Taekwon-Do Mevlana
Transkript
Taekwon-Do Mevlana
Deutschland Österrich Holland Belgien Luxemburg Frankreich Monatliche Kultur, Kunst u. Informations-Zeitung Jahr/Yýl: 2 Ausgabe/Sayý:17 1 September 02 1,50 E England 1,20 GBR 1,60 E Danemark 14,- DKR 1,75 E Norwegen 14 NKR 1,50 E Schweden 17 SEK 1,50 E Schweiz 2,8 CHF 1,50 E Ausgabe:17 1,50 Є ALMANYA VE TÜRKÝYE SEÇÝME KÝLÝTLENDÝ 3 Kasým Türkiye’ye neler getirecek? 3 Kasým ‘Yüzyýlýn seli’ Schröder’i kurtaracak mý? Bütün Almanya da hala sel þokunu yaþýnýrken, sellerin açtýðý zarar ve yarattýðý yýkýmýn sebep ve sonuçlarý üzerinde de tartýþmalar sürerken, kamuoyunda sorulan en önemli sorularýn baþýnda sel felaketinin Baþbakan Schröder’e 22 Eylül 2002 de yapýlacak Federalparlamento seçimlerinde yarayýp yaramayacaðý. Daha doðrusu ne kadar yarayacaðýdýr. Sayfa 3’de “Berlin bir kadýn kenti olacak!” Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK) Baþkaný DERVÝÞ GÜNDAY: P DS’in Berlin’deki aday listesinin ilk beþi kadýnlardan oluþuyor. Beþinci sýrada seçime giren Evrim Helin Baba’yla PDS’in seçim politikalarý, Gysi’nin istifasý ile yaþanan son geliþmeler ve kadýn sorunlarý üzerine sohbet ettik. Sayfa 4’de Türk Dünyasý Müzik Topluluðu: “Biz gönül adamýyýz” Sayfa 11’de Ankara Kürtçe için model arýyor T ürkiye; anadilde yayýn reformunun ardýndan uygulamaya dönük düzenlemeler için AB ülkelerindeki modelleri mercek altýna aldý. AB üyelerinin “azýnlýk ve kültürel haklar‘‘ konularýndaki yaklaþým farklýlýklarý nedeniyle Ankara, öncelikle kendisine yakýn gördüðü Fransa modeline yöneldi. Fransa‘daki gibi özel yayýna onay çýkmasý durumunda RTÜK, anadilde yayýn için baþvuran kuruluþlar ile ulusal birliðe aykýrý yayýn yapýlmamasýný güvenceye alacak sözleþme imzalayacak. Sayfa 5’de “AB demek, bizim yüz yýldýr yüzümüzü döndüðümüz batý standartlarý demektir.” Sayfa 5’de Alman gençleri geleceðe daha iyimser bakýyor B erlin‘de açýklanan 14. Shell Gençlik Raporu, Alman gençlerinin dünyadaki onca krize ve hiç de parlak olmayan istihdam piyasasýna raðmen iyimser baktýklarýný ortaya koydu. Toplumsal yöneliþleri de deðiþen Alman gençler arasýnda geleneksel deðerlerin de önem kazanmaya baþladýðý raporda belirtildi. Taekwon-Do T aekwon-Do; Mantýðýn döðüþ sanatý olarak tabir edebileceðimiz Taekwon-Do, kelime olarak. el ve ayakla yapýlan vuruþlarýn ilmi, felsefesi anlamýna gelir. Bunu þöyle açýklayabiliriz. TAE. Ayak vuruþlarý, KWON: el vuruþlarý Do. ise bu döðüþ sanatýný tatbiki esnasýndaki izlenilecek yolun ve döðüþün felsefesi deðerlerinin genel adýdýr. Sayfa 19’da Basketbol Tarihinin Kilometre Taþlarý 1 Mevlana Kötü hava deðil, iklim deðiþikliði K ötü hava her zaman vardý‘ cümlesi anlamsýz ve sadece havanýn bu hale gelmesine karþý hiçbir önlem almak istemeyenlerin, hiçbir fedakarlýða yanaþmayanlarýn itirazý. Burada sözkonusu olan ‘kötü hava‘ deðil, iklim! Ýklimdeki deðiþiklik ve uzun vadede bizi bekleyen yaþam koþullarý! Sayfa 17’de Sünnette kivrelik E ski devirlerde bir çocuk sünnet çaðýna geldi mi ve ana baba da çocuklarýný sünnet etmeye karar verdiler mi, her þeyden evvel çocuða Schröder Türk iþadamlarýyla görüþtü M evlâna 30 Eylül 1207 yýlýnda bugün Afganistan sýnýrlarý içerisinde yer alan Horasan Ülkesi‘nin Belh þehrinde doðmuþtur. Mevlâna‘nýn babasý Belh Þehrinin ileri gelenlerinden olup, saðlýðýnda „Bilginlerin Sultâný“ ünvanýný almýþ olan Hüseyin Hatibî oðlu Bahâeddin Veled‘tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin‘in kýzý Mümine Hatun‘dur. Sayfa 7’de Sayfa 8’de SPOR 904 Basketbol, ilk kez Robert College spor salonunda oynandý. 1921 Kayýtlara geçen ilk resmi basketbol maçý Ýstanbul Caðaloðlu‘nda oynandý. 1927 Ýstanbul Basketbol Ligi kuruldu. 1936 Türk Milli Takýmý, ilk milli maçýnda Yunanistan‘ý 49-12 yendi. Türkiye, Berlin Olimpiyat Oyunlarý‘na katýldý ve oynadýðý maçlarda Þili‘ye 30-16, Mýsýr‘a 33-23 yenilerek ilk turda elendi. Sayfa 19’da Sayfa 3’de Hamdi Özyurt; “Þiirde bir tanrýsallýk olduðuna inanýyorum” seçimleri beklenmedik bir anda geldi ve Türkiye’nin gündemini alt üst etti. Adeta kilitlenen sistem her konuda kýsýr bir döngü yaþarken, seçim heyecaný bir çok çevrenin beklentilerinde umut yarattý. Son ekonomik krizin daha fazla dibe vurmasýný beklemden iþ çevreleri ve sanayiciler bu hükümetin deðiþmesi ve AB ile uyumlu bir yönetime imkan verecek yeni bir iktidar için seçimlere dört elle sarýldý. Sayfa 3’de LEYLÂ ile MECNÛN Sayfa 12’de B erlin’de Türk iþadamlarýyla buluþan Almanya Baþbakaný Schröder, Almanya’daki Türk vatandaþlarý ve iþadamlarýnýn önemine deðindi. Schröder, 22 Eylül genel seçimlerini kazandýktan sonra ülkesindeki yabancýlarýn ve Türk vatandaþlarýnýn sorunlarý üzeirine çalýþmalarýnýn artacaðý mesajýný da verdi. Sayfa 6’da bir KIVRE seçerlerdi. Bu Kivre, akraba arasýndan veya ailenin çok yakýn ve samimi dostlarý arasýndan seçilirdi. Bu seçime karar verilince ve Kirve belli olunca, çocuða yeni sünnet elbiseleri giydirilerek zatin evine götürülür, eli öptürülürdü o da bu olaydan sonra kendisinin çocuða kivre seçildiðini Sayfa 8’de anlardý. Sayý 17 Eylül 2002 www.dem-ajans.de BÝZÝM SAYFA SÜNNETTE KÝRVELÝK E ski devirlerde bir çocuk sünnet çaðýna geldi mi ve ana baba da çocuklarýný sünnet etmeye karar verdiler mi, her þeyden evvel çocuða bir KIVRE seçerlerdi. Bu Kivre, akraba arasýndan veya ailenin çok yakýn ve samimi dostlarý arasýndan seçilirdi. Bu seçime karar verilince ve Kirve belli olunca, çocuða yeni sünnet elbiseleri giydirilerek zatin evine götürülür, eli öptürülürdü o da bu olaydan sonra kendisinin çocuða kivre seçildiðini anlardý. Bu, bazen de taraflar arasýnda daha evvelden görüþülür, konuþulur ve karar altýna alýnýrdý. Bu karardan sonra artýk o zat, ölünceye kadar o çocuðun Kivresidir. Çocuk büyüdüðü, hatta olgunluk çaðlarýnda bile o zata daima Kivre diye hitap ederek ona saygý ve sevgi gösterirdi. Kivrenin ailesi ile olan münasebet ve baðlar daha sýkýlaþtýrýlýr, adeta bir akraba gibi teklifsiz birbirlerinin evlerine gider gelirler, sýk sýk görüþürler, icabýnda birbirlerine yardým eder ve birbirlerini korurlardý. Ýlk hazýrlýk olarak çocuðun giyecekleri hazýrlanýrdý. Bu iþ kirve olan kiþiye aitti . Sünnet olan çocuða bir kirve bulunurdu. Bu genellikle çocuðun babasý evlenirken kim idiyse o kiþi olurdu. Çocukta büyüdükten sonra kendisine kirve olan kiþinin çocuðuna kirve olurdu ve böyle devam ederdi. Kirve çocuðun giyecek ihtiyaçlarýný karþýlardý. Ancak maddi durumu buna uygun deðil ise ihtiyaçlar çocuðun babasý tarafýndan karþýlanýrdý. Daha sonra çocuðun odasý hazýrlanýrdý. Bu iþi çocuðun annesi ve yakýnlarý yaparlardý. Yatak ve yorgan takýmlarý dikilirdi. Þayet sünnet düðünü yemekli olacaksa yemekler hazýrlanýrdý. SÜNNET ve SÜNNET DÜÐÜNLERÝ Diðer taraftan Hitan Cemiyetine (Sünnet Düðünü) davet edilecek kimselerin isimleri bir kaðýt üzerine yazýlarak mahallenin uhucusuna verilir. Uhucu, listede kimlerin isimleri yazýlý ise bunlarýn evlerine, ticarethanelerine gider, selam ve kelamdan sonra bunlarý muayyen gün ve saatler için Sünnet düðününe davet eder ve bahþiþlerini aldýktan sonra ikinci bir davetlinin kapýsýný çalardý. Bir iki gün içinde bu hazýrlýklar da ikmal edilince Sünnet gününün sabahý sünnet çocuðu tepeden týrnaða kadar yeni çamaþýrlar, yeni elbiseler ve ayakkabýlarý giydirilmek suretiyle hazýrlanýrdý. O sýra Kivre de hediyeleriyle gelir ve her Kivre mali durumuna göre çocuða ya bir Tay, ya bir koç ve yahut altýn veya gümüþ bir cep saati gibi hediyeler ve kutu kutu badem þekerleri... Rahet-i Holkumlar getirirlerdi. Bazý hali vakti yerinde Kivreler de bir kaç gün evvel çocuðu alýr, Terziye götürür, elbiselerini kendisi yaptýrýrdý. Sünnet çocuðu, bir taraftan bu hediyelere, bu yeni elbiselere sevinirken, diðer taraftan sünnetin korkusuyla mini mini kalbi durmadan çarpar. Yüzünün alý al, moru mor bu badireden nasýl kurtulacaðým düþünür. Kendine ýssýz köþeler arardý. Bu sýralarda Sünnetçiler gelince, evin havasý büsbütün deðiþir, bilhassa kadýnlar arasýnda heyecan ve gözyaþlarý baþlardý. Sünnetçi bir kahve tepsisi ister, içine usturasýný. bir takým pamuk ve bantlarla beraber kaðýt paketler veya mukavva kutular içindeki sünnet otlarýný, bu tepsinin içine koyduktan ve kollarýný sývadýktan sonra çocuðu getirmelerini aileden ister. Çocuðu babasý veya dayý ve amcasý, titreyen ellerinden tutarak sünnetçinin bulunduðu yere getirdikleri zaman Harem tarafýndaki kadýnlar arasýnda aðlamalar, sýzlamalar, bazen feryat ile tepinmeler baþlar ve iþitilirdi. Kivre, çocuðu bunlarýn ellerinden alarak çocuðu cesaretlendirmek ve sünneti unutturmak için hediyesini çocuða verir. Oda veya sofanýn münasip bir tarafýna konulmuþ olan bir yastýðýn üstüne oturur ve çocuðu okþayarak kucaðýna oturtur, kollarýný bacaklarý arasýndan geçirerek her iki taraf ellerinden tutar. Bu þekilde çocuðun bacaklarý da açýlmýþ olur. Sünnetçi ve yamaðý, çocuðun karþýsýna otururlar, sünnetçi tepsiyi çocuðun bacaklarýnýn hizasýna koyar ve hemen usturayla eline alarak Tekbir getirmeye baþlarlar, orada hazýr bulunanlar da tekbire iþtirak edince, tekbir sesleri evin her tarafýna daðýlýr. Harem tarafýndaki kadýnlar, çocuðun feryadýný iþitmemek için evin en ücra köþelerine girer, kulaklarýný parmaklarýyla týkar ve bir taraftan da gözyaþý dökerlerdi. Tekbirler sona erince bir feryat kopar. Ýþte bu kadar. Yavru sünnet edilmiþ. Yarasý sarýlmýþ ve evvelden hazýr1anmýþ olan sünnet