Marksizm-Leninizm Bir Dogma Değil, Eylem

Transkript

Marksizm-Leninizm Bir Dogma Değil, Eylem
THKP-C/HDÖ
MARKSÝZMLENÝNÝZM
BÝR DOGMA DEÐÝL,
EYLEM
KILAVUZUDUR
III
ERÝÞ YAYINLARI
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
1
ÝKÝNCÝ BASKI
“Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil, Eylem Kýlavuzudur-III”, 1977-78 yýllarý arasýnda
kaleme alýnmýþ ve THKP-C/HDÖ Genel Komitesi’ne sunulmuþtur. Bu tarihte sadece beþ
nüsha çoðaltýlmýþtýr.
Eriþ Yayýnlarý - 2003 (Birinci baský: 1995)
ÝÇÝNDEKÝLER
7
15
20
21
29
33
42
59
79
88
101
113
123
125
140
144
156
181
196
206
208
213
221
229
237
239
246
254
265
272
Birinci Baskýya Önsöz
Giriþ
Birinci Bölüm – Emperyalist Hegemonya Altýndaki Ülkelerde
Halk Savaþý Zorunlu Bir Duraktýr
I. Milli Kriz Üzerine
II. Evrim ve Devrim Aþamalarý Çalýþma Tarzý
III. Halk Savaþý Teorisi ve Askeri Sanatý
a) Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý
b) Gerilla Savaþý: Bir Yöntem
c) Halk Savaþýnýn Stratejik Aþamalarý
Ýkinci Bölüm – Emperyalizmin III. Bunalým Dönemi ve Suni Denge
I. Faþizm Üzerine
II. Suni Denge
Üçüncü Bölüm – Öncü Savaþý
I. Strateji ve Taktik Üzerine
II. Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin Genel Ýlkeleri
III. Öncü Savaþýnýn Askeri Sanatý
a- Silahlý Propaganda: Bir mücadele Biçimi
b- Kýr ve Þehir Gerilla Savaþý
c- Etkinin Yaratýlmasý-Etkinin Örgütlenmesi
IV. Öncü Savaþýnda Örgütlenme Anlayýþý
a- Devrimciler Örgütü-Ýþçiler Örgütü
b-Gruplar ve Parti
c- Partinin Fonksiyonlarý
d- Öncü Savaþýnda Örgütlenme Anlayýþý
V. Öncü Savaþýnýn Pratiðinde Ortaya Çýkan Sorunlar
a- Kitle-Kitle Baðý-Arka Cephe
b- Yayýn Politikasý
c- Halk Kurtuluþ Cephesi
d- Askeri Örgütlenme ve Parti
e- Öncü Savaþýnýn Baþlangýcýnda Ortaya Çýkan Sorunlar
277
282
292
297
306
312
315
324
341
341
348
358
368
381
Dördüncü Bölüm – Latin-Amerika’da Öncü Savaþý
I. Latin-Amerika’nýn Genel Yapýsý
II. Latin-Amerika’da Devrim Stratejisi
a- Fokoculuk Üzerine
b- Þehir Gerillasý ve Þehir Mücadelesinde Militarizm
Beþinci Bölüm – Tarihsel Geliþim
I. 1960-71 Dönemi
II. 1971-72 Dönemi ve 12 Mart
III. Kýzýldere Sonrasý
a- Birinci Dönem (1972-74)
b- Ýkinci dönem (1975-26 Ocak 1976)
c- 26 Ocak 1976 Sonrasý
IV. 5 Haziran Seçimleri ve Sonrasý
Sonsöz
BÝRÝNCÝ BASKIYA ÖNSÖZ
“Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil, Eylem Kýlavuzudur”,
bundan 18 yýl önce kaleme alýndý. Yazýnýn amacý, o dönemde
oportünizmin Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne yönelik tahrifatlarýný bir bütün olarak ele almak ve örgütün stratejik görüþlerinin
bir bütün olarak ortaya koymaktý. Bu yazý, “Türkiye Devriminin Acil
Sorunlarý-I”den sonra, THKP-C/HD֒nün görüþlerinin bir bütün olarak ortaya konulmasý açýsýndan ayrý bir yere sahipti. Ancak yazýnýn
kaleme alýnmasý, doðrudan doðruya, 1976 ortalarýnda örgüt saflarýnda ortaya çýkan sað-sapmanýn yaratmýþ olduðu çeþitli tahrifatlarýn
düzeltilmesi ve bu baðlamda kadrolarýn eðitimi açýsýndan kararlaþtýrýlmýþtý.
1976 yýlýnda, salt Öncü Savaþý üzerine bir yazýnýn kaleme
alýnmasý ve yayýnlanmasý, o dönemdeki THKP-C/HDÖ Merkez Yönetimi tarafýndan kararlaþtýrýlmýþtý. Ancak bu konuda görevlendirilen
kiþinin hazýrladýðý taslak metin, ayný zamanda ortaya çýkan saðsapmaya dayanak olabilecek yanlýþlýklar içerdiðinden, bu konuda
yayýn çýkartýlamamýþtý. Þubat 1977’de toplanan THKP-C/HDÖ Genel Komitesi, ortaya çýkan sapmalar ve oportünist tahrifatlarý göz
önüne alarak, Öncü Savaþý anlayýþýnýn bir bütün olarak ortaya konulmasý için böyle bir yazýnýn yayýnlanmasýna yeniden karar verdi.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
7
Bu baðlamda, yazýmýna baþlanýlan “Eylem Kýlavuzu”, üç kýsým olarak düþünülmüþtü. Ve ilk kýsmýn yazýmýna Mart 1977’de
baþlanýldý.“Eylem Kýlavuzu-I” ve “Eylem Kýlavuzu-II”nin yazýmý Haziran 1977’de tamamlanmýþtýr. Örgütümüzün yayýn politikasý gereðince Genel Komite’de deðerlendirildikten ve gerekli düzenlemeler yapýldýktan sonra yayýnlanmasý düþünülen “Eylem Kýlavuzu
I-II”, Aðustos 1977’deki polis operasyonlarý sýrasýnda kaybolmuþtur.
Böylece ilk iki kýsým, Genel Komite tarafýndan henüz deðerlendirilemeden yitirilmiþtir.
Bu durumun ortaya çýkmasý üzerine, “Eylem Kýlavuzu”nun
üçüncü kýsmý yeniden düzenlenmiþ ve ilk iki kýsmý kapsayacak bir
biçimde geniþletilmiþtir.
Bu geniþletme, bir yandan Öncü Savaþýný, Halk Savaþý ile
baðlantýlý olarak ortaya konulmasý þeklinde olurken; diðer yandan,
Latin-Amerika’daki Öncü Savaþý deneyimleri ile örgütümüzün Öncü
Savaþý deneyiminin ilk yýlýnýn deðerlendirmesini kapsayacak biçimde olmuþtur. Böylece Ekim 1977’de baþlanýlan yazým çalýþmalarý
Haziran 1978’de tamamlanmýþ ve deðerlendirilmek üzere 5 adet
çoðaltýlarak Genel Komite üyelerine daðýtýlmýþtýr.
“THKP-C/HDÖ ve 15 Yýl” yazýmýzda ortaya koyduðumuz gibi,
bu süreç içinde örgütümüz bir yandan polis operasyonlarýna karþý
düzenlemeler yaparken, diðer yandan örgüt saflarýnda ortaya çýkan
yeni bir sað-sapmayla mücadele etmek durumunda kalmýþtýr. Ve
bu tarihten itibaren “Eylem Kýlavuzu-III”, pek çok kadro tarafýndan
okunmamýþ olmasýna raðmen, ortaya çýkan sað-sapmaya karþý bir
mücadele aracý olmuþtur.
Oysa “Eylem Kýlavuzu-III”, örgütümüzün Genel Komitesi
tarafýndan ele alýnarak son haline getirilmiþ bile deðildi. Daha tam
deyiþle, “Eylem Kýlavuzu-III”, taslak metin olarak hazýrlandýðý haliyle
bulunuyordu ve üzerinde en küçük bir düzeltme bile yapýlmamýþtý.
Bu nedenle, örgütümüzün Genel Komitesi’nin onayladýðý bir örgüt
yazýsý haline gelmemiþti. Ama sað-sapma, yazýyý son haline gelmiþ
bir metin olarak ele alarak “eleþtirme”ye giriþmiþ ve kendi saðcý
görüþlerinin karþýsýnda en büyük engel olarak, her zaman, “Eylem
Kýlavuzu-III”ü görmüþtü.
Benzer durum 1980 baþlarýnda ortaya çýkan “pragmatizm”
sapmasý açýsýndan da ortaya çýkmýþtýr. Yazýldýðý dönemin koþullarýna
göre biçimlenmiþ olan metin, kendi içersinde, o dönemdeki çeþitli
8
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
oportünist tahrifatlara ve sapmalara karþý belli bir polemik özelliðine
de sahiptir. Bu boyutu ile, kimi eleþtiriler, tarihsel olarak “geçmiþin
malý” olmuþtur. Ama içeriði ve kapsamý ile, örgütümüzün
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi kavrayýþýný ortaya koymasýyla
özel bir yere sahiptir.
“Eylem Kýlavuzu-III”ün örgütümüz açýsýndan özel yeri, her
zaman, örgüt saflarýnda ortaya çýkan sað ve pasifist eðilimlere ve
sapmalara karþý bir “savaþ aracý” olmasýyla da sýnýrlý deðildir. Aradan geçen 17 yýla raðmen, sadece Genel Komite üyeleri için çoðaltýlmýþ beþ nüshasýnýn dýþýnda bir baþka nüshasý bulunmamaktadýr.
1978-79 arasýnda deðiþik biçimlerde çoðaltýldýðý iddia edilmiþse de
(ki saðcý görüþlere sahip olan ve örgütümüzle her türlü iliþkisi kesilenlerin demagojik bir biçimde bunu ileri sürmüþlerdir. Amaçlarý
örgüt tüzüðüne aykýrý davranýldýðýný “kanýtlayarak”, kendi aykýrý faaliyetlerini haklý ve mazur göstermektir), bugüne kadar böyle bir
nüsha ortaya çýkmamýþtýr.
Bugün “Eylem Kýlavuzu-III”ü, taslak metin olarak hazýrlandýðý
haliyle yayýnlamaya karar verildiðinde, üzerinde düzeltmeler ve
düzenlemeler yapýlmamýþtýr.
Okuyucunun hemen göreceði gibi, “Eylem Kýlavuzu-III”de
ifade edilen görüþler, örgütümüzün baþlangýcýndan itibaren izlediði
görüþlerdir. Bu açýdan, “Eylem Kýlavuzu-III”, örgütümüzün uzun
yýllar kendi çizgisini kararlýlýkla izlediðinin bir göstergesidir de.
Yukarda da belirttiðimiz gibi, “Eylem Kýlavuzu-III”, yazýldýðý
tarihsel koþullarýn dili ve terminolojisiyle kaleme alýnmýþtýr ve sadece
Genel Komite’nin deðerlendirmesi için beþ adet çoðaltýlmýþtýr. Bu
nedenle pek çok örgüt üyesi tarafýndan okunmamýþtýr. Ama buna
raðmen, her dönemde, sað ve pasifist eðilimlere ve sapmalara karþý, kadrolarýn örgütümüzün stratejik görüþlerine sahip çýkmasýnda
bir simge olmuþtur. Bu özelliði ile örgütümüzün tarihinde en çok
sözü edilen, ama okunmamýþ bir yazý olma niteliðine sahip ilk ve
tek metin olmuþtur. Þüphesiz “Eylem Kýlavuzu-III”ün ele aldýðý kimi
konular, günümüzde eski önemini yitirmiþtir. Yazýda eleþtirilen kimi
örgütlenmeler, bugün ya yoktur, ya da çizgilerini çoktan terk etmiþlerdir. Bu açýdan, yapýlan eleþtiriler kendi dönemine iliþkin kalmaktadýr. Ancak her durumda, gerek örgütümüzün tarihsel geliþimini
kavramak için, gerekse ülkemiz solundaki tarihsel dönüþümleri
görmek için, “Eylem Kýlavuzu-III” belli bir iþlevi de olacaktýr. Bu
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
9
açýdan ülkemiz devrimci mücadelesinin belli bir tarihsel kesitini
vermesi açýsýndan da önemlidir.
“26 Ocak Harekâtý” ile 1977 yýlýnda Öncü Savaþýna baþlayan
örgütümüzün, bu harekâttan itibaren kitleler tarafýndan nasýl benimsendiðini burada uzun uzun anlatmayacaðý. Ama bu harekât
sonrasýnda, örgütümüzün adýnýn kamuoyunda “Acilciler” olarak
tanýnmasý, ayný zamanda örgütümüzün tarihsel geliþimi açýsýndan
özel bir yere sahip olmuþtur. 1978 yýlýnda ortaya çýkan sað-sapmanýn, örgütümüzün kamuoyunda tanýnan adýný, yani “Acilciler” adýný
nasýl kendi sað-pasifist amaçlarý için kullandýðýný hemen herkes
bilmektedir. O güne kadar örgütümüzün açýklama, bildiri ve yazýlarýnda yer alan Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi/ Halkýn
Devrimci Öncüleri (Acilciler) imzasý, bu geliþmeden sonra, sadece Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi/ Halkýn Devrimci
Öncüleri (THKP-C/HDÖ) olarak kullanýlmaya baþlanýlmýþtýr. Bunun temel nedeni, “Acilciler” adýyla yapýlmýþ bir dizi açýklama ve
fiillerin, örgütümüzle hiçbir iliþkisinin olmadýðýný kamuoyuna açýk
ve net bir biçimde ortaya koymaktýr. Ancak bu sað ve pasifist unsurlarýn “Acilciler” adýný kullanarak yaptýklarý öylesine olumsuz durumlar ortaya çýkarmýþtýr ki, “Acilciler” adý, bu kiþilerin fiilleri ile
yýpratýlmýþ ve hatta kirletilmiþtir. Bu nedenle, örgütümüzün Genel
Komitesi, “Acilciler” adýnýn örgütümüzün tarihindeki gerçek yerine
konulabilinmesi için belirli bir zamanýn gerekli olduðuna karar vermiþtir. Ve bu zaman, ayný zamanda, “Acilciler” adýnýn temizlenmesi,
arýndýrýlmasý demek olacaktý.
Bugün þunu açýk bir biçimde ve onurla söyleyebiliriz ki,
gerek Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi adý, gerekse örgütümüz tarihinde özel bir yere sahip olan “Acilciler” adý, örgütümüzün
mücadelesinde gerçek yerine oturmuþtur. THKP-C adýna kopartýlan fýrtýnalar kadar, “Acilciler” adýný sömürmeye ve kendi kiþisel
çýkarlarý için kullanmaya çalýþanlarýn yarattýðý bozulmalar bugün
sona ermiþtir. Ve örgütümüzün THKP-C’nin tek ve gerçek temsilcisi olduðu, artýk hiçbir itiraza yer vermeyecek kadar açýktýr. Eðer
bugün, hala örgüt açýklamalarýnda ve yazýlarýnda THKP-C/HDÖ imzasýný kullanýyorsak, bunun tek nedeni THKP-C’nin kurucu ve önder
kadrolarýna duyduðumuz saygýdandýr. Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi olarak Politikleþmiþ Askeri
Savaþ Stratejisi’ne baðlý bir mücadeleyi, kendi belirlediðimiz strate-
10
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
jik rotaya göre sürdürmekte kararlý ve ýsrarlý olduðumuz, dost ve
düþman herkes tarafýndan açýkça kabul edildiði ortadadýr. THKPC/HDÖ (Acilciler) adý, her zaman örgütümüzün, her türlü THKP-C
adýný sömürmek ya da kendi oportünist amaçlarý için kullanmak
isteyenlerden farklýlýðýnýn bir simgesi olmuþtur ve olmaya devam
edecektir.
Yeri gelmiþken belirtelim ki, örgütümüz hiçbir dönemde ve
hiçbir yerde, büyük özveriler ve kanlarla oluþturulmuþ THKP-C adý
için olduðu kadar, “Acilciler” adý için de zora, þiddete baþvurmamýþtýr. Gerek THKP-C ile, gerekse “Acilciler” ile uzaktan yakýndan
iliþkisi olmayanlarýn, bu isimleri kullanmalarýný engellemek pekâlâ
mümkündü. Ve pekâlâ bu kesimlerin zor ve þiddet yöntemleriyle
yol getirilmesi olanaklýydý. Ancak hiçbir devrimci örgüt böyle bir
yönteme asla baþvuramaz ve vurmamalýdýr. Elbette ki, kendisinin
ve kendi mücadelesinin farkýný kitlelere anlatmak ve göstermek
durumundadýr. Ama her durumda, tarihin kaçýnýlmaz yargýsýný esas
almak durumundadýrlar. Ve bu yargý, bugün tartýþýlmaz bir biçimde ortadadýr. Hâlâ gerek THKP-C adý üzerinde, gerekse “Acilciler”
adý üzerinde hesaplarý olanlar olacaktýr. Onlara söylenenler tarih
tarafýndan söylenmiþtir ve küçük hesaplarýn artýk sona ermesinin
zamaný gelmiþ ve hatta geçmiþtir. Bugün, örgütümüz THKP-C/HDÖ
olarak eylemini ifade etmeyi sürdürüyorsa, bunun tek nedeni THKPC’nin kurucu ve önder kadrolarýna olan tarihsel baðlýlýðýmýz ve
saygýmýzdan ileri geldiðini herkes bilmelidir.
Sözümüzü bitirirken belirtelim ki, “Eylem Kýlavuzu-III”de yer
alan görüþlerimiz, zaman içersinde daha da geliþtirilmiþtir. Bu
geliþimin tarihsel temellerini ortaya koymasý açýsýndan da, “Eylem
Kýlavuzu-III”ün yayýnlanmasý gerekli olmuþtur. Kýsacasý, “Eylem Kýlavuzu-III”, salt tarihsel bir belge deðil, ayný zamanda örgütümüzün
görüþlerinin o tarihsel dönemin söylemi içinde açýklandýðý bir metindir.
YAÞASIN ÖNCÜ SAVAÞI
TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ
YAÞASIN HALK SAVAÞI
HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ
KURTULUÞA KADAR SAVAÞ
GENEL KOMÝTESÝ
Ocak 1995
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
11
MARKSÝZM-LENÝNÝZM BÝR DOGMA DEÐÝL,
EYLEM KILAVUZUDUR
III
GÝRÝÞ
“Þu anda iktidar mücadelesi yapan partimiz iktidarý
alabilecek güçte ve aþamada deðildir. Ancak, düzenli
or- dular savaþý aþamasýnda bütün yurt çapýnda yönetimi
ele geçirmeden söz etmek mümkündür. Ve biz bugün
bu aþamayý yaþadýðýmýzý asla iddia etmiyoruz. Biz sadece
halkýmýzýn ihtilâlci savaþýnýn bu aþamaya gelebilmesi için
gerilla savaþýnýn þart olduðunu iddia ediyor ve bu amaçla
dövüþüyoruz.”
Evet, 1971 yýlýnda THKP I Nolu Bildirisi böyle diyordu. Bugün
1971 hareketine kaldýðý yerden devam eden THKP-C/HDÖ, 71 döneminde Mahir Çayan yoldaþ tarafýndan formüle edilmiþ olan Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin ýþýðýnda gerilla savaþýný sürdürmektedir. Ancak 1971 yenilgisi sonrasýnda, THKP-C’nin tüm örgüt
yapýsýnýn yýkýlmasý ve savaþan kadrolarýný yitirmesi, belirli bir süre
durulmasýna neden olmuþtur. Bu geçici suskunluk döneminde, 71
hareketinin yenilgisini fýrsat bilen tüm revizyonist, oportünist ve
pasifist gruplar sola egemen oldu. Bu revizyonist, oportünist ve pasifist gruplarýn varlýk þartý ve “teorik” ifadelerinin temelinde Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne saldýrmak yatar. Bir kýsým revizyonistler açýkça ihanetlerini sergilerken, yeni ve yepyeni oportü-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
15
nistler “piyasaya” çýktýlar.
Bu yepyeni oportünistlerin en temel özelliði, 1971 silahlý devrimci hareketine sahip çýkarak, onu tahrif etmekti. “Þanlý direniþ”,
“manifesto”, “kanlý saldýrganlýða karþý duranlar” diyerek amaçlarýný gizlemeye özel gayret gösterdiler. Oportünizmin en iðrenç ve
en tehlikelisi olan bu kiþilerin gayretleri kýsa sürede açýða çýktý.
Kimisi uluslararasý revizyonizmin çizgisini açýkça savunurken, kimileri de “sovyet sosyal emperyalizmini” keþfettiler (!). Bir kýsmý
ise, “65-71 Dev-Genç’in þanlý mücadelesi” paravanasý ile “legal
olanaklarýn tükenmediðinden” bahsederek gazetecilik konusunda
“netleþme” yolunu tuttular.
Bu koþullar içinde, ülkedeki teorik keþmekeþ ve kavram
karýþýklýðý daha üst boyutlara sýçradý. Artýk genel Marksist-Leninist
ilkeler deðil, en basit konu bile anlaþýlmaz ve anlatýlamaz hale geldi. 1971 öncesinden farklý olarak illegal örgütlenmenin gerekliliði
iyice açýða çýkmasýna raðmen, illegal örgütlenme ve mücadele, en
büyük saldýrý ve hakaretlere maruz býrakýldý. Bu arada yolunu iyice
þaþýranlar, “MÝT” arþivlerine taþ çýkartýcý “Acilciler” listesi düzenlemeye baþladý.71 öncesi gibi gazete ve dergi çýkarma baþlý baþýna
“eylem” haline gelirken; dernek ve sendika içinde fraksiyonlar savaþý, “devrimci” (!) mücadele oldu. Legal yayýn organlarýnda Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi istenildiði gibi “eleþtiri”lirken, THKPC/HD֒nin illegal faaliyetleri bu organlarda “alay” konusu yapýlýyordu. Oysa ki:
“Ýllegal propaganda yöntemlerini kýnamayý ve bununla
legal basýnda alay etmeyi sosyal-demokrat parti üyeliði
ile baðdaþýr saymak sosyalizme ihanettir.”1
Fakat Türkiye solu onca ihanetlerle karþýlaþmýþtýr ki, bu tür
ihanetler hafif kalýr!
Ýhanet-döneklik-pasifizm-tahrifatlar ve yeniden ihanetler. Ýþte
1971 sonrasý Türkiye solunun genel görünüþü.
Bu koþullar içinde neyin doðru, neyin yanlýþ olduðunun birbirinden ayrýlmasý olanaksýzlaþtý. Ancak THKP-C/HDÖ, “Türkiye
Devriminin Acil Sorunlarý-I” broþürü ile bu koþullara karþý ilk çýkýþý
gerçekleþtirdi. Fakat yara kangren olmuþtu. 1976 yýlýna girildiðinde
THKP-C/HDÖ kangren olan yerleri kesip attý ve 1971 sonrasý ilk
1
16
Lenin, Sosyalizm ve Savaþ, s. 29
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
silahlý devrimci eylemleri gerçekleþtirdi.
Genç ve tecrübesiz kadrolara sahip olan THKP-C/HDÖ, ilk
deneyini yine bu yýl yaþadý. Malatya-Beylerderesi’nde, 26 Ocak 1976
günü, içlerinde iki THKP-C/HDÖ merkez yöneticisinin olduðu üç
yoldaþýmýz oligarþinin resmi zor güçlerince katledildiler. THKP-C
örgütü 1972 Kýzýldere’den sonra ikinci büyük katliamý yaþadý.
Bu dönemde, soldaki saldýrý ve suçlamalar daha da artarak
geliþti. Ancak örgütümüz kýsa sürede yeniden çalýþmalara baþladý
ve 1976nýn son ayýnda Öncü Savaþýna bir bütün olarak baþlama
kararý aldý. Ýlk olarak “26 Ocak ve 19 Þubat Harekâtý” düzenlendi
ve THKP/HDÖ I Nolu Bildirisi ile THKC/HDÖ I Nolu Açýklamasý
yayýnlandý. Artýk zayýfta olsa, iktidar mücadelesi yapan bir örgüt
mevcuttu. Þu gün savaþýn birinci aþamasýný tamamlamýþ bulunan
THKP-C/HDÖ, solda geniþ bir ayrýþmayý saðladý.
Ancak herþey birden ortadan kalkmaz. Belirli bir zaman, bir
süreç geçmesi gerekir. Oportünizmin ve revizyonizmin etkinliði
bugün hâlâ devam etmektedir. Bugünkü teorik keþmekeþ ve kavram kargaþalýðý her zamankinden daha fazla pratik önem
taþýmaktadýr.
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin kelime kelime ele
alýnýp, yorumlandýðý bir ortamda yaþanmaktadýr. Öyle ki, bu devrimci stratejinin tespitleri her türlü spekülasyona ve saldýrýya maruz
kalmaktadýr. Böyle bir stratejinin olmayacaðýndan, stratejinin adýna kadar her þey oportünizm tarafýndan tahrif edilmektedir. “Askerileþmiþ politik savaþ stratejileri”, “politikleþmiþ askeri savaþ taktikleri” ortaya atýlýrken, bir çýrpýda Mao Zedung ve Giap tarafýndan
formüle edilip zafere ulaþarak doðruluðunu kanýtlayan Halk Savaþý,
kitlelerin mücadelesi düzeyine indirgeniverdi. Yýllardýr tartýþýlýp,
sonuca baðlanmýþ Öncü Savaþý, “ülkemize özgü” bir “taktik evre”ye,
“ara aþama”ya indirgendi. Silahlý propaganda legal olanaklarýn tükendiði bir ortamýn mücadele biçimi oldu. Marks, Engels, Lenin
tarafýndan çözümlenmiþ devlet anlayýþý yeniden keþfedildi (!).
Faþizm konusu, devlet biçimi-özü-tipi-içeriði vs.’si arasýnda, karmakarýþýk edildi. Anti-faþist mücadele “anti-MHPist” mücadeleye
dönüþtü. Anti-emperyalist mücadele tamamen “unutuldu”, devrimci
ajitasyon ve propaganda “bezirganlýk” olarak lanse edildi. Kitlelerin ekonomik-demokratik amaçlý hareketleri falanca siyasetin kadrosal hareketi haline getirildi. Suni dengeyi devam ettirmek amacý-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
17
na yönelik faþist milis saldýrýlarýn sonucunda yüzlerce ilerici, yurtsever ve devrimci katledilirken seyredenler; saldýrý sonrasýnda “ölü
paylaþým savaþlarý” vermeyi ve bu amaçla karþýt fraksiyona “Öncü
Savaþý” ilan etmeyi “sosyalist” ya da “devrimci” mücadele olarak
gündeme getirdiler. Artýk sol yeni bir ölüm haberini ve katledilen
ilerici-yurtsever-devrimcinin hangi fraksiyondan olduðunu öðrenmeyi bekleyenler yýðýný haline döndü. “Siyasi” haftalýk-15 günlük-aylýk dergilerde, bu bekleyiþe “teorik” açýklamalar getiren tefrikalar yayýnlýyordu.
Ýþte bu ortam içerisinde, bir kez daha, “Marksizm-Leninizmin bir dogma deðil, eylem kýlavuzu” olduðunu sergilemek zorunlu
olmuþtur.
Burada konularý ele alýrken, ülkemiz solunun genel yapýsýný
dikkate aldýk. Bu yüzden Halk Savaþýný ve Öncü Savaþýný detaylý
bir biçimde açýkladýk. Broþür okunduðunda görülecektir ki, pek
çok þey yýllar önce çözümlenmiþ sorunlarý içermektedir. Yazýmýzda mümkün olduðunca geniþ alýntý yaptýk. Bu konu da bazý spekülasyonlara yol açacaðý açýktýr. Ancak ülkemiz solunun içinde
bulunduðu iliþkiler ve koþullar içinde böyle bir þeyi yapmamak,
söylenenlerin hiç ama hiç anlaþýlmamasýna yol açacaktýr. Daha
Halk Savaþýnýn ne olduðu bilinmediði bir ortamda, Öncü Savaþýnýn
taktik ve teknik sorunlarýna deðinmek zorunluluðu bizi buna itmiþtir.
Son olarak bir noktayý daha belirtelim: Broþürde bazý yerlerin Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I ile çeliþtiði ileri sürülebilir.
Her þeyden önce 1975 yýlýnda yayýnlanmýþ olan “Acil”in bu yazýnýn
temelini teþkil ettiðini en dikkatsiz bir okuyucu bile görecektir. Ancak her þey, her formülasyon belirli koþullarýn ürünüdür ve o koþullardan soyutlanamaz. Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I’in yazýldýðý dönem, THKP-C/HD֒nün asgari örgütlenmeyi sürdürdüðü
dönemdir. Zorunlu olarak içerdiði konular, bu dönemin özellikleri
ve amacý üzerinde yoðunlaþmayý gerektiriyordu. Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I’de temel olarak Politikleþmiþ Askeri Savaþ
Stratejisi’nin dayandýðý emperyalizm tahlili ve stratejinin genel ilkeleri ele alýnmýþtýr. Zaman içinde, hazýrlýklarýn tamamlanmasý ile
Öncü Savaþýna baþlanýlmasý, bu genel tespitleri derinleþtirmiþ ve
somutlaþtýrmýþtýr. Ýleri sürülebilecek olan Türkiye Devriminin Acil
Sorunlarý-I ile olan çeliþme, iþte bu þekilde genelin özgülleþmesi
ve teorinin derinleþmesinden baþka bir þey deðildir. Zaten böyle
18
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
bir “çeliþme”yi ileri sürmek, geliþimi ve mücadeleyi reddetmekten
baþka bir þey olmamaktadýr. Örgütümüzün tarihsel geliþimini ele
alýrken bu açýkça görülür.
Bu sözlerimizden çeþitli oportünistlerin büyük sevinç duyacaklarý da açýktýr. Bunlara son sözü de Lenin’e býrakalým:
“Sosyal demokrasinin muhaliflerine son bir söz daha.
Onlar bizim tartýþmalarýmýza þeytanca alkýþ tutmakta ve
sinsice gülmektedirler; kuþkusuz onlar bizim broþürümüzden yalnýz partimizin baþarýsýzlýk ve kusurlarý ile ilgili bölümleri seçip kendi amaçlarý için kullanmayý deneyeceklerdir. Rus sosyal-demokratlarý daha þimdiden
böylesine ufak tefek þeylerden tedirgin olmayacak kadar ve bunlara karþýn özeleþtiri görevini sürdürerek, iþçi
sýnýfý hareketi büyüdükçe; kuþkusuz ve kaçýnýlmaz olarak üstesinden gelecekleri kendi yanlýþlarýný inatla sergileyecek kadar çelikleþmiþlerdir.”
Broþür beþ bölümden oluþmaktadýr. Birinci bölüm, en geniþ biçimde Halk Savaþý konusu iþlenmiþtir. Ýkinci bölüm, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin dayandýðý emperyalizm tahlili kýsa
ve öz olarak belirtilmiþtir. Daha detaylý olarak Türkiye Devriminin
Acil Sorunlarý-I ve Oligarþi broþürlerimizde yer almaktadýr.
Üçüncü bölüm, Öncü Savaþý üzerinedir. Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi bütünselliði içinde, Öncü Savaþý ve silahlý propaganda detaylý biçimde ele alýnmýþtýr.
Dördüncü bölüm, ülkemizde en çok konuþulan, ama en az
bilinen Latin-Amerika üzerine genel bir deðerlendirmeyi içermektedir. Son bölümde ise, Türkiye’deki devrimci mücadelenin geliþimi,
65-71 dönemi, 71’de THKP-C’nin durumu ve THKP-C/HD֒nün tarihsel geliþimi ele alýnmýþtýr.
Yer yer çeþitli oportünist ve revizyonist görüþlerin eleþtirisine yer verilmekle beraber, temel olarak Politikleþmiþ Askeri Savaþ
Stratejisi konusundaki oportünist tahrifat ve suçlamalar ele alýnmýþtýr.
Haziran 1978
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
19
BÝRÝNCÝ BÖLÜM
EMPERYALÝST HEGEMONYA ALTINDAKÝ ÜLKELERDE
HALK SAVAÞI ZORUNLU BÝR DURAKTIR
Emperyalist hegemonya altýndaki, bütün sömürge, yarýsömürge ve geri-býraktýrýlmýþ ülkeler devriminde “Halk Savaþý zorunlu bir duraktýr. Emperyalizmin deðiþik bunalým dönemlerinin, farklý
iliþki ve çeliþkileri bu zorunluluðu asla ortadan kaldýrmaz. Bugün
THKP-C/HD֒nün tahlil ve tespitleri dýþýnda, tamamen “unutulmuþ”
ve “unutturulmuþ” olan Halk Savaþý teori ve pratiðini kavramak gereklidir. Ancak bundan sonra Öncü Savaþý ve onun amaçlarý anlaþýlabilinir.
20
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
I.
MÝLLÝ KRÝZ ÜZERÝNE
“Devrim yapmanýn ilk þartý doðru emperyalizm tahlilidir.”
Doðru devrimci çizginin formüle edilmesi, dünyanýn doðru biçimde yorumlanmasýdýr. Ve bundan sonra (ve ana sorun) “onu deðiþtirmektir”. Bu andan itibaren “herþeyi kadrolar belirler, örgütsel
çalýþma belirler.” (Stalin)
Serbest rekabetçi kapitalizmin emperyalizme dönüþmesiyle birlikte, dünya çapýnda, (genelde ya da sistemin bütününde)
devrimin objektif þartlarý olgunlaþmýþtýr. Bir baþka deyiþle, üretici
güçlerin geliþimi mevcut üretim iliþkileri tarafýndan engellenmektedir. Ve bu ikisi arasýndaki çeliþki antagonizma kazanmýþtýr. Bu
durum emperyalizmde süreklidir ve genel niteliktedir. Ýþte biz buna
“sürekli ve genel bunalým” adýný veriyoruz. Bu nedenle, emperyalizm, kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmlar dönemidir.
Fakat, emperyalizmle birlikte “eþitsiz geliþim yasasý” belirginleþmiþ ve bulunmuþtur. Bu yasa, devrimin asla zamandaþ olmayacaðýný, önce bir ya da birkaç ülkede olacaðýný, diðer ülkelerinde
“burjuva ya da burjuva öncesi dönemde” kalacaðýný gösterir. Devrim emperyalist dünya zincirinin zayýf olan halkasýnda olacaktýr.
Bu yüzden, sistemin bütününde, devrimin objektif þartlarýnýn olgun olmasý yeterli deðildir, ayrýca her ülkenin kendi (milli) bunalýmýný yaþamasý ve bunun krize dönüþmesi þarttýr. Öz olarak söylersek, devrimin objektif þartlarý için milli krizin varlýðý zorunludur
ve bu zorunluluk eþitsiz geliþim yasasýndan kaynaklanýr (Tek ülkede devrim olma esprisi).
Bilindiði gibi eþitsiz geliþim yasasý çeþitli alanlarda ortaya
çýkar. Sektörler arasýnda (tarým ile sanayi), sanayi kollarý arasýnda
(üretim mallarý sektörü ile tüketim mallarý sektörü), bölgeler ve ülkeler arasýnda (ülkemizde doðu ile batý, dünyada emperyalist ile
sömürge ülkeler) ve emperyalist ülkeler arasýnda eþitsiz geliþim
yasasý mevcuttur. Birincisi, tarým buhranýný; ikincisi, ekonomi buhraný; üçüncüsü, devrimin eþitsiz geliþimini –ülkede ve dünyada–;
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
21
dördüncüsü, yeni paylaþým savaþlarýný gündeme getirir. Ülkemizde yanlýþ olarak eþitsiz geliþim yasasý, salt dördüncü için kullanýlýr.
Bunun sonucu, TDAS-I’in “inkarcýlýðý” (!) gündeme getirilir. Sanýrýz,
bizim eþitsiz geliþim yasasýnýn “klâsik biçimde iþlemediði, rolünün
ikincil olduðu” tespitimizin dördüncü için olduðunu söylemeye gerek yok.*
Yaygýn bir bilgisizlik ve unutulmuþluk da, “bölgeler ve ülkeler arasýndaki eþitsiz geliþim”dir. Bu unutulunca toplumun homojenliði ve silahlý eylemlerin homojen etki yaratacaðý sanýlýyor. Ve
giderekte, silahlý propagandanýn yetersizliði-geçersizliði gündeme
getiriliyor. Eðer “eþitsiz geliþim yasasý kapitalizmin mutlak yasasý”
(Lenin) ise, devriminde eþitsiz geliþmesi gerekir. Özellikle emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde netleþen bu durum ekonomik
geliþme-sosyal uyanýþ iliþkisini belirler. Sosyal uyanýþýn (yeni topluma yönelik) ekonomik geliþmeye baðýmlýlýðý, yani ekonomik
geliþmenin asgari düzeye gelme gerekliliði, ekonomik geliþimin
eþitsizliði nedeniyle, ülke çapýnda eþdeðerde olamaz. Bunun sonucu olarak da, kitlelerin siyasi bilince eriþimi farklý ve eþitsiz olacaktýr.
(Ekonomik ve politik geliþimin eþitsizliði) Bunun pratik sonucu
þudur: Toplum, toplumsal olaylara karþý homojen bir yapýya sahip
deðildir. Bu nedenle, devrimci eylem ve propaganda deðiþik alanlarda ve toplum katlarýnda, deðiþik etki yaratacaktýr. “Bazý bölgelerde devrimci savaþ geliþirken, bazý bölgelerde ya yeni baþlamýþtýr,
ya da hiç baþlamamýþtýr.”2 Bu Halk Savaþýnda, kýzýl siyasi iktidarýn
bir bütün olarak deðil, parçalý olacaðý; önce bir ya da birkaç bölgede kurulacaðý; devrimin geliþimine göre geliþip-büyüyeceði demektir
(kýzýl siyasi iktidar-kurtarýlmýþ bölge). Öncü Savaþýnda ise, ülke çapýnda yapýlan eylemin, farklý alanlarda farklý etki yaratmasý, temelde
* Son günlerde TDAS-I’e karþý yöneltilen saldýrýlar, yeniden yoðunlaþmýþtýr. DY oportünistleri 1976 yýlýnda “TDAS üzerine Birkaç Söz” adlý bir “illegal” (!) yazý çýkartmýþlardý. Ancak yazýnýn büyük tepki ile karþýlaþmasý ve bizim “Eleþtiriler Üzerine” yazýmýzda gereken
cevabý almalarý üzerine yazýyý “piyasa”dan çektiler. 2 yýllýk bir “kayboluþ”tan sonra, bu kez
“legal” olarak ortaya çýktý. Ancak, pekçok yer yeniden düzeltilmiþtir. Özellikle bunalýmbuhran-kriz üzerine yaptýklarý büyük “eleþtiri” (!) geri alýnmýþtýr. Ve son kýsýmdaki
“Marksizmle uzaktan yakýndan iliþkisi olmadýðý” sonucu da çýkartýlmýþtýr. Bu gerçekten DY
oportünizminin “ahlâk” ilerlemesini gösterir. Ancak “Eleþtiriler Üzerine” yazýmýzdaki noktalarý
kýrparak, yeniden yayýnlanan “Birkaç Söz”, her zaman olduðu, gibi “tek emperyalizm savunuluyor” lafýný geveleyip duruyor. “Acil”i okumuþ bir kiþi, PDA ile ilgili alýntýya yapýlan yorumda ünlem iþaretinin (!) olmamasýndan yararlanan bu baylara sadece gülmektedir.
2
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: I, Aydýnlýk Yay.
22
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
ekonomik ve politik geliþmenin eþitsizliði yasasýna dayanýr. Bugün,
“silahlý propaganda sadece sempati yaratýyor” ya da “yaratýlan etki
(sempati) örgütlenmiyor” eleþtirileri, bu yasayý anlayamadýðýndan
gerçek dýþýdýr. Etkinin örgütleyici olmasý için, sempati ve güven evresinin geçilmesi gerekir. Bununda eþitsiz olacaðý açýktýr. Bazý eylemler bazý bölgelerde sempati yaratýrken, bir baþka yerde güven
verebilir. Üçüncü bir bölgede ise, desteði saðlayabilir. Eþitsiz geliþim
yasasýný bilen bir örgüt, çalýþmasýný buna göre ayarlar. (Bu yasa,
ayný zamanda, etkinin yaratýlmasý ile etkinin örgütlenmesi arasýndaki çeliþkiyi ifade eder.)
Bir ülkede milli krizin varlýðý, silahlý aksiyon (eylem) yöntemlerinin, kitleleri devrim safýna çekilmesinde kullanýlabileceði
demektir. Bu ayný zamanda bir zorunluluktur. Egemen sýnýflar, ülke
çapýnda bir bunalým olduðunda (ekonomik, politik ve sosyal bunalýmýn bütünleþmesidir bu) siyasal zoru askeri biçimde maddeleþtirirler. Bu ise devrim güçlerinin zora baþvurmasýný zorunlu
kýlar. Aksi taktirde yenilgi ve pasifikasyon kaçýnýlmazdýr. Askeri savaþý gündeme getiren bu þartlarda, kitlelerin bilinçlendirilmesi
ve örgütlenmesi askeri savaþtan ayrýlamaz.
“Silahlý mücadele için objektif þartlarýn varolduðu durumlarda yýðýnlarý bilinçlendirme ve örgütlenme ile silahlý
savaþý bu þekilde (revizyonistler gibi-b.n.) ayýrmak her
çeþit oportünizmin ve pasifizmin evrensel karakteridir.”3
Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki milli krizin temelinde emperyalizme baðýmlýlýk yatar. Bu baðýmlýlýk, ülkenin iç dinamiðinin
çarpýtýlmasýný getirdiðinden, ülke alt yapýsýndan (ekonomik) üst
yapýsýna (politik) kadar bir milli kriz yaratýr. Milli krizinin varlýðý nedeniyle, egemen sýnýflar (ya da oligarþi), düzeni devam ettirebilmek
için siyasal zoru askeri biçimde maddeleþtirmek zorundadýr. Bir
baþka deyiþle, siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesini yaratan milli krizdir ve milli krizi yaratan da emperyalizme baðýmlýlýk ve emperyalist iþgaldir.
“Emperyalizmin iþgali, bizzat karþý tarafýn zora, þiddete,
silaha baþvurmasý demektir. Bu ise silahlý savaþýn objektif þartlarýnýn mevcudiyeti demektir” sözlerinin anlamý sanýrýz anlaþýlabilir.
3
Mahir Çayan, Devrimde Sýnýflarýn Mevzilenmesi.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
23
Kýsaca toparlarsak, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde, iç dinamik çarpýtýlmýþ, emperyalizme (dýþ dinamik) baðýmlý
kýlýnmýþtýr. Bu ise ülkedeki mevcut çeliþkileri, yani mevcut düzenin (iç dinamikle geliþmiþ) kaçýnýlmaz çeliþkilerini, daha da keskinleþtirmiþ ve sürekli hale getirmiþtir. Bu bunalým ekonomik-politik-sosyal, tüm hayatý etkilemektedir (milli kriz). Dünya devrim tarihi
göstermiþtir ki, bu þartlarda düzeni sürdürebilmenin tek yolu siyasal zoru açýk hale getirmektir, yani askeri biçimde maddeleþtirmektir. Düzeni yýkmak isteyen güçler için tek yol da bu zoru parçalamaktýr. “Yeni bir topluma gebe olan her toplumun ebesi
zordur.” (Marks) Askeri savaþ gündemdedir. Ama düzenin yýkýlabilmesi için bu objektif þartlarýn varlýðý yeterli deðildir. Ayrýca subjektif þartlar, kitlelerin bilinç ve örgüt düzeyi devrim için yeterli olmalýdýr. Ýþte, askeri savaþýn, milli kriz ve kriz nedeniyle, mevcut olduðu ülkelerde, subjektif þartlar da askeri savaþ metodlarýyla, savaþ
içinde yaratýlýr. Bu, klâsik savaþ yöntemlerini geçersiz kýlar. Politikleþmiþ askeri savaþ yöntemleri gündeme gelir.
“Emperyalizmin iþgalinin varlýðý, bizzat karþý tarafýn zora
baþvurmasý demektir. Karþý taraf zora baþvurduðu için devrimci
temel politika askeri mücadeleyi temel alýr. Sýnýflarýn eyleme sokuluþu ve mücadele alanýnýn seçiliþi bu politikanýn ýþýðý altýnda olur.”4
Bir baþka deyiþle, “mösyö burjuvazi ilk silahý çeken” olmuþtur ve
“legal olanaklar” bizzat burjuvazi tarafýndan yok edilmiþtir.
Bugün ülkemizde pasifistler, milli krizin mevcut olmadýðýný
iddia ederek, silahlý propagandaya karþý çýkmaktadýrlar. Özellikle
KSD oportünizmi, silahlý propagandaya ilke olarak karþý çýkmamakta, ama þartlarýn olmadýðýný söylemektedir. DY-G oportünizmi ise
bunu daha farklý yapmaktadýr. Ona göre silahlý propaganda için
gerekli subjektif þartlar hazýr deðildir ve legal olanaklar tüketilmemiþtir. Kýsaca DY-G oportünizminin söylemek istediði, milli krizin boyutlarý silahlý mücadele için yeterli deðildir. Yakýndan bakýldýðýnda,
birbirine küfür eden bu iki “yepyeni oportünizm” ayný þeyleri söylemektedirler: Ýlke olarak silahlý propagandayý kabul ediyoruz, ama
milli kriz bunun için yeterli deðildir (olgun deðildir), olgun olmamasýnýn göstergesi de legal olanaklarýn tükenmemiþliðidir.* Bütün
Mahir Çayan, Devrimde Sýnýflarýn Mevzilenmesi.
* DY-G oportünizmi, “Bildirge’deki ‘evrim ve devrim’ aþamalarýnýn iç içe geçtiði
4
24
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
bunlarýn anlamý, “içinde bulunduðumuz evrede silahlý savaþýn objektif þartlarýnýn mevcut olmadýðý” demektir. Bir baþka deyiþle Lenin’
in klâsik milli kriz tanýmýna uygun milli kriz yoktur.
Milli kriz, sürekli ve genel bunalýmýn, her ülkenin iç yapýsýnda (ekonomik-politik-sosyal yapý) biçimleniþinden baþka bir þey
deðildir. Kapitalizmin iç dinamikle, yani devrimci biçimde geliþtiði
ülkelerdeki iliþki ve çeliþkiler ile, iç dinamiðin çarptýrýldýðý ve dýþ dinamiðe tabi kýlýndýðý ülkelerdeki iliþki ve çeliþkiler farklýdýr. Bir baþka
deyiþle, toplumlardaki dengesizlik deðiþiktir. Bunun sonucu sistemin genelindeki bunalým, ülkeyi farklý biçimde etkileyecektir.
Sürekli ve genel bunalýmýn (ekonomik-politik-sosyal tüm hayatý etkiler, bu yüzden geneldir) kaynaðý metropol ülkeler olduðu
için, etkisi (ya da yansýmasý) sürekli eksik üretimdir. Bir baþka deyiþle, üretici güçlerin geliþimi engellendiði için, üretim tam kapasitede olmaz. Fakat, sürekli ve genel bunalýmýn çeþitli nedenlerle
derinleþmesi sonucu (buhran-kriz), metropollerdeki bunalým derinleþir ve olgunlaþýr. Artýk salt genel ve sürekli bunalýmýn ekonomik
etkileri politik ve sosyal bunalýmý yaratýr. (Milli kriz) Bunalýmýn sürekli, buhran ve krizlerin kesikli olmasý nedeniyle, bu ülkelerdeki
milli kriz kesiklidir.
Emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde ise, ülkenin iç
yapýsý, emperyalizme baðýmlý olduðundan, yani emperyalizmin taleplerine göre biçimlendiðinden çarpýktýr. (Bu biçimleniþ, ayný
zamanda, metropollerin, sürekli ve genel bunalýmýn etkilerini sömürgelere aktarmasýný getirir.)
I. ve II. bunalým dönemlerinde, askeri plana yansýyacak
biçimde þiddetli olan emperyalistler arasý çeliþkilerin, sömürge ve
yarý-sömürge ülkelere yansýmasý milli krizin temelini oluþturur. Mao
Zedung’un “beyaz rejimin sürekli parçalanmasý ve savaþmasý”6
þeklindeki tahlil sürekli devrim durumunun varlýðý þeklinde yorumlanabiliyor. Bu çeþit yorumla ‘asgari örgütlenme’ parti yerine geçirilerek (adý ister parti olsun, ister olmasýn) ve
böyle bir ‘asgari örgütlenme’ silahlý mücadeleyi yürütmek için yeterli bir koþul sayýlarak
her durumda (sürgit) silahlý mücadele yürütmek düþüncesi kabul edilemez”.5 tespitleri
eleþtirilince, yani bu anlayýþýn, geçmiþi “sol” sapma olarak nitelediði söylenince, “matbaa
hatasý” gerekçesi ile düzelttiler. Düzeltmeye göre. “... tahlil olgunlaþmýþ sürekli devrim
durumunun varlýðý þeklinde yorumlanamaz”mýþ. Yani “olgunlaþma” gerekli imiþ. Samimi
(!) olarak yapýlan bu düzeltme milli krizin olgunlaþmasýný ifade etmekten baþka birþey
deðildir. Olgun devrim durumu için olgun milli kriz gerekir. Silahlý mücadelenin temel olmasý sürekli olduðuna göre, olgun milli kriz gereklidir. Ýþte DY-Gnin milli kriz anlayýþý.
5
Devrimci (!) Yol Bildirgesi, s. 43.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
25
olarak ifade ettiði bu durum, ülkedeki dengesizliði daha da artýrmaktadýr. Birde buna emperyalistlerin açýk iþgali eklenince milli krizin
sürekliliði anlaþýlabilir. Bu dönemlerde, bu ülkelerde, toplumsal
dengesizliðin düzenlenmemiþ olmasý (suni dengenin var olmamasý)
kitlelerin tepkilerini açýk hale getirmektedir.*
III. Bunalým dönemi geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, kapitalizm,
geliþtirilmiþtir. Bu emperyalizmin keyfi bir davranýþý, “iyi niyeti” deðildir. Bu geliþtirme, emperyalizme bunalýmlarýnýn zorla uygulattýðý
bir geliþmedir. Emperyalizm geri-býraktýrýlmýþ ülkelere, kapitalizmi
dýþ dinamikle, yani kendi talep ve isteklerine (bunlar bunalýmýn
getirdiði zorunlu talep ve istektir) uygun olarak geliþtirmiþtir. Böylece ülkedeki ekonomik iliþkiler dengesini metropollerde tamamlar.
Bu da, çarpýk üretim iliþkilerini gündeme getirir. Marksizme göre,
temel-altyapý iliþkileri (ekonomik), bunun üstünde yükselen üst
yapýyý þartlandýrýr. Bu nedenle, ekonomik yapýdaki çarpýklýk, tüm
üst yapýyý etkiler. Bu da ekonomik, politik ve sosyal bunalýmýn
oluþmasý demektir. Sürekli ve genel bunalým, bu çarpýk yapýya
þiddetle yansýyarak sürekli bir milli kriz yaratýr. (tam anlamýyla
olgun olmayan milli kriz) Ekonomik alanda, üretim ile tüketim
arasýnda sürekli buhran gündeme gelir. Bu bir yandan sosyal bunalýmý derinleþtirirken, diðer yandan politik bunalýmý oluþturur. Fakat
bu ülkelerdeki sosyal ve politik bunalým tam anlamýyla olgun ve
açýk deðildir. Nedenleri çeþitlidir: Ýlk önce, ülkedeki kapitalizmin
yukardan aþaðý geliþtirilmesi, toplumsal üretimi artýrmýþ ve nispi
bir refah yaratmýþtýr. Oligarþi (elbette emperyalizm de) bunu kullanarak, halk ile kendi arasýnda suni bir denge kurmuþtur. Bu durum sosyal bunalýmýn açýk hale gelmesini engellemektedir. Ama
nispi refahýn, sürekli deðil geçici, mutlak deðil nispi olmasý nedeniyle (ekonomik buhran sürekli mevcuttur) suni dengeyi devam
ettiremez. Suni dengenin devam ettirebilinmesi için siyasal gündeme getirilir. Siyasal zorun bu durumu, yani sürekli mevcudiyeti,
devrimci mücadeleyi baþtan sona askeri mücadele yöntemleriyle
sürdürülmesini gerektirir. Zaten siyasal zorun askeri biçimde maddeleþtirilmesi, suni dengenin zayýfladýðý dönemlerde gündeme gelir.
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: I, s. 73.
* Suni dengenin kurulamamasýnda egemen sýnýflarýn kendi aralarýnda homojenleþmek
yerine, parçalanmalarý temeldir.
6
26
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
(açýk icra-“açýk” faþizm). Ýþte suni dengenin mevcudiyeti, kitlelerin
tepkilerinin açýk hale gelmesini, “fikirlerini, inançlarýný ve duygularýný eylem içinde ifade etmek zorunda olmalarý”na raðmen
“ifade etmeleri”ni engellemektir.
Politik bunalým ise, devrimci bir alternatifin mevcut olmamasý nedeniyle, kendini oligarþi içindeki sýnýflarýn yarattýðý hükümet
bunalýmlarýyla gösterir.
Kýsacasý, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde milli kriz sürekli olarak
mevcuttur. Ama III. bunalým döneminin özelliklerinden dolayý, bunalým derinleþtirilmemektedir. Ýþte bu yüzden “var olan bu krizin
derinleþtirilip olgunlaþtýrýlmasý tamamen o ülke devrimcilerine baðlýdýr”. (Kesintisiz Devrim II-III)
Suni dengeyi ve devrimci siyasi alternatifi, yani bunlarýn (olgunlaþmýþ) bir milli kriz için rolünü inkâr edenler, aslýnda, III. bunalým döneminin özelliklerini ve devrimcilerin görevlerini inkâr ediyor demektir.
“Tabiatýyla, ayaklanma için en uygun þartlar, kuvvet
iliþkilerinde bizim lehimize maksimum dönüþüm olduðu zaman varolur. Burada pek tabii, bilinç alanýna,
yani politik üst-yapý alanýna giren kuvvet iliþkilerinden
söz ediyoruz; tüm devrim devresi boyunca, aþaðý-yukarý deðiþmeden kalacaðýný varsayabileceðimiz ekonomik temellerden deðil. Tek bir ekonomi ve toplum
içinde tek bir sýnýf ayrýmýna dayanan kuvvet iliþkileri
proleter kitlelerinin hayallerini yýkarak politik tecrübesinin artmasý, ara sýnýf ve gruplarýn devlet gücünün kendi kendisine olan güvenini kaybetmesi oranýnda deðiþime uðrar.”7 (abç)
Ýþte olgunlaþmýþ, derinleþmiþ milli krizin somut belirtileri.
Ama bu durum kapitalizmin iç dinamikle geliþtiði ülkelerde kendiliðinden oluþur: “Ama ortalýðýn karýþtýðý zaman, hem buhranýn
yarattýðý þartlarda, hem de bizzat üsteki sýnýflarýn “baðýmsýz bir
tarihi eyleme sürüklemeleriyle kitlelerin faaliyetinde oldukça büyük
artýþ”8 gündeme gelir. Bir baþka deyiþle, “proleter kitlelerin hayallerini”, ara sýnýf ve gruplarýn “devlet gücüne güvenini” yýkan bizzat
7
8
Troçki, Ekim Dersleri, s. 56.
Lenin, Sosyalizm ve Savaþ, s. 115, Sol Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
27
buhran ve egemen sýnýflarýn kendisidir. “Devrim sýrasýnda bütün
bu süreçler yýldýrým hýzýyla yer alýr.”9 Ama, suni dengenin mevcudiyeti bunu engeller.
“Devrimci bir dönem (devrim dönemi) ile tarihteki
sýradan, günlük, hazýrlayýcý dönemlerin (evrim dönemi),
kitlelerin duygularýný, heyecanlarýný ve inançlarýný eylem
içerisinde ifade etmek zorunda olmalarý ve ifade etmeleri yönünden birbirinden farklý olduðunu açýk bir
biçimde gösteriyor”10 (Lenin) (abç)
Ýþte, III. bunalým döneminde, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki
durum: Kitlelerin tepkilerini “eylem içerisinde ifade etmek zorunda olmalarý”, ama ifade edememeleri. (Suni denge esprisi) Öncü
Savaþýný zorunlu kýlanda budur.*
* Bu konu ile ilgili geniþ bilgi için bkz, “Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I”, “Mevcut
Durum ve Devrimci Taktiðimiz” ve “Kesintisiz Devrim II-III”.
9
Troçki, Ekim Dersleri, s. 56
10
Lenin, Ýki Taktik, s. 75, Sol Yay.
28
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
II.
EVRÝM-DEVRÝM AÞAMALARI
VE ÇALIÞMA TARZI
“Ýnsanlarýn bilincini belirleyen maddi varlýk koþullarýdýr.”
Devrimci çalýþma tarzý bu Marksist ilkeyi kendisine kýlavuz
olarak kabul eder. Tüm çalýþmasýný buna göre yürütür. Bunun anlamý, çalýþma tarzý (emperyalist dönemde) subjektif þartlarý
yaratmaya yönelik mücadeleyi içerdiði anlamda, objektif þartlara
uygun yöntem ve araçlarý kullanmasý demektir. “Objektif þartlardan kopuk mücadele ve mücadele biçimi olamaz”. Bu ilke Marksizmin özünü, yani, somut durumun somut tahlilini ifade eder.
Objektif þartlara ters düþen mücadele ve mücadele biçimi, sað ve
“sol” sapmayý gündeme getirir.
Emperyalist dönemde, toplumsal devrimlerin objektif þartý
mevcuttur. Yani üretici güçlerin geliþimi mevcut üretim iliþkileri
tarafýndan engellenmekte ve üretim iliþkileriyle çatýþmaktadýr. Daha
önce de belirttiðimiz gibi, devrim zamandaþ olmayacaktýr. Tek tek
ülkelerde de devrimin olabilmesi için, her ülkenin kendi milli krizini yaþamasý gerekir. Marksist-Leninist çalýþma tarzýnýn uygun
olmak zorunda olduðu objektif durum, milli krizdir. Çalýþma tarzý,
“insanlýk tarihindeki objektif olarak kaçýnýlmaz þartlara” (Lenin) uygun olmak zorundadýr.
Önce þu kavranmalýdýr: Devrimcinin görevi devrim yapmaktýr. Bunun için ise kitlelerin bilinçlendirilip-örgütlenmesi,
yani subjektif þartlarýn devrim için yeterli olmasý þarttýr. Ayný
þekilde, kitlelerin bilinçli ve örgütlü mücadelesi objektif þartlarýn geliþmesini hýzlandýracaktýr. Devrimciler, devrim mücadelesinin
her anýnda, her aþamasýnda, objektif þartlarýn gerektirdiði mücadele yöntemleriyle subjektif þartlarýn yaratýlmasý için çalýþýrlar.
“Marksizm-Leninizm de politik mücadele biçimleri
çeþitlidir. Literatürde bu biçimler, a- silahlý aksiyon b- silahlý aksiyon dýþýndaki mücadele biçimleri diye iki ana
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
29
baþlýkta mütalaa edilir”11 (abç)
Bu “ana baþlýkta” mütalaa edilen mücadele biçimlerinin,
ne zaman ve nerede (zaman ve mekan) kullanýlacaðý keyfi bir istek, bir seçim sorunu deðildir. Bu objektif þartlara göre gündeme gelir.
Marksizmde mücadele objektif þartlara göre (milli kriz) iki
evrede yürütülür: Evrim aþamasý ve devrim aþamasý. Her iki aþamada da mücadele biçimleri ve taktikleri deðiþiktir. Milli kriz varolmadýðý þartlarda, yani siyasi durgunluk dönemlerinde (evrim
aþamasý) proletaryanýn taktiði þöyledir:
“Proletaryanýn taktiði evrimin her aþamasýnda, her
anýnda, insanlýk tarihindeki objektif bakýmdan kaçýnýlmaz olan þu diyalektiði hesaba katmak zorundadýr: Bir yandan siyasi durgunluk dönemlerinden, yani
barýþ içinde geliþmeden yararlanýp öncü sýnýfýn bilincini, gücünü ve savaþçýlýðýný arttýrmak üzere, kaplumbaða adýmlarýyla ilerlemek; öte yandan da bütün bu çalýþmayý öncü sýnýfýn ‘son hedefine’ yönelterek düzenlemek suretiyle iþçi sýnýfýnýn, yirmi koca yýlý içinde toplayan, büyük iþlerde büyük iþler baþarmaya yeterli hale
getirmek.”12 (abç)
Evrim döneminde, silahlý aksiyonun temel alýnmasý için objektif þartlar yeterli deðildir. Silahlý aksiyon yöntemlerini temel almak
“sol” sapmadýr. Barýþçýl mücadele yöntemleri temeldir.* Bu dönemde silahlý eylem yöntemleri talidir ve temele tabidir. Bu tabiyet,
silahlý eylem yöntemlerinin amaçlarýnýn temele yardýmcý olmasý
demektir. Lenin’e göre, bu dönemdeki “silahlý mücadele kesin
þekilde birbirinden ayrý tutulmasý gereken iki farklý hedefe yönelir:
Birincisi, bu mücadele tek tek kiþilerin, polis ve ordu hizmetindeki
amirlerin ve bunlardan emir alanlarýn öldürülmesini; ikincisi, hem
hükümetten, hem de özel þahýslardan paralarýna elkonulmasýný
hedef alýr.”13 Bu mücadelenin örgüt biçimine Lenin “þok grupla* Burada þunu belirtelim, diyalektiðe göre herþey bir bütündür. Ama bu bütünün
parçalarý, eþdeðerde (denge hali) olamazlar. Tümü oluþturan parçalar, temel-tali iliþkisi
içindedirler.
11
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
12
Lenin, Marksizmin Kaynaðý, s. 44, Köz Yay.
13
Lenin, Collected Works, Cilt: II, s. 205.
30
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
rý” adýný vermektedir. Silahlý eylemin yürütülmesi ayný zamanda
(silahlý) genel ayaklanmanýn askeri kadrolarýnýn yetiþmesini,
tecrübe sahibi olmasýný (askeri savaþ için) getirecektir.
Devrim aþamasý ise, sýradan, günlük zamanlardan farklýdýr.
Milli kriz olgunlaþmýþtýr. Kitleler açýk eyleme geçmiþlerdir. “Eleþtiri
silahý, silahlarýn eleþtirisine yerini” býrakýr.14 Bu evrede silahlý aksiyon (eylem) yöntemleri temel olur. Ve buna baðlý olarak barýþçýl
yöntemler tamamlayýcýdýr.
Görüldüðü gibi, evrim ve devrim aþamalarý, objektif þartlara göre yapýlan bir ayrýmdýr ve devrimci mücadeleyi, çalýþma
tarzýný ifade eder.
Evrim-devrim aþamalarýný çalýþma tarzýndan kopararak, salt
nicelik-nitelik durumuna indirgemek ve bunu tartýþma konusu yapmak, ayrý dillerden konuþmak demektir. KSD oportünizminin
Stalin’e dayandýrdýðý, nicelik-evrim, nitelik-devrim ayrýmý, Marksizmden (ve Stalin’den) hiçbirþey anlamamak demektir. KSD’nin bu
anlayýþýndan yola çýkarsak, “evrim devrimi hazýrlar, devrim için
þartlar hazýr deðilse, biz evrim dönemi çalýþmasýna baðýmlýyýz demektir”15 sözleri, 1905 ayaklanmasýndaki Plehanov’un “silaha sarýlmamalýydýlar” sözleri ile ayný paralelliðe gelir. 1905’te objektif þartlar,
silaha sarýlmak için, yani silahlý aksiyonun temel alýnmasý ve bu
yolla kitlelerin devrim safýna çekilmesi için uygundur. Objektif þartlarý hiçe sayarak, “yeterli hazýrlýðýmýz yoktur, subjektif þartlar hazýr
deðildir, silahlý savaþý temel alamayýz”, demek pasifizmdir. Lenin
þöyle diyor: (devrim aþamasý için)
“Þimdi artýk siyasi grevlerin yetersiz olduðunu açýktan
açýða kabul etmeliyiz; silahlý çarpýþmadan yana kitleler
arasýnda yaygýn bir ajitasyona (tahrik) gidilmeli ve ‘hazýrlýk aþamalarý’ önerileriyle ya da herhangi bir yolla bu sorunu bulandýrmamalýyýz.”16
Evet, devrim aþamasýnda, temel sorun, objektif þartlarýn
öne ittiði silahlý mücadeleyi yürütmek (KSD’nin pek sevdiði “mösyö burjuvazi” öne itmiþtir), kitlelerin siyasal bilincini geliþtirmeyi
silahlý mücadele ile uyumlu hale getirebilmektir. Bu da, farklý
14
15
16
Lenin, Ýki Taktik, s. 75.
KSD, Sayý, 2.
Lenin, Akt, Pomeroy, Gerilla Savaþý ve Marksizm, s. 105, Evren Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
31
zaman ve mekanlarda, farklý ve yeni mücadele biçimini (çarpýþma biçimini) gündeme getirir. *
Zaten, en kaba bilgi ile, nicelik-nitelik ile evrim-devrimin
benzeþtirmesinin hiçbir nitelik ifade etmediði görülür. “Tek Yol
Devrim” gazetesinin VI. sayýsýnda, bu, “en kaba bilgi” ile ortaya
konulmuþtur. Aðaç-masa sürecini ele alarak, mademki aðacýn kesilip, biçilip masa haline gelmesi (ya da kaðýt yapýlmasý) yeni bir
nitel dönüþümü saðlayan bir süreçtir (nicel birikim), öyle ise, aðaçmasa sürecinde de evrim-devrim aþamasý olmasý gerekir
denilmiþtir. Keza KSD’nin verdiði örnekteki suyun buhar olmasý gibi. Taktir edilecektir ki, böyle bir “bilgi”, devrimci mücadele için
nitelik belirleyici olamaz ve konu dýþýdýr. Lenin’in sözleriyle söylersek: “Konumuz hiç de bunlar deðildir beyler. Suyu kaynatýp buhar
yapmak, ya da aðacý kesip masa-kaðýt yapmak devrimcinin görevi
deðildir, olsa olsa marangozun-buharcýnýn iþidir.” Buharcý ya da
marangoz olmak isteyenler tartýþsýn, ama biz asla.
“Emperyalizmin iþgali altýndaki ülkelerde evrim ve
devrim aþamalarý bu þekilde (Rus devriminde olduðu
gibi) býçak gibi birbirinden ayrýlamaz. Bu aþamalar iç
içe girmiþtir.” (THKP I Nolu Bildiri) (abç)
Bu sözlerin anlamý açýktýr: milli krizin (tam anlamýyla olgun
olmasa da) sürekli mevcut olmasý, bu ülkelerde, evrim ve devrim
aþamalarý mücadele biçimlerinin birlikte kullanýlmasýnýn objektif
þartlarýnýn mevcudiyeti demektir. Barýþçýl ve silahlý eylem yöntemleri diyalektik bir bütün olarak ele alýnabilir. Her diyalektik bütün
gibi, bunlar da temel-tali iliþkisi içindedirler. Bunu belirleyen de
somut tarihsel þartlardýr. (Geniþ bilgi için bkz: Kesintisiz Devrim
I-II-III ve Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I)
* Bazý kelime yorumcularý “mücadele biçiminin” idyum (deyim) ya da birleþik isim
olmasýný ifade ettiðini, o anlamda kullanýldýðýný anlamayarak pek çok þeyi karþý karþýya
getirmektedirler. DY-G oportünizmi, siyasi mücadele biçimi-ekonomik-demokratik mücadele
biçimi-silahlý propaganda mücadele biçimi vb. þeyleri hep ayný niteleme kabul edip, temeltali konusunda kafa bulandýrmaktadýr. “Mücadele biçimi” kavramý, bir bütün olarak
yürütülen bilinçlendirme-siyasi eðitim-propaganda-örgütlendirme çalýþmalarýnýn, belirli bir
yöntem ve araçla yürütülmesini ifade eder. Bu anlamda da, “Marksizmde somut tarihsel
koþullara” göre, “deðiþik mücadele biçimleri (çarpýþma biçimleri)” oluþur.
32
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
III.
HALK SAVAÞI TEORÝSÝ
VE ASKERÝ SANATI
“Leninizmin dünyanýn yarý-sömürge ve sömürge
ülkeleri için öngördüðü devrim teorisi, iþçi sýnýfýnýn
önderliðinde, köylü ordusunun halk savaþýyla, kýrlardan þehirleri kuþatma teorisidir.
Biz hiç bir sömürge ve yarý-sömürge ülkenin, kýtanýn ve bölgenin Leninizmin bu evrensel ilkesini geçersiz kýlabilecek kendine özgü þartlarý taþýdýðýný kabul
etmiyoruz.
Mahalli, tarihi, gelenek, görenek ya da üretici güçlerin geliþme seviyesi, sadece Leninizmin evrensel devrim teorisinin taktiklerine yön verecek unsurlardýr.
Bu farklýlýk her ülkenin devrim stratejisinin kendine
özgü ara aþamalarýnýn niteliklerini biçimlendirir.” (Mahir Çayan, ASD’ye Açýk Mektup)
Demokratik halk devriminde Halk Savaþýnýn zorunlu bir
durak olmasý, doðrudan emperyalist hegemonyadan (açýk ya da
gizli iþgal) kaynaklanýr. Bu nedenle Halk Savaþý kavramý nitelik
belirleyicidir, bir niteliði ifade eder. Halk Savaþýnýn bir nitelik olduðu unutulursa, geniþ kitlelerin (halkýn) katýldýðý her mücadele
Halk Savaþý olarak anlaþýlýr. (Ayný þey Öncü Savaþýnýn nitelik olmasýnda da söz konusudur.)
“Maddenin hareketinin her biçimi gözden geçirilirken, hareketin diðer biçimleriyle olan ortak noktalarý
dikkate alýnmalýdýr. Ama asýl önemli olan ve þeyler üzerinde bildiðimizin temelini teþkil eden, maddenin hareketinin özel noktalarýný hesaba katmamýz gereði, yani
hareketin bir biçimi ile öteki biçimleri arasýndaki nitelik farkýdýr. Ancak bunu hesaba katmakla, þeyler
arasýndaki ayrýlýklarý farkedebiliriz. Hareketin herhangi
bir biçimi, içinde, kendi özel çeliþkisini taþýr. Bu özel
çeliþki, o þeyi bütün öteki þeylerden ayýran özel nite-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
33
liði teþkil eder. Ýþte bu, iç nedendir ve buna þeyleri
birbirinden farklý yapan, çeþitliliðin esasý da diyebiliriz.”17 (abç)
Halk savaþý, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde,
(demokratik halk devriminin zaferi için) iktidarý ele geçirmenin
yoludur ve bu yolu (aþaðýda belirteceðiz) ifade eden niteliktir.
“Halk Savaþý, politikleþmiþ bir askeri savaþtýr. Yani,
sosyalistlerin Halk Savaþýndaki temel mücadele metodu askeri savaþ metodudur. Bu savaþ klâsik savaþ
metoduyla deðil, politikleþmiþ askeri savaþ metoduyla yürütülür. Bu savaþta, bütün demokratik ve ekonomik amaçlý hareketler, kitle gösterileri vs. bu politikleþmiþ askeri mücadeleye tabidir ... Devrimci temel politika askeri mücadeleyi temel alýr.”18 (abç)
Halk Savaþýnda kitlelerin bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesi,
yani subjektif þartlarýn yaratýlmasý (yaratma, devrim için yeterli olma
anlamýndadýr) askeri mücadele temelinde ve bu mücadeleyle birlikte yürütülür. Bu objektif þartlarýn gerektirdiði ve gündeme getirdiði
mücadele yöntemlerinin subjektif þartlarýn yaratýlmasý için kullanýlmasý demektir. Daha önceki kýsýmda belirttiðimiz gibi, bunun
nedeni sürekli milli bunalýmdýr.
“Halk Savaþý, genellikle, bizden maddi olarak daha
güçlü olan bir düþman üzerinde mutlak bir siyasi üstünlüðü saðladýðýmýz þartlarda verilir.”19 (abç)
Fakat bu demek deðildir ki, Halk Savaþýnda, düþmanýn siyasal tecridi için, yani kitleleri (siyasi olarak) devrim safýna çekme
mücadelesi (politik mücadele) yürütülemez. Tersine, bu dönemde de, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý yürütülür. Fakat, bu
kampanyanýn aracý askeri mücadeledir (savaþ).
Siyasi mücadelenin, bizatihi kendisi silahlý (askeri) mücadeleden ayrýlamaz. Bunlar iç içedir. Halk Savaþýnýn baþlamasýyla, düþman ülke çapýnda siyasal olarak tecrit edilmiþtir. Yani objektif olarak tecrit olmuþtur. Kitlelerin tepkileri açýktýr. Buna raðmen, tüm
halkýn savaþa katýlmasý söz konusu olamaz. Devrimin eþitsiz geliþ17
18
19
34
Mao Zedung, Teori ve Pratik, s. 36 Sol Yay.
Mahir Çayan, Devrimde Sýnýflarýn Mevzilenmesi.
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 183 Yöntem Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
mesi gündemdedir. Bu ve maddi güç iliþkisine göre Halk Savaþý
kendi içinde evrelere ayrýlýr. Her evrenin görevleri, savaþ biçimleri ve güçler dengesi deðiþiktir.
Halk Savaþý teorisini formüle eden Mao Zedung, Halk Savaþýnýn politik ve askeri niteliðini þöyle belirtiyor:
“Çin’de esas mücadele biçimi savaþ, esas örgütlenme biçimi ordudur. Kitle örgütlenmesi ve kitle mücadelesi gibi diðer biçimler de (politik ve ekonomik örgütlenmeler ve mücadele biçimleri kastediliyor-b.n.) son derece önemli, hatta vazgeçilmezdir ve hiç bir þart altýnda
küçümsenemez; ama onlarýn amacý savaþa hizmet etmektir... Savaþ patlamasýndan önceki bütün örgütlenme
ve mücadele savaþa hazýrlýk içindir... Savaþ patladýktan
sonra ise, bütün örgütlenme ve mücadele savaþla dolaylý ya da dolaysýz olarak uyum içinde yürütülür.”20
Toparlarsak, Halk Savaþý, ülkelerin (emperyalist hegemonya
altýndaki) objektif þartlarýnýn sonucu olarak, askeri savaþ temelinde yürütülen politik mücadeledir, yani iktidar mücadelesidir. Bu
savaþta, kitlelerin devrim safýna çekilmesi askeri savaþ temelinde
ve bu mücadele yöntemi aracýlýðýyla yürütülür. Halk Savaþýnda,
askeri savaþýn ikili görevi vardýr. Birincisi, ki genel devrimci görevdir, kitlelerin devrim safýna çekilmesi. (Mao buna “siyasi
seferberlik” çalýþmasý diyor) Ýkincisi, düþmanýn askeri olarak yenilmesidir. Ýþte, bu ikili yönün, karþýlýklý iliþkisine (devrim ve
karþý-devrim iliþkisine) göre, Halk Savaþý deðiþik evrelere ayrýlýr ve
her evrede savaþ biçimi (askeri) deðiþiktir. (Gerilla savaþý, hareketli savaþ, düzenli ordu ya da mevzii savaþý) Yine, her evrede,
bu iki yön, deðiþik temel-tali iliþkisi içindedir. Son saldýrýda
(düzenli ordunun son saldýrýlarý) ikinci yön temel yön olur ve
askeri savaþ temeldir.*
* En genelde, savaþ, politikanýn baþka araçlarla (þiddet araçlarýyla) sürdürülmesidir.
“Bu anlamda bizzat savaþýn kendisi politikadýr ve savaþýn kendisi politik bir eylemdir.”21
Fakat “savaþýn kendisine has özellikleri vardýr ve bu anlamda genel olarak siyasetle bir
tutulmaz”22 Savaþýn (askeri mücadelenin) politikayla (politik mücadele) olan iliþkisi, savaþýn
politik amaçlý olduðunu ifade eder. Clausewitz þöyle diyor, “Savaþýn bütün özelliði kullandýðý
araçlarýn özelliðinden gelir. Politik amaç gaye savaþ ise bir araçtýr ve araç hiç bir zaman
amaçtan ayrý olarak düþünülemez.”23 Bütün bunlar genel ilkelerdir. Fakat, “savaþ düþmanýn
imhasýna yöneldiði ölçüde, askeri amaçla politik amaç birleþir ve savaþýn askeri niteliði
politik niteliðine aðýr basar.”24
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
35
Halk Savaþýnýn baþlayabilmesi için, hakim sýnýflarýn ve emperyalizmin asgari düzeyde, siyasal olarak tecrit olmalarý þarttýr.
Bu siyasal tecrit durumu, gerçek bir siyasal bilincin, oluþmasý demek deðildir. Siyasal bilincin oluþum halinde olmasý demektir.
Ýkinci olarak, hakim sýnýflarýn politik ve askeri güçlerinin
bölünmesi gerekir. Yani, düþman güçlerinin bölünmüþlüðü þarttýr. Bu durumun kendiliðinden, yani devrimci sýnýflarýn subjektif
müdahalesi olmadan olabileceði gibi (I. ve II. bunalým döneminde
olduðu gibi), devrimci güçlerin bilinçli mücadelesi ile de olabilir.
Bunlarýn hangisinin gündeme geleceðini somut tarihsel þartlar belirler. Ama devrimciler, her zaman bilinçli mücadeleyi örgütlerler.
Ama tarihi olarak, kendiliðinden-gelme durum çok daha büyük
olasýlýktýr.
“Otokrasinin mutlaka düzenli bir kuþatmayla yýkýlacaðýný söylemiyoruz. Böyle birþey çok doktiriner olur. Tarihi olarak, kitlelerin kendiliðinden ayaklanma ve patlamalarý ile yýkýlmasý çok daha büyük olasýlýktýr ve çok daha gerçekçidir. Ama, ciddi bir örgüt çalýþmalarýný böyle
bir olasýlýða (tarihi olarak çok kuvvetli olsa da) dayandýramaz. Örgüt planlarýný ve çalýþmasýný, bilinçli ve düzenli
bir mücadeleye göre yapmak zorundadýr.”25
Halk kitlelerinin kendiliðinden-gelme hareketleri silahlý
çatýþmalar düzeyine yükselir ve düþman güçleri bölünür. Ýþte bu
þartlarda, proletaryanýn öncülüðünde Halk Savaþý baþlatýlýr, kurtarýlmýþ bölgeler yaratýlýr. Mao Zedung, Halk Savaþýnýn þartlarýný
(objektif ve subjektif) þöyle belirtiyor: (Mao, kurtarýlmýþ bölgelerle
Halk Savaþýnýn birbirinden ayrýlamayacaðýný hesaba katar.)
“Bu olgu, (kurtarýlmýþ bölgeler) belli þartlarda ortaya
çýkabilir ve geliþebilir:
Birinci olarak, beyaz rejim içinde savaþ durumuyla
çýkabilir. Beyaz rejim içinde uzun süreli parçalanmalar
ve savaþlar,
Mao Zetung, Seçme Eserler, Cilt: 2, s. 223. Aydýnlýk Yay.
Mao Zedung, age, s. 151.
22
Mao Zedung, age, s. 151.
23
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 64 May Yay.
24
Clausewitz, age, s. 64 .
25
Lenin, Örgütlenme Üzerine, s. 13, Bora Yay.
20
21
36
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Ýkinci olarak, bu bölgeler, halkýn geniþ kitleler halinde ayaklandýðý eyaletlerdir,
Üçüncü olarak, ülke çapýnda, devrimci durumun
geliþmeye devam etmesine,
Dördüncü olarak, yeterli güçte düzenli bir kýzýl ordunun varlýðý,
Beþinci olarak, Komünist Partisinin örgütlenmesi
güçlü ve siyaseti doðru olmalýdýr.”26 (abç)
Mao’nun bu tespitleri I. ve II. bunalým döneminin iliþki ve
çeliþkilerine uygundur. Bu dönemlerde, düþmanýn bölünmesi ve
siyasal tecridi, doðrudan kendiliðinden, yani düþman güçlerinin
kendi eylemiyle olmaktadýr. Bir baþka deyiþle, “üstteki sýnýflar” halk
kitlelerini baðýmsýz bir tarihi eyleme itmektedirler. Devrimcilerin
görevi ise, bu kendiliðinden-gelme hareketin içine girerek, onu örgütlemek ve ona öncü olmaktýr. III. bunalým dönemde ise, suni
denge nedeniyle, devrimcilerin görevi daha geniþ kapsamlýdýr. Bu
tarihsel þartlar, yeni bir görev getirmiþtir: Suni dengeyi bozmak.*
Halk savaþýný askeri mücadele olmasý, bu mücadele yöntem, araç ve örgüt biçimlerinin önemini artýrýr. Fakat ülkemizde
bu gerçek kavranamayarak, savaþýn politikanýn devamý olmasý ile
politik mücadele yöntemlerinin çeþitliliði karýþtýrýlarak, “orijinal” teoriler geliþtirilmiþtir. Kavranýlmasý gereken, salt askeri mücadele
ya da salt askeri çizgi diye bir þeyin olamayacaðý, her þeyin
politikaya ve politik amaca tabi olduðudur.**
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: I, s. 73-74.
* Elbette her iki durumunda kendine özgü avantajý ve dezavantajlarý vardýr. I. ve II.
bunalým döneminde, kitlelerin tepkilerinin açýk hale gelmesi ve silahlý çatýþmalarýn (kendiliðinden) baþlamasý, devrimcilerin büyük bir avantajýdýr. Çünkü halk kitleleri, kendi pratiklerinde (somutta) tek kurtuluþun silahlý mücadele olduðunu anlamýþlardýr. III. bunalým
döneminde ise, bu gerçek kitlelerin gözünde somutlaþtýrýlmalýdýr. Ama bu dönemin avantajý
ise, Halk Savaþý baþladýðýnda, elde yeterli tecrübe ve ustalýða sahip silahlý bir gücün mevcut
olabilmesidir.
** Bu gerçekten de, yanlýþ sonuç çýkaranlar vardýr. Bunlara göre askeri savaþ politikaya
tabi ise, politikleþmiþ askeri savaþ diye bir kavram olamaz, yanlýþtýr. Bu anlayýþýn yanýlgýsý
ise, politikleþmiþ askeri savaþýn bir nitelik olduðu, bir mücadele biçimi, yöntemi olduðunu
anlamamaktýr. “Politikleþmiþ askeri savaþ” kavramý kavram olarak nitelik belirleyicidir ve
bir mücadele biçimini (çarpýþma biçimini) ifade eder. Yani, askeri savaþýn (ya da bu savaþýn bir biçiminin) devrimci politik amaçlarla, siyasi geçekleri açýklama kampanyasýnýn
bir aracý olarak yürütülmesine, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alýnmasýna
politikleþmiþ askeri savaþ denir. Yoksa, politik hedeflere yönelmiþ askeri savaþ þeklinde
bir tespit, nitelik belirleyici deðildir. Napolyon’un da, emperyalistlerin de kendilerine göre
26
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
37
Halk savaþý, politikleþmiþ bir askeri savaþ olduðuna göre,
bunun politik özü ve amacý nedir? Bir baþka deyiþle, Halk Savaþýnda
politikleþmiþ askeri savaþ nasýl yürütülür?
Mao Zedung, Ho Shi Minh ve Giap’ýn yapýtlarý incelenecek
olursa, Halk Savaþýnýn salt bir askeri savaþ olmadýðý görülecektir.
Halk Savaþý, politik mücadelenin stratejik olarak tanýmlanmasýdýr.
Yani, Halk Savaþýnda yürütülen mücadele politiktir ve mücadele
biçimleri politik mücadele biçimleridir. Ama politik ve askeri mücadele ve de mücadele biçimlerinin kendine özgü (özel) nitelikleri
mevcuttur. Politik mücadelenin (ve de mücadele biçimlerinin)
amacý kitleleri siyasi olarak bilinçlendirip örgütlemekken (düþmanýn siyasal tecridi); askeri mücadelenin amacý, düþmanýn insan
ve maddi gücünü yoketmektir.
“Partimizin askeri çizgisi daima Partimizin siyasi çizgisinden kaynaklanýr ve onu izler. Onun bu askeri çizgisi, silahlý mücadele ile birleþmiþ, silahlý ve siyasi mücadeleler içinde devrimin hedeflerini gerçekleþtirmeye
çalýþýr.”29 (abç)
“Ülkemizde bütün halkýn ayaklanmasý, siyasi ve silahlý
(elbette sýnýfsal) politik amaçlarý, hedefleri vardýr ve buna yönelik askeri savaþý gündeme
geti rirler. “Dolayýsýyla halledilmesi gereken tek sorun þudur, Bir savaþýn planlarýný hazýrlarken,
politik bakýþ açýsý salt askeri bakýþ açýsýnýn önünde (böyle bir bakýþ açýsý tasavvur edilebilirse)
silinmeli, yani tamamen ortadan kalkmalý ya da askeri görüþ açýsýna mý tabi olmalýdýr?
Yoksa politik görüþ açýsý mý askeri görüþ açýsýna hakim olmalýdýr? Politik görüþ açýsýnýn
savaþýn baþýndan beri tamamen silinmesini, ancak ölüm ve kalým savaþlarýnda, salt düþmanlýk halinde tasavvur etmek mümkündür. Geçekte ise, savaþlar bizzat politikanýn tezahürleridir... Askeri görüþ açýsýný politik görüþ açýsýna tabi kýlmak bu itibarla yapýlacak tek
þeydir.”27 Evet, 19. yy.’da Clausewitz sorunu böyle belirliyor. Politikleþmiþ askeri savaþ kavramýnda sözkonusu olan yeni tarihsel þartlarda, subjektif þartlarýn yaratýlmasýdýr. Yani bu
kavram nitelik belirleyicidir. Bu gerçek Kesintisiz Devrim II-III’de, askeri savaþýn bir biçimi
olan gerilla savaþý açýsýndan þöyle konulur, “Bilindiði gibi, gerilla savaþý kavramý, kavram
olarak tek baþýna nitelik belirleyici deðildir. Merkezi otoriteye karþý mahalli mütegallibe de,
düzenli birlikleri yenilmiþ bir ordu da düþmanýna karþý gerilla savaþý yürütebilir.” Rus
Devrimi’nde de gerilla savaþý (askeri savaþýn bir biçimi) kullanýlmýþtýr. Ama Rus devriminde,
“gerilla savaþý, kitle hareketlerinin gerçek bir ayaklanma haline ulaþtýðý bir zamanda ve iç
savaþta büyük ‘kavgalar’ arasýnda süre oldukca uzadýðýnda ortaya çýkan bir çarpýþma
biçimidir” (Lenin)28 Nitekim, ayný tür farklýlaþma, Halk ve Öncü savaþýnda ve bu savaþýn
deðiþik aþamalarýnda da söz konusudur. Sonuç olarak diyebiliriz ki, politikleþmiþ askeri
savaþ kavramý, askeri savaþ temelinde, yani, bu savaþýn yöntemleriyle, devrimin
subjektif þartlarýnýn yaratýlmasýný ifade eden kavramdýr.
27
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 322.
28
Akt, Pomeroy, Gerilla Savaþý ve Marksizm, s. 117.
29
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 167.
38
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
þiddetin birleþtirildiði kýrlar ve þehirlerde birarada yürütülen ve baþlýca yolu kitlelerin siyasi gücü olan devrimci mücadelenin yeni bir geliþimiydi.” 30
Görüldüðü gibi, pek çok kavram gündemdedir. Silahlý mücadele-siyasi mücadele, siyasi þiddet-silahlý þiddet, siyasi ve silahlý
þiddet vb. Ýþte tüm bu kavramlarýn anlam ve içerikleri anlaþýlmayýnca, Halk Savaþý teorisi karmakarýþýk olmaktadýr. (Zaten oportünizmin
en büyük özelliði kavram karýþýklýðýdýr.) Bu nedenle, Halk Savaþý
ile ilgili kavramlarý tek tek belirteceðiz. (Elbette bu açýklama belli
bir mekanikliði getirecektir. Fakat zorunludur.)
Halk Savaþýnda devrimcilerin önünde ikili bir görev mevcuttur: Politik görev ve askeri görev.
Politik görev, her devrimde gündemde olan, kitlelerin, artan oranda devrim safýna çekilmesi, yani onlarýn politik olarak bilinçlendirilip, örgütlenmesidir.
Askeri görev ise, bizzat emperyalizmin iþgalinin (açýk ya da
gizli) oluþturduðu ve emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerin
özgülündeki görevdir. Ayný tür görev (iktidar þiddet yöntemleri ile
ele geçirileceði için) tüm devrimlerde de vardýr. Ama emperyalist
hegemonya altýndaki ülkelerde, bu durum süreklidir (sürekli milli
kriz nedeniyle). *
Halk Savaþý vermek zorunda olan ülkelerde, bu iki görev iç
içedir. Bu ülkelerin somut koþullarý (daha öncede belirttik) politik
görevin askeri savaþ temelinde baþarýlabilineceðini belirler. Halk
Savaþýnda, bir yandan düþmanýn maddi ve insan gücü yok edilirken, yani askeri varlýðýna tavýr alýnýrken (askeri görev), diðer yandan
bu askeri görev temelinde kitleler devrim safýna çekilir (politik görev). Ýþte, politikleþmiþ askeri savaþ kavramý. Bu gerçeði Mao Zedung, “salt askeri görüþ açýsýný” eleþtirirken þöyle belirtiyor:
“Askeri görev ile siyasi görevi birbirine karþýt sanmak;
askeri görevin siyasi görevleri baþarmak için gerekli araçlardan sadece biri olduðunu görmezlikten gelmek. Hatta,
‘askeri görev baþarýlýrsa, siyasi görevde baþarýlýr. Askeri
görev iyi yürütülmezse, siyasi görevde iyi yürütülmemiþ
* Askeri savaþ yöntemleri milli krizin mevcudiyeti ile gündeme gelir. Objektif þartlarý
milli krizdir. Marksist-Leninist tez.
30
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 173.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
39
demektir’ gibi yargýlara varmak. Bu yargýnýn bir adým
ötesi, askeri görevi bir numaralý siyasi görev saymak.”31
Mao’nun bu sözleri, Halk Savaþý teorisini özlü biçimde ifade
eder. Fakat yine de belirtelim, bu iki yön (askeri ve politik) diyalektik bir bütündür. Savaþta, karþýt güçler arasýndaki, maddi-teknik ve
politik-moral unsurlarýnýn seviyesine göre, deðiþik iliþkiler içinde
bulunurlar. Stratejik karþý saldýrý evresinde askeri yön temeldir. Stratejik savunma evresinde ise, politik yön temeldir ve bu nedenle
“savaþýn devrimci karakterine ve güçler dengesine” göre gerilla savaþý yürütülür. Giderek hareketli savaþ ve düzenli ordu savaþý gündeme gelir.
Ýkinci olarak, politik yöne tabi, yani kitleleri siyasi olarak bilinçlendirip, örgütlemek (propaganda) için yürütülen askeri savaþ
ile (yukarda belirtilen) askeri görev için yürütülen askeri savaþ
farklýdýr. Bu farký, askeri eylemlerin amaçlarý ve nitelikleri belirler
(propaganda eylemi-psikolojik yýpratma eylemi-maddi yýpratma ya
da imha eylemi).
“Eylemler için en uygun kýlavuz ilke silahlý propaganda, siyasal eylemlerin askeri eylemlerden daha önemli
olduðu ve savaþmanýn propagandadan daha az önemli
olduðu ilkesiydi. Silahlý eylem, siyasi temeli korumak,
saðlamlaþtýrmak ve geliþtirmek için kullanýlmýþtý.”32
Buna Che Guevara, “silahlý propagandanýn Vietnamcasý”33
demektedir. Daha sonra güçler dengesindeki deðiþime paralel, askeri görev (düþmanýn askeri gücünü yenmek) öne geçer.
Halk Savaþýnda politik görevin sona erdiði þeklindeki
düþüncelerin yanlýþ olduðu açýktýr. Halk Savaþýnda da, kitlelerin,
siyasi olarak, bilinçlendirilip-örgütlenmesi sürer. Ama bunun yöntem ve araçlarý deðiþir. Bir baþka deyiþle, siyasi gerçekleri açýklama
kampanyasý, Halk Savaþýnýn baþlamasýyla birlikte, askeri savaþ yöntemleriyle yürütülür. Yani, bu kampanyanýn bir aracý askeri savaþ
yöntemleridir. Ama, hangi askeri savaþ biçiminin kullanýlacaðýný
güçler dengesi belirler. (Baþlangýçta, gerilla savaþýnýn ele alýnmasý, bu savaþ biçiminin buna uygun olmasýndandýr. Daha ilerde an31
32
33
40
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: I, s. 107.
Giap, Halk Savaþý-Halk Ordusu, s. 83, Sol Yay.
Che, Ýki, Üç Daha Fazla Vietnam, Yar Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
latacaðýz.) Fakat, sorunu böyle koymak eksiktir. Çözücü bir tespit
deðildir. Önemli olan, bu aracýn diðer araçlarla olan iliþkisini tespit
etmektir.
Emperyalizmin iþgalinden dolayý (sürekli milli kriz) temel
araç askeri savaþ biçimi olmak zorundadýr. Yani silahlý eylem (aksiyon) yöntemleri temeldir (bunun bir biçimi de gerilla savaþýdýr).
Barýþçýl yöntemler (Giap “siyasi þiddet yöntemleri” diyor) talidir
ve temele tabidir.
Halk Savaþýnda politik görevin (politik mücadeleyi ifade
eder), askeri göreve (askeri ya da silahlý mücadeleyi ifade eder)
üstünlüðü en genel ilkedir. Ama zafer düþmanýn askeri olarak yenilmesiyle noktalandýðýndan, zaman içinde askeri görev öne geçer.
Askeri görev, düþmanýn, insan ve maddi gücünün imhasýdýr.
“Savaþ düþmanýn imhasýna yöneldiði ölçüde, askeri amaçla politik amaç birleþir ve savaþýn askeri
niteliði politik niteliðine aðýr basar.”34 (abç)
Bu aþamaya gelebilmek için, düþmanla olan güç dengesi,
bizim lehimize dönüþmesi þarttýr. Artýk askeri eylemler imha seferlerine dönüþür (Denge ve karþý-saldýrý evresi). Ýmha seferlerinde
savaþ biçimi ise, hareketli savaþtýr (düzenli ordunun savaþ biçimlerinden biri). Gerilla savaþý da bu görevi yerine getirebilir. Ama
düzenli ordu savaþ biçimleri baþlý baþýna bu göreve uygundur.
Ülkemizde Halk Savaþýný salt silahlý mücadele düzeyine indirgeyen ve bu savaþýn politik mücadele olduðunu çarptýran oportünistler, “önce siyasi mücadele, sonra silahlý mücadele” demektedirler. Yukarda da belirttiðimiz gibi, bu oportünist tez siyasi ve askeri görevlerin neyi ifade ettiðini belirtmeyerek, pasifizmlerini kýlýflamaktadýr. Tüm yapýlan, görevlerle yöntemleri, amaçlarla
araçlarý özdeþleþtirmektir.
Kýsaca özetlersek:
Politik mücadele, kitlelerin, siyasal olarak, bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesi görevlerini yerine getirir. Bu görev deðiþik
araç ve yöntemlerle baþarýlýr. Marksist literatürde bu çok yönlülük iki ana baþlýkla ifade edilir: a- Barýþçýl yöntem ve araçlar,
b- Silahlý aksiyon (eylem) yöntem ve araçlarý. Devrimciler objektif þartlara göre bunlarý temel-tali olarak kullanýp, politik
34
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 64.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
41
görevi baþarýrlar.
Silahlý eylem yöntemleri çeþitlidir: Barikat savaþlarý, ayaklanma, gerilla savaþý, hareketli savaþ, mevzii savaþ, düzenli ordu savaþý. Bu herbir yöntem, kendine özgü niteliðe sahiptir.
Objektif þartlarýn yeterli olduðu yerde, politik mücadele için
en uygun askeri yöntemi bulmak gerekir. Bu da “savaþýn devrimci karakterine ve güçler dengesine” uyan yöntemdir. Yani
gerilla savaþýdýr.
Askeri mücadele, düþmanýn askeri olarak yenilmesi görevini yerine getirir. Bu görev, güçler dengesinin ve düþmanýn
maddi ve teknik gücünün durumuna göre deðiþik biçimler gerektirir. Bunlar en genelde silahlý eylem yöntemleri ya da silahlý
mücadele yöntemleridir. Askeri mücadele ya da silahlý mücadele, doðrudan askeri savaþ yöntemleriyle, düþmanýn askeri
(silahlý) gücüne tavýr almak demektir.
Her devrimde, politik iktidarýn ele geçirilmesi, devlet aygýtýnýn parçalanmasý demektir. “Devlet, bürokrasi ve militarizmi ile
bir bütündür.” (Lenin) Bu nedenle devlete yönelik hareket, militarizmle karþýlaþýr. Bu, ordu, polis, jandarma þeklindeki askeri (silahlý)
güçtür. Devrimin (her devrim için geçerlidir) baþarýlabilmesi için
mevcut düzenin askeri gücü yenilmek zorundadýr. Bu, “her yeni
topluma gebe olan toplumun ebesi þiddettir” demektir. Bu yüzden
iktidar ister ayaklanma ile ele geçirilsin, ister Halk Savaþý ile, askeri
savaþ kaçýnýlmazdýr. Bu, ayný zamanda silahlý mücadelenin politik
mücadelenin en üst evresi olmasý demektir. Bir baþka deyiþle,
askeri görev (askeri savaþ) her devrimde kaçýnýlmaz bir görevdir.
Bu yüzden, “siyasi mücadeleden silahlý mücadeleye geçiþ, uzun
bir hazýrlýk devresi gerektiren, çok büyük deðiþimdir.” (Giap) Bu
hazýrlýk evresine Lenin, “ayaklanmanýn sosyo-psikolojik þartlarýnýn
hazýrlanmasý” demektedir. Ama Rus Devrimi’nde bu evre, evrim
dönemi ile çakýþýr ve barýþçýl yöntemlerin içinde yürütülür. Halk
Savaþýnda ise, bilfiil silahlý eylemlerle gerçekleþtirilir. Vietnam 1944
Aðustos Ayaklanmasý bu þekilde hazýrlanmýþtýr.
a) Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý
Halk Savaþý, askeri bir savaþtýr. Fakat bu askeri savaþ, klâsik
savaþ yöntemleriyle deðil, politikleþmiþ askeri savaþ yöntemleri ile
42
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
yürütülür.
Politikleþmiþ askeri savaþ kavramý, kavram olarak nitelik
belirleyicidir. Yani salt “savaþ, politikanýn devamýdýr ve politikaya
tabidir” demek deðildir. Politikleþmiþ askeri savaþ, bir bütün olarak, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerin savaþ biçimini ifade
eder.
Bugün, ülkemiz solunda, hala barikat savaþlarýndan bahsediliyor ve hatta, “1 Mayýs’ta kitleler barikat savaþý vermeliydi”,
(THKP-C/HD֒den ihraç edilen sað-pasifist grupçuk böyle demektedir) deniliyorsa; siyasi mücadele-silahlý mücadele üzerine orijinal
(!) teoriler geliþtiriliyorsa, savaþ (ya da askeri savaþ) sanatýný incelemek zorunludur.
Politik mücadele, genel olarak, sýnýflarýn iktidar mücadelesini ifade eder. Ve bu mücadele çeþitli yöntemlerle yürütülür. Bu
yöntemler barýþçýl olabileceði gibi, silahlý aksiyon yöntemleri de
olabilir.
“Oysa savaþ, genel olarak iki ordunun karþý karþýya
gelmesidir.”35 (abç)
Savaþýn amacý, düþmana irademizi zorla kabul ettirmektir.
Bu ise, düþmanýn silahsýzlandýrýlmasý demektir. Bu amacýn gerçekleþebilmesinin çeþitli yollarý vardýr.
“Kan dökülen siyaset olarak savaþýn, birbirine düþman
ordularýn birbirlerine karþýlýklý katletmeleri olarak savaþýn
temel amacýný ele alacaðýz. Savaþýn somut hedefi ‘kendini korumak ve düþmaný yok etmektir’... Düþmaný yok
etmek, onu silahsýz býrakmak ya da onu karþý koyma
gücünden yoksun býrakmak demektir; yoksa kuvvetlerin her bir askerini maddi (fiziki) olarak yok etmek deðildir.”36
“Savaþýn kendine has özelliklerinden, belirli bir takým örgütler, belirli bir takým yöntemler ve belirli bir
süreç doðar. Örgütler, silahlý kuvvetler ve onunla ilgili herþeydir. Yöntemler, savaþý yönetmenin strateji ve
taktiðidir. Süreç, birbirine düþman silahlý kuvvetlerin kendileri için elveriþli ve düþman için elveriþsiz strateji ve
35
36
Giap, Halk Ordusunun Kuruluþu, s. 99, Teori Yay.
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 154.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
43
taktikleri uygulayarak birbirlerine saldýrdýklarý ya da birbirlerine karþý kendilerini savunduklarý belli bir toplumsal (kolektif) faaliyet biçimidir. Dolayýsýyla, savaþ tecrübesi kendine özgü bir tecrübe türüdür. Savaþa katýlan herkes, zafere ulaþabilmek için kendini normal
alýþkanlýklarýndan kurtarmalý ve savaþa alýþmalýdýr.”37
(abç)
Savaþýn örgütleri, yöntemlere uygun olmak zorundadýr. Her
yöntem kendine özgü örgütleri (askeri örgütleri) yaratýr.
“Taktik, silahlý kuvvetlerin çarpýþmalarda nasýl kullanýlacaðýna iliþkin teoridir. Strateji ise, çarpýþmalarýn savaþýn amacýný
geçekleþtirmek için kullanýmýna iliþkin teoridir” (Clausewitz). Her
teori gibi, önce belirli amaçlarýn tespit edilmesi gerekir. Taktik ve
stratejik hedef de diyebileceðimiz bu amaçlar, yöntemleri ve
örgütleri belirler.
“Düþman güçlerine karþý yöneltilen saldýrý, amacýmýz
bu güçleri tümden imha edinceye kadar ilk darbemizi
baþka darbelerle izlemek mi, yoksa düþmanýn kendine
güvenini sarsmak mý olduðuna göre, deðiþik þekiller
alacaktýr. Eðer amacýmýz bu ikincisi ise, düþman silahlý
kuvvetlerinin imhasýna biçeceðimiz paha bu ihtiyacýn sýnýrlarýný aþmayacaktýr. Ayný þekilde, düþmanýn bozguna
uðratýlmasýný hedef almadýðýmýz taktirde, bölgelerin iþgali de çok baþka biçim alacaktýr. Eðer, istediðimiz bu
bozgunu saðlamaksa, en etkin eylem düþman kaynaklarýnýn (maddi ve insan) imhasý olacaktýr. Ve bölgelerin
iþgali bunun sadece bir sonuç olmak niteliðini taþýyacaktýr. Düþman kuvvetleri bozguna uðratýlmadýkça bölgelerin iþgali hiçbir iþe yaramayacaktýr, hatta zararlý olacaktýr. Buna karþýlýk düþman kuvvetlerini yenilgiye uðratmak istemediðimiz ve düþmanýn da kaderini tayin edecek kanlý bir savaþý istemek þöyle dursun, tersine bundan çekindiðine inandýðýmýz takdirde, savunmasý zayýf
ya da hiç savunmasýz bir bölgeyi ele geçirmek tek baþýna
bir avantaj teþkil edecek, savaþýn genel sonucu bakýmýndan düþmanda genel kuþkular yarattýðý ölçüde daha
37
44
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 152.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
kýsa bir yol sayýlabilecektir.”38 (abç)
“Düþman kuvvetlerinin tüketilmesinin üç yolu daha
vardýr: Birincisi, iþgal ya da düþman topraklarýný, onlarý
elde tutmak amacýyla deðil de, baþka amaçlarla iþgal
etmektir. Burada amaç düþmana sadece genel bir zarar
vermektir. Ýkinci yol, düþmanýn zayýf noktalarýný seçmek,
ona mümkün olduðu kadar çok hasar vermektir (imha
etmek). Üçüncü yol ise, düþmanýn yýpratýlmasýdýr.”39
(abç)
“Savaþta yýpratma kavramý, uzun süren bir harekât aracýlýðýyla düþmanýn maddi ve iradesini giderek
tükenmesi anlamýna gelir.
Ancak bu savaþta (uzun süreli savaþ) düþmandan
daha uzun süre dayanmak gerekir. Bunun için ise, mümkün olduðu kadar mütevazi amaçlarla (taktik planda) yetinmemiz gerekir. Çünkü, iþin niteliði gereði,
önemli bir hedef önemsiz bir hedefe göre daha büyük
ölçüde kuvvet harcanmasýný gerektirir. Saptanabilecek
en küçük hedef ise, sadece direnmektir. Yani, olumlu
amacý olmayan bir mücadeleye girmektir. Direnme düþman kuvvetlerini, düþmaný amacýndan vazgeçirmeye
yetecek kadar bir kýsmýný yoketmeye dönük bir faaliyettir.* Tek bir eylem oluþu nedeniyle etkinlik yönünden kaybettiðini zaman aracýlýðýyla, yani mücadelenin sürdürülmesiyle telafi eder. Böylece salt direnmenin temel ilkesini oluþturan bu olumsuz amaç, ayný zamanda mücadeleye düþmandan daha uzun süre dayanmanýn, yani onu yýpratmanýn doðal bir aracýdýr ...
Düþmaný yýpratma yöntemi zayýfýn kuvvetliye direnmesini gerektiren pek çok halleri içermektedir.”40 (abç)
“Sadece uzun ve zorlu direniþle, kendi güçlerimizi
saðlamlaþtýrýrken, düþman kuvvetlerini azar azar yýpratabilir, güçler dengesinin gittikçe lehimize dönmesini saðlayabilir ve sonuç olarak zaferi kazanabilirdik ... Uzun
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 72.
Clausewitz, age, s. 72.
Clausewitz, age, s. 73-74.
* Direnmenin pasif bir tutum deðil, aktif bir tavýr olmasý buradan gelir.
38
39
40
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
45
süreli direniþ stratejisi ve sloganý, kurtuluþ savaþýnýn ilk
günlerinden itibaren Hidiçini Komünist Partisi tarafýndan
tespit edilmiþti.”41 (abç)
Ýþte Halk Savaþýnýn askeri sanatý.
“Üzerinde önemle durduðumuz gibi, stratejimiz uzun
süreli bir çarpýþma vermektir. Bu nitelikte bir savaþ genel olarak birkaç devrelidir. Ýlke olarak, mücadele
aþamasýndan baþlayarak, genel karþý saldýrýya ulaþmadan
önce, bir denge döneminden geçilir. Maddi eksikliklerimizin üstesinden gelmemizi ve zayýf bir durumdan güçlü
bir duruma geçmemizi saðlayabilmemiz için, siyasi kozlarýmýzý azami ölçüde deðerlendirme olanaðýný bize sadece uzun devreli bir savaþ saðlayabilir. Sadece baþarý kesin olduðunda saldýrmak, kayýba yol açacak çarpýþmalarý
ve tehlikeli olabilecek eylemleri reddetmek, güçlerimizi
korumak ve geliþtirmek baðlý olduðumuz ilkeydi. Þu sloganý uygulamak durumundaydýk: güçlerimizi savaþýn
doðal gidiþatý içinde inþa etmek.”42 (abç)
Ancak, bu demek deðildir ki, savaþta hiç kayýp verilmez,
verilmemelidir. Böyle bir anlayýþ askeri çizgiyi kaderciliðe ve pasifizme yöneltir. Her savaþta, her eylemde kayýp verilir. Önemli olan,
kayýplarý asgariye indirmek ve güçleri en iyi biçimde kullanmaktýr.
“Sadece düþmanla taktik çatýþmaya geçmiþ, yani
kýsmi bir muharebeye girmiþ olan kuvvetler zayýflar;
onlarý lüzumsuz yere kullanmadýðýmýz takdirde, kayýplarýmýzý asgariye indirebiliriz ve böylece düþmanla
stratejik çatýþma halindeki bütün kuvvetlerimizi etkilemez.”43 (abç)
Savaþ eylemi iki niteliðe sahiptir: Yýpratma ve imha. Bu iki
nitelik birbirinden ayrýlmaz (diyalektik birlik). Ama eyleme damgasýný vuran (temel olan) birisidir ve diðeri buna baðýmlýdýr.
Yýpratma savaþý, ayný zamanda imha eylemlerini gerektirir.
Bu yýpratma savaþýnýn düþman güçlerinin bir kýsmýný yok etmeyi
gerektirmesindendir. Bu nedenle, “imha seferleri stratejik yýpratma amacýna ulaþmanýn aracýdýr. Bu anlamda, imha savaþý
41
42
43
46
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 77.
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 78.
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 248.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
yýpratma savaþýnýn ta kendisidir.”44 Bu durumda yýpratmanýn
ikili yönü belirginleþir: Maddi ve psikolojik. Maddi yýpratma, düþman güçlerinin (insan ve araç olarak) yokedilmesini içerir. Psikolojik yýpratma ise, düþmanýn iradesini, yani savaþma azmini yýkmak
demektir.
“Genel olarak, hareketli savaþ imha görevini yerine
getirir. Mevzii savaþ yýpratma görevini yerine getirir. Gerilla savaþý ise her iki görevi birden yerine getirir.”45
(abç)
Halk Savaþýnda, düþman bizden maddi ve teknik olarak üstündür. Bu þartlar içinde ana ilke, düþman güçlerini azar azar yok
etmek ve kendi güçlerimizi geliþtirmektir. Bu yüzde Halk Savaþý,
“güçler dengesine olduðu kadar savaþýn devrimci karakterine
de uyan savaþ biçimlerini gerekli kýlýyordu. Benimsenen savaþ
biçimi, gerilla savaþýydý. Denilebilir ki, Vietnam halkýnýn kurtuluþ
savaþý, basitten karmaþýða ve direniþin son yýllarýnda hareketli savaþa doðru giden uzun ve geniþ bir gerilla savaþýydý.”46(abç)
“Daðýnýk karakterli olmasýndan dolayý, gerilla savaþý,
her yere yayýlabilir ve düþmaný yýpratmada, durdurmada
ve parçalamada ve de kitle çalýþmasý gibi bir çok görevleri yerine getirebilir.”47
Mao þöyle devam ediyor:
“Gerilla birliklerimiz sabotaj ve tahrip gibi özel görevi
yerine getirirken sýrf yýpratma savaþý vermeleri kaçýnýlmaz olmakla beraber, düþman güçlerini tüketmek ve
kendi kuvvetlerimizi geniþ ölçüde tazelemek için þartlarýn
elveriþli olduðu her durumda enerjik imha seferleri ve
muharebeleri vermek gerekir.”48
Ýmha savaþý, kendi baþýna, hareketli savaþ biçimini gerekli kýlar. Genel kural olarak, imha edilecek alanda güçlerin
düþmandan daha güçlü olmasý, imha eyleminin temelidir. Stratejik olarak imha savaþý verilebilmesi için, düþmanla olan güçler
dengesi önemli ölçüde bizim lehimize deðiþmesi ya da hiç olmazMao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 175.
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 175.
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 91.
47
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 78.
48
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 176.
44
45
46
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
47
sa dengede olmasý gerekir. Ancak bu þartlarda imha savaþý (stratejik olarak) gündeme gelir ve hareketli savaþ temel biçim olur.
Zaten hareketli savaþ, toplu kuvvetlerin, nispeten büyük kuvvetlerin biraraya toplandýðý ve nispeten geniþ bir alanda eylemde
bulunduðu, düzenli ordunun savaþ biçimidir. “Hareketli savaþta
düzenli ordu düþmanýn insan gücünü yok etmek amacýyla, onun,
nispeten savunmasýz olduðu yerden vurur.” (Giap) (Düzenli
ordunun diðer savaþ biçimi de, mevzi savaþýdýr.)
Bu savaþlarda, örgüt biçimi (askeri örgütlenme) çeþitli biçimlerde olur. Yukarda da belirttiðimiz gibi, hareketli ve mevzi savaþ
düzenli ordu örgütlenmesini gerektirir. Gerilla savaþý ise, gerilla
birliklerini ya da hareketli gerilla birliklerini gerektirir. Bunlar ana
savaþ gruplarý ya da örgütleridir. Mücadelenin halk niteliði ve
askeri mücadele niteliði, kitle örgütlenmesini ve bunun askeri niteliðini açýða çýkarýr. Halk Savaþýnda kitle örgütlenmesi silahlý güçle
birlikte büyür ve yarý-askeri niteliktedir.
“Halk Savaþý vermek için, silahlý kuvvetler, ana kuvvet birlikleri, bölgesel birlikler, milis ve kendini koruma birlikleri, þeklinde uygun örgütlenme biçimlerine
sahip olmalýdýr. Ana kuvvet birlikleri, ülkenin herhangi bir yerindeki çarpýþmalarda kullanýlabilecek olan hareketli birliklerdir. Bölgesel birlikler, bölgedeki silahlý
mücadelenin dayanaðýný teþkil eder. Milis ve kendini
koruma birlikleri, üretim faaliyetine devam eden ve üslerdeki halk iktidarýnýn temel cihazý olan, halkýn yaygýn,
yarý-silahlý kuvvetleridir.”49 (abç)
Bütün bunlar emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde,
kitle hareketlerinin silahla kontrol altýna alýnmasýnýn ifadeleridir.
Halk Savaþý verebilmek için “az çok güçlü kýzýl ordu”nun
varlýðý þarttýr. Mao Zedung’un kurtarýlmýþ bölgeler için gerekli þartlarýn içinde saydýðý Kýzýl Ordu (ya da düzenli ordu) savaþý Halk Savaþýný niteler. Halk Savaþýndaki tüm savaþ biçimleri (gerilla savaþýhareketli savaþ-mevzi savaþý) düzenli ordunun savaþ biçimi olarak
gündeme gelir. Halk Savaþýnýn ilk aþamasýnda yürütülen gerilla savaþý, düzenli ordu birliklerinin oluþturduðu gerilla birimleriyle yü49
48
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 78-80.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
rütülür. Düþman stratejik taarruzda olduðu için devrimci savaþ,
elde olaný korumaya yöneliktir. Bu da, yaygýn bir gerilla savaþýný
gündeme getirir. Daha ilerde göreceðimiz gibi, gerilla savaþýnýn
düzenli ordu birlikleri ile yürütülmesi ve de düzenli ordunun temel
savaþ biçimi olmasý, ayný zamanda Öncü Savaþýndaki gerilla savaþýný
Halk Savaþýndakinden ayýrýr. Ancak bu gerilla savaþý, düþmanýn
stratejik taarruzunu engellediði ve güçler dengesini lehine dönüþtürdüðü zaman, yerini, düzenli ordunun hareketli savaþýna terk
eder. Bu aþamada gerilla savaþý talidir ve hareketli savaþa hizmet
eder. Mevzi savaþý evresinde de yine gerilla savaþý gündemdedir ve
mevzii savaþa hizmet eder.
Halk Savaþýnda ortaya çýkan savaþ biçimleri ve örgütlenmesi deðiþiktir. Bu deðiþiklik kavranmalýdýr. Fakat, tüm bunlar yine
de, bu biçimlerin hep ayný olduðu, her yerde ve her zaman geçerli
olduðu demek deðildir. Böyle bir anlayýþ savaþtaki sapmalarý belirler.
Geçmiþte THKP-C/HDÖ saflarýndan ihraç edilen sað-pasifist
grupçuk, Marksist-Leninist politikadaki sapmasýný, askeri yönde de
ortaya koymuþtur. Onlar, günümüze dek dünya devrimci pratiðinin
ortaya çýkardýðý savaþ biçimlerini deðiþmez olarak ele alarak, bunlara yönelik hazýrlýðý önermiþlerdir. Bu anlayýþ, savaþ konusunda
teoriyi dogma haline sokarken, diðer yandan da (zorunlu olarak)
silah unsurunu belirleyici kabul etmektedir. Ve sonuçta da “oligarþi
çok güçlü, biz çok güçsüzüz” diyerek “milli teslimiyetçilik” çizgisine varmýþlardýr.
“Demek ki, tabanca, kýlýcý yener ve, zorun basit bir
istek iþi olmadýðýný, ama kullanýlmasý için çok somut
önkoþullar, özellikle en geliþmiþ olanlarýn o kadar geliþmemiþ olanlarý alt ettiði aletler istediðini; ayrýca bu aletlerin üretilmesi gerektiðini, bunun da en geliþmiþ zor
araçlarý, kabaca söylemek gerekirse, en geliþmiþ silah
üreticisinin, o kadar geliþmiþ olmayanlarýn üreticisini yendiði anlamýna geldiðini, ve kýsacasý, zorun zaferinin silah
üretimine ve silah üretiminin de genel olarak, üretime,
yani, ‘iktisadi güç’e, ‘iktisadi durum’a, zorun emrinde
bulunan maddi araçlara dayandýðýný, en çocuksu belitler amatörü bile þüphesiz düþünecektir.”50
Evet, “güçlünün güçsüzü” yeneceðini “amatör”ler bile bil-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
49
mektedir. Fakat sorun, salt üretim iþi deðildir. önemli olan o araçlarý
(zor araçlarýný) kullanacak eldir. Yani insandýr. Zor araçlarý ile insan unsurunun diyalektik iliþkisini Engels þöyle belirtir:
“Silahlanma, bileþim, örgütlenme, taktik ve strateji, herþeyden önce üretim ve ulaþtýrma olanaklarý tarafýndan, her bakýmdan ulaþýlmýþ düzeye baðlýdýr. Bu
konuda bir altüst etkisi yapan þey, deha sahibi büyük
komutanlarýn ‘özgür zekâ yaratýlarý’ deðil, daha iyi silahlarýn icadý ve insan unsurunun, yani askerin deðiþmesidir, deha sahibi büyük komutanlarýn etkisi, en iyi durumda, savaþ yöntemini silahlara ve yeni savaþçýlara uydurmakla sýnýrlýdýr.”51 (abç)
Bir savaþta, baþarýyý belirleyen silah ve insandýr. Bunlardan
birini abartmak kiþiyi pasifizme götüreceði gibi, askeri maceracýlýða
da iter. Fakat bundan çýkartýlmasý gereken sonuç tamamen farklýdýr. Bunun öðrettiði gerçek, zafer için maddi bakýmdan zayýf
olanýn güçlenmesi gerektiði ve bunun yollarýný bilmesidir.
“Partimiz, kuvvetlerin düzenlenmesi ile maddi ve
teknik temeller arasýnda, insan ile silah arasýnda, diyalektik iliþkiyi doðru biçimde, bilinçli olarak uyguladý. Zafer genellikle düþmandan daha fazla askere sahip
olan, daha geliþmiþ silahlarla donanmýþ, daha ileri
bir ekonomiye dayanan ve haklý dava için çarpýþan
ordularýn olmaktadýr. Ülkemizde ayaklanma ve savaþlarýn niteliði, halkýmýzýn ‘büyüðü küçükle’, ‘çok sayýda
olaný az sayýda olanla’ yenmesinde yatmaktadýr. Bu günde halkýmýz, daha ileri ekonomiye ve en modern silahlara sahip olan düþmanlar karþýsýnda, nispeten daha basit
silahlarla zafer kazanmaktadýr. Bu parlak zaferin sýrrý,
partimizin, insanla silahýn ittifakýný, insaný belirleyici
etken, silahý çok önemli bir etken olarak ele alýp,
gerçekleþtirmeyi bilmesindedir.”52 (abç)
Ýþte, siyasi ve moral olarak güçlü olduðumuz þartlarda,
düþmanýn maddi ve teknik üstünlüðü karþýsýnda, kendi güçle50
51
52
50
Engels, Anti-Dühring, s. 261 Sol Yay.
Engels, age, s. 261.
Giap, Halk Ordusunun Kuruluþu, s. 140-141.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
rimizi koruyup-geliþtiren ve düþman güçlerini azar azar yok
eden savaþ biçimleriyle zaferi kazanmak, yani Halk Savaþý.
14’lü tabanca, kalaþnikov, RBG vb. gibi silahlara çok miktarda sahip olmadan asgari örgütlenmenin tamam olmayacaðýndan
bahsedenler, Mao’nun sözleriyle, dünyadaki en tehlikeli silahýn
birþey yapmaya kesinlikle karar vermiþ insan olduðunu unutmaktadýrlar. Devrimi ilerletecek, mücadeleyi yükseltecek olan kalaþnikoflar veya RBG’ler deðil, iþte bu insandýr. Askeri gücümüz oligarþiyle kýyaslanamayacak kadar zayýftýr ve uzun yýllarda böyle kalacaktýr, aradaki açýðý insan faktörü kapatacaktýr. Bu, savaþýn temel
kuralýdýr. Bu nedenle oligarþiye karþý savaþta, baþlangýçta silahlarýmýzýn çok yetersiz olmasý, eðer o silahlarý elde etmek için herþeyi
yapabilecek insanlara sahip isek, hiçbir önem taþýmaz.
Eðer silahlanma, bileþim, örgütlenme, taktik ve strateji, her
þeyden önce üretim ve ulaþtýrma olanaklarý tarafýndan ulaþýlmýþ
düzeye baðlý ise, iktisadi evrimin deðiþik aþamalarýnda savaþ yöntem, biçim ve örgütleri farklý olacaktýr. Engels, Napoleon dönemindeki Prusya-Fransa arasýndaki ünlü Yena Savaþýný incelerken
þu sonuca varmaktadýr:
“Taktik ulaþtýrma durumuna da baðlýdýr. Yena savaþýnýn
düzenleniþi ve sonuçlarý, günümüzdeki þoselerle ve þimdi, üstelik demir yolu ile olanaksýz.”53 Öyle ise, “savaþ iþlerinin temeli
herþeyden önce, genel olarak halklarýn iktisadi yaþam biçimidir.”54
Ýktisadi evrimin daha fazla geliþmesi, ilk baþta zor araçlarýnýn (silahlarýn) yetkinleþmesini getirir. Ýkinci olarak, iktisadi evrimin
kapitalizme varmasýyla birlikte ulaþým ve haberleþme kapitalist üretim iliþkilerinin tabiatý gereði (pazar için üretim), diðer dönemlerden
daha üst düzeydedir. Ve en son, uluslararasý sermaye ve ticaretin
dev geliþimi (emperyalizm) bu olanaklarý en üst seviyeye çýkarmýþtýr.
Öyle ise, iktisadi yaþamda meydana gelen deðiþim sonucu askeri
“bileþim, örgütlenme, strateji ve taktik” deðiþmek zorundadýr. Buradan kaçýnýlmaz olarak þu sonuç çýkar: I. ve II. bunalým döneminde, sömürge ve yarý-sömürge ülkelerde, Halk Savaþýnýn askeri
sanatý ve bunu oluþturan savaþ biçimleri, III. bunalým dönemi
geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdekinden farklý olacaðý ve farklý ol53
54
Engels, Anti-Dühring, s. 551.
Engels, Anti-Dühring, s. 284.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
51
mak zorunda olmasýdýr. Bu, kendini en somut olarak gerilla savaþý taktiklerinde gösterir. Bu farklýlaþma kavranamazsa baþarýsýzlýk
kaçýnýlmaz olur. Bu gerçeklere Mahir Çayan yoldaþ þu tespiti ile
dikkati çekmektedir:
“Ülke içinde pazarýn geniþlemesine paralel olarak þehirleþme, haberleþme, ve ulaþým çok geliþmiþ ve ülkeyi að gibi sarmýþtýr. Eski dönemlerdeki halkýn üzerindeki zayýf feodal denetim –emperyalizmin fiili durumu
bütün ülke çapýnda deðil, ticari merkezlerde ve ana haberleþme yerlerindeydi– yerini, çok daha güçlü oligarþik
devlet otoritesine býrakmýþtýr. Oligarþik devletin ordusu, polisi ve her çeþit pasifikasyon ve propaganda
araçlarý ülkenin her köþesinde egemenliðini kurmuþtur.
Bütün bunlara, I. ve II. genel bunalým dönemlerindekilerle kýyaslanamayacak þekilde, bu ülkelerde emperyalizmin ve oligarþinin propaganda araçlarýný korkunç
seviyeye getirmesini, pasifikasyon yöntemlerini geliþtirmesini ve geçmiþ dönemlerde milli kurtuluþ savaþlarýndan edindiði tecrübeleri ilave etmek gerekir.”55
(abç)
Kýsacasý, “...ordunun tüm örgütlenmesinin ve savaþ yönteminin, sonuç olarak zafer ve bozgunun, insan ve silahlanma unsurlarýnýn maddi, yani iktisadi koþullarýna, yani nüfus ve tekniðin
nitelik ve niceliðine baðlý bulunduðudur.” 56
Nitekim, I. ve II. bunalým dönemi sömürge ve yarý-sömürge
ülkelerinde uygulanan gerilla savaþý da, geçmiþ gerilla savaþlarýndan
farklýdýr.
“Tarihte birçok ‘gezginci çete’ tarzýnda köylü savaþý
görülmüþ, fakat bunlarýn hiçbiri baþarýlý olamamýþtýr. Bugünkü (I. ve II. bunalým dönemi) ileri haberleþme ve teknoloji çaðýnda gezginci çeteler halinde savaþmakla zafer
kazanýlacaðýný düþünmek daha da anlamsýz olur.”57
Geçmiþ dönemlerde, ulaþým ve haberleþmenin daha zayýf
55
56
57
52
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Engels, Anti-Dühring, s. 267.
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 88.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
olduðu dönemlerde görülen savaþ biçimlerinden birisi gerilla
savaþýdýr.* Marks, “Ýspanya’da Gerilla Savaþý” adlý yazýsýnda: “Bütün
halkýn ayaklanmasýyla baþlayan direniþ savaþý, daha sonra (düzenli ordunun yenilmesiyle) gerilla çeteleri tarafýndan devam
ettirilmiþtir”58, diyerek bu gerçeði belirtir. Keza 1905 Rus Devrimi’nde,
gerilla savaþý, ayaklanmada barikat savaþlarýnýn korunmasý ve
geliþtirilmesi için (tali) kullanýlmýþtýr.
Barikat savaþlarýnda, yani savaþýn bu biçiminde de, iktisadi
evrimin geliþimi gözlenebilir. Daha 1848 Devrimlerinde ve 1871 Paris Komününde ayaklanmalar, temel olarak barikat savaþlarýna dayanýyordu. Düþmanýn askeri gücü, barikat savaþý ile yýpratýlýyor ve
yer yer imha ediliyordu. Fakat þehirleþmenin olaðanüstü geliþimi
1848-1871 barikat savaþlarýný imkansýz kýldý. Ve artýk “yeni barikat
savaþlarý ortaya çýkmakta”dýr. Engels’in 1890 yýllarýnda “þimdiden
biçimlerini bilemeyeceðimiz, yeni barikat savaþlarýnýn ortaya çýkmasý kaçýnýlmazdýr” tespiti, 1905 Rus Devrimi ile doðrulanmýþtýr.
Fakat 1905 Rus Devrimi’nde ortaya çýkan, daha doðru bir deyiþle
tekrar uygulanan barikat savaþ biçimi, ancak Rusya’da geçerli olabilirdi. Çünkü, kapitalizm diðer iç dinamikle geliþen ülkelere göre
daha az geliþmiþ olan Rusya’da bu geliþmeye tekabül eden
þehirleþme daha geridir. Bir Fransa’daki gibi –ticaretin artmasý sonucu ortaya çýkan– “trafik” sorunu, Rusya’da yoktu. Bunun sonucu
olarak da, yollarýn geniþletilmesi, geliþ-gidiþ þeritlerinin ayrýlmasý
söz konusu olmamýþtý. Yollar dar ve birbirine geçmeli ve de orta
bir alana (meydan) açýlma þeklindeki ulaþým Rusya’da hâlâ gündemdeydi ve meydanlar, devlet kurumlarýnýn (binalarýnýn) bulunduðu yerlerdi. Buraya giden yollarýn barikatla kesilmesi sonucu,
dýþ yardým alamayan düþman teslim olmak zorunda kalýyordu.
Rusya’da barikat savaþýný gündeme getiren iþte bu özelliklerdir. Kýsaca, Rusya, “bütün yollar Roma’ya çýkar”, sözüne layýk bir ülkeydi.
Zýrhlý araçlarýn yapýldýðý, yüksek engelleri aþabilen, merdiven týrmanan panzerlerin yapýldýðý bir çaðda, yollar ne düzeyde
olursa olsun, artýk barikat savaþýna uygun deðildir. Ve böyle bir
çaðda, yani iktisadi evrimin bu düzeyinde barikat savaþlarý tarihe
karýþmýþtýr.
* En genelde gerilla savaþý “vur-kaç” demektir.
58
Marks, Ýspanyada Gerilla Savaþý. Akt. Pomeroy, Gerilla Savaþý ve Marksizm, s. 73.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
53
Yukarda gerilla savaþýnýn geçmiþ dönemlerden beri uygulanan bir savaþ yöntemi olduðunu belirtmiþtik. Mao’nun da belirttiði
gibi, çileri haberleþme ve teknoloji çaðýnda” gerilla savaþý “gezginci çete” tarzýnda yürütülemez. Gerilla savaþý da iktisadi evrime
uygun olarak deðiþmek ve geliþmek zorundadýr. Üs bölgeleri kurulmadan, gerilla savaþý baþarýya ulaþamaz.
“Üs bölgeleri kurma fikriyle gezginci çeteler gibi savaþma fikri arasýndaki çeliþme, her gerilla savaþýnda ortaya çýkar.”59
“Üs bölgeleri nedir? Üs bölgeleri, gerilla kuvvetlerinin
stratejik görevlerini yerine getirirken ve kendilerini koruyup, geliþtirirken, düþmaný yok etme ve kovma amacýna ulaþýrken dayandýklarý stratejik üslerdir. Üs bölgeleri,
gerilla savaþýnýn cephe gerisini teþkil eder.”60 (abç)
Üs bölgeleri, ayný zamanda, gelecekteki, kurtarýlmýþ bölgeler demektir. Düþman güçlerinin o bölgelerden atýlmasýyla birlikte
kurtarýlmýþ bölge haline dönüþür. Bu durumda gerilla savaþý farklý
bir yol izlemek durumundadýr. Artýk “cephesiz savaþ” olarak tanýmlanan gerilla savaþý, belirli bir cephe oluþturmaya baþlar. Gerilla
taktiði salt düþmana saldýrmakla yetinemez. Üs bölgelerinin güvenliðini ve geliþtirilmesini de hesaba katmak zorundadýr.
Gerilla savaþýnýn, hareketli bir gerilla birliðinin dayandýðý üs
bölgeleri biçiminde yürütülmesi yeni örgütlenme biçimlerini de
gündeme getirir. Gerilla savaþýnda önemli bir yer tutan üs bölgeleri, artýk düþmanýn askeri harekâtýnýn amaçlarý içine girer. Bir baþka
deyiþle, düþman salt gerilla birliðini yok etmek amacýyla yetinemez. Üs bölgelerini de hedefler. Bu yüzden (ve de bunun sonucu)
üs bölgesindeki kitleler uygun örgütlenme içine sokulmalýdýr. Bu
da, kendini koruma birlikleri ve milis örgütlenmesini yaratýr. Halk
Savaþýnýn üç örgütlenme biçiminden biri olan yarý-silahlý birlikler
iþte böyle doðmuþtur.
“Gerilla savaþý içinde bir üs bölgesi, ancak üç temel
þartýn adým adým kurulmasýyla yani, silahlý güç kurulduktan, düþman yenilgiye uðratýldýktan ve halk harekete geçirildikten sonra gerçekten kurulabilir.”61 (abç)
59
60
54
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 88.
Mao Zedung, age, s. 93.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Üs bölgelerinin kurulmasýnda, diðer bir noktada yer seçimidir. Üs bölgeleri, düþmanýn girmesine, nispeten elveriþsiz bölgelerde
kurulabilinir. Buralar “daðlar-ormanlar ve nehir yataklarý”dýr. Bu
bölgelerin en önemli özelliði, içeriye nüfuz edilmesi zor olan yerler
olmasýdýr. Bir baþka deyiþle, ulaþýmýn yetersiz olduðu yerlerdir. Böylece buraya yönelecek düþman saldýrýsý lojistik destekten mahrum
kalacaktýr. Lojistik savaþ imkansýzdýr. Bu gerçeði Güney Vietnam
savaþýnda Amerikalý gazeteci þöyle belirtir: “ABD bir kez daha,
arazide büyük bir savaþ vermekte ve bu savaþta çarpýþmaya hazýr
olmaktan çok uzaktýr. Bu savaþta operasyonlarý engelleyen dar
boðaz: lojistiktir.”62
Emperyalizmin III. Bunalým dönemiyle birlikte, þehirleþmenin, haberleþmenin ve ulaþýmýn (kara-hava-deniz) dev boyutlara
ulaþmasý ve bu boyutlarýn, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde de ortaya
çýkmasýyla gerilla savaþý yeni bir biçim almýþtýr. Bu dönemde artýk
gerilla savaþý salt kýr gerillasýný ifade etmez, þehir gerilla savaþý ve
taktikleri gündeme gelmiþtir.
Kýr gerilla savaþý, bu dönemin özelliklerinden dolayý, üs bölgeleri aþamasýna gelmeden, “hareketli gerilla birliði” biçiminde
yürütülür. Latin-Amerika’da kullanýmýyla, gerilla savaþý “foko” tarzýnda yürütülür.* Özellikle Küba Devrimi’nde uygulanan bu gerilla
savaþ biçimi, yeni þartlara uygundur. Bu biçim, “gerillalar, herhangi bir topraðýn belirli bir yerine yerleþmiþ, silahlý, mümkün olan
tek stratejik hedefe, iktidarýn ele geçirilmesine yönelik bir dizi askeri eylemi uygulamaya hazýr, halkýn savaþçý öncüleri”63 olarak
ifade edilebilinir. Fokodan (gerilla odaðý-ocaðý) yola çýkarak yürütülen savaþ, giderek gerilla bölgesine ve sonuçta gerilla üs bölgesine
dönüþür. Bu gerilla savaþýnda, arka cephe, “gerillanýn sýrt çantasýdýr.” (Che) Fakat fokonun baþarýsýný belirleyen halkýn siyasal desteðidir. Bir baþka deyiþle, gerilla operasyon alaný içindeki kitlenin,
tarafsýzlýðý ya da sempatisi olmadan foko türü (biçimi) baþarýlý ola* “Foko” ve “fokoculuk” bazen yanlýþ anlaþýlmaktadýr. Fokoculuk genelde, “sol”
sapmayý ifade eden kavramdýr. Biz “foko” ve onun savunucularýný bu yönden deðil; gerilla
savaþýnýn yeni biçimi ve bunun savunuculuðu açýsýndan ele alacaðýz. Foko, Ýspanyolca,
gerilla odaðý ya da gerilla ocaðý olarak ifade edilir.
61
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 93.
62
Akt. Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 304.
