Güneydoğu`daki bazı Tekel binalarının Deniz Feneri Derneği binası
Transkript
Güneydoğu`daki bazı Tekel binalarının Deniz Feneri Derneği binası
Güneydoðu’daki bazý Tekel binalarýnýn Deniz Feneri Derneði binasý olarak kullanýldýðý hakkýnda rapor hazýrlayan müfettiþler merkeze çekildi ve sicilleri düþürüldü. AKP iktidarý bununla da yetinmedi, þimdi de Tekel Teftiþ Heyeti’nin Ýstanbul dýþýndaki tüm görev merkezlerini ortadan kaldýrmak için çalýþma baþlattý. Çalýþmaya göre, Gümrük Müsteþarlýðý, Hazine Kontrol Müdürlüðü gibi kurumlarda da teftiþ kurullarý ortadan kalkacak. Baðýmsýz þirketler denetleme yapacak. Böylece denetimsiz kalan kamu mallarý da keyfi bir þekilde kullandýrýlacak. ‘Bir Dava 2 Yýl Gezer mi?’ AKP’nin bu hukuk tanýmaz tavrýna karþý Müfettiþler Erol Gördük, Gündüz Tanýk Kabadayý, Enver Eþref Þahin ve Ýsmail Gülay ise, Teftiþ Heyeti’nin kaldýrýlmasýna karþý dava açtý. Ancak davadan sonuç alamadýlar. Avukat Ýlve Yücesoy, “Ýzmir’de açýlan dava önce Ýstanbul’a gönderildi, ardýndan Ýstanbul davaya bakamayacaðýný söyleyerek Danýþtay’a sevk etti, Danýþtay da davaya bakamayacaðýný söyleyince dava ortada kaldý. Bir dava 2 yýl boyunca gezer mi? Kafamýzda bazý kuþkular oluþuyor. Siyasi bir tavýr var gibi geliyor” dedi. Güneydoðu’da Tekel binalarýnýn Deniz feneri derneði binasý olarak kullanýldýðýný bildiren müfettiþler merkeze çekildi. Hükümet bununla da yetinmedi Tekel Teftiþ Heyeti’nin Ýstanbul dýþýndaki tüm görev merkezlerini ortadan kaldýrdý. Açýlan davalar ise sonuçsuz kaldý... Söyleþi 4’DE 2’DE 7’DE 7’DE 3’DE 6’DA Ailesi, dostlarý ve sevenlerinin katýldýðý anma töreninde aydýn ve sanatçýlar hazýr bulundu. Törende bir konuþma yapan “Ruhi Su Dostlar Korosu” üyesi ve Su’nun yakýn sanatçý arkadaþlarýndan Refik Köksal, Su ile birlikte türkü söylememiþ olmanýný büyük bir ayrýcalýk olduðunu söyledi. 2’DE Nevþehir'in Avanos ilçesinde çanak ustasý Mehmet Körükçü tarafýndan Kýzýlýrmak topraðýndan elde edilen çamurla yapýlan darbuka ve udo, Avrupa ülkelerine ihraç ediliyor. Avanos ilçesinde 33 yýldan beri çanak ve çömlek ustalýðý yapan Mehmet Körükçü, dünyada ilk olarak Nijerya'da ortaya çýkan ve daha ... 3’DE Alevi kültürün sol ideolojinin toplumsallaþmasý ile geçirdiði dönüþümlere de deðiniyorsunuz. Genel olarak Cumhuriyet döneminde özel olarak da 60 sonrasýndan bu yana Aleviliðin evrimi nasýl bir süreç izledi? Siz bu sürecin olumlu ve olumsuz yönleri hakkýnda ne/ler düþünüyorsunuz? Aleviler bence 60 sonlarý, 70 baþlarýnda iyi bir sýnav verdi. Devrimci hareketi desteklediler. Ama darbeden de nasiplerini iyi aldýlar. Dediler ki ne varsa yine Kemalizm’de var. Ki bence bu bir Stockholm sendromudur. Yine Kemalizm’e sarýldýlar. Ben þu andaki Alevi hareketlerini geri buluyorum. Romanýnýzda Çocuklara verilen isimler de ilginç. Ýsimler üzerinden politikleþme ya da politik duruþunu açýða vurma durumu var. Ne dersiniz? 5’DE En çok anasýnýfý ve birinci sýnýf öðrencilerinin kullandýðý oyun hamurlarýnda büyük tehlike var. Mehmet ÇINAR- Erol AKKIR ÝLKÖÐRETÝM birinci sýnýflar ve anasýnýfý öðrencilerinin en çok kullandýðý kýrtasiye malzemelerinden boyalý oyun hamurlarýnda, özellikle Çin'den ithal edilen taklit ürünlerin kanserojen etkisinin bulunduðu ve velilerin daha seçici davranmalarý gerektiði vurgulandý. 2’DE 2 Geçtiðimiz hafta Radikal’de yayýmlanan ‘Eðitimin Gelir Primi’ adlý makalesinde Uður Gürses, OECD’nin 2009 Eðitim Raporu’ndan yola çýkarak eðitim yatýrýmlarýnýn uluslararasý karþýlaþtýrmasýný yapýyor ve ‘eðitimli olmanýn sadece iþ bulabilmek için deðil, katma deðer ve yüksek gelir elde etmek için de gerekliliðine’ deðinerek ‘insan sermayemizin’ dünyada rekabet edebilmesi için eðitim politikalarýmýzýn yenilenmesi gerektiðini belirtiyordu. Basite indirgersek ‘eðitime yatýrým yapalým çünkü böyle yaparsak sonunda bizler de zengin oluruz’ diye ifade edilebilecek bu yaklaþým 90’lardan itibaren ülkemizde çokça seslendirilmiþ ve neredeyse sorgulanmadan kabul edilmiþ bir bakýþ açýsýdýr. Bu düþüncenin kaynaðý da OECD, Dünya Bankasý gibi kuruluþlar ve bunlarýn yayýmladýðý, ülkelerin eðitim yatýrýmlarý ve ekonomik geliþmiþlik düzeylerini karþýlaþtýrmalý olarak inceleyen raporlardýr. Ancak ilk bakýþta doðruymuþ gibi gözüken bu yaklaþým aslýnda sorunludur, çünkü eðitimle ilgili pek çok indirgemeci varsayýmý da içinde barýndýrmaktadýr. Bu varsayýmlarýn en önemlisi, eðitimin varlýk nedeniyle ilgilidir. OECD raporlarýnda okullar, özellikle de yüksek öðretim toplumsal dönüþüm saðlayan kurumlar olarak deðil de ‘insan sermayesini’ eðitecek, ülkenin rekabet gücünü arttýracak mesleklendirme kurumlarý olarak gösterilir topluma. Ýyi eðitim, iyi mesleðe eþitlenir. Bir baþka deyiþle eðitimin içi boþaltýlýr, bir yarýþa dönüþtürülür. OECD’ye sorarsanýz, örneðin gençlerin matematik, fizik, sosyoloji, felsefe gibi temel bilimlerde eðitim almasý gereksizdir, çünkü bu alanlarda eðitimli insan gücüne ihtiyaç duyulmayacaktýr. Ýþsizlik sorunumuz ise ancak gençlerimiz biliþim alanýnda eðitilirlerse çözülecektir. Çünkü kendi ülkelerinde deðilse bile Hindistan’da, Çin’de iþ bulabilecektir çocuklarýmýz. Ayný OECD bundan 20 yýl önce de iþletme, iktisat eðitimi alan hiç kimsenin iþsiz kalmayacaðý kehanetinde de bulunmuþ, bu nedenle onlarca iþletme fakültesi açýlmýþtýr ülkemizde. Sonuç bugün kapý kapý dolaþýp pazarlamacýlýk yapan, inþaatlarda, call-centerlar’da çalýþan binlerce iþletme mezunudur. Yani biz moda alanlarda fakülte açtýk diye iþsizlik bitmez. Ýþsizlik yeni iþ alanlarýnýn açýlmasýyla biter. OECD raporlarlarýný bir baþka gözde önerisi de eðitim yatýrýmlarýnýn artýrýlmasýdýr. Çok doðru, haklý bir öneridir bu. Ancak, bu yatýrýmý devletten beklemez OECD. Devletler küçülmelidir, küçük devletin de parasý eðitim yatýrýmlarýna yetmez, özel sektör de iþin ucundan tutsun der. Bu düþünce de bizde karþýlýðýný bulmuþtur. Kýsa zamanda ‘üç koy beþ kazan’ mantýðýyla yetiþtirdiðimiz iþadamlarýnýn eðitim ‘sektörü’ne girmeleri, son yýllarda kasabalarda bile özel ilköðretim okullarýnýn açýlmasý, tarikatlarýn en temel iþinin özel okulculuk, dershanecilik, kursçuluk haline gelmesi ve böylece eðitim kalitesinin ayaklar altýnda sürünmeye baþlamasý da bu politikalarýn sonucudur. OECD uzmanlarýnýn çok iyi bildikleri fakat nedense raporlarýnda yer bulamayan baþka bilgiler de vardýr. Örneðin eðitimdeki baþarýsýyla diðer ülkelere örnek gösterilen Finlandiya’da bir tane bile özel ilköðretim okulu ya da özel lise yoktur. Ýsveç, Almanya, Kanada gibi eðitim alanýnda baþarýlarý olan diðer ülkelerde de... Hiçbir OECD raporu dezavantajlý gruplarýn; kadýnlarýn, engellilerin, yoksullarýn eðitime nasýl katýlabileceklerini, devletin bu amaçla ne yapmasý gerektiðini ya da bu kiþilerin eðitim yatýrým priminden ne kazanacaklarýný da anlatmaz. Sadece istihdam hedefine yönelmiþ eðitim politikalarýnýn toplumsal geliþimi engelleyeceðinden ve var olan eþitsizliklerin yeniden, yeniden üretileceðinden de söz edilmez bu raporlarda. OECD sosyal politikalarla ilerlemiþ devletleri örnek gösterir ancak sosyal içerikli reçeteler sunmaz bize. Sözün özü, içi bu kadar boþaltýlan, sadece mesleklendirmeye indirgenen eðitimin toplumsal bir gelir primi yaratmasý olanaksýzdýr. BirGün Ailesi, dostlarý ve sevenlerinin katýldýðý anma töreninde aydýn ve sanatçýlar hazýr bulundu. Törende bir konuþma yapan “Ruhi Su Dostlar Korosu” üyesi ve Su’nun yakýn sanatçý arkadaþlarýndan Refik Köksal, Su ile birlikte türkü söylememiþ olmanýný büyük bir ayrýcalýk olduðunu söyledi. Refik Köksal, “Ruhi Su ile 1978 yýlýnda tanýþtým. O dönem Türkiye siyasi anlamda sýcak günler yaþýyordu. Ancak buna karþýn Su, müzik çalýþmalarýný disiplinli bir biçimde yürütüyor, bizleri de bu yola sevkediyordu. Yaþamýnda hapis ve iþkence görmüþ olan Su, insanlýðýn yüz aký devrimci bir aydýndýr. Yalnýzca geçmiþin ozaný deðil, ayný zamanda geleceðin de yüz akýdýr” diye konuþtu. Ruhi Su sevenlerinin tek tek söz alarak konuþma yaptýðý anma töreninin sonunda, Grup Yorum türküler seslendirdi. Daha sonra mezara çiçekler býrakýldý. Birgün Tarýk Iþýk Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý, kurumu ve Ýslam'ý tehdit listesi oluþturdu. 