yataðýna yatýrýlmýþtýr. Sonra berber baþý veya Sünnetçi içinde ufak bir et parçasý ve bir kaç damla kan lekesi bulunan tepsiyi eline alarak evvela Kivre ve Babanýn, sonra orada bulunan yakýn davetlilerin önlerine götürürler. Bahþiþ toplamaya baþlar. Nal kadar gümüþ mecidiyeler, on ve beþ kuruþluklar arasýnda bazen gözleri kamaþtýran madeni yüzlükler ve ellilik sari altýnlar ve ufak paralarla tepsi dolar. Sünnetçiler tarafýndan boþaltýlýrdý. Akþama doðru zengin sünnet evlerinde ince saz takýmý çalarken davetliler sýrasýyla gelir, yemek yerler ve beraberlerinde getirdikleri hediyeleri de çocuðun yataðýnýn baþýna býrakýrlardý. Orta halli ve fakir ailelerde ise ancak konu komþu kadýnlarý davet edilir, yer içer eðlenir ve sünnet çocuðunu da eðlendirirlerdi. Çocuk, eli hafif sünnetçiye tesadüf etmiþ ise ertesi gün evin içinde dolaþmaða baþlar. Yok deðilse günlerce, haftalarca yatakta kalýr, kalkmak isterse bacaklarýný açarak ördek misali yayvan yayvan evin içinde dolaþýr dururdu. Sünnet çocuðu, tamam iyileþince karþýlýklý Kivre davetleri yapýlýr ve bu suretle Hitan Cemiyeti (Sünnet düðünü) de sona ermiþ bulunurdu. Ertesi sabah eðlence tekrar baþlardý. Sünnet olacak çocuða banyo yaptýrýlýrdý. Gözlerine sürme çekilirdi. Bu arada çocuðun giyeceði elbiseler bohçalara sarýlýrdý. Öðlene doðru davul zurna eþliðinde gençler gelerek bu bohçalarý ve çocuðu alýp düðün yerine giderler ve burada kýnada olduðu gibi çocuðun bohçalarý oynatýrdý. SÜNNETÇÝLER Kivre seçildikten ve sünnet günü de kararlaþtýrýldýktan sonra, Sýra Sünnetçiye gelirdi. Sünnetçi, ya ailenin Berberi veya Kasabada bu yönden eli hafif diye þöhret kazanmýþ berberlerden birisi ve yahut Usturalarý ve Sünnet otlarý (ilaçlarý) iþinde bulunan Hekbeleri omuzlarýnda þehir þehir, Kasaba Kasaba ve Köy beköy dolaþan saçlý sakallý ve hatta sarýklý meþhur Siirt‘li sünnetçilerden birisi tercihen seçilir ve bunlara gün ve saati hakkýnda mutabýk kalýnýrdý. Esasen sünnetler çok defa ilk baharda ve bazen de yaz aylarýnda yapýldýðýndan Siirtli sünnetçiler, ilk baharda seyahate çýkar bütün doðu illerini dolaþýrlar, boþ hekbeleri altýnlar, mecidiyelerle dolu olarak dönerlerdi. SELÇUKLU’DAN ERKEN OSMANLI DÖNEMÝNE KADIN GÝYSÝSÝNÝN ANA HATLARI T ürk kadýn giysisinin en önemli özelliði, yüzyýllar boyunca ayný geleneksel çizgiyi korumasý ve sokakta giysinin kumaþý dýþýnda kiþilerin maddi gücünü yansýtan veriler taþýmamasýdýr. Kadýnlarýn XII.XIV. yy‘lardaki giysileriyle baþlýklarý konusunda bilgiler; çini, taþ eserler ve minyatürlerdeki betimlemelerden alýnabilir. Selçuklu kadýnlarýnýn ev giysileri gömlek, þalvar ve entariden oluþur. Þalvarlar bol paçalý, entariler uzun bol kollu, yakasýz ve genellikle önden açýktýr. Çoðu kez etek uçlarý, öndeki yýrtmaç veya açýk olan ön kýsým geniþ biyelerle çevrilmiþ, kollarýn üst bölümüne Arap giyim kültürünün bir öðesi olan tiraz denilen bantlar konulmuþtur. Selçuklu kadýnlarý bol entarilerine, bellerine taktýklarý kuþak yada kemerlerle, dizkapaðý ile topuk arasýnda bir uzunluk vermiþlerdir; giyimlerini çeþitli süslerle zenginleþtirirler. Bunlar; diademler, küpeler, inciler, bilezikler, ve ayak bileklerindeki halhallardýr. Büyük Selçuklu devri kadýn giysileri konusunda bilgi veren kaynaklardan biri, Ýran‘ýn önde gelen seramik merkezi olan Rey‘de bulunan, XII.-XIII. yy‘larda perdah tekniðinde yapýlmýþ tabaktýr. Bugün Metropolitan Museum of Art‘da sergilenen bu tabaktaki kadýnýn uzun saçlarý örgülüdür. Baþýnda, inci sýrasý ve alnýn ortasýna rastlayan yerinde yuvarlak taþla süslenmiþ bir diadem vardýr. Kulaðýnda birbiri altýndan sarkan üç halka ile zenginleþtirilmiþ küpe, üzerinde önden açýk bir entari bulunur. Kadýn figürün entarisi, boynundan aþaðýya doðru V biçiminde açýktýr; kollarýnýn üst kýsmýnda þerit vardýr. XIII. yy. baþlarýnda Konya‘da hazýrlanmýþ Varka ve Gülþah (TSMK H 841) adlý aþk romanýndaki minyatürler, Anadolu Selçuklularý devrindeki giysiler açýsýndan önemli bir kaynaktýr. Kadýn ve erkek giysileri arasýndaki ilk göze çarpan ayrým, kadýnlarda görülen inci kolyeler ile incili veya alnýn üstünde tek taþla taçlandýrýlmýþ diademlerdir. Sevgililerin ikisi de ayný boyda entariler giymiþtir; Gülþah‘ta paçalarý geniþ þalvar ve küçük yüzlü ayakkabýlar vardýr; entarisinin yakasý V kesimlidir ve yakasýndan inci dizileri görülür. Baþýnda, alnýn üst bölümünde yapraða benzer bir taþ dikkati çeker. Gülþah gerektiðinde erkek gibi giyinip savaþa gider. Kadýn figürlerin gayet açýk giysilerle betimlendiði ve eðlencelerde kadýnlý-erkekli gruplarýn bir arada bulunduðu; halkýn bazý kervansaraylarda kadýn okuyucularý dinledikleri, danslarýný seyrettikleri düþünülürse, Selçuklu kadýnlarýnýn son derece özgür olduklarý anlaþýlýr. XIII. yy‘ýn ortalarýnda Musul‘da resimlendirilmiþ Kitab el-Tiryak‘ýn saray sahnesinde dönemin kadýn, erkek figürleri bir arada görülür. Ayný yapýtýn 1199‘da yapýlmýþ, Paris Bibliothèque Nationale‘deki baþka bir kopyasýnýn sunuþ sayfasýnda da kadýn figürlerine rastlanýr. Kompozisyonun ortasýndaki baþý taçlý kadýnýn saçlarý örgülüdür ve iki örgünün uçlarý geriye atýlarak düðümlenmiþtir. Kollarý þeritle süslü entarisi önden bele kadar açýktýr ve geniþ parçalý þalvar giymiþtir. Kulaklarýnda inci halka küpeler, boynunda iki sýra altýn kolye dikkati çeker. Sahnenin dört köþesinde uçuþan meleklerin giyimi de aynýdýr; baþlarýnda taç yerine önü taþlý diademler vardýr. XIII. yy‘dan itibaren Anadolu topraklarýnda egemen olan Osmanlýlarda, kadýn, özellikle saray sanatý olan minyatürlerde izlenir. Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) dönemi minyatürlerinde kadýnlar, Eski Anadolu ve Orta Asya geleneklerini sürdürecek þekilde açýk giyimlidir. TSMK R. 989‘da kayýtlý, 1460 civarýnda Edirne‘de minyatürlenen Külliyat-ý Kâtibi, XV. yy. Osmanlý saray kesiminin yaþam biçimini ve dönemin giysilerini sunmasý açýsýndan önemli bir belge niteliðindedir. Yapýtta yer alan Sultanýn Meclisinde Müzisyen Kýzlar‘ýn betimlendiði minyatürde, sultanýn çevresinde içki ve yiyecek sunan hizmetliler, resmi görevliler, kadýnlýerkekli müzisyenler yer alýr. Resmin giysi yönünden en ilgi çekici tarafý kuþkusuz baþlýklarýdýr. Baþka çevrelerde rastlanmayan bu baþlýk, Erken Osmanlý kadýn baþ örtme biçimi hakkýnda olduðu kadar, yapýtýn tarihlenmesi konusunda da ipucu verir. Müzisyen kadýnlardan biri çenk, diðeri tef çalar; kenarda oturan ise ellerini çýrparak tempo tutmaktadýr. Çenk çalan kadýn, arkaya doðru sarkan baþ örtüsünün üzerine külahvari baþlýk giymiþ, alnýnýn üstüne dilimli bir kaþbastý baðlamýþtýr. Tempo tutan hanýmda da ayný tür baþlýk vardýr. Tef çalan müzisyenin baþlýðý yoktur; uçlarý omuzlarýna deðen beyaz örtüsünün üzerine, ortasý dilimli koyu renk kaþbastý baðlamýþtýr. Entarileri küçük yakalý, önden açýk ve bele kadar düðmelidir. Fatih Sultan Mehmed döneminde, Edirne nakkaþhanesinde kopya edilmiþ, 1455-56‘ya tarihlenen Dilsuz-nâme minyatürlerindeki kadýnlarda da ayný tür baþlýklara rastlanýr. Fakat yüzyýlýn sonunda Sultan II. Beyazýd (1481-1512) döneminde hazýrlanan minyatürlerde bu tür kadýn baþlýklarýna rastlanmaz. Ýstanbul‘un alýnmasý, yerleþik düzene geçiþ, imparatorluðun sýnýrlarýnýn geniþlemesi ve ekonomik koþullar, kadýn-erkek dünyasýnýn ayrýlmasýna ve kadýnlarýn sokak giysilerine kurallar konulmasýna neden olmuþtur. [email protected] HATÝCE ELDENÝZ sayfa 2 [email protected] “Euro“cular B iz Avrupa’daki göçmenler, senelik tatilimizi genelde ülkemizde geçirmeyi yeðleriz. Tatil öncesinde baþlar bizim stres. Genelimiz, ki istisnalar var tabi ve bilindiði gibi istisnalar kaideyi bozmaz, önce alýþ-veriþ, daha sonra tatilde giyeceðimiz kýyafetler ve sanki yoklar ülkesine gidiyormuþuz gibi alabildiðince her türlü eþyalarý valizlerimizi týka basa hazýrlarýz. Sonra izin arifesi, saatlerce valizleri paketlemek ile meþgul oluruz. Kozmetik malzemeleri, yazlýklar, deniz ve sahil için gereken diðer malzemeler, çocuklarýn yiyecekleri ne varana kadar, tabi bunlarýn arasýnda eþdosta götürülen hediyeler de dahil, eþyalarý doldurduktan sonra en geç havaalanýnda baþlar aðýrlýklarý kaldýr-indir fasýlasý. Nihayet ülkemize vardýk. „Almancýlar geldi“ deðil artýk „ Euro“cular geldi oluyoruz. Bizleri karþýlayanlar var veya yok, tatilimizi geçireceðimiz yere vardýk veya da otele yerleþtik. Türkiye’de yaþayanlarýn tabiri ile ortalýk „ Euro“ cularla doluydu. Neydi bu hava, neydi bu tafra. En tutucu þehrin göbeðinde neydi bu dekolte giyinmeler, külte külte paralarý çýkarýp içerisinde acemice bir milyon çýkarýp uzatmalar. Uzaktan izliyorum. üzülüyorum. Bunlar benim bildiðim Avrupa’da yaþayan göçmenler mi gerçekten? Aslýnda kendi ülkemize tatile gidiyoruz dememek gerekiyor bir taraftan. Yabancý bir ülkede yabancý ve deðersiz bir varlýk olarak tanýmlanan bir yerde nasýl olurda kendi ülkesi diye tabir edilir. Tek deðerin cebinde taþýdýðýn Eurolar. Avrupa’da yaþayanlar kendi ülkelerine geldiðinde isimleri yok bir lakabý var. „ Euro“ cular, „ frank“cýlar, „dolar“ cýlar ve „ point“ ciler. Onlar sadece bir yabancý para birimi, kültürlü, en zengin, en temiz bir ülkede yaþayanlar olarak göstererek, geldiði sözüm ona kendi ülkesinde yaþayanlarý küçümseyerek, kendi günlük yaþantýsýyla hiç alakasý olmayan yaþam biçimlerini sergiliyor havasýný atýyor. Bu yapýlýrken, Almancýlara „Euro“cu diyenler arkalarýndan da kis kis gülmekten de kendilerini alamýyorlar. Alabildiðince gece