2009 Ağustos Sayı
Transkript
2009 Ağustos Sayı
AÐUSTOS 2009 Sayý: 488 Fiyat: 3.5 TL .Ýnsanda Tanrý’yý Arama Duygusu Doðuþtan Vardýr Kanallýðýn Mekanikleri Astral Seyahatler 4. Uluslararasý Ufo Kongresi . . . ÝÇÝNDEKÝLER Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi Cilt: 41 Sayý:488 Aðustos 2009 Onur Baþkaný: Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Özenç Kayserilioðlu Yayýn Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Hale Ürkmezgil Ýnsanda Tanrý’yý Arama Duygusu Doðuþtan Vardýr .................................. 2 Dr. Refet Kayserilioðlu Madde, Yaþamý Oluþturma Özelliðinde Yaratýldý ............................ 7 Ahmet Kayserilioðlu Yine de Gel ....................................... 16 Güngör Özyiðit Tonguç Hakkýnda - 1 ........................ 18 Yalçýn Kaya Yaþarken Bedeni Terkedip Dönmek ............................. 26 (Astral Seyahatler) Zuhal Voigt Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri: Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 0542 676 83 47 Faks: 0212 249 18 28 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul Yönetim Yeri: Oba Sok. Silla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul Baský: Inkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ. Çobançeþme Mah. Sanayi Cad. Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 TL Yýllýk Abone: 40 TL Yurt Dýþý: 50 TL Eski ve Yeni Kültürler (Eski Günýþýðýnýn Son Saatleri) ................ 34 Thom Hartman/Arýn Ýnan Ufo Kongresinden Ýzlenimler ............. 40 Rengin Özer Kanallýðýn Mekanikleri Üzerine ......... 44 (Arktruslular) SEVGÝ DÜNYASI Sevgili Dostlar Sizlere dergimizi olabileceði en iyi þekliyle ulaþtýrmaya çalýþýyoruz; bunun için yapacaðýmýz fedakârlýksa eðer, bunu erinmeden, sýzlanmadan yaparak... Ýnandýðýný ve doðru bildiðini, onu almaya istekli olanlarla paylaþmak, bizler için yemek, içmek, uyumak gibi bir ihtiyaç. Amacýmýz elbet ki daha çok kiþiye ulaþmak. Bu yüzden internet sitemiz de var biliyorsunuz. Ama bizler sadece internet aðlarýnda deðil, kaðýtlarda ve kitap raflarýnda da varolmayý sürdürmek istiyoruz. Hiçbir þekilde kâr etmeyen dergimiz, bir avuç hayýrlý insanýn onu ihtimamla, sevgiyle maddi olarak desteklemesi sonucu ayakta kalabiliyor. Sevgi Dünyasý’nýn pek çok insan tarafýndan okunmasýný saðlamanýn mümkün olmadýðýný biliyoruz. Bizim okurlarýmýz manevi ve ruhsal konulara açýk olan, kendi inancý dýþýndakilere tamamen kapalý olmayan, onlarý da rahatlýkla okuyup incelemesini bilen, baþkalarý ile uðraþmaktan çok kendi geliþimi için çaba harcamaya önem veren, her þeyi ve herkesi sevmeye gönüllü, Yaratan’ý sadece dinlerde deðil, kendi gönlünde bulmasýnýn yolunu bilmek isteyen ve bütün bunlar için uzun soluklu çabalarý göze alabilen insanlardýr. Ülkemizin bazý yerlerinde dergimizin hiç okunmadýðýný, bazý yerlerde çok çok az okunduðunu bildiðimiz için onu daðýtýmdan çekip sadece abonelerimize göndermeye karar vermiþtik. Ama gene de bizi henüz bilmeyen, buluþamadýðýmýz çok kiþinin varlýðýný tahmin ediyoruz. Reklam imkânlarýmýz olmadýðý için onlara sizlerin aracýlýðý ile ulaþabiliriz ancak. Çevrenizde sizin gibi olan insanlara Sevgi Dünyasý’ndan behsetmenizi, onlarý da Sevgi Dünyasý ailesine davet etmenizi bekliyoruz. En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI 1 SEVGÝ DÜNYASI 2 ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR Deðiþen tabiatta, deðiþmeyen kanunlarýn olabilmesi için, o tabiata da, tabiattaki deðiþmelere de ve o deðiþmeleri düzenleyen kanunlara da hâkim bir büyük kudretin olmasý zaruridir. Ýþte bu bizce anlaþýlmasý mümkün olmayan kudrete "Tanrý" diyoruz. Buradaki Tanrý, ne putperestin þekilli Tanrýsý, ne Hýristiyan'ýn, Hindu'nun insana benzer Tanrýsý, ne de Müslüman'ýn insanüstü Tanrý'sýdýr. Dr. Refet Kayserilioðlu Ýnsanda Tanrý’yý Arama Duygusu Doðuþtan Vardýr SEVGÝ DÜNYASI Özden - Allah hakkýndaki tartýþmamýz epeyce uzadý. Bu arada dallanýp budaklanarak ruha, maddeye, enerjiye ve bunlarýn tesir alýþveriþlerine atladý. Ama epeyce faydalý þeyler söylendi sanýrým. Sözlerimle sizi tam olarak tatmin edebildim mi bilmiyorum?.. Erdem - Doðrusunu söylemem gerekirse söylediklerinizden faydalandýðým hususlar oldu. Ama henüz tam olarak tatmin olabilmiþ deðilim. Ýlk olarak þunu sormak isterim: Evrensel olaylarý yöneten kanunlar bir formüle baðlanabilir. Bu kanunlar deðiþmez, evrensel bir determinizme (belirliliðe) dayanýrlar. Gerçi tabiatta her þey hareket ve deðiþme halindedir; ama bu deðiþmeler, deðiþmez kanunlara göre olmaktadýr. Burada bir Tanrý'yý düþünmeye neden gerek duyulsun? (1) Özden - Çok güzel söylediniz dostum. Adeta benim adýma tezimi savundunuz. Mademki evrensel olaylarý yöneten kanunlar deðiþmiyor, 3 yani evrensel bir determinizme dayanýyorlar, öte yandan da tabiatta her þeyin devamlý bir hareket ve deðiþme halinde olduklarýný kabul ediyorsunuz. Þimdi size soruyorum: Devamlý deðiþen tabiatta, bu deðiþmeyen kanunlar nasýl olmuþtur? Ve nasýl oluyor da devamlý deðiþen ve hareket halinde olan bir kâinatta bu kanunlar hiç deðiþmeden kalabilmektedirler? Burada bütün deðiþmelerin üstünde olan, hiçbir deðiþmeden etkilenmeyen ve her þeye hâkim olan bir büyük kudreti düþünmek icap etmez mi? Söylediðiniz þartlarýn gerçekleþmesi için, yani deðiþen tabiatta, deðiþmeyen kanunlarýn olabilmesi için, o tabiata da, tabiattaki deðiþmelere de ve o deðiþmeleri düzenleyen kanunlara da hâkim bir büyük kudretin olmasý zaruridir. Ýþte bu bizce anlaþýlmasý mümkün olmayan kudrete "Tanrý" diyoruz. Buradaki Tanrý, ne putperestin þekilli Tanrýsý, ne Hýristiyan'ýn, Hindu'nun insana benzer Tanrýsý, ne de Müslüman'ýn insanüstü Tanrý'sýdýr. Sonsuz kâinatý düþününüz, o kâinattaki sayýsýz güneþ sistemlerini düþününüz ve milyarlarca güneþ sisteminden meydana gelen korkunç dev Galaksileri düþününüz. Bu dev galaksilerden de sonsuz sayýda bulunduðunu þöyle bir tasavvur ediniz. Düþünülmesi dahi insana dehþet veren bu sonsuz kâinatýn içine çeþit çeþit varlýklarý, ruhlarý, baþka âlemlerdeki bilmediðimiz hesapsýz varlýklarý doldurunuz. Sonra bütün bunlara her saniye içinde ayný anda, ayný kudrette hâkim olan Tanrý'yý düþününüz. Ondaki kudreti, idraki, tesir tarzýný bizim kavramamýza imkân var mý? Ne demektir ayný anda bütün kâinatýn bütün galaksilerine, o galaksilerdeki sayýsýz güneþ sistemlerine, o güneþ sistemlerindeki sonsuz yýldýzlara, dünyalara, o dünyalardaki sonsuz canlýlara, sonsuz maddelere ve nihayet sonsuz kere sonsuz atomlara, hattâ atomun altýndaki sonsuz madde ve varlýklara hâkim olmak, tesir etmek ne demektir?!.. Böyle bir SEVGÝ DÜNYASI 4 þeyi deðil anlamak, bunu düþünmek bile mümkün deðildir. Peki sadece küçük bir anlýk faaliyetini dahi idrak edemediðimiz ve edemeyeceðimiz Tanrý'yý biz nasýl anlayabilir ve idrak edebiliriz?!.. Onun için Tanrý þöyledir veya böyledir diye katiyen bir þey söyleyemiyoruz. Çünkü biliyoruz ki söyleyeceðimiz her þey noksandýr ve yanlýþtýr. Yalnýz acizliðimizi hiçbir zaman unutmayarak diyoruz ki: Tanrý yaratandýr, yoktan var edendir. Kâinatýn mutlak hakimidir. O'nun bir benzeri yoktur, olamaz. Sonra susuyoruz. Hürmetle, huþû içinde ve onu ululayarak susuyoruz. Erdem - Peki bu sizin Tanrýnýz, putperestin, Hindu'nun, Hýristiyan'ýn ve Müslüman'ýn Tanrýsý deðil de onlarýn Tanrýlarýnýn da Tanrýsý mý? O zaman sizin Tanrýnýzýn Tanrýsý da olacak bir gün demektir? Özden - Hayýr dostum, bir tek Tanrý vardýr, O herkesin, her dinin veya her dinsizin Tanrý'sýdýr. Baþka baþka Tanrýlar yoktur. Benim o sözlerden kastettiðim mânâ þudur: Her devir, kendi idrak ve tekâmül seviyesine göre Tanrý'yý anlayabileceði þekilde tarif etmiþtir, idrak ilerledikçe bir önceki seviyedeki tarifin noksanlarý görülmüþ, daha ileri bir tarif yapýlmýþtýr. Bugün biz "tarif edilemezin sýnýrýna" dayanmýþýz, yarýn bizden sonra gelenler belki daha ileri þeyler söyleyeceklerdir. Demek ki maksat ve tarif edilen þey ayný, fakat tarifler deðiþiktir. Ayný durumu ilimde de görmüyor muyuz? Ayný olayýn bin sene, on bin sene, hattâ yüz sene önceki izahý ile bugünkü izahý ayný mýdýr? Ýnsan bilgisi ilerledikçe, yani düþünce materyalleri arttýkça hadiselerin daha derinlerine inmek mümkün olmaktadýr. Erdem - Siz Tanrý idraklerinde adeta bir tekâmülün, yani dinlerde devamlý bir evrimin (tekâmül) bulunduðunu söylemiþ oldunuz. Halbuki tarih bize gös- SEVGÝ DÜNYASI teriyor ki dinler insanýn tabiat kuvvetleri tarafýndan ezilmesinden çýkmýþtýr. Yani ilk insanlar, kendilerini ezen tabiat kuvvetlerini (þimþek, fýrtýna, ateþ, yanardað, zelzele v.s.) tanrýlaþtýrýlmýþlardýr. Daha sonralarý insanlarýn hayat þartlarý ilerledikçe, onlara uygun olarak dinler de deðiþmiþtir. Böylece dinler insan beyninin mahsulü ve toplumsal olgulardýr. Daha sonra da hâkim sýnýf, dinlerin yaþamasýný kendileri için yararlý görmüþtür. Ýmtiyazlarýný kaptýrmamak, kütleleri uyuþturarak, gerçeði görmelerini önlemek üzere dini bir âlet olarak kullanmýþlardýr. O halde sizin dinlerdeki tekâmülden bahsetmeniz, adeta onlarýn ilâhi bir vahye dayandýðýný söylemeniz tarihi gerçeklere aykýrý düþmektedir. Özden - Ayný olay bilgili bir âlim tarafýndan müþahede edilirse baþka, orta kültürde bir insan tarafýndan gözlemlenirse baþka, cahil bir kimse tarafýndan tetkik yine baþka þekilde izah edilir ve anlaþýlýr. Tarihi gerçek olarak öne sürdüðünüz 5 iddiada da böyle eksik bir müþahede (gözlem) vardýr. Çünkü... Ýlkel bir insanýn korkarak tabiat kuvvetlerini tanrýlaþtýrmasý belki bir gerçektir. Fakat acaba kendinden kudretli þeylerin arkasýnda bir Tanrý'yý aramasý nedendir? Neden insan ilk andan itibaren kendine bir Tanrý aramak ihtiyacýný duymuþtur? Korktuðu þeylerden korkar, saklanýr veya onlarý tesirsiz kýlmak için çareler arar da onlarý tanrýlaþtýrmak aklýna gelmezdi. Burada insanda yaratýlýþtan bir "TANRI ARAMA" duygusu bulunduðunu, devamlý olarak Tanrýsýný arayarak ona doðru yükseldiðini kabul etmemiz gerekmez mi? O halde Tanrý duygusu insanýn ruhunda vardýr. Tanrý'ya hürmeti ve saygýyý, bunun usul ve erkânýný öðreten din de bu duyguya baðlý doðal bir davranýþtýr. Ýnsanlar ilerledikçe, dinlerin ve Tanrý idraklerinin de tekâmül edeceði gayet tabiidir. Dinlere insan beyninin ürünleri diyebilmek için ruhi irtibatlarý ve bu irtibatlarda alýnan bilgileri, sonra "Vahiy" denen þeyi iyice tetkik etmek ve bunlarýn olamayacaðýnýn, uydurma þeyler olduðunun ilmi delillerini göstermiþ olmak gerekir. Ama dinler bozulmuþ, deðiþmiþ olabilir veya sömürme vasýtasý olarak kullanýlabilirler. Ayný þekilde ilim de kötü kiþinin elinde sömürme vasýtasý olarak kullanýlabilir. Bu durum dinin esastan reddedilmesi için sebep olamaz. Erdem - Ýnsanda bir "TANRI ARAMA" duygusunun bulunduðunu pek kabul edemeyeceðim. Tanrý düþüncesi özneldir (ferdi). Yani insan tarafýndan SEVGÝ DÜNYASI 6 Görülüyor ki yanlýþ gözlemlere dayanan hükümler de yanlýþ olmaktadýr. Bazen de doðru gözlemler, yanlýþ olarak yorumlanmaktadýr. yaratýlmýþtýr. Çünkü görüyoruz ki insanoðlu Tanrý'ya kendi özelliklerini vermiþ, onu kendi hayaline göre biçimlemiþtir. Tanrý, korkularýn adlandýrýlmasý veya þekillendirilmesidir. Özden - Tamamen tersidir. Tanrý sevgisinin, saygýnýn ve onu ululamanýn sembolüdür. Tanrý'ya saygý gösterilir, ibadet edilir, sevgiler sunulur. Bütün bunlarda korku belâsý, bir boyun eðme deðil, bilâkis bir büyüðe sýðýnma, mutlak bir dosttan bir yardým isteme vardýr. Yani davranýþlarda sevgi ve güven esastýr. Korku ancak saygý gösterilen ve sevilen bir büyüðün darýltýlmasý, gücendirilmesi ve öfkelendirilmesi endiþesinden doðar. (1) Erdemin bu sorusunu ve diðer bazý sorularý, "Sosyalizmin Iþýðýnda Bilim ve Din" adlý eserden alýnmýþtýr. Bu eser, koyu bir materyalist, Marx'cý ve komün'cü bir yazar tarafýndan kaleme alýnmýþtýr. Allah'ý, ruhu ve dini inkâr eden koyu bir maddeci görüþe dayanýr. Biz, fikirlerin, ancak fikirlerle karþýlanabileceðine ve çürütülebileceðine inandýðýmýz için, önce herkesin fikrine hürmet ediyor, sonra gereken cevabý vermeye çalýþýyoruz. Kuru yasaklarla, dilin þiþti, zýndýk oldun, kâfir oldun gibi sözlerle hiçbir fikrin deðiþemeyeceðine de inanýyoruz. (Dr. Refet Kayserilioðlu) SEVGÝ DÜNYASI 7 Madde, Yaþamý Oluþturma Özelliðinde Yaratýldý Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog 8 KENDÝMÝZÝ DEÐÝÞTÝRMELÝYÝZ AMA NASIL?!.. Ünlü Fransýz edebiyatçýsý Albert Camus (1913-1960) çaðýmýzýn sorunlarýný ve sancýsýný en derinden duyan bir yazardý. Sanatý ve konuþmalarý ile hep insanca olanýn, insanlýðýn yanýnda yer almýþtý. 