'Tehditler'den biri özellikle Alevi Derneklerin gündeme getirdiði 'Zorunlu din dersinin kaldýrýlmasý' talebi ANKARA - Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý, kurumu ve Ýslam’ý tehdit eden unsurlarýn listesini çýkardý. Diyanetin tehdit listesindeki bir madde þöyle: “Kimi çevrelerce zorunlu din öðretiminin kaldýrýlmasý taleplerinin olmasý.” Özellikle Alevi Sivil Toplum Örgütleri zorunlu din dersinin kaldýrýlmasý için bir süredir kampanyalar düzenliyor. Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Stratejik Planý’nda ‘Dini ve kurumu tehdit eden unsurlar’ þöyle sýralandý: * Ýslami alandaki farklý dini görüþ ve yorumlarýn ayrý bir din gibi gösterilmesi yönündeki gayret ve çalýþmalarýn olmasý * Dýþ dünyada ‘Ýslam’, ‘Müslüman’ ve ‘Ýslam Peygamberi’ hakkýnda olumsuz imaj oluþturulmaya çalýþýlmasý * Ýlahiyat fakültesi kontenjan yetersizliði * Baþkanlýðýmýza eleman temin kaynaðý olan Ýmam-Hatip Lisesi ve Ýlahiyat Fakültesi mezunlarýnýn mesleki bilgi ve beceri bakýmýndan takviyeye ihtiyaçlarýnýn olmasý * Yeterli teþkilat yasasýnýn olmamasý * Kamu kurumu olarak Diyanet’in varlýðýnýn kimilerince devletin temel ilkeleri ile çatýþtýðý iddiasý * Milli birlik ve dini bütünlüðü olumsuz etkileyen yýkýcý ve bölücü faaliyetlerin olmasý * Dini, ailevi deðerleri yýpratan yayýnlar * Kimi çevrelerce zorunlu din öðretiminin kaldýrýlmasý taleplerinin En çok anasýnýfý ve birinci sýnýf öðrencilerinin kullandýðý oyun hamurlarýnda büyük tehlike var. Mehmet ÇINAR- Erol AKKIR ÝLKÖÐRETÝM birinci sýnýflar ve anasýnýfý öðrencilerinin en çok kullandýðý kýrtasiye malzemelerinden boyalý oyun hamurlarýnda, özellikle Çin'den ithal edilen taklit ürünlerin kanserojen etkisinin bulunduðu ve velilerin daha seçici davranmalarý gerektiði vurgulandý. Kýrtasiyeciler okullara rastgele ürün yerine markalý ürün alýnmasý gerektiðini belirtirken, Akdeniz Üniversitesi Týp Fakültesi Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý ve Çocuk Onkoloji Uzmaný Prof. Dr. Volkan Hazar, birçok üründe bu tür risklere rastlanabileceðini söyleyerek velilerin alýþveriþlerinde daha dikkatli davranmalarýný kaydetti. Son yýllarda özellikle ithal ürünlerle birlikte bu risklerin arttýðýna olmasý Kurumun ‘zayýf noktalar’ý da sýralandý: * Bütçe imkânlarýnýn kýsýtlý olmasý, bütçenin tamamýna yakýnýnýn sadece personel giderlerini karþýlýyor olmasý * Bazý bölgelerde görev yapan personelin lojman imkânlarýnýn olmamasý * Personelin ve ailelerinin istifade edebileceði sosyal tesislerin olmamasý * Tüzel kiþiliðinin olmamasý nedeniyle mülk edinememesi, yönetiminden ve denetiminden sorumlu olduðu halde dini tesislerin mülkiyetlerinin farklý özel ve tüzel kiþilere ait olmasý * Dini tesislerin yapýmý ve onarýmýnda yetkili olunmamasý * Her camide kadro ve Diyanet görevlisinin bulunmamasý. Radikal da dikkat çeken Prof. Dr. Hazar, velilerin çocuklarýna alacaklarý oyun hamuru ve diðer boyalý kýrtasiye malzemelerini seçerken Saðlýk Bakanlýðý'nýn uygun gördüðü ürünlerin tercih edilmesini istedi. Prof. Dr. Hazar, Türkiye'de her yýl yaklaþýk 3 bin çocuða kanser tanýsý konulduðuna dikkat çekti. (dha) A Rýza Selmanpakoðlu ayný gün birkaç saat sonra beni arayarak “sen aday deðilsen aday olacaðýný” söyledi, bende aday olmayacaðýmý ifade ettim o halde bana destek olursan aday olurum dedi. Bende parti aday gösterirse gerekli desteði saðlarýz dedim ve böylece A Rýza Selmanpakoðlu’nun adaylýk süreci baþladý ve CHPye üye olarak aday adaylýðýný açýkladý. CHP ilçe baþkaný Bayram Ayvazoðlunu aday gösterince partiye sitem ederek CHP den istifa ediyor. Bir gurup Hacýbektaþlý yanýna giderek baðýmsýz aday olmasýný istiyor ve gidenlerede CHP den istifa ederseniz gelirim diyor, Hacýbektaþ a gelen arkadaþlar 50 kiþi kadarý hemen partiden istifa ediyor ve A Rýza Selmanpakoðlu’da baðýmsýz adaylýðýný açýklýyor. * ** Geçen günlerde yapýlan sözde halk meclisi toplantýsýnda Nihat Doðan söz alarak önce eski belediye baþkanlarýmýzdan Nafiz Ünlüyurt hakýnda hoþ olmayan laflar ediyor sonrada benim için o inci babanýn adamý diyor, benim için niçin böyle diyor anlayamýyorum (benim inci babayý tanýmam Nevþehir Bayýndýrýlýk müdürlüðünde görev yaptýðým 1979-1980 yýllarý arasýnda yani bundan 30 yýl önce Mehmet Nabi Ýncilerin “inci baba” lakaplý bakanlýktan almýþ olduðu Ürgüp afet evler inþaatýnýn bakanlýk adýna kontrol mühendisliðini yaptýðým yýllarda idi) aradan 30 yýl geçmiþ acaba sayýn Nihat Doðan ne demek istedi ki. Sayýn Nihat Doðan 30 yýlýn hiç muhasebesini yaptý’mý.Siyasette olduðum 25 yýl içinde Nihat Doðan a saygýsýzlýk yapmadým, zaman, zaman onore etmeye çalýþtým ama anlamamýþ, bir Ýngiliz atasözü vardýr “fazla tevazu uþaklara mahsustur” artýk tevazuu göstermeme gerek kalmadý demek ki herkese anladýðý dilden konuþmak gerekiyormuþ. Daha düne kadar belediye baþkaný A Rýza Selmanpakoðlu hakkýnda yazý yazan atan tutan Nihat Doðan birden paþacý kesildi tabii onlarda inandý þimdi! en kolay yalakalýk eskilere atmak “yaþasýn yeni kral” demek. Ama sayýn Doðan biraz geç kaldý galiba köþeler tutuldu, biraz daha atarsa belki ona da bir yer bulurlar. Þimdi bu yazýyý dikkatli okuyanlara soruyorum Nihat Doðan kimin adamý? 12.09.2009 Mustafa ÖZCÝVAN Ýnþ. Mühendisi Bitti Kent Haber Sulucakarahöyük/ NEVÞEHÝR Nevþehir'in Avanos ilçesinde çanak ustasý Mehmet Körükçü tarafýndan Kýzýlýrmak topraðýndan elde edilen çamurla yapýlan darbuka ve udo, Avrupa ülkelerine ihraç ediliyor. Avanos ilçesinde 33 yýldan beri çanak ve çömlek ustalýðý yapan Mehmet Körükçü, dünyada ilk olarak Nijerya'da ortaya çýkan ve daha sonra birçok ülkeye yayýlan 'Udo' isimli müzik aleti ve darbukalarý, 9 yýldan beri çanaktan ürettiðini söyledi. Körükçü, Nijerya'da yýllar önce yöre kadýnlarýnýn su taþýmak amacýyla kullandýklarý çamurdan yapýlý küplere vurmalarýyla gelen seslerden etkilenerek müzik yapmaya baþlamalarý sonucu birçok dünya ülkesine yayýlan ve 'Udo' adýný alan müzik aletini üretmeye baþladýðýný belirterek, bu aleti dünyada el ile çamurdan yapan sadece 2 kiþi olduðunu söyledi. Bir ve iki delikli olan bir udoyu bir gün içerisinde yapabildiðini ifade eden Körükçü, udonun Türkiye'de son yýllarda oldukça yaygýn bir þekilde kullanýldýðýný sözlerine ekleyerek, "200 ila 400 avro arasýnda satýlan müzik aletini, Belçika, Almanya, Norveç, Hollanda, Norveç ile Amerika'ya ihraç etmekteyiz. Yaptýðým bu müzik aletini Avanos'ta yaparak ihraç etme düþüncesini 2000 yýlýnda tanýþtýðým Mehmet Emin Polat isimli bir müzisyen verdi. Daha sonra örneklerine bakarak bunlarý yapmaya baþladým. Daha önceden bu alet hazýr kalýp kullanýlarak yapýlýyormuþ. Ben ise bunu çamurla, çanak tezgahta el emeði göz nuru dökerek yapýyorum. Avanos çanaðý ile yaptýðým Udolarda sesin daha güzel olduðu söyleniyor" diye konuþtu. Türkiye'de olduðu kadar Arap klasik ve halk müziðinde özelikle Kuzey Afrika'da yaygýn olarak kullanýlan darbukanýn çanaktan yapýmýna da öncelik verdiðini söyleyen Mehmet Körükçü, çamurdan darbuka yapýmýna da özellikle son yýllarda büyük bir aðýrlýk verdiklerini ifade etti. Çamurdan yaptýðý darbukalarýn üzerinde rapido ile çeþitli motifler iþleyerek görsel açýdan oldukça zengin bir hale getirdiðini dile getiren çanak ustasý Körükçü, darbukalarýn fiyatlarýnýn ise 250 ile 450 avro arasýnda deðiþtiðini söyledi. Körükçü, "Darbukada da farklý bir çalýþma yaparak, bundan böyle çanaktan yapýlý darbuka üretimine de baþladým. Kullanýmý açýsýndan da oldukça farklýlýk kazandýran çanaktan yapýlý darbukalar özellikle ritim ustalarýnýn da ilgi odaðý haline geliyor" dedi. Kent Haber Turistler bað bozdu Sulucakarahöyük/ NEVÞEHÝR Kapadokya bölgesine tatil için gelen turistler, bölgede bulunan üzüm baðlarýna girerek bað bozumuna katýlýyorlar. Türkiye'nin peribacalarý ile ünlü turizm bölgesi Kapadokya'da, sofralýk ve þaraplýk üzüm üretimi de son yýllarda hýzla artýyor. Bölgede Ürgüp ilçesi ve Mustafapaþa beldesi gibi turistik merkezlerde bulunan Sulucakarahöyük/ KAYSERÝ Kayseri’nin Kocasinan Belediyesi, ‘saðlýklý gelecek, saðlýklý nesillerle gelecek’ çalýþmasý