63
Che, Askeri Yazýlar, s. 193, Yar Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
55
maz.
Böylece gerilla savaþýnýn iktisadi evrimin bugünkü seviyesindeki durumuna gelmiþ oluyoruz. Günümüzde kitlelerle temas
kurmak, onlarýn tarafsýzlaþtýrýlmasý ve sempatisinin kazanýlmasý
görevlerini üslenen gerilla savaþý yeni bir biçime girmiþtir. Artýk foko tarzý gerilla savaþý yetersizdir. Bunun için ön koþullar yaratýlmalýdýr. Ýþte bu da þehir gerilla savaþýný gündeme getirir. Artýk, þehir
gerilla savaþý ile kýr gerillasýnýn asgari koþullarý yaratýlabilinir. Þehir
gerilla savaþý, bir yandan politik ön koþullarý olgunlaþtýrýrken (kitle
sempatisi); diðer yandan düþman güçlerini þehirlerde tutarak kýrlardaki denetimi (ulaþtýrma ve haberleþmenin yarattýðý denetimi)
asgariye indirir. Ve böylece “hareketli gerilla birliði” savaþý baþlatýlabilinir. Zaman içinde de gerilla bölgeleri-gerilla üsleri ve kurtarýlmýþ bölgeler yaratýlýr.
“Gerilla savaþý klâsik savaþýn bir aþamasýdýr; bunun
bütün yasalarýnca yönetilmelidir; fakat, özel yönüyle, ayrýca uyulmasý gerekli ek yasalar getirir. Her ülkenin coðrafi ve toplumsal koþullarýnýn, gerilla savaþýnýn kendini
uyduracaðý özel þekilleri belirleyeceði açýktýr; fakat temel
yasalar bu tip mücadelenin hepsi için geçerlidir.”64(abç)
III. Bunalým döneminde, merkezi otoritenin güçlü, haberleþme ve ulaþýmýn ülke çapýnda yaygýn, tekniðin kontra-gerillaya uygun
olduðu þartlarda düþmaný yenilgiye uðratmak. yani ülke çapýndaki
denetimi bozmak çok daha farklý gerilla taktiðini gerektirir. Ýkinci
olarak, halkýn harekete geçirilebilmesi için suni dengenin bozulmasý þarttýr. Üçüncü olarak (ve tüm bunlarýn sonucu) silahlý gücü
yaratmak revizyonist “örgütçülük” ya da “kurumculuk” un yýkýlmasýný gerektirir.
Ýþte tüm bu nedenler, Halk Savaþýnýn baþlayabilmesi ve bunun somut ifadeleri olan gerilla üsleri ve kurtarýlmýþ bölgelerin yaratýlabilmesi için, yeni bir ön aþamayý gerektirir. Öncü Savaþý dediðimiz bu aþamadaki savaþ biçimi gerilla savaþýdýr. Bu gerilla savaþý,
yeni taktiklerle ve yeni örgüt þekilleriyle yürütülmek zorundadýr.
Ve bu savaþýn eylem alaný ve de eylemin niteliði daha geniþ kapsamlýdýr. Bu yüzden savaþ, kýr ve þehir gerilla savaþý, psikolojik
ve yýpratma savaþý þeklinde yürütülür.
64
56
Che, Askeri Yazýlar, s. 37.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Bugün Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni benimseyen
(evet benimseyen) unsurlar, bu gerçekleri kavrayamamanýn sonucu, yürütülen savaþý farklý ve eksik deðerlendirmektedirler. Sonuçta
da ya kaderciliðe ya da konformizme yönelmektedirler. Kadercilik,
bireysel planda kaldýðý için ele alamayacaðýz. Ama konformizm örgütsel planda oluþmuþtur. Bu konformist anlayýþ, (diðer noktalar
hariç) kýr ve þehir gerilla savaþý yürütülmeden, savaþýn Öncü Savaþý
karakteri almayacaðýný, bu nedenle hareketler silahlý propaganda
olmadýðý þeklinde belirlemektedir. Ve en sonunda da, Öncü Savaþýnýn hazýrlýk aþamasýndan “asgari örgütlenme”den sýnýrsýz hazýrlýk
sonucu çýkartmaktadýrlar.
Bu iki nedenden yanlýþtýr. Bir kere, Öncü Savaþýnýn kendi
niteliði bu tür “hazýrlýðý” dýþtalar. Çünkü, bu evrede, savaþýn öncü
kadrolarla sürdürülmesi ve geniþ birim halinde kitle örgütlenmesinin olmamasý, savaþýn yýpratma niteliðinde imha eylemini engeller.
Bu da kaçýnýlmaz olarak, yüksek düzeyde teknik donatýmý gereksiz kýlar. Bu evrede, eylemlerin psikolojik yýpratma niteliðinde olmasý, gerilla taktiðini daha az insan ve tekniði kullanmaya iter.
Böylece “büyük çaplý” hazýrlýk dýþtalanýr. Bir baþka deyiþle, Öncü
Savaþýnýn amacý ve bu amaca yönelik eylemin niteliði, büyük çaplý
kadro ve teknik hazýrlýðý gerektirmez. Sorun “hazýrlýk”ta deðil, hazýrlýðýn niteliði ve gerilla taktiklerinin durumunda yatar. Ancak
Öncü Savaþýnýn baþarýsý ile gerilla üsleri ve silahlý kitle örgütlenmesi yaratýlabilir. Bu, Öncü Savaþýnýn amacýnýn suni dengeyi bozarak,
Halk Savaþýný baþlatmak olmasý demektir. Sonuç olarak toparlarsak, III. Bunalým döneminin iliþki ve çeliþkileri sonucu, (Öncü Savaþý
evresinde) gerilla savaþý taktiði, yeni bir biçim almak zorundadýr.
Bu savaþýn niteliði kadar, askeri taktiðin iktisadi evrimdeki geliþim
tarafýndan belirlenmesi, ona uymasý gereðindendir.*
Ýkinci olarak, savaþýn kendi niteliði, yani tüm savaþlar için
geçerli genel ve evrensel özelliði “sýnýrsýz hazýrlýðý” imkansýz kýlar.
“Savaþ tek ve ani darbeden ibaret deðildir. Savaþýn
sonucu tek bir karara ya da ayný anda alýnmýþ birden
çok karara baðlý olsaydý, bu karar ya da kararlara yönelen hazýrlýklarýn doðal olarak aþýrýlýða kaçmasý ge* Elbette tüm bunlar zafer kazanmak isteyenler içindir. Yoksa zaferi düþün-meyenler,
geleneksel savaþ yöntemleri ile yetinebilirler.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
57
rekirdi. Çünkü kaçýrýlmýþ bir fýrsatý bir daha elde etmeye
imkan yoktur. Bu ise, mücadelenin gerektirdiði ve eldeki mevcut imkanlarýn hepsi ayný zamanda harekete geçirilmiþ olmasýný gerektirirdi. Ancak o zaman, savaþ tek
bir karar ya da ayný anda alýnmýþ bir çok kararlara indirgenmiþ olurdu ... Tüm güçlerin ayný anda mükemmel
bir þekilde bir araya getirilmesi savaþýn niteliðine aykýrýdýr. Bunun anlamý, güçlerin savaþ içinde oluþturulabilineceði ve bunun için harcanacak çabalarýn yoðunlaþtýrýlmasý gerektiðidir.”65 (abç)
Savaþýn bu evrensel niteliði gereði, tüm þeylerin birden
oluþturulmasý imkansýzdýr. Bu diyalektiðin savaþtaki görünümüdür.
Çünkü, diyalektikte hiç birþey birden olmaz. Nicel birikim nitel
deðiþimi saðlar.
Bugün Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni benimseyenlerin, stratejik tespitteki tüm elemanlarýn birden kullanýlmasý gerektiðini düþünerek, hazýrlýðý aþýrýlýða itmektedirler. Bunlara göre, kýr
ve þehir gerilla savaþý, silahlý propaganda ve diðer mücadele biçimleri (politik mücadele olarak) hep birden kullanýlmasý ile savaþ
Öncü Savaþý olur. Bunun yanlýþlýðý (yukardaki nedenlerden dolayý)
açýktýr.
Emperyalizmin III. Bunalým döneminde, “II. bilimsel ve teknik devrim” sonucu haberleþme ve ulaþým ve askeri araçlar I. ve II.
bunalým dönemi ile kýyaslanmayacak seviyeye gelmiþtir. Bu nedenle, Halk Savaþlarýnýn klâsik gerilla taktikleri yetersizdir ve buna
yönelik hazýrlýk da farklýdýr. Fakat bunlar, stratejinin deðil, taktiðin
konusunu teþkil eder. Fakat savaþýn uzun süreli direnme savaþý olmasý ve bu yüzden gerilla savaþýnýn rolü “sadece düzenli ordunun
seferlerini kýsa mesafelerde doðrudan desteklemek” (Mao) olmadýðý
için, “gerilla savaþýnda strateji meselesi” ortaya çýkar. Bir baþka
deyiþle, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nde, gerilla savaþý
taktik bir sorun deðil, stratejik bir sorundur. “Direnme savaþýnda (ve bütün diðer devrimci savaþlarda) gerilla birimleri, genellikle sýfýrdan baþladýklarýna ve küçük bir kuvvetten büyüðe
doðru geliþtiklerine göre, kendi kendilerini korumalýdýrlar, ve
üstelik geliþmelidirler. Bundan dolayý sorun þudur: Kendimizi
65
58
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 51-52.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
korumak ve geliþtirmek ve düþmaný yoketmek amacýna ulaþabilmemiz için gereken politikalar ya da ilkeler nelerdir?”66
Kýsaca, askeri savaþ sanatýnýn genel ilkeleri bunlardýr.
b) Gerilla Savaþý: Bir Yöntem
Halk Savaþý yaygýn ve stratejik öneme sahip bir gerilla savaþýdýr. Bu nedenle gerilla savaþýný ayrý baþlýk altýnda incelemeyi gerekli görüyoruz. Önceki kýsýmda, askeri savaþýn genel ilkelerini ve
savaþ biçimlerinin iktisadi evrimle iliþkisini anlatýrken gerilla savaþýnýn tarihsel geliþimini de kýsaca özetledik. Bu kýsýmda politikleþmiþ
askeri savaþ kavramý olarak, yani politik kitle mücadelesi olarak
gerilla savaþýný ve uygulamalarýný ele alacaðýz.
Gerilla savaþý, bir askeri savaþ yöntemidir. Bu yüzden, savaþýn genel yasalarýndan çýkan yasalarýn bütününe uyar. Ama, yine
de kendine özgü yasalarý vardýr. Bu özgül yasalar, hazýrlýk-örgütlenme-yönetim ve savaþ biçiminde kendini gösterir.
Halk Savaþý aþamasýnda, gerilla savaþýnýn rolü stratejiktir.
Düþmanýn, bizden maddi ve teknik olarak üstün olduðu þartlarda,
onu yenebilmek için iki þart gerekir: Kendimizi korumak ve
geliþtirmek, düþmaný yok etmek. Bu yüzden, “gerilla savaþý güçlü
bir þekilde donatýlmýþ ve iyi eðitilmiþ olan saldýrgan bir orduya karþý koyan, ekonomik bakýmdan geri bir ülkenin geniþ kitlelerinin
savaþýdýr”.67 Bu gerilla savaþýnýn “kitlevi” niteliðini belirler.
Gerilla savaþý, salt askeri nitelikte bir savaþ yöntemi olarak
ele alýnamaz. Gerilla savaþý, ayný zamanda politik mücadelenin,
yani kitlelerin siyasal olarak seferber edilmesinin bir aracýdýr da
(politik niteliði). Baþlangýçta, gerilla savaþýnýn politik amacý temeldir. Bu nedenle politik mücadelenin içinde mütalaa edilir.
Ýþte, gerilla savaþýnýn, devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn bir aracý olarak yürütülmesine,
yani politik kitle mücadelesi olarak ele alýnmasýna silahlý propaganda denir. Ve Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi, bir devrim
stratejisi olarak, diðerlerinden bu niteliði ile ayrýlýr.*
Mao Zedung, Seçme Eserler, c, II, s. 76.
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 91.
* Stratejinin genelde diðer nitelikleri, tüm devrim stratejilerinde mevcuttur.
66
67
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
59
Halk savaþýnýn denge ve stratejik karþý-saldýrý evresinde, gerilla savaþýnýn askeri niteliði öne geçer ve temel olur.
Gerilla savaþýnýn, politik mücadelenin aracý olmasý, bu silahlý
aksiyon yönteminin politik mücadelenin amacýna uygun olmasýndandýr. Gerilla savaþý, kendi özgül niteliði gereði kitle çalýþmasýna
uygundur. Bu gerçekleri Che þöyle belirtiyor:
“Bütün bu savaþ boyunca, Vietnam Partisi kitle mücadelesinden yararlandý. Bunun en baþta gelen sebebi,
gerilla savaþýnýn kitle mücadelesinin bir ifadesinden
baþka bir þey olmadýðý ve halkýn oluþturduðu doðal ortamdan ayrý düþünülemeyeceðidir; bu durumda gerilla,
silahlý olmayan fakat öncüsü aracýlýðýyla zafere ulaþma
iradesini dile getiren halkýn büyük çoðunluðunun, siyasal bakýmdan, daha az olan, öncüsü anlamýna gelir ...
Bazý anlarda yeni gerilla birlikleri partinin yönetimi altýnda, düþmanýn çok güçlü olduðu ve halkýn terörle korkutulduðu bölgelerde yaratýlýyordu; bu durumda, sürekli olarak, Vietnamlýlarýn silahlý propaganda dedikleri taktik uygulanýyordu. Silahlý propaganda, kesinlikle belirli yerlerde kurtuluþ güçlerinin bulunmasý demektir; bunlar halkýn oluþturduðu büyük denizde, gözle
görülmeksizin suda balýk gibi yüzerler, güçlerini ve
yenilmezliklerini gösterirler. Bir bölgede üst üste tekrarlanan silahlý propaganda varlýðýyla kitlelerin katalizörü rolü oynar, bölge derhal devrimci oluyor, halk
ordusunun elde ettiði topraklara yenileri ekleniyordu. Tüm Vietnam topraklarý üzerinde gerilla üsleri ve
bölgeleri böylelikle çoðaldý.”68 (Che) (abç)
Ýþte Che Guevara’nýn belirttiði “silahlý propagandanýn Vietnamcasý” budur.
Silahlý propagandanýn bu uygulamasý, gerçek boyutta kýr
gerilla savaþý demektir. Bir baþka deyiþle, silahlý propagandanýn,
stratejik çarpýþma alanýnda (kýrlarda) yürütülmesidir.
Bugün “silahlý propaganda salt Öncü Savaþýnda geçerlidir,
Halk Savaþýnda ise gerilla savaþý” þeklinde ifade edilen anlayýþýn
yanlýþlýðý açýktýr. Öncü ve Halk Savaþýnda, silahlý propagandanýn
68
60
Che, Savaþçýya Pratik Öneriler, s. 64, Yar Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
farklýlaþmasý biçimseldir ve gerilla savaþýnýn geliþimiyle karakterize
olur. Halk Savaþý aþamasýnda, elde olaný koruma evresinde, gerilla
savaþý, gerilla üsleri þeklinde yürütülür. Öncü Savaþýnda, gerilla
üslerinin yaratýlamayacaðý için (daha önce belirttiðimiz nedenlerle) gerilla savaþý farklý biçimde yürütülmek zorundadýr. Ýþte bu
farklýlýk, bir yandan, Öncü Savaþý ile Halk Savaþýndaki gerilla savaþýnýn farklýlýðýný belirlerken; diðer yandan yeni gerilla taktiklerini
gereðini ifade eder.
Daha önce de belirttiðimiz gibi, savaþ eylemi iki niteliktedir:
Yýpratma ve imha. Fakat bu iki nitelik diyalektik bir bütün olduðu
için, imha savaþý yýpratmayý, yýpratma savaþý da imhayý içerir. Ama
temel-tali olarak yerleri farklýdýr. Genel olarak yýpratma savaþý düþmanýn iradesini ve savaþma azmini uzun süreli savaþ ile yýkmak
demektir. Bu uzun süreli savaþta “direniþ” pasif deðil aktiftir, taktik
deðil stratejiktir. Yani, yýpratma savaþý stratejik niteliktedir. Bu yüzden kendi içinde taktik taarruzlarý içerir. Bu taktik taarruzlarýn amacý
stratejik yýpratmayý saðlamak için parçada düþmanýn maddi ve insan gücüne darbe indirmektir. Bu ise, imha savaþý demektir. Yani,
stratejik yýpratma savaþýnda imha savaþý ya da eylemleri, onu tamamlayan bir etkendir. “Bu yüzden imha savaþý yýpratma savaþýnýn
ta kendisidir.” (Mao)
“Kesintisiz Devrim II-III”de strateji ortaya konulurken, þöyle
denilmektedir: “Bu ilkelerimizi, bir sürü genel doðrularla, Marksizmin lafýzlarý arasýnda yüzlerce sayfalýk metinlerle ortaya koymak,
takdir edileceði gibi pekala mümkündür ... Ama hayýr! Partimizin
bünyesinde bu tip entelektüel tahlillere yer yoktur.” Yine ayný yerde, ele alýnan sorunlarýn “Marksizm-Leninizmin kýlavuzluðu altýnda”
ele alýndýðýndan bahsedilir. Bu yüzden “Kesintisiz Devrim II-III”de
genel kavramlar pek az belirtilir. Bunun sonucunda ise, 71 yenilgisi
sonrasýnda güçlenen revizyonizm saldýrýlarýný, “Marksizm-Leninizmin evrensel tezleri inkâr ediliyor” þeklinde yoðunlaþtýrmýþtýr. THKPC saflarýnda ise durum pek farklý deðildir. Kimileri, evrensel tezlerin belirtilmesi çabalarýný “netleþme” süreci ile çarptýrýrken; kimileri
de evrensel tezleri bir yana býrakýp “Kesintisiz Devrim II-III”den
“her þeyi” çýkartmaya çalýþmaktadýrlar. Her iki anlayýþ ta “Kesintisiz Devrim II-III”ün Marksizm-Leninizmin o ana kadarki tüm tecrübelerinin üzerine yükseldiðini (her teori gibi) anlayamamaktadýr.
“Kesintisiz Devrim II-III”de geçen yýpratma savaþý kavramý,
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
61
yeni bir kavram olmayýp, Marksist-Leninist literatürdeki bir kavramdýr.
“Silahlý propaganda, kýr ve þehir gerilla savaþý ile
psikolojik ve yýpratma savaþýný içerir.”
Silahlý propagandanýn askeri yönü budur.
“Silahlý propaganda, belli bir devrimci stratejiden hareketle, emekçi kitlelere elle tutulur gözle görülür maddi
ve somut eylemlerden, soyuta gider. Maddi olaylar etrafýnda, siyasi gerçekleri açýklayarak, kitleleri bilinçlendirir,
onlara politik hedef gösterir.”
Bu da politik yöndür.
Fakat, “silahlý propaganda askeri deðil, politik mücadeledir.” Bu yüzden politik yön temeldir ve belirleyicidir. Bu anlamda
silahlý propaganda politik bir mücadele biçimidir. Ama bu mücadelenin aracý askeri niteliktedir. Ýþte politikleþmiþ askeri savaþ
kavramý.
III. Bunalým döneminin özelliklerinden ve ülkenin tarihsel
geliþiminden ötürü, baþlangýçta, askeri eylemler psikolojik yýpratma niteliðindedir. Ancak daha ilerki evrede, savaþýn niteliði gerçek
boyutta yýpratma savaþýna dönüþür. O andan itibaren, savaþ eylemlerinde imha seferleri düzenlenebilinir. Bu gerçeði kavramak,
gerek savaþýn ilk evrelerindeki eylemleri baþarmak (ve anlamak)
gerekse askeri maceracýlýktan kaçýnmak için önemlidir.
Savaþ eyleminin bu yönleri ya da nitelikleri, somut þartlardaki güçler dengesine ve devrimin geliþmesine paralel olarak farklý
biçimlerde gündeme gelir. Ama, hiçbir zaman Öncü Savaþý ile
Halk Savaþýnýn ayrým kriteri deðillerdir. Ayný þekilde yukarda belirttiðimiz politik yönde (stratejik karþý-taarruza kadar) ayrým için kriter
olamaz.
Öncü Savaþýnýn niteliðini belirleyen, suni dengeyi bozmasýdýr. Öncü Savaþýný Halk Savaþýndan ayýran temel kriter
budur.
Siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý mücadelenin politik
yönü olup, mücadeleyi belirler. Askeri savaþ ise, bu yöne tabi
olup, politik yönün baþarýlmasý için yürütülür. Bu nedenle, askeri
savaþ biçimleri politik mücadelenin aracýdýr (örneðin gerilla savaþý).
Mücadele bir yandan (temel olarak) politik amacý baþarma yönünde ilerlerken, diðer yandan da askeri olarak güçler dengesini deðiþ-
62
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
tirmeye çalýþýr. Daha ilerki aþamalarda, yani güçler dengesi devrim
cephesi lehine dönmesi ile birlikte, askeri amaç öne geçer (stratejik karþý-taarruz evresi).
Öncü Savaþýnda, savaþýn özgül niteliði, yeni ve ek görevler
gündeme getirir. Bu durumda askeri savaþ biçimi ve bunun “iþlevi”,
nispi olarak, Halk Savaþýndan farklýdýr. Ama bu farklýlýk, Halk Savaþýnýn evreleri arasýnda da mevcut olduðundan, Öncü ile Halk Savaþýnýn farklýlaþmasýnýn temel kriteri olamaz. Temel kriter, suni
dengenin bozulmasý ve Halk Savaþýnýn baþlatýlmasýdýr.
I. ve II. Bunalým dönemlerinde Halk Savaþýnýn baþlayýp, geliþmesi, III. bunalým döneminde farklý olmasý ve Halk Savaþýnýn Öncü Savaþý aþamasýndan geçmesi, bu dönemde gerilla savaþý taktiklerinde de deðiþime yol açmýþtýr.
En genel bir tanýmlamayla, Halk Savaþý, emperyalizmin (ve
yerli hakim sýnýflarýn) maddi ve teknik üstünlüðünü, uzun süreli
bir mücadele ile (direniþ savaþý) alt ederek, iktidarýn ele geçirilmesidir. Bu anlamda Halk Savaþýnda askeri yön büyük yer tutar. Kitle
örgütlenmesi askeri ya da yarý-askeri nitelikte olmak zorundadýr.
Bir bakýma, Halk Savaþý, geniþ halk kitlelerinin örgütlü mücadelesini ifade eder. Fakat emperyalizmin III. bunalým döneminin
özelliklerinden dolayý, Halk Savaþý, Öncü Savaþý aþamasýndan
geçecektir.
Bugün THKP-C/HD֒ye yöneltilen eleþtirilerden birisi de bu
son cümleyle ilgilidir.
“Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I” broþürümüzde, III. bunalým dönemi geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin devrimci mücadelesini
iki aþamaya ayýrmýþtýk. Buna göre birbirine baðlý ve birinci ikincinin koþullarýný yaratan iki aþama: Öncü ve Halk Savaþý aþamalarýdýr.
Bu ayrýmýn temeli, her iki aþamanýn kendine özgü niteliklere sahip
olmasýna dayanýr. Öncü Savaþýný incelerken bunlarý daha detaylý
belirteceðiz. Fakat, yöneltilen eleþtiriler direkt, “Kesintisiz Devrim
II-III”den alýnan bazý alýntýlara dayandýrýlmaktadýr. Þöyle demektedir “Kesintisiz Devrim II-III”:
“Devrimimiz Halk Savaþý ile zafere eriþecektir. Ama,
daha önce belirttiðimiz gibi, içinde yaþadýðýmýz tarihsel
durum ve ülkemizin özelliklerinden dolayý, Halk Savaþý
Öncü Savaþý aþamasýndan geçecektir.”69 (abç)
“Eleþtiriciler” bu alýntýyý yaparak (ve de kelime yorumu ile)
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
63
demektedirler ki, “Öncü Savaþý Halk Savaþýnýn içinde bir alt evredir.” Her þeyden önce bu yorumun III. bunalým dönemi Halk Savaþlarý ile geçmiþ Halk Savaþlarýný birbirinden ayýrmamak olduðu
açýktýr. Keza bu “yorum”, KSD’nin “her devrimde Öncü Savaþý aþamasý vardýr”70 lafýnýn farklý kelimelerle tekrarlanmasýdýr. Çünkü yakýndan bakýldýðýnda görülür ki, I. ve II. bunalým döneminde Halk
Savaþý, önce küçük bir silahlý öncü ile baþlamýþtýr. Örneðin, Vietnam
Kurtuluþ ve Propaganda Birliði. (Bu birlik Giap’ýn yönetiminde 34
kiþiden oluþmaktadýr) Bu birliðin esas ilkesi, “silahlý saldýrýdan çok
siyasi faaliyete ve propagandaya önem vermekti.”71
Bizi bu “eleþtiri”de esas ilgilendiren “Kesintisiz Devrim IIIII”ün “yorum”udur. Bugün THKP-C adýna sahip çýkan ve ayrýmýn
“yorum” farkýnda olduðu söylenen günümüzde, “Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I”e yöneltilen bu “eleþtiri”nin özel bir önemi vardýr.
Yorumun kelime üzerinde oynama olduðunu söylemiþtik
ve bu kelime de “...den geçecektir” ifadesidir.” Ýlk önce, bu kelime
yorumlamasý ile ilgili þöyle bir örnek verebiliriz. “Sosyalist devrim
demokratik devrim aþamasýndan geçecektir” diye ülkemiz için bir
tespit yapsak, buradan demokratik devrimin sosyalist devrimin içinde olduðu anlamý çýkar mý?* Elbette ki, hayýr. Böyle bir þey, felsefi
olarak, dogmatizm-rasyonalizm ve ampirizm demektir. Diyalektiðe
göre, her þey birbirine baðlýdýr ve bir bütündür. Fakat bu, her þeyin
ayný olduðu anlamýna gelmez. Diyalektik bize, þeylerin yalnýz genel nitelikleriyle yetinemeyeceðimizi, þeylerin özgül niteliðinin
bilgimizin temelini teþkil ettiðini öðretir. Ayný bütünün parçalarý
birbirinden özgül nitelikleri ile ayrýlýr. Bu yüzden Öncü ve Halk Savaþýnýn bir bütün olduðu, ayný amaca (devrime) yönelik olduðunu
söylemek yeterli deðildir. Önemli olan, bu iki parçanýn (diyalektik
bütün) özgül nitelikleridir. Eðer Öncü Savaþý ile Halk Savaþý arasýnda nitel farklýlýk yoksa bu ayrým yanlýþ olur. Ve “eleþtiri” bunun olmadýðýný gösterdiði anlamda eleþtiri olur. Gelelim, “Kesintisiz Devrim II-III”e. Burada þöyle denilmektedir:
“Önder güç konusunda partimiz, Halk Savaþý ile dev* Marksist-Leninist tespitte bu iki aþama birbirinden býçak gibi ayrýlamaz. Fakat
örneklemeyi bu açýdan deðil, kelime yorumu için yapmaktayýz.
69
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
70
KSD, Sayý: 7, Öncü Savaþý Üzerine adlý yazý.
71
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 43.
64
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
rimin zafere eriþeceðini tespit ettiðinden proletaryanýn
ideolojik önderliðini temel almýþtýr (temel bölgenin kýrlar olmasý esprisi). Öncü Savaþý aþamasýnda, Partimizde emekçi kökenden gelen gelmeyen ayrýmý yoktur.”72
(abç)
“Ýþte, silahlý propagandayý temel alan ve Öncü Savaþý ile emekçi kitlelerini devrim safýna çekerek, devrimci
mücadelenin bir halk savaþý ile zafere ulaþacaðýný tespit eden Partimiz ...”73 (abç)
“... Bu dönemde bir devrim olmuþtur. Ve devrimi yapanlar, iþe silahlý propagandayý temel çarpýþma biçimi
olarak ele alýp, Öncü Savaþý ile baþlamýþlardýr.”74 (abç)
“... öncünün mücadelesi ile köylülerin derhal silaha
sarýlarak, savaþýn kýsa zamanda Halk Savaþýna dönüþeceði düþüncesi ...”75 (abç)
Evet, çeþitli bölümlerde belirtilen bu sözlerde, þüpheye
düþmeyecek þekilde Öncü Savaþý ile Halk Savaþýnýn farký belirtilir.
Bu anlaþýlýr bir þeydir, çünkü her iki aþamada birbirinden farklý
(özgül) niteliðe sahiptir. Bütün bunlarýn tespiti bizi doðru bir mücadeleye yöneltir. Çünkü, “süreçler deðiþir, eski süreçler ve eski çeliþkiler kaybolur, yeni süreçler ve yeni çeliþkiler ortaya çýkar ve buna
uygun olarak çeliþkileri çözümleme yöntemleri deðiþir. Rusya’daki
Þubat Devrimi (burjuva demokratik devrim) ile Ekim Devrimi’nin
(sosyalist devrim) çözümlediði çeliþkiler arasýnda da temel bir ayrýlýk olduðu gibi, bunlarý çözümleme yöntemleri arasýnda ayrýlýk
vardýr. Farklý çeliþkileri çözümlemek için farklý yöntemler kullanmak, Marksistlerin sýký sýkýya gözetmek zorunda olduklarý bir
ilkedir.”76 (abç)
Ýþte bu yüzden, Öncü Savaþýnýn amacý, fonksiyonlarý, örgütlenme tarzý, Halk Savaþýndan farklýdýr ve bu nedenle biz, “Yaþasýn
Öncü Savaþý, Yaþasýn Halk Savaþý, Kurtuluþa Kadar Savaþ” sloganýný kullanmaktayýz.*
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
75
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
76
Mao Zedung, Teori ve Pratik, s. 38-39, Sol Yay.
* Zaten bir kavram, þeylerin özgül niteliðini belirtmek için, diðer þeylerden onu ayýran
özelliði nitelemek için kullanýlýr.
72
73
74
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
65
Marksizm-Leninizmde, siyasi mücadele, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý ile karakterize olur. Ancak bu kampanya ile
kitleler örgütlenebilir ve bilinçlendirilebilinir. Eðer, bu durumun Öncü Savaþý ile saðlandýðý düþünülüyorsa, elbette Halk Savaþý
düþmaný askeri olarak yenme mücadelesi olur. Ama bu gerek
Öncü Savaþýnýn amacý, gerekse devrimin eþitsiz geliþim yasasý nedeniyle, imkansýzdýr. Ancak Halk Savaþýnýn stratejik karþý-taarruz
evresinde söz konusudur. Ama bu yine de kitlenin bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesinin bitmesi demek deðildir. Bu politik görev
askeri görevden sonra gelir. Amaç düþmanýn askeri bozgunudur.
Öncü Savaþýnýn niteliðini belirleyen, suni denge; Halk
Savaþýnýn niteliðini belirleyen (uzun süreli savaþtýr) ise, siyasal
olarak tecrit edilmiþ emperyalizmin (ve yerli hakim sýnýflar)
maddi ve teknik üstünlüðüdür. Ama, siyasal tecridin genelde olmasý ve (buna baðlý olarak) devrimin eþitsiz geliþimi nedeniyle,
Halk Savaþýnda da politik görev öndedir (stratejik karþý-taarruza
kadar).
Yanýlgý, suni dengenin bozulmasýyla kitlelerin bilinçlenmesinin ve örgütlenmesinin tamamlanacaðý sanýlmasýndan kaynaklanýr. Tersine, suni dengenin bozulmasý, bunlarýn yapýlabilmesi
için maddi þartlarýn yaratýlmasý demektir. Suni denge kitlelerin bilinçlenmesini ve örgütlenmesini engelleyici, önleyici faktördür.
Yoksa, bilinçlenmiþ kitlenin harekete geçmesini engelleyici deðil.
Bir baþka deyiþle, suni denge bilinçlenmiþ kitlenin örgütlenmesini
engellemez, bilinçlenmesini engellediði için (sonucu olarak) örgütlenmeyi de engeller.
Bazý unsurlar, Öncü Savaþý ile, yani suni dengenin bozulmasýyla kitlelerin bilinçlenmesinin saðlanacaðýný varsayarak, örgütlenmenin saðlanmasýný Halk Savaþýna býrakýr. Böylece Halk Savaþýnda,
“... gerilla ... halk ordusunun yaratýlmasýna (örgüt biçimidir ordu)
hizmet eder.” Eðer, Öncü Savaþý bu þekilde olsa idi, yani kitlelerin
bilinçlenmesinin saðlandýðý savaþ olsa idi, her devrimde olmasý
gerekirdi. Tersine, Öncü Savaþý, kitlelerin tepkilerini açýða çýkartmayý amaçlar ve kitlelerin bilinçlendirilip örgütlenmesi her iki
aþamada da söz konusudur.
Zaten bugün Öncü Savaþý ile ilgili kafa karýþýklýðý bu konuda
yoðunlaþmaktadýr. Kimileri, “bilinçli kitlelerin tepkisi pasifize edilemez, öyle ise, suni dengenin bozulmasý kitlelerin bilinçlenmesi
66
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
demektir. Ayrýca (temel olarak) Öncü Savaþýnýn amacý suni dengeyi bozmaktýr, demek gereksizdir. Öncü Savaþýnýn amacý kitleleri
bilinçlendirmektir” demektedirler.
Evet, görünüþte çok mantýki bir deðerlendirme. Bir þeyi farklý
kelimelerle ifade etmek gibi gözüküyor. Ama, hayýr. Eðer böyle
olsa idi, kitlelerin tepkilerinin açýk halde olduðu ve kitlelerin kendiliðinden (silahlý) ayaklanma ve isyanlarýn mevcut olduðu I. ve II.
bunalým döneminde Halk Savaþlarýnda da Öncü Savaþý olmasý gerekir. Bu mantýki deðerlendirmenin en özlü ifadesi, “Öncü Savaþý
ayrý deðil, Halk Savaþýnýn içinde bir evredir” sözüdür. Elbette, Öncü
Savaþý kitlelerin bilinçlendirilme mücadelesi olarak ele alýnýrsa Halk
Savaþýnýn bir evresi olmasý gerekir. Ama bu deðerlendirmeyi yapanlar, I. ve II. bunalým dönemlerinde Halk Savaþýnýn baþlangýcýnda
(elde olaný koruma aþamasýnda) kitlelerin bilinçlendirilmesinin,
yani politik görevin temel olduðunu unutuyorlar. Giap bu ilk evreyi
þöyle tanýmlýyor:
“Eylemler için en uygun kýlavuz ilke silahlý propaganda, siyasi eylemlerin askeri eylemlerden daha önemli
olduðu ve savaþmanýn propagandadan daha az önemli olduðu ilkesiydi. Silahlý eylem, siyasal temeli korumak, saðlamlaþtýrmak ve geliþtirmek için kullanýlmýþtý
ve silahlý kuvvetlerin saðlamlaþtýrýlmasý ve geliþtirilmesi
için bir adým ilerledik.”77 (abç)
Sanýrýz propagandanýn, siyasi eylemin ne anlama geldiðini
söylemeye de gerek yok.
Þimdiye kadar söyledik, birkez daha yineliyelim:
I. ve II. bunalým dönemi ülkeler devrimi de, III. bunalým dönemi ülkeler devrimi de (emperyalist hegemonya altýndaki
ülkelerde) Halk Savaþý ile zafere ulaþýr. Fakat her dönemin somut
tarihsel þartlarý, bu savaþýn geliþiminde farklýlýk yaratmýþtýr.
I. ve II. bunalým döneminde sömürge ve yarý-sömürge ülkelerde, açýk iþgal ve zayýf merkezi otorite nedeniyle kitlelerin
düzene karþý tepkileri açýktýr. Kitleler bu þartlar nedeniyle, kendiliðinden silahlý hareketler yapmaktadýrlar. Bu dönemde devrimcilerin görevi, bu silahlý ve kendiliðinden hareketlere girerek, onlarý
bilinçlendirmek ve örgütlemektir. Çünkü, kendiliðinden hareket77
Giap, Halk Savaþý-Halk Ordusu, Sol Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
67
lerle zafer kazanýlamaz. “Her kendiliðinden-gelme hareket bilinç
unsurunu da içinde taþýr” (Lenin). Bu nedenle, bu ülkelerde siyasal bir temel mevcuttur. Yani, düþman siyasal olarak tecrit
olmuþtur. Eksiklik, belirli bir öncünün yönetiminden, belirli bir politik hedeften ve politik bilinçten yoksunluktur. Öncünün varlýðý ile
yürütülen mücadele sonucu zafer kazanýlýr.*
III. bunalým döneminde, suni dengenin mevcudiyeti nedeniyle, kitlelerin düzene karþý tepkileri açýk deðildir. Bu yüzden
kitlelerde “siyasal temel” yoktur, önce “devrimci propagandaya
açýk hale getirilmeleri” de gerekir. Bunlarýn nedeni, gizli iþgal ve
güçlü merkezi otoritedir. Bu iki olgunun sonucu suni dengedir.
Halk Savaþýnýn baþlayabilmesi için suni denge bozulmalýdýr.
(Öncü Savaþý). Suni dengenin bozulmasý kitlelerin bilinçlenmesi
ile söz konusu olabilir. Ama temelde, kitlelerin suni dengenin
varlýðýnýn bilincine varmalarý ile mümkündür. Bu, gerçek politik bilinç deðildir. Objektif bir durumun subjektif (yapay-suni)
olarak engellendiðinin bilinmesidir. Yani, emperyalist sömürünün bilinmesi ve merkezi otoritenin görüldüðü kadar güçlü olmadýðý ona karþý savaþýlýnabilineceði, onun bütün gücünün gözdaðý, yaygara ve demagojiye dayandýðý kitlelerce kavranýlmalýdýr. Bu devrimci anlamda, politik bilinç deðildir. Ancak bu
saðlandýðý anlamda, devrimci propagandayla kitleler politik bilince
eriþir. Bu Halk Savaþý evresi demektir.** III. bunalým döneminde
Halk Savaþý baþladýðý zaman devrimcilerin avantajlarý vardýr. Bu
da, þu ya da bu nitelikte bir silahlý gücün mevcudiyetidir.
Þimdi denebilir ki, “tamam, ama yukardaki ifadelerde bu
anlamdadýr. Fakat, farklý kelimelerle söylenmiþtir.”
Sorunumuz tek baþýna kelime (kavram) sorunu deðildir.
Her teori belirli kavramlarla ifade edilir ve pratiðe yön verir. Yanýlgýlar pratiðin yönlendirilmesinde kendini gösterir. Öncü Savaþý Halk
Savaþýnýn içine sokulduðu zaman hiç bir þey deðiþmiyor (pratik
* Bu dönemdeki Halk Savaþýnýn birinci aþamasýndaki mücadeleye “KSD tipi” Öncü
Savaþý (!) diyebiliriz. Zira, onlara göre, partinin yürüttüðü mücadele Öncü Savaþýdýr ve her
devrimde mevcuttur. Fakat, bizim belirttiðimiz Öncü Savaþý bir niteliktir, kendi özgül yaný
ile diðerlerinden ayrýlýr.
** Elbette Öncü Savaþýnda da kitlelere devrimci politik bilinç iletilecektir. Bu öncünün
her zamanki ve her yerde ki görevidir. Ama suni dengeyi bozma görevi, buna yönelik
mücadele temeldir ve Öncü Savaþý evresinin niteliðidir.
68
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
açýsýndan) gibi gözüküyor. Ama, hayýr. Tersine deðiþim çok nettir.
Bugün THKP-C/HD֒nün eylemleri için propagandasý yapýlmýyor,
kitleler bilinçlenip-örgütlenmiyor deniliyor. THKP-C/HD֒ nün (elbette diðer gruplarýn da katkýsý inkâr edilemez) eylemleri sonucu
kitlelerin silahlý hareketleri ülke çapýnda geliþme göstermiþtir. Bu
suni dengenin, örgütlü olarak bozulmaya yöneldiði demektir. Yakýndan bakýldýðýnda görülür ki, kitlelerin bu hareketleri devrimci
bir politik bilinçten, hedeften ve amaçtan yoksundur. Tamamen
kendiliðinden-gelmedir ve her politik görüþten insan katýlmaktadýr. Bu hareketlerin, ülke çapýnda, isyan ve ayaklanma haline dönüþmesiyle (öncünün hazýrlýðýný yapmasý þarttýr), gerilla üsleri ve kurtarýlmýþ bölgeler (örgüt biçimi olarak gerilla birlikleri-milisler vb.)
yaratýlabilinir. Yani, Halk Savaþý baþlar. Ve bu zaman siyasal yön
yine öndedir ve siyasal temelin pekiþtirilmesi, korunmasý ve geliþtirilmesi esastýr. Sonuç olarak diyebiliriz ki, Öncü Savaþýnda, eylemler siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý için kullanýlmakla
beraber suni denge temellerine yönelmek öndedir. Silahlý propagandanýn suni dengeye yönelik hareketi öndedir. Öncü Savaþýnýn
temel amacý suni dengeyi bozmaktýr.
Öncü ve Halk Savaþýnda askeri savaþ, gerilla savaþý biçiminde yürütülür. Her iki evrede de, gerilla savaþý kýr ve þehirlerde, diyalektik bir bütün olarak ele alýnýr. Ancak Öncü ve Halk Savaþýnýn
özgül nitelikleri (yukarda belirttik) gerilla savaþýnda da farklýlýk yaratýr. Keza, kýr ve þehirlerin farklý nitelikleri de, bu alanlardaki gerilla
taktiklerinde deðiþiklik yaratýr.
Halk Savaþýnda gerilla savaþý, uzun süreli yýpratma görevini
yerine getirir. Ve bu yýpratma maddi güçlerin azar azar yok edilmesiyle gerçekleþir. Bu aþamada þehir gerilla savaþý kýr gerillasýna
tabidir ve kýr gerilla savaþýnýn amaçlarýna hizmet eder (Temel savaþ
alaný kýrlar olma esprisi).
Kýr gerilla savaþý (Halk Savaþýnda), nispeten aðýr silahlarla
teçhiz edilmiþ ve nispeten kalabalýk birlikler tarafýndan yürütülür.
Bu savaþta gerilla birliði, bir gerilla üs bölgesine dayanacaðý gibi
gizli siyasi üslere de dayanabilir. Fakat her ne çeþitte olursa olsun,
kýr gerilla savaþýnda hareketlilik, insiyatif, þaþýrtmaca esastýr. Gerilla üs bölgelerinin olduðu evrede, buralardan çýkan gerilla birliði, o
anki somut þartlara göre, düþmanýn askeri varlýðýna tavýr alýr. Saldýrýda temel ilke, güçlerin yoðunlaþtýrýlmasýdýr. Geri çekilme de
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
69
ise, güçlerin yayýlmasý esas alýnýr.
“Gerilla savaþý, güçlü þekilde donatýlmýþ ve iyi eðitilmiþ olan saldýrgan bir orduya karþý koyan, iktisadi bakýmdan geri bir ülkenin geniþ kitlelerinin savaþýdýr. Düþman güçlüyse ondan sakýnýlýr. Düþman güçsüzse ona
saldýrýlýr ... Cephenin sabit bir yeri yoktur. Düþman neredeyse cephe de oradadýr.
Düþman üzerinde ezici üstünlüðü gerçekleþtirmek
için, hücum ve geri çekilmede, insiyatif, esneklik, hýzlýlýk, þaþýrtmaca, saldýrý ve geri çekilmede ani hareket
etmeyle, birlikler düþmanýn yeter derecede korunmadýðý yerlere yoðunlaþtýrýlýr.”78 (abç)
Gerilla savaþýnýn (özellikle kýr gerillasýnýn) eylem ilkeleri öz
olarak budur. Bu ilkeleri dikkate almayan gerilla eylemi ve bütün
olarak gerilla savaþý, kendi niteliðini yitirir ve de ortaya, ismi “gerilla” olan, baþka bir savaþ biçimi çýkar. Amiyane askeri bilgiye sahip olan bir düþünce, düþmanýn güçlü olduðu yere saldýrmayý,
daha etkili olduðu için daha önemli sayar. Böyle bir anlayýþ, gerek
Öncü Savaþý evresinde psikolojik yýpratma açýsýndan, gerekse Halk
Savaþýnda maddi yýpratma (imha eylemi) açýsýndan kendine destek arar. Bir yýðýn þartlar ve amaçlar dýþtalandýðý anlamda, böyle bir
anlayýþ doðru olabilir. Ama, savaþýn uzun süreli savaþ olduðu, amacýn politik-askeri (politikleþmiþ askeri) olduðu ve genel amacýn elde olaný koruma ve geliþtirme, düþmaný azar azar yoketme olduðu
hesaba katýldýðýnda bu anlayýþýn yanlýþlýðý ortaya çýkar. Bazý istisnai
durumlar dýþýnda, düþmanýn güçlü olduðu yerde verilen savaþ kendi
güçlerimizin (en azýndan taktik çatýþmadaki güçlerimizin) yokedilmesini (kayýp vermesi deðil) getirir. Çünkü bu “düþmanýn istediði
alanda savaþmak” demektir.
Maddi ve teknik açýdan düþman karþýsýndaki güçlerin bu
savaþ ilkesi, elveriþli arazide savaþ-elveriþsiz arazide savaþ ile
karýþtýrýlmamalýdýr. Ayný temelden çýkmakla birlikte birincisi eylem
hedefini, ikincisi eylem alanýný (gerilla operasyon alaný) ifade eder.
Elveriþli arazi-elveriþsiz arazi gerilla savaþýnda gerilla eylem
alanýný ifade eder. Bu alanlarda yürütülen her bir eylem, gerilla
savaþýnýn eylem ilkelerine uymak zorundadýr ve de öyle olur.
78
70
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 91-92.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
“Uygun alan-uygun nüfus” kavramý ise, kýr gerilla savaþýnda
ilk birliðin yerleþeceði merkez karargah ve operasyon (eylem) alanýný tespit etmek için kullanýlýr. Bir baþka deyiþle, elveriþli arazinin
tespiti demektir. Biz, elveriþli arazi ile salt gerilla savaþýna uygun
coðrafi þartlarý ele almamaktayýz. Che Guevara, “Askeri Yazýlar”da,
elveriþli araziyi gerilla savaþýnýn taktiði açýsýndan ele alarak, salt
coðrafi þartlar ve buralardaki teknik uygulamayý belirtmektedir. Yine
Che, ayný yazýda (ve diðer yazýlarýnda da) gerilla savaþý için kitle
desteðinin olduðu yerin en uygun yer olduðunu belirtir. Kýr gerilla
savaþýný bunlarýn ýþýðýnda (iki yanýn bütünlüðü olarak) ele almak
gerekir.
Kýr gerilla savaþý için hangi koþullarýn gerekli olduðu, yani,
hangi koþullarýn dikkate alýnmasý gerektiðini kýsaca belirtelim:
Yukarda da belirttiðimiz gibi, kýr gerilla savaþý, belirli eylem
ilkeleri çerçevesinde hareket eden, hareketli birliðin, açýk savaþýdýr.
Bu yüzden karþýmýza ilk çeliþki çýkar: Harekette hýzlýlýk ve gizlilik
ile eylemde açýklýk. Bu çeliþki her kýr gerilla savaþýnýn baþlangýcýnda, ortaya çýkan ve çözülmesi kýr gerillasýnýn varlýðýný belirleyen
bir çeliþkidir.
I. ve II. bunalým dönemlerinde (örneði Çin ve Vietnam’da)
bu çözümleme kendiliðinden olmuþtur. Bu dönemlerde, ulaþým
ve haberleþmenin yetersiz olmasý, merkezi otoritenin zayýf ve kýrsal alanlarda etkisiz olmasý sonucu, gerilla birliklerinin eylem sonrasý
çekilebileceði ve izini kaybettireceði þartlar kendiliðinden oluþmuþtur. Düþman, yetersiz haberleþme, ulaþým nedeniyle, gerilla birliðini
takip edemez. Böyle bir þeye girmesi, nerede olduðu kesin olarak
bilinmeyen “görünmez düþman” karþýsýnda lojistik destekten yoksun olmasýný getirecektir. Bir de buna halktan siyasal olarak tecrit
olmasýnýn sonucu yardým alamamasý ilave edilirse, yok olmak ve
yenilgi kaçýnýlmaz olur.
Bugün ABD’nin yaygýnlaþtýrdýðý kontra-gerilla, bir bakýma
bu güçsüzlüðün ifadesi olup, günümüzde de olduðunu gösterir.*
* Bilindiði gibi, kontra-gerilla, kýr gerilla savaþýnda, emperyalist “iz sürücü” gerilla teþkilatýdýr. Ülkemizde sanýldýðý ve uygulandýðý gibi, salt bir iþkence örgütü deðildir. Kontra-gerilla için, iþkence “iz sürme”nin bir parçasýdýr. Bugün ABD’nin, Vietnam’da denediði ve tecrübe sahibi kontra-gerilla birlikleri, kýr gerilla birliðinin bir bölgedeki eylemi üzerine, o bölgeye (genellikle hava indirme ile) gönderilen ve ana ordu ile baðlantýsýnýn salt telsiz ile saðlayan (bir çeþit) gerilla avcýlarýndan oluþmaktadýr.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
71
Keza bu dönemlerde, halkýn tepkileri açýk hale gelebildiði
ve yer yer merkezi otoriteye karþý ayaklandýðý için, silahlý devrimci
güçler kendiliðinden bir kitle desteði bulabilmektedirler. Bir baþka
deyiþle, kitlelerin sempatisi kendiliðinden oluþmuþtur. Ön siyasal
çalýþmayla, yer yer kitle desteði saðlanmýþtýr.
III. bunalým döneminde, merkezi otoritenin güçlü olduðu,
haberleþme-ulaþýmýn geliþmesi sonucu ülkenin her yerinde denetimi saðladýðý ve suni dengenin mevcut olduðu þartlarda kýr gerilla
savaþý nasýl baþlatýlabilinir ve yürütülebilinir?
“Yazýlarýnýn hiç bir yerinde Debray, gerilla fokosunun nasýl
ve kim tarafýndan hazýrlanacaðý sorusunu ciddi olarak ortaya
atmamýþtýr. Pratik bu sorunun temel sorun olduðunu göstermektedir.”79 (abç) (Fakat sorunun bu olmasý, ülkemiz açýsýndan
yetersizdir. Herþeyden önce, kýr gerilla savaþýnýn ne olduðu bilinmelidir.)
Kýr gerilla savaþý, klâsik tipte bir foko tarzýnda olabileceði
gibi, baþka ve yeni biçimlerde alabilir. Bu doðrudan pratiðin cevaplayacaðý bir sorundur. Biz burada bunu ele almayacaðýz. Sadece
kýr gerilla savaþýnýn, III. bunalým dönemindeki, nelere dayanmasý
gerektiðini belirtmekle yetineceðiz.
III. bunalým döneminde, kýr gerilla savaþý için þehir gerilla
savaþý zorunlu bir evre ve alandýr. (Daha ilerde ele alacaðýz) Bu özgül durumu yaratan suni denge, gerektiren kýrsal alanda kitle sempatisinin gerekliliðidir.
Kýr gerilla savaþýnda (ister foko tarzýnda olsun) en temel
þart kitlelerin sempatisidir. En azýndan kitlenin tarafsýzlaþtýrýlmasý
kýr gerillasýnýn baþarýsýný belirler. Nedenleri açýktýr: Herþeyden önce,
tekniðin geldiði seviye insanlarýn yerini bulan “radar” yaratmamýþtýr.
Bu yüzden, gerillanýn varlýðýný, düþman insandan (insan bilgisi)
yararlanarak öðrenebilir (fiziki varlýk kastediliyor). Bir yerde eylem
koyarak, geri çekilen gerilla birliði, eylem alanýnda haberleþmeyi
yok ettiði anlamda, düþmanýn bilgi saðlamasýný engeller. Fakat bu,
kendini insandan saklayabileceði demek deðildir (keþif birliði hariç). Bu nedenle kitlenin devrim cephesine sempatisi ya da en
azýndan tarafsýzlaþtýrýlmasý savaþýn gidiþini belirler. Ýlk dönemde
kitlelerden (geniþ birim olarak) aktif destek beklemek ya da bu
79
72
Joan Quartum, Regis Debray ve Brezilya Devrimi, New Left Review, Sayý: 59, 1970.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
yönde çabalamak yanlýþtýr, yanlýþ olduðu kadar da gerillanýn gücünü daðýtýr. Fakat kitle sempatisi (pasif bir destek demektir bu)
þarttýr. Che’nin, “o halde, gerilla, yerel halkýn tam desteðine güvenir, bu mutlak aranýlan bir þarttýr”80 sözü bu þekilde anlaþýlmalýdýr.
Bugün THKP-C/HD֒nün mücadelesini küçümseyenler, bu
mücadeleyi Öncü Savaþýndan ayýranlar, ne derlerse desinler, bu
gerçekleri görmedikleri anlamýnda sosyal oluþumdan habersiz
kiþilerdir.
Bugün kýr gerilla savaþý için arka cephenin yaratýlmasý ya da
“kitle baðý” zorunlu temel þart olduðu yadsýnamaz. Sorun, bunun
nasýl ve hangi mücadele biçimi temel alýnarak yaratýlacaðýdýr.
Herþeyden önce, dediðini yapan, vurduðu yerden ses getiren savaþçý bir örgütün varlýðý kitlelere duyurulmalýdýr. Bu, kitle
sempatisinin temelidir. Bu en genelde, etki yaratýlmasý demektir.
Devrimci örgüt, bunu parçada ve özelde örgütleyerek kitle baðýný
kurar. Bu bað kadro demektir. (Ýlk dönemde parti kadrosu). Bu
kadrolar, somut bir plan doðrultusunda, kýr gerilla savaþýnýn
merkez karargah-eylem planý-propaganda alaný vb. yerlerde
stratejik ve taktik mevzilendirilmesiyle ve bu mevzilenmede
önemli geliþmeler olmasýyla kýr gerilla savaþý baþlatýlýr. Bu, Öncü
Savaþýnýn, kýr gerilla savaþýyla sürdürülmesi demektir. Fakat bu,
bunlarýn kendiliðinden ya da barýþçýl yöntemler temel alýnarak olacaðý ve o ana kadar silahlý propaganda yapýlamayacaðý ve savaþýn
Öncü Savaþý olmadýðý demek deðildir. Böyle bir þey pasifizmin ta
kendisidir.
Biz bugün kýr gerilla savaþýný yürüttüðümüzü iddia etmiyoruz. Biz savaþýn buraya gelebilmesi için gerekli þartlarýn þehir
gerilla savaþý ve taktikleriyle ülke çapýnda yürütülen silahlý propagandanýn þart olduðunu iddia ediyor ve bu yolda savaþýyoruz.
Kim ki, þehir gerilla savaþýný ve bu savaþ taktikleriyle ülke çapýnda
eylem konulmasýný reddeder ya da silahlý propaganda dýþýnda görür
yahutta gösterirse, bu pasifizmdir ve pasifizme ideolojik kýlýf uydurmaktýr. O, meþhur ve görkemli “kitle baðý” bu þekilde kurulabilir.
Açýktýr ki, derneklerle, gazetelerle, “zam-zulüm” mitingleriyle saðlanacak kitle sempatisi silahlý bir savaþa uymayacak ve kitlelerin
bu sempatisi silahlý eylemleri yadýrgayacaktýr. Bu tür sempati, silahlý
80
Che, Askeri Yazýlar, s. 38.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
73
propaganda temelinde ve ona baðýmlý geliþmediði müddetçe, gerilla savaþýný frenler.
Kýr gerilla savaþýnýn baþlayabilmesi için temel þartýn kitlenin
sempatisi olduðunu söyledik. Kýr gerillasýnýn hazýrlýðý iþte bu temel
þarta baðlý olarak yapýlan tüm çalýþmalardýr. Ve bu anlamda, þehir
gerilla savaþý kýr gerilla savaþýnýn alt evresi ve hazýrlýðýdýr. Ýlk dönemde þehir gerilla savaþýnýn kýr gerilla savaþýna tabiyeti böyle ortaya çýkar.
Devrimci örgüt, temel olarak silahlý propagandayý þehir gerilla savaþý ve taktikleriyle yürüterek, bir yandan örgütsel yapýsýný
saðlamlaþtýrýp geliþtirirken, diðer yandan kitleye yönelik propaganda ve ajitasyon yürütülür. Bu dönemde örgütsel çalýþma kýr gerillasýnýn baþlatýlmasýna yöneliktir (stratejik mevzilenme). Bu çalýþma,
geniþ bir plan doðrultusunda yürütülür. Bu planýn, kadro ve kitle
çizgisi, kýr gerilla savaþýnýn merkez karargah (eðitim alaný)-eylem
alaný (operasyon alaný)- propaganda alaný dikkate alýnýr.
Merkez karargah ya da eðitim alaný, kýr gerilla birliðinin, bu
bölgenin þartlarýna uymaya çalýþtýðý, askeri-fiziki eðitimini yaptýðý
ana malzeme depolarýnýn bulunduðu ve eylem sonrasý (izini kaybettirerek) geri çekilip dinleneceði, þehirler ve diðer bölgelerle baðlantýsýný kurduðu yerdir. Kýr gerilla savaþýnda büyük öneme sahip
olan bu bölge, coðrafi olarak askeri savunmaya elveriþli, sosyal ve
siyasi olarak çeliþkilerin keskin olduðu ve kitle siyasi örgütlenmesinin (gizli) saðlandýðý yer olmalýdýr. Öyle ise, kýr gerilla savaþý hazýrlýðýnda, somut olarak tespit edilen bir bölgede, kitle propaganda ve
ajitasyonu yoðunlaþtýrýlýrken, illegal kitle örgütlenmesi ya da geniþ
kadro örgütlenmesi (HKC örgütlenmesi) gerçekleþtirilmelidir. Bu
bölge mümkün olduðu kadar geniþ, örgütlenme gizli olmalýdýr. Bu
ayný zamanda eylem alaný (operasyon alaný) ile baðlantýlý olarak
gerçekleþtirilir. Ama, asla eðitim alanýnýn (kitle desteði diðer yerlerden nispi fazladýr) eylem alanýna dönüþtürülmemelidir. Eðitim
alanýnda kitle desteði, nispi olarak, fazla olduðundan, silahlý propaganda daha çok etkili olur ve yeni savaþçýlar daha fazla çýkar. Bu
bizi asla bu alanlarda eylem yoðunlaþtýrmaya götürmemelidir. Bu
öldürücü hata olur. Bolivya deneyi ortadadýr.
Eylem alaný, gerillanýn askeri ve politik faaliyette bulunduðu,
düþmanýn askeri ve politik varlýðýný ve de denetimini yoketmeyi
hedeflediði ve yeni gerilla cephelerinin kurulmasýný saðlayacak, gi-
74
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
derek de gerilla üs bölgesi ve kurtarýlmýþ bölge haline dönüþecek
alanlardýr. Bu nedenle, mümkün olduðu kadar geniþ bir alan olmasý gerekir. Bu, günümüz savaþlarýnýn “hatt-ý müdafaa” deðil, “sath-ý
müdafaa” olmasý gerçeðinin somut ifadesidir. Eylem alaný, bir ya
da birkaç il (þehir) olarak düþünülemez. Bir çok þehir (il) sýnýrýný
içeren bir bölge olmalýdýr. Ülke çapýnda kýr gerillasýna uygun en
geniþ alanlar, bu bölgeyi ifade eder. Eylem alaný kýrsal bölgelerde silahlý propagandanýn temel mücadele biçimi olarak yürütüldüðü kesimdir. Savaþýn geniþlemesine paralel olarak, eylem
alaný tüm kýrý ifade eder. Bu bölgelerde yürütülen savaþ, bir yandan suni dengeyi bozarken, diðer yandan kitlelerin bilinçlendirilip,
örgütlenmesini saðlar. Fakat baþlangýçta, asla geniþ kitle örgütlenmesi (büyük birim örgütlenmesi) yapýlmaz. Kitle örgütlenmesi silahlý güçle, silahlý güç kitle örgütlenmesiyle birlikte büyür.
Ýlk dönemde, örgütlenme, gerilla birliði içinde kadro örgütlenmesi ve gizli siyasi kitle örgütlenmesi þeklindedir. Zaman içinde
birincisi yeni gerilla kollarýnýn oluþumunu saðlarken; ikincisi
yarý-silahlý kitle örgütlenmesine (milis) dönüþür. Bu, kýr gerillasýnýn yaygýnlaþtýrýlmasý, yani Halk Savaþýnýn baþlamasý demektir.
Kýr gerilla savaþýnýn baþlatýldýðý ve yürütüldüðü evrede, þehir
gerilla savaþý geniþ boyutlarda ve kýra yönelik düþmanýn askeri
saldýrýsýný önleyici tarzda yürütülür. Diðer bölgeler (ve þehirler), kýr
gerillasýna yardýmcý ve ona kadro saðlamaya yönelik çalýþma içersindedirler. Bunu ifade etmek için, biz, propaganda alaný kavramýný kullanýyoruz. Fakat bu kavram, diðer bölgelerde askeri savaþ
yürütüleceði ve propaganda (politik) yapýlmayacaðý demek deðildir. Propaganda alaný kavramý, açýk savaþýn bulunmadýðý yerlerde,
yürütülen mücadeleyi ifade eder. Bir bölgede yapýlan eylemin propagandasýnýn, baþka bölgelerde yapýlmasý demektir. Buna, silahlý
propagandanýn þehir gerilla savaþý taktikleriyle yürütülmesi demek
pek yanlýþ olmayacaktýr.
Gerilla savaþýnýn eylem biçimleri ise, stratejik yýpratmaya
ve somut politik hedeflere uygun olmak zorundadýr. Bu biçimler,
iþgal, baskýn, imha, sabotaj ve terör þeklinde olabilir.*
Þehir gerilla savaþý, yürütüldüðü alanýn (þehirlerin) somut
* Terör biçimini, Che’nin ifade ettiði biçimiyle, kiþilere yönelik öldürme eylemi olarak
ele alýyoruz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
75
koþullarýna uygun örgütsel yapý, taktik ve eylem biçimini gerektirir.
Bu anlamda kýr gerilla savaþýndan farklýdýr. Þehirler, elveriþsiz arazi
olarak kabul edilir. Bu yüzden eylemin temeli, örgütlü sabotajdýr.
Baskýn biçimi ise, kesin olarak baþarýlmasý mümkün olduðu zaman baþvurulan bir biçimdir.
Þehir gerilla savaþýnda, gizlilik, en temel þarttýr. Bu savaþta,
düþman denetiminin olaðanüstü güçlü olduðu asla unutulmamalýdýr. Ýkinci olarak, þehirlerde manevra imkaný (ki düþman takibinden
kurtulmayý saðlar), çok sýnýrlýdýr. Manevra, þehir kadrosunun inisiyatif, kararlýlýk ve düþman baskýsýna direnme gücü ile saðlanýr.
(Yakalanan bir kadronun iþkenceye direnmesi, bu manevrayý saðlayabilir.)
Bugün gündeme alýnan þehir gerilla savaþý, geçmiþ dönemlerdeki (örneðin Rus Devrimi’nde) þehir savaþlarýndan farklýdýr.
Rus Devrimi’nde olduðu gibi, þehirlerde yürütülen savaþ, þehir gerillasý niteliðini alabilir. Fakat bu, (Rus Devrimi’nde) yeni tip barikat
savaþlarýnýn bir parçasýdýr ve onun içinde mütalaa edilir. Bir baþka
deyiþle, günümüzde þehir gerilla savaþý, bir ayaklanmanýn parçasý deðil, uzun süreli yýpratma savaþýnýn parçasýdýr.
Günümüzde þehir gerilla savaþý üzerinde pek çok yanýlgý
mevcuttur. Kimileri þehir gerilla savaþýný, silahlý propagandadan
soyutlayarak, salt silahlý eylem ya da “terör” olarak nitelemektedir.
Kimileri ise, (Latin-Amerika’da özellikle) fokoculuðun baþarýsýzlýðý
üzerine þehir gerilla savaþýný baþlý baþýna bir amaç olarak ele
almaktadýrlar. Her iki durumda da þehir mücadelesi üzerinde
yoðunlaþan militarizm gündeme gelir.
“Gerilla kolu için (kýr gerillasý), sömürülen yýðýnlarýn desteði
nasýl saðlanmalýdýr ki, gerilla kolu sadece kendisinin deðil, sömürülen yýðýnlarýn da öncüsü olabilsin? Emperyalist baskýya baþarýyla
direnebilecek bir gerilla cepheleri aðý somut olarak nasýl örgütlenebilir?”81 Bu ancak, silahlý propagandanýn þehir gerilla savaþý temelinde yürütülmesi ile saðlanabilir (Temel mücadele biçimi silahlý
propaganda olma esprisi). Bu ise, þehir gerilla savaþýna stratejik bir
nitelik kazandýrýr. Bu, “proletarya programýnýn ancak silahla savunulduðunda, gerçek bir iktidar alternatifi haline geldiðini”82
81
82
76
Joan Quartum, Regis Debray ve Brezilya Devrimi.
Joan Quartum, Regis Debray ve Brezilya Devrimi.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
kitlelere göstermek demektir.
“Sýnýf düþmanlarýnýn baský aracýna karþý ana mücadeleye
giriþmekle gerillalar, sömürülenlere objektif olarak proleter iktidarý öneriyorlar. Ama bu objektif sürecin sömürülenlerin bilincine
yansýmasýnýn bir çok yolu vardýr.”83 Ve sorun (savaþa baþladýktan
sonra) bu yolu bulmaktýr. Bu da somutta bulunabilinir. Temel mücadele biçiminin dýþýnda mücadele yürüterek bu yol bulunamaz.
Gerilla savaþýnýn yönetim ilkesi stratejik merkezi yönetim ve örgütlenmedir. Özellikle, kýr gerilla savaþýnýn geliþtiði ve
yaygýnlaþtýðý evrede geçerli olan bu yönetim ilkesi, bir çok gerilla
birimlerinin varlýðýný gerektirir.
“Büyük ölçüde merkezileþtirilmiþ bir yönetim, gerilla
savaþýnýn büyük esnekliði ile çeliþir. Ve gerilla savaþýna
uygulanamaz ve uygulanmamalýdýr.”84
Bunun yerine stratejik merkezileþme gündeme gelir.
“Bir ordunun üstünlüðünü gösteren kusursuz, hiyerarþik kumanda yapýsý istenmeyecek, ama stratejik bir kumanda yapýsý istenecektir.
Gerilla birlikleri belirli bir hareket özgürlüðü içersinde, en emin ve en güçlü bölgelerden herhangi birine
yerleþmiþ olan merkezi genel karargahýn tüm stratejik
talimatlarýný yerine getirmeli ve gerektiði anda güçlerin
birleþmesi için koþullarýn hazýr olmasýný saðlamalýdýr.”85
Bu stratejik merkeziyetçilik, tüm gerilla birimlerinin stratejide birlik ve uyum saðlamalarýný zorunlu kýlar. Ancak stratejik olarak
“uyum” saðlamýþ bir yapý bunu uygulayabilir. Bunun nasýl
gerçekleþtirilebileceðini Debray þöyle anlatýyor:
“Sierra-Maestra’da ana gerilla birliði geliþtikçe, ayrý
ayrý birliklerin doðmasýna sebep olmuþ, giderek büyüyen bu birlikler de geniþ bir araziye yayýlarak yeni
yeni cepheler oluþturmuþlardýr. Bu türden organik bir
geliþme, yani stratejide merkezileþmeyle taktikte merkezden uzaklaþma. Baþka bir deyiþle, irade de birlik,
uygulamada çeþitli yöntemlerin kullanýlmasý, parçalarýn
83
84
85
Joan Quartum, Regis Debray ve Brezilya Devrimi.
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 112.
Che, Askeri Yazýlar, s. 213-214.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
77
kendine vücut veren bütüne baðlý olma hali ve sonuç
olarak, bütünü oluþturan çeþitli bileþenlerin hareketlerinde özerk olma hali. En küçükten en büyüðe doðru
geliþen ve sanki kendiliðinden oluþuyormuþ hissi veren bir süreç. Böyle bir uygulama tartýþma götürmez bir
merkezi yönetim sistemini içerdiði için yararlýdýr. Merkezi yönetim güçlü olduðu oranda bu yönetim baþlangýçta saptadýðý strateji kesinlik kazanacak, dolayýsýyla,
çeþitli cephelerin ve birliklerin taktik esnekliði de o ölçüde artacaktýr. Eldeki olanaklarýn ve kadrolarýn tek bir
üstte yoðunlaþtýrýlmasý, tek bir askeri doktrinin yaygýnlaþmasýný saðlar ve böylece bütün militanlar savaþýn ateþinde yoðrulur. Yine bu yoldan, subaylar belli bir moral, politik ve askeri eðitimden geçmiþ olur, ilerde de bir bölgenin ya da bir cephenin, stratejik yönetimi rahatça devredilebilir. Çünkü, bütün bu elemanlar, ayný eðitimden
geçmiþ bulunduklarýndan, ortak bir ruh haline, ortak
bir taktik ve ortak bir askeri savaþ politikasýný benimsemiþlerdir.”86 (abç)
Debray’ýn ortaya koyduðu þeyler tüm gerilla savaþlarý için
geçerlidir. Ayný þeyleri Ho Shi Minh’in kaleme aldýðý “Vietnam
Kurtuluþ ve Propaganda Birliði Kurma Talimatnamesi” daha geniþ
biçimde ortaya koyar.
“1- Ulusal Kurtuluþ Ýçin Vietnam Propaganda Birliði,
isminden de anlaþýlacaðý gibi, askeri yönden çok, politik
yöne önem verilmesi gerektiðini gösterir. Askeri alanda
baþarýlý bir eylemde bulunmak için ana ilke, güçlerin
yoðunlaþtýrýlmasýdýr. Bunun için örgütün Cao, Bang Boc
ve Lang Song bölgelerindeki gerilla saflarýndan en cesur
ve enerjik subay ve erler seçilecek ve ana gücümüzü
teþkil etmek üzere çok sayýda silah toplanacak.
2- Yerel (bölgesel) silahlý birliklere gelince, bunlarýn
kadrolarýný eðitmek üzere toplayacaðýz, çeþitli bölgelere
görgü ve bilgi alýþveriþinde bulunmak üzere eðitilmiþ kadrolar göndereceðiz. Ýliþkiyi muhafaza edeceðiz ve askeri eylemlerde iþbirliði yapacaðýz.
86
78
Regis Debray, Che’nin Gerillasý, s. 95, Bilgi Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
3- Taktikler konusunda, bugün Doðuda, yarýn Batýda,
umulmadýk bir anda ve dikkat çekmeksizin ortaya çýkan
gizli, süratli ve aktif bir hareket niteliði taþýyan gerilla
savaþýný uygulayacaðýz.” (Ho Shi Minh)87
Öz olarak, Öncü ve Halk Savaþýnda, gerilla savaþýnýn taktik,
örgütlenme, eylem ilkeleri budur. Bunlar kesin uyulmasý gereken
katý yasalar deðildir. Bu ilkeler özümsenerek uyulmasý gereken
genel kurallardýr. Bu asla unutulmamalýdýr.
c) Halk Savaþýnýn Stratejik Aþamalarý
Daha önce belirttiðimiz gibi, emperyalizm ve egemen sýnýf
ya da sýnýflarýn, devrim cephesinden maddi ve teknik olarak üstün
olduðu için, savaþ, uzun süreli “direniþ” savaþýdýr. “Direniþ”, herhangi bir saldýrýyý defetmek olmayýp, düþmaný uzun süreli bir hareketle yýpratmak, kendi güçlerimizi geliþtirmek demektir. Bu anlamda “direniþ savaþý”, zamana karþý durmak demektir. Halk Savaþýnýn uzun süreli savaþ olmasýnýn ikinci nedeni, devrimin eþitsiz
geliþimidir.
Halk Savaþýnda, bir yandan düþmaný askeri harekâtlar aracýlýðýyla yýpratýrken, diðer yandan da, bu askeri harekâtlar üzerinde
yükselen propaganda ve ajitasyonla geniþ halk kitlesi silahlý mücadeleye (askeri savaþa) kazanýlýr. Böylece devrim cephesi kendi
güçlerini geliþtirir.
“Sadece uzun ve zorlu bir direniþle kendi güçlerimizi
saðlamlaþtýrýrken, düþman kuvvetlerini azar azar yýpratabilir, güçler dengesini gittikçe lehimize dönmesini saðlayabilir ve sonuç olarak zafer kazanabilirdik.”88 (Giap)
“Üzerinde önemle durduðumuz gibi, stratejimiz uzun
süreli bir çarpýþma vermekti. Bu nitelikte bir savaþ genellikle birkaç devrelidir. Ýlke olarak, mücadele aþamasýndan baþlayarak, genel karþý saldýrýya ulaþmadan
önce bir denge döneminden geçilir.”89
Halk Savaþý siyasal ve askeri güçlerin iliþkisine göre çeþitli
87
88
88
Akt.Pomeroy, Gerilla Savaþý ve Marksizm, s. 261.
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 85.
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 78.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
79
evrelere ayrýlýr. Bu evrelerin belirlenmesinde salt askeri güç durumunun belirleyici olduðunu sanmak, savaþý, politikleþmiþ askeri
savaþ olmaktan çýkartmak demektir. Ülke çapýnda kitlelerin siyasal olarak yer alýþlarý ve askeri güç iliþkisi Halk Savaþlarýnýn evrelerini
belirler. Devrimin eþitsiz geliþimi nedeniyle, bütün açýsýndan
düþman siyasal olarak tecrit edilmiþtir. Ama bu, tüm halkýn bilinçlendiði ve devrim mücadelesine katýldýðý (örgütlendiði) anlamýna
gelmez. Bazý bölgelerde (ki baþlangýçta bunlar çok sýnýrlýdýr) devrim cephesi kesin denetime sahiptir. Gerilla üsleri kurulmuþtur.
Bazý bölgelerde ise hareket daha çok yenidir. Buralarý gerilla bölgeleri durumundadýr. Gerillalar varken devrimci, gerillalar çekilince
düþmanýn denetiminde olan yerlerdir. Halk tam olarak bilinçlenmiþ
ve savaþa katýlmýþ deðildir. Diðer bölgelerde ise, (bu iki çeþit bölge
dýþýndakiler) devrimci hareket hiç baþlamamýþtýr. Ýþte devrimin bu
eþitsiz geliþimi nedeniyle, ilk dönemde politik yön öndedir ve askeri eylemler bu yön için kullanýlýr (Silahlý propaganda yöntemi).
Ancak denge ve karþý-saldýrý aþamasýnda askeri yön öne geçer.
Düþmanýn imhasý temeldir.
Genel olarak Halk Savaþýnýn aþamalarýný þöyle formüle edebiliriz:
“1. aþama: Gerilla Savaþý. Elde olaný koruma aþamasý.
2. aþama: Gerilla Üsleri. Elde olaný koruma aþamasý.
3. aþama: Düzenli orduya geçiþ; Denge aþamasý.
4. aþama: (Düzenli ordu savaþý) Karþý saldýrýya
geçiþ aþamasý. (sonuç alma).”90 (abç)
Bu aþamalarý sýrayla ele alýrsak:
1- Elde olaný koruma aþamasý: (ya da stratejik savunma
aþamasý)
I. ve II. bunalým döneminde, anti-emperyalist, anti-feodal
devrim (MDD) sürecinde, savaþýn sýnýfsal ve ulusal planda yürütülen bir mücadele olmasý, bu aþamanýn niteliðini belirler. Genel
olarak, ilk dönemde savaþýn sýnýfsal yanýnýn aðýr basmasý ve daha
sonra, yerli hakim sýnýflarýn güçsüz kalmasý üzerine, emperyalist
ordularýn bizzat savaþta yer almalarý ile ulusal planda yürüyen
savaþýn öne geçmesi, bu stratejik aþamanýn sürecini de uzatýr.
90
80
Mahir Çayan, Yeni Oportünizmin Niteliði Üzerine, ASD, Sayý: 20.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
(Mao, sýnýfsal savaþý “iç savaþ”, ulusal plandaki savaþý “Direnme
Savaþý” olarak ifade eder.)
“Ýç savaþ kabaca iki stratejik döneme ayrýlýr. Gerilla savaþý birinci dönemde, düzenli savaþ ikinci dönemde birincildir...
Japonlara karþý Direniþ Savaþý da, Partimizin askeri
görevlerini ilgilendirdiði ölçüde iki stratejik döneme ayrýlýr. Birinci dönemde (stratejik savunma ve stratejik durgunluk aþamalarýný içerir) birincil olan gerilla
savaþýdýr;oysa ikinci aþamada (stratejik karþý saldýrý
aþamasý) birincil olan düzenli savaþtýr.”91
“... düþmanla bizim aramýzdaki güç dengesinde meydana gelecek deðiþikliðe uygun olarak, Direniþ Savaþý üç
aþamadan geçecektir: stratejik savunma, stratejik faaliyetsizlik (durgunluk) ve stratejik saldýrý olmak üzere üç aþamadan geçecektir.”92
Halk kurtuluþ savaþýnda elde olaný koruma aþamasý (stratejik savunma) ikili bir deðiþimi içerir: Birincisi, Halk Savaþýnýn baþlatýlmasýdýr. Bu dönemde savaþ, sýnýfsal savaþtýr, yani iç savaþtýr.
Bu dönemde yerli hakim sýnýflarýn gücü yetersiz kalýp da emperyalist ordularýn savaþta bizzat yer aldýklarý döneme kadar sürer. Bu
yüzden bu dönemde halk ordusunun stratejik karþý saldýrýsý, emperyalist ordularýn müdahalesi ile stratejik savunmaya dönüþür.
Bir baþka deyiþle, iç savaþta stratejik taarruz aþamasý kýsa sürer ve
stratejik geri çekilme ile stratejik savunmaya dönüþür. Bu yüzden
iç savaþ iki stratejik aþamaya tekabül eder. Ýç savaþta stratejik savunma (elde olaný koruma) döneminde gerilla savaþý temeldir.
Ýkinci dönemde düzenli savaþ temel olur. Bu durumda yerli hakim
sýnýflar güçsüz duruma düþtüklerinden, halk ordusu ülke çapýnda
yönetimi ele geçirmeden (kurtarýlmýþ bölgeler –kýzýl siyasi iktidarlar–
bölgesel niteliktedir), emperyalist ülkeler savaþa bizzat katýlýrlar
(emperyalist iþgalin ülke çapýnda açýk hale gelmesi), savaþ artýk
ulusal bir savaþtýr; direniþ savaþýdýr. Bu durumda halk ordusu, ayný
zamanda kurtuluþ ordusu haline gelir (halk kurtuluþ ordusu) ve
direniþ savaþýnýn elde olaný koruma (stratejik savunma) aþamasý
91
92
Mao Zedung, Askeri Yazýlar, s. 342.
Lin Piao, Yaþasýn Halk Savaþýnýn Zaferi.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
81
yaþanýr. Bu dönemde yine gerilla savaþý temel, düzenli savaþ talidir. “Bununla birlikte Direnme Savaþýnýn birinci döneminin gerilla
karakteri iç savaþýn birinci dönemindekinden içerik bakýmýndan
hayli farklýdýr, çünkü gerillalara ayrýlan görevler düzenli (yani belirli derecede düzenli) 8. Harekât Ordusu tarafýndan yapýlmaktadýr.”93
Bu anlaþýlýr bir þeydir. Ýç savaþ belirli düzeyde düzenli orduyu yaratmýþtýr ve Direniþ Savaþý iç savaþta geliþmiþ ve tecrübe
kazanmýþ silahlý güçlerle yürütülmektedir.
I. ve II. bunalým döneminde, sömürge ve yarý-sömürge
ülkelerde, Ýç Savaþ ve Direniþ Savaþý olarak Halk Savaþý, tüm
devrim (milli demokratik devrim) süreci ile, yani ulusal kurtuluþ
savaþý ile ayný þeyi ifade eder. Ve bu dönemde, Halk Savaþýnýn
baþlatýlabilmesi, bu bunalým döneminin özelliklerine uygundur. Bu
dönemde, stratejik savunma (elde olaný koruma) aþamasý iki alt
evreye ayrýlýr: gerilla savaþý ve gerilla üsleri.
Halk Savaþýnýn ilk evresinde kurtarýlmýþ bölgeler birden kurulup, geliþemez. Ýlk dönemde kurtarýlmýþ bölgeler, küçük, geçici
ve gerilla bölgesi niteliðindedir. Kurtarýlmýþ bölgeler (az ve küçük
de olsa) yaþayabilmesi için, düþman güçleri bölünmüþ ve yeterli
güçte halk ordusu mevcut olmalýdýr.* Halk Savaþýnýn ülke çapýnda
geliþimi þöyledir:
“Düþman güçlerinin bölünmesi”, düþmanýn denetimini kýrmak demektir. Düþman askeri olarak, bir bölgeyi iþgal etmesi için
güçlerini yoðunlaþtýrmak zorundadýr. Bunun için diðer bölgelerden
güç kaydýrmasý yapacaktýr. Bu durumda, belirli bölgelerdeki kurtarýlmýþ bölgeleri yok edebilir. Ama bunu yaparken (diðer bölgelerden güç kaydýrdýðý için) ülke çapýnda denetim gücü azalacaktýr.
Ýþte, gerilla savaþý, gerek kurtarýlmýþ bölgelerin korunmasý için, gerekse kurtarýlmýþ bölgeler kurabilmek için zorunludur. Ülke çapýnda
yaygýn bir gerilla savaþýyla düþman güçleri daðýtýlabilinir. Ve
yine bu yaygýn gerilla savaþý ile kitle içindeki “siyasal temel” geliþtirilir, kitleler uygun örgütler içinde mevzilendirilir.
Bu ilk dönemde gerilla savaþý, belirli üs bölgelere dayanarak, yani bu üs bölgelerini (gerilla üsleri) arka cephe olarak kullanarak yürütülmez ve yürütülemez. Bu dönemde arka cephe, kitle
* Konumuz gereði diðer koþullarý ayrýca belirtmeyeceðiz.
93
Mao Zedung, Askeri Yazýlar, s. 342.
82
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
içindeki “gizli siyasal üsler”dir. (Giap) Bir yandan (siyasal) propaganda ve ajitasyonla gizli siyasi üsler geliþtirilip, çoðalýrken; diðer
yandan düþman gerillayý yok etmek için güçlerini yaymak zorunda
býrakýlýr. Sonuçta, gizli siyasi üsler, gerilla üs bölgeleri haline dönüþür.
Gerilla üs bölgelerinin varlýðýyla, yeni gerilla cepheleri açýlýr,
kitleler kendini koruma birlikleri, milis þeklinde yarý-silahlý birlikler
olarak örgütlenir. Savaþta imha eylemleri daha yaygýn olarak düzenlenir. Gerilla üs bölgelerinin yaygýnlaþmasý gerillanýn operasyon
(faaliyet) alanýný (bölgesini) geniþletir. Böylece düþman güçlerinin
denetimi saðlamalarý zorlaþýr ve gerilla üsleri kurtarýlmýþ bölgeler
haline dönüþür. Artýk düþmandan mutlak olarak güçlü olunan
siyasal ve moral yan, maddi bir güç haline gelmiþtir.
Elde olaný koruma aþamasýnda, “maddi eksikliklerimizin
üstesinden gelmemizi ve zayýf durumdan güçlü duruma geçmemizi saðlayabilmek için, siyasal kozlarýmýzý azami ölçüde deðerlendirmek”94 þarttýr. Bu ancak gerilla savaþý biçimiyle mümkün olabilir. Çünkü gerilla savaþýnýn esnekliði bunu baþarabilir.
Bu evrede, savaþýn temel ilkesi, kendi güçlerimizi korumak
ve geliþtirmek, düþman güçlerini zayýflatmaktýr. Bu yüzden, “baþarý
kesin olduðunda saldýrmak”, düþmanýn nispeten savunmasýz ve
zayýf olduðu yerde, mümkün olduðu kadar fazla bir gücü yoðunlaþtýrmak gereklidir. Hýzlý, ani baskýnlar þeklinde hareketi yürütmek.
Bunu Mao Zedung, “vururken yumruk olmak, geri çekilirken parmaklar gibi açýlmak” olarak formüle eder. (Güçleri birleþtirmekgüçleri daðýtmak).
Bu dönemde temel amaç, kendi güçlerimizi korumak ve
geliþtirmek olduðu için ve geliþtirmenin tek yolunun kitlelerin siyasal olarak devrime katýlmalarýyla mümkün olacaðýndan, savaþýn
politik yönü askeri yönünden öndedir. Askeri hareketler siyasal
görevleri baþarmak için kullanýlýr. “Eylemler için en kýlavuz ilke
silahlý propaganda, siyasal eylemlerin askeri eylemlerden daha
önemli olduðu ve savaþmanýn propagandadan daha az önemli olduðu ilkesiydi. Silahlý eylem, siyasal temeli korumak,
sað-lamlaþtýrmak ve geliþtirmek için kullanýlmýþtýr.”95 (abç)
“Çin’in Kýzýl Ordu’su devrimin siyasi görevlerini
94
95
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 78.
Giap, Halk Savaþý-Halk Ordusu, s. 13.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
83
uygulamakla görevli silahlý bir gruptur. Ve özellikle,
þimdiki dönemde (elde olaný koruma aþamasý kastediliyor) Kýzýl Ordu sadece savaþmakla yetinmez. Düþmanýn
silahlý kuvvetlerini yok etmek için giriþilmesi gereken
savaþlardan baþka, daha, yýðýnlar arasýnda propaganda, yýðýnlarýn örgütlenmesi, yýðýnlarýn silahlanmasý,
devrimci iktidarý yaratmak için yýðýnlara yapýlan yardým ve hatta Komünist partisinin örgütlerinin kuruluþu gibi önemli görevleri de üzerine alýr. Kýzýl Ordu
sadece savaþ için savaþ yapmaz, savaþý, yýðýnlar arasýnda propagandayý yürütmek, yýðýnlarý örgütlemek,
yýðýnlarý silahlandýrmak, devrimci iktidarý ortaya getirsinler diye yýðýnlara yardým etmek amacýyla yapar.”96
(abç)
Bu dönemde halk ordusu, ana kuvvet birlikleri-bölgesel
birlikler-milis ve kendini koruma birliklerinden oluþur. Ana
kuvvet birlikleri gerilla savaþýný yürüten ana savaþ grubudur. Bölgesel birlikler, gerilla birliklerinin bölgeden çekilmesiyle birlikte, daha
az oranda da olsa, düþman güçlerini oyalayan yerel silahlý güçlerdir. Milis ve kendini koruma birlikleri, gerilla üslerindeki yarý-silahlý
birliklerdir. Görevleri, düþman bu üslere saldýrdýðý zaman savaþmak,
kalan zamanda üretime (geniþ anlamda üretim) devam etmektir.*
2- Denge aþamasý:
“Geçiþ dönemi” diye adlandýrýlan bu dönemde, artýk düþmanla olan maddi ve teknik güç farký büyük ölçüde, devrim cephesinin lehine azalmýþtýr. Gerilla birlikleri, az çok düzenli hale gelmiþ
ve teknik donatýmý güçlenmiþtir. Artýk düþmana, daha fazla ve daha yaygýn olarak maddi darbe indirilebilinir. Bu nedenle, savaþýn
hedefi düþmanýn insan ve maddi gücünü yok etmeðe yönelir, (bunu
yapacak gücün mevcudiyeti) imha eylemleri öne geçer. Ve bu eylemler daha büyük ve daha düzenli birliklerle yürütülür (hareketli
savaþ). Bir baþka deyiþle, düzenli ordu olarak halk ordusu mevcut* Bu konu ilerde yayýnlanacak olan “Çin ve Vietnam Halk Savaþý Üzerine” adlý broþürde,
geniþ olarak ele alýnacaktýr. (Bu yazý 1978-80 döneminin koþullarý içinde yazýýlamamýþtýr.- I.
Baskýya Not)
96
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: I., s. 150.
84
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
tur ve bu düzenli ordunun savaþ biçimi hareketli savaþtýr.
“Hareketli savaþ, toplu kuvvetlerin, nispeten büyük
kuvvetlerin biraraya toplandýðý ve nispeten geniþ bir alanda eylemde bulunduðu, düzenli ordunun savaþ biçimidir.” (Giap)
“Hareketli savaþta düzenli ordu düþmanýn insan gücünü yok etmek amacýyla onun, nispeten savunmasýz olduðu yerden vurur.” (Giap)
Bu evrede, artýk ülkedeki siyasal ve sýnýfsal saflaþma tamamlanmýþtýr. Artýk düþman saflarýnda yer alanlarýn siyasal olarak
kazanýlmasý mümkün deðildir. Bu yüzden, düþmaný yenebilmek
için, onun saflarýndaki unsurlarýn yok edilmesi gerekir.
“Savaþ düþmanýn imhasýna yöneldiði ölçüde, askeri amaçla politik amaç birleþir ve savaþýn askeri niteliði politik niteliðe aðýr basar.”97 (abç)
Bu dönemde, hareketli savaþ temel, gerilla savaþý talidir.
Gerilla savaþýnýn bu dönemdeki görevi, düzenli ordunun savaþýný
kolaylaþtýrmak amacýyla, düþmanýn arka cephesinde, askeri faaliyette bulunmaktýr. Örneðin, düþmanýn cephe ile olan lojistik baðlantýsýný kesmek, yedek birliklerini moralman (savaþ öncesinde) yýpratmak vb. eylemler yürütülür. Yani gerilla savaþý klâsik savaþ biçimi
olarak yürütülür. Artýk gerilla savaþý, devrimci politik amaçlarla
deðil, askeri amaçlarla yürütülür, politik kitle mücadelesi olarak deðil, silahlý mücadele (askeri savaþ) olarak ele alýnýr. Bir
baþka deyiþle, bu dönemde, silahlý mücadele politik mücadelenin önüne geçer. Silahlý mücadele biçimlerinin (kendi içinde) temel-tali iliþkisi gündemdedir.
Ýþte Giap’ýn belirttiði “uzun bir siyasi mücadeleden sonra,
silahlý mücadeleye geçilir” sözü bunlarý ifade eder.*
3- Karþý-saldýrý aþamasý (sonuç alma):
“Stratejik karþý-taarruz” olarak ifade edilen bu evrede, devrim cephesi maddi olarak düþmandan güçlüdür. Düþmanýn kesin
* Bu anlaþýlýr bir þeydir, siyasi mücadele araçlarý silahlý ve silahsýz þekillerde olabilir.
Ama silahlý mücadelede böyle bir araç ayrýmý, yani silahlý mücadele araçlarý ve silahsýz
silahlý mücadele araçlarý diye bir þey olmaz. Silahlý mücadelede, ancak, gerilla savaþý-hareketli savaþ-mevzi savaþý vb. biçimlerden ve “silah” ile ifade edilen araçlardan bahsedilebilinir.
97
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 64.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
85
bir askeri yenilgiye uðratýlmasý þarttýr (sonuç alma). Bu evrede en
önemli sorun teknik güç iliþkisidir. Bu dönemin süresini ve kesin
zaferini belirleyen teknik yandýr. Bu evre de kendi içinde alt evrelere ayrýlýr. Son saldýrýda bulunmadan önce, “güç denemesine”
girmek gerekir. “Güç denemesi” ile son “kontroller” yapýlýr ve halk
ordusu bu yeni dönemin getirdiði “saldýrý” (taarruz) özelliðini öðrenirler. (O ana kadar yapýlanlar stratejik olarak savunmadýr) Güç
denemesi ile son saldýrý için yeterli güç ve yetenekte olunduðu anlaþýlýnca, ülke çapýnda genel ve son saldýrýya gidilir. Ve düþman
“denize dökülür”.
Bu aþamada teknik donatým en önemli sorundur. Bir baþka
deyiþle, ordunun donatýmý, oldukça geliþmiþ (ve hatta son) tekniðe uygun olmalýdýr. Bunun en iyi biçimde Vietnam ve Angola
Devrimi göstermiþtir. T-54 Sovyet tanklarý, SAM-7 füzeleri kullanýmý
bunu somutlar.* Hava üstünlüðünün de teknik silahlarla kýrýlmasýna paralel, T-54 lerin desteðinde 1975 ilkbahar saldýrýsý ile Saygon
ele geçirilmiþ ve savaþ fiilen son bulmuþtur.) Bu dönemde savaþ,
düzenli ordu savaþý ve savaþ biçimi, mevzii savaþý ve “meydan muharebesidir.”** Gerilla savaþý, denge aþamasýndaki özelliklere sahiptir. Savaþýn askeri yaný belirleyici ve tektir.
Ýþte genel olarak Halk Savaþýnýn stratejik aþamalarý bunlardýr. Bu aþamalarýn III. bunalým dönemindeki biçimleniþi ise Öncü
Savaþý ve Halk Savaþý bütünselliði içinde ele alýnýr. Bu dönemde,
halk kurtuluþ savaþý (tek süreç), iki ana aþamaya ayrýlýr: Öncü ve
Halk Savaþý. Ayrýca Halk Savaþý sýnýfsal ve ulusal savaþý içerir.
Öncü Savaþý, sýnýfsal plandaki savaþýn bir parçasý olmak ve tüm süreç açýsýndan stratejik savunma aþamasýnýn içinde bulunmakla
birlikte, savaþýn amacýndan biçimlerine kadar Halk Savaþýndan farklýdýr. Öncü Savaþýnýn Halk Savaþýna dönüþümüyle birlikte, sözcüðün
tam anlamýyla, Halk Savaþýnýn stratejik aþamalarýndan söz edilebilinir.
Sonuç olarak, Halk Savaþýnýn evrelerini belirleyen somut
güçler dengesidir. Ve bu yüzden, her ülkenin tarihi, gelenek,
* Bilindiði gibi Vietnam’da ABD’nin B-52’lerle saðladýðý hava üstünlüðü SAM-7’lerle
kýrýlmýþ ve ABD tarihindeki en büyük B-52 kaybýna uðramýþtýr. Eldeki 100 B-52’nin 25 tanesini
bir ayda -1973- kaybetmiþti.
** Buradaki pek çok kavrama dikkat edilecek olursa, salt askeri kavramlardýr. Bu
nedenle ayrýca açýklamada bulunmayacaðýz. Detaylý bilgiler, askeri tüm kitaplarda mevcuttur.
86
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
görenek ve üretici güçlerin geliþim seviyesine göre biçimlenir.
Ancak bu biçimleniþ “ilke olarak” (Giap), tüm Halk Savaþlarýnýn genel stratejik aþamalarýna uygundur ve somut ifadesinden
baþka birþey deðildir. Ve her evrede politik ve askeri yönlerin
iliþkisi, görevleri ve biçimleri farklýdýr.
“Elbette hayat hiç bir zaman þu ya da bu þemalandýrmaya harfiyen uygun akmaz. Her soyutlama ve þemalandýrma geçeðin bir kýsmýný ihmal eder, bir kýsmýný ise ister istemez abartýr. Fakat, teorik tahlil, hayatýn giriftliðini
ve çokyanlýlýðýný kolay anlaþýlýr hale getirerek, eylem kýlavuzluðu görevini yerine getirir.
Bu yüzden bu þemalandýrmamýzdaki dönemleri mekanik bir þekilde birbirinden ayrý þekilde deðil de, tek bir
sürecin, birbiri içine geçmiþ iç halkalarý olarak görmek
gerekir.”98
98
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim-I.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
87
ÝKÝNCÝ BÖLÜM
EMPERYALÝZMÝN III. BUNALIM DÖNEMÝ
VE SUNÝ DENGE
Bundan önceki bölümlerde, geniþ ölçüde örgütlenme ve
Halk Savaþý üzerine genel ilkeleri ele aldýk. Marksist diyalektik, þeyler üzerinde bilgimizin temelini, þeylerin özgül yanlarý teþkil ettiðini
gösterir. Fakat bu, genelin ya da evrenselin önemsiz olduðu anlamýna gelmez. “Eðer, özgülden hareket edilmezse evrensele (genele) ulaþýlamaz, karþýlýk olarak da, evrenselin kavranýlmasý da
özgülün derinleþtirilmesine izin verir.” Bu, teorinin pratikten çýktýðý
ve tekrar pratiðe döndüðü demektir. Ýlk iki bölümde belirttiðimiz
ilkeler, belirli tarihsel þartlarda (somut) yapýlan tahlil ve pratiðin
ürünüdür. Bu genel ilkeler, emperyalizm yýkýlana dek geçerliliðini
koruyacak olan evrensel ilkelerdir.
“Diyalektik, metafiziðin tersine, doðanýn (ve toplumun) dingin ve duraðan, durgun ve deðiþmez bir durumda deðil, kimi þeylerin doðduðu ve geliþtiði, kimi þeylerin
daðýldýðý ve yokolduðu sürekli hareket ve deðiþme, kesintisiz yenilenme ve geliþme durumunda olduðunu kabul
eder.
Bunun içindir ki, diyalektik yönteme göre olgular, sadece karþýlýklý baðýntýlarý ve karþýlýklý koþullandýrmalarý
88
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
açýsýndan deðil, ayrýca, hareketleri, deðiþmeleri, geliþmeleri, varoluþlarý ve yokoluþlarý açýsýndan da düþünülmelidir.”99 (abç)
Bunun anlamý, genel olarak dünyanýn (emperyalizmin), özel
olarak ülkenin þartlarýnýn sürekli incelenmesi ve tahlil edilmesidir.
Ancak bu þekilde, dogmatizmden uzaklaþabilinir.
Bir ülkede devrimin olabilmesi için, emperyalizmin dünya
çapýndaki genel ve sürekli bunalýmýndan baþka, o ülkenin kendi
milli bunalýmýný yaþamasý þarttýr. Bu nedenle, devrimci mücadelede ve yöntemlerinde, milli bunalým önemli yer tutar. Devrimciler,
devrim yapabilmeleri için kitleleri bilinçlendirip, örgütlemeleri bu
objektif þarta göre belirlenir. Mücadelenin o anki amaç, hedef ve
biçimlerini bu objektif þart belirler. Ayný þekilde, kitlelerin bilinçli
ve örgütlü mücadelesi objektif þartlarýn geliþimini hýzlandýrýr.
Marksizmde devrimci mücadele objektif þartlara göre (milli
kriz) iki evrede mütalaa edilir: Evrim aþamasý ve devrim aþamasý. Her iki aþamada da mücadelenin biçimleri ve taktikleri deðiþiktir.
Kýsaca, evrim ve devrim aþamalarý, objektif þartlara göre yapýlan bir ayrýmdýr ve devrimci mücadeleyi, çalýþma tarzýný ifade
eder.
Bir ülkede milli bunalýmýn varlýðý, silahlý aksiyon (eylem)
yöntemlerinin kitleleri devrim saflarýna çekilmesinde kullanýlabileceði demektir. Bu ayný zamanda objektif bir zorunluluktur. Egemen sýnýf ya da sýnýflar, ülke çapýnda milli bir bunalým olduðunda
(ekonomik-politik-sosyal bunalýmýn tek bunalým halinde bütünleþmesidir bu) siyasal zoru askeri biçimde maddeleþtirmek zorunda
kalýrlar.* Bu ise, devrim güçlerinin zora baþvurmalarýný zorunlu
kýlar. Çünkü, bir maddi güç ancak baþka bir maddi güçle yokedilebilir. Aksi taktirde yenilgi ve pasifikasyon kaçýnýlmazdýr. Askeri
savaþý gündeme getiren bu þartlar da, kitlelerin bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesi ve de eyleme sokuluþu askeri savaþtan ayrýlamaz.
Emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde, iç dinamik
çarpýtýlmýþ, emperyalizme (dýþ dinamik) baðýmlý kýlýnmýþtýr. Bu ise,
* Bu zorunluluk, her zaman maddeleþtiði, somutlaþtýðý anlamýna gelmez. Bu siyasal
zorun askeri biçimde maddeleþmesi þartlarýnýn mevcudiyeti ve zaman zaman somutlaþmasý
demektir. Daha ilerde etraflýca açýklayacaðýz.
99
Stalin, Diyalektik ve Tarihi Materyalizm, s. 10, Bilim ve Sosyalizm Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
89
ülkedeki mevcut çeliþkileri, yani iç dinamikle geliþimin gelmiþ olduðu seviyedeki kaçýnýlmaz çeliþkilerini daha da sertleþtirmiþ ve
sürekli hale getirmiþtir. Bu bunalým ekonomik-sosyal-politik tüm
hayatý etkilemektedir. (Milli bunalým). Bu þartlarda düzeni devam
ettirebilmenin tek yolu, siyasal zoru askeri biçimde mad-deleþtirmek
ya da sürekli hazýr tutmaktýr. Devrimci güçlerin zoru bu durumda
sürekli olmak zorundadýr. Bir baþka deyiþle, sürekli milli bunalýmýn mevcudiyeti, askeri savaþýn temel alýnmasýný gerektirir. Bu
ülkelerde devrimin subjektif þartlarý, bu temel yöntemle yaratýlýr
(politikleþmiþ askeri savaþ).
Serbest rekabetçi kapitalizmin, emperyalizme dönüþmesiyle birlikte, kapitalizm sürekli ve genel bunalýmlar dönemine girmiþtir. Doða ve toplumlarýn temelini hareketin mutlaklýðý teþkil ettiði
gerçeði, bu bunalýmlarýn giderek yoðunlaþýp, derinleþtiðini gösterir.
Kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn derinleþip, keskinleþmesi,
zorunlu olarak, egemen sýnýf ya da sýnýflarýn sömürülerini devam
ettirebilmeleri için yeni yöntemler uygulamalarýný gerektirir. Diðer
yandan emperyalistlerin kendi aralarýndaki çýkar çeliþkileri sertleþir.
Bu ayný zamanda, emperyalizme alternatif ve potansiyel güçlerin
geliþimi ve bu geliþimin sonucudur. Ýþte, bu üç olguyu, yani emperyalist sömürünün sürdürülüþ biçimi, emperyalistlerarasý çeliþkilerin durumu ve emperyalizmle alternatif ve potansiyel güçlerin iliþkisi, emperyalizmin deðiþik bunalým dönemlerini belirler.
Emperyalizmin deðiþik bunalým dönemlerinde, deðiþik uygulamalarýn ortaya çýkmasý, emperyalist dünya zincirinin her bir
halkasýndaki somut koþullarýn ana ve tayin edici yönüdür. Uygulamalarýn deðiþik ve ülkelere yansýmasýnýn farklý olmasý her bunalým
döneminde ve her ülkede devrim rotasýnýn farklýlýðýný belirler.
Böylece, gerek milli krizin sürekli deðil, kesintili olduðu ülkelerde; gerekse, milli krizin sürekli olduðu ülkelerde, devrimci
rota, farklý bunalým dönemlerinde farklýdýr.
Emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde bu farklýlýðý incelersek:
Emperyalizm 1945 sonrasýnda yeni bir bunalým dönemine
girmiþtir. III. bunalým dönemi olarak adlandýrdýðýmýz bu dönemde
“emperyalist iliþki ve çeliþkiler biçim olarak iki temel cephede deðiþikliðe uðramýþtýr.”100
“1- Emperyalistler arasý rekabetin (uzlaþmaz çeliþkile-
90
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
rin) emperyalistler arasý yeniden paylaþým savaþýna yol açmasý imkaný ortadan kalkmýþtýr.
2- Emperyalist iþgalin biçimi deðiþmiþtir.”101 *
Emperyalistler arasý yeniden paylaþým savaþýnýn ortadan kalkmasý, yani emperyalistler arasý çeliþkilerin askeri plana yansýyamamasý (yansýmama deðil) pratik açýdan þu sonuçlarý doðurur:Ýlk önce,
günümüzde emperyalistler arasý yeniden paylaþým savaþýnýn, emperyalistlerin güçlerini zayýflatmasý ve bölmesi, bunun sonucu olarak
emperyalist cephede gedikler açýlmasý ve bu gediklerden sosyalizmin zaferi söz konusu olamaz. Bugüne kadarki devrim teorilerinin
temelinde “emperyalistler arasý zýtlýklarýn kesin olarak askeri plana yansýyacaðý görüþü yatar.”102 (Geniþ bilgi için bkz: Kesintisiz
Devrim-I ve Rus Devriminden Çýkan Dersler) “Küba proleter devrimi hariç, bütün devrimler iki evren savaþýnýn alt-üst oluþlarý içinde
olmuþtur.”103 Bu nedenle, emperyalizmin III. bunalým döneminde,
devrimi, emperyalistler arasý yeni bir paylaþým savaþýna baðlayan
görüþler (isterse sovyetleri emperyalist ilan ederek ABD-Sovyet
paylaþým savaþýna (!) baðlayan görüþler olsun) revizyonizmdir, pasifizmdir, anti-Leninizmdir.**
Ýkinci olarak, emperyalist ülkeler arasýndaki çeliþkiler askeri plana yansýyamadýðý ve emperyalistler kendi aralarýnda (zorunlu)
bütünleþmeye (entegrasyona) gittiklerinden, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde birleþik bir karþý-devrim gücü söz konusudur.
Artýk I. ve II. bunalým dönemlerinde olduðu gibi, farklý emperyalist
ülkelere baðlý yerli klikler birbirleriyle savaþma-maktadýrlar. Mao’
nun sözleriyle, “beyaz rejim” savaþ içinde deðildir. Bu da III. bunalým dönemi geri-býraktýrýlmýþ ülkelerinde, Halk Savaþýnýn baþlayýp
geliþiminde farklýlýk yaratýr. Eskiden olduðu gibi, kurtarýlmýþ bölgeler, küçük de olsa, gerilla üs bölgesi niteliðinde de olsa, savaþýn
* Üçüncü cephedeki deðiþimler, yani emperyalizmle alternatif ve potansiyel güçlerin
durumu, bu iki deðiþimin, hem nedeni, hem de sonucudur. Bu yüzden ayrýca belirtilmemiþtir.
** Bazý kiþiler, bu tespitimiz karþýsýnda Vietnam ve Angola’yý karþýt tez olarak sunma
gayretinde bulunabilirler. Yakýndan bakýldýðýnda görülür ki, bu devrimlerde bu genel tespitin
içindedir. Fakat özgül durumlarý kavranmalýdýr. Bu konuyu dünya devrimlerini incelerken
ele alacaðýz.
100
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
101
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
102
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim-I.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
91
baþlangýcýnda kurulamaz. Kurtarýlmýþ bölgeler için gerekli þartlar,
kendiliðinden olgunlaþamaz. Kurtarýlmýþ bölgelerin oluþabilmesi
için, karþý-devrimin ülke çapýndaki denetimi ve güçleri bölünüp,
zayýflatýlmalýdýr.*
Görüldüðü gibi Halk Savaþýnýn geleceðinde emperyalistler
arasý çeliþkilerin askeri plana yansýyacak þekilde olmasý önemlidir.
(Düþman güçlerinin bölünmüþlüðü) Fakat, III. bunalým döneminde bu mümkün olmadýðý için, devrimciler kendi mücadeleleri ile
bunu (bölünmeyi) gerçekleþtirmek zorundadýrlar. Bu ayný zamanda askeri savaþta yeni taktikleri gerektirir. Perulu bir devrimci olan
Hektor Bejar tüm bunlarý en özlü olarak þöyle belirtiyor:
“Günümüzde ikili iktidarýn yaþayacaðýna inanýyor
musunuz? Ýnanýyorsanýz, Sovyetlerden (Kýzýl Siyasi Ýktidar) yanasýnýz demektir. Ýnanmýyorsanýz, gerilla savaþýndan.”106
Gelelim emperyalist iþgalin biçiminin deðiþimine. Herþeyden önce, emperyalist iþgal, neden deðil, bir sonuçtur. Yani, emperyalizm ve emperyalist sömürünün bir sonucu, pratikteki bir görünümüdür. Ýþgal kavramý, bir gücün bir ülkeyi tamamen kontrol altýna almasý demektir.
Emperyalist iþgal biçimi bilinen þekli ile ikilidir: Açýk iþgal
ve gizli iþgal. Yukarda da belirttiðimiz gibi, iþgalin nedeni (ki, iþgal
bu nedenin sonucudur), emperyalizmin sömürüsü ve onu güvence
altýna almaktýr. Bu yüzden, farklý sömürü yöntemi farklý iþgal
biçimini doðurmaktadýr.
“Bu dönemde, (III. bunalým döneminde) emperya* Mao, kurtarýlmýþ bölgelerin yaratýlabilmesi için þöyle diyor, “Çin bugün dünyada
beyaz rejim tarafýndan kuþatýlmýþ, bir ya da daha fazla küçük bölgede Kýzýl Siyasi Ýktidarýn
kurulmuþ olduðu tek ülkedir. Ýncelersek, görürüz ki, bu olgunun nedenlerinden biri (objektif
neden) Çin’in komprodor burjuvazi ve toprak aðalarý sýnýflarý arasýnda bitip tükenmek
bilmeyen parçalanmalardýr ve savaþlardýr. Bu parçalanmalar devam ettiði sürece iþçi ve
köylülerin silahlý baðýmsýz rejimlerinin yaþamaya devam etmesi ve büyümesi mümkündür.”
104
(abç) “ikili iktidar”ý yaratan bu durumun (beyaz rejimin savaþ içinde olmasýnýn) ana nedenini Mao þöyle belirtir, “Çin’deki savaþ aðalarý klikleri arasýndaki çeliþmeler ve mücadeleler, emperyalist devletler arasýndaki çeliþme ve mücadeleleri yansýtmaktadýr.”105
(abç)
103
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
104
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: I, s. 83.
105
Mao Zedung, age, Cilt: I, s. 73.
106
Hektor Bejar, Peru 1965, Pelican Yay.
92
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
lizmin iç ve dýþ pazarlarýnýn son derece daralmasý,
buna karþýlýk sorunun yeniden paylaþým savaþý ile
çözümlenememesi karþýsýnda, genel olarak emperyalizm, özel olarak Yankee emperyalizmi, içte ve dýþta iki
metoda baþvurmuþtur. Ýçte ekonomisini askerileþtirmiþ, dýþta ise, eski-sömürgecilik metoduna ilaveten
yeni-sömürgeciliðe baþlamýþtýr.”107 (abç)
III. bunalým döneminde, ekonominin askerileþtirilmesi, emperyalizmin taktik planda çok daha güçlü ve saldýrgan olmasýný
getirmiþtir. Artýk, her yeni silah daha üretime baþlanýlmadan eskimektedir. Özellikle Halk Savaþlarýna karþý geliþtirilen yeni silahlar,
savaþý daha sert hale getirmektedir. Bu nedenle, bu dönemde, en
genelde devrimci askeri savaþýn baþarýlý olabilmesi için, çok daha
yeni yöntemler ve eylem biçimleri bulmak ve uygulamak zorunludur. Ýkinci olarak da, askeri harekâtlarýn planlanmasýnda bu yeni
askeri geliþim hesaba katýlmalýdýr. Doðal olarak, devrimci askeri
eylem gruplarý, kesin ateþ üstünlüðünü saðlamalýdýrlar.
Dýþta, emperyalizmin eski-sömürgecilik yöntemlerine ilaveten yeni-sömürgeciliðe baþlamýþtýr dedik. Öncü Savaþýnýn maddi
temelini teþkil eden bu olguyu yakýndan inceleyelim:
“I. ve II. bunalým dönemlerinde uluslararasý kapitalizmin pazarlarý bu kadar daralmýþ deðildi ... teknoloji ve
sermayenin yoðunlaþýp, temerküzü bu seviyede deðildi.
Bu yüzden uluslararasý kapitalizm sömürge ülkelere emtia ihracý ve nakit sermaye ihraç ve transferi ile pazar
sorununu halledebiliyordu. Onun için dünya bu kadar
küçülmüþ (pazarlarý daralmýþ) ve de talep eksikliði bugünkü korkunç seviyeye gelmiþ deðildi. Bu bakýmdan
emperyalizmin sömürge ülkelerde pazar geniþletmesi diye bir sorunu yoktu. Mevcut yapý korunarak –tabi
belli ölçülerde feodalizm çözülüp, komprador-burjuvazi
yaratýlmýþtý– feodalizmle ittifaka giren emperyalizm sömürüsünü rahatlýkla sürdürebiliyordu.
Feodalizme karþý, feodal sopa ile sömürülen halkýn,
özellikle hemen hemen serf statüsünde olan köylülerin
–çeliþkiler çok keskin– spontane patlamalarýný ve isyan107
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
93
larýný örgütleyen proleter devrimcilerin mücadelesini,
komprador burjuvazi-feodal mütegallibe yönetimi –zayýf
merkezi otorite– engelleyemez duruma geldiði zaman
–ki, çoðu zaman pratikte böyle oldu– emperyalist iþgal
açýk þeklini alýyordu. Zaten bu ülkelerde, emperyalist
devletler, ticari iþlerini güven altýnda tutmak, öteki emperyalist ülkelerin kendi pazarlarýna el atmalarýný engellemek için, stratejik yerlerde, özellikle limanlarda ve
ana haberleþme merkezlerinde askerlerini bulundurarak, fiili kontrolü elinde tutmaktaydý. (Zaten ülkenin stratejik merkezlerinde emperyalizmin fiili durumu mevcuttu.)”108
Kýsaca özetlersek, I. ve II. bunalým dönemlerinde, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde (sömürge ve yarý-sömürge ülkelerde) toplumsal süreç feodalizmdir. Ülkenin ve nüfusun büyük
bir kesimi, kendi içlerinde çatýþma halinde olan feodal-mahalli
yönetimle yönetilmektedir. Bu ülkeler burjuva demokratik devrimi
yapamadýklarýndan (belli ölçülerde) uluslaþamamýþlardýr. Bunun
sonucu olarak da, merkezi devlet kurulamamýþtýr. Varolanlar ise,
görünüþte merkezi niteliktedir. Bu, ülke içindeki egemen sýnýflarýn
bölünmesi ve devlet otoritesinin zayýf olmasý demektir (zayýf
merkezi otorite). Bir de buna, bölünmüþ egemen sýnýflarýn emperyalist devletlere baðlý ayrýþmasý ilave edilince, ülke çapýnda denetimin çok daha az olduðu görülür. Ulaþým, haberleþme, þehirleþme zayýftýr. Bunun nedeni de kapitalizmin egemen olmamasýdýr.
(Bilindiði gibi, kapitalizmin geliþmesi alt yapý tesislerinin –ulaþým,
haberleþme, þehirleþme, vb.– kurulmasýyla mümkündür. Bu olmadan kapitalizm olamaz ve kapitalizm olmadan bunlar olamaz.)
Emperyalist sömürü, hammadde ithali-mamül madde ihracý þeklinde sürdürülmektedir. Ülkede (orta ve hafif bile olsa) sanayi diye
bir þey yoktur. Emperyalizm bu sömürüsünü feodallerle ittifak
kurarak yürütmektedir. Komprador-burjuvazi, emperyalizmin uzantýsýndan baþka bir þey deðildir. Kapitalist üretim iliþkileri ile feodalizm
arasýndaki tarihsel çeliþki, sýnýfsal planda, emperyalizm-feodaller
birliðini ittifaktan öteye (bütünleþmeye) götüremez. Bu nedenle
emperyalist üretim iliþkilerinin geliþtirilip, korunmasýnda feodaller
108
94
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
ile kurulmuþ olan ittifak yeterli deðildir. Emperyalizmin temel dayanaðý olabilecek, emperyalist üretim iliþkisini sürdürebilecek yerli
bir sýnýf (yerli tekelci burjuvazi) mevcut deðildir. Komprador-burjuvazi niteliði gereði bunu baþaramaz. Bunun sonucu olarak emperyalizm (dýþ dinamik) ülkenin iç dinamiði ile bütünleþememektedir.
Feodallerle olan ittifak ve varolan burjuvazinin milli niteliði iç dinamiðin (kapitalizm yönünde olan bir dinamiktir) çarptýrýlmasýný gerektirirken, dýþ dinamik iç dinamikle bütünleþmediðinden çeliþkiler
keskinleþmektedir. Bu durum ayrýca milli burjuvazinin anti-emperyalist tavýr almasýný saðlamýþtýr. Bir baþka deyiþle, bu dönemde,
emperyalist üretim iliþkileri, ülkenin toplumsal sürecinde belirleyici
ve yönlendirici deðildir. Bu sürecin dýþýnda bir olgudur. (Emperyalizmin dýþsal bir olgu olma esprisi)
Bir yandan ülkedeki iç dinamik çarpýtýlýrken, bunun yerine
dýþ dinamiðin “geliþtiriciliði” geçirilemezken; diðer yandan feodal
sömürünün durumu ve feodalizmin kapitalizmle çeliþmesi toplumsal çeliþkileri daha da þiddetlendirmektedir. Köylülük üzerindeki
çok yönlü sömürü feodalizme karþý sýnýfsal tepkileri, emperyalizmin açýk iþgali ulusal tepkileri gündeme getirmektedir. Merkezi otoritenin zayýf ve hakim sýnýflarýn bölünmüþ olmalarý bu
tepkileri açýk hale getirmektedir (spontane patlama ve isyanlar).
Tüm bunlarýn sonucunda, bu ülkelerde Halk Savaþýnýn
baþlamasýnýn þartlarý kendiliðinden olgundur. Bu savaþýn tek eksiði öncünün varlýðýdýr. Öncünün varlýðý ve onun kitleyi siyasal
olarak kazanmasý ile birlikte Halk Savaþý baþlar ve kurtarýlmýþ
bölgeler kurulur.
III. bunalým döneminde ise, had safhaya varan sermaye
yoðunlaþmasý ve temerküzü, dünyanýn 1/3’ün emperyalist sömürü
dýþýna çýkmasý ile, büyük bir talep yetersizliði yaratmaktadýr. Üretimin (arz) tüketimden (talep) fazla olmasý sonucu ise ekonomik
buhrandýr. Bu ise, sürekli ve genel bunalýmý derinleþtirecek, pek
çok ülkenin daha “kaybedilmesini” doðuracaktýr. Emperyalizm, ekonomi-politiði ve bunun öðrettiði yasalarý kendi ömrünü uzatmak
için kullanmak zorundadýr. Emperyalizmin bu dönemdeki sömürü
biçimine, yeni-sömürgecilik adýný vermekteyiz.
Yeni-sömürgecilik metodlarýnýn temelinde, emperyalist tekellerin aç gözlü sömürüsüne cevap verecek þekilde, sömürge
ülkelerde meta pazarýnýn geniþletilmesi yatar. Artýk, I. ve II. bu-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
95
nalým dönemindeki, kapalý üretim yapan feodal birimler yýkýlmalý,
pazar için üretime dönüþtürülmelidir. Böylece kapitalist üretim iliþkileri içine daha fazla sayýda nüfus katýlacaktýr. Pazarý elinde tutan
ve yönlendiren emperyalizm olduðu için, bu yeni nüfus emperyalizme ek bir talep saðlayacaktýr. Fakat geliþen kapitalizm, iç dinamikle deðil, yukardan aþaðýya ve emperyalizmin “talep yetersizliðine” uygun olarak (dýþ dinamikle) geliþtiðinden çarpýktýr. “Bu da,
bu ülkelerde hafif ve orta sanayiin kurulmasý ve de yerli tekelci
burjuvazinin (emperyalizmin en gözde müttefiki olarak) oluþmasý ve geliþmesi demektir.”109 (abç)
Bu dönemde komprador-burjuvazinin yerini, emperyalizmle baþtan bütünleþmiþ tekelci burjuvaziye terk etmesi, ülkedeki,
(zayýf da olsa) mevcut milli burjuvaziyi önemli ölçüde tasfiye etmiþtir. Artýk varolan burjuvazinin milliliðinden bahsedilemez. (Bu
artýk milli burjuvazi ile ittifak olgusunun sonu demektir.) Emperyalist ülkeler arasýndaki çeliþkilerin askeri plana yansýyamamasý sonucu, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde yerli tekelci burjuva klikleri arasýnda sert çatýþmalar ve bölünmeler yoktur.
“Ülke içinde pazarýn geniþlemesine paralel olarak,
þehirleþme, ulaþým ve haberleþme çok geliþmiþ ve ülkeyi að gibi sarmýþtýr. Eski dönemlerdeki halkýn üzerindeki zayýf feodal denetim –emperyalizmin fiili durumu
bütün ülke çapýnda deðil, ticari merkezlerde ve ana haberleþme yerlerindeydi– yerini çok daha güçlü oligarþik
devlet otoritesine býrakmýþtýr. Oligarþik devletin ordusu,
polisi ve her türlü pasifikasyon ve propaganda araçlarý
ülkenin her köþesinde egemenliðini kurmuþtur.”110 (abç)
Artýk emperyalizm sadece dýþsal bir olgu deðil, ayný zamanda içsel bir olgu haline gelmiþtir. Emperyalizm, sömürüsünü, kendisi
ile baþtan bütünleþmiþ yerli tekelci burjuvazi ile rahatlýkla sürdürebilmektedir. Böylece emperyalist iþgal, yerli tekelci burjuvazi
“örtüsü” ile kapatýlmýþtýr (gizli iþgal). Bunun sonucu olarak da,
halk kitlelerinin anti-emperyalist ve millici tepkileri pasifize olmuþtur.
Daha doðru bir deyiþle, bu dönemde, geniþ halk kitleleri emperyalizmi açýk olarak görememektedirler. Bu nedenle de kendiliðin109
110
96
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
den-gelme anti emperyalist bilinç unsuru ve tepkileri mümkün olmamaktadýr (ulusal tepkilerin pasifize olmasý).
“Ülkedeki hakim üretim iliþkisi emperyalist-kapitalist olduðundan ve feodal üretim iliþkileri ona tabi kýlýnarak tasfiye olunduðundan üretim kargaþasý, kapitalizmin o kendine özgü üretim kargaþasýnýn çok üzerindedir ve nitelik olarak süreklilik arz etmektedir. Üretimde bu kargaþayý yaratan, temelde, ülkedeki üretici
güçlerin emperyalist üretim iliþkilerine tabi biçimde
nispi olarak geliþmesidir. Ülkenin iç dinamiði, üretici
güçleri, kendi toplumsal çýkarlarý doðrultusunda geliþtirmek için zorlarken, üretici güçlerin sisteme baðlý bir biçimde (metropollere yönelik) düzenlenmesi, hem üretici
güçlerin serbest geliþmesini engellemekte, hem de üretimde sürekli bunalým yaratacak bir kargaþa (üretim
anarþisi) doðurmaktadýr. Bu durum, ülke ekonomisinin (emperyalizme baðýmlý olmasýndan gelen) emperyalizmin hastalýklarýndan etkilenmesi ile birlikte,
(baðýntýlý olarak) ekonomik bunalýmýn temelini oluþturur. Özetle, o ülkedeki ekonomik bunalýmýn temelinde, ekonomik dengenin ülke içinde deðil, metropollerde tamamlanmasý yatar. Ekonominin (emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerinin yönlendirdiði) bu hareketi, ülkenin üretici güçlerinin geliþme hareketiyle çeliþtiðinden
engelleyici niteliktedir.”111 (abç) *
Emperyalizmin ülkedeki mevcudiyetinden dolayý, bu yapýdaki dengesizlik sosyal ve siyasal plana da yansýr. Ekonomik
planda, en rahat biçimde mallar üzerinde gözleyebileceðimiz
bu durum, sosyal planda ülkedeki üst yapý kurumlarýnda ve
kültüründe, siyasal planda da siyasal zorda somutlaþýr. Bu, en
genelde milli krizin mevcudiyeti demektir. Bu durum (emperyalist
hegemonyanýn sürekliliði nedeniyle) süreklidir (sürekli milli kriz).
* “Üretimde rekabet ve anarþi (kargaþa) özel mülkiyet üzerine kurulan, meta üretiminin
yasasýdýr.”112 (Kapitalizmin “kendine özgü” anarþisi) Bunun doðal sonucu, “aþýrý üretim,
ekonomik buhrandýr.” Bir baþka deyiþle, ekonomik buhran kapitalizmin ýrsi (her zaman ve
her yerde ortaya çýkan) hastalýðýdýr. Bunu yaratan da üretimdeki anarþidir.
111
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
112
Nikitin, Ekonomi Politik, s. 64, Sol Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
97
Bir baþka deyiþle, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, bir yandan iç dinamiðin çarpýtýlmasý, diðer yandan (bu çarpýk yapýya) sistemin
bunalýmlarýnýn þiddetle yansýmasýnýn sonucu, toplumda sürekli
dengesizlik mevcuttur.
Fakat yine bu dönemde, kapitalizmin ve kapitalist pazarýn
geliþmesine paralel olarak toplumsal üretim ve nispi refah artmýþtýr. “Bunun sonucu olarak, geri-býraktýrýlmýþ ülke içindeki çeliþkiler (sýnýfsal çeliþkilerdir bu) görünüþte yumuþamýþ (feodal döneme
kýyasla) halk kitlelerinin düzene karþý tepkisi ile oligarþi arasýnda
suni bir denge kurulmuþtur.”113
“Emperyalist sistem içindeki ve emperyalizmin birer
halkasý olan toplumlarda toplumsal denge o toplumdaki üretici güçlerin geliþme seviyesine göre þekillenir. Metropollerdeki toplumsal dengelerle, geri-býraktýrýýlmýþ ülkelerdeki toplumsal dengeler ayný deðildir. Farklýlýk, ülkedeki üretici güçlerin geliþme seviyesine ve buna uygun
düþecek biçimde iktidarý elinde tutan sýnýf (veya sýnýflarýn)
diðerlerini siyasal olarak yedeklemesine göre biçimlenir
(...) Devrimci durum, üretim iliþkileri ile üretici güçler
arasýndaki çeliþkinin çatýþma durumuna ve iktidardaki
sýnýfýn (ya da sýnýflarýn) diðerlerini yedeðine alýp almamasýna göre belirlenir. Metropollerde üretim iliþkileri ‘güç’lerini diðer sýnýflarýn yedeklenmesi için kullanabildikleri
halde, bu durum, geri-býraktýrýlmýþ ülkeler için hemen
hemen imkansýzdýr. Bu tip ülkelerde üretici güçlerin geliþme seviyesi buna izin vermez.”114
Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, toplumsal dengenin üretici güçlerin geliþimi sonucu ortaya çýkan “güç”lerini (yani, nispi refah) kullanarak saðlanamamasý (suni anlamda) emperyalist üretim iliþkilerinin bir sonucudur. (Kapitalizmin dýþ dinamikle geliþtirilmesi esprisi). Bu nedenle bu ülkelerde, toplumsal denge (ki bu dengesiz
dengedir) siyasal zor ile saðlanýr.
Ülkede devrim durumunun sürekli mevcudiyeti, siyasal
zorun askeri biçimde maddeleþmesi koþullarýný yaratýr. Bir baþka
deyiþle, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki siyasal zor uygulamasý, askeri
113
114
98
Mahir Çayan. Kesintisiz Devrim II-III.
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
biçimde maddeleþmenin (görünür olma-somutlaþma) koþullarý
içersinde yürütülür. (Gizli faþizm). Ancak siyasal zorun askeri biçimde maddeleþme koþullarýnda bulunmasý ve sürdürülmesi (sürekli
bir durumdur), sürekli, her zaman maddeleþtiði (somutta askeri
biçim aldýðý) demek deðildir. Milli bunalýmýn derinleþmesine paralel olarak siyasal zor, askeri biçimde maddeleþir. Mahir Çayan
yoldaþýn, “genellikle ipin ucunu kaçýrdýðý zaman” oligarþinin baþ
vurduðu yöntem olarak ifade ettiði “açýk icra” budur.
Sürekli milli bunalým durumunda, siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi koþullarý içinde sürdürülmesi (gizli faþizm),
siyasal zorun parçada askeri biçimde maddeleþmesi (parçada askeri biçim almasý) demektir. Oligarþinin gözdaðýný oluþturan bu
olguyu Debray þöyle ifade eder:
“Yeni-sömürgecinin ideali kuvvetini kullanmamak
için göstermektir. Aslýnda bu da bir çeþit kullanmadýr.”115
Sömürge tipi faþizm olarak tanýmladýðýmýz bu durum, yani
askeri biçimde maddeleþme koþullarýnda sürdürülen siyasal zor
ve bunun askeri biçimde maddeleþmesi (somutta askeri biçim
almasý), temelde suni dengeyi kurmak ve devam ettirmek içindir.*
Kýsaca özetlersek, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, toplumsal
denge (ki suni bir dengedir bu), yani kitlelerin tepkilerinin pasifize edilmesi ve oligarþiye siyasal olarak yedeklenmesi siyasal
zor ile saðlanýr. Toplumsal üretimin ve refahýn artýþýnýn nispi ve
geçici olmasý, dengeyi saðlama ve sürdürmede temel olamaz. Bu,
emperyalist üretim iliþkilerinin niteliðinden, emperyalist sömürüden ileri gelir. Bir baþka deyiþle, emperyalist üretim iliþkilerinin
(yeni-sömürgeciliðin bir sonucudur) geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde
geliþmesi sonucu ortaya çýkan toplumsal üretim ve refahýn (nispi bir refahtýr) artýþý ile kurulan ve siyasal zor ile sürdürülen
* Kavram karýþýklýðýna yer vermemek için geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde siyasal zorun
askeri biçimde maddeleþme koþullarýnda sürdürülmesi ve maddeleþmesi olgusunu, siyasal
zor ve askeri biçimde maddeleþmesi olarak ifade ediyoruz. Bu ifadelerde siyasal zor
kavramý, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, (metropollerden farklý olarak) askeri biçimde maddeleþme koþullarý içinde, bu koþullara uygun (parçada maddeleþme biçimleriyle) durumunu
ifade etmektedir. Askeri biçimde maddeleþmesi ise, siyasal zorun açýk terör þeklinde, askeri güçlerin bizzat kullanýmý ile somutlaþmasý, askeri biçim almasýný ifade eder.
115
R. Debray, Devrimde Devrim.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
99
toplumsal denge (suni denge) bu dönemin en karakteristik
(sömürgeler açýsýndan) özelliðidir.
100
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
I.
FAÞÝZM ÜZERÝNE
Devlet, bir sýnýfýn diðer sýnýf (ya da sýnýflar) üzerindeki baský
aygýtýdýr. Yani, devlet, zor uygulayýcýsýdýr, zorun ta kendisidir. Bu
nedenle, sömürge tipi faþizm olgusu devletin, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki, fonksiyonu ve görünümüdür.
“Devlet sýnýf karþýtlýklarýný frenlemek gereksiniminden
doðduðuna, ama ayný zamanda, bu sýnýflarýn çatýþmasý
ortasýnda doðduðuna göre, kural olarak en güçlü sýnýfýn,
ekonomik bakýmdan egemen olan ve bunun sayesinde
politik bakýmdan da egemen sýnýf durumuna gelen ve
böylece ezilen sýnýfý boyunduruk altýnda tutmak ve sömürmek için yeni araçlar kazanan sýnýfýn devletidir.”116
Devletin, ekonomik bakýmdan egemen olan sýnýfýn kontrolünde olmasý ve fonksiyonunun sýnýfsal çatýþmalarýn düzeni yýkmaya yönelmesini (ve yýkmasýný) engellemek olmasý en önemli
niteliðidir. Devlet bunlarý nasýl yerine getirebilmektedir? Bu, devletin kurumlarýyla gerçekleþir. Bir baþka deyiþle, devlet, yürütme-yasama ve yargý organlarýyla, kendini gerekli kýlan þartlarý yönlendirmeye çalýþýr. Bu, devletin, kendi organlarýyla (kurumlarýyla) siyasal
zor uygulamasý demektir. Bu “kamu gücü ve bu gücün yaptýrýmý”
demektir.
“Kamu gücü ve vergileri ödemek hakkýný kullanan memurlar, toplumun organlarý olarak, toplumun üzerinde yer alýrlar”.117
Bu organlar, salt toplumlardaki kültür ve ideolojinin onlara karþý
“saygý” duyulmasý ile görev yapmazlar. Bunlar ayrýca yasalarla
düzenlenmiþ bir yaptýrým gücü ile saðlama alýnýr. Böylece, bir yandan yasalarla güvence altýna alýnmýþ olan kamu gücü, diðer yandan
bu güvenceyi bozanlara karþý, yine yasalara boyun eðilmesini saðlayan kamu organlarý. Ýþte, bürokrasi ve militarizm.
116
117
Lenin, Devlet ve Ýhtilâl, s. 17, Bilim ve Sosyalizm Yay.
Lenin, age, s. 16.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
101
“Bizzat silahlý güç halinde örgütlenen halkla artýk doðrudan doðruya ayný þey olmayan bir kamu gücü kuruluþu
gelir. Bu özel kamu gücü zorunludur; çünkü, sýnýflara
bölünüþten sonra halkýn özerk silahlý örgütlenmesi olanaksýz duruma gelmiþtir. Bu kamu gücü, her devlette
vardýr; yalnýzca silahlý adamlardan deðil; ayrýca bunun maddi eklerinden, gentilice toplumun bilmediði
hapishaneler ve her türlü ceza kurumlarýndan oluþur.”118
Kýsacasý, “devlet, kitlelerin gücünü silahlý ve örgütlü bir azýnlýðýn gücüne baðýmlý kýlan kurumdur.”119 Bir baþka deyiþle, devlet
“tüm örgütlenmiþ ve sistemli zor aygýtýdýr.”120
Eðer devletin, “örgütlenmiþ ve sistemli zor”un ta kendisi olduðu unutulursa, ortada devlet diye bir þey kalmaz. Bu ayný zamanda devletin, sýnýflý toplumlarda, bir sýnýfýn diktatörlüðünün ifadesi, aygýtý demektir. Devlet biçimi (ki, bunu belirleyen zor uygulamasýnýn durumudur) ister demokrasi olsun, ister monarþi, isterse
faþizm olsun, her biçimde devlet bir diktatörlük organýdýr. Toplumsal dengenin mevcut olduðu koþullarda devlet, kamu gücünü
mevcut yasalarla saðlar ve böylece toplumdan baðýmsýzlaþýr. Bu
dönemlerde, devlet yani zor uygulayýcýsý kitlelerden baðým- sýzlaþýr.
Çünkü, hakim sýnýf (ya da sýnýflarýn) siyasal zoru iktisadi evrim yönündedir ve iktisadi evrimi hýzlandýrmaktadýr. Yine bu dönemde,
sýnýflar arasý çeliþkiler antagonizma kazanmamýþ olup, hakim sýnýf
(ya da sýnýflar) kitleleri siyasal olarak yedeklemiþtir. Demokratik
yönetim olarak da isimlendirilen bu dönemde, devlet zoru, yasal
devlet organlarý ile (kurumlar) yürütülür.
“Fakat her sýnýflý toplumda olduðu gibi, üretici güçlerin toplumsal niteliði ile üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti
çatýþmaya baþlar, özel mülkiyet ya da mevcut üretim
iliþkileri üretici güçlerin geliþimini engellemeye baþlar.
Ýþte bu andan itibaren devlet, iktisadi evrimi yönlendirmeye baþlar. Bir baþka deyiþle, devlet gücü mevcut düzeni devam ettirme görevini (ki, asli görevidir bu)
üstlenir.
