieden)” þiarý altýnda Berlin`de gerçekleþtirildi. Þölen öncesi haberlerde yer alan „terörist saldýrýlarýn” olabileceði söylentisi katýlýmýn geçen yýla nazaran düþük olmasýna neden oldu. Geçen yýl 1 Milyonun üzerinde kiþi bu geçite katýlýrken Berlin polisi bu yýlki geçide 500 ila 600 bin insanýn katýldýðýný açýkladý. Nedir bu sevgi geçidinin (Love Parade`nin) özelliði? Bilindiði gibi Almanya`nýn her köþesinden tekno müzik severleri býr þehirde toplanýr sabaha kadar dur durak bilmeden dans ederler. Nedir bunda yazýlmaya deðer veya ilginç olan diyeceksiniz? Ýlginç olan büyük bir insan kitlesinin nasýl delice ve müsrif bir þekilde hem fiziki güçlerini hem de ekonomik vede tabiat-cevre gücünü sorumsuz bir þekilde tüketmesi, bundan da delice zevk almasý. Katýlýmcýlarýn kýlýk kýyafetinden baþlarsak, olduðundan fazla çýplak vücut gösteren, giydikleri pelüþ külotlar, Ýskoçya etekleriyle dolaþan baylar, acayip ayakkabýlar, renga renk saçlar ve yine öyle renga renk boyalara bürünmüþ yüzler ve vücutlar. Bunlarýn yaný sýra su gibi içilen alkol, alýnan uyuþturucu, hem de her çeþidinden. Alkol ve uyuþturucu kullanarak vücutlarýný müzik eþliðinde sabaha kadar ayakta tutmaya çalýþan, konuþmasý ve davranýþlarý kontrolünün dýþýna taþan, çýlgýnca kendinden geçen, bu insanlarýn eðlenme tarzý. Daha mütevazý bir þekilde, kýrýp dökmeden, çevreyi kirletmeden arkalarýnda bir çöp daðý býrakmadan, binlerce Euro`yu telef etmeden eðlenmek varken, bu arada olan yaralanma ve kazalarý da unutmadan, ayrýca geçit bitip eve dönüldüðünde en az bir hafta bu tahribattan dinlenip kendine gelmeye çalýþan o vücut ve kafalarý da unutmadan….… Geçit sonrasý bazý otobanlarda yapýlan trafik kontrollerinin sonucuna bakalým: sadece otoban 24`te 11 kan testi- alkol nedeniyle, 36 sürücü uyuþturucu etkisi altýnda, Hamburg tren garýndaki kontrollerde (Berlin’e gitmekte olan Raver`lerden) 2 kiþi tutuklanmýþ 44 kiþi hakkýnda suç duyurusunda (Anzeige) bulunulmuþtur. Polis memurlarý 220 Ecstay-uyuþturucu tabletleri, 60 gr. Marihuana, 40gr. Haþhaþ ve 105 gr. Amphetamine denilen uyuþturucu maddeleri ele geçirmiþtir. 176 erkek 8 kadýn uyuþturucu ve hýrsýzlýk suçundan yakalanmýþlardýr (yapýlan kontrollerinde sýnýrlý olduðunu hatýrlatmada yarar var). 40 Arabadan (Love-Trucks) 9,5 saat boyunca 1 milyon Watt elektrik harcanarak ýþýklandýrma, seslendirme v.s. yapýlmýþtýr. 2000 polis memuru o gün için görevlendirilmiþtir. Özel arabalarýyla gelenlerin yaný sýra Berlin’e 134 özel tren seferleri normal tarifin dýþýnda konulmuþtur. Bu eðlence süresince 463 kiþi (Raver) hastahanelik olup hastahanede tedavi- 3985 kiþide eðlence alanýnda týbbi yardýn görmüþlerdir, o gün 899 saðlýkçý, 45 doktor ve 5 rahipçe (pastor) görev almýþlardýr. Eðlence sonrasý Berlin þehir temizleme merkezinden 570 iþçi 245 özel çöp arabalarýyla yaklaþýk 150 ton çöp temizlemek zorunda kalmýþlardýr. Bütün bu tablodan sonra bunlarý gerçekleþtirmek için harcanan paralarýn miktarýný oturun da sizler hesaplayýn sayýn okuyucular. Dünyamýzýn diðer ucunda insanlar açlýktan, sefaletten ölürken, Afrika’daki çocuklar açlýk yüzünden þiþmiþ karýnlarýný bacaklarý üzerinde taþýyamaz hale gelmiþken, Latin Amerika’da insanlar yokluktan dükkanlarý yaðmalarken, Rusya’da yaþlý nineler çöplükte bir parça küflenmiþ ekmek ararken… ..sýralanacak bir çok örnek varken, bu savurganca eðlenme tarzýný görüp de yüreði sýzlamayan, bu neden böyle sorusunu sormayan var mý acaba? 1- (1894 - 1960) Eve Düþen Yýldýrým (roman), Eski Resimler (öyküler), Muharrir (inceleme) gibi yapýtlarý bulunan yazarýmýz. 2- Benzodiapezin öbeðinden, kimyevî yolla elde edilen ve ruhsal çöküntü iyiletiminde kullanýlan ilâç - Boþanma. 3- Arka, sýrt - Ýsim - Ýzmir‘in bir ilçesi. 4- Kasýk - Bir þeyin niteliklerini övme - Kuzu sesi - Doðu ülkelerinde, yerli beyler ve Kýrým giraylarý için kullanýlan san. 5- Alýþkanlýkla sýk sýk yinelenen gülünç, sýkýcý söz ya da el, kol, yüz hareketi - 1960’lý yýllarýn baþlarýnda doðan Jamaika müziði - Ur- Sanzatunun kýsa yazýlýþý 6- Buda/ Konfüçyüs’çü mutluluk tanrýlarýndan biri - Bir nota - Verme, ödeme. 7- Ateþle yumuþatýlýp çekiçle dövülerek türlü biçimlere sokulan demir çubuk - Kimi çiçeklerin miskle karýþtýrýlýp dövülmesinden elde edilen kokulu özdek. 8- Aracý - Utanma, utanç duyma - Belirti, iz - Üzme, üzüntü verme. 9- Bir tür þekerleme - Kendisine inanýlan kimse. 10- Akdeniz bölgesinde bir akarsu - Ýki düzlemin ya da iki doðrunun kesiþimi. 11- Bir harf üzerine konulan im - Kokarca cinsi etçillerden elde edilen kürk. 12- Yüzyýlýn kýsa yazýlýþý - Bir þeye karþý isteði olan. 13- Görüntü ve sesleri kaydedip ekranda gösteren aygýt - Okyanusya‘da bir devlet - Küçük bir limon cinsi. 14- Selçuklu Devleti‘nin yýkýlmasýndan sonra, Orta Anadolu‘da kurulan beyliklerden biri - Bir renk - Bir tür yumurtalý süt tatlýsý. 15- Kuþku - Lâboratuvar maþasý - Ýki büyüklük, iki nicelik arasýndaki baðýntý. YUKARIDAN AÞAÐIYA 1- (1929 - 1993) Türk halk bilimcisi, müzikçisi ve saz sanatçýsý - Sözcüklerin sonuna gelerek “gibi” anlamý veren bir benzetme ilgeci. 2- Zonguldak yöresinde oynanan bir halk oyunu - Bir göz rengi - Od, alaz. 3- Hileci olma durumu - Gök gürlemesi - Düzen, hile. 4- Asarak öldürme cezasý - Çalýþkanlýk, etkinlik. 5- Biçim deðiþimi, dönüþüm. 6- Düz dokunmuþ, açýk saman renginde bir tür ipek kumaþ - Yemiþlerde çekirdekle kabuk arasýndaki bölüm - Bir binek hayvaný. 7- Tekil birinci kiþi iyelik eki - Bir haber ajansýnýn kýsa yazýlýþý - Daha çok hekimlik ve fotoðrafçýlýkta kullanýlan, hayvanlarýn deri, kemik ve kýkýrdaklarýndan elde edilen saydam, renksiz, kokusuz bir özdek. 8- Hoþgörülü, açýk yürekli, güvenilir kimse, gönül eri - Gök - Zaman. 9- Radonun simgesi - Bizmutun simgesi - Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda Alman Hava Kuvvetlerince kullanýlan bombardýman uçaklarýna verilen ortak ad. 10- Gözleri görmeyen - Deride türlü nedenlerle oluþan kaþýntýlý döküntüler. 