30'una varmadan "Yabancý" romanýný kaleme almýþ, birkaç yýl sonra "Veba"yý yayýmlamýþ, 40 yaþýna merdiven dayamýþken "Baþ Kaldýran Adam" ý yazmýþtý. "Yabancý" romanýyla 1957'de aldýðý Nobel ödülü konuþmasýnda çaðýmýzýn büyük vebasý yalandan, yalan davranýþlardan ve uydum akýllý "gelene aðam, gidene paþam" diyen kölelik ruhundan acý acý yakýnýr. Gerçek yazarýn, gerçek sanatçýnýn asýl ödevinin her türlü zorbalýða direnmek, en azýndan kýsýlan seslerin sözcüsü olmaktan geçtiðini vurgular ve sözlerini þöyle tamamlar: SEVGÝ DÜNYASI "....Dünyanýn öbür ucunda hapse girmiþ ve hor görülmüþ, bilmediðimiz bir insanýn çýkmayan sesi; yazarý, yalnýzlýðýndan kurtarmaya yeter, hiç deðilse özgürlüðün saðladýðý imkânlar içinde, o çýkmayan sesi unutmamayý ve onu sanat yoluyla duyurmayý baþardýkça... Ýster bütün ömrünce ünsüz ya da bir zaman için ünlü olsun; ister zorbalarýn zincirine vurulsun, ister bir süre dilediðini serbestçe söylesin; yazar kendini haklý ve canlý bir topluluk içinde duyabilir. Bu da, yazarýn elinden geldiði kadar, sanatýnýn büyüklüðünü yapan þu iki görevi yüklenmesi ile olur: Gerçekçiliði ve özgürlüðü. Sanatçýnýn iþi en büyük sayýda insaný toplamak olduðu için, yalanla ve kölelikle uzlaþamaz. Çünkü yalan da kölelik de, bulunduklarý yerde yalnýzlýklarý çoðaltýrlar. Tek fert olarak sakatlýklarýmýz ne olursa olsun, soylu yazarlýk sanatý, korunmasý güç olan þu iki ödeve baðlý kalacaktýr: Bile bile yalan söylememek ve insanýn insaný ezmesine karþý koymak." Albert Camus "Korku Çaðý" baþlýklý denemesinde; gelecekten ümit kesmiþ, güvenden mahrum kalmýþ, kötü gidiþi deðiþtirmeye asla güç yetiremeyeceðine inanmýþ köpekçe bir yaþama toptan sürüklendiðimizden þöyle yakýnýr: "17. yüzyýl matematik çaðý, 18. yüzyýl fizik çaðý, 20. yüzyýlýmýz korku çaðýdýr... Yaþadýðýmýz dünyada en göze çarpan þey, çoðu insanlarýn her çeþit inanç sahipleri dýþýnda, gelecekten yoksun olmalarýdýr. Geleceðe el atmayan, geliþme, iyileþme umudu olmayan bir hayatýn ne deðeri Albert Camus SEVGÝ DÜNYASI olabilir? Aþýlmaz bir duvarýn önünde yaþamak, köpekçe yaþamaktýr. Doðrusunu isterseniz, benim kuþaðýmdakiler ve bugün atölyelere ve fakültelere gidenler köpekçe yaþamýþ ve yaþamaktadýrlar. Ýnsanlarýn geleceðe kapalý yaþamalarý ilk defa bugün olmuyor elbet. Ama insanlar eskiden konuþarak, baðrýþarak bu duvarý aþarlardý. Kendilerine umut veren baþka deðerleri yardýma çaðýrýrlardý. Bugün kimse konuþmuyor. Konuþanlar da eski söylediklerini tekrarlýyor. Çünkü dünyayý yöneten kör ve saðýr güçler; öðütleri, haber vermeleri yalvarýp yakarmalarý dinleyeceðe benzemiyor. Þu son yýllarda gördüklerimiz bizde bir þeyi kýrdý. Bu þey insanýn güvenidir; o güven ki insanlýðýn dilini konuþtuk mu bir baþkasýndan insanca karþýlýk göreceðimize inandýrýrdý bizi. Gözlerimizin önünde yalan söylediler, insaný küçülttüler, öldürdüler, sürdüler, iþkencelere soktular. Ve hiçbir sefer bunlarý yapanlarý, yaptýklarýnýn kötü olduðuna inandýrmak mümkün olmadý. Çünkü kendilerinden emindiler. Çünkü soyut bir kafa yani bir ideolojinin adamý baþka bir þeye inandýrýlamaz. Ýnsanlar arasýnda sürüp giden uzun diyalog bitti. Ýnandýrýlamayan bir adamdan elbette korkulur. Bu korku ile hesaplaþmak için onun ne demek istediðini, neden kaçtýðýný bilmek gerekir. Onun demek istediði de, kaçtýðý da ayný þeydir: Öldürmenin haklý görüldüðü, insan hayatýnýn hiçe sayýldýðý bir dünya. Ýþte günümüzün baþ politik sorunu budur. Öteki sorunlara geçmezden önce, bunun karþýsýnda tutumumuzu açýklamalýyýz. 9 Her þeyden önce þu iki soru üzerinde durmalýyýz: Doðrudan doðruya ya da dolayýsýyla öldürülmek veya iþkence görmek ister misiniz, istemez misiniz? Doðrudan doðruya ya da dolayýsýyla baþkasýný öldürmek veya iþkenceye sokmak ister misiniz, istemez misiniz? Bu sorulara "Hayýr" diyenlerin hepsi, ister istemez davranýþlarýný deðiþtirme gereðini duyacaðý pek çok sonuca sürükleneceklerdir." Albert Camus'nün vardýðý bu sonuca tüm yüreðimizle katýlsak ve davranýþlarýmýzý deðiþtirme gereðinde onunla tam fikir birliðinde olsak bile þu dehþetli soru baþýmýzýn üstünde asýlý kalmayý sürdürecektir: Nasýl olacak bu, hangi yöntemleri kullanarak davranýþlarýmýzý deðiþtirebiliriz ki?!.. Hayat görüþümüzü, davranýþlarýmýza yön veren yüreðimizdeki yanlýþ inançlarý deðiþtirmeden, sadece yüksek sesle: "Deðiþmem gerek" deyivermekle kolayýndan olabilecek iþ mi bu?.. DÝLDE KALAN GÖSTERMELÝK ÝNANÇ Doðruluktan ayrýlmayan, iyilikten þaþmayan, çalýþkan, bilgili, sevgi dolu kiþilere diliyle söyledikleri ne olursa olsun, hattâ kendilerini inkârda bile gösterseler, söyleyecek ne sözümüz olabilir ki, takdir ve tebrikten baþka! Onlara "Aman deðiþmeyin, diliniz ne derse desin baþýmýzýn üzerinde yeriniz var" diyebiliriz ancak. Çünkü iyi ve doðru davranýþlar içinde yaþayan ama 10 diliyle inkârda olan kiþileri, reenkarnasyon kurallarý ýþýðýnda incelediðimizde çeliþki ortadan kalkar. Geçmiþ yaþamlarýnda akýl ve mantýklarýný sonuna kadar çalýþtýrýp Yaradan Ýnancýný gönüllerine tam sindirmiþ ve inançlarý doðrultusunda yararlý hizmetlerde bulunmuþ kiþiler; dünyaya sonraki geliþlerinde içinde yaþadýklarý ortamýn ve aldýklarý eðitimin sonucunda akýllarýný tam bir inanca yöneltememiþ olsalar bile; önceden eriþtikleri olgunluk düzeylerinin doðal bir sonucu olarak yararlý hizmetlerini sürdürmekten bir an bile geri durmazlar. Ruh - Tecrübe - Akýl- Ruh dairesel zincirini incelediðimizde, dünya tecrübelerini yapan, davranýþlarýmýzý yöneltmede karar veren özümüzün, akýl deðil ruh cevherimiz olduðunu, tecrübeye karar vermede onun etken olduðunu görmekteyiz. Aklýmýz ne derse desin, hangi yorumda bulunursa bulunsun ve etraftan aldýðýmýz telkinler ne olursa olsun; gönlümüzden, içimizden yani ruhumuzdan gelen sesin doðrultusunda yaþamaktayýz. Behçet Kemal Çaðlar iki ses þiirinde bunu ne güzel dile getirir: Dýþardan herkes: "Görmemiþ ol, savuþ." Ýçimden bir ses: "Konuþ! Konuþ! Konuþ! Dýþardan herkes: "Böyle uslu, yavaþ" Ýçimden bir ses: " Savaþ! Savaþ! Savaþ" Dýþardan herkes: "Týkýrýnda iþin" Ýçimden bir ses: "Düþün! Düþün! Düþün!" Dýþardan herkes: "Bugüne uy, barýn" Ýçimden bir ses: "Yarýn, yarýn, yarýn" SEVGÝ DÜNYASI Ya gece gündüz Allah, Muhammed laflarýný tekrardan býkmayan; ama yalandan, dedikodudan, yýkýcýlýktan, iftiradan, vurmadan, kýrmadan, çalýp çýrpmadan bir an geri durmayanlara ne diyeceðiz? Onlara söyleyecek bir çift sözümüz bile olmayacak mý?.. Ne geçmiþ hayatlarýnda ne de þimdikinde kendi aklýyla Yaradan inancýna tam ulaþmamýþ ve bunu gönlüne tam benimsetmemiþ kiþilerden kararlý bir doðru davranýþ beklemek boþuna olur. Dünyamýzýn 300 yýldan beri yaþamakta olduðu materyalist hayat görüþüne, akýlcý, bilimsel yöntemlerle ve örnek davranýþlarla "Dur" denebildiði takdirde, insanlarýn taklide dayanan temelsiz ve her an yýkýlmaya yakýn inanç hayatlarý, ispata, tahkike ve doðrulamaya dayanan mantýklý bir inanca dönüþebilir. Ancak böyle saðlam temeller atýlýp, çatlaklar onarýldýðý zaman kiþisel, toplumsal sorunlarýmýzýn pek çoðu þu anda çözümsüzlükler içinde bunaldýklarýmýz dahil kolayca çözümlere kavuþabilir. Gerçek inancýn dilde ve sahte gösterilerde olmayýp namazýn her rekatýnda yinelenen "Fatiha" daki "sýratý müstakimde" yani doðru davranýþlarda olduðunu, dilimizde tüy de bitse haykýrýrcasýna tekrarlamaktan geri durmayý, geleceðimize ihanetle bir tutmalýyýz. Dünya insanýnýn ve kendi toplumumuzun gözlerini hýrs bürümüþ, gözlerini kin bürümüþ, gerçeði görmekten uzaklaþmýþ büyük yüzdesinin, yeni bir inanç tazelemesine bugün þiddetle ihtiyaç var. Âlemleri, tüm varlýklarý, tüm canlýlarý ve insanlarý sevgisinden varetmiþ bir SEVGÝ DÜNYASI Tanrý inancýna aklýyla ve gönlüyle tam tamýna ulaþmadan, gözleri bürümüþ bu kinlerden, bu hýrslardan arýnmak ne mümkün!.. Öyle bir Yaradan inancý ki; davranýþlarýmýzla biz onu iyilik diye, doðruluk diye, çalýþma, bilgi, sevgi diye tanýmadýkça kendimizi doðruda iyide zannederek, kaygusuzca her türlü zûlmü yapmaktan bir an geri durmayacaðýmýz her gün yaþadýðýmýz bir realite!.. Öyleyse anamýzýn, babamýzýn, hocamýzýn, þeyhimizin telkinleri ya da çýkarlarýmýzýn zoruyla, kalbimize girmeden sadece dilimizde yinelenen, davranýþlarýmýzda izine rastlanmayan, dýþarýdan monte edilmiþ inanç dünyamýzý gerçeklerin ýþýðýnda, her þeyden önce, bilimsel bulgularýn rehberliðinde yeniden, derinliðine düþünerek ruhumuza benimsetme çabasý, hepimiz için vazgeçilmez bir uðraþ olmalý!.. KUR'AN NE DÝYOR? Kur'an böylesi bir tahkik edilmiþ, akýlla doðrulanmýþ Allah inancýnýn gereðini pek çok ayetinde ýsrarla öðütlemektedir: * Onlar ki ayakta, oturarak ve yanlarý üzerine yatarken Allah'ý anarlar, göklerin ve yerin yaratýlýþý üzerinde düþünürler. "Rabbimiz bunu boþ yere yaratmadýn Sen yücesin bizi ateþ azabýndan koru!" (3/191) * Göklerde ve yerde nice ayetler (doða kanunlarý) var ki, onlarýn yanýndan yüzlerini çevirerek geçerler. (12/105) * Hayvanlarda da sizin için ibret (alý- 11 nacak dersler) vardýr. (16/66) * De ki: "Yeryüzünde gezin bakýn yaratmaya nasýl baþladý" (29/20) * Bakmýyorlar mý develere, nasýl yaratýldý? Göðe, nasýl yükseltildi? Daðlara, nasýl dikildi? Yere, nasýl yayýlýp döþendi? (88/17-20) Kur'an ayetleri, sadece canlýlara deðil, evrenin temelini oluþturan maddi düzene ve doða kanunlarýna da derin düþünceler ýþýðýnda bakmamýzý öðütlemektedir. Sadece ruhlarý, canlýlarý deðil maddeyi de sevgisinden varetmiþ Yüce Yaradan, maddenin içine gizlenmiþ olaðanüstü düzeni ve kanunlarý bulmamýz yönünde bizleri sürekli uyarmaktadýr. Ve batý dünyasýnda materyalist bir görüþle de olsa bilim alanýnda bu yöndeki büyük çabalar ve buluþlar insanlýðýn bir yüz akýdýr. Bu buluþlardan hele son 80 yýlda kuantum fiziðinde elde edilen akýllara durgunluk veren sonuçlardan görüyoruz ki, ayaðýmýzýn altýnda çiðneyip geçtiðimiz taþlarýn, topraklarýn atomlarý içinde nice hünerler, nice sýrlar gizli. Ve hâlâ da bulmamýzý bekleyen neler var. Atomun çekirdeði proton, nötron, kuarklar konusunda henüz engine dalamadýk; sahillerde dolaþýyoruz ama þimdiye kadar öðrendiklerimizle maddenin ne büyük yeteneklere ve özelliklere sahip olduðunu görüyor, hayran kalýyoruz. Birbirinden ýþýk yýllarýnca uzakta olan iki elektronun bile anlýk bir sürede haberleþip ikizler gibi eþ davranýþlar sergilediklerini gören bilim adamý, maddenin kapasitesi ve yeteneklerindeki umulmadýk kudretleri görüp hayranlýk SEVGÝ DÜNYASI duymaz da ne yapar? Fotonlarda elektromagnetik dalga özelliði olmasaydý, telefonlara, radyolara, televizyonlara kavuþabilir miydik? Elbette bunlara insanlarýn buluþlarý ve hünerleriyle ulaþtýk ama maddenin bu özelliði olmasaydý hiçbir yere varamazdýk. Maddede deðiþik yetenekler olmasa yeþil yapraklar fotosentezle tüm canlýlarýn gýdasýný oluþturabilir miydi? Su, 130 metre boyundaki ulu aðaçlarýn tepesine ulaþabilir miydi? Bugün bizlerin öncelikle yapmamýz gereken, atom ve atomaltý düzeylerde bulduðumuz ve bulacaðýmýz bu olaðanüstü yetenek ve hünerlerin arkasýndaki Yüce Yaratýcý Zekânýn varlýðýna tam kani olmak ve önünde saygýyla, sevgiyle eðilmektir. Sonra da yine O'nun varettiði yüce ruhlar ordusunun, meleklerin, görevlilerin evrenin ve dünyanýn iþleyiþinde ve geliþmesinde sergiledikleri harikalarýn farkýna varýp, her an yaþadýðýmýz mucizelerin þükrünü duymaktýr. Allah sadece maddeyi ve ondaki olaðanüstü özellikleri yaratmakla yetinmemiþ; ayrýca bu özelliklerden yararlanarak muhteþem düzenlerin oluþmasýnda görevlendireceði melekler ordusunu ve onlarýn baþý olarak da Ruh-u Âzam'ý (Büyük Parlak) varederek onlarý da faaliyet alanýna iþtirak ettirmiþtir. EVRENÝN ÝLK SANÝYESÝNDEKÝ ÝNCE MATEMATÝK Artýk þimdi bu felsefe ve hayat görüþünün ýþýðýnda Kuranýn öðütlediði gibi yaratýlýþ üzerinde derinliðine akýl SEVGÝ DÜNYASI yürütmeye baþlayabiliriz. Önce en baþýndan yaratýlýþýn ilk adýmý Büyük Patlama'dan (Big Bang) baþlamak en doðrusu olacak. Burada söz tabii ki bu konuda en çok emek vermiþ olan Stephen Hawking'in. Ýþte onun milliyet yayýnlarýndan "Zamanýn Kýsa Tarihi" kitabýnýn 158-159 sayfalarýndan 4 yanýtsýz soru hakkýndaki düþünceleri. Özellikle 3. maddedeki yanýtsýz soru, yani patlamadan bir saniye sonraki geniþleme hýzý yalnýzca yüz bin milyarda bir oranýnda az olsaydý bile, evrenin bugünkü büyüklüðüne varmadan çökeceði ile ilgili sorusu çok önemli. Daha ilk saniyede evrenin geleceðinin nasýl da matematik bir incelikle planlandýðýnýn çok somut bir göstergesi: "Çok sýcak baþlayan ve geniþledikçe soðuyan bu evren tablosu bugün elimizdeki gözlemsel kanýtlara uyuyor. Yine de birtakým önemli sorular yanýtsýz kalýyor. 1 - Evren baþlangýcýnda niçin öylesine sýcaktý? 2 - Evren büyük ölçekte niye o kadar düzgün? Uzaydaki her noktadan ve her yönde niye ayný gözüküyor? Özellikle deðiþik yönlere baktýðýmýzda, zemindeki mikrodalga ýþýmasýnýn sýcaklýðý niçin yaklaþýk ayný? Bu biraz sýnýftaki öðrencilerin sýnav kaðýtlarýný deðerlendirmeye benziyor. Hepsinin yanýtý týpatýp ayný ise birbirlerinden kopya çektiklerinden emin olabilirsiniz rahatça... 3 - Evren niçin çöken modellerle, sonsuza dek geniþleyen modelleri ayýran "kritik hýza" çok yakýn hýzla geniþlemeye baþladý? Öyle ki þimdi on milyar yýl 13 sonra bile hâlâ kritik hýza yakýn bir hýzla geniþlemekte? Büyük patlamadan bir saniye sonraki geniþleme hýzý, yalnýzca yüz bin milyarda bir oranýnda az olsaydý bile, evren daha bugünkü büyüklüðüne eriþmeden çökmüþ olurdu. 