118
119
120
102
Lenin, Devlet ve Ýhtilâl, s. 17.
Lenin, Devlet Broþürü.
Lenin, Devlet ve Ýhtilâl, s. 90.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Devletin bu dönemde zor uygulamasý, bir yandan yeni
ve ek yasalarý yaratýrken, diðer yandan da zoru askeri biçimde maddeleþtirir. Bu da kaçýnýlmaz olarak devlet biçiminin deðiþmesine yol açar. Bu anlaþýlabilir bir þeydir.
Devlet, zorun sistemli ve örgütlenmiþ aygýtý olduðuna
göre, zor uygulamasýnda meydana gelen deðiþim, kaçýnýlmaz olarak zorun örgütlendirilmesini deðiþtirecektir.
Yani, devlet kurumlarýnýn, yeni koþullara uymasý gerekecektir. Artýk, eskiden olduðu gibi, geniþ halk kitlelerinin
üzerinde ‘baðýmsýzlaþan’ devlet kurumlarý mevcut deðildir. Yerini, halk kitleleri üzerinde daha sert ve yaygýn kurum ve güçlere býrakmýþtýr. Bu yeni bir otorite kurmak
ve bu otoritenin yeni yasa ve kurumlarla güvence altýna alýnmasý demektir. (Geçmiþ dönemlerdeki yasa ve
kurumlarýn saðladýðý otorite, sýnýf çeliþki-lerinin gelmiþ
olduðu seviyede yetersizdir.) Artýk, zor, iktisadi evrime
karþý çýkar ve bu durumda, birkaç istisna hariç, iktisadi
evrim karþýsýnda yenik düþer.”121
Siyasal zorun (ya da bunun örgütlenmiþ ve sistemli hali devletin) iktisadi evrim yönünde olmasý, onu toplumsallaþtýrýr (devletin
toplumdan baðýmsýzlaþmasý). Kapitalizmin geliþme döneminde burjuvazinin siyasal zoru böyle bir siyasal zordur. Ve tarihi görevini yerine getirirken, yani feodallere karþý uygulanan siyasal zor, haklýdýr,
tarihin gidiþine uygundur ve iktisadi evrimin yolunu açmaktadýr.
“Ýktisadi evrimin bu evrelerinde, toplum dengededir.
Toplumsal dengeyi saðlayan, iktisadi evrimin götürücüsü
olan sýnýfýn, toplumun diðer sýnýflarýný peþine takmýþ olmasý (siyasal olarak yedeklenmesi) ve siyasal zorun, toplumun bu gidiþinden ayrý düþmeyerek toplumu geriye
çekmek isteyen sýnýfa karþý görevini yerine getirerek iktisadi evrime uygun düþmektedir.”122
Burjuva demokrasisi olarak adlandýrdýðýmýz bu dönemde
devlet biçimi demokratik devlettir.
Fakat kapitalizmin geliþme dönemi olan bu evrede (serbest
rekabetçi dönem), toplumsal dengenin olmasý sýnýf çatýþmalarý121
122
Engels, Anti-Dühring, s. 282
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
103
nýn olmadýðý ve diðer sýnýflarýn burjuvaziye kesin yedeklendiði anlamýna gelmez. Kapitalizmin baðrýnda çiçek açan sosyalist güçler,
yeni bir toplumsal dengeyi oluþturmak için sýnýfsal hareketlerini
sürdürürler. Bu da, burjuva diktatörlüðünü açýða çýkarýr. Bir baþka
deyiþle, devlet biçiminin demokratik olmasý, onun özünü ortadan
kaldýrmaz. Öz, burjuvazinin diðer sýnýflar üzerinde diktatörlüðüdür.
Yine de bu dönemlerde, yani toplumsal dengenin var olduðu ve hakim sýnýflarýn siyasal zorunun iktisadi evrim yönünde olduðu
dönemlerde, diktanýn mevcudiyeti, siyasal zorun halk üzerinde askeri biçimde maddeleþmesini getirmez. Siyasal zor, eski üretim
iliþkilerini temsil eden sýnýf (ya da sýnýflar) üzerinde askeri biçimde
maddeleþir.*
Serbest rekabetçi kapitalizmin emperyalizme dönüþmesiyle birlikte, artýk demokratik yönetim ilkesi ortadan kalkar. Siyasal
zor (burjuvazinin siyasal zoru) iktisadi evrimi kontrol altýna almaya
yönelmiþtir. Böyle bir toplumda, toplumsal dengeden söz edilemez. O toplum “dengesiz” bir toplumdur.
“Bir toplumda siyasal zor, iktisadi evrimden baðýmsýzlaþmýþ ve iktisadi durumu kontrol etmeye yönelmiþ
ise ve toplum bu þekilde ayakta duruyorsa o toplumdaki
denge suni dengedir. Bu bir niteliktir ve bu niteliði izah
etmesi bakýmýndan toplumsal dengeyi (dengesiz bir dengedir bu) suni denge olarak tanýmlamak yanlýþ olmayacaktýr.”123
Emperyalist dönemde, hakim sýnýf (ya da sýnýflarýn) giderek
zümreleþmesi belirginleþir. Artýk, hakim sýnýflarýn en irileþmiþ, zümreleþmiþ kesimi ekonomik ve politik hayatý kontrole alýr. Oligarþi
olarak adlandýrdýðýmýz bu kesim, tekelleþmenin ve sýnýf çeliþkilerinin
antagonizma kazanmasýnýn bir sonucudur.
“Oligarþinin ortaya çýkýþýnda demek ki, toplumdaki
üretici güçlerin mevcut üretim iliþkileri ile çatýþmaya baþlamýþ olmasý gerekir. Bu çatýþmanýn ekonomik, politik
ve sosyal planlarda yansýmasý sonucunda, mevcut ege* Bu demek deðildir ki, halk kitlelerinin hareketleri serbest ve askeri biçimde zora
maruz kalmaz. Elbette yeni bir toplumsal dengeyi arayan sýnýf hareketleri, burjuvazinin
açýk zoruna maruz kalýr. Fakat bu klâsik burjuva diktatörlüðünün demokratik devletteki
uygulamasýndan öte gitmez. Zaten yeni toplum için objektif þartlar yeterli deðildir.
123
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
104
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
men sýnýf ya da sýnýflar arasýnda bir bütünleþme ve zümreleþme ortaya çýkar. Bir kýsým unsurlar ekonomik ve
politik olarak tecrit edilirken, ekonomik ve politik egemenlik mevcut sömürücü sýnýflarýn belirli bir kýsmýnýn
elinde yoðunlaþýr. Ýþte, üretici güçlerin geliþiminin mevcut üretim iliþkileri tarafýndan engellendiði dönemden itibaren ortaya çýkan ve ekonomik ve politik egemenlik kurarak bu dönemde devlete –ki devletin yapýsý kaçýnýlmaz olarak sýnýfsaldýr– hakim olan egemen sömürücü sýnýf ya da sýnýflarýn irileþmiþ kesimine OLÝGARÞÝ denir. Oligarþi, zümreleþmek demektir,
merkezileþmek demektir ve devletin, bu zümrenin denetimi altýna geçmesi demektir. Oligarþinin fonksiyonu da, kendini oluþturan sýnýf ya da sýnýflarýn sömürü
düzenini biraz daha devam ettirmek için toplumdaki
patlamalarý engellemek ve toplumdaki dengesizliði
geçici bir süre için düzenlemektir.”124
Bir baþka deyiþle, oligarþi, üretici güçlerin içinde bulunduðu
üretim iliþkilerindeki seviyesinin ve çatýþmalarýn doðal sonucudur.
Artýk iktidarda, gerek sýnýfsal, gerekse yönetim olarak, bu þartlara
uygun bir nitelik almak zorundadýr. (Oligarþik yönetim).
“Sanayi devriminden geçmiþ emperyalist-kapitalist ülkelerdeki yönetim de, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki yönetim de
oligarþik yönetimdir.”125 Fakat metropollerdeki toplumsal dengelerle, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki toplumsal dengeler ayný deðildir.
Farklýlýk, ülkedeki üretici güçlerin gelmiþ olduðu seviyeye ve
(ülkedeki) iktidardaki sýnýf (ya da sýnýflarýn) durumuna ve kitleleri siyasal olarak yedekleme ve yedekleme biçimine göre biçimlenir.
Bir kere, emperyalist-kapitalist ülkelerde, kapitalizm iç dinamikle geliþmiþ ve tekelleþme bu geliþimin doðal ve kaçýnýlmaz sonucu olmuþtur. Bunun sonucu olarak oligarþi, finans-kapitalin damgasýný taþýr. (Finans-Oligarþisi).
Ýkinci olarak, finans-oligarþisi üretim iliþkilerinin “güç”lerini
kullanabilecek durumdadýr. Bir baþka deyiþle, üretici güçlerin iç
124
125
THKP-C/HDÖ, Oligarþi Nedir?, s. 9.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
105
dinamikle geliþmiþ olmasý, finans-oligarþisine ekonomik “güç” verir. Bu güçler kullanýlarak, kitleler siyasal olarak finans-oligarþisine
yedeklenir. Bilinen kavramlarla, finans-oligarþisi, toplumdaki üretici güçlerin frenlenmiþ haldeki geliþmesinin getirdiði toplumsal
üretim artýþýndan (refah) yararlanabilir. Bu metropoller için (uzun
dönem açýsýndan) sürekli mevcut bir “güç”dür. Lenin bu gerçeði
þöyle belirtiyor:
“... burjuva sofistleri ve sözüm ona sosyal-demokrat
oportünistleri, hisselerin demokratlaþmasýyla ‘sermayenin
de demokratlaþacaðýný’, küçük üretimin öneminin artacaðýný, rolünün büyüyeceðini umuyorlar, oysa, bu aslýnda mali (finans) oligarþisinin gücünü artýrma yollarýndan
biridir.”126
Evet, “hisselerin demokratlaþmasý” finans-oligarþisini güçlendirmesinin bir yoludur. Çünkü bir yandan þirket hisseleri, geniþ
kitlelerin eline geçmesi ile kârdan bir miktar pay almalarýný saðlarken; diðer yandan finans-oligarþisine karþý tepkilerini azaltacaktýr.
Bugün burjuva iktisatçýlarýn ABD’yi “halk kapitalizmi-proletarya kapitalizmi” olarak tanýmlamalarý bunun en açýk örneðidir.
Üçüncü olarak, “geçmiþ dönemlerde proletarya ve emekçi
kitleler, uzun süren kanlý mücadelelerle demokratik hak ve özgürlüklerine sahip olmuþlardýr. Emekçi sýnýflar gerek nicelik, gerekse
nitelik olarak güçlüdür.”127
Bunlarýn sonucu olarak, oligarþik yönetim, üretici güçlerle
üretim iliþkilerinin çatýþmasýndan, toplumdaki patlamalarý engellemek amacýyla kitleleri siyasal olarak yedeklemekten, onlarýn
tepkilerini pasifize etmeye kadar çeþitli yöntemler uygular. Amacý
toplumsal dengeyi devam ettirmektir. Kitleleri siyasal olarak yedekleme ve mevcut tepkileri pasifize etme açýk terör uygulamasý ile
(faþizm) olabileceði gibi, mevcut devlet gücünün kurumlarýnýn
(kamu gücü) yaptýrýmýyla da yapabilmektedir. Fakat, milli krizin
mevcut olduðu koþullarda devletin mevcut gücü yetersiz kalacaðýndan, faþizm, finans-oligarþisinin son ve kaçýnýlmaz tercihidir. Çünkü,
bu ülkelerde sýnýfsal çeliþkiler sosyalist devrim için olgundur. Bu
126
127
128
106
Lenin, Emperyalizm, s. 62, Sol Yay.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Dimitrov, Faþizme Karþý Birleþik Cephe, s. 10, May Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
anlaþýlabilir bir þeydir. Bu ülkelerde, demokratik devrim tamamlanmýþ olduðundan, toplumsal hareketin önündeki ilk adým sosyalizmdir. Bu nedenle finans-oligarþisi, bunu engellemek için son
çareyi siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi ve bunun
kurumsallaþmasýnda bulur. Bu faþizmdir. Dimitrov tüm bunlarý
þöyle ifade eder:
“(Kapitalistler) devlet gücünü ellerinde tutacak son
yola demokrasiyi ve kitlelerin siyasal hak ve özgürlüklerini tamamen inkar eden faþizme sýðýnýyorlar.”128
“Faþizm, emperyalizme sosyal devrim döneminde,
kapitalist burjuvazi ve diktatörlüðünün sýnýf hakimiyeti
sistemidir.”129
“Faþizm, burjuvazinin sýnýf egemenliðinin son aþamasýdýr. Bütün burjuva devletleri eninde sonunda ya
bir hükümet darbesiyle ya da ‘barýþçý’ bir yolla, ya gaddarca ya da tatlý-sert bir biçimde faþizme geçer; geçiþ
dönemleri önemli deðildir ve belirli bir ülkenin özel
þartlarýna, sosyal yapýsýna, politik güçlerine ve sýnýflar arasý
dengeye baðlýdýr.”130 (abç)
“Faþizm, finans kapital gücünün ta kendisidir.”131
“(Faþizm) burjuvazinin –burjuva demokrasisinin– belli
bir sýnýfsal egemenliði içeren devlet biçiminin, bir diðeriyle; açýk terörist diktatörlükle deðiþtirilmesidir.”132
Sanýrýz tüm bunlardan sonra, “son aþama” olan ve kaçýnýlmaz, “eninde sonunda” gelen ve burjuvazinin yönetimi olan faþizm
anlaþýlabilinir.
Bugün ülkemizde, pek çok faþizm tahlilleri yapýlmýþtýr. Aslýnda biçimsel ve formalizm þeklinde olan bu faþizm tahlilleri, ya
biçimsel özellikleri aþýrý abartmakta, ya da onun özü, yani neden
son aþama olduðunu unutturmaktadýr. Eðer, ülkelerin iktisadi geliþimleri ve bu geliþimin niteliði (dinamizmin niteliði) dikkate alýnmazsa, deðil günümüzde, geçmiþ sýnýflý toplumlarda da (köleci-feodal)
faþizmden söz etmek mümkündür.
KSD oportünizminin devlet ve faþizmle ilgili tahlilleri inceDimitrov, Faþizme Karþý Birleþik Cephe, s. 27.
Dimitrov, age, s. 27.
Dimitrov, age, s. 47.
132
Dimitrov, age, s. 48.
129
130
131
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
107
lenecek olursa bu “dikkatsizlikler” açýkça görülür. KSD’ye göre çeþitli devlet biçimleri mevcuttur. Örneðin, oligarþik devlet, demokratik devlet, faþist devlet, vb. Emperyalist dönemde burjuva-demokratik devlet yerini oligarþik devlete býrakmýþtýr. Oligarþik devlet,
demokrasinin finans-kapitale kadar daralmasý demektir. (Yani, burjuva demokratik yönetiminin emperyalist dönemdeki görünümü
oligarþik devlettir.) Burjuvazinin yönetiminin, er ya da geç gideceði yer, son aþama faþizmdir. Öyle ise, ülkemizde “faþizm týrmanmaktadýr”!
Görünüþte çok kitabi olan bu tespit, dünya emperyalist zincirini homojen bir nitelik olarak düþündüðünden dogmatizmin tipik
ifadesidir. Fakat bugün dünyada kapitalizmin iç dinamikle geliþtiði
ülkelerle, bu iç dinamiðin çarptýrýldýðý ülkeler mevcuttur. Bunlarýn
yönetimlerinin, III. bunalým döneminde, oligarþik nitelik almasý ayný
olduklarý ve ayný geliþim, uygulama vb. sahip olduklarý anlamýna
gelmez. Ayrýca, her ülkenin önündeki devrim aþamasý ayný deðildir. Ki, burjuva demokratik devrimin kapitalizmi geliþtireceði ve bu
anlamda emperyalist sömürüye “geri dönme” olasýlýðý mevcut olan
ülkelerle, tek yolun sosyalizm olduðu ülkeler ayný potaya konamaz.
Üçüncü olarak, faþizm (klâsik faþizm), devrim durumunun mevcut olduðu þartlarda, kitlelerin hareket ve tepkilerinin
(ki bunlar devrim durumunun somut belirtileridir) terörle, yani
siyasal zorun askeri biçimde maddeleþtirilmesiyle engellendiði
dönemin yönetim biçimidir. Fakat kapitalist-emperyalist ülkelerde, gerek kapitalizmin iç dinamikle geliþmesi; gerekse emekçi
halkýn uzun ve kanlý mücadeleler ile demokratik hak ve özgürlükleri elde ettiði ve bunlarýn devlet içinde kurumlar ve yasalarla
güvence altýna alýndýðý ülkelerde, bu uygulama, (siyasal zoru
askeri biçimde maddeleþmesi) yönetim biçiminin deðiþmesini
gerektirir. Bir baþka deyiþle, kitlelerin devlet içinde kurumlar
ve yasalarla güvence altýna aldýrdýðý (alýnan deðil, aldýrýlan)
demokratik hak ve özgürlükler kaldýrýlmadan, mevcut yönetim
terör uygulamasýna giremez ya da girdiði uygulama kendi devlet gücü ile “geri teper.” Bu nedenle, siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi, bir yandan kitlelerin demokratik hak ve özgürlüklerini güvence altýna alan kurumlarýn ve yasalarýn kaldýrýlmasý; diðer yandan kendi uygulamasýnýn “yasallaþtýrýlmasý”
108
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
için yeni kurum ve yasalarýn oluþturulmasýný gerektirir. Ýþte,
bunun sonucu olarak, eski devlet biçimi (örgüt ve iþleyiþi) deðiþtirilip, yeni uygulamaya (zorun bu uygulamasýna) uygun hale
getirilmesi söz konusudur. Bu yeni kurumlar, yeni yasalar, yeni
fikirler (ideoloji) demektir. Faþizmin kurumlarýyla gelmesi (ki
zorunluluktur) ve yeni devlet biçimi olmasý bundandýr.* Faþizmin olduðu yerde, toplumsal dengenin (ki bu da bir çeþit suni
dengedir) açýk terör dýþýnda hiç bir yöntemle saðlanamamasý
söz konusudur.
Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki durum ise temelden farklýdýr.
Bu farklýlýk en genelde, ülkenin emperyalizme baðýmlý olmasýndan
ileri gelir.
Bir kere, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, oligarþi yalnýz finanskapitalin damgasýný taþýmaz. Oligarþi, feodal ve toprak burjuvazisinin en irileþmiþ kesimlerini de içinde barýndýrýr.
Ýkinci olarak, varolan yerli tekelci burjuvazi, ülkenin iç dinamiðinin ürünü olmayýp, emperyalizmle baþtan bütünleþerek doðmuþ ve emperyalizmin yarattýðý bir güçtür. Bu anlamda milli niteliði yoktur. Bu yüzden de milli burjuvazinin ve ülkenin iktisadi evriminin doðal sonucu olan, “son aþamadaki devlet biçimi” olan faþizm söz konusu olamaz. Ülkede faþizmden bahsedilebilinirse bu
yeni tip, yani sömürge tipi faþizmdir. Bu konu, yani milli tekelci
burjuvazinin mevcudiyeti faþizm için nitelik belirleyicidir. Herþeyden
önce faþizm devlet biçimi olarak varolabilmesi için, iç dinamiðin
ürünü olan, milli tekelci burjuvazinin mevcudiyeti þarttýr. Dimitrov,
Bulgaristan’ý tahlil ederek, faþizm oluþmasýnýn kaçýnýlmazlýðýný kanýtlarken Bulgar burjuvazisini þöyle tanýmlýyor:
“Bu ülkelerin (yarý-sömürge ülkeler diyor Dimitrov)
burjuvazisi yabancý sermaye ile rekabet edebilmek için,
proletaryayý her zaman gaddarca sömürmüþ ve köylü
kitlelerini soymuþtur.”133 (abç)
Bu ifadeden de anlaþýldýðý gibi, yerli burjuvazi, iç dinamikle
(iç dinamik sonucu) oluþmuþ bir burjuvazidir. Bu anlamda, iktidara yönelik faþizm giriþimini besleyecek bir maddi ve iktisadi temeli,
* Faþizme baþvurma nedeni, kitlelerin hareketinin artarak düzeni yýkmaya yönelmesidir.
Yani, milli kriz ve bunun sonucu ortaya çýkan devrim durumudur.
133
Dimitrov, Faþizme Karþý Birleþik Cephe, s. 29.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
109
ülke içinde mevcuttur. Bizim gibi, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde böyle bir temelin mevcut olmadýðý açýktýr. (Kapitalizmin
emperyalizmin taleplerine uygun –dýþ dinamikle– geliþtirilmiþ olmasý
sonucu, yerli tekelci burjuvazinin iþlevi emperyalist talepler yönündedir.) *
Üçüncü olarak, ülkedeki kapitalizm emperyalist taleplere
uygun ve emperyalizmin talep yetersizliðini tatmin için geliþtirildiðinden oligarþi, kitleleri siyasal olarak yedeklemede üretim
artýþýnýn “güç”lerini (ekonomik) kullanamamaktadýr. Bunun sonucu olarak, mevcut feodal yapý çözülüp, “üst yapýda feodal iliþkiler
muhafaza edilerek (örneðin emeðin feodal sömürüsü sürdürülüp,
feodal ideolojiler muhafaza edilirken) alt yapýda kapitalizm egemen unsur haline gelmiþtir (Pazar için üretim).”137 Böylece devletin
yapýsý oligarþik nitelik alýrken, oligarþinin mevcut yapýsýný aynen
yansýtmaktadýr. Oligarþik devlet aygýtý bu ülkelerde, feodal ideoloji
ve kurumlarý; burjuva demokratik kurumlarý; emperyalist sömürüyü garanti altýna alan (alýcý) kurumlardan oluþmaktadýr. Bu kurumlarý ve bunlarýn güvencesi yasalarý belirleyen, ülkedeki sürekli milli
kriz ve oligarþinin durumudur. Gerek oligarþi içindeki sýnýf ve tabakalar arasýndaki, gerekse oligarþi ile halk arasýndaki çeliþkinin gel* Kimileri bu tespitlerimiz karþýsýnda Bulgaristan gibi (Dimitrov yarý-sömürge demektedir) ülkelerinde emperyalist hegemonya altýnda olduðunu ileri sürerek karþý çýkabilirler. Fakat, yakýndan bakýldýðýnda, Dimitrov’un tahlil ettiði ülkelerle, geri-býraktýrýlmýþ ülkeler farklýdýr. Herþeyden önce, farklý emperyalist sömürü yöntemleri gündemdedir. Dimitrov
yarý-sömürge diye tanýmladýðý Balkanlarý þöyle tanýmlýyor:
“Balkan ülkeleri ve Macaristan, emperyalizmin birer yarý-sömürgesi durumun-dadýrlar.
Bu ülkeler, emperyalist devletlerin çok geliþmiþ kapitalizminin güçlü rekabetiyle karþý
karþýya kalan, endüstrisi zayýf tarým ülkesidir ... Yabancý pazarlar eriþilmesi oldukca güç, iç
pazarlar ise, geniþ kitlelerin düþük satýn alma gücü yüzünden oldukca sýnýrlýdýr. Ellerindeki
olanaklar kapitalizmi istikrarlý ve üretimi rasyonal bir hale getirmek için son derece yetersizdir.”134 Bu þartlar altýnda, “burjuvazi egemenliðini korumayý, kitlelerin devrimci çýkýþýný
bastýrmayý, kapitalist istikrara ve rasyonalliðe ulaþmayý, ancak halk kitlelerinin zararýna
olacak bir faþist diktatörlükle baþarabilir.”135 Bu zayýflýðý ve zaaflarý sonucu bu ülkelerde
“faþizm, yukardan-aþaðýya” devlet örgütünün yardýmýyla “gelmiþtir”.136
Görüldüðü gibi, Dimitrov’un yarý-sömürge olarak tanýmladýðý ülkelerle, günümüzdeki
geri-býraktýrýlmýþ ülkeler farklýdýr. Bu fark anlaþýlmadan Dimitrov’un faþizm tanýmlamalarýný
ülkemize aktarmak dogmatizmin ta kendisidir. KSD oportünizminin yaptýðý budur. Zaten
KSD’nin devlet, devrim ve emperyalizm tahlilleri bu dogmacýlýðýn, eklektizmin ifadeleriyle
doludur.
134
Dimitrov, Faþizme Karþý Birleþik Cephe, s. 28.
135
Dimitrov, age, s. 29.
136
Dimitrov, age, s. 30.
137
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
110
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
miþ olduðu seviye, siyasal zorun uygulanýþýný þartlandýrýr. Bu ülkelerde siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi sürekli gündemdedir. Bir baþka deyiþle, bu ülkelerde siyasal zor, askeri biçimde
somutlaþtýrýlmasý (maddeleþme) koþullarý içinde, bu koþullara uygun olarak sürdürülür. Ancak siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi için mevcut koþullarýn derinleþmesi, yani olgunlaþmasý
gerekir. Bu ayný zamanda yönetimin de askerileþmesi demektir.
“Siyasal zor, oligarþinin elinde ilk þart olarak, oligarþinin siyasal hakimiyetini korumasý þeklinde görevini
somutlaþtýrýr. Kuþkusuz en önemli araç, devlet aygýtýdýr.
Devlet, bu dönemde, hakim sýnýflarýn karakterine bürünerek oligarþik devlet niteliðini almýþtýr. Siyasal zorun bu
biçimdeki görevi ona üretim iliþkileri tarafýndan verilmiþtir. Ve temel görevi, mevcut üretim iliþkilerinin devamýný saðlamayý yerine getirmektir. Bu görevin yerine getiriliþinde ‘zor’un askeri biçimde maddeleþmesi ve görünür olmasý, a- Hakim sýnýflarýn kendi iç çeliþkileri yüzünden idare edememeleri, b- Geliþen sýnýfsal muhalefetlerin mevcut üretim iliþkilerini tehdit eder nitelik almalarý, c- Doðrudan doðruya iktidara yönelik siyasal alternatifin ortaya çýkmasý durumlarýnda olur.”138
Ülkemizde özellikle 12 Mart sonrasý uygulamalarda oligarþi
içindeki çeliþkiler sonucu devlet yönetiminde “yönetemezlik” ortaya çýkmýþtýr (“uyumsuz hükümetler” esprisi). Fakat salt bununla
yönetimin askerileþmesi söz konusu olamaz. Bu nedenle siyasal
zor, askeri yönetim olarak, maddeleþemez. Fakat yine bu dönemlerde mevcut üretim iliþkilerine yönelik muhalefetin ve siyasal iktidar
alternatifinin ülke çapýnda olmamasý hallerinde yönetim yine askerileþemez. Ancak muhalefetin görüldüðü ve iktidar alternatifinin
“ele geçirildiði” yerde (parçada) siyasal zor askeri biçimde maddeleþtirilir. Bütün açýsýndan ise, bu parçadaki uygulama, demagoji,
gözdaðý unsuru olarak kullanýlýr. “Bir baþka deyiþle, oligarþi emekçi
yýðýnlarýn muhalefetinin topyekün muhalefete dönüþmesine hiç bir
zaman izin vermeyecek ve daha mevzii durumlarda iken uygulayacaðý zor ile sindirerek kitleleri pasifize etmeye çalýþacaktýr.”139
138
139
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
Ýlker Akman, age.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
111
“Oligarþinin proletaryanýn siyasal özgürlüðünü
ortadan kaldýrarak ve emekçi yýðýnlarýn tepkileri siyasal zor ile pasifize ederek hayatiyetini devam ettirdiði yönetime oligarþik yönetim veya sömürge tipi faþizm adý verilir.
Bu yönetim biçimi metropollerde görülen, ne demokratik, ne de faþist yönetimlere benzer. Onlardan
gerek biçim, gerekse muhteva olarak farklýdýr. Geribýraktýrýlmýþ ülkelerin karakterine özgüdür.”140
Evet, iþte, emperyalizmin III. bunalým geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde siyasal zorun sürdürülüþ biçimi ve bunun koþullandýrdýðý
devlet biçimi budur.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, bizim gibi geri-býraktýrýlmýþ
ülkelerde, zorun uygulanýþý ve buna göre biçimlenen devlet
aygýtýnýn temel görevi, emperyalist üretim iliþkilerini korumak
ve suni dengeyi devam ettirmektir.
140
112
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
II.
SUNÝ DENGE
Emperyalizmin III. bunalým döneminde, geri-býraktýrýlmýþ
ülkeler için en karakteristik deðiþimin (olgunun) suni denge olduðunu söyledik. Fakat, suni denge olgusunun ekonomik, sosyal,
politik ve felsefi temelleri kavranamazsa, bu olgu devrimci politikada kaderciliðin pasifizmine yol açarken, diðer yandan (düþmanýn
güçlülüðünü abartarak) konformizmin pasifizmine yol açar.* Öncü
Savaþýnýn maddi temelini teþkil eden suni denge olgusu, ayný zamanda tüm pasifist çalýþma tarzlarýnýn da yüzünü açýða çýkartan
niteliðe sahip olmasý, ülkemiz (ve dünya) solunda, bu olguyu tespit eden tahlillere her türlü saldýrýya yol açmýþtýr.
Bazýlarýna göre diyalektikte denge kavramý yoktur, o yüzden anti-Marksist bir tespittir! Bir diðer unsurlara göre ise, denge
nesnel (objektif) bir olaydýr, bu nedenle “suni denge” yanlýþtýr! Bir
baþka kesime göre ise, suni denge diye bir olgu yoktur, “kararsýz
denge” mevcuttur! Tüm bu karþý çýkýþlarýn temelinde suni denge
olgusunun ekonomik, sosyal ve felsefi temellerinin kavranamamasý yatar.
Herþeyden önce denge kavramý mekanik bir kavramdýr ve
durgunluðu ifade etmesi bakýmýndan Marksizm dýþýdýr. Bir baþka
deyiþle, diyalektikte tek baþýna ve hareketten ayrý denge durumu
yoktur. Denge doðrudan doðruya, hareketin belli bir evresinde ortaya çýkan ve bir önceki harekete göre (göreli) “hareketsizliði” belirleyen bir kavramdýr.
“Denge hareketten ayrýlamaz. Dünyasal cisimlerin
hareketinde, hareket dengededir ve denge harekettedir. (Baðýntýlý) Ama tüm, özellikle baðýntýlý hareket, yani
burada her cismin hareketi hareket halindeki bir cismin
* Ayný suni denge olgusunun, ekonomizm sapmasýna yol açtýðýný daha önce belirtmiþtik.
Burada ele aldýðýmýz sapmalar doðrudan, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin
uygulanmasýnda ortaya çýkan sapmalardýr.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
113
üzerinde, baðýntýlý bir hareketsizliðin, dengenin meydana getirilmesi yolundaki çabadýr. Cisimlerin baðýntýlý bir hareketsizlik içinde bulunmasý olanaðý, dengenin geçici durumlarý olanaðý, madde ve bununla
birlikte hayatýn farklýlaþmasý için temel koþuldur.” (Engels)141 (abç)
Diyalektiðin bu ifadelerinden sonra denge kavramý anlaþýlabilinir. Her þeyden önce, bir maddenin tek baþýna hareketsizliðinden
ya da denge durumundan bahsedilemez. Çünkü diyalektiðe göre,
her þey bir bütündür, her þey birbirine baðlýdýr. Bu anlamda maddenin hareketi bir bütün içinde söz konusudur.
Diyalektik metafiziðin tersine, doðayý, rasgele toplanmýþ, birbirinden baðýmsýz ve birbirini dýþtalayan olgular olarak ele almaz.
Tersine, nesneleri, olgularý, kendi aralarýnda organik iliþkileri bulunan, birbirine baðlý ve birbirini karþýlýklý þartlandýran, baðýntýlý, bir
bütün olarak görür. “Her denge, ya sadece göreli hareketsizlik,
ya da gezegenlerdeki gibi denge durumunda harekettir”142 ifadesi bunu açýklar.
Hareketin temeli zýtlarýn mücadelesine dayanýr. Hareketin
olduðu yerde, çeliþki vardýr. Çeliþkinin olduðu yerde hareket
vardýr.
“Her çeliþki, gerçekte, zorunlu olarak iki yön taþýr, bu
yönlerin birbirine karþýtlýðý, ele alýnan süreci nitelendirir.
(...) Belirli bir anda baþlýca rolü oynayan, yani yüz yüze
karþýtlarýn hareketini belirleyen yöne aðýr basan yön diyoruz. Öteki yön, ikincil yöndür.”143
Ýþte, bu iki zýt yönün karþýlýklý mücadelesi hareketi oluþturur.
Bu mücadele, aðýr basan yönün ikincil yöne karþý üstünlüðünü
devam ettirme ve ikincil yönün (aðýr basan yönü yenerek) aðýr basan yön haline gelme þeklinde ikilidir. Bu ikili mücadele hareketi
doðurur. Çeliþki evrenseldir. Öyle ise, “Hareket maddenin varoluþ
biçimidir. Hiç bir zaman, hiçbir yerde hareketsiz madde ne olmuþtur, ne de olabilir.”144
“Her bir hareket denge yönünde çaba gösterir, bir
Engels, Doðanýn Diyalektiði, s. 300, Sol Yay.
Engels, age,s. 130.
Politzer, Felsefenin Temel Ýlkeleri, s. 154, Sol Yay.
144
Engels, Anti-Dühring, s. 127.
141
142
143
114
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
bütün olarak hareket herbir dengeyi ortadan kaldýrýr.”145
Bu, ayný zamanda çeliþkinin iki yönünün deðiþimi demektir. Eski zýtlarýn birliðinin parçalanmasý bir nitel deðiþim ortaya
çýkartýr. Bu yeni durum yeni bir zýtlarýn birliðini, yeni bir mücadeleyi ifade eder. Fakat o an için bulunan iki yönün karþýlýklý mücadelesinde öyle bir an gelir ki, iki yön birbirini dengeler. Fakat bu durum, bir önceki zýtlarýn (yönlerin) durumuna göre bir dengedir
(göreli). Bu anlamda da bir önceki durumun oluþturduðu, belirli
bir harekete göre bir anlam taþýr.
“Her hareketsizlik, her denge, sadece görelidir, ancak þu ya da bu belirli hareket biçimine göre bir anlam taþýr.”146 (abç)
“Her denge ancak baðýntýlý ve geçicidir.”147
Kýsaca özetlersek, her þeyin temelinde hareket vardýr ve hareket süreklidir. Fakat hareketin belirli bir evresinde, hareketi oluþturan yönlerin eþdeðer hale gelmeleri durumu dengeyi oluþturur.
Bu anlamda oluþan denge durumuna kararsýz denge de diyebiliriz.
“Su molekülleri biraraya toplanma eðilimindeki yapýþma kuvvetiyle (çekim) molekülleri uzaklaþtýrma eðiliminde ki daðýlma kuvveti (itim) arasýndaki çeliþkinin bulunduðu yerdir. Katý durumda (buz), çeliþkinin aðýr basan
yönü moleküller arasýndaki yapýþma kuvvetidir. (Çekimin itme üzerinde egemenliði); gaz durumunda ise, aðýr
basan yön daðýlma kuvvetidir (itmenin çekim üzerinde
egemenliði). Sývý durumu ise, iki kuvvet arasýnda kararsýz denge durumudur.”148
Kararsýz denge durumlarý, itimle çekimin mutlak olarak eþdeðer olmasý demek deðildir. Söz konusu olan, itim-çekim mücadelesinin ne yönde geliþeceðinin belirsizliði, diðer durumlara göre
hareketsizliðidir. Bu açýk bir durumdur. Su örneðini ele alýrsak, sývý
halde bulunan su molekülleri (ki, suyun gerçek durumunu belirler) belirli sýcaklýk derecesinde bulunurlar. Bu kararsýz denge durumunda (sývý halde) daðýlma kuvvetinin (itim) mutlak üstünlüðünü ifade eder. Ayný þekilde, belirli bir sýcaklýða göre daha alt bir
Engels, Doðanýn Diyalektiði, s. 300.
Engels, Anti-Dühring, s. 129.
Engels, age, s. 301.
148
Politzer, Felsefenin Temel Ýlkeleri, s. 154.
145
146
147
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
115
sýcaklýk durumu çekimin üstünlüðü demektir.
Kararsýz denge kavramý, mekanik bir kavram olup, mekanik hareketteki denge durumunu ifade eder. Yine de, denge ile
ilgili tüm kurallarýn geçerli olduðu bir durumdur. Fakat toplumsal
hareketlerin, mekanik hareketten farklýlýðý kararsýz denge kavramýný dýþtalar.
Bir toplum, üretim tarzý (ekonomik temel) ve bunun üstünde yükselen üst yapýsý ile nitelenir. Bu nedenle, toplumsal denge
durumlarý, ekonomik temel ve üstyapý iliþkilerinin bütünün deðerlendirilmesiyle anlaþýlabilinir.
Toplumsal bir sýnýf, üretim araçlarýnýn sahibi olduðu zaman,
kendisi için elveriþli olan üretim iliþkilerini “kiþileþtirir.” Bir baþka
deyiþle, üretim iliþkilerinin niteliðini belirleyen, üretim araçlarýnýn
mülkiyetidir. Ýþte bu mülkiyeti elinde tutan sýnýf (ya da sýnýflara)
hakim sýnýf (ya da sýnýflar) diyoruz.
Üst yapý ise, bir toplumun politik, hukuki, dini, artistik, felsefi görüþleri ve buna uygun düþen politik, hukuki, ve diðer kurumlardýr. Sýnýflý toplumlarda, devletin varlýðý, üstyapýnýn tüm varlýðýna
özel bir karakter damgasý vurur. Devlet, üstyapýnýn örgütleyici öðesidir. Ayný þekilde devlet, zorun sistemli ve örgütlü aygýtýdýr.
Toplumsal dengeyi belirleyen iki ana unsur (ekonomik temel
ve üstyapý) artýk netleþmiþtir: Hakim sýnýflarýn hareketi ve siyasal
zorun uygulanýþý. Öyle ise toplumsal dengeyi belirleyen, o toplumdaki hakim sýnýfýn diðer sýnýflarla iliþkisi, hakim sýnýfýn iktisadi evrimin hareketiyle olan uygunluðu ve siyasal zorun iktisadi evrim karþýsýndaki durumudur.
Bir toplumda toplumsal dengeden söz ediliyorsa sýnýflar arasý
çeliþmelerin ve sýnýflar arasý hareketlerin, toplumun genel hareket
çizgisine uygun düþmelerinden bahsediliyor demektir. “Bu durumlarda toplumun genel hareketinin (ki, bu hareketi belirleyen üretici
güçlerdir) lokomotifi olan sýnýfýn çekiþi (ya da bu sýnýfýn hareketi)
diðer sýnýflarýn o sýnýfa (çekici sýnýfa) karþý olan hareketlerine (tepkilerine) üstündür.”149 Yani, toplumun genel hareketinin, toplumun
hakim sýnýf (ya da sýnýflarýn) hareketiyle uygunluk göstermesidir.
Bir baþka ifadeyle, üretici güçler ile üretim iliþkilerinin uygunluk
içinde olduðu dönemlerde toplum dengededir. Bu toplumsal den149
116
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
ge durumu, sýnýflarýn karþýlýklý iliþkilerinin, toplumun iktisadi evrimi
yönündeki hareketine göre hareketsizliði ifade eder. Yani, iktisadi
evrimin hareketi içinde (objektif bir geliþim) sýnýflarýn hareketleri
(subjektif yön) bu evrime (harekete) uygundur. Bu dönemlerde
mevcut sýnýflarýn hareketi, egemen sýnýflarýn hareketiyle uygunluk
içindedir. Böylece egemen sýnýflar diðer sýnýflarý siyasal olarak yedeklemektedir.
Toplumsal dengenin mevcut olduðu dönemlerde, siyasal
zor, eski hakim sýnýflarýn geriye dönüþ çabalarýný engellemek amacýyla kullandýðý gibi; iktisadi evrimin hareketini yeni bir toplumsal
dengeye doðru çekmek isteyen güçlere karþý da kullanýr. Böylece
siyasal zor, iktisadi evrime uygun hareket eder. (Bu dönemlerde
zor aygýtý olan devlet, toplumdan baðýmsýzlaþýr, “hakem” rolünü
oynar.)
Maddenin varoluþ biçimi harekettir. Bu nedenle üretici güçlerin geliþimi (hareketi) sürekli ve kesintisizdir. Bu kesintisiz hareket,
belirli bir zaman sonra, üretim iliþkilerinin çerçevesiyle çatýþýr. Üretim iliþkileri, artýk üretici güçlerin hareketini engelleyen bir unsur
durumuna gelir. Ýþte bu andan itibaren toplumsal denge bozulur
ve toplum, dengesiz bir toplumdur. Bu hakim sýnýflarýn hareketinin
iktisadi evrime ters düþmesi demektir.*
Toplumsal dengenin, iktisadi evrimin içersinde ortaya çýkýþý,
her hareketin denge yönündeki (doðal) geliþiminden baþka bir
þey deðildir. Fakat, toplumsal dengenin doðadaki diðer denge durumlarýna göre farklýlýðý, hareketsizliði ifade etmemesidir. Yani,
toplumsal denge kavramý, hareket içindeki hareketi ve bu hareketin genel harekete uygunluðunu ifade eder. Ýktisadi evrimin
doðal gidiþatý içinde ortaya çýkan bu denge durumlarýna “barýþ
dönemleri ya da evrim dönemleri” adý verilir.
Her denge, baðýntýlý ve geçici olduðu gibi, toplumsal dengenin bu durumu da geçicidir. Üretici güçlerin geliþiminin mevcut
üretim iliþkileri ile çatýþmaya baþlamasýyla (sýnýflý toplumlarda bu
* Mekanik harekette üç tür engel vardýr, 1- Aþýlabilir engeller. Bunlar hareketin içinde
ortaya çýkan ve hareketi durdurmayan engellerdir. 2- Aþýlamaz engeller. Bu hareketi daha
doðrusu hareketin o biçimini yok eden yeni bir hareket yaratan engellerdir. 3- Hareketi
geçici bir süre için durduran engeller. Bu üçüncüsü denge durumlarýný yaratýr. Bu
durumlarda hareketin biçiminin deðiþmesi deðil, yalnýz hareketin gecikmesi söz konusudur.
Tüm bunlar, mekanik hareket ve denge durumlarýný ifade eder.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
117
kaçýnýlmazdýr) toplumsal denge parçalanýr. Artýk toplum, dengesiz
bir toplumdur. Üretici güçlerin üretim iliþkileri ile çatýþmasýnýn neleri
doðurduðunu görelim:
Önceleri üretici güçleri olanca hýz ve bereketiyle geliþtiren
mevcut üretim iliþkileri üretici güçlerin geliþimine ters düþmeye
baþlar. Bu durumda, üretici güçlerin gelmiþ olduðu seviyeye uygun
üretim iliþkileri ortaya çýkmazsa, yavaþ yavaþ, üretim tümüyle sarsýntýya uðrar, üretim krizi ve üretim güçlerinin yýkýmý gündeme
gelir. Bunlarýn toplumsal sýnýflara yansýmasý, artan yoksulluk, sefalet, açlýktýr. Bu da, kaçýnýlmaz olarak insanlarýn yeni bir toplum
arayýþý ve yeni toplum için mücadelesini gündeme getirir.
Yeni üretim iliþkileri, eski toplumun baðrýnda yeþermiþ olduðundan kendine uygun sýnýf ortaya çýkarmýþtýr. Ýþte, bu yeni sýnýfýn, mevcut egemen sýnýfa karþý mücadelesi toplumsal dengeyi
parçalar. Bu, birinci yöndür. Diðer taraftan, mevcut egemen sýnýflar, yeni üretim iliþkileri ve güçlerine karþý en þiddetli bir þekilde direnir. Bu direnmeden amaç, kendisinin varlýk þartý olan mevcut
üretim iliþkilerini korumak ve devam ettirmektir. Bu ise siyasal zorun (ve bunun sistemli ve örgütlü uygulayýcýsý devlet), iktisadi evrimi
kontrol etmeye yönelmesi demektir. Bir baþka deyiþle, artýk siyasal
zor iktisadi evrimin yoluna çýkar. Böylece, üstyapý, alt yapýsý ile birlikte toplumsal dengeyi bozar. Bu, ikinci yöndür. Artýk geçmiþte
iktisadi evrim ile uygunluk içindeki güçler, iktisadi evrimi kontrole
ve hareketini engellemeye baþlamýþtýr.
“Toplumda, iktisadi geliþmenin sürükleyicisi iktisadi
evrime (tarihi olarak) ters düþen bir sýnýf olduðu sürece
ve siyasal zor toplumdan baðýmsýzlaþtýðý ölçüde (böyle
durumlarda siyasal zor kaçýnýlmaz olarak iktisadi evrime
ters düþmektedir) o toplum ‘dengesiz’ bir toplumdur.”150
Ýþte, bu þartlar içinde toplum ayakta duruyorsa, yani
mevcut düzen sürdürülebiliyorsa, o toplumdaki denge, suni
dengedir. Bu bir politik niteliktir ve bu niteliði ifade etmek amacýyla toplumsa dengeyi suni denge olarak ifade ediyoruz.*
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
* Ayný iktisadi geliþim, ayný noktada egemen sýnýflarýn iç çeliþkilerini keskinleþtirir.
Üretici güçlerin geliþimi engellendiði için üretim azalmýþtýr. Bunun sonucu olarak, hakim
sýnýflarýn çýkarlarý (ticari kelimeyle kârlarý) azalýr. Bu da çýkar çatýþmasýný keskinleþtirir. Bu
çatýþma sonucunda, bir kýsým unsurlar zayýflayýp giderken, diðer bir kýsým daha da güçlenip
150
118
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Bu niteliði belirleyen unsurlarý sýralarsak:
a) Bu dönemde siyasal zor uygulamasý, iktisadi evrimi kontrole yönelmiþ olup, toplumsal sistem temel olarak siyasal zor ile
ayakta durmaktadýr.
“Zorun tarihte iktisadi evrim karþýsýnda oynadýðý rol
açýktýr. Ýlkin her siyasal zor, önce toplumsal nitelikte iktisadi bir göreve dayanýr ve ilkel topluluklarýn daðýlmasýnýn
toplum üyelerini özel üreticiler haline dönüþtürdüðü, yani
onlarý ortak toplumsal yöneticilerine daha da yabancý
kýldýðý ölçüde artar. Ýkincil olarak, toplumdan baðýmsýz
kýlýndýktan sonra, siyasal zor iki yönde etkili olabilir; ya
iktisadi evrim yönünde –bu durumda ikisi arasýnda çatýþma yoktur– iktisadi evrim hýzlanýr. Ya da zor, iktisadi
evrime karþý çýkar, ve bu durumda, birkaç istisna dýþýnda,
iktisadi evrime yenik düþer.”151
Suni denge koþullarýndaki siyasal zor, bu ikinci çeþittir. Ve
suni dengenin olduðu yerde, egemen sýnýflarýn siyasal zoru, yenilmenin objektif þartlarý içindedir. Bu ayný zamanda, iktisadi evrim
yönündeki siyasal zorun (devrimci) zaferinin objektif þartlarýnýn
mevcudiyeti demektir.
b) Halkýn, üretim düþüþü sonucu, ekonomik ve sosyal
tepkileri; siyasal zorun uygulanýþý sonucu, siyasal tepkiler artmýþtýr. Bir baþka deyiþle, kitlelerin tepkilerinin iktidara yönelik
hale gelmesinin objektif þartlarý mevcuttur.
Ýþte bu objektif þartlar içinde bulunan toplum, halen
ayakta duruyorsa, toplumsal denge (dengesizliðin geçici bir
süre için düzenlenmiþ hali) suni bir dengedir.
“Her sýnýflý toplumda siyasal zor vardýr. Bu ‘zor’,
üretici güçlerin, geliþirken kendine uygun düþen üretim
iliþkileri çerçevesinde, üretici güçleri ellerinde tutanlara
verdiði ve görevi olan bir siyasal zordur. Bu siyasal zorun
görevi, üretici güçlerin geliþmesinin yolunu açmaktýr. Üretici güçlerin geliþmesine engel olan, üretici güçlerin eski
geliþme durumuna uygun düþen (ama artýk eski olan)
eski üretim iliþkileri olacaðý gibi, üretici güçlerin ‘eski
irileþir. Ýþte zümreleþme ve bunun sonucu oligarþinin ortaya çýkýþý.
151
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
119
sahibi’ sýnýflar da olabilir. Bu durumlarda, siyasal zor,
iktisadi evrime uygun düþen ve onun yolunu açan görevini yerine getirir. Bu þekilde iktisadi durum, kendi iliþkilerinin yarattýðý siyasal zoru kendi hizmetine sokmuþ, onu
toplumsallaþtýrmýþ olur. Kapitalizmin geliþme döneminde, burjuvazinin siyasal zoru, böyle bir siyasal zordur.(...)
Emperyalist dönemin belirgin özelliði: üretici güçlerin gelmiþ olduðu seviyeye uygun olarak ortaya çýkan
üretim iliþkilerinin, üretici güçlerle uzlaþmaz zýtlýða varmýþ
olmasýdýr. Bu durumun sýnýfsal plana yansýmasý, artýk
burjuvazinin tarihin treninin lokomotifi olamamasý,
aksine, ortaya çýkardýðý sýnýfýn (proletaryanýn) götürücü sýnýf karakterine sahip olmasýdýr. (...)
Emperyalist dönemde üretici güçlerin ürünü olan üretim iliþkileri, varlýklarýný devam ettirmek için üretici güçleri
baský altýna almak zorundadýrlar. Bir zamanlar burjuvazinin elinde toplumsal bir görevi olan siyasal zor, bu kez
yine burjuvazinin elinde mevcut üretim iliþkilerini, üretici güçlere uygun düþen yeni bir biçimde düzenleme görevini yerine getireceði yerde, engelleyici bir nitelik olan
üretim iliþkilerini devam ettirme görevini üstlenir. Yani
topluma yabancýlaþýr.”152 (abç)
Emperyalizmin III. bunalým döneminde, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, kapitalist üretim iliþkileri, ülkelerin iç dinamiði ile (kendi
iktisadi evrimi sonucu) deðil de, emperyalizm (dýþ dinamik) tarafýndan geliþtirilmiþ olmasý, emperyalist sistemdeki çeliþkilerin ülkeye
þiddetle yansýmasýna neden olur. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki emperyalist üretim iliþkileri çarpýk bir kapitalistleþmeyi ifade eder. Emperyalist dönemle birlikte, kapitalizm geri üretim iliþkisi olmasý ve
bu nedenle siyasal zorun iktisadi durumu kontrole yönelmesi geribýraktýrýlmýþ ülkelerde çok daha fazladýr.
Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde sürekli bir milli bunalýmýn mevcudiyeti, yani devrim durumunun sürekli olarak var olmasý, toplumsal çatýþmayý (iç savaþý) sürekli gündemde tutar. Bu nedenle,
bu ülkelerde siyasal zor, yalnýz ekonomik yapýyý kontrole deðil,
sosyal ve politik hayatý da sürekli kontrol altýna almaya yönelir.
152
120
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Ülkede emperyalist üretim iliþkilerinin egemen olmasý ile ortaya
çýkan toplumsal üretim artýþý ve nispi refah suni dengeyi kurmakta kullanýlýr. Ancak, gerek ülkenin iç çeliþkilerinin gelmiþ olduðu
seviye, gerekse kapitalizmin dýþa baðýmlýlýðý, uzun dönemde suni
dengenin bu özelliðini yok eder. Siyasal zor temel ve belirleyici
olur. Zaman içinde milli bunalýmýn derinleþmesine paralel olarak,
suni dengeyi korumak ve devam ettirmek amacýyla siyasal zor
askeri biçimde maddeleþir.
Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, kitlelerin tepkileri (bilinçsiz ve
kendiliðinden gelme) ikili niteliktedir: Anti-emperyalist ve anti-oligarþik.
Emperyalist iþgal gizlendiðinden, kitlelerin emperyalizme karþý olan tepkileri pasifize olur. Gerçekte bu gizleme, demagoji ile,
yaygara ile (“sanayileþen Türkiye”, “büyük Türkiye” gibi) saðlanmaktadýr.
Kýsaca özetlersek, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde toplumsal denge (suni dengedir bu) emperyalist üretim iliþkilerinin geliþmesinin
meydana getirdiði “nispi refah” ile kurulur ve oligarþik devletin ordusu, polisi ve her türlü propaganda ve pasifikasyon araçlarý ile yürüttüðü siyasal zor ile sürdürülür. Bunun sonucu olarak da, halkýn
kendiliðinden-gelme tepkileri (objektif olarak mevcuttur) pasifize
edilmiþtir. Ancak ülkede siyasal zor ve onun askeri biçimde maddeleþmesi, klâsik faþizmde olduðu gibi, kitlelerin oligarþiye siyasal
olarak yedeklenmesini saðlayamaz. Bu ülkelerde kitlelerin oligarþiye
karþý olan tepkilerinin sindirilmesi söz konusudur. Bu tepkiler açýk
mücadele ve çatýþma durumuna gelememektedir.
Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, suni denge, kitlelerin bilinçlenmesini engellediði anlamda da devam eder. Bütün olarak suni
denge, halkýn objektif olarak mevcut olan tepkilerini, subjektif olarak “eylem içinde” ifade edememeleri demektir. Temelinde oligarþinin gözdaðý, yaygara ve demagojisine dayanan kuvvet gösterisi yatar. Bu ülkelerde Halk Savaþýnýn baþlayabilimesi için gerekli
siyasal tecrit ve kendiliðinden gelme hareketler (kitlelerin tepkilerini eylem içinde ifade etmeleri) suni dengenin bozulmasýyla mümkündür. Bu da, bu ülke devrimlerinde zorunlu bir durak olan Halk
Savaþýnýn baþlayabilmesi için yeni bir aþamayý gündeme getirir:
Öncü Savaþý. Öncü Savaþý, bir yandan suni dengeyi yaratan maddi
temellere saldýrarak, kitlelerin gerçekleri görmelerini saðlarken, di-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
121
ðer yandan onlarý bilinçlendirir ve örgütler. Bir baþka deyiþle, oligarþinin (ve emperyalizmin) siyasal olarak tecrit edilmesi ve kitlelerin silahlý mücadeleye çekilmesi Öncü Savaþýnýn görevi olup,
suni dengenin bozulmasýný ifade eder.
“Öncü Savaþýnýn amacý, geniþ halk kitlelerini silahlý
mücadeleye kazanmak, yani Halk Savaþýný baþlatmaktýr. Halk Savaþý, maddi olarak güçlü düþmana karþý
mutlak siyasi üstünlüðün saðlandýðý þartlarda verilir,
o halde Öncü Savaþýnýn amacý oligarþinin siyasal tecrididir.”153
153
122
THKP-C/HDÖ, Tarihsel Geliþim.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ÖNCÜ SAVAÞI
THKP-C/HDÖ, “Marksizm-Leninizmin kýlavuzluðu altýnda,
emperyalizmin III. bunalým döneminin çeliþki ve iliþkileri ile, bu
çeliþki ve iliþkilerin Türkiye’ye yansýmasýnýn (ülkemizin tarihi, sosyal, politik, psikolojik niteliklerinin) devrimci tespitinden hareketle”
saptanmýþ olan Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni, devrim
stratejisi olarak kabul etmiþtir. Bundan önceki bölümlerde devrim
stratejimizin dayandýðý teorik temelleri ve emperyalizmin III. bunalým döneminin özelliklerini belirttik. Bu bölümde Politikleþmiþ Askeri
Savaþ Stratejisi’ni bir bütün olarak ortaya koyacaðýz. Ancak ülkemiz solunda mevcut olan “teorik keþmekeþ”, “kavram karýþýklýðý”
o seviyeye gelmiþtir ki, bir strateji kavramý tartýþma konusu yapýlmaktadýr. Ve pasifistler, buradan hareketle, Politikleþmiþ Askeri
Savaþ Stratejisi’nin, strateji bile olmadýðýný iddia etmektedirler.
Kimilerine göre, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi, tamamlanmamýþ ve eksik bir “strateji”dir. Kimilerine göre ise, “politikleþmiþ
askeri savaþ” diye bir kavramýn ifade ettiði strateji yoktur. Bu ve
bunlara benzer pek çok iddialarýn peþi sýra ülkemizdeki mevcut
koþullarda, devrim aþamasýnýn ne olduðu araþtýrýlmaktadýr. Bazýlarý, “demokratik halk devrimi” derken, diðerleri “ulusal demokratik
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
123
devrim”, “milli demokratik devrimi”, “anti-oligarþik halk devrimi”,
“ulusal demokratik halk devrimi” diyerek, özde ayrý olmayan, nüans
ve deyiþ farklarý etrafýnda fýrtýnalar koparýlmaktadýr.
Herhangi bir devrim anlayýþý bulunmadan, kendisini “siyaset” olarak tanýmlayanlarýn, “partileþme” süreçleri içinde aylar ve
yýllarýn geçtiði Türkiye’de, THKP’nin stratejik tespitlerinin her türlü
spekülasyona, karalamaya, ve “netleþme”ye maruz kalmasý çok
doðaldýr. THKP’nin stratejik tezlerine saldýrmak, bugün tüm pasifistlerin varlýk þartý olmaya devam etmektedir.
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni ele almadan, strateji
ve taktik konusunu genel olarak ele almakta yarar vardýr.
124
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
I.
STRATEJÝ VE TAKTÝK ÜZERÝNE
Bugüne kadar Türkiye solunda, strateji, stratejik hedef, stratejik plan sürekli olarak karýþtýrýlmýþtýr. Bu karýþtýrmanýn temelinde,
Marksist-Lenininst literatürde strateji kavramýnýn farklý tanýmlamalarý yatmaktadýr.
“Ýçinde yaþanýlan toplumun süreci içindeki çeliþmelerden, ana çeliþmenin saptanarak, bu ana çeliþmenin
tayin ettiði o sürecin niteliðinin belirtilmesine Marksistliteratürde ‘strateji’ denir. Aslýnda askeri bir kavram olan
strateji, fethetme sanatýdýr.”154
Strateji ve taktik kavramlarýnýn askeri kavramlar olmasý, savaþ
ile politikanýn özgül farklýlýðý sonucu olarak, politik kavram olarak
kullanýlmasýnda pek çok yanlýþlýðý getirmesi kaçýnýlmazdýr.
Strateji, en genelde, belirli bir amaca varmak için izlenecek
yollarýn, genel olarak tespit edilmesidir.
“Stratejinin konusu, devrimin belirli bir aþamasýný
temel kabul ederek, proletaryanýn baþlýca darbesinin doðrultusunu saptamak; devrimci güçlerin uygun düzenleniþi
için (ana ve ikincil yedek güçleri) plan hazýrlamak; devrimin belirli bir aþamasý boyunca bu planýn gerçekleþmesi
için mücadele etmektir.”155 (Stalin)
Askeri açýdan, Clausewitz, stratejiyi þöyle tanýmlamaktadýr:
“Strateji, muharebelerin (çatýþmalarýn) savaþýn amaçlarýna hizmet edecek þekilde kullanýlmasýdýr. Aslýnda strateji sadece muharebe ile uðraþýr, fakat strateji teorisi bu
özel faaliyetin baþlýca aracýný, yani silahlý kuvvetlerin,
hem doðrudan doðruya kendilerini, hem de belli baþlý
iliþkilerini ele almak zorundadýr.
Strateji, muharebenin savaþýn amacý doðrultusunda
kullanýlmasýdýr. Buna göre savaþ eyleminin tümüne, sa154
155
Mahir Çayan, Revizyonizmin Keskin Kokusu.
Stalin, Leninizmin Ýlkeleri, s. 83.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
125
vaþýn amacýna uygun bir hedef göstermesi gerekir.
Diðer bir deyiþle, strateji savaþ planýný yapar ve öngörülen hedeflere göre ona ulaþýlmasýný saðlayacak bir dizi
eylemi saptar; ayrý ayrý seferlerin planlarýný hazýrlar ve
her birinde verilecek muharebeleri örgütler.”156 (abç)
Görüldüðü gibi, stratejide, her þeyden önce belirli bir amacýn tespit edilmesi gereklidir. Devrim stratejisinin amacý, devrimdir.
Bu anlamda strateji, devrim yapmak amacýyla izlenecek yol demektir. Buna paralel olarak, strateji, devrim mücadelesinin “tümüne” ve “devrimin amacýna uygun bir hedef göstermesi” gerekmektedir (stratejik hedef).
“Stratejik hedef, üretici güçlerle üretim iliþkileri
arasýndaki temel çeliþkinin ideolojik, politik, ekonomik ve sosyal çözüm platformudur.”157
Stratejik hedef, devrimci güçlerin mücadelesinin hedefidir.
Stalin’in deyiþiyle, “proletaryanýn baþlýca darbesinin doðrultusunu
saptar”. Bu hedefin saptanmasýnda, o an içinde bulunulan dünya
ve ülke koþullarýnýn genel incelenmesi ile mümkündür. “Devrim
yapmanýn ilk þartý doðru emperyalizm tahlilidir” sözünün anlamý
bunu ifade eder. Burada kavranýlmasý gereken stratejik hedefin,
uzun dönemli ve genel hedef olup, bu hedefe varmanýn, o evrede stratejik amaç olduðudur.
Stratejik hedefin, genel olarak emperyalizmin, özel olarak
da ülkenin içinde bulunduðu somut tarihsel koþullara göre saptanmasý, her ülke devriminde hedefin ayrý olmasýný getirir. Emperyalist
iþgal altýnda olan ülkeler ile emperyalist ülkelerdeki üretici güçlerin gelmiþ olduðu seviye ayný deðildir. Bu nedenle, stratejik hedefler
ayný olamaz. Keza, emperyalist iþgalin biçimi ve emperyalist sömürü
yöntemleri, stratejik hedefte de deðiþiklik yapar.
Stratejik hedefin tespiti, genel hedefin siyasal iktidar olmasý
ve siyasal iktidarýn da belirli sýnýf ya da sýnýflarýn elinde olmasý gerçeðinden hareketle, devrimci güçlere, düþman güçlerini göstermek, düþmaný tespit etmek demektir.
Ýkinci olarak, strateji, mevcut güçlerin, belirlenen hedefe
karþý nasýl mevzileneceði, bu güçlerin kendi aralarýndaki iliþkileri
156
157
126
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 191.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
içerir. Stalin’in deyiþiyle, “devrimci güçlerin uygun düzenleniþi için
plan hazýrlamak” gereklidir. Stratejik plan, bu durumda, devrimde sýnýflarýn mevzilenmesi demektir. Stratejik planýn bu parçasýnýn
tespiti ise, mevcut sýnýflarýn tahlilini gerektirir. Sýnýflar tahlili sonucunda, stratejik hedefe yönelecek, devrimci sýnýf güçleri tespit edilir.
Ve bu tespit edilen devrimci sýnýflar, devrim hedefine uygun olarak, mevzilendirilir. Bu, öncü, temel ve yedek güçlerin (stratejik
güçler olarak) tespit edilmesidir. Stratejik öncü güç (ya da sýnýf),
tüm stratejik hareketin yönünü ve rotasýný saptayan, hareketin baþýný
çeken ve yönlendiren güçtür.* Öncü ya da önder güç, bir sýnýf olabileceði gibi, o sýnýfýn partisi, yani ideolojik öncüsü de olabilir (ideolojik ya da fiili önderlik esprisi). Bir devrimde önder gücün, fiili
mi, yoksa ideolojik mi olduðu, doðrudan o gücün (sýnýfýn) nicelik
ve niteliðine baðlýdýr.
Stratejik temel güç, o devrim sürecindeki temel kitle gücünü ifade eder. Bir baþka deyiþle, stratejik hedefe varýlmasýnda fiili
olarak rol oynayan güçtür. Bu anlamda da önder güç (sýnýf), ayný
zamanda temel güç içinde yer alýr ya da temel gücün bizatihi kendisidir.
Stratejik yedekler, devrim sürecinde, dolaylý ya da dolaysýz
olarak, devrimin temel stratejik güçlerin hareketine yardýmcý olan
ve belirli bir durum karþýsýnda sürece katýlan sýnýf güçleridir. Strateji ile ilgili diðer kavramlar gibi, stratejik yedekler de, askeri kavramdýr. Ancak devrimde sýnýflarýn mevzilenmesinde, stratejik yedekler, örgütsel güçlerle karýþtýrýlmamalýdýr.
Stratejik hedef ve strateji planýnýn bu þekilde belirlenmesiyle sorun tamamlanmýþ sayýlmaz. Ayrýca stratejik amaca ulaþmak
için izlenecek yol (stratejik çizgi) ve “ayrý ayrý seferlerin planlarý”
(stratejik rota) tespit edilmelidir.
Stratejik çizgi, stratejik amaca ulaþmak amacýyla verilecek
mücadelelerde (muharebelerde) temel aracýn saptanmasý demektir. Bir baþka deyiþle, temel mücadele biçiminin saptanmasý gerekir.
Bugün ülkemizde strateji konusundaki yanýlgý ve yanlýþlýklar,
stratejik çizginin tespitinde de ortaya çýkmaktadýr. Politikleþmiþ As* Emperyalist dönemde burjuvazi devrimci niteliðini yitirdiðinden, toplumsal hareketin
baþýný çekemez. Kendi devrimini bile yapamaz. Bu nedenle, öncü ya da önder güç proletaryadýr. Bu, emperyalist dönemdeki her devrim için geçerlidir.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
127
keri Savaþ Stratejisi’nin, temel mücadele biçimini saptamasý, yani
silahlý propagandayý temel mücadele biçimi olarak ele almasý eleþtirilmektedir. (!) Bu eleþtirilere göre, “somut koþullardan kopuk
mücadele biçimi olamaz”158 genel doðrusunun “ihlâl” edildiði söylenilmektedir. Pasifizmin her türlü çeþidine göre, stratejik bir mücadele biçimi saptamak, somut koþullarý hesaba katmamak demektir, fokoculuktur.
Devrim stratejisinin tespitinde belirlenen temel mücadele
biçimi, stratejik amaca ulaþmak için izlenecek yol ve verilecek
mücadelelerin araçlarýnýn saptanmasý demektir. Bu ayný zamanda, stratejik zaferi gerçekleþtirecek olan yol demektir. Ancak bu
konuda iki tür sapmaya dikkat etmek gerekir: Stratejik temel mücadele biçimi (ya da aracý) tespit edildikten sonra, bunun belirli
koþullarda geçerli olduðu ve koþullar deðiþince deðiþtiði anlayýþý
(sað sapma). Bu anlayýþ, stratejik tespitlerdeki temel noktalarýn,
ana ve belirleyici olduðunu ve de deðiþik koþullardaki tüm çabalarýn bu noktaya tabi olduðu gerçeðini reddetmek demektir.
Temel yol, tek yol deðildir; ama temel yol, her þeyin baþarýsýný belirleyen yoldur.
Ýkinci sapma ise, stratejik mücadele biçiminin tespitinde
temel-tali iliþkisini unutmak ve temeli tek olarak ele almaktan kaynaklanýr (sol sapma).
“... strateji teorisi bu özel faaliyetin (muharebenin)
baþlýca aracýný, yani silahlý kuvvetlerin doðrudan doðruya kendilerini, hem de belli baþlý iliþkilerini ele almak zorundadýr.”159 (Clausewitz) (abç)
Strateji tespitinin, genel mevcut koþullarýn tahliline dayandýðý gerçeði, kendini stratejik çizgi tespitinde de gösterir. Yani temel
mücadele biçimi, genel mevcut koþullarýn tahlilinden çýkar. Lenin’in
deyiþiyle, “mücadele biçimlerini belirleyen” somut tarihsel koþullardýr.
Kýsaca özetlersek, strateji, devrim sürecinin belirli bir anýný
temel kabul ederek, bu devrim sürecinde, varýlacak hedef, bu
hedefe yönelik sýnýf güçleri, bu sýnýf güçlerinin mevzileniþi ve
savaþa sokuluþ tarzý, mücadelenin niteliði-yöntemi-araçlarý ve
158
159
128
Bkz, “Devrimci” (!) Yol ve KSD’nin çeþitli yayýnlarý.
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 191.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
mücadelenin genel geliþim çizgisinin saptanmasýdýr. Bu durumu ile strateji, tüm süreci koþullandýran ve ona bilinçli ifade
vermek için izlenecek yol demektedir. Bu nedenle strateji, devrim sürecinin her anýnda, her somut koþullarda yürütülecek
çalýþmalarýn temelidir. Bu anlamda da strateji, taktiklerin niteliðini belirler ve taktikler stratejiye baðýmlýdýr.
“Ana çeliþmenin niteliðinin tayin ettiði süreç –herhangi bir þeyin geliþim sürecinde var olan farklý aþamalar–
içinde çeþitli aþamalarý ihtiva eder. Ve her aþama farklý
þartlarý içinde taþýr. Farklý þartlar da doðal olarak farklý
özellikler gerektirir. Ýþte ‘taktik’ denilen esnekliðin biçimlendirilmesinin önemi burada ortaya çýkar. Taktik, ana
çeliþmenin niteliðinin tayin ettiði sürecin deðiþik aþamalarýn deðiþik þartlarýna göre (sürecin belli aþamalarýnda bazen tali-ana çeliþki ile üst üste gelebilir, bazen
de ana çeliþmenin bazý kýsmi unsurlarý çözümlenir) bu
þartlara uygun pozisyonlar çizme, þartlara uygun tecrit edilmiþ hareketler yapma sanatýdýr.”160 (abç)
Strateji gibi taktik kavramý da, askeri bir kavramdýr. Politik
mücadeleye buradan geçmiþtir. Clausewitz taktiði þöyle tanýmlar:
“Taktik, silahlý kuvvetlerin çarpýþmada kullanýlmasýna iliþkin teoridir.”161 (abç)
Taktiðin tanýmlanmasýnda Che Guevara þöyle diyor:
“Taktik, büyük stratejik hedefleri izlemenin pratik
yöntemidir. Taktik, stratejinin tamamlayýcýsý ve bazý
yönlerden uygulamaya konuluþudur.”162 (abç)
“Taktiðin konusu -diyor Stalin, nispeten kýsa olan
hareketin kabarmasý ve alçalmasý, devrimin hýzlanmasý
ve yavaþlamasý döneminde proletaryanýn davranýþ çizgisini saptamak, eski mücadele ve örgütlenme biçimlerinin ve eski sloganlarýn yerlerine yenilerini koyarak,
mücadele ve örgüt biçimleri arasýnda uyum saðlayarak vb. ve bu çizginin uygulanmasý için mücadele etmektir.
160
161
162
Mahir Çayan, Revizyonizmin Keskin Kokusu.
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 129.
Che Guevara, Askeri Yazýlar, s. 47.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
129
Taktik, stratejinin bir parçasýdýr, stratejiye baðlýdýr ve stratejiye hizmet etmekle yükümlüdür.”163 (abç)
Taktik, doðrudan doðruya pratiði, pratiðin o andaki þekillenmesini belirlemesinin anlaþýlmamasý pek çok stratejik sapmalarý
gündeme getirebilmektedir. Yukarda görüldüðü gibi, taktiðin en
önemli noktasý, içinde bulunulan anýn, diðer koþullardan farklý
yönlerini (özel niteliðini) tespit ederek bu farklýlýða uygun mücadeleyi yürütmektir. Ancak taktiðin biçimlendirilmesinde dikkat
edilecek husus, taktiðin stratejiye baðýmlýlýðý ve stratejinin o anki
özgül koþullarda biçimleniþi olmasýdýr. Bu anlamda taktikler deðiþken ve geçicidir.
Taktik konusu, doðrudan mücadele biçimleri ve örgüt biçimlerini kapsamýna aldýðýndan, doðru taktik tavýrlar stratejik zaferi
kolaylaþtýracaðý gibi, yanlýþ taktikler geciktirecektir. Ancak kimilerinin sandýðý gibi, her taktik evrede, o evrenin (özgül) koþullarýna
uygun olarak “farklý mücadele ve örgüt biçimlerinin” (Stalin) gündeme gelmesi temel mücadele ve örgüt biçiminin deðiþmesi
demek deðildir. Böyle bir anlayýþ stratejinin ya da devrim teorisinin
gereksizliðini önermek demektir ve örgütlenme açýsýndan tasfiyecilik ya da ostovizm demektir. Taktik evrelerde stratejik çizginin, o
evrenin koþullarýna (özgül) göre biçimlenmesi ya da taktik evrelere göre temel mücadele ve örgütlenme biçimlerinin deðiþmesi ve
yenilerinin “yaratýlmasý” demek deðildir. Her özgül evrenseli içinde
taþýr ve evrenselin parçadaki durumudur. Evrenselden ayrý ve
baðýmsýz özgül durumlar olamaz. Bu nedenle, taktik, stratejinin
o anki somut koþullarda biçimleniþidir. Her þeyden önce, özgülün baðlý olduðu ve koþullandýrdýðý evrenselin doðru tespiti sonucu
oluþturulan stratejinin doðruluðu birincildir ve taktiðin biçimlendirilmesindeki doðruluðun þartýdýr.
Konunun somutlaþmasý için bir-iki örnek verelim:
1971-12 Mart döneminde strateji ve taktiðin durumunu ele
alýrsak: Her þeyden önce, genel olarak emperyalizmin III. bunalým
döneminin genel çözümlenmesine dayanýlarak, bu genel koþullar
içinde devrimin nasýl gerçekleþeceðini saptamak stratejinin konusudur. Strateji, bu koþullar içinde, düþman güçlerinin güçlü ve zayýf
yönlerini, bizim güçlü ve zayýf yönlerimizi ve bu genel koþullarda
163
130
Stalin, Leninizmin Ýlkeleri, s. 86.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
düþmanýn bize hangi saldýrýlarý yönelteceðini (yani hangi çarpýþmalarý kabul ettireceðini) tespit ederek, bunlara uygun mücadele
biçimini ve örgüt anlayýþýný ve de genel hedefleri belirler. Böylece
stratejik tespitler, genel koþullara tam anlamýyla uygundur. Özel
durumlar, genelin yansýma ve biçimleniþi olduðu anlamýnda, stratejik tespitler, özele yansýyan ve özeldeki koþullara göre özelleþen genel mücadele ve örgüt biçimlerini içerir.
12 Mart 1971 koþullarýnda, genel koþullardan farklý olarak
ortaya çýkan ve çýkabilecek koþullarý tespit etmek taktiðimizi belirler. Ancak bu farklý olgular, geneli içinde taþýr ve genelin o andaki görünümüdür. 12 Mart dönemi, emperyalizmin III. bunalým
döneminin genel özelliklerinin, ülkenin içinde bulunduðu ekonomik-politik-sosyal alandaki çeliþkilerin gelmiþ olduðu seviyede biçimleniþidir. Bu anlamýyla, ülkedeki emperyalist iþgal, oligarþik yönetim ve milli kriz, genel olarak deðiþikliðe uðramaz. Meydana
gelen deðiþim ise, milli krizin derinleþmesi (Stalin’in deyiþiyle, hareketin kabarmasý) ve oligarþik yönetimin siyasal zoru –derinleþen
milli kriz nedeniyle– askeri biçimde maddeleþmesidir. Bu koþullarda
karþý-devrimin güçlü ve zayýf yönleri ile devrimin avantaj ve dezavantajlarý somutlaþýr. Konuyu, III. bunalým döneminin geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki temel özelliði olan sürekli milli kriz ve suni denge
açýsýndan koyarsak: 12 Mart döneminde ekonomik plandaki buhran
ve suni dengenin oligarþinin askeri güçleri tarafýndan devam ettirilmeye çalýþýlmasý en önemli iki noktadýr. Bu koþullar içinde taktik
ne olacaktýr? Stratejiden ayrý olarak neleri içerecektir? (Örgüt ve
mücadele biçimlerinde) Her þeyden önce, suni dengenin oligarþinin
resmi ve askeri güçleri ile devam ettirilmeye çalýþýldýðý için, taktik
planda oligarþinin askeri güçlerine saldýrmak ve onlarý yýpratmak
ve de hareketlerini engellemek temel görevdir (Taktik hedef). Bu
taktik hedef, stratejik hedefin o anki, somut koþullardaki görünümüdür. Taktik plandaki mücadele oligarþinin askeri güçleri ile
olmaktadýr. Öncü Savaþý koþullarý içinde devrim güçleri ise, halkýn
devrimci öncüleridir. Öyle ise, genel stratejik hedef olan emperyalizm ve oligarþinin halkla olan çeliþmesinin yansýsý, somutta (oligarþi
ile halk arasýndaki çeliþme olarak) oligarþinin askeri güçleri ile
halkýn devrimci öncüleri arasýndaki mücadele olarak biçimlenir.* Öyle ise taktik hedef, oligarþinin askeri güçleri ile gerçekleþtirmeye çalýþtýðý amacý engellemektir. Bu evrede taktik hede-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
131
fin bu þekilde tespiti mücadele ve örgütlenme konusunda bazý deðiþimler getirir. Keza devrimci sloganlar da deðiþerek bu taktik hedefe uygun biçimlenir. Ancak bu stratejik mücadele ve örgütlenme
biçimleri deðiþmiþtir anlamýna gelmez. Gündeme gelen yeni koþullardaki iliþki ve çeliþkilerin yarattýðý “yeni” mücadele ve örgütlenme
biçimleridir. Stalin’in tanýmlamasýnda belirttiði “yeni” mücadele ve
örgütlenme biçimleri bu þekilde anlaþýlmalýdýr. Bir baþka deyiþle,
yeni taktik evrede deðiþen koþullara göre, eski taktik evrenin koþullarýna göre biçimlenen mücadele ve örgütlenmenin deðiþmesi gündemdedir. Ve her taktik evrede, taktik hedefe ulaþýlmasýnda temel
yol stratejik çizgi ve tespitlerdir.
Stratejik tespitimize göre, Öncü Savaþý evresinde temel görev suni dengeyi yaratan ve devam ettiren maddi güçlerin daðýtýlmasý ve yok edilmesidir. Genel olarak suni denge, oligarþinin ordusu, polisi, her türlü propaganda ve pasifikasyon yöntemleri ile
sürdürülür. Zaman zaman da ekonomik plandaki üretim artýþýndan
yararlanýr. Öyle ise, Öncü Savaþýnda temel görev, bu güç ve uygulamalara tavýr alarak, bunlarý daðýtmak ve kitlelere göstermektir (Stratejik olarak Öncü Savaþýnýn amacý). Ancak tüm bunlar somutta,
koþullara uygun olarak temel-tali iliþkileri içinde biçimlenirler. Ýþte
bu biçimleniþ taktikleri belirler. 12 Mart döneminde, suni denge
ordu ve polis aracýlýðýyla sürdürülmeye çalýþýlmaktadýr. Taktik hedef,
(somut) bu güçlerin hareketini engellemektedir (Ayný þekilde 1976
sonrasýnda bu güçler yerine faþist milisler geçmiþtir, temel olarak
taktik hedef faþist milis güçlerdir).
Yine bu dönemde, demokratik muhalefet çeþitli yasalarla
sindirilmiþ ve pek çok demokrat hapishaneye atýlmýþtýr. Yine 12
Mart döneminde, oligarþinin hareketi, sömürüyü disipline etmeye
yönelik olduðundan, tekelci burjuvazi, toprak aðalarý ve tefecilerin
en irileri hariç olmak üzere, tüm diðer sömürücü sýnýf ve tabakalara tavýr almýþtýr. Erim Hükümeti aracýlýðýyla da “tarafsýz”lýðýný, “ilerici”
liðini koymaya çalýþmýþtýr. Öyle ise taktiðimiz, gerek oligarþi dýþýna
* “Genelin özelde somutlaþmasý” ya da görünümü, Kesintisiz Devrim II-III’dekinden
farklý olduðu sanýlabilir. Tersine farklýlýk, genel-özel farklýlýðýdýr. Mahir Çayan yoldaþ orada
Öncü Savaþý boyunca genelin somutlaþmasýný ifade ederek “oligarþi ile halkýn devrimci
öncüleri arasýnda” demektedir. Bizim bu somutlaþtýrmamýz ise, Öncü Savaþýnýn bir taktik
evresinde 12 Mart dönemi) meydana gelen somutlaþtýrmadýr. Ve bu anlamda, genel olarak
Öncü Savaþý bütünündeki durum, o anki koþullarda belirttiðimiz biçimde somutlaþýr.
132
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
atýlmak istenen, gerekse dýþýnda kalarak izlemeye çalýþan diðer
sömürücü kesimlerin güçlerinden yararlanmayý da hedefler. 12
Mart döneminde idam cezalarýna karþý imza toplamanýn örgütleniþi
ve bizzat bu mücadele, yeni mücadele ve örgüt biçimini ifade
eder. (Günümüzde faþist milis güçlerinin legal örgütlerinin kapatýlmasý ve hesap sorulmasý gibi)
12 Mart döneminde, Erim hükümetinin yüzünü açýða çýkartma, yani Erim hükümetinin emperyalizmin ve oligarþinin hükümeti
olduðunu, “ilerici, Atatürkçü”lüðünün maske olduðunu göstermeye
yönelik mücadele temeldir 1975 sonlarýnda faþist milis güçlerinin –
MHP’nin– oligarþi ile olan iþbirliðini göstermek gibi).
12 Mart döneminde, oligarþi ile emperyalizm iliþkisini ve
emperyalizmin gizli iþgalini gösterme bir diðer görevdir. Her dönemde geçerli olan bu görev, 12 Mart döneminde haþhaþ ekiminin
yasaklanmasý ile kendini somutlaþtýrýr. Bu dönemde haþhaþ ekimi
ve haþhaþýn yan ürünleri ve ülke ekonomisindeki (ilaçlar) yerinin
belirtilmesi, bunun için seminer, miting vb. þeylerin organize edilmesi taktik mücadeleyi biçimlendirmiþtir 1975 sonrasýnda Amerikan
üslerinin kapatýlmasýna iliþkin sloganlar, günümüzde IMF-AID-Dünya
Bankasý iliþkilerinin açýða vurulmasý gibi).
Ýþte bu koþullar içinde, temel olarak silahlý propaganda mücadele biçimi çerçevesinde E. Elrom’un, 3 Ýngiliz’in kaçýrýlmasý ve
karþýlýðýnda hapishanelerin boþaltýlmasýný ve Denizlerin idamýnýn
durdurulmasýný talep etmek; (kaçýrarak ya da öldürerek, her iki
koþulda da) Jandarma Genel Komutaný’na yönelmek doðru devrimci eylem olmaktadýr. Keza “Genel Af” sloganý doðru slogan olarak ortaya çýkar (Günümüzde “faþist katillerden hesap sorulsun”
sloganý gibi).*
Özetlersek, taktik, stratejik mücadelenin somutta uygulanýþýdýr. Taktik, somut koþullardaki deðiþime göre deðiþen ve
bu deðiþik somut koþullardaki davranýþ çizgisidir. Ancak, tak* Elbette 12 Mart döneminde yapýlmasý gerekenler, yapýlanlara özdeþ deðildir. Pek
çok þey yapýlmamýþtýr. Bunun nedeni de, silahlý devrimci cephenin erken harekete geçmek
zorunda kalmasýyla örgütsel yapýnýn zayýflýðýdýr. Gerek Öncü Savaþýnýn baþlangýç evresinde
bulunulmasý, gerekse, (baðýntýlý) örgütsel yapýnýn zayýflýðý, bazý þeylerin yapýlamamasýný
getirmiþtir. Zorunlu olarak da, zayýf örgütsel yapýyý yok edebileceði pahasýna, büyük hedeflere
yönelik eylem yapýlmýþtýr. Küçükten büyüðe-basitten karmaþýða, sistemli bir mücadele ve
örgüt geliþimi, koþullar nedeniyle gerçekleþtirilememiþtir. Bunun sonucu olarak da, kadro
yetiþtirme geri kalmýþ, ölenlerin yerine yenileri geçirilememiþtir.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
133
tik, somut koþullarý belirleyen ana çeliþmeye göre saptanan
stratejiye baðýmlýdýr ve stratejiye hizmet eder.
Strateji-taktik iliþkisinin kavranýlmasý, pratiðin doðru yönlendiriliþi için gereklidir. Bugün ülkemiz solunda Politikleþmiþ Askeri
Savaþ Stratejisi’ne karþý yürütülen kampanya içersinde strateji-taktik iliþkisi özel yer tutmaktadýr. Kimilerine göre “stratejik mücadele
biçimi olamaz, mücadele biçimlerini belirleyen taktiktir. Taktik de
somut durumlarýn somut tahlili olduðuna göre mücadele biçimleri
somut koþullara baðlýdýr. Ve somuttaki deðiþimlere göre deðiþir”.
TSÝP-TÝP-KSD oportünizminin bir koro halinde bu sözlerine, son
olarak DG-DY oportünizmi de katýlmýþtýr. Þöyle diyor “Devrimci (!)
Gençlik-Yol” oportünizmi:
“Örneðin ‘Öncü Savaþý’ný ele alalým. Kimileri, Devrimci
Hareketimizin bu konudaki görüþlerini derinleþtirme adýna, Öncü Savaþýnýn þu aþamasýnda þu evresinde hangi taktiklerin uygulanacaðýnýn tespit edilmesinin ‘acil
sorunlar’ olarak gündeme getirme gayretkeþliði içindedirler. Kavram tartýþmasý hayatýn canlý pratiðinin yerine geçirilmek istenmektedir.”164 (abç)
“Evrim ve devrim aþamasýnýn iç içe geçmesi durumu, OLGUNLAÞMIÞ bir milli kriz olarak, sürekli bir
devrim durumunun varlýðý ve sürekli bir devrim aþamasýnda bulunulmasý þeklinde anlaþýlamaz. Ve buradan kalkarak koþullarý hesaba katmayan bir mücadele anlayýþý Devrimci Harekete maledilemez.”165 (abç)
“Evet, evrim ve devrim aþamalarýnýn iç içe geçmesi
durumu, nesnel koþullarýn her durumda her türlü eyleme müsait olduðu biçiminde alýnmamalýdýr.”166
Görüldüðü gibi, DG-Y oportünistleri, “nesnel koþullar”, “her
durum”, “hayatýn canlý pratiði”, “þu aþamasýnýn þu evresinde hangi taktiðin” kelimeleriyle strateji-taktik iliþkisinin tespitini “gayretkeþlik” olarak yorumlamaktadýrlar. Her zaman olduðu gibi, bu oportünistler, genel kavramlarla ve yuvarlak ifadelerle iþleri geçiþtiriyorlar.
Öz olarak ifade edilen, “Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre
164
165
166
134
“Devrimci”(!) Yol, S. 3, s. 15
“Devrimci”(!) Yol, S. 3, s. 13
agd, S. 3, s. 13
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
tespit edilen temel mücadele biçimi silahlý propaganda ‘her durumda’ geçerli deðildir. Buna paralel olarak mücadeleyi o anki somut koþullarda biçimlendirmek amacýyla giriþilecek durum tahlilleri ve taktiðin tespiti gereksizdir. Önemli olan günlük mücadeledir.”
Bu ifadenin altýnda yatan gerçek ise, devrimci çalýþmayý kendiliðinden gelmeciliðe tabi kýlmaktýr. Lenin’in sözleriyle, eðer bir parti
bilinçsiz bir sürecin bilinçli bir ifadesi olacaksa, girdiði süreci yönlendirmek zorundadýr. Bu ise, sürecin tahlili ve strateji-taktiðin tespiti
ile mümkündür. Örneðin 1912 yýlýnda uluslararasý sosyal demokrat
partiler (o dönemde partilerin ismi komünist parti deðildi) toplantýsýnda (Basel Kongresi) alýnan karar bu gerçeði açýða çýkartýr. Basel
Kongresi, 1912 yýlýnda, I. yeniden paylaþým savaþýnýn çýkacaðýný
tespit ederek, bu koþullardaki parti tavýrlarýný belirleyerek, “ekonomik ve politik buhraný iç savaþa dönüþtürün” kararýný alýr. DG-Y’e
göre Lenin’in de katýldýðý bu karar “gayretkeþliktir” (!), hem nasýl
olur da, sürecin “þu aþamasýnda” (Basel Kongresi’ne göre yeni
paylaþým savaþýnda), “hangi taktiðin” (iç savaþýn) “uygulanacaðý”
belirleniyor! Ama denilecektir ki, Basel Kongresi kararý koþullarý
hesaba katmaktadýr. Fakat Kautsky, ayný karara “hesaba katýlan
koþullar yanlýþtýr” diyerek karþý çýkmýþtýr. Keza emperyalist dönemle
birlikte sistemin bütününde devrimin nesnel koþullarýnýn mevcudiyeti, devrimcilerin her türlü eyleme baþvurabilmelerinin nesnel
koþullarýný yaratýr. Bu da “Marksizm ilke olarak her türlü mücadele
biçimini kabul eder” sözü ile somutlaþýr. Ancak ilke olarak her
türlü mücadele biçiminin kabul edilmesi ve sistemin bütününde bunlarýn uygulanmasýnýn þartlarýnýn olmasý ile pratikte (somutta) uygulanmasý demek deðildir. Hangi mücadele biçiminin
nerede ve nasýl uygulanacaðý ayrýdýr. Bu iki þeyi birbirine karýþtýrmak,
Lenin’in deyiþiyle, “tüm hastalýklarýn tedavi yollarýnýn týp tarafýndan tanýnmasý ile belli hastalýða belli tedavinin uygulanmasýný
karýþtýrmaktýr.”167 Ve hangi hastalýða hangi tedavinin uygulanacaðý
önceden bilinmelidir; ama herhangi bir kiþiyi muayene etmeden
(tahlil), hastalýðýný bilmeden tedavi etmek olanaksýzdýr. Bunlarýn
politik literatürde anlamý “mevcut durum tahlili” ve “genel dünya
ve ülke tahlilidir”. Birincisi taktiði, ikincisi stratejiyi belirler. Ve
özel genelden ayrýlamaz. Öyle ise yuvarlak bir “nesnel koþullar”,
167
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 129.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
135
“her durum”, “her eylem” hiçbir þey ifade etmez. Nasýl bir nesnel
koþul (genel emperyalizm, özel bir ülke mi), hangi durum (emperyalizmin hangi bunalým döneminin, hangi iliþkiler içindeki
hangi ülkesinin hangi mevcut durumu) ve hangi eylem (barýþçýlsilahlý, parlamenter-sovyetik ayaklanma-barikat savaþý-gerilla
savaþý-hareketli savaþ vb.) belirtilmedikçe “nesnel koþullarýn her
durumda her eyleme müsait olduðu biçimde alýnamaz” cümlesi
anlamsýzlýðý ifade eder, ve ekonomizmin ta kendisidir.
Emperyalist dönemde, belirli bir ülkenin emperyalizmin belirli bir bunalým döneminde (III. bunalým dönemi), genel iliþki ve
çeliþkilerin tespiti ve bu iliþki ve çeliþkilerin belirlediði sürecin geliþiminin belirlenmesi, mücadeleye devrimci mücadele olma niteliði
verir. Yoksa devrimcilik, hergün her þeye ayrý þeyler söylemek deðildir. Devrimci mücadele, her gün her yerde söylediklerinin bir
bütünün parçalarý olarak, bütüne baðlý olmasý demektir. Bu ise
strateji-taktik iliþkisini ifade eder.*
Stratejik mücadele biçimi olamaz diyenlere Lenin þöyle demektedir:
“Çoðunlukla bu çýkýþlar, daha ilk anda tam bir fiyasko ile sonuçlanýr. Ýlk anýnda ve tam bir fiyasko, çünkü,
bu mücadele hareketi daha önce düþünülmüþ ve uzun
uzadýya saptanmýþ sistemli bir eylem planý, inatçý ve
uzun süreli bir mücadele planý sonucu deðildir, sadece geleneðe uygun bir devrimci grubun kendiliðindengelme çalýþmasýnýn geliþmesi sonucuydu.”168 (abç) **
Son olarak, strateji-taktik konusunu ve mücadele biçimleri* Biz burada strateji ve taktiðin gerekliliðinden yola çýkýyoruz. Elbette strateji ve taktik
olmadan da devrim olabileceðini düþünenler olabilir. Onlara söyleyecek sözümüz yoktur.
Bu tür kiþiler burjuva politikacýlarýndan baþka bir þey deðillerdir.
** Bilindiði üzere Lenin’de strateji ve taktik kavramlarý açýk deðildir. Marksist literatüre
bu kavram Stalin’in yapýtlarýyla girmiþtir. Lenin strateji-taktik kavramlarý yerine “sistemli
eylem planý” kavramýný kullanmaktadýr. “Revizyonizmin Keskin Kokusu” yazýsýnda Mahir
Çayan yoldaþ, bu konudaki revizyonist kavram karýþýklýðý üzerine konuyu açmýþtýr. Adý
geçen yazýda, “hareket planý” olarak mücadelenin “mikro-makro planlamasý” olarak “mikro
hareket planý” taktik, “makro hareket planý” strateji olduðu belirtilir. Bu nedenle ayrýca bu
konuya girmeyeceðiz. Günümüz dili ile özetlersek, Lenin’deki sistemli eylem planý ikilidir,
Birincisi uzun dönemli eylem planýdýr ve stratejiyi ifade eder. Kýsa dönemli eylem planý ise
taktiktir. Bu anlamda de Dr. Kývýlcýmlý’nýn “Rus devrimi stratejisiz yapýldý” tespitinin yanlýþlýðý
açýða çýkar.
168
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 129.
136
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
nin durumunu Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi açýsýndan ele
alalým.
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nde temel mücadele
biçimi silahlý propagandadýr. Diðer politik, ekonomik ve demokratik mücadele biçimleri silahlý propagandaya tabidir. Bir
baþka deyiþle, devrimin zaferi, temel olarak, silahlý propagandanýn baþarýsýna baðlýdýr.
Bu tespite karþý çýkanlar, stratejik olarak tespit edilen temel
mücadele biçiminin olamayacaðýný ya da sadece belirli dönemlerde uygulanacaðýný ileri sürmektedirler. Ve temel mücadele biçiminin silahlý propaganda olmasý, bunun her dönemde temel alýnmasýný “sür-git silahlý mücadele anlayýþý” olarak yorumlamaktadýrlar.
Bu karþý çýkýþlarýn amacý ne olursa olsun, kendi boyutlarý içinde
cevap vermekte, pratik yarar görüyoruz.
Her þeyden önce, bizim gibi ülkelerde, stratejide tespit edilen temel mücadele biçiminin, her dönem geçerli olduðunu
belirtelim. Bunu anlamak zor deðildir.
Birinci olarak, emperyalizmin III. bunalým döneminde geribýraktýrýlmýþ ülkelerde sürekli bir milli kriz mevcuttur. Bu milli kriz,
tam anlamýyla olgun olmasa bile, sürekli bir durumdur ve hiçbir koþulda ortadan kalkmaz. Bu ise, emperyalizm ve oligarþinin,
her koþulda siyasal zoru ve bunun askeri biçimde maddeleþtirilmesini temel almasýný gerektirir. Yani, milli kriz koþullarýnda düzeni
devam ettirebilmenin tek yolu siyasal zordur. Bunun somut ifadesi
ise, oligarþinin her durumda düzenin sýnýrlarýný aþan hareketlere karþý siyasal zoru askeri biçimde maddeleþtirdiði ve zaman
zaman da düzen sýnýrlarýný aþmaya yönelen ekonomik-demokratik hareketlere karþý da ayný yöntemi kullandýðýdýr.
Devrimci politik mücadele, düzeni yýkmaya yönelik iktidar
mücadelesidir. Bu nedenle düzenin sýnýrlarýný aþan ve aþmak zorunda bulunan harekettir. Politik mücadelenin bu niteliði, onun örgütlenmesinin illegaliteyi temel almasýný zorunlu kýlar ve illegalite
devrime kadar her durumda temeldir.
Emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde (isterse I. ve II.
bunalým döneminde emperyalizmin iþgalinin açýk olduðu sömürge ve yarý-sömürge ülkelerde; isterse III. bunalým dönemi geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde olsun) devrimci mücadele –ki iktidar mücadelesidir– sürekli milli kriz koþullarýnda yürütülmek durumundadýr. Bu
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
137
durumda emperyalizm ve yerli hakim sýnýflar, düzeni devam
ettirmek için siyasi zoru askeri biçimde maddeleþtirmek ya da
maddeleþtirmenin þartlarý içinde hareket etmek zorundadýr.
Karþý-devrimin bu zorunun amacý (politik amaç), düzeni devam
ettirmek için, düzene karþý güçleri yok etmek ya da sindirmektir.
(Karþý-devrimin askeri savaþýnýn politik amacý). Diyalektik materyalizme göre, bir maddi güç bir baþka maddi güçle yok edilebilir. Bu nedenle karþý-devrimin siyasal zoru, devrimci zorla bertaraf edilir. Ancak emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde
siyasal zor (kapitalist-emperyalist ülkelerden farklý olarak) askeri
biçimde maddeleþmenin sürekli koþullarý içindedir. Bu nedenle devrimci zor, askeri biçimde süreklidir. Bir baþka deyiþle, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde devrimci mücadele askeri savaþý temel almak zorundadýr. Objektif koþullara uygun bu
mücadele süreklidir.
Ancak, askeri savaþ þu ya da bu þekilde deðil, devrimci
politik amaçlar için kullanýlýr. Yani, kitleleri bilinçlendirmek ve
örgütlemek temelinde yürütülür. Böylece devrimci politik
amaçlarla kullanýlan askeri savaþ (zor), salt karþý-devrimin askeri gücünü yok etmek için deðil (bu askeri savaþýn niteliðidir),
temel olarak kitleleri bilinçlendirmek ve örgütlemek için kullanýlýr. Kitleleri bilinçlendirip örgütlemenin yolu ise, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý ile mümkün olduðundan, askeri
savaþ bu kampanyanýn temel aracý olarak kullanýlýr. Bu durum
süreklidir ve her koþulda geçerlidir.
Emperyalizmin III. bunalým döneminde, siyasi gerçekleri
açýklama kampanyasýnýn (kitleleri bilinçlendirme, örgütlendirme)
baþarýsý için suni dengenin bozulmasý þarttýr. Bu nedenle Öncü
Savaþý boyunca askeri savaþýn, temel devrimci görevi suni dengeyi bozmaktýr. Kitlelerin bilinçlendirilmesi ise, bu göreve baðlý
olarak yürütülür.
Görüldüðü gibi, “sür-git silahlý mücadele anlayýþý” diye bir
þey yoktur ve olamaz. Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre
sürekli olan mücadele (ayný zamanda temeldir), politik mücadeledir ve bunun temel biçimi olan silahlý propagandadýr (daha önce
de belirttiðimiz gibi “sür-git” silahlý mücadele ya da askeri savaþ,
savaþýn niteliðine aykýrýdýr ve bizatihi savaþýn kendisi buna izin
vermez).
138
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Kýsaca özetlersek, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde sürekli milli kriz –tam anlamýyla olgun olmasa da– karþý-devrimin siyasal zorunu askeri biçimde maddeleþtirmesini
kaçýnýlmaz kýlar ve bunun objektif þartlarýný yaratýr. (Subjektif
þartlar ise, sürekli ordunun mevcudiyeti ile her dönem vardýr).
Bu koþullarda devrimci mücadele askeri savaþý temel metod
olarak almak zorundadýr. Bir baþka deyiþle, devrimci politik
mücadele temel olarak silahlý aksiyon yöntemleriyle yürütülmek zorundadýr. Savaþýn devrimci karakterine ve güçler dengesine uyan silahlý aksiyon biçimi gerilla savaþýdýr. Çünkü gerilla savaþý deðiþken karakterinden dolayý, düþman askeri güçlerinin imha ve yýpratýlmasýný saðladýðý gibi, kitle çalýþmasýna da
izin verir. Ýþte gerilla savaþýnýn, devrimci politik amaçlarla, yani
siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn bir aracý olarak ele
alýnýþýna silahlý propaganda ve bu mücadele biçimini temel
alan devrim stratejisine Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi diyoruz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
139
II.
POLÝTÝKLEÞMÝÞ ASKERÝ SAVAÞ STRATEJÝSݒNÝN
GENEL ÝLKELERÝ
Yukarda belirttiðimiz strateji kavramý çerçevesi içersinde
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni kýsa ve öz olarak tanýmlayalým.
Emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde, iç dinamiðin
çarpýtýlmasý ülkedeki mevcut çeliþkileri keskinleþtirmiþtir. Bir de
bu yapýya, kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmýnýn þiddetle yansýmasý (sürekli ve genel bunalým, ekonomik-politik-sosyal tüm
hayatý kapsar) sonucu sürekli milli kriz ortaya çýkar.
Emperyalizmin III. bunalým döneminde, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, emperyalist sömürü, oligarþi aracýlýðý ile gerçekleþtirilir.
Bir baþka deyiþle, ülkedeki baþ çeliþki halk ile oligarþi arasýndadýr.
Ancak ülkedeki kapitalizm kendi iç dinamiði ile geliþmediðinden
ve yerli-tekelci burjuvazi (oligarþi içinde aðýr basan yöndür) baþtan
emperyalizmle bütünleþmiþ olarak doðduðundan, emperyalizm de
oligarþinin içinde yer alýr (gizli iþgal esprisi) ve ülkedeki belirleyici
yön emperyalizm ve emperyalist sömürüdür. Bu anlamda, ülkedeki baþ çeliþki, ayný zamanda halk ile emperyalizm arasýndadýr.
Geri-býraktýrýlmýþ ülke devriminde burjuva demokratik devrim aþamasýnýn çözmesi gereken çeliþki iþte bu çeliþkidir. Kýsacasý,
stratejik hedef, anti-emperyalist, anti-oligarþik devrimdir. Ancak bu stratejik hedef tespiti, iki ayrý nitelikte hedefin tespiti deðildir.
Anti-emperyalist hedefle, anti-oligarþik hedef diyalektik bir bütünü
teþkil ederler. (Emperyalizmin oligarþi içinde yer alma esprisi) Geribýraktýrýlmýþ ülkelerde, geçmiþ dönemlerde olduðu gibi, iç düþmanla
(III. bunalým döneminde oligarþi), dýþ düþman (emperyalizm) birbirinden kesin çizgilerle ayrýlamaz (Emperyalizmin içsel olgu olma
esprisi).
Bu nedenle stratejik hedef, bir bütün teþkil eden anti-emperyalist mücadele ile anti-oligarþik mücadeleyi içerir. Devrimci
savaþ, stratejik hedefin bu niteliðinden dolayý hem ulusal, hem de
140
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
sýnýfsal planda yürüyecektir. Ancak emperyalist iþgal açýk hale geldiði döneme kadar, sýnýfsal yan aðýr basacaktýr.
Sýnýfsal yanýn aðýr basmasý, yaný anti-oligarþik mücadelenin
önde olmasý, anti-emperyalist mücadelenin ihmal edileceði anlamýna gelmez. Anti-oligarþik mücadelenin temel niteliði, oligarþinin
siyasal tecridi ve halký devrim safýna çekmek olduðu için ve bunun
ise, bir yandan oligarþinin sýnýfsal sömürüsünü halka göstermek,
diðer yandan emperyalist sömürü ile baðlantýsýný ortaya koymak
gerektiðinden anti-emperyalist mücadele kaçýnýlmazdýr. Bu iki mücadele birbirinden kesin çizgilerle ayrýlamaz.
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi, iþte bu stratejik hedefe
yönelik olarak, tüm devrimci güçlerin uygun düzenleniþ içersinde,
belirli bir mücadele metodu ile savaþa sokulmasýdýr.
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre, devrimci süreç
iki aþamadýr: Öncü Savaþý ve Halk Savaþý.
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre, anti-emperyalist, anti-oligarþik devrimin baþarýlmasý için Halk Savaþý zorunlu
bir duraktýr. Halk Savaþý, emperyalizmin ve oligarþinin askeri biçimde maddeleþen siyasal zoruna karþý, kitlelerin devrimci zorunun
uygulamaya sokuluþudur. (Bkz: Ýkinci Bölüm) Ancak emperyalizmin III. bunalým döneminin özelliklerinden dolayý Halk Savaþý Öncü
Savaþý aþamasýndan geçecektir. Halk Savaþýnýn baþlatýlabilmesi için,
öncülerin yürüttüðü politikleþmiþ askeri savaþ ile suni dengenin
bozulmasý ve oligarþinin siyasal tecridi þarttýr (baðýntýlý).
Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde kapitalizm dýþ dinamikle (emperyalizm) geliþtirilmesi sonucu, þehirleþme, haberleþme ve ulaþým,
geçmiþe göre artmýþtýr. Bunun sonucu olarak bu ülkelerde þehir
küçük burjuvazisi ve proletarya geçmiþ döneme göre nicelik olarak daha fazladýr. Keza þehirleþmenin artýþý buralardaki mücadeleyi,
geçmiþe göre, daha da öne çýkarmýþtýr. Bu yüzden devrimci mücadele kýr ve þehirde birlikte yürütülür. (Birleþik devrimci savaþ
ya da “birleþik isyan”)
Devrimci mücadele baþlangýçtan itibaren askeri savaþ (silahlý
aksiyon) yöntemlerini temel almak zorundadýr (sürekli milli bunalým esprisi). Politik mücadelenin silahlý aksiyon temelinde yürütülmesi ve barýþçýl yöntemlerin tali olmasý, politik mücadele biçimleri arasýnda yeni iliþkiler yaratmýþtýr. Kapitalizmin iç dinamikle geliþtiði ülkelerde olduðu gibi, evrim ve devrim aþamalarý þeklinde
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
141
devrimci mücadelenin kesin çizgilerle ayrýlmasý imkansýzdýr. Bu
aþamalar iç içe geçmiþtir. Bir yandan evrim ve devrim aþamalarýnýn
devrimci görevleri, diðer yandan silahlý aksiyon (askeri savaþ) yöntemlerinin temel alýnmasý gereklidir. Bu nedenle, devrimci politik
görevlere ve karþý-devrimin askeri gücü ile olan farka uygun silahlý
aksiyon (askeri savaþ) biçimi gereklidir. Bu da gerilla savaþýdýr.
Gerilla savaþý, deðiþken niteliði gereði bu iki görevi birden
yerine getirebilir. Ýþte gerilla savaþýnýn devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn bir aracý olarak
yürütülmesine, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alýnmasýna silahlý propaganda denir. Silahlý propaganda, politik mücadele biçimi olarak temeldir. Diðer politik mücadele biçimleri
talidir. Genelde ekonomik ve demokratik mücadele ve biçimleri politik mücadeleye tabi olduðundan, silahlý propagandaya
tabidir, talidir (temel-tali yönler diyalektik bütünlüðü ifade eder).
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre, Öncü ve Halk
Savaþý evrelerinde izlenecek “stratejik çizgi, kýr ve þehri, silahlý
propaganda ve öteki politik mücadele biçimlerini diyalektik
bir bütün olarak ele alan çizgidir.”169 Bu stratejik çizgi, gerilla
savaþýnýn, kýr gerilla savaþý ve þehir gerilla savaþý þeklinde yürütülmesini kaçýnýlmaz kýlar.
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre anti-emperyalist, anti-oligarþik devrimde sýnýflarýn mevzilenmesi þu þekildedir:
Önder güç: Proletaryadýr.
Temel güç: Köylülük (Feodal kalýntýlar ve tarým burjuvazisi
hariç tüm köylü unsurlar), þehir küçük burjuvazisi ve þehir proletaryasýdýr.
Dolaysýz yedekler: Kemalist aydýn çevre-dünya sosyalist bloðu-sömürge ülkelerdeki ulusal kurtuluþ hareketleri.
Dolaylý yedekler: Demokrat batý ülkeleri ve kamuoyu-oligarþinin kendi içindeki çeliþkileri-küçük-burjuvazinin sað kanadý.
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin demokratik halk devriminde (anti-emperyalist, anti-oligarþik devrim) devrim yolunu belirlemiþ olmasý ve bunu yapan tek strateji olmasý, ülkemiz solundaki
oportünizmin saldýrýlarýna neden olmasýný kaçýnýlmaz kýlmýþtýr. Yukarda genelde belirttiðimiz devrim stratejimiz gerek parçada,
169
142
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
gerekse genel geliþimde eleþtirilere hedef olmaktadýr. Ancak bu
eleþtirilerin büyük çoðunluðu Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin
“strateji” olmadýðý ve böyle bir strateji olmayacaðý noktasýnda odaklaþmasý, stratejik ilkelerin tek tek alýnýp açýklanmasýný zorunlu
kýlmýþtýr. Marksizm’de araþtýrma yöntemi somuttan soyuta doðru
gider. Bu yöntem takip edilerek, genel olarak III. bunalým döneminin, özel olarak ülkemizin tahlilinden (somut), Politikleþmiþ Askeri
Savaþ Stratejisi’ne (soyuta) ulaþýlmýþtýr. Ve bu andan itibaren strateji (soyut), mücadelenin (pratiðin ya da somutun) ana yönlendiricisidir. Fakat Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne karþý yönelen
“eleþtiriler” ve kadrolarýn siyasi eðitimi için (ki bu pratiðin teoriye
uygun yönlendirilmesi içindir) stratejik ilkeler (tek tek) açýklanmak zorundadýr. Marksizm’de açýklama yöntemi soyuttan so-muta
doðru gider. Bu nedenle Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin
tespitlerini parçada açarak somuta ineceðiz. Ancak parçalanmýþ
bilgi, bütünü ihmal ettiði için metafiziktir. Diyalektiðe göre bilgi,
her zaman bütün ve tamlýk doðrultusunda ilerleyen eksik ve tamamlanmamýþ bir süreçtir. Bir baþka deyiþle, diyalektik bilgi, bütünsellik içeren ve bütünselliðe yönelen bir süreçtir (bilimin sonsuzluðu
esprisi). Diyalektik bilgide, bir þeyi söylemek için her þeyi söylemek gerekir. Ve bilimsel soyutlamalar, bilmek için bir araçtan
baþka birþey deðildir ve bütünü parçada da tanýmak için yapýlýr.
Ýþte bu diyalektik ilkeler unutularak yapýlacak tüm yaklaþýmlar ve tespitler yanlýþ olacaðý gibi, metafizik bir anlayýþýn yerleþmesine neden olacaktýr. Gerçi her bilimsel soyutlama (teorik metin)
belirli ölçülerde mekanik anlayýþlara yol açmakla birlikte, soyutlamalarýn bizatihi kendisinin metafizik tarzda, mekanik ve þematik
ele alýnýþý bu yanlýþlýðý baþtan yerleþtireceðinden, yanlýþ ve sakat
bir yöntemdir.
Þimdi burada genel olarak belirttiðimiz Politikleþmiþ Askeri
Savaþ Stratejisi’nin, pratiðimize iliþkin noktalarýný detaylý biçimde
açarak konuyu somuta indirelim.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
143
III.
ÖNCÜ SAVAÞININ ASKERÝ SANATI
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre, Halk Savaþý Öncü
Savaþý aþamasýndan geçecektir. (Daha önce belirttiðimiz nedenlerden dolayý) Þu anda Öncü Savaþýný sürdüren THKP-C/HD֒ nün
pratiði de göstermiþtir ki, Öncü Savaþý, Politikleþmiþ Askeri Savaþ
Stratejisi’nin en temel özelliðidir. Þimdi bu kýsýmda Öncü Savaþý
aþamasýný en geniþ çerçeve içersinde ele alacaðýz. Ancak þu asla
unutulmamalýdýr: Öncü Savaþýnýn amacý, Halk Savaþýný baþlatmaktýr ve bu anlamýyla stratejik çizginin bir aþamasýdýr. Bu tespit Öncü Savaþýndaki görevleri ve amaçlarý belirler.
Genel olarak ele alýndýðýnda, bir ülkede devrim olabilmesi
için:
– milli kriz,
– devrimci öncünün (parti) mevcudiyeti ve
– kitlelerin bilinçli ve örgütlü olmasý þarttýr.
Bu genel gerekli þartlar içersinde Öncü Savaþý þu þekilde somutlaþýr: III. bunalým döneminin özelliklerinden dolayý, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde sürekli mevcut olan milli bunalým milli kriz haline
dönüþemez. Çünkü milli bunalýmýn derinleþebilmesi için, kitlelerin (“alttaki sýnýflarýn”) geniþ ve yaygýn bir biçimde iktidara yönelik
hareketlerinin mevcut olmasý þarttýr. Suni dengenin mevcudiyeti
bunu engeller. Bir baþka deyiþle, milli krizin (olgunlaþmýþ milli
bunalým) oluþabilmesi için, suni dengenin bozulmasý gerekir.
Buradan genel olarak devrimci mücadelenin, özel olarak
Öncü Savaþýnýn bir görevi çýkar: Milli bunalýmýn derinleþtirilmesi. Bir baþka deyiþle, Öncü Savaþý, ayný zamanda, milli bunalýmýn
derinleþtirilmesi mücadelesidir.
Her devrimde olduðu gibi, devrimcilerin temel görevi kitleleri (siyasal olarak) bilinçlendirmek ve örgütlemektir. Bu ise, kitlelere siyasi gerçekleri açýklamak (teþhir etmek), onlara politik hedef
göstermek (neye karþý mücadele edeceklerini göstermek), mücadele yöntem ve biçimlerini sergilemek ve de örgütlemek (nasýl
mücadele edileceði), kitleleri siyasi olarak eðitmek demektir. An-
144
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
cak bunlarýn sonucunda kitleler (ister parti kadrosu olarak, isterse
siyasi kitle örgütleri içinde) örgütlenebilir. Ve örgütlenen kitleler
de, belirli plan doðrultusunda yönetilebilinir.
Emperyalist hegemonya altýnda olan ülkelerde sürekli milli
bunalým (tam anlamýyla olgun olmayan milli kriz) mevcudiyeti,
kitlelerde düzene karþý memnuniyetsizlik ve tepki yaratmaktadýr.
Ancak III. bunalým döneminde, bu (mevcut olan) memnuniyetsizlik ve tepkiler (bilinçsizdir) açýk halde deðildir. Lenin’in deyiþiyle,
milli kriz koþullarýnda, kitleler memnuniyetsizlik ve tepkilerini “eylem içinde ifade etmek istemeleri ve etmeleri” söz konusudur.
(Eylemin niteliði devrimci olmayabilir, ancak düzene karþýdýr).
Suni denge, iþte “ifade etme istemi” ile “ifade etme”yi engelleyen
faktördür. Öyle ise, devrimcilerin önündeki görev, suni dengeyi
bozarak, kitlelerin memnuniyetsizlik ve tepkilerini “eylem içinde
ifade” eder hale getirmektir (tepkilerin açýk hale getirilmesi). Ancak bundan sonradýr ki, kitlelerin eylemi devrimci nitelik alabilir.
Bu, kitlelerin devrim saflarýna çekilmesi, yani (devrimci anlamda)
bilinçlenmesi demektir. Örgütlenme ise bilinçlenmeye paralel olarak geliþir.
Öyle ise Öncü Savaþýnýn diðer bir görevi de (ki temel bir
görevdir), suni dengeyi bozarak, kitleleri devrim saflarýna çekmektir. Bu olgu siyasal tecridin suni dengeyi bozma temelinde
gerçekleþmesi demektir. Siyasal tecrit ile suni dengenin bu iliþkisi doðrudan III. bunalým dönemine özgü bir niteliktir. Siyasal
tecridin bu özelliðini kavramak, pratik açýdan büyük öneme sahiptir. Bu nedenle bunun üzerinde biraz duralým:
Emperyalizmin iþgali (açýk ya da gizli) altýnda olan ülkelerde siyasal tecrit ikilidir. Birinci yön, emperyalizmin siyasal tecridi; ikinci yön yerli hakim sýnýflarýn siyasal tecridi. (Savaþýn sýnýfsal ve ulusal ikili yönü).
Halk Savaþýnýn teorisinin gerçek ifadeleri olan Çin ve Vietnam devrimlerinin genel geliþim çizgisi incelendiðinde siyasal
tecrit-siyasi güç, silahlý mücadele-silahlý güç iliþkileri açýk ve net bir
biçimde anlaþýlabilir.
Siyasal tecrit, doðrudan doðruya, mevcut düzenin ve devletin niteliðinin kitlelerce kavranýlmasý demektir. Bu gerçek bir siyasi
bilinç olmamakla birlikte, siyasi bilincin ve siyasi örgütlenmenin
temeli ve koþuludur. Emperyalizmin iþgali altýnda olan ülkeler-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
145
de siyasal tecrit, emperyalist iþgalin ve yerli hakim sýnýflarýn
niteliðinin kitlelerce kavranýlmasý (“eylem içinde ifade etmek
istemeleri”) ve bunun sonucu oluþan tepkilerin (açýk tepkiler)
silahlý mücadele þeklinde ortaya çýkmasýdýr (“eylem içinde ifade etmeleri”).
I. ve II. bunalým döneminde, emperyalizmin açýk iþgali siyasal tecridi kendiliðinden saðlar. Emperyalizmin açýk iþgali “halk
kitlelerinin milliyetçi tepkileri, gavur alerjisi” þeklinde kendisini gösterir. Yerli hakim sýnýflarýn emperyalizmle açýk iþbirliði içinde
olmalarý ve toplumsal sürecin feodalizm olmasý sonucu olarak da,
yerli hakim sýnýflar da siyasal olarak tecrit olma koþullarýný taþýrlar.
Böylece siyasal tecrit ikili yönü ile kendiliðinden saðlanmýþ olur.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, kitlelerin emperyalizmin ve yerli hakim sýnýflarýn niteliðini görmeleri sonucu
tepki göstermelerinin, gerçek siyasi bilinç temelinde geliþmeyen
silahlý mücadele (ayaklanma ve isyanlar biçiminde) þeklinde
olduðudur. Eðer kitlelerin kendiliðinden gelme tepkileri silahlý mücadele olarak kendini göstermezse, bu kitlelerin baþka yönden
hakim sýnýflara (ve emperyalizme) siyasal olarak yedeklenmelerini
getirir. Siyasal tecridin (emperyalist hegemonya altýnda olan ülkelerde) en önemli özelliði budur.
I. ve II. bunalým döneminde, zayýf merkezi otoritenin mevcudiyeti, kitlelerin tepkilerinin silahlý mücadele þeklinde açýk hale
gelmesinin koþullarýný yansýtýr. Keza emperyalizmin açýk iþgali de,
tepkilerin emperyalist ordularýn (askeri biçimde maddeleþen zor)
müdahalesi ile bastýrýlmaya çalýþýldýðýndan silahlý mücadeleyi kaçýnýlmaz kýlar.
Bu koþullar içinde proleter devrimcilerin görevi, sistemli
ve bilinçli bir süreci, yani Halk Savaþýný baþlatmaktýr. Bunun
için de, tepkilerini silahlý mücadele þeklinde (bunun bir biçimi
olan ayaklanma ve isyanlar) ortaya koyan kitlelerin içine girerek,
siyasi ajitasyon ve propaganda ile onlarý bilinçlendirmek (niçin,
neye karþý ve nasýl savaþý sürdüreceklerini anlatmak, yani politik
hedef göstermek ve askeri savaþýn en uygun biçimini öðretmek)
ve örgütlemek gerekir.
“Feodalizme karþý, feodal sopa ile sömürülen halkýn özellikle hemen hemen serf statüsünde olan köylülerin –çeliþkiler çok
keskin– spontane patlamalarýný ve isyanlarýný örgütleyen pro-
146
170
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
leter devrimcilerin mücadelesini”170 Giap þöyle ifade ediyor:
“30 yýllarýnda, silahlý halk kuvvetlerimiz, kendini savunma örgütleri halinde idi, kitle silahlý kuvvetlerinin
ve gelecek devrimci ordunun çekirdeði idi (...) Kendini savunma müfrezeleri, devrimci ajitasyon varolduðu
andan itibaren, bu ajitasyonun gücü ne olursa olsun vakit geçirilmeksizin kurulabilir ve kurulmalýdýr.”171
Ýlk andan itibaren tüm görev, “kitleler içinde bir açýklama
ve ajitasyon çalýþmasý ... ve askeri eðitim”in172 gerçekleþtirilmesidir. Tüm bu görevleri belirleyen Halk Savaþýnýn verilebilmesi
için gerekli koþullarýn yaratýlmasý þeklinde ifade edilen amaçtýr.* Bu amaç kendisini kitleleri büyük silahlý birimler halinde
örgütlemek (Halk Kurtuluþ Ordusu) þeklinde somutlaþýr.
“Bütün demokratik özgürlüklerin boðulduðu ve en
küçük silahýn yasaklandýðý sömürge ülkede, iyi örgütlenmiþ ve iyi donatýlmýþ egemen orduyu yenmek için,
büyük çapta bir devrimci orduyu baþtan itibaren örgütlemek zordu ... Bunu baþarýya ulaþtýrmak için güçlü siyasi kuvvete, büyük bir siyasi orduya, bu temel üzerinde, geniþ ölçüde örgütlü kitle silahlý kuvvetlerine
ve belli bir düzeye eriþmiþ bir devrimci orduya sahip
ol-mak temel olarak önemlidir.”173 (abç)
Bu koþullar içersinde, düþman güçlerinin maddi ve teknik
olarak, devrim güçlerinin siyasi ve moral olarak mutlak üstünlüðü
gündeme gelir. Bu durumda “sadece uzun ve zorlu bir direniþle,
kendi güçlerimizi saðlamlaþtýrýrken, düþman kuvvetlerini azar azar
yýpratabilir, güçler dengesinin gittikçe lehimize dönmesini saðlayabiliriz ve zaferi kazanabiliriz”.174 “Maddi eksiklerimizin üstesinden
gelmemizi ve zayýf bir durumdan güçlü bir duruma geçmemizi
saðlayabilmek için, siyasi kozlarýmýzý azami ölçüde deðerlendirme olanaðýný bize sadece uzun süreli bir savaþ verebilirdi.”175 Bu
* Ýkinci bölümde etraflýca ele aldýðýmýz bu þartlar, Milli krizin mevcudiyeti, halkýn
geniþ ölçüde ayaklanma ve hareketlerinin mevcudiyeti (objektif þartlar); Partinin ve kýzýl
ordunun varlýðýdýr (subjektif þartlar).
171
Giap, Halk Ordusunun Kuruluþu, s. 85-86.
172
Giap, age, s. 86.
173
Giap, age, s. 92-93.
174
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 77.
175
Giap, age, s. 78.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
147
koþullar içinde temel slogan: “Güçlerimizi savaþýn doðal gidiþatý
içinde adým adým inþa etmek”176 olacaktýr.
Bu durumda güçler dengesine ve savaþýn devrimci karakterine uygun askeri savaþ (silahlý mücadele) biçimini temel olarak
yürütmek gerekir. “Benimsenen savaþ biçimi gerilla savaþýydý.
Denilebilir ki, ... kurtuluþ savaþý basitten karmaþýða ve direniþin son yýllarýnda hareketli savaþa doðru giden, uzun ve geniþ
bir gerilla savaþýydý.”177 (abç)
Emperyalizmin III. bunalým dönemi iliþki ve çeliþkileri sonucu olarak siyasal tecridin kendiliðinden oluþmamasý ve de halk kitlelerinin tepkilerinin pasifize edilmiþ olmasý, devrimin rotasýnda
bazý deðiþiklikler yapmýþtýr. Artýk I. ve II. bunalým dönemlerinde olduðu gibi, devrimcilerin önündeki görev kitlelerin açýk haldeki
tepkilerinin silahlý mücadeleye kanalize edilmesi ve silahlý birimler halinde örgütlenmesi deðildir. Bunun gerçekleþebilmesi
için suni dengenin bozulmasý gerekir. Halkýn devrimci öncüleri, bir yandan suni dengeyi bozarken; diðer yandan kitleleri
silahlý mücadeleye kazanýr ve silahlý güç içinde örgütler. Ancak
suni dengenin bozulmasý temeldir ve diðerlerinin varolma
–gerçekleþme– koþuludur.
III. bunalým döneminde suni denge olgusunun ikili yönü,
yani kitlelerin –sürekli milli bunalým nedeniyle– “mevcut düzene
karþý memnuniyetsizlik ve bilinçsiz tepkilerin” siyasal zor ve bunun
askeri biçimde maddeleþmesi ile pasifize edilmesi ve oligarþiye
siyasal olarak yedeklenmesi, siyasal tecrit ve siyasal güç sorununun Öncü Savaþýnýn içinde mütalaa edilmesini zorunlu kýlar.
Halk Savaþýnýn baþlayabilmesi için gerekli þartlarýn (objektif
ve subjektif þartlarýn) olgunlaþtýrýlmasý için yürütülen mücadele
Öncü Savaþýdýr. En kýsa tanýmýyla, Öncü Savaþýnýn amacý, geniþ
halk kitlelerini silahlý mücadeleye kazanmak, yani Halk Savaþýný
baþlatmaktýr. Halk Savaþý, maddi olarak güçlü düþmana karþý
mutlak siyasi üstünlüðün saðlandýðý þartlarda verilir. O halde
Öncü Savaþýnýn amacý oligarþinin siyasal tecrididir. *
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 78.
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 78.
* Bizim bu fomülasyonumuz, pek çok teorik eleþtirilere yol açmýþ ve giderek de
pratikte sað-pasifizmin þekillenmesini oluþturmuþtur. Bilindiði gibi, Marksist sýnýf tahlillerinde
varýlan sonuçlar (somuttan soyuta) daima bu þekillerle kýsa formüllerle ifade edilir. Bu
176
177
148
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Þimdi bu formülasyonu açalým:
Herþeyden önce Halk Savaþýnýn verilebilmesi için nelerin ve
hangi þartlarýn gerekli olduðunu kavramak gerekir. Ýkinci bölümde
uzun boylu ele aldýðýmýz bu konuya tekrar girmeyeceðiz. Yalnýz
sonuçlarýný özetlemekle yetineceðiz.
Halk Savaþý, geniþ kitlelerin yürüttüðü askeri savaþtýr (silahlý
mücadele). Ancak toplumlarýn evriminde bu tür savaþlar çok görülmüþtür. Halk Savaþý kavramýnýn niteliðini belirleyen, onun devrimci
politik niteliði ve bilinçli bir süreç olmasýdýr. Bu anlamý ile devrimci bir partinin yönetiminde yürütülen, siyasi bilince eriþmiþ ve
silahlý güç halinde örgütlenmiþ geniþ kitlelerin emperyalizme
ve yerli hakim sýnýflara (ya da oligarþiye) karþý yürüttükleri, iktidarý ele geçirmeye yönelik savaþtýr. Yani Halk Savaþý, politikleþmiþ askeri savaþtýr.
Halk Savaþý verebilmek için gerekli objektif ve subjektif
koþullar, emperyalizmin III. bunalým döneminin özelliklerinden dolayý yeterli deðildir. Bu koþullar, devrimcilerin müdahalesi olmadan
olgunlaþmaz. (Suni denge esprisi)
III. Bunalým döneminde, Halk Savaþýnýn verilebilmesi için
gerekli þartlardan birisi olan milli bunalým (olgunlaþmamýþ milli
kriz) geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde sürekli mevcuttur. Ancak kitlelerin
emperyalizmin ve oligarþinin niteliðini görerek açýk tepki göstermeleri, bu tepkilerin silahlý mücadele þeklinde olmasý ya da kanalize
edilmesi ve de silahlý mücadele temelinde geliþen kitle hareketlerinin devrimciler tarafýndan (silahlý güç halinde) yönetilmesi de
gereklidir. Kitlelerin (açýk olan) tepkilerinin kanalize edilmesi ve silahlý güç halinde örgütlenmesi, tüm Halk Savaþlarýnýn baþlatýlmasýnda gerekli olan, devrimcilerin ana ve evrensel görevidir. (“Parti
bilinçsiz bir sürecin bilinçli bir ifadesi olmasý” esprisi) *
formülasyonlar bilimsel soyutlamalar olduðu için kelime yorumuna tabi tutulamazlar. Çünkü
bu formülasyonlar nitelik belirleyicidir. Bir baþka deyiþle, Marksist formüller, belli bir tahlilin
birkaç kelime ile soyutlamalarýdýr. Ve bu birkaç kelimelik soyutlama, bütün stratejik görüþü
ifade eder.
* Bu ana ve evrensel görevin, somutta nasýl gerçekleþeceði doðrudan doðruya ülkelerin
(özgül) koþullarýna ait bir sorundur. Bunlar her ülke devriminin ara aþamalarýnýn niteliðini
belirler. Çin devriminde olduðu gibi, Kýzýl Siyasi Ýktidar’lar paralelinde geliþeceði gibi; Vietnam’da olduðu gibi, þehirlerde olan ayaklanma ve þehirdeki iktidar (Viet-minh) aracýlýðýyla,
kýrlara geri çekiliþ sonucunda da olabilir. Keza Küba’da olduðu gibi, Öncü Savaþýnýn doðal
gidiþatý içinde de olabilir.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
149
III. Bunalým döneminde, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde suni dengenin mevcudiyeti ve niteliði (ikili yönün belirlediði bir nitelik), bu
ana ve evrensel görevin yerine getirilmesini engeller. Bu görevlerin
yerine getirilebilmesi için suni dengenin bozulmasý þarttýr. Ancak
suni dengenin niteliði ve eþitsiz geliþim yasasý nedeniyle, suni dengenin bozulmasý görevi ile bu görevler (tepkilerin silahlý mücadeleye
kanalize edilmesi ve silahlý güç halinde örgütlenmesi) birbirinden
kesin çizgilerle ayrýlamaz. Birinci, ikincinin koþullarýný yaratýr, ikincinin kazanýlmasýný hýzlandýrýr; ikinci birinciyi etkiler, onun önündeki
engelleri temizler ve ikinci birincinin sonucu olup, birinciye yardýmcý olur.
Suni dengenin toplumsal üretim artýþý ve nispi refahla kurulup, siyasal zor ve onun askeri biçimde maddeleþmesi ile devam
ettirilmesi, siyasal tecridin kýsa bir an deðil, uzun bir süreç olmasýný ve ikili yönle oluþumunu açýða çýkartýr. Suni denge, bir yandan
mevcut düzene karþý olan (bilinçsiz) tepkileri siyasal zor ve onun
askeri biçimde maddeleþmesi ile sindirilmesi; diðer yandan bilinçsiz tepkilerin düzen içinde baþka alana kanalize edilmesi (yedekleme) þeklinde oluþtuðundan, suni dengeyi bozma görevi, oligarþinin zor kuvvetlerine saldýrmayý (askeri savaþ), hem de siyasi
gerçekleri açýklamayý, politik hedef göstermeyi ve silahlý mücadeleye (askeri savaþ) kanalize etmeyi (politik savaþ) zorunlu kýlar. Bu
anlamýyla suni dengenin bozulmasý siyasal tecritle birliktedir
ve ayný boyutta birleþir. (Yine bu durum Öncü Savaþýndan Halk
Savaþýna geçiþin, Küba Devriminde olduðu gibi, Öncü Savaþýnýn
doðal gidiþatý içinde olmasýný getirir. Bir baþka deyiþle, Öncü Savaþýnýn nerede bittiði, Halk Savaþýnýn nerede baþladýðý birbirinden
kesin çizgilerle ayrýlamaz. Ancak kurtarýlmýþ bölgelerle birlikte Halk
Savaþý netleþir.)
Emperyalizmin III. bunalým döneminde, emperyalist iþgal
gizlendiðinden ve yerli-tekelci burjuvazi baþtan emperyalizmle bütünleþmiþ doðduðundan, oligarþinin siyasal tecridi emperyalizmin
siyasal tecridinden öndedir (Savaþýn sýnýfsal yanýnýn aðýr basmasý). Ancak emperyalizm bizzat oligarþi içinde yer aldýðýndan, emperyalizmin siyasal tecridi, oligarþinin siyasal tecridi ile birlikte yürütülür ve oligarþinin siyasal tecridi için zorunludur. Emperyalizmin
siyasal tecridi, onun iþgalini ve sömürüsünü kitlelere göstermektir.
Oligaþinin siyasal tecriti, emperyalizmin ülkedeki varlýk biçimi ol-
150
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
duðunun gösterilmesini de içerdiðinden, birbiriyle çakýþýr. (Savaþýn
sýnýfsal ve ulusal planda yürütülme esprisi).
Tüm bu gerçekleri “Mevcut Durum-I”* broþürümüzde þu
þekilde ortaya koymuþtuk:
“Mevcut durumda: Devrimci taktiðimizin ana hedefi
oligarþidir ve anti-oligarþik mücadele öndedir. Antioligarþik mücadelenin önde olmasý, eklektik bir seçmecilik deðil, sýnýfsal mücadelenin ulusal mücadeleye göre
önde olmasý demektir.
Anti-oligarþik mücadelenin belirleyicileri de, oligarþinin siyasal zorunu kýrma, sýnýfsal olarak tecrit
etme, emperyalizmin uzantýsý olduðunu açýða çýkarma ve kitlelere aksiyonunu götürmedir.
Anti-oligarþik mücadelenin bu unsurlarý tek tek alýnarak birbirinden soyutlanamaz. Bu unsurlar, birbirleriyle
baðýntýlýdýrlar. Ve bu anlamda anti-oligarþik mücadele,
karmaþýk** bir görevler bütünüdür.
Oligarþinin siyasal zorunu kýrma ve niteliðini açýða
çýkarma görevi, direnme, siyasal zorun askeri ve oligarþik devlet aygýtýna baðlýlýðýný açýða çýkarmadan geçer. Direnme, en geniþ anlamýyla, kitlelerin kitle pasifikasyonuna karþý durmasýdýr. Direnme, mekanik anlamda bir karþý duruþ, sadece bir savunma deðildir. Direnme, oligarþinin siyasal zor araçlarýna vurma ve iþlemez hale sokma anlamý kazanýr. Siyasal zora karþý
verilen savaþ, her türlü yýpratma ve tahribi içerir. Bu
görev, kitlelerin tepkilerinin somutlaþtýrýlmasý ve maddi bir güç haline getirilmesini gerçekleþtirir. Sýnýf mücadeleleri temeline dayanýr ve kitleseldir. Siyasal zorun
uygulanýþýna uygun düþen biçimde, çok yönlüdür. Ve
diðer görevlerle baðýntýlýdýr. Bu görev ve hedefler, kitlenin ajite edilmesini saðlar. Karþý-devrimin niteliðini açýða
çýkarmasý bakýmýndan da, propaganda niteliði taþýr.
Oligarþinin siyasal zorunu bertaraf etme görevi,
* Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Dervimci Taktiðimiz.
** Burada kullanýlan “karmaþýk” ifadesi, geliþkinliðin ve üst düzeyin ifadesi anlamýndadýr.
Bu ifadeyi karýþýklýk anlamýnda kullananlar, Marksizm-Leninizmin karmaþýklýðýný deðil, kendi
kafalarýnýn karýþýklýðýný ifade etmektedirler.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
151
oligarþinin kitlelerden tecrit edilmesi görevini de beraberinde getirir. Oligarþinin kitlelerden tecrit edilmesi
ve iþçi-köylü ittifaký üzerinde kurtuluþ cephesinin maddi
bir güç olarak inþa edilmesi, devrimimizin en önemli sorunudur. Devrimimizde sýnýflar mevzilenmesinin temelini oluþturan bu görev, diðer görevlerle baðýntýlýdýr ve politik hedeflerin baþýnda gelir. Oligarþi, niteliði gereði, kitlelerden tecrit olmanýn objektif koþullarý içindedir.