11- Sakallý akbaba, karakuþ - Ana babaya baþ kaldýrma. 12Sýðýrtmaç - Baba -Hollânda‘nýn plâka imi - Yunan abecesinde bir harf. 13- Tanrý - Kanada‘da yaþayan yerli boylardan biri. 14- Hanlarýn baðlý olduðu devlet baþkaný - Bunaltma, tedirgin etme Üstü kapalý olarak anlatma. 15- Dede Korkut öykülerinden birisinin kahramaný - Ýnanç. Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de OKUYUCU GÖZÜYLE H er þey büyük bir sýkýntýyla geçeceðini sandýðým uzun bir tren yolculuðu ile baþladý. Bu uzun saatleri nasýl geçireceðimi düþünürken Trene binmeden önce gazetelere göz atmak istedim.Uzun zamandýr takip ettim ama artýk hiç bir þey öðrenemedim,bana hiç bir deðeri olmayan ayný konularý, devamlý ayný. Tabiri caizse insaný sömüren boþ kalemleri okumak istemiyor ve bu konudaki rahatsýzlýðým uzun zamandýr devam ediyordu. Adýný ilk defa duyduðum DEM gazetesini aldým.Trene bindiðimde fazla seçeneðim olmamasýna raðmen yinede bir kaç gazete daha alabilirdim diye düþündüm. Hikaye burada baþlýyor. Tren hareket ettiði an gazetenizi ilk sayfasýndan itibaren okumaya baþladým Okudukça yavaþlýyor, neredeyse her cümlede duraklýyor, konular üzerinde düþünüyor, muhasebeler yapýyorken bir anda trenin bir durakta mola vermesiyle bende baþýmý kaldýrýp inanýn derin bir mutluluk ifadesi ve bir rahatlama iç çekiþinden sonra elimdeki gazetenin bir hazine olduðuna karar verdim. Beþ saat boyunca DEM Gazetesi elimden düþmedi cümlesinde yoðunlaþtýðýný anlayabiliyorum. DEM gazetesine emeði geçen deðerli insanlar; ben okumayý hobi edinen bir kiþi deðil, bunu kendime iþ edinmiþ bir insaným. Gazetenizdeki deðerli bilgileri hele tarih konularýný yeni bir þeyler öðrenebilmenin mutluluðu ile sadece okuyup geçmek deðil kendi düþünce ve dünya bakýþ açýmla birleþtirip en sonunda hak vererek bir bilgisayar gibi gazetenizde öðrendiðim bilgileri beynime kodladým. Bir kaç gün süren bu yolculuktan geri dönene kadarda gazetenizi bir hazine gibi sakladým: Eve döndüðümde gazetenizin inernetteki arþivine girerek, kaçýrmýþ olduðumdan büyük üzüntü duyduðum sayýlarýnýzý okudum. Çevreme gazetenizi okumalarý için tavsiyelerde bulundum. Deðerli DEM gazetesi çalýþanlarý çok ihtiyaç duyulduðu bir anda böyle bir kültür sanat tarih edebiyat ve yaþamýn gerçeklerine dair bir eser meydana getirdiðiniz için sizlere sonsuz teþekkürlerimi sunuyorum. Artýk Avrupa’da yaþayan insanlarýmýzýn illaki de gençlerimizin büyük bir çoðunluðunun silkinip, kendi kendine gelip, hayat nereye kadar götürürse düþüncesinden sýyrýlýp bir kenarda soyutlamaktan ziyade gerçekten bir dünya insaný olabilmeleri için Artýk kültür sanat ve edebiyatla yoðrulup, tahammül ve teþebbüs kabiliyetlerine sahip olabilmeleri gerekmektedir. Buda gördüðü gibi DEM gazetesi çalýþanlarýnýn iþ baþýndaki insanlarýnýn bu iþe manevi dürbünlere sahip olarak gönül vermeleriyle baþlamýþ. Ben böyle deðerli atýlýmlarýn ve adýmlarýn bütün Avrupa’yý saracaðýna inanýyorum. Sizler gibi duyarlý insanlarýn çoðalmasý ve kendi düþüncelerimizi çevremizdeki dostlarýmýzýn tecrübeleri ile birleþtirerek inanýyorum ki insanlarýnda elbirliði ile dünyanýn geliþimini yakalayýp ileri gidebilecekleridir. Zira geri kalmanýn maliyeti ileri giderken çýkabilecek Euro Sayýn Dem ilgilerine Dem gazetesinin Dr. Levevent Seçer Bey tarafýndan tanýdým. Dem ile tanýþtým. Saygýdeðer Dost sanatçýdýr. Levent Seçer beye þimdiden teþekkür ediyorum beni DEM´le buluþturduðu için ve ayrýca sizlere de kalben teþekkürler, sevgiler. Böyle kaliteli bir gazeteyle beni baþ baþa býraktýðýnýz için binlerce teþekkürler efendim. Her köþesi, konusu, yazýsý birbirinden güzel özellikle Dr. Levent Seçerin Röportajý muhteþem. Sizleri kutlarým. Benim tanýdýðým bu insan için az bile yazýlmýþ. O günümüzün maskaralarý içinde bence bin efsanedir. Efendim. Sað olun, varolun DEM ilgilileri diyorum. Yazýnýza ve dilinize, elinize saðlýk. Her sayýsýný sabýrla bekliyorum. Baþka dostlarýmda çok beðendiler. Buralarda Dem’ciler çoðalýyor haberiniz ola. Biz akademisyenler olarak DEM´i her zaman yaþatacaðýz efendim. DEM gerçekten çok seviyeli, çizgili bir gazete Almanya’da çýkanlarýn arasýnda en saygýnýdýr. Teþekkürler DEM, teþekkürler Dr. Levent Seçer, saygýlarýmýzla, basari dileklerimizle Kemal Kýþlalý Firdevs Erkin /Kiel BÝZÝM SAYFA Mark ile sürülen, o yüce zavklar Cehenneme döndü, gelince Euro Bir dedin üstüne, bin daha ekler Yaþamýn içine, dalýnca euro Kontolar yetiþmez haftaya aya Süvari olanlar, kaldýlar yaya Koskoca þehirler, benzedi köye Banka makamýnda, kalýnca euro Avrupa’yý yakýp yakýp kavurdu Sosyalamtý Afrika’ya cevirdi Bir tek þamar ile marký devirdi Ýzi de kayboldu, silince euro Almanlarýn forsu, marki ile gitti Temizlikçi Türkler yorganý sattý Azul Kürtlerinde hevesi bitti Yerli, yabancý, yolunca euro Ýsçiden koparýp patrona verdi Beyni kör olan da bu hali gördü Simdi dolar ile yarýþa girdi Ele iktidarý alýnca euro Sentler doðduðunda, fenikler öldü Maden fabrikasý mezarý oldu Halklar aðlayýnca devletler güldü Emekten kendini çalýnca euro Vicdani bak euro baþa oturdu Sabit gelirliyi yere batýrdý Dönülmez bir yola salýnca euro maliyetten daha fazladýr. Hiç bir þey için geç kalýndýðý inancýnda deðilim. Bana göre zamaný geçmek üzere olan bir þeyi yakalamaya çalýþmak olumlu manada acele etmektir. Bizler Avrupa’da yaþayan insanlar olarak artýk acele etmeli, geliþme ve yürüme kudretini kendimizde bulabilmeliyiz ki, bizlere emanet edilen çocuklarýmýzda gelecekte daha akýlý olabilsinler, hele ki geliþen teknolojinin karþýsýnda istikbale ümit ve baþarýyla bakabilsinler. Bu baðlamda DEM gazetesinin yeni þartlara hakim olabilen her yaþta insanýn, fikir, düþünce, ihtiyaç, dostluk, itimat itibar, heyecan