4 - Evrenin büyük ölçekte çok düzgün ve tekdüze (homojen) olduðu gerçeðine karþýn, yýldýzlar ve yýldýz kümeleri gibi yerel düzensizlikler var. Bunlarýn ilk zamanlarda bir bölgeden ötekine yoðunluðun biraz farklý oluþundan kaynaklandýðý düþünülüyor. Peki, yoðunluðun bu düzensiz deðiþiminin kaynaðý ne idi? KARBON-12 HESAPLADIÐIMIZ GÝBÝ OLMASAYDI?!.. Nobel ödüllü fizik dehalarýndan Richard Feynman TÜBÝTAK yayýný "Fizik Yasalarý Üzerine" kitabýnýn 143144 sayfalarýnda tüm evrenin kendine özgü yapýsýnýn karbon-12'nin çekirdeðindeki enerji düzeyine baðlý olduðunu söyler. Hesapla önceden bulunan sayý ile deney sonuçlarýnýn týpatýp ayný olduðunu heyecanla anlatýr. Eðer hesaplandýðý gibi olmasa idi ne organik hayatýn, dolayýsýyla yaþamýn temeli olan karbon oluþabilecekti ne de pek çok element. Feynman kitabýnda bunu aynen þöyle anlatýr: "Doða hakkýnda çok ilginç olan bir þey vardýr: Tüm evrenin kendine özgü yapýsý; belirli bir çekirdekteki özel bir enerji düzeyinin durumuna baðýmlýdýr. Karbon12 çekirdeðinde 7.82 milyon voltluk bir 14 düzey olduðu saptanmýþtýr. Bu da akla gelebilecek her þey için çok büyük önem taþýmaktadýr. Durum þöyledir: Hidrojenle baþlayalým. Baþlangýçta Dünya neredeyse tümüyle hidrojenmiþ gibi görünüyor. Çekimin etkisi ile hidrojen sýkýþýp ýsýnýyor ve nükleer reaksiyon gerçekleþiyor, helyum oluþuyor. Sonra helyum, hidrojenle kýsmen birleþerek daha aðýr birkaç element oluþturuyor. Ancak, daha aðýr olan bu elementler hemen daðýlýp yine helyuma dönüþüyorlar. Bu nedenle, bir ara dünyadaki bütün diðer elementlerin nasýl ortaya çýktýklarý anlaþýlamýyordu. Çünkü yýldýzlardaki üretim süreci, hidrojenle baþlayarak helyum ve yarým düzineden az baþka elementten fazlasýný ortaya çýkaramazdý. Bu problem karþýsýnda Hoyle ve Salpeter bir çýkýþ yolu bulunduðunu öne sürdüler. Buna göre üç helyum atomu birleþip bir karbon yapabiliyorsa, bir yýldýzda bunun ne sýklýkta meydana gelebileceðini kolayca hesaplayabiliriz. Sonuç þunu ortaya çýkardý: Karbon ancak tek bir rastlantýsal olanakla oluþabilirdi. Eðer karbonda 7.82 milyon voltluk bir enerji düzeyi varsa o zaman üç helyum atomu birleþebilir ve 7.82 düzeyi olmadýðý zamankinden biraz daha uzun bir süre beraber kalabilirlerdi. Biraz daha uzun kaldýklarýnda, baþka birþeylerin oluþmasý ve yeni elementler yapýlmasý için gerekli zaman saðlanacaktý. Eðer karbonda 7.82 milyon voltluk bir enerji düzeyi varsa, periyodik tablodaki diðer elementlerin nereden geldiði anlaþýlabilirdi. Böylece dolaylý ve tepetaklak bir irdeleme ile karbonda 7.82 SEVGÝ DÜNYASI milyon voltluk bir düzey varolduðu tahmin edildi. Laboratuar deneyleri de bunun gerçek olduðunu gösterdi. Bu nedenle dünyada bütün öbür elementlerin varolmasý, karbondaki bu özel düzeyin varlýðý ile yakýndan iliþkilidir." SUDAKÝ MUCÝZELER Evrenin ilk saniyesinden ve karbon12'nin oluþumundan hýzla günümüze gelip somut bir gerçeðe, sudaki harika düzen ve yapýya alýcý gözle bakýnca, yaþamýn oluþmasý için maddeye nasýl bir yetenek bahþedildiðini ve bunun arkasýndaki yüce zekâyý görmekte yine gecikmeyiz. Biliyoruz ki, bütün cisimler ýsýnýnca geniþler. Su da öyle. Örneðin suyu 10 dereceden 14 dereceye ýsýttýðýmýzda hacmi artar ve dolayýsýyla yoðunluðu azalýr. Bu iki suyu karýþtýrsak ýsý alýþveriþi baþlamadan önceki dönemde yoðunluðu fazla olduðundan 10 derecedeki su dibe çöker daha sýcak olaný üstte kalýr. Sonra da alýþveriþ tamamlandýðýndan aradaki bir sýcaklýkta eþitlenirler. Eðer su doðadaki genel kanuna her sýcaklýkta uysaydý, sýfýr derecedeki buz eridiðinde en yoðun su, bu sýfýr derecedeki su olacaðýndan denizlerde ve okyanuslarda en dibe çökecek ve biraz soðuduðunda da buz haline gelecekti. Böylece dipten yukarýya kadar gittikçe buz kitlesi artacaðýndan, sonunda bütün okyanuslar ve denizler kutuplardaki gibi donup kalacaktý. Tabii ki artýk ne balýklarýn ne de okyanus bitkilerinin varolmasý da, yaþar kalmasý da söz konusu bile olmayacaktý. SEVGÝ DÜNYASI Olaylarýn böyle yürümediðini, sularýn dipten deðil yüzeyden itibaren donduðunu okyanuslarýn canlýlarla kaynadýðýný biliyoruz. Peki nasýl oldu bu?! Çok kolay: Doða kanunlarýnda çok ufak bir terslik yapýlarak; hem de en uygun yerde. Eðer bu terslik örneðin 10 dereceyle 14 derece arasýnda yapýlsaydý hiç iþimize yaramayacaktý. Terslik en uygun yerde 0 dereceyle 4 derece arasýnda yapýlýyor. Yani su 0 dereceden 4 dereceye kadar ýsýtýlýnca genleþmiyor aksine büzüþüyor. Ve 4 derecedeki suyun hacmi en aza indiðinden yoðunluðu da en fazla oluyor. Doðaldýr ki dibe çöken de bu 4 derecedeki su olduðundan ve 0 derecede- 15 ki su en üstte kaldýðýndan okyanuslar yüzeyden donuyor ve yaþam altýnda devam ediyor. Eðer ikinci bir terslik, doða kanunlarýnda ikinci bir sapma yapýlmasaydý sonuçlar yine trajik olacaktý. Bütün maddelerin sýcaklýðýn azalmasý ile sývý halden katý hale geçiþlerinde yoðunluklarý artar. Su hariç.. Suyun ýsý kaybedip buz haline gelmesinde diðer maddelerin aksine yoðunluðu azalýr ve dolayýsýyla buzlar dibe çökmez suyun üzerinde yüzer. Aksi olsaydý, buz kütleleri oluþtukça dibe çökecek ve sonuçta denizler su deryasý deðil, buz deryasý haline gelip yaþam noktalanacaktý... Yine de Gel Güngör Özyiðit, Psikolog SEVGÝ DÜNYASI Yine de gel Kimsen kim, ne isen ne Farký yoktur ne ismin, ne etiketin bu yerde Varsa eðer içinde Hak'ka dönük en küçük bir emel Yine de gel… Yanýlýp maddeye dört elle sarýlsan Hani puta da tapsan Ya da ateþe atýp kendini Günahýnýn alevinde yansan Ve yanlýþa kapýlýp da çoðu zaman Çukura bile yuvarlansan, Çýkmak için çalýþ, çabala her an Çünkü budur gerçekte insana yakýþan. Bil ki sana uzanan Tanrý eli Dilersen esenliðe çýkarýr seni Hani yüz kere tövbe etsen, söz versen kat'î Sonra dayanamayýp yüzünde de bozsan tövbeni Korkma, üzülme yine, sakýn ümidini yitirme Yürü fakat yanlýþýnýn üstüne, çekinme Gör ki kötülük aslýnda gelip geçici bir yel Yine de gel… Umutsuzluk giremez bu kapýdan içeri Beri gel dostum, beri Burada ne kötüleme var, ne yergi Burasý övgünün, sevginin yeri Burada iyilikler dizili yol yol Burada baðýþlanma bol Neyler ki nefes nefes özlem tüter Kudümler çevik adýmlarla neylere eþlik eder Tanrý pervanesi semâzenler döner de döner Burada aþký çalar her bir tel Haydi koþ, coþ, sen de gel Erisin sevgide sesler, olsun sesten bir sel Yine de gel Yine de gel!.. 17 SEVGÝ DÜNYASI 18 CUMHURÝYETÝN ÝLK YILLARINDA EÐÝTÝM - VII Tonguç Hakkýnda - 1 "Tatar Atmaca köyünden bir köylü delikanlýsý çýkmýþ, önemli bir eðitim giriþimini yönetme olanaðýný bulmuþ, bunu sýnýfýndan kopmadan baþarmýþtýr. Köylü sýnýfýnýn bilinçlenmesi, haklarýna kavuþmasý için giriþtiði çabalarla köylülerine yardým etmiþ, kurduðu örgütün bu bilinçlenme yolunda baþarýlý olacaðýnýn birçok belirtisini ölmeden önce de görmüþtür. Düþüncelerinden, ilkelerinden dönmeden, yolundan sapmadan, eðilmeden bütün hayatý boyunca bir tek yönde, bir tek doðrultu üzerinde dimdik yürüyebilmiþtir. Mutluluk bu deðilse nedir?" Yalçýn Kaya Hakký Tonguç, Dünya pedagoji ansiklopedilerine Köy Enstitülerinin bulucusu ve kurucusu olarak geçen tek Türk eðitimcisidir. Falih Rýfký'nýn Ulus Gazetesi'nde çýkan bir baþyazýsý TONGUÇ BABA baþlýklýydý. Yazar, "Sakýn bu adý Ýdrisdaðý eteklerinde bir yatýr adý sanmayýn" diyordu. "Halkýn umut baðladýðý bir insaný, bir eðitimciyi gönlünde azizleþtirmesidir. Ýlköðretim Genel Müdürü Ýsmail Hakký Tonguç'a yakýþtýrýlan bir addýr bu. Niçin Milli Þefe ya da Eðitim Bakaný'na deðil de Tonguç'a "Baba" diyor halk, Tonguç'u baðrýna basýyor? Çocuklarýna onun SEVGÝ DÜNYASI adýný koyuyor? Çünkü Tonguç halkýn baðrýndan fýþkýrmýþ, onun özlemini eyleme çevirmeye kalkýþmýþ, içinden çýktýðý sýnýfýn yoksulluðunu, ezilmiþliðini, sömürülüþünü iliðinde, içinde duymuþ ve bu gerçeði deðiþtirmek için savaþmýþ, savaþý örgütlemiþ bir köylü aydýnýdýr...Tonguç Baba ve arkadaþlarý, alýnlarýnýn teriyle, bol yemiþ verecek bir aðacý sulamaktadýrlar." Daha sonralarý eðitimsiz býrakýlan, yoksulluðun kucaðýna itilen umarsýz halk; önceleri çapsýz devlet büyüklerini, yetmeyecek, mafya babalarýný "baba" unvaný ile onurlandýracaktýr. Türkiye'de Köy Enstitüleri konusunda çalýþan bir araþtýrýcý Tonguç ve Hasan Âli Yücel'in adýný anmadan Köy Enstitülerini inceleyemez. Özellikle ilköðretim ve Köy Enstitüleri konusu Tonguç'la iç içedir ve Tonguç dünya eðitbilim ansiklopedilerinde yer alan tek Türk eðitimcisidir. Tonguç'un Anadolu bozkýrýnda yetiþtirdiði çiçeklerden, Beypazarý'nýn Kapýlý Köyü'nden rençber Durmuþ'un oðlu Talip Apaydýn Köy Enstitüsü Yýllarý adlý küçük ama kapsamlý kitabýnda bu deðerli eðitimciyi Bozkýr Bahçývaný olarak anar ve þöyle der: "Issýz Anadolu topraðýnýn birçok köþelerinde, Hasanoðlan kýrýnda, Çifteler'in Hamidiye köyünde, Kayseri'nin Pazarören'inde, Sivas'ýn Yýldýzeli düzünde daha birçok yurt kýrlarýnda, Trakya'nýn Kepirtepesi'nde 1940'tan sonra aðaçlar büyüyor, çiçekler açýyor, tarlalar yeþeriyordu. Bu bahçelerin baþ bahçývaný Hakký Tonguç'tu." Tonguç halk çocuklarý üzerinde, eðitim sistemimizin hiç tanýmadýðý yepyeni bir öðretmen tipini geliþtirdi. Ýþlevi sýnýfýn kapýsýnda baþlayýp karatahtasýnda biten, topluma arkasý dönük, maaþ alma makinesi, köylüye "þunu böyle yapýn" söylevleri çeken öðretmenler yerine köye önder olabilecek; onun ilacýndan suyuna, ekmeðine kadar her þeyi ile ilgilenebilen öðretmen yetiþtirmeyi 19 amaçlamýþtý. Köy öðretmeni köyde saksý çiçeði gibi bir süs olmaktan çýkacak, köylüye okuma yazma öðretmekle yetinmeyecek, onun yaþamýný deðiþtirmesine önayak olacaktý. Tonguç altý yüz yýldýr unutulmuþ, aþaðýlanmýþ Anadolu köylüsünün uyanmasýna öncülük edecekti. Bunda elbette devrin Cumhurbaþkaný Ýnönü'nün, Eðitim Bakaný H. Âli Yücel'in de büyük katkýlarý oldu. Tonguç, ilköðretim davasýnýn baþ mimarý olmakla birlikte hep ikinci planda kalmayý yeðledi, hiçbir dönemde yapýlan yararlý iþleri kendine mal etmedi. Ýlköðretim Genel Müdürlüðünden ayrýldýktan sonra da küsmedi, sessizce köþesine çekilmekle birlikte kendisini arayan eski öðrencilerine küsmemeyi, direþken olmalarýný öðütledi durdu. Dýþ yardýmlarýn artmasýyla köy eðitimine ayrýlacak ödeneklerin artýrýlacaðýný umuyor, bu ödeneklerle çok daha fazla öðrencinin aydýnlanacaðý düþlerini kuruyordu. Baþ söylemi þuydu: "Her þeye raðmen çalýþýn, diriliðinizi, ülkücülüðünüzü yitirmeyin. Kötü kiþilere kýzýp da memleketinize küsmeyin." Tonguç için Türk Pestalozzisi derler (not: Johann Heinrich Pestalozzi, Ýsviçreli eðitim reformcusudur.. Zürih Üniversitesinde eðitim görmüþ ve sosyal reformlarla alakadar olmuþtur. Politikada söz sahibi olunca bir müddet fakirlere yardým etmeyi gaye edinmiþ fakat daha sonra bundan vazgeçerek, toplumun yüceltilmesi için eðitime aðýrlýk verilmesi fikrini savunmaya baþlamýþtýr.) aslýnda ona çaðdaþ Türk Prometesi demek gerekir. (not: Promete, ilk uygarlýðýn öncüsüdür. Mitolojiye göre, Tanrý Zeus, balçýktan yaratýlan insana can vermek için gökyüzünden ateþi çalan Promete'yi ibret verici bir þekilde cezalandýrýr. Bunun için de her sabah bir kartal gelerek Kafkas daðlarýnda bir kayaya baðlanmýþ olan Promete'nin ciðerlerini söker ve yer; ama Promete ' nin ciðerleri her gece yeniden eski hâline gelir. Bir gün kahramanlýðý ile ünlü Herkül çýka gelir 20 ve her sabah Promete ' nin ciðerlerini söküp yiyen kartalý öldürerek bu uzayýp giden dehþet verici iþkenceye son verir. Böylelikle insanlýða ateþ ve ýþýk getiren Promete iþkenceden kurtulur, insanlýk ise ilkellikten uygarlýða adýmýný atar. O gün bugündür Promete daima insanlýk uðruna çile çeken ve bu uðurda her türlü eziyete katlananlarýn; Tanrý Zeus ise zulmün, haksýzlýðýn, keyfiliðin ve zorbalýðýn timsali olarak hatýrlanmaktadýr...) On yýlý seferberlik halinde olmak üzere yaþamý boyunca, acý çeken Anadolu köylüsüne ýþýk götürmek için savaþmýþtýr. On yýllýk Genel Müdürlüðü döneminde altýndaki hurda ciple gitmediði köy kasaba kalmamýþtý. Ölümünden 3 gün önce, 20 Haziran 1960 günü yazdýðý mektupta 27 Mayýs Devriminin coþkusu ile yeni yasa tasarýlarýnda ilköðretimle ilgili maddeleri saptamaya çalýþtýðýný yazmaktaydý. Ulusun okutulup aydýnlatýlmasý konusu üzerinde durmadan kafa yoran, köyden yetiþen bu aydýný minnetle anýyoruz. Tonguç; Silistire'nin Totrakan ilçesine baðlý Tatar Atmaca köyünde 1893 yýlýnda doðmuþ. Ailenin koyduðu ad Ýsmail, daha sonra soyadý yasasý sýrasýnda, dedesinin kendisini küçükken çaðýrdýðý "tongucum benim" sözlerindeki Tonguç sözcüðünü soyadý olarak yazdýracaktýr nüfusuna. Tonguç'un Bulgaristan'da doðduðu köyün adý þimdilerde Kubadin (Sokol) olarak deðiþtirilmiþ. Köy Enstitülü bir öðretmenin yolu bu köye düþtüðünde köy okulunun her köþesinde Tonguç'un resimlerini görür ve hayretler içinde kalýr. Resimlerin altýnda þu yazý vardýr: "Türk eðitimcisi Tonguç bu köyde doðdu" Oysa ülkemizde bir anýtý bile yok. Batýkent'te adýna açýlmýþ olan park bile bakýmsýzlýktan mezbele haline gelmiþ. Þimdilerde hâlâ var mý bilmiyorum. Köy ilkokulunu bitirdikten sonra Silistre'deki rüþtiyeyi de bitirecek ama babasý bu kadar okumayý oðlunun iþgücüne olan gereksinimi nedeniyle yeterli görecektir. SEVGÝ DÜNYASI Annesi Vesile Haným'ýn, babasýndan gizli olarak gömleðine diktiði iki altýnla yola düþen Hakký, okumak üzere babasýnýn iznini almaksýzýn Ýstanbul yollarýna düþer. Ýstanbul kenti ona dipsiz kuyu gibi karmaþýk ve þaþýrtýcý gelir. Okumasýna yardýmcý olmasý için köyde babasýndan ismini duyduðu hemþehrisi iyiliksever bir paþanýn konaðýna ulaþýr. Paþa ona ancak parasý olan kiþilerin okuyabileceðini, isterse kendisini tramvay þirketine biletçi olarak yazdýrabileceðini söyleyerek okul yolunu kapatmaya çalýþýr. Paþanýn yanýndan ayrýlýrken Tonguç þöyle mýrýldanýr: "Senin gibi çýkarcýlar yüzünden babalarýmýz cahil kalmýþlar, yoksul düþmüþler. Okumak için her þeyi göze alacaðým, ne edip edip okumanýn yolunu bulacaðým. Benim gibi zahmet çeken çocuklarýn zahmetsizce okumalarý için ömrüm oldukça çalýþacaðým. Koca Paþa! Seninle yirmi yýl sonra karþýlaþmak isterim. Yazýklar olsun senin paþalýðýna!.." O paþa gibi niceleri, nice kara gözlüklü çýkarcý politikacýlar, kýyýmcýlar, öðretmenlere "hain" damgasý vuran niceleri tarihin tozlu yapraklarýna gömülüp gidecek, köylü aydýný Tonguç hem halkýn gönlünde hem de dünya pedagoji tarihinde lâyýk olduðu yeri alacaktýr. Bertold Brecht, "Öðretmene Övgü" adlý yapýtýnda þöyle der: "Sen aç ve çýplak, al kitabý eline! Bir silahtýr sana o, Sarýl ona baþa geç!" Tonguç, bu silahý halkýn eline vermeyi amaçlayan bir eðitimciydi. Tonguç, sonunda Maarif Nezaretine bir dilekçe yazar, bir fýrsatýný bularak Ýttihad-ý Terakki'nin ünlü Maarif Nazýrý Þükrü Bey'in odasýna dalar, dilekçesini uzatýr. Onun Silistireli olduðunu dilekçede okuyan Bakan, Tonguç'u kendi memleketi olan Kastamonu'daki öðretmen okuluna göndermeyi önerir. 