hayatýna düþkün, sanki yabancý ülkede her gece bir eðlence merkezinde zaman geçiriyormuþ gibi davranýþlar sergilenmektedir. Aslýnda kendi Ülkesi olmaktan çýkmýþ bu memlekette yaþayanlara ne derece marifetli olduklarýný sergileme dürtüleri içerisine girmelerinden de kendilerini alamýyorlar. Avrupa’da yaþadýklarýný bir ayrýcalýk olarak görerek, Türkiye’de yaþayanlara geliþim olayýnda çok büyük bir fark attýklarýný düþünerek hareket ediyorlar. Avrupa’da ezilmiþliðin, üçüncü sýnýf vatandaþý olarak muamele görmenin ve sahipsizliðin acýsýný, ülkesine gelerek çok varlýklý ve dünyayý satýn alabilecekleri konumunda kendilerini lanse ederek ezilmiþliðin acýsýný çýkartmaya çalýþýyorlar. Çok güzel eðlenebileceklerini, her þeyi alabileceklerini, en iyi kültüre sahip olduklarýný birilerine kanýtlama zorunluluðunu kendilerinde his ederler. Bu nedenledir ki, Alamancýlar, pardon yani „ Eurocular“ kültürlü kültürsüz tabirine maruz kalýr. Ne deniliyor söyle tek tek bir sýralayacak olursak: „ eðlenmesini bilmiyorlar, yemek yemesini bilmiyorlar, konuþmasýný bilmiyorlar, sonradan görmüþ azmýþlar“. Eh bu tür sözler düþtükten sonra dillerden artýk her iki tarafta bir araya gelmeleri imkansýz birer kutup haline gelmiþtir diye düþünüle bilinir.. Ne bir birine bir yaklaþým var, nede aralarýnda bir uzlaþma vardýr. Bir dönemler kendi ülkesi olan yerde yaþayanlarla bir diyalog kurma olayý yok. Arada gecen yýllar nasýl da ayný duygularý, kültürü paylaþan insanlarý birbirinden uzaklaþtýrmýþ, birbirine yabancýlaþtýrmýþ. Konuþtuklarý dilden tutalým, oturuþ-kalkýþ tarzýna kadar birbirinden çok farklý. Uzun yýllar önce buralarda ayrýlýp gitmiþ ve daha önce bulunduðu ortamdan çok uzak olarak baþka bir ortama girmiþ yaþam tarzý tamamen deðiþmiþtir. Buralarý terk edip gittiðinde bu kadar geliþmemiþti. Kimisinin evlerinde býrakýn televizyonu cereyan bile yoktu. Her yýl geldiði tatilde ne kadar geliþmiþ, kültürlü bir ülkede yaþadýðýný anlatmak ile geçiren, ülkesinde kopmuþ Almancý belki daha önce bir yerlere sahip olmamýþtýr. Belki daha önce deðer bulmamýþtýr. Parasý olmamýþtýr. Arabasý olmamýþtýr evi ve tatili olmamýþtýr. Herhangi bir yerde kabul görmemiþtir. Yurtdýþýnda çalýþtýktan sonra bunlarýn hepsine sahip olmuþtur. Ama sadece maddi olarak sahip olmuþtur. Manevi alanda çok kaybý olmuþtur ( acaba mi diye soruyorum kendime, belki de ülkedekilerin kaybý çoktur). Kendi kültürünü yaþatma çabasýna girmiþtir. Memleketine daima yakýn olmak istemiþtir. Daima bir geri dönüsü hesaba katmýþtýr. Sað iken olmasa dahi bir gün ölüsünün o topraklara gömüleceðinin hayalini kurmuþtur. Yaþadýðý ülkenin kültürünü çok sýnýrlý kendisine has ederek, kendisi ile birlikte getirdiði kültürü yaþatmaya çalýþýrken, o kültürün zaman ile geliþtiðini, sosyal iliþkiler, toplumsal deðerlerin çoktan deðiþtiðini ve hýzlý bir þekilde de deðiþmeye geliþmeye devam ettiðinin farkýna varmamýþtýr. Bu durum sadece Türkiye’den ayrýlýp baþka ülkeye giderek yasayanlar için deðil, ülkelerini terk edip baþka yaþam ortamlarýnda yaþamlarýný sürdüren her toplum için geçerlidir. Ülkesini terk edenler kalanlardan daha tutucu, toplumsal deðerlerini, örf ve adetlerini daha çok koruyan kesim olarak yaþarlar. Buna ek olarak yaþadýklarý ülkelerde kendilerine biçilen deðer ve gösterilen saygý olayýnýn yetersizliðinden kaynaklanan eziklik hissi geliþmektedir. Yasadýðý ülkede bir yerlere varamamýþtýr. Varanlar ise parmak ile sayýlacak kadar azdýr. „ orda üçüncü sýnýf muamelesi görüyoruz, buraya gelince bu duyguyu üzerimizde atmak istiyoruz. Burada bir deðer görüyoruz“ demekten kendilerini alamýyorlar. Yurtdýþýnda yaþayan insanlar dört elle kültürlerini korumaya çalýþýrken, Türkiye’de yaþayanlar onlar için bu terimleri doðru görüyorlar. Öyle görülüyor ki, Avrupa’da yaþayan göçmenlerin kendilerine has kendi geliþtirdikleri bir kültüre sahiplerdir, fakat bunun bilincinden deðiller. Aslýnda iki kültür arasýnda kalmýþ deðillerdir. Kendi ürünleri olan kültürlerini alýp isleseler mutlaka çok büyük deðerlere sahip olduklarýný göreceklerdir. DEM® NACHRICHTEN UND WERBEAGENTUR Hack str. 3 70190 Stuttgart Tel: 07113000711/ 12 Fax: 0711 4205003 Hatice Eldeniz Herausgeber/ Geschäftsführerin Þükrü Yýldýz Chefredakteur www.dem-ajans.de [email protected] Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der Anzeigen und Anzeigentexte. Die von Verlag gestalteten Anzeigen sind urheberrechtlich geschützt. Sayý 17 Eylül 2002 HABER www.dem-ajans.de ALMANYA VE TÜRKÝYE SEÇÝME KÝLÝTLENDÝ ‘Yüzyýlýn seli’ Schröder’i kurtaracak mý? B ütün Almanya da hala sel þokunu yaþarken, sellerin açtýðý zarar ve yarattýðý yýkýmýn sebep ve sonuçlarý üzerinde de tartýþmalar sürerken, kamuoyunda sorulan en önemli sorularýn baþýnda sel felaketinin Baþbakan Schröder’e 22 Eylül 2002 de yapýlacak Federal parlamento seçimlerinde yarayýp yaramayacaðý. Daha doðrusu ne kadar yarayacaðý. Özellikle ekonomide ki kötüleþme ve iþsiz sayýsýnda hükümetin vaat ettiði gerilemenin yerine az da olsa yükselmenin görülmesi kamuoyu yoklamalarýnda Sosyaldemokratparti SPD ve Yeþiller den oluþan koalisyon hükümetinin yeniden seçilme þansýný hemen hemen olanaksýz hale getirmiþti. Hýrýstiyandemokrat (CDU), Hýrýstiyansosyal (CSU) ve Liberaldemokratlardan (FDP) oluþan muhalefet kendisini artýk hedefe çok yakýn görüyor, baþbakan adayý Stoiber bir ayaðýný baþbakanlýk konutunda hisseder ve neredeyse seçimlerden sonra kimin hangi görevi üstleneceðini konuþurken, Almanya’nýn doðusunu ve güneyini seller bastý. ‘Yüzyýlýn sel felaketi’ olarak adlandýrýlan ve özellikle de Elbe nehrinin Doðu Almanya’da açtýðý yýkým ve tahribat CDU, CSU ve FDP nin yeniden iktidara gelme umudunu da süpürmüþe benziyor. Baþbakan Schröder’in sel felaketinde aldýðý çabuk ve kararlý tutum, ve de kýsa sürede aldýðý 10 milyara yakýn yardým kararý seçim havasýný bir anda SPD lehine çevirdi. Buna karþýn CDU-CSU adayý Stoiber’in karasýz ve tutarsýz açýklamalarý kamuoyunda zaten varolan ve Stoiberin iþ bitirici olmadýðý ve Schrödere karþý zayýf bir politikacý olduðu yönünde ki önyargýlarý daha da pekiþtirdi ve CDUCSU oylarýnda gerilemeye yol açtý. Böylece Schröder hükümet olmanýn verdiði avantajý da iyi bir þekilde kullanýp, kendisinin nasýl kararlý ve ‘iþ bitiren’ bir baþbakan olduðunu ispatlamýþ oldu. Kamuoyunda Schröder sellerden önce de yüzde 15-20 civarýnda ki açýk bir farkla Stoiber’in önünde götürüyordu, fakat SPD yüzde 34-36 civarýnda ki oy tahmini ile CDU-CSU’nun yüzde 40-41’lere varan oy potansiyelinin çok gerisinde görünüyordu. Böylece uzun bir süreden beri ilk defa Schröder’in popülaritesi partisi SPD’ye de yaramýþa benziyor. Bu sel felaketinin bir baþka açýdan da seçimleri etkilemesi bekleniyor. Sellerden önce cevre sorunlarýný seçim alanlarýnda konuþmak ve bu konuyu iþleyerek seçmenden oy istemek neredeyse ahmaklýk olarak görülüyordu. Bir dönemin kuvvetli Yeþiller hareketini yaratan ve parlamentoya taþýyan Almanlar sanki çevre sorunlarýný toptan unutmuþ ve hatta ekonomik geliþmenin önünde engel olarak görmeye baþlamýþtý. Çevreden sorumlu bakan Jurgen Tritin ile çevre vergisi konusunda alay bile ediliyordu. Tabiat iþte bu umursamazlýðý ve vurdum duymazlýðý aðýr bir þekilde cezalandýrdý. Bu felaket çevre kirliliði sorununu böylece birden bire gündemin ortasýna oturttu. Bu konu ne kadar önem kazanýrsa SPD’nin koalisyon ortaðý Yeþillerin oy oranýnýn da o denli yükselmesi mümkün görünüyor. CDU-CSU kesimin baþbakan adayý Edmund Stoiber bu konuda da zayýf bir pozisyonda. Çünkü oluþturduklarý ‘gölge kabine’ de çevreden sorumlu ve konuyu anlayan hiç kimse yok. Felaketin ardýndan alelacele ve panik içinde baþlatýlan arayýþlar muhalefetin konseptsizliðini ortaya çýkardý. Bu durumun da muhalefetin oylarýnda azalmaya yol açmasý ve yeniden iktidara gelme þansýný düþürmesi bekleniyor. Stoiber gelirse, yeni göçmenlik yasalarý iptal edilecek F akat bütün bu beklenmedik geliþmelere raðmen seçimin sonuçlarýný þimdiden kestirmek zor ve kimin kazanacaðý seller öncesine nazaran daha da belirsiz bir konumda. Burada çok önemli bir noktaya parmak basmakta yarar var. Bu seçimin en önemli tartýþma konularýndan bir tanesi de yabancýlar politikasý. Muhalefetin adayý Stoiber, hükümet tarafýndan çýkarýlan göçmen ve yabancýlarýn Alman toplumuna uyumu yasalarýný reddetmekte, seçimi kazanýrsa bu yasalarý iptal edileceðini söylemektedir. Bu yasal düzenlemeler aksaklýklarý ve eksiklileri barýndýrmakla ve ihtiyacýn gerisinde kalmakla birlikte yabancýlarýn ve göçmenlerin konumunda önemli iyileþtirmeleri de getirdiði tartýþma götürmeyen bir gerçek. Buradan hareketle bütün yabancýlarýn, özellikle de Türkiye’den gelen Türk, Kürt, Alevi ve Sunni insanlarýmýzýn belki de ilk olarak önlerine çýkan demokratik oy hakkýný kullanýp gelecek politikanýn oluþumu üzerinde etki sahibi olmalarý hayati önem taþýmakta. Unutmamak gerekir ki hepimizin ve çocuklarýmýzýn geleceði bu politikalar tarafýndan belirlenmektedir. Kayýtsýz kalmak yabancý düþmanlýðýna yarayacak, 22 Eylül de sandýk baþýna gidip oy hakkýný kullanmak ise demokrasiye ve dostluða hizmet edecektir. 3 Kasým Türkiye’ye neler getirecek? 