ve istikrarlarýyla çok büyüyeceði, uzun ömürlü olacaðýna bütün kalbimle inanýyorum. Ýnsanlýða has olan bütün bu unsurlarýnda DEM gazetesiyle tekrar canlandýðýný görebiliyorum. Baþarýnýzýn sonsuz ve daim olmasýný arzularken ayný zamandan DEM gazetesini evlerine misafir eden okurlarýnýza da GERÇEKTEN KALÝTEDEN YANASINIZ BRAVO demek istiyorum. Zeynep Büyük KARLAR YAÐARKEN Karlar düþerken Evlerin,aðaçlarýn üzerine Bembeyaz kaplayýþý kadar Evreni Sokaklarda gidiþen insanlarý Düþünürüm Üzerinde giyecek,evinde yakacak Sofrasýnda sýcak bir as Olmayanlarý……. Sevgilisinin elinden tutup Karlarda yürüyenleri düþünürüm Karda oynayan bir çocuðu Ve, yaðan karlarý Düþüþünü……… Evreni mutlu gösterircesine Bembeyaz örtüsünü düþünürüm Doðayý......... Kemal Yar Baðýmsýzlýk, Demokrasi, Emek ve Laiklik için Mücadele Haftasýnýn açýlýþ konuþmasýný olduðu gibi yayýnlýyoruz Sevgili Þehit Aileleri, Emeði ile tüm zorluklarý aþarak yaþam savaþý veren Emekçiler, Ülkemizin güzel günlere ulaþmasý için mücadele eden, can veren devrimciler, yurtseverler , demokratik kitle örgütlerinin sevgili üyeleri ve yöneticileri, basýnýmýzýn deðerli temsilcileri, Deðerli Canlar, sizleri katýlýmcý kurumlar ve tertip komitesi adýna selamlýyorum. Baðýmsýzlýk, Demokrasi, Emek ve Laiklik için Mücadele Haftasý içerisinde düzenlediðimiz mitingimize, Hoþ geldiniz. yükselen, þeriatçýlarýn “Yak ula yak..” nidalarý da aklýmýzdadýr, belleklerimizdedir. Ýþte bunlar ve benzeri bir çok nedenle Sivas’ý unutmadýk ve unutturmayacaðýz. Çünkü Sivas’ý unutmak; kendimize ihanettir. Halkýmýza ihanettir. Çünkü Sivas’ý unutmak yeni katliamlara zemin hazýrlamaktýr. Þeriat ve Faþizme geçit vermektir. Bu inanç ve bilinçle; Þeriata ve Faþizme geçit vermeyeceðiz. Þeriatý ve Faþizmi; Avrupalýlarýn engizisyonu gibi tarihe gömecek güç bizlerin elindedir, kardeþ olur. Kimse konuþtuðu düden, yaþadýðý bölgeden dolayý potansiyel tehlike sayýlmaz. Halklar kardeþ olur, halk düþmanlarý kahrolur. Her türlü farklýlýðýmýz kültürel bir zenginliðimiz olur. Ülkemiz topraklarýnda Halklarýmýz barýþ içerisinde, yan yana , iç içe dostça yaþar. Yaþamaya devam eder. Örgütlü olursak eðer; IMF’ciler, TAHKÝM’ciler, HORTUM’cular, her türden Emperyalistler ve yerli iþbirlikçileri, ülkemiz zenginliklerini kolayca talan edemezler. Cumhuriyet Tarihi boyunca, bu halkýn diþiyle, bizlerin bilincindedir. Güçlerimizi ve bilincimizi birleþtirerek, þeriata ve faþizme karþý duracak gücü oluþturmak, yaratmak durumundayýz. Yaþamýn her alanýnda, demokrasi güçleri, güçlerini birleþtirmeli ve örgütlenmelidir. Toplumun tüm kesimleri, yani Ýþçiler, Emekçiler, Memurlar, Köylüler, Öðrenciler örgütlenirsek ve örgütlü güçlerimizi birleþtirirsek eðer; bir daha Madýmak katliamýný, Çorum, Maraþ, Gazi, Ulucan’lar ve hayatta dönüþ adýnda F Tipi Katliamlarý yaþamayýz. Örgütlü olursak eðer; ýrkçýlýk ve þovenizm hayat bulamaz, çok kültürlülük çerçevesinde Alevi Kimliði ve diðer kimlikler Anayasal güvence altýna alýnmýþ olur ve Sivas’ýn davasý Divana kalmaz. Örgütlü olursak eðer; Alevi-Sünni, Kürt-Türk týrnaðiyle yarattýðý ortak varlýklarýmýzý, yani TEAÞ, TEDAÞ, Sümerbanklar, Eti banklar, Emlak banklar vb.leri. Emperyalistlere kolayca peþkeþ çekilmez, Hortumcular bir daha türemez. Tütün Yasasý, Þeker yasasý, ülkenin ve üretenlerin geleceðini yok sayarak, Parlamentomdan geçmez. Ve Emperyalistlerin iþbirlikçisi, güya milliyetçi ve güya ulusalcý partilerin maskeleri kolay iner. Örgütlü olursak eðer; Amerika” dan gönderilen Derviþlerin, halka daðýttýðý umutlarýn, Borsadaki deðerinin sýfýr olduðu anlaþýlýr hemen. Kimse memurlara; grevsiz, toplu sözleþmesiz, sahte sendika yasalarý dayatamaz, Ýþçilere “sýfýr zam” öneremez. Örgütlü olursak eðer; kriz diye, bu yoksul halktan daha çok fedakarlýk isteyenlerin uyguladýðý ekonomik politikalarýn, krizin asý! S ivas-Madýmak katliamýnýn üzerinden bir yýl daha geçti ve dokuz yýl oldu. Bazýlarý Sivas katliamýný unutturmak istiyor. Ýlgiyi azaltmak istiyor. Oysa bizler biliyoruz ki; Sivas’ý unutursak, yeni Sivas’lar yaratacaklar. Týpký, Maraþ’ý unuttuðumuzda yeni Corumlar yarattýklarý gibi, týpký Corum’u unuttuðumuzda yeni Malatyalar yarattýklarý gibi ve týpký Malatya’yý unuttuðumuzda yeni Sivaslar yarattýklarý gibi. Ýþte bu nedenle, yeni Sivaslar, yeni Gaziler ve yeni Ümraniyeler yaþamamak için, yaþanmasýna zemin hazýrlanmasýna olanak vermemek, Sivas’ý unutmadýk, unutmayacaðýz, unutturmayacaðýz. Sivas-Madýmak katliamýnýn üzerinden dokuz yýl geçmiþ olmasýna raðmen, her þey dün gibi aklýmýzda ve belleklerimizdedir. Þeriatçýlarýn “Allah adýna” can almaya yönelik vahþi ve canavarca saldýrýlarýný, halka bir þey olmasýn talimatlarý ile bir kenarda duran güvenlik güçlerini; Pir Sultanýmýzýn, Sivas caddelerinde heykelinin sürükleniþini; yangýna 20 dakika kala otel kapýsýna 20 metreye kadar gelmiþken çekip giden Tugay Komutanýný; Belediye Baþkanýnýn., þeriatçýlara yönelik “Gazanýz mübarek olsun” kutlamalarýný; itfaiye erlerinin, itfaiye hortumlarýný kesmelerini ve siyasiler ile görevlilerin olaya müdahaledeki aymazlýklarý, daha dün gibi aklýmýzda ve belleklerimizdedir. Ýnsanlarýmýzýn Madýmak’ ýn karanlýk koridorlarýndaki bekleyiþleri; umutlarýný yitiriliþleri; þeriatçýlarýn slogan sesleri; otelin camlarýný kýran, döken kaldýrým taþlarý ve yangýnýn baþlayýþý, oteli sarmalayýþý, þehitlerimizi soluksuz ve nefessiz býrakarak canlarýný alýþý ve tam da bu sýrada, dýþarýda [email protected] BIRILERI BIRILERINI YAZMALI Biri yazmalý Hüznün ezgisine karýþmýþ Yaralý göçmen kuþlarýný ve patikalarda yükselen Acý sürgün aðýtlarý... Biri yazmalý Çýplak bebeðin gülüþüne Nasýl damlýyor, analarýn gözyaþý Ay ýþýðýnda gizleniyor Diþlerde canlar Soluksuz sürecek daha kaç gün var Amansýz yolculuklarý... Birileri yazmalý Ki insanlýða sunulabilsin yürekler Sairlerin þiirleri