4 mecidiye tutarýndaki yol SEVGÝ DÜNYASI giderini de ilgili daireden alan Tonguç, I. Dünya Savaþý'nýn ilk günlerindeki olumsuz koþullar nedeniyle trenle Adapazarý'na, oradan da yürüyerek Kastamonu'ya ulaþmak için günlerce taban teper. Kâh yayan, kâh katýr sýrtýnda sürdürülen zorlu bir yolculuk sonunda okula ulaþýr. Bir buçuk yýl kadar Kastamonu Erkek Öðretmen Okulunda öðrenim gördükten sonra Þükrü Bey'e mektup yazarak kendisini Ýstanbul'a aldýrmasýný rica eder. Onun aklý, hep övgülerini duyduðu Ýstanbul öðretmen okulundadýr. Bakan'dan gelen olumlu yanýt üzerine Ýstanbul'a hareket eder. Bir "Maarif Vekili" ile mektuplaþabilmek! Bunu hiç unutmayacaktýr. Ýlerde yönetimde söz sahibi olduðu zaman, öðrencilerle, öðretmenlerle mektuplaþma yolunu açýk tutacak, onlarýn kendisine rahatça ulaþmalarýný saðlayacaktýr. Ýstanbul Erkek Öðretmen Okulu öðretmen diplomasýný aldýðý okul olur (1918). Ýstanbul Öðretmen Okulu dönemin en iyi öðretmen okuludur. Mustafa Satý Bey'in 1909-1911 yýllarý arasýndaki yöneticiliði sýrasýnda giriþtiði iyileþtirme atýlýmlarý, okulu benzerlerinin üstüne çýkarmýþtýr. Okulun öðretmen kadrosunda Ýhsan Sungu, Selim Sýrrý Tarcan, Ýhsan Þerif gibi ilerde cumhuriyet eðitiminde yararlý iþler yapacak öðretmenler vardýr. Tonguç, bu öðretmenlerinden övgü ile sözeder: "Adlarýný her zaman saygý ile andýðýmýz bu ülkücü insanlar bize, öðretmenlik mesleðini sevdirmiþler, hattâ daha ileri giderek, "halký bilgisizlikten, ülkeyi de içinde bulunduðu sýkýntýlý durumdan öðretmenlerin kurtaracaklarý" düþüncesini aþýlayabilmiþlerdir." Tonguç 1918 yýlý Eylül ayýnýn sonlarýna doðru yirmi arkadaþýyla birlikte Almanya'ya gönderilir. Karlsruhe yakýnýndaki Ettlingen kasabasýnda öðretmen seminerine katýlýr. Okuldan Tonguç'a verilmiþ kimlik belgesinde onun doðum tarihi olarak 1893 yerine 1897 21 yazýlmýþ. Bu deðiþikliðin, büyük olasýlýkla onun Almanya'da öðretim görebilmesi için Bakanlýkça kasten yapýlan bir yaþ küçültmesi olduðu da söylenebilir. O yýllarda öðretmen okulu yöneticilerinin iyi öðrencilerin yetiþmeleri için bu tür olumlu yanýltmalara baþvurmalarý olaðan sayýlýrdý. Benzer olumlu yanýltmalardan biri de Tonguç tarafýndan 1924 yýlýnda yapýlacaktýr. 1924 yýlýnda Ankara Öðretmen Okulu Müdür Yardýmcýsý iken Tonguç, Almanya'ya yollanmak istenilen ama bir gözünde sakatlýk olan iyi bir öðrencinin gidebilmesini saðlamak için Bakanlýða yolladýðý evraka onun bu göz sakatlýðýný belirtmeyen bir fotoðrafýný yapýþtýracaktýr. Bu genç daha sonraki yýllarda Bakanlýk Müsteþarlýðýna kadar yükselecektir. Türk öðrenciler Almanya'da iken, 1918 yýlýnýn Ekim ayýnda Kiel'deki donanma ayaklanacak, 11 Ocak 1919 günü baþlayan iç savaþ yüzlerce devrimcinin ölümüyle sonuçlanacaktýr. Daha öðretimlerinin ilk günlerinde bu tür bir olayý yaþayan Türk öðrenciler çok geçmeden anayurttan gelen Mondros antlaþmasý haberiyle iyice yýkýlacaklardýr. Savaþý, Almanya ile birlikte kaybeden, kaybetmiþ sayýlan Osmanlý Ýmparatorluðu'nun ödenek yoksulluðu çektiði o günlerde, Tonguç elinde fýrça ve rulo ile çeþitli badana boya iþleri yaparak karnýný doyurur. Yaptýðý iþten yüksünmediði gibi "Koþullar böyle olmasaydý yaþamýn yadsýnmaz asýl yanýný tanýyýp tatmaktan yoksun kalacaktým" diyerek o durumdan ders aldýðýný da ilerdeki yýllarda hep söyleyecektir. 1919 yýlý Nisan ayýnda gelen resmi yazýyla öðrenimlerine son verilen Türk öðrenciler Hamburg limanýna yanaþan Akdeniz gemisiyle ülkeye geri dönerler. Tonguç elindeki avucundaki parayý eðitimle ilgili Almanca kitaplara yatýrýr. Pabst'ýn Çaðdaþ Eðitimin Sorunlarý, E. Weitsch'in Alman Halk Yüksek Okulu Ýçin Esaslar ve Ýlkeler, Kerschensteiner'in Ýþ Okulu adlý kitaplarý bunlar arasýndadýr. 22 Yurt dýþýnda öðretim gören öðrencileri ülkeye geri getiren Akdeniz adlý gemi Haydarpaþa'ya yanaþýrken ayný gün Bandýrma adlý bir baþka gemi de ülkenin yazgýsýný deðiþtirecek bir baþka yolcuyu 19 Mayýs 1919 günü Samsun'a çýkarmaktaydý. O tarihten sonra Ýsmail Hakký; Eskiþehir, Konya, Adana, Ankara öðretmen okullarýnda resim-iþ öðretmenlikleri yapar. Mustafa Kemal ve ülkü arkadaþlarý savaþýn en yoðun günlerinde, öðretimleri yarým kalan gençleri eðitmek amacýyla tekrar Almanya'ya gönderme kararý alýrlar. Tonguç ve arkadaþlarý 1921 yýlýnda Antalya limanýna yanaþan bir Ýtalyan gemisiyle yarým kalan eðitimlerini tamamlamak üzere tekrar Almanya'ya giderler. Yolculuk boyunca Tonguç, politika alanýnda yanlýþlarýn bataðýna sürüklenerek Mustafa Suphi ve diðer arkadaþlarýyla birlikte Sürmene açýklarýnda öldürülen Ethem Nejat gibi deðerli bir eðitimciyi anýmsar. Siyasal yaþamýn acýmasýz ortamýna bulaþmadan amaçlarýna varabilmek bir eðitimci için asýl yol olmalýdýr kararýný verir. Tüm yaþamý boyunca siyasete bulaþmama ilkesini bu yolculukta verdiði karara borçlu olduðunu sýk sýk dile getirmiþtir. Tonguç, 1921-1922 ders yýlýnda, KarlsruheBaden Güzel Sanatlar Akademisine ve Karlsruhe Beden Eðitimi Enstitüsüne devam eder. Bu öðrenimi sýrasýnda iþ eðitimi ve üretime dönük eðitim konularý kafasýnda iyice yer eder. Ülkeye dönerken gene tüm parasýný eðitimle ilgili kitaplara ayýrýr. Ölümünden iki ay kadar önce Gazi Eðitim Enstitüsüne baðýþladýðý kitaplardan baþka þu anda Engin Tonguç'un belgeliðinde mevcut 400 kadar Almanca kitabýn büyük bölümünü bu sýrada saðladýðý sanýlýyor. 1922 yýlýnýn Haziran ayýnda Almanya'dan ayrýlan Tonguç, Avusturya üzerinden Bulgaristan'a geçer ve 30 Haziran 1922 günü Varna'dan hareketle Ýstanbul'a varýr. Döndükten sonra Konya Erkek Öðretmen SEVGÝ DÜNYASI Okulu ve Konya Lisesi resim-eliþi öðretmenliði görevlerini üstlenir (1922-1924). Kýsa zamanda kendisini öðrencilere sevdiren bu genç öðretmen için yýllar sonra bir baþka öðretmen þunlarý yazacaktýr: "Mistik ortamlý bir kentte, içinde mescit, imam olan bir okulda onun ders yöntemleri önemli yenilikler getirdi...Bu koþullardaki bir öðretmen okulundan idealist olduðu kadar da gerçekçi genç bir öðretmen kuyruklu bir yýldýz gibi çakýp geçecekti." Ardýndan Ankara Erkek Öðretmen Okulu müdür yardýmcýlýðý, daha sonra Adana Erkek Öðretmen Okulunda öðretmen olarak görev yapar. 1925 yýlý Mart ayý baþýnda bakanlýkça bir kez daha Avrupa'ya gönderilecektir. Önce Ýtalya sonra Almanya, Fransa ve Ýngiltere'deki mesleki eðitim kurumlarýný inceler. Leipzig Pedagoji Enstitüsüne baðlý Ýþ Eðitimi seminerine katýlýr. Avrupa'da kaldýðý iki aylýk süre içerisinde Ýngiltere'deki Endüstri Meslek Okullarýný, Almanya'daki Schondorf Köyü Kýr Eðitim Yurdunu, Almanya ve Fransa'daki Deney Okullarýný gezip inceleyecektir. Bu gezisi sýrasýnda Tonguç, Münih'te ünlü eðitimci Kerschensteiner'i evinde ziyaret edecektir. Dönüþünü Romanya üzerinden yapacak ve köyünü, okulunu son defa ziyaret edecektir. Gezi dönüþü Avrupa Meslek Mekteplerine Dair baþlýðý altýnda Bakanlýða verdiði inceleme raporu 1925 yýlýnda Maarif Vekâleti Mecmuasý'nýn 5. sayýsýnda yayýnlanýr. Raporda þunlarý yazmaktadýr: "...Ulus çoðunluðunu oluþturacak bu geleceðin vatandaþlarýnýn eðitimi, üretici duruma getirilmeleri hükümetlerin önemli görevleri arasýna girmiþtir. Çaðdaþ bir devlet ekonomik yaþamýn iþ cephesini üstelenmiþ vatandaþlarýn eðitimini, hukukunu çaðdaþ bir örgütlemeyle saðlamadýðý sürece, bu vatandaþlar yaþamlarýný hazýr yiyicilere satmak, en insanlýk dýþý koþullarda, kendileriyle birlikte sömürücü birçok insaný da beslemek zorunda kalacak- SEVGÝ DÜNYASI lardýr." Bu raporun, tutucu eðitimcilerle Osmanlýlýktan sýyrýlamamýþ bazý Bakanlýk yöneticilerini rahatsýz etmiþ olduðunu söyleyebiliriz... Nasýlsa böyle bir inceleme gezisi olanaðý verilmiþ bir resim-eliþi öðretmeni eðitim ve öðretim dersleri vermeye kalkýþýyor. Bir de eðitim ve toplumsal eþitsizlikler, sömürü düzeni arasýndaki iliþkileri kurcalamak gibi tehlikeli ve eðitbilim dýþý alanlara giriyor. Bu Ýsmail Hakký adýnýn yanýna þimdiden bir soru iþareti koymakta yarar var!. Ýsmail Hakký, yurda döndükten sonra Ankara Öðretmen Okulu resim-eliþi öðretmenliðine yeniden atanýr. Bir denetim sýrasýnda, Maarif Müfettiþliði yapan Cevat Dursunoðlu gibi deðerli bir eðitimciyle tanýþýr. Uzun yýllar sürecek bir dostluk baþlar aralarýnda. Yýllar sonra, Dursunoðlu, Ýlköðretim Genel Müdürünü arayan Saffet Arýkan'a Tonguç'u salýk verenlerin baþýnda gelecektir 1927 yýlýnda, kendisi gibi öðretmen olan Nafia Haným ile evlenir ve ayný yýl Eliþleri Rehberi adlý ilk kitabý Arapça harflerle yayýnlanýr. Maarif Bakanlýðý Levazým ve Ders Aletleri Müzesi Müdürü olarak göreve atanan Tonguç, 1929 yýlýnýn Ekim ayýnda, Müsteþar Kemal Zaim Sunal'la birlikte Avrupa'ya gider. Amacý Ýtalya, Fransa, Ýsviçre, Ýngiltere, Almanya, Avusturya gibi ülkelerdeki yeni eðitim yöntemlerini incelemek, bunun yanýnda yeni açýlacak Resim-Ýþ Bölümü içindeki iþliklerin donatýmlarýný saptamaktýr. Bulgaristan, Yugoslavya, Macaristan ve Çekoslovakya üzerinden Almanya'ya gidecek, ayný yoldan 3 Aralýk'ta yurda döneceklerdir. Ýki ay süren bu gezi sýrasýnda deneme eðitim okullarýný inceleme olanaðýný bulurlar. Bu iþ gezisinden de Tonguç gene bir bavul dolusu kitap getirecektir. Kitaplar arasýnda Pestalozzi, Kerschensteiner, Dewey gibi iþ eðitimi öncülerinin kitaplarý olduðu kadar sosyalist, Marksist eðitimcilerin de kitaplarý vardýr. Tonguç 1930-1933 yýllarý arasýnda 23 yoðun bir biçimde eðitimle ilgili Almanca yazýlmýþ kitaplarý inceler. Tonguç, 1931 yýlýnda Ankara Muallimler Birliðinin 1 numaralý yayýný olarak Kerschensteiner'in Mürebbinin Ruhu adlý kitabýnýn Türkçe çevirisini yayýnlar. Araþtýrmacý Fay Kirby bu kitap için þunlarý söyler: "Dar anlamýyla pedagojik olan bu eseri çevirmekle, o zamana kadar pedagog olarak tanýnan ve sayýlan zatlarýn tekelindeki alana tecavüz etmiþ olmaktaydý..." 1924-1927 yýllarý arasýnda ortaokullara resim dersi konulur ama elde bu okullara verilecek resim öðretmeni yoktur. Resim-Ýþ öðretmeni yetiþtirmek üzere bir okul açýlmasý kararlaþtýrýlýr ve bu görev Tonguç'a verilir. Tonguç, açýlacak okula öðretmen yetiþtirmek üzere, öðretmen okulu mezunlarý arasýnda sýnavla saptanacak 5 kiþinin Berlin'e resim-iþ eðitimi görmelerini saðlamak için gönderilmelerini önerir. Malik Aksel, Þinasi Barutçu, M. Ali Atademir, Hayrullah Örs, Ý.Hakký Uludað Berlin'e gönderilir. 1932-1933 ders yýlýnda Gazi Eðitim Enstitüsü içerisinde Resim-Ýþ Bölümü açýlýr ve Bölüm baþkanlýðýna Tonguç getirilir. Bu þubede görerek-yaparak öðrenme ilkeleri üzerinde uzun boylu araþtýrmalar yapar. 1928 yýlýnda öðretmen okulunu bitirenler arasýnda yapýlan sýnavý kazanarak yurtdýþýnda resimeliþi öðrenmek üzere gönderilen 5 öðretmen 1932 yýlýnda eðitimlerini tamamlayarak yurda dönerler. Resim-Eliþi Bölümü aðýrlýklý olarak iþ eðitimi ilkelerini uygulamaktadýr. Ýlerde ortaya konulacak olan Köy Enstitülerinin ilkesel hazýrlýklarý burada yapýlýr. Köy Enstitüleri konusunda doktora yapacak olan Fay Kirby bu çalýþmalarla ilgili olarak þunlarý yazacaktýr: "Tonguç'un, Türkiye'nin eðitim yoluyla deðiþmesi sorununun deneysel yoldan çözümlenmesine iliþkin araþtýrmalarý Gazi Eðitim 24 Enstitüsündeki bu çalýþmalarla biçimlenmiþtir...Türkiye, eðitim sorunlarýnýn çözümü olarak Köy Enstitüleri uygulamasýný hiçbir yabancý eðitimciye borçlu deðildir. Tonguç'u þu ya da bu eðitim düþünürüne benzetmek onun büyüklüðüne bir þey katmaz... Batýnýn isim yapmýþ eðitimcileri pek uzun ömürlü olmayan birkaç deney yapmaktan öteye geçememiþlerdir." O tarihlerde Gazi Eðitim Enstitüsünün bir baþka bölümü olan Pedagoji Bölümünün baþýnda Dr. Halil Fikret Kanad bulunmaktadýr. Bölüm, Dr. Kanad'ýn eðitbilimsel görüþleri doðrultusunda çalýþmakta, tam bir bilgi okulu niteliði taþýmaktadýr. Türkiye'nin eðitim kurmaylarýný yetiþtirecek olan Pedagoji Bölümünün Baþkaný Kanad'a göre iþ eðitimi yalnýzca öðretmek amacýyla sýnýrlý kalmalý, temrin (alýþtýrma) niteliðini aþmamalý, hele hele üretimle hiç baðlantýlý olmamalýdýr. Ekonomik deðer getiren, üretime dönük iþ, öðrenciyi maddeci yapar. Hürrem Arman, yýllar sonra yazdýðý Piramidin Tabaný adlý kitabýnda þöyle diyecektir: "Pedagoji Bölümünde özel ve genel öðretim yöntemleri dersleri çok yararlý geçiyordu. Ama bunlarda Ýsmail Hakký Bey'in anlayýþýný bulamýyorduk. Pedagoji Bölümü, Türk eðitimine bir yön vermek amacýyla bir araþtýrma kurumu olarak kurulmuþtu. Oysa okulun ve Pedagoji Bölümünün yurt içinde bir araþtýrmaya yöneldiði görülmüyordu." Ne var ki Dr. Kanad'ýn kiþisel etkisi, bu bölümün bazý öðrencileri üzerinde o denli iz býrakacaktýr ki, bu etki onlarýn öðretmenlik yaþamlarýnda da sürecektir. Bu öðretmenler içerisinde Köy Enstitülerinde görev alan bazýlarýnýn Köy Enstitüleri Sistemini bir türlü kavrayamadýðý da saptanacaktýr. 1932 yýlýnda Resim-Eliþleri ve Sanat Terbiyesi adlý kitabý A. Halit Kitapevince yayýnlanýr. 