3 Kasým seçimleri beklenmedik bir anda geldi ve Türkiye’nin gündemini alt üst etti. Adeta kilitlenen sistem her konuda kýsýr bir döngü yaþarken, seçim heyecaný bir çok çevrenin beklentilerinde umut yarattý. Son ekonomik krizin daha fazla dibe vurmasýný beklemeden iþ çevreleri ve sanayiciler bu hükümetin deðiþmesi ve AB ile uyumlu bir yönetime imkan verecek yeni bir iktidar için seçimlere dört elle sarýldý. Diðer yandan iþçi, memur, küçük esnaf dar gelirli halk gruplarý da içinde bulunduklarý yokluk ve sefalete belki çare olur diye 3 Kasýmý dört gözle beklemektedirler. Türkiye’de demokrasi ve deðiþimi isteyen kesimler için 3 Kasým adeta bir tarihi fýrsat olarak karþýlandý. Bütün bu kesimlerin umut baðladýðý 3 Kasým seçimleri bakalým bu umutlarýn gerçekleþmesini saðlayacak mý? 3 Kasýmda seçim isteyen MHP, Türkiye de her kesimin hiç bir beklentisi olmayan tek partin konumunda. MHP bir önceki seçimde savaþ ve þiddet yanlýsý ýrkçý bir propaganda yaparak iktidara gelmiþ; fakat özellikle AB ile uyum yasalarý çerçevesinde gerçekleþen deðiþime engel olamamýþtý. Bir yandan kendi yandaþlarýnýn tepkisini, diðer yandan AB ve Türkiye de ki barýþ ve huzur ortamýndan yana olan tüm kesimlerin sert tepkisini çekti. Ýzlediði uzlaþmaz politikalar ile baþta iþ ve sermaye çevreleri olmak üzere tüm demokrat ve liberal kesimler ile dindar muhafazakarlarýn eleþtirilerine hedef oldu. Ýktidarýn büyük ortaðý DSP ise MHP’den daha acý bir durumla karþýlaþtý ve partide büyük bir daðýlma yaþandý. Ýsmail Cem ve Hüsamettin özkan gibi DSP’nin ve hükümetin en öndeki isimleri 60 yakýn Milletvekili ile DSP’den ayrýlarak Yeni Türkiye Partisi (YTP) adýyla ayrý bir parti kurdular. DSP’de daðýlma süreci hala devam etmekte. Ýktidarýn üçüncü ortaðý ANAP’ta da yaprak dökümü ciddi derecede yaþanmakta. Yaþar Okuyan ve Erkan Mumcu gibi aðýr toplarý Mesut Yýlmaz’a tepkilerinden dolayý ANAP’tan istifa etti. AB’ye girmek için çok çaba sarf eden ANAP Türkiye de yaþanan deðiþim sürecinin oluþmasýnda en çok katkýsý olan parti konumuna raðmen iktidarlarý döneminde ki ekonomik krizin yarattýðý çürümeden o da payýný aldý. Özellikle en çok daðýlma ve çürüme iktidar partilerinde yaþandý. Bu partiler Türkiye’nin bir çok sorununu kilitleyerek çözümsüzlük içine sürüklemelerinden dolayý, 3 Kasýma en kötü moralle giden partiler konumundalar. Demokrasi platformu veya solda birlik arayýþlarý arzu edilen sonuçlarý vermese de, bu konuda ki çaba ve umutlar hala sürmekte. Genel toplumsal eðilimde bu kesimlerin 3 Kasýmda iktidar olmasý arzulanmakta. SP ve AKP ise muhafazakar oylarý paylaþma kavgasý içinde seçime gitmekteler. AKP’nin þu anda þansý daha iyi olsa da, sonucu 3 Kasým belirleyecek. Kürt bölgelerinde birinci parti konumundaki HADEP ise 3 Kasým seçimlerinde Ýktidar ortaðý olabilmek için bir çok ittifak seçeneðini deðerlendirmekte. Ancak HADEP arzuladýðý temel ittifak demokratik kesimler ile yapacaðý ittifaktýr. Özellikle SHP-HADEP-ÖDP ittifaký ile Türkiye’de beklenilen deðiþim ve dönüþüm sürecine katkýda bulunabilecekleri gibi bu ittifakta CHP veya YTP partilerinin olmasý iktidar yolunu da açabilir. Alman gençleri geleceðe daha iyimser bakýyor Berlin‘de açýklanan 14. Shell Gençlik Raporu, Alman gençlerinin dünyadaki onca krize ve hiç de parlak olmayan istihdam piyasasýna raðmen iyimser baktýklarýný ortaya koydu. Toplumsal yöneliþleri de deðiþen Alman gençler arasýnda geleneksel deðerlerin de önem kazanmaya baþladýðý raporda belirtildi. 1 952 yýlýnda Almanya’da savaþ sonrasý gençliðin gelecekle ilgili düþüncelerini, sosyal davranýþlarýný bilimsel açýdan büyüteç altýna alabilmek için, petrol tröstü Shell’in finanse ettiði bir araþtýrma baþlatýlmýþtý. Almanya’nýn önde gelen araþtýrma enstitülerinin gençler arasýnda yaptýðý anketlerle hazýrladýðý 14. Shell Gençlik Raporu Berlin’de açýklandý. 2002 Gençlik Raporu‘nun aðýrlýk noktasýný gençlerin siyasi yaklaþýmlarý ve deðer yargýlarý oluþturuyor. Dünyadaki onca krize ve hiç de parlak olmayan istihdam piyasasýna raðmen, Almanya’daki gençler artýk geleceðe yeniden iyimser bakýyorlar. Shell’in 2002 Gençlik Raporu‘nun ortaya koyduðu en önemli sonuç bu. Almanya’nýn batýsýnda ve doðusunda yaþayan gençlerin eskiden olduðu gibi bugün de yaþama bakýþ açýlarýndan bazý farklýlýklar var. Geleneksel deðerler Ancak deðer yargýlarý pek deðiþmiyor: ‘Dýþ görünüm, yeni teknikler, marka giyim‘ moda. Toplumsal yöneliþleri de deðiþmiþ. Artýk topluma isyan etmek ‘out‘, sadakat ve alýn teri gibi geleneksel deðerler, kariyer yapýp yükselmek ‘in.‘ Araþtýrma ekibinin baþkaný Sosyal Bilimci Klaus Hurrelmann, gençlerin yeni deðerlerini, eski [email protected] sayfa 3 ÞÜKRÜ YILDIZ eflatunî Aziz Nesin, yýllarýn tecrübesinden sonra söyledi. Uydu.... K afam karýþýk... Þimdi ne yazsam diyorum. „Ayda bir çýkan bir gazetede ne yazýla bilinir“ ki diye düþünüyorum. O kadar çok söylenmesi gereken var ki... Ýþte sizin zorluðunuz hangisini yazsam gibi oluyor. AB uyum yasalarýný mý? Seçimi mi? Ýklimi mi? Almanya’daki sel mi? Hangisi öncelikli acaba... Biliyorum herkesin dilinde seçim var. Memlekete eski yeniler, eski eskilere karþý bayrak açmýþlar. 1983’den bu yana bu kadar çok milletvekili transferine þahit olmadýk. Al gülüm ver gülüm. Kimin kimin adamý olduðunu, kimin kimin adamý olacaðýný, kimin hangi siyasetin temsilcisi olduðunu kestirmek ise maþallah kahinlerimize kaldý. Hani onlardan da, bolca var ya memlekette, ben bunlar ne iþe yararlar diye düþünüyordum. Demek bu günler içinmiþ. Ah Derviþ ha, Ecevit’e kazýðý attýrdýnýz da, Cem’e niye bunu yaptýnýz? Aziz Nesin’inin kulaklarý çýnlasýn, þu yüzdelik meselesini fena söylememiþ hani. Yýllarýn tecrübesinden sonra söyledi. Uydu.... Ben düþünüyorum da, kimin ne istediðini bilen var mý acaba... Yada kimin ne yapacaðýný bilen... Siz hiç bir memlekete bu kadar hýzlý parti deðiþtiren ve ayný hýzla yasa çýkaran bir meclis gördünüz mü?... Maþallahý var bizimkilerin, iyisini de, kötüsünü de çok hýzlý yapýyorlar. Ya hero, ya mero... Sel geldi, iþ deðiþti... Almanya’da havalar baþka... Demokrasicilik iyi gidiyor. SPD’ye, seçimlerde kaybedeceði gözüyle bakýlýrken, Allah yardýmýna koþuyor. Binlerce insanýn evsin barksýz kalmasýyla rakibine gol atýyor. Seli gören akýllýlar, Schöreder’de toplanýyor. Þans yýldýzý parlýyor. Aman toplansýn, gelen gideni aratýr derler. Ne olur ne olmaz bu adam kalsýn ... Oyumu bendemi Schöreder’e versem... Edmund Stoiber ise yabancý düþmanlýðýndan medet umuyor. Zaferine kesin gözüyle bakýldýðý günlerde açýklamýþtý. Bavyera Ýç Ýþleri bakanýný seçimlerden sonra Federal Hükümetin Ýç Ýþleri Bakaný yapacakmýþ. Yabancýlara karþý tutumuyla tanýnan Berkstein’ýn Ýç Ýþleri Bakanlýðýnýn Almanya’da yaþayan yabancýlar için ne anlama geldiðini anlatmanýn bir gereði yok sanýyorum. 350 bin Alman vatandaþlýðýna geçmiþ yurtdaþýmýz var. Bunlarýn bu seçimde rollerini doðru oynamalarý gerekmekte. Kendilerinin geleceðiyle ilgili konularda daha hassas davranmalarýlar. Türkiye’deki seçimler’den daha çok bizi etkileyecek buradaki seçimlere ilgilerini atýrmalýlar. DEM Bu sayýmýz tam seyar bir þekilde hazýrlandý. Arkadaþlarýn çoðu izindeydi. Yazýlarýný tatil yaptýklarý yerden gönderdiler. Kimileri tembellik yapýp geri döndüklerinde ve son günde yetiþtirdiler. Neyseki izin dönemi kapanýyor ve gelecek sayýmýzda tam kadro iþ baþýnda olacaðýz. Gecen sayýmýzdan itibaren tüm Avrupa ülkelerinde daðýtýma girdik. Bunun sevincini sizlerle paylaþýyoruz. Geçen sayýmýzdan itibaren gazetmizin fiaytýnda yeni düzenlemeye gittik ve 1,50 Euro olarak belirledik. Aylýk bir gazete için fiyat azdý. Daðýtým þirketi ve bayilerden gelen itiraz üzerine bu düzenlemeyi yaptýk. Anlayýþla karþýlayacaðýnýzý sanýyoruz. DEM için ödediðiniz her þey, daha iyi bir DEM olarak size geri dönecektir. DEM sizin eserinizdir. Katkýlarýnýzý esirgemeyin. Görüþ ve düþüncelerinizi bize ulaþtýrmaya devam ediniz. [email protected] ile yeni deðerlerin, yerine göre, ayný potaya atýlýp eritildiði bir tür ‘kokteyl‘ olarak tanýmlýyor. Gençlerin deðer yargýlarýnda aile artýk ilk sýrada geliyor. Genç kýzlarýnýn yüzde 75’i ve erkeklerin yüzde 65’i mutlu olmak için aile yuvasýna ihtiyaçlarý olduðunu söylüyor. Genç kýzlarýn da kariyer yapýp sorumluluk üstlenme arzularýnýn yaþýtlarý delikanlýlardan geri kalmadýðý gözleniyor. Gelecek garantisi Bir genç kýz þöyle diyor, „Önce para kazanýp geleceðimi garanti altýna almak istiyorum. Bence insan isterse baþaramayacaðý hiç bir þey yok.” Bir diðeri de, “Gelecekten çok þey bekliyorum. Herþeyden önce güzel bir hayat sürmek istiyorum ve bunu baþaracaðýmdan eminim“ þeklinde konuþuyor. Baþarýyý hedefleyen Alman gençliði buna karþýn siyasete daha az ilgi duyuyor. Sosyal Araþtýrma Enstitüsü Infratest ile Bielefeld Üniversitesi‘nin yaþlarý 12 ile 25 arasýnda deðiþen 2500 genç ile yaptýklarý anket, gençlerin siyasi partilere güven duymadýðýný da ortaya koyuyor. Yüzde 34 siyasete ilgili Gençlerin sadece yüzde 34’ü siyasete ilgi duyduðunu söylüyor. Halbuki bu oran 1991 Shell raporunda yüzde 57 idi. Seçimlerde sandýk baþýna gidip gitmeyeceðine hala karar veremeyenlerin oraný ise yüzde 37. Öte yandan siyasetle aralarýna mesafe koyan gençler, çevre saðlýðý ya da sosyal adaletsizlikle mücadele gibi toplumsal konulara son derece angajeler. Bir de kayýp kuþak olarak tanýmlanan, toplumun dinamiklerine ayak uyduramayan, siyasi radikalizme kayan ya da içe kapanan gruplar da var. Shell Gençlik Raporu Araþtýrma Grubu‘nun Baþkaný Klaus Hurrelmann, eli kolu baðlý oturup, kendi kendini baþarýsýzlýða mahkum eden bu gençler arasýnda, þiddet, yabancý düþmanlýðý ve aþýrý saðcý eðilimlerin zemin bulduðuna dikkati