gibi Olanca gücüyle... Yetiþsin diye,yurdundan uzaklaþanlara Açlara,sürgünlere Uzaklarda bululmayacaklarý sevgiler... Güney Özdemir sayfa 18 Bochum Ýbrahim Kartal B ochum’dan kaçar gibi ayrýldým. Tren raylarý rüyalarýmý çiðniyordu. Bochum´dan kaçar gibi ayrýldým. Bochum´da sen vardýn. Bochum sokaklarýnda el ele, kol kola dolaþtýðýmýz þehir. Bochum senin þehrindi, ikimizin þehriydi. Bu þehirde hiçbir hatýram yoktu. Ama artý hayatýmýn en temiz sayfasýný yazmýþtýk. Bu sayfaya hayatimizin en güzel þiirini yazdýk. Bochum yoktu artýk benim için. O hayal ülkesini keþfeden sendin. Yuvama gurbete gider gibi döndüm. Buraya ilk geliþimi hatýrlýyorum. Fetih umutlarýyla bir gazaya koþuyor hissediyordum kendimi. Dudaklarýmda senin sussuzluðun vardý. Bu yazýmý yazarken satýrlarýmýn birbirine sarýldýðýný hissediyorum. Neden daha önce tanýmadým seni. Aslýnda seni daha önce tanýmalýydým. Ve artýk yanarak deðil, tüterek yaþýyordum. Ayni þehirde birbirleri için yaratýlmýþ iki insan yaþýyordu. Yan yana ama birbirimizden habersizce. Kaderse kahkahalarla gülüyordu bize. Kahkahalarýný sizde mutlaka duymuþsunuzdur. Benim kulaklarým saðýrdýr. Ama bakýþlarým belki de saçlarýnda, yüzünde korkak bir kelebek gibi dolaþmýþtýr. Ama ben görmeden. Bochum´da yalnýz seni aradým, kiminde saçlarýn vardý, kiminde tenin, kiminde gülüsün bir parçasý. Bütün yazdýklarým sana açýlmýþ bir kucaktý. Konuþurken hep seni konuþuyordum. Seni seviyorum dediðim her kadýnla sevdiðim sendin. Oysa sen yoktun. Çok yorgun hissediyordum kendimi. Asýrlara deðil, yalnýz sana seslenmek istiyorum. Paradan, Puldan bana ne? Ýstiyorum ki, bütün yazdýklarým ve bütün yazacaklarýmý yalnýz sen okuyasýn. Bütün rüyalarýmda yalnýz seni görmek, bütün yazdýklarýmda yalnýz seni yazmak istiyorum. Bütün þiirlerimi senin için yazmak istiyorum. Dün aksam sesin karanlýklardan geliyordu. Karanlýklarda bana gel diyordun. Kimseye görünmeden gel. Ama neden böyle diyordun. Günahým deðil, gururum olmaný istiyorum. Bütün korkularýný acýlarýný yen ve bekle beni. Ölelim diyorsun. Yasamazsak ölelim. Ama dekorsuz bir þekilde ölelim. Batan bir güneþ gibi deðil, poz olmadan ölelim. Kaderin bileklerimize taktýðý kelepçelerden kurtulmak için ölelim. Sana kavuþmak için senden ayrýlmak zorundayým. Belki de kaderin aþktan intikamýdýr bu. Ayrýlýyordum iþte senden. Birden ufkumda güneþ batýyor. Yýldýzlar eskisi gibi parlamýyor artýk. Kaderin sunduðu kadehi ellerimle kýrmamalýyým. Ne zamana kadar ayrý kalacaðýz bilmiyorum. O zamana kadar yaþayacak mýyým? Þimdiden özlüyorum seni. Sana kalbimi yollamak isterdim, ama kalbim bende deðil ki! Baktým, göðsümde senin kalbin çarpýyor. Onu sana yollayamam. [email protected] nedeni olduðu anlaþýlýr ve onun yerine örgütlü güçlerin programý hayat bulur. Örgütlü olursak eðer; Savaþýn deðil barýþýn, ölümün deðil yaþamýn esas olduðu anlaþýlýr, yaþam hakký anlam bulur, düþünceyi ifade özgürlüðü yerleþir, geliþir, özgürleþir. Kimse söylediði sözden, yazdýðý yazýdan, yaptýðý notadan, seçtiði dilden ve ana dilden dolayý suçlanamaz, insan haklarýnýn herkesin hakký olduðu, mahkumun da, tutuklunun da, haklarý olduðu bilinir, kabul edilir, tecrit politikalarý uygulanamaz, Yaþam ve beden bütünlükleri devlete teslim edilmiþ olan insanlar; F Tiplerinde, ölüm oruçlarýnda, hayata dönüþ operasyonlarý adý altýnda katliamlara uðramazlar, ölüme terk edilemezler. Devletin görevinîn dialoðu sürdürmek olduðu bilinir, Temel insan haklarýna uygun çözümler üretilir. Yaþamýn durduðu yerden, yeniden baþlamasý saðlanýr. Örgütlü olursak eðer; 12 Eylül hukuku bütünü ile tarihin çöplüðüne gönderilir. Toplumun tüm kesimlerinin ve örgütlü güçlerinin katýlýmý ile, gerçekten demokratik, gerçekten laik, gerçekten sosyal ve gerçekten temel hak ve özgürlükleri kendine temel alan, çalýþanlardan yana bir Anayasa yaratýrýz hemen. Görüldüðü üzere, bütün güzellikler örgütlene bilmemizden geçmektedir. Hünkar Hacý Bektaþ Veli’nin “iri olalým, diri olalým, bir olalým” sözü ve Pir Sultan Abdal’ýn “Gelin canlar bir olalým” sözü, örgütlü toplum olmanýn gerekliliðini yýllar öncesinden çizmektedirler. Öyle ise, dertlerimizin, dermaný ellerimizdedir, belleðimizdedir, yüreðimizdedir. Gelinen süreçte, Sivas katillerine 33 idam cezasý verildi. Ama biz Madýmak katliamýnýn perde arkasýnýn aydýnlanmadýðýný biliyoruz. Dokuz yýl sonra, bu katillerin bu cezalarý hak etmiþ olduklarý gerçeðine karþýn, olayýn asýl tertipçilerinin ortaya çýkarýlmadýðý gerçeði de, önümüzde durmaktadýr. *! Temmuz günü “Müslümanlara” baþlýklý bildiriyi, (-ki bu bildiri de halk Cihat ‘a davet ediliyordu.) kimin kaleme aldýðý, kimin çoðalttýðý, kimin daðýttýðý belli olmamýþtýr. *Bir gün önceden Madýmak otelinin önüne kaldýrým taþlarýný kimin yýðýp hazýrlýk yaptýðý belli olmamýþtýr. *Yangýna dakikalar kala, otelin içine girerek buradaki sanatçýlara, “ burada polis var mý, asker var mý ?” diye soran güvenlik görevlisinin tutumunun nedeni þimdi daha iyi anlaþýlmaktadýr. *TBMM Araþtýrma Komisyonu araþtýrmasýna göre, “Aziz Nesin’ e karþý bir gösteri olacaðý” yolundaki istihbarat bilgisinin, bir telefonla ve kim olduðu da bilinmeyen, emniyet görevlisi polis memuruna ileten, Sivas MÝT teþkilatýnýn bu aymazlýðý, katliam sonrasý daha iyi anlaþýlmaktadýr. *Olayý günler önceden tahrik eden, þeriatçýlarý bu katliama özendiren, hazýrlayan Sivas yerel basýnýn bu tutumu araþtýrma ve soruþturma konusu dahi yapýlmamýþtýr. *Olayýn baþ aktörlerinden, o günkü Refah Partisi Sivas Belediyesi Encümen Üyesi Cafer Erçakmak daha yakalanamamýþtýr. *Dönemin Sivas Valisi hala konuþmamýþtýr. *O günkü koalisyon ortaklarý, siyasi sorumluluklarýný daha üstlenmemiþleridir. *Savcýlar bir çok bulguyu Madýmak Otelinin külleri arasýnda kaybetmiþlerdir. Belki de o izler izlenseydi, yolumuz Susurlukla çýkacaktý, derin