Bu nedenle esas olan, kitlelerin oligarþi ile olan suni
(görüntüsel) ittifakýný bozmak ve onlarý devrim cephesine çekmektir. Bunun için, kitlelerin tepki ve memnuniyetsizliðinin siyasallaþtýrýlmasý ve oligarþinin siyasal
olarak tecrit edilmesi gerekir. Bunun için, geniþ bir siyasal gerçekleri açýklama eylemi, ajitasyon ve propaganda yürütülmelidir.
Oligarþinin, emperyalizmin uzantýsý olduðu gerçeði, gerek emperyalizmin ülkemizdeki açýk politika ve
hedeflerine, gerekse askeri varlýðýna tavýr almakla açýða çýkarýlmalý, ülkemizdeki hakim sýnýflarýn emperyalizmin ülkemizdeki temsilcileri olduðu ve onun sömürü mekanizmasý açýklanmalýdýr. Bütün bu görevler, devrimci mücadelenin politik hedeflerini meydana getirir.”178
(abç)
“Devrimciler herþeyden önce bir yandan kitlelere,
hakim sýnýflarýn baský örgütünün yüzyýllardýr kafalarýnda
þekillendiði gibi olmadýðýný, aslýnda çürük ve kof olduðunu, onun bütün gücünün yaygara, gözdaðý ve demagojiden ibaret olduðunu askeri eylemler ile göstermelidirler. Öte yandan, kitleleri devrimci propagandaya açýk
hale getirmek ve bu yolla devrimci bilinci onlara götürüp, onlarý devrim saflarýna çekmek için, askeri eylemlerin üzerine oturmuþ propagandayý iþlemelidirler.”179 (abç)
Kýsaca özetlersek, Öncü Savaþý, III. bunalým döneminde,
geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde devrim sürecinde zorunlu bir aþamadýr. Bu zorunluluk Öncü Savaþýnýn stratejik öneme sahip olma178
179
152
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
sýný ifade eder. Öncü Savaþýnýn amacý Halk Savaþýný baþlatmaktýr. Öncü Savaþýnda bu amaç, suni dengeyi bozmak ve siyasi
gerçekleri açýklama kampanyasýný yürütmek olarak ifade edilir. Öncü Savaþýnda, tüm ekonomik-demokratik mücadeleler
bu amaca yöneliktir ve ona tabidir. Öncü Savaþý politik mücadele olarak askeri savaþ temelinde yürütülür. Bu nedenle, Öncü
Savaþý, politikleþmiþ askeri savaþtýr.
Öncü Savaþýnda belirtilen amaçlara yönelik olarak yürütülecek olan devrimci (politik) mücadele ne olacaktýr? Suni dengeyi
bozmanýn temel mücadele biçimi ne olacaktýr? Siyasi gerçekleri
açýklama kampanyasýnýn temel aracý ne olacaktýr?
Ýþte bu sorularýn cevaplarý Öncü Savaþý teorisinin özünü oluþturur.
“Oportünizmin her türü ile devrimci çizgi arasýndaki
temel farklýlýk, temel mücadele biçiminin seçiliþinde ortaya çýkar. Bilindiði gibi hakim sýnýflara karþý yürütülen proleter devrimci mücadele çok yönlüdür. Bu çok yönlülük
literatürde iki ana baþlýk altýnda toplanýr:
a- Barýþçýl mücadele metodlarý (uzlaþýcý demek deðildir)
b- Silahlý aksiyon metodlarý.”180
“Devrimci sürecin evrim ve devrim diye kesin çizgilerle ayrýldýðý ülkelerdeki Marksist-Lenininst partiler, daima bu iki mücadele biçiminin birisini bu iki evreye göre
temel, ötekini ise ona tabi (tali) olarak seçerler. (Ýçinde
buluduðumuz evrede bu kesin çizgili ayrým emperyalistkapitalist ülkeler için geçerlidir.)”181
Barýþçýl mücadele yöntemleri evrim döneminin temel mücadele biçimini belirler; silahlý aksiyon yöntemleri devrim aþamasýnýn
mücadele yöntemlerini, biçimlerini belirler. Bir ülkede milli bunalýmýn varlýðý, silahlý aksiyon (eylem) yöntemlerinin, kitlelerin devrim
saflarýna çekilmesinde kullanýlabileceði demektir. Bu bir zorunluluktur. Çünkü, egemen sýnýflar, ülke çapýnda (milli) bir bunalým olduðunda siyasal zoru askeri biçimde maddeleþtirirler. Bu ise devrim güçlerinin zora baþvurmasýný zorunlu kýlar. Aksi takdirde yenilgi
180
181
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
153
kaçýnýlmazdýr.
“... düþman silah zoruyla kesin sonuca gitmek yolunu seçtiði takdirde kendi yöntemimizi de ister istemez, düþmanýnkine uyacak þekilde deðiþtirmek zorunda kalýrýz. Biri diðerinin parçasý olmayan iki farklý
amaç, karþýlýklý olarak birbirini ifna eder ve bunlardan birini gerçekleþtirmek için kullanýlan kuvvet ayný
zamanda diðerine hizmet edemez. Bu nedenle hasým
taraflardan biri, silah zoru ile kesin sonuca gitmeye
karar vermiþse, baþarý þansý, diðer tarafýn ayný yolu
seçmeyip baþka bir amaca yöneldiðinden emin olduðu ölçüde daha büyük olacaktýr.”182 (abç)
“Emperyalist hegemonya altýnda olan bütün geri-býraktýrýlmýþ
ülkelerde milli kriz tam anlamý ile olgunlaþmýþ olmasa bile mevcuttur.” Bir baþka deyiþle, emperyalizmin ülkedeki iç dinamiði
çarptýrmasý ve mevcut kapitalizmi (çarpýk bir kapitalizmdir) kendi
istek ve taleplerine uygun olarak (dýþ dinamikle) geliþtirdiðinden
ülkede sürekli bir milli bunalým mevcuttur. Bu koþullarda emperyalizm ve oligarþi düzeni devam ettirebilmek için siyasal zorunu
askeri “biçimde maddeleþtirmek (ya da maddeleþme koþullarý içinde sürdürmek) zorundadýr (sömürge tipi faþizm esprisi). Bu,
oligarþinin (ve emperyalizmin) halka karþý askeri savaþý baþlatmasý,
yani bu yolu seçmesi demektir (ilk ateþ eden “mösyö burjuvazi”
olmaktadýr). Bu durumda devrimci mücadelenin yolu ve araçlarý
askeri savaþ ve araçlarý olmak zorundadýr. Devrimci politik mücadele, belirtilen amaçlara yönelik olarak, askeri savaþ temelinde yürütülür. Politikleþmiþ askeri savaþ olarak ifade ettiðimiz bu biçim,
yani politik mücadelenin bu biçimi, temel mücadele biçimini ifade eder.
Bilindiði gibi politik mücadele biçimleri, politik iktidarýn ele
geçirilmesine yönelik olarak, subjektif þartlarýn yaratýlmasýnda izlenecek yöntemi ifade ederler. Bu durumuyla (yukarda belirttiðimiz
þekilde) kullanýlan araçlarýn niteliði ile nitelik kazanýrlar. Emperyalist hegemonya altýnda olan ülkelerin koþullarý olarak, politik mücadelenin silahlý aksiyon yöntemlerini (askeri savaþ yöntemlerini) temel alarak yürütülmesi þarttýr. Politikleþmiþ askeri savaþ olarak ifa182
154
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 81.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
de ettiðimiz bu biçim ikili fonksiyona sahiptir:
a- Oligarþinin siyasal zorunu bertaraf etme. Bu görev, bu
ülkelerde, siyasal zorun askeri biçimde maddeleþme koþullarýnda
sürdürülmesi ve zaman zaman maddeleþmesi nedeniyle askeri
niteliktedir. Askeri yön olarak da tanýmlayabileceðimiz bu görev,
bir yandan oligarþinin siyasal zorunu (askeri biçimde maddeleþme
koþullarý ile sürdürülmesi ve maddeleþmesi bütünselliði içinde)
bertaraf ederek, kitlelerin tepkilerini açýða çýkartýr ve kitleleri devrimci propagandaya açýk hale getirirken; diðer yandan oligarþi ile
olan maddi ve teknik güç dengesini devrim cephesi lehine bozmaya çalýþýr. (Askeri yön ve amaçlar).
b- Oligarþiyi siyasal olarak tecrit etme –kitleleri siyasal
olarak devrim cephesine kazanmak–, yani siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý ile kitleleri bilinçlendirme ve örgütleme. Genel
olarak her devrimde, devrimcilerin temel görevi olan bu görev politik niteliktedir (politik yön ve amaçlarý).
Ýþte bu ikili yön ve amaçlar, askeri savaþýn (silahlý aksiyon)
hangi biçiminin temel alýnacaðýný belirler. Diyebiliriz ki, devrimci
mücadelenin maddi ve teknik gücünün zayýflýðý ile devrimci karakteri, gerilla savaþýnýn temel askeri savaþ biçimi (silahlý aksiyon yöntemi) olarak alýnmasýný kaçýnýlmaz kýlar.
“Gerilla savaþýnýn devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn bir aracý olarak yürütülmesine, yani
politik kitle mücadelesi olarak ele alýnmasý” temel mücadele biçimini niteler (politikleþmiþ askeri savaþ).
Kýr ve þehirlerde, psikolojik ve yýpratma niteliðinde yürütülen gerilla savaþýnýn bu durumunun oluþturduðu politik
mücadele biçimine silahlý propaganda diyoruz.
Görüleceði gibi, politikleþmiþ askeri savaþ deyiþiyle silahlý
propaganda deyiþi arasýnda muhteva olarak fark yoktur. Her
ikisi de ayný amaçlarý ve yönleri içerir. Ancak silahlý propaganda, askeri savaþýn bir biçiminin (gerilla savaþý biçiminin) ele
alýnýþýný ifade eder. Bu anlamý ile politikleþmiþ askeri savaþýn
(ayný muhtevada olan) özgül biçimleniþidir.
Yine görüleceði gibi, silahlý propaganda (genel durumuyla
politikleþmiþ askeri savaþ) emperyalist hegemonya altýnda olan
ülkelerde, devrimci mücadelenin sürdürülüþ biçimidir. Bu anlamý
ile III. bunalým döneminde, devrimcilerin önündeki görevlerin yeri-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
155
ne getiriliþ yöntemi silahlý propagandadýr. Silahlý propaganda, stratejik nitelikte bir mücadele biçimi olarak önem kazanýr. Ve Öncü
Savaþý aþamasýnda, halkýn devrimci öncüleri tarafýndan yürütülen
politik mücadele biçimidir.
a- Silahlý Propaganda: Bir mücadele Biçimi
Silahlý propagandayý, yani politik mücadelenin bu biçimini
kavrayabilmek için herþeyden önce politik mücadelenin ve mücadele biçiminin ne olduðu iyi anlaþýlmalýdýr.
“Proletaryanýn sýnýf savaþý ideolojik, ekonomik ve
politik olmak üzere üç cephede birden cereyan eder.
Burjuva ideolojisine ve sapýtmalarýna karþý, proletaryanýn devrimci savaþý ideolojik bir savaþtýr; iþçi ve emekçi
sýnýflarýnýn hayat ve çalýþma þartlarýný düzeltme þeklinde
günlük mücadelesi ekonomik mücadeledir. Direkt gerici sýnýflarýn yönetimini hedef alan mücadeleler ise politik savaþtýr (...) Ýhtilâlci parti, bu üç cephede, her cephenin imkanlarýný en iyi þekilde harekete geçirerek savaþan partidir.”183
Ýdeolojik mücadele, sýnýf mücadelesinin düþünsel plandaki durumudur. Bilindiði gibi, egemen sýnýf (ya da sýnýflarýn) kitleleri
sömürme ve sömürüyü devam ettirme yollarýndan birisi de, kitlelerin egemen sýnýf (ya da sýnýflarýn) istediði çerçeve içinde düþünmelerini saðlamaktýr. Bir baþka deyiþle, ezilen ve sömürülen kitlelerin, mevcut düzeni kabul etmelerini saðlamak için, egemen sýnýf
(ya da sýnýflarýn) ideolojisi kabul ettirilir. Ezilen ve sömürülen kitlelerin mevcut düzeni deðiþtirebilmeleri için, egemen sýnýf (ya
da sýnýflarýn) ideolojisi yerine, kendi ideolojilerini bilmeleri, kavramalarý gerekir. Bu, bir yandan kendi ideolojilerini öðrenmeyi (ideolojik eðitim), diðer yandan egemen sýnýf (ya da sýnýflarýn) ideolojilerinin niteliðini göstermeyi gerekli kýlar. Bu yönde geliþen mücadele, yani ideolojik mücadele, ayrýca egemen sýnýf (ya da sýnýflarýn) ideolojilerinin ezilen ve sömürülen kitlelerin ideolojilerini bozma, kendine tabi kýlma gayretlerini boþa çýkarmayý da içerir (sapmalara karþý mücadele).
183
156
THKP, I Nolu Bildiri, Mayýs 1971.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
“Teori, kitlelerin arasýna girdiði andan baþlayarak,
maddi bir güç haline gelir.”184
Bu anlamý ile ideolojik mücadele, kitlelerin iktidar mücadelesine (politik mücadele) tabi olan ve onun bir parçasý olan bir
mücadeledir. Diyebiliriz ki, ideolojik mücadele, kitlelerin mevcut
düzenin deðiþmesinin objektif koþullarýnýn mevcut olduðu durumlarda, bu deðiþimin mümkün olduðu fikrinin kavranýlmasýdýr. Bu niteliði ile ideolojik mücadele, politik bir propaganda
ile çakýþýr ve onun bir yönünü teþkil eder.
Ýdeolojik mücadele, kitlelerde hareket yaratýr, onlarý harekete geçirir; harekete birlik ve süreklilik saðlar (örgütleyicidir) ve
de mevcut düzeni deðiþtirmeye yöneliktir (deðiþtiricidir).
Ekonomik mücadele, iþçilerin “kapitalistlere ve hükümete
karþý” günlük yaþam þartlarýný deðiþtirmek ve iyileþtirmek için yürütülen mücadeledir. Bu mücadele, kitlelerin kendiliðinden ulaþtýklarý
bilincin bir sonucudur ve bu bilinci ilerletir. Bu bilinç, kitlelerin yaþam ve çalýþma þartlarýnýn bozukluðunun ve bunun “iyileþtirilebilineceðinin” bilinmesi demektir. Ekonomik mücadelenin bu durumu,
mücadelenin sürdürülüþ biçimini ve örgütlenmesini karakterize
eder. Ekonomik mücadele, doðrudan, kitlelerin yaþam ve çalýþma
þartlarýnýn (“fabrika þartlarýnýn”) teþhir edilmesi, mevcut koþullar
içinde bunun daha iyi olabileceðinin anlatýlmasý ve þartlarý daha iyi
yapabilmek için eyleme geçiþi ifade eder. Ekonomik mücadelenin
en önemli özelliði, düzen içinde olan ve þartlarý deðiþtirmek için
deðil, düzeltmek için yürütülen mücadele olmasýdýr. Ancak, düzen içinde, düzenin oluþturduðu þartlarý düzeltme mücadelesi olduðu için, düzene karþý bilincin (politik bilinç) oluþumuna hizmet
eder. Lenin’in deyiþiyle, ekonomik mücadele kendiliðinden-gelme
bilinç unsurunu içinde taþýr. Keza ekonomik mücadele, birlikte ve
örgütlü mücadele olduðu için, kitlelerde birlik ve örgütlü hareket bilincini geliþtirir.
Ekonomik mücadelenin en yaygýn biçimi ise, (iþçi sýnýfý için)
ekonomik grevdir. Grev, üretimi geçici bir süre için durdurmak
anlamý ile, tüm sýnýflar içinde geçerli ekonomik eylem biçimidir.
Ancak ülkemizde sýk sýk ortaya çýkan yanlýþlýklardan birisi de grevin salt iþin geçici bir süre býrakýlmasý ile sýnýrlý tutulmasýdýr. Tersine
184
Marks, Hegel Felsefesinin Eleþtirisi.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
157
grev, bir mücadele biçimi (ekonomik) olarak öncesi ve sonrasý ile
bir bütün hareketi, çabayý, çalýþmayý ifade eder. Bir baþka deyiþle,
grev, (grev anýndan önce) iþçi ve emekçilerin grevin nedenlerini
ve amaçlarýný bilmeleri, grevi yapmalarý ve de (grev sonrasýnda)
amaçlara ne kadar varýldýðý ve neden gerçek kurtuluþu yaratmadýðýnýn anlatýlmasý sürecinin somut ifadesidir. Ancak bu hali ile,
sürekliliði ve politik mücadeleye tabiyeti açýða çýkar.
“Politik mücadele, devrimci yayýnla yapýlan politik propagandadan, politik nitelikteki kitle gösterilerinden, politik grevlere
ve de gerilla savaþýna kadar çeþitli biçimlerde cereyan eden”185
ezilen ve sömürülen sýnýflarýn iktidar mücadelesidir. “Gerçek sýnýf
savaþý” olarak ifade edilen politik mücadele, devrimci mücadelenin temelini teþkil eder.
Politik mücadele, politik bilincin bir sonucudur. Bu nedenle
kitlelerin mevcut düzenin deðiþmesi gerektiðinin bilincinde olmalarý ve deðiþtirmek için harekete geçmeleri þarttýr. Bu anlamý ile,
politik mücadele, kitlelerin devrim için bilinçlendirilmesi-örgütlenmesi-harekete geçirilmesi mücadelesinin bütünüdür. Politik mücadele, bu yüzden, bu amacýn gerçekleþtirilmesini engelleyen, geciktiren her þeye karþý yürütülen mücadeledir. Bu nedenle, egemen sýnýflarýn zorunu bertaraf etme (askeri savaþ) görevi, politik
mücadelenin içindedir. Silahlý mücadelenin politik mücadelenin
en üst ve en etkili biçimi olmasý bunu ifade eder. “Savaþ, politikanýn baþka araçlarla (þiddet) araçlarý ile sürdürülmesidir.” Ancak
politik mücadelenin askeri nitelik almasý, yani silahlý mücadele biçimine dönüþmesi bazý objektif ve subjektif þartlarýn olgun olmasýný
zorunlu kýlar. Objektif olarak, egemen sýnýflarýn sýnýf mücadelesini
bu yönde sürdürmeleri þarttýr. Subjektif olarak da, kitlelerin bu
durumu görmeleri gerekir.
Ülkemizde en çok karýþtýrýlan bir nokta da ekonomik mücadele ile politik mücadelenin durumu, karþýlýklý iliþkisi ve sürdürülüþ
biçimidir. Bu nedenle bu iliþkileri açalým:
“Politika ekonominin yoðunlaþmýþ ifadesidir. Politikanýn ekonomiye nazaran önceliðini kabul etmemek
olmaz. Aksini düþünmek, Marksizmin ABC’sini unutmak
olur.”186
185
158
THKP, I Nolu Bildiri, Mayýs 1971.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Politika ile ekonominin arasýndaki iliþkinin diyalektik olduðunun kavranýlmamasý ekonomizm sapmasýnýn temelini oluþturur.
(Ekonomizm, politik mücadelede ortaya çýkan bir sað-sapmadýr.)
Özellikle hükümete karþý yürütülen ekonomik mücadele, politik
mücadele ile karýþtýrýlýr ve politik mücadele yerine geçirilir. Böylece tüm çalýþmalar politik mücadele adý altýnda, yaþam ve çalýþma
þartlarýnýn iyileþtirilmesi (düzeltilmesi) için yürütülen ekonomik mücadeleye dönüþür. Bu da örgüt biçimlerinden, bilincin niteliðine ve
eylemin biçimine kadar her þeyde kendini gösterir. Ekonomik mücadele, tek tek kapitalistlere ve hükümete karþý “elle tutulur, somut
sonuçlar vaat eden” (Lenin) bir mücadeledir. Bu anlamda ekonomik mücadelenin baþarý ya da baþarýsýzlýðýný “elle tutulur, somut
sonuçlar” belirler. Bu da devrimci saflarda, kýsa dönemde hiçbir
somut sonuç vaad etmeyen bir mücadelenin (politik mücadele)
gereksizliði ya da yanlýþlýðý fikrini yaratýr ki, sonuç, devrimci mücadeleyi kendiliðinden-gelme harekete, bilinçsiz bir sürece indirger.
“Rusya’da, ilk bakýþta, otokrasinin boyunduruðu, sosyal-demokrat örgütle, iþçi örgütlenmesi (sendikal örgütlenme) arasýndaki her türlü farký silmektedir, çünkü her
türlü iþçi dernekleri ve her cinsten devrimci kurumlarýn
kuruluþu yasaklanmýþtýr ve ekonomik mücadelenin
baþlýca belirtisi ve silahý olan grev, adi bir suç sayýlmaktadýr. Böylece bizdeki durum, ekonomik mücadeleyi yürüten iþçileri bir yandan politik meselelere uðraþmaya
‘iterken’, öte yandan sosyal-demokratlarý da, trade-unionculuk (sendikalizm) ile sosyal demokrasiyi birbirine
karýþtýr-maya ‘itelemektedir’.”187 (abç)
Lenin’de belirttiði bu durum, burjuva demokratik devrimin
tamamlanmadýðý tüm ülkeler için geçerlidir. Bu, ekonomik mücadelenin, ayný zamanda, demokratik nitelikte olmasý, demokratik
hak ve istemlerin ekonomik mücadele çerçevesinde yürütülmesi
demektir. Keza ayný durum, ekonomik mücadelenin, bizzat polis
tarafýndan, politik bir nitelik almasýna neden olur. Mahir Çayan yoldaþýn belirttiði gibi “sosyalist siyasi bilince sahip olmayan iþçilerin
fabrika iþgallerinin niteliði de iktisadi deðil, siyasidir.” Ancak bu
186
187
Lenin, Collected Works, Cilt: 42, s. 278.
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 143, Evren Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
159
mücadele, yine de devrimci politik mücadele deðildir. Devrimci politik mücadele olabilmesi için, mücadelenin tek tek patronlara karþý mücadele olmaktan çýkmasý gerekir. Bu ise, devrimci bir partinin yönetiminde, devrimci politik bilince sahip
kadrolarýn yönlendirdiði, kitlelerin mücadelesi ile mümkündür.
“Sosyal-demokrasinin politik mücadelesi, iþçilerin
iþverenlere ve hükümete karþý ekonomik mücadelesinden çok daha geniþ ve karmaþýk bir mücadeledir. Ayný
biçimde (ve bundan ötürü) devrimci bir partinin örgütlenmesi, iþçilerin ekonomik mücadele için örgütlenmesine kýyasla bambaþka birþey olmalýdýr.”188 (abç)
Bizim gibi ülkelerde, iþçilerin ve köylülerin ekonomik hak
ve talepleri mücadelesi, demokratik bir mücadele olduðu için, objektif deðer ve kapsamý bakýmýndan anti-emperyalist, anti-oligarþik
bir niteliktedir. Ancak özde bu þekilde olmasýna raðmen, mücadele, sendikal (ekonomik mücadele) bilinci ile sürdürüldüðünden, devrimci politik mücadele deðildir. Ülkede sürekli ekonomik buhranýn mevcudiyeti ve ekonominin dengesini metropollerde
bulmasý nedeniyle, ekonomik-demokratik mücadele, oligarþinin
engellemelerini siyasal zor (askeri biçimde maddeleþme koþullarýnda sürdürülen bir zordur) araçlarýný kullanarak gerçekleþtirilmesi
ile karþý karþýyadýr. Bu nedenle, en masum bir ekonomik istekli
hareket bile kitlelerin polisle çatýþmasýna (silahlý devrimci mücadelenin geliþmesine paralel olarak silahlý çatýþmaya) yol açar, yani
siyasi niteliðe dönüþür (Örneðin, Seydiþehir, Elazýð, 1 Mayýs Mahallesi olaylarý, Pazarcýk toprak iþgalleri ve çatýþmalarý gibi)
Eðer tüm bu gerçekler kavranýlmazsa (hangi biçimde olursa olsun) politik mücadele, ekonomik-demokratik mücadele
düzeyine indirgenir ve kaçýnýlmaz olarak devrimci mücadeleyi engeller. Lenin, bu karýþtýrmalarýn nelere sebebiyet verdiðini þöyle
ifade ediyor:
“Gerçekte, gözünüzün önünde, yüzde doksandokuz
‘iþverenlere ve hükümete karþý mücadele’ye gömülmüþ
olan kimseleri getiriniz. Bunlardan bazýlarý, eylemlerinin
bütün süreci boyunca hiçbir zaman daha karmaþýk bir
devrimciler örgütünün gereðini düþünmek zorunluluðu188
160
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 142.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
nu duymayacaktýr. Baþkalarý, belki de, oldukça geniþ
ölçüde daðýtýlan Bernsteincý literatüre rastlayacaklar ve
bunun etkisi altýnda ‘hergünkü can sýkýcý mücadelenin’
ileriye doðru akýþýnýn derin anlam taþýdýðý inancýna
varacaklardýr. Baþkalarý da belki dünyaya ‘proletarya hareketiyle sýký ve organik baðlar kurma’, sendika hareketiyle sosyal-demokrat hareket arasýnda baðlar kurma
örneði vermek için teþhir edici bir fikre kapýlacaktýr.”189 (abç)
Tüm bu durumlarýn, genç ve samimi unsurlarýn kafalarýnda
nasýl oluþtuðunu görmek için, onlarla kýsa bir konuþma yapmak
yeterlidir. Kimileri devrimci bir örgüte gerek duymadan “yaþasýn
DÝSK” diye çalýþýrken; bir baþkasý “stratejik örgütlenme ve de askeri eylemler için asgari örgütlenmeyi tamamlama hikayesi ile, büyük
iþler planlanýyor havasý içinde” mücadelenin “ileriye doðru akýþýnýn
derin anlam taþýdýðý inancý” ile çalýþmaktadýr. Bir üçüncü ise, “saflaþma-netleþme-partileþme-cepheleþme” akýþýnýn “derin anlamý” içinde “direniþ komitelerinin” “devrimci” karakterini açýklama fikri içinde bulunmaktadýr.
Ülkemizde, gerek “partileþme süreci” için, gerekse “evrim
aþamasýnda olduðumuz” için yahut da “iþçi sýnýfýnýn partisi özgür
olmadýðý” için ekonomik-demokratik mücadelenin temel olduðunu iddia etmek ya da bu tür mücadeleyi, yürütülmek zorunda
olduðunu söyleyerek temel almak revizyonizmdir, anti-leninizmdir. Sosyalistler, yalnýz ekonomik-demokratik mücadeleyle
yetinmeyi deðil, “ekonomik durumun teþhir edilmesi yolundaki
çalýþmayý örgütlendirmenin eylemlerinin baþlýca alaný olmasýna da izin vermemelidirler.”190 (abç) sözlerinin anlamý açýk olmasýna
raðmen, yapýlanlar, ekonomik-demokratik bir mücadelenin yürütülmesi, örgütlenmesi ve de bizzat oligarþinin zor güçlerince siyasi
nitelik alan ekonomik-demokratik mücadele çatýþmalarý, politik
mücadele ve silahlý devrimci savaþ olarak nitelenmektedir. Böylece pek çok samimi unsur, THKP-C/HD֒ nün mücadelesi ile diðer
örgütlenmelerin pratiklerini kýyaslamaktadýr. Ekonomik-demokratik mücadelenin “elle tutulur, somut sonuçlarý”nýn politik müca189
190
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 144.
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 144.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
161
deleden beklenmesi ve bunun da söz konusu olmamasý soncunda, meseleyi kavrayamamýþ pek çok samimi unsur oportünizmin
saflarýnda yer almaktadýr. Þu mutlak suretle kavranýlmalýdýr: Politik mücadele, kýsa dönemde “elle tutulur, somut sonuçlar vaat”
etmez ve veremez; onun somut sonucu politik iktidarýn ele geçirilmesidir.
Politik mücadelenin bu niteliði açýða çýkýnca, oportünizm
bu sefer de “bugünkü hareketin zorunlu kýldýðý biçim kabul edilmelidir” diyerek ekonomik-demokratik mücadeleyi temel almayý haklý
göstermeye çalýþmaktadýr. Formel mantýða göre çok mantýki (!)
olan bu ifade, özde kendiliðinden-gelme hareketin kuyruðuna takýlmak demektir. Eðer parti bilinçsiz bir sürecin (kendiliðinden-gelme hareketin) bilinçli bir ifadesi olacaksa, katýldýðý hareketi devrimci politik mücadeleye kanalize eder.
Örneðin “Devrimci” (!) Gençlik-Yol oportünist yöneticileri,
parti mevcut olmadýðý için “partileþme sürecinde” bulunduðunu,
bu süreçte de ekonomik-demokratik mücadelenin “zorunlu” olduðunu iddia etmektedirler ve “pahalýlýða ve faþist baskýlara karþý
mücadele” adý altýnda, ekonomik-demokratik mücadeleyi “þu anda
yürütülmesi gereken mücadele” demektedirler. Biraz uzun olmakla
birlikte DG-Y’nin þu sözlerini almak yeterli olacaktýr:
“Bir örgütlenme çabasýndan çýkan dersler:
Biz DY siyasetini benimseyen bir gurup devrimciyiz.
Anadolu’daki küçük bir kasabada 250 kadar iþçiyi devrimci bir sendika adýna örgütleme çabasýnda bulunduk.
Bu çalýþmalarýmýzdan çýkan dersleri Devrimci Yol’da yayýnlarsanýz yararlý olacaðý inancýndayýz (...)
Bu çalýþmalardan þu dersleri çýkarmak mümkündür.
Devrimci sendikacýlýkla en geniþ kitle çalýþmasý içinde en dar kadro çalýþmasýný hayata geçirmek için uzun
bir siyasi çalýþmayý gerektiriyor.
Patron ispiyoncularýnýn ve uþaklarýnýn cezalandýrýlmasý
ve cezalandýrýlanlarýn yakalanmamasý, pasifleþtirilmiþ iþçi
kitlesine bir güven kazandýrýyor. Kendi içlerinden patrona karþý olanlar bunu açýk söyleme cesaretini buluyorlar. Öncü iþçilerin örgütlenme taleplerini benimsiyorlar.
Patron ve uþaklarýna ve faþistlere karþý öncü iþçilerin
koyduklarý eylemlere aktif olarak katýlýyorlar.” 191 (abç)
162
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
“En geniþ halk yýðýnlarý içinde militan bir mücadele
anlayýþý ile yürütülecek örgütlü ve sistemli mücadele...
BUGÜNÜN SORUNU budur.”192
Evet, iþte “temel devrimci görev halkasý” ve onun pratiði.
DG-Y oportünist yönetimine göre, ekonomik mücadeleyi (“devrimci
sendikacýlýk”) örgütlerken, bu mücadeleden kadro çýkartýlýp, yani
“siyasi çalýþmayla”, “partileþme süreci” tamamlanacaktýr. Militan
bir mücadele anlayýþý ile yürütülecek örgütlü ve sistemli “mücadele”nin bu biçiminin partiyi nasýl yarattýðýný (!) Lenin þöyle ifade ediyor:
“Ekonomik mücadelenin siyasi ajitasyon için en geniþ
ölçüde uygulanabilen bir araç olduðu yolundaki, bizim
görevlerimizin bugün ekonomik mücadelenin kendisine siyasi nitelik kazandýrma vb. yolundaki iddialar
yalnýz siyasi bakýmdan deðil, örgüt bakýmýnda da görevlerimizin dar, sýnýrlý bir anlayýþý yansýtýr. ‘Ýþverenlere
ve hükümete karþý ekonomik mücadele’ bütün Rusya’yý
kucaklayan merkezi bir örgütü hiç de gerektirmez ve bu
yüzden de bu mücadeleden, siyasi muhalefetin protestolarýný ve öfkenin belirtilerini genel bir taarruz içinde birleþtirecek olan bir örgüt hiçbir zaman doðamaz.
Bu anlaþýlýr bir þeydir: Bir örgütün karakterini, doðal
ve kaçýnýlmaz olarak tayin eden þey, o örgütün eyleminin muhtevasýdýr.”193 (abç) *
Görüldüðü gibi, DG-Y’nin çarpýtmalarýnýn temelinde ekonomik mücadele ile politik mücadelenin diyalektik iliþkisinin, mekanik
ve metafizik ele alýnýþý yatmaktadýr.
Politik mücadele, politik iktidarýn ele geçirilmesine yönelik
doðrudan çalýþmalarýn bütünüdür. Bunun örgütü ise, politik niteliktedir, yani partidir. En genel özellikleri ile ifade edersek, politik
mücadele, partinin yönlendirmesi ve yöneticiliði altýnda yürütülen,
* DY-G oportünizminin, savunduðunu iddia ettiði politikleþmiþ askeri savaþ ile olan
çeliþmelerini, yani inkarlarý bile gölgede býrakan bu anlayýþlarý pek çok þeye ýþýk tutacak
niteliktedir. “Direniþ Komiteleri”, “Parti-Cephe Sorunu” vb. þeylerle yeni fikirler (!) ileri sürülmektedir. Bunlarý ayrýca ele alacaðýz. Ama hepsi buradaki durumun doðal ve kaçýnýlmaz
sonuçlarýdýr.
191
“Devrimci” (!) Yol, S. 8, s. 4.
192
agd, S. 1, s. 3.
193
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 181.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
163
siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn gerçekleþtirilmesi ve bu
yolla kitlelerin devrimci politik bilince ulaþmalarý ve örgütlü olarak
mücadeleye katýlmalarýdýr. Somut koþullarýn öne ittiði bazý görevler bu mücadelenin gerçekleþmesi doðrultusunda yürütülür.
Ekonomik-demokratik ve ideolojik mücadele, politik mücadeleye
tabidir ve politik mücadeleye hizmet etmek zorundadýr.
Politik mücadelenin somutta sürdürülüþü ve sürdürülüþ yöntemi, politik mücadele biçimlerini ifade eder.
Bilindiði gibi, biçim özün görünüþüdür, yani somuttaki
ifade tarzýdýr. Bir baþka deyiþle, bir þeyin biçimi, o þeyin özünün
hareket tarzýdýr. Bu haliyle biçim, özün hareketini sýnýrlar ve
geliþtirir.
Politik mücadele biçimi, partinin bilinçsiz bir sürece bilinçli bir ifade vermek amacýyla yürüttüðü mücadelenin somut
ifadesidir. Mücadele biçimi olarak ifade ettiðimiz bu durum,
politik mücadeleyi bilinçli bir tarzda sürdürme tarzýdýr. (Biçimin özün hareketini sýnýrlama ve geliþtirme esprisi). Bu nedenle,
politik mücadele biçimi, yani politik mücadelenin sürdürülüþ
tarzý, politik mücadeleyi karakterize eder ve onu ifade eder.
Ancak, “ayný özün çeþitli biçimleri olduðu” diyalektiði, mücadele biçiminin tek deðil, çeþitli olduðunu açýða çýkartýr. Her
diyalektik iliþkide olduðu gibi, (ayný özün) politik mücadelenin
çeþitli biçimleri temel-tali iliþkisi içindedirler (tali yön temele
tabidir). Öyle ise diyebiliriz ki, politik mücadele biçiminin temel
alaný, devrimci mücadelenin tüm alan ve biçimlerini koþullandýrýr ve kendine tabi kýlmaya zorlar. Ýþte bu yüzden Politikleþmiþ
Askeri Savaþ Stratejisi, “silahlý propagandayý temel, öteki politik, ekonomik ve demokratik mücadele biçimlerini, bu temel
mücadele biçimine tabi olarak”194 ele alýr.
“Silahlý propagandanýn dýþýndaki öteki politik, ekonomik, demokratik mücadele biçimleri silahlý propagandaya tabidir ve silahlý propagandaya göre biçimlenir. (Tali mücadele biçimleri temel mücadele biçimine göre þekillenir. Yani silahlý propaganda metodlarýna
göre þekillenir.)”195
194
195
164
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II- III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Politik mücadelenin temel, diðer ekonomik-demokratik ve
ideolojik mücadelenin bu temele tabi olduðu ve ona göre þekillendiði (tali olduðu) olgusunu politik mücadele biçimi açýsýndan bu
durumu “Devrimci” (!) Gençlik-Yol oportünizmi tarafýndan nasýl
tahrif edildiði “PASS ve DG oportünizmi-I” yazýmýzda belirtmiþtik.
Þöyle diyor DY-G oportünistleri:
“Partinin yürüttüðü mücadelede ideolojik, ekonomikdemokratik ve politik mücadeleden bir tanesinin diðerlerine göre temel ve tali oluþundan bahsedilebilir (...)
Politik mücadelede ise bunun (yýðýnlarýn devrim saflarýna kazanýlmasýnýn) çeþitli biçimlerden bir tanesi temel
mücadele biçimi olarak ifade edilir. Örneðin yayýn bildiri, yürüyüþ ve diðer silahlý eylem biçimlerinin tümü ilke
olarak reddedilmez ve ilke olarak tüm mücadele biçimleri örgütlendirilirken yürütülen mücadelede silahlý olan
ya da olmayan biçimlerden biri temel olarak ele alýnýr.
Burada politik mücadelenin bir biçimi diðer biçimine
karþý temel olduðu ifade edilirken temel-tali iliþkisi
politik mücadelenin biçimleri arasýndadýr. Özetle ifade edersek, ekonomik-demokratik, ideolojik ve politik
alanlardaki mücadelelerden birinin diðerine göre temel
alýnýp alýnmamasýndan söz edilebilir. Buna karþýlýk politik mücadele biçimlerinden birinin diðer ekonomikdemokratik veya ideolojik mücadeleye göre temel
olup olmadýðýndan söz etmek düpedüz saçmalýktýr.
Kavram karýþýklýðýndan baþka þey deðildir (elma ile ekmeði kýyaslamak gibi bir þeydir).”196 (abç)
Sanýrýz bu sözlerin anlamý anlaþýlýyor. DG-Y oportünizmi Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin formüle edildiði “Kesintisiz
Devrim II-III”ü savunduðunu iddia etmese, bu sözlerini ele almaya
gerek kalmazdý. DG-Y oportünizminin bu anlayýþý, kendi oportünist
ve pasifist çalýþma tarzýný haklý gösterme çabasýný yansýtýr. Kendileri dernekçilik-gazetecilik anlayýþý ile ekonomik-demokratik mücadeleyi temel aldýklarýna göre “temel mücadele biçimi silahlý propaganda” tespitini reddetmiþ oluyorlar. Ancak “Kesintisiz Devrim
II-III”ün tespiti (yukardaki alýntýda) açýktýr. Acaba Mahir Çayan yoldaþ
196
“Devrimci” (!) Gençlik, Sayý, 16, s. 6-7.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
165
dünyadan bihaber, “saçmalýk” içinde koþan, “elma ile ekmeði kýyaslayan” metafizik anlayýþlý birisi midir? DG-Y bununda cevabýný buldu,
Kesintisiz Devrim II-III, “tashih edilmemiþ bir yazýdýr.”197 Öyle ise,
Kesintisiz Devrim II-III’de geçen tespit, “tashih” edilemediðinden,
yanlýþ “yazýlmýþtýr.” Ýþte DG-Y oportünizminin ilerleme ve partileþme anlayýþý (Eðer DG-Y oportünizmi silahlý propagandayý bir
mücadele biçimi ya da temel mücadele biçimi olarak kabul etmiyorsa, o zaman durum deðiþir. Bu durumda Marksizm-Leninizmin
evrensel tezleri karþýlarýna çýkacaktýr).
Þu anda, ülkemizde ve dünya da tüm revizyonistler, pasifistler silahlý propagandaya karþý çýkmaktadýrlar. Bu karþý çýkýþlar iki
noktada odaklanmaktadýr: a- Silahlý propaganda politik bir mücadele biçimi deðil, askeri mücadeledir. b- Silahlý propaganda
örgütleyici deðildir, bu nedenle temel alýnamaz. Bu iki karþý çýkýþýn temelinde silahlý propagandanýn politik mücadele biçimi olup,
olmamasý yatar. Bugün Öncü Savaþýný sürdüren THKP-C/HDÖ saflarýnda da sýk sýk ortaya çýkan bu anlayýþlar, politik mücadele biçiminin ne olduðunun kavranýlamamasýndan kaynaklanýr.
Politik mücadele biçimi, partinin bilinçsiz bir sürece bilinçli
bir ifade vermek amacýyla yürüttüðü mücadelenin somut ifadesidir. Bir mücadele biçiminden bahsediliyorsa, o yerde bilinçli, örgütlü ve planlý bir çabadan, mücadeleden bahsediliyor demektir.
Ancak mücadele biçimleri, bilinçsiz bir sürecin bilinçli sürdürülüþü
olduðu için, yönlendirdiði süreçten çýkar ve yönlendirdiði süreci
bilinçli hale sokar. Bu, bir þeyin politik mücadele biçimi olup olmadýðýnýn ilk noktasýný ifade eder.
Ýkinci olarak, politik mücadele biçimi, devrimin subjektif
þartlarýnýn yaratýlmasýný ifade eder. Bu nedenle, (genel olarak) siyasi gerçekleri açýklar, kitlelere politik hedef gösterir ve onlarý örgütleyerek eyleme sokar. Bir baþka deyiþle, politik mücadele biçimi,
kitleleri bilinçlendirip, örgütlemek amacýyla yürütülen, propaganda-ajitasyon-siyasi eðitim-bilinçlendirme ve örgütlendirme çalýþmalarýnýn bütünlüðünü ifade eder. Bu nedenle:
Üçüncü olarak, politik mücadele biçimi kullandýðý araç ile
nitelenir. Bir mücadele biçimini diðerinden ayýran temel kriter kullanýlan araçtýr. Bu da genel olarak, barýþçýl ve silahlý olmak üzere
197
166
Bkz, DY basýmý “Toplu Yazýlar”a kendi yazdýklarý önsöz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
iki ana bölümdür; özel olarak her bölümün kendi içlerinde ayný
muhtevada farklý araçlarýn kullanýlmasý þeklinde, farklý ve deðiþik
mücadele biçimlerini ifade eder.
“Baþtan baþlayalým. Mücadele biçimleri sorunun incelenmesinde her Marksistin isteyeceði baþlýca þeyler nelerdir? Önce hareketi belli bir özel mücadele biçimine
baðlamayan Marksizm, sosyalizmin bütün ilkel biçimlerinden ayrýlýr. Her çeþit mücadele biçimini kabul eder;
onlarý ‘icat’ etmez, sadece genelleþtirir, örgütler, hareketin akýmý içinde kendiliðinden doðan devrimci
sýnýflarýn mücadele biçimlerine bilinçli ifadeler verir.
Bütün soyut kalýplarýn ve öðreti reçetelerin can düþmaný
olan Marksizm, hareket geliþtikçe, kitlelerin sýnýf bilinci büyüdükçe ekonomik ve politik buhranlar keskinleþtikçe sürekli olarak yeni, deðiþik savunma ve
saldýrý yöntemleri doðuran ilerleme halindeki kitle
mücadelesi karþýsýnda dikkatli bir tavýr alýnmasýný gerektirir.”198 (abç)
Ancak bu, oportünizm tarafýndan, “her mücadele biçimi ilke
olarak kabul edilir, öyle ise silahlý propagandanýn temel alýnmasýnda
ýsrar edilemez” sözlerini desteklemekte kullanýlmaktadýr. Ama durum hiç de öyle deðildir:
“Akla uygun olmak koþuluyla, bütün mücadele araçlarýný, bütün mücadele plan ve yöntemlerini ilke olarak
kabul etmekle, belirli bir siyasi anda sýký sýkýya uygulanan bir plan gereðince hareket yönünü tayin etme gereðini birbirine karýþtýrmak; eðer taktikten söz ediyorsak,
bütün tedavi yöntemlerinin týp tarafýndan tanýnmasý ile
belli bir hastalýða belli bir tedavi yönteminin uygulanmasý gereðini birbirine karýþtýrmaya eþittir.”199
Lenin’in bu tespitlerinden sonra konu iyice açýða çýkar. Diyebiliriz ki, bir mücadele biçimi, hareketin –kitle bilincinin–
ekonomik ve politik buhranýnýn geliþmesine paralel olarak kitlelerin eyleminden çýkartýlan ve genelleþtirilen, partinin örgütleyip, yönlendirdiði politik kitle mücadelesidir. Ýçinden çýktýðý
198
199
Lenin, Gerilla Savaþý Akt. Pomeroy, Gerilla Savaþý ve Marksizm, s. 111.
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 62-63.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
167
ve yönlendirdiði þartlarýn sonucu olarak, bir mücadele biçimi,
o sürecin ana ve tayin edici mücadelesidir (temel mücadele
biçimidir). Öyle ise diyebiliriz ki,
“Marksizm çarpýþma biçimleri sorunun salt tarihsel
bir incelenmesini gerektirir. Bu sorunu somut tarihsel
durumdan ayrý olarak ele almak, diyalektik maddeciliðin esaslarýnýn yeterince kavranmadýðýný gösterir. Ekonomik evrimin deðiþik aþamalarýnda, siyasal-ulusal-kültürel canlý koþullardaki deðiþmelere baðlý olarak deðiþik
mücadele biçimleri ortaya çýkar, bunlar baþlýca çarpýþma
biçimleri olurlar; bununla ilgili olarak ikinci derecede,
tamamlayýcý mücadele biçimleri de deðiþir. Evrimin belli bir aþamasýnda belli bir hareketin somut durumunun
ayrýntýlý bir incelenmesini yapmadan bazý özel mücadele araçlarýnýn kullanýlýp kullanýlmayacaðý sorusuna ‘evet’
ya da ‘hayýr’ diye karþýlýk vermek Marksist görüþten büsbütün ayrýlmak demektir.”200
Evet, yaþanýlan somut tarihsel durumda (Emperyalizmin III.
bunalým döneminde) ve de iktisadi evrimin (emperyalizmin) deðiþik
aþamalarýnda (I., II. ve III. bunalým dönemlerinde) siyasal-ulusalkültürel canlý koþullarda (geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, sürekli milli
bunalým koþullarýnda) ortaya çýkan mücadele biçimi silahlý propagandadýr.
Silahlý propaganda, bir politik mücadele biçimi olarak ele
alýnýþýnýn temelinde emperyalizmin deðiþik bunalým dönemi özellikleri ve emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerin içinde
bulunduðu koþullar yatar.
Emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde, bu görevlerin
yerine getirilmesinde askeri savaþ temel alýnmak zorundadýr. (Daha
önce belirttiðimiz nedenlerden dolayý). Ancak askeri savaþ pek
çok biçimlerde yürütülür. Ýþte askeri savaþ (silahlý aksiyon) biçimlerinden birisi olan gerilla savaþýnýn devrimci politik amaçlarla, siyasi
gerçekleri açýklama kampanyasýnýn bir aracý olarak yürütülmesine, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alýnmasýna silahlý propaganda denir.
“Silahlý propaganda askeri deðil, politik mücade200
168
Lenin, Gerilla Savaþý Akt, Pomeroy, Gerilla Savaþý ve Marksizm, s. 112.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
ledir. Ferdi deðil, kitlevi mücadele biçimidir. Yani silahlý propaganda, pasifistlerin iddia ettiði gibi kesin
olarak terörizm deðildir. Bireysel terörizmden amaç
ve biçim olarak farklýdýr. Silahlý propaganda belli bir
devrimci stratejiden hareketle, emekçi kitlelere elle tutulur, gözle görülür, maddi ve somut eylemlerden hareketle, soyuta gider. Maddi olaylar etrafýnda siyasi gerçekleri açýklayarak, kitleleri bilinçlendirir, onlara politik
hedef gösterir.”201
Silahlý propagandanýn bir politik mücadele biçimi olmasý ve
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin niteliðini belirleyen mücadele biçimi (temel mücadele biçimi) olmasý pek çok eleþtirilere
ve sorulara hedef olduðunu söylemiþtik. Örneðin, kimileri, niçin
gerilla savaþýnýn temel araç olduðunu anlamayarak, salt silahlý propagandayý “silah kullanma olduðunu” sanýp, gerilla savaþýyla uzaktan yakýndan iliþkisi olmayan askeri eylemleri silahlý propaganda
içinde düþünmektedirler. Gerilla savaþýnýn niçin temel araç alýndýðýný daha önce belirtmiþtik. Þunu da ilave edelim, gerilla savaþý,
savaþ biçimi olarak esnek ve daðýnýk karakterdedir ve pek çok taktiði, eylem biçimi mevcuttur. Ancak en temel özelliði, merkezi ve
planlý bir hareket olmasýdýr. Eylemleri birbirini takip eden bir
bütünün parçalarýný ifade eder. Yoksa her yerde kiþinin (ya da
örgütün) canýnýn istediði eyleme (eylemin amacý deðil, biçimi-yapýlýþ
tarzý) yapmasý gerilla savaþý deðildir. Bu öyle yapýlmalýdýr ki, bir
bütünü oluþturmalý ve birbirini desteklemelidir. (Kýr ve þehir
savaþýný ele alýrken ayrýca ele alacaðýz.)
Bugün ülkemizde silahlý propagandaya karþý çýkýþlar, silahlý
propagandanýn örgütleyici olmadýðý noktasýnda toplanmaktadýr. Bu
karþý çýkýþlar salt örgütleyici olmadýðý noktasýnda kalmýþ olsa idi,
pek büyük sorunlar doðurmayacaktý. Ancak bu karþý çýkýþlar, giderek silahlý propagandanýn temel alýnamayacaðý, askeri mücadele
olduðu, askeri eylem olduðu þeklinde geliþmeler göstererek, tüm
stratejinin reddine yönelmektedir. THKP-C/HD֒nün örgütsel pratiði bu geliþimi gösteren pek çok somut olaylara þahit olmuþtur. Bu
anlayýþlar son tahlilde ihanet çizgisine oturduðu için bu konuyu
açalým:
201
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
169
“Her mücadele biçimi, kendisine uygun bir tekniði
ve uygun mekanizmayý gerektirir. Nesnel koþullara göre
parlamenter mücadele baþlýca mücadele þekli haline geldiði zaman partide kaçýnýlmaz olarak parlamenter mücadele mekanizmasýnýn karakteristik çizgileri daha
güçlü bir biçimde ortaya çýkar. Buna karþýlýk nesnel
koþullar, yýðýnlarýn mücadelesini siyasal grevler ve baþkaldýrmalar þeklinde ortaya çýktýðýnda proletaryanýn partisi, bir mücadele biçimlerine ‘hizmet edecek’ bir ‘mekanizma’ya sahip olmalýdýr. Söylemeye gerek yok ki, bu
parlamenter mekanizmalardan farklý olarak biçimlendirilmiþ özel bir ‘mekanizma’ olacaktýr.
Öte yandan, sadece proletarya deðil, her sýnýfýn politik bakýmdan yönetici öncülerinin bileþimi, hem bu
sýnýfýn durumuna, hem de mücadelenin temel biçimine baðlýdýr.”202 (abç)
Demek ki, bir mücadele biçimi, içinden çýktýðý nesnel koþullara uygun olarak, belirli bir mekanizmayý gerektirir. Mücadele
biçimi, salt bir mekanizmayla kalmayýp, parti yönetiminin bileþimini de belirlemektedir. Bu nedenle, bir mücadele biçiminin yerine
yenisinin konmasý, en alt kadrodan en üst yöneticiye kadar, tüm
partiyi ve iþleyiþini deðiþtiren bir niteliðe sahiptir. Öyle ise diyebiliriz ki, farklý mücadele biçimlerini kabul eden ve yürüten örgütlerin
yapýsý ve karakteri birbirinden ayrýdýr.
Bir mücadele biçiminin, mekanizmasý, temel olarak mücadele biçiminin araçlarýna göre þekillenir. Parlamenter mücadele,
parlamento ve seçim çalýþmalarý üzerine yükselir; genel ayaklanma, kitle silahlý eylemleri üzerine yükselir. Ayný þekilde silahlý propaganda, gerilla savaþýna dayanýr. Bu yüzden kaçýnýlmaz olarak,
birisine ait mekanizma diðerine uymaz. Ancak herbir mücadele
biçimi kendini karakterize eden araçla nitelenmesine raðmen, kullanýlan tek araç deðildir. Temel araca baðlý olarak ve onunla uyum
halinde baþka araçlar da bir mücadele biçimi içinde kullanýlabilinir. Fakat bu araçlar talidir ve bu araçlarýn karakterize ettiði mücadele biçiminin kullanýmýna göre kullanýlabilinir. Örneðin parla202
Lenin, The Crisis of Menshevism, Proletary, No. 9, 7 Aralýk 1906, Collected Works,
cilt: 11, s. 354.
170
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
menter mücadele, baþlý baþýna parlamentonun araç olarak kullanýlmasý ile sýnýrlanamaz. Tersine parlamento kürsüsünden, kitle
toplantýlarýna, mitinglere kadar pek çok aracý gerektirir. Ancak bu
araçlarýn kullanýmý ve hizmet ettikleri amaç, parlamento çalýþmasý
çerçevesi içinde bu çalýþmayý geliþtirmek içindir. Kitle toplantýlarý,
mitingler vb. araçlar, temelde, parlamenter görevlere tabidir ve
parlamenter olanaklarla kullanýlabilinir. Bunlar anlaþýlabilir þeydir,
parlamenter mücadele biçimi de, siyasi gerçekleri açýklama, kitleleri bilinçlendirme, politik hedef gösterme, eyleme sokma ve
örgütleme faaliyetlerinin bütününü kapsar.
Bir mücadele biçiminin örgütleyiciliði, doðrudan kendi faaliyet çizgisinin bir sonucudur. Bir baþka deyiþle, mücadele biçimi,
kitleleri örgütlemek amacýyla yapýlmasý gereken görevler
bütünüdür. Bu nedenle, örgütleme, mücadele biçiminin bir sonucu ve amacýdýr. Örgütlenme amacý gütmeyen mücadele biçimi
düþünülemeyeceði gibi; örgütlemeye ulaþmayan mücadele biçimi
olamaz. Ancak örgütleme konusunda en önemli nokta, mücadele
biçiminin, hayatýn her alanýný kapsayan ve her alana yönelen
bir faaliyet olmasýna raðmen, örgütleme, parçadan (belirli bir
alandan) baþlayarak, bütüne yönelir. Bu, etkinin yaratýlmasý ile
etkinin örgütlenmesi arasýndaki çeliþkiyi ifade eder.*
Klâsik politik kitle mücadele biçimini ele alýrsak, mücadele
biçiminin ne olduðu ve nasýl örgütleyici olduðu somutlaþacaktýr.
Klâsik politik kitle çalýþmasý olarak da ifade edilen bu mücadele
biçimi, “kitlelerin içine girerek, kitlelerin acil gereksinmeleri
etrafýnda, kitleleri örgütleyip eyleme sokma ve kitlelere siyasi
bilinç götürüp örgütleme, yani emekçi kitlelerin ekonomik ve
demokratik hak ve istemleri etrafýnda kitleleri örgütleyip, siyasi hedefe yönlendirme”203 çalýþmalarýnýn bütünüdür. Bu çizgi,
siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn aracý olarak (temel),
merkezi periyodik yayýn organýný (siyasi gazete) ele alýr. Rus
Devrimi’nin temel mücadele biçimi olan bu mücadele biçimini
Lenin þöyle anlatýyor:
“Siyasi gerçekleri teþhir etmenin temel kürsüsü ga* Yanlýþ anlamaya yol açmamak için belirtelim, etki kavramý, genel olarak siyasi
gerçeklerin açýklanmasý ve buna yönelik faaliyeti ifade eder. Bu anlamda da, etkinin
yaratýlmasýnýn çeþitli yollarý, araçlarý mevcuttur.
203
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
171
zetedir.”204 (abç)
“Canlý siyasi çalýþmaya baþlamanýn biricik yolu, canlý
siyasi ajitasyondur. Bunu da sýk sýk çýkan ve düzenli
bir biçimde daðýtýlan bütün Rusya için bir gazetemiz
olmayýnca saðlayamayýz.”205 (abç)
Bu siyasi gazete, yayýnlarýyla bir yandan düzenin genel siyasi teþhirini yaparken politik hedef gösterir, kitle eylemlerini anlatarak
eylem biçimini açýklar ve buna çaðrý yapar. Siyasi gazete, kitle yayýn organý niteliðine raðmen, ayný zamanda kadrolarýn siyasi çalýþma için eðitimini gerçekleþtirir. Böyle bir gazetenin illegal olmasý
gerektiði tartýþma götürmez bir gerçektir (Egemen sýnýflarýn böyle
bir gazeteye “izin” vermeyeceði açýktýr).
Siyasi gazete kitleler için olduðundan, kolektif ajitatör ve
kolektif propagandisttir. Siyasi gazetenin örgütleyiciliði, ajitasyon
ve propagandanýn baþarýsý oranýnda olur.
Bir siyasi gazete nasýl örgütleyicidir? Ülkemizde bu konu
hiç ama hiç anlaþýlmamýþ, “daðýtýmcý” eliyle satýlan (kaçýnýlmaz
olarak legaldir) gazetenin örgütleyici olmasý beklenmiþtir. Bunun
doðal sonucu olarak da, “örgütlenme” gerçekleþmemekte ve de
gerçekleþtiði iddia edilen örgütlenme ise, niteliði olmayan, býrakýn
Marksizmi, gazetenin en basit yazýsýný (ezbere bile olsa) bilmeyen
unsurlarýn toplanmasýdýr. Siyasi gazete, yazýmýndan-basýmýna, daðýtýmýndan-satýmýna kadar, bir bütün olarak örgütsel çalýþmayý
zorunlu kýlar. Bir mücadele biçiminin aracýndan bahsediliyorsa
baþka türlü olmaz. Bu örgütsel çalýþma ile siyasi gazete, kolektif
ajitatör-kolektif propagandist ve kollektif örgütleyici olabilir.
“Sadece gazeteyi daðýtma eylemi kitlelerle fiili
baðýn kurulmasýna yardýmcý olur.”206 (abç)
“Gazetenin temsilciler aðý gerekli duyduðumuz örgütün iskeletini oluþturacaktýr.”207 (abç)
“Ýþçi-köylü bölge komiteleri”, “rapor alan-rapor veren” mekanizmalar hep bu mücadele biçiminin içinde olgulardýr. Kadrolarýn
en önemli görevleri “gazeteyi yaymak-tanýtmak ve gazete yazýlarýný
anlatmak”týr.
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 121.
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 215.
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 223.
207
Lenin, age, Akt, SBKP(B) Tarihi, s. 54, Aydýnlýk Yay.
204
205
206
172
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Lenin, bu çalýþmanýn stratejik önemini ve stratejik amacýný
þöyle ifade ediyor:
“Bütün Rusya için bir siyasi gazete planý, hergünkü
olaðan çalýþmayý bir an bile unutmadan, ayaklanmaya
hemen bütün yönlerden hazýrlanmak için en pratik
plandýr.”208 (abç)
Ýþte klâsik politik kitle mücadelesi, yani mücadelenin bu
biçimi budur. Görüldüðü gibi, siyasi bir gazete, tek baþýna ve hiçbir örgütsel çalýþma (mekanizma) olmadan kitleleri örgütleyemez.
Bu mücadele biçimi ekonomik-demokratik mücadeleyi
zorunlu kýlar. Ancak bu mücadelenin içinde yer alýnarak, bu mücadele bilfiil kendi kadrolarýnca yürütülerek kitlelerle bað kurulur
(araç siyasi gazete), kitle ile temas saðlanýr. Bu bað ve temasýn sonucunda “kitle içinde parti çalýþmasý” ile, mahaller birim alýnarak
örgütün “teþkilat yapýsý” oluþturulur. Merkezi yayýn organý (siyasi
gazete) ile mücadele siyasi mücadeleye dönüþtürülür. Kýsacasý,
bu mücadele biçiminde, kitle baðýný saðlayan ve kuran kadro, kitlelerin ekonomik-demokratik mücadelesini (temel olarak) yürütmek ve yönlendirmek zorundadýr. Fakat:
“Demokratik hak ve özgürlüklerin kullanýlmadýðý –
rafa kaldýrýldýðý– daha doðru deyiþle oligarþi tarafýndan
kullanýlmasýna ‘izin’ verilmediði, ordusu, polisi ve diðer
güçleri ile emekçi kitlelere tam bir tenkil politikasýnýn
izlendiði bütün geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, bu tip klâsik
‘kitle çalýþmasý’ ile ekonomik ve demokratik mücadeleyi, politik mücadeleye dönüþtürmek isteyen örgütler,
düþmanýn askeri üstünlüðü ve baskýsý karþýsýnda, güçsüzlüðe düþecekler, giderek de iyice saða kayacaklardýr.
Bu yol, ‘oligarþik diktatörlük ile halktan gelen baský
arasýnda kurulmuþ olan suni dengeyi bozacak yerde onu
devam ettirecektir.’ (Che)”209
Zaten geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, deðil politik mücadele, ekonomik-demokratik mücadelenin kendisi bile, silahla kontrol altýna
alýnmadýðý takdirde “kitle katliamýna” yol açtýðý açýktýr. Bu koþullar
içinde, salt ekonomik-demokratik mücadelenin kendisi bile silahlý
208
209
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 235.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
173
olmak zorunda kalmaktadýr. Bizzat bu mücadelenin yürütülmesi
için de silahlý güç zorunludur. Bu da geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde bir
baþka sapmayý gündeme getirir: ekonomik-demokratik mücadeleyi sürdürmek amacýyla silahlý eylem yapmak. Bu sapmanýn
temelinde, klâsik politik kitle mücadelesinin temel alýnmasý yatar.
Temel mücadele biçimi bu alýnýnca, silahlý eylem bu mücadeleyi
geliþtirmek için kullanýlýr. Ve sonuçta ekonomik-demokratik mevzilerin korunmasý baþlý baþýna amaç haline gelir.
“Oligarþi ile halkýn düzene karþý memnuniyetsizlik ve
genellikle bilinçsiz tepkileri arasýnda kurulmuþ olan suni
dengeyi bozmanýn, kitleleri devrim safýna çekmenin
temel mücadele metodu silahlý propagandadýr.”210
“Silahlý propagandanýn temel mücadele biçimi olmasý
ve de halkýn devrimci öncülerinin savaþý, Marksizm-Leninizmin evrensel tezlerinin bu somut tarihsel durumun
pratiðine uygulanmasý sonucu ortaya çýkmýþ olan, bütün
emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerin proleter devrimcilerinin bolþevik çizgisidir.”211
Yukarda da belirttiðimiz gibi, tüm mücadele biçimleri gibi,
silahlý propaganda da kullanýldýðý araca uygun olarak oluþan, belirli
bir tekniði, mekanizmasý, örgüt yapýsý ve yönetim bileþimi söz konusudur. Ve yine her mücadele biçimi gibi, silahlý propaganda da,
belli bir örgütsel çalýþmayý ifade eder ve kitleleri örgütlemesi bu
çalýþmanýn bir sonucudur.
Silahlý propagandanýn örgütleyici fonksiyonu bu þekilde olmakla birlikte yine çeþitli yanlýþlýklar sürmektedir. Bunlarýn en
önemlileri, silahlý propagandanýn, ajitasyon ve propaganda
çalýþmalarýnda kullandýðý araçlar üzerinedir.
Bilindiði gibi ajitasyon ve propaganda, örgütlenmenin öncülü
ve gerekli þartýdýr. Ajitasyon ve propaganda, siyasi gerçeklerin teþhiri
üzerine yükselen bir çalýþmadýr. Bir baþka deyiþle, “gerek teþhir,
gerekse de propagandistler aracýlýðýyla yapýlan ajitasyon ve propaganda” siyasi gerçekleri teþhir etme üzerine yükselir. Bu nedenle
silahlý propaganda, bir bütün olarak kitlelerin bilinçlenmesi ve örgütlenmesi mücadelesinin temel yolu olarak, gerilla eylemleri
210
211
174
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
üzerine yükselen propaganda ve ajitasyon çalýþmasý neþir ve propagandistleri zorunlu kýlar. (Öncü Savaþýnýn baþlangýcýndaki özgül durum ile kuvvet gösterisi bazý deðiþimler yaratýr. Bunu ayrýca
ele alacaðýz.) Bu ise, gazete, bildiri, bülten, broþür (neþir) ve
kadro demektir.
Ýþte bu noktada sapmalar (Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi içinde olan sapmalar) ortaya çýkar. Bu sapmaya göre:
a- Klâsik politik kitle mücadelesi ya da tali mücadele biçimleri gazete-bildiri-bülten-broþür ve kadro (ajitatör ve propagandist
olarak) demektir.
b- Silahlý propaganda bu araçlarý kullandýðý andan itibaren
tali mücadele biçimine dönüþmüþtür. Bir baþka deyiþle, tali mücadele biçimi öne geçmiþtir.
c- Propaganda ve ajitasyon, örgütlenmenin (etkiyi örgütlemek) temeli ve gerekli þartý olduðuna göre, bu fonksiyon (etkinin
örgütlenmesi) tali mücadele biçimlerinin görevidir.
d- Bu nedenle, devrimci mücadele kitleleri bilinçlendirme
ve örgütleme çalýþmasý olduðuna göre, tali mücadele biçimi önemli
olup, silahlý propaganda bunu baþaramaz. Yani örgütleyici deðildir.
e- Silahlý propaganda, silahlý eylemdir ve silahlý eylemler
baþlý baþýna propaganda niteliði taþýmak zorundadýr. Ancak bu
þekilde silahlý propagandadan bahsedilebilinir.
Bu mantiki (!) açýklamalar, kendisine “Kesintisiz Devrim IIIII”den destek arar ve bu yazýda “silahlý propaganda örgütleyicidir”
sözü, kelimesi kelimesine yer almamasý destek olarak kullanýlýr.
Bu sað sapmanýn eleþtirisini ve yanýlgýlarýný açýða çýkartmadan, bu anlayýþýn mekanik ve vulgar materyalizm olduðunu belirtelim. Formel mantýðýn ifadesi olan bu anlayýþ, þeylerin özünü deðil
biçimini ele alýr, evrensel ile özgül arasýndaki iliþkiyi diyalektik iliþki
olmaktan çýkartýp, mekanik bir yer deðiþtiriþ ve kaba bir seçmecilik olarak ele alýr. Keza bu anlayýþ, ayný özün deðiþik biçimleri
olabileceði gibi, ayný biçimin deðiþik özlerin sonucu olabileceðini
anlayamaz. Temelinde yatan bu felsefi yanýlgý, giderek politik sapmayý oluþturur.
Herþeyden önce, bir aracýn kendi durumu deðil, neye ve
nasýl hizmet ettiði aracýn niteliðini belirlediðini anlamak gerekir.
Örneðin, gerilla savaþý, düzenli birlikleri yenilmiþ bir ordu tarafýndan kullanýlacaðý gibi, mahalli mütegallibe tarafýndan iþgalci düþ-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
175
mana karþý da yürütülebilinir. II. Dünya savaþýnda görüldüðü gibi,
emperyalist bir ülkenin (Ýngiltere) diðer bir emperyalist ülkeye (Japonya-Almanya) karþý gerilla savaþýný yürüttüðü zaman olmuþtur.
Nihai amacý askeri zafer ve dünyanýn paylaþýmýndan daha fazla
pay almaktýr.* Keza ayný dönemde, Sovyet ordusu, Alman emperyalizmine karþý partizan birlikleri aracýlýðýyla gerilla savaþýný yürütmüþtür. Amacý Sovyetleri yaþatmak ve emperyalist iþgali yoketmektir. Öyle ise, bir aracýn kullanýmýnda (burada gerilla savaþý) önemli
olan onun kendi biçimi deðil, muhtevasýdýr. Yani neye hizmet ettiði,
kimin kullandýðýdýr. Bu gerçeði Lenin, baþka araçlar açýsýndan (parlamento ve gazete) þöyle belirtir:
“Parlamentarizm bir eylem biçimidir, gazetecilik bir
baþka eylem biçimi. Her iki durum da muhteva proleter
devrimci olabilir ve birinci alanda olduðu gibi, ikincide
de kadrolar gerçekten devrimci iseler, gerçekten proletaryanýn yýðýn partisinin üyeleri iseler, öyle olmalýdýr.”212
Öyle ise diyebiliriz ki, bir aracýn bizzat kendisi nitelik belirleyici deðildir. Önemli olan niçin, neye göre, kim tarafýndan, ne
amaçla kullanýldýðýdýr.
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre, silahlý propaganda temel mücadele biçimidir. Diðer ekonomik -demokratik ve
politik mücadele biçimleri talidir, temele tabidir. Bu stratejinin
örgütü baþlangýçta her yere koþmaz. “Gücüyle orantýlý olarak
silahlý propagandanýn dýþýndaki, bilinçlendirme, siyasi eðitim,
propaganda ve örgütlendirme iþleri ile uðraþýr.”213 Politikleþmiþ
Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre kitleleri devrim safýna çekmek için
iki tip ajitasyon ve propaganda vardýr:
a- Silahlý propaganda içerisinde, yani mücadelenin bu biçimi içinde olan
b- Tali mücadele biçimleri içinde olan
a- Silahlý propaganda içinde olan: Bu, silahlý propagandanýn baþlý baþýna bilinçlendirme, siyasi eðitim, propaganda ve
örgütleme çalýþmasýný ifade eder. Bu çalýþmalarýn temelinde, suni
dengeyi bozma ve siyasi gerçekleri açýklama amacýna yönelik ge* Birmanya ormanlarýnda Ýngiliz birliklerinin gerilla savaþý herkesçe bilinir ve
Uzakdoðudaki savaþýn sonucunu belirlemiþtir.
212
Lenin, “Sol” Komünizm Bir Çocukluk Hastalýðý, s. 135.
213
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
176
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
rilla eylemi yatar. Kitleleri bilinçlendirme, siyasi eðitim, propaganda ve örgütleme çalýþmasý bu temelin üstünde yükselir. Bu anlamý
ile ajitasyon-propaganda-siyasi eðitim ve örgütleme çalýþmasý iki
kesimden oluþur.
Birincisi, gerilla cephesinin içindedir. Yani çalýþmalar bizzat gerilla güçleri tarafýndan açýk çalýþma ile gerçekleþtirilir. Che’
nin silahlý propagandanýn Vietnamcasý dediði bu olgu, kýr gerilla
savaþý koþullarýnda oluþur ve sözcüðün tam anlamýyla silahlý propagandadýr (þehir ve kýr gerilla savaþý kýsmýnda ayrýca belirteceðiz).
Ýkincisi, gerilla cephesinin dýþýndadýr. Yani, kýr gerilla savaþýnýn yürütülmediði ya da (kýr) gerilla birliðinin bulunmadýðý alanlarda
yapýlan çalýþmadýr. Bu kaçýnýlmaz olarak, örgüt kadrolarý aracýlýðýyla, gazete-bildiri-bülten vb. þekilde gerçekleþtirilir. Ancak muhtevasý
gerilla eylemlerini kitlelere duyurmak, hangi amaçla, niçin yapýldýðýný anlatmaktýr. Þehir gerilla savaþýnýn açýk savaþ olmamasý ve de
varlýðý gizliliðe dayandýðýndan, þehir gerilla eylemlerinin üzerine
yükselen çalýþma da ayný þekildedir.*
Che Guevara bunlarý þöyle ifade eder:
“Propaganda hem dýþtan, yani ulusal sivil örgüt içinde; hem de içten, yani gerillanýn baðrýndan yapýlmalýdýr.
Birbirine sýkýca baðlý bu iki propagandayý koordine etmek için, yalnýz bir tek yönetici organizma bulunmalýdýr.
Kurtarýlmýþ bölgenin dýþýnda yer alan sivil örgütlerden baþlayan ulusal tipteki propaganda, gazeteler, bültenler ve bildiriler yoluyla yapýlmalýdýr. En büyük gazeteler, ülkenin genel sorunlarýyla uðraþacak ve gerçeðin eninde sonunda daima halka yararlý olduðu ilkesini unutmaksýzýn kamuoyunu, gerilla güçlerinin kesin durumundan haberdar edecektir.”214 (abç)
“Makalelerde, daima silahlý hareketin amaçlarý
açýklanmalýdýr.”215
Görüleceði gibi, belirtilen muhtevada çýkan bir gazete, bildiri, bülten, broþür klâsik tiptekinden ayrýdýr.
b- Tali mücadele biçimleri içinde olan: Özellikle kavranýl* Kýr gerilla savaþý taktikleriyle bu yapýlamaz demek deðildir.
214
Che Guevara, Askeri Yazýlar, s. 133.
215
Che Guevara, age, s. 135.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
177
mayan nokta budur. Kimileri yukarda belirtilen þeylerin dýþýnda
hiçbir þeyin kalmadýðýný düþünerek sapmaya yönelmektedirler. Devrimci mücadele, salt gerilla savaþý olmadýðý gibi, devrimci mücadelenin tüm görevleri gerilla savaþýyla gerçekleþemez. Öyle görevler ve
siyasi gerçekler mevcuttur ki, bunlar gerilla eylemine gerek duyulmadan gerçekleþtirilebilinir ve gerilla eylemi bunlarýn önemini yitirtebilir. Her siyasi gerçek mutlaka gerilla savaþý ile açýklanacak, her
politik hedef gerilla eylemi ile gösterilecek, her sorun gerilla ile çözülecek diye birþey olamaz. Böyle bir anlayýþ fokocu sapmayý gündeme getirir. (Debrayizm)
Bir yandan ekonomik-demokratik mücadelede yer alýnýrken ve bizzat bu mücadele yürütülürken, diðer yandan bu mücadelenin politik mücadeleye dönüþmesi için çalýþýlýr. Birincisi, ekonomik gerçekleri teþhire yönelik ve ekonomik-demokratik mücadele
için yayýnlar gerektirirken (sendika yayýnlarý gibi); ikincisi siyasi
gazeteyi ifade eder. Amacý, silahlý propaganda gibi, kitlelerin bilinçlenmesi ve örgütlenmesidir; ancak araçlar deðiþiktir ve ayrý içeriðe
sahiptir. Bu mücadelede gazete, bildiri, bülten doðrudan düzenin
her somut örneði ele alýnarak, açýklama yapar, düzenle baðýný kurar
ve kitleleri eyleme çaðýrýr. Ancak eylem barýþçýl yöntemlerin çerçevesi içindedir.
“Devrim hareketinin büyük parolalarý (sloganlarý ve
amaçlarý) açýklanmalýdýr: Elveriþli bir anda genel grev
parolasý, direniþ güçlerine (gerilla) yardým, birlik parolalarý
vb.”216
Böylece, temel-tali mücadele biçimleri, diyalektik bir bütün
halinde, ayný amaca (devrim) yönelik olarak kullanýlýr. Tali mücadele biçimi temel mücadele biçimini geliþtirir ve onun baþarýsýna
yardým eder.
“Klâsik politik kitle mücadelesi ile silahlý propaganda birbirini izler ve birbirinin içinde, birbirine
baðýmlýdýrlar, herbiri diðerini karþýlýklý etkiler.”217
Tali mücadele biçimleriyle, kitlelere siyasi gerçekler açýklanýp, politik hedef gösterip, onlara siyasi bilinç iletilmesi, ayný yönde
geliþen silahlý propaganda çalýþmasýyla çakýþtýðýnda, bu karþýlýklý
216
217
178
Che Guevara, Askeri Yazýlar, s. 134.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
iliþki açýk ve net bir biçim alýr.
Görüldüðü gibi, bir gazete, bildiri vb. kullanýlýp kullanýlmadýðý deðil, niçin ve hangi muhtevada ve özelde neye hizmet ettiði
önemlidir.*
Þimdi geriye tek soru kalýyor: Niçin kitleleri bilinçlendirme
ve örgütlemede silahlý propaganda temel alýnýyor?
Bunun nedenlerini daha önceleri uzun uzun belirttik. Yalnýz
þunu tekrarlayalým: Tali mücadele biçimlerinin yürütülmesi, siyasal zor ve onun askeri biçimde maddeleþmesi durumlarýnda, kitleleri silahlý mücadeleye kazanma amacýna ulaþamaz. Ayrýca suni
dengenin bozulmasýnýn kitleleri devrim safýna çekmenin temeli olduðundan ve suni denge de oligarþinin siyasal zor ve onun askeri
biçimde maddeleþmesi ile devam ettirildiðinden, devrimci mücadele askeri savaþý temel almak zorundadýr.
Silahlý propaganda, Öncü Savaþý aþamasýnda, Öncü Savaþýnýn
amaçlarýna uygun olarak yürütülen bir mücadele biçimidir. Silahlý
propagandanýn bu aþamadaki bu durumu, III. bunalým dönemindeki niteliðini belirler.
Öncü Savaþýnýn temel amacý suni dengeyi bozmak ve böylece Halk Savaþýný baþlatmaktýr. Bir baþka deyiþle, Öncü Savaþýnda
tüm görevler, oligarþinin siyasal zorunu bertaraf etme ve onu siyasal olarak tecrit etmeye yöneliktir. Ancak siyasal zorun bertaraf
edilmesi, onun tamamen yok edilmesi deðil, suni dengenin bozulmasýdýr. Siyasal tecrit de, kitlelerin bütün olarak devrim safýna
çekilmesi, yani örgütlenmesi demek deðildir. Bunlarýn gerçekleþmesi, doðrudan Halk Savaþýnýn zaferini ifade eder. Öncü Savaþýnýn
amacý, Halk Savaþýnýn zaferi için, suni dengeyi bozmak ve kitleleri
silahlý mücadeleye çekmektir. Ýþte silahlý propaganda, Öncü Savaþýnda bu görevlerle karþý karþýyadýr.
Öncü Savaþý aþamasýnda silahlý propaganda iki ana fonksiyona sahiptir:
Birincisi, suni dengeyi bozmaktýr, yani kitlelere oligarþinin
gücünün mutlak olmadýðýný, ona karþý savaþýlabileceðini göstermektir. (Kitlelerin düzene karþý tepkilerini açýða çýkartma) Bu,
* Rus Devrimi’nde, klâsik kitle çalýþmasý içinde, ona yardýmcý olacak þeklide silahlý eylemler gerçekleþtirilmiþtir. Gerilla taktiði niteliðinde gerçekleþen silahlý eylemler, ajanlarýn
cezalandýrýlmasý (öldürme) ve para saðlamaya yöneliktir. Bu bile sað-sapma anlayýþýn
yanlýþlýðýný gösterir.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
179
oligarþinin siyasal zorunun askeri ve oligarþik devlet aygýtýna baðlýlýðýnýn açýða çýkartýlmasý; kitle pasifikasyonunun engellenmesi demektir. Bu nedenle, devrimci örgüt, oligarþinin siyasal zor araçlarýna vurarak, onun niteliðini (görüldüðü gibi olmadýðýný, kof olduðunu,
bütün gücünün yaygara, gözdaðý ve demagojiye dayandýðýný) kitlelere göstererek, ona karþý savaþýlabileceðini belirtir. Böylece silahlý
propagandanýn (bu politik amaçlý) askeri niteliði açýða çýkar.
Ýkincisi, kitlelere politik hedef göstermek, siyasi gerçekleri açýklamak, onlarý bilinçlendirmek ve örgütlemek. (Kitlelerin
açýða çýkan tepkilerini kanalize etmek) Bu yönüyle, silahlý propagandanýn genel niteliði açýða çýkar.
Daha önce de belirttiðimiz gibi, politik mücadele biçimi olarak silahlý propagandanýn bu ikinci yönü, genel ve evrensel niteliktedir. Bu nedenle silahlý propagandanýn niteliði (Öncü Savaþýnda)
birinci yönle somutlaþýr.
Öncü Savaþý, halkýn devrimci öncülerinin, kitle içinde siyasal temel kurmak amacýný güder. Bu nedenle silahlý propaganda
Halk Savaþýndan farklýdýr ve bu farklýlýk kendini gerilla savaþýnda
somutlaþtýrýr. Yani Öncü ve Halk Savaþý evrelerinde, bu evrelerin niteliðine uygun olarak, silahlý propaganda özgülleþir.
Öncü Savaþý, küçükten büyüðe, basitten karmaþýða doðru
geliþen bir mücadeledir. Öncü Savaþýnýn en temel niteliðinden biri,
bilinçli ve merkezi bir hareket olmasý ve her çalýþmasýnýn belirli
bir plan doðrultusunda geliþtirilmesidir. Öncü Savaþý, kýr ve þehiri,
silahlý propaganda ve diðer mücadele biçimlerini diyalektik bir bütün olarak ele alýnmasýný ve savaþýn kadro (öncü) düzeyinde sürdürülmesini ifade eder. Ancak silahlý propagandanýn durumu nitelik
belirleyicidir (temel mücadele biçimi olmasý). Öncü Savaþý sorunu, silahlý propaganda sorunu ile iç içedir. Bu nedenle, Öncü Savaþýný silahlý propaganda açýsýndan ele almak pek yanlýþ olmayacaktýr.*
Silahlý propaganda, Öncü Savaþýnýn amaçlarýna ulaþmak için
yürütülen gerilla savaþý ve bunun üzerinde yükselen bilinçlendirme, siyasi eðitim, propaganda ve örgütlenme çalýþmasý olduðunu
söyledik. Öyleyse gerilla savaþýnýn amacý, Öncü Savaþýnýn amacý
* Pek yanlýþ olmayacaktýr, zira Öncü Savaþýnýn genel geliþimi gerilla savaþý ile direkt
baðlýdýr. Ancak tek deðildir.
180
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
olup, bilinçlendirme, örgütlenme, siyasi eðitim ve propagandanýn
gerçekleþmesine hizmet etmeli ve temel teþkil etmelidir.
Bugün silahlý propaganda konusundaki sapmalarýn birisi de,
Öncü Savaþý özgülünde yürütülüþünde ortaya çýkar. R. Debray tarafýndan formüle edilen “fokoculuk”, silahlý propagandanýn Öncü
Savaþý özgülündeki durumunu ve de kýr-þehir diyalektiðini hesaba
katmayan “sol” bir kendiliðindenciliktir.
b- Kýr ve Þehir Gerilla Savaþý
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin temel mücadele biçimi silahlý propaganda olmasý ve silahlý propagandanýn fonksiyonlarýný gerilla savaþý aracý ile yerine getirmesi, gerilla savaþýnýn stratejik önemini ortaya çýkartýr.
Gerilla savaþý, zayýf bir gücün, maddi ve teknik olarak üstün
bir güce karþý yürüttüðü uzun süreli bir savaþ (askeri savaþ-silahlý
mücadele) biçimidir. Silahlý propaganda, bu savaþ biçiminin devrimci politik amaçlarla ele alýnýþýdýr. Öyle ise, devrimci mücadelede,
gerilla savaþý politik niteliktedir ve eylemlerini belirleyen onun
bu politik niteliðidir.
Ýkinci olarak, gerilla savaþý, uzun süreli bir harekât aracýlýðýyla, düþmaný (askeri gücünü) yýpratmayý içerir. Bir baþka deyiþle,
gerilla eylemleri yýpratma niteliðindedir ve gerilla savaþý ayný
zamanda yýpratma savaþýdýr.
Yýpratma savaþý, bir savaþýn sonucudur ve savaþýn karakterini belirleyen bir kavramdýr. Bu nedenle yýpratma savaþý ile gerilla
savaþý ayrý savaþ biçimleri deðil, biri diðerinin özelliðini ifade eder.
Yýpratma savaþý iki yönlüdür: Psikolojik yýpratma ve maddi yýpratma.
Bugüne kadarki tüm savaþlarda görülmüþtür ki, maddi yýpratma, ayný zamanda psikolojik yýpratmayý içerir. Ancak Öncü Savaþýnýn küçükten büyüðe, basitten karmaþýða doðru geliþen bir mücadele olmasý, ilk dönemde psikolojik yýpratmayý maddi
yýpratmadan ayýrýr. Maddi yýpratma, düþmanýn maddi güçlerinin
tahrip edilmesini, yani imhasýný ifade eder. Ancak imha savaþý deðildir. Ýmha savaþýndan ayrýlan noktasý, parçada meydana gelen
ve bütün harekatýn yýpratma niteliðine uyan imha eylemlerini içermesidir. Bu nedenle “imha seferleri, stratejik yýpratma amacýna
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
181
ulaþmanýn aracýdýr. Bu anlamda, imha savaþý, yýpratma savaþýnýn
ta kendisidir.”218
Maddi yýpratma, düþmanýn maddi güçlerinin (insan ve
malzeme) imha edilmesi ile gerçekleþtirilen eylemleri ifade
eder. Psikolojik yýpratma ise, düþmanýn iradesini, yaný savaþma
azmini yýkmak demektir. Psikolojik yýpratma eylemleri, bu amaca ulaþmak için düþmanýn maddi güçlerini imha etmekten çok,
tedirgin etmeyi hedefler.
Ýþte gerilla savaþý, bu iki yönlü yýpratmayý gerçekleþtirebilecek nitelikte bir savaþ biçimidir.
Üçüncü olarak, gerilla savaþý esnek ve daðýnýk karakterde
bir savaþtýr ve her türlü taktiði kullanmaya elveriþlidir. En bilinen
tanýmýyla “vur-kaç” demektir. Gerilla savaþýnýn sabit bir cephesi
söz konusu deðildir. Düþman neredeyse, gerilla savaþý orada sürdürülür. Gerilla savaþý, uzun süreli bir savaþa uygun tek savaþ biçimidir. Gerilla savaþýnýn uzun süreli savaþ biçimi olmasý nedeniyle,
askeri eylemlerde temel ilke düþman üzerinde ezici bir üstünlüðü
gerçekleþtirmek için, hücum ve geri çekilmede, insiyatif, esneklik,
hýzlýlýk, þaþýrtmaca, ani hareket etme, birlikleri düþmanýn yeter derecede korunmadýðý yerlerde yoðunlaþtýrmaktýr. Gerek Öncü Savaþý,
gerekse Halk Savaþýnýn ileri evrelerine kadar düþman bizden güçlüdür. Bu yüzden, eylem yapýlan yerde kesin bir üstünlük saðlayabilmek için çarpýþma zamanýnda güçleri biraraya getirmek gerekir.
Bunun amacý, kendimizi korumak ve geliþtirmek; düþman güçlerini küçük zaferlerle azar azar tüketmektir. Gerilla savaþýnýn en
önemli kuralý, her koþulda insan kaybý vermekten kaçýnmaktýr.
Tüm bunlar“sürekli hareketlilik, sürekli uyanýklýk, sürekli þüphe”
þeklinde formüle edilir.
Gerilla savaþý, o andaki somut koþullarda beklenen amaca,
yürütüldüðü alana ve gerilla güçlerinin seviyesine (insan ve
teknik seviye) uygun olarak çeþitli eylem biçimlerini kapsar.
Emperyalizmin III. bunalým dönemi özelliklerinden dolayý,
mücadele kýr ve þehirde diyalektik bir bütün olarak yürütülür. Bu
nedenle gerilla savaþý, geçmiþ dönemlerde olduðu gibi, salt kýr gerilla savaþýný ifade etmez. Savaþ, kýr ve þehir gerilla savaþý þeklinde
yürütülür.
218
182
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 175
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
“Silahlý propaganda, kýr ve þehir gerilla savaþýný, psikolojik ve yýpratma savaþýný içerir.”219 Ancak her diyalektik bütün
gibi, bunlar da temel-tali iliþkisi içindedirler. Stratejik olarak, Halk
Ordusunun (köylü ordusu deðildir) kýrsal alanlarda (þehirlere göre)
kurulabilineceðinden, kýr gerilla savaþý temeldir. Gerek Öncü Savaþýnýn, gerekse Halk Savaþýnýn geliþimini belirleyen kýr gerillasýdýr.
Kýr gerillasý, stratejik öneme sahip, stratejik bir güçtür.
III. bunalým döneminde, merkezi otoritenin güçlü olmasý,
haberleþme ve ulaþýmýn gelmiþ olduðu seviye (oligarþinin denetimi ülkenin her yanýndadýr) ve suni dengenin mevcudiyeti, kýr gerilla
savaþýnýn baþlatýlmasý ve yürütülmesi sorununu öne çýkartýr. Artýk geçmiþ dönemlerde olduðu gibi, belirli bir silahlý gücün, kýrlara
yerleþtirilmesi ile kýr gerillasý baþlatýlamaz. Bunun için gerekli
koþullar yaratýlmak zorundadýr.
Kýr gerilla savaþý, belirli (gizli) bir yere yerleþmiþ ve burayý
merkez karargah olarak tahkim eden, hareketli birliðin savaþýdýr.
Savaþýn en önemli özelliði açýk savaþ olmasýdýr. III. bunalým döneminde, kýr gerilla savaþýnýn baþlatýlabilinmesi için kitlelerin bu
savaþ biçimini yadýrgamamasý ve kitle sempatisi þarttýr. Kitle sempatisi, ayný zamanda (sýnýrlý da olsa) belirli bir arka cephenin
yaratýlmasý demektir.
Suni denge koþullarý içinde, kitlelerin sempatisi “düzen
deðiþikliðinin þu ya da bu biçimde gerekliliðine inanan kitlelere
böyle bir deðiþikliðin mümkün olabileceðinin güvencesini yaratmaktýr. Örgütsüz olan ve idealist düþüncenin perspektifinden,
oligarþik devlet gücünü ‘dev gibi’ güçlü ve yenilmez olarak gören
kitlelere merkezi otoritenin aslýnda göründüðü kadar güçlü olmadýðýný, kof olduðunu, bütün gücünün yaygara ve gözdaðý olduðunu,
bizzat devrimci pratik içinde göstermek suretiyle bu güvenceyi yaratabiliriz.”220 Ancak bu, kitlelerin aktif desteðinin alýnmasý demek
deðildir. “Kitle önce silahlý devrim cephesine sempati duyacaktýr.
Ama gözünde büyüttüðü devlet otoritesinden dolayý, silahlý devrim
cephesinin ezileceði düþüncesi ile, eylemleri tereddüt ve büyük merakla izleyecektir. Gerilla savaþýnýn baþarý ile yürütülmesi
üzerine görecektir ki, silahlý devrim cephesi önemli bir güçtür;
219
220
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
183
yýkýlmaz ve yok olmaz. O zaman sempatisi güvene dönüþecektir.
Bu ikinci evredir. Güvene dönmesi çoðunluðun desteðinin kazanýlmasý demek deðildir. Ancak gerilla savaþý devamlý ve istikrarlý
kýlýndýktan sonra, güven yavaþ yavaþ desteðe dönüþecektir.”221 (abç)
Toparlarsak, kitle sempatisi, ilk dönemde, silahlý devrimci
örgütün varlýðýný kitlelere duyurmak, onun güçlü olduðunu ve yýkýlmaz, yok olmaz olduðunu göstermekle saðlanýr. Bir baþka deyiþle,
“dediðini yapan, vurduðu yerden ses getiren savaþçý bir örgütün
varlýðý” gösterilmelidir. Bu genelde, yani ülke çapýnda etki yaratýlmasý demektir. Devrimci örgüt, eþitsiz geliþimi dikkate alarak, kýr
gerilla savaþýnýn baþlangýcýna uygun alanlarda (kýr gerillasýnýn merkez karargah ve eylem alanýnda) örgütlenerek kitle baðýný kurar.
Bu bað, ilk dönemde, kadro demektir. Ýþte bu kadrolar, somut bir
plan doðrultusunda, kýr gerilla savaþýnýn taktik ve tekniðine (bunu
belirleyen iktisadi evrimdir) uygun olarak ve kýr gerilla savaþýnýn elveriþli arazisinde, stratejik ve taktik mevzilendirilmesiyle ve de bu
mevzilendirmede önemli geliþmeler olmasýyla kýr gerilla savaþý baþlatýlýr. Bu, silahlý propagandanýn kýr gerilla savaþý temelinde yürütülmesi demektir. Ve de savaþta psikolojik yýpratma yanýnda, maddi
yýpratma (imha) gündeme gelir. (Ancak yine talidir)
Ýkinci olarak, kýr gerilla savaþý açýk savaþtýr ve düþmanýn
maddi güçlerine yöneliktir. Bu nedenle þehir gerilla savaþýna göre,
daha sert ve üst düzeyde eylemdir. Bu yüzden kitleler bu eylemleri
yadýrgamayacak halde olmalýdýrlar.
Ayrýca kýr gerilla savaþý için gerekli bu koþullarýn dýþýnda, ayrýca bu savaþa uygun malzeme ve savaþ tecrübesi olan kadrolar
þarttýr. Bunlarý yaratmanýn ancak savaþ içinde (askeri savaþ) olmasý gerektiði açýktýr.
Ýþte ilk dönemde þehir gerilla savaþýnýn temel alýnmasýnýn
nedeni budur. Böylece, bir yandan þehir gerilla savaþý organize
edilirken, diðer yandan kýr gerillasý için gerekli maddi ve manevi
önkoþullar yaratýlmýþ olur. Devrimci örgüt, silahlý propagandayý þehir
gerilla savaþý temelinde yürütürken, bir yandan genel fonksiyonlarýný yerine getirirken (suni dengeyi bozma ve kitleleri devrim saflarýna çekme); diðer yandan örgütsel yapýsýný saðlamlaþtýrýr, kitlelerle temas kurar. Bu dönemde örgütsel çalýþma, kýr gerilla sava221
184
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II- III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
þýnýn baþlatýlmasýný temel alýr. Bu ilk dönemde, kýr gerilla savaþýnýn
baþlatýlmasý görevinin, genel görevlerden önde geldiði anlaþýlabilir
bir þeydir. Çünkü silahlý propaganda (temel mücadele biçimi) fonksiyonlarýný yerine getirebilmesi için kýr ve þehirlerde yürütülmek
zorundadýr. Bu da kýr ve þehir gerilla savaþý demektir. Ancak bu
evrede silahlý propagandanýn fonksiyonlarý netleþir ve baþarýsý
(örgütleme) somutlaþýr.
THKP-C/HDÖ, ülkemizin geliþiminin sonucu olarak, haberleþme ve ulaþýmýn (geçmiþe göre) daha fazla geliþmesi karþýsýnda
þehir gerilla savaþý uygulamasýnda bazý deðiþiklikler yapmýþtýr. Gerek Latin-Amerika, gerekse 1971 döneminden farklý olarak, þehir
gerilla savaþý bir-iki büyük þehir sýnýrlarý içinde yürütülmemektedir.
Þehir gerilla savaþý (ilk dönemi söz konusu ediyoruz), bu savaþýn
taktikleriyle (þehir gerilla savaþý taktikleriyle) ülke çapýnda yürütülmektedir. Böylece, bir yandan oligarþinin büyük þehirlerde güçlerini
daha da yoðunlaþtýrmasý engellenmiþ olurken; diðer yandan kitlelere daha geniþ çaplý hitap edebilme mümkün olmaktadýr. Belirttiðimiz gibi, bunun temel nedeni, ulaþým ve haberleþmenin gelmiþ
olduðu seviyedir. Bir de buna emperyalizmin Latin-Amerika’daki
gerilla savaþlarýndan edindiði tecrübeyi ilave edersek, bu uygulama anlaþýlabilinir. Nitekim ülkemizde 1977-78 yýlýnda oligarþinin
gerilla savaþý karþýsýndaki güçsüzlüðü açýkça görülmüþtür.
Ýlk dönemde þehir gerilla savaþýnýn bu özgül görevi, onun
taktiklerini deðiþtiremez. Yine her gerilla savaþý gibi ve bunun bir
alanda (þehirlerde) özgülleþmesi gibi, genel savaþ yasalarýna ve
özel olarak gerilla savaþý yasalarýna uygun olarak yürütülür.
Þehirler oligarþinin ekonomik, politik, kültürel, sosyal ve askeri güçlerinin en yoðun ve yetkin olduðu yerlerdir. Þehirlerde oligarþinin denetimi (kýra nazaran) daha fazladýr. Ýkinci olarak, þehirler,
geniþ ve esnek bir manevra imkanýna olanak tanýmaz. Bu nedenlerden dolayý, þehir gerilla savaþý ve eylemleri kýr gerilla savaþý ve
eylemlerinden farklýdýr.
Þehir gerilla savaþýnda, hýzlý hareket etme ve gizlilik en temel koþuldur. Bu savaþ, þehirlerin yapýsýna uygun olarak örgütsel
yapý, taktik ve eylem biçimlerini gerektirir. Þehir gerilla savaþýnda
merkeziyetçilik ve merkezi eylem zorunludur. Taktiðin temeli,
düþmanýn güçlerini ve dikkatini daðýtmaktýr. Eylem biçimi “örgütlü sabotaj”dýr. Bir yerin iþgali ya da baskýn ve imha eylemleri
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
185
tali olup, belirli koþullarý gerektirir. Bu eylem biçimleri, ancak amacýn büyüklüðü ve de baþka bir eylem biçimi ile gerçekleþtirilemeyeceði koþullarda gündeme gelir.
Bugün þehir gerilla savaþýnýn temelinin örgütlü sabotaj olmasý anlaþýlmamakta ve bu da giderek örgütün gücünü ve amaçlarýný
aþan, þehir gerilla savaþýný amaç haline sokan eylemleri gündeme
getirmektedir. Bu nedenle, sabotaj eylemleri üzerinde biraz duralým:
Bilindiði gibi, gerilla savaþý, gerillanýn gücüne, savaþýn amacýna ve yürütüldüðü alanýn özelliðine uygun olarak deðiþik eylem
biçimlerini içerir. Her eylem biçimi, diðerine göre ayrý bir tekniði
ve gücü gerektirir. Þu ana kadar bilinen þekilleriyle bu biçimler:
Sabotaj, suikast, adam kaçýrma, baskýn, bir yerin geçici iþgali, (bizdeki uygulamasý ve anlamý ile) kurþunlama, (Vietnam’da kullanýldýðý
biçimi ile) terörizmdir. Bu eylem biçimleri, amaç ve fonksiyonlarý
açýsýndan birbirinden ayrýldýðý gibi, uygulamasýnda kullanýlan güçlerin ve silahlarýn nitelik ve niceliði açýsýndan da ayrýdýr.
Sabotaj, en basit tanýmýyla, bombalama demektir. Ýki tip
sabotaj vardýr: Psikolojik amaçlý sabotaj ve tahrip amaçlý sabotaj. Tahrip amaçlý sabotaj da ikilidir: Ülke çapýnda ve savaþ alanýnda.
Psikolojik yýpratma niteliðindeki sabotaj eylemi, düþmaný
sürekli tedirgin etmek, onun gücünü bölmek, denetimini zayýflatmak, moralini bozmak ve (bunlarýn sonucu olarak) kitlelere
oligarþinin güçsüzlüðünü göstermeye hizmet eder. Bu tip sabotaj
eylemleri, tahrip (hedefin geçici ya da sürekli kullanýlamaz hale
getirilmesi) etmekten çok, oligarþiyi hedefleyen, onun kurumlarýný
açýða vuran (politik hedef) eylemlerdir. Bugün THKP-C/HDÖ olarak yürüttüðümüz “bombalama” eylemleri bu tip sabotajdýr. Ancak
bu tip sabotaj, yaygýn, merkezi ve ayný anda yapýldýðý anlamda
baþarýlý olur.
Ýkinci tip sabotajlar, genel ya da özelde, hedefin tahribi, yani sürekli ya da geçici kullanýlamaz hale getirilmesidir. Ülke çapýnda
yürütülen bu tip sabotajlar, düþmanýn ulaþým ve haberleþme araçlarýný tahrip etmeye yöneliktir. Bu sabotaj tipinin en önemli fonksiyonu
düþmanýn ulaþým ve haberleþmesini sekteye uðratarak, kýr gerilla
güçlerine karþý harekâtlarýný engellemek ve geciktirmektir. Kýr gerilla savaþýnda, düþman güçlerinin hýzlý ulaþým ve haberleþmesi
186
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
hayati öneme haizdir. Ülke çapýnda yürütülen sabotaj, bir yandan
bu “hýzý” yavaþlatýrken, diðer yandan düþmaný arkadan vurduðundan, düþman güçlerinin daðýlmasýný saðlar.
Savaþ alanýnda yapýlan sabotajlar, doðrudan askeri harekatýn (kýr gerilla harekâtý) bir parçasý ve tamamlayýcýsýdýr. (Örneðin
mayýnlama gibi)
“Sabotaj eylemlerinin önemi çok büyüktür. Etkisi yüksek bir devrim aracý olan sabotaj, genellikle az etkili,
önceden görülmeyen koþullar içinde yapýldýðýnda masum insanlar arasýnda çok kurban veren, devrime yararlý çok sayýda hayata kýyan terörist eylemlerden ayýrt edilmelidir. Terörizm, zalimliði ile, baský yapmada etkinliði
ile tanýnan baský güçlerinin önemli bir yöneticisini cezalandýrmak için, yok edilmesi yararlý olacaðý biliniyorsa
uygulanan bir yöntem olarak kabul edilmelidir.”222
Sabotaj eylemleri kýsaca budur.
Þehir gerilla savaþýnýn temelinin örgütlü sabotaj olmasý,
askeri savaþýn salt bu olduðu demek deðildir. Savaþ, kýr ve þehir
gerilla savaþýdýr. Bu nedenle, savaþýn sabotaj, suikast bölümü þehir
gerilla savaþýna özgü nitelikte olup, kýr gerilla savaþýnda tali öneme
sahiptirler. *
Öncü Savaþýnýn baþlangýç evresinin özgül niteliði ile þehir
gerilla savaþý eylemlerinin özgül durumu anlaþýlmamasý, bugün
“bombalama, sabotaj eylemleri önemini yitirmiþtir” þeklinde
yanlýþlýklara yol açmaktadýr. Bu yanlýþlýðýn temelinde etkinin yaratýlmasý-etkinin örgütlenmesi konusunun anlaþýlmamasý yatmakla
birlikte (ilerde ayrýca ele alacaðýz), gerilla savaþýnýn uzun süreli
savaþýn biçimi olmasý ve sabotajýn “örgütlü” olmasýnýn kavranmamasý yatar. Eðer gerilla savaþý, uzun süreli bir hareketle, kendi güçlerini korumak ve düþman güçlerini azar azar yok etmek amacýna
uygun savaþ biçimi olduðu anlaþýlmazsa, çabuk sonuç alýcý eylem* Mahir Çayan yoldaþýn, “Narodnikler savaþýn sadece sabotaj ve suikast bölümüne
aðýrlýk veriyorlardý” sözleri bu anlamdadýr. Yani Narodnikler, sadece þehir gerilla savaþýnýn
eylem biçimine önem veriyorlardý. Ama kýr gerilla savaþýyla birlikte (ve kýr gerillasý temel)
ele alýnan bir savaþ deðil, þehir gerilla savaþý ve ayaklanma söz konusu olduðundan bu
anlayýþ yanlýþtýr. Keza þehir gerilla savaþý (ister kýr gerillasýyla birlikte olsun, isterse ayaklanmanýn aracý olsun) salt sabotaj ve suikast eylem biçimleriyle amaca ulaþamaz. Diðer biçimlerde zorunludur, ancak talidir.
222
Che Guevara, Askeri Yazýlar, s. 51.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
187
ler öne geçirilir. (Bu da evrim aþamasýný uzun, devrim aþamasýný
kýsa bir an olarak görmeye gider.) Bu da güçlerin boþa harcanmasý sonucunu doðurur. Ýkinci olarak, sabotajýn “örgütlü”, yani
yaygýn, merkezi ve ayný anda yapýldýðý anda (Öncü Savaþý için)
etkili olduðu unutulursa, tek tek ve parçada sabotaj eylemleri etkisini yitirir. Çünkü her þeyden önce bu, kýr gerilla savaþýyla baðlantýlý
olan sabotajýn uygulamasýdýr. Bunu þehir gerilla savaþý ile ayný sanmak, kýr ve þehir arasýnda hiçbir farkýn olmadýðýný iddia etmektir.
Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda, örgütün varlýðýný duyurma,
(kitle sempatisinin temeli) ve kadrolarýn savaþ içinde deneyden
geçmesi þehir gerilla savaþýný zorunlu kýlar. Yani Öncü Savaþý, þehir
gerilla savaþýnýn yaratýlmasý ile baþlar. Ancak bu geçici ve baðýntýlý
bir durumdur, bir zorunluluktur. (Daha önce belirttiðimiz nedenlerden dolayý) Kýr gerilla savaþý olmadan, þehir gerilla savaþý geliþemeyeceði gibi, silahlý propaganda fonksiyonlarýný yerine getiremez.
Dünya devrimci pratiði göstermiþtir ki, þehir gerilla savaþý, baþlangýçta kolay yürütülmesi ve kitlelerde yankýsýnýn (etkinin bu yönü)
geniþ olmasý “þehir sarhoþluðu” denilen bir sapmayý gündeme
getirmektedir. Bu sapma, þehir gerilla savaþýnýn kýr gerilla savaþý
olmadan yaþayabileceði ve sýnýrsýz olarak geliþebileceðini düþünür.
Bu da kaçýnýlmaz olarak, sürekli yeni ve üst eylem biçimlerini gündeme getirir. Örgüt, gücü yeterli olmadýðýndan ya da oligarþinin
yoðun baskýsý karþýsýnda ve yeni ve üst eylem biçimlerinin gereksinmeleri nedeniyle, baþlangýçta yeterli olan güç yetersiz olmasýyla,
kýsa sürede eylem yapamaz hale gelir. Bu durum giderek, örgütün
kitleler gözünde deðer yitirmesine yol açar ve bazý kadrolarý da
(deðer yitimini engellemek amacýyla) ölçüsüz eyleme sürükler.
Latin-Amerika’da þehirlerde ortaya çýkan fokoculuk olarak tanýmlanan bu sapma, en açýk biçimde kendini Brezilya’da göstermiþtir.*
Keza 1971 yýlýnda THKO’nun baþýna gelen bundan farklý deðildir.
Þehir gerilla savaþý, amaç haline gelmesiyle birlikte (teoride
* Bu sapma için genellikle Marighella örnek verilmekle birlikte, Marighella’nýn bu
sapmaya düþmesi, teoriden çok pratiðin yanlýþlýðýndan kaynaklanýr. Marighella, þehir gerilla
savaþýnýn yarattýðý etkiyi ölçmeyip, baþlangýçta saptadýðý ve zamanladýðý plan doðrultusunda
hareket etmede ýsrar etmiþtir. Böylece þehir gerilla savaþý zamanýndan önce olgunlaþmýþtýr.
Bir de kýr gerilla savaþýnýn hazýrlýðýnýn aðýr gitmesi ve iþlerin gevþek ele alýnmasý, þehir gerilla savaþýnýn kýr gerilla savaþýna dönüþmesini ve tamamlanmasýný engellemiþtir. Sonuçta
ALN örgütü ve Marighella yok edilmiþtir.
188
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
olmasý þart deðildir), her yeni eylem bir evvelki eylem biçimini dýþtalar ve gereksiz kýlar. Ýþte bugün “bombalama eylemleri önemini
yitirdi” anlayýþý, böyle bir yanlýþlýðýn ifadesinden baþka bir þey deðildir.
Daha önce de belirttiðimiz gibi, bir eylem biçiminin, o anki
somut koþullarda gerekli olup olmadýðý, amaca, eylem alanýna ve
güçler dengesine göre belirlenir.
Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda amaç, örgütün varlýðýný kitlelere duyurma, kitlelerin dikkatini silahlý devrim hareketine çekme
ve genel siyasi hedef göstermek ve böylece kýr gerillasýný yaratmaktýr. Eylem alaný, gerilla için elveriþsiz arazi olarak tanýmlanan,
manevra imkaný olmayan, þehirlerdir. Güçler dengesi, stratejik
güç olan kýr gerillasý yaratýlmadýðý ve güçler bu yöne kanalize edildiði (ya da edilmek durumunda olduðu) için, ilerki aþamalara göre
daha zayýftýr. Bu koþullar içinde, kendi güçlerimizi korumak amacý
perspektifinde “örgütlü sabotaj”, uygulanabilir ve uygulanmasý
zorunlu olan eylem biçimidir.
Silahlý propaganda, þehir gerilla savaþýnýn niteliðine (özgül
bir nitelik) uygun olarak biçimlenir. Yani þehirlerde yürütülen silahlý
propaganda bu alanlarýn özgül niteliðine göre þekillenir.*
Þehir gerilla savaþý temelinde yürütülen silahlý propaganda,
bir yandan bulunduðu alandaki (þehirler), somut koþullara uygun
olarak suni dengeyi bozmaya yönelirken; diðer yandan genel ve
bütüne tabi olarak yürütülür. Birinci yön, özel olarak, þehirlerde,
* Baþlangýç aþamasýnda þehirler temel alýnarak yürütülen silahlý propaganda, örgütün
varlýðýný duyurma ve genel politik hedefleri gösterme ile kýr gerilla savaþýný baþlatmaya
yöneliktir. Bu dönemde silahlý propagandada, gerilla eylemi ile propaganda, örgütleme vb.
çalýþmanýn birbirinden ayrýlmasýna neden olur. Bir baþka deyiþle, þehir gerilla savaþý (askeri
yön) ile propaganda, siyasi eðitim, bilinçlendirme, örgütleme çalýþmasý (siyasi yön) birbirini
takip etmekle birlikte, birbirinden ayrýlýrlar. Silahlý propaganda, gerilla savaþýndan (þehir
gerillasý) baþka araçlarý da kullanmak zorunda kalýr. Bu da pek çok yanlýþlýðýn temelini
oluþturur.
Þehir gerilla savaþýnýn, Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda kýr gerilla savaþý ile bütünlüðü
olmadýðý için (ayný zamanda kýsa dönemdeki amacýdýr) tek baþýna ele alýnmasý, silahlý
propagandada özel bir durum yaratýr. Geçici olan bu özel durum, temelde þehir gerilla savaþýnýn baþlangýcýndaki (kýsa dönemli) amaçlarýndan kaynaklanýr. Bu dönemde, her türlü
siyasi gerçeði teþhirden çok, genel propaganda öndedir. Bu dönemde örgütün varlýðýný
duyurma ve kýr gerilla savaþýný baþlatma önemlidir. Bu da gerçek boyutlarýnda silahlý propagandanýn yürütülmesini saðlamak demektir. Bu nedenle, örgütleme, kadro örgütlenmesi
olup, kýr gerillasýna yöneliktir; propaganda, örgütün varlýðýný ve genel amacýný duyurmaya
yöneliktir; kitle örgütlenmesi (büyük birimler halinde) asla temel alýnamaz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
189
suni dengenin temellerine yönelmeyi ve buralardaki siyasi gerçekleri teþhir etmeyi ifade eder. Bu anlamýyla politik hedefler (genel
politik hedefe baðlý olarak) þehirler çerçevesinde gündeme getirilir. Ve ikinci yönle birlikte bu politik hedefler genelleþir ve bütüne
baðlanýr. Örneðin, þehirlerin özgül koþullarý içinde ortaya çýkan somut hedeflere yönelen þehir gerillasý, ayný zamanda (temeldir) kýrsal alandaki olaylara tavýr alýr. Böylece kitlelerin gerçek siyasi bilince ulaþmalarý söz konusu olabilir. (Çünkü siyasi bilinç, kitlelerin
yalnýz belirli bir olaya ya da kendilerine yönelik (somut) bir olaya
tavýr almayý deðil, her türlü olaya tavýr almayý ifade eder.)
Silahlý propaganda, þehir gerillasý temelinde yürütüldüðü alanlarda, askeri yön ile propaganda, ajitasyon ve örgütleme yönleri
belirli (kýra göre) ayrýlýða uðrarlar. Her iki yön birbirinden nispi olarak baðýmsýz örgütlenir. Bunun ana nedeni, þehirlerin ekonomik,
sosyal, politik, kültürel ve psikolojik özellikleridir. (Þehir gerillasýnýn
gizliliði) Ancak bu iki yönün baðýmsýzlýðýnýn nispi olduðu unutulursa, örgüt, ne politik görevleri baþarabilir; ne de askeri görevleri.
Debray’ýn, “örgüt, politik bakýmdan yararlý olmak için çok askeri,
askeri bakýmdan yararlý olabilmek için çok politik nitelikte olduðu”
þeklinde ifade ettiði bu durum, sol sapmaya yol açtýðý kadar, saðsapmayý da oluþturur. Eðer nispi baðýmsýzlýk, tam baðýmsýzlýk olarak
ele alýnýrsa, askeri yön ile politik yön, askeri kadro ile politik kadro
birbirinden ayrýlarak, militarizm ve kendiliðindenci kitle anlayýþý
(sol sapma) söz konusu olur. Tersine nispi baðýmsýzlýk, baðýmlýlýk
olarak gündeme getirilirse, askeri ve politik yöndeki çalýþmalar karýþýk hale gelir ve giderek de “güç yetersizliði” ile karþýlaþýlýr (saðsapma). Bu iki sapma da, son tahlilde, silahlý propagandanýn örgütleyiciliðinin inkârýna ulaþarak, ayný noktada birleþirler. (Her solsapma, özünde, sað-sapmadýr.)
Burada önemli olan bir nokta da, temel mücadele biçimi
ile tali mücadele biçimlerinin karþýlýklý iliþkisidir. Yukarda belirttiðimiz gibi, þehir gerilla savaþý temelinde yürütülen silahlý propaganda tek deðil, temel mücadele biçimidir. Bunun tersi bir anlayýþ,
kaçýnýlmaz olarak, belirtilen sapmalara yol açar.
Kýr ve þehir gerilla savaþlarýnýn birlikte kullanýldýðý dönemlerde, þehir gerilla savaþý kýr gerillasýna tabi olup, tek bir bütün içinde, birlikte ele alýnýrlar. Bu zamanda silahlý propaganda, kýr ve þehir gerilla savaþýnýn birlikteliðini (ama temel-tali iliþkisi içinde)
190
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
ifa-de eder.
Kýr gerilla savaþý, temel olarak hareketli gerilla birliðinin yürüttüðü savaþý ifade eder. Bu birlik, halk ordusunun çekirdeði olarak,
stratejik nitelikte bir güçtür. Ancak kýr gerilla savaþý, salt bu biçimde yürütülemez. Hareketli gerilla birliðine tabi olarak, yerel silahlý
güçler (buna bölgesel gerilla demek pek yanlýþ olmayacaktýr) tarafýndan da yürütülür. Ancak bu bölgesel gerilla güçleri, stratejik
güç olan hareketli gerilla birliðine tabi olarak faaliyet gösterir.
Kýr gerilla savaþýnýn güçlerinin stratejik niteliði, bu savaþýn
yenilgisinin stratejik bir yenilgiye yol açmasýna olanak tanýdýðý için,
eðer tüm güçlerin yok olmasý ile sonuçlanýrsa, stratejik yenilgi haline dönüþür. (Ancak bu stratejinin, yani devrim teorisinin yanlýþlýðý
demek deðildir.) Taktik yenilgiler, kýsa bir geri çekilmeye neden
olmasýna raðmen, stratejik yenilgi tüm hazýrlýðýn yeniden
baþlatýlmasý demektir.
Kýr gerilla savaþý üzerine Birinci Bölüm’de uzunca durduðumuzdan, gereksiz tekrara neden olmamak için burada yeniden
ele almayacaðýz. Þimdi, Öncü Savaþýnda kýr ve þehir gerilla savaþýnýn
durumunu ele alalým.
Öncü Savaþýnýn (ve de Halk Savaþýnýn) genel geliþimi kendisini gerilla savaþýnýn geliþimiyle belirler. Çünkü gerilla savaþý geliþebilmesi için, kitlelere nüfuz etmesi ve onlarýn silahlý güç halinde
örgütlenmesi þarttýr. Bu anlamýyla gerilla savaþýnýn geliþimi, silahlý
propagandanýn sonucu ve geliþimi demektir. Politikleþmiþ Askeri
Savaþ Stratejisi’ne göre gerilla savaþý þöyle bir rota izleyecektir: (Bu
ayný zamanda devrimin genel geliþim çizgisidir)
1. Aþama: Þehir gerillasýný yaratma
Emperyalizmin III. bunalým döneminde, gerek emperyalist
iþgal gizlendiðinden ve gerekse suni dengenin mevcudiyeti nedeniyle, askeri savaþ geniþ çaplý ve ülke çapýnda birden baþlatýlamaz.
Kýrsal alanlarda gerilla savaþýnýn yürütülebilinmesi için bazý koþullarýn yaratýlmasý þarttýr. (Kitle sempatisi esprisi) Keza suni dengenin bir sonucu olarak, bu ülkelerde revizyonizm ve pasifizm etkin ve yönlendirici bir unsurdur. “Yoðun þehirleþmenin ve gerçek
sanayileþme deðilse bile az çok geliþmiþ hafif ve orta sanayinin
bulunduðu ülkelerde gerilla gruplarý teþkil etmek daha zordur. Þehirlerin ideolojik etkisi, barýþçýl usullerle örgütlenmiþ kitle savaþlarý
225
Cumhuriyet, 22 Mayýs 1978
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
191
umudunu yaratarak gerilla savaþlarýný frenler.”223 (abç) Bu nedenlerden dolayý, savaþ, þehir gerillasýyla baþlatýlýr.
Þehir gerilla savaþý, bir yandan (silahlý propaganda fonksiyonlarý içinde) suni dengeyi bozma yönünde ilerlerken, yani psikolojik yýpratma niteliðindeki eylemleri ile oligarþinin görüldüðü kadar güçlü olmadýðý, kof ve çürük olduðu gösterilirken; diðer yandan
savaþçý bir örgütün varlýðý kitlelere duyurulur ve örgüt de kýr gerilla
savaþý için gerekli (ama yeterli deðil) tecrübeye sahip olur.
Öncü Savaþýnýn þehir gerilla savaþý ile baþlatýlmasý, bu savaþa pek çok görevleri yükleyeceði açýktýr. Bu nedenle örgüt, her türlü olanaktan yararlanmaya çalýþýr. Bunlarýn baþýnda eylemlerin kitlelere duyurulmasý için burjuva yayýn organlarý gelir. Ancak bu
durumun örgütün baþarýsýný deðil, eksikliðini ifade ettiði unutulursa, herþey burjuva yayýn organlarýna göre biçimlendirilir. Bu, temelden sakat bir anlayýþtýr. Burjuva yayýn organlarýndan yararlanma, baþlangýç döneminin aðýr ve çok sayýdaki görevlerini baþarmada kullanýlan geçici bir durum olduðu unutulmamalýdýr. Keza burjuva yayýn organlarýnda yer alan eylemler, propagandalarý yapýlmýþtýr
anlamýna gelmez. Bu eylemin bizzat kendisinin, yani böyle bir
eylemin yapýldýðýnýn kitlelere duyurulmasýnda kullanýlan bir araçtýr. (Geçici ve tali bir araç) Devrimci propaganda ise, eylemin
kitlelere duyurulmasý ve bunun niçin yapýldýðýnýn anlatýlmasý
demektir. Baþlangýçta örgütün tecrübesiz ve teþkilat yapýlarýnýn
geliþmemiþ olmasý gerçeði, burjuva yayýn organlarýndan, propagandanýn birinci yaný için yararlanmayý gerektirir. Mahir Çayan yoldaþýn 1971 yýlýndaki eylemler için, “Bu yüzden beþ-altý tane devrimci askeri eylem (propagandasý yapýlmamasýna raðmen) kitlelerde derin bir þaþkýnlýk ve sempati yaratmýþtýr”224 tespiti bunu
açýkça ifade eder. Görüleceði gibi, burjuva yayýn organlarýnýn askeri eylemleri duyurmasý propaganda olarak kabul edilmemektedir.
Latin-Amerika deneylerinin Öncü Savaþý açýsýndan gösterdiði bir gerçek de, burjuvazinin kitlelerin bilinçlenmesi ve örgütlenmesi için kullanýlacak araçlarý geçersiz kýlmaya çalýþmasýdýr.
Rus Devrimi’nde olduðu gibi, bir ekonomik ya da politik grev Çarlýk tarafýndan sözünün bile edilmesi yasaklanmaktadýr. Lenin’in
223
224
192
Che Guevara, Siyasal Yazýlar, s. 93.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
deyiþiyle, “sýr haline getirilmektedir.” Ülkemiz pratiði de göstermiþtir
ki, ayný tür “sýr” olma hali, gerilla eylemleri için söz konusudur. Bu
konuda Avrupa Yayýn Birliði’nin (EBU) 1978 yýlý toplantýsýnda alýnan
þu kararlar herþeyi açýkça göstermektedir.
“Bazý gruplar eylemleri radyo ve TV’de verildiði için
tedhiþe devam ediyorlardý. Amaçlarý sadece TV’de kendilerinden bahsetmektir ... (Bu yüzden) yayýn organlarýnda söz verilmemeli, onlarla röportaj yapýlmamalýdýr.”225
Bu bile, burjuva yayýn organlarýnýn kullaným deðerini ve ne
ölçüde kullanýlacaðýný göstermeye yeterlidir. Emperyalizm, devrimlerden, devrimcilerden daha önce ders çýkarýr. Bu gerçek bir kez
daha kanýtlanmaktadýr.
Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda kitlelere hitap edebilmede,
þehirlerin olanaklarý sadece yayýn organý ile sýnýrlý deðildir. Ayrýca
ulaþým olanaklarý ve toplu birarada bulunuþ propaganda konusunda geniþ olanaklar saðlar.
I. aþamanýn en önemli yaný, kýr gerilla savaþýný baþlatmaya
yönelik olmasýdýr. Bu iki nedenden böyledir: Birinci olarak, savaþ,
kýr ve þehir bütünselliðinde yürütülmek zorundadýr. Ýkinci olarak,
(birincinin sonucudur) tek baþýna þehir gerillasý sýnýrsýz ölçüde geniþleyemez.
2. Aþama: Þehir Gerillasýný geliþtirme
Kýr gerillasýný yaratma ve kuvvet gösterisi
Bu aþama, Öncü Savaþýnýn tüm boyutlarda sürdürüldüðü
aþamadýr ve ayný zamanda Öncü Savaþýnýn geliþiminde ortaya çýkan “ilk tehlike an”dýr. (Che)
Birinci aþamanýn, ikinci aþamaya nasýl dönüþeceði konusu
doðrudan taktik ve somut bir sorun olduðu için burada ele almayacaðýz. Ancak bu aþamanýn özelliklerinin bilinmesi, gerek birinci
aþamanýn görevlerinin yerine getirilmesinde, gerekse birinci
aþamanýn ikinciye dönüþümünün gerçekleþmesinde pratik öneme sahiptir.
Þehir gerillasýnýn geliþtirilmesi çok yönlüdür. Bir bakýma geliþim, bu çok yönlülüðün ortaya çýkmasýdýr da. Þehir gerillasýnýn
geliþimi, ilk önce eylem biçimlerinde ortaya çýkar. Bir yandan yeni
225
Cumhuriyet, 22 Mayýs 1978.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
193
(ve üst düzey diyebileceðimiz) eylem biçimleri uygulamaya sokulurken, mevcut eylem biçimleri daha yaygýn hale getirilir ve süreklilik arz eder. Ancak eylem biçimlerinin geliþimini, þehir gerillasýnýn geliþimi ile özdeþleþtirmek yanlýþ olduðu gibi, geliþimi mevcut
eylem biçimlerinin yerini yenilerinin almasý þeklinde ele almak da
yanlýþtýr. Eylem biçimlerinin geliþimi, þehir gerillasýnýn geliþiminin bir yönüdür ve eylem biçimlerinin yeni ile mevcut olanýn
(çok çeþitli biçimlerin) birlikte ve geniþ çaplý kullanýlmasýný
ifade eder.
Þehir gerillasýnýn geliþtirilmesinin diðer bir yönü, eylem hedeflerinin daha geniþ tutulmasýdýr. Bu, devrimci mücadelenin
geliþimine paralel (ve bunun sonucu) yeni görevlerin gündeme
gelmesi demektir. Artýk þehir gerillasý, kendini, örgütün varlýðýný
duyurma ve kýr gerillasýný yaratma ile sýnýrlayamaz. Bu aþamadan
itibaren, genel devrimci politik amaçlarýn yanýnda (ek olarak) kýr
gerillasýna tabiyet açýða çýkar. Böylece þehir gerillasý eylemlerinde
kýr gerillasýna yardýmcý olmaya baþlar. Bu ise, eylem hedeflerinin
geniþlemesi ve çeþitlenmesi demektir.
Üçüncü yön ise, örgütseldir. Bu evrede þehir gerilla savaþý,
daha geniþ ve yaygýn eylemlerini, (sýnýrlý ve belirli de olsa) kitlelerle birlikte yürütmeye baþlar. Marighella’nýn belirttiði “yeni tip þehir
gerillasý”226 bunu ifade eder. Böylece, kitle örgütlenmesi silahlý güç
ile, silahlý güç kitle örgütlenmesi ile birlikte büyümesi (þehirler
için) somuta çýkar.*
Ýþte bu üç ana yöndeki deðiþim, þehir gerillasýnýn geliþimini
ifade eder. Ancak bu üç ana yönün dýþýnda, bu yönlere baðlý daha
pek çok yönlerde de deðiþim olacaðý unutulmamalýdýr.
“... fokonun kaderi yoksul köylülük tarafýndan belirlenir; ya köylüler harekete geçirilir ya da fiziksel deðilse
bile, en azýndan gerçek bir devrimci alternatif olarak
ortadan kalkar. Öte yandan örgüt yeraltý yapýsý ve ele* Bu ayný zamanda revizyonistlerin ve oportünistlerin, devrimci silahlý eylemleri,
“kitlelerden kopuk” ya da “kitleleri harekete çekmeyen ve kaçýran” eylemler diye suçlamalarýnýn gereksizliðini kanýtlar. Her yerde ve her zaman olduðu gibi, revizyonizm ve oportünizm
devrimci mücadelenin geliþimini görmekten çok, mevcut olanla yetinir. Böylece herþeyi
mevcut olanla deðerlendirir ve yargýlar. Bu da devrimci politikada gericiliði ifade eder ve
ekonomizm sapmasýný oluþturur.
226
Marighella, Þehir Gerillasý, Ant Yay.
194
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
maný yenileme alaný gibi politik-askeri ve askeri koþullara
sahip olduðu takdirde, þehir gerillasý sýnýrsýz bir süre
varlýðýný sürdürebilir.”227 (abç)
“Gerilla kolu, proletarya öncüsünün hareketli stratejik kuvvetidir. Ayný zamanda sýnýf kavgasýnýn en üst
düzeyidir. Ve proletarya öncüsü buna ulaþýrken, böylece
kendini objektif olarak kurmuþ olur ... Sýnýf düþmanlarýnýn baský aracýna karþý ana mücadeleye giriþmekle gerillalar, sömürülenlere objektif olarak proleter iktidarý öneriyorlar.”228 (abç) *
Ýkinci aþamanýn en önemli (ki stratejik öneme sahiptir) yaný,
kýr gerillasý ve onun yaratýlmasýdýr. Quartim’in de belirttiði gibi, kýr
gerillasý ile tamamlanmayan þehir gerillasý, kadro saðlama olanaðý
bulabildiði ölçüde sýnýrsýz süre varlýðýný devam ettirebilir. Ancak örgüt giderek iktidar alternatifi olma özelliðini yitirir ve böylece siyasal olarak yok olur. Bu anlaþýlabilir bir þeydir. Herþeyden önce þehir gerillasý sýnýrsýz süre varlýðýný devam ettirebilse bile, sýnýrsýz
ölçüde geniþleyemez. Ýkinci olarak, emperyalist üretim iliþkilerinin
karakteri gereði, kýrsal alanlarýn önemi ve temel savaþ alaný olma
özelliði, hiçbir biçimde ortadan kalkmaz. Devrimci mücadelenin
kitle çizgisi kýrsal alandaki baþarýyý temel alýr.
Kýr gerillasýnýn ilk dönemde temel hedefi, “kýrsal alanda
devlet aygýtýnýn yýpratýlmasý ve otoritelerinin zaafa uðratýlmasýdýr.”229 Suni dengenin bozulmasý görevini ifade eden bu durum,
doðrudan kuvvet gösterisi demektir. Kuvvet gösterisi, kelimenin
tam anlamý ile bu aþamada ortaya çýkar ve somutlaþýr.
Bu aþamada gerilla savaþýnýn niteliði, psikolojik yýpratmadýr. Maddi yýpratma, kýr gerillasý çerçevesinde, kýrsal
alandaki devlet aygýtýnýn iþlemez hale getirilmesi noktasýnda
ortaya çýkar ve talidir.
3. Aþama: Þehir gerillasýnýn yaygýnlaþtýrýlmasý
* Daha önce de belirttiðimiz gibi, Latin-Amerika’da foko ile fokoculuk ayrý þeyleri ifade
eder. Foko, ilk kýr gerillasýnýn tanýmlamasý için kullanýlýr ve gerilla odaðý-gerilla merkezi anlamýna gelir.
227
J. Quartim, Regis Debray ve Brezilya Devrimi.
228
J. Quartim, Regis Debray ve Brezilya Devrimi.
229
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
195
Kýr gerillasýnýn geliþtirilmesi
Öncü Savaþýnýn bu evresinde, kýrsal alandaki savaþýn nitelik
belirleyiciliði ve stratejik önemi açýða çýkar. Bu evrede, kýr gerillasý
birden çok cephelere dönüþür ve gerilla birimleri artýrýlýr. Yavaþ yavaþ gerilla bölgeleri oluþturulur. Gerilla bölgesi ise, gerillanýn geldiði
zaman onun denetiminde olan, çekildiðinde yine düþman denetimine giren yerlerdir. Ancak devlet aygýtý yine de mevcuttur.
4. Aþama: Kýr gerillasýný yaygýnlaþtýrma
Bu evrede, artýk gerilla bölgeleri gerilla üsleri haline dönüþmüþtür. Bu evrenin en önemli özelliði kurtarýlmýþ bölgeye geçiþ
evresi olmasýdýr. Bu evreye, Öncü Savaþýnýn Halk Savaþýna dönüþüm
evresi demek yanlýþ olmayacaktýr. Bu evreden sonra (Halk Savaþý
nitel deðiþimi ile) savaþ, hareketli savaþa dönüþtürülür ve düzenli
ordu savaþý baþlar. (Birinci Bölüm’de geniþ olarak ele aldýk.)
Gerilla savaþýnýn genel geliþim çizgisi öz olarak böyledir.
Görüleceði gibi, gerilla savaþýnýn geliþimi doðrudan devrimci mücadelenin geliþimine paralel olmuþtur. Burada en önemli
nokta özdeþ olmadýðýdýr. Gerilla savaþýnýn geliþimi ve görevleri
konusu, doðrudan silahlý propaganda ile aynýlýk ifade eder. Bu
yüzden burada gerilla savaþýný ayrý olarak ele alýrken, silahlý propaganda dýþýnda deðil, içinde olduðu asla unutulmamalýdýr. Bir baþka
deyiþle, silahlý propagandanýn geliþimi, kendini gerilla savaþýnýn
geliþimi ile somutlar ve açýða vurur. Ayrý olarak ele almamýzýn
nedeni ise, gerilla savaþýnýn askeri niteliðidir.
c- Etkinin Yaratýlmasý-Etkinin Örgütlenmesi
Etki, terim olarak, herhangi bir þeyde yapýlan deðiþikliði
ifade eder. Bu ayný zamanda, iz býrakýcý ve sonuç verici bir eylemi ifade ettiði gibi, býrakýlan izi ve alýnan sonucu da ifade
eder.
Marksizmde etki kavramý, devrimci mücadele sonucunda,
kitlelerin bilincinde ortaya çýkan deðiþikliði ifade eder. Bu anlamý
ile etki, politik niteliktedir, yani politik etkidir. Öncü Savaþýnda
geniþ ölçüde kullanýlan etkinin yaratýlmasý ve örgütlenmesi, iþte bu
kitlelerde ortaya çýkan politik deðiþimi ifade eder.
Doðrudan etki iki yönü içerir: Birinci yön, devrimci mücade-
196
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
leyi ifade eden etkinin yaratýlmasýdýr. Ýkinci yön ise, bizzat kitlelerin bilincinde ortaya çýkan, yani iz býrakýcý ve sonuç verici eylem
sonucu, kitlelerde ortaya çýkan deðiþikliktir. Yani kitlelerde býrakýlan iz ve alýnan sonucu ifade eder. Etkinin yaratýlmasý denilince,
iþte bu ikinci yönün oluþturulmasý için birinci yönün yürütülmesi ifade edilir.
Etkinin yaratýlmasý, etkinin örgütlenmesinin ilk adýmý olup,
doðrudan kitlelerin bilincinde meydana gelen deðiþikliði ifade eder.
Etkinin örgütlenmesi, iþte bu deðiþikliðin eylem planýna dönüþtürülmesidir. Bir baþka deyiþle, kitlelerin bilincinde meydana gelen
deðiþimi (düzenleyerek) kitlelerin hareketinde deðiþime dönüþtürmek etkinin örgütlenmesini ifade eder.
Öncü Savaþý aþamasýnda, etkinin yaratýlmasý-etkinin örgütlenmesi, silahlý propaganda ile gerçekleþtirilir. Ancak bu etkinin
(yukarda belirttiðimiz anlamda) salt silahlý propaganda ile oluþturulacaðý ve örgütleneceði demek deðildir. Tali mücadele biçimleri
de baþlýbaþýna etki yaratýr ve örgütler. Bu nedenle etkinin yaratýlmasý ve örgütlenmesi kavramý, tüm devrimci mücadelelerde söz
konusu olan, kitlelerin bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesidir.
Biz, etkinin yaratýlmasý ve örgütlenmesi kavramýný, silahlý
propaganda açýsýndan ele alacaðýz. Bu yüzden, etkinin yaratýlmasý
ve örgütlenmesi bir bütün olarak silahlý propagandayý ifade edecektir.
Silahlý propaganda, kýr ve þehir gerilla savaþý temelinde yürütülen, yani gerilla savaþýný siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn
bir aracý olarak ele alan politik mücadeledir. Bu nedenle silahlý
propaganda da, etkinin yaratýlmasý, kýr ve þehir gerilla eylemi ile
bunun üstünde yükselen ajitasyon ve propagandayý ifade eder. Etkinin örgütlenmesi ise, bu çalýþma sonucu kitlelerin bilincinde meydana gelen deðiþimin eyleme dönüþtürülmesi için kitlelerin örgütlenmesidir.