1933 yýlýnda Tonguç, iki kitap yayýnlar. Birinci kitap Kerschensteiner adýný SEVGÝ DÜNYASI taþýmaktadýr. Ýçinde bu ünlü eðitimcinin iþ okulu, vatandaþlýk eðitimi gibi konulardaki görüþler yer almaktadýr. Ýkinci yayýnladýðý kitap ise Ýþ ve Meslek Terbiyesi adýný taþýyordu. Onun ilk özgün yapýtý sayýlabilecek bu kitap, sözde eðitim otoritelerine, onlarý kýzdýracak ölçüde kafa tutmaktaydý. Herhangi bir akademik saný bulunmayan, dizgesel bir eðitbilim öðrenimi görmemiþ, hattâ yüksek öðrenim gördüðü bile kuþkulu bir resim öðretmeni onlarýn alanlarýna girmiþti. Affedilecek bir þey deðildi bu davranýþ. Kitap, ardýndan gelecek olan Köyde Eðitim adlý kitabýn öncülü gibidir. Ýçinde üç bölüm vardýr: Ýþ kavramý, meslek kavramý, iþ ve meslek eðitiminin amaç ve görevleri. Kitap dikkatle incelendiðinde onun iþ, eðitim kavramlarýnýn Kerschensteiner ve Dewey'in anlayýþlarýndan farklý olduðu görülür. Bu kitaptaki eðitim görüþleri daha çok Pestalozzi'nin görüþlerine yakýndýr. Ýlerdeki yýllarda uygulamaya konulacak olan Köy Enstitüleri Sisteminin uygulanmasý bakýmýndan bu kitabýn önemine ilk kez dikkati çeken de 1962 yýlýnda yaptýðý araþtýrmada konuya eðilen araþtýrmacý Fay Kirby olacaktýr. Kirby'ye göre "okunmasý kolay olmayan bu kitaba bir bütün olarak bakýnca en sonunda Köy Enstitüleri olarak gerçekleþen bir rüyayý anlattýðý görülür." 1933 yýlýnda Cumhuriyet'in 10. yýl kutlamalarý kapsamýnda olan Gezici Eðitim Sergisiyle, Cumhuriyetin eðitim atýlýmlarý iki ay boyu sürecek bir tren gezisiyle Anadolu'ya tanýtýlmak istenilir. Serginin tüm hazýrlýklarýný bu bölümün öðretmen ve öðrencileri üstlenirler. 21 Nisan-4 Haziran tarihleri arasýnda Ankara-Kayseri-Sivas-Amasya ve Samsun tren yolu üzerindeki küçüklü büyüklü tüm istasyonlarda durmak üzere bir tren gezisi yapýlýr. Bu geziye Hakký Tonguç, Ferit Oðuz Bayýr, R. Þemsettin Sirer, Sadri Ertem eðitimci olarak katýlýrlar. Gezici sergi aracýlýðýyla Tonguç, deðiþik yerlerdeki öðretmenlerin SEVGÝ DÜNYASI sorunlarýnýn üzerine eðilmek olanaðý yanýnda, birlikte geziye çýktýðý eðitimci arkadaþlarýný da daha yakýndan tanýma olanaðý bulur. Ýlerdeki çalýþmalarýnda bu tanýdýðý kiþilerden iþe yarayanlarý ayýracak ve onlarýn eðitim bilgilerinden Enstitüler Sisteminde yararlanacaktýr. Tren yolculuðu sýrasýnda eðitimciler arasýnda eðitim konularýyla ilgili çeþitli düþünceler ortaya sürülür ve tartýþýlýr. R.Þemsettin Sirer ile Ferit Oðuz Bayýr arasýnda karþýt görüþler ortaya çýkmýþtýr. Tonguç ortaya sürülen düþüncelerden Bayýr'ýn yaklaþýmlarýný kendince daha doðru bulmakla birlikte bu konuda bir yorumda bulunmaz. Ýlerde göreve geldiðinde Ýlköðretim Þube Müdürlüðünün baþýna Ferit Oðuz Bayýr'ý getirmekte yarar görecektir. 1934 yýlýnda meslektaþý R.Þemsettin Sirer'le birlikte çevirisini yaptýklarý Almanya Maarifi adlý kitap Devlet Matbaasýnca basýlýr. 25 Bu çalýþma, doðalarý deðiþik iki meslektaþýn birbirlerini daha iyi tanýmalarýna neden olur. Çaðdaþ ve gerçekçi düþünce yapýlarýna kolayca uyum gösteren Tonguç'a karþýn Sirer hep kuþkucu ve kararsýz olacak ve günü geldiðinde de için için kýzdýðý ya da kýskandýðý bu meslektaþý için "kendine özgü tehlikeli düþünceleri var" diyecek, halk için kalýcý birþey yapamamanýn verdiði eziklikle sadece Tonguç'a deðil onun en önemli eseri olan Köy Enstitülerine de düþman kesilecektir. Almanya Maarifi adlý çalýþmanýn tümünün Tonguç'un elinden çýktýðý bellidir zira, R. Þemsettin Sirer'in bu kitap dýþýnda Milli Eðitimle ilgili ciddi hiçbir yapýtý yoktur. Köy Enstitülerinin kurucusu Ýsmail Hakký Tonguç'un yaþam öyküsüne özellikle Köy Enstitülerinin kuruluþunda verdiði çabalara, eðitim konusundaki düþüncelerine gelecek sayýlarýmýzda da devam edeceðiz. A s t r a l S e y a h a t l er Yaþarken Bedeni Terkedip Dönmek Çeviren ve Derleyen: Zuhal Voigt SEVGÝ DÜNYASI Ýnsan yaþamý efsaneler, masallar, rivayetlerle örülmüþtür. Geçmiþte yaþamýþ kiþilere atfedilen davranýþlar, özellikler, mucizevi vasýflar, nesilden nesile aktarýlýp, belleklerde saklanýr, konuþulur dururlar. Bu kiþilerin kimi peygamberdir, kimi ermiþ diye anýlýr, bazýlarý bilge veya kutsal kiþi diye. Deniz üzerinde yürüyenler, kurtla kuþla konuþanlar, hastalarý bir dokunuþla iyi edip, ölmüþleri diriltenler, ayný anda birkaç yerde birden görülenler. Ýnsanlarýn çoðu bu anlatýlýp hatta kutsal kitaplarda sözü edilenlere, inançlarý öyle dediði için inanýrlar, bir kýsmý da bu tip þeyleri modern dünyanýn bilgi ve anlayýþý kapsamýna sýðmadýðý için tümden reddeder, gerçek dýþý olarak nitelerler. Çok önceleri gerçekleþmiþ ve anlatýla yazýla günümüze eriþmiþ olan bu fenomenleri olmuþ kabul etsek veya çaðýmýzýn tartýp ölçen bilimine sýðmadýðý için reddetsek de, onlar dünya geçmiþi içindeki yerlerini korur ve var olmaya devam ederler. Çünkü belki henüz bilmediðimiz bir gerçeðe dayanmaktadýrlar ve o gerçekleri keþfedebilmemiz için de, bilimimizin sýnýrlarýný geniþletmesi ve öðrenmeye devam etmesi gerekmektedir. Bir Müsbet Bilimci Spritüel Yollarda Robert A. Monroe, Amerika'da Virginia eyaletinde yaþayan bir makine ve elektronik mühendisi. Kendisi ayrýca Ohio Üniversitesinde gazetecilik de tahsil 27 etmiþ birisi. 1958 senesine gelindiðinde, Eyalet radyosunda metin yazarý ve program müdürü olarak çalýþmakta ve eþi ve çocuklarýyla normal bir yaþam sürmekte. Ayrýca kendisine ait radyo kanallarý ve bir TV vericisi var. Yani yaþamý hemen her baþarýlý bir iþ adamýnýn yaþamý gibi düzgün ve yolunda. Yaptýðý tek norm dýþý faaliyet, evinde kurduðu bir ses laboratuvarýnda, uykuda öðrenme konusunu kendi üzerinde yaptýðý deneylerle araþtýrmak. Bir pazar günü, bir zaman, yine laboratuvarýnda, kendi doldurduðu ses bandlarýyla çalýþýr. Yaptýðý deneme, tamamen izole edilmiþ odada, sadece tek bir kulaðý üzerinden gelen sesi dinlemeye ve diðer duyu organlarýný kapatmaya yöneliktir. Bu þekilde gelen bilgiyi hafýzasýna kaydetmeye çalýþýr. Bu denemeden hemen bir saat kadar sonra, göðüs kafesinde, diyafram yöresinde ortaya çýkan þiddetli bir aðrýyla sarsýlýr. Önce bir gýda zehirlenmesi zanneder ama aile fertleri onunla ayný þeyleri yemiþtir ve herkes saðlýklýdýr. Sancý kesilmediðinden, telefonla bir doktor bulmaya çalýþýr ama tatil gününde kimseyi yerinde bulamaz. Aldýðý ilaçlar tesir etmez. Bütün gün bu þiddetli sancýyý çektikten sonra nihayet geceyarýsý, bitkin halde uykuya dalar. Ertesi günü sancý geçmiþtir ve yerinde þiddetli bir adale tutukluðu býrakmýþtýr. Kendisi daha sonra bunu, baþka türlü izah edemediðinden, "sihirli deðneðin ilk dokunuþu" olarak tanýmlýyor. Üç hafta sonra biraz dinlenmek için uzandýðý kanapede, göðün kuzey tarafýn- 28 dan sarý bir ýþýk demetinin üzerine doðru geldiðini görür. Bu ýþýk kendisine ulaþtýðýnda, tüm bedeni sarsýlmaya ve titreþmeye baþlar. Kendisini sarmalayan görünmez baðlara karþý savaþarak yerinden doðrulmaya çalýþýr. Nihayet oturabilir ve titreþimler durur. Korkmuþtur, aklýna sara nöbetlerinden, beyin tümörlerine kadar çeþitli hastalýklar gelir. Ama olay sýrasýnda bir an bile bilincini kaybetmemiþ, evdeki gürültüleri iþitmiþ, her þeyi normal görmeye devam etmiþtir. Endiþe içinde doktoruna koþar. Onu esaslý bir muayeneden geçiren doktor, hiçbir saðlýk sorunu bulunmadýðýný bildirip, belki fazlaca çalýþtýðýný, biraz dinlenmesini salýk verir. Sonraki günlerde, bu durum baþýna daha sýk gelmeye baþlar. Titreþimler sýrasýnda bedeninin, baþýndan ayaklarýna gidip sonra yine baþýna dönen ve kývýlcýmlar saçan bir elektrik çemberinin içinde kaldýðýný farkeder. Fiziki bir sorun olmadýðýndan, Monroe bunun bir çeþit halisünasyon olduðunu düþünür. Tanýdýk bir psikiyatra danýþýr. Psikiyatr Dr. Bradshaw durumunun herhangi bir hastalýk þemasýna uymadýðýný, olayý takibetmesini söyler. Monroe yavaþ yavaþ titreþimlere alýþýr. Geldiklerinde paniðe kapýlmaz, merakla baþka neler olacaðýný beklemeye baþlar. Yine yataðýnda yatarak tüm bedenini sarsan titreþimleri takibettiði bir gece, yataktan yere sarkýttýðý sað elinin, halý içinden geçerek zemine ulaþtýðýný, kolunu uzattýkça zeminden de iki kat arasýna girerek, oradaki tahta talaþlarýna ve çivilere SEVGÝ DÜNYASI dokunduðunu hisseder. Bir baþka gecede de, kendisini birdenbire sýrtý tavana dayalý vaziyette bulur. Aþaðýya baktýðýnda, yatakta yatan karýsýný ve onun yanýnda uzanmýþ kendi bedenini görür. Öldüðü korkusuyla kendisini aþaðýya atar ve bir dalgýcýn suya daldýðý gibi bedenine dalar. Farkeder ki ölmemiþtir, hâlâ yatakta yorganýn altýnda yatmaktadýr. Tüm azalarý normal iþlemektedirler. Yaþadýðý olayýn heyecanýyla kalkar, ev içinde dolaþýr. Baþýna ne geldiðini anlamýþ deðildir. Yeniden doktoruna gider. Yapýlan tahliller, çekilen rontgenler, elektrokardiyografiler, beyin elektrolarý fiziki açýdan saðlam bir Monroe gösterir. Neticede içinde bulunduðu durumu aydýnlatan kiþi, o ana kadar olayý takibetmesi için onu yüreklendiren psikiyatr Dr. Bradshaw olur. Temsil ettiði bilim dalýna çok dar bir açýdan bakmadýðý anlaþýlan Dr. Bradshaw kendisine, yaþadýðý olayýn, bir zaman için fiziki bedenden çýkmak þeklinde anlatýlabilecek bir fenomen olduðunu ve bunun doðu dinlerinde tatbik edildiðini açýklar. Böylece, o zamana kadar sadece müsbet ilimleri kabul etmiþ, bütün dünya anlayýþýný ve yaþam felsefesini bunun üzerine kurmuþ olan mühendis Robert A. Monroe, yepyeni bir kavramla ve yaþam biçimiyle tanýþýr ve hayatý altüst olur. Astral seyahat veya "Out of Body Experience" ( Beden Dýþý Deneyimleri) veya kýsaca OBE olarak tanýmlanan bu fenomene ve onun tanýnýp açýklanmasýna, sonradan tüm yaþamýný adayacak ve 1973'de Virginia'da kurmuþ olduðu SEVGÝ DÜNYASI dünyaca meþhur "Monroe Institute of Applied Sciences" araþtýrma merkezini, dünyaya veda ettiði 1995 senesine kadar yönetecektir. Bu merkezde günümüze kadar çeþitli þekillerde ve bilhassa Monroe tarafýndan geliþtirilen HemiSync metodu tatbik edilerek, denekler üzerinde baþarýlý OBE denemeleri yapýlmýþ ve halen yapýlmaktadýr. Monroe konu üzerinde 3 kitap yazmýþtýr ve bu kitaplar dünyaca, astral seyahatler konusunun baþ eserleri sayýlmaktadýr. 29 Astral seyahatlerin, yani kiþinin bir zaman için bedeni dýþýnda yapabildiði faaliyetlerin sadece subjektiv deneyimler olmadýðýný, bedenden bu çýkýþlara ait deliller de toplanabileceðini de, ilk adýmlarýnýn ardýndan yaþadýðý denemelerde öðrenir ve bunlar içinden ilk deneyimini "Der Mann Mit Dem Zwei Leben" (Ýki Yaþamlý Adam) adlý ilk kitabýnda þöyle nakleder: Yazýmýzýn giriþinde, bugüne kadar bir efsane halinde anlatýla gelen olgulardan ve bunlar arasýnda "ayný anda birkaç yerde görünmek" fenomeninden söz etmiþtik. Günümüz bilimi, henüz açýklayamadýðý konularý reddetmekten vazgeçip, araþtýrma sýnýrlarýný geniþlettikçe, bu fenomenle OBE'ler, yani astral seyahatler arasýndaki benzerlikleri de keþfedecek ve açýklayabilecektir mutlaka. Deneyimler Ýlerledikçe Monroe, deneyleri ilerledikçe, bedenini daha subtil yapýda olan bir beden içinde terkettiðini, bir yere veya bir þahsýn yanýna gitmek istediði zaman, bunu düþünmesinin yettiðini, mesafelerin önemi olmadýðýný keþfeder. Ýkinci bedeni ve azalarý, istediði kadar uzayýp kýsalabilmekte, bu beden içinde yürüyebildiði kadar havada çeþitli hýzlarda süzülebilmekte, yerden istediði kadar yükselebilmekte, sert cisimler içinden geçebilmektedir. "10 Eylül 1958 Öðleden sonra, Dr. Bradshaw'ý evinde ziyaret etmek amacýyla yukarýya doðru süzüldüm. Doktorun soðuk algýnlýðýndan yatakta olduðunu biliyordum ve onu yataðýnda görmek istedim. Çünkü daha evvel yatak odasýný hiç görmemiþtim. Ona bu odayý tarif edebilirsem, gerçekten oraya gitmiþ olduðumu ispatlayabilirim diye düþünüyordum. Havada döndüðümü, bir tünelden geçtiðimi ve sonra yüksekte bir yere doðru yükseldiðimi hissettim. Dr. Bradshaw'ýn evi benim büromdam 8 kilometre uzakta bir 30 tepe üzerindeydi. Bir an, gücümün kesildiðini, daha fazla yükselemiyeceðimi farkettim. O anda garip bir þey oldu. Sanki birisi beni kollarýmýn altýndan destekleyerek daha yukarýlara doðru götürdü. "Sonra, birdenbire Dr. Bradshaw ve karýsý ile karþýlaþtým. Eve henüz girmemiþtim ama onlar evin dýþýndaydýlar. Þaþýrmýþtým, çünkü doktorun hasta yataðýnda olmasý gerekiyordu. Doktorun üzerinde açýk renk bir pardesü vardý ve baþýnda yine açýk renk bir þapka taþýyordu. Karýsýnýn üzerinde ise koyu renkli giysiler vardý. Bana doðru geldiler ve yanýmdan geçip küçük bir yapýya doðru yürüdüler, bu belki bir garajdý. Dikkatlerini çekmek için el sallamaya ve konuþmaya çalýþtým. Beni farketmiyorlardý ama Dr. Bradshaw'ýn, baþýný bile çevirmeden, "O, görüyorum ki artýk yardýma ihtiyacýnýz yok." dediðini duydum. Bu sözü duyunca, beni farkettiðini düþünerek geri dönmeyi istedim. Yere doðru çekildim ve kendimi büromda buldum ve bedenime dönüp gözlerimi açtým. Titreþimleri hâlâ duyuyordum. "Akþam olduðunda Dr. Bradshaw'a telefon ettim. Bayan Bradshaw telefonu açmýþtý. Olanlarý anlatmadan, o gün öðleden sonra saat dört ve beþ arasý nerede olmuþ olduklarýný sordum. Bayan Bradshaw, saat 4.25'de evden çýkýp garaja yürüdüklerini, çünkü postahaneye gitmek istediklerini söyledi. Doktor da hastalýðýna raðmen, biraz hava almak için birlikte gitmek istemiþti. Zamaný biliyordu, çünkü beþe yirmi kala postahaneye var- SEVGÝ DÜNYASI mýþlardý ve arabayla evlerinden oraya kadar on beþ dakika civarýnda gidiliyordu. Ben büroya döndüðümde saat 4.27'yi gösteriyordu. Ne giymiþ olduklarýný da sordum. Bayan Bradshaw kendisinin siyah bir pantalon, kýrmýzý bir kazak ve üzerine siyah bir manto giydiðini, eþinin üzerinde ise açýk renk bir pardesü ve baþýnda açýk renk bir þapka bulunduðunu bildirdi. Ama ikisi de benim varlýðýmý farketmemiþlerdi ve Dr. Bradshaw da bir þey söylediðini hatýrlamýyordu. (Monroe'nin duyduðu sözler, Dr. Bradshaw'ýn dünya bilincinden deðil, Monroe'nin