devlete çýkacaktý. Bu yolda bilinçli olarak köreltilmiþtir. *Bütün bunlar gösteriyor ki, bu katliam planlýdýr, bilinçlidir. Katliamýn asýl sorumlularý açýða çýkýncaya kadar bu sorularý sormaya devam edeceðiz. Çünkü Sivas Þehitleri bu sorularý sormaya devam ediyorlar. Þehit Aileleri bu sorularý sormaya devam ediyorlar ve Türkiye Halký bu sorularý sormaya devam ediyor. Bu sorgulama gerçekler gün yüzüne çýkýncaya kadar devam edecektir. Bu 2 Temmuz gününde bir daha; bu katliamý yeniden lanetliyor, sevgili þehitlerimizi sevgiyle saygýyla bir kez daha anýyor, ülkemizin güzel geleceðine iliþkin umutlarýmýzý bir kez daha yineliyor, sizlere, basýnýmýzýn deðerli temsîlcilerine ve her 2 Temmuz gününde olduðu gibi bugün de seslerini sesimizle, güçlerini gücümüzle birleþtiren dost-kardeþ örgütlerimize; ABKB,Ankara Barosu, Ankara Cem evleri yaptýrma derneði, 6 Nokta Körler Derneði, 6 Nokta Körler Vakfý, BASÝSEN, Cumhuriyet Kadýnlarý Derneði, Çaðdaþ Hukukçular Derneði, DÝSK Genel- Ýþ, DÝSK Oley-Ýþ, Divriði Kültür Derneði, Divriði Vakfý, Eðit Der, Hacý Bektaþi Derneði, Hacý Bektaþi Veli Kültür Vakfý, Hacý Bektaþi Veli Kültür ve Tanýtma Dernekleri Halk Evleri Halk Ozanlarý Derneði Hüseyin Gazi Derneði, Ýnsan haklarý Derneði, KESK Ankara Þubeler Platformu, Kýzýlýrmak Köy Dernekleri, ORVAK, Ozan Der, TAKSAV, TMMOB, Tunceli Kültür ve Derneði Tunceli Kültür Dayanýþma Vakfý, Tüketici Haklarý Derneði TÜMTÝS, Uður Mumcu Vakfý, CHP-HADEP-HAK-PARÖDP-SHP-TKP’ ye çok teþekkür ediyor, Tertip Komitesi adýna ve örgütüm Pir Sultan Abdal Kültür Derneði adýna, hepinizi yeniden, Pir sultan Abdal’ýn inancý, direnci ve bilinciyle selamlýyoruz. Pirim Pir Sultan Sizlerle olsun Saðolun.... Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de SPOR FUTBOL YASAÐINDAN DÜNYA ÜÇÜNCÜLÜÐÜNE ÝLK TÜRK FUTBOLCUSU FENERLÝ FUAD BEY’DÝ ... bulunmadýðýndan çok sýkýntý çekerdik...“ FUAD HÜSNÜ BEY 1 900‘lü yýllarýn baþýnda Kadýköy‘de oturan James Lafontaine adýndaki Ýngiliz olmasaydý, Osmanlý tebasý belki futbol topuyla daha geç tanýþacaktý. o zaman da Galatasaray’ýn kuruluþ yýlý 1905, Fenerbahçe‘nin kuruluþ yýlý 1907 olmayacaktý. Belki renkleri, belki isimleri bile baþka baþka olacaktý. Ya da o zamanýn Kadýköy‘ünde, James Lafontaine adlý futbol hastasý yerine George Brown adýnda bir çim hokeyi meraklýsý baþka bir Ýngiliz yaþasaydý belki de bugün milletçe baþka bir spora aþýk olacaktýk. Hintliler ya da Pakistanlýlar gibi. Futbolu baðrýna sokan Ýngiliz James Lafontaine, 1900‘lü yýllarýn baþýndaki hallerini þöyle anlatýyor: „Biz üç beþ Ýngiliz Moda çayýrýnda bu iþe baþladýk. Ancak iki takým kuracak sayýda oyuncumuz vardý. Ayný insanlarla oynamaktan canýmýz sýkýlýyordu. Lakin Türk gençlerini bu iþe teþvik etmekten de korkuyorduk...“ Acaba neden korkuyorlardý? Türk gençlerinin kuracaðý takýma yenilip millete rezil rüsva olmaktan m ý ? Yoksa maç sýrasýnda aþka gelecek seyircilerden dayak yemekten mi? Ergun Hiçyýlmaz‘ý tanýrsýnýz. Hem iyi bir tarihçi hem iyi bir arþivci hem de sýký Fenerlidir. 1992‘de yayýmlanan „Türk Futbol Tarihi“ adlý çalýþmasýnýn birinci cildinde, Türklerin futbol hevesini örnekleri ile naklederken ilginç bir þahsiyeti tanýtýyor. ilk kez futbol sahasýna çýkan bir Türk‘ten, Fuad Hüsnü Bey‘den söz ediyor. geçecek olan Fuad Hüsnü‘nün liderliðinde birkaç delikanlý bir araya geliyorlar. Ýstanbul‘un ilk Osmanlý takýmýný kuruyorlar. Fuad Hüsnü ve Reþat Danyal ile birlikte þevki Bey, Fahri Bey, Nurettin Bey, Emcet Bey, Hafýz Mehmet ve Hafýz Mustafa kardeþler, Kemani Nuri Bey ve Tamburacý Osman Pehlivan. isimleri tespit edilenler bunlar. Kadronun yarýsý o mevlide giden hafýzan ekibi, diðer yarýsý saz takýmý gibi bir þey. BLACK STOCKINGS Bugünkü Fenerbahçe Stadyumu‘nun yeri o vakitler Papazýn çayýrý diye biliniyor. Sonralarý Onio club‘ýn mülkiyetine geçecek ve futbol sahasý olarak kullanýlacak. Her neyse. iþte bu çayýrýn yanýndan geçen yolun üzerinde bir Halil Mahmudiye ilkokulu, onun da yanýnda Hürþit Aða‘nýn kahvesi var. Fuad Hüsnü Bey‘in öncülüðünde kurulan ilk futbol takýmýmýz bu kahveyi kendine lokal yapmýþ. Burada buluþup takým kurma iþini konuþuyorlar. En önemli sorun da takýma ne isim verecekleri. FUTBOL YASAK Devir Sultan Ýkinci Abdülhamid Efendimizin devri. Padiþahýmýz, halifemiz iyidir hoþtur da biraz vehimlidir. Ahalinin „futbol bahanesiyle“ dahi olsa yan yana gelip, kalabalýk teþkil etmesinden hoþlanmaz. „Nerede çokluk orada þeylik...“ politikasý güttüðünden, Müslüman ahaliden üç dört kiþinin yan yana yürümesini bile yasaklamýþ. Ýþte James Lafontaine‘i korkutan þey bu. Türk gençlerini futbola alýþtýrayým derken baþýnýn belaya girmesinden çekiniyor. ö yüzden de maçlarýnda Türk gençlerini oynatmýyorlar. Ama boþ bir tedbir bu. olimpiyat oyunlarýnýn yapýldýðý stadyumun önünde „kokoreç satmayý planlayacak kadar“ gözü kara giriþimcilere sahip bir milletin çocuklarýný, Abdülhamid‘in yasaklarý durdurabilir mi? Durduramamýþ nitekim... Ýngilizlerin, Rumlarýn aralarýnda futbol oynadýðý, Kuþdili, Moda, Papazýn çayýrý, Bakla tarlasý, Taksim Kýþlasý gibi yerlere biriken Müslüman ahali „Bu ne iþtir...