Etkinin yaratýlmasý, bölgesel ya da ülke çapýnda eylem ve
propaganda ile oluþturulduðundan genel niteliktedir. Ancak eþitsiz
geliþim yasasý nedeniyle, ortaya çýkan etki, özelleþir ve parçaya
iliþkindir. Bu yüzden etkinin örgütlenmesi parçada ve özelde gündeme gelir. Ýþte etkinin yaratýlmasý ile etkinin örgütlenmesi süreci
arasýndaki bu çeliþki dikkate alýnmazsa, her eylemin sonucu oluþan
etkinin bir bütün olarak örgütleneceði düþünülür. Bu da kaçýnýl-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
197
maz olarak mücadelenin küçükten büyüðe ve basitten karmaþýða
doðru geliþimi ile çeliþir. Sonuçta örgüt, ya tali mücadele biçimlerini öne çýkartýr (temel mücadele biçimine dönüþtürür) ya da temel
mücadele biçimi tek mücadele biçimi olur. Her iki durumda da
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nden sapýlmýþ olur ve böylece
pratikte reddedilmiþ olur. Genel olarak dünya devrimci pratiði, özel
olarak kendi pratiðimiz göstermiþtir ki, etkinin yaratýlmasý ile etkinin örgütlenmesi arasýndaki çeliþkinin çözümlenmesi Öncü
Savaþýnýn temel sorunudur.
“Eþitsiz geliþim yasasý kapitalizmin mutlak yasasýdýr”. (Lenin) Bu yasa kendini çeþitli alanlarda gösterir. Herþeyden önce
üretim sektörleri arasýndaki eþitsiz geliþim söz konusudur. (Sanayi
ile tarým) Ýkinci olarak, sanayi kollarý arasýnda eþitsiz geliþim görülür. Üçüncü olarak (ve de ikisinin sonucu olarak), ülke içinde
bölgeler arasý eþitsiz geliþim. Dördüncü olarak, ülkeler arasýnda eþitsiz geliþim. Bu da emperyalist ülkeler ile sömürge ülkeler
arasýnda ve emperyalist ülkelerin kendi aralarýnda eþitsiz geliþim
olarak ikilidir.
Burada bizi ilgilendiren bölgeler arasý eþitsiz geliþimdir.* Bu
eþitsiz geliþim, ayný zamanda, devrimin (ülke içinde) eþitsiz geliþimini ifade eder.** Bölgesel olarak eþitsiz geliþim, en temelde
tarým ile sanayinin eþitsiz geliþmesinin sonucudur. Ülke içinde bazý
bölgelerde geliþim yüksektir. Bunun sonucu istihdam fazla olup,
sosyal refah (diðer bölgelere göre) daha yüksektir. Emperyalist hegemonya altýnda olan ülkelerde, emperyalist sömürünün sürdürülüþ
biçimine uygun olarak bölgeler arasý farklýlaþma yüksektir. Kimi
bölgelerde kapitalist üretim iliþkileri (dýþ dinamikle geliþen bir kapitalizm) yaygýndýr, diðer bölgeler feodal ya da yarý-feodal üretim
iliþkileri içinde bulunurlar. Bu da kaçýnýlmaz olarak bilince yansýr
ve ülke içinde sosyal uyanýþ ile siyasal bilinç farklý düzeylerdedir.
Sonuçta da, devrimci eylem ve propaganda (etkinin yaratýlmasý)
bu farklýlaþmaya uygun olarak kitleleri farklý biçimde ve düzeyde
(eþitsiz olarak) etkiler. Yani yaratýlan etki eþit deðildir. Bu yüzden
kitlelerin örgütlenmesi (etkinin örgütlenmesi), ülke çapýnda ayný
* Bu diðer eþitsiz geliþimlerin önemli olmadýðý ya da biz ilgilendirmediði demek deðildir.
Burada söz konusu olan etkinin yaratýlmasý ve örgütlenmesi konusudur.
** Ülkeler arasý eþitsiz geliþim, devrimin dünya çapýnda (ülkeler arasýnda) eþitsiz
geliþimini ifade eder.
198
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
düzeyde geliþmez. Kimi bölgelerde kitleler geniþ ölçüde politize
olup, örgütlenirken; diðer bölgeler daha geri düzeyde olabilir ya da
basbayaðý hareketsizdir. Mao Zedung bunu þöyle ifade eder:
“Devrimci savaþ bazý bölgelerde geliþirken, diðer bölgelerde ya yeni baþlamýþtýr, ya da hiç baþlamamýþtýr.”230
Ýþte, gerek Halk Savaþýnda kurtarýlmýþ bölgelerin yaratýlmasý, gerekse Öncü Savaþýnda yaratýlan etkinin ve örgütlenmenin eþitsiz geliþimi, ekonomik ve politik geliþimin eþitsizliði yasasýnýn bir sonucudur. Etkinin yaratýlmasý ile etkinin örgütlenmesi
arasýndaki çeliþki, iþte bu eþitsiz geliþimin bir sonucudur.
Öncü Savaþýnda, savaþýn amacýna uygun olarak, somut politik hedeflere yönelik gerilla savaþý baþlý baþýna etkinin yaratýlmasýdýr. Ancak daha önce belirttiðimiz nedenlerden dolayý, gerilla eylemi kitlelere iletilmeli ve nedenleri anlatýlmalýdýr (devrimci
propaganda ve ajitasyon). Ancak bunun sonucu olarak etki, devrimci politik etki olabilir.
Etkinin politik niteliði ve devrimci özü unutulacak olursa,
her gerilla eylemi sonucu meydana gelen deðiþimler yaratýlmýþ etki olarak kabul edilir. Böylece devrimci ve politik nitelikte olmayan
etki örgütlenmeye çalýþýlýr. Bu da, ya örgütü niteliði olmayan nicelik haline getirir (etki örgütlenmiþse) ya da örgütün geliþmesini
durdurur (etkinin örgütlenmemesi). Birinci durumda örgüt için çýkýþ
noktalarý olmakla birlikte, ikinci durum fiziki ve siyasi yokoluþu getirir. Çabalanan þey niteliksiz olup, sonuç mümkün olmayan bir
þeydir. Çünkü örgütlenmeye çalýþýlan etki, örgütlenme ve mücadele anlayýþýna uygun olmayýp, bunla taban tabana zýttýr.
Öncü Savaþýnda yaratýlan etkinin niteliði politik olup, devrimci öze sahiptir. Ancak politik nitelik þu ya da bu yönde deðil,
silahlý mücadele yönünde olan bir niteliktir. Öyle ise diyebiliriz ki,
Öncü Savaþýnda etkinin yaratýlmasý mücadelesi, suni dengeyi
bozarak, kitlelerin silahlý mücadeleye yönelik olarak bilinçlerinin deðiþtirilmesidir. Etkinin örgütlenmesi de, iþte bu nitelikte
bir etkinin örgütlenmesidir. Gerilla eylemi ve bunun kitlelere
duyurulmasý ve anlatýlmasý, ister bölgesel, isterse ülke çapýnda olsun, yarattýðý etki genel niteliktedir ve eþitsizdir. Bu nedenle, örgütlenmesi eþitsiz olacaktýr. Örgütlenme, kadrodan geniþ birimlere
230
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: I.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
199
doðru geliþir. Kitlelerin büyük birimler halinde örgütlenmesi (politik örgütlenme) ise, silahlý güçle birlikte ele alýnýr. Silahlý güç olmadan kitleler büyük birimler halinde örgütlenemez ve silahlý güç
kitle örgütlenmesinin seviyesine uygun olmak zorundadýr.
Bugün Öncü Savaþý içinde ortaya çýkan “silahlý eylem baþlý
baþýna propagandadýr” anlayýþý, etkinin yaratýlmasý ile etkinin örgütlenmesi konusunda yanlýþlýðý sergiler. (Bu sergileyiþ, anlayýþýn
eksik olmasý ve eksik olduðu için yanlýþlýða varýþý gösterir.) Bu anlayýþa göre, silahlý eylem baþlý baþýna etkinin yaratýlmasýdýr ve propaganda-ajitasyon doðrudan etkinin örgütlenmesini ifade eder. Temelden sakat olan bu görüþ, etkinin politik niteliðini, silahlý mücadele yönünü ve devrimci özünü hesaba katmaz. Onun için tek
þey, kitlelerin silahlý eylemi duymalarýdýr. Böylece “sansasyonel eylem” olarak ifade edilebilecek silahlý eylemler gündeme getirilir.
Amaç suni dengeyi bozmak deðil, kitlelerin eylemi duymalarýdýr.
Bunun sonucu olarak da, örgüt, ajitasyon, propaganda, siyasi eðitim
çalýþmalarýný, burjuva yayýn organlarýnýn yayýnlarýna býrakýr. Kitlelerin, silahlý eylemin sonucu nasýl ve ne yönde deðiþime uðradýðý
önemli deðildir. Önemli olan deðiþimdir. (Baþta da belirttiðimiz
gibi, etki, terim olarak deðiþimi ifade etmesi, bu anlayýþ için kanýt
olarak kullanýlýr. Debray’ýn eleþtirisinde ayrýca ele alacaðýz.)
Bunlarý daha önceki broþürlerimizin birisinde þu þekilde ifade etmiþtik:
“Öncü savaþýnda çok kýsýtlý olan gücün (öncünün)
en etkin biçimde kullanýlmasý çok önemlidir. Ülkedeki
sýnýflar mücadelesinin geliþimine uygun, kitlelere politik hedef gösteren eylemlerin saptanmasý, bunlarýn
en çok etki yaratacak biçimde gerçekleþtirilmesi; eylemlerin üzerine oturmuþ propaganda ve örgütleme
çalýþmasýnýn düzenlenmesi, silahlý propaganda ve tali
mücadele biçimlerinin uyumlu bir bir bütün halinde yürütülmesi ve mevcut gücün bu mücadele alanlarý arasýnda gereken þekilde daðýtýlmasý.”231
Görüldüðü gibi, askeri eylemin (gerilla eylemi) en çok etki
yaratacak biçimde gerçekleþtirilmesi, doðrudan doðruya kýsýtlý olan
gücün en etkin biçimde kullanýlmasý gerekliliðine baðýmlýdýr. Ýkin231
200
THKP-C/HDÖ, THKP-C/HDÖ ve Tarihsel Geliþim.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
ci olarak, askeri eylemin (gerilla eylemi) etki yaratmasý (politik
etki), onun politik hedefinin ülkedeki sýnýflar mücadelesinin geliþimine uygun olmasý ve propaganda ile mümkündür. Etkinin örgütlenmesi ise, ancak doðru politik hedefe yönelik ve güçlerin en
etkin biçimde kullanýlmasýný saðlayan gerilla eyleminin baþarýlmasý
ve bunun üzerine yükselen propagandanýn yapýlmasý (etkinin yaratýlmasý) paralelinde söz konusu olabilir.
“Öncü Savaþý basitten karmaþýða, küçükten büyüðe
doðru geliþen bir savaþtýr. Önemli olan baþlangýçta örgütün eyleminin büyüklüðü deðil muhtevasýdýr.”232
Etkinin yaratýlýp örgütlenmesi ile süreç tamamlanmaz. Ayrýca örgütlenen unsurlar (kadro ya da kitle örgütlenmesi) mevzilendirilmeleri gereklidir. Bu da belirli bir stratejik rotaya, stratejik ve
taktik hedeflere göre gerçekleþtirilir. Böylece stratejik güç-taktik
güç, stratejik bölge-taktik bölge olgularý gündeme gelir.
Bugüne dek, strateji ve taktik konusunda meydana gelmiþ
karýþýklýk kendini bu olgularla da gösterir. Stratejik güç-taktik güç,
genel sýnýf güçlerinin mevzileniþinin somuttaki mevzileniþi için
kullanýlýr. Yani genelin özeldeki durumunu ifade eder. Ve geneldeki, devrim stratejisindeki, sýnýflarýn mevzilenmesine uygun olmak zorundadýr. Aradaki fark ise, birinin sýnýfsal güçlerin mevzilenmesini ifade ederken; diðeri örgütsel güçlerin mevzilenmesini ifade etmesidir. Buradaki stratejik güçler-taktik güçler kavramýný, bu ikinci için kullanmaktayýz. Stratejik bölge-taktik bölge
kavramlarý da, ayný þekilde, genel olarak devrimci savaþýn sürdürüldüðü alanlarýn somuttaki biçimleniþini ifade eder. Bu yüzden,
geneldeki yani devrim stratejisindeki savaþ alaný tespitine uygun
olmak zorundadýr.
Stratejik güç, devrimci mücadelenin temel savaþ alanýnda
kullanýlan güçlerini ifade eder. Öncü savaþýnda, bu güçler, kýr
gerillasý ve onun arka cephesidir. Bir baþka deyiþle, stratejik
güç, kitle ve kadro örgütlenmesinin kýrsal alan ve kýr gerillasýna uygun gerçekleþtirilmesi ve mevzilenmesidir. Bu anlamý ile stratejik
güçler örgütsel düzeyi ifade ederler. Bu nedenle de mücadelenin ve örgütün geliþimine paralel, daha geniþ bir muhtevayý ve
niteliði ifade eder.
232
THKP-C/HDÖ, THKP-C/HDÖ ve Tarihsel Geliþim.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
201
Taktik güç, içinde bulunulan koþullarda taktik mücadelenin baþarýsý için kullanýlan güçlerdir. Taktik, stratejik mücadelede,
bu mücadelenin içindeki deðiþik þartlara göre uygun pozisyonlar
çizme, þartlara uygun tecrit edilmiþ hareketler yapma sanatýdýr. Bu
yüzden taktik güçler bu hareketleri yerine getiren güçlerdir. Strateji-taktik iliþkisi gibi (karþýlýklý baðýmlýlýk iliþkisi), taktik güç ile stratejik
güç birbirine baðýmlýdýr. Belirli dönem sonucunda, taktik hedeflerin ve hareketlerin geniþlemesine paralel, taktik güç, eski stratejik
güçleri kapsamýna alýr. Stratejik nitelikteki taktik evrede (stratejik
zafer ya da yenilgiyi belirleyen taktik harekette) taktik güç stratejik
güçle aynýdýr. Örneðin, Öncü Savaþýnýn ilk aþamasýnda þehir gerillasý ve arka cephesi taktik güçleri ifade eder. Daha özgülünde, þehir gerillasýnýn belirli bir þehirde yürütülmesi gündeme geldiðinde,
salt bu þehirdeki güçler taktik güçtür.
Bu kavramlarýn politikleþmiþ askeri savaþtaki konumu büyük
önem taþýr. Zira, “sadece düþmanla taktik çatýþmaya geçmiþ, yani
kýsmi bir muharebeye girmiþ kuvvetler zayýflar; onlarý lüzumsuz
yere kullanmadýðýmýz takdirde kayýplarýmýzý asgariye indirebiliriz
ve böylece düþmanla stratejik çatýþma halindeki bütün kuvvetlerimizi etkilemez.”233 Askeri savaþta kaybýn, yok edilme anlamýna
geldiði düþünülürse politikleþmiþ askeri savaþtaki önemi açýða çýkar.
Taktik gücün doðrudan taktik hareketi ifade ettiðini söylemiþtik. Taktik eylemler bütünü olarak ifade edebileceðimiz taktik
hareket ikilidir (politikleþmiþ askeri savaþta). Birincisi, mevcut durum tahlili sonucu ortaya çýkan somut politik hedeflere yönelik
(taktik amaç için) eylemlerdir. Silahlý propagandanýn bu yönde
kullanýmý için gerekli kadrolar taktik güçlerdir. Ýkincisi, belirli dönemlerde, gerek askeri nedenlerle, gerekse kuvvet gösterisi ve
psikolojik yýpratma için gerçekleþtirilen eylemlerdir. Bu eylemler
için kullanýlan güçler de yine taktik güçleri ifade eder. Ýþte taktiðin,
(Taktik hareketin ya da taktik eylemlerin) bu ikili yönü hesaba
katýlarak, taktik güçler saptanýr ve görevlendirilir. Ancak bu görevler geçici olup, taktiðin deðiþmesine uygun olarak deðiþir. *
233
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 248.
* Taktik deðiþikliði, mevcut þartlarda önemli deðiþiklik olmasý ve mücadelenin geliþipdurulmasý, iniþ-çýkýþý (ki bu da mevcut þartlarýn devrimci mücadele tarafýndan deðiþtirilmesi
demektir) tarafýndan belirlenir.
202
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Öncü Savaþýnýn politikleþmiþ askeri savaþ olmasý, politik taktikle askeri taktiði bütünleþtirir. Birinci yön, politik taktiðin konusuna
girer; ikinci yön ise askeri taktiktir. Ýþte Öncü Savaþýnda (ve Halk
Savaþýnda) taktik bu iki durumu ifade eder niteliktedir. Ne klâsik
tip politik taktiktir, ne de salt askeri taktiktir (politikleþmiþ askeri
savaþ esprisi). Bu yüzden taktik güçler, salt askeri güçleri ifade
etmez. Keza salt silahlý propaganda güçleri demek de deðildir.
Taktik güçler, politik ve askeri liderliðin birliði ilkesini açýk ve somut
olarak gösterir. Örgüt içinde kadrolar hem politik, hem askeri niteliktedir. Ancak çeþitli alanlarda uzmanlaþmýþlardýr. Ýþte taktik güç,
çeþitli alanlarda uzmanlaþmýþ, politik ve askeri nitelikteki kadrolarýn bütünselliðidir. (Bunlar ayný zamanda stratejik güçler için de
gereklidir). Halk Savaþý evresinde politik ve askeri kadrolar birbirinden ayrýlýr. Ancak politik ve askeri liderlik birdir ve taktik, politik-askeri niteliktedir. Ancak Halk Savaþýnýn denge aþamasýyla birlikte, taktikte askeri yön öne geçer (askeri amacýn öne geçmesi
esprisi).
Taktik güçler, teknik eylemler için de kullanýlýr. Ancak
teknik eylemlerin niteliði gereði, taktik eylemler temeldir ve teknik eylemler bu niteliði geliþtirmek ve geciktirmemek koþuluyla
söz konusu olabilir. Aksi halde teknik eylem taktik gücün harcanmasýna neden olur ve taktik hareketin baþarýsýzlýðýna yol açar ya
da stratejik güçler (taktik güç yok olduðundan) taktik harekete
sokulur ve stratejik güçler yok edilir. Bu yüzden teknik eylemler
için stratejik güç kullanýlamaz ve kullanýlmasýna yol açacak teknik
eylemler yapýlamaz. Teknik eylem, örgüte maddi olanak saðlamaya yönelik olduðu için, taktik ve stratejik hareketin maddi
olanak gerektirdiðinde yapýlmak zorundadýr. Ancak bu zorunluluk, belirttiðimiz gibi, taktik eylemlerin geliþmesi ve gecikmemesi koþuluyla geçerlidir. Bunu dikkate almayan örgütler, teknik
eylemler sonucu taktik güçlerini yitirmiþler ve giderek taktik eylemler için stratejik güçlerini kullanmak zorunda kalmýþlardýr. Ve
sonuçta da (her hareket kullanýlan güçlerin kaybýný kaçýnýlmaz kýldýðý için) stratejik güçler kayba uðramýþ ve stratejik mücadele (ve
tüm örgüt) darbe yemiþtir. (Taktik yenilgi ve stratejik güçlerin
yok olmasý).
Stratejik bölge, devrimci savaþýn zafere eriþeceði alanlardýr
ve stratejik güçler burada bulunurlar. Bu bölgelerin temel niteliði,
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
203
uzun süreli savaþa ve savaþýn rotasýna uygun olarak, hareketin
yürütülmesine elveriþli olmalarýdýr. Yine politikleþmiþ askeri savaþ
ta, salt politik deðil askeridir, salt askeri deðil politiktir. Bu
yüzden stratejik bölge tespiti, ülkedeki sýnýf güçlerinin durumuna, bölgelerin ekonomik-politik-sosyal ve kültürel geliþkinliðine, coðrafi þartlara ve düþmanýn askeri güçlerinin konumuna göre yapýlýr.
Stratejik bölge, kýr ve þehir diyalektik bütünlüðü içinde, ülkenin somutunda tespit edilen yerlerdir. Ancak Latin-Amerika gerilla
savaþlarýnýn gösterdiði bir gerçek, bu bölgenin politik ve askeri
nitelikte olma gerekliliðidir. Keza 1971’de THKO’nun Nurhak’taki
yenilgisi bu tespitin önemini açýkça gösterir. Yanlýþ yapýlan bir tespit “gerillanýn olduðu yerde insan, insanýn olduðu yerde gerilla
yoktu” durumunu yaratarak, gerilla-halk baðýnýn kopmasýna yol
açar ve yenilgiyi kaçýnýlmazlaþtýrýr. Gerillanýn savaþ gücü, süreci
uzatsa da sonucu deðiþtirmez. Keza yine tespit yanlýþ olursa, bu
kez de “gerillanýn olduðu yerde aðaç, aðacýn olduðu yerde gerilla
yoktu” durumunu yaratarak, gerillanýn yok edilmesini getirir. Birincide yenilgi politik, ikincide askeri nedenlerden ötürüdür. Bu
yüzden, stratejik bölge, sýnýf güçlerinin durumuna, bölgelerin
ekonomik-politik-sosyal-kültürel özelliðine, askeri harekata elveriþli coðrafi þartlara ve düþmanýn askeri güç durumuna göre
tespit edilir. Bunlarýn temel kriteri ise, mücadelenin amacý, rotasý ve mücadele biçiminin niteliðidir.
Taktik bölge ise, doðrudan taktiðe baðýmlý olarak ortaya çýkan, taktiðin amacýna uygun alanlardýr. Stratejik bölgeler gibi, taktiðe
ve taktik mücadeleye baðýmlýdýr. Ancak en önemli özelliði stratejik bölge ve güçleri korumak, geliþtirmek ve güçlendirmek amacý
gütmesidir.
Tüm bunlardan sonra taktik konusu, yani taktiðin ne olduðu ve nasýl tespit edileceði iyice açýða çýkar:
“Rusya’da uzun, çetin ve kanlý bir deneyim 1905 Devrimi kastediliyor), devrimci taktiðin sadece devrimci
bir duygu üzerine kurulamayacaðý gerçeðini bize öðretmiþtir. Taktik, söz konusu devletteki bütün sýnýf güçlerinin ciddi ve katý nesnel deðerlendirilmesini olduðu kadar (ülkenin çevresindeki devletlerin ve dünya ölçüsündeki devletlerin içindeki sýnýf güçlerini de hesaba ka-
204
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
tarak), devrimci hareketlerin deneyimine de dayandýrýlmalýdýr.”234 (abç)
Yani týpký strateji tespit eder gibi, ayný geniþlikte, ayný ciddi
ve katýlýkta, taktikler tespit edilir. Devrim güçlerinin nitelik ve niceliði (ki buna devrimci duygunun yükselmesi de diyebiliriz) taktiðin
daha geniþ, daha atýlgan ve daha cüretkâr olmasýný belirler. Ama
tek baþýna taktiði belirleyemez.
Ýþte Öncü Savaþýnda etkinin yaratýlmasý-etkinin örgütlenmesi sorunu öz olarak budur.
234
Lenin, “Sol” Komünizm Bir Çocukluk Hastalýðý, s. 65.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
205
IV.
ÖNCÜ SAVAÞINDA ÖRGÜTLENME ANLAYIÞI
Bugün ülkemizde örgütlenme konusundaki keþmekeþ, kaçýnýlmaz olarak Öncü Savaþýndaki örgütlenme anlayýþýna
yansýmaktadýr. Bir de buna Öncü Savaþý konusundaki yanlýþlýklar
ve sapmalar eklenecek olursa, konunun önemi açýktýr.
“Bir örgütün karakterini eyleminin muhtevasý belirler.” Bu
temel Leninist ilke, revizyonist, oportünist örgütlenmeler ile devrimci örgütlenmeyi birbirinden ayýran temel kriterdir. MarksizmLeninizm’de örgütlenme anlayýþý, doðrudan devrim teorisine baðýmlýdýr, devrim teorisinden çýkar. Bir baþka deyiþle, nasýl örgütlenileceði
sorusunun cevabý, ne yapmalýda yatar.
Bugün ülkemizde bu temel ilkeler hiç anlaþýlmayarak, örgütlenmeye göre mücadele yürütülmektedir. Öyle ki, Öncü Savaþýný
savunduðunu ve bunun için örgütlendiðini söyleyen pek çok kesim, Öncü Savaþý ile uzaktan yakýndan iliþkisi olmayan anlayýþlarý
sergilemektedirler. Bunlar için, niçin örgütlenildiði önemli deðildir.
Önemli olan tek þey örgütlenmiþ (!) olmaktýr. Partileþme-saflaþmanetleþme, “direniþ komiteleri” UDC’ler, Sosyalist (!) Birlikler hep
bu anlayýþý yansýtýr. *
Ülkemizde örgüt anlayýþý, hep parti anlayýþý ile özdeþleþtirilmiþ
ve örgütlenme kavramý hep parti örgütlenmesi olarak ele alýnmýþtýr.
Bu nedenle kitle-kitle baðý-kitle katýlýmý vb. þeyler ele alýnýp, bir
örgütün parti olup olmadýðý konusunda yargýlara varýlmaktadýr. Bu
sakat kavrayýþ sonucu, “ne kadar kitle baðýn var?”, “kaç emekçi
örgütledin?” türünden sorularý, “örgütte bunlar ne kadar var?” anlamýnda sorulmaktadýr. Bir kere örgüt kavramý, parti olarak ifade
edilmiþse, þu açýktýr: Partide iki ana örgüt vardýr ve her ikisi için
(devrimciler ve iþçiler örgütü) ortak nokta Marksist-Leninist olmaktýr. Her iki örgüt arasýndaki temel fark ise, profesyonel olup olma* Burada örgütün gücü oranýnda mücadele biçimlerini ele almasý ve gücü oranýnda
tali mücadele biçimleriyle uðraþmasý ile bunlar karýþtýrýlmamalýdýr. Bunlar, doðrudan
örgütlenmiþ bir bütünle ilgilidir. Belirttiklerimiz ise, örgütlenmeyi, örgüt kurmayý ifade ederler.
206
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
maktýr. Böyle olunca, bir partinin programýný kavramayan ve bu
bilinçten yoksun kiþilerin parti içinde olmalarýný beklemek ya da
parti üyesi olarak kabul etmek Leninizmin inkârýdýr. Bu yanlýþlýk,
yukarda belirttiðimiz gibi, örgütlenme anlayýþý içindeki iki yönü,
yani parti örgütlenmesi ile kitle örgütlenmesi yönlerini karýþtýrýp,
tek þeye (parti örgütlenmesine) indirgemekten kaynaklanýr.
Parti, proletaryanýn siyasi örgütü olarak, proletaryanýn örgütlü öncü müfrezesini ifade eder. Parti örgütlenmesi, profesyonel olsun olmasýn, tüm Marksist-Leninistlerin örgüt biçimidir. Bu nedenle, Marksizm-Leninizmin getirdiði kendine özgü iþleyiþi ve yapýsý
mevcuttur.
Kitle örgütleri ise, kitlelerin çeþitli mücadele alanlarýndaki
ve yerlerdeki örgütlenmeleridir. Ekonomik mücadelede kitle örgütleri sendikalardýr. Siyasi mücadelede ise, partinin denetiminde
oluþan siyasi kitle örgütleridir. Halk Savaþýnda bu kendisini en açýk
biçimde ortaya koyar. Bu savaþta kitle örgütlenmesi (siyasi) silahlý
güç halindedir. (Kendini koruma birlikleri, bölgesel birlikler, milis,
gerilla milisi, öz savunma birlikleri vb.)
Örgütlenme anlayýþý, devrim teorisinden çýkar. Bu yüzden
devrimin niteliði ve aþamalarý örgütlenme biçimlerini belirler. Örneðin sovyetler biçiminde kitle örgütlenmesi Rus Devrimi’nde ve
Çin Devrimi’nde, ayný temelden çýkmakla birlikte, farklý yapýlanýþlar
içindedirler.
Devrimci mücadelenin baþlangýcýnda parti içinde, emekçi
kökenden gelenlerin durumu ve sayýsý önemli deðildir. Önemli
olan profesyonel devrimciler olmalarýdýr. Ama mücadelenin geliþimine baðlý olarak bu deðiþir ve doðal olarak, parti üyeliðinin koþullarý
da deðiþir. (Marksist-Leninist olmak temel ve evrensel ilkedir. Bu
asla deðiþemez.) Keza, evrim-devrim aþamalarýnýn kesin çizgilerle
ayrýldýðý ülkelerde, evrim dönemi parti ve kadrolarý ile devrim dönemindeki parti ve kadrolarý nitelik olarak farklýdýr. Bu farký, Lenin,
“devrim anýnda ideal parti savaþan partidir” diyerek belirtir. Ayrýca
evrim ve devrim aþamalarýnýn iç içe geçtiði ülkelerde, parti ve
kadrolarý farklýdýr. Nitekim Öncü Savaþý ile Halk Savaþý aþamalarýnda, örgütlenme anlayýþýnýn farklýlýðýna baðlý olarak, parti
de bazý farklýlýklar içerir.
Sömürge, yarý-sömürge ve geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, politik ve askeri mücadele birliktedir. (Politikleþmiþ askeri savaþ) Bu
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
207
nedenle bu ülkelerde, devrimci mücadele üç örgüt biçimini zorunlu
kýlar: a) Parti, b) Cephe, c) Ordu. Cephe ve Ordu, kitle örgütlenmesi içinde mütalaa edilir. Bir baþka deyiþle, bu ülkelerde kitlelerin
devrim için örgütlenme tarzý Cephe ve Ordu þeklindedir. Parti ise,
Marksist-Leninist örgüttür. Rus Devrimi’nde ordu biçimi örgütlenme devrim aþamasýnda gündeme gelir. Genel olarak emperyalist
hegemonya altýndaki ülkelerde cephe örgütlenmesi, Rus Devrimi’nde (devrim anlayýþýndan dolayý) partiyi saran geniþ ve çeþitli kitle
örgütlenmelerine tekabül eder. Ancak cephe örgütlenmesi, politik
ve askeri nitelikte olmasýna raðmen, Rus Devrimi’ndeki kitle örgütlenmeleri (ekonomik örgütler dýþýndakiler) siyasi niteliktedir ve
devrim aþamasýnda yarý-askeri niteliðe dönüþür.
“Proletarya partisi Marksistlerden meydana gelir.”235
Fakat bu Marksist-Leninist örgütlenmede temel illegalitedir. Bu anlamda, “parti, illegal çekirdeklerden meydana gelir.”236
Ancak sorunu bu þekilde cevaplamak yetersizdir. Ülkemizde örgütlenme konusundaki keþmekeþ göz önüne getirilecek olursa
bu yetersizlik anlaþýlabilinir. Bu yüzden Öncü Savaþýnda örgütlenme anlayýþýný ele almadan, temel Marksist-Leninist ilkeleri belirtmek
gereklidir. Ýþte bu nedenle, parti ile ilgili kavramlarý tek tek ele
alarak, konuyu somuta (Öncü Savaþýna) indireceðiz. Ancak bu ele
alýnan konularýn diyalektik bir bütün teþkil ettiði asla unutulmamalýdýr.
a- Devrimciler Örgütü-Ýþçiler Örgütü
“Ben parti örgütlerin toplamý (sadece aritmetik bir
toplam deðil, organik bir toplam) olmalýdýr dediðim zaman, bu, ben parti ve örgüt kavramlarýný karýþtýrýyorum
mu demektir? Elbette ki hayýr. Ben, bu sözle sýnýfýn
öncüsü olarak partinin mümkün olduðu kadar örgütlenmesine, partinin saflarýna hiç deðilse asgari örgütlenmeyi kabul eden unsurlarý almasýna dair isteðimi ve
dileðimi açýkça ve kesinlikle söylüyorum.”237 (abç)
235
236
237
208
Lenin, Örgütlenme Üzerine, s. 73.
Lenin, age, s. 73.
Lenin, Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri, s. 72.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Parti, örgütler toplamýdýr. Parti örgütleri çeþitlidir. Bu çeþitlilik devrimin görevlerinin, mücadele biçimlerinin ve çalýþma alanlarýnýn çeþitliliðinden kaynaklanýr. Parti, eðer kitleleri yönetebilirse
devrimi yapabilir. Yani devrim, partinin yönetimindeki kitlelerin
eseridir. Bu yüzden, hayatýn her alanýnda ve halkýn her kesiminde
çalýþmak zorunludur ve kadrolar her alanda seferber edilmelidir.
Bu kadrolarýn ya da bu alanlarýn parti örgütlerinin görevi, kitlelere
siyasi bilinç iletmek ve örgütlemektir. Bilinçlenen kitlenin bir kýsmý
(en az kýsmýdýr bu) Marksist-Leninist eðitim sonucu parti örgütleri
içinde (partide) parti üyesi olarak mücadeleye katýlýrken, büyük
bir kýsmý, kitle örgütleri içinde örgütlenir.
Genel olarak, örgüt biçimleri çok çeþitlidir. Stalin, “Leninizmin Ýlkeleri”nde, partiyi, “iþçi sýnýfýnýn örgütlü müfrezesi” olarak
tanýmlar ve ilave eder, “ama iþçi sýnýfýnýn tek örgütü deðildir.
Proletarya, sendikalar, kooperatifler, fabrika örgütleri, parlamento
gruplarý, partisiz kadýn birlikleri, basýn, kültür ve eðitim örgütleri,
gençlik örgütleri, (açýk devrimci eylem sýrasýnda) devrimci mücadele örgütleri, (eðer proletarya iktidarda ise) devlet örgütü olarak
sovyetler vb. gibi bir sýra diðer örgütlere de sahiptir. Bu örgütlerin
büyük çoðunluðu parti-dýþý örgütlerdir ve içlerinden ancak birkaçý partiye direkt baðlýdýr ya da partinin kollarýný oluþturur.”238
(abç) Bu nedenle, parti örgütlerinden, ister devrimciler, ister iþçiler
örgütü olarak bahsettiðimizde parti-dýþý örgütleri deðil, parti-içi örgütleri kastetmekteyiz.
Bu konuda Lenin þöyle diyor:
“Genel olarak örgütün derecesine ve özel olarak
örgütün gizliliðine dayanarak kabataslak þu kategorilere ayrýlabilir: 1) Devrimcilerin örgütleri; 2) mümkün
olduðu kadar geniþ ve deðiþik iþçi örgütleri. (Belli koþullar altýnda, öteki sýnýflarýn belli unsurlarýný da kapsamýna
alacaðýný düþünerek, kendimi iþçi sýnýfý ile sýnýrlýyorum) Bu iki kategori Partiyi meydana getirir. Ayrýca,
3) Partiyle iþbirliði yapan iþçi örgütleri, 4) Partiyle iþbirliði
yapmayan, ama fiilen onun denetimi ve yönetiminde
olan iþçi örgütleri, 5) iþçi sýnýfýnýn, sýnýf mücadelesinin
kendini büyük ölçüde ortaya koyuþu sýrasýnda, herhangi
238
Stalin, Leninizmin Ýlkeleri, s. 109-110.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
209
bir ölçüde sosyal-demokrat partinin yönetimine giren örgütsüz unsurlar.”239 (abç)
Lenin’in belirttiði gibi, parti-içi örgütler iki ana baþlýkta ifade
edilir: a- Devrimciler örgütü, b- Ýþçiler örgütü.
Partinin bu iki ana örgüt birimlerinin aritmetik ve organik
bir toplamý olduðu çoðu kez unutulmakta ve bir demokratik dernek, bir sendika, bir kooperatif, parti örgütü olarak ele alýnmaktadýr.
Böylece bir dernek “siyasi grup” olmakta ve dernek üyeleri “Devrimci Hareket” üyeleri sayýlmaktadýr. Bazýlarý da, parti örgütü olarak iþçiler örgütü kavramýný anlamayarak, partiyi salt devrimciler
örgütü ile özdeþleþtirmektedir. Bu yanlýþ anlayýþlarýn sonucu olarak, pek çok samimi unsur revizyonist örgütlenme ile devrimci
örgütlenmeyi ayný saymaktadýrlar. Ülkemizde bugün “Cepheci” olup
ta, farký anlamayarak, açýkça THKP-C’nin ideolojik-politik çizgisini
(teoride ya da pratikte) inkâr eden gruplar içinde çalýþan unsurlarýn durumu budur. Yakýndan bakýldýðýnda görülür ki, bu davranýþlar,
THKP-C’nin ideolojik-politik çizgisini savunan ve hayata geçiren
THKP-C/HD֒ye karþý sürdürülen suçlama ve karalama kampanyasýnýn sonucu oluþturulan keþmekeþ ve güvensizliði ifade eder.*
Örgüt kavramýna gelince, “örgüt sözcüðü genellikle iki anlamda kullanýlýyor: biri dar, öteki geniþ anlamda. Dar anlamda bu
sözcük, kiþilerden meydana gelen, kolektif ve hiç deðilse asgari ölçüde tutarlý bir çekirdeði ifade ediyor. Geniþ anlamda ise, bir bütün
içinde birleþmiþ bu tür çekirdeklerin toplamýný ifade eder... Parti bir
örgüttür (sözcüðün geniþ anlamýnda), bir örgüt olmasý gereklidir.
Ayný zamanda Parti (sözcüðün dar anlamýnda) farklý örgütlerin
bütününü kapsamaktadýr.”240
Rus Devrimi ile örneklersek, RSDÝP’nde Iskra yazý kurulu
sözcüðün dar anlamýnda, bir örgüttür. Yani Iskra yazý kurulu Partinin bir örgütüdür. Daha ilerki bir evrede Pravda ayný þekilde baþka
bir örgüttür. Keza Iskra’nýn çýktýðý, yani siyasi gazete olarak Iskra
mevcutken, bilimsel ve teorik yayýn organý olarak çýkan Zarya yazý
* Öyle ki, THKP-C/HD֒nün geniþ kitlelerce “Acilciler” olarak bilinmesi karþýsýnda, bazý
oportünistler oligarþinin “anarþistler” korosunu, “aceleciler” diyerek katýlmaktadýrlar. Bu
müzmin oportünistler, oligarþinin THKP-C çizgisinin içindeki uzantýlarý olmalarýnýn en açýk
örneðidirler ve kariyerist anlayýþlarýný yansýtýr.
239
Lenin, Bir Adým Ýleri Ýki Adým Geri, s. 82.
240
Lenin, Bir Adým Ýleri Ýki Adým Geri, s. 72.
210
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
kurulu da RSDÝP içinde ayrý bir örgüttür. Raboçeye Dyelo, Bundçular, Borba grubu, Yujni Raboçi grubu her biri çeþitli mahalle örgüt
birimlerine sahip, sözcüðün geniþ anlamýnda örgüttürler. Ama ayný
þekilde RSDÝP’nin dar anlamda örgütleridirler.
Kýsaca toparlarsak, Parti, Marksist-Leninist unsurlardan oluþan örgütler toplamýdýr. Bu örgütler, devrimciler örgütü ve iþçiler
örgütü þeklinde iki ana örgüt biçimine ayrýlýr. Parti, parti üyelerinin
oluþturduðu, iþçi sendikasý içindeki kadrolardan (bunlar bir örgüt
sayýlýr) Kýzýl Ordu içindeki kadrolara (örgütlere) kadar pek çok
örgüt biçimlerini kapsar. Önemli olan kadro ve kadro birimlerinin
nerede ve neden bulunduðu deðil, Partinin üyesi olmasýdýr. Biz
Parti örgütlerinden bahsederken, genellikle, “teþkilat yapýsý” kavramýný kullanýyoruz. Zaten Partinin inþasý kavramý, teþkilat yapýsýnýn kurulup, güçlendirilmesi, yani parti örgütlerinin geliþtirilmesini ifade eder.
Þimdi þu soru akla geliyor: Bir Parti nasýl kurulur?
“Oportünist sosyal-demokrasinin örgütlenme ilkeleri
aþaðýdan yukarýya doðru örgütlenmeyi izler ve bu yüzden mümkün olduðu yerde ve mümkün olduðu kadar, (aþýrý bir þevkle) anarþizm noktasýna varan özerkliði
ve demokrasiyi yeð tutar. Devrimci sosyal-demokrasinin ilkeleri ise yukardan aþaðýya örgütlenmeyi izler,
bu yüzden de parçalarla iliþkide, merkezin gücünün
ve haklarýnýn geniþletilmesinden yanadýr.”241 (abç)
Diyalektiðe göre, herþey birden olmaz. Nicel birikim nitel
dönüþümü saðlar. Bu nedenle herþey basitten karmaþýða, küçükten büyüðe doðru bir süreç izler. Diyalektiðin bu ilkesi Partinin
kuruluþ ve geliþiminde kendini en açýk biçimde gösterir.
Parti, tüm örgütleriyle birlikte, birden (bir günde deðil elbette) ortaya çýkan birþey deðildir. Partinin kuruluþunda ilk halka,
yukarýyý –tepeyi– oluþturmaktýr. Bu da profesyonel devrimcilerden oluþan, diðer örgüt biçimlerine göre daha canlý, daha tutarlý
bir çekirdeði oluþturmaktýr. Bu çekirdeðin oluþturulmasýyla birliktedir ki, Parti mevcut olur. Çekirdeðin geliþimine baðlý olarak, yeni
ve çeþitli çekirdekler (örgütler) kurulur ve Parti teþkilat yapýsý oluþur.
Parti örgütlerinin ortaya çýkmasýnda temel, profesyonel devrim241
Lenin, Bir Adým Ýleri Ýki Adým Geri, s. 234.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
211
cilerin oluþturduðu çekirdeðin (devrimciler örgütü) aktif çalýþmasýdýr. Halkýn tüm sýnýflarýna ve tüm çalýþma alanlarýna yayýlan
profesyonel devrimci kadrolar, buralarda yeni örgütler yaratýr. (Ýleri
unsurlarýn örgütlenmesi) Zamanla, kelimenin tam karþýlýðý olarak,
Parti üyelerinin oluþturduðu iþçi örgütleri oluþur. Ýþçi örgütleri üyelerinin profesyonel devrimci olmalarý þart deðildir. (Ama bu örgütler
artan oranda profesyonel devrimci yaratabilmelidir.)
Partinin varlýðýndan bahsedebilmek için, kadrolarýn mevcut
olmasý yeterli deðildir. Ayný zamanda “program ve taktiklerin
temel sorunlarýnda birlik” mevcut olmalý ve “bütünün parçaya,
öncünün arda kalana komple güvensizliðinin ifadesi” tüzük olmasý gerekir.
Tüm bunlarýn oluþturulmasý “ideolojik mücadele”nin kýyasýya
sürdürüldüðü gruplar dönemini zorunlu kýlar.
“Parti, gruplar olmaksýzýn geliþemezdi.”242 (abç)
Ama burada bir noktayý daha belirtelim: “Program” ve “tüzük” gerekliliði her zaman ayný, eþdeðer deðildir. “Program” önde
gelir. Ancak “program ve taktiklerin temel sorunlarýnda”da birlik saðlanýnca ve saðlandýðý yerde “tüzük”ten söz edilebilir. *
Parti tüzüðü, partinin devrim anlayýþýna uygun olarak yürütülecek çalýþmanýn merkezileþmesini ve disiplinini gerçekleþtirir.
“Siyasi çizgi” ya da “strateji” bir kez tespit edildi mi, tüm herþeyi
kadrolar belirler. Ýþte tüzük, bu kadrolarýn birbiriyle uyumunu ve
birbirine güvenini tespit eder. Bu andan itibaren, artýk grup çalýþmalarýnýn kiþisel ve içgüdüsel “güven”i aþýlabilinir.
“Parti çalýþmasý, ayrýca bir örgüt birliðini gerektirir.
Bu parti içinde aile çevresinden daha baþka birþey olarak geliþen örgüt birliði, resmi bir tüzük olmaksýzýn,
azýnlýk çoðunluða tabi olmaksýzýn, parça bütüne baðlanmaksýzýn mümkün olamaz. Program ve taktiklerin
* Ülkemizde parti programý konusu da hep eksik anlaþýlmýþtýr. Soldaki genel kaný,
asgari ve azami devrim programý, yani demokratik ve sosyalist devrimin neleri gerçekleþtireceði konusu, “program”, parti oluþumunun temeli olarak ele alýnmaktadýr.. Bütün bu
anlayýþlar kendini Lenin’e dayandýrýr. Yakýndan bakýldýðýnda görülür ki, “asgari ve azami
devrim programý” Lenin döneminde Parti oluþumunda en önemli sorundur. Ama bugün
baþarýya ulaþmýþ ve sosyalizmin inþasý yapýlan pek çok ülke mevcuttur. Bu nedenle devrimin
baþaracaklarý konusu, “birlik” için –günümüzde– tali öneme sahiptir. Temel nokta devrim
stratejisinde birliktir.
242
Lenin, Revizyonizm, Dogmatizm ve Oportünizme Karþý, s. 12.
212
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
temel sorunlarýnda birlik saðlamadýðýmýz için, bir daðýnýklýk ve ayrý ayrý gruplar dönemini yaþadýðýmýzý
açýkça kabul ettik, birleþmeden önce, sýnýr çizgilerinin çekilmesi gerektiðini açýkça ilan ettik; birleþik örgüt biçimlerinden söz bile etmedik, ama program ve
taktikler üzerinde oportünizmle savaþýn özellikle yeni
(o tarihlerde gerçekten yeni) þartlarýný tartýþtýk.”243 (abç)
Ýþte THKP-C/HD֒nün 1972-76 tarihi ve “bu savaþ, yeteri
ölçüde birlik saðladý.”244 Ülkemizde kullanýlan karþýlýðý ile, “asgari
örgütlenme” saðlanmýþtýr
b-Gruplar ve Parti
“Parti, gruplar olmaksýzýn geliþemezdi. Ve çok sýnýrlý
sayýda insandan oluþan ve hemen hemen kiþisel arkadaþlýk temeline dayanan, kenetlenmiþ kapalý olan gruplar Rusya’da sosyalizmin ve iþçi hareketinin geliþiminde
zorunlu bir aþama idi.”245
Evet, gruplarýn devrim sürecinde zorunlu bir aþamanýn ürünü olduðu bilinmesi çok önemlidir. Bugün ülkemizde, her biri grup
niteliðinde olan siyasi gruplar, diðerlerini “grupçuluk”, “ilkellik”,
“amatörlük” ile suçlamaktadýrlar. Bu nedenle de bu konuyu açalým.
Lenin’in de belirttiði gibi, devrim sürecinde “zorunlu bir aþama” olan grup ve grup çalýþmasý, devrim rotasýnýn (strateji de diyebiliriz) ortaya çýkmasýný getirir. Yakýndan bakýldýðýnda görülecektir
ki, grup oluþumunun temelinde, mücadelenin o anki durumu yatar.
Hareketin daðýnýklýðý, gruplarýn doðduðu ortamýn en temel özelliðidir. Herþeyden önce “ne ve nasýl yapýlmalý?” sorusu cevaplanmamýþtýr. Yani devrim stratejisi oluþturulmamýþtýr. Bu nedenle
herþey geleneðe göre, yani kendiliðinden gelme bir tarzda yürütülmektedir. Herþey, örgütsel tecrübe, profesyonel devrimcilik, siyasi
çizgi vb. herþey, bu çalýþmanýn içindedir.
Gruplar dönemi ile ilgili iki þey önemlidir: Grup çalýþmalarý
Lenin, Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri, s. 223.
Lenin, Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri, s. 223.
Lenin, Revizyonizm, Dogmatizm, Oportünizme Karþý, 12 Yýl Kolleksiyonuna Önsöz,
s. 125, Odak Yay.
243
244
245
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
213
devrim sürecinde kaçýnýlmaz, zorunlu bir evredir. Ama bu çalýþmayla siyasi görevlerin baþarýlamayacaðý açýktýr. Ýþte bu iki nokta kavrandýðý anda mücadele ileriye doðru (yarý yarýya) ilerlemiþ demektir.
Grup çalýþmasýnýn karakteristiði, sistemli eylem planýnýn
yokluðu ve donatýmýn ilkelliði, siyasi mücadele hazýrlýðýnýn eksikliði, siyasi mücadelenin amatörce yürütülmesidir.
“Hareketin tecrübesinden yararlanabilmek ve pratik
dersler çýkarabilmek için, þu ya da bu eksikliðin sebeplerini ve anlamýný iyice kavramalýyýz. Onun için ... sosyal-demokratlarýn ... daha o zaman, ‘kendiliðinden-gelme’ hareketin baþlangýcýnda bile, en geniþ programla
ve bir mücadele taktiði çizgisiyle ortaya çýkmanýn
mümkün olduðunu haklý olarak düþündüklerini belirtmek son derece önemlidir. Devrimcilerin çoðunluðunun
eðitimden yoksun bulunuþu –ki bu tamamen doðal bir
olaydý– özellikle korkulacak bir durum deðildi. Görevler
doðru tespit edildikten ve görevleri yerine getirmek
için çabalarý sarfedecek enerji olduktan sonra, geçici
baþarýsýzlýklar, sadece küçük talihsizlikler sayýlýr. Devrimci tecrübe ve örgütlenme ustalýðý edinilebilen þeylerdir; yeter ki istek olsun, yeter ki eksiklikler kabul edilsin.
Devrimci eylemde eksikliklerin kabul edilmesi, onlarýn
giderilmesi yolunda yarý mesafenin aþýlmasýdýr.”246 (abç)
“Her grubun, þu ya da bu ölçüde “en geniþ program ve mücadele taktiði çizgisi” üzerine bir düþüncesi mevcuttur. Þu ya da
bu ölçüde diyoruz, çünkü kimi gruplar vardýr ki, günlük politika ile
iþleri yürütmeye çalýþýrken bile, yazýlý olmasa da, kendine göre
“program ve mücadele taktiði” beyan ederler. Ýþte bu “mevcudiyet”tir ki, gruplar döneminin ana özelliðini, yani mücadelenin temelini teþkil eder.
“O dönemde, gruplar arasýndaki ayrýlýklar, çalýþmanýn
takip edeceði doðrultu üzerineydi ve o zamanlar için, bu
tür çalýþma onlar için yeni bir þeydi. (Ne Yapmalý?’da
iþaret etmiþtim)”247
Ýdeolojik mücadele süreci olarak da adlandýrýlan bu dönem246
247
214
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 44-45.
Lenin, Revizyonizm, Dogmatizm..., s. 126.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
de, bir yandan her grup, kendi çizgisi doðrultusunda pratik çalýþmayý
yürütürken, diðer yandan (ki bu yön temeldir) gruplar arasý mücadele ve siyasi çizginin yetkinleþtirilmesi çabalarý hareketin bütünselliðini oluþturur.
“Önceleri bizim Partimizin örgütlenmiþ bir bütün olmadýðýný, sadece ayrý ayrý gruplar toplamý olduðunu ve
bu yüzden, bu gruplar arasýnda ideolojik etki iliþkileri
dýþýnda herhangi bir iliþkinin mümkün olmadýðýný
unutmuþlardýr.”248 (abç)
“Program ve taktiklerin temel sorunlarýnda birlik
saðlayamadýðýmýz için bir daðýnýklýk ve ayrý ayrý gruplar
dönemini yaþadýðýmýzý kabul ettik.”249 (abç)
Gruplar döneminin en büyük özelliklerinden birisi de, çalýþmalarýn ilkelliði ve amatörlüðüdür. Bugün, gerek saflarýmýzda, gerekse solda, THKP-C/HD֒nün çalýþmalarý ile ilgili “eleþtiri”lerin odak
noktasý burada yoðunlaþmaktadýr. Biz geçmiþte (ve þimdi belli ölçüde) ilkel çalýþma ve amatörlüðün varlýðýný (tüm solda) inkâr etmedik
ve hiçbir zaman da bunlarý haklý göstermeye çalýþmadýk. THKP-C/
HD֒nün bu konulara yaklaþýmýnda diyalektik bir bakýþ açýsý egemen olmuþtur. Diyalektikten “bihaber” kiþi ve çevrelerin bu yaklaþýmýmýzý anlayamamasý çok doðaldýr.
“Gerçek diyalektik bireyin yanýlgýlarýný haklý göstermez, ama bütün somutluðu içinde geliþme sürecinin
ayrýntýlý bir incelenmesi ile, kaçýnýlmaz olduklarýný kanýtlayabilir, kaçýnýlmaz düþünceleri inceler.”250 (abç)
“THKP-C/HDÖ ve Tarihsel Geliþim” adlý broþürümüzde tüm
gerçekleri ve olaylar karþýsýndaki tavrýmýzý (somut olarak) sergiledik. Fakat þu anda ilkellik suçlamasý ile ilgili bazý noktalarý tekrarlamakta yarar vardýr.
“Pratik hazýrlýktan, örgüt çalýþmalarýný yürütme yeteneðinden yoksunluk, hiç þüphe yok ki, daha baþýndan
beri her zaman devrimci Marksist görüþü savunanlar dahil, hepimizin ortak eksikliðidir. Ve þüphesiz hiç kimse
bu pratik hazýrlýk yoksunluðundan, pratikte çalýþanlarý
248
249
250
Lenin, Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri, s. 200.
Lenin, Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri, s. 223.
Lenin, Bir Adým Ýleri Ýki Adým Geri, s. 252.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
215
suçlayamazdý. Ama, ilkellik ya da ilkel yöntem hazýrlýk yoksunluðundan daha fazla þeyi kapsar; bu terim
genel olarak, devrimci eylemde dar kapsamlý yetinmeyi, bu kadar dar eylem temeli üzerinde iyi bir devrimciler örgütünün kurulamayacaðýný anlamamayý, bu
dar kapsamlý çalýþmayý haklý gösterme ve onu özel ‘teori’ durumuna yükseltme eðilimlerini, yani, bu meselede
de kendiliðinden-gelmeciliðe boyun eðmeyi ifade eder.”
251
(abç)
Görüldüðü gibi, “ilkellik” ya da “ilkel yöntem” kavramý, pratik çalýþmanýn ve bu çalýþmaya hazýrlanmanýn eksikliðini ifade
etmez. Bu eksiklik her zaman ve her yerde devrimcilerin kaçýnýlmaz durumudur. Ama ilkellik, “dar eylemi” ve bu “dar eylem alaný
ile” Parti kurmayý “düþünmeyi” ifade eder.
Bugün bu ilkellik, “iflah olmaz amatörler” olarak “Devrimci
(!) Yol-Gençlik” kesiminde kendini gösterir. Politikleþmiþ Askeri
Savaþ Stratejisi’nin gayri-resmi olarak inkâr edilmesi, “Devrimci (!)
Yol-Gençlik” oportünizmini “eylemde dar kapsamlý” çalýþmaya
yöneltmiþtir. DY-G’ye söylenebilecek tek þeyi Lenin söylüyor:
“Bizim en büyük hatamýz, siyasal ve örgütsel görevlerimizi, her günkü ekonomik mücadelenin kýsa vadeli, ‘elle tutulur’, ‘somut’ çýkarlarý düzeyine indirmemizdir.”252
“Devrimci (!) Yol-Gençlik” oportünizmi, bu “dar”lýðý ve “siyasal ve örgütsel görevleri” ekonomik-demokratik mücadele “düzeyine indirgemesi”, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni (çeþitli
gerekçelerle) gayrý-resmi inkârý ile baþarmýþtýr (!). “Legal olanaklar
tüketilmemiþtir”, “partileþme süreci”, “ideolojik mücadele”, “ekonomik-demokratik mücadelede kadrolarý piþirmek” sözleriyle bu
gerçekleþmiþtir. En genelde kaba bir ekonomizm sapmasýna yönelmiþtir. Gerek mevcut durumda demokratik muhalefeti öne çýkararak, gerekse ekonomik mücadele ile siyasal mücadeleyi karýþtýrarak “hayat pahalýlýðýný protesto” eden DY-G, son olarak “Öncü Savaþý taktik evre ya da ara aþamadýr” diyerek gerçek yüzlerini sergilemektedirler.
251
252
216
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 140, Evren yay.
Lenin, age, s. 142.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Ýlkelliðin diðer bir türü de bir-iki þehir ya da mahalde “Öncü
Savaþçý gerilla” yetiþtirme “hastalýðý”dýr. Bir takým gruplar ya da kiþiler, bir-iki þehrin, bir-iki çalýþma alanýnda örgütlenmeye çalýþmaktadýrlar. Yine belirtelim ki, baþlangýçta bu tür çalýþma kaçýnýlmaz olabilir. Ama gerek 77-78 Türkiye’si, gerekse o alanlarda
ekonomik-demokratik mücadeleye tabiyet, ilkelliði gündeme getirmektedir. “... Bu gruplar, ayný þehirdeki ve hatta, ayný semtteki
gruplarla hiçbir iliþki kurmadan”253 (abç) baþlattýklarý bu çalýþma,
geçmiþ devrimci mücadelenin teorik ve pratik önemini “inkâr”
ettiði anlamda, “iflah olmaz” amatörlüðe doðru yönelmektedir.
“Yerel militanlarýn birbirleriyle uyumsuzluðu, çevrelerin birdenbire kuruluþu, teorik-siyasal-örgütsel konularda dar görüþlülüðün yoðun bulunmasý, bütün bunlar... (ilkel-amatör) þartlarýn kaçýnýlmaz sonucudur.”254
(abç)
Bir çözüm platformu yaratabilmek için, sonuçlarýn tespit
edilmesi yeterli deðildir. Önemli olan sonuçlarý yaratan nedenlerdir. Nedenler tespit edilebilsin ki, çözüm olabilsin.
THKP-C/HDÖ olarak tüm olaylar karþýsýndaki tavrýmýz bu
þekildedir. Ýkinci olarak, soyut planda yapýlan tespitlerin kiþiyi hiç
bir yere getirmeyeceðidir. “Diyalektiðin temel ilkelerinden biri,
soyut gerçek diye bir þeyin olmadýðý, gerçeðin her zaman somut
olduðudur.”255 (abç)
THKP-C hareketinin, gerek geçmiþi, gerekse mevcut durumu, hep soyut planda ve kitaplara uygun olarak deðerlendirilmektedir. Bu deðerlendirmeler, önemli ölçüde bulanýklýk yaratmaktadýr. Bu revizyonist ve pasifist yaklaþým, “formel mantýða göre çok
mantýki (!) olduðu için, meselelere henüz diyalektik materyalizmin
ýþýðý altýnda bakamayanlarýn kafalarýný bulandýrmaktadýr.”256 “Bu,
“revizyonizm ve pasifizmim statik örgütlenmesi (kurumculuk)”257
fikir ve pratiðinden kaynaklanmaktadýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin
ekonomik ve sosyal durumunun yarattýðýný koþullarý Che Guevara
þu þekilde izah ediyor:
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 138.
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 138.
Lenin , Bir Adým Ýleri Ýki Adým Geri, s. 93.
256
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
257
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
253
254
255
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
217
“Yoðun bir þehirleþmenin ve gerçek bir sanayileþme
deðilse bile, az çok bir hafif ve orta sanayinin bulunduðu
ülkelerde gerilla gruplarý teþkil etmek daha zordur. Þehirlerin ideolojik etkisi, barýþçýl usullerle örgütlenmiþ kitle
savaþlarý umudunu yaratarak gerilla savaþlarýný frenler.
Bu da bir çeþit ‘örgütçülük’ ya da ‘kurumculuk’ yaratýr
ki, az çok ‘normal’ denebilecek dönemlerde, halkýn geçim þartlarýnýn baþka durumlara nazaran o kadar çetin
olmamasýyla nitelenebilir.”258
Bugün, revizyonist ve pasifistlikleri açýk olan “sol” gruplar
için deðil, tüm sapmalar için geçerli olan bu sözler THKP-C içinde
ortaya çýkan “örgütsel oportünizmin” nedenlerini de açýklar.*
“Dar grupçuluk” anlayýþýný yaratan ikinci neden, 71 hareketinin durumudur. Bugün THKP-C hareketinin içinde, (THKP-C’nin
ideolojik-politik-stratejik-örgütsel iliþkilerini kabul edenler) 71’e karþý
takýnýlan tavýr, genellikle “çocuksu” tespitler düzeyindedir. 75 yýllarýna kadar Kesintisiz Devrim’den sonra yazý yazmanýn, yani, yeni
(somuta iliþkin bile olsa) broþürler yayýnlamak 71’e “hakaret” olarak kabul ettirilmeye çalýþýldý. Bugün DG-Y oportünist yöneticilerince
yaratýlmaya çalýþýlan bu hava, “Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I”
ile bozuldu. Bunun üzerine DG-Y oportünist yöneticileri her türlü
“hakaret” ve küfür kampanyasýný baþlattýlar. “TDAS Üzerine Bir
Kaç Söz” adlý “illegal” (!) bir yazý yayýnlayarak bu yüzlerini sergilediler (Bu konuyu “Türkiye Devrimi” bölümünde ayrýca ele alacaðýz).
Bugünlerdeki “çocuksu” tespitler ise, silahlý propaganda ve Öncü
Savaþýnýn pratiði üzerine olmaktadýr. Pek çok unsur, pratiðin silahlý
propaganda ve Öncü Savaþý olabilmesi için “Elrom”un “aþýlmasýný”
kriter almaktadýrlar. Bu yanlýþlýk, en temelde somut politik hedef
ve eylem biçimi ile stratejik hedef ve mücadele biçimini birbirine
karýþtýrmak ve de karþý karþýya koymaktan kaynaklanýr. Yakýndan
bakýldýðýnda, bu görüþü savunan unsurlarýn 71 üzerine ve Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi üzerine söylenmiþ ve yapýlmýþ tespitleri,
ya yoktur, ya da genelden öte deðildir.**
Che, Siyasal Yazýlar, s. 93.
* “Örgütsel oportünizm” diyoruz, zira 77 yýlýndaki tüm çatýþma ve “eleþtiri”ler hep
örgütlenmenin ilkelliði-amatörlüðü noktasýnda toplanmaktadýr.
** Þimdi “Yurt-dýþý grubu” olarak tanýmlanan ve zaman içinde DK-EB-MLSPB þeklinde
parçalara bölünen grup, ilk dönemlerinde, ayný yanlýþlýðý, “askeri disiplin” ile gizliyordu.
258
218
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Ýþte yukarda belirttiðimiz nedenler sonucu, bir yandan “örgüt”, diðer yandan “Öncü Savaþý” karýþtýrýlarak (ya da basitleþtirilerek) þu anki “beðenmezlik” ve “güvensizlik” gündeme gelmiþtir.
(DG-Y oportünizminin durumu “içler acýsý” bir hal aldýðý þu günlerde, bu konu, nispi bir önem kazanmýþtýr.)
Bir kez daha yineleyelim: Örgütün karakterini belirleyen
eyleminin muhtevasýdýr. Yapý sonra gelir, eylem biçimi sonra
gelir. Sorun, örgütün eyleminin muhtevasýdýr. Ekonomik-demokratik mücadelenin baþarýsý için ya da barýþçýl yöntemleri
temel alarak yürütülen politik mücadele için (Rus Devrimi’nde
olduðu gibi) eylem koymak yahutta faþist milis güçlerinin saldýrýlarýný (parçada) defetmek þeklinde silahlý eylem yapmak
ayrý muhtevadadýr; siyasi mücadelenin temel aracý olarak, iktidarýn ele geçirilmesi için yapmak ayrý muhtevadýr. Her biri ayrý
muhtevada olduðu için, ayrý karakterlerde örgüt gerektirir. Ýþte
bu ayrý karakterde örgütler, salt silahlý eylem yapmalarýyla ayný
potaya konamaz.
Grup çalýþmasýnýn bitimi, partiye dönüþümü nasýl olmalýdýr?
Grup çalýþmasýnýn nerede bittiðini, parti çalýþmasýnýn nerede baþladýðýný nasýl tespit edilecektir?
Proletarya partisi, Marksist-Leninist ilkeler üzerine kurulmuþ,
belirli bir ideolojik-politik çizgiye sahip maddi örgüt birliðidir.
Partideki birlik, ideolojik-politik olmakla birlikte, iþleyiþ tüzük ile
resmiyet kazanýr. Tüzük, “partinin bütün bölümlerine örgütlü
(komple) bir güvensizliðin ifadesidir, yani tüm yerel, bölgesel, ulusal ve öteki örgütler üzerinde denetim demektir.”259 Tüzük, bütünün
iradesini temsil eder, üyeleri arasýndaki baðlarýn ve iliþkilerin resmi
biçimde belirlenmesi demektir. Ancak tüzük sayesindedir ki, parti,
herkesin canýnýn istediði gibi hareket edebileceði, girip-çýkabileceði bir grup yapýsýndan ayrýlýr.
Partinin mevcudiyetinde temel (ki ayný zamanda grup
çalýþmasýnýn sonucudur), belirli siyasi çizgi etrafýnda, örgütlü mücadelenin gereðine asgari düzeyde de olsa inanan, ileri unsurlarýn
asgari düzeyde örgütlü olmasý ve örgütlü mücadele etmesidir.
Ama gün geldi, bizlerle, yani gerçeðin somutluðu ile temas ettiler. Somut gerçeði
tanýmalarýnda THKP-C/HDÖ araç oldu. Ýþte o an herþeyleri tuzla buz oldu.
259
Lenin, Bir Adým Ýleri Ýki Adým Geri, s. 67.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
219
Öyle ise, partinin varlýðýndan söz edilen yerde, belirli ve kesinlik kazanmýþ siyasi çizgi (devrim anlayýþý-örgüt anlayýþý-çalýþma
tarzý) ve bu çizgiyi benimseyen unsurlarýn (ileri unsurlardýr bunlar) asgari örgütlenmesinden söz ediliyor demektir.*
Parti konusunda ilk adýmýn ideolojik-politik birlikten geçtiði
ve bunun “resmi ve bürokratikçe (disiplinsiz aydýn için bürokratik)
bir tüzük” ile somutlaþtýðý tartýþma götürmez. Stalin, parti birliðinin
iki kýsýmdan oluþtuðunu söylüyor: “Ýdeolojik birlik ve maddi örgüt birliði.”260 Maddi örgüt birliði ise, “irade, eylem ve disiplin birliði”ni içerir. Ýrade birliði, ideolojinin; eylem birliði, ortak eylem planýnýn (strateji ve taktik); disiplin birliði, tüzüðün ürünüdür.
Kýsaca, parti, ister tek tek gruplarýn birliði ile, isterse tek bir
grubun geliþmesi ile inþa edilsin, ideolojik ve maddi örgüt birliði
esastýr. Bu, tek bir yönetici organýn, tek bir tüzüðün varlýðýný gerektirir.
“Parti, görevlerini yerine getirebilmesi için ve kitlelere sistemli bir þekilde kýlavuz edebilmesi için, merkeziyetçilik ilkesine dayanarak örgütlenmeli, tek bir tüzüðe, belirli bir parti disiplinine ve tek bir yönetici
organa sahip olmalýdýr. Bu organ parti kongresi, kongreler arasýndaki zamanda da parti Merkez Komitesidir. Partide azýnlýk çoðunluða, tek tek örgütler merkeze, alt örgütler üst örgütlere itaat etmelidir.” 261 (abç)
Parti içinde her kademede alýnan kararlar, harekete geçilmeden önce þartlarýn imkan verdiði ölçüde parti üyeleri tarafýndan
tartýþýlýr, kararýn lehinde ve aleyhinde olan bütün görüþler söylenir.
Karar kesinleþtikten sonra, azýnlýk çoðunluða uyar, harekete geçildikten sonra karara karþý muhalefet yürütmek bölücülüktür.
“Bolþevizm, siyasal düþünce akýmý olarak ve siyasi parti
olarak 1903’den beri mevcuttur.”262 diyen Lenin, parti ve grup çalýþmalarýnýn birbirine dönüþümünü açýk ve somut olarak ifade etmektedir.
Görüleceði gibi, “parti nasýl kurulur?”, “parti ne zaman ku* Asgari örgütlenme kavramýný ve ikili niteliðini ileride ele alacaðýz.
260
SBKP (B) Tarihi, s. 71.
261
Lenin, Akt. SBKP (B) Tarihi, s. 73.
262
Lenin, “Sol” Komünizm Bir Çocukluk Hastalýðý, s. 12.
220
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
rulur?”, “parti nedir?” sorularý, Marksizm-Leninizmde çok açýk ve
somut bir konudur. Diyebiliriz ki, gruplar dönemi partinin yaratýlmasýnda zorunlu ve kaçýnýlmaz bir aþamadýr. Bununla beraber,
gruplar döneminin nerede bittiði, partinin ne zaman kurulduðu,
önceden kesin olarak saptanamaz. “Ýnsanýn kendine bir þeyim demesi baþkadýr, gerçekten öyle olmasý baþkadýr.” (Lenin) Bunu
belirleyecek olan mücadele ve yalnýz mücadeledir.
c- Partinin Fonksiyonlarý*
Daha önce silahlý propagandayý ele alýrken, partinin, mücadelesini üç cephede yürüttüðünü söylemiþtik. Bu üç ana mücadelenin (ekonomik-demokratik, ideolojik ve politik) karþýlýklý iliþkisini
belirttiðimizden, burada politik mücadele ile ilgili bazý kavramlarý
ele alacaðýz.
Lenin þöyle diyor:
“Bizim en büyük hatamýz, siyasal ve örgütsel görevlerimizi, her günkü ekonomik mücadelenin kýsa vadeli, ‘elle tutulur’, ‘somut’ çýkarlarý düzeyine indirgememizdir.” 263 (abç)
“Bir mücadele örgütünün inþasý ve siyasi ajitasyonun yürütülmesi, ‘durgun’, ‘barýþçý’ her þart altýnda ve
‘devrimci ruhun zayýflamasý’ ne kadar belirgin olursa olsun her dönemde esastýr.”264 (abç)
“En geniþ siyasi ajitasyon yürütülmesi ve bunun sonucu olarak da bütün alanlarý kapsayan siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn mutlak olarak zorunlu olduðunu ve eðer eylemimizin gerçekten sosyalist bir eylem olacaksa, bu eylemin baþlýca görev olduðunu gördük.”265 (abç)
* “Fonksiyon” sözcüðü, çoðu kez yanlýþ anlaþýlýp, statik (duraðan) görev anlamýnda
kullanýlmaktadýr. Sözcük olarak, görev sözcüðünün karþýlýðý olmakla beraber, statik deðil,
deðiþken görev anlamýna gelir. Fiziksel terimlerle açýklarsak, fonksiyon, birþeyin (ya da
niceliðin) bir ya da birkaç deðiþken þeye (ya da niceliklere) baðlý olarak deðiþebilirliðini
ifade eder. Gerek silahlý propagandanýn, gerekse partinin fonksiyonlarýndan bahsederken,
iþte bu birbirine baðlý olarak zaman ve mekana göre deðiþen görevler bütününü kastediyoruz.
263
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 142.
264
Lenin, Örgütlenme Üzerine, s. 13.
265
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 102.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
221
“Sosyal-demokrasinin siyasi mücadelesi, iþçilerin iþverenlere ve hükümete karþý ekonomik mücadelesinden çok daha geniþ ve karmaþýk bir mücadeledir. Ayný biçimde (ve bundan dolayý) devrimci sosyal-demokrat bir partinin örgütlenmesi, iþçilerin ekonomik mücadele için örgütlenmesine kýyasla bambaþka birþey olmalýdýr.”266 (abç)
“Siyasi iktidar, devrimci güçlerin yöneldiði zorunlu
bir stratejik gayedir ve her þeyin bu büyük gayeye göre
ayarlanmasý, ona baðýmlý olmasý gerekir.”267 (abç)
Görüldüðü gibi, ekonomik-demokratik ve ideolojik mücadele siyasi mücadeleye, yani proletaryanýn iktidar mücadelesine
tabidir. Partinin görevi, bu alanlarda mücadelenin de yürütülmesini saðlamaktýr. (Gücü oranýnda)
Mücadelenin bazý evrelerinde ya da seçilen (temel-tali) mücadele biçimlerinin niteliðinden dolayý, ekonomik-demokratik mücadele ve onun yürütülmesi, siyasi mücadele için zorunlu bir çalýþma olabilir. Bu evrelerde ekonomik-demokratik mücadelenin içine
girilmesi ve yürütülmesi, siyasi mücadelenin baþarýsýný belirler. Örneðin klâsik politik kitle mücadelesi, ekonomik-demokratik mücadelenin yürütülmesini zorunlu kýlar. Fakat bu “uyum” durumu,
bir istisna olup, özele aittir. Marksistler hiçbir zaman, “iþverene ve
hükümete karþý ekonomik mücadele”yi eyleminin baþlýca odaðý
haline getiremezler. Yine Marksistler, þu ya da bu nedenle (örneðin kadro yaratma, yetiþtirme vb.) kitle mücadelesine katýlamaz.
Onun mücadeleye katýlýmý, bilinçli bir þekilde, siyasi mücadeleyi
yürütmek içindir. Bir baþka deyiþle, “katýlým”, kitleleri bilinçlendirip örgütleyerek devrimi gerçekleþtirmek içindir.
“Biz sosyal-demokrasinin desteðinin, onun yönettiði
mücadeleye katýlmayý, herhangi bir gereksinmeyle
(öðrenmek, anlamak vb.) suni olarak sýnýrlandýrýlmasýna asla izin vermeyeceðiz, çünkü bu katýlým, hem örgütlenme bilincini, hem örgütlenme içgüdüsünü ilerletir, ama bir parti içinde sistemli bir çalýþmayý yürütmek
için biraraya geldiðimize göre, bu katýlýmýn sistemli
266
267
222
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 142.
Che Guevara, Siyasal Yazýlar, s. 100.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
olmasý gerekir.”268
Ýþte bugün “Devrimci”(!) Yol Gençlik oportünizminin ve ona
yakýn anlayýþlarýn ilkelliði. Bu oportünistler, gerek devrimcilerin
temel görevinin siyasý mücadeleyi yürütmek olduðunu “atlayarak”,
gerekse kitle mücadelesine “giriþi” (katýlýmý) “partileþme-netleþme”
vb. þeylerle “sýnýrlayarak” bir kez daha ilkelliðin en sonuna yuvarlanmýþlardýr.
Partinin bu siyasi mücadeleyi baþarabilmesi için, kitlelere
öncü olabilmeli, onlarý yönlendirebilmelidir. Bunu baþarmanýn tek
yolu “hayatýn bütün alanlarýný kapsayan siyasi gerçekleri açýklama
kampanyasýný” örgütlemektir. Bu kampanyanýn sonucunda kitleler, siyasi olarak, bilinçlenirler ve partinin önderliðinde örgütlenerek
mücadeleye sokulurlar. Bugün, mücadele eden pek çok “örgüt”ün
pratikleri göstermiþtir ki, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý,
ya kavramamaktan ya da ekonomik teþhirle karýþtýrýlmaktan dolayý yürütülmemektedir. Sonuçta yapýlanlar, “her günkü”, “can sýkýcý” kendiliðinden-gelme çalýþma ve görevlerle kalmaktadýr.
“Rusya’da ilk bakýþta, otokrasinin boyunduruðu, sosyal-demokrat örgütle iþçi örgütlenmesi arasýndaki her
türlü farký silmektedir, çünkü her türlü iþçi dernekleri
ve her cinsten devrimci kuruluþlar yasaklanmýþtýr ve ekonomik mücadelenin baþlýca belirtisi ve silahý olan grev,
adi bir suç sayýlmaktadýr. Böylece bizdeki durum, ekonomik mücadeleyi yürüten iþçileri, bir yandan siyasi meselelere uðraþmaya ‘iterken’, öte yandan sosyal-demokratlarý da sendikacýlýkla (trade-unionculuk) sosyal demokrasiyi birbirine karýþtýrmaya itelemektedir.”269 (abç)
Bu “iteleme” sonucunda ekonomik-demokratik mücadelenin yürütülmesi devrimcilerin baþlýca eylem alaný olmakta ve bu
mücadele siyasi mücadele olarak ele alýnmaktadýr. Sonuç, dar
eylem temeli ve kitlelerin sessizliði.
“Azýcýkta olsa siyasi bilince eriþmiþ olan halkýn
bütün bölümlerinde siyasi gerçekleri açýklama tutkusu
yaratmalýyýz. Siyasal sergilemenin sesinin bugün bu kadar zayýf, ürkek ve seyrek duyulur olmasýndan cesareti268
269
Lenin, Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri, s. 91-92.
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 91-92.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
223
miz kýrýlmamalýdýr. Bu, polis baskýlarýna toptan boyun
eðildiðinden dolayý deðildir.”270 (abç)
Bu durumun birinci nedeni, devrimcilerin bu kampanyayý
örgütlemede yetersiz kalmalarýdýr (ana neden). Bu yetersizlik, ekonomik-demokratik mücadelenin dar sýnýrlarýnda kalmak ve bu
kampanyanýn (þartlarýn getirdiði) araçlarýnýn yeterli þekilde kullanýlmamasýdýr.
Ýkinci neden, “onlar, halk arasýnda herþeye ‘kadir’ Çar hükümetine karþý yakýnmalarýný yöneltecek ve buna deðer olan gücü,
hiç bir yerde görememektedirler.”271 “Ve böyleleri bize þikayetlerini, ancak onun gerçekten bir etkisi olacaðýný, bizim bir siyasi
güç olduðumuzu gördükleri zaman ileteceklerdir.”272 (abç) *
Kitleleri bilinçlendirip-örgütlendirerek (devrim saflarýna çekip) eyleme sokmada, temel, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýný örgütlemektir, dedik. Bu kampanya, somut tarihsel þartlara
göre, çeþitli araçlarla yürütülür ve bu mücadele biçimleri (çarpýþma
biçimleri) konusunu içerir. Çarpýþma biçimleri konusuna girmeden
* Sanýrýz Kesintisiz Devrim II-III’te geçen, “kitlelerin düzene karþý memmu-niyetsizlik
ve kýpýrdanmalarýnýn eyleme dönüþmesi için, önce inandýrýcý olmalýyýz. Söylediklerimizi
bizzat eylemlerimizle onlara göstermeliyiz.”; “Ve þu anda bizlerin görevleri, düzen deðiþikliðinin þu ya da bu biçimde gerekliliðine inanan (“azýcýk da olsa siyasi bilince erimiþ olan”)
kitlelere böye bir deðiþikliðin mümkün olabileceðinin güvencini yaratmaktýr”; “Evet, kitlelere,
oligarþiye karþý savaþan silahlý devrim cephesinin güçlü olduðunu göstermeliyiz, bir bakýma
kuvvet gösterisi yaparak, düþmaný yýpratmamýz, moralden çörektmemiz gerekmektedir.
Bunun tek yolu öncünün bir dizi askeri zaferidir.” sözlerinin anlamý anlaþýlabilmektedir.
Silahlý devrim cephesi, bu güvenceyi silahla olabileceði açýsýndan verememesi sonucu,
CHP’nin “barýþçýl” güvencesi kitleleri etkilemektedir. Sanýrýz, III. bunalým döneminde geribýraktýrýlmýþ ülkelerde, bu güvencenin “askeri eylem” ve bunun “baþarýsý” ile yaratýlabileceði
(Marksist-Leninistler için) gerçeðini tekrarlamaya gerek yoktur. THKP-C/HD֒ nün 77-78
eylemleri (elbette diðer gruplanda eylemleri etkili olmuþtu). “düzen deðiþikliði” açýsýndan
yetersiz kalmakla beraber, kitle pasifikasyonunun bu dönemdeki aracý olan, faþist milis
güçlere karþý (MHP) mücadelede kitleye “güvence” vermiþtir. 77-78’de yürütülen silahlý
devrimci eylemler, kitlelere bu konuda güvence vermekle kalmamýþ, ayný zamanda politik
hedef göstermiþ (MHP-MC-Oligarþi) ve bu hedefe yönelik eylem biçimini belirlemiþtir.
Yakýndan bakýldýðýnda görülür ki, faþist milis saldýrýlarda CHP bile “barýþçýl-parlemento”
direniþinin yerine “silahlý” direniþi kabul etmek zorunda “kalmýþ” ve böylece silahlý devrimci
eylemlere (karþý olmasýna raðmen) tavýr alamamýþtýr. Ýþte 76-77 devrimci taktiðimizin baþarýsýnýn somut görünümleri ve “devrimci propagandanýnýn etkili olabilmesi, kitlelerin
devrim saflarýna çekilebilmesi için silahlý propaganda, Latin-Amerika ülkeleri de dahil
olmak üzere bütün geri-býraktýrýlmýþ ülkelerden çok daha fazla ülkemiz için þart ve
elzem” olmasý.
270
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 93.
271
Lenin, age, s. 120.
272
Lenin, age, s.120.
224
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
genelde, bu sürecin nasýl iþlediðini görelim:
Kitlelerin siyasi bilince eriþebilmeleri için, yani siyasi eðitim
için, kitlelerin siyasi bakýmdan ezildiklerini açýklamak gerekir. Ama
bu açýklama, soyutta deðil, bu siyasi baskýnýn her somut örneði ele
alýnarak yürütülmelidir. Bir baþka deyiþle, “toplumun çeþitli sýnýflarýný etkilediðine göre, kendisini yaþamýn ve eylemin en çeþitli alanlarýnda – meslek, kamu, özel, aile, din, bilim, kültür vb. ortaya koyduðu” için, siyasal açýklama, oligarþinin, bütün yönleriyle yürütülecektir. Önce bu baskýlar gözönüne serilecek (somut), sonra ajitasyon ve propaganda ile, sosyalist açýdan açýklanacaktýr (soyut).
(Somuttan soyuta giderek kitleleri bilinçlendirmek esprisi).
Ýþte devrimcilerin görevi, bu iþi baþarmanýn yolunu bulmaktýr. Yani mücadele biçimlerini (çarpýþma biçimleri) gündeme
getirmektir. Ve bu yüzden:
“... Halký devrim saflarýna çekmek için hangi mücadele metodunu temel olarak seçeceðiz? Geniþ bir siyasi
gerçekleri açýklama kampanyasýnýn temel aracý hangi
mücadele biçimi olacaktýr?
Ýþte, devrimci çizgi ile oportünist çizgiyi, devrimci
teoriyi, ‘ortodoks’ ideolojik-politik söz ebeliðinden
ayýrdeden temel ölçü burdadýr.”273 (abç)
Rus devriminde, bunlar, merkezi siyasi gazete (ideolojikteorik yayýn organý deðil) ile (temel olarak) baþarýlýrken; bizde gerilla
savaþý ile baþarýlacaktýr (Birincisi, klâsik politik kitle mücadelesini karakterize eder; ikincisi, silahlý propagandayý).
Bu kampanya, siyasi gerçekleri sergilemek (somut), bunlarý sosyalist açýdan açýklayýp yorumlamak (soyut), bunlarýn
sonucu kitleyi bilinçlendirmek, bilinçlenen kitleye politik hedef
göstermek (somut) ve örgütleyip eyleme sokmak görevlerini
içerir. SÝYASÝ MÜCADELE budur.
“Kitleyi eyleme çaðýrmaya gelince, bu enerjik bir siyasal ajitasyon olur olmaz, somut gerçekler canlý ve belirli biçimde gözler
önüne serilir serilmez kendi kendine olacaktýr.”274 “Bir gün gidip”
“engizisyoncu bir papazýn” evi önünde yapýlan bir gösteride slogan atacak, yarýn “halka iþkence etmekle tanýnan” bir kiþiyi taþlaya273
274
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 98.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
225
cak daha sonraki gün “açýk siyasi eyleme” (örgütlü) girecektir.*
“Rus iþçileri, polisin halka zorbaca davranýþýna karþý,
dinsel mezheplere zulmedilmesine karþý, köylülerin kýrbaçlanmasýna karþý, amansýz sansüre karþý, askerlere iþkence edilmesine karþý, en masum kültürel giriþimlerin
bastýrýlmasýna karþý vb. niçin hâlâ bu kadar az devrimci
eylemde bulunmaktadýr? Böyle bir eylem ‘elle tutulur
sonuçlar vaad etmediðinden’, ‘olumlu’ fazla þey saðlamadýðýndan, ‘ekonomik mücadelenin’ onlarý buna ‘itelemediðinden’ ötürü müdür?... Elbette ki, hayýr... Eðer
bütün utanç verici haksýzlýða karþý yeteri kadar geniþ,
çarpýcý ve anýnda teþhiri hâlâ örgütleyemiyorsak, suç
bizdedir, kitle hareketlerinin gerisinde kalýþýmýzdadýr.”275 (abç) **
Sonuç olarak, bir örgütün, siyasi bir örgüt ya da parti olabilmesi, onun niceliksel sayýsý ile deðil, eyleminin muhtevasý ile belirlenir.
“Bir örgütün karakterini, doðal ve kaçýnýlmaz olarak, eyleminin muhtevasý belirler.”276 (abç)
TDAS-I’de belirttiðimiz gibi, önemli olan örgütün isminin Parti
olup olmamasý deðil, yerine getirdiði fonksiyonlardýr. Ancak bu
þekilde belirli gruplar için bir fikir yürütülebilir. Yoksa gruplarýn
“mahalli-yerel”, “amatör-ilkel” olmalarý ile deðil. Bunlar tali faktörlerdir. (Bolþeviklerin de –Emeðin Kurtuluþu Grubu dönemi– bu
evreleri yaþadýklarý unutulmamalýdýr.)
“Leninist devrim teorisindeki ihtilâlci insiyatife, politikaya öncelikle aðýrlýk vermek Leninist parti anlayýþýný da
biçimlendirmektedir.
Lenin’e göre, proletarya, iþçiler örgütü (Mahir yoldaþ
bunu mesleki örgüt olarak koyuyor) ve devrimciler örgütü olmak üzere iki tip örgüt vardýr. ‘Ýþçilerin örgütü
* MHP olgusunda kitlelerin bu tavrý çok net biçimde görülür.
** Burada III. bunalým döneminde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde oligarþi ve suni denge
olgularý nedeniyle, siyasi alternatif olarak belirmenin baþlangýçta diðer görevlerden önde
geldiðini belirtelim. Ancak bundan sonra örgüt, yukardaki þeyleri baþarabilir. Bu da Öncü
Savaþýnýn II. evresidir.
275
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 90-91.
276
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 134.
226
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
olarak, mesleki bir örgüt olmalýdýr, mümkün olduðu kadar gizlilikten uzak, açýk olmalýdýr. Buna karþýlýk, devrimciler örgütü, herþeyden önce ve baþlýca mesleði devrimci olan adamlarý kucaklamalýdýr.’”277
“Bu anlayýþa göre, proletarya partisi, tamamen profesyonel devrimcilerden oluþmaktadýr. Parti, profesyonel devrimcilerin oluþturduðu bir savaþ örgütüdür.
Bu profesyonel devrimciler, ‘toplumdaki mevcut düzen
ile bütün baðlarýný koparmýþ, sadece boþ gecelerini deðil,
bütün ömürlerini devrime adamýþ ve asgari Marksist
formasyondan geçmiþ, belli konularda uzmanlaþmaya
yönelmiþ kiþilerdir’. Ve, baþlangýçta bu profesyonel devrimcilerden oluþmuþ olan partide sýnýfsal köken ayrýmý
yapýlmaz...
Görüldüðü gibi, baþlangýçta parti ile sýnýf arasýndaki
iliþkiler daha çok objektiftir, yani ideolojiktir. Partinin
öncülüðünün temeli ideolojiktir. Baþlangýçta önemli
olan, Lenin’in deyiþiyle, parti üyelerini iþçi ya da öðrenci
olmasý deðil de profesyonel devrimcilerden oluþmasýdýr.
Profesyonel devrimcilerin teþkil ettiði savaþ örgütünün
objektif olarak proletaryanýn devrimci iradesini temsil etmesi esastýr. Ve proletaryaya bilinç bu örgüt aracýlýðýyla
dýþtan iletilecektir. Çünkü bu örgüt, sosyalist hareketi
temsil etmektedir. ‘Devrimci sosyal-demokrasi proletarya örgütü ile (mesleki örgüt kastediliyor) ayrýlmaz surette baðlantýlý Jakobenleri temsil eder.’ (Lenin)
Bu örgüt yarý-askeri nitelikte olan bir örgüttür. Yani
demokratik merkeziyetçilik ilkesinde demokratik yan deðil, merkeziyetçi yan aðýr basar. (Bu burjuva demokrasisi olmayan bütün ülkeler için geçerlidir). (...)
Lenin’in, ‘bize bir savaþ örgütü verin, Rusya’yý altüst
edelim’ dediði Parti örgütünün niteliði ve iþlevi budur.
Fakat bu þekilde savaþ örgütünün ilkelerine göre
kurulmuþ olan bir partinin savaþ örgütü olabilmesi
için, geniþ proleter kitlelerini mücadele içinde kucaklamasý þarttýr. (...)
277
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 140.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
227
Parti, proletaryanýn siyasi kitle partisi haline dönüþtüðü zaman, partinin savaþ örgütü olmasýndan
bahsedilebilinir. Ve bu savaþ örgütünü üyeleri ikili karaktere sahiptir:
‘Lenin, Partinin yapýsýnýn ve kuruluþunun iki kýsýmda
meydana gelmesi gerektiðini ileri sürüyordu : a) Önde
gelen Parti görevlilerinden, esas olarak profesyonel devrimci, yani, parti çalýþmasý dýþýnda hiçbir iþle uðraþmayan
ve gerekli teorik bilgiye, tecrübeye, örgütsel pratiðe ve
Çarlýk polisi ile dövüþmeye ve ellerinden kurtulma ustalýðýna sahip olan Parti görevlilerinden meydana gelen
sýký bir düzenli kadro; b) Yüzbinlerce emekçinin sevgi
ve desteðini kazanan geniþ bir mahalli Parti örgütleri aðý
ve çok sayýda Parti üyesi.’278
Ýþte Bolþevik Parti anlayýþý budur.”279 (abç)
Ülkemizde parti ile ilgili tüm bunlar bilinmesine raðmen,
yine pek çok konu “sorun” yapýlabilmektedir. En çok düþülen hata,
herþeyin birden olmasýný istemek ya da beklemek þeklinde, idealist anlayýþtýr. Bu anlayýþta olanlar, ya profesyonel devrimcilerden
oluþan örgütü, “kitle baðý”, “kitle yönlendiriciliði” olmadýðý gerekçesi ile “eleþtirmek”tedirler; ya da profesyonel devrimcinin nasýl
oluþtuðunu ve neyi içerdiðini hesaba katmadan, örgüt üyelerinin
niteliðini “küçümsemek”tedirler. Biz, THKP-C/HDÖ olarak þimdiye
kadar þunu söyledik, yine söylüyoruz: Hiç kimse gökten zembille
inip profesyonel devrimci olamaz ve hiç kimse “cazip þöhreti” yok
diye profesyonel devrimci olmadýðý söylenemez. Bu tür anlayýþlar,
diyalektikten habersiz ve örgütlü mücadeleyi (kolektivizmi) unutan “bireysel kahraman” hayranlarýdýr. Lenin bu konuda þöyle diyor:
“Devrimcilerin çoðunluðunun hazýrlýksýz bulunuþu tamamen doðal bir olguydu, özellikle korkulacak bir durum deðildi. Görevlerin doðru olarak tespit edildiði ve
bu görevleri yerine getirmek için çaba sarfedecek
enerji olduktan sonra, geçici baþarýsýzlýklar, sadece küçük talihsizliklerdir. Devrimci tecrübe ve örgütlendirme ustalýðý edinilebilen þeylerdir, yeter ki, gerekli nite278
279
228
SBKP (B) Tarihi, s. 54.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim-I.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
likleri geliþtirmeye istekli olsunlar, kendi eksikliklerini kabul etsinler.”280 (abç)
Ýþte herþey bu kadar basit.*
d- Öncü Savaþýnda Örgütlenme Anlayýþý
Yukarýda kýsaca Marksist-Leninist örgütlenme ile ilgili temel
ilkeleri belirttik. Bu temel ilkelerin en baþýnda örgütlenme anlayýþýnýn devrim teorisinden çýktýðý gerçeði gelir. Bu gerçeði “Rus Devriminden Çýkan Dersler” broþürümüzde þöyle belirtmiþtik :
“Ülkemizde Leninist parti teorisi kadar yanlýþ anlaþýlmýþ ve özellikle tahrif edilen ikinci bir þey mevcut deðildir. Kimilerine göre, parti, sihirli bir formüldür, hiç bir ön
hazýrlýk olmadan kurulur ve hareketi toplayýverir. Kimilerine göre ise, parti, hareketin ileri aþamalarýnda kurulur
o zamana kadar küçük gruplar kendi baþlarýna çalýþmayý
sürdürürler. Kimilerine göre ise. parti, ancak mücadelenin ileri aþamalarýnda, ‘savaþýn kýzýl alevleri içinden
doðar.’”281
Dýþarýdan bakýldýðýnda bu konuda küçük bir mesele bile
yokmuþ gibi görülür. Devrimci hareketin en saðýndan en soluna
kadar bütün gruplar “Ne Yapmalý?” ve “Bir Adým Ýleri Ýki Adým Geri”yi okumuþlardýr. Bu eserler üzerinde hiçbir anlaþmazlýk yoktur.
Ancak iþ uygulamaya gelince tahrifatlar, yanlýþlýklar peþpeþe gelir.
Lenin tarafýndan açýklýkla ortaya konulmuþ böyle bir konuda sol
gruplar arasýnda ortaya çýkar farklar, ilk bakýþta, þaþýrtýcý gibi görünür.
Ancak farklarýn temeli, parti teorisinde deðil, devrim teorisinde
yatar. Dünyayý yorumlama tarzý deðiþik olanlarýn, elbette deðiþtirme
tarzlarý da deðiþik olacaktýr. Parti, teorisindeki anlaþmazlýk tek baþýna ele alýnamaz, temelde daima devrim teorisindeki anlaþmazlýk
yatar. “Parti teorisi, daima devrim teorisinden çýkar.”
Bu temel Marksist-Leninist ilkenin Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni savunanlar için de geçerli olduðu þüphesizdir. Farklý
devrim anlayýþýna sahip olanlarýn farklý çalýþma tarzýna ve müca* Zaten “tecrübe” ve “uzlaþma” yýllarý gerektiren bir süreçtir.
280
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 46-47.
281
THKP-C/HDÖ: Rus Devriminden Çýkan Dersler.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
229
dele anlayýþýna sahip olmalarý ve kaçýnýlmaz olarak da bu çalýþmayý
ve mücadeleyi yürütecek örgütlenmenin farklý olacaðý açýk bir gerçektir.
“Her mücadele biçimi, kendine uygun bir tekniði ve
uygun mekanizmayý gerektirir. Nesnel koþullara göre parlamenter mücadele baþlý baþýna mücadele þekli haline
geldiði zaman Partide kaçýnýlmaz olarak parlamenter mücadele mekanizmasýnýn karakteristik çizgileri daha
güçlü biçimde ortaya çýkar. Buna karþýlýk nesnel koþullar
yýðýnlarýn mücadelesini siyasal grevler ve baþkaldýrmalar
þeklinde ortaya çýktýðýnda proletaryanýn partisi, bu mücadele biçimlerine ‘hizmet edecek’ bir ‘mekanizmaya’
sahip olmalýdýr. Söylemeye gerek yok ki, bu parlamenter
mekanizmalardan farklý olarak biçimlendirilmiþ özel bir
‘mekanizma’ olacaktýr.
Öte yandan, sadece proletarya deðil, her sýnýfýn politik bakýmdan yönetici öncülerinin bileþimi, hem bu
sýnýfýn durumuna, hem de mücadelenin temel biçimine baðlýdýr.”282 (abç)
Mücadele biçiminin, doðrudan mücadelenin amacýna, objektif þartlara, ülkenin koþullarýna, kýsaca devrim anlayýþýna baðlý
olduðu ve onun pratikte gerçekleþtirilme durumu hesaba katýlýrsa,
Lenin’in bu sözleri örgütlenme anlayýþýný açýklar. Görüleceði gibi,
mücadelenin niteliði, amacý ve biçimi, tüm partiyi birincil dereceden etkileyen þeylerdir. Öyle ki partinin yönetim ve yönetimin
yapýsýna dek belirler.
Bugün ülkemizde Öncü Savaþý üzerine pek çok görüþ ileri
sürülmektedir. Öncü savaþý “ara aþama veya taktik evredir”, öncü
savaþý her devrimde vardýr, her Halk Savaþýnda vardýr vb. denilmektedir. Açýktýr ki, Öncü Savaþýný farklý anlayanlarýn örgütlenme
anlayýþý da farklý olacaktýr. Ve yine açýktýr ki, çeþitli Öncü Savaþý anlayýþlarýndan birisi doðrudur ve diðerleri resmen Öncü Savaþýný (ve
Halk Savaþýný da) inkar etmektedirler. Bir baþka deyiþle, devrim
anlayýþý farklý olanlarýn örgütlenme anlayýþý ve çalýþma tarzlarý da
farklýdýr.
282
Lenin, The Crisis of Menshevism, Proletary, No. 9, 7 Aralýk 1906, Collected Works,
cilt: 11, s. 354.
230
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Öncü Savaþý, taktik bir evre, ara aþama olarak kabul edilince, örgütlenme anlayýþý da bu savaþýn örgütlenmesini taktik ve teknik sorun olarak kabul eder. Bugün “Devrimci” (!) Gençlik-Yol
oportünizmi tarafýndan ortaya atýlan bu görüþün örgüt anlayýþý da,
niçin, neye göre (hangi mücadele biçimi temelinde vb.) sorularýna
cevap getirmeyen “partileþme süreci” olarak ifade edilen belirsiz
ve niteliksiz bir anlayýþtýr.
“Bu görüþler, özde gerilla savaþýna karþý olan, programlarý ise ‘bütün mücadele metodlarýna yerine göre
baþvurulur, hatta kýrlar temeldir, ama önce þehirlerde
proletaryayý örgütleyelim...’ diye yazan Latin-Amerika’ nýn
herhangi bir ülkesinde, üç-dört tane birden ‘parti’ örgütlenmesi içinde olan revizyonist ve oportünist fraksiyonlarýn görüþlerinin aynýsýdýr. (...)
Emperyalizmin iþgali altýndaki ülkelerde revizyonist
ve oportünist fraksiyonlara göre silahlý savaþ teknik bir
meseledir; taktik bir meseledir. Esas olan yýðýnlarýn
bilinçlendirilmesi ve silahlý savaþ için sosyal ve psikolojik
þartlarýn hazýrlanmasý ve yaratýlmasýdýr. Oysa silahlý mücadelenin objektif þartlarý, emperyalizmin iþgalinden dolayý her dönemde vardýr.
Silahlý mücadele için objektif þartlarýn varolduðu
durumlarda, yýðýnlarýn bilinçlendirme ve örgütlendirme
ile silahlý savaþý bu þekilde ayýrmak her çeþit oportünizmin pasifizmin evrensel karakteridir. Mesele, 1905 ayaklanmasý arifesinde Rusya’daki legal Marksizm’in sözcüsü
olan Struve diyor ki: ‘Silahlý ayaklanma sonuçta bir teknik meseleden baþka birþey deðildir. Yýðýnlarýn bilinçlendirilmesi ve psikolojik þartlarýn hazýrlanmasý ‘en önemli
ve acil olanýdýr’.283 (abç)”284
1971 döneminde Yusuf Küpeli-Münir Aktolga dönek ve hainleri tarafýndan ayný tür iddia ileri sürülmüþtür. Bunlar “ülkemiz,
uzakdoðu ve Latin-Amerika ülkeleri gibi deðildir; oralarda kitlelerde bir isyancý gelenek vardýr. Oysa ülkemizde durum baþkadýr,
böyle bir gelenek yoktur. Bu yüzden önce kitleleri silahlý aksiyon
283
284
Lenin, Ýki Taktik, s. 81.
Mahir Çayan, Devrimde Sýnýflarýn Mevzilenmesi.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
231
dýþýndaki mücadele biçimleri ile bilinçlendirip, örgütleyelim, yani
silahlý mücadele için asgari (!) örgütlenmeyi saðlayalým, ondan
sonra silahlý mücadeleye baþlarýz”285 demektedirler. “Pasifistlerin
emperyalizmin iþgali altýnda olan ülkemizde meseleyi bu þekilde
koymalarýnýn Türkçesi, ‘önce revizyonist çalýþma yaparak, kitleleri
ve kendimizi örgütleyelim, ondan sonrada devrimci mücadeleye
baþlarýz’ demektir. Oysa, barýþçýl mücadele metodlarý temel alýnarak yapýlan örgütlenme asla savaþma aþamasýna geçemez.
Yunanistan örneði açýktýr.”286
1977-78 Türkiye’sinde oportünizm ve pasifizm “evrensel karakterini” bir kez daha ortaya koydu. “Devrimciler ilke olarak her
türlü mücadele biçimini kabul ederler” diyen “Devrimci” (!) Gençlik-Yol oportünizmi, “evrim ve devrim aþamalarýnýn iç içe geçmesi
durumunu, nesnel koþullarýn her durumda her türlü eyleme müsait olduðu biçiminde alýnmamalýdýr”, “bugün devrimciler, þüphesiz
ki SAVUNMA durumundadýrlar. Doðru eylem bu meþru savunma
çizgisini terk etmeyen eylemdir” dedikten sonra, “Öncü savaþýný
ele alalým. Kimileri Devrimci Hareketimizin bu konudaki görüþlerini
derinleþtirme adýna öncü savaþýnýn þu aþamasýnda, þu evresinde
hangi taktiklerin uygulanacaðýný tespit edilmesini ‘acil sorunlar’
olarak gündeme getirme gayretkeþliði içindedirler” demekteydiler
ve en sonunda da “Öncü savaþý, ülkemizde halk savaþýnýn geçmek zorunda olduðu; halk savaþýnýn ilk evresinde geçilecek olan
bir ‘ara aþama’ veya ‘taktik bir evre’dir.” sonucuna ulaþtýlar. Böylece bir kez daha, objektif þartlarýn olduðu bir evrede silahlý savaþ,
taktik bir meseleye indirgendi ve “partileþme süreci” öne geçti.287
(abç)
Görüldüðü gibi revizyonist ve pasifist devrim anlayýþý, bu anlayýþa uygun örgütlenmeyi oluþturmaktadýr.
“Kiþinin devrim teorisi ve çalýþma tarzýndaki bütün
yanlýþlýklarýn örgüt anlayýþýna da yansýmasý son derece
doðaldýr. Savaþ alaný yanlýþ seçilmiþse, sakat bir çalýþma
tarzý, çalýþma tarzý olarak ele alýnmýþsa, bu çalýþmalarý
yönlendirecek, çeþitli sektör ve bölgelerdeki çalýþmalar
285
286
287
232
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
“Devrimci” (!) Yol, Sayý: 3-8-17-18.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
arasýnda ahenk ve eþgüdümü saðlayacak olan organizasyonun, doðru ve tutarlý olmasý beklenemez elbette.
Rotasý yanlýþ olan bir ordunun, rotayý çizen genel kurmayýnýn tutarlý olmasýna imkan var mý?”288
Öncü savaþý, en kýsa tanýmlamayla, III. bunalým dönemi
geri-býraktýrýlmýþ ülkelerinde, bu dönemin özelliklerine uygun
olarak, Halk Savaþýný baþlatmak amacýyla, silahlý propagandayý temel, diðer ekonomik-demokratik ve politik mücadele biçimini tali olarak ele alan, halkýn devrimci öncülerinin (parti
ve cephe kadrolarýnýn) yürüttüðü mücadeledir. Bu nedenle Öncü Savaþý, anti-emperyalist, anti-oligarþik devrim sürecinde, Halk
Savaþý gibi, stratejik nitelikte bir aþamadýr ve baþarýsý stratejik
öneme haizdir. *
Böyle bir anlayýþa sahip olan örgütün, örgütlenme anlayýþýnýn
oportünist ve revizyonist anlayýþlardan farklý olacaðý açýktýr.
Öncü Savaþýnda temel örgütlenme biçimi, askeri deðil politiktir. Yani ordu örgütlenmesi deðil, Parti örgütlenmesidir. Parti,
Marksist-Leninist unsurlarýn örgüt biçimidir. Ancak savaþýn baþlangýcýndan itibaren, savaþa anti-emperyalist ve anti-oligarþik unsurlar
da katýlacaðýndan, baþka örgüt biçimleri gündeme gelir. Bu da
halk kurtuluþ cephesidir. Öncü Savaþý, iþte bu iki ana örgüt (sözcüðün geniþ anlamýnda) tarafýndan yürütülür.
Partide ana ilke, yukardan aþaðý doðru örgütlenmektir. Cephe örgütlenmesi, parti kadrolarýnýn çalýþmalarý sonucunda oluþur.
Baþlangýçta parti kadrolarý cephe kadrolarýný oluþturur. Ancak her
dönemde parti üyesi, ayný zamanda cephe üyesidir, ama her cephe üyesi parti üyesi olamaz.
Öncü Savaþý da, politikleþmiþ askeri savaþtýr. Bu nedenle
“örgütsel ilke politik ve askeri liderliðin birliði ilkesidir”.290 Kadrolar,
salt politik deðil, ayný zamanda askeri kadrolardýr. Bir baþka deyiþle,
kadrolarýn niteliði, politik ve askeridir.
* Herhangi bir yanlýþ anlamaya yer vermemek için hemen belirtelim, “en kýsa tanýmlar,
temel özelliði özetledikleri için elveriþli olsalarda, tanýmlanacak þeyin çok önemli bazý
çizgilerini dýþarýda býrakmalarýndan ötürü yetersiz kalmaktadýr”. 289 Örneðin burada bir suni
dengenin bozulmasý, siyasal tecrit vb. þeyler belirtilmemiþtir.
288
Mahir Çayan, ASD'ye Açýk Mektup
289
Lenin, Emperyalizm, s. 115.
290
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
233
Kitle örgütlenmesinde temel ilke, “silahlý güçle kitle örgütlenmesi, kitle örgütlenmesi ile silahlý güç birlikte büyür” ilkesidir.
Örgüt temel mücadele biçimi olarak silahlý propagandayý
ele aldýðýndan, kadrolar esas olarak bu mücadeleye seferber edilir. Ancak “silahlý propagandayý temel alan örgüt, öteki mücadele
biçimlerini de gücü oranýnda ele alýr. Ancak öteki mücadele biçimleri talidir. Silahlý propaganda, temel mücadele biçimidir. Bu ekonomik-demokratik kitle hareketine seyirci kalýnmasý demek deðildir. Örgüt, gücü oranýnda, ekonomik ve demokratik hak ve istemler
etrafýnda kitleleri örgütlemeye çalýþýr. Oligarþiye karþý her çeþit tepkiyi yönlendirmeyle uðraþýr. Ancak baþlangýçta asla her yere koþmaz, gücünü aþan silahla güven altýna alýnamayan kitle hareketlerinin içine girmez. Gücüyle orantýlý olan silahlý propaganda
dýþýndaki, bilinçlendirme, siyasi eðitim, propaganda ve örgütlendirme iþleri ile uðraþýr.”291 (abç) Öncü Savaþýnda kitle örgütlenmesini bu durumu çoðu kez anlaþýlmayarak (ya da tahrif edilerek)
“kitlesiz devrim öneriliyor” denilmektedir. Bazýlarý da ayný yanýlgýdan hareketle ekonomik-demokratik kitle örgütlenmesine yönelmektedirler. Bunlar ekonomik-demokratik kitle örgütleri ile politik
kitle örgütlerini ayný kefeye koymaktadýrlar.
Bu ve buna benzer anlayýþlarýn sonucu olarak, Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I’deki politik kitle örgütlenmesi ile ilgili tespitlerimiz eleþtiri konusu yapýlmaktadýr. “Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda örgüt kitleleri büyük birimler içinde (sovyetler) örgütlemeyi asla temel almaz” þeklindeki tespitimiz, “ekonomik-demokratik örgütlenme reddediliyor” þeklinde “eleþtirilmiþ”tir. Bu
“eleþtiri”yi yöneltenler, “büyük birim” kavramýnýn politik kitle örgütlenmesinin ifade ettiðini ve genel olarak “sovyetler” olarak da
tanýmladýðýný bilmemezlikten gelmektedirler. Halk Savaþýnda kitle
örgütlenmesi (politik) sovyetler tipindedir ve büyük birim (politik) örgütlenmesidir. “Acil”de geçen bu kavramlar o günkü solun
tartýþma konularýna uygun olarak, genelde ifade edilmiþtir. Zaten
bu durum TDAS-I’in giriþinde “Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’
nin genel ilkeleri ele alýnacaktýr” denilerek açýklanmýþtýr. Ve yine
bu politik kitle örgütlenmesi anlayýþý, TÝKKO’nun “baþlangýçtan itibaren profesyonel gerilla birlikleri ve üretime baðlý milis” þeklindeki
291
234
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
tespitinin yanlýþlýðýný gösterir. (Bilindiði gibi TÝKKO Öncü Savaþýný
kabul etmeyerek, baþlangýçtan itibaren kitleleri büyük birimler –
sov-yetler– içinde örgütlemeyi savunur.)
Daha öncü Halk Savaþýný incelerken de belirttiðimiz gibi,
Öncü Savaþýnda temel yönetim ilkesi stratejik merkezi yönetimdir. Bu yönetim gerilla savaþýnýn karakterine uygun olduðu kadar,
Marksist-Leninist örgüt anlayýþýna da uygundur (merkeziyetçilik).
“Büyük ölçüde merkezileþtirilmiþ bir yönetim, gerilla
savaþýnýn büyük esnekliði ile çeliþir ve gerilla savaþýna
uygulanamaz ve uygulanmamalýdýr.”292
Ayný gerçeði Che þöyle ifade eder:
“Bir ordunun üstünlüðünü gösteren kusursuz, hiyerarþik kumanda yapýsý istenmeyecek ama stratejik bir kumanda yapýsý istenecektir.
Gerilla birlikleri belirli bir hareket özgürlüðü içersinde, en emin ve en güçlü bölgelerden herhangi birine
yerleþmiþ olan merkezi-genel karargahýn tüm stratejik
talimatlarýný yerine getirmeli ve gerektiði anda güçlerin birleþmesi için hazýr olmasý saðlanmalýdýr.”293
“Stratejide merkezileþme ile taktikte merkezden uzaklaþma. Baþka deyiþle, irade birlik, Uygulamada çeþitli
yöntemlerin kullanýlmasý, parçalar kendine vücut veren
bütüne baðlý olma hali ve sonuç olarak, bütünü oluþturan
çeþitli bileþenlerin hareketlerinde özerk olma hali. En
küçükten en büyüðe doðru geliþen ve sanki kendiliðinden oluþuyormuþ hissi veren bir süreç. Böyle bir uygulama tartýþma götürmez bir merkezi yönetim sistemini gerektirdiði için yararlýdýr. Merkezi yönetim güçlü olduðu
oranda bu yönetim baþlangýçta saptadýðý strateji kesinlik kazanacak, dolayýsýyla, çeþitli cephelerin ve birliklerin
taktik esnekliði de o ölçüde artacaktýr. Eldeki olanaklarýn ve kadrolarýn tek bir üste yoðunlaþtýrýlmasý, tek bir
askeri doktrinin yaygýnlaþmasýný saðlar ve böylece bütün
militanlar savaþýn ateþinde yoðrulur. Yine bu yoldan, subaylar belli moral, politik ve askeri eðitimden geçmiþ olur,
292
293
Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s. 112.
Che Guevara, Askeri Yazýlar, s. 213-214.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
235
ilerde de bir bölgenin ya da bir cephenin stratejik yönetimi rahatlýkla devredilebilir. Çünkü bütün bu elemanlar,
ayný eðitimden geçmiþ olduklarýndan, ortak bir ruh haline, ortak bir taktik ve ortak bir askeri savaþ politikasýný
benimsemiþlerdir.”294
Bu yönetim ilkesi, “politik ve askeri liderliðin birliði” ilkesinin bir baþka açýdan ifade ediliþinden baþka bir þey deðildir.
Görüldüðü gibi, Öncü Savaþýnýn örgütlenme anlayýþý, doðrudan Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne baðlý olup, bu stratejik
tespitlerin Öncü Savaþý aþamasýndaki özgülleþmesine uygundur.
294
236
R. Debray, Che’nin Gerillasý, s. 95, Bilgi yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
V.
ÖNCÜ SAVAÞI PRATÝÐÝNDE
ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR
Her teori pratikten çýkar ve pratiði yönlendirir. Ancak teori
bilimsel soyutlamalardýr, özelden yola çýkarak genelin tespit edilmesidir. Bu nedenle özelde ya da pratikte pek çok sorunu çözmekte
yardým edici, yol gösterici ilkeleri sergiler.
Bugün Öncü Savaþý pratiði göstermiþtir ki, genel olarak teoride ifade edilen ve genel olarak çözüme baðlanmýþ sorunlar,
pratikte, yine gündeme gelmekte ve çözüm aramalarýný sýklaþtýrmaktadýr. Genellikle çözümlenmiþ sorunlar niteliðinde olan bu
sorunlarý ayrýca, tek olarak ele almak zorunlu olmaktadýr. Bu
nedenle burada, daha önce etraflýca belirttiðimiz bazý sorunlarý
tekrar ele alacaðýz. Ancak bundan önce bu yinelemeyi zorunlu
kýlan þartlar bilinmelidir.
Bu durumu yaratan þartlarýn baþýnda oportünizmin özelliði yatmaktadýr.
“Bugünkü uluslararasý oportünizmin belirtileri, sosyal
ve siyasal muhtevasý bakýmýndan her yerde ayný olmakla beraber, ulusal özelliklere göre yer yer deðiþir. Þu ülkede oportünistler uzun zamandan ayrý bir bayrak altýnda birleþmiþlerdir; bu ülkede teoriyi küçümseyerek
pratikte radikal sosyalistlerin siyasetini gütmektedirler;
bir üçüncü ülkede oportünizm kampýna geçmiþ olan
bazý devrimci parti üyeleri yeni ilkeler ve yeni taktik
için açýkça mücadeleye giriþerek deðil, derece derece, gözle görülmez ve denebilirse cezalandýrýlmaz bir
biçimde partilerine fesat sokarak amaçlarýna varmak
istemektedirler ve nihayet bir dördüncü ülkede de, ayný
cinsten kaçaklar, ‘legal’ eylemle ‘yeraltý’ eylemini tamamen orjinal bir tarzda birleþtirerek siyasi köleliðin karanlýklarýnda ayný metodlara baþvurmaktadýrlar.”295 (abç)
295
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 22.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
237
Ülkemizde bu oportünist özelliklerin hepsini tek tek bulabiliriz. Örneðin “Devrimci” (!) Gençlik-Yol oportünizmi, Lenin’in belirttiði üçüncü tip oportünizmin en belirginidir. “Ýdeolojik netleþme”,
“partileþme” süreçleri ve “Öncü Savaþý ara aþama veya taktik evre”
sözleri bunun en açýk ifadeleridir. Ancak Lenin’in de belirttiði gibi,
açýk mücadeleyle deðil, derece derece, gözle görülmez bir biçimde bu iþleri yaptýklarý için en tehlikeli olanýdýrlar. Keza TÝP-TSÝPT“K”P oportünistleri ile PDA-HK-HB oportünistleri “ayrý bayrak altýnda” birleþmiþ oportünizmi ifade ederler.
Ýþte ülkemiz koþullarýnda biçimlenen bu oportünizmin türlü
tahrifatlarý ve akýl almaz hokkabazlýklarý solda önemli bir teorik
keþmekeþ yaratmaktadýr. Bunun Öncü Savaþýna yansýmalarý, pek
çok çözümlenmiþ sorunu, tekrar tekrar sorun haline getirmektedir. Bunlara karþý yürütülen ideolojik mücadele, bunlarýn yüzlerini
sergilemekle birlikte. tamamen ortadan silmeyecektir. Çünkü “oportünizm bukalemun gibidir”, kýlýktan kýlýða girer, bugün doðru dediðine, yarýn en olmaz saldýrýlarý yöneltebilir.
Ülkemizde oportünizme karþý verilen mücadelede THKP-C/
HD֒nün temel ilkesi, kadrolarýnýn siyasi eðitimidir. Bu yüzden
oportünizmin tüm mamulleri ile uðraþmaya, onlarla polemiklere
girmeye gerek yoktur. Kadrolarýn siyasi eðitimi için ve pratik sorunlar üzerine çýkartýlan tüm broþürler, ayný zamanda oportünizme
karþý verilen ideolojik mücadelenin ürünleridir de. Yeri gelmiþken,
bir soruna daha deðinelim: Bugün pek çok samimi unsur, THKPC/HD֒nün salt DG-Y oportünizmiyle uðraþtýðýný, diðerlerine dokunmadýðýný söylemektedirler. Zaman zaman oportünistlerce de kullanýlan bu iddia eksiktir. Herþeyden önce THKP-C/HDÖ, salt DG-Y
oportünizmine deðil, tüm oportünistlere karþý ideolojik mücadelesini sürdürmektedir. Ancak ideolojik mücadelede ele aldýðýmýz
konular, direkt pratiðimize ve Türkiye devrimine iliþkin sorunlardýr.
Yani devrim teorisi üzerinedir. Ýkinci olarak, bir savaþta arka cephesi çürük olan bir ordu zafer kazanamaz. Bir baþka deyiþle, bir
mücadeleye girenler eðer arkalarýndan vururlarsa o mücadeleyi
baþaramazlar ya da bir süre geciktirirler. Bu nedenle biz önce
THKP-C adýný kullanan oportünistleri temel aldýk. Çünkü bunlar
“partisine fesat sokan, yeni ilkeler ve yeni taktikler için açýkça deðil, derece derece, gözle görülmez biçimde” iþ görenlerdir. Solu
toplamaktan bahseden bir örgütün, önce kendi ideolojik-politik
238
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
çizgisindeki sapmalarý ve oportünistleri tasfiye etmek zorunda olduðu açýktýr.
Ýkinci olarak, kadrolarýn teori ile pratik iliþkisini mekanik
olarak ele almalarý ve birbirinden ayýrmalarýdýr. Ve buna baðlý olarak, üçüncü neden ise, her teorinin belli bir devrimci pratiðin ürünü
olduðu; kendinden önceki teori ve pratiklere dayandýðý ve uluslararasý devrimci pratiðin ve deneylerin çözümlenmesi olduðunun
unutulmasýdýr. Dördüncü neden ise, bizzat pratiðin kendisidir. Ancak bu teorinin derinleþmesini ve geliþmesini ifade ettiði anlamýyla
olumlu nedendir.
Ýþte bu dört ana neden, daha önce çözümlenmiþ sorunlarý
tekrar gündeme getirmektedir. Fakat bu durum salt günümüze ait
bir olay deðildir. 1965-71 döneminde daha geniþ biçimde ortaya
çýkmýþ bu konuyu Mahir Çayan yoldaþ þöyle ifade ediyordu :
“Devrimci hareket, devrimci-milliyetçi rotanýn peþine
takýlarak, onun himayesinde entelektüel planda yýllar
önce sosyalizmin ustalarý tarafýndan yazýlmýþ, çizilmiþ ve
her biri belli bir devrimci pratiðin ürünü olan siyasi tahliller yerli ‘teorisyenler’ tarafýndan adaptasyonlarla yeniden
keþfedildi (!).”296
Þimdi bu ön açýklamadan sonra, bugün için sorun olan ve
temel önemde olmasa da, belli ölçüde bulanýklýk yaratan sorunlarý
ayrý ayrý ele alalým:
a- Kitle-Kitle Baðý-Arka Cephe
Bugün Öncü Savaþýný yürüten örgütümüze ve Öncü Savaþý
teorisine yöneltilen “en büyük” (!) “eleþtiri” kitleler konusunda gelmektedir. Bu konudaki görüþlerimizi belirtmeden yöneltilen eleþtirileri sýralayalým:
– THKP’nin halkýn devrimci öncüleri savaþý, bir avuç adamýn
oligarþi ile olan düellosudur.
– Hiç bir kitle çalýþmasý yapmýyormuþuz, kitle çalýþmasýný
küçümsüyormuþuz ve böylece kitlelerden kopuyormuþuz.
– “Fokocu”ymuþuz ve böylelikle devrimci mücadeleyi zayýf
düþürerek provokasyona imkan tanýmýyormuþuz ve bunun sonu296
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
239
cu, kendimizi oligarþi tarafýndan yokedilmeye mahkum ediyormuþuz. “Maceracý”, “intihar eylemcisi” ve “anarþist”miþiz.
– Yeterli kitle baðýmýz yokmuþ, amatörmüþüz, ilkelmiþiz. Ve
devrimci örgüt olmadýðýmýza deðin bir dizi suçlama.
Bu suçlamalarýn, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin
“strateji bile” olmadýðý þeklindeki iddialardan bir farký yoktur. Ancak pratikte kadrolarýn genel yönelimini belirlediði için, kýsaca deðinelim :
“Þimdiye kadar çok konuþtum, bu yüzden ‘kitleler’
kavramý hakkýnda birkaç þey söylemek istiyorum. Bu
sözcük mücadelenin NÝTELÝÐÝNDEKÝ deðiþikliklere
göre deðiþen bir kavramdýr. Mücadelenin baþýnda bu
sözcük gerçekten devrimci birkaç bin iþçiyi kapsýyordu. Eðer parti kendi üyelerinin dýþýnda partisizleri de ayaklandýrmayý baþarýyorsa, demek ki, Parti kitleleri de kendine çekmeyi baþarma yolunda demektir. Hareketlerimizin ve menþeviklere karþý mücadelemizin tarihinden,
bir kasabadaki birkaç bin iþçinin harekete açýk bir
kitle hareketi niteliði vermeye yettiðini gösteren birçok örnek bulursunuz. Genellikle filisten ve sefil bir
hayat yaþayan, siyasetten hiç bir þey duymamýþ, birkaç bin iþçi devrimci bir þekilde harekete geçmeye
baþladý mý kitle haline gelirler. Eðer hareket yayýlýr ve
güçlenirse, gerçek bir devrime dönüþür. 1905 ve 1917’de
üç devrim sýrasýndan gördük ... Devrim yeterince hazýrlanmýþ olduðunda, ‘kitleler’ kavramý da deðiþir; artýk
bir kaç bin iþçi kitleleri meydana getirmez. Bu sözcük
baþka bir þey ifade eder. ‘Kitleler’ kavramý öyle bir deðiþir
ki, çoðunluk, iþçilerin çoðunluðu anlamýný ifade eder.
Bir devrimci için baþka türlü yorum olmaz ve sözcük
baþka bir þekilde kullanýlýrsa anlamsýz hale gelir.”297
(abç)
“Kitlelere küçük partilerde önderlik edebilir. Belirli zamanlarda büyük örgütlere gerek yoktur. Fakat
baþarýya ulaþabilmek için kitlelerin sempatisini kazanmamýz gerekir.”298
297
240
Lenin, III. Enternesyonal Konuþmalarý, s. 144, Koral Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Ýþte Marksist-Leninistlerin kitle kavramý. Bu “kitle” yorumu
dýþýndaki tüm anlayýþlar “kitle kuyrukçuluðu” demektir, “kitle dalkavukluðu” demektir. (Sanýrýz ayrýca mücadelemizin niteliðini
belirtmeye gerek yoktur: Öncü Savaþý.)
Gelelim “kitle baðý-kitlelerle temas kurmaya”:
Kitle baðý sorunu, belki de, diðer tüm konulardan daha fazla somut bir olgudur ve somut yaklaþýmý gerektirir. Ýkinci olarak,
mücadelenin niteliðine ve aþamalarýna göre kitle baðý deðiþkendir.
Askeri savaþýn belirleyiciliði, bu konuyu gerilla savaþý ve arka cephe ile birlikte almayý zorunlu kýlýyor. Herþeyden önce, Politikleþmiþ
Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre, kitle örgütlenmesi ve arka cepheyi
ele alacaðýz. *
Bugün silahlý mücadeleyi (silahlý propaganda deðil) savunanlar arasýnda ortaya çýkan ayrýþmalar, hep arka-cephe konusunda
olmaktadýr. Kimileri, örgütleri, arka-cephesi yok diye eleþtirmekte;
kimileri arka-cephe yeterli deðil demektedir. Bir baþkasý ise, arkacephenin yaratýlmasýnda uygulanacak yöntemleri eleþtirmektedir,
vb. Tüm bu “eleþtiri”lerin yanýlgýsý, arka-cephe (kitle baðý da ayný
þekilde) olgusunu, kitlelerin bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesinden ayrý ele almaktýr. Tersine, arka-cephe, gerek Öncü Savaþýnda,
gerekse Halk Savaþýnda, kitle örgütlenmesini ifade eder ve literatüre Halk Savaþý teorisi ile birlikte girmiþtir.
“Güçlü bir þekilde örgütlenmiþ bulunan ard cephe
daima zafere götürür. Çünkü böyle bir ard cephe, savaþ
için siyasi ve moral teþviðin ve cephe için seferberliðin, insan gücünün, malzemenin ve paranýn kaynaðýný teþkil eder.
Biz ard bölgenin savaþtaki rolüne en büyük önem
verdik. Silahlý mücadele sorunu çýktýðý anda, silahlý kuvvetlerimizin saklanabileceði, eðitilebileceði, ikmalini yapabileceði, güçlendirileceði ve dinlenebileceði, bir yere sahip olunmasý sorunu da ortaya çýktý. Devrimci mücadele
* Arka-cephe kavramý, cephede savaþanlarýn her türlü desteðini ifade eder (kadrodan
eve kadar). Altyapý sözü ise, cephe savaþlarýnýn kendi iç imkanlarýný ifade eder. Bu anlamda
alt-yapý kavramý teknik bir kavramdýr ve hiçbir þekilde strateji ve taktiðin (teorinin) kapsamýna
girmez. Arka-cephe ise, stratejik öneme sahip olup, kitle baðý-kitle örgütlenmesi-kitle çizgisi
demektir.
298
Lenin, III. Enternesyonal Konuþmalarý, s. 146.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
241
geli-þirken ard bölgeyi yoktan var ettik, onu geliþtirdik,
kitle içindeki üslerden baþlayarak, bugün nispeten tam
bir ulusal halk savunmasý sistemine sahip olduk. Partimizin silahlý mücadeleye hazýrlýk yapýlmasýna karar verdiði ilk günlerde, bir karýþ hür topraða sahip deðildik.
Bu sýrada, bizim yegane ard bölgemiz gizli siyasi üslerimiz ve devrim davasýnda bilinçlenen halkýmýzýn eksiksiz sadakatidir ... Daha sonra uzun direniþ savaþý boyunca düþman gerisindeki gerilla üsleri ve gerilla bölgelerinin yaný sýra silahlý mücadelenin ard bölgesi olarak saðlam örgütlenmiþ, geniþ kurtarýlmýþ bölgelerimiz de vardý.”299 (Giap) (abç)
Görüldüðü gibi, kitleler kavramýndaki deðiþkenliðe göre, yani
mücadelenin niteliði ve aþamalarýna göre, arka-cephe de deðiþmektedir. Gerçek kitle ve kitle baðý, askeri savaþta bunu ifade eder.
Gerek silahlý propagandanýn Öncü Savaþýndaki hedef ve
amaçlarý, gerekse Öncü Savaþýnýn (Halk Savaþýna göre) kendine
özgü niteliði kitle çizgisini farklý kýlmaktadýr. Bir kere her türlü tali
(politik) mücadele biçimlerinin kitle çizgisi anlayýþý terk edilmelidir. Bilindiði gibi, (en yaygýn bilinen þekil ile) klâsik kitle mücadelesi
(klâsik politik kitle mücadelesi) anlayýþýnda, “kitle içinde parti çalýþmasý” legal olanaklarý kullanmayý zorunlu kýlar. Bir baþka deyiþle,
bu mücadele biçiminin (çarpýþma biçimi) kitle çizgisi, ekonomikdemokratik mücadeleyi zorunlu kýlar. Ancak bu mücadelenin içinde
yer alarak, bu mücadele bilfiil kendi kadrolarýnca yürütülerek kitle
baðý kurulur, kitle ile temas saðlanýr. Bu bað ve temasýn sonucunda, “parti çalýþmasý” ile mahaller birim alýnarak örgütün “teþkilat
yapýsý” oluþturulur. Merkezi yayýn organý ile mücadele, siyasi mücadeleye dönüþtürülür. Kýsaca, bu mücadele biçiminde, kitle baðýný
saðlayan ve kuran kadro, kitle içinde ekonomik-demokratik mücadeleyi yürütmek zorundadýr.
Fakat “Demokratik hak ve özgürlüklerin kullanýlmadýðý –
rafa kaldýrýldýðý–, daha doðru deyiþle, oligarþi tarafýndan kullanýl
masýna ‘izin’ verilmediði, ordusu, polisi ve diðer güçleri ile emekçi
kit- lelere tam bir tenkil politikasýnýn izlendiði bütün geribýraktýrýlmýþ ülkelerde” bu yolu savunan örgütler, güçsüzlüðe
299
242
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 187.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
düþecek ler, kendi dýþýndaki güçlere bel baðlayacaklardýr. Sonuç:
sað-pasifist bir hareket. Bugün istisnasýz, Öncü Savaþýný savunmayan tüm gruplarýn, taktik olarak da olsa, demokratik muhalefeti ve
CHP iktidarýný niye savunduklarý anlaþýlabilir. Onlar muhtemel bir
CHP iktidarý ile demokratik hak ve özgürlüklerin saðlanacaðýný ve
böylece ekonomik-demokratik mücadelede “düzeni yýkmaya ve
hareketi düzen sýnýrlarýný aþmaya” (politik mücadeleye) yönelik
propaganda, ajitasyon ve örgütlenme yapabileceklerdir. Geçmiþte
ayný sað-pasifist gruplar “sol cunta”ya ayný gözle bakýyorlardý.
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin kitle çizgisi, “kitle
örgütlenmesi silahlý güçle, silahlý güç kitle örgütlenmesi ile birlikte büyür” þeklinde formüle edilir. Stratejimize göre, kitle içinde
parti çalýþmasý (temel olarak) silahlý güce yöneliktir ve kitle
baðý (temel olarak) silahlýdýr (sömürge tipi faþizm nedeniyle).
Halk Savaþý evresinde, gerilla üsleri-gerilla bölgesi ve kurtarýlmýþ
bölgeler olarak genelleþen; öz savunma birlikleri-gerilla birliklerimilis-düzenli ordu birlikleri þeklinde özelleþen stratejik kitle anlayýþýmýz, Öncü Savaþýnda, savaþýn devrimci karakterine ve güçler
dengesine uygun olarak deðiþir. Bu evrede, örgüt, büyük birimler
etrafýnda kitle örgütlenmesine (politik örgütler, yoksa ekonomikdemokratik örgütler deðil, zaten bu ikincileri kurmak partinin tali
görevidir) girmez; silahla kontrol altýna alýnmayan kitle hareketleri içine girmez ve düzenlemez. Legal ekonomik-demokratik
örgütlenmeyi de gücü oranýnda ele alýr, heryere koþmaz.
Ýkinci olarak, suni denge sonucu, halkýn düzene karþý memnuniyetsizlik ve tepkilerinin pasifize edilip, kitlelerin oligarþiye, þu
ya da bu anlamda, siyasal olarak yedeklendiði ülkelerde, önce,
kuvvet gösterisi ile devrim cephesinin güçlü olduðu –düzenin deðiþebileceðinin– kitlelere gösterilmesinden sonra kitlelerle temas
kurulabilir (önce “inandýrýcý olma” ve siyasi alternatif esprisi).
Öte yandan, kitleleri devrim safýna çekmek için, onlar devrimci
propagandaya açýk hale getirilmelidir. Bu da askeri eylemler üzerine oturtulmuþ propaganda (oligarþinin, yüzyýllardýr kafalarýnda
þekillendiði gibi olmadýðý, kof ve çürük olduðu, onun bütün gücünün yaygara, gözdaðý ve demagojiye dayandýðý konularýný içeren
propaganda) yürütülmelidir. Ancak bunlar yapýldýktan sonra, merkezi periyodik yayýn organý (siyasi gazete) kitleleri bilinçlendirebilir, etkileyebilir. *
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
243
Burada DG-Y oportünizminin önemli bir tahrifatýna da deðinmek gerekiyor. DG-Y oportünizmine göre, “III. bunalým döneminde
kitleler mücadelenin baþlangýcýndan itibaren büyük birimler içinde (sovyet tipi) örgütlenemez” tespitimiz “kitle mücadelelerine ve
örgütlerine karþý çýkmaktýr”, “kitlelerin ekonomik-demokratik talepleri uðruna mücadelenin reddidir” (Bkz. TDAS Üzerine Birkaç
Söz). DG-Y oportünizminin bu konuda yaptýðý “Acil” alýntýlarýndaki
tahrifatlara raðmen, kendi oportünizmlerini açýkça sergilemiþlerdir.**
Herþeyden önce DG-Y oportünizminin en temel yönteminin
kavram karýþýklýðý yaratmak olduðunu söyleyelim. Onlar için, kavramlarýn hiç önemi yoktur, öyle ki farklý kavramlar, gerektiðinde
(ki buna kendileri karar verir) ayný þey olarak kullanýlabilir. “Büyük
birimler” (sovyet tipi) kitle örgütlenmesi DG-Y için bir þey ifade etmez. Tek anladýklarý, kendi dernekleri-federasyonlarýdýr.
Biz, büyük birim örgütlenmesini, yani kitle örgütlenmesinin
sovyet biçimini, politik kitle örgütlenmesi olarak ele alýyoruz. Ekonomik-demokratik kitle örgütleri ile aralarýndaki fark, düzen sýnýrlarý
içinde (legal) faaliyet gösterip, göstermemedir. Geri-býraktýrýlmýþ
ülkelerde, Halk Savaþýnýn kitle örgütlenmesi biçimi olan sovyet tipi
örgütlenme, kurtarýlmýþ bölgeleri, Mao’nun sözleriyle “kýzýl siyasi
iktidarý” ifade eder. TDAS-I’de ele alýnan bu konu, ülkemizde Öncü
Savaþýný reddeden ve Çin tipi Halk Savaþýný savunan TÝKKO’nun
eleþtirisinde geniþ olarak yer almýþtýr (silahlý savunma). Bu konuyu
TDAS-I’de en açýk olarak þöyle koyduk: (Bu yer ayný zamanda DGY oportünizminin montajlar yaptýðý yerdir.)
“Açýktýr ki, günümüzde geri-býraktýrýlmýþ ülkelerin
iç kesimlerinde bile savunmasýz kitle hareketlerini düzenin koyduðu sýnýrlarýn ötesine götürmeye çalýþmak
kitleleri katliama sürüklemekten baþka sonuç vermez.
Halk kitlelerinin düzene karþý mücadelesinin içine gi* Yine belirtelim bu siyasi gazete, klâsik tipte olmayacaktýr. Diðer siyasi gazeteden en
temel farký, silahlý eylem üzerine oturtulmuþ propaganda-ajitasyon yürütmesi ve silahlý
kitle örgütlenmesine yönelik olmasýdýr.
* Bu konulara iliþkin olarak. DG-Y oportünizminin geniþ bir eleþtirisini “Politikleþmiþ
Askeri Savaþ Stratejisi ve “Devrimci” (!) Yol Oportünizmi (III)” yazýmýzda yapacaðý-mýzdan,
burada kýsaca deðineceðiz. (Bu yazý savaþ koþullarý nedeniyle kaleme alýnamamýþtýr-I.