kapsamýnda, okullarý dersler baþlamadan önce haþere ve mikroplara karþý ilaçladý. Açýklamalarda bulunan Kocasinan Belediye Baþkaný Bekir Yýldýz, geleceðin sahibi çocuklarýn daha saðlýklý mekanlarda eðitim almasýný saðlamak amacýyla ilçe sýnýrlarýndaki bütün okullarý eðitim ve öðretim sezonu baþlangýcýnda ve sömestr tatilinde olmak üzere yýlda iki kez ilaçladýklarýný vurguladý. Baþkan Bekir Yýldýz, “Okullarý haþere ve bulaþýcý mikroplardan temizleyerek, öðrenciler için saðlýklý eðitim ve öðretim mekanlarý oluþturmayý istiyoruz. Milli Eðitim Müdürlüðü ile görüþerek okullarda; sýnýf, yemekhane, yatakhane, bodrum, kazan dairesi üzüm baðlarýnda eylül ayý ile baþlayan bað bozumu turistlerinde büyük ilgisini çekiyor. Peribacalarýný gezdikleri yerlerde karþýlarýna çýkan üzüm baðlarýna girerek burada yöre halký tarafýndan gerçekleþtirilen bað bozumlarýna katýlan Alman ve Fransýz turistler, bir yandan da bol bol üzüm yiyor. Açýklamalarda bulunan Mustafapaþa Belediye Baþkaný Levent Ak, beldelerinde yetiþen sofralýk ve þaraplýk üzümlerin Türkiye'nin en lezzetli üzümlerinden olduðunu söyledi. Burada üretilen beyaz üzümlerin ayný zamanda yöre halký tarafýndan eylül ayýndan itibaren ‘tevek’ adý verilen aðaç çubuklarýna asýlarak evlerin kiler bölümünde saklandýðýný ve üzümlerin bu þekilde tazeliðini koruyarak mart ayýna kadar durabildiðini ifade eden Ak, ve tuvaletleri ilaçlayýp, dezenfekte ediyoruz. Temiz ve saðlýklý çevre oluþturmak için elimizden gelen çabayý gösteriyoruz. Bu vesileyle yeni eðitim ve öðretim yýlýnda bütün öðretmen, öðrenci ve idarecilerimize baþarýlar diliyorum” dedi. Kent Haber MUSTAFA SÜMEN "Turizmin yaný sýra üzümcülük bölgemiz için son derece önemli. Beldemizde bulunan çok sayýdaki üzüm baðý turistlerinde büyük ilgisini çekiyor. Zaman zaman karþýlaþtýklarý yöre halký ile birlikte bað bozumuna katýlan turistler, bölge üzümlerini bu þekilde tatma fýrsatý da yakalýyor" dedi. Kent Haber GEREKLÝ TELEFONLAR Kaymakam Kaymakamlýk Yazý Ýþ. Sos. Yar. ve Day. Özel Ýdare Nüfus Belediye Baþkanlýðý Milli Eðitim Müd. Halk Eðitim Müd. Askerlik Þubesi Kapalý Spor Salonu Devlet Hastanesi Ýlçe Saðlýk Grup Bþk. Tapu Sicil C.Savcýlýðý Adliye Adliye Kütüphane H.B.V Kültür Merkezi Müze Turizm Danýþma Emniyet Amirliði Karakol Amirliði Jandarma Ýlçe Tarým Lise Kýz Meslek Lisesi Mal Müdürlüðü Kadastro Karaburna Belediye Kýzýlaðýl Belediye PTT. T.M.O. Türkiye Ýþ Bankasý Ziraat Bankasý Þoförler Cemiyeti Esnaf Odasý Tarým Kredi Koop. TEDAÞ Çiftci M.K.Baþkanlýðý Rýfat Kartal Huzurevi Sulucakarahöyük Gzts Taþýyýcýlar koop Nevþehir Seyahat Þanal Seyahat Mermerler Seyehat Dergah Taksi Duraðý Terminal Taksi Huzurevi Hacýbektaþ Noterliði Hacýbektaþ Öðretmen evi 441 3009 441 34 10 441 39 77 441 31 01 441 31 02 441 37 44 441 30 16 441 30 48 441 30 10 441 35 20 441 30 15 441 36 32 441 32 49 441 35 38 441 35 38 441 30 18 441 30 19 441 33 94 441 30 22 441 36 87 441 26 97 441 36 66 441 38 08 441 30 20 441 37 74 441 31 08 441 30 56 441 35 37 453 51 30 455 61 29 441 35 55 441 30 11 441 35 00 441 33 26 441 30 74 441 37 42 441 32 76 441 31 42 441 36 80 441 33 38 441 39 47 441 20 06 441 30 43 441 33 59 441 21 73 441 25 25 441 27 97 441 33 38 441 35 23 441 31 20 ARAÞTIRMA Ne tür malzemeler kullanýldý? Oðuz Elbaþ: Lirde aðaç malzeme kullanýldý. Hem gövde hem ses kutusu, hem baðlantý elemanlarý tamamen ahþap malzemeden yapýldý. Baðlamalar ha keza yine ahþap. Bu Ankara’da yapýldý. Çalpar metal malzemeden yapýldý. Kavallar ahþap. Çoðu ÝTÜ’de yapýldý, Avanos’ta çömlek darbuka yapýldý. Elimizde Hitit öncesinden koloni çaðýndan kalan orijinal darbukalar var. Bunlar, piþmiþ topraktan yapýlmýþ. Biz de piþmiþ topraktan ayný ölçülerde çömlek darbuka yaptýrdýk. Bu projeyle artýk týnýsýný bugün duymadýðýmýz, 3700 yýl öncesine ait çalgýlar hayat buldu diyebilir miyiz? Oðuz Elbaþ: Evet, yeniden soluklandýlar. Deðerli hocamýz Okan Murat Öztürk’ün elinde baðlamalar, ses bulacaklar. Bunlarý yeniden dünyaya dinleteceðiz. Hitit çalgýlarýyla bir konser. Hayal etmek biraz zor gibi. Siz nasýl hayal ediyorsunuz? Okan Murat Öztürk: Orkestra eseri olduðuna göre temel orkestra çalgýlarýndan oluþuyor. Bunun yanýsýra geleneksel müziðe özgü çalgýlar ayrýca Hitit dönemine ait yeniden inþa edilmiþ çalgýlar var. Bunlarýn bütününden nasýl bir ses çýkacaðýný açýkçasý hayal ettik ama somut olarak provolar sýrasýnda duyacaðýz. Provalarýmýz konserden bir-iki gün önce olacak. Þu ana kadar tek tek çalgýlardan duyduðumuz sesler, bizim geleneksel çalgýlarýmýza benzerlik gösteriyor. O yapýdaki çýkacak sesin birbirinden çok büyük farklýlar sunmasý pek mümkün deðil. Bir kýsmý çengden çýkan seslere benziyor. Büyük lirden arp ve çeng benzeri ses çýkýyor. Baðlamalardan bizim sazlarýmýza benzer ses çýkýyor. Bir tanesi deri göðüslü, tara benzer ses çýkýyor. Halk kültüründe çalýnan çalgýlar ile onlardan çýkan ses ile geriye doðru arkeolojik bulgulardan hareketle, ölçeklendirilerek yapýlan çalgýlarda da bir paralellik, aynýlýk demiyorum, benzerlik olduðundan söz edebiliriz. Ýnsanoðlunun bir çabasý var. Biz niye arkeoloji ile tarih ile uðraþýyoruz? Bu bir anlama çabasý. Sanatsal yanýyla bakýldýðýnda da burada bir yorum var. Bilim belgeler üzerinden hareket eder, ama sanat her zaman belgeyle baðýmlý kalmak zorunda deðildir. O sizin nasýl yorumladýðýnýz ve hissettiðinizle baðlantýlýdýr. Hattuþa projesi, temelde bilimsel verilere dayanan günümüz halk kültürünün özelliklerini, Avrupa kültürünün özelliklerini deðerlendiren ama bunlarýn hepsini sanat potasý içinde eriten bir þey. Hattuþa, bizim yorumumuz olacak. Oðuz Elbaþ: Belki de böyle bir orkestra ilk defa oluþuyor. Okan Murat Öztürk: Dünyada ilk kez yapýlan bir þey bu. Müthiþ bir orkestra oluþtu. Ýlginç bir müzikal eser ortaya çýktý. 3700 yýllýk çalgýlarýn, dünya müzik ailesine yeniden kazandýrýldýðýný söylüyorsunuz. Artýk çok özel bir projede deðil de daha yaygýn þekilde kullanýlmasý mümkün olacak mý? Okan Murat Öztürk: Bu çalgýlar ses üretiyor. Her zaman her durumda kullanabilirsiniz. Zaten o baðlamalarý konserlerde kullanmak istiyorum. Oðuz Elbaþ: Bambaþka bir renk çýktý. Bu bir deneysel çalýþma. Ortaya bir þey çýktý. Modern bir orkestra ile çalacaðýmýzý varsayarak teknik oynamalar yaptýk. Sahnede çalýnabilir olmasý için teknik uyarlamalar yaptýk. Ýleride belki özüne döneceðiz. Hattuþa projesinde kullanýlacak çalgýlar hangileri? Oðuz Elbaþ: Lir, kaval, davul, zil gibi arkeolojik çalgýlar da var, çeng gibi geleneksel çalgýlar da.. Macarlarýn Simbalon ve taragotu, Portekiz’in gitarý, Ýtalya’nýn gayda türü çalgýlarý da bulunuyor. Hattuþa projesini görecek, duyacak ve konseri izleyecek olanlar, konser sonrasýnda nasýl bir bilinç kazanacaklar? Ne öðrenecekler? Okan Murat Öztürk: Batý kendi uygarlýðýnýn temeli olarak eski Yunaný kendine referans alýr. Anadolu kültürü üzerinde yapýlan çalýþmalar, ortaya koymuþtur ki, Helen kültürünün kaynaðý Anadolu’dur. Felsefe, demokrasi kültürü, bilimin ilk örnekleri açýsýndan yani Yunan medeniyetini referans haline getiren özellikler neyse, bunlar Anadolu orijinlidir. Heraklit, Hipokrat, bildiðiniz dünya bilimlerinin kaynaðý durumunda olan bilim insanlarý ve filozoflar aslýnda Anadolu’da yaþamýþ veya doðmuþlardýr. Ýskender Ohri mesela, bütün bunlarýn hepsini Helen kültürüne mal edilmesini hatalý bulur. Bunlarýn hepsi Anadolu’dadýr. Bugünkü dünyada ABD, dünyanýn her yerinden insan alýyor. Orada yaptýklarý bu topraklarýn müziðini farklý biçimde dünyaya tanýtacaðýmýz için çok mutluyum. HATTUSA METNÝ Hattuþa için bestelenecek eserde yer alan metnin birinci bölümünde(A), Hititler tanýmlanarak dünya için önemi vurgulanýyor. Ýkinci bölümde (B) Hitit kültürü ve günümüze yansýmalarý ile uygar dünyaya sunduðu deðerler iþleniyor. Üçüncü bölümde (C) ise Hitit yaþamýndan kesitler veriliyor. Son bölümde (D) ise Hititlerin yok oluþu anlatýlmaya çalýþýlýyor. Metin, eserin sunumu sýrasýnda özel sahne uygulamalarý ile þiirsel bir dille seslendiriliyor. A yýllar yýllar önce âh nice bin yýl önce analara bir ana doðar gibi Anadolu! Hitit bir güneþ gibi ufukta görününce