“ deyip maç seyretmeye baþlamýþ. Seyrettikçe de iþtahlanmýþ. Yerinde duramaz olmuþ. ö vakitler bugünkü gibi tribünlü, tel örgülü sahalar yok. Futbol sahasý dedikleri yer dört tarafý açýk alanlar. James Lafontaine Ýngiltere‘ye döndükten sonra Daily Mirror‘da yayýmlanan hatýralarýnda bu durumdan þikayet ediyor: „Maçýn olmadýk bir yerinde, kafasýnda fesiyle bir Türk seyirci dalar, yakaladýðý topu tekmeleyip havaya dikmeye çalýþýrdý. Bu yüzden maçlarýmýz sýk sýk kesintiye uðrardý. Bu futbol heveslilerini durduracak bir polis kuvveti Abdülhamid‘in d o n a n m a s ý n ý n amirallerinden Hüseyin Hüsnü Paþa‘nýn Mekteb-i Bahriyesi‘nde (Deniz Harp Okulu) okuyan oðlu Fuad Hüsnü Bey bilinen ilk futbolcumuz. Fuad Hüsnü Bey mükemmel Ýngilizce konuþabildiði için Moda‘daki Ýngilizlerle ahbaplýk ediyor. o zaman Ýstanbul’da futbol topu da yok, futbol malzemesi satan bir yer de. Fuad Hüsnü Bey, Ýngiliz ahbaplarýndan bir top tedarikleþip baþlýyor üzerinde tepinmeye. Kah boþ bir arsa bulup peþinden koþuyor kah bir duvarýn karþýsýna geçip durmadan þut atýyor. Papazýn çayýrý mevkiindeki bir okul duvarýný futbol topuyla dövmekte olan Fuad Hüsnü‘yü yakýn arkadaþý Reþat Danyal Bey görüyor. önce hayretler içinde bir süre seyrediyor. Sonra yanýna sokulup soruyor: - Hayýrlar ola Fuad. Duvarý yýkmaya mý çalýþýyorsun? Fuad Hüsnü, yakýn arkadaþý Reþat Bey‘e önce derdinin duvarý yýkmak deðil de futbol talim etmek olduðunu anlatýyor, ardýndan da bir teklifte bulunuyor: - Neden bizim bir futbol takýmýmýz yok? Gel biz de takým kuralým. Reþat Danyal Bey‘in aklý yatýyor bu iþe. „Ýlk Türk futbolcusu“ olarak tarihe Türkiye’nin yeni idolü Ýlhan Mansýz diðer futbolculardan farklý giyiniyor, davranýþlarý ile alýþýlagelmiþ klasik futbolcu tipinden çok bir pop star tarzýný benimsiyordu. Ve Türk halký ile gerçek kucaklaþmasý Dünya Kupasý Finalleri‘nde oldu... S amnsunspor‘dan geçtiðimiz yýl Beþiktaþ‘a transferi hayli gürültülü olmuþtu... Önce Galatasaray ile anlaþtýðý duyuruldu. Sonra yolunu Fulya‘ya çevirdi... Bu ani dönüþümde Galatasaray‘ýn, Gençlerbirliði‘nden transfer ettiði Ümit Karan‘a daha fazla para vermesinin etkili olduðu öne sürüldü. Ýlhan Mansýz Galatasaray yönetimine kýzmýþ ve son anda Beþiktaþ‘ý seçmiþti... Ve Beşiktaþ onun bonservisini Samsunspor‘dan uzun pazarlýklar sonunda liglerin baþlamasýna iki gün kala alabildi... Gerçekte Türk futbol seyircisi onu Samsun‘da oynarken pek de farketmemiþti. Siyah beyazlý forma altýnda golleri kadar hýrçýnlýðý ve trendi Türkçe bir isim katiyen olamaz. çünkü Osmanlý tebasýna futbol yasak. Padiþahýmýz, halifemiz Abdülhamid Han, en laf anlamaz zaptiyesini bu iþe memur etmiþ. Zaptiye Celal’in iþi Türk gençlerine futbol oynatmamak. Ardýna taktýðý iki tüfekli nefer ile Ýstanbul-Kadýköy arasýnda mekik dokuyor. Galatasaray Lisesi‘nin bahçesi baþta olmak üzere Mahmut Baba türbesini, Papazýn Çayýrý’ný Kuþdili‘ni sürekli dolaþýp „futbol heveslisi“ gençlere göz açtýrmýyor. O vakit Boðaz köprüleri olmadýðýndan karþýdan karþýya kolayca geçilemiyor. Bu da futbol meraklýsý delikanlýlara arada bir arsalara çýkýp top tepikleme fýrsatý yaratýyor. Zaptiye Celal’in þerrinden korkan Fuad Hüsnü ve arkadaþlarý kurduklarý takýma ýngilizce olarak „Siyah çoraplýlar“ manasýna gelen „Black Stockings“ adýný koyuyorlar. Planlarý kendilerine de Ýngiliz süsü vermek. Ýki üç idman yapýp, futbol topuna ayaklarýný biraz alýþtýrdýktan sonra da Modanýn Rum gençlerine maç teklif ediyorlar. onlarýn da canýna minnet. Teklif kabul ediliyor. 26 Ekim 1901 tarihinde Papazýn çayýrý mevkiinde Rum takýmýnýn karþýsýna çýkan acemi Osmanlýlarýn iþi zor tabii. Maçý 5-1 kaybediyorlar. Bu arada Fuad Hüsnü Bey eðrisini doðrusuna getirip bir gol atýyor ve spor tarihine „gol atan ilk Türk“ olarak bir kez daha geçiyor. Ama maçýn yapýlacaðýný haber alan bir muhbir durumu hemen Zaptiye Celal’e jurnalli yor: „Karþýlýklý kaleler kurup, Rumlarla ayný kýyafet-i labis olduðu halde top endahtý ile talim icra etmekte olduklarýndan...“ BASKIN VAR Yani diyor ki: „Karþýlýklý kaleler kurmuþlar, Rumlarla ayný kýyafeti giymiþler. Top oynayýp darbe talimi yapýyorlar.“ Neferlerini toplayan Zaptiye Celal baskýna hazýrlanýrken yakýnlarý da Fuad Hüsnü‘nün babasý olan Hüseyin Hüsnü Paþa‘ya haber uçuruyorlar: - Aman Paþa, senin oðlan padiþahýmýzýn yasaðýný dinlemeyip top oynamakta. Zaptiye de baskýna hazýrlanmakta. Yetiþ, oðlunu hapislere düþmekten kurtar. Zavallý Paþa, telaþla faytonuna atlayýp „olay mahalline“ doðru at koþtururken, Zaptiye Celal de kendi askerini yola çýkarýyor. ikisi de ayný vakitte Papazýn Çayýrý’na ulaþýyorlar. At üstündeki Zaptiye Celal ile arkasýndaki süngü takýp „Allah Allah“ nidasýyla sahaya dalan neferlerini gören Türk futbolcular çil yavrusu gibi daðýlýyorlar. Kimisi mezarlýk yönüne kimisi denize doðru kaçýyor. Rumlar ise þaþkýn seyrediyor. oysa futbol onlara da yasak ama Zaptiye Celal‘in gücü Ýngiliz ve Rumlara yetmediðinden sadece Osmanlý gençleri ile meþgul. Fuad Hüsnü Bey babasýnýn faytonunu görünce içine atlayýp kuþça canýný kurtarýyor. Reþat Danyal ise yakalananlar arasýnda. Fuad Hüsnü baskýndan kaçýp kurtuluyor lakin eþkali tespit edilmiþ, adý öðrenilmiþ. Deniz Harp okulu öðrencisi olduðundan askeri mahkemeye çýkarýlýyor. „Padiþaha karþý bir tertip içinde“ olmadýðýný ispatlamak için dil döküyor. Müstantik yani Sorgu Hakimi olan Reþid Bey ise hayatýnda futbol denilen þeyi duymamýþ. „Top“ denince de Fatih Sultan Mehmet‘in „Balyemez topu“ gibi bir þey anlýyor. - Elinizin altýnda top da varmýþ, diye tutturuyor. Fuad Hüsnü Bey futbol topuyla askeriye topu arasýndaki farký göstermek için „suç aletini“ mahkemeye getiriyor. Böylece müstantik efendi bunun bir gülle olmadýðýný anlýyor. Yalnýz kafasýna takýlan bir mesele daha var. Jurnal zaptýnda „Rumlarla ayný kýyafet-i labis“ deniliyor ya. Buradan tek tip forma giydikleri manasýný çýkarmakta. Fuad Hüsnü onun da çaresini buluyor. Müstantik Reþid Bey‘den izin isteyip futbol kýyafetini giyerek huzuruna geliyor. Hakim, karþýsýndaki komik görünümlü gence uzun uzun hayretler içinde bakýyor. Sonra onun özel bir komiteci kýyafeti giymediðine hükmediyor. Komitecilik, ihtilalcilik ciddi bir iþ. „Bu genç güpegündüz don gömlek gezdiðine göre olsa olsa kafadan sakattýr.