Baskýya not)
244
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
rerek hareketi daha ileri hedeflere yöneltmek, kitleleri
bu mücadele içinde büyük birimler (sovyet) halinde örgütlemek ve hareket belli bir seviyeye ulaþtýktan sonra
da bölgeyi kurtarmayý hayal etmek, kitle örgütleyicileri
yakalanmasalar bile hiç bir sonuca ulaþamaz. Kurtarýlmýþ
bölgenin kurulmasý için gücü kýrýlmasý gereken zayýf mahalli otorite deðil, genel anlamda emperyalist dünya sistemi olduðundan devrimciler düþmanýn gücü karþýsýnda
çaresiz kalýr, kitleleri kaçýnýlmaz olarak düþmanýn eline,
onun insafýna teslim ederler. Günümüzde bu tür yanlýþ
çalýþma ve örgütlenme tarzý ‘silahlý savunma’ olarak bilinmektedir.
Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde halk kitlelerine ulaþacak, onlarý merkezi örgütün psikolojik baskýsýndan
kurtaracak, kitle eylemlerini düzenin koyduðu sýnýrlarý aþmaya itecek ve en önemlisi bu eylemleri koruyacak silahlý gücü yaratabilecek tek yol Öncü Savaþýdýr.
Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde Politikleþmiþ Askeri Savaþ
Stratejisi’nin birinci aþamasý Öncü Savaþýdýr. Halk kitlelerinin ekonomik-demokratik-siyasi istekleri doðrultusunda verilen Öncü Savaþýyla devrimci hareket halk
kitleleri arasýnda yayýlýr, onun mücadelesiyle bütünleþir.
Öncü Savaþý vasýtasýyla halk kitlelerinin düzene karþý pasifize edilmiþ tepkilerini canlandýrýlýr, öncünün eylemleri
üzerine oturtulmuþ propaganda ile kitlelere siyasi gerçekler açýklanýr, siyasi hedef gösterilir. Öncü Savaþýný yürüten örgüt mücadelesinin baþlangýcýnda asla kitlelerin
büyük birimler içinde örgütlenmesini ya da belli bir bölgenin temel amaç olarak seçmez. Temel amaç silahlý
propaganda metodlarýyla kitle içinde geniþlemek, düzenin koyduðu sýnýrlarý aþacak, düzenin kurumlarýna
karþý alternatif olarak ortaya çýkacak kitle örgütlerini
koruyacak silahlý gücü yaratmaktýr.”300
Evet, iþte Öncü Savaþý ve kitle (politik) örgütlenmesi. Görüldüðü gibi, DG-Y oportünizminin iddiasýna karþýlýk, büyük birim
300
THKP-C/HDÖ, Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I, s. 136-137.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
245
(sovyet tipi) örgütlenme, kitlelerin ekonomik-demokratik örgütlenmesi (sendika, dernek vb.) deðil, tersine düzenin kurumlarýna
karþý alternatif olarak ortaya çýkan, yani gelecekteki halk iktidarýnýn çekirdeði olan kitle örgütlerini ifade eder.
DG-Y oportünizmi için kitle örgütlenmesi tektir, o da ekonomik-demokratik örgütlerdir. Devrim yapmaya ve bunun için yola
çýkmaya cesareti olmayanlar için, bu da bir “yol”dur! Bakýn bu
oportünistleri Latin-Amerika’da nasýl ifade ediyorlar:
“(Bunlar) biraz öðrenci ve iþçi sýnýfýnýn pek azý tarafýndan takip edilen þehirli entelektüellerden ibarettir,
profesyonel politikacýlar tarafýndan yönetilirler ki, onlar
hizmetlerini para karþýlýðýnda deðil, kapalý toplantýlar yapabilme, haber bülteni veya gazete çýkarmak ve sendikalarda birkaç köþeyi tutmak izni gibi küçük politik lütuflar karþýlýðýnda kiraya verirler. Bunlar para için herþeyi
yapan insanlar deðildir. Onlarýn çürümüþlüðü daha gizlidir. Onlar para ile deðil, fakat sadece onlarýn ve takipçilerinin, proletaryanýn insanýn kurtuluþu için verdiði mücadelede önder olabildiði hayalini yaþatacak asgari þartlar temin edilerek satýn alýnabilirler.”
Buraya kadar Öncü Savaþýnýn “olumsuz”luklarýný, yani, “Ne
Yapmamalý?”yý ele aldýk. Öncü Savaþýnda kitle çizgisi açýsýndan
“Ne Yapmalý?” cevabý basittir.* Örgütün önündeki sorun, Öncü
Savaþýnýn içinde bulunduðu evrenin görev ve hedeflerini tespit
etmek ve buna yönelik kadro mevzilenmesini saðlamaktýr. Ama
mevzilenmede görev ve hedeflerin stratejik yönü unutulmamalýdýr. (Taktik ve stratejik mevzilenme, taktik ve stratejiye göredir.)
b- Yayýn Politikasý
Bugün Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni savunanlara
karþý yöneltilen “eleþtiri”lerin birisi de, yayýn konusunda olmaktadýr. Kimilerine göre legal bir yayýn organýnýn çýkartýlmamasý ekonomik-demokratik mücadelenin inkar edilmesidir; bir baþkasýna
* “Savaþta herþey basittir, ama en basit þey zordur”, “Stratejide herþey çok basittir ama
bu herþey çok kolaydýr anlamýna gelmez” 301
301
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 115-204.
246
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
göre (Öncü Savaþýný lafta savunanlarca), legal bir yayýn organýnýn
çýkartýlmamasý tali mücadele biçimini inkardýr, fokoculuktur; bir
üçüncüye göre ise, legal yayýn organý çýkartýlmamasý “otzovizm”dir.
(Otzoviztler Rus devriminde legal parti örgütlerinin kapatýlmasýný
isteyenlere verilen addýr); bir dördüncüye göre ise, ayný þey hayattan kopukluktur, kitlelerin mücadelesine sýrt çevirmektir, sol sapmanýn somut ifadesidir, vb. Bu tür iddia ve suçla malar, gerek revizyonist ve oportünistlerce, gerekse Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’
ni benimsemiþ unsurlarca yapýlmaktadýr. Bazýlarý da, bu yanlýþlýðýn
(!) subjektivizmden kaynaklandýðýný ileri sürerek, revizyonist ve pasifist yayýn politikasýna duyulan “güvensizlik ve tepki” olarak yorumlamaktadýrlar. Tüm bu “eleþtiri” ve suçlamalar, yayýn politikasýnýn mücadele biçimlerine olan tabiyeti ve baðýntýsýný hesaba katmayan sakat anlayýþýn ürünüdür.
Bir kere, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre, kitleleri devrim safýna çekmenin, kitleleri geniþ bir siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý ile bilinçlendirip, örgütlenmenin temel mücadele
biçimi silahlý propagandadýr. Yani bu görevlerin yerine getirilmesinde gerilla savaþý temel araç olarak gündeme gelir. Bu nedenle,
siyasi gazete (ya da yayýn organý), bu temel araca baðlýdýr ve ona
hizmet eder.
Ýkinci olarak, siyasi bir gazete illegal bir yayýn organý demektir. Bir baþka deyiþle, siyasi gazete illegaldir ve illegal faaliyeti içerir. Legal bir yayýn organý diye bir þey olamaz. Çünkü, “içinde bulunduðumuz bunalýmlar, burjuvazinin bütün ülkelerde, en
özgür ülkelerde bile yasalarý ayaklar altýna aldýðýný göstermiþtir”.302
Siyasi gazete, periyodik olduðu ve sistemli bir çalýþmayý (uzun dönemli) ifade ettiði anlamý ile, illegaliteyi temel almak zorundadýr.
Ancak þartlara göre (legal olanaklarýn ortaya çýkmasý) legal yayýn
sözkonusu olabilir. Ama yine de illegal yayýn organý temeldir ve
ana yayýn organýdýr. Yasalar çerçevesinde ve yasalara uygun olarak
çýkan bir yayýn organý, kitlelerin devrime katýlýmýný saðlamada (“yasadýþý” hareketler) yardýmcý olmakla beraber, nitelik belirleyici deðildir. Bu tür yayýn, Partinin yayýn organý olmaktan çok, Partinin yayýn
organýna yardýmcý ve onun etkisini geniþletici özelliðe sahiptir.
Ayrýca belirtelim ki, bu yayýn organlarý (siyasi gazete) ekonomik302
Lenin, Sosyalizm ve Savaþ, s. 28.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
247
demokratik mücadelenin deðil, siyasi mücadelenin araçlarýdýr. Yoksa çeþitle tip sendikal vb. yayýnlar legal olarak sözkonusu olabilir
ve uzun dönemli yaþayabilir. Ancak her ülkenin özgül koþullarý
ve deðiþik þartlar çeþitli olanaklar ve yayýn biçimlerini gündeme getirebilir.
Siyasi gazete, temelde, kitleler içindir. Bu anlamda kolektif
ajitatör ve propagandisttir. Gazetenin örgütleyiciliði ajitasyon ve propagandanýn baþarýsý oranýnda olur. Bir gazete nasýl örgütleyicidir?
Ýþte ülkemizde bu, hiç ama hiç (bir ara PDA hariç) anlaþýlmamýþ,
“daðýtýmcý” eliyle satýlan gazetenin örgütlendirici olmasý beklenmiþtir. Tabi sonuçta, “örgütlenen” unsurlar niteliði hiç ama hiç olmayan,
býrakýn Marksizmi, gazetenin en basit yazýsýný (ezbere bile olsa)
bilmeyen unsurlar olmuþtur. Siyasi gazete, yazýmýndan basýmýna,
daðýtýmýndan satýmýna kadar bir bütün olarak örgütsel çalýþmayý
zorunlu kýlar. Bu örgütsel çalýþma sonucundadýr ki, gazete ajitatörörgütleyici (kolektif) olabilir.
“Sadece gazeteyi daðýtma eylemi kitlelerle fiili
baðýn kurulmasýna yardýmcý olur.”303 (abç)
“Gazetenin temsilciler aðý gerekli duyduðumuz örgütün iskeletini oluþturacaktýr.”304
Bu tür çalýþmanýn neye yönelik olduðunu (stratejik olarak)
Lenin þöyle belirtiyor:
“Bütün Rusya için bir siyasal gazete planý, hergünkü olaðan çalýþmayý bir an bile unutmadan, ayaklanmaya hemen bütün yörelerden hazýrlanabilmek için en
pratik plandýr.”305
Mahir yoldaþ, emperyalizmin III. bunalým döneminde, geribýraktýrýlmýþ ülkelerde, temel mücadele biçimi olarak klâsik politik
kitle mücadelesinin ele alýnmasýný eleþtirirken þöyle diyor:
“Nakil ip görevi yapan merkezi yayýn organýn daðýtým
þebekesinde mahaller birim alýnarak örgütün bürokratik kademelerini kurmak...
Örgütün yöneticilerini ve önde gelen üyelerinin çalýþmalarýný dergi ve broþür çýkarmaya ve de daðýtmaya
303
304
305
248
Lenin, Ne Yapmalý? s. 223.
Lenin, Ne Yapmalý?, Akt. SBKP(B) Tarihi, s. 54.
Lenin, Ne Yapmalý?, s. 235.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
teksif eder...
Üyelerdeki savaþçý ruh (eðer varsa) yiter, elemanlar
merkez organýn çýkmasýný bekleyen gazete bayilerine
döner. Daðýtýlmasý güç, okuyucusu fazla olmayan gazete
bayileri halinde ‘iþçi-köylü bölge komiteleri’, iki-üç sözde yönetici pasifistin gevezelik, entelektüel tartýþma ve
de rapor alan-rapor veren bir bürokratik mekanizmasý haline dönüþür.
Ýþte silahlý mücadeleye sözde evet diyen, pasifizmin çalýþma tarzý, pratikte budur.”306 (abç)
Bugün sözde Öncü Savaþýný ve silahlý propagandayý savunup
ta, pratikte (yavaþ yavaþ sözde de) reddedenlerin (en baþta DY-G)
bu “inkârlarý” ortaya konduðunda, bu dipnotu gösterip, “biz, böyle
mi yapýyoruz?” diyerek karþý çýkmaktadýrlar. Yaptýklarý ise, gazeteyi
basýp “burjuva daðýtýmcýya” vermekten öte hiçbir þey olmamaktadýr. Bu, gerçekte onlarýn siyasi gazeteden hiç ama hiçbir þey anlamadýklarýný gösterir. Bunlar Kesintisiz Devrim II-III’te eleþtirilen (ve
eleþtirmeye gerek görülen) pasifistlerden çok daha ilkel ve amatör
pasifistler olduklarýnýn farkýnda bile deðillerdir. Eðer bir siyasi gazete, kolektif ajitatör, kolektif propagandist, kolektif örgütleyici
ise, bu ancak örgütsel çalýþma ile, yani temsilciler aðý-daðýtým
þebekesi-illegal yayýnlar okuma gruplarý vb. parti örgütleri (kademe ve komiteleri) ile mümkündür. Ve Lenin böyle yapmýþ ve
baþarýlý olmuþtur. Bunlarý yapamayanlar, ister milyonluk basým yapsýnlar (tarihsel þartlarý dýþtaladýðýmýz anlamda da) bile, propaganda-ajitasyon ve örgütlenmeyi gerçekleþtiremezler (Hürriyet Gazetesi-Veb Ofset gibi basýn tröstü olmak istemiyorsa tabii).
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne göre, illegal siyasi gazete (ne gerekçe ile olursa olsun) klâsik
politik mücadele biçiminin ele alýndýðý anlamda gündeme gelebilir. Bu da güç oranýnda ele alýnan, tali mücadele biçimidir. Öncü
Savaþý özgülünde merkezi yayýn organýnýn gerekliliðini yadsýmýyoruz.
Eleþtirdiðimiz noktalar çok yönlüdür:
Ýlkönce, siyasal gazete yolu ile yapýlacak olan ajitasyon ve
propaganda “var olan bir þeyin” üzerinde oturmalýdýr. Silahlý mücadele çaðrýsý yapacak olan bir siyasal gazetenin, herþeyden önce
306
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III, 7 No’lu Dipnot.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
249
kitlelere kendisini siyasi ve silahlý (evet silahlý ve siyasi) bir güç
olarak kabul ettirmesi gerekir. Ancak ondan sonra kitleler, örgütün yayýn organýna “inanabilir” (suni denge esprisi). (Ayný þeyler
legal yayýnlar içinde geçerlidir).
Ýkinci olarak, baþlangýçta, siyasi ve silahlý bir güç olmanýn zorunluluðu ve bunun tek yolunun kuvvet gösterisinden
geçmesi ve de kuvvet gösterisinin kýr ve þehirlerde (birlikte)
olmasý gerekliliði, örgütün gücünün büyük kýsmýný silahlý propagandaya yöneltmeyi gerektirir. Siyasi bir gazete ise (yukarýda
gördük), bu gücü azaltacaðýndan (örgüt çalýþmasý olma esprisi)
baþlangýçta söz konusu olmayacaktýr. Baþlangýçta bunu savunmak, suni dengeyi ve silahlý propagandayý reddetmek demektir.
Üçüncü olarak, silahlý propagandanýn kendisi, yani bu mücadele biçiminin bizzatihi kendisi “kitleler için”, “kolektif ajitatörkolektif propagandist-kolektif örgütleyici” bir yayýn organýný gerektirmez. Ancak tali mücadele biçimi (klâsik politik kitle mücadelesi)
siyasi gazete ile karakterize olur. Silahlý propaganda ise, gerilla
savaþýyla.
Ülkemizde silahlý propagandanýn örgütleyiciliði üzerine
düþülen “þüphelere” deðinirken bu gerçekleri belirtmiþtik. Ayný tür
“þüphe” siyasi gazete için de söz konusudur. Bunlar ayný temelden kaynaklanýr. Bu “düþünce”, silahlý propagandanýn (ve klâsik
politik kitle mücadelesinin) siyasi ajitasyon-siyasi gerçeði açýklama-siyasi propaganda (kitleleri bilinçlendirme) konusunda da
“þüphe” demektir. Ama günümüzde yapýlan silahlý eylemlerin 71’de
de) açýk politik hedeflere vurmasý sonucu, neden ve niçin yapýldýðý, þu ya da bu ölçüde, kitlelerce bilinmesi nedeniyle bu “þüphe”
gizli kalmaktadýr. Ama bir Locheed rüþveti için yapýldýðýnda bunlar
açýða çýkacaktýr. Yani, açýk ve kitlelerce bilinen siyasi gerçeði (ya
da gerçeðin bir kýsmýný) deðil de, bilinmeyen ve kitlelere açýklanmasý gereken siyasi gerçek ele alýndýðýnda silahlý propaganda konusundaki “þüphe”ler her noktada gelecektir. Ve zaten siyasi gerçekleri açýklamada budur.
“Siyasal hayatýn bütün yönlerini bilmek ve her siyasal olaya aktif olarak katýlmak istiyoruz. Bunun için aydýnlarýn, bizzat bizim pek iyi bildiðimiz þeyleri biraz
daha az tekrarlamalarý ve henüz bilmediðimiz þeyleri,
fabrikadaki ‘ekonomik’ tecrübemizin bize hiç bir za-
250
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
man öðretmeyeceði þeyleri, yani siyasi bilgileri biraz daha
fazla vermesi gerekir... Bu bilgileri bize, sadece tartýþmalar, broþürler ve makaleler biçiminde deðil (açýk sözlülüðümüzü bize baðýþlayýn, bunlar çoðu kez hayli can
sýkýcý olmaktadýr) hükümetimizin ve yönetici sýnýflarýmýzýn hayatýn bütün alanlarýnda þu anda ne yaptýklarýný canlý biçimde gözler önüne seren yazýlarla iletiniz.”307
(Lenin) *
Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda, silahlý propagandanýn, açýk
politik hedeflere yönelik olmasý, suni denge ve siyasi alternatifin
varlýðýný gösterme gerekliliðinden kaynaklanýr. Yani baþlangýçta, silahlý propaganda bazý öznel fonksiyonlar içerir. Bu özgül durum
kavranýlmalýdýr. 71 Hareketi ve THKP-C/HDÖ bildirileri dikkatli incelenecek olursa, bu özgül durumun ifade edildiði görülür. Ülkenin
somut koþullarýnda, suni denge ve “alternatif” durumu, (baþlangýçta) silahlý propagandayý, örgütün varlýðýný duyurma ve kadro
yaratma ile sýnýrlamaktadýr. Bir de buna kýr gerilla savaþýnýn (ki,
gerçek silahlý propaganda bu savaþla netleþir) kitle sempatisini
gerektirmesi ilave edilirse, “örgütün varlýðýný duyurma ve kadro
yaratma”nýn ne derece önemli olduðu anlaþýlýr. Bunun tek yolu
“kuvvet gösterisi” ve “öncünün bir dizi askeri zaferidir”.
Baþlangýç evresinde, kadrolarýn bu savaþ için pratik deney ve tecrübeden yoksun olmalarý, gerilla savaþýna þehir gerillasýyla baþlamasýný zorunlu kýlmýþtýr. Ýkinci olarak, ayný durum
açýk politik hedeflere tavýr almayý (en genel hedeflerdir bunlar)
gündeme getirir.** Ama, eðer örgüt “bilinçsiz bir sürecin bilinçli
bir ifadesi” olacaksa, her þart altýnda, katýldýðý mücadeleyi bilinçli hale getirmek zorundadýr.***
Genelde, Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda, silahlý propaganda
böyledir. Ve biz, bu evrede kadro mevzilenmesinde ve kitle
çalýþmasýnda bunlarý dikkate aldýk. (Taktik mevzilenme, kadro
* Lenin’in “cansýkýcý makaleler” soyut açýklamalar anlamýndadýr. Sanýrým bugün faþizmle ilgili “kan-terör-þövenist vs” türlü yazýlarýn ne kadar “cansýkýcý” olduðunu “aydýn”lar da
anlayacaktýr.
** THKP-C/HD֒nün niçin MHP’yi hedef aldýðý anlaþýlabilinir sanýrýz.
*** THKP-C/HD֒nün MHP’yi tek deðil, emperyalizm-tekelci burjuvazi ile birlikte ele
alýþ nedenidir.
307
Lenin, Ne Yapmalý?, Akt. SBKP(B) Tarihi, s. 54.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
251
yaratma ve örgütün varlýðýný duyurma; stratejik mevzilenme, kýr
gerillasýný yaratma ve kitle sempatisi)
Bugün Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni savunan unsur
ve gruplar, baþlangýç evresinin özgül niteliðini anlamayarak, silahlý
eylem-silahlý propaganda konusunda yanlýþ tespit ve deðerlendirme yapmaktadýrlar. Bu tespitlerin sonucunda da yapýlan eylemler
ve silahlý propaganda “yetersiz” bulunmaktadýr. Giderekte silahlý
propaganda anlamsýzlaþtýrýlmaktadýr.
Sonuç olarak toplarsak;
“Devrimci merkezi yayýn organý, bir dizi askeri eylemden sonra sözkonusu olabilir. (Bu, bu süre içinde
devrimci yayýnýn tatil edileceði anlamýnda yorumlanmamalýdýr. Bu süre içinde kitlelere elbette askeri eylemlerin üzerinde oturtulmuþ, devrimci yayýn yapýlacaktýr. Ancak bu aþamada periyodik olmayacaktýr. Ayrýca siyasi
kadrolarýn eðitimini amaçlayan, pratiðimize ýþýk tutan broþürler de çýkartýlacaktýr.) Gerek neþir, gerekse de propagandistler aracýlýðýyla yapýlan ajitasyon ve propaganda
birþeyin üzerine oturmak zorundadýr.”308
“Revizyonist yayýn politikasýnýn temeli, dergi etrafýnda örgütlenme düþüncesine dayanýr. Büyük þehirlerde
yayýnlanan bir dergi etrafýnda örgütlenme ve bunun aracýlýðýyla parti örgütlenmesine geçme, revizyonist bir örgütlenme anlayýþýdýr.”309
Bu revizyonist örgüt anlayýþý (ve yayýn politikasý), devrim
için savaþmaya cesareti olmayan. uzlaþýcý ve teslimiyetçi “gerilla
uzmanlarý”nýn da örgüt anlayýþýdýr. Bunlara göre, örgütlenme, silahlý
eylem yöntemleri dýþýndaki yöntemlerle saðlanýr, bu nedenle önce
kitlelerin ekonomik-demokratik hareketlerinin içine girerek (“militanca”), bir yandan kitlelerle bað kurup, devrimin “taze” güçlerini
oluþtururken; diðer yandan da “merkezi yayýn organý” (legal) ile
ideolojik “birlik” saðlanmalýdýr. “Asgari örgütlenme”nin tamamlanmasýnýn tek yolu budur. Hem Mahir böyle yapmamýþ mýdýr?!
“Pasifistlerin (silahlý mücadeleyi sözde kabul edenler
de dahil) emperyalizmin iþgali altýnda olan ülkemizde
308
309
252
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Yayýn Politikamýz, Kurtuluþ, Sayý, 1.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
meseleyi bu þekilde koymalarýnýn Türkçesi, ‘önce revizyonist çalýþma yaparak kitleyi ve kendimizi örgütleyelim
ondan sonra da devrimci mücadeleye baþlarýz’ demektir. Oysa barýþçýl yöntemler temel alýnarak yapýlan örgütlenme asla savaþma aþamasýna geçemez. Yunanistan örneði açýktýr.”310 (abç)
Mahir yoldaþýn bu son tespiti çok açýk olmakla birlikte, yinede tartýþma konusu yapýlmaktadýr. Saflarýmýzda ortaya çýkan teslimiyetçilik (oligarþinin güçlülüðü ile bizim güçsüzlüðümüz dýþýnda
hiç bir þey görmeyenler) “pekâlâ, 71 öncesinde ve yenilgi sonrasýnda Mahir ve biz ne yaptýk ki?” demektedirler. Bu teslimiyetçilik
ve pasifizme ideolojik kýlýf geçirmektir. Zaman ve mekan kavramý
dikkate alýnmazsa herþeyin ve herkesin revizyonizminden bahsedilebilinir (yadsýmanýn yadsýmasý esprisi). 71 deðerlendirilmesinde
ele alacaðýmýz gibi, 71 öncesi dönem revizyonizmin egemen olduðu bir dönemdi. “Ýþte biz bu hava içinde, biraz da birazda bu
havanýn etkisinde kalarak doðru çizgiyi, ayaklarýmýz bu bataklýðýn
içinde olduðu için aðýr aðýr yürüyerek bulduk. Ayný yavaþlýkla
da pratiðe geçtik.”311 (abç) 71 sonrasý (yenilgi sonrasý) dönemde
ise, iki þey vardý: doðru devrimci çizgi ve 71’in yarattýðý etki. 7276 döneminde, ‘doðru çizgi’ye uygun olarak 71 silahlý devrim cephesinin yarattýðý etkiyi örgütledik. Ama her yenilgi sonrasýnda olduðu gibi, revizyonizmin çok daha güçlü olmasý sonucu “etki”
oportünist-revizyonistlerce kullanýldý.
1976 yýlýna girildiðinde, hem örgütlenme için, hem de mevcut durum için yeni etki yaratma (silahlý propaganda ile) gündeme
geldi. Eðer 71’in yarattýðý “etki” ve doðru devrimci çizginin varlýðý
unutulursa, kiþi idealizmin bataklýðýnda kulaç atmaya baþlar.
Bu konuda ikinci “eleþtiri”de KSD oportünizminden gelmiþtir.
Onlara göre, “barýþçýl mücadele ile (barýþçýl mücadele biçimleri
ile) yapýlan örgütlenme silahlý savaþa baþlayabilir. Vietnam örneði
açýktýr” (!) Vietnam örneðinin “açýk” olmasýnýn þüphe götüreceði
bir yana, bu tür tespit savaþýn genel kurallarýný kavrayamadýðý için
“hayal”cidir. Her mücadele kendisine uygun yapýyý gerektirir. Bu,
savaþta çok daha belirgindir. Savaþ sanatýnýn gelmiþ-geçmiþ en
310
311
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
253
büyük teorisyenlerinden Clausewitz þöyle diyor:
“... düþman silah zoruyla kesin sonuca gitmek yolunu seçtiði taktirde kendi yöntemimizi de ister istemez düþmanýnkine uyacak þekilde deðiþtirmek zorunda kalýrýz. O zaman ... yine de, bütün diðer faktörlerin
eþit olmasý halinde bile, bu durum (deðiþtirme durumu) her bakýmdan bizim zararýmýza olacaktýr, çünkü
bizim amaç ve araçlarýmýz, düþmanýn amaç ve araçlarýndan farklý olarak, kýsmen baþka sonuçlara yönelmiþtir. Biri diðerinin parçasý olmayan iki farklý amaç,
karþýlýk olarak birbirini ifna eder ve bunlardan birini
gerçekleþtirmek için kullanýlan kuvvet ayný zamanda
diðerine de hizmet edemez. Bu nedenle, hasým taraftan biri, silah zoruyla kesin sonuca gitmeye karar
vermiþse, baþarý þansý diðer tarafýn ayný yolu seçmeyip baþka bir amaca yöneldiðinden emin olduðu
ölçüde daha büyük olacaktýr.”312 (abç)
Sanýrýz, bundan sonra (özel olarak III. bunalým döneminde)
emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde, siyasal zorun askeri
biçimde maddeleþmesinin her zaman temel olduðunu ve “düþmanýn” zoru temel alma nedeninin ülkedeki üretim iliþkilerinden
ve milli krizden (olgun olmayan kriz) kaynaklandýðýný tekrarlamaya gerek yok. Clausewitz’in sözleri, savaþýn en genel ve evrensel
ilkeleridir. Ýnsan subjektif olarak “silahlý” olabilir, ama, objektif þartlar, hayatýn gerçekleri, kiþinin subjektif planlarýna ters düþünce,
“silahlý” düþünce pasifizme yönelir. Tersi anlayýþlar, “sendikalarýn
devrim yapabileceði, partiye gerek olmadýðý ve sendika partiye
dönüþebileceði” (sendikalizm-revizyonizm) ile “gerilla fokosu devrimi yapa bilir, siyasi öncüye (partiye) gerek yoktur ve gerilla partinin
çekirdeðidir” (sol fokoculuk) sapmalarýnýn farklý biçimde ifadesinden baþka birþey deðildir.
c- Halk Kurtuluþ Cephesi
Bugün ülkemizde Halk Savaþýný savunan pek çok grup ve
görüþlerin fikirlerinin netleþmediði bir konu da “Cephe” konusu312
254
Clausewitz , Savaþ Üzerine, s. 81
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
dur. Burada soldaki “Cephe” anlayýþlarýný ele alacak deðiliz. Konumuz gereði THKP-C saflarýndaki “sessizlik” ve “karýþtýrma”yý ele
alacaðýz.
THKP-C’yi savunan pek çok unsurun THKP ve THKC’nin ayrý tipte ve fonksiyonda iki ayrý örgüt olduðunu unuttuklarý açýktýr.
Bu “unutkanlýk”ýn nedenleri çeþitlidir. En temelde, baþlangýçta ve
Öncü Savaþýnda, savaþýn niteliðinin kadro savaþý olmasý ve “sosyalizmin dünya çapýnda prestijinden dolayý, radikal küçük burjuvazi
geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde sosyalizmin adý altýnda politik arenada yer almasý”313 kadrolarýn THKP ve THKC þeklinde sýnýflandýrýlmasýný engelleyerek, “unutkanlýk” yaratmaktadýr.*
Burada, yazýnýn amacýný dikkate alarak, sadece THKC’nin
ilkelerini ve THKP ile olan baðýntýsýný genel kavramlar açýsýndan
belirtmekle yetineceðiz.
Önce “cephe” kavramýný ele alalým:
Cephe kavramý da, strateji ve taktik kavramlarý gibi, askeri
niteliktedir. Bu anlamda sýnýf savaþýnda nitelik belirleyici deðildir.
Sýnýf savaþýnýn oluþturduðu cephe kavramý politik bir kavramdýr.
Ama yine de, askeri ve politikanýn ayrýlmazlýðý esprisi içinde mütalaa edildiðinde ortak yönleri mevcuttur.
Cephe, topyekün olmak demektir. Bu nedenle Cepheleþme
ya da Cephe örgütü, belirli bir düþmana karþý olan tüm güçlerin
birleþtirilmesini ifade eder. Ve bu anlamda da, Cephe mücadelesi, birleþen tüm güçlerin hertürlü mücadelesini içerir.
Geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde oligarþinin özelliklerinden dolayý anti-oligarþik (ve anti-emperyalist) mücadeleden ayrý ve baðýmsýz anti-faþist mücadele olamaz (sömürge tipi faþizmin oligarþinin uygulamasý olmasý esprisi). Anti-faþist mücadeleyi “baðýmsýzlaþtýran” görüþler ya da anti-faþist mücadele öndedir di yen
görüþler, son tahlilde III. bunalým döneminin iliþki ve çeliþkilerinin
reddini oluþtururlar. Bugün ülkemizde bu tür görüþlerin temsilcileri ele alýndýðýnda, bu reddediþin zaman zaman açýða vurulduðunu
görürüz. Örneðin, Halkýn Kurtuluþu-Birliði-Yolu-Sesi gruplarý “faþist
diktatörlük”, “faþizmin týrmanýþý” diyerek anti-faþist mücadeleyi
* Bir de “çocukluk” unutkanlýðý varki, bunun düzeltilmesi kendiliðinden olduðun-dan
yazýnýn konusu olamaz. Bu, Kesintisiz Devrim II-III’de THKP-C þeklindeki birleþik yazýmýndan
kaynaklanýr. Zaman içinde Kesintisiz Devrim II-III’e “dikkatli bakan”lar ayrýlýðý görmektedirler.
313
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
255
“baðýmsýzlaþtýrmak”tadýrlar. Keza KSD oportünizmi de oligarþik devlet-faþist devlet ayrýmlarý ile bunu yapmaktadýr. Bu pasifistlerin ideolojik tespitlerine bakýnca görürüz ki, hepsi de III. bunalým dönemi
iliþki ve çeliþkilerini reddetmektedirler. Ayrýca DY-G oportünizmi
de (hergün politika deðiþtirdiðini unutmamak gerekiyor) “anti-faþist
direniþ komiteleri” “faþizmi protesto” sözleriyle bu “baðýmsýzlar”
saflarýna katýlmaktadýr. Sonuçta hepside, faþizmden MHP’yi, antifaþist mücadeleden MHP’nin kapatýlmasýný ve devlet aygýtlarýndan
atýlmasýný anlamaktadýrlar.*
Bugünlerde, kýsmen durulmasýna raðmen, hâlâ, anti-faþist
halk cephesi ya da UDC sözleri duyulmaktadýr. Bu cephe çaðrýlarý,
bir yandan anti-oligarþik, anti-emperyalist mücadeleyi dýþladýðýndan,
diðer yandan da Cephe kavramýnýn ya da Birleþik Cephenin ne olduðu, nasýl oluþacaðýný “somutlayamadýðýndan” lafta kalmaktadýr.
Bizim gibi ülkelerde, oligarþi ve emperyalizmden baðýmsýz
faþizm var olmayacaðýndan ve emperyalizm ve oligarþiye karþý, silahlý halk kurtuluþ savaþýnýn zorunlu olmasý nedeniyle salt anti-faþist
bir cephe kurulamaz. Kurulacak olan cephe, Halk Kurtuluþ Cephesi’dir, ve anti-faþist mücadele ve ilkeleri HKC’nin mücadelesi
içinde yer alýr.
Halk Kurtuluþ Cephesi, tüm halkýn, emperyalizm ve oligarþiye karþý olan mücadelesinin örgütüdür. Bu mücadele ekonomikdemokratik, ideolojik, politik ve askeri nitelikte olduðu için Halk
Kurtuluþ Cephesi savaþýný bu dört cephede birden sürdürür. Halk
Kurtuluþ Cephesi’nin karakterini belirleyen, onun politik ve askeri mücadelesidir. Bu mücadele, diðerlerine göre temeldir. (Askeri
mücadelesinin örgütü Halk Ordusudur.)
Halk Kurtuluþ Cephesi, anti-emperyalist ve anti-oligarþik tüm
halkýn kurtuluþ cephesidir. Siyasi eðilimleri, dini inançlarý ve milliyetleri ne olursa olsun, tüm ilerici ve yurtseverlerin birleþik siyasi
örgütüdür.
Halk Kurtuluþ Cephesinin temel amacý ve hareket noktasý,
tüm halkýn önde gelen ekonomik-demokratik-siyasi çýkarlarýný korumak ve geniþletmektir.
* Birara PDA bu “baðýmsýzlýðý” düzeltmek (!) için bazý tezler geliþtirmiþ ve iyice yolunu
þaþýrmýþtýr. PDA’nýn ABD’ci faþizm-sosyal-faþizm-klâsik faþizm þeklindeki ayýrýmlarý
sapýtmalarýnýn en açýk belirtisi olmakla birlikte, “baðýmsýz”lýðýn yanlýþýný da kanýtlamýþtýr.
256
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Halk Kurtuluþ Cephesi, emperyalizme baðýmlýlýk sonucu ortaya çýkan ekonomik sefalete karþý, halkýn daha iyi yaþama koþullarý
için “günlük” mücadelesini de yürütür. Bu mücadelede HKC, kendini sýnýrlamaz. Emperyalizme baðýmlýlýk sonucu ortaya çýkan ekonomik buhranýn yükünü halkýn üzerine yýkma çabalarýný, ekonomik mücadele ile engelleyerek, bir yandan ekonomik buhraný derinleþtirirken; diðer yandan da oligarþinin emperyalizmle olan bütünleþmesini kitlelere gösterir.
Halk Kurtuluþ Cephesi, halkýn politik kitle eylemlerini yürütmek ve geliþtirmek; silahlý gruplar ve örgütler kurmak þeklinde politik ve askeri mücadeleyi yürütür. Fakat en önemli yan, HKC’nin
politik ve silahlý örgütlenmeyi saðlamasýdýr. Silahlý gruplar ya da savunma birlikleri, anti-faþist direniþ komiteleri ya da faþist saldýrýlara
karþý kendini koruma birlikleri þeklinde sýnýrlý amaçlarla kurulamazlar. Bunlar, amaçlarýn bir parçasýdýr. Silahlý savunma gruplarý
(bunlarýn biçimleri çoktur) kurulmasýnda, “savunma” ya da “koruma” niteliði, faþist (milis) saldýrýlar deðil, oligarþinin siyasal zoru
ve bunun (milli krizin varlýðý nedeniyle) sýk sýk askeri biçimde
maddeleþmesinden gelir. *
Halk Kurtuluþ Cephesi, tüm halkýn ekonomik-demokratik
dayanýþmasýný saðlamakla yükümlüdür. Bu dayanýþma, hapishanelerdeki HKC militanlarýn aileleri arasýndaki dayanýþmadan, bir
doðal afet (deprem vb.) karþýsýnda bölgeler arasý dayanýþmaya;
öðretim özgürlüðü ve can güvenliði için dayanýþmadan; hayat pahalýlýðý karþýsýnda dayanýþmaya kadar çok yönlü ve somut bir dayanýþma olup, bunun örgütlerini ve koordinasyonunu HKC kurar ve saðlar.**
* Faþist milis saldýrýlarýn somut görünüm olduðu anlarda, buna karþý ”direniþ” komite
ve örgütleri kurmak, Cephe’nin inþasýnda bir adým olur. Bir baþka deyiþle, Cephe’yi yaratabilir
ya da geliþtirebilir. Nitekim Vietnam devriminde Vietminh (Vietnam Ulusal Kurtuluþ Cephesi)
kuruluþunda, Fransýz emperyalizminin terör kampanyasýna karþý kurulan, halkýn anti-terör
savunma örgütleri ilk somut adým olmuþtur. Zaten Halk Kurtuluþ Cephesi somutta ve
somut eylem birliði üzerine inþaa edilir. Ama burada þu unutulmamalýdýr, anti-faþist direniþ
komiteleri (ya da anti-terör savunma komiteleri) HKC’sinin mücadelesinin bir boyutudur,
tüm boyutu deðildir. HKC demokratik halk devrimini gerçekleþtirme örgütüdür. Bugün DYG oportünizminin, “anti-faþist direniþ komiteleri” bunu kavramadýðý için, sað-pasifist örgüt
anlayýþý olup, T‘K’P’nin DDC’sinden farký yoktur. Zaten DY-G’nin bu “komite” anlayýþý
kitaplardan “reçete” aktarmadan baþka bir þey deðildir de.
** Konunun somutlaþmasý için bir örnek verelim, Örneðin zamlar sonucu bazý gýda
maddelerinin alýnmasý ve bulunmasý zor olduðunda, HKC, eylemi ile halka yönelik “tanzim
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
257
Bir kez daha yineleyelim, HKC, içinde bulunduðumuz devrimin örgütüdür ve politik ve askeri mücadelesi temeldir.
Yeri gelmiþken DG-Y oportünizminin “direniþ komiteleri” ne
kýsaca deðinelim :
DG-Y oportünizminin “direniþ komiteleri”ni iki yönden ele
almak gerekmektedir. Birincisi, kendilerinin oportünist karakteridir. DG-Y oportünistleri 1975 yýlýnda (dar çevrede de olsa) söylediklerini gerçekleþtirme süreci (“saflaþma-netleþme-partileþme” süreci) “kitleleri hazýrlama” politikasýný yansýtýr. DG-Y için, herþey birden
söylenirse, kitleler bunu hazmedemez, bu yüzden “alýþtýra alýþtýra
söylemek” gerekir. Ýþte bu “alýþtýrma-hazýrlama” sürecinde kendilerinin zamana ihtiyacý vardýr ve bu zaman sürecinde hem kendi
yüzleri açýða çýkmamalý, hem de kitleler etraflarýnda kalmalýydýlar.
“Direniþ Komiteleri” bu yüzden gündeme getirilmiþtir. Nitekim daha
sonra “sona eren direniþ komiteleri kampanyasý deðerlendirmeleri” bunu ifade eder. Ýkinci yön ise, getirdikleri teorik iddialardýr.
Birinci nedenden kaynaklandýðý için, pek çok saçmalýðý barýndýran
bu “teorik tahlil”, yani “direniþ komitelerinin” teorik dayanaðý, ayný
zamanda DG-Y oportünizminin niteliðini açýða vurur. Þöyle diyor
DG-Y oportünistleri :
“Direniþ komiteleri (halk yýðýnlarý içinde geliþen antifaþist dayanýþma eðilimlerinin) devrimci bir doðrultuya
kanalize edilmesi ... halk iktidarýný hedefleyecek þekilde
ve tüm anti-faþist halk güçlerinin birleþik devrimci savaþýnýn örgütlendirilmesi doðrultusunda kavranýlmasýnýn bir
gereði olarak ortaya çýkmýþtýr.”314
“Direniþ komiteleri, en geniþ anlamda, devrimci halk iktidarýnýn birer nüveleri olarak kavranmalý ve bu doðrultuda derinleþtirilip, geliþtirilmelidir”315 ve ayný zamanda “halk cephesinin veya
cephesel örgütlenmenin birer örgütsel-alt birimi olarak”316 ele
alýnmalýdýr. DG-Y oportünistleri direniþ komitelerinin “sýnýf mücasatýþ” organize etmelidir. Bunun için gerekli komiteyi kurmak, gýda maddelerini bulmak
vb. çabalar birleþik halk eylemini yaratacaðý gibi, gerçekleþmesi HKC’ye karþý olan sempatigüven ve desteði geliþtirecektir. Anti parantez belirtelim, tanzim satýþ için maddelerin
bulunmasýnda, gönüllü katýlým olabileceði gibi, “gönülsüzleri gönüllüleþtirmek” gerekecektir.
314
DY, Sayý, 13, s. 11.
315
DY, Sayý, 13, s. 11.
316
DY, Sayý, 17.
258
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
delesinin ve canlý sosyal pratiðin bir ürünü olarak ortaya” çýkan,
“faþist saldýrýlarýn giderek þiddetlenen bir doðrultuda artmasý,
çatýþmalarýn bir iç savaþ doðrultusunda geliþmesi”nin “ortaya attýðý bir öneridir”.317 Bakýn bu “sýnýf mücadelesi ve canlý sosyal pratik”
nasýl “geliþim” gösteriyor!
“Bugün ülkemizdeki silahlý faþist güçlerle, devrimci
halk güçleri arasýndaki çatýþma, bir iç savaþ sürecini
derinleþtiren bir doðrultuda geliþiyor”318 (abç)
“... Ülkemiz bugün iç savaþ dönemindedir. Savaþýn,
emperyalizmin doðrudan müdahalesine karþý sürdürülen ulusal yanýn aðýr bastýðý bir niteliðe bürünmediði bütün dönemlerde (hangi ara aþamada olursa olsun) savaþýn (sýnýfsal yaný aðýr basan) bir devrimci iç savaþ olma
özelliði devam edecektir.”319 (abç)
Hemen görüleceði gibi “direniþ komiteleri” anti-faþist birleþik cephe anlayýþý ile formüle edilmiþ ve iç savaþýn varlýðýna dayanan bir “halk iktidarýnýn nüvesidir”. Yukarýda belirttiðimiz gibi
halk kurtuluþ cephesi ile anti-faþist birleþik cephe iki farklý amaca
yönelik ve iki farklý mücadeleyi ifade eden örgütlenmelerdir. Antifaþist birleþik cephe, doðrudan (Dimitrov tarafýndan formüle edilen)
faþizm (klâsik faþizm) dönemine özgü örgütlenmedir.
Ýkinci olarak, emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde
halk iktidarýnýn biçimi, bu ülkelerin koþullarýna uygun Sovyetlerdir.
Sovyetlerin temel aygýtý silahlý kuvvetler, yani ordudur. (Her devlet
gibi). Bu düzenli ordu bölgesel birlikler-kendini koruma birlikleri
ve milistir. Kendini koruma birlikleri ya da öz savunma birlikleri doðrudan halk ordusunun çekirdeðidir (nüvesi) ve milis
sovyetlerin temeli ve çekirdeðidir.
“... silahlý halk kuvvetlerimiz, kendini savunma örgütleri halinde idi, kitle silahlý kuvvetlerinin ve gelecekteki devrimci ordunun çekirdeði idi.”320 (abç)
“Bunlar daha sonra geniþleyip yerel (bölgesel) silahlý
kuvvetler, veya üretim iþlerinden (milisten) ya kýsmen
ya da tamamen affedilmiþ silahlý müfrezeler ve en soDY, Sayý, 17.
DY, Sayý, 13, s.11.
DY, ags, s. 11.
320
Giap, Halk Ordusunun Kuruluþu, s. 85.
317
318
319
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
259
nunda daha büyük gerilla üniteleri haline gelmiþlerdir.”321
Halk Savaþýnýn zorunlu olduðu ülkelerde bundan baþka bir
kitle örgütlenmesi anlayýþý olmayacaðý açýktýr. Nitekim DG-Y’nin
“isim” adaptasyonu yaptýðý MIR, direniþ komitelerini, “iþçi sýnýfýnýn
ve halkýn askeri gücünün yaratýlmasý”322 olarak ele almaktadýr.
“Direniþ komiteleri bir siyasal cephenin temelini oluþturan örgütler deðildir. Þili’deki sýnýflar mücadelesinin yeni koþullarýna uygun
bir tür kitle örgütleridir.”323
Üçüncü olarak, adý, ister kendini koruma birliði ya da öz
savunma birliði olsun (Giap), isterse Þili MIR’ýn ifadesi ile direniþ
komiteleri olsun, temel olarak illegal örgütlenmedir.
“(direniþ komiteleri gibi) gizlilik ilkesini temel alan
yeni örgüt biçimleri...”324 (MIR)
“Her bölgede devrimci hareketin çekirdeði olan gizli
gruplar...”325 (Giap)
“... gizli kendini koruma birlikleri...”326 (Giap)
DG-Y oportünizminin “direniþ komiteleri” iþte bu nedenlerden ötürü belirsiz ve anlamsýz bir “nüve”dir. Zaten ister Giap’ýn,
isterse MIR’ýn belirttiði örgütlenmeler Halk Savaþýnýn örgüt biçimleridir. Bu örgüt biçimlerinin Öncü Savaþý aþamasýnda geçerli olmadýðý
açýktýr. Nitekim ülkemizde TÝKKO, “profesyonel gerilla birlikleri ve
üretime baðlý milis” olarak ifade ettiði bu örgüt anlayýþý, “özsavunma” ya da “kurtarýlmýþ bölge” anlayýþýný ifade eder. TÝKKO ile THKPC’nin arasýndaki en önemli fark burada yatar. Öncü Savaþý evresinde, özsavunma ya da kendini-savunma, gerilla savaþýný salt
taktik düzeye indirger ve dolayýsýyla devrimci stratejik önemini
kaldýrýr. Ülke çapýnda suni denge bozulmadan ve düþman güçleri
bölünmeden, (Öncü Savaþý aþamasýnda) böyle bir anlayýþ, halký
geçici süre korumakla beraber, uzun dönemde kitle katliamýna
yol açar. (Suni denge bozulmadýðýndan ve düþman güçleri bölünmediðinden kitleleri koruyacak güçte silahlý güç –halk ordusu–
mevcut olamaz). Latin-Amerika’da Kolombiya ve Peru örnekleri
Giap, Halk Savaþý Halk Ordusu, s. 77.
MIR. Akt. DY, Sayý, 9, s. 12.
323
MIR. Akt. agy, Sayý, 12.
324
MIR. agt, Sayý, 12.
325
Giap, Halk Savaþýnýn Askeri Sanatý, s. 39.
326
Giap, age, s. 280.
321
322
260
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
ile 1971 Bolivya örneði bunun en açýk kanýtýdýr.
Son olarak DG-Y oportünizminin “doðrultuda geliþen”,
“derinleþip geliþen” ve “devam eden” “iç savaþ dönemini” ele alalým. DG-Y oportünizmi açýk ve net biçimde “iç savaþ” yaþandýðýn
dan bahsetmesi, en hafif deyimle “canlý sosyal pratikten” habersizliðin ifadesidir.
Çünkü,
“18. yüzyýlýn sonundan beri, Avrupa’daki bütün devrimlerin deneyimine tamamen uygun düþen bu deneyim
(Rus devrimi deneyimi kastediliyor), bize gösteriyor ki,
iç savaþ, birbiri ardýsýra gelen, birbiri üstüne yýðýlmýþ, artmýþ, kýzýþmýþ, iktisadi ve siyasal çatýþmalardan sonra iki
sýnýf arasýnda silahlý çatýþma haline dönüþen sýnýf mücadelesinin en hat, en keskin biçimidir”327 (abç)
Keza Lenin iç savaþýn iki yönlü olduðunu belirtir : Burjuvazinin baþlattýðý iç savaþ ve proletaryanýn baþlattýðý iç savaþ. Devrimci
örgütün asýl görevi proleter iç savaþýný yürütmektir. Ve Lenin 2021 Nisan ve 2-3 Temmuz hareketlerini “iç savaþýn baþlangýcý olmaya
çok yaklaþmýþ olan kendiliðinden þiddetli patlamalar”328 olarak nitelemektedir.
Ýþte DG-Y oportünizminin “canlý sosyal pratiðin ürünü” olduðunu iddia ettiði iç savaþ anlayýþýnýn Marksizmle iliþkisi!
Ve son sözü Lenin’e býrakalým :
“Rusya’da proletarya iç savaþýnýn baþlangýcý ile burjuva iç savaþýnýn baþlangýcýný þu noktalardan karþýlaþtýrmaya
çalýþalým : 1- hareketin kendiliðindenliði; 2- amaçlarý; 3harekete katýlan yýðýnlarýn bilinci; 4- hareketin gücü; 5hareketin direngenliði. Biz þunu kabul ediyoruz ki, bugün ‘iç savaþ’ sözleriyle ‘yerli yersiz hokkabazlýk eden’
bütün partiler sorunu bu biçimde koymuþ olsaydýlar
ve iç savaþýn ilk adýmlarýný gerçekten incelemek için
bir çaba gösterseydiler, bütün Rus devriminin bilinci
bundan kazançlý çýkacaktý.”329
Gelelim Cephenin yönetim ve kuruluþ ilkelerine :
“Cephe, herþeyden önce, kitlelerin kendileri tarafýn327
328
329
Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, s. 154-55.
Lenin, age, s. 155.
Lenin, age, s. 155.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
261
dan mücadele için yaratýlmýþ birleþik organlarý etrafýnda,
aþaðýdan gelen þekilde hareket etmeli ve birleþtirilmelidir. En acil görev, heryerde, halkýn bulunduðu heryerde
Cephe organlarý kurmaktýr.
Cephenin baþarýsý Komünist Partisinin saðlamlýðýna,
doðru politikasýna, parti üyelerinin enerjik ve etkin kitle
çalýþmasýna baðlýdýr; çünkü onlar Cephenin gerçek öncüleri ve ana örgütleyicileridirler.” (Dimitrov)
THKC, Marksist-Leninist bir parti olan THKP’nin önderliði ve
yönetimi altýnda hareket eder. Bu tespit, en temel Marksist tespittir. Bunu yadsýmak, demokratik devrimde proletaryanýn öncülüðünü
inkâr ve demokratik devrimin proletaryasýz baþarýlmasýný savunmak demektir. Dünya tarihi bunu kesinlikle çürütür. Proletaryasýz
ve proletaryanýn öncülüðü olmadan demokratik devrim baþarýlamaz. Proletarya açýsýndan da, proletaryanýn öncülüðünde gerçekleþmeyen demokratik devrim sosyalist devrime dönüþemez ve demokratik devrim tamamlanmadan sosyalist devrim olamaz.
“Emperyalist dönemde tek ülkede devrim olabilir. Bu
dönemde burjuvazi devrimci niteliðini kaybetmiþtir. Kendi
devrimini yapamaz. Bu yüzden geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde proletarya tek bir süreç içinde ikili devrimci görevle
karþý karþýyadýr (Kesintisiz devrim esprisi.)”330
Proletaryanýn öz örgütü THKP’nin kadrolarý, ayný zamanda
THKC’nin kadrolarýný oluþtururlar. Bizim gibi ülkelerde THKC’nin
yaratýlmasý ve inþasýnda THKP kadrolarýnýn çalýþmalarý temeldir.
THKP üyeleri, THKC’deki çalýþmalarýnda, proletaryayý temsil ettiklerini, Marksist-Leninist olduklarýný ve hedeflerinin (azami program)
sosyalist devrim olduðunu asla unutmadan, ama dar sýnýfçýlýða
düþmeden yürütürler.
Bütün bu gerçekler parti sorunun, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde temel ve ana sorun olduðunu gösterir.
Daha önceki bir yazýmýzda Parti-Cephe iliþkisini þöyle koymuþtuk :
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin örgütlenme ilkesi,
Marksist-Leninist örgütlenme ilkesidir. Yani yukardan aþaðýya doðru
örgütlenme, merkeziyetçilik ve gizlilik esastýr. Stratejimizin örgüt330
262
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
lenme anlayýþý :“Silahlý güç ile kitle örgütlenmesi, kitle örgütlen- mesiyle silahlý güç birlikte büyür” ilkesidir. Öncünün görevi,
küçükten büyüðe, basitten karmaþýða doðru, bu ilkenin gerçekleþmesi için savaþmaktýr. Bu nedenle öncü, salt politik güç deðil, ayný
zamanda silahlý bir güçtür. Bu “askeri-politik güç” ilkesi, hem
Parti için, yani proletaryanýn siyasi partisi için, hem de Cephe
için geçerlidir.
Bu devrim anlayýþýnýn, örgüt ve kadro mevzilenmesi, mücadele biçimlerine uygun olur. Temel mücadele biçimi silahlý propaganda olduðu ve silahlý propaganda da (askeri açýdan) þehir ve kýr
gerilla savaþýný içerdiði için, mevzilenme buna uygun olur.
Baþlangýçta kitle örgütleri kurulamayacaðýndan ve somut
þartlar nedeniyle, Parti ve Cephede kadro örgütleri öndedir. Bu
nedenle Parti ve Cephe kadrolarý aynýdýr. Ancak, savaþýn geliþimine
paralel olarak, bir yandan Parti ve Cephe farklýlaþmasý netleþirken,
diðer yandan da kitle örgütleri kurulmaya baþlar. Kýsacasý, sorun,
salt Marksist-Leninist Parti ve Parti örgütleri deðil; ayný zamanda
Cephe ve Cephe örgütlenmesini de içerir. Gerek Parti, gerekse
de Cephe’nin kitle örgütleri ayný görevle karþý karþýyadýr. Yalnýz
parti örgütlerinin kendine özgü, sýnýfsal (proletarya açýsýndan)
ek görevleri vardýr. Bu devrimi ileriye götürmek için, yani sosyalist devrim için, kitleleri bilinçlendirmek ve örgütlemektir.
Baþlangýçta. gerek Parti ile Cephe arasýndaki farkýn belirgin olmamasý. gerek her iki örgütün üyelerinin ayný zamanda
ayný mücadele biçimine uygun mevzileniþi (hatta iç içe) pek
çok karýþýklýk yaratmakta, pratikten ve teoriden (Politikleþmiþ
Askeri Savaþ Stratejisi’nden) kopuk formülleri gündeme getirmektedir.
Sanýrýz bu açýklamalardan sonra, bugün THKP ve THKC’nin
birleþik (THKP-C) yazýmýnýn nedenleri anlaþýlabilir. Yine THKP ve
THKC bildirilerinin niye ayrý yayýnlandýðý da.
Bugün THKC’yi inþa edebilmek için, THKP üyeleri çalýþmalarýnda aðýrlýðý “yöresel kitle eylemini (THKC eylemi) geliþtirme ve
yöresel anlaþmalarla (politik ittifaklar) yöresel örgütlerle yürütmeye
vermelidir”. Cephe örgütlenmesini, Cephe’nin sýnýflar arasý politik
ittifak olmasýný, politik örgütlerin ittifaký olarak ele almak revizyonist cephe anlayýþýdýr. “Cephe örgütlenmesini kitle içinde çalýþma
yerine, sosyal-demokrat partiye yapýlan formel (resmi) nutuklara
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
263
indirgemek” (Dimitrov) bugün T“K”P’nin “UDC” anlayýþýdýr.
Halk Kurtuluþ Cephesi, ayný zamanda, demokratik devrim perspektifi içinde iþçi-köylü ittifakýnýn somut ifadesidir.
Bu nedenle (ve bundan dolayý) HKC’nin kuruluþu, Partinin stratejik görevidir. Bizim gibi emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerde
(III. bunalým döneminde) HKC’nin kuruluþunu iþçi sýnýfý partisi ile
köylülük ve þehir küçük burjuvazisinin partileri (politik örgütleri)
arasýnda, üstte oluþacaðýný sanmak revizyonizmin bir baþka çeþididir. T“K”P’nin “UDC”si gibi, geçmiþte Dr. Kývýlcýmlý ayný revizyonist cephe fikrini ileri sürüyordu. Yine ayný tür cephe anlayýþý M.
Belli’de de mevcuttu. Bunlara göre demokratik halk devriminde,
iþçi-köylü ittifaký, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, Lenin’in Ýki Taktik formülasyonuna uygun olacaktýr. Bu anlayýþ, CHP’yi köylü partisi ve
Ecevit’i köylü lideri ilan etmekte, proletarya partisi de “en demokratik tarzda” kurulacak ve CHP-iþçi sýnýfý partisi üst düzeyde ittifaký
ile cephe ve iþçi-köylü ittifaký oluþacaktýr. (Geniþ bilgi için Bkz. Kesintisiz Devrim-I) Böyle kurulacak olan “Cephe”de, önce eylem
birliði saðlanacak (UDC’nin “MC düþmeli” eylem platformu gibi),
giderek eylem ve irade birliði oluþacaktýr. Sonuçta Birleþik Cephe
Hükümeti ya da Ýþçi-Köylü Demokratik Diktatörlüðü kurulacaktýr.
Bu. ayný zamanda tek bir siyasi kitle partisinin (proletaryanýn öz örgütü deðil) kurulmasýný getirecektir. Bu anlayýþýn Halk Savaþýnýn
zorunlu durak olduðu ülkelerde geçersiz olduðunu söylemeye gerek yoktur.
“Bizim siyasal yolumuz, gündemdeki anti-oligarþik
mücadeleyi tespit ettiðimiz politik hedeflere yönelik
olarak, politikleþmiþ askeri savaþ temel, demokratik
muhalefet tali olmak üzere, heryerde iþçi-köylü ittifaký temeli üzerinde, maddi ve fiili örgütlenmemizi, halkýn kurtuluþ cephesini inþa ederek yürütmek olacaktýr.”331 *
* Siyasi planda “üstten-tepeden” kurulacak olan ittifak ancak Kemalistlerle olabilir.
Ama bugün, Kemalistlerin belli bir siyasi örgütü olmadýðý için, bu ittifaklar daha çok demokratik dernekler düzeyinde olabilmektedir. Kemalizm konusunda bu somut durumu iyi
kavramak gerekiyor. “Öncü Savaþý aþamasýnda olan THKP-C’nin küçük-burjuva aydýn
çevredeki müttefiki, ancak Kemalistler olabilir” (Kesintisiz Devrim II-III). Son yýlda Kemalizm
konusu çok tartýþýlmaktadýr ve THKP’nin Kemalizm tespiti eleþtirilmektedir. Burada bu
konuyu ele almayacaðýz, þu kadarýný söyleyelim, Kesintisiz Devrim, II-III’deki tespitler formülasyondur ve þu anda, solda yorumlandýðý gibi (KSD, DY-G gibi) ele alýnamaz.
264
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Son olarak HKC’nin mücadele yolunu belirtelim: Bu yol Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi olarak ifade edilir. Ancak Öncü
Savaþý evresinde partinin ve parti kadrolarýnýn belirleyiciliði daha
fazladýr. Fakat yine de, Parti kadrosu Cephe kadrosu olduðu için,
eylemleri HKC’nin eylemleridir (silahlý eylemlere THKC’nin üstlenmesinin nedeni).*
d- Askeri Örgütlenme ve Parti
Daha önceki bölümlerde de belirttiðimiz gibi, devrim mücadelesi örgütlü bir mücadeledir.
“Ýktidar mücadelesinde proletaryanýn örgütten baþka
silahý yoktur. Burjuva dünyasýndaki anarþistçe rekabet
altýndaki ayrý düþmüþ, sürekli olarak yoksulluðun, köleliðin ve dejenerasyonun ‘derin çukurlarýna’, gerilere itilmiþ
olan proletarya, ancak Marksizm prensipleri üzerinde
ideolojik birliðe ulaþarak ve çalýþan milyonlarca insaný
iþçi sýnýfý ordusu halinde kaynaþtýran maddi örgüt birliðinin yardýmýyla kaçýnýlmaz biçimde yenilmez bir güç
haline gelebilir ve gelecektir.”332
Bu en temel Marksist ilke, devrimci mücadelenin proletarya
partisinin yönetim ve yönlendirmesi altýnda örgütlü bir mücadele
olduðunu açýða çýkarýr. Öncü Savaþý (ve de Halk Savaþý) proletarya
partisinin yönetiminde ve proletarya partisi tarafýndan yürütülen
savaþtýr. Ancak bu parti nasýl yaratýlacaktýr ve neye göre hazýrlanacaktýr?
Yukardaki kýsýmlarda partinin oluþum sürecini ele aldýk ve
orada da belirttiðimiz gibi, parti teorisi (örgütlenme anlayýþýnýn bir
bölümü) devrim teorisine baðlýdýr. Bu ayný zamanda partinin neye
* Ýþçi-köylü ittifakýnýn kurulmasýnda (HKC) ilk halka, eylem birliðidir. Bu eylem birliði,
giderek eylem ve irade birliðine dönüþür. (Eylem ve irade birliðinin oluþmasý örgütsel birliði
getirir.) Bu nedenle, HKC’nin oluþmasý için, somut olaylarda somut adýmlar atýlmalýdýr. Eylem
birliði için basit bir örnek verecek olursak, iþçi ve köylülerin, ayný konuda iþçilik-üreticilik
birliðinin olduðu alanlarda, eylem birliði yaratýlmalýdýr. Endüstri bitkileri küçük üreticileri ile
(þeker, tütün, pamuk, keten vb.) iþçilerinin ortak eylemi (taban fiat konusunda vb.), iþçiköylü ittifakýnda somut adýmlar atýlmasýný saðlar ve diðer kesimlere örnek olur. Eylem
platformlarý her sýnýfýn özelliði dikkate alýnarak tespit edilmelidir.
331
THKP-C/HDÖ, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
332
Lenin, Bir Adým Ýleri Ýki Adým Geri, s. 224.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
265
göre hazýrlýk yapacaðý sorusunu da açýða çýkarýr.
“Asgari bir subjektif birikim olmadan hiç bir þey yapýlamaz”.
Bu ve diðer nedenlerle Öncü Savaþý belirli bir subjektif birikimin
(örgütlenmenin) yaratýlmasý ile baþlayabilir. Öncü Savaþýnýn hazýrlýk aþamasý olarak adlandýrdýðýmýz bu aþamada, Öncü Savaþý için
gerekli asgari örgütlenme yaratýlýr. TDAS-I’de ortaya koyduðumuz
bu tespitler ýþýðýnda asgari örgütlenmesini tamamlayarak, 1977 yýlýnda harekete geçen örgütümüzün, bu tespitleri, kimilerince kendi
pasifist çizgilerini gizlemekte kullanýlmýþ, kimileri ise örgütsüz mücadele için yararlanmýþtýr. Özellikle DG-Y oportünistleri ve Yurtdýþý
unsurlarýn (DK-EB-MLSPB vb.) çarptýrdýklarý bu konuyu ele alalým:
Hazýrlýk aþamasý kavramý, tek baþýna nitelik belirleyici deðildir. Her mücadele, her savaþ bir ön çalýþmayý, hazýrlýðý zorunlu kýlar. Keza her deðiþik mücadele biçimi de bir hazýrlýðý zorunlu kýlar.
(Her mücadele biçiminin kendine özgü “mekanizma” gerektirmesi esprisi). Çünkü hazýrlýksýz yapýlan bir mücadelenin, bir savaþýn
yenilgiyle bitmesi kaçýnýlmazdýr. Bunu Lenin þöyle ifade ediyor :
“Yanýnda yeni tehlikeler, yeni fedakârlýklar getiren her
yeni mücadele biçimi buna hazýrlanmamýþ örgütlerin
elbette ‘düzenini bozar’. Eski propaganda çevrelerimizin
düzeni, ajitasyon yöntemlerine baþvurma yüzünden bozuldu. Hemen ardýndan gösterilere baþvurma yüzünden
komitelerimizin düzeni bozuldu.”333 (abç)
Keza Giap, “silahlý mücadeleye hazýrlýk yapmaya karar alýndý” derken, ayný biçimde hazýrlýk çalýþmasýndan bahsetmektedir.
Ayrýca bir parti kongresinden, bir dernek kuruluþuna vb. kadar her
þey bir ön çalýþmanýn, yani hazýrlýðýn ürünüdür ve hazýrlýðý gerektirir.
Biz, hazýrlýk aþamasýnda, Öncü Savaþýna baþlamak amacýyla örgütün yapaðý tüm ön çalýþmayý ifade ediyoruz. Bir baþka deyiþle
Öncü Savaþýnýn hazýrlýk aþamasý, bu savaþýn özelliklerine, mücadele yöntemlerine ve genel geliþimine uygun olarak yapýlmasý
gereken tüm ön faaliyeti ifade eder.
“Yazýlarýnýn hiç bir yerinde Debray, gerilla fokosunun
nasýl ve kim tarafýndan hazýrlanacaðý sorusunu ciddi olarak ortaya atmamýþtýr. Pratik bu sorunun temel sorun
333
266
Lenin, Gerilla Savaþý. Akt. Pomeroy, Gerilla Savaþý ve Marksizm, s. 119.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
olduðunu göstermektedir.”334
Öncü Savaþýna hazýrlýk aþamasý, her ülkenin somut
koþullarýna ve mücadelenin geliþim düzeyine baðlý olarak (objektif
ve subjektif þartlar) deðiþik biçimler alýr. Ancak temel ilke, objektif
ve subjektif ülke koþullarýna tabi olmasý ve bu koþullardan çýkmasýdýr. Bu anlamý ile, hazýrlýk aþamasý deðiþken ve göreli bir
kavramdýr. Farklý objektif koþullar içinde farklý hazýrlýklar yapýlacaðý açýktýr.
Türkiye’nin somut koþullarýný hesaba katmadan ileri sürülecek bir hazýrlýk aþamasý ve bu aþamanýn ürünü bir asgari örgütlenme anlayýþý tamamen sakat bir anlayýþtýr. (Tarihsel geliþimi incelerken ayrýca ele alacaðýz.)
Hazýrlýk aþamasý konusunda ikinci yanlýþ anlayýþ da, bu aþamanýn teknik malzeme hazýrlýðý olarak görülmesidir. Bu anlayýþ,
hazýrlýk aþamasýný Öncü Savaþýný yürütecek örgütün silah, malzeme, teçhizat vb. olanaklarýnýn hazýrlanmasý olarak görür. Böyle bir
anlayýþ, Debray’ýn görüþlerinin baþka sözlerle ifadesinden baþka
bir þey deðildir. Debray’ýn bu anlayýþý þöyle ifade edilebilinir: “Ne
yapmalý? Bir askeri foko kurun. Taktik soru ya da askeri foko nasýl kurulur?’a verdiði cevap ayný ölçüde basittir: Askeri eðitimle kadrolarý bir araya toplayýn, para ve teçhizat edinin, hareket alanlarýndan depolar kazýn, savaþ alanlarýný tanýyýn, hareketli savaþ ile
oyalamak için düþmanýn geliþini bekleyin.”335 Bu anlayýþ, Öncü Savaþýný, salt askeri savaþ olarak ele alan ve salt kýrlarý savaþ alaný kabul eden bir anlayýþtýr. Mahir yoldaþýn da belirttiði gibi, bu, “sol” bir
kendiliðindenciliktir.
Asgari örgütlenme, tüm teþkilat yapýlarýyla, kitle baðlarý ve
iliþkileriyle inþa edilmiþ bir parti deðildir. Asgari örgütlenme, belirli
subjektif (kadro) birikimi saðlamýþ, merkez organlarýný oluþturmuþ
ve Öncü Savaþýna uygun hazýrlýðý tamamlamýþ bir partiyi ifade eder.
Örgüt, savaþ içinde, bir yandan teþkilat yapýlarýný kurarken, diðer
yandan kitlelerle temas kurar, onlarý devrim saflarýna çekmeye çalýþýr ve gerçek proleter kitle partisi haline dönüþür. Asgari örgütlenmeyi inþa edilmiþ proleter kitle partisi olarak düþünmek fahiþ bir hatadýr. Böyle bir olgu hiç bir devrimde olmadýðý gibi,
334
335
Joan Quartim, Brezilya Devrimi ve Regis Debray, s. 119.
Joan Quartim, age, s. 119.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
267
Öncü Savaþýnda da olamaz. Lenin, 1907-12 yýllarý içinde “partinin
inþa edilmekte”336 olduðundan bahseder. Yine Lenin Bolþeviklerin
1903’den beri siyasi bir parti olduðunu söyler. Bu ikisi birbiriyle
çeliþkili deðil midir? Hayýr. Tersine tam bir uyum vardýr. Lenin’in
birinci sözü “proleter kitle partisi” içindir, ikincisi ise devrimciler
örgütünün aðýr bastýðý, iþçiler örgütünün daha azýnlýkta olduðu partiyi ifade eder.
“... savaþ örgütünün ilkelerine göre kurulmuþ olan
partinin, savaþ örgütü olabilmesi için, geniþ proleter
kitlelerini mücadele içinde kucaklamasý þarttýr (...) Parti
proletaryanýn siyasi kitle partisi haline dönüþtüðü zaman, partinin savaþ örgütü olmasýndan bahsedilebilinir.”337 (abç)
Asgari örgütlenme grup demek deðildir. Yani grup oluþturmak, grup çalýþmasý yapmakla asgari örgütlenme nicelik ve nitelik olarak farklýdýr. Her þeyden önce, grup ideolojik-politik çizgisinin
netleþmesi ya da ortaya çýkmasý dönemidir. Ýkinci olarak grup baðlarý (belirli ve sistemli bir ideolojik-politik çizgi olmadýðý için) “kiþisel
dostluklara ya da herhangi bir nedene baðlý olmayan içgüdesel
‘güven’e dayanýyordu”.338 Bu nedenle de belirli bir disiplin sözkonusu deðildir. Asgari örgütlenme ise, belirli bir ideolojik-politik çizgi
etrafýnda biraraya gelen unsurlarýn örgütlenmesidir. Asgari örgütlenme ile parti birbirinden kesin çizgilerle ayrýlamaz. Asgari örgütlenmenin parti ile baðlantýsý, grup ile parti baðlantýsýndan da farklýdýr. Asgari örgütlenmenin partiye dönüþebilmesi için, ayný ideolojikpolitik çizgiyi benimsemiþ tüm unsurlarý baðrýnda toplamýþ olmasý
gerekir. Bu hali ile parti deðildir. Ancak belirli bir toparlanmayý
ve birikimi saðladýðýndan, merkez organlarýný oluþturduðundan partiden ayrýlamaz. Bunun temel nedeni, asgari örgütlenmenin klâsik bir geliþim sürecini deðil, belirli koþullar içersinde ortaya
çýkan geliþimi (partiye doðru) ifade etmesidir. Zaten gruplardan
farklý olmasý da bunu ifade eder.
Asgari örgütlenmeyi gündeme getiren koþullar ise, belirli bir
ideolojik-politik çizginin mevcudiyeti, ve bu çizginin örgütünün
336
337
338
268
Lenin, Örgütlenme Üzerine.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim-I.
Lenin, Bir Adým Ýleri Ýki Adým Geri, s. 230.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
mevcut olmamasýdýr. Bu haliyle teþkilat yapýsý yok edilmiþ bir örgütün teþkilat yapýsýný yeniden kurmayý ifade eder.*
Bu özgül koþullar içerisinde, asgari örgütlenme süreci ile
hazýrlýk aþamasý birbiriyle çakýþýr ve tek bir süreci ifade eder. Bu
nedenle Öncü Savaþýnýn (ve özel olarak silahlý propagandanýn) hazýrlýk aþamasý ile asgari örgütlenmesi bir bütünü oluþturur. Bu yüzden, çalýþma, bir yandan en ileri unsurlarý belirli ideolojik-politik
çizgi etrafýnda toplarken; diðer yandan örgütlenen unsurlarý Öncü
Savaþýna uygun olarak mevzilendirmeyi içerir.
Bu tespitlerin ýþýðý altýnda THKP-C/HDÖ, Politikleþmiþ Askeri
Savaþ Stratejisi (ideolojik-politik çizgi) temelinde, 1971-72’de yürütülen Öncü Savaþý sonucu oluþan etkiyi örgütleyerek ve Öncü Savaþý
(özel olarak silahlý propaganda) için gerekli hazýrlýðý yaparak, yani
asgari örgütlenmeyi tamamlayarak Öncü Savaþýna baþladý. THKPC/HD֒nün pratiði ve yayýnladýðý bildirilere bakýlacak olursa, tüm
bu yapýlanlarýn ve açýklamalarýn bu gerçekleri yansýttýðý görülür.
Çeþitli zamanlarda THKP-C/HD֒nin “parti olduðu, parti gibi hareket ettiði” iddialarý ile sürülmesinin nedeni de budur. Biz her zaman
asgari örgütlenme ile partinin özdeþ olmadýðýný söyledik; ama asgari örgütlenmenin gruplardan da farklý olduðunu belirttik. Bu açýk
bir þeydir, çünkü THKP-C/HDÖ isminden de anlaþýlacaðý gibi THKP
ve THKC’nin üzerinde yükselen, onun yarattýðý etkiyi örgütleyerek,
1972’de kesilen harekete devam etmeyi amaçlar. Ancak (ki en
somut olaný da budur) ortada önder ve temel kadrolarýnýn tamamýný yitirmiþ ve kalanlarý da uzun dönemde, revizyonizmin ve pasifizmin saflarýna geçmiþ bir THKP ve THKC mevcuttur, yani ismi,
ideolojik-politik çizgisi (Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi), pratiði ve pratiðinin yarattýðý etkisi olan bir THKP ve THKC mevcuttur.
Ancak pek çok oportünist ve pasifist THKP-C’nin adýna sahip
çýkmýþtýr. Bu da belli ölçülerde, süreci uzatmýþ (asgari örgütlenme
süreci) ve hazýrlýk aþamasýnýn tamamlanmasýný geciktirmiþtir. Keza
ayný durum revizyonizm ve her çeþit oportünizm ile mücadeleyi
engellemiþtir. Ýlk olarak THKP-C hareketine sahip çýkan oportünist
ve pasifistlerle uðraþmak zorunda kalýnmýþtýr. Bu somut koþullarda
* Asgari örgütlenmeyi bu koyuþ tarzýmýza, bu koþullarýn salt ülkemize özgü olduðu
karþýt olarak söylenebilir. Yine belirtelim asgari örgütlenme, özgül koþullarýn ürünü olduðu
için,mutlak suretteher devrimde ortaya çýkaçaðý diye bir koþul olamaz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
269
biz, gerek THKP-C’nin adýný sömüren pasifist ve oportünistlerden
kendimizi ayýrmak, gerekse asgari örgütlenmenin niteliðini ifade
etmek ve THKP-C’nin kurucu ve önder kadrolarýna olan saygýmýzdan dolayý THKP-C/HDÖ ismini kullanmayý uygun bulduk. Bugün,
bu koþullar geniþ ölçüde önemini yitirmiþ olmakla beraber, tam
anlamý ile ortadan kalkmamýþtýr. Bu nedenle, bir süre daha THKPC/HDÖ adýný örgüt adý olarak kullanacaðýz. “Acilciler” adý ise, örgütümüzün kitlelere yansýyýþýný ifade etmektedir. Tüm bunlara itiraz
olarak, örgütün isminin, örgütün niteliðini ve amaçlarýný tam olarak ifade etmediði ileri sürülebilir. (Ayný tür karþý çýkýþ Parti’nin
“Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi” olmasý içinde ileri sürülebilir.)
“Gerçek siyasal partilerin adlarý hiçbir zaman kendilerine tam olarak uymaz; parti geliþir, adý olduðu gibi kalýr.”(Engels)339 (abç)
Bu konuda Lenin, RSDÝP adýyla faaliyet gösteren örgütün
adý üzerine þöyle söylüyor :
“Diyalektikçi Engels, yaþamýnýn son günlerinde de,
diyalektiðe baðlý kalýr. Marks ve ben der, parti için kusursuz, bilimsel bakýmdan doðru bir ada sahiptik, ama o
zamanlar gerçek bir proleter partisi, yani proleter yýðýn
partisi yoktu. Þimdi 19. yüzyýlýn sonu), gerçek bir parti var,
ama adý bilimsel bakýmdan doðru deðil. Ne çýkar; bu ad
‘kullanýlabilir’; yeter ki parti geliþsin; yeter ki adýnýn
bilimsel bakýmdan doðru olmadýðý aklýndan çýkmasýn
ve onu doðru yönde geliþmekten alýkoymasýn.”340 (abç)
Bu ilkelerden hareketle 1917 Nisan ayýna kadar Lenin RSDÝP adýnýn kullanýlmasýný savunmuþtur. 1917 Nisan’ýnda Parti’nin
adýnýn Rusya Komünist Partisi (RKP) olarak deðiþtirilmesini önerir.
Çünkü bu adý kullanmasýnýn koþullarý mevcuttur.341 Ama bu kez
de “Bolþevikler” adý sorun olur, çünkü örgüt kitlelerce “Bolþevikler”
olarak tanýnmaktadýr. Bunu Lenin þöyle çözümlüyor:
“Belki þaka yapmayý seven biri, biz Bolþevikleri de
Engels gibi avutmaya kalkabilir: Gerçek bir partiye sahibiz; hayran olunacak biçimde geliþiyor; öyleyse þu saçma ve barbar ‘bolþevik’ sözcüðü 1903 Brüksel-Londra
339
340
341
270
Akt. Lenin, Devlet ve Ýhtilâl, s. 90.
Lenin, Devlet ve Ýhtilâl, s. 90.
Geniþ bilgi için Bkz. Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
kongresinde çoðunluðu kazanmýþ olmamýz gibi tamamen rastlantýsal bir olgudan baþka birþey anlatmamasýna karþýn pekala ‘kullanýlabilir’... Cumhuriyetçiler ve ‘devrimci’ küçük-burjuva demokrasisi tarafýndan, TemmuzAðustos 1917’de partimize yapýlan zulümlerin ‘bolþevik’ sözcüðünü halkýn gözünde o kadar onurlu bir
duruma getirdiði þu anda; bu zulümlerin, ayrýca Partimiz tarafýndan gerçek geliþmesi için baþarýlan engin
bir tarihsel ilerlemenin bir belirtisi olduðu þu anda,
belki ben bile, Nisan’da yapmýþ olduðum öneriyi, partimizin adýný deðiþtirme önerisini ileri sürmeye çekinebilirim. Belki, arkadaþlara bir ‘uzlaþma’ önerebilirim. ‘Bolþevikler’ sözcüðünü ayraç içinde koruyarak, partimize
Komünist Partisi adýný vermek biçiminde bir uzlaþma.”342 (abç)
Ve partinin adý Rusya Komünist Partisi (Bolþevikler) kýsaca
RKP (B) olur. (Daha sonra Sovyetler Birliði oluþunca SBKP (B)
olur) Artýk Sovyetlerde, Parti, isim olarak da, kendisine uymuþtur.
Ýþte bu tespitlerin ýþýðýnda ve ülkemizin somut koþullarýnda
THKP-C/HDÖ (Acilciler) adýný kullanmaktayýz. (Ancak THKP-C/HDÖ
tek örgütlenme deðildir. THKP/HDÖ ve THKC/HDÖ olarak iki örgüt
(sözcüðün geniþ anlamýnda) mevcuttur. THKP/HDÖ ve THKC/HDÖ
ortak açýklamalarýnda THKP-C/HDÖ (Acilciler) adýný kullanmaktadýr.)
Bugün asgari örgütlenme ve Parti konusunda, Politikleþmiþ
Askeri Savaþ Stratejisi’ni “savunduðunu” belirten çeþitli kesimlerde
tam bir keþmekeþ hüküm sürmektedir. DG-Y oportünizminin “partileþme süreci”nin ne olduðu, þu ya da bu ölçüde açýða çýkmýþtýr.
Ancak Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni “savunan” bazý kesimlerin “parti” anlayýþý oldukça ilginçtir! Geçmiþte Yurtdýþý grubu
olarak bilinen ve bugün DK-EB-MLSPB vb. 5-6 parçaya ayrýlanlarýn
“parti” anlayýþý þöyledir: EB ve MLSPB belirli seviyede örgütlenmiþ
“proleter devrimci nüveler”, “yuvarlar”dýr; bunlarýn ayrý ayrý ya da
birleþik eylemleri sonucu, bu iki “yuvar” (ya da nüve) birleþerek
“parti”yi oluþturacaktýr. Nitekim legalde DK ismini iki kesimde kullanmaktadýr. Bu anlayýþ, temel fikrini Dr. Kývýlcýmlý’nýn teorik
342
Lenin, Devlet ve Ýhtilâl, s. 90-91.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
271
yazýlarýnda, özellikle “Anarþi yok, Büyük Derleniþ” broþüründe bulur.
“Ayrý yuvarlarýn biraraya gelmesi ile parti oluþturma anlayýþý” Dr.
Kývýlcýmlý’nýn “derleniþ” anlayýþýndan baþka birþey deðildir. Ayrýca
bu unsurlarýn, legalde ayný ismi (DK) kullanmalarýna ve bu yüzden
aralarýnda sorun çýkmamasýna raðmen, bir “çatý” altýnda (illegal)
toplanamamalarý oldukça ilginçtir!
e- Öncü Savaþýnýn Baþlangýcýnda Ortaya Çýkan Sorunlar
Öncü Savaþýnýn baþlangýcý deyince, akla ilk olarak þehir gerillasýnýn yaratýlmasý gelir. Ancak Öncü Savaþýnýn baþlangýç sorunlarý
(Öncü Savaþýnýn genel sorunlarý gibi) salt bunla sýnýrlý deðildir.
Herþeyden önce bu sorunlarýn somutla iliþkin (pratik) sorunlar olduðunu ve bu nedenle ülkenin o an içinde bulunduðu somut
koþullar (objektiftir) tarafýndan belirlendiðini belirtelim. Þu anda,
THKP-C/HDÖ pratiðinde belirli bir dönem sorun olmakla beraber
bugün çözümlenmiþ bu konularýn kýsaca deðerlendirilmesinde fayda görüyoruz.
“... doðru siyasal çizgi ortaya konulduktan sonra örgütsel çalýþma, bizzat siyasal çizginin kaderini, baþarýsýný
ya da baþarýsýzlýðýný, herþeyini belirler.” (Stalin) 343
Öncü Savaþýnda, kadrolarýn çeþitli silahlý eylemlere de girmeleri, onlarýn sürekli kayýp vermesine neden olur. Bu nedenledir
ki, kadrolar her zaman ve her yerde yeni kadro saðlamalý ve
yetiþtirmelidir. Kadro eðitimi ise, siyasi çizginin, yani Politikleþmiþ
Askeri Savaþ Stratejisi’nin kavranýlmasý amacýna yöneliktir (siyasal
eðitim). Bunun dýþýnda, kadrolar, Öncü Savaþýna ve gerilla savaþýna
uygun askeri eðitimden geçerler. Askeri eðitim, kadronun askeri
araçlarý kullanmasýný ve askeri bir harekâtý organize edebilmesini
hedefler.
Öncü Savaþý, kadro (öncü) savaþý olduðu için, bu gerçekler
her zamankinden daha önemli ve temel sorundur.
Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda ortaya çýkan sorunlarýn
baþýnda, bu savaþýn nasýl baþlatýlacaðý, askeri harekâtlarda nelere
dikkat edileceði ve kadrolarýn nasýl mevzilendirileceði gelir. Bu sorunlarý THKP-C/HD֒nün pratiði ile cevaplamaya çalýþalým :
343
272
Stalin, Örgüt Üzerine, s. 9, Hasat Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Öncü Savaþý, Halk Savaþý gibi politikleþmiþ askeri savaþtýr.
Bu mücadelede askeri savaþ biçimi, gerilla savaþýdýr. Gerilla savaþý,
kendine özgü nitelikleri olmakla beraber, savaþýn (askeri mücadele-silahlý güçlerin mücadelesi) genel yasalarýna tabidir. Bu nedenle
Öncü Savaþýna ve özel olarak silahlý propagandaya ait sorunlarý çözümlerken, savaþ ve savaþ yasalarý asla ihmal edilemez. Baþlangýç
sorununda en önemli yaný, Öncü Savaþýnýn (politikleþmiþ olarak)
askeri savaþ niteliðinin getirdiði sorunlar tutar. Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda, çekirdekten yetiþmiþ ve uzmanlaþmýþ asker (savaþçý)
olan kadrolar yoktur. Varolanlar ise, klâsik ordudan gelme olacaklarý için, klâsik savaþ yöntemlerine alýþýktýrlar. Bu nedenle baþlangýçta, kadrolarýn savaþ (askeri mücadele) tecrübeleri yoktur, varolanlar ise politikleþmiþ askeri savaþ yöntemine yabancýdýrlar. Öyle
ise, baþlangýçta gerilla eylemleri bu tecrübe (savaþ tecrübesi) eksikliðini hesaba katar tarzda eylem biçimini ve eylem planýný gerekli kýlar.
Her savaþta olduðu gibi, tüm güçlerin ayný anda mükemmel bir þekilde bir araya getirilmesi ve seferber edilmesi savaþýn
niteliðine aykýrýdýr. Çünkü “savaþýn sonucu tek bir karara ya da
ayný zamanda alýnmýþ birden çok karara” baðlý olamaz. Eðer böyle olsa idi, savaþa yönelik hazýrlýklarýn aþýrýlýða kaçmasý gerekirdi. Bu nedenle savaþýn baþlangýcýnda, belirli plan dahilinde, güçler koþullara uygun olarak savaþa sokulur ve savaþa sokuluþ biçimi
bu gerçekleri hesaba katar. “Ancak, bu, ilk sonucu elde etmek için
harcayacaðýmýz çabalarýn yoðunluðunu azaltmamýz için bir neden deðildir. Olumsuz bir sonuç hiç kimsenin isteyerek göze alacaðý
bir þey deðildir. Çünkü ilk hareketi baþka eylemler izlese bile, ilk
hareket ne kadar kesin olursa sonrakiler üzerine etkisi o kadar
büyük olur.”344 Ýþte ilk sorun bu noktada, yani bu konunun kavranýlmasýnda ortaya çýkar. Böylece “insanýn aþýrý bir çaba harcamak
konusundaki isteksizliði onu daha sonraki kararlardan (ve hareketten) alýnabilecek bir sonuca bel baðlamaya iter; öyle ki, ilk karar için gerekli olan çabalarýn tümü harcanmaz ve bütün güçler
gerekli enerji ile kullanýlmaz”.
Ýþte bu nedenlerden ötürü, (savaþ tecrübesinin eksikliði ve
savaþýn genel yasasý) baþlangýçta, tüm güçler ayný anda kullanýl344
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 51.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
273
maz ve kullanýlabilmeleri için bir zaman gerekir. Bu zaman ise kesinlikle bir bekleyiþ ya da hazýrlýk aný ile saðlanamaz. Böyle bir þey,
savaþa baþlamayý deðil, baþlamamayý, yani hazýrlýðý ifade eder. Bir
askeri savaþ (silahlý aksiyon) biçimi olan genel ayaklanma ile ilgili
olarak Engels’in sözleri bunun en açýk anlatýmýdýr. Keza Lenin ayný
noktadan çýkarak Ekim ayaklanmasýnýn baþarýya ulaþmasýný
saðlamýþtýr. “Kýsa olan devrim aþamasýnda da bolþevik taktik ve
þiarlar derhal ayaklanma deðildir. Bu kýsa dönemde ayrýca kendi
içinde geçiþ devresi, taktik taarruz devresi ve stratejik taarruz
devresi olmak üzere üçe ayrýlýr”345 (abç) Bu üç evreyi tek tek ele aldýðýmýzda görürüz ki, savaþýn ve savaþ tecrübesinin özgül niteliði bunu belirler.
“a- Geçiþ devresi Fransýzcasý: Evrim döneminin hemen bitiminde baþlar. Devrim dalgasýnýn yavaþ yavaþ
yükseldiði ve kitleleri sarsmaya baþladýðý ve kitlelerin inancýnýn, kitlesel eylemlere dönüþtüðü evrenin Fransýzca konuþma taktiðidir.
1905 devrim döneminde, Fransýzca hitabýn bu aksaný
þöyle idi: mahalli siyasi grevler, nümayiþler, genel siyasal grev ve dumayý boykottur.
Bu dönemin Bolþevik taktiðini Stalin þu þekilde açýklamaktadýr: ‘Nümayiþler ve tezahüratlarla öncüye sokak
eylemlerini öðretmek ve ayný zamanda cephe giriþinde
sovyetler ve cephede asker komiteleri vasýtasýyla ihtiyatlarý öncüye baðlamak’. (Leninizmin Ýlkeleri, s: 85)
b- Taktik Taarruz Devresi: Bu kýsa devre, öncünün
þehir eylemlerini öðrendiði, dolayýsýyla halk kitlelerine
önderlik etmeyi becerebildiði ve halk kitlelerine ayaklanmanýn doðru taktiklerini öðrettiði devredir. Bu evre,
halkýn devrimci potansiyelinin iyice yükseldiði, devrim
dalgasýnýn en üst seviyesine yaklaþtýðý, öncünün son hücum öncesi taktik taarruzlarýnýn yoðunlaþtýðý evredir.
Bu devrede baþlýca amaç, düþman saflarýnda yýlgýnlýk
ve panik yaratmak, karþý-devrim cephesini daðýtmak
ve yarýklar açmaktýr.
1905 devriminin taktik taarruz devresinin devrimci tak345
274
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
tiklerini, barikat savaþlarý (sokak savaþlarý) ve þehir gerillasýdýr. Þehir gerillasý, þehir proletaryasýndan oluþur.
Þehir gerillasýnýn çeþitli görevlerinden bir tanesi olarak halk kitlelerine ayaklanma taktiklerini öðretmesi
konusunda Lenin, Moskova Ayaklanmasýndan Alýnacak
Dersler yazýsýnda þöyle demektedir: ‘Aralýktan beri bütün
Rusya’da süregelen gerilla savaþý korkunç þiddet hareketleri elbette bir ayaklanmanýn doðru taktiðini öðretmekte kitlelere yardým edecektir’.
c- Stratejik Taarruz Devresi, Nizami Orduya Geçiþ
ve Ayaklanma: 1905’in 10 Haziran’ýnda Lenin diyor ki:
‘Parlamalar-gösteriler-sokak çarpýþmalarý, devrimci ordu
birlikleri – iþte halk ayaklanmasýnýn geliþimindeki
aþamalar bunlardýr. Artýk son aþamaya ulaþtýk.’
Ýktisadi ve politik buhran iyice derinleþmiþ ve en üst
seviyeye çýkmýþtýr. Artýk beklemek Lenin’in deyiþiyle cinayettir. Ve ayaklanma gündemin birinci maddesi olmuþtur.
Stratejik taarruz nizami ordu ile, düzenli ordu ile yapýlýr.
Son hücum için, önce daðýnýk olan bütün güçler biraraya toplanýr; Kýzýl Ordu yaratýlýr. (Kýzýl Ordu proleter ordusudur.) Barikat savaþlarý ve þehir gerilla taktikleri artýk
yerini Kýzýl Ordunun ayaklanma taktiðine býrakmýþtýr.”346
(abç)
Görüldüðü gibi, ayaklanma, kýsa bir zaman süresinin kapsamakla beraber, birkaç devrelidir ve her bir devre savaþýn ve savaþ
tecrübesinin özgül niteliðine göre biçimlenmektedir. Stalin taktik
taarruz devresini, ayrýca “güç denemesi” olarak ifade eder. (Birinci
evre-geçiþ devresi salt öncüyle ilgili olduðu için ayaklanma için
gerçek baþlangýç sayýlmamakta) Bu evrede düþman güçlerinin durumu ile devrim güçleri belirli boyutlarda “boy ölçüþür”. Eðer düþmaný yenecek yeter güç ve koþullar mevcut deðilse, geri çekilinir.
Ancak bu ricat ediþ, taktik nitelikte olduðunda, baþarýsýzlýk ya da
yenilgi demek deðildir. Ve belirli bir yeni hazýrlýktan sonra tekrar
“güç denenir”. Eðer bu güç denemesinde, zafer için güç ve þartlar
mevcut olduðu hesap edilirse (somut bir hesaplamadýr) saldýrý sürekli kýlýnarak stratejik nitelik alýr. (Stratejik saldýrý, sonuç alma
345
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
275
anlamýna gelir.)
Ýþte genel ayaklanma ile örneklediðimiz savaþ yasalarý, Öncü
Savaþýnýn baþlangýcýnda da (ve de Halk Savaþýnýn baþlangýcýnda)
bu savaþýn özgül niteliklerine uygun olarak ele alýnýr. Devrim süreci uzun bir dönem olduðundan, Öncü Savaþý ve Halk Savaþýnda
temel ilke, savaþa düþmandan daha uzun süre dayanmak ve bu
uzun süreli hareket aracýlýðýyla düþman güçlerini zayýflatmaktýr.
Baþlangýçta bu durum, savaþýn kendine özgü, “dilbilgisi”ni öðrenme ve savaþan güçlere öðretme amacýyla, genel ayaklanmada
olduðu gibi, bir geçiþ-güç denemesiyle kesin savaþ evreleri gündeme getirir. Ancak bu evrelerin Öncü ve Halk Savaþýndaki amaç ve
taktikleri ile genel ayaklanmanýn amaç ve taktikleri farklýdýr.
Öncü Savaþýnýn baþlangýcýnda, savaþýn ve savaþ tecrübesinin özgül niteliði hesaba katýlarak bazý taktikler belirlenir.
Kýr gerillasýnýn ve þehir gerillasýnýn yaratýlmasý, Öncü Savaþýnýn
Halk Savaþýna dönüþümü ve Halk Savaþýnýn stratejik saldýrý
evrelerinde bu hesaplama önem kazanýr.
Görüldüðü gibi, Öncü Savaþýnýn baþlangýç sorunlarý, doðrudan taktiðe iliþkin, taktik sorunlardýr. Bu nedenle, ülkenin o gün
içinde bulunduðu koþullar tarafýndan belirlenir ve koþullara uygun
olarak çözülür (milli krizin durumu, somut güçler dengesi ve o
anki evrede savaþýn amacý).
276
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
LATÝN-AMERÝKA’DA ÖNCÜ SAVAÞI
Küba Devrimi’nden günümüze dek, Öncü Savaþý, silahlý propaganda, gerilla savaþý vb. konularýndaki tüm tartýþmalarda LatinAmerika devrimci mücadelesi örnek olarak gösterilir. Bu örneklemeler Öncü Savaþýnýn III. bunalým dönemi özellikleri sonucu ortaya
çýkan ve tüm geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde geçerli olan Halk Savaþý
öncesi bir aþama olduðu gerçeðini desteklemek için kullanýlýrken,
ayný örnekler Öncü Savaþýnýn geçersizliði ve yanlýþlýðý için de kullanýlmaktadýr. Bu kadar açýk çeliþki, pek az konuda kendisini gösterir.
Ancak tüm olaylarda olduðu gibi, çeliþkiyi yaratan ele alýnan örnektir.
“Savaþta bir aracýn etkinliði denenir ve saptanýrsa o
araç hemen kullanýlýr; biri diðerini taklit eder ve bir de
bakarsýnýz moda haline gelmiþ; artýk deneyin de desteðinde geleneklerimiz arasýna girer ve yavaþ yavaþ teoride de yerini alýr; teori ise genellikle bunun yerinde birþey
olduðunu, doðru olduðunu ispatlamak için deðil, sadece kaynaðýný göstermek için tecrübeden faydalanýr.”347
347
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 193.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
277
Nitekim 1977-78 Türkiye’sinde “silah” olgusu bu þekilde geliþim göstermiþ ve istisnasýz herkesçe kabul edilmiþtir. Artýk 197071’lerde olduðu gibi silah kullanmanýn objektif þartlarý var mý-yok
mu tartýþmasý sona ermiþtir. Ancak sorun “silah kullanmak” deðil,
silahlý mücadele ve bunun politik mücadelenin aracý olarak kullanýlýp kullanýlmayacaðýdýr. Bu nedenle tartýþma (gerçek tartýþma da
budur) devam eder.
“... Kullanýla gelen bir aracý býrakmak, þüpheli bir
aracý kullanmaya karar vermek ya da yenisini benimsemek için tecrübeye baþvurulduðunda durum tamamen
farklýdýr; o zaman delil olarak tarihi örnekler göstermek
gerekir.”348
Latin-Amerika’nýn örnek olarak ele alýnmasý iþte bu olgunun somut bir ifadesidir. Ancak Latin-Amerika örnekleri her tarihi
örnek gibi pek çok görüþ açýsýndan ele alýnýr.
“Ýlk önce, tarihten alacaðýmýz örneði sadece bir fikri
izah etmek (açýklamak) için kullanabiliriz. Çünkü bir
durumu soyut planda incelerken, karþýmýzdaki bizi kolayca yanlýþ anlayabilir ya da hiç anlamayabilir.”349
Bu sakýncayý önlemek için soyut fikirler tarihi örneklerle
somutlaþtýrýlýr. Ancak genelin özelde biçimleniþinin farklýlaþmasý
hesaba katýlmayacak olursa (her ülkenin özgül koþullarý), bu örnekleme, pratiði mekanik aktarmacýlýða dönüþtürülür. Latin-Amerika
deneylerinin bu þekilde bir kullanýmý, yani sadece teorinin daha iyi
kavranmasý için ele alýnýþý Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni
savunanlarca sýk sýk kullanýlýr. Bu kullaným sadece örneðe kýsaca deðinip geçme olduðu için, mekanik aktarmacýlýk anlayýþýna
yol açmasý kaçýnýlmaz olur. Bu da saflarda ortaya çýkan “çocuksu”
Öncü Savaþý ve eylem biçimleri anlayýþý olarak görülür. Genellikle
eylem biçimi konusunda ortaya çýktýðýndan fazlaca önemli olmaz.
Önemi örgütsel disiplinsizliðe dönüþmesidir. Bu da genel-özel,
soyut-somut iliþkisinin kavratýlmasý ile çözümlenir. (Ýkinci çözüm
yolu ise, bizzat pratiktir. Ancak bu yol her durumda geçerli olmakla beraber, dar deneycilik ve pragmatizme yol açabileceðinden sýk
kullanýlan bir yol deðildir. Savaþta (askeri mücadele) bu yol pek
348
349
278
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 194.
Clausewitz, age, s. 194.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
çok yaþamý etkileyeceðinden en son yol olarak kullanýlmalýdýr.
“Ýkincisi, tarihi örnek bir düþüncenin uygulanmasýný gösterebilir, çünkü örnek, genel fikir içinde biraraya getirilmesi
mümkün olmayan tali þartlarýn kavranýlmasýný kolaylaþtýrýr.”350
(abç) Bu durumda, birinci için söylenecek herþey tekrarlanabilir.
Þu anda Latin-Amerika’yý ele almamýzýn ana nedeni budur.
Burada belirttiðimiz iki kullaným biçimi, ayný koþullar için
olumsuz yönde de kullanýlabilir. Zaten mekanik aktarmacýlýk bunun ufak bir örneðidir. Tarihi örneklerde en sýk karþýlaþýlan nokta,
tarihi örneðin yanýlgý ve hatalara yol açmaya olanak tanýmasýdýr.
Bunu yaratan ise, kullanýlan tarihi örneðin hiç bilinmemesi ya da
kullanma amacýnýn açýkça anlaþýlmamasýdýr. Böyle olunca da her
þey subjektivizme dönüþür. Kadrolar ya da samimi unsurlar, örneði kullananlara karþý duyduðu kiþisel güvene (olumlu ya da
olumsuz) baðlý olarak, ya denileni (sonucu) körükörüne kabul
ederler ya da (olumsuz güven) söylenenlerin, örnek de dahil,
hiçbirine inanmazlar. Birinci durumda teori pratik önemini, eylem kýlavuzluðunu yerine getiremez. Ýkinci durumda ise, teori,
(mevcut hali ile hiç yaramadýðýndan) tarih bilimine dönüþür. Böylece yine teori ile pratik birbirinden kopar.
Yeri gelmiþken kýsaca teorik eleþtiriler üzerine birkaç söz
söyleyelim:
Teori, ne düzeyde tarihi örnek kullanýlýrsa kullanýlsýn, tüm
eleþtirileri inandýrýcý ve susturucu bir kanýt saðlayamayýz. “Eleþtiri
teorinin sonuçlarýný (pratiðini) hiçbir zaman birer norm ya da standart olarak kullanýlmamalý, eylemde bulunan kimsenin muhakemesini destekleyen bir rehber saymakla yetinmelidir” diyen Clausewitz çaðýna ait þu savaþ kuralýný örnek veriyor: “Genel olarak
muharebe düzeninde süvarinin piyade ile ayný hizada deðil de
gerisinde yer almasý her ne kadar taktik bir kural ise de, bu ilkeden her sapmayý suçlamak çýlgýnlýk olur.” (Bu örnek Öncü Savaþý
pratikleri ile ilgili pek çok konuyla da verilebilinir)351
Eleþtiri, sadece bu sapmanýn nedenlerini araþtýrmakla
yükümlüdür; eðer bunlar yeterli deðilse (nedenler yeterli olmayýp, bu sapmaya yol açmak zorunda býrakmýyorsa), ancak o
350
351
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 144.
Clausewitz, age, s. 172.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
279
zaman teorice saptanan kurallarý öne sürmeye hakký olabilir.
Öte yandan, bölünmüþ bir saldýrýnýn (parça) baþarý ihtimalini
azalttýðý teoride kabul edilmiþse, böyle bölünmüþ bir saldýrýnýn her baþarýsýzlýða uðrayýþýnda, ikisi arasýnda gerçekten bir
iliþki (teori ile pratik arasýnda) kurmaya yer olup olmadýðýný
araþtýrmadan, hemen baþarýsýzlýðý bölünmüþ saldýrýya baðlamak da ayný derecede saçmadýr. Teoride farklý konulmuþ, ama
pratike farklý uygulanmak zorunda kalýnmýþ bölünmüþ (parça)
bir hareketten hareketle, teoriyi eleþtirmek eleþtiri olmayacaðý
açýktýr. Yapýlmasý gereken, (parça) bölünmüþ hareketin teori
ile baðý olup olmadýðýný (teorinin bunu önerip önermediðini)
araþtýrmak ve bölünmüþ hareketi yaratan nedenleri incelemektir. Gerçek eleþtiri budur.
Bunlarýn tersini yapmakta ayný þekilde yanlýþtýr. Yani bölünmüþ (parça) bir hareket baþarýya ulaþtýðý taktirde, teori tersini savunduðu anlamda, teoriyi hem doðrulamak için kullanmak ya da
teorinin yanlýþlýðýný ileri sürmek aptallýktýr. Önce teori ile pratik baðýntýsý belirlenir, daha sonra pratik (parça hareket) ele alýnýr, baþarý
(ya da baþarýsýzlýk) hangi nedenlerin ve koþullarýn ürünüdür bu
saptanýr. Eðer nedenler ve koþullar genel nitelikte olmayýp, özgül
nitelikte ise her þey anlaþýlýr. Yok genel nitelikte ise, teori eleþtirilir.
Bunlarý yapmadan yapýlacak eleþtiri, yanlýþ ve sakat eleþtiridir ve
de hiçbir yapýcý, olumlu yaný yoktur. Ýþte diyalektik materyalizm
ýþýðýndaki eleþtiri anlayýþý.
“Gerçek diyalektik bireyin yanýlgýlarýný haklý göstermez, ama bütün somutluðu içinde geliþme sürecinin
ayrýntýlý bir incelemesi ile, kaçýnýlmaz olduklarýný kanýtlayabilir, kaçýnýlmaz düþünceleri inceler.”352 (abç)
Buraya kadar kýsa olarak deðindiðimiz tarihi örnek ve eleþtiri anlayýþý, herþeyde olduðundan yüz kat daha fazla örgütsel çalýþma
ve savaþta (askeri mücadele) önem kazanýr. Dünyada herþey gibi,
bütün ile parçalarý arasýnda, sürekli iliþki vardýr, herþey birbirine
baðlýdýr. Bu nedenle en küçük bir þey, ne olursa olsun, örgütte ve
savaþta, herþeyi etkiler ve etkisi ve de önemi ölçüsünde sonucu
da deðiþtirir. Örgütlü bir savaþta, hele hele politikleþmiþ askeri savaþta bu gerçek çok büyük sonuçlar doðurabilir. Önemsiz birþey, küçük
352
280
Lenin, Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri, s. 252.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
bir dikkatsizlik tüm mücadeleyi ve örgütü etkiler ve hatta denebilirse hareketin yenilgisine yol açabilir. Bu gibi sonuca meydan vermemek için ya da bu gibi sonuçtan hareketle, teori hakkýnda bir
hüküm vermemek için olaylar ve olgular, kendi somutluðu içinde ele alýnmalýdýr. Böylece neyin, hangi koþulun zorunlu bir sonucu
olduðu (ya da olmadýðý) ortaya çýkar. Ve böylece teori eylem kýlavuzluðunu yerine getirir.
Ýþte bu tespitlerin ýþýðýnda Latin-Amerika’daki Öncü Savaþý
deneylerini de alacaðýz. Bu geçmiþten çok daha fazla önem taþýdýðý açýktýr. Geçmiþte Latin-Amerika baþarýlara tanýk oluyordu ve
oportünizm-pasifizm “ülkemiz Latin-Amerika ülkeleri gibi deðildir”
diyerek bunlarý dýþlýyordu. Bugün ise, baþarýdan çok, baþarýsýzlýk
sözkonusudur. Birde bunlara ülkemizdeki 1971 yenilgisi ilave edilince, konunun önemi kendiliðinden ortaya çýkmaktadýr.
Burada konuyu üç açýdan ele alacaðýz. Önce Latin-Amerika
ve ülkelerin emperyalist dünya zincirindeki yerini ele alacaðýz. Sonra
Latin-Amerika daki teorik tahlilleri inceleyeceðiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
281
I.
LATÝN-AMERÝKA’NIN GENEL YAPISI
Latin-Amerika bütünü için en sýk söylenen söz “isyancý gelenek” olgusudur. Ancak diyalektik materyalizme göre, herþey
maddi yaþam koþullarý tarafýndan belirlenir. Bu nedenle Latin-Amerika “isyancý geleneði” Latin-Amerika’nýn maddi koþullarýndan ayrý
ele alýnamaz ve maddi koþullardan baðýmsýz deðildir.
Latin-Amerika, ABD emperyalizminin hegemonyasý altýnda
olan bir kýtadýr. Diðer emperyalist hegemonya altýndaki ülkelerden
farklýlýðýnýn baþýnda, 1970 sonrasý emperyalist sistem içinde ABD’
nin mutlak hegemonyasýnýn nispi hegemonyaya dönüþmesine raðmen, ABD’nin mutlak hegemonyasýnýn devam etmekte olmasý ve
bu ülkelerin yönetiminde bizzat kendi “uzmanlar”ýný bulundurmasýdýr. Bu durumu yaratan neden ise Latin-Amerika ülkelerinde emperyalist sömürünün geliþimi ve sürdürülüþ biçimleridir (Emperyalist sömürünün sürdürülüþ biçimi ile, sistemin bütünündeki biçimin
somutta, yani Latin-Amerika’da biçimleniþini ifade ediyoruz).
Latin-Amerika’da emperyalist sömürünün geliþimi, yani emperyalistlerin ülkelere giriþi ve yerleþmesi, diðer geri-býraktýrýlmýþ
ülkelerden farklý deðildir. Ancak diðer ülkelerden daha geç bir dönemde baþlamasý ve kolonyalizme dayanmasý, halklarýn tepkilerinin
yoðun olarak gündeme getirmiþtir. “Ýsyancý gelenek” olarak ifade
edilen bu durum, bir geçiþ döneminin sonuçlarýný ifade eder. Emperyalizmin ülkelere giriþini ve geliþimini en açýk olarak oligarþinin
oluþum süreci içinde görebiliriz:
Latin-Amerika ülkelerinde oligarþinin oluþum sürecini ele
almadan, Latin-Amerika ülkelerinde oligarþi kavramýnýn nasýl kullanýldýðýna kýsaca deðinelim :
Latin-Amerika solunda genel olarak tüm ülkelerde görülen
ayrýþmalar kendini gösterir. Genel olarak “Sovyet-emperyalizmi”
tezini savunanlar (bunlara “Pekinciler” denilmektedir), Sovyetler
Birliðine baðlý klâsik komünist partiler(“Moskovacýlar”) ve gerilla
savaþýný savunan ve de Küba devrimini örnek alan örgütler (“gerillalar”). Ayrýca dönem dönem etkinliði artan troçkistler vardýr. Ýþte
282
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
bu üç (dönem dönem dört) ana sol ayrýþma, kendini özgü bir literatüre ve terminolojiye sahiptir. Ancak Küba Devrimi’ne kadar 1960
yýllarýna kadar) Latin-Amerika ülkelerinde sol tek bir çatý altýnda
toplanmýþtý. Komünist Partiler olarak bir örgütlü yapýya sahip olan
sol, yeni-sömürgeciliðin yerleþmesine paralel olarak bölünmeye
baþlamýþtýr. (Çin’in “sosyal-emperyalizm” tezlerini ortaya atmalarý
ayný döneme rastlar). Bu nedenle soldaki en yaygýn terminoloji
klâsik komünist partilerinin terminolojisidir. Küba Devrimi’yle birlikte silahlý mücadeleyi savunanlarýn KP’lerden kopmalarýyla, bu
hareket kendine yeni bir literatür ve terminoloji yaratmýþtýr. Her
durumda da, terminoloji Latin-Amerika’nýn özgül koþullarýndan kaynaklanýr.
Latin-Amerika 19. yüzyýldan bu yana geniþ topraklara sahip
feodal beylerin sömürüsünü yaþamaktadýr. Latifundista denilen
bu büyük toprak aðalarý Latin-Amerika’nýn en karakteristik özelliðidir. Bunlar varlýklarýný feodal ve yarý-feodal dönemlerden, bugüne
dek sürdürmüþler ve her dönemde (eski ve yeni-sömürgecilik ve
de kolonizm dönemlerinde) emperyalistlerin ve kolonicilerin temel
müttefiki olmuþlardýr.
Latin-Amerika’da oligarþi ilk dönemlerde, iþte bu feodal beylerin (latifundista) tanýmlamasý için kullanýlýr. “Feodal oligarþi”
adýný verdikleri bu egemen sýnýf, ülkelerin feodal dönemini ifade
eder.
Yine Latin-Amerika ülkeleri, 19. yüzyýl ve 20. yüzyýl baþlarýna
dek kolonistlerin iþgaline uðramýþtýr. Özellikle Ýspanyol ve Portekiz
sömürgeciliði baþlý baþýna bir olgudur. 1920’lere kadar tüm LatinAmerika halk hareketleri bu emperyalizm öncesi sömürgeciliðe
karþýdýr. Kolonizm, emperyalist sömürüden ayrý olarak, doðrudan
ülke yönetimine el koymayý ifade eder. Böylece sömürgeci ülkeler
bu ülkeleri, gerek ülkeye daha önce yerleþmiþ yabancýlar, gerekse
yeni adamlar ile yönetirler. Bu da yeni tip bir oligarþiyi oluþturur.
Latin-Amerika’da en sýk kullanýlan oligarþi bunu ifade eder (Kore
oligarþisi gibi). Bu oligarþiler, feodal oligarþiden ve emperyalist
sömürgecilik dönemi oligarþilerinden farklýdýr. Üretimle hiç bir þekilde uðraþmazlar. Onlarýn tek zenginlik kaynaðý siyasal yönetimde
bulunmalarýnýn getirdiði ayrýcalýklardýr. Siyasal yönetimin ellerinden gitmesi ile her þeylerini yitirirler. Bu yüzden hertürlü siyasal ve
ekonomik deðiþime karþýdýrlar. Bu özellikleri ile feodal sýnýflara da,
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
283
kapitalist (isterse emperyalizmle baðýmlý olsun) sýnýflara da karþýdýr.
Jose Martin, Simon Bolivar hareketleri temelde bu oligarþilere
karþý yürütülen bir mücadeleyi ifade eder. Elbette oligarþiler kolonizmin ürünü olduklarý için ayný zamanda anti-kolonisttir. *
Emperyalizmin yeni-sömürgecilikle birlikte geliþip olgunlaþan ve günümüzdeki durumu yansýtan oligarþi ise, toprak sahipleri
ile emperyalizmle baþtan bütünleþmiþ yerli-tekelci burjuvaziyi tanýmlamakta kullanýlýr. OLAS Genel Bildirisi þöyle diyor:
“Latin-Amerika, toprak sahipleriyle ayrýlmaz bir
iþbirliði halindeki ve ülkemizde denetleyici bir oligarþi
teþkil eden zayýf burjuvazinin varlýðý ile nitelenen sarsýntý koþullarý altýnda bulunmaktadýr. Artan boyun eðme
ve bu oligarþinin emperyalizmle hemen hemen mutlak baðýmlýlýðý...”
Bu genel tanýmlamayla birlikte pek çok yazýlarda deðiþik
oligarþi ifadelerine rastlanýr. Bu genel olarak ortak terminolojinin
oluþum halinde olmasýný, özel olarak da eþitsiz geliþimin bir sonucu olarak, her ülkede oligarþinin oluþum sürecinin ayný zaman ve
düzeyde olmamasýný gösterir. Bunlarýn farklýlaþmasýný genel olarak Latin-Amerika ülkelerinde oligarþinin oluþumunu ele alarak
belirtelim:
“Oligarþilerin ortaya çýkýþýnýn, maddi temellerinin üretici güçlerin mevcut üretim iliþkileri tarafýndan engellenmesi olarak ortaya koymuþtuk. Bu duruma göre sömürge, yarý-sömürge ve geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde de oligarþilerin bulunmasý gerekmez mi? Çin, Vietnam’da devrimcilerin karþýsýnda oligarþik dikta mý vardý? Meseleye bu
þekilde bakmak, sorunlarýn derinliðine incelenmesi yerine yüzeysel tahlillerle yetinmektir. Öz ile biçimi karýþtýrmaktýr. Evet, sömürge, yarý-sömürge ve geri býraktýrýlmýþ
ülkelerde de oligarþiler ortaya çýkmak zorundadýr. Ama
bu oligarþiyi salt bir azýnlýk ve bu azýnlýðýn yönetimi kontrol etmesi olarak ele almak demektir. Oligarþinin bundan baþka nitelikleri vardýr. Oligarþi demek, ülkenin politik ve ekonomik yapýsýna bir azýnlýðýn egemen olmasý,
* D. Bravo’nun “Milli Kurtuluþ Cephesi” adlý kitabýnda Louis Constant oligarþiyi tanýmlarken bu açýdan ele alýr.
284
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
merkezi bir otoritenin ortaya çýkmasý ve de halkýn tepkileriyle kendi arasýnda suni bir denge kurmuþ olmasý
(hangi yöntemle olursa olsun) gerekir. Bütün bunlarýn
ortaya çýkmasý aniden deðil, belirli bir evrim (süreç)
gerektirir. Bu evrimin ya da sürecin özelliðinde, ülkenin içindeki durumun az çok iyi olmasý ve toplumdaki patlamalarýn yavaþlamýþ olmasý, yani bir çeþit ‘barýþ’
döneminin hüküm sürmesi gerekir.
Bunun dýþýnda, tam anlamýyla oligarþinin belirginleþmesi için belirli bir azýnlýðýn ülkenin ekonomik hayatýný
kontrole almasý yetmez, ayný zamanda politik hayatý ve
devlet aygýtýný da kontrolüne almasý gerekir. Bunun belirli ölçüde gerçekleþmiþ olmasý oligarþinin olduðunu söylememizi saðlar. Bunun dýþýnda emperyalist
dönemin ayýrdedici özelliklerini taþýyan bir yapýya sahip olmasý gerçek anlamda (günümüz için) oligarþilerden bahsedilmeyi gerekli kýlar. (...)
Bu süreç geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde þu þekilde geliþir:
(genel olarak)
Ülke içinde üretimin, toplumsal çeliþkilerin seviyesine göre, yerli sömürücü sýnýflar –feodaller ve ticaret
burjuvazisi– arasýnda zümreleþme baþlar. Ve bu zümreleþmenin ekonomik ve politik hayatý kontrolüne aldýðý
görülür. Ama oligarþi (emperyalist dönemin) olarak bütün
fonksiyonlarý yerine getiremez (geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde emperyalist sömürüyü korumakla beraber, emperyalist üretim iliþkilerini geliþtiremez). Fakat kýsmi anlamda
da olsa bir oligarþiden sözedilebilinir. (Latin-Amerika devrimcilerinin ‘feodal-oligarþi’ dedikleri budur.) Emperyalizmle baþtan bütünleþmiþ olarak yerli tekelci burjuvazi
geliþtirilirken, emperyalizm sömürüsünü bu azýnlýkla, –
gerçek anlamda olmasa da– oligarþi ile ittifak kurarak
sürdürür. Palazlanan yerli tekelci burjuvazi, baþtan zümreleþerek doðduðundan (tekelci) oligarþi için gerekli objektif þartlarý içinde taþýr. Ülke içindeki oligarþi de (‘feodal-oligarþi’) içinde yer alýr. Bir yandan diðer sömürücü
sýnýflar içinde zümreleþme artarken –ki nedeni emperyalizmdir– yerli tekelci burjuva güçlenir. Bu zaman için-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
285
de (yerli tekelci burjuvazinin içinde yer aldýðý ve eski ‘feodal-oligarþi’den farklý olan) oligarþi devlet aygýtýnda kademe kademe gücünü artýrýr. Tekelci burjuvazi, geliþmesiyle ülke içinde emperyalizmin temel dayanaðý olur ve
oligarþi içinde yönlendirici güç olur. Oligarþinin devlet
aygýtýndaki gücü de (önceleri yürütme organlarýnda, daha
sonra yasama, yargý organlarýnda, bürokrasi ve ordu içinde) artar ve devlet oligarþik bir nitelik alýr. Burada en
önemli nokta, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde kapitalizmin yukardan aþaðýya geliþtirildiðinden oligarþinin gücünün artmasý için ilk þart yürütme organlarýnda (hükümette)
etkili olmak ya da hükümet olmaktýr. (Cunta ya da askeri yönetimin ilk dönemdeki temel nedeni) Ancak bu
þekilde devlet aygýtýný tamamen kontrolüne alabilir ve
yine bu þekilde emperyalist üretim iliþkilerini geliþtirebilir.
Bu süreç devam ederken, sömürücü sýnýflar arasýnda zümreleþme daha da artar. Bunun birinci nedeni,
yerli tekelci burjuvazinin feodaller ve ticaret burjuvazisini eritmesi ya da tecrit etmesidir. Ýkinci nedeni,
emperyalist üretim iliþkilerinin bu sýnýflarýn dayandýðý gerici –kapitalizme göre– üretim iliþkileri ile çatýþmasýdýr.
Bu süreç yerli tekelci burjuvazinin oligarþiye tek baþýna
(baþtan bütünleþtiði için emperyalizmle) egemen olduðu
(oluþturduðu) ve hatta yerli tekelci burjuvazi içinde sanayi
burjuvazisinin oluþturduðu yapýya doðru devam eder (sermayenin yoðunlaþýp-temerküzü esprisi). Bunun gerçekleþmesi için yerli tekelci burjuvazi ve emperyalizm geribýraktýrýlmýþ ülkelerde çeþitli giriþimlerde bulunmaktadýr. (Ülkemizde 12 Mart gibi). Þimdiden bu sürecin ne
zaman tamamlanacaðýný söyleyemeyiz. Ama þurasý kesindir, tekelci burjuvazi bugün oligarþiye iyice hakimdir ve sonuçta tekelci burjuvazi oligarþiye tek baþýna
(emperyalizmle) hakim olacaktýr. Tabi ömrü yeterli olursa!”353
Daha önceki bir broþürümüzde bu þekilde ortaya koyduðu353
286
THKP-C/HDÖ, Oligarþi Nedir?.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
muz geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdeki oligarþi ve geliþimi, Latin-Amerika ülkelerinde de aynen gözlenir. Ancak eþitsiz geliþim yasasý nedeniyle, geliþim, süreç ayný anda, ayný sürede ve ayný biçimde olmaz. Emperyalizmin bu ülkelerdeki giriþimleri farklý olup, kimisinde
bir seferde yapýlarak baþarmýþ, kimi ülkelerde ise bir kaç kez yapmýþ
ve halen yapýlan ülkeler mevcuttur. Ancak gerek ilk dönemde
yürütmeyi ele geçirme, gerekse diðer evrelerde tekelci burjuvaziyi
daha fazla güçlendirmek için temel yöntem “askeri cunta manevrasý” (Che) olmaktadýr. Bu dönemler ayný zamanda devrimciler
için tarihsel önem taþýr. Bu dönemde giriþimin baþarýsýzlýða uðratýlmasý, toplumdaki çeliþkileri düzenleme (suni denge) imkanýný
tekelci burjuvaziye tanýmadýðý için, çeliþkileri (oligarþi içi çeliþkileri
de) keskinleþtirir. Devrimciler bu tarihsel koþullarda subjektif durumun elveriþsiz olmasýna raðmen, harekete geçmek zorundadýr.
Temel görev bu giriþimin niteliðini açýða çýkartmaktýr.
“(bu giriþim) geleneksel kurumlara vurabilmek için
zorunlu bir toplumsal temele dayanmayý ve ayný zamanda her türlü ihtimalini nötralize etmeyi mümkün kýlacak
bir görüntü yaratma gerekliliðine özel önem vermektedir.”354
Ayný giriþimleri Che “burjuvazinin bize önceden o kadar sýk
talim ettirdiði manevralarý” olarak ifade ettikten sonra þöyle diyor:
“Bu, seçimler sýrasýnda devrik diktatörden daha melek yüzlü ve daha tatlý sesli bir baya iktidarýn devri ile, ya
da genellikle ordu tarafýndan yürütülen ve bu arada
dolaylý veya dolaysýz ilerici güçleri destek olarak kullanan
gericilerin bir hükümet darbesi ile olabilir. Daha baþka
manevralar düþünülebilir, fakat taktik hileleri araþtýrmak
amacýmýz deðildir.
Dikkati aslýnda yukarýda sözü edilen askeri cunta manevrasýna yöneltiyoruz.”355
“Dikta, düzenli olarak, önemli bir þiddet uygulamasý
olmadan parçayý kurtarmayý dener. Onu, kendisini maskesiz, yani gerici sýnýflarýn baskýcý diktasý olarak gerçek
kalýbý içinde göstermeye zorlayarak, kimliðinin ortaya çýk354
355
Tupamaros. Uruguay’daki 1973 askeri cuntanýn deðerlendirmesi.
Che Guevara, Askeri Yazýlar, s. 204.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
287
masýna yardým edilir, bu da mücadeleyi artýk geriye dönüþün olmayacaðý son hadde kadar keskinleþtirecektir.”356
Ýþte Latin-Amerika’daki Þili-Uruguay-Brezilya-Arjantin-BolivyaPeru; Orta-Doðuda Mýsýr-Ýsrail-Türkiye-Ýran-Pakistan-Hindistan, hepsi
de kapitalizmin dýþ dinamikle geliþtirdiði ve belli yere (eþitsiz) geldiði ülkelerdir.
Bu, tüm Latin-Amerika ülkelerinde en sýk ve en geniþ görülen durumlardýr. Bir örnek verelim:
Bolivya’da 1952 yýlýnda “küçük burjuvazinin önderliðinde,
geniþ halk kitlelerinin ayaklanmasý sonucu” ülkedeki “feodal oligarþi”ye son verilmiþtir. 1952-64 yýllarý içinde iktidarý alan küçük
burjuvazi bu dönemde “milli ekonomi ve milli burjuvaziyi yaratmaya” çalýþmýþtýr. Ancak ABD emperyalizminin ülkeye giriþi de ayný döneme rastlar. “Milli ekonomi” için yabancý sermayeye geniþ
olanaklar saðlanmýþ ve teþvik tedbirleri yasalaþtýrýlmýþtýr. “Bu süreçte
üç çeþit burjuvazi oluþmuþtur: a- Ýthalatçý burjuvazi (ticaret burjuvazisi) b-gayri milli ve tarýmsal-ihracatçý burjuvazi c-emperyalist
sermayenin burjuvazisi (komprador)”.357 Zaman içinde bu burjuvazinin çeþitli katmanlarý arasýnda (emperyalist üretim iliþkilerinin
geliþmesine paralel) farklýlaþma kesinlik kazanmýþtýr. Ve sonuçta
ticaret burjuvazisi (“ithalatçý burjuvazi”)-sanayi burjuvazisi (“maden burjuvazisi”) ve tarýma dayalý sanayi burjuvazisi (“ihracatçý
burjuvazi”) þeklinde netleþme ortaya çýkmýþtýr. Son iki burjuva kesimi emperyalizme baðýmlý yerli tekelci burjuvaziyi ifade ederler.
Bolivya’da ilk dönemde yönetici sýnýflar “ihracatçý burjuvazi-maden burjuvazisi-ithalatçý burjuvazi ve latifundistlerden oluþur.”
Oligarþinin bu yapýsý süreç içinde daha da zümreleþmiþ (burjuvazinin çeþitli kesimlerin arasýnda netleþme olmasýdýr bu) ve “ithalatçý
burjuvazi (ticaret burjuvazisi) oligarþiden ayrýlmýþtýr.”358 1972 yýllarýna tekabül eden bu durum, bu tarihten sonra Banzer yönetiminin
(askeri yönetim) “alt-emperyalist olma amaçlarýna yönelmesini”
getirmiþtir. Ancak Brezilyanýn mevcudiyeti karþýsýnda Banzer’in
giriþimleri emperyalizmin ülkeye iyice yerleþmesini (içsel olgu) sað356
357
358
288
Che Guevara, Askeri Yazýlar, s. 203.
ELN, Bolivya Üzerine.
ELN, agy.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
lamaktan baþka sonuç vermemiþtir.
1972 yýllarýndaki geliþimin ve askeri yönetime yeniden geçiþ
(ilk kez 1965-70 arasý) salt oligarþi içindeki çeliþmelerden kaynaklanmaz. 1971 yýlýnýn sonlarýnda troçkistlerin yönetimindeki genel
ayaklanma bu durumun gündeme gelmesinin ana nedenlerinden
birisidir.
Emperyalizmin III. bunalým döneminde, 1970’ler sonrasýnda
görülen “alt-emperyalizm” uygulamasý da, ilk kez Latin-Amerika’da
uygulamaya sokulmuþtur. Latin-Amerika’da, geçmiþ dönemlerdeki geliþimi sonucu zayýf da olsa küçük ve orta sanayiye sahip Brezilya “alt-emperyalizm” olarak geliþtirilmiþtir. Diðer Latin-Amerika
ülkelerine göre en fazla ABD sermayesinin bulunduðu ülke Brezilya’dýr. 4 milyar dolar; ikinci sýrada zengin petrol rezervleri olan
Venezüella, 1.8 milyar dolar ve Arjantin, 1.2 milyar dolar) Türkiye’de
tüm yabancý sermaye 200 milyon dolar civarýnda olup, ABD sermayesi 40 milyon dolardýr. Nakit sermayenin bu durumu bile Latin-Amerika’nýn ABD açýsýndan önemini açýða çýkartýr.
Latin-Amerika ülkeleri, tüm geri-býraktýrýlmýþ ülkeler gibi “tek
ürün” üzerinde inþa edilmiþ bir üretime sahiptir. Ancak yerli tekelci burjuvazinin geliþimine paralel “teknoloji transferleri olaðanüstü
arttýrmýþtýr.” Fakat bu durum 1974 sonrasýnda baþlar. Bunun temel
nedeni de Latin-Amerika’nýn (oligarþinin oluþum süreci ile görülür)
iç yapýsýnýn yeni-sömürgeciliðin tam anlamý ile uygulamasýna
elveriþli olmamasý ve ilk iþ bu “elveriþli ortam”mýn yaratýlmasýdýr.
Bu da ancak gerilla savaþlarýnýn tüm kýta çapýnda yenilgiye uðratýlmasýyla saðlanabilmiþtir 1972 yýllarý). *
Latin-Amerika ülkeleri, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdir. Ancak Latin-Amerika ülkelerinin tüm geri-býraktýrýlmýþ ülkelerle ayný
özellikleri taþýmakla beraber, bazý farklýlýklarý da içerir. Bu farklýlýðýn baþýnda emperyalizmin “kýta ölçüsünde bir baský stratejisi
planlamýþ ve geliþtirmiþtir”359 olmasý gelir. Latin-Amerika’nýn ta* Ýkinci bölümde siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi ve yönetimin askerileþmesi 3 ana nedenle olabileceðini belirtmiþtik: a- hakim sýnýflarýn kendi iç çeliþkilerinden
(idare edememeleri); b- geliþen sýnýfsal muhalefetin mevcut üretim ilþkilerini tehdit eder
nitelik almasý; c- doðrudan doðruya iktidara yönelik siyasal altarnatifin ortaya çýkmasý.
Latin-Amerika’daki “askeri yönetim-cunta” olgularýnýn bu üç ana nedeninin mevcudiyeti
ile ortaya çýktýðý açýkça görülür.
359
Che Guevara, Askeri Yazýlar, s. 120.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
289
rihi ve coðrafi koþullarý emperyalizmin kýta çapýnda, bir bütün olarak bir uygulamaya gitmesine imkan tanýr. Ancak ABD emperyalizminin bu “kýta çapýnda”ki uygulamasý, tüm dünyada görülen ve
uygulanan emperyalist politikalardan farklýdýr. Bu fark Latin-Amerika’daki oligarþilerin askeri açýdan iþbirliði yapmalarýdýr. Genellikle “alt-emperyalizm” olgusu ile somutlaþan bu uygulama, LatinAmerika’da Brezilya “alt-emperyalizm”i olarak deðil, ayný zamanda tüm ülkelerin ortak hareketi olarak gündeme gelir.
Örneðin Bolivya’da oligarþinin (ki bir ara coðrafi konumunu
ileri sürerek “alt-emperyalist” olma giriþiminde bulunmuþtur). “Kýta
çapý” askeri uygulamada Þili ile olan sýnýr bölgelerin, doðrudan
Brezilya nezdinde emperyalizmin denetimine ayýrmasý bunu gösterir. Þili sýnýr bölgesi zengin maden yataklarýnýn bulunduðu bu
bölge bir bölgedir ve ayný zamanda “Latin-Amerika’nýn Sierra Maestra’sý” olan Ant daðlarý eteðinde bulunur. Ve Þili 1973 Eylül darbesinde
bu bölge geniþ ölçüde kullanýlmýþtýr. Keza ayný bölge Che’nin 1967
Bolivya hareketinde önemli rol oynamýþ ve Ýnti Predolar bu bölgeden Þili’ye geçmiþlerdir.
Ayný tür “iþbirliði” Uruguay ve Arjantin’de de söz konusu olmuþtur.
“Bu Amerikan panoramasý karþýsýnda, tecrit edilmiþ
bir ülkede zaferin ele geçirilmesi ve saðlamlaþtýrýlmasý
zorlaþmaktadýr... Tarihi zorunluluk nedeniyle (savaþ) kýtasal özellik taþýyacaktýr. Ant daðlarý, Fidel’in dediði gibi,
Amerika’nýn Sierra Maestra’sý olacak ve bir kýtanýn kapsadýðý muazzam topraklar emperyalizmin iktidarýna karþý
ölüm-kalým mücadelesine sahne olacaktýr.
Mücadelenin ne zaman bu kýtasal karakteri alacaðý ve ne kadar süreceðini söyleyemeyiz; fakat kaçýnýlmaz tarihi, ekonomik ve politik koþullarýn sonucu olduðu ve rotasý deðiþtirilmeyeceði için, yükseleceði ve
zafere ulaþacaðýný önceden söyleyebiliriz.”360 (abç)
“Kýtasal devrim stratejisi” olarak formüle edilen bu anlayýþ,
revizyonist ve oportünistlerce troçkizm olarak ifade edilmektedir.
Bunlara göre, kýta devrimi anlayýþý Troçki’nin “Avrupa devrimi”
anlayýþýndan baþka bir þey deðildir.
360
290
Che Guevara, Askeri Yazýlar, s. 209.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Burada uzun uzun Latin-Amerika devrimleri üzerinde fikir
yürütecek deðiliz. Ancak bu karþý çýkýþlar, genel olarak Politikleþmiþ
Askeri Savaþ Stratejisi’nin troçkizm olduðu þeklindeki “eleþtiri”yi
desteklemek için kullandýðýndan üzerine biraz duralým.
Her þeyden önce “kýtasal devrim” anlayýþý, Latin-Amerika’
ya özgü tarihi, ekonomik ve politik koþullarýn ürünüdür. Bu koþullar
(yukarda kýsaca belirttik) unutulduðu ölçüde “kýtasal devrim”
anlaþýlmaz. Ayrýca Latin-Amerika için olduðu kadar, Güney-doðu
Asya devrimlerinde de ayný zorunluluk mevcuttur ve bu nedenle
mücadele bölgesel nitelik almýþtýr. ABD’nin “domino teorisi” olarak ifade ettiði koþullarýn ürünüdür. Bu teori, belirli bir bölgede bir
ülkenin devrim yapmasý ile diðer ülkelerin peþi peþine “düþeceði”ni
ifade eder. ABD emperyalizmi bu gerçekten hareketle, bölgesel ya
da Latin-Amerika’daki gibi kýtasal bir karþý hareket organize etmiþtir.
“Kýtasal devrim” bu emperyalist karþý-hareketin karþýsýnda yapýlmasý gerekenleri ifade eder. Emperyalizmin karþý-hareketi taktik
olmayýp, stratejik nitelikte olduðu açýktýr. En açýk olarak VietnamKamboçya-Laos devrimlerinde görülmüþtür. (Zaten bu ülke
devrimcilerinin bölgesel hareketlerine troçkizm suçlamasý yöneltilmiþtir. Ama ne yazýk ki (!) devrim baþarýya ulaþarak “eleþtiriler”i
haksýz (!) çýkarmýþtýr.)
Sonuç olarak, Latin-Amerika ülkeleri kendine özgü özellikleri
dýþýnda, genel özellikleri ile emperyalist hegemonya altýnda olan,
geri-býraktýrýlmýþ ülkelerdir. Bu nedenle devrim stratejisi, emperyalizmin III. bunalým dönemi geri-býraktýrýlmýþ tüm ülkelerin devrim
stratejisi ile aynýdýr Aralarýndaki fark, her ülkenin kendi özgül koþullarýnýn getirdiði ara aþamalar ve taktiklerdir.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
291
II.