ruhlarýn birbirini tanýdýðý bu yerde daðlar kýzýdýr Kibele’nin ýrmaklar oðlu yýllar yýllar önce âh nice bin yýl önce nurdan bir alev yükselir Neþa semâlarýndan Hitit pýrýl pýrýl ve bir Dünya doðar bundan yýllar yýllar önce âh nice bin yýl önce kopar sevda sözleri Hattuþa surlarýndan âh Hattuþam sakýn bizi kör kuyulardan âh Hattuþam ruhumu ýþýklarla dolduran… aþk senden huzur senden bilgi senden þimdi bir ben-i âdemiz topraðýnda Zaman bir Hitit suyudur unutma! akar çaðlar boyu taþ duvarlarýndan Hattuþa… Hattuþa… Hattuþa… B nasýl eserse fýrtýnalar dört bir koldan nasýl buluþursa akarsular bir havzada þimdi aðaçlar “bir orman” oldular orda Hattuþa… Hattuþa… Hattuþa… demirle iþlenir Tunç Zamaný bu sevda âh bin yýl çaðlamýþ bir ýrmak gibisin seninle büyüdü gül, menekþe, lale dizlerinde bülbül ellerinde güvercin sendin her duanýn sýðýndýðý Son Kale duyulur duvarlarýnda sesi bütün dinlerin düþünce veya ürün ABD’ye mal ediliyor. Bu, bir Çin Japon geliþmesidir denilmiyor. Uygarlýk tarihine baktýðýmýzda çifte standartlar karþýlaþýyoruz. Doða bilimlerinin, felsefenin temeli Anadolu olduðu halde, bunlarýn tamamýný Helen kültürüne mal ediliyor. Burada ideolojik bir saptýrma var. Türkler de çok bilinçli ve duyarlý deðilller. Kültür sanat insanlarýnýn sayýsý da az, Böyle olunca ideolojik anlamda zemin kaybediliyor. Hattuþa gibi projeler, bu ve benzeri noktalarda Türkiye’nin daha fazla bilinçlenmesinin, dünyaya Anadolu’dan bakabilmesinin ufkunu açabilecek. Çok boyutlu düþünülmesini, sorular sorulmasýný tetikleyebilecek. Oðuz Elbaþ: Helen kültürü, demir çaðýn son dönemine denk gelir, yenidir. Ama Hitit çaðý dediðimiz zaman çok gerilere gidiyoruz. O dönemden yaklaþýk 1500 yýl daha geriye gitmeniz lazým. Dünyada insanlar maðarada yaþarken Anadolu insaný yerleþik düzene geçiyor. Kentler kuruyor. Bütün bunlarý yadsýyoruz ve Anadolu’yu þu andaki popüler kültür etkisiyle dünyada bambaþka bir yere oturturuyoruz. Barbarlarýn dünyasý gibi bir yere oturtuyoruz. Anadolu uygarlýðýn dünyasýndan çýkýyor, barbarlar dünyasý haline geliyor. Buna tahammül etmek hakkaten çok güç. Þimdi, Hattuþa projesiyle döner bir ulu çýnarýn etrafýnda Dünya su nasýl koþarsa yapraklara, dallara akar derya misali yarýn limanlarýna Hattuþa… Hattuþa… Hattuþa… okunur duvarlarýnda hâlâ bu sevda Hatti de sen Hurri de sen Luwi de sen aþkýn töresiydi þimdi Anadolu’da esen yeller arasýnda büyür Kýzýlýrmak illeri Ruhun uyurken kilde, metalde, mermerde sendin o rüya kalbimizden usulca geçen âh Hattuþam sesler mi geliyor Yazýlý Kaya’dan? âh Hattuþam sözlerin balý mý dökülen o Taþlardan? dal senden, yaprak senden, kök senden açar bir ebedî sevda tohumlarýndan her bahar bir mesel gibi dillerde gezen okunur þarkýlarý Anadolu topraðýndan Hattuþa… Hattuþa… Hattuþa… Zaman bir Hitit aðacýdýr unutma! C bir þarkýydý dualarý o zaman tanrýlara açýlan elleri insanlarýn, davullarý, zilleri, gönülleri þenlik daðýlýr gibi kalkýlan ulu bir sofradan duydun mu usulca gelip geçen o hüzün yelini? “….Zababa… Zababa… Zababa…” kýrallarýn sadasýymýþ o kubbede yankýlanan solmuþ kaftaný, devrilmiþ tahtý, düþmüþ tâcý yanar bulutlar içinde þimdi bir veba güneþi yazlarý bir gölge gibi saran o “baldýran” acý ne zaman sileceksin Arinna ne zaman? âh deryalara dönerken mi gözümün yaþý? uyku bir ejderha gibi konunca bedenime karabasanlar ürüyor kalbinde halkýmýn nerde eski rüyalar, o lirik þarkýlar nerde? sönerken ruhum bir kandil gibi derinlerde uyurum nice bin yýl ardýnda büyülü bir camýn âh Hattuþam zaman tarumar el açtýðýmýz Ulular þimdi yok! daðýlýr bahçe, kuþlar göçer Güneþ üstümüzde þimdi yok! D gel sen de unutma bu yerde Ulu bir Güneþin battýðýný anýlarýn bir sevda gölgesi gibi ruhunu sardýðýný ne zamandýr yýldýzlar ýþýmayý unuttu mu diyorlar? söyle onlara Hattuþamýn ebedî bir KOR gibi yandýðýný HATTUSA Konser Yazan ve Yöneten / Written and Directed by : Oðuz ELBAÞ Genel Koordinatör / General Coordinator: Mustafa BAYUR Müzik / Composer : Ertuðrul BAYRAKTARKATAL Yönetmen Yardýmcýsý (Müzik) / Assistant Director (Music): Okan Murat ÖZTÜRK Conductor: Ertuð KORKMAZ Concertmeister: Cihat AÞKIN Sanat Yönetmeni / Art Director: Tamer LEVENT Anlatým / Presented by: Tamer LEVENT & Meltem Keskin BAYUR Metin / Music Text: Oðuz ELBAÞ & Alphan AKGÜL Kostüm Uygulama ve Tasarým / Costum Realization and Design: Sitare Yýlmaz OKUTAN Sahne Tasarým: Eþber KARAYALÇIN Görüntü Yönetmeni / Visual Director: Can ÖZGÜN Tonmeister: Yalçýn TUÐSAVUL Hitit Çalgýlarýnýn Yeniden Yapýlandýrýlmasý / Reconstruction of Hittite Instruments: Oðuz ELBAÞ, Özgür KURÇ, Soner SEÇKÝNER, Tunç BUYRUKLAR, Þafak KÖKSAL, Ýbrahim COÞKUN, Özay ÖNAL, Aydýn AFACAN, Feridun OBUL Fotoðraf Sergisi / Photograph Exhibition: Oðuz ELBAÞ & Mustafa BAYUR & Þadi AYCAN & Manolya BAYUR Ýngilizce Çeviri: Aykut AKYÖN Portekizce Çeviri: Afiþ / Broþür Tasarým: Þadi AYCAN Yapým / Producer / NGO: CFCU & Ýtalyan Kültür Ataþeliði & TOBAV Bitti Asým Öz/TÝMETÜRK Önce romanýnýzdan ve romanýnýzýn yazýlýþ öyküsünden baþlayalým: Niçin Her Daðýn Gölgesi Deniz’e Düþer? Bir kitap yazayým derdiyle yazmadým bunu. O köyde doðmuþtum, o köyün hikayelerinin sýradan hikayeler olmadýðýný biliyordum. Köyün dýþýna çýkýnca bunu daha çok hissettim. Anlatýcý benim beraber büyüdüðüm kuzenimdi. Onun öldürülmesi, onu yazmam gerektiði derdine düþürdü beni. Ýkisi birleþti, hem köye hem de Fidel’e vefa diyelim, ortaya bu çýktý. Roman yazarlarý romanlarýnda en iyi bildikleri konularý iþliyorlardýr diye düþünüyorum. Yani, seçtiði konuyu iyi bilmek zorundadýr roman yazarý…. Romanýn hazýrlýk aþamasýndan söz edebilir misiniz ilk olarak? Hazýrlýk döneminde nasýl bir yöntem izliyorsunuz? Nasýl oluþtu/yazýldý bu roman? Bildiðim, içinde büyüdüðüm bir meseleler zinciriydi. Yazmaya karar verdikten sonra döne döne köylüleri dinledim. Yakýnlarýmý dinledim. Hafýzamý sürekli yokladým. Küçük ayrýntýlarýný hatýrladýðým meseleleri sordum. Ben doðmadan evvelki köyü anlattýrdým. Sürekli bir anlatýydý. Ama gözünüzün önüne elinde teyple mütemadiyen kayýt tutan biri gelmesin. Biz akþamlarý çay içip muhabbet ederdik. Gülerdik. Bir muhabbetin içinde baþka bir þey çýkardý. Onlarý küçük küçük hafýzama yerleþtirmiþtim. Bir gün hafýzamýn kapaðýný açtým, herkesinkini de açtýrdým ve yazmaya baþladým. Tabi yazarken de sürekli yeni þeyler öðreniyordum. Az önceki soruyu yöneltmemin bir diðer nedeni de, romanlarýnýzýn deyim yerindeyse bir yapbozu andýrmasý; tüm parçalarýn yerli yerine oturtulmasý oldukça uðraþ gerektiriyor olmalý ve siz de bunu ustalýkla, hiç 'boþluða düþmeden' yapýyorsunuz. Ustalýkla yaptým mý bilemiyorum. Yapmaya çalýþtým. Olmuþsa ne ala… Malatya’da bir köyde, Akçadað’ýn Gölpýnar köyünde büyümüþsünüz. Romanda otobiyografik unsur epey fazla. Niçin bu yöntemi seçtiniz? Bunun handikaplarý oldu mu? Bu yöntemi özellikle seçmedim. Anlattýðým köy benim köyümdü, ben ve biz oradaydýk. Haliyle otobiyografik oldu. Ama tabi zorluklarý oldu. Her þeyin gerçek olmasý, anlatýlanlarýn orada hayatta olmalarý beni korkuttu, korkutuyor da hala. Birilerinin eline kitabý alýp, “bu ne böyle” demesinden korkuyorum. Neyse ki henüz öyle bir tepki almadým. Yaþantýlarý romanda kullanýrken, daha doðrusu romana yedirirken ölçütünüz ne oldu? Ýþte zorlandýðým kýsým buydu. Bir insanýn kendi geçmiþi ve çocukluðu onun için önemli, özeldir. Peki ya baþkalarý için de özel midir? Hep þundan korktum. Birileri eline alýp “eee, ne olmuþ yani” derlerlerse ne yapacaðým. Böyle denmemesi için sürekli eleme yaptým. Kahramanlarý eledim, hikayeleri eledim ve kalburun üstünde kalanlarý yazmaya çalýþtým. Ama tabi bir sürü þeyi yazamadým. Deniz Gezmiþ ve arkadaþlarýnýn Gölpýnar’da evinde kaldýklarý Teslim Töre romanýnýzýn kahramanlarýndan ama ayný zamanda sizin dayýnýz. Teslim Töre’yý romandaki kiþiliði ve hayattaki kiþiliði üzerinden anlatýr mýsýnýz? Ben doðmadan önce köyden ayrýlmýþ biriydi. Onun adýyla büyümüþtük. Ama nasýl bir adam olduðuna dair hiçbir fikrim yoktu. Yakalandýktan sonra, bembeyaz saçlý bir adamken onu tanýdým. Ýriyarý, tok sesli bir adamdý. Ama sohbet edip, beraber vakit