orada olduðunu gayet iyi farketmiþ olan üst benliðinden/bilincinden gelmiþ olmalý, Baþýný çevirmemiþ olmasý da bunu gösteriyor./ Yazarýn notu) Benim için önemli olan, doktoru yatakta bulmayý umut ettiðim halde, gerçekten o anda ne yaptýðýný görmüþ olmam ve en önemlisi de, gördüklerimin herhangi bir halüsinasyon deðil, gerçeðin ta kendisi olduðunu anlamamdý. Bu, normal müsbet ilimlerin, psikoloji ve psikiyatrinin kabul ettiði þeylerin ötesinde bir þeydi. Ben gerçekten maddi bedenimi bir zaman için terketmiþ ve baþka bir yere gidip, orada olan biteni görebilmiþtim. Ve bunu bir baþkasýna kanýtlayabilmem o an için o kadar önemli deðildi, en baþta kendime ispat edebilmiþtim ve o günlerde bu delile en çok ihtiyacý olan insan da bendim. " Þüphe ve Korku Günleri Robert A. Monroe, bedenininden her çýkýþýný, edindiði tecrübeleri, gittiði yer- SEVGÝ DÜNYASI leri, karþýlaþtýðý insanlarý, büyük bir titizlikle kaydeder ve her olayýn analizini yapar. Hiçbir þeye körü körüne inanmaz. Ruhsal konularda önceden depolanmýþ bilgileri olmadýðýndan, gördüðü ve tanýklýk ettiði þeyleri hemen tanýyamaz. Edindiði her bilgiyi masaya yatýrýp didikler ve zor ve zahmetli yollardan kendi bilgi dünyasýný kurmaya çalýþýr. Bu arada, bütün kutsal kitaplarý okuyarak, Amerika'da mevcut spritüalist kaynaklarý tarayarak, çeþitli medyumlarla görüþerek, yaþadýðý olaylarýn açýklamalarýna ulaþmaya uðraþýr. Neticede, kendisine verilmiþ bu yeteneðin araþtýrmasýnýn yine kendisi tarafýndan yapýlacaðýný farkedip, misyonunun bilincine varýr. Yaþadýklarý her zaman kolay deðildir, hiç bilmediði, tanýmadýðý durumlarla karþýlaþýr. Çok defa korku ve dehþet içinde kalýr. Çünkü, bedeninden ayrýldýktan sonra içinde hareket edebildiði suptil ikinci bedenle, yalnýzca maddi dünya ortamýnda deðil, maddeyi aþan ortamlarda da deneyimler yapýlabileceðini, her seviyeden bedensiz varlýklarla karþýlaþabilineceðini anlar ve böyle durumlarda ne yapacaðýný kendi baþýna keþfetmek zorundadýr. Monroe, maddi bedenden ayrýldýktan sonra, neler olabileceðini ve nerelere gidilebileceðini tasnif etmeye ve açýklamaya çalýþýr. Bildiðimiz ve beþ duyumuzla algýlayabildiðimiz maddi dünya ortamýnda yapýlan astral seyahatlere, "Ortam I" adýný verir. Maddi bedenin dýþýnda suptil ve bambaþka kanunlara itaat eden, mesafeleri düþünce ile katedebilen, maddi engeller içinden geçerek 31 onlarý aþabilen bir baþka bedenle yapýlan deneyimlerde, bu þartlara alýþabildikten sonra, en kolay ortam olarak adlandýrýlabilecek olan deneyim bölgesinin "Ortam I" olduðunu tesbit eder. Ortam I Çünkü "Ortam I" tanýdýðýmýz, kanunlarýný ve þartlarýný bildiðimiz, bizi çok fazla þaþýrtmayacak olan bir bölgedir. Suptil olan ikinci beden içinde hareket etmeye alýþabildikten sonra tabii ki. Çünkü bu beden içinde olmaya alýþmak da baþlý baþýna zorlu bir iþtir. Suptil beden içinde, düþündüðünüz yere gittiðinize göre, kendinizi bambaþka bir yerde bulmamak için, düþüncenize çok dikkat etmek gerektir bir kere. Örneðin belli bir kiþiye, diyelim Mehmet beye gitmek istiyor ve onu düþünüyorsanýz, ve o anda aklýnýza daha hakim olan baþka bir düþünce gelmiþse, birden kendinizi Mehmet beyin evi yerine, daha sonradan aklýnýza gelen düþünceyle ilgili bambaþka bir yerde bulabilirsiniz. Konsantrasyonunuz yerinde deðilse, oradan oraya savrulabilirsiniz. Ýkinci bedeni kullanmaya tam alýþmadý iseniz, görüþünüz bozuk olabilir veya her þeyi, söylenmemiþ düþünceleri de duyabilmek sizi alt üst edebilir. Monroe'nin birkaç yýl süren bu ilk tecrübeleri, bunun gibi pek çok yanýlma, þaþýrma ve iþin içinden çýkamama ile dolu. Çok kere hedefini þaþýrýr, kendisini hiç tanýmadýðý yerlerde, hiç bilmediði insanlarýn arasýnda bulur. Tanýk olduðu þeylere anlam veremez, SEVGÝ DÜNYASI 32 o kiþilere hissettirebilmek, hem de aksini iddia etmeye mahal býrakmýyacak þekilde hissettirmek bile mümkündür. Çimdik Delili hatta bazen hassas yapýda olup varlýðýný farkeden kiþileri korkuttuðu da olmuþtur. "Ortam I" i en kolay bölge diye tanýmlasa da, onunla ilgili zorluklar bununla bitmez. Monroe, baþka bir yerde oturan bir kiþiyi ziyaret etmek için yaptýðý denemeleri ve neden bu denemelerin baþarýsýz olduðunu da anlatýr. Bedeninden ayrýlýp yükseldikten sonra, fazla yükseldiðinde çevresini artýk tanýyamaz. Bir þehrin içinde yaþarken o þehri tanýmak baþkadýr, havadan görünüþüyle herhangi bir yeri, bir evi, bir binayý bulabilmek baþkadýr. Bu þekilde çok kere yolunu kaybeder ve geri döner. Neticede istediði kiþiye ulaþmak için baþka bir yol seçer ve kesif bir þekilde o kiþiyi düþünür. Bu yöntem, yol aramaktan daha iyi bir netice verir. Monroe, OBE fenomenini kanýtlayabilmek için en iyi yolun "Ortam I" bölgesinde yapýlan deneyimler olduðunu tesbit eder. Çünkü bu aktivitelerde delil toplayabilmek mümkündür. Gittiðiniz yerlerde, gördüðünüz kiþileri ve o kiþilerin yaptýklarýný, kiþilerin o saatlerde gerçekten yaptýklarýyla karþýlaþtýrabilmek, hatta bazý durumlarda varlýðýnýzý " 15 Aðustos 1963: R.W. uzun iþ iliþkilerim dolayýsýyla iyi tanýdýðým bir bayan iþ arkadaþým. Kendisi durumumu biliyor. Bu hafta New Jersey kýyýlarýnda bir haftalýk tatile gitti. Tam nerede olduðunu bilmiyorum ve kendisini ziyarete gideceðimi de söylemedim. Bugün öðleden sonra uzandým ve her neredeyse, onu ziyaret etmeyi düþündüm. Gevþeme alýþtýrmalarýmý yaptým, derhal titreþimleri hissetmeye baþladým ve þiddetle R.W.ye konsantre oldum. Önce açýk mavi bir bölgede hareket ettiðimi hissettim. Sonra mutfak olduðunu düþündüðüm bir mekanda kendimi buldum. R.W. bir iskemlede oturuyordu ve elinde bir bardak vardý. Yanýnda 16-17 yaþlarýnda iki genç kýz vardý, biri sarýþýn biri kumral. Onlarýn da ellerinde birer bardak vardý ve bir þey içiyorlardý. Ben R.W. ye yöneldim ve ona orada olduðumu farkedip etmediðini sordum. "Burada olduðunuzu gayet iyi biliyorum" diye cevap verdi ama ayný zamanda kýzlarla da konuþmakta idi. Herhalde bilinçüstü bir cevaptý bana verdiði. Oraya geldiðimi hatýrlayýp hatýrlamayacaðýný sordum. Mutlaka hatýrlayacaðýný söyledi. Beni hatýrlamasý için gerekeni yapacaðýmý söyledim. Bunun için ona bir çimdik atacaðýmý da ilave ettim. Bunu yapmama gerek olmadýðýný, mutlaka hatýrlayacaðýný söyledi. Ben ise, bunu garanti etmem gerektiðini söyleyip, SEVGÝ DÜNYASI elimi uzattým ve onu, sýrtýndan, kalçasýnýn üstünde göðüs kafesine yakýn bir yerden, yumuþak olduðunu düþündüðüm bir þekilde çimdikledim. "Ay!" diye baðýrýp hafifçe sýçradý. Bu tepkiyi ben bile beklememiþtim. Yaptýðýmdan memnun oradan ayrýldým ve fizik bedenime geri döndüm. R.W. salý günü tatilden döndü ve ben ona, denemeyi yaptýðým cumartesi günü saat üç ve dört arasý ne yaptýðýný sordum. Cumartesi günü sorduðum saatlerde sahil çok kalabalýk olduðundan, kaldýðý sahil evindeymiþ ve yanýnda 18 yaþlarýndaki yeðeni ve onun ayný yaþlardaki bir kýz arkadaþý varmýþ. Yeðeni kumral ve onun arkadaþý sarýþýnmýþ. Mutfakta oturmuþlar ve R.W. bir içki, kýzlar da coca-cola içerken, birbirleriyle sohbet etmiþler. Hatýrladýðý baþka birþey olup olmadýðýný sordum. Baþka bir þey hatýrlamýyordu. Sonunda sabrým taþtý ve çimdiði hatýrlayýp hatýrlamadýðýný sordum. Yüzü birden allak bullak oldu. "Siz miydiniz o?" diye baðýrdý. Bir an yüzüme bakakaldýktan sonra beni büroya sokarak sýrtýný döndü ve kazaðýný biraz kaldýrdý. Teninde, tam çimdiklediðim yerde, iki kahverengi ve bir de mavi leke duruyordu. Kýzlarla mutfakta oturup konuþurken birden feci bir çimdik hissetmiþ. O an için dýþarýda olan eniþtesinin gizlice arkadan gelip kendisini çimdiklediðini sanmýþ ama dönünce kimseyi görememiþ. Ben hiç aklýna gelmemiþim tabii. Çok caný yanmýþ! R. W. den özür diledim ve bir dahaki sefere çimdik yeri- 33 ne baþka birþeyle varlýðýmý kanýtlamaya söz verdim." Robert A. Monroe, astral deneyimlerin yapýlabileceði, maddi dünya dýþýndaki bölgelere de "Ortam II" adýný veriyor. Bu bölgelerde yapýlabilecek OBE deneyimlerinde, çok daha sýnýrsýz, çok daha þaþýrtýcý, sürprizlerle dolu ve zorluk derecesi çok daha yüksek karþýlaþmalarý hesaba katmak gerekiyor. Bu konuyla da gelecek sayýda ilgileneceðiz. Kaynak: Robert A. Monroe "Der Mann mit dem Zwei Leben" SEVGÝ DÜNYASI 34 Eski Gün Iþýðýnýn Son Saatleri Yazar: Thom Hartman Çeviren: Arýn Ýnan Eski ve Yeni Kültürler Bir zincir en zayýf halkasýndan daha güçlü deðildir ve kaldý ki yaþam da bir zincirdir. William James (1842-1910) Ýnsanoðlunun eylemlerinden veya eylemsizliðinden dolayý, gezegenimiz sonu felâketle bitecek bir yol üzerinde ilerlemeye devam etmektedir. Ýnsanoðlunu gelecekte büyük bir açlýk beklemekte ve hükümetler bu gerçeði görmezden gelmektedirler. Peki ne yapabiliriz? Geri dönüþümlü sistemleri kullanarak, vejetaryen gýdalar tüketerek, kurþunsuz benzin kullanarak faydalý bir þeyler yaptýðýmýzý zannediyoruz ama tüm bunlar yeterli olmuyor. Ýnsanlarýn çoðu bu yükü SEVGÝ DÜNYASI azaltmanýn mümkün olmadýðýna inanýyorlar ama yanýlýyorlar, çünkü gerçekten yapabileceðimiz çok güçlü ve anlamlý þeyler var. Belki hasarýn tümünü önlemek için çok geç ama iþin gerçeði, gelecek nesillerin yaþayacaðý olumlu ve ümit dolu bir dünyanýn temellerini atmak da bizim elimizde. Bazý Þeyleri Nasýl Düþündüðümüz Önemlidir Þehrinizin caddesinde yürürken veya araba kullanýrken, çevrenizde gördüðünüz her þeyin birer düþünce ürünü olduðunu anlarsýnýz. Çünkü her bina, birisinin zihnindeki bir düþünceyle kurulmuþtur. Birisi topraðý satýn almýþtýr. Birisi binayý tasarlamýþtýr. Baþka birisi de binayý inþa etmek üzere diðer insanlarý bir araya getirmiþtir. Bunu ya para kazanmak ya da içinde yaþamak için yapmýþtýr. Parklarda veya kaldýrýmlarýn kenarlarýnda gördüðünüz aðaçlar da ayný þekilde dikilmiþlerdir. Þehir peyzajýnýn doðal bir bölümü olarak nitelediðimiz kaldýrýmlar da birileri tarafýndan tasarlanmýþ ve yapýlmýþlardýr. Düþünceler fiziksel realitemizi yaratýrlar ve bunlar da sonunda daha büyük bir realiteyi meydana getirirler. Eski zamanlarda fýrtýna koptuðunda insanlar, gökgürültülerinin ve yýldýrýmlarýn güçlü bir varlýk tarafýndan oluþturulduðuna inanýrlardý. Aralarýndan birisine yýldýrým çarptýðý zaman, diðerleri bu kiþinin iþlediði bir suç yüzünden cezalandýrýldýðýný düþünürlerdi. Gök büyük bir gürültüyle gürlediði zaman herkes yere korkuyla diz çöker ve dualar ederdi. Gökyüzünde çakan þimþekleri 35 Tanrýnýn yazdýðý mesajlar olarak algýlarlardý. Artýk günümüzde gök gürültüsü ve þimþeðin, iyonlar arasýndaki elektrik enerjisinin boþalýmý olduðu bilinmektedir. Birisine yýldýrým çarpacak olsa, bu onun bilgisizliðinden ve aptallýðýndan veya kötü talihinden meydana gelir. Fýrtýna ciddiyse, bunun, öfke dolu bir Tanrýdan daha çok, doðal bir fenomen olduðunu düþünürüz. Dolayýsýyla ayný olay günümüz insanýnda, tümüyle farklý bir duygu, düþünce ve davranýþ yaratýr. Artýk realitenin tecrübe edilmesi farklýdýr ve bunu farklý kýlan ise düþüncelerdir. Birkaç yýl önce Kudüs'te bulunan Hebrew Üniversitesinin sponsor olduðu bir konferansa davet edilmiþtim. Sunumdan sonra, eþimle birlikte Eski Kudüs sokaklarýnda gezintiye çýkmýþ, turistlerin alýþ veriþ yaptýklarý maðazalarý gezmiþtik. Günlerden Cuma, yani Araplarýn tatil günüydü. Bu nedenle tatil gününde çevre gezisi veya alýþ veriþ yapmak istemedik. Sýcak bir Mayýs günüydü. Eþim oldukça rahat olduðu belli olan bir þort giymiþti. Caddelerde yürümeye devam ettikçe, maðaza sahiplerinden birisi dýþarýya çýkarak eþim Louise'ye "Batýlý domuz", "Fahiþe" ve "Kafir" diye baðýrmaya baþladý. Hemen ardýndan ise: "Bugünün kutsal bir gün olduðunu bilmiyor musun þirret kadýn! Bacaklarýný göstermeye utanmýyor musun?" dedi. Ýþte o gün biz kültürler arasý bir çatýþma yaþamýþtýk. Çünkü maðaza sahibinin realitesine göre eþim Louise ilâhi kanuna aykýrý davranmýþtý. Louise'nin realitesi ise sýcak bir günde turistlerin gezdikleri bir 36 mekanda rahatça dolaþmaktý. Eþim Batýlýydý ve Batý standartlarýna uygun davranýyordu. Kendi realiteme göre ise bu adam kötü davranýþlar sergiliyor ve benim kültürüme, dinime ve kadýnlarýn tümüne saygýsýzlýk gösteriyordu. Adam baðýrmak yerine sessizce yanýmýza gelebilir ve ne istediðini kibarca söyleyebilirdi. Hepimiz kendi bakýþ açýmýza göre haklýydýk. Gördüðünüz gibi insanlýðýn tümü kafalarý sersemletici bir dizi çeliþkili realitelere sahip. Bunlar hakkýnda ne yapacaðýmýza karar vermek, insan ýrký olarak geleceðimizi de etkileyecektir. Þimdi farklý insanlarýn hayatla ilgili þu farklý düþünceleri üzerinde düþünmenizi diliyorum: - "Rahatça yaþayabilmek ve yaþam tarzýmýzý ayný þekilde sürdürebilmek için elektrik enerjisine ihtiyacýmýz var" veya "Elektrik enerjisini üretmek, atmosfere milyarlarca ton karbon dioksit pompalamak anlamýna gelir. Bu da global ýsýnmaya ve ekstrem ve yýkýcý hava koþullarýna neden olur." - "Ucuz bir maliyetle istediðimiz yere istediðimiz zaman gidebilmek bizim için özgürlüktür" veya "Amerikalý'larýn araba kullanma alýþkanlýklarý gezegenin yýkýmýný hazýrlýyor" - "Doða insanoðlunun ihtiyaçlarýna hizmet etmek için yaratýlmýþtýr" veya "Ýnsanlar, gezegenin varlýðý için her hangi bir yaþam formundan daha fazla ya da daha az önemli deðildir." SEVGÝ DÜNYASI Bu fikirlere hikâyelerde yer verilir yani kültürümüzün mitlerinde, paradigmalarýmýzda ve inançlarýmýzda. Kendimize anlattýðýmýz þeyler, nihayetinde realitemiz haline gelirler. Hikâyeler, bu baðlamda, bazý þeyleri nasýl düþündüðümüzü deðiþtirebilirler. Realite dediðimiz þeyin çoðu subjectif olduðu için "doðru" ya da "yanlýþ" diye nitelendirilebilecek çok az hikâye vardýr. Bunun yerine bizler, baðlý olduðumuz kültüre, bu kültürdeki statümüze ve doðal dünya ve gelecekle alâkalý vizyonunuz arasýndaki iliþkiye dayanarak onlara "yararlý" veya "yararsýz" hikâyeler deriz. Kendimize yüzyýllardýr anlattýðýmýz bu hikâyeler artýk "yararlý" sýnýfýndan "yararsýz" sýnýfýna geçmek üzeredirler. Bu hikâyelerden birisi ise, mümkün olduðunca çok çocuða sahip olmaktýr. Hz. Nuh ve Hz. Ýbrahim'in yaþadýðý zamanlarda hayatta kalabilmek için erkeklerin çok sayýda olduðu bir kabileye ihtiyaç vardý. "Meyveniz bol olsun, çoðalýn" kültürlerin hayatta kalmasý için gerekli bir formüldü. Elbet ki bu daha sonra "Kaynaklarýn ve yaþanacak yerin azalmaya baþladýðýnda, komþunu öldür ve onlarýn kaynaklarýna sahip ol" inancýna dönüþtü. Yýllar içinde bu formülü, baþkalarýnýn topraklarýna saldýran ve ele geçiren yaþam tarzýnýn bizlere çok iyi þeyler armaðan ettiðini söyleyerek, aklileþtirdik. Böylece, televizyon, aya yapýlan ziyaretler, modern araç ve gereçler, hastalýklarýn kökünü kurutma gibi bir çok þeyi bu yöntemle baþardýðýmýzý söyleyip durduk. SEVGÝ DÜNYASI Çok iyi hatýrlýyorum, Lise yýllarýmda, sýnýfýmýza Amerikan Ordusunun Personel Dairesinden bir görevli gelerek, Orduyla ilgili bir tanýtým yapmýþ ve bize þunlarý söylemiþti: "Medeniyetimizdeki çok önemli ilerlemeler yani roketlerin geliþtirilmesinden antibiyotiklerin keþfine kadar olan tüm geliþmeler, savaþa duyulan ihtiyaçtan kaynaklanmýþtýr." Bu ordu görevlisi insanlarýn periyodik biçimde kitlesel olarak imha edilmelerine, vicdanýný rahatlatacak bir baþka formül bulmuþa benziyordu: Savaþ iyi bir þeydir, geliþmeye ve yaþam tarzýnýn ilerlemesine neden olur. Gezegenimizin üzerinde sadece birkaç milyon insan varken, bunlar, sorgulanabilir bir ahlâklýlýk içersinde komþu topraklarýný iþgal edebiliyordu. Bu kültürler için hayatta kalmak ve büyümek hayattaki esas gayeleriydi. Þimdiyse böylesine hikâyeler, türetildikleri kültürleri tehlikeye atmaktan baþka bir vazife görmüyorlar. Eski Yunanlýlar demokrasi kavramýný uygulayarak ve esirlere sahip olmayý yasallaþtýrarak dünyayý deðiþtirmiþler ve Batý medeniyetinin temellerini atmýþlardý. Aslýnda kültürlerin dönüþüm geçirmesi (ki bu iyiye veya kötüye doðru da olabilir) mutlaka bir fikirden, bir içgörüden veya yeni bir anlayýþtan doðmuþtur. Her devrimin, her savaþýn, her dönüþümün ve her buluþun arkasýnda fikirler vardýr. Öyleyse, kültürel normlarýmýzý yeniden tanýmlayacak olursak, takip ettiðimiz realiteyi oluþturan hikâyeleri yeniden þekillendirirsek, iþte o zaman insanoðlunun davranýþlarý da yeni hikâyeler oluþturacak tarzda deðiþecektir. 37 Demek ki iþimize yarayacak bir gelecek inþa etmek istiyorsak, hem þimdiki hem de geçmiþteki hikâyeleri anlamamýz gerekiyor. GENÇ KÜLTÜR "Ýnsaný baðýmlý yapan eroin ya da kokain deðil korkunç realiteden kaçma ihtiyacýdýr. Dünyada uyuþturucu baðýmlýsýndan çok daha fazla sayýda televizyon baðýmlýsý, beysbol veya futbol baðýmlýsý ve film baðýmlýsý vardýr. Ve bu ülkedeki alkol baðýmlýlarýn sayýsý elbet ki narkotik baðýmlýlarýndan çok daha fazladýr." Shirley Chisholm "Savaþlarýn bir sonucu olarak, þirketler artýk göklere çýkarýldýðýndan dolayý, yüksek mevkilerde çürüme ve ahlak bozukluðu çaðýna girilecektir. Bu durum, servetin tümü bir kaç kiþinin elinde toplanana kadar devam edecektir. Ve Cumhuriyet hükümeti iþte böyle yok olacaktýr." Abraham Lincoln. Politikacýlar ve yazarlar içinde bulunduðumuz çaða Enformasyon Çaðý diyorlar. Bu kiþilere göre, bugün yaþayan sýradan bir insan, geçmiþte yaþamýþ olan diðer insanlardan daha fazla þey bilmektedir. Internet, CD-ROM'lara yüklenmiþ olan ansiklopediler ve 200 kanallý televizyonlar sayesinde gezegenimiz en sýradan insana bile bilgi koleksiyonunu sunabilmektedir. Elbet ki bu onlara göre harika bir þeydir. Peki gerçekten de öyle midir? Eðer onlarýn dediði gibi iyi bir þekilde bilgilendiriliyor isek, Amerikalý'larýn çoðu, dünya tarihi hakkýndaki en basit soruyu bile neden bilemiyor ve boþ boþ bakýyor? 38 Çocuklarýmýzýn hangisi artýk Shakespeare'in oyunlarýndan birini sonuna kadar okuyor? Ýnsanlarýn kaçta kaçý dünya üzerindeki geliþmeler hakkýnda derinlemesine yorumlar yapabiliyor, örneðin Bosna veya Kongo'da çýkan savaþlarýn neden çýktýðý hakkýnda fikir yürütebiliyor? Veya Amerika Birleþik Devletleri hükümetinin, Nevada, Minnesota, Wyoming, Arizona, New Mexico ve Alaska gibi eyaletlerinden neden hala toprak çaldýðýný sorgulamýyor? Evet, Internet inanýlmaz bir bilgi kaynaðý sunuyor insanlara. Ben de araþtýrmalarým için Internet sitelerinden faydalanýyorum. Ancak sitelerde en fazla týklanan konularýn cinsellik, spor, dizi filmler, son filmler ve TV Showlarý olduðunu görüyorum. Ýþin gerçeði, Internet'in de Amerikalý'larýn bilgisini artýrmada çok fazla bir faydasý olmadýðýdýr. Peki ya, Televizyona ne demeli? Þahsen ben evimdeki TV'nin fiþini yýllar önce çektim. TV'nin çocuklarda dikkat daðýnýklýðý yarattýðýný düþünüyorum. Konferanslarým sýrasýnda bu konudan bahis edince, dinleyiciler belgesel yayýn yapan kanallardan ne kadar çok þey öðrendiklerini anlatýrlar bana. TV'den yayýnlanan bazý ilginç ve bilgilendirici programlara elbet ki bir diyeceðim yok. Ancak yapýlan son araþtýrmalar TV yüzünden insanlarýn kitap okuma alýþkanlýklarýnýn azaldýðýný ortaya koymuþtur. Þirketlerin TV'ye verdikleri reklamlar karþýlýðýnda kazanmayý hedefledikleri milyon dolarlar yüzünden TV show'larý gitgide eðlence yönünden zengin ancak enformasyon yönünde fakir bir hale gelmiþtir. Enformasyon yüklü biçimde, Enformasyon SEVGÝ DÜNYASI Çaðýnda yaþýyor olabiliriz ama insanlarýn kafasýnýn içine girenler sözkonusu olduðunda, bilgi yoksunluðu çaðýnda yaþýyor olduðumuz ortadadýr. Ýnsanlar hayatlarýný devam ettirebilmek için önemli olan bilgileri artýk hiç bilmiyorlar. Örneðin, kendi gýdalarýný kendileri yetiþtirmeyi, içilebilir suyu nasýl bulacaklarýný, gýdalarýn içinde nelerin olduðunu, nasýl ateþ yakýldýðýný, doðal bir ortamda nasýl hayatta kalýnabileceðini, çýplak gözle gökyüzünü inceleyerek hava durumunu tahmin etmeyi, hangi mevsimlerde nelerin ekilebileceðini, ormanlardaki hangi bitkilerin güvenli biçimde yenileceðini, kimyasallar kullanmadan nasýl ekim yapabileceklerini, kemik kýrýklarýnda veya her hangi bir acil durumda neler yapmalarý gerektiðini veya doktorun olmadýðý bir yerde nasýl doðum yaptýrabileceklerini bilmemektedirler. Bilgi artýk ekonomilerini ve geleceklerini düþünen þirketlere baðýmlý olduðu için gerçeklere dokunamýyoruz. 1930 yýlýndaki büyük mali krizde kýrsal alanlarda yaþayan insanlarýn sayýsý þehirlerde yaþayanlardan misliyle fazlaydý. Bu nedenle bu kiþiler gýdalarýný nasýl yetiþtireceklerini, nasýl koruyacaklarýný, zor zamanlara nasýl ayakta kalacaklarýný ve azla nasýl geçinebileceklerini çok iyi biliyorlardý. Bugünse en son film yýldýzlarýnýn isimlerini, bu kiþilerin ayda ne kadar harcama yaptýklarýný veya Dow Jones endeksinin hangisi olduðunu çok iyi biliyoruz ama çok azýmýz süpermarketler aniden kapatýlacak olsa iki ay dayanabiliriz. Buna ilaveten, Barbara Bush'un kurduðu Aile Vakfýnýn yaptýðý bir araþtýrmaya göre, SEVGÝ DÜNYASI Amerikalý yetiþkinlerin yüzde 27'si okuma yazma bilmemekte ama Amerikalýlarýn yüzde birinden çok azýnýn evinde TV bulunmamaktadýr. Amerikalý'larýn bu acýnacak durumu, bunu menfaatine kullanmak isteyenler için muazzam bir kaynak oluþturmaktadýr. Böylece bu kiþilerin kurduklarý sistemlere, bilmemizi istedikleri bilgilere, sattýklarý benzine ve gýdaya muhtaç oluyoruz. Kolay idare edilen ve kolay kontrol edilen bir ulus olduk. En güçlü ve en pahalý reklâmlarý veren kiþilere oyumuzu veriyoruz. SADECE UYUMUYORUZ AYNI ZAMANDA ZEHÝRLENDÝK DE Delikanlýlýk çaðýný 1960'larda San Francisco'da geçirmiþ birisi olarak, eroin baðýmlýsý olan bir çok kiþiyle tanýþmýþtým. Bunlar, TV'de veya edebiyat kitaplarýnda rastladýðýmýz türden insanlar deðillerdi. Orta sýnýfa ait ailelerin iyi diyebileceðim çocuklarýydýlar. Uyuþturucu aldýklarý zaman kendilerini olduklarýndan çok daha güçlü hissediyorlardý. 20'li ve 30'lu yaþlarýma geldiðimde ise bu kez alkol baðýmlýlarýyla tanýþtým. Bunlar da kalben iyi insanlardý ama hayatlarýný tüketen alkolün esiri olmuþlardý. Baðýmlýlarda dikkatimi çeken þey, içtikleri veya kullandýklarý þeyin onlara daima akmasýný istemeleriydi. Bu onlarýn hayattaki mevcudiyetleri için çok önemliydi. Sabahlarý yataktan kalktýklarýnda ilk düþünceleri o günkü ihtiyaçlarýný nasýl temin edebilecekleriydi. Günleri uyuþturucu veya alkolle geçiyordu. 39 Uyuþturucu ve alkol baðýmlýlarýnda dikkat çeken bir baþka þey ise bunun için hayatlarýndaki her þeyi feda edebilecekleriydi. Kariyerleri, eðitimleri veya iliþkileri için büyük planlarý olabilirdi ama tüm bunlarý artýk feda etmiþlerdi. Artýk afyondan bile daha etkili bir uyuþturucu var: Televizyon. Bir çok uyuþturucu ne de olsa doðal bir maddenin damýtýlmýþ konsantresidir. Örneðin: Penicilin küften, afyon da haþhaþtan elde edilir. Týpký bunun gibi, televizyon da gerçek hayattan damýtýlarak elde edilen bir uyuþturucuya benzer.. Ýnsanlar hayatlarýnýn en büyük bölümünü TV karþýsýnda geçirmekteler. Dünyanýn nasýl bir yer olduðunu, politikacýlarýnýn davranýþlarýný, gerçeðin ne olduðunu TV'den kendilerine aktarýlan kadarýyla bilirler. Halbuki TV'nin içeriði birkaç þirket tarafýndan belirlenir. Ýnsanlarýn çoðunun hayatlarýyla ilgili piþmanlýklarý, baþardýklarý þeylerle ilgili deðil, baþaramadýklarý þeylerle, asla eriþemedikleri hayalleriyle, arzu ettikleri halde iyi bir anata, arkadaþ veya sevgili olamadýklarýyla ilgili olur hep. Kültürümüz haftanýn düzinelerce saatinde TV'nin önüne oturmamýz için bizi cesaretlendirir ve yýlda binlerce saatimizi bu kutuya harcadýðýmýz için de hayatýmýzýn týpký bir kum gibi elimizden kayýp gittiðinin de farkýna varmayýz. Gelecek AY: "Kutularýn Ýçinde Yaþamak" baþlýðýyla konumuza devam edeceðiz. 40 SEVGÝ DÜNYASI 4. Uluslararasý UFO ve Yeniçað Kongresi’nden Ýzlenimler Rengin Özer Sevgili Okurlarýmýz, Bu sayýmýzda sizlere 13-14 Haziran 2009 tarihlerinde yapýlan "4.Uluslararasý UFO ve Yeniçað Kongresi" konuþmacýlarýndan çok þaþýrtýcý, çok ilgi çekici ve sýradýþý bulduðumuz bir UFO araþtýrmacýsýndan; gazeteci ve TV programcýsý Jaime Maussan 'dan söz edecek ve bizleri þaþýrtan görüntüleri anlatacaðýz. SEVGÝ DÜNYASI Jaime Maussan kimdir: Tam adý Jose Jaime Maussan Flota'dýr. Meksikada 1953 yýlýnda doðdu. Ülkesinde üniversiteyi bitirdiktan sonra ABD'de, Miami Üniversitesinden Radyo ve Televizyonculuk dalýnda master derecesi aldý. 40 yýlý aþkýn bir süredir UFO'lar, Dünya Dýþý Zeki Yaþam, Ekin Çemberleri, Uzaylýlar konularýný araþtýrdý. Birçok deðiþik ülkede bu konularda konferanslar verdi. Yine bu konularda hem ülkesinde hem de dünyanýn önde gelen yayýn kuruluþlarýna ait televizyonlarda çok sayýda belgeselleri yayýnlandý. Bizim eriþebildiðimiz kadarý ile,ulusal ve uluslar arasý kuruluþlardan aldýðý 27 adet ödülün sahibi. Maussan ve ekibinin elinde bulunan materyal ve video arþivi dünyada baþka hiçbir kuruluþun elinde yok. (Buna resmi kurumlar da dahil ) Bütün resim ve videolarýn büyük bir titizlikle, ciddi laboratuar ve uzmanlarca incelendiði ve bundan sonra gerçek kabul edildiði özellikle belirtiliyor. Konferansta önce UFO'lar ve UFO gözlemlerinden söz etti. .Daha sonra Dünya Dýþý zeki varlýklardan ve bunlarýn 41 dünyayý ziyaret edip etmediklerinden bahsetti. Son olarak da ekin çemberlerini anlattý. Jaime Maussan'ýn anlattýðý her þey görüntülerin açýklanmasý þeklinde idi. UFO'lar muhtelif þekillerde olabiliyor. Disk veya hepimizin aþina olduðu tabak biçiminden baþka biçimde UFO'larla ilgili bir çok gözlem yapýlmýþ. Üçgen biçiminde olaný bile var. Jaime organik olabileceðini düþündürecek biçimde hareketli UFO görüntülerini bize gösterdi. 1991 yýlýnda Meksika'da yaþanan ve yüzbinlerce kiþi tarafýndan gözlemlenen UFO'lar, bir dönüm noktasý teþkil ediyor.Artýk her þey ortada. Jaime de þöyle dedi: "Artýk her yerde bir þeyler oluyor. Gözlem yaptýðýný söyleyenlere, video kamera kullanmalarýný ve kanýtlamalarýný söylüyordum. Onlar da kullandý ve bana getirdiler. Öyle çok ki, sanýrým kimsede bu kadarý yoktur. Fenomen artýk dünya çapýnda. Artýk her þey kanýtlandý. Elimizde her þekilde kabul edilen resmi kanýtlar var." "NASA her þeyi biliyor ama hep sakladýlar.Mesela Uzay Mekiði 42 Atlantis bir türlü dünyaya dönemiyordu, çünkü bir obje yolunu týkamýþtý. Olay video kaydýnda açýkça görülüyor. Ama bu ABD TV'lerinde baþka þekilde açýklandý. "Bir cisim"diyorlar, bir türlü UFO diyemiyorlar. Astronotlar da açýklayamýyor. Ýzin yok. Basýn toplantýsýnda henüz dünyaya iniþ yapmýþ olan astronot, ancak "Birþey oldu" diyebildi sonra bayýldý. Ne olmuþtu? Ne gördüler?" "Benzer olaylar 9 Haziran 2006 da, 22 Ekim 2006'da da oldu fakat açýklama yapmalarýna izin verilmedi. ABD ve Rus astronotlarýn beraberce görevli olduðu mekikte bu olaylar oldu, ayný UFO her seferinde gelerek astronotlarý gözledi. Bize bir uyarý yapýlýyor. "Uzayý istediðiniz gibi kullanamazsýnýz" deniyor. Kulak versek iyi olur. Onlar sürekli takipteler, bizim ne yaptýðýmýzý biliyorlar. Örneðin, Hubble tamir edilirken de gelip gözlüyorlar. Uzayda bir þeyler deðiþiyor. Çok sýký takipteler. Ýnsanoðlu artýk savaþ amacý ile uzayý kullanamýyacak. Astronotlar ve diðer personel hiç konuþamýyor ama biliyorlar." Jaime bize Meksika'da filolar halinda gözlemlenen ve görüntülenen UFO'larý seyrettirdi. Sanki gösteri yaptýlar, geometrik þekiller meydana getirdiler, yüzlerce disk vardý. Bunlar dendiði gibi balon filan deðildi, gayet sistemli ve muntazam þekilde, birlikte hareket ettiler. Artýk sadece gece deðil gündüz de kendilerini gösteriyorlar. SEVGÝ DÜNYASI Rusya'da, Slovakya'da ayný günde görüldüler, hattâ polis videoya çekmiþ. Artýk her yerde görülüyorlar. Geliyor, gözlem için aþaðý yaklaþýyor sonra gidiyorlar. Rusyada çekilen ve okula gitmeðe hazýrlanan çocuðunu kaydeden bir babanýn fark etmeden kaydettiði disk, evin bahçesindeki aðaca kadar yaklaþýyor, sonra bir anda yükseliyor. Artýk uçaklara da çok yakýn bir mesafeye kadar yaklaþýyorlar. 