LATÝN-AMERÝKA’DA DEVRÝM STRATEJÝSÝ
Yukarda belirttiðimiz gibi, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerden oluþan Latin-Amerika’da devrim stratejisi Politikleþmiþ Askeri Savaþ
Stratejisi’dir. Ancak dünya çapýnda devrimci örgütler arasýnda bir
koordinasyon (ki bu Komünist Enternasyonal demektir) olmadýðý
için ortak bir terminoloji ve literatür mevcut deðildir. Bu yüzden,
devrim stratejisi farklý biçimlerde ifade edilmektedir. Bu farklýlýk
ülkeden ülkeye deðiþen özellikler taþýmaktadýr. Bu nedenle LatinAmerika devrim teorilerini, her ülkenin kendi koþullarý içinde ele
almak gerekir.
Latin-Amerika devrimci mücadelesini ve teorilerini kavrayabilmek için, genel olarak solun yapýsýný ve ana tartýþma konularýný
bilmek gerekir (ki, bu ayný zamanda literatür ve terminoloji farkýný
belirler).
Latin-Amerika ülkelerinde tüm gerilla hareketleri Komünist
Partileri bünyesinde çýkmýþtýr. Öyle ki kimi ülkelerde (VenezüellaPeru-Bolivya) bizzat KP’ler gerilla savaþýna baþlamýþtýr. Ancak dünya
çapýndaki soldaki ayrýþmalar sonucu bu hareketler kesilmiþtir. Bunun üzerine, programýna silahlý mücadeleyi (ve bir biçimi gerilla
savaþýný) alan ya da alýp pratiðe geçen tüm KP’ler bölünmüþ ve
saflardaki “silahlý mücadele taraftarlarý” ayrý örgütlenmeye baþlamýþtýr. (Bu süreç 1970’lere kadar sürmüþtür.)
Brezilya’da ALN ve MR-8, BKP’den ayrýlmýþ kadrolarca oluþturulmuþ örgütlerdir. ALN kurucusu Marighella BKP Merkez Komitesi üyesidir. Venezüella’da FLN-FALN, VKP-MIR ve diðer sol
gruplarýn ortak baþlattýklarý gerilla savaþýnýn 1962’de durdurulmasýyla
VKP’den D. Bravo ve MIR’dan Fabridio Ojeda tarafýndan kurulmuþtur. Bolivya’da “maoist-troçkist” olarak bilinen ve ELN’e katýlan
Guevara BKP/ML’den ayrýlmýþtýr. Kolombiya’da silahlý mücadele
“kurtarýlmýþ bölgeler ya da özsavunma” anlayýþý ile Komünist Parti
tarafýndan yürütülmüþtür. 1969 yýlýnda KKP’nin silahlý mücadeleyi
“ülkede devrimci bir durum yoktur, gerilla mücadelesi savaþýn
baþlýca biçimi olamaz” diyerek terk etmesi üzerine FARC (Kolom-
292
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
biya Devrimci Silahlý Kuvvetleri), KKP’den ayrýlan kadrolarla faaliyetini sürdürmüþtür.*
Ancak Komünist partinin kurulmadýðý ülkelerde gerilla savaþlarý baþtan ayrý örgütlenmeler tarafýndan yürütülmüþtür.
Uruguay’da MLN (Tupamaros), Arjantin’de ERP-PRT gibi.
Latin-Amerika solunun bu oluþumu nedeniyle devrim stratejisi tartýþmalarý klâsik revizyonist komünist partileri ile silahlý
mücadeleyi savunanlar arasýnda odaklaþýr. Giderek de silahlý
mücadeleyi savunanlar arasýndaki tartýþmaya yönelir.**
Bu koþullar içinde ilk nokta, silahlý mücadeledir. Ýdeolojikpolitik çizgi tartýþmasýnýn bu þekilde baþlamasý, Latin-Amerika dýþýndaki ülkelerde pek çok karýþýklýk yaratmýþtýr. Bilindiði gibi, silahlý
mücadele tek baþýna genel bir ayrýmý ifade eder. Yani devrimin
þiddete dayanýp dayanmayacaðý ayrýmýdýr. Yoksa belirli bir silahlý
mücadele biçimi gündeme getirmez. Latin-Amerika’daki tüm
tartýþmalara bakýlacak olursa, temel sorun, devrimin barýþçýl mý
yoksa silahlý mý olacaðý üzerinedir. Fidel Castro, 1967’de OLAS
kongresinde þöyle diyor:
“Devrimci, ülküsüne ve devrimci amacýna ulaþmak
için türlü yöntemler kullanýr. Sorunun özü, kitlelerin bunun devrimci bir hareket olduðuna, sosyalizmin mücadelesiz olarak barýþçýl yollarla iktidara gelebileceðine inandýrýp, inandýrýlamayacaðýdýr. Bu bir yalandýr ve LatinAmerika’da kim barýþçýl yollarla iktidara gelebileceðini
iddia ediyorsa, kitleleri aldatmaktadýr.”361
Ve tüm Latin-Amerika’daki silahlý mücadeleyi savunanlarýn
iþbirliðini saðlamak amacýyla oluþturulan OLAS kongresi þu kararý
almýþtýr:
“– Latin-Amerika devrimci hareketini Marksizm-Leninizm ilkeleri yönetir.
– Latin-Amerika devriminin temel yolunu, silahlý dev* Daha geniþ bilgi için bkz: Türkiye Devriminin Acil sorunlarý-I, s. 142-43.
** Bu oluþumun Latin-Amerika’ya özgü olmadýðý ileri sürülebilinir. Ancak Latin-Amerika’ daki en önemli olgu KP’lerin belirli bir süre 1965’lere kadar) tüm soldaki tek örgüt
olmasýdýr. Örneðin ülkemizde böyle bir oluþum yoktur. Var olduðu ileri sürülebilecek olan
TKP ya da eski TÝP, disiplinli bir bütünü, yani kelimenin tam anlamý ile örgütü ifade etmezler.
361
F. Castro. Akt. Pomeroy, Gerilla Savaþý ve Marksizm, s. 387.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
293
rimci mücadele teþkil eder.
– Bütün diðer mücadele biçimleri, bu temel yolu geliþtirmek ve geciktirmemek koþuluyla kullanýlýr.
– Ülkelerimizin çoðunda gerillalar kurtuluþ ordularýnýn
nüvesidir ve devrimci mücadeleyi baþlatýp sürdürmenin
en etkili yolunu teþkil ederler.
– Devrimin yöneticiliði bir örgütlenme ilkesi olarak,
baþarýyý garantilemek üzere, ‘birleþik bir siyasal ve askeri kumanda’nýn varlýðýný gerektirir.”362
“Azgeliþmiþ Amerika’da kýrsal bölgeler silahlý savaþ
için temel alanlardýr.”363
Bu genel tespit Che tarafýndan þöyle formüle edilir:
“Küba’daki devrimci savaþ o zamandan beri kýtanýn
ilerici partilerinin teorik tartýþmalarýnda gerilla savaþýnýn
sorunlarý ortaya atýlmakta ve uygulama olanaklarý ile amaca uygunluðu, karýþýk polemiklerin konusu olmaktadýr.
(...) Herþeyden önce, mücadelenin bu özel biçiminin
hedefe ulaþmak için bir yöntem olduðu aydýnlatýlmalýdýr. Her devrimci için zorunlu, þaþmaz olan bu hedef,
politik iktidarýn ele geçirilmesidir.”364 (abç)
Ayný konuda Fidel Castro þöyle diyor:
“Baþka bir deyimle uygun koþullarýn bulunduðu bütün
bu ülkelerde baþlýca görev olarak, gerilla savaþýnýn rolünün önemi üzerinde dururken, diðer silahlý mücadele
biçimlerini küçümsüyor deðiliz... Gerilla savaþý mücadelenin ana þeklidir. Fakat ortaya çýkabilecek diðer silahlý mücadele türlerini de dýþarýda býrakamaz.”365 (abç)
Ancak “gerilla siyasal bir örgüt, siyasal bir hareket tarafýndan örgütlenir.”366
Sonuç olarak, devrim stratejisi þöyle ifade edilebilir: Politik
iktidarýn ele geçirilmesi silahlý mücadele ile olacaktýr. Ancak bu
süreç uzun bir süreçtir. Bu savaþta, ilk dönem silahlý mücadelenin
bir biçimi olan gerilla savaþý temel araç olarak kullanýlýr.
OLAS Genel Bildirisi, Aðustos 1967.
Che Guevara, Askeri Yazýlar, s. 134.
364
Che Guevara, Gerilla Savaþý: Bir Yöntem.
365
F. Castro. Akt. Pomeroy, Gerilla Savaþý ve Marksizm, s. 387.
366
F. Castro. Akt. Pomeroy, age, s. 358.
362
363
294
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
“Küçük savaþçý çekirdeklerin baþlattýðý mücadeleye
giderek sürekli bir þekilde yeni yeni güçler katýlýr, kitle
hareketleri boy göstermeye baþlar, eski düzen yavaþ yavaþ
yýpranýr, çöker; ... gerilla savaþý, yavaþ yavaþ kök salacak
ve saðlam bir temele oturacak; bundan sonra gerilla birliðinin geliþmesi için temel bir unsur olan üsler oluþacaktýr
... Kurtuluþ savaþýnýn kural olarak üç aþamasý vardýr: birincisi, kaçmakta olan küçük silahlý gücün düþmana darbe indirdiði stratejik savunma aþamasý; silahlý güç, küçük
bir çevrede pasif bir savunma yapmak için sinmez, tersine, savunmasý, yerine getirebileceði sýnýrlý saldýrýlardan
oluþur. Bundan sonra düþmanýn ve gerillanýn eylem
olanaklarýnýn istikrarlý olduðu denge noktasýna ve nihayet
büyük kentlerin iþgaline, büyük kesin çarpýþmalarýn, düþmanýn tamamen yokedilmesine götürecek olan baský
ordusunun çevrilmesi, son aþamasýna varýlýr. Her iki
gücün birbirini karþýlýklý ciddiye aldýklarý denge noktasýna eriþildikten sonra gerilla savaþý, bundan sonraki
geliþimi sürecinde yeni özellikler kazanýr.”367 (Che)
“Gerilla savaþýnýn, savaþýn bir aþamasýný oluþturduðu,
bu aþamanýn tek baþýna zaferle sonuçlanamayacaðý
kesinlikle ortaya konmuþtur. Bu savaþýn ilk aþamalarýndan
biridir, sürekli büyümesi için direniþ ordusu düzenli ordu
karakteristliði kazanýncaya kadar geliþecektir ... Zafer daima düzenli ordunun eseri olacaktýr.”368 (Che)
Görüldüðü gibi Öncü Savaþý ve Halk Savaþý, gerilla savaþý ve
örgütlenmesi açýsýndan konulmaktadýr. Ancak “bu demek deðildir
ki, gerilla hareketi, herhangi bir ön çalýþma olmaksýzýn doðabilir
ya da siyasal yönelimi olmaksýzýn varolabilen bir þeydir.”369
Che ve Castro’nun bu açýklamalarýnda Öncü Savaþý ile Halk
Savaþýnýn, iç içe geçmiþ tek bir sürecin iki aþamasý olarak ele
aldýðý açýkça görülür. Ama belirtildiði gibi, her iki evrede de farklý
özellikler mevcuttur. Bir baþka deyiþle, Che ve Castro, Öncü ve
Halk Savaþýný, halk kurtuluþ savaþýnýn (tek süreç) iki aþamasý ola367
368
369
Che Guevara, Gerilla Savaþý: Bir Yöntem.
Che Guevara, Gerilla Savaþý: Bir Yöntem.
F. Castro, Akt. Pomeroy, Gerilla Savaþý ve Marksizm, s. 385.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
295
rak formüle eder. Ayný þeyi D. Bravo þöyle ifade ediyor:
“Kitleler silahlý mücadele saflarýna heyecanla katýldýklarý zaman, devrim yeni bir karakter kazanýr;
muhtevasýyla olduðu gibi biçimiyle de öncü (avangart)
savaþtan Halk Savaþý aþamasýna geçilir.”370 (abç)
ELN (Bolivya’daki Che’nin kurduðu Ulusal Kurtuluþ Ordusu)
ayný þeyleri þöyle ifade ediyor:
“Bizim uzatýlmýþ savaþ stratejimiz Marksizm ve Leninizmin ýþýðýnda üç büyük aþama öngörmektedir; bunlarý
þöyle özetleyebiliriz :
1- Gerilla Savaþý: Bu Nancahuazu’da baþlayan ve
hâlâ devam eden savaþtýr. Gerilla taktiði ister istemez
baþka yöntemlerle (kitle ajitasyonu, sendikalarýn harekete geçirilmesi, grevler, yollarýn iþgali vb.) güçlendirilmiþ
esas yöntemdir. Bu yöntemin amacý düþmaný geriletmek ve halkýn örgütlenmesini hazýrlamaktýr. Bu uzun
dönem süresince geri çekilme hareketlerinin ardýndan
mücadelenin yükseldiði dönemler gelecektir. Bütün yöntemleri kullanmayý bilmek, ama her zaman dönemin temel yöntemine baðlayabilmek; iþte devrimci öncünün
yapmasý gereken budur.
2- Ayaklanma Aþamasý: Halk çeþitli bölgelerde ayaklanma hareketine giriþtiði zaman nitel bir sýçrama
gerçekleþecektir. Bu, gerilla geliþtiði ölçüde mümkün olacaktýr; ayný zamanda gerilla da geliþmeye devam edecektir. Ama dönemin esas görevi ayaklanma olacaktýr.
Bu ayaklanma merkezi iktidarýn ele geçirilmesi için bir
mücadele biçimi olacaktýr. Ama temel nokta sistemin
tamamen daðýtýlmasý ve bir üst aþamaya geçilmesi olacaktýr.
3- Ulusal Savaþ: Gerillanýn geliþmesi, halkýn ayaklanma dönemi boyunca kitle halinde savaþa katýlmasý
emperyalizm için dayanýlmaz olgulardýr. Emperyalizm uydularý aracýlýðýyla (Brezilya alt-emperyalizmi bu amaçla
yaratýlmýþtýr) doðrudan müdahale etme gerekliliðini görecek yýkýlmakta olan burjuva sisteminin yýkýntýlarý üzerin370
296
D. Bravo, Milli Kurtuluþ Cephesi, s. 106, Ant Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
de bir halk iktidarýnýn örgütlenmesini engellemek için
elinden geleni yapacaktýr. Emperyalist müdahale halkýn
mücadelesini bir ulusal savaþa dönüþtürecektir; bu savaþ
süresince düzenli ordular çarpýþacaktýr; ama düþmanýn geri saflarýna vurmak üzere gerilla mücadelesi ve
halkýn ayaklanmasý da sürecektir. Ve ulusal savaþ stratejik açýdan bütün kýta üzerindeki halklarýn mücadelesi
aracýlýðýyla kýtasal bir karaktere sahip olacaktýr.”371 (abç)
Che Guevara, ilk dönemdeki gerilla kavramýný da þöyle tanýmlýyor:
“Gerilla, en üstün derecede bir kurtuluþ savaþçýsýdýr,
halktan seçilen, kurtuluþ savaþýnda halkýn savaþçý öncüsüdür ... Gerilla savaþý bütün halkýn baskýcý egemenliðine karþý savaþýdýr. Gerilla hareketi, bu savaþýn silahlý öncüsüdür. Gerilla ordusu ise, bir bölgenin veya ülkenin
bütün halkýný içerir.”372 (abç)
Mücadelenin niteliðini ise þöyle belirtiyor:
“Mücadele politik-askeridir, böyle geliþmeli ve bundan ötürü böyle olmalýdýr.”373
“... devrimci savaþ baþýndan itibaren politikleþmiþ
askeri savaþtýr.”374
“Latin-Amerika’da proletaryanýn iktidar alternatifi olabilmesi için, silahlý mücadelenin sýnýf mücadelelerinin
yolu olduðu, politikleþmiþ askeri savaþ geçerlidir.”375
Görüldüðü gibi, terminoloji ve özgül koþullarýn oluþturduðu
noktalar hariç, Latin-Amerika’da devrim stratejisi, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’dir. Ancak bu stratejik çizginin kavranamayýþý
zaman zaman çeþitli sapmalara yol açmýþtýr.
a- Fokoculuk Üzerine
Latin-Amerika’da devrim stratejisi üzerine olan bu tartýþma
ve açýklamalar içinde en önemli yan fokoculuktur.
ELN, Bolivya Üzerine.
Che Guevara, Gerilla Nedir?
Che Guevara, Askeri Yazýlar, s. 213.
374
J. Quartim, Regis Debray ve Brezilya Devrimi.
375
J. Quartim, Regis Debray ve Brezilya Devrimi.
371
372
373
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
297
Debray’ýn “Devrimde Devrim” adlý kitabýnda formüle edilen
ve tüm dünyada fokoculuk olarak ifade edilen bu anlayýþýn gerçek
niteliði kavranýlmalýdýr. Aksi halde, her hareket ya fokocu olarak,
ya da sað-pasifizm olarak ele alýnýr. Fokoculuðun ele alýnmasýný
zorunlu kýlan etken de, devrimci mücadelenin politikleþmiþ askeri
savaþ olmasýndan ileri gelir. (Bilindiði gibi, askeri savaþta yenilgi,
en hafifinden, pek çok kadronun yaþamýný yitirmesiyle sonuçlanýr.
Böylece diðer durumlardan farklý olarak “kaybedilen” kadro kesinlik ifade eder. )
Debray’ýn “Devrimde Devrim” kitabý, “terimin Leninist anlamý ile bir taktikler kitabýdýr. Bu kitap, devrim anlayýþýný ve karakterini
incelemiyor, sadece nasýl yapýlacaðýný inceliyor”.376 Böylece fokoculuðun ilk özelliði ortaya çýkýyor: devrim stratejisi olmayan
mücadele.
“Kapitalist devlet iktidarý nasýl yýkýlýr? Baþka deyiþle,
kuzey Amerika askeri yardým heyetiyle sürekli olarak takviye edilen ordu; yani kapitalist iktidarýn belkemiði nasýl
kýrýlýr? (...) Uygun olarak seçilmiþ kýrsal alanlarda yavaþ
ya da hýzlý bir hazýrlýktan sonra gerilla savaþlarý; halk
ordusunun ve gelecekteki sosyalist devletin çekirdeði olarak seyyar (hareketli) bir stratejik kuvvet geliþtirmek.”377
Ýþte fokoculuðun tüm devrim anlayýþý bu kadardýr. Ancak
bu “nasýl yapýlmalý” sorusuna Debray’ýn cevabýný anlamak için, bu
soruyu yerli yerine oturtmak gerekir.
Herþeyden önce Debray, devrimin gerilla savaþý ile zafere
ulaþacaðýný ileri sürmez. Debray, devrimin halk ordusunun yürüttüðü bir Halk Savaþý ile zafer kazanacaðýný kabul eder. Debray için
temel soru, ordunun nasýl yaratýlacaðýdýr. Bir baþka deyiþle suni
denge nasýl bozulacaktýr?
Debray, suni denge olgusunu görmekle beraber, bu dengenin nasýl kurulduðunu hangi yöntemlerle hangi araçlarla sürdürüldüðünü anlamamaktadýr. Onun için bu konular çözümlenmiþtir.
Debray’a göre suni denge salt siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi ile kurulan ve salt askeri nitelik taþýyan bir olgudur.
376
377
298
J. Quartim, Regis Debray ve Brezilya Devrimi.
R.Debray, Devrimde Devrim.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
(“Kapitalist devlet iktidarý” ile “ordu”yu özdeþleþtirmesi bundan
ileri gelir). Çok tali olarak da soldaki “reformist” yüreksizlik ve ortodoks komünist partilerinin ihaneti”378 suni dengeyi yaratýr. Bu da
Debray için suni dengenin politik niteliðidir.
Suni denge olgusu bu þekilde ele alýnýnca yapýlmasý gerekenler birbiri peþi sýra gelir:
“Gerilla güçleri, askeri örgüt bakýmýndan olduðu kadar, eylemde de sivil halktan baðýmsýzdýr. Bundan ötürü,
köylü halkýn doðrudan doðruya savunmalarýný üstlenmelerine gerek yoktur. Halkýn korunmasý düþmanýn askeri potasýnýn yok edilmesi sürecine baðlýdýr. (...) Devrimci gerilla gücünün ana amacý düþmanýn askeri potansiyelini yok etmek ise, insiyatifi ele almaksýzýn, onun
gelip hücum etmesini bekleyemez...
Baþarýlý bir pusu, iþkencecinin yok edilmesi, nakledilen silahlara el koyuþ, bunlar herhangi bir Amerikan ülkesinde ortaya çýkabilecek reformist yüreksizliðe en iyi
cevaptýr.”379
Görüleceði gibi Debray’ýn anlayýþý, suni dengenin eksik tanýmlanmasý üzerinde yükselir. Bu doðaldýr, dünyayý farklý yorumlayanýn deðiþtirme tarzý da farklý olacaktýr.
Debray, “silahla kontrol altýna alýnmayan kitle hareketlerine
girilmez” formülasyonunu, doðrudan kendiliðindencilik anlayýþý çerçevesinde yorumlar. Onun için kitle hareketlerini kontrole alacak
silahlý güç önemli deðildir; önemli olan kitle hareketine saldýracak silahlý gücün olmasýdýr. Bu da ancak oligarþinin resmi zor
kuvvetlerine saldýrmakla saðlanabilir. Böylece “kitle örgütlenmesi
ile silahlý güç, silahlý güç ile kitle örgütlenmesi birlikte büyür” ilkesi,“oligarþinin silahlý gücü imha edildikçe kitle örgütlenmesi oluþur” þeklinde kendiliðinden gelmeciliðe dönüþür (ekonomizm).
“Sýnýflar arasý iliþki ve çeliþkilerin, oligarþik devlet aygýtý ile kitlelerin tepkileri arasýndaki dengeyi indirgenmesi, mekanik bir yorumla ‘etki-tepki’ olarak ele alýnýrsa ve
iktisadi ve sosyal muhtevasý kavranamazsa, ayný (‘etkitepki’) mekanikliði içindeki düz mantýk toplumu bir fis378
379
R. Debray, Devrimde Devrim.
R. Debray, Devrimde Devrim.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
299
ke ile yýkabilecek bir yapý olarak ele alýr. Bu taktirde ‘sol’
foko anlayýþýnýn temellerine varmýþ oluruz. Aslýnda ayný
mekanik kavrayýþ iktisadi köklerini kavrayamamýþ olduðundan içinde ekonomizmi de taþýr. Etki (karþý-devrim) tepkiyi (devrim) sindirdiði zaman ekonomizme bütün çýplaklýðý ile ortaya çýkar.”380
Evet, suni denge olgusunun (ki III. bunalým döneminin geribýraktýrýlmýþ ülkelerindeki en karakterist özelliðidir) mekanik kavrayýþýn sonucu kendiliðinden gelmecilik olacaktýr.
Bu kendiliðindencilik ve mekanik anlayýþ, tüm Debray formülasyonlarýna egemen olur. Debray için, politik ve askeri kadro
ayrýmý yapmak yanlýþtýr, ama politik kadro olabilmek için önce askeri fokodan geçmek gerekir.
“Salt askeri kiþiler bu iþi (silahlý mücadele) yapabilirler ve bir gerilla grubunu yönetirken edindikleri deneyle
ayný zamanda politikacý da olurlar.”381
Tüm bu anlayýþlarýn temelinde suni denge olgusunun eksik
ve tek yönlü (mekanik) ele alýþýn sonucu ortaya çýkan askeri yönün politik yönden önde olmasý tespiti yatar. Öncüler, kitleleri
daha sonra politik açýdan kazanabilmesi için önce askeri olarak
kazanýlmalýdýr. Bunun tek yolu da oligarþinin “askeri potansiyelini
yok etmektir.” Bu anlayýþýný þöyle ifade eder:
“Propaganda ve ajitasyon çalýþmalarý –yani örgütü halka tanýtma ve anlatma ve bölgesel yönelimi kitle örgütüne dönüþtürme çabalarý– temel mesele olur ve ilerde
savaþlar buna baðlýdýr. Propaganda, savaþýn kurtarýcý
yapýsýna tanýklýk eder ve bu masajý yavaþ yavaþ yýðýnlarýn zihnine sokar. Bundan baþka üretimin örgütlenmesine, vergi toplanmasýna, devrim yasalarýnýn anlaþýlmamasýna yardýmcý olur. (...) Bugün Latin-Amerika gerilla hareketlerinde bu eylemlerin gündeme alýndýðý bir aþamaya
gelindiðini görmedik (...) Bir baþka deyiþle, silahlý propaganda askeri hareketten önce gelmez, askeri harekâtý izler. Silahlý propagandanýn iþi gerilla cephesinin dýþýnda deðil, içindedir. Önemli nokta þudur: Mev380
381
300
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
R. Debray, Devrimde Devrim.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
cut koþullar altýnda en önemli propaganda biçimi askeri eylemdir.”382 (abç)
Bugün ülkemizde de sýk sýk gündeme getirilen silahlý propaganda anlayýþlarýnýn Debray’ýn bu sözleri ile ayniyeti açýktýr. Debray’ýn bu sözlerinin diðer bir ifadesi ise, “silahlý eylem baþlý baþýna
propagandadýr.”
Silahlý propagandayý, yani politik mücadelenin bu biçimini,
salt askeri harekâta ya da silahlý eyleme indirgemek, onun politik
özünü ve mücadele biçimi olmasýný inkârdan baþka bir þey deðildir. Silahlý propaganda, somut politik hedeflere yönelik olarak, yani
siyasi gerçekleri açýklamak amacýyla, gerilla savaþýný (ya da silahlý
eylemi) bir araç olarak ele alan ve de bu gerilla eylemi üzerinde
yükselen ajitasyon, propaganda, bilinçlendirme, siyasi eðitim ve
örgütlenme çalýþmalarýnýn bütünselliðidir.
“Che ve Ýnti Predo, silahlý propagandayý, ancak silahlar
(silahlý eylem), devrimin hedeflerini yýðýnlara doðru açýklanmasý tarafýndan desteklenirse propaganda sayýyorlardý (...)
Politik baþarýya dönüþtürülemeyen askeri baþarý,
bir askeri baþarý olmaktan çýkar ve askeri mücadeleye yol açmayan bir politik çalýþma, politik çalýþma
deðildir.”383
Ýþte en özlü olarak silahlý propaganda içindeki askeri ve politik yönlerin ifadesi.
Debray’ýn silahlý propagandaya bakýþ açýsý, onu bir mücadele biçimi olarak ele almak yerine, gerilla savaþýndaki propaganda
çalýþmasýnýn biçimi olarak düþünmekten kaynaklanýr. Bu düþüncesine de Che’nin propaganda çalýþmalarý ile ilgili söylediklerini destek
yapar. Oysa Che, propagandanýn yer (gerilla cephesi içinde ve dýþýnda) ve biçimlerini (yerel ve ulusal) belirtir. Yoksa mücadele biçimi olarak bir bütünsel çabayý ele almamýþtýr.*
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Debray, Latin-Amerika’da oligarþinin oluþum süreci içerisinde ortaya çýkmýþ, geçici ve özgül koþullarý
* Burada Marighella’nýn psiklojik yýpratmayý, oligarþiye karþý yalan haber yayma þeklinde
sinir savaþý olarak tanýmlamasýný anýmsatalým. Marighella da bu kavramý kendi bakýþ
açýsýndan ele alýr. Týpký Debray gibi.
382
R. Debray, Devrimde Devrim.
383
J. Quartim, Regis Debray ve Brezilya Devrimi.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
301
ele alarak, milli krizi en olgun düzeyde deðerlendirmiþ ve suni
dengeyi mekanik bir yorumla “etki-tepki”ye indirgemiþtir. Bunun
sonucu olarak, askeri yön temel alýnmýþ ve politik yön askeri yöne
tabi kýlýnmýþtýr. Bu da kaçýnýlmaz olarak örgütlenme anlayýþýna
yansýmýþtýr.
Uzun vadeli ve sistemli bir plan (strateji) olmayýnca, her türlü hareket ve her parçadaki çalýþma, birbirinden baðýmsýzlaþýr. Bütünü oluþturmasý düþünülen hareketler, sürekli bütünü parçalar. Her
askeri eylem bir öncesi ile çeliþir ve bir üste yönelmez. Buna ilave
olarak, her þey kendi sýnýrlarý içinde (parçada) ele alýndýðýndan, askeri eylemler genel politik koþullardan ve stratejik hedeften ayrýlýr.
Böylece politik ve askeri yön karþý karþýya gelir. Tüm bunlarýn sonucunda, tüm bu parçalarý tek bir merkezi yönetim altýnda birleþtirerek
uyumlu bir bütün olarak stratejik hedefe yönelten bir örgüt gereksiz olur. Fokocu anlayýþýn “örgütsüzlük” anlayýþý olarak tanýmlanmasýnýn nedeni budur. Debray’ýn “önemli”, ama “bir teferruat” olarak
kabul ettiði þey “merkezi bir örgütün” gereksizliðidir. Bu konuda
Küba Devrimi’ni örnek olarak gösterir. Debray’a göre:
“Belli koþullar altýnda, siyasal ve askeri yön ayrý olmayýp, çekirdeðini gerilla birliðinin teþkil ettiði halk ordusundan ibaret tek bir organik bütün teþkil ederler. Öncü
parti bizzat gerilla fokosu biçiminde bulunabilir. Gerilla
gücü çekirdek halinde bulunan partidir.”384
“... hiç bir gerilla hareketi yeni bir parti örgütlemeye kalkýþmadý, aksine kendi savaþçýlarý arasýndaki
doktrin ya da parti bölünmelerini ortadan kaldýrmaya
çalýþtý.”385 (abç)
Böylece “savaþmaya kararlý her kiþi, eline silahýný alýp daðlara (sierraya) çýkmalýdýr”. Ve bunlar “hem halkla, hem de kendi
aralarýnda” bað kurmamalýdýrlar. Ancak her bir grup ya da kiþiler,
savaþta belirli mesafeler kat ettikten sonra, bir araya gelebilirler.
Sonuç olarak, belirli bir devrim stratejisi olmayan gerilla
hareketinin, birbirinden baðýmsýz unsurlarca yürütülmesi önerilir.
Böylece ülke çapýnda denetimi güçlü olan oligarþi, gücünü daðýtmak zorunda kalacaktýr. Yani oligarþinin gücü bölünmüþ
384
385
302
R. Debray, Devrimde Devrim.
R. Debray, Devrimde Devrim.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
olacaktýr. Ve her bir gerilla birimi, savaþta belirli mesafeler kat
ederek, çelikleþecek ve “topraða kök salacaktýr.” Bundan sonra bir
araya gelmeleri ile halk ordusu oluþacak ve iktidar ele geçirilecektir.
Ýlk bakýþta herþey hem basittir, hem de kolaydýr. Ancak sorunun özüne inildiðinde gerçeklerin bu kadar basit ve sorunlarýn bu
kadar kolay çözümlenemeyeceði görülür. Oligarþinin taktik planda
çok güçlü olduðu ve bütün ülke çapýnda denetimi elinde tuttuðu
bir ülkede, gerilla güçlerinin baðýmsýz bir daðýlým içinde olmasý,
oligarþinin deðil, gerillanýn gücünü böler. En basit savaþ kuralý bile
bu gerçeði kanýtlar. Oligarþinin gücünü böleyim derken, gerilla kendini bölerek yokedilmesinin objektif koþullarýný yaratýr. Bu koþullarda, subjektif faktörler, yani gerillanýn savaþkanlýðý, özverisi ve
tecrübesi objektif durumu ortadan kaldýrmaz. Olsa olsa, süreci
(yok olma süreci) uzatabilir. Bu olguyu “Türkiye Devriminin Acil
Sorularý-I”de þöyle ifade etmiþtik:
“Çok sayýda ve küçük gruplarýn varlýðýný teþvik ederek
harekete canlýlýk kazandýrmak ve düþman gücünü bölmek çizgisini dünya devrimci pratiði mahkum etmiþtir.
III. bunalým döneminde küçük ve baðýmsýz çok sayýda grupla iþe baþlayýp da geliþebilen bir tek gerilla
mücadelesi yoktur. Venezüella ve Peru’da merkezi bir
kumandaya baðlý olmayan gerilla gruplarý ülkelerin çeþitli
bölgelerine daðýlmýþlardýr. Venezüella’da bu gruplarýn
çoðunluðu henüz hazýrlýk aþamasýnda ordu tarafýndan
daðýtýlmýþtýr. Peru’da ise, gerilla savaþý küçük gruplarca
baþlatýlmýþ ve baþlangýçta oldukça da baþarýlý olmuþtur.
Ancak diðer etmenlerin yaný sýra, merkezi bir kumandanýn bulunmamasý sonucu gruplar arasýnda eylem birliði
saðlanamamýþ, birkaç grup ileri atýlýrken diðerleri geride
kalmýþ ve ordu gerilla gruplarýný birer birer yok etmiþtir.
Düþmaný parçalamak isterken öncü kendini parçalamýþtýr.”386
Venezüella’da 8 ayrý cephede baþlatýlan gerilla savaþýnda D.
Bravo’nun içinde yer aldýðý Falcon cephesi ayakta kalabilmiþtir.
Bunun nedeni de Falcon’daki gerillalarýn süreci (yok olma süreci)
386
THKP-C/HDÖ, Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I, s. 174.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
303
uzatmalarý ve bu uzayan zaman içinde VKP’nin oligarþiyle “ateþkes” anlaþmasý yaparak savaþý fiilen býrakmasýdýr.
Denebilir ki, oligarþinin gücünü bölmek ve daðýtmak taktik bir sorun deðil, stratejik bir hedeftir. Hangi biçimde olursa
olsun, oligarþinin gücünü bölmeyi taktik bir hedef ve amaç
olarak ele almak, maddi ve teknik olarak (ve de siyasi olarak
tecrit saðlanamamýþtýr) zayýf olan devrim güçlerini bölmek demektir.
Debray, gerilla birimleri arasýnda bað kurulmamasýný önerirken ikinci neden olarak da, gerillanýn gizliliðini ileri sürer. Gerilla
birimleri kendi aralarýnda bað kurarlarsa, bir tarafla verilen açýk
(yakalanma vb. nedeniyle) tüm gerilla birimlerini etkiler ve yokolmayý getirir.
Debray, bu ikinci nedenle de, sorunlarý salt taktik açýdan
ele aldýðýný açýkça ortaya koyar. Gerillanýn ya da bir partinin baþlangýçta tecrübesiz olmasý ve açýk verme olasýlýðýnýn yüksek olmasý
kaçýnýlmaz bir olgudur. Ancak bu durum geçicidir. Ve geçici olduðu anlamýyla taktik öneme sahiptir. Ayrýca baþlangýçtaki bu durumdan zarar görmemek için çözüm, güçleri baðýmsýzlaþtýrmak deðil,
daha fazla merkezileþtirmektir. Ancak merkezi bir örgüt, anýnda
tüm parçalarý uyarabilir ve tedbiri alabilir. D. Bravo, “düþmanýn
saldýrýsý karþýsýnda katlanmayý belirli bir plan doðrultusunda
saðlayabilecek bir örgüt yaratýlmasý”387 gerekliliðinden bu nedenle söz eder. Üçüncü olarak, “açýk verme” olasýlýðý sadece baþlangýçta
olmayýp, devrimci savaþýn her döneminde söz konusu olan bir
durumdur. Baþlangýç evresinde, açýðýn açtýðý gedik ya da verdiði
zarar, diðer dönemlerden daha yüksek olabilir, ancak salt bu
evre için geçerli deðildir. Bu nedenle baþlangýç evresinde açýk verme olasýlýðýnýn ve vereceði zararýn büyüklüðü karþýsýndaki önlemler taktik nitelikte olup, stratejik mücadeleyi yürüten örgütün taktik mevzilenmesini ifade eder.
Debray’ýn gerilla birimlerinin aralarýnda bað kurmamalarý
için üçüncü nedeni, halk kurtuluþ cephesinin oluþturulmasýdýr.
“En küçüðü halk ordusunun çekirdeði olan gerilla
fokosudur. Çekirdeði yaratacak olan Cephe deðildir, ama
çekirdek geliþtikçe milli devrimci cephenin yaratýlmasýný
387
304
D. Bravo, Milli Kurtuluþ Cephesi, s. 110.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
saðlar. Sadece kurtuluþ programýnýn çevresinde deðil,
mevcut olan bir þeyin çevresinde Cephe yaratýlýr.”388
Debray’ýn bu tezi hiç þüphesiz, halk kurtuluþ cephesinin
tüm halkýn kurtuluþ cephesi olarak, somut adýmlarla ve somut
eylemlerle kurulacaðýna dayanýr. Ancak Debray, halk kurtuluþ cephesinin politik niteliðini ve politik örgütlenme olduðunu unutmaktadýr. Zaten gerilla hareketi cepheyi deðil, halk ordusunu doðurur. Bir baþka deyiþle, gerilla, halk ordusunun çekirdeðidir. Ama
baþlangýçta (Öncü Savaþý) politik ve askeri kadrolarýn birbirinden
ayrýlmamasý, Cephe’nin oluþum halinde olmasý ve gerilla savaþý
temelinde geliþmesi Debray’a dayanak teþkil eder. Yine de Debray bu olgunun geçici ve tavrýn taktiksel niteliðini unutmaktadýr.
Böylece, Debray’ýn gerilla savaþý anlayýþý üzerinde yükselen
örgüt anlayýþýnýn, örgütsüzlüðün ve kendiliðindenciliðin ürünü olduðu açýða çýkar. Debray için,“gerilla fokosundan önce, kelimenin
tam anlamýyla öncü yoktur”.389 Gerilla, devrimci mücadelenin
baþlangýcýdýr.
Son olarak Debray’ýn savaþ alanlarý üzerine mekanik anlayýþýna deðinelim. Debray için tek savaþ alaný kýrlardýr ve gerilla savaþý kýr gerilla savaþýný ifade eder. Bu anlayýþýn yanlýþlýðýný söylemeye gerek yoktur sanýrýz.
“... Küba devriminin yanlýþ yorumlanmasýnýn sonucu
ortaya çýkan militan sol çizgi; fokocu görüþ: Þehir ve
kýr iliþkilerini, silahlý propaganda ve öteki mücadele biçimlerini diyalektik bir bütün olarak görmeyen, tek ve bütün
olarak kýrlarý ve silahlý propagandayý temel alan, þehirlerin
ve öteki mücadele biçimlerinin tali rolünün önemsemeyen bir görüþtür. Bu görüþün temelinde, geri-býraktýrýlmýþ
ülkelerdeki milli krizin en olgun bir þekilde deðerlendirilmesi, öncünün mücadelesi ile köylülerin derhal silaha
sarýlarak, savaþýn kýsa zamanda Halk Savaþýna dönüþeceði düþüncesi yatmaktadýr. Dolayýsýyla bu çizgi de ‘sol’
kendiliðindenciliktir.”390
Regis Debray tarafýndan “Devrimde Devrim” kitabýnda for388
389
390
R. Debray, Devrimde Devrim.
J. Quartim, Regis Debray ve Brezilya Devrimi.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
305
müle edilen bu anlayýþýn, yani fokoculuðun pek çok yenilgiye neden olmasý, doðrudan, tepki olarak, onun reddini oluþturmuþtur.
Ancak Debray’ýn ortaya attýðý sorunlarýn yanýnda, (herþeyi hazýr
kabul ettiði için) “ortaya atmadýðý” sorunlar cevaplanmadýðý için
fokoculuðun reddi þehir mücadelesini temel almasýný gündeme
getirmiþtir. Ama sorunlar çözümlenmemiþtir. (kýr-þehir iliþkisi, silahlý
propaganda ve diðer mücadele biçimleri, Öncü Savaþý, suni denge
vb.). Bu kez de þehir mücadelesi üzerinde merkezileþen bir militarizm sapmasý (“sol” sapma) ortaya çýkmýþtýr. Bu sapma, temelinde,
yine reddettiði fokoculuða dayanýr. Tek farkla ki: þehirlerde ortaya çýkan “fokoculuk” (militarizm). *
b- Þehir Gerillasý ve Þehir Mücadelesinde Militarizm
Latin-Amerika’daki gerilla savaþlarý, 1967 yýlýnda Che Guevara’nýn Bolivya’da öldürülmesi üzerine geniþ ölçüde durdurulmuþtur. OLAS Kongresi sonrasýna tekabül eden bu dönemden itibaren, þehir gerilla savaþý, 1972 yýlýndaki genel yenilgi dönemine
kadar, Latin-Amerika devrimci mücadelesinin odaðý olmuþtur. 196872 yýllarý içinde geniþ çaplý þehir gerilla savaþý içersinde ortaya çýkan sapmalar ve yanlýþlýklar, ayný zamanda bu dönemin özelliklerini
ifade eder. Bu da, kýr gerillasý temelinde geliþmeyen ve de kýr
gerillasýna dönüþmeyen þehir gerilla savaþý.
Þehir mücadelesindeki militarist yanlýþlýk, tüm gerilla örgütleri tarafýndan yapýlmýþtýr. Bunun temel nedeni, þehir gerillasýnýn
kýr gerillasýyla olan diyalektik bütünlüðünün saðlanamamýþ olmasýdýr. Saðlanamamýþtýr, çünkü þehir gerilla savaþý, kýr gerillasýna yönelik bir çizgi olarak deðil, tek baþýna ele alýnmýþtýr. Ancak bu ele
alýþ tarzý teorik olmaktan çok, pratiktir. Bu da yanlýþlýðýn, þehirlerin
niteliðinin bir zorlamasý sonucu ortaya çýktýðýný gösterir.
* Burada fokoculuðu, Debray’ýn “Devrimde Devrim” kitabý temelinde ele aldýk. Ancak
bu kitabýn taktikler kitabý olmasý ve bu sýnýrlýlýðýn anlaþýlmamasý üzerine fokoculuðun oluþtuðu açýk bir gerçektir. Ayrýca “Devrimde Devrim”, salt taktik açýdan ele alýndýðýnda çok
mükemmel çözümlemeler ortaya koymuþtur. Özellikle Latin-Amerika’da silahlý mücadeleyi
savunanlar arasýndaki “öz-savunma ya da kurtarýlmýþ bölge” taraftarlarýnýn (baþlangýçtan
itibaren, yoksa Halk Savaþý için deðil) yanlýþlýðýný sergilemesi kitabýn en olumlu yanýdýr.
Keza, hareketli gerilla birliðinin taktik ve teknik sorunlarýný ele alýþý pek çok öðreticiliðe
sahiptir. (Bu da Debray’ýn Latin-Amerika’daki gerilla savaþý pratiklerini aynen aktarmasýnýnda
sonucudur. ) Fakat stratejisiz ve stratejiye baðýmlý olmayan taktik olamaz.
306
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Bu konuda Brezilya ve Uruguay þehir gerilla savaþlarý tipik
birer örnektir.
Uruguay’da genel olarak solun bölünmüþlüðüne karþýn, gerilla savaþý tek bir örgüt tarafýndan yürütülmektedir. Ulusal Kurtuluþ
Hareketi (MLN) ya da kamuoyunda tanýnan adýyla Tupamaros,
þehir gerilla savaþýnýn en zengin deneylerine sahip bir örgüt olarak
belirmesinin nedeni de budur.
Bugün MLN (Tupamaros) pratiði incelenecek olursa, geliþtirilmiþ ve yaygýnlaþtýrýlmýþ bir þehir gerilla savaþý karþýmýza çýkar.
Ancak MLN’nin bizzat belirttiði gibi, “tek baþýna þehir gerilla savaþý
kendisini yok eder ve devrimci mücadele tek boyutu ile kýsýr döngüye girer.”391 1972 yýlýnda MLN’nin yenilgisinin temel nedeni de
budur. Ancak “Uruguay kýrlarý olmayan bir ülkedir.”392
MLN’nin kurulduðu 1965’den, genel bir yenilgiyi yaþadýðý 1972
yýlýna kadarki pratiðini incelemenin gerekliliði de iþte bu nedenden kaynaklanýr.
Uruguay, yüzölçümü küçük, ama nüfus yoðunluðu büyük
olan bir ülkedir. Ülke nüfusu milyonluk büyük þehirlerde toplanmaktadýr. Kýr denebilecek bölgeler, tarýmýn yapýldýðý ova bölgeleri
olup, tarýmda kapitalizm egemendir. Uruguay’ýn bu coðrafi özelliklerinin yaný sýra, tüm geri-býraktýrýlmýþ ülkeler gibi, nüfusun büyük
kesimini küçük-burjuvazi oluþturmaktadýr. Buna karþýlýk proletarya
azýnlýkta olmakla beraber, sendikal örgütlenmesini tamamlamýþ
ve geniþ bir örgüt tecrübesine (sendika) sahiptir. Zaten Uruguay iþçi sendikalarýnýn ilk kurucusu olan Raul Sendic, ayný zamanda
MLN’nin kurucusudur.
MLN, ilk olarak 1965 yýlýnda adýný duyurmuþtur. Bu tarihte
ABD emperyalizminin Vietnam’a asker göndermesini protesto etmek amacýyla, Philips fabrikasý bombalanmýþtýr. Ancak bu
dönemde örgüt olarak bir merkezi yapýya ve bir isme sahip olmadýklarýndan Tupamaros adýný kullanmýþlardýr. Daha sonraki
dönemde pek çok silahlý eylemi gerçekleþtiren MLN’nin, en büyük
eylemi, Mitrione’yi (CIA ajaný) kaçýrýp, kurþuna dizmeleridir. Artýk
MLN salt ülkede deðil, dünya çapýnda adýný duyurmuþtur.
Mitrione eyleminin en önemli yaný, bu CIA ajanýnýn tüm
391
392
R. Gott, Tupamaros, Pelican Yay.
R. Gott, age.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
307
Latin-Amerika ülkelerindeki kontra-gerilla hareketlerinin örgütleyicisi olmasýdýr. Nitekim MLN’nin Mitrione’yi sorgulamasý sýrasýnda
bu kiþinin Panama’daki kontra-gerilla eðitim merkezinde eðitmen
olduðu ortaya çýkmýþtýr.
Uruguay devrimci mücadelesinde bir dönüm noktasý olan
bu eylemin peþi sýra, ayný yýllarda emperyalizmin tüm geribýraktýrýlmýþ ülkelerde baþlattýðý karþý-saldýrý, burada da baþlatýlmýþtýr.
Bu dünya çapýndaki emperyalizmin genel kontra-gerilla operasyonunun Uruguay uygulamasý, emperyalizmin genel bir taktiðini sergilediði için oldukça önemlidir. (Ayný tür taktikler zaman zaman ülkemizde de uygulanmýþtýr).
Uruguay, 1973 yýlýna kadar, Latin-Amerika’da temsili demokrasinin (gizli faþizm) icra edildiði ender ülkelerden birisidir. Ülkede
genel seçimle birlikte Juan Borda Berry baþkanlýðýna seçildi. Oligarþinin en gözde politikacýlarýndan birisi olan Borda Berry hükümeti döneminde MLN’nin Mitrione’yi kaçýrmasý ile birlikte, oligarþinin siyasal zoru askeri biçimde maddeleþtirmesi zorunluluðu ortaya çýktý. Ancak devrimci mücadelenin gelmiþ olduðu seviye, temsili
demokrasinin durumu ve de Uruguay ordusunun kitleler gözünde
yýpranmýþlýðý (iþkenceci ordu), bu maddeleþmenin tedrici olarak
oluþturulmasýný gerektirmiþtir. Böylece çok yönlü bir plan uygulamaya sokulmuþtur.
Birinci olarak, gerekli kitle desteðini saðlayabilmek için ikili
bir uygulamaya girilmiþtir: Bir yandan mevcut düzen partileri içersindeki sol ittifaký (Frente Amplio-Sol Cephe) kitleler gözünde deðer
yitimine uðramasýný saðlamak; diðer yandan da MLN hakkýnda ön
operasyon ve istihbaratlar yapmaktý. Bunun üzerine ilk olarak “...
Eðitim Üzerine, Sendikalarýn Düzenlenmesi Üzerine, Kültürel Ýþler,
Devlet Güvenliði Üzerine vb. gerici yasalar”393 çýkarýlmýþtýr. Diðer
yandan ikili bir amaç güden faþist milis saldýrýlar yoðunlaþtýrýlýr.
JUP denilen bu faþist milis örgütleri, genel kitle pasifikasyonunu
saðlamaya çalýþýrken, özel olarak da Frente Amplio’nun kitle tabanýný pasifize etmeye çalýþýyordu. Bir de buna ek olarak, devrimci
harekete hedef þaþýrtma görevini üstlenmiþlerdir. Geniþ kitle saldýrýlarýna yönelen faþist milis güçleri (JUP) karþýsýnda Frente Amplio’nun ve UKP’nin yapacaðý hiçbir þey yoktu. Herþeyden önce
393
308
Tupamaros. Uruguay’daki 1973 askeri cuntanýn deðerlendirmesi.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
bunlarýn örgütlenmeleri barýþçýl yöntemlere dayanýyordu.
Faþist milis güçleri, bir yandan da “ölüm müfrezeleri” denilen ve doðrudan sol ve demokrat örgütlerin kadrolarýnýn öldürülmesine yönelik bir örgütlenmeyi ve hareketi yürütmektedirler.
“Ölüm Müfrezeleri”, faþist milis güçleriyle oligarþinin resmi zor güçleri arasýndaki iþbirliðinin en açýk örneðini teþkil ediyordu. Doðrudan
doðruya polis tarafýndan örgütlenen ve genellikle eski polis ve askerlerden oluþan “Ölüm Müfrezeleri” faþist milis saldýrýlarýn odak
noktasýný teþkil etmekteydi.
Bu oluþum içinde, “sol”daki genel deðerlendirme ise, revizyonizm ve pasifizmin evrensel özelliðini taþýmaktaydý. Onlara göre,
faþist milis güçlerinin saldýrýlarýnýn ana hedefi MLN’nin gerilla savaþýydý. Eðer MLN gerilla eylemlerini durdurursa bu saldýrýlar da duracaktý! Sýnýf mücadelesini klâsik bir mekaniklik içinde “etki-tepkiye”
indirgeyen bu ekonomist anlayýþ, giderek, “ordunun emperyalizm
ve oligarþiye karþý halkýn doðal müttefiki” ilan ederek, askeri yönetimi desteklemeye varmýþtýr. Ancak oligarþinin amacý açýktýr. Oligarþinin hedefi, kitle pasifikasyonu ve kendi iktidarýnýn güçlendirilmesi olunca, saldýrýlarý, salt silahlý örgütlerle sýnýrlý kalmayacaðý ortadadýr. Zaten silahlý devrimci örgüt, örgütlenmesinde illegaliteyi temel
aldýðýndan (ki politikleþmiþ askeri savaþ buna daha da zorunlu kýlar) faþist milis saldýrýlardan etkilenmesi çok daha sýnýrlý olacaktýr.
1972 yýlýyla birlikte faþist milis güçlerinin yoðun saldýrýsý
karþýsýnda Frente Amplio ve özel olarak UKP’nin yapacaðý hiçbir
þey kalmamýþtýr. Yavaþ yavaþ kitlenin pasifize edildiðini gören bu
çevreler seslerini yükselttiler. Madem ki, “uyuyan” goril (faþist milisler kastediliyor) MLN tarafýndan “uyandýrýlmýþtýr”, öyleyse kitleyi
de MLN korumalýdýr! Ancak faþist milisleri tekrar “uyutacak” olan
halktýr, halkýn en doðal müttefiki de ordu olduðuna göre “ordu
görev baþýna” gelmelidir!
Ýþte revizyonizmin ve pasifizmin bu ihanet çizgileri karþýsýnda
MLN, faþist milis güçlere karþý kýsmi bir hareket düzenler. MLN’in
tespitleri içersinde kararsýz olduðu bir nokta vardýr: Faþist milis
güçleri ile çölüm müfrezeleri” ayrý mýdýr? Eðer ayrý ise, faþist milis
güçlerin (JUP) hareketleri iktidara yönelik baðýmsýz bir faþist hareket olmak durumundadýr. Bu karasýzlýk, MLN’in hareketlerinde
kendisini açýkça gösterir.
Nisan 72 baþlarýnda, bir kýsým sendika yöneticilerinin (ki ço-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
309
ðunluðu UKP üyesidir) öldürülmesi üzerine, MLN, geniþ bir karþý
hareket düzenler. Bir hafta içersinde “ölüm müfrezeleri”nden 10’a
yakýn kiþi öldürür. Ancak karþýlýðý çok daha aðýr olur. Polis-faþist
milis güçlerinin ortak bir hareketiyle 10’dan fazla MLN ve UKP kadrosu katledilir. UKP kadrolarý çölüm müfrezeleri” tarafýndan, MLN
kadrolarý ise polis operasyonlarý sonucu katledilmiþtir. Buna ek
olarak, sýkýyönetim ilan edilmiþ ve ordu-polis birleþik operasyonu
ile geniþ bir tutuklama kampanyasý baþlatýlmýþtýr. Bu dönemde
MLN, baþta Raul Sendic olmak üzere yönetim kadrosunun yakalanmasýyla karþýlaþmýþtýr.
“Baþka bir þeyin olmasý mümkün olmadýðýndan, bir
kez askeri zafer elde edildikten sonra Silahlý Kuvvetler
ülkenin siyaset sahnesinde asýl aktörler haline gelmeye
baþladýlar.”394
Ve Þubat-Haziran 73 askeri yönetim açýk hale geldi.
Hiç kuþkusuz 73 yýlýnda askeri yönetim açýkça kendini ilan
ettiðinde, MLN, Nisan 72-Þubat 73 süresince pek çok kadro yitirmiþti. Ancak yine de Haziran 73 darbesine karþý tavýr alabilecek ve
gerilla savaþýný devam ettirecek güce sahipti. Ancak buna raðmen
karþý-tavýr geliþtirilmemiþtir. Bunun nedeni ikilidir :
Birinci olarak, “makinanýn nerede aksadýðýný tespit etmek,
bozulan parçalarýn yerine yenisini koymak” amacýyla hareketi durdurmuþlardýr.
Ýkincisi ise, ki ayný zamanda “makinanýn bazý parçalarýnýn
bozulmasý”ný getirmiþtir, revizyonizmin ve pasifizmin güçlenmesidir. Her darbenin örgüt saflarýnda yýlgýnlýða yol açmasý ve revizyonizmin ve pasifizmin güçlenmesine neden olmasý kaçýnýlmazdýr.
“... darbe olgusunun reformist yorumu ilk elde bu
darbenin faþist karakterini tam olarak göstermemiþ ve
hedefini Bordaberry’nin istifasýna ve silahlý kuvvetlerdeki
bölünmelere yöneltmiþtir. Bu olgu, ayný zamanda bazý
arkadaþlarýmýzýn da kafasýný bulandýrmýþtýr.”395
Ýþte MLN’nin (Tupamaros) yakýn örgütsel tarihi. Þu anda
yeniden örgütlenme ve hazýrlýk çalýþmasýna devam eden MLN pratiði göstermiþtir ki, þehir gerilla savaþý sýnýrsýz ölçüde geniþleyemez,
394
395
310
Tupamaros. Uruguay’daki 1973 askeri cuntanýn deðerlendirmesi.
Tupamaros. Uruguay’daki 1973 askeri cuntanýn deðerlendirmesi.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
þehir gerilla savaþýnýn geliþmesi ve yaygýnlaþmasý kýr gerilla savaþý
temelinde olmak zorundadýr.
Bu son gerçek, þehir mücadelesinde yoðunlaþan militarizm
ya da þehir fokoculuðunun durumunu açýða çýkartýr. Bu militarizm
sapmasý, en belirgin olarak Brezilya þehir gerilla savaþýnda ortaya
çýkar. Ancak MLN örneðinin gösterdiði gibi, militarizm sapmasý da,
pratiðin zorlamasý sonucu ortaya çýkar. Zaten MLN’in pratiði, bu
pratik zorlamanýn kanýtlanmasýdýr. (Ama bu MLN’in militarizm sapmasý içinde olduðu demek deðildir. MLN tespitleriyle bu zorunluluðu
sergilemiþtir. Uruguay’da ortaya çýkan, militarizm sapmasýndan
daha çok, þehir gerilla savaþýnýn tek biçim olarak ele alýnmasý (zorunlu bir ele alýþ) sonucu ortaya çýkan bir yenilgidir.)
Latin-Amerika devrimci mücadelesindeki militarizm sapmasýnýn en tipik örneklerini troçkist enternasyonal (kendilerine
“4. Enternasyonal” (!) diyorlar) ile baðlantýlý hareket eden örgütler
teþkil eder. Brezilya’da MR-8, bunun en açýk savunucusudur.* (Bunlarýn eleþtirisini yapmayý gereksiz görüyoruz.)
* Burada militarizm sapmasý ile militarist yanlýþlýðý birbirinden ayýrmak zorunludur.
Birinciyi açýk bir çizgi olarak savunan yarý-troçkist hareketler için kullanýyoruz. Ýkincisi ise,
Marksist-Leninist örgütlerin pratiðinde ortaya çýkan hatalarý ifade eden bir olgudur.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
311
BEÞÝNCÝ BÖLÜM
TARÝHSEL GELÝÞÝM
Tarihsel geliþim, doðrudan ülkemiz koþullarý ve iliþkileri içinde, genel olarak silahlý devrimci hareketin, özel olarak bu harekete
damgasýný vuran THKP-C’yi ifade etmektedir. Bugün istisnasýz tüm
revizyonist ve oportünist fraksiyonlar, gerek kendi “teorik” tespitlerini kanýtlamak, gerekse Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin
“yanlýþ”lýðýný sergilemek amacýyla, tarihsel geliþim üzerine “eleþtiri
ve özeleþtiri” düzmektedirler.
Genel olarak silahlý devrimci hareketi, özel olarak THKP-C’
yi tarihsel bir geliþim içerisinde alýnmasý hangi amaçlarla olursa olsun, bazý kurallara uymak zorundadýr. Bunlarýn baþýnda (isterse
adýna “eleþtiri” denilsin, isterse “özeleþtiri”), tarihsel geliþimin incelenmesinin salt sonuçlarýn ifade edilmesi olamayacaðý gelir. Tarihsel
geliþimin incelenmesinde en önemli nokta, sonuçlarý yaratan nedenlerin tespitidir. Ancak bu þekilde yapýlan bir inceleme ya da
eleþtiri, pratiðin daha doðru yürütülmesine olanak tanýr.
“... Marksist felsefi materyalizm, dünyayý ve onun yasalarýný tümüyle bilinebilir, deney ve pratikle doðrulanabilir, doða yasalarý konusundaki bilgilerimizin nesnel gerçeðin tutarlýlýðýný taþýyan bilgiler olduðunu kabul eder.
Ve, dünya da bilinmeyecek hiç bir þey yoktur, sadece
312
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
henüz bilmediðimiz, ama bilim ve pratiðin çabalarýyla
açýklanacak ve bilinir hale sokacak þeyler vardýr.”396
Bu ise, teorinin, ideolojinin ya da siyasi çizginin formüle
edilmesi ve yetkinleþmesini saðlar.
“Dünyanýn irdelenmesinin genel sonuçlarý, bu irdeleme sonucunda çýkar; öyleyse onlar ilkeler, çýkýþ noktalarý deðil, ama sonuçlar, vargýlardýrlar. Onlarý kendi kafasýnda kurmak, temel olarak onlardan yola çýkmak ve
sonrada dünyayý kendi kafasýnda yeniden kurmak için
onlardan yararlanmak, ideolojidir. Bu, ve þimdiye kadar her türlü materyalizmin sýkýntýsýný çektiði ideoloji.”397*
Yani “ilkeler, araþtýrmanýn çýkýþ noktasý deðil, sonucudur;
doðaya ve insanlarýn tarihine uygulanamazlar, bunlardan soyutlanýrlar; doða ve insan dünyasý ilkelere uymaz, ilkeler ancak doða
ve tarihe uyduklarý ölçüde doðrudur. Sorunun tek materyalist
anlayýþý budur.”398 (abç) Ancak dünyanýn incelenmesi (diyalektik
yöntemle) sonucu oluþan ilkeler deðiþmez deðildir, doða ve toplumsal koþullarýn deðiþimine baðlý olarak deðiþirler. Bu ya tümden ilkelerin geçersizliði þeklinde bir deðiþimdir, ya da ilkelerin geliþmesi, derinleþmesi anlamýnda bir deðiþimdir.
Marksizm-Leninizm, doða ve toplumsal olgularýn incelenmesi sonucu ortaya çýkmýþ ve bu doða ve toplumsal geliþimi biçimlendirmeye yönelik ilkeler bütünüdür. Ancak her ilke veya ilkeler
bütünü gibi, deðiþmez deðildir.
Marksizm-Leninizm hayatýn yeni gerçekleri karþýsýnda geliþen ve kendini aþan bir doktrindir. Ancak bir teori, bu þekilde eylem
kýlavuzu olma varlýðýný sürdürebilir.
Diyalektik ve tarihi materyalizmin bu özelliklerini hesaba
katmadan yapýlacak bir “eleþtiri” her bakýmdan eleþtiri olmaktan
çýkar. Bugün tüm revizyonist ve oportünist fraksiyonlarýn 71 silahlý
devrimci harekete bakýþ açýsý, bu sakatlýðýn tipik örnekleridir. Hiçbir þey getirmeden ve de söylemeden 71 silahlý devrimci harekete,
* Engels’in burada sözünü etmiþ olduðu “ideoloji”, kitleleri aldatan, “yalanlaþtýrýcý”
ideolojidir, soyut akýl yürütmenin ürünüdür. Yani sözü edilen bilimsel ideolojiye iliþkin
deðildir.
396
Stalin, Diyalektik ve Tarihi Materyalizm, s. 14.
397
Engels, Anti-Dühring, s. 531.
398
Engels, age, s. 92.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
313
özel olarak THKP-C’ye sahip çýktýklarýný ima eden DG-Y oportünizminin, bu konudaki görüþlerini ele aldýðýmýzda görülecektir ki, bu
sakat anlayýþ her þeyi baþ aþaðý çevirmeyi zorunlu kýlmaktadýr.
Ýþte 1971 silahlý devrimci hareket ve THKP-C’nin tarihsel
geliþimini, belirttiðimiz Marksist-Lenininst ilkelerin ýþýðý altýnda ele
alacaðýz. Ancak, revizyonizmin ve oportünizmin baþaþaðý getirdiði
tarihsel bilgileri de ele almak zorunlu olmuþtur.
1971 silahlý devrimci hareketi ve THKP-C’yi ele alýrken, en
temel nokta, bunlarýn geliþim sürecini açýk ve net biçimde bilmektir. Soyut gerçek diye birþey yoktur, gerçek her zaman ve her
yerde somuttur ve somut sorunlar kendi somutluðu içinde ele
alýnmalýdýr.
Bugün 71 silahlý devrimci hareketi ve THKP-C ele alýnýrken
tüm oportünist yaklaþýmlar, kendisine aradan geçen 8 yýlý (DevGenç için 13 yýl) dayanak yapmalarý þaþýrtýcý deðildir. Onlar uygun
“fýrsatlarý” yakalayarak (oportünizm, fýrsatçýlýk demektir) ortalýða
çýktýklarý için, bu çok doðal bir þeydir. Ýnsan düþüncesi unutma
eðilimindedir, ancak tarih hiçbir zaman unutulmaz. 71 silahlý devrimci harekete ve THKP-C’ye bir “eleþtiri” ya da “deðerlendirme”
getirebilmek için önce onun somutu ortaya konulmalýdýr.
1978 yýlýnda, ülkemizdeki devrimci kesim, þu ya da bu ölçüde dýþýnda olduðu ve hemen hemen 71 döneminde oligarþinin
karþý-propagandasý ile kitlelere duyurduklarý dýþýnda hiçbir þeyin
bilinmediði bir oluþuma sahiptir. 71 öncesi ve sonrasý ne olmuþtur,
ne yapýlmýþtýr, neler ileri sürülmüþtür vb. sorular pek az kesim tarafýndan bilinmektedir. Ýþte bu, oportünizm için en uygun fýrsatý yaratmaktýr. Zaten “71 eleþtirisi” ya da “71 deðerlendirmesi” tartýþmalarýna bakýlacak olursa, her þey bu “bilenler” arasýndaki polemik
(denebilirse) olarak kalmaktadýr. Böyle olunca devrimci unsurlar
bu polemiklere (!) bakarak, kimin daha “iyi küfür” ettiðine göre bir
yargýya varmaya çalýþmaktadýrlar.* Nedir bu “71 hareketi”? Ne olmuþtur?**
* Tarihsel geliþim süreci içinde bunlar daha açýk anlaþýlacaktýr.
** Mayýs 1978’de, dönek Yusuf Küpeli’nin, THKP-C Merkez Komite üyesi iken kaleme
aldýðý ve konu ve içerik olarak doðru olan, “65-71 Türkiye Devrimci Mücadelesi ve DevGenç” broþürünün Mahir Çayan yoldaþ tarafýndan yazýlmýþ bir broþür olarak basanlarýn
(Devrimci Kurtuluþ Yay.) bu “unutkanlýklarý” nasýl açýklanabilir? Ýlk akla gelen oportünizmdir.
Ancak genç ve samimi bir yýðýn unsurun varlýðý düþünülecek olursa bu yanlýþ olur. Bizce
bu “unutkanlýk”, “71 hareketi”ni hiç ama hiç bilmemekten kaynaklanmaktadýr.
314
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
I.
1960-71 DÖNEMÝ
“Bilindiði gibi Türkiye Solu’nda uzun yýllar revizyonizm, pratiðe ýþýk tutmayan entelektüel tahlilleri, kuyrukçu
çalýþma tarzý ve iðrenç iliþkileri ile etkin ve yönlendirici
unsur olmuþtur.
1961 Anayasasý’nýn oluþturduðu sýnýrlý demokratik haklar, bu akýma hiçbir tarihsel dönemde olmayan maddi
bir ortam yaratmýþtýr.
Devrimci hareket, devrimci-milliyetçi bir rotanýn
peþine takýlarak, onun himayesinde entelektüel planda
yýllar önce sosyalizmin ustalarý tarafýndan yazýlmýþ, çizilmiþ ve her biri, belli bir devrimci pratiðin ürünü olan siyasi tahliller, yerli ‘teorisyenler’ tarafýndan adaptasyonlarla, teori yeniden keþfedildi (!). Yýllar ülkedeki devrimci mücadeleye iliþkin ‘nereden ve nasýl baþlanmalýdýr?’ sorusuna açýklýk getirecek somuta iliþkin hiçbir
þey yazýlmadan geçti. Kitap ve broþür çýkarma (ticaretle
karýþýk) baþlý baþýna bir eylem haline geldi.
Yetiþen genç devrimci kuþaklar da bu ortamda, bu
ortamýn iliþkileri içinde sosyalist gýdalarýný aldýlar.
Ülkede belki hiçbir sömürge ülkede olmayan çok
enteresan bir durum ortaya çýktý. Korkunç bir seviyede
(!) (aslýnda yýllar önce ustalarca yapýlmýþ olan) teorik
polemikler, ideolojik spekülasyonlar solu kýrýp geçirirken, pratik ise üç-beþ üniversitelinin, küçük-burjuva anlamda yaptýðý gençlik eylemleri olarak kalýyordu.
Revizyonist anlayýþla, Amerikalar yeniden keþfediliyor,
üç aþaðý-beþ yukarý, belli bir seviyede olan herkesin kabaca doðru olarak deðerlendirebileceði, ülkenin tarihsel
þartlarýnýn içine ‘lider teorisyen kadrolar’ balýklama dalýyorlar. Kademe kademe önce, Osmanlý Ýmparatorluðu’nda Asya tipi üretim tarzý mý yoksa feodal üretim tarzý mý
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
315
egemendi, arkasýndan da 1960’larýn Türkiye’sinde feodalizm mi yoksa, kapitalist iliþkiler mi egemendir, yoksa
var olan üretim iliþkileri kapitalize iliþkiler midir? tartýþmalarý solu kaplýyordu.
Feodalizm egemendir, kapitalizm egemendir tefrikalarýnýn yayýnlandýðý dergiler etrafýnda fraksiyonlar
savaþý en þiddeti ile yýllar boyu sürdü. Revizyonizm, oportünizm suçlamalarý ortalýðý kýrýp geçirdi. Her çýkan dergi,
birer ‘ciddi’ hareketin temsilcisi iddiasý içinde sosyalist
blok içindeki þu veya bu devlete karþý politik tavýrlarýndan, Osman Gazi’den itibaren üretim iliþkilerinin geliþme
sürecine iliþkin görüþlerini, ilk sayýlarýnda 80-100 (hýzýný
alamayan daha da fazla) sayfalýk broþürlerle ortaya
koyuyorlardý. (Aslýnda hepsinin deðerlendirmesi de, terminoloji ve nüans farklarý hariç, öz bakýmýndan üç
aþaðý beþ yukarý aynýydý.)
Genellikle soldaki samimi unsurlar da, bu havaya göre
þartlanmýþlardý. Sürekli olarak herkes, hergün dergilerde
ve her yeni ayrýlýkta yeni bir Amerika’nýn keþfini bekliyordu. Oysa, dünyanýn hiçbir ülkesinde devrim hareketi,
önce teorik planda binlerce sayfalýk yazýlarý yazýp, sonra
da pratiðe geçmemiþti. Ulemalarýn yazýlarý arasýnda artýk
samimi unsurlar ne yapacaklarýný þaþýrmýþlardý.*
Ýþte biz bu hava içinde, biraz da bu havanýn etkisinde
kalarak doðru çizgiyi, ayaklarýmýz bu bataklýkta olduðu için aðýr aðýr yürüyerek bulduk. Ayný yavaþlýkla da
pratiðe geçtik.”399 (abç)
Mahir Çayan yoldaþýn bu sözleri, 1960-70 dönemini çok özlü
olarak ifade etmektedir.
Bu dönemde, solun, teorik ve pratik olarak durumu, hiç
þüphesiz kitle hareketlerinin kendiliðinden-gelme yükseliþinin gerisinde kalmayý getirmiþtir. 60-71 döneminde, 61 Anayasasý’nýn sýnýrlý
demokratik hak ve özgürlüklerinin getirdiði en önemli nokta, ekonomik-demokratik mücadelenin örgütlenmesi ve Marksist-Leninist
* Bu hava içinde oligarþinin 12 Mart darbesi gelmiþ ve ortamýn bütün yalancý
pehlivanlarýný, “keskin donkiþotlarýný” darmadaðýnýk etmiþtir.
399
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
316
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
klâsiklerin yayýnlanýp, tartýþýlmasý olmuþtur.
60-71 döneminin pratiði, kaçýnýlmaz olarak bu dönemin özelliklerine göre biçimlenmek zorundaydý. Her þeyden önce bu
dönemin, doðru bir siyasi örgütün ve doðru siyasi çizginin olmadýðý ve oluþturulmasý dönemi olmasý, kitle hareketlerinin kendiliðinden-gelme özelliðinden kurtulmasýna olanak tanýmamýþtýr. Ýkinci
olarak, doðru bir siyasi çizgi formüle edilmediðinden, siyasi bir
örgüt, yani proletarya partisi mevcut deðildir.
Bu da, kaçýnýlmaz olarak, ekonomik ve demokratik kitle örgütlerine özgül bir görünüm kazandýrmýþtýr. Özellikle Fikir Kulüpleri
Federasyonu’nun (FKF) kuruluþ ve geliþim süreci ile bu özgül durum açýða çýkar.
FKF ilk dönemde, TÝP paralelinde oluþturulmuþ olan gençlik örgütü idi. Ancak aradan geçen süre içinde TÝP yöneticilerinin
(Aybar-Boran-Aren oportünistleri) açýkça revizyonizmi savunmalarý (Boran-Aren) ve Marksizm-Leninizme karþý çýkmalarý (Aybar
ve “Türkiye Sosyalizmi”) TÝP içinde ayrýþmaya yol açtý. MDD-Sosyalist Devrim ayrýþmasý olarak ortaya çýkan bu durumda, MDD’yi savunanlar FKF’yi elde tutarken, TÝP, Sosyalist Devrim savunucularýnda kaldý.
Türkiye solunun ilk önemli ayrýþmasýný ifade eden bu olayda, TÝP yönetiminin Türkiye’de burjuva demokratik devriminin tamamlandýðý 27 Mayýsla) ve görevin sosyalist devrim olduðunu iddia etmelerinin yanlýþlýðýný göstermek ve MDD’yi savunmak birlikte
yürütülmüþtür. (Bu da solda MDD’nin TÝP pasifizmine “tepki olarak ortaya çýktýðý” düþüncesinin savunulmasýna yol açmýþtýr.)
1969 yýlýna girildiðinde “Türk Solu” ve “Aydýnlýk Sosyalist
Dergi” etrafýnda MDD açýlmaya ve geniþ ölçüde tartýþýlmaya baþlandý. Bu arada FKF, “Baðýmsýz Türkiye” gazetesini çýkartmaya baþlamýþtý.
16-17 Þubat Kanlý Pazar olayý, Türkiye’de ve solda geniþ
bir dinamizm ortaya çýkardý. Ve artýk gerçekten devrim için savaþmaya kararlý olan (ya da olduðunu söyleyen) herkes “ne yapmalý?”
sorusunu tartýþmaya baþlamýþtýr. 1969 sonlarýna doðru FKF, TDGF
(kýsa olarak DEV-GENÇ) adýný alarak, bünyesindeki bir kýsým oportünist ve pasifist gruplarý yönetimden tasfiye etti. (Bunlar içinde
FKF baþkanlýðý yapan Doðu Perinçek ve tüm PDA’cýlar vardýr.) Artýk Dev-Genç, gerçek anlamda MDD’yi savunanlarýn yönetiminde
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
317
kitlevi gençlik örgütü haline gelmiþti.
Bu yýl, ayný zamanda, THKP-C ve THKO’nun (ayrý ayrý) çekirdek halinde oluþum dönemidir. 1969 yýlýnda, özel olarak öðrenci
hareketi içinde belirli bir kadrolaþmaya gidilmesi yanýnda, diðer
halk kesimlerinde (özellikle ordu içinde) Dev-Genç ve MDD olarak
örgütlenmeye baþlanýlmýþtý (daha sonra THKP-C içinde yer alan
asker kesimi bu yýla dayanýr). Bu dönemde, Ýstanbul’da Dev-Genç’
ten ayrý örgütlenmiþ olan DÖB paralelindeki faaliyet, daha sonra
THKO haline dönüþmüþtür.
1970 yýlýna girildiðinde, genel olarak solda TÝP-Dr. Kývýlcýmlý’nýn temsil ettiði sað-pasifizm ile MDD çizgisi kesin olarak birbirinden ayrýlmýþtý. Ve ayný zamanda MDD’yi savunanlar arasýnda farklýlaþma baþlamýþtý. Ýlk olarak Doðu Perinçek’in baþý çektiði “kampus Maoist”leri MDD saflarýndan ayrýldýlar. Daha sonra “Proleter
Devrimci” (!) Aydýnlýk dergisi etrafýnda kümelenen bu kesim, saðpasifizmin bir baþka yönünü oluþturuyordu.
1970 yýlýnda hemen hemen herkes (TÝP’li hainler hariç) gerilla savaþý-halk savaþýndan bahsetmekteydi. Ve herkes bunun nasýl
baþlatýlacaðýný tartýþýyordu. Bu yýl içinde ilk olarak (daha sonra
THKO olanlar) Filistin’e eðitime gidilmesi bu soruya aranan cevaplar arasýnda yer alýr. Ancak eðitim dönüþü büyük bölüm yakalanmýþtýr. (Yusuf Aslan-Kadir Manga-Sinan Cemgil) Bu olay, solun tecrübesizliðini ve ilkelliðini açýða çýkarýr.
1970 yýlýnda ilk büyük olay 15-16 Haziran olayýdýr. 274-275
sayýlý yasalarda yapýlmasý planlanan ve iþçilerin sendika seçme
özgürlüðünü kýsýtlayýcý tedbirler getiren deðiþikliði protesto etmek
için Ýstanbul ve Ýzmit’te büyük bir yürüyüþ düzenlendi. Pek çok
yerde iþçiler polis ve askerlerle çatýþtýlar. Ancak 16 Haziran günü
sýkýyönetim ilan edildi.
Bu olay, solda geniþ ölçüde ve önemli deðiþikliðe yol açtý.
Geliþen olaylar karþýsýnda solun hiç bir þey yapamamasý ve revizyonizm ve pasifizmin “aman uslu durun faþizm gelir” anlayýþlarý ve
de sosyalist kurultay, Dev-Güç vb. birlik hikayeleri arasýnda zaman
akýp geçiyordu. Sýkýyönetim ile ilgili yazýlarýn yer aldýðý “Kurtuluþ”
gazetesinin yayýnlanmasý ve Dev-Genç tarafýndan daðýtýmýnýn engellenmesi ile Mihri Belli ile olan ayrýlýk belirginleþti. Mihri Belli,
“Kurtuluþ”ta, “sol” cunta önerileri ile sýkýyönetime alkýþ tutarak diðer
revizyonist ve pasifistlerden farklý olmadýðýný gösterdi. Ve sonuçta
318
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
29-30 Ekim Toplantýsý’na gelindi.
29-30 Ekim Toplantýsý’na Mihri Belli ile beraber MDD’yi savunan Mahir Çayan yoldaþ ve diðer THKP-C üyeleri katýldýlar; bu
toplantýyla birlikte Mihri Belli ile olan tüm iliþkilerini kestiler. Ve
artýk gerçek anlamda THKP-C ortaya çýkmýþtý. O güne kadar, çeþitli
çalýþmalarýn Mihri Belli ile yapýlmýþ olmasý, hiç bir örgütlenmenin
ve kadrolaþmanýn olmadýðý anlamýna gelmez. O güne dek, DevGenç içinden, ordudan ve çeþitli halk kesimlerinden pek çok unsurla iliþkiler kurulmuþ ve belirli çalýþmaya (genellikle Dev-Genç paralelinde) yöneltilmiþtir. Ancak Mihri Belli’nin oportünist-kariyerist
tavýrlarý, revizyonist devrim anlayýþý-çalýþma tarzý-örgütlenme anlayýþý
düzeltilememiþ ve 29-30 Ekim toplantýsýnda herþey açýkça ortaya
konulmuþtur. Ancak Mihri Belli bu toplantýya kadar, çeþitli eleþtirileri
kabul ettiðini ve sað-pasifist anlayýþýný deðiþtirdiðini ima etmesine
raðmen, bu toplantýda sað anlayýþýnýn “doðru” olduðunu ve “gelen
gelir” anlayýþýný ifade etmiþtir. Ve “ASD’deki saðcý ideolojiyi tartýþma
ile bertaraf etmenin ortamý olmadýðýný ve de iki ideolojinin ortalarýnýn bulunamayacaðýna göre ayrýlýk zorunlu olmuþtur”.400 *
29-30 Ekim Toplantýsý ile Mihri Belli kesimi ile tüm baðlarýn
kesilmesi ile THKP-C siyasi bir örgüt olarak ortaya çýktý. Bunun
üzerinde biraz duralým:
Kimilerine göre, “ASD’den ayrýldýkta sonra” “THKP-C Hareketi oluþmuþtur”.401 Bu, olaylarý baþaþaðýya çevirmeden öte, THKPC’nin niteliðini ortadan kaldýran bir anlayýþtýr. 29-30 Ekim Toplantýsý
sonrasý ortaya çýkan, “oluþan”, THKP-C “Hareket”i deðil, bizzat
THKP-C’dir, yani örgüttür. “Hareket” belirli bir süreci ifade etmek* 29-30 Ekim Toplantýsý ile ilgili bir noktayý belirtelim, Dönek ve hain Yusuf Küpeli’ye
göre, bu toplantýya Mahir Çayan yoldaþ katýlmamýþtýr ve bu yüzden “herþeyi yapan ve kuran” kendisidir. Böyle bir süpekülasyonla bazý þeylere sahip çýkmak ya da yanlýþlýðýný ima
etme tamamen gayri-ciddi bir iddiadýr. Diyelim ki Mahir yoldaþ bu toplantýya bizzat katýlmamýþ olsun, bu neyi deðiþtirecektir. Böyle bir þeyin göstereceði þey, tüm kiþilerin güvenilir
kabul edildiði, “yoldaþ” kabul edildiðidir. O gün için Yusuf Küpeli ve diðerleri THKP-C üyesi
olarak kabul edildiðini gösterir. Ama savaþ acýmasýzdýr. “Devrim yolu engebeli, dolambaçlý,
sarptýr. Bazýlarý düþerler, geride kalýrlar. Daha düne kadar beraber omuz omuza yürüdüðümüz bazý arkadaþlarla artýk beraber deðiliz. Onlar için daha fazla duramayýz. Çünkü
onlar tercihlerini geriye doðru yaptýlar. Onlar bataklýðý tercih ettiler. Ve maalesef namlularýný
bize çevirdiler. Bu mücadele sýnýf mücadelesidir. Burada el titremesine, teredüte ve kararsýzlýða yer yoktur. Sýnýflar mücadelesinde proletarya yoldaþlýðýnýn dýþýnda feodal ve ataerkil iliþkilere yer yoktur.” (ASD’ye Açýk Mektup)
400
Mahir Çayan, ASD’ye Açýk Mektup.
401
“Devrimci” (!) Yol, Sayý, 17, s. 10.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
319
ten öte, merkezi olmayan bir mücadeleyi tanýmlar. Örgüt kavramý
ise (sözcüðün geniþ ve dar anlamý ile) kolektif, merkezi ve tutarlý
bir bütünü ifade eder. THKP-C’yi örgüt olmaktan çýkarýp, þekilsiz
ve disiplinsiz bir “Hareket”e indirgemek, herþeyden önce onun
siyasi niteliðini kabul etmemek demektir.
“Hayat, devrimci pratiðin içindeki iþçi, köylü, öðrenci
militanlarý bir araya getirdi. Böylece Leninizmin temelleri üzerinde, devrimci yoldaþlýðýn oluþturduðu, kelimenin
geniþ anlamýyla proleter devrimci bir örgüt doðdu.
Bu örgüt, Türkiye’deki karþý-devrim cephesinin bütün
baský, þiddet ve cebrini göðüsleyerek kýrsal alalardan fabrikalara, üniversitelere kadar, bütün kesimlerdeki devrimci mücadeleyi yönlendirme gayretleri içinde olanlarýn örgütüdür.”402 (abç)
Ýkinci olarak, THKP-C’nin oluþum süreci, her parti oluþumunda görülen bir sürecin, yani gruplar döneminin ürünüdür. THKP-C’
de örgüt olarak bu süreci yaþamýþtýr. Ancak ülkemizin özgül koþullarýna göre biçimlenmiþtir. Mihri Belli olayý, gruplar döneminin
genel özelliklerini yansýtýr. Her ülkenin özgül koþullarýna göre biçimlenen bu süreç, yine her ülkenin tarihi, gelenek, görenek ve üretici
güçlerin geliþme seviyesine ve de kitle hareketlerinin geliþim düzeyine baðlý olarak uzayýp, kýsalabilir. Ve her sürecin kendi özgül
niteliðini belirler.
Gruplar döneminin en karakteristik iki özelliðinin, kendiliðinden-gelmecilik ve (bunun sonucu) ilkellik-amatörlük olduðunu
daha önceki bölümlerde görmüþtük. THKP-C’de bu süreci yaþarken, ayný durumla karþýlaþmýþtýr. Ancak kendiliðinden-gelme
niteliði gruplar döneminin özelliði olup, gruptan Parti’ye geçiþ
kendiliðinden deðil, bilinçli bir çaba sonucudur. Herþeyden önce,
merkezi bir yapýnýn oluþturulmasý bilinçli bir katýlýmý zorunlu kýlar.
Ýkinci olarak, parti için belirli bir siyasi çizginin mevcudiyeti gereklidir. Partiye katýlanlar (parti üyeleri) bu çizgiyi benimseyen ve
hayata geçiren unsurlar olmak zorundadýr. Bu da bilinç unsuru demektir. Kýsacasý Parti, “bilinçsiz bir sürecin bilinçli bir ifadesi”
olmak zorundadýr ve bu nedenle çýktýðý ve yönlendirdiði süreç
kendiliðinden-gelme bir süreçtir. Sadece çýktýðý süreci ele almak
402
320
Mahir Çayan, Yayýn Politikamýz, Kurtuluþ, Sayý, 1, 15 Mart 1971.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
ve bu sürecin salt kendiliðinden olduðunu söylemek, Parti ile kendiliðinden-gelmeliðin bittiðini ve kitlelerin bilinçlendiðini ileri sürmektir ve de basit bir totolojidir. Bu anlayýþ partiyi “sihirli bir formül” olarak gören ya da göstermeye gayret eden anti-Leninist bir
anlayýþtýr. Gerçekte, Parti, kitlelerin en ileri unsurlarýnýn (“proletaryanýn öncülerinin”) belirli bir siyasi çizgi etrafýnda örgütlenmesidir.
Böylece Parti üyeleri, kitlelerin mevcut bilinç düzeyinden, (daha
doðrusu bilinçsizliðinden) öte, bilinç gerektirir ve “Parti belirli bir
bilinç düzeyini güvence altýna alýr ve bilinç düzeyini kitlelerin seviyesine indirmez” (Lenin). Partinin en genel görevi, kitlelere (dýþarýdan) bilinç ileterek onlarý örgütleyip yönlendirmektir.
THKP-C’nin örgüt olarak oluþumunda, ülkemizin o günkü
somut koþullarý önemli bir yer tutar. Bunlarýn içinde Dev-Genç’in
durumu özel bir öneme sahiptir. Ancak Dev-Genç’i THKP-C’den
ayrý bir olgu olarak ele almak yanlýþtýr. Dev-Genç, THKP-C’nin örgüt olarak oluþum sürecinde, gruplar döneminin bir parçasýdýr.
Ancak Dev-Genç’in öðrenci gençlik örgütlenmesi olmasý, onun ikinci yanýný ifade eder. Dev-Genç pratiðinin bu yönü, günümüz öðrenci
gençlik örgütlenmesi için öneme sahiptir. Diðer yandan, Dev-Genç,
partiye doðru bir geliþim gösteren bir grubun, “bilinçsiz bir sürecin
bilinçli bir ifadesi” olma yönündeki çabalarýnýn bir göstergesidir.
Ancak ülkemizin tarihsel geliþiminde bu çabalarýn (THKP-C yönündeki çabalar) çok öncesinde Dev-Genç’in (daha önceki ismiyle
FKF) mevcudiyeti, herþeyin karýþtýrýlmasýna yol açmaktadýr. Hiçbir
þey “sýfýrdan” baþlayamaz. Bu anlamda THKP-C de var olan bir þeyin üzerinde yükselmek zorundadýr. Bu gerçeðin en açýk örneði
Marksizmdir. Marksizm, salt Marks’ýn kafasýndan çýkmýþ ya da
Marks’ca keþfedilmiþ þeylerin ürünü deðildir. “Onun öðretisi, felsefenin, ekonomi-politiðin ve sosyalizmin en sivrilmiþ, en üsttün
temsilcilerinin öðretilerinin doðrudan doðruya kesintisiz ve araçsýz
bir devamý olarak doðmuþtur” (Lenin).403 Ayný þekilde FKF’nin kuruluþu, THKP-C’nin durumunu ifade eder. (FKF’nin kurucu üyeleri
arasýnda I. Erim Hükümeti “beyin takýmý”ndan ve Dünya Bankasý
uzmanlarýndan Atilla Karaosmanoðlu’da bulunmaktadýr.)
Bugün 12 Mart sonrasý silahlý devrimci eylemlerine kadar,
tüm eylemleri THKP-C deðil de, Dev-Genç’in yürüttüðü iddia et403
Lenin, Marksizmin Kaynaðý.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
321
mek, THKP-C’yi siyasi örgüt olarak kabul etmeyen bir zihniyetin
ürünüdür. KSD tarafýndan ileri sürülen bu iddia onlar açýsýndan
“mantýki”dir. Çünkü THKC I Nolu Bülten’inde yer alan 16-17 ÞubatKanlý Pazar’da þehit düþen devrimcilerin anýsýna düzenlenen harekât “Dev-Genç’liler” tarafýndan yapýlmýþtýr. basýna bu þekilde yansýyan bu harekât gerçekte bir mücadelenin baþlangýç eylemlerinden
birisidir. Ancak bu eylemlere þu ya da bu biçim ve ölçüde katýlmýþ
olan unsurlarýn bunun bilincinde olmamasý, THKP-C’inin temel bir
eksikliðini ifade eder, yani siyasi çizginin kadrolarca kavranýlmamýþ olmasýný, yoksa baþka bir þey deðil. Bunun ana nedeni, siyasi çizginin (Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi) harekete geçme
kararýndan hemen önce formüle edilmiþ ve böylece kadro eðitiminin eksik kalmasýdýr. Bir baþka deyiþle, siyasi çizgi “aðýr aðýr bulunmuþtur” ve ayný yavaþlýkla pratiðe geçirilmiþtir (Doðru siyasi çizginin sýnýf mücadelesinin geliþmesine göre geç bulunmasý). Bu
ayný zamanda 1971’de “silaha sarýlmakta geç kalma”nýn nedenidir.
29-30 Ekim Toplantýsý sonrasýnda, THKP-C, sözcüðün geniþ anlamýnda bir örgüttür. Kimilerinin sandýðý gibi, sözcüðün
dar anlamýnda, yani “kiþilerden meydana gelen kolektif ve hiç
deðilse asgari ölçüde tutarlý bir çekirdek”404 deðildir. Tersine
sözcüðün geniþ anlamýnda, yani “bir bütün içinde birleþmiþ bu
tür çekirdeklerin toplamýný ifade”405 eden bir örgüttür.
THKP-C’nin en önemli özelliðinden birisi de budur. Bunu
özellikle gözden uzak tutmaya gayret eden her türlü oportünizm
ve revizyonizm, Öncü Savaþýný “bir avuç adamýn oligarþi ile olan
düellosudur” demektedirler. Bugün KSD’den TÝP-TSÝP-T“K’P-PDAHK-HB-HY’a kadar tüm oportünist ve revizyonistlerin bu “gayret”lerinin nedeni budur.
THKP-C, Doðu Anadolu’dan Karadeniz’e, Ankara’dan Ýzmir’e,
Ýstanbul’a kadar pek çok yerde Genel Komite üyelerince oluþturulan ya da oluþturulma durumda olan pek çok örgütlere (sözcüðün
dar anlamýnda) sahiptir. Ayrýca Dev-Genç kitlevi gençlik örgütü
olarak, yan bir örgütlenmedir. Fakat THKP-C, açýk faþizm koþullarýnda faaliyetlerini devam ettirecek yan örgütlere sahip deðildir.
404
405
322
Lenin, Bir Adým Ýki Adým Geri, s. 72.
Lenin, age, s. 72.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
(Mahir yoldaþýn “asla güçlü bir yan örgütlenmemiz yoktu” sözü
bunu ifade eder.)
Buraya kadar söylediklerimizi toparlarsak :
Bir örgütün niteliði ve yapýsýnýn özellikleri (siyasi çizginin
dýþýnda), onun doðduðu tarihsel süreç ve koþullar incelenerek anlaþýlabilir. Bu anlamý ile THKP-C, 65-71 döneminin özelliklerini içinde
taþýmaktadýr. Bu dönemin en önemli özelliði de doðru bir siyasi
çizginin mevcut olmayýþýdýr. Doðru bir siyasi çizgi olmayýnca, devrimci pratik uzun süre belirli bir plandan uzak rastgele bir karakter
taþýmýþtýr. Kitlelerle kurulan iliþkiler yüzeysel olmuþtur. Keza DevGenç olarak düzenlenen ya da desteklenen sayýsýz grev, toprak iþgali ve çeþitli direniþ ve boykotlar kitlelerde devrimcilere karþý büyük
sempati doðurmuþ; buna karþýlýk kitle içinden pek az kadro çýkartýlabilmiþtir. Bunun ana nedeni, tüm pratiðin 65-71 dönemi),
esas olarak, doðru siyasi çizginin bulunmasýna hizmet etmesidir.
50 yýldan fazla geçmiþi olan solun faydalanacak hemen hemen hiç bir miras býrakmamasý ve býraktýðýnýn ise “spekülasyon
ve iðrenç iliþkiler” olmasý sonucu, doðru siyasi çizgi pratikte ve bu
iliþkiler içinde, aðýr aðýr yürüyerek bulundu. Bu süreç 1970 sonlarýnda tamamlandý. Ve bundan böyle daha somut ve kalýcý adýmlar
atýlmaya baþlanýldý. Ancak THKP-C Öncü Savaþýna baþladýðýnda,
bu adýmlar daha yerine oturtulamamýþtý.
1971 baþlarýnda THKP-C’nin örgütsel yapýsý þöyle idi :
Örgütün siyasal çizgisi ve eylem planý pek az kadro tarafýndan anlaþýlabilmiþtir. Örgüt militanlarýnca siyasi çizgi ve eylem planý
kavranýlmayýnca, temel olarak nereye yönelineceði, kimlerin niçin
örgütleneceði ve de örgütlenen unsurlarýn nasýl mevzilendirileceði
bilinememiþtir. Bunun sonucu pek çok iliþki yüzeysel kalmýþ ve
pek çoðundan pratikte hiç bir þekilde yararlanýlamamýþtýr. DevGenç’in ülke çapýnda yaygýn iliþkileri THKP-C tarafýndan (Öncü Savaþýnda) pek az ölçüde kullanýlabilmiþtir. Bunun nedeni de, farklý
muhtevada mücadele veren örgütler olmalarýdýr. Bu olgu, ayný zamanda, “her mücadele biçiminin kendine uygun tekniði ve uygun
mekanizmayý gerektirmesi” (Lenin) ve ayrý mücadele biçimlerinin
mekanizmalarýnýn birbirine uymayacaðýný göstermiþtir.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
323
II.
1971-72 DÖNEMÝ VE 12 MART
Bugün THKP-C “deðerlendirme”lerinde en fazla sözü edilen bu dönemdir. Bu dönemin, öncü savaþýný ifade etmesi, her türlü “eleþtiri” ve “deðerlendirme”nin odak noktasý olmasýna neden
olmuþtur.
Kimilerine göre “1971 þanlý direniþ”tir; kimilerine göre ise
“maceracýlarýn faþizmi getirmesi”dir. Bir baþkasýna göre, THKP-C
“12 Mart döneminin kanlý saldýrganlýðýna karþý harekete geçmiþtir”
vb. Tüm bu denilenlere karþýn, 1971-72 dönemi, genel olarak
emperyalist sistemin, özel olarak da ülkemizin koþullarý ele
alýnmadan anlaþýlamaz.
1971 yýlýna girildiðinde, emperyalizmin (özel olarak ABD emperyalizminin) ve oligarþinin içinde bulunduðu koþullarý, ülkedeki
sýnýf mücadelesinin durumunu þöyle özetleyebiliriz :
1960-71 dönemi, emperyalizmin ülkeye iyice girdiði ve yerleþtiði dönemdir. 1950 sonrasýndaki emperyalizmin giriþimleri 27
Mayýs hareketi ile belirli kesintiye uðramasý nedeniyle) 1965 sonrasýnda emperyalist üretim iliþkileri egemen üretim iliþkisi oldu. “Özellikle 1960’dan sonra, emperyalist üretim iliþkilerinin derinlemesine
ve yayýlmasýna paralel olarak, yerli-tekelci burjuvazi de oligarþi
içinde emperyalizmin temel dayanaðý olmuþtur.”406
Ancak bu dönemde,
1- Oligarþi “devlete tam anlamýyla hakim deðildir”.407 Ordu
ve bürokrasi içinde devrimci-milliyetçilerin etkisi geniþ ölçüde mevcut olup, kitlelerin geliþen muhalefeti ile birleþme yönündedir.
2- Ülkedeki ekonomik, sosyal ve politik kriz derinleþmiþ;
para devalüe edilmiþ, fiyatlar o güne dek görülmedik seviyede
yükselmiþtir.
3- Bu da kitlelerin tepkilerini arttýrmýþ ve suni denge kendiliðinden bozulmaya yönelmiþtir.
406
407
324
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
4- Oligarþinin oluþumu, emperyalizm ve yerli-tekelci burjuvazinin kârýný düþürücü niteliktedir. Bir baþka deyiþle, tekelleþememiþ Anadolu burjuvazi ve ticaret burjuvazisinin oligarþi içinde yer
almasý ve toprak aðalarý-tefeci bezirgan takýmýnýn “disipline” edilmemiþ olmasý, kârlarýn düþük ve çok parçalý paylaþýmýný getirmektedir. Tekelci-burjuvazi ve emperyalizmin sömürüsünü artýracak
bir dizi “rasyonalizasyon” tedbirleri alýnmasýna, oligarþi içindeki diðer sömürücü sýnýflar karþý çýkmaktadýr. Bunlarýn politik etkinliði,
özellikle parlamentoda oldukça önemli düzeydedir. Bu yüzden “rasyonalizasyon” tedbirlerinin parlamentodan geçmesi çok zordur.
5- ABD emperyalizmi Vietnam savaþý sonucu ekonomik bir
buhran içindedir ve dolar devalüe edilmiþtir.
Bu iliþki ve çeliþkiler içinde bulunan ülkemizde Demirel
hükümeti iþ baþýndaydý. “Amerika, Türkiye’deki Süleyman Demirel
hükümetine iki tavsiyede bulundu. Ülkede kendi sömürüsünü artýracak bir dizi ‘rasyonalizasyon’ tedbirleri (dolayýsýyla iþbirlikçi-tekelci
burjuvazi lehine) almasý (Bkz: OECD Raporlarý) ve orduyu yönetime katarak geliþen demokratik mücadeleyi bastýrmasýný tavsiye
etti. Süleyman Demirel hükümetinin bir ayaðý tekelleþememiþ vurguncu Anadolu burjuvazisine ve feodal kalýntýlara dayandýðýndan
bu tedbirleri gereði gibi yerine getiremedi. Tekeller için ‘huzur’
saðlayamadý.”408
“Temsili demokrasi” koþullarý içinde bu “huzuru” ve “sömürüyü disipline etme”yi baþaramayan emperyalizm ve yerli tekelci
burjuvazi ne yapmalýydý? Herþeyden önce “orduyu yönetime” katmasý, yani yönetimin askerileþmesi zorunluydu. Bir baþka deyiþle,
içinde bulunulan buhranlardan kurtulabilmek için, siyasal zor askeri biçimde maddeleþmesi (görünür olmasý) gerekliydi. Fakat
bunun için ülkenin özellikleri (tarihi, gelenek, görenek, üretici güçlerin geliþim düzeyi) ve kitlelerin siyasal olarak yedeklenmesi hesaba
katýlmak zorundaydý. Yönetimin askerileþmesi için, belirli bir zemin oluþturulmasý ve kitlelere ters düþülmemesi için “haklý ve meþru müdahale” gerekçesi ve ortamý nasýl oluþturulacaktý?
Ýlk akla gelen, faþist milis güçlerinin kullanýlmasýdýr. LatinAmerika’da geniþ ölçüde uygulamaya sokulan bu unsuru kullanarak, kitleleri de etkileyen “huzursuzluk” ortamý yaratýlabilinirdi. An408
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
325
cak ülkemizin o günkü koþullarýnda, faþist milis güçlerinin örgütlenmesi yeni ve etkisi (politik-ideolojik) çok azdýr. Ortada bir “huzursuzluk”, “anarþi” mevcutsa, bu kitlelerin, kendiliðinden-gelme
de olsa, hareketleri sonucu ortaya çýkýyordu. Oligarþi için sorun
kitlelerin içinde bulunduðu “huzursuzluk” ortamýydý. Faþist milis
güçleriyle bunu yaratmak (geniþ ölçüde) olanaksýzdýr. Ýkinci olarak da, ordu ve bürokrasi içindeki milliyetçi-devrimcilerin etkinliði
önemli bir engel teþkil ediyordu.
Bu durumda yönetimin askerileþtirilmesinde “ilerici, Atatürkçü, reformcu” görünümünde bir hükümetin oluþturulmasý ve
bu hükümet aracýlýðýyla geçiþin gerçekleþtirilmesi zorunlu olmaktadýr. Böylece hem kitlelere, hem de küçük-burjuvazinin aydýn
kesimine ters düþülmemiþ olacaktý.
“Oligarþi, ülkedeki nispi dengeden dolayý, bu yöntemi uygulamaya mecburdu. Çünkü Türk Ordusu, ülkenin tarihsel geliþmesinin sonucu olarak Latin-Amerika
ordularý gibi, oligarþinin henüz vurucu gücü olmuþ ve o
þekilde örgütlenmiþ deðildi (...) Ayrýca, Amerikan emperyalizmi sömürüsünü daha da geniþletebilmek için
(tabi iþbirlikçi tekelci burjuvazi lehine de), yani sömürüyü disipline edebilmek için, bürokrasi ve ordu içindeki
küçük-burjuva aydýnlarýnýn desteðine de muhtaçtýr.”409
(abç)
Tüm bunlar yönetimin askerileþtirilmesini ve I. Erim hükümetinin kuruluþunu ifade eder. Ancak 12 Mart sonrasýnýn gösterdiði
gibi, tüm iliþkiler ve gerekli “zemin” oluþturulmadan uygulamaya
geçilmiþtir. Uygulamaya “12 Mart Muhtýrasý” ile baþlanýlmasýnýn
nedeni de çeþitlidir.
Herþeyden önce, ekonominin beklemeye “tahammülü” kalmamýþtýr. Ayrýca devrimci-milliyetçilerin “sol” cunta hazýrlýklarý ve
8-9 Mart “teþebbüsü” uygulamaya geçilmesini zorunlu kýlmýþtýr.
Üçüncü olarak kitle hareketlerinin, özellikle öðrenci hareketlerinin
yükselmesi ve silahlý hareketler durumuna gelmesidir. Dördüncü
olarak da, THKO ve THKP-C’nin, silahlý devrimci örgütler olarak ve
de oligarþinin uygulamasýnýn, farklý açýlardan da olsa, bilincinde
olarak harekete geçmiþ olmalarýdýr (Bu konuda THKO’nun Ameri409
326
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
kalýlarý kaçýrmalarý oldukça etkili olmuþtur. Ancak THKP-C tüm sürecin geliþimini ve varacaðý noktayý daha net ve açýk tanýmlamýþ
olmasý Muhtýra sonrasýnda etkinliðinin nedenidir).
Bunlarýn sonucu olarak S. Demirel hükümeti 12 Mart Muhtýrasý ile “alaþaðý edildi ve askeri diktatörlük kuruldu”.410
THKP-C, ülkenin ve emperyalizmin içinde bulunduðu bunalýmlarý ve bunun sonucu olarak ülkede yönetimin askerileþtirilmesinin zorunlu olduðunu ve de uygulamanýn bu yönde geliþtiðinin tespitini yaparak 71 Þubatýnda harekete geçti.
THKP-C’nin Öncü Savaþýna 71 Þubatýnda baþlamasýnýn temel
nedeni, ülkedeki geliþen olaylar ve bu geliþimin varacaðý noktadýr.
Yani, THKP-C, yönetimin askerileþeceðini tespit etmesidir. Diyebiliriz ki, THKP-C (isim olarak baþbakanýn kim olacaðýný bilememekle
beraber) I. Erim hükümeti niteliðinde bir hükümetin kurulacaðýný ve bu yolla askeri yönetime geçileceðini önceden tespit
etmiþtir. Bu anlamýyla, THKP-C, I. Erim hükümetinin (yani bu
nitelikte bir hükümetin) yüzünü açýða çýkartmak amacýyla harekete geçmiþtir.
Aradan geçen 7 yýllýk süre sonucunda, oportünizmin gayretleri ile bu gerçek gizlenmeye çalýþýlmýþtýr. Bu tespit karþýsýnda,
“pekâlâ THKP-C I. Erim hükümetinin yüzünü açýða çýkartmak için
harekete geçti diyelim, ama I. Erim Hükümeti 12 Mart sonrasýnda
kuruldu ve THKP-C, Þubat 71’de harekete geçti. Bu açýk çeliþki deðil midir” diyenler çýkmaktadýr. Bu karþý çýkýþ, özde oportünizmin
olaylarý bile tahrif edebilmesinin bir ürünüdür. Elbette, THKP-C Þubat 71’de harekete geçtiðinde I. Erim hükümeti yoktu ve 12 Mart
sonrasýnda kurulacak hükümetin baþbakanýnýn Erim olacaðýný bilmiyordu. Týpký II. Erim hükümeti kurulmadan, 12 Martta kurulan
“beyin takým”lý Erim hükümetinin birincisi (I.) olacaðýnýn bilinmemesi gibi. Ancak sorun bu deðildir. THKP-C’nin Þubat 71’de harekete geçmesinin temel amacý, yönetimin askerileþtirilmesine ve
bu yönde ki uygulamaya ve de bu uygulamada “maske” görevini
üstlenecek hükümetin niteliðini açýða çýkarma ve buna hazýr olmadýr. Yoksa hükümetin adý üzerine harekete geçilmemiþtir ve
böyle bir þey saçma bir þey olur.
Ýkinci olarak, devrimci mücadele herþeyin olgunlaþmasýný
410
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
327
bekleyen ve herþey olgunlaþýnca gündeme gelen bir mücadele
anlayýþýný reddeder. Böyle bir anlayýþ, kuyrukçu-kendiliðindengelme-ekonomist bir anlayýþtýr. Devrimci örgüt gücü oranýnda,
geliþen olaylara tavýr alýr ve oligarþinin çeþitli uygulamasýný
bozmaya çalýþýr. Ancak bunu baþaramayacak olursa, geliþimin
nereye varacaðýný hesap ederek, ona hazýr olmaya çalýþýr. THKPC iþte bu devrimci anlayýþýn sonucu olarak Öncü Savaþýna baþlamýþtýr. Böylece, bir yandan (oligarþinin oyunu engellenemeyeceði için temel yöndür) örgüt savaþ içinde tecrübe ve deney
sahibi olacak, yeni kadrolar yetiþtirilecek ve örgüt teþkilat yapýsý inþa edilecek; diðer yandan da, gücü oranýnda, oyunu
bozmaya çalýþacak ve oyunun sonucundaki deðiþiminin niteliðini açýða çýkarmaya hazýr olunacaktýr. Savaþ tecrübesi (küçükburjuva anlamdaki öðrenci hareketinin þiddet eylemleri bu tecrübeyi veremez) savaþ içinde edinilir. Bu tecrübeye sahip olmayan bir örgüt, bu þekilde bir görevi baþarmasý mümkün deðildir. Bu nedenle, örgüt, bir yandan gerekli hazýrlýðý yaparken,
diðer yandan planýn kendi eksikliklerini de hesaba katarak
hazýrlar. 1971 döneminde koþullar gereði hazýrlýk çalýþmalarý,
bizzat amacýn bir parçasý olarak, savaþ içinde yapýlmýþtýr.
Bu gerçekleri görmeyenlerin ya da görmek istemeyenlerin
71’i “direniþ” olarak tanýmlamalarý kolay anlaþýlýr. (Direniþ, bir saldýrýya karþý durmak demektir). Bu konuda en tipik “direniþci” DG-Y
oportünistleri olmaktadýr :
“... parti yapýlanmasýnda önemli zaaflar varken açýk
ve yoðun baský döneminin içine girildi. Kazanýlmýþ
mevzilerin savaþsýz terk edilememesi ve bu gibi baþlýca politik sebeplerle 12 Martýn kanlý saldýrganlýðýna
karþý savaþmak zorunda kalýndý.”411 (abç)
Evet, “zorunlu kalýndý”, ama nedir bu zorunluluk? “Parti yapýlanmasýnda” eksiklik olmasýna karþýn geliþen olaylara tavýr almak
mý, yoksa “kanlý saldýrganlýða” karþý mý (özel bir geliþim) zorunlu
kalýndý; hangi “kazanýlmýþ mevziler” mevcuttu, ve hangisi “savaþ”arak terkedildi; “bu gibi baþlýca politik sebepler” nedir vb. sorular
açýk ve net cevaplanmadan “savaþmak zorunda kalýndý” demek,
en hafif deyimle þarlatanlýktýr.
411
328
“Devrimci” (!) Yol, Bildirge, s. 35.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Devrimci mücadeleden kendiliðindenciliði ve ekonomik-demokratik mücadeleyi, Parti’yi “direnen insan topluluðu” olarak
anlayanlar için, 12 Mart dönemi tam bir “saçmalýktýr” (!) DG-Y
oportünistleri, kendi niteliklerini gizlemek için olaylarý bile ters çevirmekten kaçýnmamýþlardýr. 12 Mart döneminde “kanlý saldýrganlýk”
olarak nitelenebilecek olaylarýn “Balyoz harekâtý” ile baþladýðýný
herkes bilir. Geniþ tutuklamalar, Nurhak olayý, Sibel Erkan olayý
(1971) ve Kýzýldere ve idamlar (1972) 71-72 döneminde sayýlabilecek (ve denilebilirse) “kanlý saldýrganlýk” olaylarýdýr. En basitinden,
eðer 12 Mart dönemi açýk faþizm dönemi ise ve “faþizm sermayenin emekçi kitlelere yöneltebileceði en azgýn saldýrý, dizginlenmemiþ
bir baðnazlýk ve canavarca bir savaþ”sa412 “kanlý saldýrganlýðýn”
bizzat kendisi zorunludur. “Kanlý saldýrganlýk” diyerek ortaya çýkma ve de bunu teorik bir metinde ifade etme, kiþinin bilgi ve
sosyal oluþum düzeyini (?) gösterir.
Ýkinci olarak, 71-72 dönemi “kanlý saldýrganlýðý” “Balyoz harekatý” ile baþlamasý da bir subjektif karar (Erim hükümetinin) deðildir. Bu olaylar dizisi THKP-C’nin “1 Mayýs Harekâtý” ile, yani E. Elrom olayý ile baþlamýþtýr. Devrimci bir eylem sonrasýnda, oligarþinin
oturup- bekleyeceðini sanmak safdillikten öte, oligarþiden “aferin”
beklemek demektir. Devrimciler zora baþvurduklarýnda haklý ve
“meþru” bir durumdadýrlar. Kim ki, devrimci zorun bu durumunu
kabul etmezse, o þarlatandan baþka bir þey deðildir (Emperyalizmin iþgali sonucu sürekli milli bunalýmýn mevcudiyeti esprisi).
DG-Y oportünizminin “savaþmak zorunda kalýndý”sý için, kalan tek þey “kazanýlmýþ mevziler”dir. Eðer bu mevziler, bir Sibel
Erkan olayýnda, bir Kýzýldere olayýndaki kuþatýlma durumunu ifade
ediyorsa, savaþmak zorunludur. Ama salt 1971 için deðil, salt THKPC için deðil; kendine devrimciyim diyen her kiþi ve örgüt için, her
yerde ve her zaman zorunlu olan bir savaþma ya da “direnme”
zorunluluðudur.
“1971 silahlý direniþ deðildir. THKP-C kazanýlmýþ mevzileri savaþsýz terk etmemek ve bu gibi politik sebeplerle
deðil, I. Erim hükümetinin gerçek yüzünü açýða çýkarmak için harekete geçmiþtir. 12 Mart’ýn kanlý saldýrganlýðýna karþý harekete geçmemiþ, onun eylemleri sonucu
412
Dimitrov, Faþizme Karþý Birleþik Cephe, s. 50, May yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
329
faþizm erken doðum yaptýðý için kanlý saldýrganlýk
baþlamýþtýr.”413
Devrimci mücadelenin temeli kitleleri bilinçlendirip örgütleyerek devrim yapmaktýr. Bu görevde ilk baþta siyasi gerçekleri
açýklama kampanyasýnýn yürütülmesi ile somutlaþýr. THKP-C’nin
71 mücadelesi bu genel devrimci görevden ayrý ve baðýmsýz olarak ele almak, onu “direniþ” durumuna indirgemek, THKP-C’yi politik bir örgüt ve mücadelesinin politik mücadele olarak kabul etmemek demektir (TÝP-TKP-PDA bunu açýkça ifade etmelerine karþýn,
nitelikleri ve “devrim” (!) anlayýþlarý nedeniyle ciddiye bile alýnamaz). Lenin’in deyiþiyle, eðer gerçekten devrimci bir örgüt olunacaksa, temel görev, hayatýn her alanýný kapsayan, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý örgütlemektir. (Bkz. Ne Yapmalý?)
Öncü savaþý aþamasýnda, en önemli siyasi gerçek oligarþinin
görüldüðü kadar güçlü olmadýðý, kof olduðu, çürük olduðu ve bütün
gücünün yaygara-gözdaðý ve demagojiye dayandýðý olgusudur. Düzen içinde her somut olay ele alýnarak, bu temel siyasi gerçek
açýklanmaya çalýþýlýr ve THKP-C böyle yapmýþtýr.
Burada, THKP-C bu geliþimi tespit etmiþ miydi diye bir soru
akla gelebilir.
Herþeyden önce Dev-Genç’in Þubat 71’de yayýnladýðý bir bildiride, tüm geliþim sað ve “sol” cunta manevralarý açýkça ortaya
konmuþtur. Keza THKP-C’nin ideolojik-politik yayýn organý Kurtuluþ’
un birinci sayýsýnda 12 Mart Muhtýrasýndan önce basýlmýþtýr) þöyle
deniliyordu :
“Ekonomik ve politik buhran hýzla derinleþiyor.
Hakim sýnýflar kendi aralarýnda çeþitli fraksiyonlara
bölünmüþ, düzeni kendi resmi kanunlarýyla koruyamaz duruma gelmiþtir. Bu yüzden, devrimciler üzerinde karþý-devrim cephesinin baský, þiddet ve cebri görülmedik derecede artmýþtýr. Temsili demokrasi hýzla rafa
kaldýrýlmaktadýr. Artýk sosyalist politikanýn devrimci cesaretle sürdürülebileceði bir ülke haline gelmiþtir Türkiye.”414 (abç)
Bu koþullar içinde girilen 12 Mart Muhtýrasý sonrasýnda THKP413
414
330
THKP-C/HDÖ , PASS ve DG Oportünizmi-II, Mayýs 1977 .
Mahir Çayan, Devrimde Sýnýflarýn Mevzilenmesi.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
C eylemlerini sürdürmüþtür. Bu dönemde en önemli iki eylem
gerçekleþtirilmiþtir:
Birincisi, “Coca-Cola, Pe-Re-Ja, Elvan, Mercedes-Benz, Otomarsan Fabrikasý, Akbank ve daha pek çok þirket ve teþekkülün
hissedar sahipleri olan Kadir Has, Mete Has, Adanalý büyük toprak
aðasý Talip Aksoy’un günlük hasýlatlarý halkýmýzýn devrimci kavgasýnda kullanýlmak amacýyla kamulaþtýrýlmýþtýr.”415
Bu eylem, maddi olanak temine yönelik bir teknik eylemin,
nasýl siyasi gerçekleri teþhir için kullanýlabileceðinin en iyi örneðidir. Ancak her eylem biçimi gibi, teknik eylemlerde, belirli koþullar
içinde siyasi gerçekleri teþhir için kullanýlabilir. Deðiþik koþullar
içinde, ayný biçim eylemlerle, ayný etkinin yaratýlamayacaðý açýktýr.
Ýkincisi, açýk faþizmin erken doðum yapmasýna neden olan
eylemdir. “1 Mayýs Harekâtý” adý verilen bu harekâtta Ýsrail istihbaratýnýn ülkemizdeki temsilcisi ve CIA-MÝT-SAVAK arasýnda koordinasyonu saðlayan Efraim Elrom kaçýrýlmýþtýr. Bu eylemin büyüklüðünü ve siyasal niteliðini belirleyen salt Elrom’un kiþiliði deðildir. Bu
eylem karþýsýnda, emperyalizm ve oligarþinin takýndýðý tavýr, bu eylemin önemini sergiler. “Balyoz Harekâtý”na girilmesi ile Elrom’un
önemi ortaya çýkmýþtýr. Ýkinci olarak, bir “yabancý” için halka ve
küçük-burjuva aydýnlara saldýrarak emperyalizmle baðýmlýlýklarýný
(oligarþi ve hükümet olarak) kendileri sergilemiþlerdir. Üçüncü olarak, “Balyoz Harekâtý” ile, kendi oyununa ters bir uygulamaya
girmiþ ve böylece oyunu bozulmuþtur.
Böylece, “silahlý propaganda, I. Erim hükümetinin gerçek yüzünü ve emellerini, oligarþinin en gerici, en azgýn ve terörist yönetimi olduðunu açýða çýkarmýþtýr. Böylece Amerikan
emperyalizminin ve iþbirlikçi yerli burjuvazinin oyununu, altüst ederek, maskesini alaþaðý etmiþ, kademeli planýný bozmuþtur. ‘Ýlerici, reformist, Atatürkçü’ görünümü altýnda açýk faþizmin erken doðum yapmasýný saðlayarak, küçük-burjuva aydýn
çevrelerde dahil olmak üzere kamuoyunun gözlerini açtý.”416
Bu eylemin en önemli derslerinden birisi, hiç þüphe yok ki,
az bir güçle, “dev gibi” güçlü oligarþinin niteliðinin sergilenebile415
416
THKC I Nolu Bülten.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
331
ceðidir. Ýkinci olarak da, I. Erim hükümetinin gerçek niteliðinin
devrimciler tarafýndan tespit edilmesi ve bilinmesi ile kitlelerce görülmesi ve bilinmesi arasýndaki çeliþmenin karþýsýnda takýnýlan tavýrdýr. Kitlelerin (baþta küçük-burjuva aydýn kesimin), I. Erim hükümetini “ilerici, reformist” olarak kabul etmeleri karþýsýnda, I. Erim
hükümetinin gerçek yüzünü bizzat pratik içinde, kitlelerin kendi öz siyasi tecrübeleriyle öðrenmelerinde, onlara yardým edilmesi devrimcilerin baþlýca görevidir.
“... iþçi sýnýfýnýn çoðunluðunun görüþünde bir
deðiþiklik olmazsa, devrim olanaksýzdýr. Bu deðiþmeyi
ise, kitlelerin siyasi deneyimi saðlar ... ve biz kitlelere
kendi deneyimleri ile anlamalarýna yardým etmeliyiz.”417
“Dikta, düzenli olarak, önemli bir þiddet uygulamasý
olmadan paçayý kurtarmayý dener. Onu kendisini maskesiz, yani gerici sýnýflarýn baskýcý diktasý olarak gerçek
kalýbý içinde göstermeye zorlayarak, kimliðinin ortaya
çýkmasýna yardým edilir, bu da mücadeleyi artýk geriye
dönüþün olamayacaðý son hadde kadar keskinleþtirecektir.”418 (abç)
Ve böyle olmuþtur. THKP-C’nin “1 Mayýs Harekâtý” arkasýndan “Balyoz Harekâtý” ile oligarþi kitlelere ve devrimcilere
saldýrmýþtýr (geniþ kitle tutuklamalarý, Nurhak’da THKO savaþçýlarýnýn katlediliþi, Maltepe’de Hüseyin Cevahir’in katledilmesi vb.).
“1 Mayýs Harekâtý”, bir yandan I. Erim hükümetinin gerçek
yüzünü kitlelere gösterirken, diðer yandan da “mücadeleyi artýk
geriye dönüþün olmayacaðý son hadde kadar keskinleþtirilmesi”,
solda ikili bir deðiþim yaratmýþtýr:
“Birincisi, genellikle öðrencilerin dýþýnda halkýn çeþitli kesimlerinden gelen pek çok yeni ve tutarlý eleman silahlý propagandanýn etrafýnda toplanýrken; legal dönemin bazý keskin ‘cazip þöhretleri’ de geçmiþte yanlýþ düþündüklerini söyleyerek pasifizmin cephesine gönüllü yazýlmýþlardýr.”419 Soldaki bu oluþum THKP-C’yi de
etkilemiþtir. Mayýs darbesinden firar olayýna dek geçen sürede
THKP-C’nin sesiz kalmasýnýn nedeni soldaki bu deðiþimdir.
417
418
419
332
Lenin , “Sol” Komünizm, Bir Çoçuk Hastalýðý, s. 93-95.
Che, Gerilla Savaþý: Bir Yöntem, Askeri Yazýlar, s. 203.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
“Þubat-Mayýs þehir gerilla eylemleri sonucu, halkýmýzýn uyanýk kesimlerinde düzene karþý duyulan
memnuniyetsizlik devrimci sempatiye dönüþmüþtür.
(Sadece THKP-C’nin deðil, THKO’nun silahlý eylemleri
de bu konuda etkili olmuþtur).”420
“Silahlý devrim cephesine karþý somut yönelimin olduðu ve
mücadelenin tam bir nitelik sýçramasý yapacaðý evrede, silahlý propaganda henüz rüþeym halindeyken darbe yedi.”421 Bu darbenin
etkili olmasýnýn temel nedeni, kýsada olsa, belirli tecrübeye sahip
olmuþ 6-7 kiþilik kadronun enterne olmasý ve (bunun sonucu)
soldaki pasifizmin THKP-C saflarýna yansýmasýdýr.
THKP-C Merkez Komitesinden Mahir Çayan ile birlikte Genel Komite üyelerinden Ulaþ Bardakçý, Ziya Yýlmaz, Necmi Demir
yakalanmýþ ve Hüseyin Cevahir katledilmiþtir.
Ayný dönemde THKO ise tam olarak ezilmiþti. Daha Mart
baþýnda Deniz Gezmiþ, Yusuf Aslan ve Hüseyin Ýnan’ýn yakalanmasý ile büyük güç kaybeden THKO, Mayýs ayýnda Nurhak olayý ve
THKO Ýstanbul kesiminin (Cihan Alptekin ve diðerleri) yakalanmasý ile tüm yönetici ve ana kadrolarýný yitirmiþ durumdaydý.
I. Erim Hükümetinin gerçek yüzünün açýða çýkmasý, oligarþi
içinde de bazý deðiþimler yaptý.
“Küçük-burjuva aydýn kamuoyunun desteðini yitiren emperyalizm-iþbirlikçi (tekelci) burjuvazi ikilisi, bu sefer zorunlu olarak,
sömürüyü disipline etmeye yönelik bir dizi rasyonalizasyon tedbirlerinden (sarý reformlardan) tavizler vererek, tekrar bu tedbirlerden
zarar görecek gerici sýnýf ve zümrelerle ortak müþterekler etrafýnda
anlaþmýþlardýr.”422 Böylece I. Erim Hükümetine “ilerici- reformistAtatürkçü” görünüm veren “beyin takýmý”nýn görevi bitmiþ olmaktadýr. “Beyin Takýmý”nýn istifalarý ile, II. Erim Hükümeti kuruldu.
Artýk “oligarþi içinde tam bir bayram havasý hüküm sürmektedir. II. Erim Hükümeti’de, bu anlaþmanýn ve gericiler arasý
barýþýn hükümetidir”.423
71 yýlýnýn Kasým ayýnda Mahirlerin (Ulaþ Bardakçý, Ziya Yýlmaz, Ömer Ayna, Cihan Alptekin) firar olayý, silahlý devrim
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
423
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
420
421
422
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
333
cephesinin oluþumunu ve silahlý devrimci harekete dinamizm getirdi.
“12 Mart öncesinde yedi-sekiz fraksiyon halinde
oluþan sol, bugün (1972) baþlýca iki kampa ayrýlmýþtýr.
- Silahlý devrim cephesi
- Oligarþinin soldaki uzantýsý pasifist cephe
Silahlý propagandaya, gerillaya karþý olmanýn hainlik
sayýldýðý hemen hemen herkesin savaþ, silahlý eyleme
geçme sözlerini aðýzdan düþürmediði 12 Mart öncesi ortam ile 12 Mart sonrasý ortam apayrý iki dünya gibidir.
En iyi devrimciliðin, en keskin gözükmek þeklinde
anlayan, silahlý propagandayý aðýzlarýndan düþürmeyen,
silahlý propagandayý savunmayan herkesi hainlikle suçlayan pek çok legal dönemin keskin ‘gerilla uzmanlarý’ silaha sarýlmaktan baþka hiç bir yolun kalmadýðý 12 Mart
sonrasýnda ise, 12 Mart öncesinde devrim meselesini iyi
bilmediklerini, 12 Mart’tan sonra teoriyi öðrendiklerini
söyleyerek, daha önce pasifizm diye küfrettikleri uluslararasý revizyonizmin çizgisine dört elle sarýlmýþlardýr.
Bu son derece doðaldýr. Çünkü her darbe, sað ve
pasifist eðilimleri ortaya çýkartýr. 1905 yenilgisi, menþevik
çizgiye geçici olarak güç kazandýrmýþtýr)”424
Evet, bu durum son derece doðaldýr. Savaþýn (askeri savaþ)
bizzat kendisi herþeyi apaçýk ortaya sergiler.
“Savaþý bizzat tanýmadýðýmýz sürece, zorluklarýn ne
olduðunu ve yöneticiden istenilen deha ve olaðanüstü
fikri yeteneklerin neye yaradýðýna akýl erdirilemez. Herþey
o kadar basit görünür, gerekli bütün bilgiler o kadar harcýalem izlenimi verir, bütün kombinezonlar o kadar
önemsiz görünür ki, bunlara kýyasla en bir yüksek matematik probleminin bilimsel haysiyeti bizi daha çok etkiler. Fakat savaþýn ne olduðunu gördükten sonra herþey
anlaþýlýr hale gelir. Bununla birlikte, bu görünmez, fakat
son derece etkin faktöre bir ad koymak son derece zordur. (...)
Savaþta tehlike, karakterindeki mevcut sürtünmeden
424
334
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
budur.
meydana gelir. Tehlike savaþýn temel unsuru, herþeyi
içine alan bir ortam olduðuna göre, yargýmýzý deðiþik
biçimde etkileyen þeylerin baþýnda cesaret, yani kendi gücümüze olan güven gelir (...) Askerleri cesur ve
moralleri yüksek olduðu sürece, komutan amacýný gerçekleþtirmek için nadiren büyük bir irade gücü göstermek zorunda kalacaktýr, fakat güçlülük çýkar çýkmaz –
ki büyük muharebelerde bu kaçýnýlmazdýr– iþler artýk
iyice yaðlanmýþ bir makine gibi yolunda gitmez, tersine makinenin kendisi direnç göstermeye baþlar ve
iþte bu direnci kýrmak komutanýn hesabýna büyük bir
güç gerektirir. Ýtaatsizlik ve karþý gelme bu direncin tek
nedeni deðildir. Bütün maddi ve manevi güçlerin çözülmesi, bunun yarattýðý genel çöküntü, kanlý fedakârlýklarýn
komutanýn önce kendinde sonra bütün adamlarýnda
yenmek zorunda olduðu yürekler acýsý görüntüsü, kendine doðrudan doðruya ya da dolaylý olarak intikal eden
bütün o izlenimler, duygular, kuþkular ve özlemler:
iþte makinenin bozulduðu bunlardan belli olur. Erlerin gücü birbiri ardýndan çöktükçe, iradeleri artýk bu gücü
korumaya yetmedikçe, kitlenin tüm iç direncinin aðýrlýðý
komutanýn omuzlarýna yüklenir, bütün yük komutanýn
iradesine biner. Kendi cesareti baþkalarýnýn cesaretini
körüklemeye yetmezse, kendisi de kitlelerin seviyesine düþecek, tehlikeden kaçan ve utanç nedir bilmeyen hayvan tabiatýnýn aþaðýlýk bataklýðýna saplanacaktýr.”425 (abç)
Legal dönemin keskin “gerilla uzmanlarý”nýn durumu iþte
THKP-C içerisinde ortaya çýkan sað-pasifizmin 12 Mart sonrasýnda ortaya çýkmasý, belirli bir süre örgüt içi tartýþma ve çatýþmalar
egemen oldu. 3 kiþilik THKP-C Merkez Komitesi’nden Yusuf Küpeli ve Münir Aktolga ile birlikte Genel Komite’den bir kýsým unsurlar
sað-pasifist görüþleri piyasaya sürdüler. Ve sonuçta “Partimizin ideolojik-pratik ilkesine aykýrý bir rota izleyen bu grupçuluk, Parti Genel
Komitesi üyelerinin oy çoðunluðu ile Parti’den ihraç edilmiþlerdir.”
425
Clausewitz, Savaþ Üzerine, s. 94-115.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
335
(Kesintisiz Devrim II-III)
Yusuf Küpeli-Münir Aktolga’nýn baþýný çektiði bu pasifist
grupçuðun THKP-C içersindeki sorumluluklarý ihracýn temelini belirler. Mahir yoldaþýn ifadesiyle, bunlar Mayýs darbesinden sonra
tüm örgüt olanaklarýný kendilerinin saklanmalarý için kullanmýþlardýr.
Ayrýca kabul edilmiþ kararlarý tek yönlü olarak uygulamadan
vazgeçmiþler ve Parti içinde kararlara oy verenlerin bir kýsmý içerde olmasýndan yararlanarak yeni kararlar almýþlardýr. Tüm bunlar
“ideolojik” (!) ayrýlýðýn durumunu açýða çýkarýr.
“Bütün ideolojik ayrýlýklarýn temeli PDA oportünistlerinin dediði gibi, devrim isteyip istememeye deðil (çünkü sosyalist geçinen herkesin subjektif niyeti genellikle
devrimin olmasý doðrultusundadýr) devrim yapmak için
yola çýkmaya, savaþmaya cesaret edip etmemeye dayanýr. Ýþte bu yüzden devrim için savaþmayana sosyalist
denmez.”426
Bu pasifist unsurlarýn dönek ve hain olmasýnýn temel nedeni buradan kaynaklanýr. Yoksa bunlarýn “mahkemeler sýrasýnda
çok daha kötü iþler yapmalarý ve kötü þöhret edinmeleri”427 deðildir. Böyle bir anlayýþ, bu dönek ve hain grupçuðun tavýr ve davranýþlarýnýn savaþ içinde deðil, savaþ dýþý kaldýktan sonra yaptýklarýný
kabul etmek demektir ki, bunda olaylarý tersine çevirmek demektir. Biz THKPC/HDÖ olarak, THKP-C içinde “(Y-M) kliði” anlayýþýný428
kabul etmiyoruz ve edilemez.
THKP-C’yi savaþýn en önemli yerinde yolda býrakan bu dönekliðin ve hainliðin diðer bir nedeni de, “kýsa sürede ve kolayca
zafer kazanma” umut ve düþüncesidir. Bu düþüncenin en özlü
ifadesi “yapýlan eylemler kitlelerde sempati yaratýyor, ama hepsi o kadar...” sözleridir.
“Doðrudur. Kitleler bizlere karþý sempati duymalarýna raðmen, henüz aktif olarak desteklemiyorlar
ve mücadelenin içine girmiyorlar. Bu son derece doðaldýr. Ne bekleniyordu yani? 5-6 askeri eylem sonucu kitlelerin ayaklanýp, devrim yapmasý mý?
426
427
428
336
Mahir Çayan, Devrimde Sýnýflarýn Mevzilenmesi.
“Devrimci” (!) Yol, Sayý, 18, s. 13.
“Devrimci” (!) Yol, Sayý, 18 s. 13 .
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Bu pasifistlerin devrimci mücadeleyi kýsa bir süreç
olarak görmelerinin ve sosyal oluþumdan habersizliðin
bir kanýtýdýr.” (Kesintisiz Devrim II-III) (abç)
“ASD’ye Açýk Mektup”a imzalarýný atan ve THKP-C Merkez
Komitesi’ne gelmiþ kiþilerin bunlarý bilmeyeceðini sanmak, en hafif deyimle, saflýk olur. Bu grupçuk, bunlarý bilmelerine ve tekrar
tekrar anlatýlmasýna raðmen, savaþý terketmiþ olmalarý dönek ve
hainlik durumunu belirler.*
1972 Ocak ayýnda THKP-C’nin ve (genel olarak) solun durumu buydu.
THKP-C içersindeki tüm dönek-hain ve pasifist unsurlar ihraç edildikten sonra, yeni baþtan bir organizasyona gidildi. (Ancak
bu THKP-C içinde pasifist görüþleri savunan kimse kalmadý anlamýnda yorumlanamaz. Saflarda sað-pasifist görüþleri savunanlar
kalmýþtýr, ancak bunlar o günlerde sessiz kaldýklarýndan ve bunlarla uðraþacak zaman olmadýðýndan dokunulamamýþtýr.) Örgüt içinde
yeni bir iþbölümü yapýldý ve daha önce tespit edilen (Kesintisiz
Devrim II-III’de açýkça ifade edilen) stratejik rotaya uygun olarak
çalýþmalara devam edildi.
1972 yýlýnda THKP-C’nin önünde birbirine baðlý üç ana görev bulunmaktaydý: II. Erim Hükümeti-Deniz Gezmiþ’lerin idam
kararý ve kýr gerillasýnýn yaratýlmasý-þehir gerillasýnýn geliþtirilmesi. Ýlk iki ana görevin tarihsel bir önemi vardýr. Üçüncüsü
ise, bu tarihsel göreve baðlý olarak, hem görevin baþarýsý, hem
de Öncü Savaþýnýn geliþtirilmesi için þarttýr.
Ýlk olarak, þehir gerillasý ile baþarmayý düþünülen ilk iki ana
görev, þehirlerin o günkü durumu (oligarþinin denetim ve baskýsýnýn olaðanüstü artmasý) ve THKP-C’nin þehir örgütlenmesinin
* Bazýlarýna göre bu olay “kiþisel sürtüþme-kiþiler arasýndaki kariyer çatýþmasý”dýr. Bunu ileri sürenler, firar olayý sonrasýnda Mahir Çayan yoldaþýn Yusuf Küpeli ile bir kez konuþmasý ve bu konuþmada da “yazýlarý yazanda benim, eylemleri yapan da benim” diyerek
kovmasýný gerekçe (!) yapmaktadýr. Ayrýca daha sonra “konuþma” teklifi gelince, sadece
“ama Münir’le konuþuruz” denilmesi bu gerekçeye (!) destek olarak kullanýlmaktadýr. Bir
döneklik ve hainlik olgusunu bu biçimde lafýzlarla ele almak þarlatanlýktan baþka bir þey
deðildir. Herþeyden önce THKP-C içinde teorik-pratik seviyesi en yüksek olanlarýn birisi
olan Yusuf Küpeli’dir ve bu kiþinin “meseleleri daha önce bilmiyorduk, okuduk öðrendik”
demesi inandýrýlýcýlýktan uzak olduðu kadar, savaþý terk etmesi için gerekçe yapmasý bu
kiþiden özel olarak hesap sorulmasýný zorunlu kýlar. Ki bu kiþi Mayýs Darbesinden sonra
THKP-C’nin kararlarýný belirleyen tek kiþi durumundadýr ve bu yüzden ilk hesap verecek
kiþidir.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
337
(darbeler ve ihanetler yüzünden) zayýf olmasý üzerine, daha geniþ
bir plan içinde ele alýnmýþtýr. Ve “Deniz’lerin idamýný önleme” olarak bilinen hareketin, kýrsal alanda yapýlmasýna karar verildi.