geçirdikçe baktým ki o iriyarý adam aslýnda çocuk gibi. Sevecen, duygusal… Bazý þeyleri ona anlattýrýrken de zorlandým. Mesela Sinanlarý anlatýrken üzülüþünü, gözlerinin doluþunu görmek beni zorluyordu ama mecburdum. Bunun dýþýnda kalan roman kiþilerini seçerken neleri gözettiniz? Neler yaþadýklarýný baktým. Aslýnda özne olabilecek baþka kiþiler de vardý. Ama o politik anlatý hattýnýn üzerinde duran, devamlýlýðý olan, onlarýn dünyasýnda köyü ve Türkiye’yi anlatabileceklerimi seçtim. Bir de baþlarken söylediðim gibi, Fidel öznemdi ve onun çevresini seçmem gerekiyordu. Romaný kaleme alýrken nasýl karþýlanacaðý konusunda endiþeleriniz var mýydý? "Kim bu? Bize bu olaylarý anlatacak cesareti nereden buluyor" derler diye düþündünüz mü? Cesaret meselesi deðil de, anlattýklarýmýn bir ehemmiyetinin olup olmadýðý konusunda baþlangýçta sorun yaþadým. Ama sonra baktým ki hayýr, bunlar özel meseleler ve bu ülkenin seyrini veriyor. Hem Alevi, hem komünist, hem de Kürt bir ailede dünyaya gelmeniz sizin politik konumlanýþýnýzý nasýl etkiledi? Kafadan bu üç özellikle büyüdüm. Kafadan solcu oldum, kafadan Kürtlüðümü savundum. Bence üç adým önde baþladým hayata. Çünkü bu özellikler bence ayýcalýktýr. Kendimi ayrýcalýklý hissediyorum. Memnunum. Biyografinizden epey gazete deðiþtirdiðinizi öðrendim. Gazeteciliðe nasýl baþladýnýz? Peki, gazeteciliðin yaný sýra, edebiyat meseleleriyle uðraþmaya ne zaman baþladýnýz? Gazeteciliðe 1995 yýlýnda Yeni Politika gazetesi ile baþladým. Gündem geleneðinin gazetesiydi. Oraya yakýn hissediyordum kendimi. Yazmak ilgimi çekiyordu. Edebiyat ise kendiliðinden geliþti. Özel olarak karar vermiþliðim yok. Kavramlarýn daha net olduðu yetmiþli yýllarla bu günler arasýnda nasýl bir fark görüyorsunuz? Samimiyet her þeyin ölçüsü olmaya yeterli mi? Bu sorunun cevabý çok uzun ama ben kýsa cevap vermeye çalýþacaðým. 70’leri yaþadýðýmý söyleyemem çünkü 76 doðumluyum. Ama o dönemin býraktýðý miras ve dinlediklerimden hareketle þunu söyleyebilirim; kavramlar daha yalýndý. Devrimciysen devrimciydin. Milliyetçiysen milliyetçi. Devrimci olmanýn esaslarý belliydi. Karþýlaþacaðýn muamele belliydi ve genel bir ifadeydi. Samimiyetini sorgulamýyorum. Samimiyet kiþisel bir þeydir çünkü. Ama bugün her þey birbirine karýþmýþ durumda. Kendilerine devrimciyim diyenler mesela Kürt meselesine iliþkin yazýlar yazdýðýmda bana küfürlü mailler gönderebiliyorlar. Ya da devrimci olduðunu sanan gençler ordunun yedeðine düþtüklerinin farkýnda olmayabiliyorlar. Kavramlarýn hýzla karýþtýðý ve kirlendiði kanaatindeyim. Zaten tek yol artýk devrim deðil. Devrime giden yollar çok karýþmýþ. Devrim tanýmýnýn tek bir karþýlýðý da yok artýk. Romanýnýzda Kürtçenin zor þartlarda varlýðýný sürdürerek günümüze geliþine de deðiniyorsunuz. Ayrýca Kürtçe edebiyat odaklý etkinlik ve çalýþmalarýnýzda var. Kürt/Türk sorunu odaklý yazýlarýnýzda yayýmlanýyor. Þunu sormak istiyorum. Kürt sorunu ve bu çerçevede Kürtçe hala yerli yerine oturtulabilmiþ deðil.Bu iki konu çerçevesinde neler söylemek istersiniz? Ooo, yýlýn uzmanlýk sorusu. Kürt sorunu nasýl çözülür ve yerine oturura nasýl cevap vereceðim. Onlarca makale yazdým. Bu bir demokrasi ve insanlýk sorunu. Faþizmden iþgale uzanan bir zincir. Asimilasyondan cinayete varan bir rezaletler halkasý. O nedenle bence Kürtler ve Kürt hareketi ayrýlmak istiyorsa ayrýlsýn, beraber yaþamak istiyorsa yaþasýn. Her ne olacaksa efendice olsun. Böyle ev içi tecavüzlere, evliliðin kutsallýðý adý altýnda katlanmanýn manasý yok. Ya nikah tazelensin ya da tek celsede boþanýlsýn. Kürt edebiyatýna gelince… Edebiyatýn geliþebilmesi için yaþamýn tüm alanlarýndan istifade etmesi lazým. Önü kapalý bir dil nasýl geniþlesin. Öðretilmeyen, eðitimi yapýlmayan bir dille nasýl üreteceksiniz. Bu çok uzun ve asap bozucu bir mesele. Umarým bir an önce haysiyetlice çözülür. Okulun öðrencileri çevrelerine yabancýlaþtýrmasý Kürtçe konuþan çocuklar ve aileler için nasýl iþliyor? Bu bir asimilasyon süreci. Hem dini, hem kültürel hem de etnik bir asimilasyon süreci. O okullar bir yandan aydýnlatýrken bir yandan da asimile etmiþ ama bizim köylüler hala bunun farkýnda deðil. Tak diye kesilmiþ dil. Anadan oðla geçmemiþ. Bence farkýnda olsalardý önüne geçerlerdi. Herkes bir bütün olarak onay vermiþ ve bunu medeniyet sanmýþ. Peki güncel ve gündeþ Kürt (k)açýlýmý hakkýnda ne düþünüyorsunuz? Genelkurmay Baþkaný geçen gün bu suyun boyunu verdi. Nereye kadar yüzüleceði aþaðý yukarý anlaþýlýyor. Ayaklar yere deðsin yeter gibi görünüyor. Umudumu korumak istiyorum ama pek bir þey çýkacak gibi de gelmiyor bana. PKK’yi muhatap almadan nasýl Kürt sorununu çözeceksin? Hadi diyelim ki alma ama en azýndan taleplerini yerine getir. Ona da yok… Bu ülkede ölecek çocuk yeterince var. Stoklar bizim bir otuz yýl daha götürür kafasýyla ne kadar yüzeceksin ki? Kollarda kol simidi, aman ayaðýma çakýl battý, battý ama ben bu çakýlý da vermem… Ne bileyim, abuk subuk bir durum iþte. Gidiþatýn sonu nereye varýr sizce? Bilmiyorum. Mezarlýk sayýmýz artar. O kesin… Alevi kültürün sol ideolojinin toplumsallaþmasý ile geçirdiði dönüþümlere de deðiniyorsunuz. Genel olarak Cumhuriyet döneminde özel olarak da 60 sonrasýndan bu yana Aleviliðin evrimi nasýl bir süreç izledi? Siz bu sürecin olumlu ve olumsuz yönleri hakkýnda ne/ler düþünüyorsunuz? Aleviler bence 60 sonlarý, 70 baþlarýnda iyi bir sýnav verdi. Devrimci hareketi desteklediler. Ama darbeden de nasiplerini iyi aldýlar. Dediler ki ne varsa yine Kemalizm’de var. Ki bence bu bir Stockholm sendromudur. Yine Kemalizm’e sarýldýlar. Ben þu andaki Alevi hareketlerini geri buluyorum. Romanýnýzda Çocuklara verilen isimler de ilginç. Ýsimler üzerinden politikleþme ya da politik duruþunu açýða vurma durumu var. Ne dersiniz? Doðru… Herkes isminin taþýyýcýsý oldu. Henüz fire yok. O dil, o kültür ve gelenek içinde büyüyünce, dünyan da öyle þekilleniyor ve devam ediyorsun. 12 Eylül öncesi ile sonrasýnda deðiþen/deðiþmeyen neler var Türkiye’de? Bu soru çok zor. 12 Eylül bence korkunç bir toplum yarattý ve o devam ediyor. Deðiþtiremiyorsun. Deðiþtirmeye kalktýðýnda karþýnda binlerce Kenan Evren görüyorsun. Çok vahim. Yeni neslin Kenan Evren’i resim çizen bir tonton dede olarak tanýmasý bile yeterince kabus. Bu süreçte ekran toplumu olmanýn getirdiklerine ve götürdüklerine de deðiniyorsunuz. TRT’nin filmlerine de. . Peki bu noktada filmlerde Kürt/lük temsili hakkýnda belleðinizde hangi imgeler var? Kapýcý efendiler, salak aðalar… Zaten bu televizyon ve edebiyat dünyasýnýn utancýdýr. Özel karakterler hatýrlamýyorum. Yani þu anda hemen aklýma gelen bir þey deðil. Ama Kürt imgesinin saçma sapan ve ötelenmiþ bir biçimde yer edindiði malum. Ve sonunda herkes biraz yenik, biraz maðdur. Romanýnýz için, sorunlu ve sorumlu bir roman diyebilir miyiz? Aktarýcý diyelim. Sorumluluklar yüklemiyorum. Bir hatýrlatýcý. Hatýrlamak ve sorgulamak isteyene… Romanda adanmýþlýk ya da kurban metaforunun alttan alta iþlediðini görmek mümkün. Ýnsanlar için, insanlýk için, kendi küçük dünyasýný aþan amaçlar için çabalayan herkes biraz böyledir. Bu baðlamda, karþý çýkanlar/savunanlar da olacaktýr. Katmanlý bir okumaya elveriþli olan romanýnýzý, sadece siyasal-ideolojik katmanda okumakla yetinecek olanlarýn tepkilerini hesaba katmýþ olmalýsýnýz. Elbette ki kattým. Kimsenin itiraz edebilecek mecalde olduðunu sanmýyorum. Çünkü sol ve sað kendisini sorguluyor. Herkes o dönem yaþanan açmazlarý, yanlýþlarý biliyor. Ben çok da tepki beklemiyorum açýkçasý. Tepki duyanlarla da tartýþacak gücüm var. Sancýlý bir dönemini anlatýyorsunuz. Ýronik bir dil takýndýðýnýz da oluyor, eleþtirel bir dil de. Keþke sorunlar bu hale gelmeseydi de ben böyle bir roman yazmasaydým dediðiniz oldu mu hiç? Hayýr demedim. Çünkü ben bir doktor deðilim. Keþke sen hasta olmasaydýn da ben de sana bakmasaydým gibi. Zaten olmasaydý ben de yazmayacaktým. Bu yanýyla bakmadým hiç. Acýlar elbette ki yaþanmamalýydý. Evet, keþke Fidel yaþasaydý da ben onu yazmak yerine onunla gezseydim, yine çocukluðumdaki gibi beraber vakit geçirseydim. Romanlarý, iþledikleri