2006 yýlýnda; 8 Haz, 5 Temmuz, 7 Aðustos, (bu UFO uçaða çarpmýþ, gövdedeki çökük çok barizdi) 11 Aðustos Mexico City'de uçakla yakýn temasta. The Big Wave; (Büyük Dalga) 2007 den bugüne her taraftalar. Ýtalyada, bir hafta sonra Fransada görülüyorlar, ayný cisme benziyor. Gün boyu gözlemleniyor. Bir çeþit test uçuþu ya da antrenman gibi. 29 Temmuzda Urzi Milanoda çok net olarak kaydediyor. Sanki görülmek ve kayda alýnmak istiyorlar. Costarica ve Bogotada gözlemler TV'de gösteriliyor. Meksikada Mayýs 2009'da alýnan görüntüler. Gerçek olduklarýna eminim. 2009'da sanki daha da sýklaþýyor. 6 Nisan Moskova'da puro þeklinde bir UFO görülüyor. Nisan'da Arizona'da iniþe geçen bir uçaðýn sanki yolundan çekiliyor ve sonra tekrar ortaya çýkýyor. 22 Mayýs Moskova herkes görüyor ve güvenlik kamerasý kaydediyor. SEVGÝ DÜNYASI 43 Bütün bunlar ne demek? Jaime diyor ki : "Deðiþim zamaný geldi, bize kendilerini gösteriyorlar, anlýyalým ve hazýrlanalým. Ýletiþim kuralým. Yakýnda bir gün dünya dýþý varlýklarý göreceðiz ve evreni anlýyacaðýz. Bundan hiç þüphem yok." þaþýrtýcý hatta þok edici UFO ve dünya dýþý yaratýk videolarý sundu. Bazýlarýnýn dünyada ilk kez bu kongrede topluma sunulduðunu belirtti. Sade dünyadan deðil uzay istasyonundan ve uzay mekiklerinden alýnmýþ fotoðraf ve videolar gösterdi. Bu olaylarla ilgili videolar konferansta gösterildi. www.siriusufo.org sitesinde henüz mevcut deðil ama yakýnda siz de izleyebilecksiniz. Son zamanlarda UFO ziyaretlerinin çok sýklaþtýðýný, bunlarýn bir mesaj olduðunu, adetâ insanlar tarafýndan görülmek istercesine hareket ettiklerini belirtti ve önemli bir olayýn da her yýl tekrarlanan "Ekin þekilleri" olduðunu anlattý. Gazeteci, yazar,dünyaca ünlü UFO araþtýrmacýsý Jaime Maussan bizlere KANALLIÐIN MEKANÝKLERÝ ÜZERÝNE ARKTURUSLULAR SEVGÝ DÜNYASI Sal Rachele kanallýðý tarafýndan alýnmýþtýr 16 Eylül 2004 Sevgili dostlar, Biz Arkturuslularýz. Bu kanal vasýtasý ile üçüncü kez konuþuyoruz ve bunu yapmak bizim için büyük zevk. Bugün, kanallýðýn doðasý ve kanal olarak alýnan mesajlarýn hem stil hem de doðruluk olarak neden bu kadar çeþitli olduðu üzerine konuþmak istiyoruz. Bugün dünyanýzda çok çeþitli olan bir çok kanal mesajý vardýr, ve bunun bir nedeni vardýr. Kanal mesajlarýný alýrken ve okurken, ayýrt etmeyi kullanma gereksinimini yeterince vurgulayamayýz. Bunun nedeni nedir ? Çoðu kanallar öðrencilerine ve insanlara yararlý bilgi sunmak isterler. Öyleyse sorun nedir ? Bu konunun ilk bölümü, bir süredir spiritüel bir yolda olanlarýnýz için çok aþikar olmalýdýr. Bilgi, yazýlý lisan veya konuþulan sözcükler aracýlýðý ile ifade edildiði zaman, çevrinin bir çok katmanýndan ve seviyesinden geçer. Basitlik amacýyla, bitiþ hattýnda baþlayacaðýz ve baþlangýç noktasýna doðru geriye gideceðiz. Okumakta olduðunuz gibi bir kanallýðýn bitmiþ ürünü, bir sayfaya yazýlmýþ sözcüklerdir veya bir kiþinin söylediði 45 sözcüklerdir veya kaset kaydýdýr. Bazý durumlarda, kiþisel olarak bir kanallýk seansýnda hazýr bulunma ayrýcalýðýna sahip olabilirsiniz, ve bunu yaptýðýnýzda, kanalýn hareketlerini, tavýrlarýný, yüz ifadelerini ve sözcüklerdeki yükselip alçalmayý da görürsünüz. Bu, basit bir kaset veya yazýlý formattan daha üstün bir araçtýr, ancak böyle olsa bile, çeviri zorluklarý oradadýr. Böylece, "bozulmanýn/çarpýtma"nýn ilk seviyesi, sözcüklerdeki ve cümlelerdeki asýl anlamýn nakledilmesidir. Bir an için, kanallýðýn 100 % doðru olduðunu ve kanalýn, bilginin kaynaðýnýn niyetini ve anlamýný kendi bütünlüðüne sadýk kalarak kopyaladýðýný/yeniden oluþturduðunu kabul edelim. "Pekala, bu çok iyi" dersiniz. Ama bir dakika bekleyin. Bugün ve çaðda, konuþmalara kaçýnýlmaz þekilde giren popüler "výzýltý" sözcükler için hepimiz ayný tam fikirlere ve kavramlara sahip deðiliz. Örneðin, kanalýn aþaðýdakini getirdiðini farzedin : "Selamlar, sevgililer, sizinkinin ötesindeki dünyanýn muhteþem bilgisini getiriyoruz." Okey, yeterince uygun görünüyor. Ancak burada göz önüne alýnacak bir çok nokta var. Varlýklar "muhteþem bilgi" ile neyi kastediyorlar ? Kendi realite boyutlarý ile ilgili spiritüel içgörüden yoksun gerçekleri ve figürleri mi veriyorlar ? Veya belki de spiritüel içgörüleri vardýr, ama bunu baþkalarý ile etkili bir þekilde paylaþ- 46 maktan yoksunlar. Ve "sizinkinin ötesindeki dünya" ne anlama geliyor ? Bununla ne demek istiyorlar ? Iþýldayan Bir'in Evreninin yüksek bir boyutundan mý geliyorlar, yoksa astral alemde mi asýlý kalmýþlar ? Bu önemlidir, çünkü astral alem, idrak eden ruh için, güvenilir bir bilgi kaynaðý olarak, güvenilmezdir. Mesajýn sözcüklerinden daha önemli olan þey titreþimdir, veya mesajýn enerji seviyesidir. Bazen kanal mesajýn yoðunluðunu ve niyetini oldukça iyi aktarabilir ; baþka zamanlar enerji, kanalýn kendi aurasýnda veya titreþim alanýnda kaybolur. Eðer sayýsýz kanallýkta hazýr bulunduysanýz, bazý kanallar sizi uyuturken, diðerlerinin merakýnýzý canlandýrdýðýný þüphesiz not etmiþsinizdir. Sonra, kanalýn ve varlýðýn sizi derin þekillerde heyecanlandýrdýðý ve uyandýrdýðý nadir durumlar vardýr. Yukarýda sözü edilen her bir durumda, sözcükler tamamen ayný olabilir. Öyleyse fark nedir ? Varlýðýn ve kanalýn titreþim seviyesidir. Eðer varlýðýn çok ince titreþimi varsa, ama kanalýn kendi enerji bedeni aðýr þekilde tahrif edilmiþ ise, mesajýn büyük bir kýsmý kaybolur. Diðer taraftan, kanal mükemmel bir gün geçiriyor olabilir, ancak varlýk fikirleri berrak þekilde taþýyamýyor olabilir. Mükemmel bir Evren'de (sahip olduðumuz, ancak Dünya planýnda SEVGÝ DÜNYASI geniþ ölçüde tezahür etmemiþ) kanal ve varlýk birbirine mükemmel þekilde uyar ve mesaj ve haberci, iki varlýk arasýndaki iliþkinin en iyi kullanýldýðý bir þekilde harmanlanýr, etkileþir. Ama, üzücü þekilde, her zaman durum böyle deðildir. Neden? Çoðu zaman sevgililer, bu, varlýðýn veya varlýklarýn kusurudur, ve tamamýyla kanalýn kusuru deðildir. Bazý varlýklar kendi düþüþ noktalarýna dek coþkulu ve heveslidir. Gezegeninizin insanlarýna kendi bilgeliklerini ifade etmeyi çok fazla isterler ve sözcüleri olacak istekli bir alýcýyý bulmak için hemen hemen umutsuzdurlar. Belki kanal, çok ayýrt edici deðildir, aniden baþýnda mesajlar iþitmeye baþlar veya bir varlýðýn vizyonlarýný görür ya da bir varlýðýn enerjisini hisseder. Kanal varlýðýn her söylediðine inanabilir. "Pekala, ben sevginin ve ýþýðýn bininci boyutundan büyük bir üstadým ve mücadele eden insanlýk için tüm yanýtlara sahibim." diyerek varlýk övünür. Kanal, "Oh, iyi. Tüm yanýtlara sahipsin. Dünyaya anlatmalýyým" diyerek yanýtlayabilir. Kanal, varlýðýn ancak astral planýn orta bölgelerinde titreþtiðini bilmez ve sözcükler gösteriþli ve yumuþak görünebilirken, titreþim düþer ve dersler için gelen insanlar, hemen hemen aktarýlan faydalý enerjisi olmayan, bu mükemmel - seslerle ifade edilen cümleleri tekrarlayarak etrafta dolaþýr. Sonra kanal ve öðrenciler yaþamlarýnýn neden daha iyiye gitmediðini ve her SEVGÝ DÜNYASI kanallýk seansýndan sonra neden tükenmiþ hissettiklerini merak ederler. Bu noktada, bu tartýþmanýn gerçek önemli noktasýna deðinmek istiyoruz ego ve Ruhun nasýl ayýrt edileceði. Kanal mesajlarýndaki en büyük problem, saf Ruh alemleri ile ego alemleri yani, Dünya planý ile alt astral planlar arasýnda devam eden filtreleme seviyesi ile ilgilidir. Bu mesaj dahil, her mesaj, varlýðýn ve kanalýn Ruhlarýndan, kanalýn zihin ve kalbinin katmanlarý vasýtasý ile aþaðýya aktarýlmalýdýr, sonra kanalýn aðzýndan (veya kaleminden) çýkmalýdýr. Son varýþ yerine kadar ne kadarý yolda kaybolur ? Bu, kanalda (ve üzücü olarak, çoðu durumlarda, varlýkta) ne kadar ego tahrifatý/çarpýtmasýnýn var olduðuna baðlýdýr. Bizim durumumuzda (lütfen buna körü körüne inanmayýn), biz, Arkturuslular, Dünyasal anlamda egolarýmýzýn neredeyse mevcut - olmadýðý bir anlayýþ seviyesine eriþtik. Hala bir dereceye kadar bireyselliðe sahibiz, ancak çok kuvvetli odaðýmýz, tüm yaþam ile kendi Birliklerinin daha büyük anlayýþýna tekamül etmeleri için insanlýða (ve diðer dünyalara) yardýmcý olmak üzerinedir. Böylece, eðer mütevazý itirafý baðýþlarsanýz, mesajdaki (eðer varsa) tahrifatýn çoðu kanalda kalacaktýr. Kanal için iyi bir sözcük koyacaðýz (ve yine, sorgulamadan buna inanmayýn). Onun en yüksek bütünlükte olduðuna ve minimum tahrifattan emin olmak için zihnine gelen sözcükleri dikkatle elediðine inanýyoruz. 47 Mütevazý fikrimizde, bu kanallýk oldukça doðru ve bilgilendiricidir. Ama, LÜTFEN hemen olduðu gibi kabul etmeyin. TÜM kanal mesajlarýnda yapmanýz gerektiði gibi, teste tabi tutun. Bilginin kaynaðý olduðunu iddia eden varlýklarýn veya kanalýn isminin nasýl olduðuna önem vermem. Her þeyden çok, çeliþkili bilgiler ile bir çok Baþmelek Mikailler vardýr. Gerçek Baþmelek Mikail lütfen ayaða kalkar mý ? (veya uçup gelir mi ?). Bu, bazý iyi "Mikail" kanallýklarýnýn olmadýðýný söylemek için deðildir. Sadece LÜTFEN ayýrt ediþi kullanýn. Öyleyse, mesajdaki Ruhun ve egonun seviyesini tayin etmek için turnusol testine geri dönelim. Ýþte : (1) Mesaj ne diyor ? Birliði, iyiliði, kendini güçlendirmeyi, sevgiyi, þefkati ve ruhun büyümesini teþvik ediyor mu ? (2) Mesajýn enerjisi nedir ? Yükseltici, enerjilendirici, geniþletici hissettiriyor mu ? (3) Okuyucu, kendi yolunda gerçekten ona yardýmcý olduðunu hissediyor mu ? Kendimin ve bir çok veçhelerimin (okuyucu) daha çok farkýnda olmama yardým ediyor mu ? (4) Mesajýn arkasýnda gizli bir gündem var mý ? Korkuya neden oluyor mu ? Kanal için maksimum kazanç/yarar saðlamak için mi dizayn edilmiþ ? Gereksiz þekilde kanalý methediyor mu ? (5) Mesaj özgürce ve aþýrý sýnýrlamalar olmadan mý verilmiþ ? Eðer malzeme için para alýnýyorsa, bu makul bir tutar mýdýr ? Kanal, insanlara yardýmcý olmak için zaman mý harcý- 48 SEVGÝ DÜNYASI yor, yoksa kanalýn hizmetleri için bir satýþ reklamý gibi mi hissettiriyor ? (6) Kanalýn yaþamýndan ne haber ? Söylediklerini hayatýnda uyguluyor mu ? Kanalýn, günlük yaþamda baþkalarý ile sevgi dolu etkileþimi/iletiþimi var mý ? Kanal göreli olarak saðlýklý mý ya da saðlýklý bir yaþam tarzýný yaþamaya çalýþýyor mu ? Kanalýn kiþisel felsefesi nedir ? kýrýklýðýna uðradýysanýz, kanalý ve varlýðý kutsayýn. Onlar için en hayýrlýsýný dileyin. Onlara ne kadar çok sevgi gönderirseniz, olasý olarak o kadar çok karþýlýk verirler. Öðretirken nasýl daha fazla þefkatli olunacaðýný öðrenmek onlarýn dersi olabilir. Onlarý iyileþme ve iletiþimlerinin kalitesini yükseltme fýrsatýndan yoksun býrakmayýn. Madde (6) biraz basmakalýp görünebilir, ama geri kalanlar bunun çok gerçek bir sorun olduðunu temin ediyor. Yükselmiþ üstatlardan, sevgi ve kardeþlik mesajlarýna kanallýk yaptýðýný öne süren bir kanal var (ismini vermeyeceðiz), bu kanal ve takipçileri yýllarca silah stokçuluðu yaptýlar ve doðruluktan uzak politik felsefeyi kucakladýlar. Bu kanalýn inançlarýný yargýlamýyoruz, ama mesajlar ve mesajcýnýn yaþamý arasýndaki zýtlýðý/çeliþkiyi ciddi þekilde sorguluyoruz. Kanalýn kiþisel korkularý spiritüel çalýþmasýnýn yoluna mý çýkýyor ? Bu yargýlamak için deðildir, ayýrt etmeniz içindir. Bunun çok önemli bir mesaj olduðunu düþünüyoruz ve bunu yayýnlamaya istekli olduðu için kanalýmýza minnettarýz. Bizler Arkturuslularýz. Yakýn gelecekte yine geleceðiz. Ýsa, "Düþmanlarýný sev" dedi. Bu noktayý tekrarlýyoruz. Ýnþa etmeye çalýþtýklarýnýzý yýkanlarý kutsayýn ve þifa enerjisi gönderin. Eðer özel bir kanal veya öðretiden hayal Þimdilik, HEPÝNÝZÝN yükseltilmenizi, sevgi dolu olmanýzý ve Sonsuz Iþýldayan Bir'in sevgi dolu kollarýna verilmenizi diliyoruz. Sizi seviyoruz. “Lütfen Yeni Yýlda Aboneliðinizi Yenilemeyi Unutmayýnýz!..” Deðerli Okuyucularýmýz Sevgi Dünyasý Dergimiz Haziran 2007 tarihinden baþlamak üzere yalnýzca abonelerimize ulaþmaktadýr. Bizlerle olmaya devam etmek istiyorsanýz, Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul adresine mektupla veya Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri: Kazým Erdemoðlu’na (0212) 252 85 85 no’lu telefonla, (0212) 249 18 28 no’lu faxla abone adresinizi bildirmenizi rica ederiz. En içten sevgilerimizle Sevgi Dünyasý Adý, Soyadý: Adres: Posta Kodu: Ýlçe: Ýl: Tel: Abone ücreti: ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... Yurt içi (40 YTL) ................ Yurt dýþý (50 YTL) ................ Posta Çeki No: 385999 (Sevgi Yayýnlarý)
Benzer belgeler
2009 Temmuz Sayı - xn--sevgiyaynlar
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Özenç Kayserilioðlu
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Hale Ürkmezgil
2009 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Özenç Kayserilioðlu
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Hale Ürkmezgil