çekiyor. Ve „Özellikle eðitim sisteminde ihmal edilen bu gençleri topluma kazandýrmak için iþe çocuk yuvalarýndan baþlamak gerek” diyor. (Deutsche Welle/Türkçe) Sayý 17 Eylül 2002 www.dem-ajans.de HABER [email protected] PDS’in Berlin’deki aday listesinin ilk beþi kadýnlardan oluþuyor. Beþinci sýrada seçime giren Evrim Helin Baba’yla PDS’in seçim politikalarý, Gysi’nin istifasý ile yaþanan son geliþmeler ve kadýn sorunlarý üzerine sohbet ettik. “Berlin bir kadýn kenti olacak!” NURAN MARAÞLI T ürkiye’de erken seçim kararý alýndýðý bugünlerde, Almanya’da da Federal Parlamento seçimleri gündemde. Cem Özdemir ve Gysi gibi politikacýlarýn istifalarýna yolaçan geliþmelerin ardýndan kamuoyu yoklamalarý CDU/CSU ittifakýný seçimlerin favorisi olarak gösteriyor. Berlin Eyaletinde iktidar ortaðý olmayý baþaran PDS, baþkentteki aday listesinin ilk beþ sýrasýný kadýnlara ayýrdý. Bunlardan biri de Evrim Helin Baba. PDS listesinden Giyasettin Sayan ve Musa Özdemir de seçimlere katýlýyorlar. Evrim Helin Baba iki dönemdir Berlin Eyalet Parlamentosu Milletvekili. Halen partisinin parlamento fraksiyonunun kadýn sözcüsü ve Berlin Neukölln ilçe teþkilatý baþkaný. Baba, 22 Eylül’de yapýlacak Federal Parlamento seçimlerinde PDS’in Berlin listesinden 5. sýrada aday. Yeminli tercüman olan Evrim Baba, 1999’da Týp eðitimini yarýda keserek politikaya atýldý. Helin’le PDS’in seçim politikalarý, Gysi’nin istifasý ile yaþanan geliþmeler ve kadýn sorunlarý üzerine sohbet ettik.. Sevgili Helin, Berlin Eyalet Parlamentosundan sonra þimdi de 22 Eylül’de yapýlacak Federal Parlamento seçimlerine PDS adayý olarak katýlýyorsun. Öncelikle seni kutluyorum. PDS’in Berlin Listesinin ilk beþi kadýn adaylardan oluþuyor ve bir “yabancý” olarak sen de ilk beþin içindesin. Bu ne ifade ediyor sence? -PDS olarak bizim en önemli seçim bölgemiz Berlin. Federal Baþkentte partinin listenin ilk beþ sýrasýna 5 kadýný koymasý PDS’in kadýn haklarýna ne kadar önem verdiðini gösterir... Biz parti olarak kadýnlarýn politika da sembolik olarak deðil, gerçekten temsil edilmesini savunuyoruz. Eyalet seçimlerinde bizim sloganýmýz; „Berlin bir kadýn sehri olacak!” þeklindeydi. Bunun anlamý, kadýnlarýn Almanya’nýn kalbinde daha çok söz sahibi olmasýydý. Genel seçimler öncesi aday belirleme sýrasýnda bu amacýmýza daha da çok yaklaþtýk. Benim bir kadýn, bir göçmen olarak parti listesinde önemli bir yerde olmam tabii ki, sevindirici bir durum. Ancak, isterdim ki, Federal Almanya’da siyasi partiler göçmen kökenli politikacýlara daha çok yer versinler... - Siz henüz Berlin Eyalet Parlamensuna seçilmiþken neden bu defa da Federal Parlamentoya aday oldunuz? - Orada kendimi daha iyi ifade edebileceðimi düþünüyorum. Ayrýca, bugün Berlin’de yaþadýðýmýz bir çok sorun Federal düzeyde yaþanýyor. Bundestag’da önemli gördüðüm bir çok konuyu daha rahat kamuoyunun gündemine sokacaðýmý, çözümü için mücadele edebileceðimi düþünüyorum. Bu ülkede bizim kendi sorunlarýmýza siyasetin en üst kademelerinde sahip çýkmamýz gerekir. - Ben senin kiþiliðinde birçok kimliði bir arada görüyorum. Bu benim için de çok anlamlý. Bir Kadýn, bir Kürt, bir Alevi ve bir genç,.. Ayrýca Avrupada yetiþen son nesli de temsil ediyorsun bir yanýyla... Ülkemizin siyasal sorunlarýna, mücadelelerine, sýkýntýlarýna yabancý olmayýþýn, sosyalist anlayýþýn... Bütün bunlar bir araya geldiðinde sen kendine nasýl bir rol biçiyorsun, politikada neler yapmayý hedefliyorsun? - Benim dünya görüþümün oluþumunda Alevi felsefesinin önemli bir etkisi oldu. Aleviliðin özünde barýþ, eþitlik, insana saygý var. Sosyalizm ütopyasýyla, Alevi felsefesi bir çok yerde çakýþýyor. PDS parti proðramý da insaný, adaletli bir dünyayý temel alýyor. Ben Varto’da doðdum. 8 yaþýma kadar da orada yaþadým. Babam ve arkadaþlarýnýn siyasal çalýþmalarý nedeniyle Berlin’e mülteci olarak geldik. Almanya’da eðitimim sýrasýnda da hep politik çevrelerin içinde oldum. Türkiye’deki Kürt ve demokrasi mücadelesinde yer alan bir çok yakýn akrabam, dostlarýmýz öldü. Bir kýsmý hapislere düþtü. Kürt sorunu hayatýmýzýn bir parçasý oldu. Dolayýsýyla bu konuda duyarlý davranmam normal. Ben son yýllarda parlamenter olarak Türkiye’ye gittim. Kürt bölgelerini gezdim. Ben, Türk halkýnýn da, Kürt halkýnýn da barýþý hak ettiklerine inanýyorum. Biz dýþarýdan küçük de olsa olumlu bir rol oynayabilirsek çok iyi. Ancak, Federal Almaya’da ister Kürt, ister Türk, isterse sosyalist ya da islamcý olsun göçmen kökenli olarak bir yerde sorunlarýnýz çakýþýyor. Sokakta rastladýðýmýz bir neo-nazi, kafanýzýn içindeki düþünceyi açýp bakmýyor. Yabancý olmanýz, onun sizi düþman olarak görmesi için yeterli Türk göçmenlerinin ortak sorunlarý da var. Yabancý düþmanlýðý, entegrasyon, göçmen yasalarý, eðitim, iþsizlik, sosyal güvenceler ve daha birçok þey.. Ayrýca Alman parlamentosuna aday olduðunuza göre Almanya’nýn ve Avrupanýn politikalarý için de ortak düþünceler olmalý.. Nasýl bir çizgi bu? - Federal Almanya, Avrupa Birliði içinde önemli bir yere sahip. Türkiye’deki Kürt sorunu ve demokrasi mücadelesi bu ülkenin hem iç politikasýný, hem de dýþ politikasýný yakýndan ilgilendiriyor. Çünkü, Almanya’da yarým milyonu Kürt olmak üzere, 2 milyona yakýn Türkiye kökenli insan var. Ayrýca, Almanya’nýn Türkiye’de önemli yatýrýmlarý ve Kürt sorununda tarihsel bir sorumluluðu var. Ben diyorum ki, Almanya Türkiye’nin AB’ye girmesinde olumlu bir rol oynamasý gerekir. Bu ne anlama geliyor? Almanya, AB’ni bir Hristiyan Klubü olarak görmemeli. Ayný zamanda Türkiye’nin demokratikleþmesi, Kürt sorunun çözümünü saðlamasý için, elinden geleni yapmalý. Kürt sorunu tarihsel ve güncel nedenlerden dolayý kendi sorunu olarak da görmeli. Ayrýca, Stoiberli CDU, Türkiye’yi her koþulda AB’de görmek istemiyor. Türkiye, yapmaya baþladýðý ev ödevlerini tam olarak bitirdiðinde mutlaka AB’ye girmeli. Ben kiþi olarak bunun mücadelesini vermek isterim. Kürtlerin de, Türkiye’nin de geleceði açýsýndan bu önemli. - Seçilmem durumunda, Parlamentonun insan haklarý komisyonunda çalýþmayý hedefliyorm. Dolayýsýyla, Türkiye benim çalýþma alanlarýmdan birisi olacak. Benim düþünceme göre, Türkiye’deki sorunlarýn kaynaðýnda Kürt ve demokrasi sorunu yatýyorl Bu sorunlar, hem Türkiye’nin ekonomisini çok kötü bir duruma getirdi, hem de, Türkiye-AB yakýnlaþmasýný geciktirdi. Bunu artýk herkes biliyor. Ancak, bazý politikacýlar, askerler çýkarlarý için Türkiye’yi karanlýk bir noktaya, savaþ ortamýna çekmek istiyorlar. Mesut Yýlmaz gibi Türk politikacýlarýn bu konulardaki tutumunu, mücadelesini olumlu karþýlýyorum. Ben sonuç olarak bir Alman politikacýsýyým. Ancak, o ülkenin sorunlarýný iyi biliyorum. Bunun için pozitif bir rol oynamak isterim. Ne Türkiye lobiciliði, ne de gözü kara bir Türkiye düþmanýðý. Ben Türkiye’nin yaþanýlýr bir ülke olmasý için mücadele eden insanlarýn yanýnda yer almak isterim. bir neden... Ya da bir devlet dairesine bir yabancý olarak gittiðiniz de dünya görüþünüze bakmadan bir memur size ayrýmcý bir muamele yapabiliyor... Bunun için ben, federal parlamento da öncelikle bütün göçmenlerin sesi olmaya çalýþacaðým. - Bildiðim kadarýyla Partinizin hem Kadýn, hem de Göçmenler grubunda çalýþýyorsun. Ayný zamanda Neukölln ilçesinde de baþkansýn. Berlinde yaþayan Kürt ve Türk göçmenlere ve Kadýnlara yönelik ne tür çalýþmalarýnýz var; Mevcut çalýþmalarýnýz sorunlara çözüm olabiliyor mu? PDS Berlinde iktidar ortaðý olduktan sonra deðiþtirmeyi baþardýðýnýz þeyler oldu mu? - Biz herþeyden önce, Federal Almanya’nýn týpký ABD gibi “göç ülkesi” olduðunu savunuyoruz. Yani, “bu ülke burada yaþayan herkese aittir” diyoruz. Almanya’nýn kalkýnmasýnda yýllardýr büyük emeði geçmiþ, burada hayatýný kurup çocuk büyütmüþ insanlarýn hala misafir olarak görülmesi kabul edilmez bir durum. Yabancýlarýn entegrasyon adý altýnda asimile edilmesine karþýyýz. Karþýlýklý bir entegrasyondan yanayýz. Göçmenler kadar, Almanlar da, onlarla nasýl yaþamasý gerektiðini bilmeli. Göçmenler buraya uyum saðlarken, kendi kültürel zenginliklerini de korumalý. Bunu için de biz, Anadilde eðitimi, farklý kültürlere devlet desteðini savunuyoruz.Alman vatandaþlýðýna geçiþi kolaylaþtýran Berlin Eyaletinde baþlattýðýmýz uygulamanýn Almanya geneline yayýlmasýný da savunuyoruz. Ayrýca, yabancý gençlere, kadýnlara yönelik özel meslek eðitimi ve eðitim imkanlarýnýn artýrýlmasýný savunuyoruz. PDS, Berlin’deki iktidar döneminde bu konularda birçok projeyi baþlattý, baþlatýyor. Çünkü, 6 aydýr iktidar ortaðýyýz. Ancak, sað hükümetlerden devraldýðýmýz Berlin yönetimi, þimdi tam olarak bir borç bataðýnda. Bu durum bir çok konuda elimizi, kolumuzu baðlýyor. Projelerimizi finanse etmekte zorlanýyoruz. partinizin popüler ismi Gysi’nin seçim öncesi politikadan çekilmesini nasýl deðerlendiriyorsunuz? - Öncelikle Gysi ve Özdemir’in farklý koþullarda görevlerinden istifa ettiðini belirtmek gerekiyor. Cem Özdemik ucuz kredi ve bedava uçuþlardan dolayý geri çekilmek zorunda kaldý. Özdemiz’in kredi aldýðý Huntzinger bir silah komisyoncusu ve lobiciydi. Bu da elbette partisi ve kamuoyu tarafýndan hoþ karþýlanmadý. Ancak ben, Özdemir’in politik yaþamýnýn en verimli döneminde, aniden geri çekilme durumunda kalmasýna üzüldüðümü belirtmek istiyorum. Bu hem Almanya siyaseti, hemde göçmenler için büyük bir kayýp. Cem Özdemir baþarýlý bir siyasetçiydi. Onu eleþtiren türkçe basýn, onun geri çekilmesini