“ diye düþünüp takipsizlik kararý veriyor. Ama Fuad Hüsnü‘ye bir gözdaðý vermekten de geri kalmýyor: - Kazýk kadar adamsýn. Bir de paþa çocuðu olacaksýn. Böyle don paça gezmeye utanmýyor musun? Fuad Hüsnü böylece paçayý kurtarýrken Dýþiþleri‘nde çiçeði burnunda bir memur olarak çalýþan Reþat Danyal arkadaþý kadar talihli çýkmýyor. Tahran Sefareti‘ne yani Ýran‘a sürülüyor. Mehmet Ali Erbey B W Zollernalb bölgesinde Kreisliga B grubuna 2000-2001 yýllýnda kurulup katýlan Türk Spor Hechingen 2000-2002 yýlýnda 14 takýmdan oluþan gurubun içinde tek Türk Spor kendisine en yakýn rakibine 4 puan farkla birinciliði alýp 2000-2002 –2003 yýlýnda Kreislige A grubunda oynayacak. sayfa 19 yorum Yeni sezon hazýrlýklarý G alatasaray’da Fatih Terim’in göreve gelmesiyle yeniden oluþan G.Saray bu sezon maçlarýnýn bol gollü ve tempolu geçeceðini gösteriyor. Hazýrlýk maçlarýnda farklý kazanan cimbom rakiplerinin gözüne batýyor. Hazýrlýk döneminde Milli futbolculardan Ergün Hasan Þaþ,Ümit Durda ve kaptan Bülent gibi as oyuncularýndan yoksun çalýþtý. Sarý kýrmýzýlýlar geçtiðimiz yýlýn þampiyonu ve Terim’de iþbaþýnda. Cimbom kadrosuna 8 futbolcu daha dahil ederek gücüne güç kattý. G.Saray Teknik direktörü Fatih Terim kadro kurmakta bayaðý zorluk çekecek gibi çünkü takýma dahil edile oyuncular Muhammet Sarr, Felipe, Pinto, Murat, Cihan, Müslüm Can, Ümit Davala ve Bulic gibi oyunculardan kadro kuracak. Bu kadar zengin bir kadroya sahip olan cimbom da, Terim’in kimi kadroda tutacaðý, kimleri kiralýk vereceði ve kimlerin kadro dýþý kalacaðý, Terimin yönetime vereceði rapora baðlý. Beþiktaþ ise bu sezon daha þanslý gibi görünüyor. Transferde bu defa çok titiz davrandý ve hangi mevki ye nasýl oyuncu alýnacaðýný iyi düþündü. Lucesen’in isteði üzerine 2 Rumen golcü transfer edildi. 25 yaþýndaki Pancu ile G.Saray’ýn sözleþmesini uzatmadýðý Radu Niculesen, her iki oyuncuda siyah beyaz takýma faydalý olacak. Bu arada geçtiðimiz yýl G.Saray’da oynayan Capone’ninde Beþiktaþ da forma giyeceðini düþünürsek bir hayli kaliteli bir takým meydana gelecektir. Fenerbahçe’de tam bir karma savaþý yaþanacak bu sezon. Futbolcularýn antrenmandaki hýrsý bomba gibi bir fener habercisi. Hazýrlýk maçlarýnda rakiplerine gol yaðdýran F.Bahçe’de, fiziki güç yardýmlaþma ve kolektif düþünce mükemmeldi. Takýmda yeni bir yýldýz mý doðuyor acaba! Aslýnda bu eski oyuncu Revivo’dur, gerçekten müthiþ oynadý Kaiserslautern takýmýnýn ortaklarýnda zaman zaman savunmanýn içinde gözüktü ve kazanýlan bütün toplarda kendini göstererek bütün odaklarýn organizatörü oldu. Etkili gol vuruþlarý yaptý ve pozisyonluk paslar attý arkadaþlarýna galiba Ortginin geliþi Revinoyu daha da hareketlendirmiþ. Peki ortaðý bu takýma girebilecek mi? Aslan üçlüde Mustafa, Ümit, Mirkovic(Fatih) Jonson ön libero oynayacak. Yanýnda Orgün ve Ravino saðda Ali Güneþ veya Hakan solda Abdullah veya Cem, ilerde Serhat ve Washington veya Oktay. Bu durumda Ortega’ya yer kalmýyor. Fenerbahçe’nin en büyük sorunda bu olacak gibi. Ortega olmaya bilirdi bu defada Ravivo,Yusuf ve Ogünde bu performasyonu göremeyebilirdiniz. Trabzon spor ise daha dinamik daha güçlü ve takviyeli olarak yeni sezona baþlayacak gibi Samet Aybaba G.Saray ve Ýstanbul spordan sonra 3’lü savunmaya geçen üçüncü takým olma yolunda. Savunmadan Mustafa, Serkan Mehmet, Yýlmaz’la Selahatine destek veren orta saha oyuncularý gibi görünürde. Analsilan Suki bu sezon lig çok zorlu geçecek ve bol gollü olacak. Bütün lig takýmlarýna baþarýlar diler ve maçlarýn Centilmenlik çerçevesi içinde geçmesini umarýz. Türkspor Hechingen þampiyon R. Kaleli giyimi ile dikkatleri çekmeye baþladý. Ýlhan Mansýz diðer futbolculardan farklý giyiniyor, davranýþlarý ile alýþýlagelmiþ klasik futbolcu tipinden çok bir pop star tarzýný benimsiyordu. Ve Türk halký ile gerçek kucaklaþmasý Dünya Kupasý Finalleri‘nde oldu... Sadece Türkiye deðil tüm dünyada sempatik tavýrlarý, hýrsý, hýzý ve fýrsatçýlýðý ile ünlendi... Öyle ki Japonya‘da bile binlerce kadýn hayraný ortaya çýktý... Türkiye‘de de hayranlarýnýn sayýsýný bir anda onlarca kez katladý... Erkekler futbolunu beðenirken, genç kýzlarýn yeni ilahý olup çýktý... Þimdi herkes onu konuþuyor, onunla ilgili deðerlendirmelerde bulunuyor... [email protected] çocuklarýn boþ zamanlarýný spora vermelerini istedi. Kupa Rotemburg’un Türk Spor Hechingen teknik direktörü Özer yýlmazla yaptýðýmýz konuþmada takýmýna güvendiðini önümüzdeki sezonda A grubunda da þampiyonluk parolasý verdi. As baþkan Reþat güler bu bölgeye ilk gelen basýnýn bizim olduðumuzu dile getirdi ve bu takýmda profesyonel Futbolculara taþ çýkartacak oyuncularýn olduðunu, Türk iþ adamlarýna seslenerek bu bölgeye el atmalarýný söyledi. Bu güne kadar en büyük desteði Avrasya Touristik Gmbh uçak þirketinin verdiðini ve baþka þampiyonlara da ihtiyaçlarý olduðunu unutulmamasýný, bu bölgelerde daha fazla yabancýnýn olduðunu söyledi. Baþkan Reþat Güler gelecekte Abilerine katýlacak alt takýmýnda çalýþmalarýnýn bittiðini ve Türk Ailelere seslenerek Türk spor Hechingen yaptýðý Turnuva iki gün sürdü. BW Zollernalb bölgesinde katýlan Türk takýmlarýnda geleceðin yýldýzlarý parlýyordu. 1. günde elenen takýmlar dostluðu býrakmayýp 2. günde yarý finale katýlan takýmlara seyirci desteði verdi. 3.ve 4.’lük için mücadelede Türk spor Hechingen 3. Tübingen Türk 4. oldu. Final oynayan Haigerloch Pamukkale TSV Rotenburg maçý çok çekiþmeli geçti gülen taraf TVS Rotenburg oldu. Kupalarýný olan takýmlar dostluðun sembolü beraberce eðlendiler. Baþkan Reþat Güler, bunun bir ilk olduðunu bundan sonra çok daha iyi þeyler yapacaðýný ve bu Turnuvalarý daha da çok geliþtireceklerini, büyük takýmlarý da davet edeceklerini söyledi. RENKLER doðuþu yaklaþýk ÝÖ 200 tarihlerine kadar uzanýr.Bu insanlarýn nereden geldikleri bilinmemektedir,ama aðýr kayalarý biçimlendirmedeki baþarýlarý ve yapý tekniklerindeki ustalýklarý düþünülürse, ne kadar yetenekli olduklarý anlaþýlýr.Tiahuanaco’da birbirine kenetlenecek biçimde dikkatle oyulmuþ dev bloklardan yapýlma büyük taþ yapýlar vardýr.