konuya göre gruplandýrmak edebiyat bilimciler arasýnda yaygýn bir eðilim, ama yanýltýcý yanlarý da yok deðil. Bu açýdan romanýnýzý sýnýflandýrmak için siyasi ya da belgesel roman nitelemeleri uygun olur mu? Ben daha çok anlatý roman diyorum. Siyasi roman da diyebiliriz. Belki de Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki gibi köy romaný falan deyip aradan çýkmak daha iyi olurdu. Bilemiyorum, sýnýflandýrma yapýlabilir tabi. Bu sizin ilk romanýnýz deðil mi? Evet ilk. Bunan önce Mayoz Bölünme Hikayeleri diye mizah hikayelerini derlediðim bir kitabým vardý. Yine Kürt meselesi odaklýydý. O da politikti aslýnda. Söyleþinin sonlarýna doðru biraz romandan uzaklaþalým. Sizde yazma isteði uyandýran unsur, genellikle bir imge mi, yoksa bir ritm midir? Ritm demek daha doðru. Hareket ve devamlýlýk… Ýmgelerle sanýrým pek iþim yok. Öykü yazmakla roman yazmak arasýnda ne gibi farklýlýklar gördünüz? Tabii teorik yanýný sormuyorum, pratik yaþantýnýzda neler deðiþti? Aslýnda ben pek öykü yazmam. Ýnsanlar beni öykücü sanýyor da yok öyle bir þey. Çok sýnýrlýdýr öykülerim. Ben daha çok deneme yazarým. Dolayýsýyla ikisinin farkýný koyacak kadar pratik bir deneyimim yok. Ortada bir hikaye kitabý bir de roman var. Büyük büyük laflar etmeyeyim. Roman yazarken sizin için en büyük zorluk nedir; özellikle böyle siyasi nitelikleri olan bir roman yazarken? Hayatýn kendisi. Gerçek… Gerçeðin zorluðu. Yanlýþ bilgi vermek, yanlýþ algýlanmak. Bedeller ödemiþ insanlara uzaktan bakýp da artistli yapmak… Sanýrým yapmadým. Aldýðýnýz tepkiler nasýl? Tanýmadýðýnýz insanlarýn tepkileri ulaþtý mý size? Mesela email yoluyla?.. Tepkileri almaya baþladým evet. Hep olumlu tepkiler aldým. Beklediðimden de iyi tepkiler. Çok mutlu oldum. Evrim Alataþ, Her Daðýn Gölgesi Deniz’e Düþer, Ýletiþim Yayýnlarý, 2009 Timeturk.com Alevi Haber ALÝ NÝHAT DOÐAN’ a hitaben Nafiz amcanýn Mustafa Özcivan beyin yazdýklarýna; kýzý ve yaþananlarýn en yakýn tanýðý olarak, önce ben bir þeyler Söylemek istedim.(Kendisi lüzum görürse cevabýný iletecektir!)Sen nerden bileceksin diyeceðinizi de biliyorum. Çok þey biliyorum! Çünkü ben yaþýtlarým top oynayýp, ip atlarken, kitap okuyordum. Kendimden büyüklerle vakit geçirip, edilen sohbetlerden bir þeyler öðrenmeye çalýþýyordum. Ve bizim evimiz sadece seçim zamanlarýnda deðil, daima seçim bürosu ve siyasi parti temsilciliði havasýndaydý. Hafýzam gayet iyidir ve o yýllardan çok izler taþýr. Ýlk olarak size cevap vermek istiyorum Nafiz amca; kýrgýnlýðýnýza neden olan konuyu biliyorum. Belediyenin düzenlediði halk meclisi toplantýsýnda yoktum ama sizler gibi zehir hafiyeler aracýlýðýyla deðil, bizzat babamdan biliyorum konuþulanlarý. Çünkü mevzuu tarafýmdan, toplantýdan önceki yazýnýza cevaben kaleme alýnmýþtý zaten. ALÝ NÝHAT DOÐAN! Yani benim babam; vakti zamanýnda,”ben Nafiz abim için çocuðumu bile keserim” derdi. Yolunuza kurban edilen o çocuk benim… O sizi ve diðer arkadaþlarýný ailesinden hep önde tuttu. Hanginizin ihtiyacý olsa; canýný, malýný, yüreðini ortaya koydu. Bunlarý siz benden daha iyi bilirsiniz; çünkü ben babamý sizden arta kalan zamanlarda görebildim ancak. Ve yine iyi bilirsiniz ki, ALÝ NÝHAT DOÐAN kesseniz doðru bildiðini söylemekten çekinmez. Herkesin saçýna göre tarak seçmez yani. Haklý olduðunuz yerde savunur, haksýz olduðunuz yerde eleþtirir. Kendisi sadece ima etmiþ sanýrým. Ben imadan hoþlanmam direk söylerim düþündüðümü. Yazýnýzda ALÝ RIZA beyi görev arkadaþlarýna ihanetle ve vefasýzlýkla suçlamýþsýnýz: Organizasyonla ilgili eleþtirileriniz sizin yorumunuzdur, haklý ya da haksýzsýnýz diyemem. Herkes düþüncelerinde özgürdür. Fakat diðer konunun sýrf muhalefet olsun diye gündeme getirildiði çok açýk. Özelinde görüþüp görüþmediðini, sahip çýkýp çýkmadýðýný biz bilemeyiz. Bu kiþilerin özelidir ve tartýþmak burada bana da düþmez. Ben þahsým adýna HACI BEKTAÞ VELÝ’YÝ anma törenlerinin bir reklam aracý olmadýðýný düþünüyorum. Sýrf muhalefet olsun diye birilerini korkaklýkla suçluyorsunuz. Kimsenin avukatlýðýný yapmýyorum ama geçmiþte sizin ifadenizle afiþe olup yargýlanan insanlar cesaretinizin neticesi miydi diye sormak geliyor içimden? Ben baþka bir soru daha sormak istiyorum size;”ille dostun gülü yaralar” diyorsunuz ya, iyi biliyorum ben o dostluðu… Hatýrý sayýlýr bir bakanmilletvekili çevresi varken, sözü dinlenir prestij sahibi bir insanken, cebi doluyken içki sofralarýnýzýn yükünü çekerken,2030 kiþilik gruplarla traktörlerle arabalarla gelip evden pikniklere götürdüðünüz insandý sizin dostunuz! Þu an ki insan elbirliði ile yok edip, arkasýndan acýyarak baktýðýnýz NÝHAT sadece… ALÝ NÝHAT DOÐAN’ ýn kadim dostlarý, Mustafa Özcivan beyin dediði o içki masalarýnýn müdavimleri olan; hala sakladýðým fotoðraf karelerine sýðmayan o kalabalýk grubunuzdan bir tek kiþiyi göremedim ben yýllardýr evimizde! DOSTLUK BUNUN NERESÝNDE, SORUYORUM SÝZE? Size cevabýma gelince Mustafa Bey: Anlattýklarýnýzý bildiðim ve yaþadýðým kadarýyla bir de ben tekrar edeyim; yýl 1984 ben 7 yaþýndayým. Evimizde bir tartýþma oluyor. Kiþiler anne ve babam. Mevzu seçim, isimler tanýdýk. Babamýn aday adaylýðý aylar öncesinden gündemde. Babam diyor ki; arkadaþlarla konuþtuk Ali(Ali Demirci) abinin aday olmasý isteniyor, ben Ali abinin karþýsýnda aday olma saygýsýzlýðýný gösteremem, vazgeçtim diyor. O güne kadar siyasetten ve siyasetçiden nefret eden, siyasetçi yalancý demektir sen yapamazsýn, bu iþe girme diye kavgalar eden annem; bu kez çekilme diyor. Ali abi temiz insan, onu seçmezler iþlerine gelmez; bu seni devre dýþý býrakmak için arkadaþlarýnýzýn ikinize oyunu diyor.Ve aynen þu cümleyi sarf ediyor; ”seni devre dýþý býrakacaklar,Ali abiyi de sýrt üstü yere vuracaklar. Ali Eðer’ i aday gösterip, onu seçecekler oyuna gelmeyin diyor. Babam sen ne anlarsýn onlar benim arkadaþlarým diye kükrüyor! Devam Edecek Enerji Piyasasý Düzenleme Kurulu'nun (EPDK), elektrikte 1 Ekim'den itibaren konutlarda yüzde 9.68, sanayide yüzde 9.85 ve ticarethanelerde yüzde 9.97 zam yapmasý elektrik tasarrufunu yeniden gündeme getirdi. Uzmanlar, özellikle konutlarda alýnacak basit önlemler sayesinde elektrikte yüzde 20 ile 40'a varan tasarruflarýn saðlanabileceðine dikkat çekiyor. Sakarya Üniversitesi (SAÜ) ElektrikElektronik Mühendisliði Bölümü'nün geliþtirdiði 'aydýnlatma kontrol sistemi' aydýnlatmada yüzde 60'a varan enerji tasarrufu saðladý. Araþtýrma projesini yürüten Elektrik-Elektronik Mühendisliði Bölümü araþtýrma görevlisi Cenk Yavuz, konutlarda ve iþ yerlerinde uygulanacak basit tedbirler sayesinde elektrikte önemli tasarruflar saðlanabileceðini söyledi. Yürüttükleri projede gün ýþýðýndan daha fazla faydalanarak aydýnlatma enerjisinden maksimum miktarda tasarruf saðlamayý hedeflediklerini kaydeden Yavuz, son derece verimli þekilde güneþ alan Türkiye'de mesai saatlerinde güneþ ýþýðýnýn yeterli þekilde kullanýlamadýðýný ifade etti.Yavuz, güneþ ýþýðýný kullanarak aydýnlatma elektriðinde önemli oranda tasarruf saðlanabileceðini kaydetti. Yurt dýþýnda profesyonelce uygulanan konunun Türkiye için yeni olduðunu vurgulayan Yavuz, "Özellikle nisan ayýndan ekim ayýnýn sonuna kadar mesai saatlerinde çok iyi þekilde gün ýþýðý alýyoruz. Çalýþma ortamýnda saðlýklý bir þekilde dikkat daðýlmadan ve konsantrasyon bozulmadan çalýþýlabilmesi için gerekli olan ýþýðýn bir kýsmýný veya daha fazlasýný gün ýþýðýndan saðlayabiliyoruz. Aydýnlatmada tasarruf için çalýþmalara baþladýk. Bu kapsamda 55 metrekarelik deney odasýnda, 3 sensör ve 1 kontrol ekipmaný ile kurduðumuz sistem; dýþarýdan gelen gündüz ýþýðýnýn þiddetine göre elektrik kullanýmýný ayarlýyor. Odada kimse olmayýnca veya ýþýk açýk unutulunca, elektrik akýmý otomatik olarak kesiliyor. Bu sayede gün ýþýðý tabanlý sistemlerle yaz aylarýnda yüzde 60'a varan, kýþ aylarýnda yüzde 20- 25'in altýna düþmeyen, yýllýk bazda da yüzde 40- 45 civarýnda aydýnlatmada elektrik tasarrufu yapabileceðimiz ortaya çýktý." diye konuþtu. Tasarruf Ýiçin Neler Yapýlmalý? Özellikle kamu kurumlarý ve kuruluþlarý ile büyük iþ yerleri ile fabrikalarýn gün ýþýðýný kullanarak