neden Türkiye’deki hortumcu siyasetçilere örnek göstermiyorlar anlamýyorum? Benim çalýþma arkadaþým olan Gysi’nin Berlin Senatörlüðü görevinden istifa etmesini ise, ne kamuoyu, ne de PDS istiyordu. Kendisi aþýrý derece de titiz . Bir hukukçu ve sosyalist olarak hakkýnda küçük olsa dahi bir ahlaki tartýþmanýn yapýlmasýndan rahatsýz oldu. Çünkü, PDS olarak biz Almanya’da hep “temiz siyaset”in öncülüðünü yaptýk. -PDS olarak seçimlerde nasýl bir konsept belirlediniz. Hangi sloganlar veya vaadlerle seçmene ulaþmaya çalýþýyorsunuz? -Biz herþeyden önce sosyalist bir partiyiz. PDS, emekten, eþitlikten yana; kadýn ve göçmen haklarýndan yana, sosyal adaleti savunan bir parti. Bugün Alman siyasetinde ABD’nin savaþ kararlarýna ilk defa karþý çýkan tek partiyiz. Barýþ politikamýz gereði biz Almanya’nýn uluslararasý askeri operasyonlara çýkmasýna karþýyýz. Zaten ülkede ekonomik hayat hep kötüye gidiyor. Biz silaha deðil, eðitime, yeni iþ alanlarýnýn açýlmasýna para harcanmasýný savunuyoruz. -Þimdiye kadar olan kamuoyu yoklamalarýna göre Stoiber önderliðindeki CDU partisinin iktidari zorlayacaðýný gösteriyor. Bunun sonucu ne olur?. - Böyle bir sonuç, Federal Almanya’da herþeyden önce göçmenler açýsýndan kötü sonuçlar doðurur. Stoiber kesinlikle yabancýlarýn dostu deðil. O, Almanya’yý sað bir maceraya sürüklemek istiyor. Onlarýn iktidari neo-naziler gibi, ýrkçýlarý da cesaretlendirir. Önümüzdeki yýllarda ýrkçýlýk Almanya’da büyük bir tehlike olur. Bunun için ben bütün Dem okuyucularýný 22 Eylül’de sandýk baþýna davet ediyorum. PDS’e vereceðiniz her oy, ýrkçýlýk barikatýný daha da güçlendirecektir. Seçimler sesimizi duyurmak için iyi bir fýrsat. Bunun için ben diyorum ki; Stoiber’e dur demek için sandýk baþýna herkesten önce gidelim... -Türkiye’deki politik toplumsal gerilimler kuþkusuz buradaki insanlarý doðrudan etkilese bile, buradaki Kürt ve -Eðer parlementoya seçilirsen Kürt sorunun çözümü, Türkiye’nin AB üyeliði, insan haklarý, demokratikleþme vb gibi Türkiye – Almanya arasýndaki birçok gerilimli konuda gözler üzerinizde olacak. Buna hazýrlýklý mýsýn? -Gerek PDS’de gerekse diðer partilerde ayný duyarlýlýkta baþka adaylar var mý? - PDS ‘Berlin’de Gýyasettin Sayan ve Musa Özdemir’de Federal Parlamentoya aday. Ancak,bu arkadaþlar seçilme þanslarýnýn hiç olmadýðý yerlerden aday. SPD ve Yeþillerin Türk kökenli iki adayýnýn ise seçilme þanslarý var. - Yeþil politikacý Cem Özdemir ve -Sevgili Helin, gerçi bizim oy kullanma hakkýmýz yok ama; sende bir araya gelen bütün bu kimliklerin bileþkesi adýna Berlindeki Kürt ve Türk demokratlarýnýn, yurtseverlerin, kadýnlarýn, gençlerin kendilerini politikada temsil etmek üzere sizin gibi genç, modern, dinamik insanlarý tercih edeceklerini umuyorum Ve baþarýlar diliyorum... -Ben de size ve Dem gazetesinin bütün çalýþanlarýna, bana sesimi duyurma fýrsatý verdiðiniz için teþekkür ederim. Böylesi demokrat bir çizgiye, buradaki insanlarýmýzýn sorunlarýna sahip çýkan yayýn organlarýnýn çoðalmasý, güçlenmesi bizleri sevindiriyor. ALÝ KÖYLÜCE sayfa 4 [email protected] Eski tas, yeni hamam B u yazýmý, 14 yýldan sonra ziyaret ettiðim Türkiye izlenimlerime ayýracaktým. Ama gündeme o kadar önemli konular yerleþti ki, bu konuda düþündüklerimi þimdi yazmasam sonra bir anlamý kalmayacak. 14 yýldan sonraki Türkiye izlenimlerimi umarým ileride fýrsat buldukça sizlerle paylaþacaðým. Ben bunu þu cümle ile özetlemek istiyorum; „Eski tas yeni hamam“ hani „Eski tas eski hamam“ özdeyiþini bilirsiniz, hamamda bir deðiþim ve yenilenme var. Ama toplumun baþýna bela olan tas hala eski tas. Þimdi sýra tasý yenilemede. 3 Kasým þeçimlerinde demokratik „iradenin zaferi“ 3 Kasým seçimlerinin kararý alýndýðýnda Türkiye’deydim. Bir çok konuda týkanmayý yaþayan sistem birden bire seçim gündemiyle bir hareketlenme yaþadý ve seçim atmosferi içinde AB ile uyum yasalarý çerçevesinde Ýdam hükmü kaldýrýldý. Kürtçe dilinde (anadil ile ilgili) kurslar açilabilmesi önündeki yasaklar kaldýrýldý. Türkiye Adeta mahkum olduðu hasta Ecevit’in ölü topraðýndan sarsýlmaya ve silkinmeye çalýþtý. Siyaset sahnesindeki kilitlenme birden bire toz dumana büründü. Bir gecede olup bitenler bir gün önceden kestirilecek gibi deðildi. Hükümetten istifalar, partilerinden ayrýlanlar, yeni parti kuranlar, hiç beklenmeyeni yaptýlar. Derviþ olayý tam seyirlik bir macera gibi izleniyordu. Uçan derviþin hangi dala konacaðý kolay belli olmadý. Derviþin düþündüðü Türkiye’de seçimlere sosyal-liberal bir ittifak kurarak hükümet olma hedefi ittifak denemelerinde baþarýsýz oldu. Derviþ son çare CHP’de karar kýldý ve öyle bir grup veya liste ile birlikte de gelemedi. Baþlangýçta estirdiði rüzgara kapýlanlar, toz duman geçince Derviþin çok abartýldýðýný da gördüler. Seçimlere kadar þu anki popülütesi daha da azalacaktýr. Ancak CHP yine de Derviþle bir hayli moral buldu. HADEP-SHP ve diger sol partilerin ittifak veya seçim iþbirliði çalýþmalarý da birden bire durakladý. Bu duraksamanýn arkasýnda devletin belli nüfuz güçlerinin etkili olduðu varsayýlmaktadýr. Ancak seçime doðru gidilirken bu seçimleri eski seçimlerden ayýran önemli bir süreç yaþanmaktadýr. Türkiye’nin demokratikleþmesinde ve deðiþim sürecinde demokrasi güçlerinin çok iyi konumlanmasý gerekmektedir.Özellikle Kürt cephesinde hareket eden HADEP deðiþimden yana olan tüm güçler ile iliþki arayarak iktidara giden yolda pay sahibi olacak bir yol izlemelidir. Bunun için ; sivil toplum örgütleri , memur sendikalarý, Ýþçi sendikalarý, çeþitli yöre dernekleri, Ýnanç gruplarýnýn temsilcisi durumundaki dernek veya kuruluþlar, meslek odalarý v.b. bir çok kesim ile çýkar ve hedef birlikteliði yakalamalý. Ayrýca seçimle de somut bir paketle toplumun önüne çýkmalýdýr, projelerini halka anlatmalýdýrlar.Özellikle Türkiye’nin temel sosyal ve siyasal sorunlarýný teþkil eden Kürtlerin ve Alevilerin kültürel ve inançsal kimlik sorunlarý yurttaþlýk haklarý çerçevesinde iyi ifade edilmelidir. Ulusal kimlik sorununun çözümünde ne gibi hedef ve çözümler düþündüðü , ne gibi projeleri önereceði, Anadil de eðitimi ve kültürel haklarý sosyal hayata nasýl uygulanacaðý konusundaki çalýþmalar anlatýlmalýdýr. Resmi ideolojinin kabuðunun AB uyum yasalarý ile çatlamaya baþlamasý bu çalýþmalarý biraz daha kolaylaþtýrmaktadýr. Türkiye de muazzam bir oy potansiyeline sahip muhalif Alevi toplumunun oylarýný almak için çok daha ciddi bir çalýþma ve Alevi toplumunun Ýnanç kimliðinin tanýnmasý çalýþmasýna ciddi yaklaþmalý ve bu sorunu dile getirmelidir. Alevi toplumunun temsilcileri ile diyalog içinde olmalý ve Alevileri geleneksel CHP ayaðýndan kurtarmak için yoðun bir propaganda da sürdürmelidir. Toplumun demokrasiye sahip çýkmasý için kalýcý kurumsal örgütlenmelerde destekleyici bir rol oynamalýdýr. Sivil toplum örgütlenmesinin zeminini güçlendirmelidir. Elbette bu ve benzeri konularda baþarýlý olmak için bütün demokrasi güçleri yoðun bir çaba içinde olmalýdýr. Mümkün olan en geniþ demokratik deðiþim ittifaký oluþturma sorumluluðu unutulmamalýdýr. Çözüm 3 kasým seçimlerinde Demokrasi güçlerinin Ýradesinin zaferindedir. Sayý 17 Eylül 2002 KONSER www.dem-ajans.de Ankara Kürtçe için model arýyor T ürkiye; anadilde yayýn reformunun ardýndan uygulamaya dönük düzenlemeler için AB ülkelerindeki modelleri mercek altýna aldý. AB üyelerinin “azýnlýk ve kültürel haklar‘‘ konularýndaki yaklaþým farklýlýklarý nedeniyle Ankara, öncelikle kendisine yakýn gördüðü Fransa modeline yöneldi. Fransa‘daki gibi özel yayýna onay çýkmasý durumunda RTÜK, anadilde yayýn için baþvuran kuruluþlar ile ulusal birliðe aykýrý yayýn yapýlmamasýný güvenceye alacak sözleþme imzalayacak. Yayýnlarda belirli oranda Türkçe kullanýmý, Türkçe öðretim programlarý zorunlu olacak. Türkçe altyazý kullanýlacak. Avrupa Birliði, tam üyelik müzakerelerine geçmek için Meclis‘in kabul ettiði son reformlarýn bir an önce uygulamaya geçirilmesini isterken, Türkiye, anadilde yayýnda düzenleyici yönetmelik çalýþmalarýna baþladý. Bu amaçla AB ülkelerindeki uygulamalar incelemeye alýnýrken hem ulusal birliðe zarar vermeyecek hem de AB‘nin beklentilerini karþýlayacak bir yönetmelik hazýrlanmaya çalýþýlýyor. Diplomatlarýn bu amaçla hazýrladýklarý ve AB üye ülkelerinin “azýnlýklara iliþkin tutumlarý‘‘ ile yayýn konusunda uygulamalarýný inceleyen çalýþmaya göre AB ülkeleri kendi aralarýnda son derece farklý yaklaþýmlara sahip bulunuyor. Fransa‘nýn Türkiye‘ye en yakýn model olarak ele alýndýðý bu çalýþmaya göre çeþitli üye ülkelerde durum þöyle: Uygulamada Brötanca bir tek TV kanalý bulunuyor. Bölgesel dillerde günde azami 40 dakikalýk radyo yayýný yapýlabiliyor. - Fransa: Anayasada “Cumhuriyet‘in dili Fransýzcadýr‘‘ ifadesi vurgulanýyor. Bununla birlikte “bireysel temelde farklýlýk‘‘ hakký tanýnýyor. Fransýzca‘nýn dýþýnda bazý “mahalli dillerin‘‘ kullanýmýna belli oranlar dahilinde izin veriliyor. Bu konuda Fransa‘nýn RTÜK‘ü konumundaki Audiovisuel Yüksek Kurumu ile yayýn kuruluþu arasýnda sözleþme imzalanýyor. - Lüksemburg : Anadilde yayýn, etnik ve kültürel haklar çerçevesinde, bireysel haklar temelinde, ulusal birliðe aykýrý olmamak koþuluyla, herhangi bir kýsýtlamaya tabi bulunmuyor. - Avusturya: Cumhuriyetin devlet dili, azýnlýk dillerine iliþkin haklar saklý kalmak koþuluyla Almanca. Sloven, Hýrvat, Macar, Çek, Slovak ve Romanlarý, azýnlýk olarak tanýyor. Azýnlýklarýn anadilleri, Almanca