Çimu ve Nazka halkýnýn ise yapý ve piramitlerinde kayadan çok kerpiçi yeðledikleri görünmektedir. Varlýðý Roma Ýmparatorluðu ile ayný döneme rastlayan bu eski uygarlýklar Roma Ýmparatorluðu gibi ÝS 200-400 yýllarý arasýnda çökmeye baþladý ve ÝS 800’de çoðunun yerinde 20 yükleri lama sürüleri taþýrdý. Taþ yontuculuðundaki üstün becerilerine karþýn Ýnkalar’ýn Mayalar gibi geliþkin araç gereçleri yoktu.Ne bir yazý sistemleri ne de paralarý vardý.Ýplere düðüm atarak hesap yaparlardý. Dünyada ilk patates üreticileri Ýnka çiftçileridir.Öbür ürünleri mýsýr,tatlý patates ve manyoktu. Domuz,ördek,köpek ve lama yetiþtirirler,lama tüyünden dokumalar yaparlardý. 16.yüzyýlda iki kardeþ arasýnda çýkan taht kavgasý imparatorluðu zayýflattý.Tahtýn varisi Huascar’ý üvey kardeþi Atahualpa hapse attýrdý.Francisci Pizarro yönetimindeki Ýspanyollar altýn aramak için Peru’ya ayak bastýklarýnda tahtta Atahualpa vardý. Ýspanyol komutan Francisci Pizarro,Atahualpa’yý tuzaða düþürerek tutsak aldý.Atahualpa hapisteyken Huascar’ýn öldürülmesi için emir verdi.Emir yerine getirildi;ne var ki,bunu gerekçe gösteren Pizarro,Atahualpa’yý idam ettirdi.Baþsýz kalan ülkeye Ýspanyollar egemen oldular ve Ýnka Ýmpratorluðu’nun topraklarýnýn tümünü ele geçirdiler. Günümüzde yaþayan Ýnka nüfusu 3 milyondan daha azdýr. Bugün And Daðlarý’nýn Keçuva dili konuþan köylüleri Ýnkalar’ýn soyundan gelir.Bunlar Peru’nun yüzde 45’ini oluþtururlar. iz rin dre dre sle sle rin iz www.dem-ajans.de www.dilararesisen.com www.dilanlogo.de www.sevdilli.com www.atakoyu-tatilkoyu.com tte ki a ki a güçlü kabilelere boyun eðdirdiler.Ele geçirdikleri topraklardaki insanlarýn bir bölümünü baþka bölgelere sürerek baþkaldýrmalarýnýn önüne geçerken,bir bölümünü de tarým ve bayýndýrlýk iþlerinde zorla çalýþtýrdýlar. Cuzco vadisinde yer alan ve Ýnka Ýmparatorluðu’nun baþkenti olan yada eritilmiþ metali,kalýplara dökerek biçimlendirirdi.Kýyýnýn kuzey kesiminde yaþayan halk,deðiþik anlatýmlý insan baþý biçiminde çanak çömlek yapýyordu.Ýnkalar basit tezgahlarda çok güzel duvar halýlarý ve yaygýlarda dokurlardý.Pamuklu dokumalarý o kadar inceydi ki,Ýspanyollar bunlarý ipek sanmýþtý.Kemik ve bambudan flüt,toprak ve deniz kabuklarýndan borazan ve tunçtan çanlar yaptýlar. Ýnkalar düzgün ve geniþ yollarýný taþlarla döþediler.Kayalarý oyarak kýsa tüneller,tahtadan köprüler yaptýlar.Geliþkin bir haberleþme sistemleri vardý.Belli aralýklarda kurulu posta istasyonlarýna ulaklar haber taþýrdý.Yollarda ayrýca dinlenme evleri de yapýlmýþtý.Tekerlek bilinmediðinden tte yalnýzca yýkýntýlar kaldý.Bundan ortalama 300 yýl sonra Ýnka Peru’nun ortalarýndaki Cuzco vadisinden indi ve kendilerinden önce baþka halklarýn yaþamýþ olduðu bu bölgeye yerleþti. Ýnkalar daðlardan kýyýlara doðru yayýldýlar.15.yüzyýlda çevrelerindeki þefin buyruðunda 5 önder vardý ve bu düzen hepsinin önderi ve yöneticisi olan Ýmparatora kadar uzanýrdý. Halk belirli bir yaþama ve çalýþma düzenine uymak zorundaydý.Her þey devletindi.Çocuklar ve yaþlýlar dýþýnda herkesten çalýþmasý beklenirdi.Tembellik ve insan onuruna aykýrý davranýþlar aðýr biçimde cezalandýrýlýrdý.Halk yoksul deðildi;ama malý mülkü de yoktu,özgürlükleriyse sýnýrlýydý.Ürettiklerinin belirli bir kýsmýný Ýmparatora ve rahiplere vermek zorundaydý. Ýnkalar,çatýlarý tahta kiriþler üzerine saman örtülü,altýn süslemeli büyük taþ kaleler ve tapýnaklar yaptýlar.Cuzcu Kalesi’nin duvarlarý tonlarca aðýrlýkta taþlardan yapýlmýþtý ve yüksekliði 6 metreyi buluyordu.Ýspanyollar Cuzco’daki büyük güneþ tapýnaðýný bastýklarýnda olaðan üstü güzellikte altýn ve deðerli taþlarla süslü eþyalarýn yaný sýra üzerinde Güneþ tanrýsýnýn resminin bulunduðu kocaman bir altýn tabak buldular.Ay tapýnaðýnda ise her þey som gümüþtendi.Baþkentte yapýlan büyük þenliklerde yaðmur tanrýsýna rne Daðlarý’nýn Ekvador’dan Bolivya’ya kadar uzanan yüksek yaylarýnda yaþayan Keçuvalar,Peru’nun kuzeyindeki daðlarda yaþayan Çavinler,Peru’nun güney kýyýsýndaki Nazkalar ve kuzeyde kýyýda yaþayan çimulardýr.Bu eski uygarlýklarýn lamalar ve insanlar kurban edilirdi. Ýnkalarýn evleri kendilerinden önceki uygarlýklar oranla daha küçüktü.Köylülerin evleri kerpiçten ve saman damlýydý.Eski Mýsýrlýlar gibi Ýnkalarda ölülerini mumyalar yada baþka yöntemlerle korurlardý. Ýnka Ýmparatorluðu’nun kýyý halký bakýrý döverek kaplar yapar inte A nd Daðlarý’nýn yüksek kesimlerindeki vadilerde yaþamýþ ve 12.-16. yüzyýllarda büyük bir imparatorluk kurmuþ olan Güney Amerika yerli halkýdýr.16. yüzyýldaki Ýspanyol istilasýndan önce,ortalama 5-10 milyon nüfuslu çok iyi örgütlü bu imparatorluk,14. ve 15. yüzyýllarda güçlenerek topraklarýný bu günkü Bolivya, Peru,Ekvador ile Arjantin ve Þili’nin bazý bölimlerini içine alacak kadar geniþletti. Ýnkalar’dan önce Güney Amerika’da baþka uygarlýklar vardý.Bunlar Bolivya’nýn yüksek daðlýk bölgelerinde ,Titicaca Gölü yakýnýnda yaþayan Tiahuanacolar,And sayfa rne Cuzco ‘’Güneþin Kutsal Kenti’’olarak bilinirdi.Ýmparatora Tanrý gözüyle bakýlýr ve Güneþ’in soyundan geldiðine inanýlýrdý.Ýmparatorun,yaþam ve ölüm konusunda tartýþýlmaz bir otoritesi vardý. Ýnka’larda 10 ailelik gruplar kendilerine bir önder seçer,önderler bir þefin sorumluluðunda olurdu.Her [email protected] inte Sayý 16 Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
Benzer belgeler
Spekülatif Realizm ve Transendental Materyalizm
„Çeþitli duygu yüklü isimler altýnda,
Ýsa‘dan Kur‘an‘da tam otuz beþ kez söz
edilir; „Allah‘ýn Habercisi“ ve „Mesih“ gibi...
Ama, Kur‘an‘ýn hiç bir yerinde Ýsa, ölümlü
bir
peygamberden,
Muhammed‘in...
Güneydoğu`daki bazı Tekel binalarının Deniz Feneri Derneği binası
var
olan“-“Sonradan
ortaya çýkan“ ikili öðretisi geliþtirilir,
öðrenci
tarafýndan
derinlemesine
kavranmasýna çalýþýlýr. Ayrýca, en
önemlisi, bu iki kavramýn da üzerinde,
ne adý, ne nitelikleri bili...