ciddi oranda elektrik tasarrufu yapabileceðini kaydeden Yavuz, aydýnlatma elektriðinde tasarruf yapýlmasýnýn ülke ekonomisine büyük katký saðlayacaðýný ifade etti. Konutlarda elektronik cihazlarýn dýþýnda en çok enerjiyi aydýnlatma cihazlarýnýn harcadýðýný dile getiren Yavuz, bir araþtýrmaya göre, her evde akkor flamanlý bir ampülün ayný ýþýðý verecek tasarruflu bir lamba ile deðiþtirilmesi durumunda senede ortalama bir barajýn ürettiði enerji kadar tasarruf elde edilebileceðinin ortaya koyulduðunu vurguladý. Konutlarda ve iþ yerlerinde alýnacak önlemlerle yüzde 20 ila 40 arasýnda elektrik tasarrufu yapýlabileceðini anlatan Yavuz, tasarruf için yapýlmasý gerekenler hakkýnda þunlarý söyledi: "Akkor flamanlý ampüller, tasarruflu aydýnlatma cihazlarýyla deðiþtirilmeli. Evlerde az kullanýlan yerlerde, apartman giriþlerinde ve bahçe aydýnlatmalarýnda hareket sensörlü armatürler kullanýlmalý. Bu önemli bir enerji tasarrufu saðlayacaktýr. Ev ve iþ yerlerinde gün ýþýðýndan yeterince faydalanýlmalý. Televizyon, müzük seti ve bilgisayar gibi elektronik cihazlarýmýzý düðmesinden kapatmalýyýz, ya da fiþten çekmeliyiz. Bu sayede elektronik cihazlarý yýldýrým ve yüksek voltajdan korumuþ oluruz. Elektronik cihazlar kumandadan kapattýðýnýzda bekleme durumunda da elektrik tüketiyor. Özellikle tüplü televizyonlar ile büyük hoparlörlü müzik setleri bekleme konumunda çok önemli elektrik tüketiyorlar. Elektrik kullaným ücreti 06.00-17.00, 17.00-22.00 ve 22.00-06.00 saatleri arasý olmak üzere 3 zamanlý tarife ile çalýþýyor. En ucuz tarife 22.00-06.00 saatleri arasýnda iþliyor. En pahalý tarife ise 17:00-22:00 arasýnda. Evde fazla enerji harcayan çamaþýr ve bulaþýk makinasý, elektrik süpürgesi ile ütünüzü tarifenin ucuz olduðu saatlerde çalýþtýrýlmasý elektrik faturasýný düþürüyor." BirGün 7 Geçen hafta IMF Baþkaný’nýn kriz deðerlendirmesini yazdýktan sonra bu hafta sýra IMF ve Türkiye iliþkisini konuþmaya geldi. Dominique Straus Kahn’a göre, IMF 3 ana baþlýkta çok önemli bir baþarýya imza attý. IMF Baþkaný’na göre, küresel krize karþý IMF kaynaklarýný 3 misline yani 750 milyar dolara çýkarttý ve bu kaynaðýn neredeyse 500 milyar dolarý ihtiyacý olan ülkelere saðlandý. IMF’nin kaynak saðladýðý ülkeler arasýnda bir zamanlar kreditör kuruluþlarýn Türkiye ile birlikte negatif deðerlendirdiði Brezilya’nýn olduðuna dikkat çekelim. IMF’nin ikinci önemli hamlesi, üye kuruluþlarýn rezervlerine 28 Aðustos itibariyle 250 milyar dolarlýk bir enjeksiyon yapýlmasýnýn saðlanmasý. 9 Eylül itibariyle 33 milyar dolarlýk bir ilave daha yapýldý. Son olarak ise G-20’nin yaptýðý düþük gelirli ülkelere 2-3 yýl içinde 6 milyar dolar saðlanma çaðrýsýna IMF’in 3 yýl içinde 8 milyar dolar, 2015’e kadar ise toplamda 17 milyar dolar kredi saðlayacaðýný taahhüt ederek cevap vermesi. IMF kriz sonrasý özellikle G-20’nin de isteðiyle böyle bir role soyunurken, Türkiye açýsýndan durum nedir peki? Devlet Bakaný Ali Babacan Orta Vadeli Program’ý açýkladýktan hemen sonra, 16 Eylül’de IMF Türkiye Masasý Þefi Rachel van Elkan’ýn açýklamasýný dikkatli okumak gerekir. Elkan, 2010-2012 dönemini kapsayan Orta Vadeli Ekonomik Program’da planlanan kamu maliyesinin düzeltilmesi, özel sektör faaliyetlerinin teþvik edilmesi ve ekonomik büyümenin canlandýrýlmasý hedeflerini canýgönülden desteklediklerini söylüyor. Bu desteðe yeni ölçütler, yapýsal reformlar ve kamu harcamalarýný azaltan yeni politikalarý da eklemek gerekiyor doðal olarak. Hal böyleyken Türkiye IMF ile anlaþmayý yapmayacak demek biraz yersiz oluyor bana göre. Zira özel çekim haklarýnýn oldukça arttýrýldýðý bir ortamda yeni bir stand-by yapmadan da IMF politikalarýný uygulayacak gözüküyor, AKP hükümeti. Orta vadeli programda açýklandýðý üzere 2009’un ortalama yüzde 14,8 iþsizlik ile kapanmasý planlanýyor. 2012 hedefi ise yüzde 13.3. Yani iþsizlikte dramatik bir düþüþ saðlamak hükümetin çok umurunda deðil ve IMF hedefleri ile birlikte okunduðunda bizim asla desteklemeyeceðimiz bir model olsa da son derece tutarlý. Gerçekçi mi? Hayýr. Zira bu yýl sonu itibariyle özellikle tüketimdeki düþüþ nedeniyle bir yandan ekonomiyi büyütürken, bir yandan da 41,5 milyar dolardan 11 milyar dolara inen cari açýðý 2012’de daha da düþürmek için kamunun yaratacaðý yeni iþ imkanlarýný unutmak gerekir ve bu da iþsizlikte daha dramatik artýþlar olabileceði þeklinde okunmalýdýr. Sadede geldiðimizde 3 olguyu birlikte okumak sokaktaki bizlerin orta vadeli programýmýzý doðru yapmamýzý saðlayacak; hükümetin Orta Vadeli Programý, IMF ve Dünya Bankasý’nýn uygulayýcýsý olduðu yeni kapitalist programýn ilerleyiþ yönü ve açýlýmlarla þekillenecek muhtemel 2010 erken genel seçimi. IMF konusunu iþlemeye devam edeceðiz. BirGün sonra davanýn Ýzmir’den Ýstanbul’a gitmesi gerektiðini keþfettiler. Ýstanbul ise yine aylarca oyaladýktan sonra davaya Danýþtay’ýn bakmasý gerektiðini keþfetti. Oradan tekrar Ýzmir’e döndü. Bir dava 2 yýl boyunca gezer mi? Hal böyle olunca kafamýzda bazý kuþkular oluþuyor. Siyasi bir tavýr söz konusu gibi geliyor.” Baðýmsýz Denetçilere Verilecek! Keyfi Kullanýma Açýlýyor Güneydoðu’daki bazý Tekel binalarýnýn Deniz Feneri Derneði binasý olarak kullanýldýðý hakkýnda rapor hazýrlayan müfettiþler merkeze çekildi ve sicilleri düþürüldü. AKP iktidarý bununla da yetinmedi, þimdi de Tekel Teftiþ Heyeti’nin Ýstanbul dýþýndaki tüm görev merkezlerini ortadan kaldýrmak için çalýþma baþlattý. Çalýþmaya göre, Gümrük Müsteþarlýðý, Hazine Kontrol Müdürlüðü gibi kurumlarda da teftiþ kurullarý ortadan kalkacak. Baðýmsýz þirketler denetleme yapacak. Böylece denetimsiz kalan kamu mallarý da keyfi bir þekilde kullandýrýlacak. ‘Bir Dava 2 Yýl Gezer mi?’ AKP’nin bu hukuk tanýmaz tavrýna karþý Müfettiþler Erol Gördük, Gündüz Tanýk Kabadayý, Enver Eþref Þahin ve Ýsmail Gülay ise, Teftiþ Heyeti’nin kaldýrýlmasýna karþý dava açtý. Ancak davadan sonuç alamadýlar. Avukat Ýlve Yücesoy, “Ýzmir’de açýlan dava önce Ýstanbul’a gönderildi, ardýndan Ýstanbul davaya bakamayacaðýný söyleyerek Danýþtay’a sevk etti, Danýþtay da davaya bakamayacaðýný söyleyince dava ortada kaldý. Bir dava 2 yýl boyunca gezer mi? Kafamýzda bazý kuþkular oluþuyor. Siyasi bir tavýr var gibi geliyor” dedi. Güneydoðu’da Tekel binalarýnýn Deniz feneri derneði binasý olarak kullanýldýðýný bildiren müfettiþler merkeze çekildi. Hükümet bununla da yetinmedi Zonguldak’ýn Ereðli ilçesinde 2007 yýlý aðustos ayýnda sel felaketinde 97 evin zarar gördüðü Kavaklýk Mahallesi’nde yaþayan vatandaþlar, her saðanak sonrasý olduðu gibi önceki gece de sokaða döküldü. Zonguldak’ýn Ereðli ilçesinde 2007 yýlý aðustos ayýnda sel felaketinde 97 evin zarar gördüðü Kavaklýk Mahallesi’nde yaþayan vatandaþlar, her saðanak sonrasý olduðu gibi önceki gece de sokaða döküldü. Mahalleden geçen Kabasakal Deresi’nin taþmasýndan endiþe ettikleri için geceyi dýþarýda geçiren vatandaþlar, Belediye ve Devlet Su Ýþleri (DSÝ) Müdürlüðü’nün gerekli önlemleri almadýðýndan yakýndý. Meteoroloji Müdürlüðü’nden yapýlan uyarý sonrasý etkili olan saðanak yaðmur, Tekel Teftiþ Heyeti’nin Ýstanbul dýþýndaki tüm görev merkezlerini ortadan kaldýrdý. Açýlan davalar ise sonuçsuz kaldý... Deniz Coþan Güneydoðu’da Tekel depolarýnýn usulsüz bir þekilde Deniz Feneri Derneði için kullandýrýldýðý ortaya çýkýnca, tekel teftiþ heyetine baðlý müfettiþler soruþturma baþlattý. Yaz denetimi için Güneydoðu bölgesine giden müfettiþler bu Tekel depolarýný iki kez üst üste rapor etti. Müfettiþler gereken süreci baþlatmak isteyince merkeze çekildi ve sicilleri düþürüldü. AKP iktidarý bununla da yetinmedi, þimdi de Tekel Teftiþ Heyeti’nin Ýstanbul dýþýndaki tüm görev merkezlerini ortadan kaldýrýyor. Tekel’de Teftiþ Heyeti’nin ortadan kaldýrýlmasý diðer kamu kuruluþlarýnda da yeni bir süreç baþlatacak. Gümrük Müsteþarlýðý, Hazine Kontrol Müdürlüðü gibi kurumlarda da teftiþ kurullarý ortadan kalkacak. Bu sayede kurumlarýn para karþýlýðýnda anlaþtýklarý baðýmsýz denetçiler bu kurumlarý kontrol edecek. Denetimsiz kalan kamu mallarý da keyfi bir þekilde kullandýrýlacak. Avukat Yücesoy, “Teftiþ heyetlerinin 5227 sayýlý yasayla merkeze çekilmesi ile baðýmsýz denetim þirketlerinin önü açýlýyor. Halbuki idarenin denetimi teftiþ heyetleri ile olur” dedi. Deniz Feneri Raporu Yakmýþtý Avukat Ýlve Yücesoy þunlarý söyledi: “Dilekçe mahkemenin önünde olmasýna raðmen aylarca bizi oyaladýlar. Daha Müfettiþ Recep Yunak, 2005 yýlýnýn Eylül ayýnda Tekel’in Bitlis’teki sigara fabrikasýný teftiþ etti. Yunak, teftiþi sýrasýnda yemekhane olarak kullanýlan binanýn kilitli olduðunu görerek yetkililere, binanýn ne amaçla kullanýldýðýný görmek istediðini söylemiþti. Fabrika yetkilileri ise müfettiþ Yunak’a, binalarýn Deniz Feneri Derneði’nin alt kuruluþu olarak çalýþtýðý bilinen ve AKP Bitlis Milletvekili Vahit Kiler’in bacanaðý Vahit Yetiþkin tarafýndan yönetilen “Bitlis Feneri Yardýmlaþma Derneði” tarafýndan depo olarak kullanýldýðýný ve depo anahtarlarýnýn da kendilerinde olmadýðýný söyledi. 