(Bunlarý, o günlerde neler konuþuldu vb. þeylerle deðerlendirmek
eksik olacaktýr. Çünkü yapýlan planýn bütünlüðü bir-iki kiþi dýþýnda
bilinmemekte olup, her kiþi kendi ile ilgili parçayý bilmektedir.)
1972 Þubat ayýnda meydana gelen olaylar, daha önce düþünülen ve kýsmi anlamda uygulamaya sokulan planýn deðiþmesine
yol açmýþtýr. Ulaþ Bardakçý yoldaþýn öldürülmesi ve Ziya Yýlmaz’ýn
yakalanmasý (ayný gecede) üzerine “uzun bir faaliyetsizlik dönemi”
ne geçiþ için, kýrsal alanlarda tarihsel görevlerin yerine getirilmesi
zorunlu olmuþtur. Eldeki kadrolarýn uzun süreden beri aranmakta
olmalarý da kýrsal alaný zorunlu kýlmýþtýr.
Genel olarak düþünülen taktik þudur :
Önce, gerek II. Erim Hükümetinin (yeni bir olgu) niteliðini
teþhir ve I. Erim Hükümeti ile (niteliði bellidir) baðlantýsýný sergilemek, gerekse (temel olan ve birinci yön için kullanýlacak olan) Deniz’lerin idamýný engellemek ve de yaratýlan etkiyi (potansiyel) devam ettirmek-kuvvet gösterisi yapmak amacýyla gerilla eylemlerini
sürdürmek. Buna paralel olarak, oligarþinin dikkatini kýrsal alanlara çekerek (kýrsal alanda eylem yaparak), þehirlerdeki denetim ve
baskýyý, nispi olarak da olsa, azaltmak ve böylece þehir kadrolarýnýn (nispi olarak) daha rahat hareket etmelerini saðlayarak buralardaki etkiyi örgütlemek ve þehir örgütünü geliþtirip, pekiþtirmek.
Þehirlerden gücünü kýrsal alana kaydýracak olan oligarþinin, buralardaki baský ve denetimini daðýtmak amacýyla, kýrsal alandaki kadrolarý ikiye ayýrarak; birinci kýsým oligarþinin dikkatini kendi üstüne
çekecek ve bu amaçla eylemler düzenleyecek; ikinci kýsým, uzun
dönemli olarak kýr gerillasýnýn hazýrlýðýna giriþecektir.*
THKP-C’nin 12 Mart döneminde yetiþmiþ profesyonel kadrosu kýrsal alana geçmiþtir (Karadeniz). Bu bölge, örgütsel olarak
daha iyi durumda olup, taktik planýn uygulanmasý için gerekli
* Bu plan, kimilerince “böyle þey yoktur”, “böyle bir þey düþünülmemiþtir” denilerek
reddedilmektedir (DG- Y). Bugün bu plan hakkýnda en son bilgiye sahip olabilenlerden
sadece Ertuðrul Kürkçü hayattadýr. Ve bu plan E. Kürkçü, yakalandýktan sonra Sýkýyönetim
Mahkemelerinde ifade etmiþ ve dosyasýnda mevcuttur. DG-Y oportünistlerinin karþý çýkýþ
nedeni açýktýr, Öncü Savaþýný somut koþullara baðlý taktik evreye indirgemek. Bu nedenle
tüm gerçekler ters-yüz edilmektedir.
338
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
olanaklara sahip olan ve taktik plan için uygun bir bölge teþkil
etmektedir.
Bu taktik göstermiþtir ki, savaþý belirleyen teknik malzeme
ve nicelik deðil, kadro ve insiyatifli yönetimdir. Ve her taktik
devrim ve karþý-devrim arasýndaki (somut) güçler dengesine
ve savaþýn devrimci karakterine (somut amacýna) göre belirlenir. THKP-C’nin 12 Mart dönemindeki mücadelesinin en önemli
derslerinden biri de budur. (Bu taktik, Öncü Savaþýný ele alýrken
belirttiðimiz politik ve askeri ilkelere dayanýr.)
Ýþte bu nedenle Kýzýldere bir son deðil, baþlangýçtýr.
Ancak hayat her zaman planlara uymaz. Ortada bir savaþ
varsa bu çok daha açýktýr. En ufak bir olay, önemsenmeyen bir detay (taktik planlarda zaten yer alamaz) herþeyin gidiþini deðiþtirir.
Ama bu planýn (taktik) yanlýþlýðýný ifade etmez. Çünkü hiç bir plan,
hayatýn karmaþýklýðýný ve giriftliðini önceden düþünsel planda tam
olarak çözümleyemez ve çözümlemesi de beklenemez. Ancak “hayatýn giriftliðini ve karmaþýklýðýný ve de çok yanlýlýðýný kolay anlaþýlýr
hale getirerek, eylem kýlavuzluðu görevini yerine getirir.” Bu andan
itibaren, planýn baþarý ya da baþarýsýzlýðýný örgütsel çalýþma, kadrolar belirler.
1972 Mart ayýnda geliþen tüm olaylara raðmen THKP-C,
somut koþullara uygun olarak yaptýðý plana baðlý olarak çalýþmalarýný sürdürdü. Ýlk olarak Ünye Radar Üssü’nde bulunan 2 Ýngiliz ile
1 Kanadalý kaçýrýldý ve Kýzýldere köyüne gidildi. Ayný zamanda eylemle ilgili açýklama yapýldý. Ancak bir kýsým yakalanmalar sonucu
(Ünye-Fatsa yakalanmalarý, Kýzýldere’ye gidilen kamyonun ele geçmesi vb.) Kýzýldere’de bulunan THKP-C ve THKO savaþçýlarý kuþatýldýlar. Bu durumda devrimci olarak ve örgüt üyesi olarak yapýlmasý gerekeni yaptýlar. Yani sonuna dek teslim olmadýlar. Havadan
ve yerden yapýlan bombardýman sonucu “Onlar” þehit edildiler.
Bu olay sonrasýnda oligarþi büyük ölçüde “rahatlama” içine girdi.
Artýk silahlý devrim cephesi yenilmiþ, tüm yöneticileri yokedilmiþtir!
Sonuç olarak diyebiliriz ki, THKP-C’nin 1971 mücadelesi Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi ýþýðýnda, bu döneminin somut koþullarýnýn tahliline dayanan uygun taktiklerle yürütülmüþtür.
“Stratejik öneme haiz mücadele anlayýþý ve ve bu
mücadeleyi yürütebilecek maddi ve fiili örgütlenme sorunlarý çözümlendikten sonra, mevcut durumun tahlilin-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
339
den çýkacak politik hedeflere yönelmek mücadeleyi rayýna oturtur, karþý-devrim cephesini zaafa uðratýr.
Bu nedenle doðru devrimci taktiðimizi kurabilmek
için, önce onun stratejiyle olan baðlantýsýný yakalamak
gerekir. Geliþen olaylarýn kendi özeli içinde gözlemek ve
unsurlarýný yakalamak yetmez, esas olan özelin içindeki
stratejik yaný yakalamaktýr. Bu anlamýyla taktikler, proleter devrimci hareketi götüren, stratejiye baðýmlý politikadýr.
Doðru taktik politikalarýn tespiti, bu politikanýn yürütülmesinde mutlaka baþarý elde edileceði anlamýna gelmez, politik hedeflere soyutun içinde varýlamaz, herþey
somutun canlý pratiðinde gerçeklik kazanýr. Somutta ise,
taktik planda güçlü olan oligarþi ve onun siyasal zoru
vardýr. Bu nedenle somutta iki karþýt hareket kendi
güçlerine göre baþarý ya da baþarýsýzlýða uðrarlar.
Kavranýlmasý gereken, doðru taktiklerin gücümüzü arttýracaðý ve taktik yenilgilerin gelip geçici olacaðýdýr.”429
429
340
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
III.
KIZILDERE SONRASI
30 Mart 1972 Kýzýldere olayý ile birlikte ülkemizde geliþen
olaylar, solun yapýsý ve silahlý devrimci hareketin durumu, yenilgi
sonrasý bir ortam ve bu ortamýn havasý ile koþullanmýþtýr.
1971-72 silahlý devrimci mücadele kitlelerde geniþ bir etki
yaratmýþtýr. Ancak yaratýlan etkinin silahlý devrimci mücadeleye
yönelik olmasýna raðmen, yaratýlan etki örgütlenememiþ olmasý,
etkiyi belirsiz bir niteliðe sokmuþtur. Bu belirsizliðin anlamý ise,
kendine devrimciyim diyen her kiþinin ya da grubun bu etkiyi kullanabileceði demektir. Kýzýldere sonrasýndaki dönem, iþte bu etkinin oportünist amaçlarla kullanýlmaya çalýþýldýðý ve de buna karþýt
olarak devrimci bir örgütlenmenin oluþturulmasýna çalýþýldýðý dönemdir. Kýzýldere sonrasý geliþen olaylar ve mücadelelerin THKP-C/
HD֒nün tarihsel geliþimini ifade ettiðini söylemek pek yanlýþ olmayacaktýr. Bu dönemi üç kýsýmda ele alacaðýz:
a- Birinci Dönem (1972-74)
Kýzýldere sonrasýnda, tüm düþünce silahlý devrimci mücadelenin devam ettirilip, ettirilmeyeceði üzerineydi. 71’in yarattýðý
etki geniþ bir dinamizm yaratmýþtý. Ancak THKP-C yönetiminin
1972 Þubat ve Kýzýldere olaylarý ile tamamen yok edilmesi, bu dinamizmin kullanýlmasýna olanak vermemekteydi.
Hemen Kýzýldere sonrasýnda Jandarma Komutaný General
Eken’i kaçýrmaya yönelik giriþim ve ayný günde meydana gelen
uçak kaçýrma olayý, oligarþinin sola yönelik bir saldýrýsý ile sonuçlandý. Her iki olayda (baðýntýsýz iki olaydýr) baþarýsýzlýða uðramasý
ve soldan yeni bir “toplanma”ya gidilmesi 1972 yýlýnýn kalan süresini koþullandýrdý.
1972 yaz aylarýndan itibaren, Kesintisiz Devrim-I ve yeni ortaya çýkmaya baþlayan Kesintisiz Devrim II-III (çok az da olsa) okundu. Her dönemde olduðu gibi, okullarýn açýlmasý ile nispi bir hareketliliðin ortaya çýkmasý 72 sonlarýnda belirli bir oluþum yaratmaya
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
341
baþladý. Ancak revizyonizm ve pasifizm (özellikle TKP ve Doktorculuk) kendisine uygun bir ortam bulmuþtu. Bu koþullar içinde,
devrimci teorinin savunulmasý bile baþlý baþýna bir eylem olmaktaydý.
1971-72 döneminde yakalanan unsurlarýn büyük çoðunluðunun, mahkemelerde ihanetlerini açýkça sergilemeleri ve silahlý
devrimci mücadeleyi en adi biçimde suçlamalarý, 71’in yarattýðý etkiyi ve dinamizmi ve de yeni yeni oluþan birliði geniþ ölçüde sarstý.
Daha o günlerde, genel teorik eðitimi eksik ve buna baðlý olarak
özeli kavrayamayan pek çok genç ve samimi unsur, büyük bir þaþkýnlýkla saða-sola daðýldýlar.
73 yýlýna iþte böyle bir hava içinde girildi. Bu sýralarda TÝKKO’
nun ortaya çýkmasý ve daha adýnýn bile duyulmadan daðýtýlmasý,
tüm soldaki oluþum (ayný yöndeki oluþum) hýzlandýrdý.
73 Ekim seçimlerinin yapýlacaðýnýn kesinleþmesi, herþeyin
daha ciddi ve kalýcý biçimde yapýlmasýný zorunlu kýlýyordu. Oportünizm ve revizyonizme karþý ve bunlarýn silahlý devrimci mücadeleye
yönelik saldýrý ve tahrifatlarýna karþý açýk bir mücadele koþullarý
mevcut deðildi.
Hapishanelerde bulunan unsurlar ise, “uslu durmayý”, “hiç
bir þey yapýlmamasý”ný söyleyerek, tüm çabalarý engellemeye
çalýþýyorlardý. Bu durumda devrimci olarak yapacak hiç bir þey
görmeyen tüm samimi unsurlar, seçim havasý içinde “CHP için”,
“CHP içinde” çalýþmayý “devrimci” çalýþma olarak kabul ediyorlardý.
Bu durumda silahlý devrimci mücadeleyi savunanlarýn önünde iki yol vardý: Ya her türlü örgütlenme çabalarý ilerideki (seçim
sonrasý) “elveriþli þartlara” býrakýp, içerdekilerin de “tavsiye” ettiði
gibi “okuma ve araþtýrmaya” yönelinecekti; ya da ne kadar zor
olursa olsun, küçük çaplý da olsa örgütlenme çalýþmasý sürdürülecekti.
Ve ikinci yol tercih edildi. Belirli sýnýrlar içinde de olsa, genç
ve samimi bir avuç unsur biraraya gelmiþti. Ancak ne örgütsel tecrübe, ne de ideolojik seviye mevcuttu. Bu durumda pek çok þeyin
arasýnda, ideolojik seviyenin yükseltilmesi yönündeki çalýþmaya
aðýrlýk verildi. Bir yandan öðrenci hareketin içinde, öðrenci kesiminin akademik-demokratik örgütlenmesi yürütülürken; diðer yandan
da çeþitli bölgelerdeki unsurlarla bað kurmaya çalýþýlýyordu.
342
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Bu yýl ayný zamanda, 71 silahlý devrimci hareketin yenilgiye
karþýn, baþarýsýnýn ülke politik yaþantýsýnda ortaya çýktýðý dönemdi.
73 seçimleriyle birlikte CHP, 71’in kitleler üzerinde yarattýðý sempatiyi ve politize olmayý kullanarak, seçimlerden “en büyük” parti
olarak çýktý. 12 Mart öncesinde “umudunu” düzenin þu ya da bu
partisine baðlamýþ olan kitleyi politize eden silahlý devrim cephesi,
bu potansiyeli kullanamadýðý için, yeni “umut”lara yönelinmesini
engelleyemedi. Ve artýk kitlelerin “umudu” Ecevit olmuþtu. Böylece ülkemiz devrimci mücadelesinde niteliðinin kitlelere bizzat siyasi
pratik içinde gösterilmesi gereken bir olgu belirginleþmiþtir.
73 sonlarý ve 74 baþlarýnda aðýr baský koþullarý, yerini nispeten daha rahat bir ortama býraktý. Bu ortam oportünizme ve revizyonizme en elveriþli koþullarý yarattý. Solda “Ýlke-Kitle” olarak bilinen (ve daha sonra TSÝP haline dönüþen) revizyonistler geniþ bir
örgütlenmeye girdiler.
TKP’sinden TÝP ve Doktorcusuna kadar her çeþit revizyonist
ve oportünist kesimlerin ortak bir hareketini içeren bu oluþum “71
hareketini savunan” unsurlar arasýnda yeni bir oluþum yarattý.
“Ýlke-Kitle” oportünistleri, daha dergilerinin ilk sayýsýndan itibaren silahlý devrimci harekete saldýrmaya baþladýlar. Bunlarýn dayanak noktasý Rus devrimi olmaktaydý. Bunun üzerine “Rus Devriminden Çýkan Dersler” yayýnlandý ve peþinden de Mahir Çayan
yoldaþýn Toplu Yazýlarý çoðaltýldý.
O günlerde silahlý devrimci mücadeleyi savunanlar, 72 döneminde olduðu gibi, “silahlý devrim cephesi” þeklinde bulunuyordu.
THKP-C ve THKO þeklinde bir ayrým yapýlmamaktaydý. Ancak “Rus
Devriminden Çýkan Dersler” ve “Toplu Yazýlar”ýn yayýnlanmasý, ilk
kez bu ayrýmý vurguladý. Artýk Türkiye solunda “Cepheciler” mevcuttu. Bu da 71 silahlý devrim mücadelesinin savunulmasýnda bir
nitelik sýçramasý yapýlmasýný saðladý. Artýk çabalar örgütlenme ve
örgüt kavramlarý ile bütünleþmeye baþladý. Oportünizmin ve revizyonizmin Rus devrimine dayanarak yürüttüðü saldýrýlarýn etkisi
sýnýrlandýrýlýnca, bu kez “yeni” yöntemler uygulanmaya baþlandý.
Bunlarýn baþýnda Kesintisiz Devrim II-III’e yönelik tahrifatlar gelmekteydi. Oportünistlere göre, Mahir Çayan yoldaþýn “böyle bir yazýsý yoktu”! Günümüze kadar gelen bu konudaki geliþmelerin baþlangýcý olan bu “iddia” “Toplu Yazýlar”ýn yayýnlanmasý ile geniþ ölçüde boþa çýkartýldý. Ancak bu olay, oportünizmin daha sonraki
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
343
saldýrý ve tahrifatlarý ile birlikte düþünüldüðünde ne yapmayý amaçladýðý anlaþýlabilir. Onlarýn amacý, 71’in yarattýðý etkiyi (buna CHP’
den kalan etkiyi demek daha doðrudur) kendi oportünist amaçlarý
için kullanmaktý.
“Tarihte devrimci düþünürlerin öðretileri ile, kurtuluþlarý için mücadele veren ezilen sýnýflarýn önderlerinin
baþýna gelen þey, bugün de Marks’ýn öðretisinin baþýna
geliyor. Egemen sýnýflar, saðlýklarýnda büyük devrimcileri ardý arkasý gelmez cezalarla ödüllendirirler, öðretilerini en vahþi düþmanlýk, en koyu kin, en taþkýn yalan
ve karaçalma kampanyalarýyla karþýlarlar, ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsýz ikonlar durumuna getirmeye, söz uygun düþerse, azizleþtirmeye, ezilen sýnýflarý ‘teselli etme’ ve onlarý aldatmak için adlarýný bir hale ile süslemeye çalýþýrlar. Böylelikle devrimci öðretileri deðerden düþürülür ve ihtilâlci keskinliði törpülenir. Burjuvazi ve iþçi hareketi oportünistleri bugün ise Marksizmi ‘evcilleþtirme’ biçimi üzerinde birleþiyorlar, öðretinin devrimci yaný ve ihtilâlci ruhu unutuluyor, siliniyor ve deðiþtiriliyor. Burjuvazi için kabul edilebilir ya da böyle görülen þeyleri
ön plana çýkarýlýyor ve övülüyor.”430 (Lenin) (abç)
Lenin’in Marks için söylediði bu sözler, ülkemizde de aynen
gözlenir. Oportünizm, Lenin’in belirttiði biçimde ilk kez bu dönemde 1974 ortaya çýktý. Önceleri “eli býçaklý, beli silahlý” anarþizm
diye “eleþtiri”len, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi ve bunun formüle edildiði Kesintisiz Devrim II-III, giderek “yanlýþ bir hareketi
jüstifiye (haklý gösterme) etme” çabalarý (HY’nun “proleter devrimci” (!) saflarýna geçenlerince -1975), “troçkizm ve ultra-emperyalizm
teorisi” (TSÝP-1975), “Debrayizm, sol fokocu anlayýþ” (KSD) olarak
“eleþtirildi”. Bu uygulama uluslararasý revizyonizmin çizgisini savunanlarca yürütüldüðü anlamda büyük öneme sahip deðildi. Bu kesimin çabalarý, daha çok “azizleþtirme” ve ölen devrimcilerin “adlarýný bir hale ile süsleme” açýsýndan önem kazanýyordu. Bu revizyonist unsurlar, bu yolla “devrimci öðretileri, deðerden düþürür ve
ihtilâlci keskinliði törpülenir” duruma getirilmesine yardýmcý oluyor430
344
Lenin, Devlet ve Ýhtilâl, s. 10.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
lardý. “Þanlý 71 direniþi”, “Kýzýldere bir manifestodur”, “yiðit yurtsever devrimciler” vb. ifadeler bunun somut görünümüdür.
THKP-C içinden çýkan ve ona sahip çýktýðýný “ima eden”
oportünistlerin durumu, Lenin’in sözlerine daha çok uygundur. Bunlar “gözle görülmez, denebilirse cezalandýrýlamaz biçimde, derece
derece partilerine fesat sokan ... yeni ilkeler için” (Lenin) mücadele veren en tehlikeli oportünistlerdir.
Bunlarýn görevi ise, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni
“evcilleþtirme”dir. Bunlar Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin
ve THKP-C’nin “burjuvazi için kabul edilebilir ya da böyle görünen
þeyleri ön plana çýkartýlýyor ve övülüyor”. Bunlarca silahlý propaganda “cazip bir eylemin bezirganlýðýný yapma” olarak tanýmlanýyor
ve Öncü Savaþý “taktik evre veya ara aþama” olarak ele alýnýyor.
Bunlarýn Türkçesi ise; Öncü Savaþý belirli koþullarda söz konusu
olabilir, bu koþullarda 12 Mart dönemleridir; sizler (yani oligarþi) 12
Mart dönemi gibi bir dönemi bir daha yaratmayýn, bizde uslu devrimci (!) gençler olarak Öncü Savaþý yapmayýz.* Hem siz Kesintisiz
II-III’e bakmayýn, öyle görüldüðü gibi tehlikeli deðildir. Onun tehlikeli görülmesinin nedeni “tashih” edilmemiþ olmasýndandýr. Eðer
Mahir sað olsaydý “tashih” edip düzeltirdi. Biz bunu yapýyoruz. Ama
bunu anlamayan bazý “aceleciler” var, tehlikeli olabilirler. Hem
bizim onlarla hiç bir iliþkimiz yok ve þu anda “nerede ve neyle
iþtigal ettiklerini bilmiyoruz”!
Bu oportünistler (“evcilleþtirme” çabalarýný) bunla da yetinmezler. Mahir Çayan posterleri ile “onlar” sözleri ile “adlarýný hale
ile süsleme”ye özel gayret gösterirler. Silahlý devrimci mücadeleyi
örgütsüz bir “hareket”e indirgeyip, bunu “THKP-C Hareketi” sözleri ile resmileþtirirler. (Öyle ya THKP-C ile THKP-C “Hareketi” ayný
þey deðildir. Birincisi bir örgütü ve örgütlenmeyi ifade etmesine
karþýn; ikincisi niteliksiz bir süreci ifade eder.)
Bu oportünistlerin, 71 için “kazanýlmýþ mevzilerin savaþsýz
terkedilmemesi” olarak yaptýklarý tespitte bu yüzdendir. Gerçekte
ise, “... bunlar, düþman topçuðunun ateþine maruz bulunan geçici mevzilerdir. Bu mevzilerin adý parlamentodur, yasallýktýr,
* Ama oligarþi için 12 Mart gibi dönemler kaçýnýlmaz olduðu için “zorunlu bir devre”
demekten geri kalmazlar. Bu da Marksizmin evrensel tezlerini açýk inkâr etmemek için
yapýlan kelime oyunudur. Çünkü herþey, son tahlilde, zorunluluk içerir.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
345
yasal ekonomik grevdir. Ücret artýþýdýr, burjuva anayasasýdýr, bir
halk kahramanýnýn serbest býrakýlmasýdýr ... ve iþin en kötü tarafý
þudur ki, bu mevziler elde etmek için bile, burjuva devletinin
oyun kurallarýný kabul etmek ve bu tehlikeli siyasi oyuna katýlmak
iznini alabilmek için uslu ve aklý baþýnda insanlar olduðumuzu,
hiçbir tehlike arz etmediðimizi; örneðin kýþlalarla ve trenlere saldýrmak, köprüleri uçurmak, katilleri ve iþkence uzmanlarýný
cezalandýrmak, daðlara çýkýp ayaklanmak ya da yumruklarýmýzý
sert ve kararlý biçimde kaldýrarak halklara son kurtuluþ mücadelesinin kesin müjdesini vermek gibi tehlikeli iþlerle bir alýþ-veriþimiz
olmadýðýný ispat etmek lazýmdýr.”431 (Che) (abç)
Ve bu oportünistler iþte bunu “ispat etmek” peþindedirler.
Ýþte 74 yýllarýndan itibaren baþlayan revizyonist ve oportünist
saldýrýlarýn geliþimi ve amaçlarý budur.
Bu dönemde THKP-C/HDÖ, baðýmsýz bir siyasi örgüt (THKPC/HDÖ) deðil, bazý kiþilerin içerden çýkmasýný bekleyen küçük bir
grup idi. Bu dönemde saðlam unsurlar örgütlenmeye çalýþmakla
beraber, hiç kimse bu örgütlenmenin ilerde Türkiye devrimini gerçekleþtirmeyi üstleneceðini düþünmüyordu. O günkü genel düþünce, afla birlikte dýþarý çýkacak olan bazý arkadaþlarla birlikte
Öncü Savaþýna devam etmekti. Böylece herþey yeniden deðil, az
da olsa varolan bir yapýnýn üzerinde yükselecekti. Ancak kýsa sürede (af sonrasý) bu düþüncemizin yanlýþlýðýný anladýk. Aslýnda bu kiþilerin arkadaþlýðýndan öte “cazip þöhreti” bizleri bu düþünceye itmiþti. Pratikte görüldü ki, bu kiþiler “eski” olmak ve bunun getirdiði
“cazip þöhret” ten baþka hiçbir özellikleri yoktu. Bu dönemde,
“cazip þöhretler”in gerçekte týrnak içinde cazip þöhret olduklarýný
anladýk.
Ýlk olarak THKP-C Genel Komite üyeliði yapmýþ bir kiþinin 8
sayfalýk bir yazýsý ile içerdekilerin (“cazip þöhretlerin”) niteliði açýða
çýkmaya baþladý. Daha sonra, bugünkü KSD yöneticileri ile yapýlan
görüþmelerde bunlarýn saða saptýklarý açýða çýktý. Bu kiþilere göre
“geçmiþ ve Öncü Savaþý yanlýþtýr”. Doðrusunun kendileri için ne
olduðu sorulduðunda ise “doðrusu bulunur” diyorlardý. Ve KSD o
günden (1974 sonlarý) bugüne dek “doðruyu bulma” gayreti için431
16.
346
Che Guavara, Latin-Amerika Devriminin Taktik ve Stratejisi, Siyasal Yazýlar, s. 115-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
dedir. (O tarihlerde ise, –Acil’de de belirtildiði gibi– “felsefe” ile uðraþýyorlardý).
Bunlardan sonra, ne yaptýðý ve kimle birlikte olduðu belli
olmayan bazý kiþilerle konuþuldu. Daha sonra DG-Y oportünizmini
oluþturan bu kiþiler, bizlerce bazý þeyleri bilmeseler de “samimi ve
namuslu” kiþiler olarak kabul ediliyordu (zaman içinde bunlarýn
“samimiyet” ve “namusluluðunun” da týrnak içinde olduðu da ortaya çýktý). Bu kiþilerle yapýlan görüþmelerde (Öncü Savaþý ve silahlý
propagandayý kabul ettiklerini söylüyorlardý) Öncü Savaþý ve silahlý
propaganda ile ilgili olarak örgütlenme ve hazýrlýk aþamasý konusunda (o günlerin temel sorunuydu) hiçbir þey söylemediler. Mahir’in yazýlarýný tekrar okuyacaklarýný, tekrar düþüneceklerini ve geçmiþin eleþtirisinin mutlaka yapýlmasý gerektiðini söylediler. Silahlý
devrimci mücadelenin deðil, her türlü mücadelenin eleþtirisi mutlaka yapýlmalýdýr. Ama neye göre, nasýl, niçin eleþtirilecektir? Eleþtiriye hangi yönden yaklaþýlacaktýr? THKP-C’nin ideolojik-politik çizgisi mi yanlýþtýr, yoksa bu çizginin tüm gerekleri yerine getirilememiþ
midir? THKP-C’nin “ideolojik temellerinin eksik ve saðlam olmayýþý”
mý432, yoksa Öncü Savaþý ruþeym halinde darbe yemesi ve bunun
üzerine döneklik ve hainliðin ortaya çýkmasý mý, eksik ve saðlam
olmayan örgüt yapýsýný yaratmýþtýr? Bu sorulara açýk cevaplar getirilmeden yapýlacak eleþtiriler, eleþtiri olmaktan öte THKP-C’yi “evcilleþtirme” olur ve de öyle olmuþtur.
Ýþte bu iliþkiler içersinde (1974 Þubat) CHP-MSP koalisyonu
kurulmuþtu. Bu koalisyon döneminin en belirgin özelliði siyasi af,
Kýbrýs çýkartmasý ve enflasyonist politikadýr. Kýbrýs’ýn yarýya yakýn
kýsmýnýn iþgal edilmesi, bugünden sonra oligarþinin sorunlarýnýn
içinde “Kýbrýs sorunu” baþ köþeyi iþgal etti.
Özellikle CHP’nin küçük üreticilere yönelik taban fiyatý ve
“ücretlerin fiyatlarýn önünde gitmesi” gibi uygulamalarý, her ne kadar ekonomiye canlýlýk getirmiþse de, enflasyonist gidiþi hýzlandýrmýþtýr (emisyon hacminin büyümesi). Keza Kýbrýs savaþý harcamalarý da (yaklaþýk 1 milyar dolar) bütçeye önemli bir yük getirmiþ ve
bunu karþýlamak için alýnan tedbirler enflasyonu daha da hýzlandýrmýþtýr.
CHP, MSP ile ortaklýðý döneminde, gerek Kýbrýs çýkartmasý
432
“Devrimci” (!) Yol, Sayý: 17, s. 10 ve Sayý: 18, s. 12.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
347
ile saðladýðý “prestij”, gerek Ýstanbul sanayi burjuvazisinin desteðini
saðlamasý, gerekse yüksek taban fiyatlarý ile köylülüðün taleplerine
cevap vermiþ durumdayken, bir baþka deyiþle kendini güçlü bir
iktidar olarak gördüðü bir sýrada, MSP ile anlaþamadýðýný ve ortak
programýn iþlemediðini ileri sürerek ortaklýða son vermiþtir. Açýktýr
ki, CHP bu manevrasý ile birlikte ileri sürdüðü erken seçim için gerekli sýnýfsal desteði saðladýðýný hesap ederek hükümetten çekildi.
Bir diðer hesabý da, “diðer partilerin gerek iç çeliþkileri, gerekse
parlamento aritmetiði” bakýmýndan uzun süre ayakta kalabilecek
bir hükümet kurabilme olasýlýðýný görmemesidir.
b- Ýkinci dönem (1975-26 Ocak 1976)
CHP-MSP koalisyonunun 1974 Eylül-Ekim aylarýnda sona ermesi ile birlikte, “askerliðini yapmýþ bir ekonomi”nin durumu ve
politik ve sosyal bunalýmýn hýzla derinleþmesi karþýsýnda bir “erken
seçim” formülü çözüm olamazdý. Tersine seçim ortamý ile koþullar
daha da aðýrlaþacaktý. Bunun yerine ekonominin sorunlarýný geçici
olarak da olsa düzenleyecek, 71’den beri sürekli geliþen sosyal
uyanýþ ve açýk politik tepkileri pasifize edecek (ve de oligarþiyi
yedekleyecek) bir uygulama zorunluydu. Bu uygulama için “erken
terhis” olmak zorunda kalmýþ ekonomiyi yeniden “askerliðini” yapmaya (tamamlamaya) yöneltici yöntemler, oligarþi için bir son olabilirdi. Bu yüzden partileri yolu ile uygulamaya girmek daha doðru
olacaðý gibi, ileride oligarþi için yeni alternatifler yaratabilirdi. Bunun üzerine AP, önce DP’yi parçalayarak, daha sonra da baðýmsýzlarý (DP’den ayrýlanlar) yanýna çekerek, MSP-CGP-MHP ile MC’yi
kurdu. I. MC olarak bilinen bu koalisyonda MSP, iktidarda olmaya
devam ederek, yürütmenin olanaklarýndan yararlanarak, siyasal
etkinliði güçlendirmek ve bu siyasal etkinliðini kullanarak sýnýfsal
tabanýna (küçük ve orta sermayeye) çeþitli olanaklar saðlamayý
amaçlýyordu. MSP, parti olarak, oligarþiye oligarþik yönetime karþý
deðildir. MSP için önemli olan temsil ettiði sýnýflarýn da oligarþi
içinde yer almasýný saðlamaktýr. 12 Mart öncesi ve sonrasý uygulamalarla oligarþi içinden tasfiye edilmiþ olmalarýna karþýn, böyle bir
düþünceyi sürdürmesi Erbakan’ýn kiþiliðinde ortaya çýkan “tutarsýz
beyanlar”ýn maddi temelini teþkil eder. I. MC’nin kuruluþunda bu
hesaplar içinde olan MSP, sýnýfsal tabanýnýn oligarþiyle olan “uyum”
348
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
durumunu öne çýkartmak zorunda kalmýþtýr.
CGP, tekelci sermayenin bürokrat sözcülerinin ve büyük
toprak sahiplerinin bir partisi olduðu gibi, oligarþik yönetimin “usta”
uygulayýcýlarýndandýr. 12 Mart’tan itibaren tüm hükümetlerde yer
almalarýnýn temel nedeni budur. I. MC’ye katýlmasýnýn nedeni de
bu özelliðidir. (Daha sonralarý CGP’den bir milletvekilinin istifasý
üzerine, grup varlýðýný devam ettirmek için AP’nin bir milletvekili
“ödünç” vermesi bunu kanýtlar.)
MHP ise, 12 Mart döneminin bir dersi olarak, oligarþi tarafýndan yaþatýlan ve güçlenmesi istenen bir partidir. MHP’nin oligarþinin
milis gücü görevini yerine getirebilmesi için, hükümette bulunmasý zorunlu olmaktadýr.
I. MC, Mayýs’tan 12 Ekim 1975 ara seçimlerine kadar, tüm
devlet olanaklarýný sermaye kesimine aktarmaya baþladý. Ancak
bu uygulama ne tek uygulamaydý, ne de 1977’lerin durumundaydý.
1971 döneminde tekelci burjuvazinin giriþimlerinin baþarýya
ulaþamamasý ve zorunlu olarak diðer sömürücü sýnýf ve tabakalara
tavizler vermesi, ülkedeki milli bunalýmýn hýzla derinleþmesine neden olmuþtur.
I. MC’nin bu buhranlardan sýyrýlabilmesi için lehinde olan
ekonomik þartlarýn baþýnda, DÇM stoklarýnýn fazlalýðý ve tahýl rekoltesinin yüksek olmasýdýr. Ancak kitlelerin tepkileri hýzla açýk hale
dönüþme eðilimi içindedir. I. MC döneminde ortaya çýkan buhranlar tamamen kendiliðinden (devrimcilerin subjektif müdahalesi
olmadan) ortaya çýkmýþtýr. Bir baþka deyiþle, milli bunalým (olgun
olmayan milli kriz) tamamen kendiliðinden derinleþmiþtir.
12 Ekim seçimleriyle birlikte ülkede siyasal görüntüde bazý
deðiþimler olmuþtur (1978 Türkiye’sindeki siyasal durumun temeli
bu deðiþimlere dayanýr). MSP’nin, MC içinde küçük ve orta sermaye yönünde, bunlarýn çýkarlarýný gözeten somut adýmlar atamamasý,
kitle desteðini önemli ölçüde yitirmesine neden olmuþtur. CGP
ise, özelliklerinden dolayý, geliþmekten çok varlýðýný devam ettirme zorunluluðu sonucu, kendini iyice AP’ye býrakmýþtýr. MHP ise,
yeni bir dönem baþlangýcýnda olduðu için, 12 Ekim seçimlerinde
de önemli geliþme gösterememiþtir. Bu durum MC içindeki partiler arasýnda bir dizi çatýþma doðurmuþtur. MSP seçim sonuçlarý
üzerine, kendi içinde çatlamaya baþlamýþtýr. Bunu engellemek amacýyla, “uyum” yerine “çatýþma ve ayrýlýðý” öne çýkarmýþtýr. MHP ise,
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
349
daha etkili olabilmek için daha geniþ olanaklar ve güvence istemiþtir. Ve bunun saðlanmasý ile de daha “aktif” hareket etmeye baþlamýþtýr.
“Hükümet cephesindeki bu geliþmelerin yanýnda,
özellikle seçim öncesi gündemde olan kitle memnuniyetsizlikleri ve tepkileri yeniden görülmeye baþlanmýþtýr.
Yavaþ yavaþ kýrlarda yayýlmaya baþlayan bu tepkilerin
yoðunlaþtýðý kesim, öðrenci gençlik olmaktadýr. Öðrenci
gençlik, toplumun en dinamik ve canlý kesimidir. Bizim
gibi ülkelerde öðrenci gençlik toplumun bütün çeliþkilerinin yansýdýðý bir kesimdir ve kendi dinamiði ile birlikte,
özellikle þehirlerde iþçi sýnýfýndan sonra ikinci politik güç
halini almýþtýr. Bu nedenle öðrenci gençlik olaylarý toplumdaki çeliþkilerin ve sýnýf çatýþmalarýnýn bir yansýma
alanýdýr ve öðrenci gençlik, oligarþinin daima baský ve
terörüne maruz kalmýþtýr.
Bu nedenle son öðrenci gençlik üzerindeki baský ve
saldýrýlarýn ve patlak veren olaylarýn 12 Mart öncesinin
tekrarý olarak görmek büyük bir hatadýr. Ülkemizde öðrenci gençlik olaylarý her dönemde olmuþtur ve devrime kadar da olacaktýr.
Ne var ki, özellikle 12 Ekim sonrasý yükselen olaylar,
kaba hatlarýyla 12 Mart öncesine benzemektedir. Tarih
bir tekerrür, basit bir tekrarlar deðildir. Tarih aþaðýdan
yukarýya doðru yükselen, kökleri maddi üretime dayanan
sýnýf mücadelelerinin politik olaylar dizisidir.
Elbette ki, Türkiye 12 Mart öncesinde de oligarþik
yönetimle idare ediliyordu, bugün de ayný yönetim hakimdir (olaylarýn 12 Mart öncesi ile benzerlik nedeni).
Ancak meydana gelen olaylar aradan geçen 5 yýlýn gösterdiði farklýlýklarý taþýmak durumundadýr. Sýnýflar arasý
iliþki ve çeliþkiler 5 yýl öncesinden (temel çeliþme ayný
kalmak üzere) gerek boyutlarý gerekse de seviyesi itibariyla farklýdýr. Zamandaki bu farklýlýk yer unsurunun
ayný olmasýna karþýlýk biçimsel benzerlikleri açýsýndan
da farklýdýr.”433 (abç)
433
350
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Ýþte bu iliþki ve çeliþkiler içersinde kendiliðinden bozulmaya yönelen suni dengeyi devam ettirmek I. MC (ve bundan sonraki
tüm hükümetlerin) temel görevi olmuþtur.
1971 döneminden farklý olarak, suni denge, oligarþinin resmi zor güçleri (ordu, polis vb.) tarafýndan deðil, faþist milis güçleri
aracýlýðýyla yürütülen siyasi zor ile devam ettirilmeye çalýþýlýyordu.
Faþist milis güçlerinin bu saldýrýlarýnýn bu temel nedeni görülmeyince ortada anlamsýz “katliamlar” kalýr. Keza faþist milis güçlerinin
saldýrýlarýnýn, bir kýsým baský tedbirleri (DGM gibi) dayanak olsun
diye yürütüldüðünü sanmak ta, ayný þekilde temel nedeni gözden
kaçýrdýðý için, yanlýþtýr.
“Bugün ülkemizde siyasal geliþmelerde MHP, kitleleri gerek ideolojik etki altýna alýnmasý gerekse pasifleþtirilmesi için önemli bir görev üstlenmiþtir. Baþka bir ifadeyle, oligarþi kitleleri pasifleþtirmede faþist milis güçlerini kullanmaktadýr. Hükümetler, bu saldýrý ve sindirme
eylemlerini ‘adi vakalar’ olarak lanse etmekte ve devletin araçlarýyla bazý durumlarda fiilen pasifikasyonu yürütmektedir. Bu iþleyiþ oligarþik yönetimin normal bir iþleyiþidir ve mutlaka tavýr alýnmasý gereklidir. MHP militanlarýna karþý alýnacak tavýr tek baþýna ele alýnamaz.
MHP oligarþinin yaþattýðý bir güçtür. Bugünkü görevi
kitleleri pasifleþtirmek ve þövenist sloganlarla kitleleri ideolojik etki altýna almak olduðu halde devrimci
hareketi saptýrma görevini de üstlenmiþtir. Hedef devrimcileri sýnýf mücadelesinden saptýrma ve kýsa bir
‘vuruþma’a indirgemektir.
Bu durumda MHP’ye karþý alýnacak tavýr ihmal edilemez. Ancak mücadelenin tek boyutunu da teþkil etmez. MHP’ye karþý alýnacak tavýr, oligarþinin siyasal
zoruna karþý alýnacak tavýr içinde mütalaa edilmelidir. MHP’ye karþý verilecek mücadele oligarþik devletin araçlarýna karþý olan tavrýn içindedir. Klâsik faþizmin ideolojik, MHP’nin sýnýfsal desteði ve kitlelerle olan
çeliþmesi dikkate alýnmalý ve olaylar içersinde oligarþik
devlet-MHP iþbirliði kitlelere gösterilerek, gerek MHP’
nin ideolojik etkileri kýrýlarak, gerekse oligarþinin kitlelerden tecrit edilme görevi yerine getirilmelidir.”434 (abç)
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
351
1975 yýlýndaki mevcut durum ve devrimci taktik kýsaca budur. Bu mevcut durumda ülkemiz solu ise, tam bir pasifizm ve
kendiliðindencilik içersinde bulunmaktadýr. 1978 yýlýndaki durum,
bu dönemde kendini açýða çýkarmýþtýr.
CHP, geliþen olaylar karþýsýnda hemen hükümete talip olmuþ ve hükümet olursam olaylar sona erer mantýðý ile kitleleri
itidale (!) davet etmekteydi. II. MC döneminde de ayný tavýr içinde
olan CHP’nin bu yaklaþýmýnýn anlamý ise, sýnýf mücadelesinin gözardý edilmesi ve pasifikasyonu desteklemesidir. “Demokrat” çýkýþlarýnýn ardýnda hükümet olma talebi mevcuttu. Türkiye solu iþte
CHP’nin bu tavýrlarýnýn peþine takýlmýþ, kuyrukçu bir çalýþma tarzýný benimsemiþti.
TÝP, TSÝP, TKP modern revizyonistleri, geliþen siyasal olaylarý ve karþý-devrimin taktiklerini “oyun” olarak görmekte, yani bu
olaylarýn ve taktiðin solu “harekete” itmeyi amaçlayan bir “numara” olarak ele almaktadýrlar. Ve “oyuna gelmeyelim” mantýðý ile
CHP kuyruðuna takýlarak, kitle pasifikasyonuna yönelik olaylara
gözlerini kapamýþlardýr.
TEP-PDA (Halkýn Sesi olarak)-HK (Yoldaþ olarak) oportünistleri de “faþizm geliyor” (!) çýðlýklarý ile demokratik muhalefeti
örgütlemeye giriþmiþlerdir. Genel olarak “sosyal-emperyalizm”
kâþiflerinin (!) daha sonraki tüm tavýrlarý bu anlayýþýn ürünüdür. Ki
daha sonraki yýllarda “faþizm týrmanýyor”, “faþizm geliyor” vb. zýrvalýklarýn temeli bu dönemde atýlmýþtýr.
Yine bu dönemde THKP-C’yi “savunanlar” arasýndaki farklýlýk ortaya çýkmýþtýr. Daha o günlerde bir isime, daha doðrusu bir
dergiye sahip olmayan KSD oportünistleri ile DG-Y oportünistleri,
ayný alanda, ayný görüþleri ileri sürmekteydiler. Bunlarýn temel görüþü, faþist milis güçlerinin karþýsýnda “demokratik muhalefeti her
alanda geliþtirmek ve topyekün bir direniþ saðlanmak” þeklinde
ortaya konuluyordu. Bu görüþün taktiði ise, “siyasal mücadelenin
öne çýkarýlmasý” ve kitleleri faþizme karþý kitle örgütlerinde (legal)
mevzilendirmekti. Ancak öne çýkartýlmasý söylenen “siyasal mücadele” ile demokratik kitle örgütlerindeki siyasal mücadelenin öne
çýkartýlmasý ifade edildiðinden, silahlý propaganda sözkonusu deðildi. Daha sonra bu taktiðin (!) demokratik kitle örgütlerini ele
434
352
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
geçirmeye yönelmesi ile “ideolojik mücadele öndedir” þeklinde
deðiþimi gündeme geldi (1977-78 “direniþ komiteleri” iþte bu anlayýþýn ürünüdür). Bu kesim, “esas görev gençliðin merkezi üst örgütünü (federasyonu) yaratmaktýr” diyerek somut görevler tespit
ediyorlardý. Gençliðin merkezi üst örgütü (federasyon) ile demokratik muhalefet geliþtirilip, topyekün hale getirilecek ve faþist milis
saldýrýlar engellenecekti. Ama ;
“Somut hiç bir zaman bizim keyfi niyetlerimize göre
þekillenemez. Biz istesek de, istemesek de olaylar kendi
objektif geliþmesini (özellikle karþý-devrim taktikleriyle)
yaþamaktadýr. Kendimizi ne hayallerle avutabilir ne de
kenara çekebiliriz. Devrimci mücadelenin sorumluluðunu duyan her devrimci geliþen olaylarý ve ülkeyi doðru
bir þekilde tahlil ve ona uygun düþen taktik tavrýný belirlemek zorundadýrlar. Eðer kendilerini demokratlýkla sýnýrlamýyorlarsa doðru taktikleri benimsemek zorundadýrlar. Aksi taktirde karþý devrimin saldýrýlarý karþýsýnda gençlik örgütlerinin (isterse federasyonu gerçekleþtirsinler)
12 Mart sonrasý Dev-Genç militanlarýnýn durumuna komik bir biçimde düþmek durumunda kalýrlar. Tarih ikinci bir Dev-Genç olayýna müsade etmeyecektir.”435
Evet, 1975’de söylenen bu sözlerin gerçekliði 1977-78 Türkiye’sinde açýða çýkmýþtýr (federasyon olayýnýn nasýl hikaye olduðunu
herkes bilmektedir). Bugünlerde DG-Y oportünistleri “yeni DevGenç” hayalleri ile genç ve samimi unsurlarý oyalarken, gerekçe
olarak faþist milis saldýrýlarýn öðrenci hareketine yönelik olmasýný
ve “günümüz 65-71 döneminden muhteva olarak farklý deðildir”
tezlerini ileri sürüyorlardý. Herþeyden önce kendilerini demokratlýkla sýnýrlamýyorlarsa, lafta da olsa “devrimci” olduklarýný beyan
ediyorlarsa ve hele hele Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni savunduklarýný ifade ediyorlarsa, bu tezlerinin yanlýþ ve sakat olduðu
kendiliðinden ortaya çýkar. Nitekim daha sonraki yýllar bunu kanýtlamýþtýr. 76 yazýnda türlü “iliþkilerle” “federasyon” oluþturulmuþtur.
Ancak isminden ve “federasyon baþkaný”nýn beyanatlarýndan baþka
hiç bir þey mevcut olmamýþtýr. Ayrýca “federasyon”un DG-Y oportünistlerinin ayak oyunlarý ve samimi unsurlarý oyalama amacýyla
435
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
353
kurulmuþ olmasý, bu oportünistlerin kendilerine “özgü” “yol”larýný
gösterir. Bir dönem “Cephecilik” ticareti ile uðraþan bu kiþiler, sonra “Dev-Genç” (“öðrenci gençlik federasyonu” olarak) ticaretine
yönelmiþ ve en sonunda da “THKPC Hareketi” ticaretine baþlamýþtýr.
1975 yýlýnda THKP-C/HDÖ ise, ilk kez Politikleþmiþ Askeri
Savaþ Stratejisi’nin genel ilkeleri üzerine görüþlerini yayýnlamýþtýr.
“Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I” yayýnlanmasý ile, solda emperyalizm ve bunalým dönemleri üzerine geniþ ve sistemli bir tartýþmanýn baþlamasý ve oportünist (özellikle TSÝP) tahrifatlarýn geniþ
ölçüde engellenilmesi, solda yeni oportünistlerin çýkmasýný getirdi.
Bu oportünist unsurlar, TDAS-I’e karþý olmayý “siyasetlerinin” varlýk
þartý olarak görüyorlardý. Ülkenin somut koþullarýndan ve 71’in yarattýðý etkiden, ancak kendi oportünist amaçlarý için yararlanabildikleri ölçüde haberdar olan oportünistler, “cephecilik” ticareti ve “71’in
devamý” (!) için “Acil”de yer alan pek çok konu ve görüþleri “montaj”larla, aynen aktararak kendi görüþleri olarak lanse etmekte ve
bu “montaj” fikirleri ile “Acil”in yanlýþlýðýný (!) kanýtlamaya çalýþýyorlardý. Bunun en açýk örneði DG-Y oportünistlerinin yayýnladýklarý
“Emperyalizm ve Yeni Sömürgecilik” broþürüdür. Bu broþürün ilk
20 sayfalýk bölümü “Acil”in montajlý bir aktarmasýndan baþka bir
þey deðildir. O kadar ki TSÝP revizyonistlerinin emperyalizmin bunalým dönemleri ile ilgili “eleþtiri”leri, kelimesi kelimesine aynen
aktarýlmýþtýr. Bu “montaj”cýlýklarýna karþýn “Acil”e karþý en aðýr saldýrý ve tahrifat “mücadele”si vermeyi de ihmal etmemiþler ve “Acil”e
III. bunalým dönemini “inkar” ediyor diye saldýrmýþlardýr. 1978’de
ise emperyalizmin bunalým dönemlerinin ayrýlmasýný “mekanik”
ve “þematik” olarak ifade ederek, “geçmiþte yanlýþ” yaptýklarýný ifade etmektedirler. Bakýn ne diyorlar :
“Bu konuda hatalý kavrayýþýmýz, emperyalizmin tahlillerinde çok sýk olarak görülür. (...) Ortaya konan tahliller ve formülasyonlarýn, hatalý bir þekilde ele alýnmasýyla
genel ve soyut bir ‘bunalým dönemleri sorunu’nun
ortaya atýlmasý, hemen hemen herþeyin bunalým dönemlerine göre tasnif edilmeye çalýþýlmasý sýkça karþýlaþtýðýmýz (ya da içine sýkça düþtüðümüz) bir eðilimdir. Bu kategorileþme ve þematize etme eðilimi sonucu olarak bunalým dönemlerinin (genel olarak) birbirinden ayýran temel kýstaslarýn neler olduðunu ‘bulmaya’
354
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
yönelen gayretlerle konunun devrimci bir çözümlenmesindeki tüm özlü noktalarýn ortadan kaldýrýldýðýný hatýrlatmak gerekir. Bunalým dönemlerine göre sermayenin
üretken olan veya olmayan alanlara yönelmesi, sermayenin bileþiminin deðiþimine göre bunalým dönemleri þemalarý oluþturulmasý, çeliþmelerin I., II. ve III. bunalým
dönemlerine göre tasnif edilmesi ve ilaný ... Bu ve benzeri zorlamalar sonucu, oportünistlerin çarpýtmalarýna olanak tanýyan hatalarýn içine düþmemiz devrimci
tahlillerin bulanýklaþarak anlamýný yitirmesi mümkün
olmaktadýr.”435 (abç)
“Soyutlamalar ve þemalarýn konunun ilk öðrenilmesinde belirli bir kolaylýk saðladýðýný söylemek mümkündür. Ama unutulmamalýdýr ki, her soyutlama ve kategorileþme hayatýn giriftliðinden bir uzaklaþmadýr. Teorinin hayattan koparak kalýplaþmasý istenmiyorsa, þematizmden kesinlikle kaçýnýlmalýdýr.”436 (abç)
Bakýn “ilk öðrenilme” sürecinde neler diyorlar:
“Emperyalist sömürünün sürdürülüþündeki, emperyalistler arasý iliþkilerdeki deðiþikliklerin incelenmesi, yani
somut þartlarýn somut tahlili gereklidir. Bu her ülkede devrimin yolunu aydýnlatmak için þarttýr.”437(abç)
Þimdi (1978’de) “þarttýr” demek yerine, “o zaman þarttý”
demek gerekiyormuþ meðer!
Birde þu soyutlama ve þemalarýn “hayatýn giriftliðinden uzaklaþma”yý getirmesine ve bundan “kesinlikle kaçýnýlmalýdýr”a deðinelim. Mahir Çayan yoldaþ þöyle diyor:
“Elbette hayat hiç bir zaman þu ya da bu þemalandýrmaya harfiyen uygun akmaz. Her soyutlama ve þemalandýrma gerçeðin bir kýsmýný ihmal eder, bir kýsmý ise ister
istemez abartýr. Fakat teorik tahlil, hayatýn giriftliðini ve
çok yanlýlýðýný kolay anlaþýlýr hale getirerek, eylem kýlavuzluðu görevini yerine getirir.” (Kesintisiz DevrimI) (abç)
435
436
437
“Devrimci” (!) Yol, Emperyalizm, Sayý: 17, s. 16, 1 Mayýs 1978.
“Devrimci” (!) Yol, Sayý: 17, s. 16, 1 Mayýs 1978.
Emperyalizm ve Yeni Sömürgecilik, s. 21, 1976, “Devrimci” (!) Gençlik Yay.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
355
Evet, iþte DG-Y’nin “kesinlikle” kaçýnmak gerektiðini söyledikleri “þema ve soyutlamalar” budur! Ama onlar için “hiç bir þeyin”
önemi ve anlamý yoktur. Yeter ki, kimse kendilerinin oportünistliklerini söylemesin! “Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I”in yayýnlanmasý soldaki oportünistlerin yüzünü iyice açýða çýkarmýþtýr. Ancak “Acil”in önsözünde de belirttiðimiz gibi, o günkü solun durumundan dolayý, Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nin temel ve
genel ilkelerinin kapsayan o günkü somut koþullar çerçevesinde
bir broþürdür. Çünkü her teorik metin, içinde bulunduðu koþullarý
yansýtýr. Ancak “marksolog” ya da “entelektüel” bir anlayýþýn ürünleri, somut koþullardan kopuktur. Marksist-Leninistler için teori pratikten çýkar ve pratiðin yönlendirilmesi içindir.
Lenin “Rusya’da Kapitalizmin Geliþmesi”nde þöyle diyor:
“Burada sunulan çalýþmada, yazar, Rus kapitalizmi
için bir iç pazarýn nasýl oluþmakta olduðu sorununu inceleme amacýna yönelmiþtir. Bildiðimiz gibi, bu sorun, çok
önceden narodnik görüþlerin esas savunucularý tarafýndan ortaya atýlmýþtýr, bu görüþleri eleþtirmek ise, bize
düþen bir görev olacaktýr. Bu eleþtiride, muhaliflerimizin
görüþlerindeki hatalarý ve yanlýþ anlamalarý incelemekle
yetinmemizin mümkün olmadýðýný düþündük ... Rusya’da
kapitalizmin bütün geliþme sürecini incelemek, onu tümüyle tanýmlamaya çalýþmak, bize zorunlu göründü.”438
Diyebiliriz ki, her teorik metin gibi “Acil”de, ülkenin o an
içinde bulunduðu koþullardan ve solun durumundan ayrý düþünülemez ve o koþullara göre önde gelen sorunlarý ele almýþtýr. Ve bu
yüzden, “Acil”e, “þu niye yok, bu niye açýlmamýþ” vb. türünden
eleþtiriler eksik ve sakat bir anlayýþý yansýtýr. Ve yine her teorik metin gibi, “Acil”de, sabit, deðiþmez, aþýlmaz deðildir. Mutlaka pratik
tarafýndan aþýlacaktýr, geliþtirilecektir ve de öyle olmaktadýr.
1975 yýlýnýn sonlarýna gelindiðinde, pratikte baþka bir grupla
karþýlaþýldý. Bu kiþiler THKP-C’yi savunduklarýný, “Acil”i tamamen
kabul ettiklerini belirtmeleri üzerine yapýlan görüþmelerle örgütsel
çalýþmalarýn birleþtirilmesine ve giderek de ortak bir yönetim oluþturulmasýna karar verildi. Ancak örgütümüzün bu konularda, yani
bu tür birleþme ve ittifakta tecrübesizliði; biran önce Öncü Savaþýna
438
356
Lenin, Rusya’da Kapitalizmin Geliþmesi, Önsöz.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
baþlama isteði ve söylenenlere inanma nedenleriyle, saðlam zeminleri oluþturulmamýþ bir birliði kabul etmiþtik. Ve bu konudaki
yanýlgýlar örgütümüze çok pahalýya mal oldu.
“Acil” etrafýnda bütünleþmeye karar alan iki farklý yapýnýn
uyumsuzluðu kýsa sürede ortaya çýktý. Bu uyumsuzluk o düzeye
ulaþtý ki, baþlangýçta tamamen kabul edilen teorik tahlillerde de
ayrýlýk olduðu ortaya çýktý.
Oportünizme karþý tavýr konusunda, bu kiþiler, bizleri uzlaþmaya davet ediyorlardý. Özellikle DG-Y oportünizme karþý teoride
ve pratikte karþý durulmasýný engellemeye özel gayret gösteriyorlar
ve aksi halde “birliði” bozmakla suçluyorlardý. Bu tavýrlar sonucunda tüm oportünist görüþler rahat bir ortam buldular. Her türlü tahrifat
ve montajlarý yapýyorlar, bizlerde bunun karþýsýnda sessiz kalýyorduk. (Aradan geçen süre bunlarýn tavýrlarýnýn nedenlerini göstermiþtir. Daha sonra 5-6 parçaya ayrýlan bu gruptan bir bölümü –
özel-likle “uzlaþma” önerenler– DG-Y oportünizminin saflarýna
“gönüllü” yazýlmalarý herþeyi açýklamaktadýr.) Diðer konularda ise
(örneðin, politik ve askeri liderliðin birliði, kadro anlayýþý, çalýþma
tarzý vb.) tam bir zýtlýk ortaya çýkmýþtýr. Bu zýtlýkta tüm pratik faaliyetleri engellemeye yönelmiþti. (Bu konuda geniþ bilgi için Bkz:
THKP-C/HDÖ: Tarihsel Geliþim).
Mevcut durum tahlili ve mevcut durumdan çýkan politik hedeflere yönelik olarak harekete geçme kararý alýndý. “Birlik” halinde
olduðumuz diðer unsurlar bu kararý kabul ettiklerini, doðru olduðunu ancak kendi sorumluluklarý altýndaki bölgelerde daha hazýr olmadýklarýný beyan ettiler. Bunun üzerine (mevcut koþullarýn hýzlý
geliþimi nedeniyle) belirli bölgelerde baþlamaya karar verildi.
Bu karara uygun olarak Sivas’ta bazý eylemler gerçekleþtirildi. Malatya’da yoldaþlarýmýzýn oligarþinin resmi güçleriyle çatýþmalarý
ve iki kiþiyi öldürmeleri üzerine, oligarþi tüm gücünü bu bölgeye
yýðdý ve yoldaþlarýmýz þehit edildiler.
Malatya olayý, tüm solda þaþkýnlýk yarattý ve ülkenin koþullarý içinde silahlý devrimci bir örgütün mevcudiyeti açýða çýktý. Örgüt
içindeki sað-pasifistlerin örgütten tasfiye edilmeleri ile bu nitelik
kesinlik kazandý.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
357
c- 26 Ocak 1976 Sonrasý
26 Ocak 76 Malatya olayý, THKP-C/HD֒nün ilk önemli tecrübeyi saðladýðý için de özel bir öneme sahiptir. Herþeyden önce
Malatya olayý, ülkemizde silahlý devrimci mücadele de ilk kez oligarþinin resmi zor güçlerinden iki kiþinin öldürülmesi ile özel bir
durum yaratmýþtý. Ve bu özel durum, oligarþinin bu bölgelerdeki
tüm gücünü seferber etmesine neden olmuþ ve böylece “iki kiþinin”
öldürülmesinin politik niteliði açýða çýkmasýný saðlamýþtýr. Oligarþinin
gücünün göründüðü gibi olmadýðýnýn, kof olduðunun ve bütün gücünün gözdaðý, yaygara ve demagojiye dayandýðý kanýtlanmýþtýr.
Yine Malatya olayý, kýrsal alanda yürütülen gerilla savaþýnýn
açýk savaþ olduðunu ve bu savaþta hareketlilik unsurunun önemli
olduðunu göstermiþtir. Yoldaþlarýmýz Malatya içinde meydana gelen olay üzerine, o yöreyi terkederek, þehir dýþýnda kuþatýlmýþlardýr.
(Ancak kýþ þartlarý daha uzak yerlere geçmeyi engellemiþtir.)
Malatya olayýnýn gösterdiði üçüncü olgu da, doða ve coðrafi
koþullarýn gerilla için elveriþli olduðu kadar, elveriþsiz olabileceðidir.
THKP-C/HDÖ olarak, Malatya olayý peþine, eylemlerin sürekliliði (diðer bölgelerde) saðlanamamýþ ve bir süre durulmak zorunda
kalýnmýþtýr. Bunun nedenleri ise, örgüt içindeki sað-pasifist grubun
merkezi yapýyý iþlemez hale dönüþtürmesi ve yapacaðýmýz eylemlerin siyasi sonuçlarýný ve yaratacaðý etkiyi, önceden tam anlamýyla
tespit edilememesidir.* Tüm bunlara raðmen, Malatya olayý, devrimin tek yolunun silahlý kurtuluþ savaþý olduðunu ve bu savaþýn da
uzun ve kanlý bir savaþ olacaðýný, bir kez daha, kanýtlamýþtýr.
26 Ocak sonrasýnda ülkenin koþullarý aðýrlaþarak geliþmekteydi. Kitlelerin huzursuzluðu daha da artmýþ ve tepkiler geniþ ölçüde açýk hale dönüþüyordu. Seydiþehir, Elazýð, Erzincan olaylarý bunun en açýk örnekleriydi. Her olay kýsa sürede büyüyor, savaþ görünümü alýyordu. Bu ana kadar faþist milis güçlerinin hareketi ve
* Fakat bu “tespit” siyasi durumla ilgilidir. Kimileri ise, Malatya olayý “önceden görülebilirdi, böyle bir hareketin böyle sonuçlanacaðý açýktýr” demektedirler. Bunlar “tespit
edilememiþtir” sözümüzden siyasi sonuçlarý deðil, olaylarýn somut geliþiminin tespitini
anlayacaklardýr. “Marks, dünya tarihini ‘önceden tahmin etmek zor deðildi ... bunu yapmamalarý gerekirdi’ öðütlerini veren dar kafalý aydýn açýsýndan deðildi de, fýrsatlarý yanýlmaz
bir biçimde önceden hesaplama durumunda olmaksýzýn, onu yapanlarýn görüþü açýsýndan
görmüþtür.” (Lenin)
358
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
MC fazla iþe yaramamýþ, Mayýs-Ekim 75 arasýndaki geçici ekonomik canlýlýk tekrar durgunluða dönüþmüþtü.
Bu durumdan kurtulabilmek için oligarþi, siyasal zoru askeri biçimde maddeleþtirmek, yani yönetimi askerileþtirmek zorunluluðu duyuyordu. 1976 yýlý bu tercihin tartýþýldýðý ve (1976 sonlarýnda) uygulamaya sokulmaya çalýþýldýðý yýllardýr.
Oligarþinin 12 Mart döneminden edindiði en büyük derslerden biri, yönetimin askerileþtirilmesi, hiç bir düzen partisine dayanmadan ve görünüþte onlara karþýymýþ gibi yapýlacak olursa, küçükburjuvazinin desteðine ihtiyaç duyacaðý ve bunun da silahlý devrimci
örgüt tarafýndan kýsa sürede engellenebileceðidir. Bu nedenle, yönetim ya Latin-Amerika’da olduðu gibi doðrudan askeri “cunta” ile
askerileþtirilmeliydi; ya da kitlelerde belirli bir tabaný olan düzen
partilerini en geniþ tabaný oluþturacak tarzda kullanarak yapýlmalýydý.
1976 Türkiye’sinde birinci yolun uygulanabilmesi için ordu
hazýrdý. 12 Mart döneminde ordu içindeki devrimci-milliyetçilerin
tasfiye edilmesi, orduyu oligarþinin vurucu gücü haline getirmiþti.
Ancak bu yol, parlamentonun kapatýlmasý ve düzen partilerinin yasaklanmasýný gerektirdiði için (ve bu yüzden küçük-burjuva kamuoyuna ihtiyaç duyacaðýndan) ve CHP’nin sýnýfsal durumu ve tabanýnýn geniþliði ilk baþta bu yolu engellemekteydi. Ýkinci olarak, 12
Mart döneminde iyice yýpranmýþ ve yýpranmýþlýðý hâlâ devam eden
bir ordu mevcuttu. Üçüncü olarak, oligarþi ve diðer sömürücü sýnýflarýn büyük bir kesimi bu yol için ikna edilememiþti. Tüm bunlarýn
gerçekleþtirilmesi ve düzenlenmesi için zamana ihtiyaç vardý. Ama
ülkenin koþullarýnýn zaman kaybýna dayanmasý sözkonusu deðildi.
Bunun üzerine bu yoldan vazgeçildi.
Ýkinci yol, düzen partilerine dayanarak yönetimin askerileþtirilmesi, yani siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesinin düzen
partilerince gizlenmesidir. Buna, o günler için, “MC’li sýkýyönetim
ortamý” demek pek yanlýþ olmayacaktýr. 1976 sonlarýndan 1977
Martýna kadar geliþen tüm siyasal olaylar bu ortamýn yaratýlmasý
yönünde geliþmiþtir. Ancak bu yolun uygulanmasýnda sorunlar mevcuttur: CHP, MC’nin yapýsý, demokratik kitle örgütlerinin etkinliði
ve (o an için hiç hesap edilmeyen) silahlý devrimci örgüt.
Oligarþinin ilk giriþimleri demokratik kitle örgütleri yönünde
açýða çýktý. Bir yandan faþist milis güçlerinin saldýrýlarýyla bu örgüt-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
359
leri iþlemez hale getirirken; diðer yandan (ayný zamanda bu saldýrýlarý gerekçe yaparak) “yasal” yollarla kapatma ve çalýþmalarýný
sýnýrlamaya çalýþýldý. TÖB-DER’in kapatýlmasý giriþimi bunun en açýk
örneðidir. Faþist milis saldýrýlarýn bu dönemde yoðunlaþmasýnýn
ana nedeni budur.
Oligarþi, ikinci olarak, MC’yi oluþturan partiler arasýnda “tam
bir birlik” saðlama yönünde hareket ediyordu. Bunda en önemli
sorun MSP olmaktaydý. MSP, sýnýfsal durumu ve 12 Mart tecrübesi
ile böyle bir uygulamanýn, son tahlilde, kendilerinin zararýna da
olacaðýný bilmekteydi. Parti olarak, “din”e dayanan politikasý, her
zaman politik sahneden çekilmesi için kullanýlabilirdi. Bu durumda, oligarþi, MSP’den “uyum” isterken (12 Ekim seçimleri sonrasýnda
“çatýþma”yý öne çýkarmýþtý), MSP’de “garanti” istiyordu.
Oligarþinin üçüncü giriþimi ise, CHP’nin bu uygulamaya kesinlikle karþý çýkamaz hale getirmek içindi. Bir baþka deyiþle, öyle
bir durum yaratýlmalýydý ki, CHP, “MC’li sýkýyönetim”e karþý çýkmamalýydý. Bunun için, CHP içinde bazý giriþimlerde bulunuldu.
Oligarþinin, bu üç yönlü, giriþimleri, birlikte ele alýnmasýna
raðmen her yönün birbiri ile olan baðlantýsý yüzünden sonuçsuz
kalmaktaydý. Örneðin demokratik kitle örgütlerine yönelik giriþimler (TÖB-DER’in kapatýlmasý, DGM olayý vb.) CHP’ce engelleniyor;
CHP yönündeki çabalar ise, tek baþýna baþarýya ulaþamýyordu. (Bu
da CHP’nin “hükümet olursak anarþi durur” anlayýþýna gerekçe
oluyordu.)
Ülkedeki siyasal geliþmelerin bu giriþimlere sahne olduðu
ve amacýn siyasal zorun askeri biçimde maddeleþtirilmesi olduðu
bir ortamda, kendine devrimciyim diyen hiç kimse sessiz kalamazdý. Bu koþullarý ve olaylarýn geliþim noktasýný tespit eden örgütümüz, Öncü Savaþýna baþlamanýn zorunlu olduðunu ve bu zorunluluðun “hazýrlýðýn tamam” olup olmamasý þeklinde bir tartýþmaya
yer býrakmadýðýný tespit etti. Bu tespitimiz, (hazýrlýklarýn süratle tamamlanmasý ve Öncü Savaþýna baþlanýlmasý) objektif koþullara
baðlý bir tespitti. Objektif koþullar daha da olgunlaþmýþtý. Bu nedenle, Öncü Savaþýnýn baþlangýç sorunlarý daha kolay ve az güçle
çözümlenebilecekti. Bu koþullar içinde baþlatýlacak bir Öncü Savaþý,
suni dengeyi (daha olgun koþullarda yürütüldüðünden) bozma
yönünde daha etkili olacaktý. Ayrýca (buna baðlý olarak) örgüt daha
hýzlý bir biçimde geliþebilecekti.
360
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Kýsacasý, ülkenin mevcut durumu, Öncü Savaþýnýn baþlangýç sorunlarýný daha kolay çözümlenebilecek uygun bir ortam
yaratmaktaydý. Bu uygun ortam, ayný zamanda Öncü Savaþýnýn
hýzla geliþebilmesine de olanak tanýmaktaydý. Öncü Savaþýna
baþlayabilmenin objektif koþullarý her dönem mevcut olmasýna raðmen, mevcut koþullarda daha da olgunlaþmýþtý. Bu koþullarda THKP-C/HD֒nün mevcut yapýsýnýn (objektif koþullara
göre) Öncü Savaþýna baþlamaya ve geliþtirmeye yeterli olduðunu tespit ettik. Bunu da “asgari örgütlenme tamamlanmýþtýr”
þeklinde ifade ettik. (Aralýk-76 Kararý)
THKP-C/HD֒nün Merkez Yönetimi’nin Öncü Savaþýna baþlama kararýný almasýna, örgüt saflarýndaki sað-pasifist unsurlar karþý
çýkmýþtýr. Genel olarak soldaki pasifizm ve oportünizmin örgüt içindeki uzantýsý olan bu sað-pasifist unsurlar, objektif koþullarý hesaba
katmayarak, subjektif durumun Öncü Savaþýný sürdürmek için yeterli olmadýðýný ileri sürüyorlardý.
Bunlara göre: Öncü Savaþý, kitlelerin aktif olarak desteklediði evreye kadar, hazýrlýk aþamasýndaki güçlerin kullanýlmasýný gerektirir. Bu yüzden daha geniþ hazýrlýk yapýlmalýdýr. Ayrýca, ülkenin
mevcut koþullarýnda milli bunalým sürekli derinleþmekte olmasý
ve seçim dönemine girilmesi seçim sonrasýnda milli bunalýmýn
daha da olgun olmasýný yaratacaktýr. Bu da daha olgun koþullar
demektir. Bu yüzden ekonomik-demokratik mücadeleye artan
oranda girerek (“militanca”) hazýrlýklarý tamamlamalýyýz.
Bu sað-pasifist görüþ, kitleleri homojen bir bütün olarak ele
aldýðý gibi, devrimin eþitsiz geliþiminden hiç bir þey anlamamýþtýr.
Ayrýca subjektif koþullarý objektif koþullardan ayrý ve baðýmsýz olarak görüyordu. Bu sað-pasifist anlayýþ, THKP-C/HD֒nün 71’in yarattýðý etkiyi örgütleyerek oluþtuðunu unutarak, devrimci bir örgütün
ekonomik-demokratik mücadeleden çýkacaðýný savunuyordu. Böylece DG-Y ve KSD oportünizmi ile ayný çizgiye oturmaktaydý. Bu
sað-pasifist anlayýþ, son tahlilde Öncü Savaþýný “taktik aþama” olarak görmekteydi. Bunlar seçim sonrasýnda derinleþmiþ milli bunalýmýn tüm etkileri açýða çýkacaktýr derken, bu zamana kadar kitle
pasifikasyonunun saðlanmýþ olacaðýný unutuyordu. (Bu sað-pasifist görüþlerin savunucularý THKP-C/HD֒nün ideolojik ve pratik
çizgisine ters bir uygulamaya girdiklerinden örgütten ihraç edilmiþlerdir.)
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
361
Bu dönemde bir yanlýþ anlayýþ da, Öncü Savaþý aþamasýndaki taktik evreler üzerinedir. Bu anlayýþa göre, Öncü Savaþýnda tek
bir amaç vardýr: Suni dengeyi bozmak. Suni denge de temelde siyasi zora dayandýðý için, tek hedef, oligarþinin siyasal zorunu bertaraf
etmektir. Bu nedenle, ayrýca, somut koþullardaki deðiþime baðlý
farklý taktikler belirlemek yanlýþtýr. Her dönemde (Öncü Savaþý süresince) taktik aynýdýr.
Bu anlayýþ, her dönemde taktik aynýdýr diyerek düz bir mücadele anlayýþýný ifade eder. Bu anlayýþ, uzun sürecek tek bir taktik
evre olarak Öncü Savaþýný ele alýr. Böylece, siyasal zorun her dönemde olmasý ile siyasal zorun gizli ve açýk faþizm dönemlerindeki
farkýnýn –askeri biçimde maddeleþme koþullarý içinde olmasý ve
maddeleþmesi–; ülkenin emperyalist hegemonya altýnda olmasý
ve oligarþinin varlýðý ile emperyalizmin farklý yöntemlerini ve oligarþik yönetimi; suni dengenin en önemli ve belirleyici siyasi gerçek
olmasý ile bunun çeþitli görünümlerinin ve nihayet emperyalizm
ve oligarþinin her dönemde ve her yerde devrimci mücadeleyi
yoketmeyi amaçlamasý ile bu amaç için çeþitli taktikler uygulamasýný karýþtýrmýþ oluyorlar. Sonuçta, genel-özel, evrensel-özgül iliþkisinde, sadece geneli, evrenseli ele alarak özel, özgülü ihmal etmektedirler. Böylece soyut rasyonalizme varýlýr. Ki en basitinden açýk ve
gizli faþizm dönemlerinde farklý taktikler uygulanmasý gereði bile
bu görüþün yanlýþlýðýný kanýtlar. Zaten Öncü Savaþý içinde ortaya
çýkan tüm sað-pasifist düþünce, bu farklýlýklarý anlayamayarak, Öncü
Savaþýný tek bir taktik dönem olarak görür. (Böyle bir þey için Öncü Savaþýnýn gizli faþizm ya da açýk faþizm dönemlerinden birisi
süresi içinde bitmiþ olmasý gerekir!) Böylece, Öncü Savaþý taktik
bir mücadeleye, Öncü Savaþý taktik bir aþamaya (evre) indirgenir
(sað-pasifizm).
Yine ayný anlayýþ, Öncü Savaþýný, devrim mücadelesinin bütünü (Halk Savaþýný baþlatma olarak deðil) olarak ele alan ve böylece
Halk Savaþýnýn reddini oluþturan; Öncü Savaþý anlayýþý ile Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni özdeþ kabul eden (stratejinin bir
bölümü ve stratejik mücadelenin bir aþamasý olarak deðil) sol-fokocu sapmaya da yol açar.
THKP-C/HDÖ, Öncü Savaþýný taktik bir evreye indirgeyen ve
Öncü Savaþý mücadelesini bu taktik evrenin ürünü olarak koyan
her türlü sað ve “sol” sapmaya karþýdýr. Herþeyden önce, Öncü Sa-
362
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
vaþý, bir süreci ifade eder ve bu sürecin niteliðini belirleyen suni
dengenin bozulmasýdýr. Öncü Savaþýnýn niteliðini veren ve Halk
Savaþýndan ayýran temel kriter budur.
THKP-C/HDÖ saflarýnda sað-pasifist görüþü savunan unsurlar THKP-C/HDÖ Merkez Yönetimin oybirliði ile örgütten ihraç edilmiþlerdir. Bu sað-pasifist eðilimin ortaya çýkýþý ve bu eðilimin savunucularýnýn örgütten ihraç edilmeleri bir kez daha sað-pasifizmin
niteliðini sergilemiþtir. Bu gibi savaþmaya cesareti olmayan (feodal
cesaret deðil) unsurlarýn ortaya çýkmasý, herhangi bir dönemde
deðil, büyük olaylarýn ve mücadelenin bir nitelik sýçramasý yaptýðý
dönemlerin hemen öncesinde ya da sonrasýnda gerçekleþir.* Aralýk-76 Kararý ile Öncü Savaþýna baþlama kararýnýn alýnmasý ve “26
Ocak Harekâtý” ve “19 Þubat Harekâtý”nýn düzenlenmesi tüm solda büyük bir þaþkýnlýk yarattý. Giderek THKP-C/HD֒ye karþý büyük
bir sempatiye dönüþtü. Bu durum solda “71 savunucusu” ve “THKPC mirasçýsý” pasifist-oportünistleri telaþa düþürdü ve artýk 71’in arkasýna saklanarak “yol”larýný bulamayacaklarýný gördüler. Bu da THKPC/HD֒ye karþý saldýrýnýn en utanmaz, en þarlatan ve en adi hale
dönüþtürülmesini getirdi. O kadar ki, Marksizm-Leninizmin en temel
tespitleri bile tersine çevrildi. Bakýn bombalama eylemleri üzerine
ne diyorlar :
“Hiç bir devrimci üretim araçlarýna, fabrikalara vs.
sabotajlar düzenlemez ... Bomba olaylarýný üstlenen ve
bu suretle sözüm ona ‘silahlý eylem’ yaptýklarýný iddia
eden görüþlerin su götürmez tutarsýzlýklarý ve saçmalýklarýdýr.”439
“Devrimci mücadele anlayýþýný herhangi ‘cazip’ bir
eylemin bezirganlýðý sananlar, þaþkýn ördek misali kendilerini zaman zaman karþý devrimin yaný baþýnda bulmalarý kaçýnýlmaz bir þeydir ... Silahlý propagandayý yýðýnlarda ‘þaþkýnlýk’ yaratacak, ‘gürültü’ ve ‘sansasyonal’ eylemler olarak görmek, ondan hiçbir þey anlamamak ve
onu tüm politik niteliðinden soyutlamak anlamýna gelir
... Bugün devrimciler, þüphesiz ki SAVUNMA durumundadýrlar. Doðru eylem bu meþru savunma çizgisini terk et* Daha sonra bu sað-pasifist unsurlarýn “Kesintisizi inkar” etme durumlarý hiç þaþýrtýcý
deðildir. Aksine sað-pasifizmin gerçek hüviyetini gösterir.
439
“Devrimci” (!) Yol, Sayý: 8, s. 2, Eylül 1977.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
363
meyen eylemdir.”440
Ýþte oportünizmin “oligarþinin soldaki uzantýsý olma” esprisinin en güzel örneði! Bu sözlerin 71 dönemi için TÝP-TSÝP-TKP ve
PDA tarafýndan söylenen “faþizme hizmet ettiler” sözleri ile benzerliði ilk göze çarpandýr. Siyam ikizleri gibi, lafta birbirlerine kýyasýya
küfür eden oportünist ve pasifistlerin nitelikleri budur. Onlar için,
kendi oportünist ve pasifist anlayýþýna uygun olan ve kendilerini
“rahatsýz” etmeyen “silahlý eylemler” doðrudur, tersi olanlar “faþizme hizmet eder”. Bu anlayýþlar “uslu durun, faþizm gelir” anlayýþýndan baþka birþey deðildir.
Bu sözler TÝP-TSÝP-TKP ve PDA tarafýndan ileri sürülse idi,
bu kadar önemli olmazdý. Ancak bu sözleri söyleyenler “71 savunucusu ve mirasçýsý” (!) DG-Y oportünistlerince ileri sürülmektedir.
DG-Y’ye göre, silahlý eylemi kitlelere duyurmak ve amaçlarýný anlatmak (propaganda) “bezirganlýk”týr. Hele hele bombalamayý silahlý
eylem olarak ele almak “tutarsýzlýk ve saçmalýktýr”. Bakýn bu “71
savunucusu ve mirasçýsý” (!) oportünistlere THKP-C I Nolu Bülteni ne deniliyor :
“Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi, savaþçýlarýnýn bütün
eylemlerini kendi bültenleri ile halka açýklar. Türkiye
Halk Kurtuluþ Cephesi, halk düþmanlarýný, iþkencecileri,
zalimleri, soyguncularý yargýlar, cezalandýrýr. Onlardan
döktükleri kanýn ve yaptýklarý zulmün hesabýný sorar.
Türkiye Halk Kurtuluþ Cephesi, halkýmýzýn ekonomik
ve demokratik mücadelesini yönlendirme gayretleri yanýnda son aylarda þu askeri harekâtlarý yapmýþtýr :
1- Ziraat Bankasý Küçükesat Þubesi’nin günlük hasýlatý halkýmýzýn devrimci savaþýnda kullanýlmak amacýyla
kamulaþtýrýlmýþtýr.
2- Kanlý Pazar’da þehit düþen devrimcilerin anýlarýna
düzenlenen 16-17 Þubat devrimci terör harekatýnda :
a- Amerikan askeri malzeme deposu Tuslog’un Zincirlikuyu merkezi,
b- Tuslog’un Þiþli Þubesi,
c- Amerikan-Türk Dýþ Ticaret Bankasý Elmadað Þubesi,
d- ABD baþkonsolosluðu
440
364
“Devrimci” (!) Yol, Sayý: 8, s. 2, Eylül 1977.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
e- Ýngiltere baþkonsolosluðu
f- Emperyalist Amerikan teþekkülü IBM’in Gümüþsuyundaki merkezi bombalanmýþtýr.
3- Salýpazarýndaki Amerikan askeri botu bombalanmýþ ve tahrip edilmiþtir. (...)” (abç)
Bu eylemler için Kesintisiz Devrim II-III’te þöyle deniliyor:
“Þubat-Mayýs gerilla hareketleri, yani Partimizi kitlelere tanýtan silahlý devrimci eylemler...” (abç)
Ýþte DG-Y oportünizminin “bezirganlýk” ve “tutarsýzlýk ve saçmalýk” dedikleri. Hemen itiraz edeceklerini görür gibiyiz: “hayýr,
bunlar 71 döneminin koþullarýnýn sonucu olarak yapýlmýþtýr ve doðrudur. Bugün yapýlanlar ise farklýdýr”. Evet, bugünle 71 birbirinden
farklýdýr, herþeyden önce onlar gibi “gözle görülmeyen” oportünistler yoktu. Ama sorun bu deðildir. Sözkonusu olan bombalama
ve silahlý eylemin propagandasýdýr. Ayrýca bugünle 71’in farklý
olduðunu ileri sürerek bu soruna cevap vermek, bombalamalar,
geçmiþte silahlý eylemdir, bugün deðildir demektir. Bu da, sabotajýn ne olduðunu karmakarýþýk edilmesi ve þarlatanlýktýr. (Biraz askeri
bilgiye sahip bir kiþi, sabotajýn silahlý eylem olduðunu bileceðinden hiç kimse þüphe edemez.)
DG-Y oportünizminin diðer bir iddiasý da, silahlý propagandanýn “þaþkýnlýk” yaratacak, “gürültü” ve “sansasyonel” eylemler
olarak görüldüðüdür. Bu tür bir iddianýn gülünçlüðü açýktýr. Ancak
“þaþkýnlýk” yaratmayla ilgili birkaç söz etmekte yarar vardýr:
“Ýlk dönemde, yoðun saðcý propagandanýn (oportünist yayýn da dahil) etkisi ile kitlelerdeki þaþkýnlýk ve
tereddüt, giderek devrim hareketine karþý sempatiye ...
(oligarþiye) karþý antipatiye dönüþür.”441 (abç)
Eðer DG-Y oportünizmi “kitlelerde þaþkýnlýk yaratma” ile bu
oluþumu ifade ediyorsa bu çok doðaldýr. “Her yeni, önce tepkiyle
karþýlanýr. Giderek yer eder ve benimsenir.”442 Kendilerinin “gürültüden” rahatsýz olmalarýný doðal karþýlýyoruz, týpký oportünist yayýnlarý gibi. Bu çok doðaldýr, çünkü DG-Y oportünizmi “meþru savunma” (eski deyimle meþru müdafaa) durumundadýr. Ancak bu
durumlarý bizi pek ilgilendirmiyor, ancak bu tanýmlamalarýnýn o
441
442
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
365
çok sözünü ettikleri ve oportünist olduklarý yolundaki eleþtirilere
verdikleri cevaplar için kullandýklarý “DGM savcýlarýnýn” dikkate alacaðýna inancýmýz sonsuzdur (!). *
1977 yýlýnda THKP-C/HD֒nün Öncü Savaþýna baþlamasý ile
solda ortaya çýkan bu durum, ülkenin genel (ekonomik-sosyal-politik) durumundan ayrý deðildir.
THKP-C/HD֒nün “26 Ocak Harekâtý” ve “19 Þubat Harekâtý” salt solda deðiþim yaratmadý. Oligarþi açýsýndan da bazý deðiþimler oluþturmuþtur.
1976 Kasýmýndan itibaren uygulamaya sokulan “MC’li sýkýyönetim” oluþturma gayretleri, 1977 baþýnda bazý deðiþime uðradý.
Bu ana kadar CHP’yi “reddedemez” bir hale getirme ve demokratik kitle hareketlerini ve örgütlerini sindirme çabalarý etkisiz kalmýþtýr. Bu durumdu tek yol, yasalarýn boþluðundan yararlanarak,
“oldu-bitti” yapmaktý. MC, bu amaçla, hükümetin sýkýyönetim ilan
etmesi ile meclisin bunu onaylamasý arasýndaki “yasal” süreyi (48
saat) kullanmayý planladý. Bu süre içinde çok yönlü operasyonlarla
“gizli örgüt üyeleri” ele geçirilecek, demokratik kuruluþlar kapatýlacak ve ordu ister istemez devreye girecekti. Böylece “geriye dönüþ”ün olmadýðý bir noktaya gelinmiþ olunacaktý.
Bu uygulama, görünüþte kolay olmakta beraber, riski çok
büyük olan bir durum yaratmaktaydý. Oligarþi bu giriþiminde baþarýlý
olmazsa, elindeki pek çok olanaðý ve hatta siyasi iktidarý bile yitirebilirdi. Bu nedenle yavaþ adýmlar atýlmaya baþlanýldý ve Þubat ayýnda
bütçe görüþmeleri ile birlikte sonuçlandýrmak düþünülüyordu. Fakat gerek MSP’nin “uyum” yerine, “çatýþma”yý gündeme getirmesi,
gerek CHP’nin kitle tabanýnýn politize olma düzeyi, gerekse de
silahlý bir (THKP-C/HDÖ) örgütün harekete geçtiðini duyurmuþ olmasý ve harekete geçmesi uygulamanýn tamamlanmasýný engelledi.
Bunun üzerine 5 Mart Bakanlar Kurulu toplantýsý sonrasýnda, erken seçim önerildi.
Erken seçimin temel nedeni, faþist milis güçleriyle yapýlmak istenen kitle pasifikasyonunun yetersiz kalmasý ve yeni
* “Spekülasyon yapýlýyor” denilmemesi için belirtelim, Kendilerinin sað-pasifist
anlayýþlarý ve oportünistlikleri “yeni Dev-Genç yaratma ve bu yolla partileþme” olarak formüle
edilen biçimde eleþtirilirken (o zamanki dergileriyle) “Devrimci” (!) Gençlik’te, “bu
ihbarcýlýktýr”, “bu sözleri DGM savcýlarý dikkate alýr” diyerek geçiþtirmeye çalýþýyorlardý.
Çeþitli sayýlarýna bakýlýnca görülür.
366
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
yöntemlerin ve de kadro pasifikasyonunun gerekli olmasýyken, diðer
neden kitleleri þu ya da bu biçimde, siyasal olarak yedekleyen ve
böylece alýnacak “ekonomik-sosyal tedbirlere” ses çýkartamayacaðý bir hükümete gerek duyulmasý ve bunun da mevcut MC yapýsýyla
saðlanamayýþýdýr. “MC’li sýkýyönetim” bu durumu saðlayabileceði
düþünülmesine raðmen, uygulamaya sokulamamýþ olmasý erken
seçimi gündeme getirdi. (MHP-CGP’nin Demirel’e 20 Þubat’ta muhtýra vermeleri ve Demirel’in herþeyi 5 Mart’ta çözümleneceðini beyan etmesi, 5 Nisan’da seçim kararlarýnýn meclisten çýkmasý ve 5
Haziran’da seçimin yapýlmasý, bu durumun dýþarýya yansýyan görünümleri olmuþtur.) THKP-C/HDÖ olarak, bu geliþimdeki etkimiz,
26 Ocak ve 19 Þubat Harekâtý ile ilgili yapýlan açýklamalarýn oligarþi
içinde yarattýðý tereddütlerdir.
Biz, harekete geçtiðimizde “MC’li sýkýyönetim” uygulamasýný
engellemeyi temel görev olarak ele almadýk ve alamazdýk. Harekete geçmemizin temel nedeni, bu geliþimin varacaðý muhtemel
sonuçlar ve bu sonuçlar içinde kitle ve kadro pasifikasyonun saðlanabileceðidir. Harekete geçmekle geliþimin her türlü sonucuna
hazýr olunduðu gibi, kitlelerde daha geniþ tanýnma olanaklarýnýn o
günler için daha fazla olduðunu tespit etmemizdir. Ve artýk, silahlý
bir devrimci örgüt mevcuttur.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
367
IV.
5 HAZÝRAN SEÇÝMLERÝ VE SONRASI
5 Haziran seçimleri kitlelerin politize olma düzeyinin en
önemli göstergelerinden birisi olmuþtur. Yine 5 Haziran seçimleri
kitlelerin yüksek politize olma düzeyine karþý, bunun CHP yönünde olduðunu açýkça göstermiþtir. Bu, devrimciyim diyen her kiþi
veya grubun dikkate almasý gereken temel olgudur. Artýk kitlelerin
devrim safýna çekilmesi için, CHP’nin niteliðinin, politik olarak, kitlelere gösterilmesi gerektiði netleþmiþtir.
Erken seçimle birlikte, meclis aritmetiði, oligarþi için, hem
istediði gibi olmadý, hem de istediði gibi oldu. Olmadý, çünkü tek
baþýna bir parti kitleleri siyasal olarak yedekleyecek (yani yedeklediðini gösterecek) sayýya ulaþamadý. Oldu, böylece mecliste, birçok
alternatifler ortaya çýkmýþtýr ve yýpranan derhal deðiþtirilebilinecektir.
Bu da seçim sonrasý politik geliþmelerin çok yönlülüðünü oluþturmuþtur.
Her ne kadar bu çok yönlülük oligarþi için bir avantaj ise de
özde deðil, görünüþte bir avantajdýr. Ancak oligarþi için avantaj ve
dezavantaj durumlarýný belirliyen, onun zaaf ve eksiklerinden yararlanabilecek bir devrimci gücün varlýðýdýr. Çok yönlü ve çok alternatifli bir oyun ya da bir uygulama, uygulayýcýyý her an insiyatifi kaybetmeye, ipin ucunu kaçýrmaya itebilir. Bu ise açýk faþizmin erken
doðum yapmasýna neden olur ki, sonuçlarý (en azýndan) 12 Mart
döneminde görülmüþtür.
Seçim sonrasýnda, oligarþi, önce CHP konusunda anlaþmaya vardý. Fakat kendisinin ortaya çýkardýðý “azýnlýk CHP hükümeti”
formülünü kendisi uygulamadan çýkardý. Bunun nedeni, geçmiþte
yatar. Seçim sonrasýnda, “ekonomik tedbirler”in dýþýnda, politik
olarak, kadro pasifikasyonu, devrimci örgütlere vurma ve kitlelerin silahsýzlandýrýlmasý sorunlarý mevcuttur. Bu sorunlar, sert
ve her yolu meþru sayan bir uygulamayý gerektirmektedir. CHP
ise, parti olarak ve felsefe olarak, bunlarý yapabilecek bir nitelikte
deðildir. CHP’nin bu soruna yaklaþýmý ekonomik ve sosyal tedbir-
368
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
lerle (“demokratik”) çözümlemektir.
“Emperyalizm, devrimleri devrimcilerden çabuk öðrenir ve gerekli dersler çýkartýr. Artýk emperyalizmin
Küba’da Angola’da olduðu gibi ‘hata’ yapmasýna tarih
izin vermemektedir. Onun için örnek Vietnam’dýr.
Emperyalizm, CHP’nin yaklaþýmý ile bazý þeylerin,
daha kolay ve daha uzun sürede halledebileceðini daha
iyi bilmektedir. Ama bu uygulama, ayný zamanda devrimci hareketi güçlendirecektir, devrimci örgütler geliþebilecektir. Keza bu uygulama, kitleyi silahsýzlandýrmak
yerine, oligarþinin diðer siyasal güçlerinin bu silahýn hedefi
olmasýna sebep olabilecektir.”443
Silahlý kitleler, her zaman oligarþinin aleyhinedir.
Ýþte bunlarýn sonucu oligarþi, CHP’den geçici bir süre için
vazgeçmiþtir. “Ekonomik tedbirler” konusunda AP-MSP-MHP ile
CHP arasýnda hiç ama hiç fark yoktur. (Nitekim 78 bütçesi II. MC’nin
hazýrladýðý þekilde çýkmýþtýr.) Bir ara ortaya çýkan ve zaman zaman
yinelenen AP-CHP koalisyonu önerileri bunun en somut ifadesidir.
AP, alýnacak sert tedbirleri, CHP, “sosyal” tedbirleri birlikte uygulamalarýný saðlayacaðýndan, ikili koalisyon “en iyi” çözümdür. Oligarþinin “en iyi çözüm” olarak AP-CHP koalisyonunu görmesi bundandýr. Fakat, o günkü koþullar içinde, bu “en iyi çözüm”ün pratik
iþlerliði olmayacaðý gibi, daha sonraki bir alternatif olarak saklanmasý daha da yararlý olacaðý düþünülmüþtür. Bu nedenle oligarþi,
“en iyi çözüm”ü gündeme sokmamýþtýr.
“Son alternatif”, AP-MSP-MHP’den oluþan II. MC’dir. Temel
sorun MSP’dir. MSP, “çatýþma” yerine “uyum”u saðlayacaðý konusunda garantiler verecek olursa, MSP –alt düzeyde de olsa–, CHP
gibi, kitlelere “þirin, namuslu ve hakem, tarafsýz yönetici” rolü üstlenebilecektir. Buna birde MHP’nin “barýþ” çaðrýlarý eklenirse, MC
çatýsý altýnda, CHP’nin “sosyal” tedbirleri ya da etkisi (kýsmi olarak
da olsa) saðlanmýþ olacaktýr. Geri kalan “sert” tedbirler ise, bu görüntü altýnda, “devleti devletin korumasý” adýyla uygulanabilecektir,
ve MC bu “sert”liðe sahiptir. Ýþte 10 günde kurulacaðýndan bahsedilen II. MC’nin 20 günde oluþturulmasý bu durumun sonucudur.
Özellikle MSP’nin “uyum” garantisi ile oligarþinin “kapatmama”
443
THKP-C/HDÖ, Mevcut Durum-II.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
369
garantisinin tartýþýlmasýndandýr.
“Oyun açýktýr: Bir yandan ekonomik buhraný geçiþtirebilmek için, bir dizi tedbirler alýnýrken (ve bu alanda sömürücü sýnýflarýn hepsi etkilendiði için belirli
bir disiplin altýnda tutulabilinmektedir); diðer yandan kitle pasifikasyonu için (suni dengeyi devam ettirmek için), yeni bir yöntemle, kadro pasifikasyonunu saðlamaktýr. Kadro pasifikasyonu devrimci örgütlere vurmak demektir.”444
Ancak II. MC, MC olarak “rüþtünü” ispat etmek yönündeki
çabalarý, ekonomik-sosyal ve politik buhranýn (milli bunalým) gelmiþ
olduðu seviyede yetersiz kalmýþtýr. Özellikle kitle ve kadro pasifikasyonu ile kitlelerin silahsýzlandýrýlmasý konusunda, bazý adýmlar
atýlmýþsa da yetersiz kalýnmýþtýr. Birde buna 11 Aralýk seçimlerinin
durumu eklenince II. MC’nin yaþamý kýsa sürmüþtür. Ve II. MC düþürülmüþ, yerine CHP-CGP-DP ve AP’den “ayrýlan” “baðýmsýz”lardan
oluþan CHP hükümeti kurulmuþtur.
Ecevit hükümetinin kuruluþ amacý ve yerine getireceði
fonksiyonlar II. MC’den farklý deðildir. Tek fark, kullanýlan yöntemlerdir. Bu da en açýk biçimde kadro pasifikasyonunda kendini
gösterir, CHP silahlý devrimci örgütlere vurarak, onlarý “etkisiz”
leþtirmekten çok, silahlý devrimci örgütleri kitlelerden tecrit
etmeyi ve bunu da “vurarak” deðil, kendi solunda yaþatacaðý,
“icazetli sosyalist”lerle gerçekleþtirmeyi hesaplamaktadýr.
Bugün hükümette bulunan CHP, kýsmi anlamda da olsa
“baþarý” kazanmaktadýr. Bunun en somut göstergesi hemen hemen tüm “solu kuyruðuna takmýþ” olmasýdýr. Gerek bu durum,
gerekse CHP hükümetinin uzun vadeli planý açýsýndan bu durumun üzerinde duralým: Bugün CHP hükümeti koþullarý içinde devrimci tavrýn ne olmasý gerektiði sorunu, solda geçmiþ tartýþmalar
nedeniyle, çok az tartýþýlmaktadýr.
Geçmiþ yýllarda yapýlmýþ olan CHP tahlilleri ve bunun sonucu oluþturulan tavýrlar uygulamaya sokulmuþtur. Bu uygulamalarda
genel yönelim “aman uslu durun, faþizm gelir” anlayýþý ve CHP hükümetinin “nispi demokratik ortam”ýndan yararlanarak “güçlenmek”tir!
444
370
THKP-C/HDÖ, Mevcut Durum-II.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
Geçmiþte CHP üzerine yapýlan tahliller ve muhtemel bir
CHP hükümeti koþullarý altýnda ne yapýlacaðý sorusuna (taktik),
genel olarak solun bu tespitlerine ek olarak, silahlý mücadeleyi
(silahlý propaganda deðil) savunan pek çok kesim, CHP hükümeti
altýnda silahlý mücadeleye baþlanamayacaðýný ileri sürülmekteydi.
Bugün ise, Öncü Savaþý þu ya da bu ölçüde de olsa, baþlatýlmýþ
bulunduðu için, sorun silahlý mücadeleye ya da Öncü Savaþýna devam edilip, edilemeyeceði haline dönüþtü. Tüm soldaki genel yaklaþým, yani pasifizmin CHP kuyrukçuluðu haline dönüþümü, silahlý
mücadeleyi ve Öncü Savaþýný savunan unsurlarda egemen olmuþtur. Somut koþullarda yapýlmasý gereken, “nispi demokratik ortam”dan yararlanarak “güçlenmek” olduðu ileri sürülmektedir. Bu
tez, genellikle II. MC döneminde, silahlý mücadeleyi savunan örgütlerin darbeler yemeleri ve bu darbelerdeki kayýplarýný giderme
gerekliliðince desteklenmektedir.
Böyle bir anlayýþ, mevcut durumda mücadelenin (devrimci
politik mücadele) nasýl yürütüleceði ve CHP’ye karþý tavrýn ne olacaðý sorunu ile örgütsel görevleri özdeþleþtirdiði için yanlýþtýr. Ayrýca
hangi örgüt darbe yerse yesin (ki en büyük darbelere THKP-C/
HDÖ maruz kalmýþtýr), politik görevler ihmal edilemez, hiç bir biçimde tali yöne indirilemez. Bu nedenlerden dolayý, CHP hükümeti ile
ilgili görevleri (hangi gerekçe ile olursa olsun) bir yana býrakmak
yanlýþtýr. “Silahlý eylemleri durdurma” olarak ifade edilebilecek bu
sað anlayýþ, CHP’nin fonksiyonlarýndan birisi olan, silahlý öncüyü
kitlelerden tecrit etmeye hizmet etmekten baþka bir anlam taþýmaz.*
Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ni savunan unsurlar arasýnda da, bu konuda, açýk bir tavýr mevcut deðildir. Genel olarak
(THKP-C/HDÖ dýþýndaki) pek çok unsur CHP konusundaki tavýrlarý
DG-Y oportünistlerinden farklý deðildir. Ancak geçmiþ dönemde
bir takým silahlý eylemler (silahlý propaganda deðil) yapmýþ olmalarý nedeniyle, DG-Y oportünizminin tavrýný çok daha farklý biçimde
yansýtmaktadýrlar. Bu unsurlar, genellikle silahlý propagandadan
“anma günü silahlý eylemi” anladýklarýndan, farklý biçimleri, “anma
* Böyle bir durum, silahlý devrimci öncü mevcut olmadýðý koþullarda ileri sürülmüþ
olsa idi, bu kadar önemli olmayabilirdi. Ancak günümüzde bunu ileri sürebilmek, silahlý
mücadeleyi reddetmekle özdeþtir.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
371
günü silahlý eylem”den öte gitmemektedir.*
CHP hükümeti karþýsýnda devrimci taktiðin ne olmasý gerektiðini tespit etmek için, önce CHP’nin ne olduðunu tespit etmek
gerekir.
“CHP: ‘Liberal burjuvazi’ de diyebileceðimiz orta sermaye ve küçük burjuvazinin siyasal temsilcisidir. Ancak
heterojen yapýsý içinde, tekelci burjuvazinin siyasal temsilcisidir. Ancak heterojen yapýsý içinde, tekelci burjuvazi
kesimlerinden, büyük toprak sahiplerine kadar çeþitli
sýnýflarýn temsilcileri de vardýr. CHP, emperyalist-kapitalist üretim iliþkilerine karþý deðildir. Ülkede hýzlý bir
kapitalistleþmeden yanadýr. Sýnýfsal yapýsý gereði anti-tekelci olmasýna karþýlýk, mevcut üretim iliþkilerine tabiyet
göstermesi nedeniyle, somutta tekelci sermayeyi güçlendirecek bir ekonomi-politika uygulamak zorundadýr. Dayandýðý sýnýflar gereði milliyetçilik ideolojisine sahip
çýkmak þovenizme dayanmak zorundadýr. Temel felsefesi hýzla geliþtirmeyi amaçladýðý kapitalist üretim iliþkileri
içinde emekçi yýðýnlarýn yükselen tepkilerini ‘ekonomik’ ve sosyal tedbirlerle pasifize edilmesi þeklindedir.
Bir baþka tanýmla amaç, ülkenin kendi iktisadi evrimleri
zorlamalarý ile emperyalist-kapitalist üretim iliþkileri arasýnda ‘uyum’ saðlamaktýr. Bu nedenle emekçi yýðýnlarýn
talep ve tepkileri toprak reformu, kooperatifçilik, halk
sektörü, yönetime katýlma vb. gibi ekonomik ve sosyal
tedbirlerle hýzla geliþtirilecek olan emperyalist kapitalist
üretim iliþkilerine kanalize edilmesi ve uyumlaþtýrýlmasý
CHP’nin ‘halkçý’ programýný teþkil eder. CHP’nin siyasal
olarak orta ve küçük-burjuvaziye dayanma özelliði CHP’
nin ‘sýnýflar üzerinde’ bir politika ile hareket etmesine ve
** Silahlý eylemlerin belli günlerde ya da o günlerle ilgili olarak düzelenen bir harekât
olarak yapýlmasý ile “anma günü silahlý eylem” anlayýþý karýþtýrýlmamalýdýr. Bu ikincisi, silahlý eylemin amacý olarak, o günü vurgulamayý ifade eder. THKP-C/HD֒nün yaptýðý birincisidir ve silahlý eylemi somut politik hedeflere yönelik olarak belirli bir taktik tavrýn içinde
mütalaa ederken, ayrýca (tali) o günlerin gerçek niteliðini açýklamayý amaçlar. Zaten “anma
günü silahlý eylem” anlayýþýna uygun hareket eden unsurlar, eylemelerinin salt o güne
denk düþmesi ve isimlerinin belirtilmesi ile yetinmektedirler. Ki bu silahlý propaganda deðil, silahlý eylemdir. Daha önceki bölümlerde bahsettiðimiz gibi, eylemlerin salt “silahlý” olmasýna bakarak ayný kefeye konamaz.
372
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
herkese hakkýný veren yönetici hakem rolünü oynayabilmesi için ‘demokratik’ bir ortama ihtiyaç duymasýna neden olmaktadýr. ‘Demokratik’ ortam olmazsa, CHP’nin
varlýk nedeni ortadan kalkar. Bu nedenle CHP’nin kitleler üzerinde olan baský ve saldýrýlara karþýn olmasýnýn
nedeni, özünde sýnýfsal çatýþmada emekçi yýðýnlarýn yanýnda yer almasýndan deðil, istediði ‘demokratik’ ortamýn bozulmasýndan gelir. Ayný þekilde proletaryanýn
ve emekçi yýðýnlarýn yükselen sýnýfsal hareketlerine
karþý ayný düþünceyle en sert tedbirlerle karþý çýkacaðý bilinmelidir. CHP geliþtirmeyi amaçladýðý kapitalist
iliþkiler içinde giderek tekelci burjuvazinin ve büyük
toprak sahiplerinin kontrolüne ve hizmetine girerken
kitlelerden yükselecek tepkileri de gerek ekonomik-sosyal tedbirlerle pasifize etmeyi, gerekse kendi solunda
yaþatmaya çalýþacaðý ‘sosyalist’ bir parti ile (bunun için
TÝP ve TKP görev yapmaya hazýrdýr) boðmaya ve icazet
altýna almaya çalýþacaktýr. Bütün bu geliþmeler ülkemizdeki oligarþinin ve oligarþik yönetimin ortadan
kalktýðýndan deðil, ülkedeki suni dengenin CHP’nin
politikasý ile emekçi yýðýnlarýn oligarþiye yedeklenmesi ile korunmaya çalýþýlmasý olarak görmek gerekmektedir. Bu nedenle CHP’nin iktidar oluþu kadar
iktidarda kalýþý da oligarþinin elindedir. CHP, oligarþinin yönetimi ‘askeri’ bir biçimde sürdürme zorunluluðuna düþmeden sürdürebilmesi için ülkemizdeki son
alternatiftir.”445 (abç)
Ýþte CHP ve CHP hükümetinin gerçek durumu budur. Bu
durumda, devrimci tavýr, bu gerçeðin kitlelere gösterilmesidir. Bu
siyasi gerçekleri açýklama demektir. Öyle ise, CHP iktidarý koþullarý içinde, her somut olay ele alýnarak, CHP’nin gerçek yüzü kitlelere
gösterilmelidir.
“... iþçi sýnýfýnýn çoðunluðunun görüþünde bir deðiþiklik olmazsa devrim olanaksýzdýr. Bu deðiþmeyi ise, yýðýnlarýn siyasi
deneyimi saðlar, sadece propaganda deðil.”446 (abç) Ve devrimci445
446
Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.
Lenin, “Sol” Komünizm, Bir Çocukluk Hastalýðý, s. 93.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
373
ler, yýðýnlarýn kendi öz siyasal deneyimi ile gerçekleri görmelerinde (sadece propaganda ile deðil) yardým ederler. Bir baþka deyiþle,
CHP iktidarýnýn koþullarý içinde, CHP’nin her uygulamasýna ya da
“tarafsýz-hakem” tavrýna karþý tavýr belirleyerek, kitlelerin bu uygulama ve tavýrlarýn gerçek hüviyetini görmelerine yardýmcý olunur
(siyasi gerçekleri açýklama kampanyasý). CHP’nin oligarþinin açýk
faþizm öncesi “son alternatifi” olmasý, CHP’nin yüzünün açýða çýkarmanýn önemini belirler. CHP’nin kitlelerin “umudu” olmaktan
çýkmasý demek (yüzünün ortaya çýkmasý bunu saðlar), tek alternatifin devrim olmasý demektir.
CHP iktidarý koþullarýnda, siyasi gerçekleri açýklama kampanyasýnýn bu çerçevesi, ayný zamanda suni dengenin bozulmasý
demektir. Çünkü CHP’nin iktidar oluþunun temel nedeni, suni dengenin siyasal zorun askeri biçimde maddeleþmesi dýþýnda, CHP’nin
politikasý ile devam ettirilmeye çalýþýlmasýdýr. Ancak suni dengenin bu sürdürülüþ biçimi (devrimci taktiðin politik hedeflerini
belirler), diðer biçimlerden farklýdýr. Suni dengenin CHP iktidarý ile
sürülüþünde temel yöntem, “ekonomik ve sosyal tedbirler”dir. Böylece kitlelerin tepkilerinin pasifize edilmesi, salt sindirme olarak
deðil, ayný zamanda kanalize edilmeyi ifade eder (Tepkilerin CHP
nezninde oligarþiye karþý olmaktan çýkarýlmasý ve böylece kitlelerin –CHP nezninde– oligarþiye yedeklenmesi). Bu ise, þu ana kadar
oligarþinin hiç baþaramadýðý bir durumdur. 12 Mart döneminde I.
Erim Hükümeti bu amaçla kurulmuþtu.)
Bu durumda, devrimci taktik, salt oligarþinin siyasal zoruna
karþý durma ve siyasal zor araçlarýný iþlemez hale getirmeye yönelemez. Devrimci taktik, ayný zamanda, CHP iktidarýnýn her türlü
“ekonomik ve sosyal tedbir”lerine karþý, olmasý gerekeni ve tedbirlerin gerçek amacýný sergileyen bir tavýrdýr.
Bu þartlar içinde devrimci taktiðimiz ne olmalýdýr?
Silahlý öncünün kitlelerden tecridini engellemek ve CHP’nin
yüzünü açýða çýkartmak taktiðimizin ana amacý olacaktýr. Fakat
sorun bunun nasýl gerçekleþtirileceðidir? Bu konuda ilk akla gelen
yol, CHP’nin, silahlý öncü nezninde, kitlelere saldýrmasýný saðlamaktýr (“en sert tedbirleri” almaya zorlamak) Bu yol, silahlý öncünün
fiziksel varlýðýný sona erdireceði gerçeðini içinde taþýdýðý anlamda
en son yol olmalýdýr.
“Oyunun bozulmasý” CHP’nin oyuna ters düþen uygulama-
374
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
ya çekilmesiyle mümkündür. Bir baþka deyiþle, halk nezninde
“halkçý” görülen CHP’nin, “halk-oligarþi” ikileminde oligarþi yanýnda yer aldýðý her somut olayla gösterilmelidir. Öyle ki, halk her
somut olayda, CHP’nin tavrýný bu ikileme göre kolaylýkla tespit
edebilsin. Bu ise, “sömürücüden, vurguncudan, karaborsacýdan,
iþkenceciden hesap sorulmalýdýr” genel sloganý ile yapýlabilir. (Bu
“hesap sorma”nýn aydýn kamuoyundan da –küçük-burjuvazinin sol
kanadý– desteklendiði unutulmamalýdýr.) Tek tek ya da genel olarak bu yöne yönelik gerçekler teþhir edilmelidir. CHP’nin kuvvet
gösterisi (ki amacý “dev” gibi güçlü devlet kavramýný sürdürmek
olacaktýr) yönündeki her uygulamasý karþý hareketle etkisiz kýlýnmalýdýr. Diyebiliriz ki, halk kitlelerine, bir bütün olarak “halkçý”
CHP’nin “halk-oligarþi” ikilemindeki yerini göstermeliyiz. Ancak bugün halk CHP’yi tek yönlü, yani ikilemsiz olarak düþünmektedir.
Bunda devrimci bir iktidar alternatifinin zayýf olmasý etkili olmaktadýr. Bu yüzden, halk yýðýnlarý “halk-oligarþi” ya da “devrim/karþýdevrim” ikileminin mevcudiyeti yönünde eðitilmeli ve CHP’nin bu
ikilemdeki yeri –her somut olayla– gösterilmelidir.
Bu taktik, her “ekonomik ve sosyal tedbir”in devrimci anlamda olmasý gerekeni ile CHP’nin yaptýðýnýn niteliðini kitlelere
göstermek ve anlatmak demektir. Burada “ekonomik ve sosyal
tedbir”lerin devrimci anlamda olmasý ile anti-emperyalist, anti-oligarþik devrimin bu konularda geliþtirecekleri (devrim programý)
ifade edilmektedir. Kimileri devrimin gerçekleþtireceði talepleri belirtmeyi “sol”dan eleþtirmektedir. Bu eleþtiriler, “zaten hükümetin
niteliði bellidir. Böyle bir þey söylemek, “hükümetten bunu istemektir ve bu da hükümetten devrim yapmasýný istemekle özdeþtir”
þeklinde ifade edilmektedir. Her þeyden önce “sol” bir çocukluk
anlayýþý olan bu eleþtiriler, “istemek” kavramýnýn politik olarak deðil,
sözcük anlamý ile ele almaktadýr. Ýkinci olarak, devrimciler, devrimin yerine getireceklerini “istemek” ile bunun düzen tarafýndan
gerçekleþtirilemeyeceðini kitlelere göstererek ve bu yolla onlarý
devrim safýna çekerek devrim yapmak (taleplerin gerçekleþmesi)
için mücadeleyi sürdürenlerdir. Sað-pasifizm ise, salt “istemek”le
yetinirler ve bu taleplerin gerçekleþmesi için, yani devrim için mücadele etmezler. Üçüncü olarak, bu “sol” anlayýþ, kitlelerin siyasi
gerçekleri açýklama kampanyasý ile bilinçlenip örgütleneceðini; bunun da silahlý propaganda temelinde nasýl yapýlacaðýný kavra-
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
375
mamýþtýr. “Silahlý propaganda, belli bir devrimci stratejiden hareketle, emekçi yýðýnlara elle tutulur, gözle görülür maddi ve
somut eylemlerden hareketle, soyuta gider. Maddi olaylar etrafýnda siyasi gerçekleri açýklayarak, kitleleri bilinçlendirir, onlara politik
hedef gösterir.”447 Bu sözler onlar için hiç bir anlam ifade etmez.
Bu “sol” anlayýþ, giderek CHP iktidarýný silahlý öncüyü tecrit fonksiyonuna karþý kayýtsýz kalýr ve sonuçta da, CHP iktidarýný altýnda “silahlý eylemler yeterli etki yaratmamaktadýr” diyerek sað-pasifizmin
çizgisine oturur (Her sol sapma özünde sað sapma esprisi). Bu anlayýþý 12 Mart dönemi mücadelesi içinde somutlaþtýrmak yanlýþlýðýný
sergilemeye yetecektir.
Bilindiði gibi 12 Mart döneminde çeþitli adam kaçýrma (silahlý
eyleme biçimi) olaylarýnda, tüm siyasi tutuklularýn serbest býrakýlmasý ve Denizlerin idamýnýn durdurulmasý talep edilmiþtir. “Sol”
çocukluk anlayýþý ile ele alýnacak olunsa, böyle bir talep yanlýþtýr ve
yanlýþ olmaktan da öte “ütopik”tir. Çünkü hapishaneler, devlet aygýtýnýn bir parçasý olup, o olmadan devlet aygýtý otorite ve iþlerliliðini
yitirir. Bu yüzden “talep” gerçekleþmeyecek, “ütopik” bir taleptir
ve ancak devrimle gerçekleþebilecektir! Bu “sol” çocukluk anlayýþýyla yola çýkarsak, 12 Mart döneminde yapýlan eylemlerin “anlamsýz” olduðu sonucuna (sað-pasifizm) varýrýz.
Ama gerçek hiç de böyle kaba ve basit deðildir. 12 Mart dönemindeki “talepler” gerçekleþmeyecek “talep” olmaktan öte anlamý vardýr. Bu “talepler” ile (somut) I. Erim Hükümetinin gerçek
yüzü sergilenmiþtir. (Tersi bir düþünce ile, “talep” yerine getirilseydi gerçek yüzü açýða çýkmayacak mýydý diye düþünülebilinir. Bu
durumda, baþka yönden gerçek sergilenmiþ olacaktýr: Oligarþinin
göründüðü kadar güçlü olmadýðý) Bu konuda bir örnek de Lenin’
den verelim:
Lenin, Ýngiliz devrimcilerine sosyal-demokrat Henderson,
Snowden’ler hakkýnda taktiðin ne olmasý gerektiði konusunda þöyle
diyor :
“Henderson’larýn, Clynes, Mac Donald ve Snow’lerin
iflah olmaz gerici olduklarý doðrudur. Bunlarýn iktidara
geçmek istedikleri ve bu yolda zaten burjuvazi ile koalisyon kurmayý yeðledikleri; burjuva kurallarýna göre ülkeyi
447
376
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
‘yönetmek’ istedikleri ve iktidara geçince zorunlu olarak
Sebertman ve Moke’ler gibi davranacaklarý da doðrudur.”448
“Eðer biz, salt bir devrimciler grubu deðil de, devrimci sýnýfýn partisi isek, arkamýzdan yýðýnlarý sürüklemek
istiyorsak (ki böyle bir isteðimiz yoksa, gevezeden baþka
bir þey olamayýz) ilkin büyük burjuvazinin siyasal (açýk)
temsilcilerinin niteliðini göstermeli ve yenmeliyiz ve sonra
da iþçi sýnýfýnýn çoðunluðunun Henderson’larla, Snowden’lerin hiç bir iþe yaramadýklarýný, bunlarýn hain küçükburjuvalar olduklarýný, iflaslarýnýn kesin olduðunu kendi
deneyimleriyle anlamalarýna yardým etmeliyiz; ve son
olarak Henderson’lardan umudunu kesen iþçilerin
çoðunluðunun Henderson hükümetini düþürmede
baþarý þanslarý olduðu aný yakýna getirmeliyiz.”449
Bu görevin yerine getirilme zorunluluðu anlaþýlýr bir þeydir.
Kitlelerin bilinçlenmesi ve devrim safýna çekilmesi için, tüm düzen
içi “umut”larýnýn sona ermesi ve düzenin deðiþmesi (devrim ile)
gerektiðinin bilincine varmalarý gereklidir. Lenin, bu görevin, yani
küçük-burjuva politikalarýnýn niteliðini kitlelere göstermek için, bu
politikanýn temsilcileri ile bile “ittifak-blok” kurmayý önerir. Bu
blok, seçimlerde bunlarý desteklemek, ama karþýlýðýnda (iktidara
geçerlerse) “tam bir ajitasyon, propaganda ve siyasal eylem özgürlüðünü saðlamak” temelinde olmasýný önerir. Bu öneriye iki
yönden karþý çýkýlýr: Henderson’lar (küçük-burjuvazinin politik temsilcileri) bunu kabul ederek, yani iþçi sýnýfýný “kullanarak” iktidar
olacaktýr; ya da böyle bir teklifi reddederek, devrimcileri “aþaðýlayacak”lardýr.
“Eðer Henderson’lar, Snowden’ler bu koþullarla (tam
bir ajitasyon, propaganda ve siyasal eylem özgürlüðünü
saðlama) blok kurmayý kabul ederlerse, kazançlý biz
olacaðýz. Çünkü propagandamýzý yýðýnlara götüreceðiz
... Sözümüzü esirgemeden ve en küçük bir ihtiyatý bile
gerekli saymadan, Henderson’lara karþý propagandayý
yýðýnlarýn anlamasýný saðlayacaðýz.
448
449
Lenin, “Sol” Komünizm, Bir Çocukluk Hastalýðý, s. 89.
Lenin, “Sol” Komünizm, Bir Çocukluk Hastalýðý, s. 95.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
377
Eðer Henderson’lar, Snowden’ler bizle bu koþullarda
blok kurmayý reddederlerse, biz bundan daha kazançlý çýkarýz, çünkü böylelikle yýðýnlara, Henderson’larýn
kapitalistlerle içli dýþlý durumlarýný bütün iþçilerin birliðinden önde tuttuklarýný kolayca tanýtlayabiliriz.”450
Evet, iþte küçük-burjuva politikasýnýn etkisizleþtirilmesi ve
gerçek niteliðinin kitlelere gösterilmesinde Lenin’in taktiði budur.
Lenin’de ifade ettiði gibi, devrimcilerin bir þeyin gerçek niteliðini görmesi ile kitlelerin ayný gerçeði görmesi özdeþ deðildir. Bugün oligarþi, siyasal olarak tecrit olmanýn objektif koþullarý
içindedir. Ancak bu siyasal tecridin olduðu (objektif ve subjektif
birlikte) anlamýna gelmez. Devrimcinin görevi, objektif koþullarý
hýzlandýrarak, subjektif koþullarý yaratmaktýr. Bunu kabul etmeyen, Lenin’in deyiþiyle, gevezeden baþka bir þey olamaz. Zaten devrimci, sýnýfýnýn en bilinçli öncüsünü ifade eder. Engels’in deyiþiyle,
komünistler, tarihsel geliþmenin yarattýðý bütün ara aþamalarýn (köleci-feodal-kapitalist) ve bütün uzlaþmalarýn ötesinde son amacý,
yani sýnýflarýn kaldýrýlmasýný ve topraðýn ve üretim araçlarýnýn özel
mülkiyetine yer vermeyen bir toplumsal düzeni (komünist toplum)
kurulmasýný açýkça görebildikleri için komünisttirler. Ayný þeyin
kitlelerce de açýkça görülebildiði ve görüldüðü kabul edilemeyecek bir þeyin olduðuna göre, komünistler bunu kitlelere göstermekle yükümlüdürler.
Günümüzde, komünistlerden ayrý olarak, anti-emperyalist,
anti-oligarþik kadrolarýn (HKC kadrolarý) durumu da buna benzer.
HKC kadrolarý, komünist deðillerdir, çünkü komünizmin gerçekleþeceðini açýkça görememektedirler. Ama devrimcidirler ve kadrodurlar, çünkü anti-emperyalist, anti-oligarþik devrimin gerekliliðini ve
kaçýnýlmazlýðýný açýkça görmüþlerdir.
Bugün CHP iktidarýnýn gerçek niteliðini devrimcilerin görmesi (ki bunu gördükleri için devrimcidirler) ile kitlelerce görülmesi
özdeþleþtirilemeyeceði, ayný þey olmadýðý açýktýr. Öyle ise, temel
görev, CHP’nin gerçek niteliðini kitlelere göstermektir. Bu ise, ancak kitlelerin siyasal deneyleri ile mümkündür (siyasi gerçekleri
açýklama kampanyasýnýn temel görev olma nedeni). Eðer, bugün
kitleler CHP hükümetinin “halkçý” olduðuna ve yaptýklarýnýn “halk
450
378
Lenin, “Sol” Komünizm, Bir Çocukluk Hastalýðý, s. 96-97.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
için” olduðuna inanýyorsa; her somut olay ele alýnarak bunun böyle olmadýðýný göstermek (sadece anlatmak yeterli deðildir) gerekir.
Bu ise, yapýlmasý gerekenin ne olduðunu kitlelere anlatmak ve
CHP’nin bunu yapmadýðýný göstermekle mümkündür. Ancak kitlelerden ve somuttan kopmak düþünülmüyorsa (ki bunu düþünmek
þarlatanlýktýr) açýklanacak gerçekler somut ve maddi olmalýdýr. Bu
nedenle de, yapýlmasý gereken ile CHP’nin yaptýðý çakýþmalýdýr. Bu
da, CHP’nin somutta yapmak istediði ile yapacaklarýnýn, yapýlmasý
gereken ile birlikte kitlelere göstermek, anlatmak demektir. Örneðin, Ecevit’in yurtdýþý gezilerinin amacý, tekelci burjuvaziye yeni
krediler saðlamak ve kendini emperyalistleri tanýtmaktýr. Öyleyse,
bu gerçek kitlelere anlatýlmalý ve gösterilmelidir ve sorun bunun
nasýl yapýlacaðý sorunudur?
Tek baþýna propaganda yeterli deðildir. Ayrýca somut olarak
gerçekte, yani dýþ politikanýn ne olmasý gerektiði kitlelere anlatýlmalý, bu konuda ikna edilmeli ve CHP’nin bunu yapmadýðý ve yapamayacaðý somut örneklerle kanýtlanmalýdýr. Bu da ancak, kitlelere yönelik olarak devrimci dýþ politikanýn ne olduðunun anlatýlmasý
zemininde gerçekleþebilir. Ýþte “talep” olgusu budur. Bir “NATO’
dan çýkýlmalý-ABD ile olan ikili anlaþmalar feshedilmelidir” demek
bunu ifade eder. Yeter ki, kitlelere NATO’dan çýkýlmasý gerekliliðini
anlatabilmiþ, yani NATO’nun niteliðini kitlelere göstermiþ olalým.*
Ýþte CHP iktidarý dönemindeki taktik budur.
“Silahlý propaganda, herþeyden önce, günlük maiþet
dergi vs. içinde kaybolan, emperyalist yayýnla þartlanmýþ,
düzenin þu ya da bu ‘partisine’ umudu baðlamýþ kitlelerin dikkatini devrim hareketine çeker, uyuþturulmuþ pasifize edilmiþ kitlelerde kýpýrdanma yaratýr (...)
Silahlý propagandayý temel alan örgüt, giderek ezilenlerin tek umut kaynaðý olur. Bir yandan iþsizliðin ve
pahalýlýðýn giderek artmasý halkýn memnuniyetsizliðini
hat safhaya ulaþtýrýrken, silahlý propagandanýn karþýsýnda
baský ve terörünü iyice artýran, halkýn giderek bütün demokratik haklarýný rafa kaldýran oligarþi, baþta aydýnlar
* Yýllardýr, sað-pasifistlerce de atýlan bu sloganlarýn etkisinin olmamasýnýn nedeni de
burada yatar. Kitlelere NATO’nun gerçek niteliði anlatýlamamýþtýr ki, kitleler bu yönde siyasal
eyleme katýlsýn.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
379
olmak üzere bütün halkýn nazarýnda deðer yitimine uðrar.
Gerilla savaþýný baþarýyla yürüten parti, önce soldaki
çeþitli oportünist fraksiyonlarýn etkisi altýnda kalmýþ olan
halkýn uyanýk kesimlerini etrafýnda toplayacak, soldaki
parazitleri giderek temizleyecektir. Pasifistlerin kafalarýný karýþtýrdýðý –iþçi, köylü, öðrenci– unsurlar giderek, silahlý
propaganda etrafýnda toplanacaktýr. Yani, silahlý propaganda önce solu toplayacaktýr. Baþlangýçta çeþitli eðilimlerin etkisi altýnda olan samimi unsurlar tek bir
strateji etrafýnda toplanacaktýr.”451 (abç)
Ve ülkemizdeki silahlý devrimci mücadelenin tarihsel geliþimi bu yönde ilerlemektedir ve iþte onun en büyük dersi:
“Herþey bizim kararlý, inançlý ve tutarlý savaþçýlýðýmýza baðlýdýr. Hiçbir zaman yýlmamalýyýz. Darbeler
ve bozgunlar, yýlgýnlýk deðil, tam tersine devrimci
inanç ve öfkemizi bilemelidir. Daha tutarlý ve daha az
hatalý savaþmamýzý saðlamalýdýr.”452
451
452
380
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
SONSÖZ
Bugün þehir gerillasýnýn yaratýlma aþamasýný tamamlamýþ
bulunan THKP-C/HDÖ, tüm eylemlerinde, Marksizm-Lenizmin kýlavuzluðu altýnda Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’ne uygun bir
rota takip etmeðe özel bir gayret göstermiþtir.
Özel bir gayret göstermiþtir, çünkü yýllardýr Türkiye solunda
hakim olan revizyonizm ve pasifizm 1971 silahlý devrimci mücadelenin geçici yenilgisi üzerine çok daha güçlenmiþtir. Bunu ek olarak,
silahlý devrimci mücadele saflarýnda ortaya çýkan oportünizmin
mevcudiyeti, bu gayreti özelleþtirmiþtir.
Bugüne kadarki Öncü Savaþý pratiðimiz çeþitli saldýrý ve eleþtirilere hedef olmuþtur. Genellikle “eleþtiri” adý altýnda yapýlan saldýrýlar, soldaki genç ve samimi unsurlarýn (kadro olabilecek unsurlardýr) kafalarýný karýþtýrmak ve bulandýrmaktan baþka hiç bir amaç
gütmemektedir. THKP-C/HD֒nün pratiði ile ilgili olarak yürütülen
bu saldýrýlar, bu pratiðin Öncü Savaþý olmadýðý ve mücadele biçiminin silahlý propaganda olmadýðý noktalarýnda odaklaþmaktadýr.
Bu konudaki “eleþtirilere” tek tek cevap vermeðe ne gerek
vardýr, ne de zaman. (Bu yazýmýz ayný zamanda bu eleþtirilerin tamamýna cevap da teþkil eder.) Ancak bu “eleþtiriler”in amaçlarý ve
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
381
yarattýðý sorunlar özel bir anlam taþýmaktadýr.
Öncü Savaþý ile Halk Savaþýnýn tek bir sürecin iç içe geçmiþ iki halkasý olduðu ve bu sürecin uzun süreli bir savaþ süreci olduðu unutturularak, herþeyin birden yapýlmasý yönünde bir
hava yaratýlmaya çalýþýlmaktadýr. Bu da, kaçýnýlmaz olarak “örgütler arasý rekabet” diyebileceðimiz bir durum yaratmaktadýr. Bu
“rekabet” o düzeye ulaþmýþtýr ki kimi gruplar neye karþý alternatif
olacaklarýný þaþýrarak, THKP-C/HDÖ (Acilciler)’e karþý alternatif olma
yolunu seçmiþlerdir. Bu gruplarýn bir kýsmý gücünü aþan ya da
gücünü yoketmeðe yönelik eylemlere girerek kendi kendilerini yok
etmiþlerdir. Bir kýsmý ise, kendi içlerinde bölünerek, çeþitli eylemlerle “Acilciler”le “rekabet” havasýna iyice kapýlmýþlardýr. O düzeydeki, tek bir þehirde ve tek biçim eylemlerle yürüttüðü hareketini
militarizm haline dönüþtürmüþtür. Bu unsurlar, belirli olanak ve
gizlilik koþullarý ile þehir gerillasýnýn tek bir þehirde varlýðýný sýnýrsýz
bir süre devam ettirebilme durumunu kavrayamayarak, bu sýnýrsýzlýðý, sýnýrsýz büyüme olarak düþünmektedir. Belirli bir geliþim,
eylem biçimlerinin geliþimiyle ya da eylemlerin sayýsýyla ölçülemeyeceði açýktýr. Che’nin deyiþiyle, toplumsal süreçlerde þiddet ve
þiddetsizlik arasýndaki fark, karþýlýklý atýþlarýn sayýsýyla ölçülemez, o akýp giden somut durumlarla ilgilidir.
Öncü savaþý pratiðimizde karþýlaþtýðýmýz bu durum, özellikle Latin-Amerika’da sýk sýk ortaya çýkmýþ bir durumdur. Militarizm
anlayýþýnýn ürünü olan “liderlik için mücadele” ya da “örgütler arasý
rekabet”in yarattýðý kayýplarýn ülkemizde çok sýnýrlý olmasý bu tezin
uygulayýcýlarý için teþvik edici bir ortam yaratmýþtýr. Mesele önce
kimin ateþ ettiði ya da kimin daha çok eylem yaptýðýnda deðildir.
Unutulmamalýdýr ki, bizler devrimci mücadeleye girdiðimizde ilk
ateþ çoktan açýlmýþtý. Bu yüzden, önemli olan herkesin belirli bir
strateji çerçevesinde ve ülke çapýnda üstüne düþeni yapmasýdýr.
Tek bir þehirde yürütülecek bir hareketin, bir “rekabet” havasý içinde
sürdürülmesi, yeni unsurlar yaratsa da, savaþýn geliþmesine (ülke
bütününde) hizmet etmeyeceði unutulmamalýdýr.
Genellikle diyalektik materyalizmin bakýþ açýsýný kazanamamýþ ve olaylarý “saðduyu” ya da formel mantýk ile yorumlayan bu
unsurlarýn davranýþ biçimleri ilk bakýþta adam akýllý mantýki (!)
geliyorsa, bunun nedeni, bu düþünce biçiminin “saðduyu” denilen
þeyin düþünce biçimi olmasýndandýr. Ama bu unsurlar, kendi “dört
382
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
duvarýnýn zavallý alanýna kapanýp kaldýðý sürece ne kadar saygýdeðer olursa olsun”, geniþ bir alana atýlmayý göze aldýðý andan itibaren
þaþýlacak “serüvenlerle karþýlacaklardýr. Aðaçlar onun ormaný görmesini engellemektedir”.
Bugün CHP, Dünya Bankasý tarafýndan ifade edilen “kýr gerillasýna karþý ekonomik ve sosyal tedbirlerin alýnmasý” yönünde
özel gayret göstermektedir. TDAS-I’de III. bunalým döneminde ortaya çýkan geliþmeleri ifade ederken belirttiðimiz bu durum, “küçük
üreticilerin desteklenmesi”, “köye ulaþým projesi”, “köy-kent” (ki
bir çeþit Vietnam’da uygulanmaya çalýþýlan “stratejik köycükler”
projesidir) olarak pratiðe konmaya baþlanýlmýþtýr. Bu da oligarþi ve
emperyalizmin neye ne deðer biçtiðinin açýk kanýtlarýdýr.
“... örgütsel çalýþma bir üst gerilla savaþýna yönelik olmalýdýr. Önümüzdeki görev, þehir gerillasý taktikleri ile ülke çapýnda yürütülen savaþý yaygýnlaþtýrmaktýr. Bu görev, doðrudan kýr gerillasýný yaratma
aþamasýna baðýmlýdýr ve ona yönelir. Bu görev kýr
gerilla savaþý ile tamamlanmak zorundadýr. Bu nedenle THKP-C/HD֒nün tüm çalýþmalarý bu yönde geliþtirilecektir.”453
Ve bu, geriye dönüþün olamayacaðý bir dönemin yaþanmasý demektir. Bu dönemde nelerle karþýlaþýlacaðýný ve savaþýn
ne zaman zafere eriþeceðini önceden söyleyemeyiz. Ancak savaþýn katý, acýmasýz ve çok kanlý olacaðýný ve zaferin mutlak
olduðunu önceden söyleyebiliriz. Bu süreçteki tüm sorunlarýn çözümü ise, Marksizm-Leninizmin eylem kýlavuzluðu ile mümkün
olabilecektir.
YAÞASIN ÖNCÜ SAVAÞI
YAÞASIN HALK SAVAÞI
KURTULUÞA KADAR SAVAÞ
453
TÜRKÝYE HALK KURTULUÞ PARTÝSÝ-CEPHESÝ
HALKIN DEVRÝMCÝ ÖNCÜLERÝ
THKP-C/HDÖ
Ekim 1977-Haziran 1978
THKP-C/HDÖ, Mevcut Durum-II.
THKP-C/HDÖ
Marksizm-Leninizm Bir Dogma Deðil,
Eylem Kýlavuzudur-III
383