2007 yýlýnda Bitlis Sigara Fabrikasý’ný teftiþe giden üçüncü müfettiþ Erol Gördük, 2 yýlý aþkýn süredir “ramazan ayý” gerekçe gösterilerek boþaltýlmayan depolarýn neden boþaltýlamadýðýný fabrika yetkililerine sorarak konuyu incelemeye aldýðýný bir yazý ile Tekel Genel Müdürlüðü’ne bildirdi. Girmesiyle Teftiþ Kurulu Baþkanlýðý, müfettiþ Gördük’e býrakýn soruþturma izni vermeyi, Gördük’ü görev yaptýðý Ýzmir bölgesinden alarak Ýstanbul’a sürgün göndermiþti. BirGün Kavaklýk Mahallesi’nden geçen ve 2007 yýlýnda taþarak 97 evin zarar görmesine sebep olan Kabasakal Deresi’nin yükselmesine neden oldu. Yaðmurun yaðmaya baþlamasý ile soluðu sokakta alan mahalle halký, gecenin ilerleyen saatlerine kadar sokaklarda nöbet tuttu. Özellikle alt katlarda oturan vatandaþlardan bazýlarý evlerindeki eþyalarý boþalttý. Üç ev boþaltýldýktan kýsa süre sonra su içerisinde kaldý. Kavaklýk sakinlerinden Mehmet Seyhan, her sene ayný korkuyu yaþadýklarýný belirterek, yetkililer tarafýndan bir önlem alýnmadýðýndan yakýndý. Ana yol ile mahalle baðlantýsýný yapan Kavaklýk Köprüsü’nün ayaklarýnda daralma olmasýndan dolayý Kabasakal Deresi’nin çok çabuk taþtýðýný dile getiren bir diðer Mahalle Sakini Ýbrahim Akgün ise, DSÝ Müdürlüðü’ne 150 kiþinin imzasýndan oluþan dilekçeyi verdiðini, ancak buna raðmen hiçbir geliþme olmadýðýný söyledi. Derenin ýslahýndan DSÝ’nin sorumlu olduðunu belirten Akgün, “Burada iþi yapmasý gereken kurum DSÝ’dir. Eðer evlerden birine zarar gelirse, DSÝ’ye yazmýþ olduðum dilekçelerle birlikte mahkemeye gideceðim” dedi. Ev kadýnlarý da büyük bir korku içinde olduklarýný söyleyerek, birçok ev kadýnýnýn sinir ilacý kullandýðýný ve her yaðan yaðmurda tedirgin olduklarýný söylediler. (ZONGULDAK) Evrensel Dava Ýl Ýl Gezmiþ Teftiþ Heyeti’nin kaldýrýlmasýna karþý dava açan müfettiþler Erol Gördük, Gündüz Tanýk Kabadayý, Enver Eþref þahin ve Ýsmail Gülay, açtýklarý davadan bir sonuç alamadý. Konuyla ilgili gazetemize konuþan Avukat Ýlve Yücesoy, “Ýzmir’de açýlan dava önce Ýstanbul’a gönderildi, ardýndan Ýstanbul davaya bakamayacaðýný söyleyerek Danýþtay’a sevk etti, Danýþtay da davaya bakamayacaðýný söyleyince dava ortada kaldý” dedi. ‘Bir Dava 2 Yýl Gezer mi?’ WASHINGTON - Amerikalý bilim insanlarý, Cassini uzay aracýnýn Satürn gezegeninin halkalarýnda keþfettiði devasa yükseltiler ve toz fýrtýnalarý karþýsýnda hayrete düþtü. Araþtýrmacýlar, Satürn’ün halkalarýnýn daha önce düz olduðunu düþünürken, Cassini’nin yeni gönderdiði görüntüler, halkalardaki bazý yükseltilerin 4 bin-4 bin 500 metre yüksekliðe ulaþtýðýný ortaya koyuyor. NASA’nýn California Pasadena’daki Jet Motorlarý Laboratuvarýndan Cassini projesinde görevli Bob Pappalardo, yeni görüntülerin 3 boyutlu gözlük takýp halkalara ilk kez 3 boyutlu bakmak gibi olduðunu, bunlarýn Cassini’nin geçtiði en önemli görüntüler olduðunu kaydetti. 11 Aðustos’ta güneþ ýþýnlarý Satürn’ün halkalarýnýn tam üzerindeyken çekilen görüntülerin, gezegenin güneþ çevresindeki dönüþü sýrasýnda sadece iki kez yakalanabilecek özel ve sihirli görüntüler olduðunu belirten NASA, bu özel dönence anýnda ýþýðýn konumu dolayýsýyla halkalarýn tüm çýplaklýðýyla gözler önüne serildiðini açýkladý. Satürn, Güneþ etrafýnda 10 bin 759 Dünya günü veya 29,7 Dünya yýlýnda dönüþünü tamamlýyor. Satürn de Dünya gibi yýlda iki kez dönence aný yaþýyor. Cassini’nin görüntü ekibinin baþkaný Carolyn Porco da halkalardaki yükseltilerin en fazla günümüzün iki katlý binasý yüksekliðinde olduðunu zannettiklerini, ancak yeni görüntülere göre 4 bin metre yüksekliðinde duvarlar bulunduðunu belirtti. Cassini-Huygens projesi, Amerikan uzay kurumu NASA ile Avrupa Uzay Ajansý ESA ve Ýtalyan uzay kuruluþu tarafýndan ortaklaþa yürütülüyor.(aa) Radikal ÝZMÝR - En eski yerleþim birimlerinden olan Yeþilova Höyüðü’ndeki çalýþmalar, bölgede yaklaþýk 8 bin yýl önce çok zengin bir medeniyetin oluþtuðunu, ancak insanlarýnýn kaybolduðunu ortaya çýkardý. Yeþilova Höyüðü Kazý Heyeti Baþkaný Yrd. Doç. Dr. Zafer Derin, AA muhabirine, 8 bin yýl önce, bugünkü Yeþilova semtinin bulunduðu "Birinci Ýzmir" olarak bilinen bölgede bu yýl yapýlan kazýlarda, çok önemli bilgilere ulaþtýklarýný, önemli eserlerin gün ýþýðýna çýkartýldýðýný bildirdi. Çalýþmalarý sýrasýnda Ýzmir’in ilk yaþantýsýna ait önemli çanak, çömlek ve aletlerin bulunduðunu belirten Zafer Derin, elde edilen ilk bulgulara göre, o döneme göre çok geliþmiþ "Rönesans Dönemi’ olarak adlandýrýlacak bir kültürün yaþadýðýnýn anlaþýldýðýný kaydetti. Zafer Derin, çanak, çömlekler üzerindeki kabartmalara göre bir ana tanrýçaya tapýnýldýðýnýn düþünüldüðünü belirterek, kazýlardan elde edilen ilk bilgiler ýþýðýnda, bölgede MÖ 5700-5800 yýllarý arasýnda yaþayanlarýn bir anda ortadan kaybolduðunun deðerlendirildiðini öne sürdü. Yrd. Doç. Dr. Derin, þu bilgileri verdi: "Günümüzden yaklaþýk 8 bin yýl önce zengin kültür, bir anda ortadan kalkmýþ. Þu sýralarda üzerinde durduðumuz konu bu. Bu kültür nereye, neden gitti? Bu sorunun üzerinde duruyoruz. Yoðun bir sel tabakasý var, acaba kaçmalarýna bu mu neden oldu? Ýklimsel bir felaket olabilir. Buzullarýn erimesi, ani kuraklýk, ardýndan gelen yaðýþlý hava olabilir. Ama insanlar her ne olduysa yaþadýklarý alanlarý terk etmiþler. Zengin kültür gitmiþ, yaklaþýk 500 yýl sonra Anadolu’dan daha ilkel, kaba iþçilikte kullanýlan aletleri olan bir toplum buraya yerleþmiþ." -ATLANTÝS GÝBÝGeliþmiþ toplumun kullandýðý kaplarda ince bir iþçiliðin olduðunu gördüklerini, 500 yýl sonra gelenlerin ise kaba iþçiliði olan kaplar kullandýklarýný belirlediklerini kaydeden Zafer Derin, "Sanki Atlantis uygarlýðý gibi, Yeþilova’da yaþayan uygarlýðýn da ortadan kaybolduðunu biliyoruz. Nedenleri üzerinde çalýþýyoruz" dedi. Zafer Derin, bölgede yaþayanlarýn, Güneydoðu Avrupa veya kýta Yunanistan’ýna gittiðini tahmin ettiklerini, ancak bir belgeye ulaþýlamadýðýný belirterek, þöyle devam etti: "O yýllarda ticaret bölgede geliþmiþ, adalarla ticaret var. O yýllara ait mezarlýklara ulaþamadýðýmýz için gitmiþlerse bile gittikleri yerleri bilemiyoruz. Eðer mezarlýða ulaþmýþ olsaydýk DNA yapýlarýna da ulaþabilirdik. Mezarlýk bulabilseydik, kültürlerin nasýl farklý kültürlerle iliþkili olduðunu elde edebilirdik. Avrupa’daki kazýlarda ortaya çýkan hayvan kemikleri ile DNA’larý karþýlaþtýrýyoruz, sirkülasyonlarý, nereden nereye kadar iliþkileri olduklarýný saptamaya çalýþýyoruz." Zafer Derin, bütün katmanlarýn radyo karbon çalýþmalarýný yaptýklarýný, Ege Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü’nün de burada doktora çalýþmasý yürüttüðünü ifade ederek, "Faaliyetlerimiz ilerliyor. On yýllar boyunca Ege Bölgesi açýsýndan hiç bilinmeyen veya çok az bilinen kültürü dünyaya göstermeye çalýþýyoruz" dedi. Derin, kazýlarýn 3 ayrý bölgede devam ettiðini, zemin haritasýnýn çýkartýldýðýný, 1.54 metre arasýndaki derinliðe inerek, Ýzmir’in merkezine doðru seyahati sürdürdüklerini kaydetti. (aa) Radikal
Benzer belgeler
Rus basınında çıkan habere göre, sirkte
Körükçü, dünyada ilk olarak Nijerya'da
ortaya çýkan ve daha sonra birçok ülkeye
yayýlan 'Udo' isimli müzik aleti ve
darbukalarý, 9 yýldan beri çanaktan
ürettiðini söyledi. Körükçü, Nijerya'da
yýlla...