ile beraber resmi dil olarak kabul ediliyor. - Almanya: Resmi dil Almanca olmakla birlikte, azýnlýklar kendi kültürlerini koruma, geliþtirme ve öðretme hakkýna - Ýngiltere: Kanun önünde eþitlik ilkesi çerçevesinde, farklý dinî, kültürel ve etnik kökenden gelen kiþiler yurttaþlara ait - Yunanistan: Yayýn dilinin Yunanca olacaðý konusunda bir kanun hükmü bulunmuyor. Ancak Yunanca dýþýnda yapýlacak yayýnlarda yayýn süresinin en az yüzde 25‘i Yunanca olmak zorunda. Bu yayýnlarda Yunanca altyazý kullanýlmasý ve Yunancanýn doðru kullanýlmasý esas alýnýyor. Yunancayý bilmeyenlere bu dili öðretmek amacýyla altý aylýk yayýn döneminde otuzar dakikalýk asgari 15 programa yer verilmesi gerekiyor. Yunanca dýþýnda özel olarak yabancý dilde yayýn yapan Yunan televizyon kanalý bulunmuyor. haklara sahipler. Etnik ve kültürel azýnlýklarýn kendi dillerinde yayýn yapma hakký bulunuyor. - Ýtalya: Resmi dil Ýtalyanca. Ancak Arnavut, Katalan, Alman, Yunan, Sloven ve Hýrvat topluluklarý ile Fransýzca, Provence Fransýzca, Ladino, Frulince, Sardunyaca konuþan nüfuslarýn dil ve kültürleri korunuyor. Koruma altýndaki dillerde radyo - televizyon yayýnlarý yapýlabiliyor. - Ýspanya: Resmi dili Ýspanyolca, ancak diðer Ýspanya dilleri de özerk topluluklarda resmi dil konumunda. Radyo-TV yayýnlarý önünde engel bulunmuyor. - Portekiz: Çingeneler dýþýnda etnik ya da kültürel azýnlýk bulunmuyor. Çingenelerin kültürel haklarýna saygý gösterilirken, azýnlýk haklarý bulunmuyor. sahip bulunuyorlar. Basýn - yayýn konularýnda Alman mevzuatýnda herhangi bir kýsýtlama bulunmuyor. - Ýsveç: Finliler, Samiler, Museviler ve Romanlar, azýnlýk olarak kabul ediliyor. Bu azýnlýklarýn dilleri ile Tornedal‘da konuþulan yerel dile azýnlýk statüsü tanýyor. - Danimarka: Almanlar azýnlýk dil, eðitim, dini ve kültürel haklardan yararlanýyor. - Finlandiya: Fince ve Ýsveççe ulusal dil. Aaland Adalarý‘nda Ýsveççe tek resmi dil durumunda. Samilere kültürel otonomi saðladý. 3 Kasým seçimlerinde yine ‘d’Hont sistemi’ Oktay Pirim / Ankara T ürkiye 3 Kasým‘da Pazar günü yapýlacak erken genel seçime yürürlükte olan barajlý ‘d’Hont sistemi‘ ile gidiyor. Bu sistem aslýnda istikrarlý hükümetleri iþbaþýna getirmeyi öngörmekte ise de siyasi partilerdeki parçalanmýþ nedeniyle genellikle üçlü koalisyonlara yol açmakta. Küçük partiler, parlamento dýþýnda kalmakta ve yüzde 20’lere ulaþan deðiþik siyasal görüþler Meclis’te temsil hakký bulamamakta. Bu sistem, ülke genelinde yüzde 10 oranýnda bir baraj öngörüyor. Bu nedenle, Türkiye genelinde geçerli oylarýn yüzde 10’unu aþamayan partiler parlamento dýþýnda kalýyor. 1999 yýlýnda yapýlan son seçimlerde CHP yüzde 8.71, HADEP ise 4.2 oy almasýna karþýn ülke genelinde uygulanan yüzde 10’luk barajý aþamadýklarý için parlamento dýþýnda kalmýþlardý. Parlamento 80 ilden seçilen 550 milletvekilinden oluþuyor. Ýstanbul, Ankara, Ýzmir gibi nüfusu milyonlarý aþan büyük iller kendi içlerinde seçim çevrelerine ayrýlýyor. Her seçim çevresine düþen milletvekili sayýsý o çevrenin nüfusuna göre hesaplanýyor. Önce her ile bir milletvekili doðrudan tahsis ediliyor, geriye kalanlar nüfuslarýna bölünerek daðýtýlýyor. Milletvekili sayýlarý önceden bildiriliyor Bundan önceki seçimlerde Ýstanbul 69, Ankara 28, Ýzmir 24, Diyarbakýr 11 milletvekili çýkarýyordu. Yani, her ilin çýkartacaðý milletvekili sayýsý seçimlerden önce tek tek ilan ediliyor, siyasi partiler de Yüksek Seçim Kurulu’na milletvekili aday listelerini bildiriyor. Seçmen sandýklarýndaki oy pusulalarýnda milletvekillerinin adlarý deðil, siyasi partilerin isim ve amblemleri bulunuyor. Bu durumda seçmenler milletvekillerini isimlerine göre seçemiyorlar. Sadece bir partiyi tercih ediyorlar, parti baþarýlý olursa, o partiden Yüksek Seçim Kurulu’na bildirilmiþ adaylar milletvekili seçilmiþ oluyor. Seçim sonuçlarý nasýl belirleniyor Sandýklar tek tek açýlýp oylar sayýlmaya baþlanýyor. Ülke genelinde uygulanan yüzde 10 oranýndaki barajý, yani geçerli oylarýn yüzde 10’unu alamayan partiler milletvekili çýkartamýyor. Bir parti herhangi bir ilde yüzde 50 oranýnda oy aldý, ama ülke genelindeki oylarýn ancak yüzde 9.9’una ulaþabildi. Bu durumda, parlamento dýþýnda kalýyor ve Ankara’da aldýðý yüzde 50 oranýndaki oy diðer partilere daðýtýlýyor. Buna benzer bir örnek geçtiðimiz seçimde yaþandý. HADEP ülke genelinde yüzde 4.2’de kaldýðý için Güneydoðu’da kimi yerlerdeki yüzde 80 oranýndaki oylarý baþka partilere gitti. Sistem nasýl iþliyor Seçim çevrelerine sandalye daðýtýmý baþlamadan önce ülke barajýný geçemeyen partiler eleniyor, barajý aþan partilerin oylarý sýrasýyla 1, 2, 3…’e bölünerek sýraya konuluyor ve en büyük sayýdan baþlanarak, seçim çevresindeki sandalyeler bitinceye kadar yine sýrasýyla partilere daðýtýlýyor. Diyarbakýr örneði 1999 milletvekili genel seçimlerinde Diyarbakýr’da oylarýn yüzde 45.90’ýný alan HADEP birinci parti olmuþtu. Ancak, Türkiye genelinde 1.428.196 oy almýþ, toplam oy oraný ise yüzde 4.75’te kalmýþtý. HADEP ülke genelindeki yüzde 10’luk barajý aþamadýðý için parlamentoya milletvekili sokamadý. Diyarbakýr’da kazanmýþ olduðu milletvekilleri diðer partilere daðýtýldý. Bu hesaplama da þöyle yapýldý: HADEP ve CHP ülke genelindeki yüzde 10’luk barajý aþamadýðý için safdýþý býrakýldý. Geriye kalan partilerin aldýklarý oylar kendi aralarýnda önce bire, sonra ikiye, sonra üçe, sonra ….’e bölündü. Ýþte 1999 seçimlerinden Diyarbakýr örneði: Türkiye genelindeki seçmen sayýsý: 31.000.000 Seçim çevresi Diyarbakýr, geçerli oylar: 407.033 Diyarbakýr’ýn çýkartacaðý milletvekili sayýsý: 11 Partilerin aldýklarý oylar ve oranlarý: ANAP: 45.307 - yüzde 11.13 DYP: 45.527 – yüzde 11.19 FP: 59.310 – yüzde 14.57 DSP: 20.265 – yüzde 4.98 MHP: 11.217 - yüzde 2.76 HADEP: 186.808 – yüzde 45.90 CHP: 12.273 – yüzde 3.02 Bu bölünmeler sonucu ortaya çýkan rakamlar büyüklük sýrasýna göre dizildi ve yine büyüklük sýralarýna göre 11 milletvekilinin daðýtýmý yapýldý. Bu durumda FP 4, DYP 3, ANAP 3, DSP ise bir milletvekili çýkardý. Oysa, HADEP ülke genelindeki oy barajýný aþmýþ olsaydý, Diyarbakýr’dan 8 milletvekili çýkaracaktý. (Deutsche Welle/Türkçe) [email protected] yeterki kararmasýn sayfa 5 OLGUN ÞENSOY Yalnýzlýk kokuyor bu þehir (Ordu) Þükrü kardeþ D aha býyýklarýmýz terlememiþ, yaþýmýzýn ondört bilindiði yýllar. Yani evrenden önce. Büyük ozanýn da dizelerinde söylediði gibi yarin yanaðýndan gayrý her þeyin paylaþýldýðý, sevinçlerinde bederlerinde dayanýþmayla anlam bulduðu, hep birlikte söylenen türkülerimizle daha da güzelleþen özlenen sevgi dolu günler. Yaklaþýk yirmiüç yýl sonra uzunca bir tatil için her sokaðýnda hüzünlerin dans ettiði doðduðum, doyduðum, sevinçleri de sevinç gibi yaþadýðým yorgun yaralý þehir Ordu’dayým. Yoðun baskýlar sonucunda bir avuç kalan dostlara da terk etmek düþmüþ türküleriyle beslendiðimiz fidangörü, deniz kenarýný, sahil banklarýný. Aç kalmamak, muhtaç olmamak için namerde, hala yüreðindeki sevdasýyla göç eden dostlarýmýzý anlýyor ve alkýþlýyorum. Ama anlamýyorum bize emeðin, bize sevginin önünde eðilmesini öðretenlerin þimdi çocuklarýmýzýn gelecek güzel günleri önünde, setler oluþturup, daha da acýsý, küfretmeleri dünlerine... Yine de teþekkür ediyorum kendilerine silahtan arýndýrýlmýþ, kardeþçesine yaþanan dünya özlemimize kýsa bir sürede olsa kaptanlýk ediþlerine. Silahýn sevginin düþmaný, sevginin ise daha da güzelleþecek olan dünyamýzýn müjdecisi olduðunu öðrettiler bizlere. Öðrettiler ülkemin AYDINLIK geleceði adýna harcanan bütün emekleri alkýþlamayý. Þimdi kendileri unutsalar da, umutlarýný satsalar da... Birilerine inat Ordu sokaklarýna yýllar önce yazýlan sloganlarýn üzerleri kat kat boyanmýþ olmasýna raðmen, gülümsüyor görmesini bilen ülkem insanlarýna. Sahiller yine kalabalýk Þükrü kardeþ. Þimdi eskisi gibi türkü söylemiyor gençler. Amerikan traþý, Amerikan bayraklý tiþörtleriyle binerken son model arabalarýna, son ses dinliyorlar Orhan ve Müslüm babalarýný. Boztepe de yerinde Þükrü kardeþ. Ama zeytin ekmek dolu azýk torbamýzla, türkülerimiz eþliðinde tepelerine týrmandýðýmýz dostlarýmýzda yok þimdi. Yok þimdi adým baþý selamlaþtýðýmýz içten Merhabalar. Daha yaþýmýzýn býyýðý terlemeden yattýðýmýz koðuþlarý hýrsýzlar, gaspçýlar, ýrz düþmanlarý doldurmuþ. Koðuþlar da kirlenmiþ kardeþ duvarlarýna sevdalarýmýzý kazýdýðýmýz binalar gibi. Bugün 18 ilçe 65 Belediye 508 köy ve 858.576 Nüfuslu Ordu’da deniz, doða ve ailemle sevinçli, eski dostlarý görememekten de hüzünlüyüm Þükrü kardeþ. Hüzünlü ve þaþkýným beþ yýldýr Ülkemizi yönetip tüm çalýþanlarý açlýða, yoksulluða mahkum edenlerin, bugün yeni partiyiz iddialarýyla alanlara inip, alkýþ almasýndan, itibar görmesinden Hak edenlerin alkýþlandýðý sevgi dolu yarýn dileklerimle... Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK) Baþkaný DERVÝÞ GÜNDAY: “AB demek, bizim yüz yýldýr yüzümüzü döndüðümüz batý standartlarý demektir. Röportaj: Rukiye Doðan TESK (Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu) olarak AB’ne nasýl bakýyorsunuz? Derviþ Günday : Biz baþtan beri AB yanýnda tavýr aldýk. Bunun için toplantýlar yaptýk, sayfa sayfa gazete ilanlarý verdik. Türkiye AB konusunda çok geç kalmýþtýr. Bizden yýllar sonra baþvuranlar ev ödevlerini tamamlamýþ, kendilerine çeki düzen vermiþ ve bizim önümüze geçmiþlerdir. Yine de ‘Uyum Yasalarý’nýn bizde de sürpriz biçimde meclisten çýkmasý sevindiricidir. Avrupa Birliði’ni nasýl tanýmlýyorsunuz? D. Günday : Avrupa Birliði demek, bizim yüz yýldýr yüzümüzü döndüðümüz batý standartlarý demektir. Bu standartlarý Türk halký hak etmiþtir. Avrupa Standartlarý da bu doðrultuda bizim temsil ettiðimiz küçük ve orta ölçekli iþletmelere önemli katkýlar ve haklar saðlamaktadýr. Yani bizim esnaf sanatkarlarýmýz da bunu çoktan haketmiþtir. Mevcut hükümetin ve daha önceki hükümetlerin tavrý temsilcisi olduðunuz çalýþanlarý nasýl etkiledi sizce? D. Günday : Türkiye’de hükümetlerce yok farz edilen esnaf ve sanatkarlar ekonomik krizden en çok etkilenen kesim olmuþ ve bir buçuk yýl içinde iki yüz bini aþkýn esnaf dükkanlarýný kapatmýþtýr. Bu sayýdan kat be kat fazla esnaf ise varolup olmama noktasýndadýr. Aileleriyle birlikte yirmi – yirmibeþ milyon seçmen potansiyeline sahip TESK seçime nasýl bakýyor ? D. Günday : Bu ilkel ‘Seçim ve Siyasi Partiler Yasasý’yla seçimlere gidilmesine karþýyýz. Milletvekili sayýsýnýn beþyüzelliden üç yüze, neredeyse arpalýk gibi daðýtýlan bakanlýk sayýsýnýn ise otuz altýdan yirmiye düþürülmesini istiyoruz. Aksi takdirde seçim yapýlýðý günden itibaren tartýþmalar baþlayacak, en geç bir yýl sonra yeniden seçime gidilmek zorunda kalýnacaktýr. Oysa Türkiye’nin geniþ tabanlý, güçlü ve istikrarlý bir hükümete ihtiyacý vardýr. Peki öneriniz nedir? D. Günday : Bunun için biz, ‘Seçim ve Siyasi Partiler Yasasý’nýn deðiþmesini, merkez saðda ve solda gerçekte iþleyiþ, yapýlanma ve düþünce sistemi olarak zaten birbirine çok benzeyen partilerin tek bir çatý altýnda toplanmasýný istiyoruz. Türkiye’nin artýk maceraya, marjinal düþüncelere ve çaðdýþý hareketlerin iktidar olmasýna tahammülü yoktur. TESK siyasi bir partiyi destekleyecek mi? D. Günday : TESK’in böyle bir þey yapmasý elbette olanaksýz. Ancak, Türkiye’de, AB karþýtý olarak duran, Türkiye’nin geliþmesine ve çaðdaþlaþmasýna açýkça ket vuran siyasi partilere oy verilmemesini isteyeceðiz. Bu konuda sizden ve TESK yönetiminden alacaðýnýz tavýr konusunda bir talep var mý? D. Günday : Partilerden TESK temsilcilerine yönelik çok ciddi talepler var. Bu doðaldýr. Yönetim Kurulu’nda bunlarý görüþüyoruz. Gelen talepleri arkadaþlarýmýzýn eðilim ve tercihlerine göre deðerlendiriyoruz Sizin böyle bir talep ve eðiliminiz var mý? D. Günday : Tabi ki böyle talepler oluyor ama ben bu güne kadar hiç düþünmedim. Bundan sonra da benim için Esnaf ve Sanatkarlar baþkanlýðý büyük bir onur. Gazetemiz DEM adýna teþekkür ederim. Sayý 17 Eylül 2002 www.dem-ajans.de ÝSLAMÝ BAKIÞ “Benim tahminim, seçim olmayacaktýr.” RUKÝYE DOÐAN AB Uyum Yasalarý aylardýr bekliyor ve hiçbir þey yapýlmamýþken, son günlerde neden hýzlý bir þekilde yasalar geçti ? Hasan Uysal : Avrupa Birliði’ne giriþe, ekonomik olarak son derece zor dönemeçte olan Türkiye’de bir anlamda kurtuluþ olarak bakýlýyor. AB pastasýndan pay alma iþtahasý nedeniyle tüm partilerce istenmesine karþýn bazý partiler “istiyoruz, amma”, “AB’ye girelim, ancak” biçiminde koþullar öne sürüyordu. Bunlarýn en önemli üç itiraz noktasý; Kürt meselesi, azýnlýklarýn mal edinmesi, ama daha da önemlisi Kýbrýs konusunda Türkiye’nin garantörlüðünün sona ermesi idi. Bu durumda uzlaþý olmayacaðý düþünülerek uyum yasasý ertelenmekteydi. Çünkü ordunun içinden de itiraz sesleri geliyordu. Fakat Türkiye’nin çýkmazlarý var. Türkiye’nin þu an Batý dýþýnda ittifaka gireceði hiçbir yer yok. Önümüzdeki günlerde Afrika Birliði kuruluyor. Asya’da, Çin’in baþýný çektiði ‘beþli birlik’ geniþliyor ve büyüyor. Dolayýsýyla globalleþmenin dayattýðý koþullar karþýsýnda Türkiye’nin AB’ye girmek dýþýnda alternatifi kalmýyor. Türkiye bir birliðin içinde yer almadýðý takdirde Zulu kabilesine dönüþür. Bu bir zorunluluktu. Bu nedenle de, “ancak, ama” koþul ileri sürmeden, AB’den yana olanlar uluslararasý müdahalelerin de katkýsýyla meclisten yasalarý çýkardýlar. Uyum yasalarýnýn çýkarýlmasý ülkemizde ne etki yapar? H. Uysal : Türkiye’nin ev ödevleri bitmedi. Buna ek olarak Uyum Yasalarý var. Üstelik çýkan Uyum Yasalarý doðrultusunda mevcut yasalardaki deðiþiklikler var. Daha da önemlisi bunlarýn uygulanmasý var. Türkiye’nin attýðý adým, ancak bu konuda istekli olduðunu belirten bir iyi niyet göstergesi olarak kabul edilebilir. Yani iþ bitmedi, tersine yeni baþlýyor. Çok açýk ve net ki Avrupa Birliði için mini etekli bir bayan benzetmesi yaparsak, Türkiye sadece peçesini atmýþtýr. Yani Türkiye’de “biz gerekeni yaptýk görev sýrasý Avrupa Birliðin’de” diyenler yanýlýyor. Türkiye’nin atmasý gereken ve gerçekleþtirmesi gereken pek çok adým var ve bunlar yasayla da sýnýrlý deðil. Ýç ve dýþ sorunlardan üretim miktarýna, teknolojik geliþmiþlikten bütçe açýðýna kadar, enflasyondan iþsizlik oranýna kadar pek çok alanda zaafiyeti olan Türkiye bu kýlýkta AB hamamýna giremez. Biliyorsunuz seçim kararý alýndý. Sizce seçimlerde ne olur? H. Uysal : Eðer seçimler yapýlýrsa - ki savaþ ya da bulunabilecek bir gerekçe ile - bir yýl sonraya ertelenme olasýlýðý hala var. Tam bir Rus ruleti, tam bir seçim kumarý. Onlarca, üstelik birbirlerinden hangi farklarý olduðu belli olmayan partiler, seçim sonucunda büyük oranda barajýn altýnda kalacaklar. Dahasý, yýllardýr “deðiþtireceðiz” denilmesine raðmen olduðu gibi duran, çaðdýþý, antidemokratik Seçim Yasasý dýþýnda parti genel baþkanlarýna bir padiþah ya da diktatör yetkisi veren Siyasi Partiler Yasasý var. Milletvekillerini paralý asker konumunda tutan bu yasalarla ve % 10’luk son derece yüksek barajla seçimlere gidilirse, en iyi olasýlýkla %45-50 civarýnda oy TBMM’de temsil edilmeyecektir. Bunun karþýlýðýnda oylarýn % 5055’ni alan 2-3 parti barajý aþabilecek, hatta % 25 oy alan bir parti bile tek baþýna iktidar olabilecektir Seçimin hemen ertesi gününden itibaren bu durumda, hem parlamentonun hem de hükümetin meþruiyeti tartýþma konusu olacaktýr En basitinden iktidar partisi ANAP ve DSP’nin, Saadet Partisi’nin barajýn altýnda kalmasý kesin. Diðer iktidar ortaðý MHP’nin, Ana Muhalefet Partisi DYP ile CHP’nin de barajýn altýnda kalma ihtimali vardýr. Barajý kesin geçecek olan iki parti görülüyor; Birisi dinci AK Parti, diðeri AB lobilerinin kurdurduðu YTP’dir. Arada sürpriz olur mu ? H. Uysal :HADEP sürpriz yapabilir. Yani % 8,5 – 10,5 arasýnda oy alabileceði görünen HADEP’in barajýn altýnda kalmasý veya aþmasý sürpriz olmaz. Erbakancý SP barajýn altýnda kalýr. Ýrili ufaklý soldaki partiler ise ancak % 1’i aþarak kendi aralarýnda yarýþabilirler. ABD’nin Irak müdahalesi gündemde. Bu ortamda siz Irak meselesine nasýl bakýyorsunuz. H. Uysal : Seçim tarihi 3 Kasým. ABD 15 Eylül’den baþlayarak her gün bu müdahaleyi baþlatabilir. Bu durumda seçimin en az bir yýl ertelenmesi kaçýnýlmaz olacak. Türkiye’de seçime katýlacak partiler de, biz de bu beklentiyi yaþýyoruz. Yani kimse 3 Kasým’da seçim olacak gibi bir hareketin içinde deðiller. Zaten, 3 Kasým’da seçim yapýlmasý halinde barajýn altýnda kalacak partilerin seçim kararýný itirazsýz kabul etmiþ olmalarý da bunun iþaretidir. Seçim için yasa çýkarmak yerine sadece karar almýþ olmalarý da bir baþka kanýttýr. Benim tahminim, seçim olmayacaktýr. Önümüzdeki günlerde ABD ile Irak konusunda pürüz çýkarmadan uyum içinde olacak ve ABD’ye boyun eðecek bir hükümetin oluþumunun da hazýrlandýðýný sanýyorum. Yani, seçim yapýlmadan, bugünkü hükümetin yerine Ýsmail Cem’in baþbakanlýðýnda YTP, ANAP ve DYP ile dýþardan SP destekli yeni bir koalisyondan söz ediyorum. Irak konusuna sýcak bakmayan üst düzey komutanlarýn emekli edilmesi de bu hazýrlýðýn bir parçasýdýr. Buna karþýn seçim yapýlýrsa, Irak harekatýnýn ABD senato seçimlerinin sonrasýna býrakýldýðý anlamý gelir. Peki böyle bir müdahale söz konusu olursa Ortadoðu’da ne olur, ülkemizin bölge ülkeleri karþýsýndaki konumu ne olur ? H. Uysal : Görünen o ki ABD müdahalesi Irakla sýnýrlý kalmayacak, bölge ülkelerine de müdahaleyi getirecektir. Þöyle diyebiliriz ABD Ortadoðu’da yeni yapýyý ve sýnýrý belirleyecektir. Irak’a, S. Arabistan, Filistin, Suriye ve Ýran’ý da eklemek gerekir ki bu bir anlamda dünyanýn üzerine benzin dökmek anlamý taþýr. “Bellenecek” topraklarda maraba olarak TSK kullanýlmak istenilmektedir. Ancak bu iþ Türkiye’nin baþýna yeni ve çok büyük belalar açacak. Bu açýkça görülüyor. Bir takým çevrelerin “Türkiye’nin tek ihraç malý kaldý o da TSK” sözünün gerçeðe dönüþtüðünü umarým yaþamayýz. Çünkü kimi çevrelerde alçak sesle de olsa bu iþin karþýlýðýnda ABD’den yýllýk 35 milyar $ para geleceði fýsýldanýyor. Tabii biz mi Irak’a gireriz, Irak mý bize girer ve kaç bin Mehmetçik yaþamýný yitirir belli olmaz. Yarýn ABD bölgeden çekip gittiðinde Türkiye’nin artýk hangi komþusuyla iyi iliþki kuracaðý da ayrý bir sorun olacak. Kýsacasý gelecek günlerde Türkiye’yi daha zor ve iç açýcý olmayan günler bekliyor.. Gazetemiz DEM adýna teþekkür ederim. Schröder Türk iþadamlarýyla görüþtü Mehmet Aktan / Berlin B erlin’de Türk iþadamlarýyla buluþan Almanya Baþbakaný Schröder, Almanya’daki Türk vatandaþlarý ve iþadamlarýnýn önemine deðindi. Schröder, 22 Eylül genel seçimlerini kazandýktan sonra ülkesindeki yabancýlarýn ve Türk vatandaþlarýnýn sorunlarý üzeirine çalýþmalarýnýn artacaðý mesajýný da verdi. Baþbakan ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Baþkaný Gerhard Schröder, Almanya’da tanýnmýþ Türk iþadamlarýndan bir grubla Berlin’de biraraya geldi. Almanya’daki Türkler açýsýndan çok önemli olan bu tarihi, yemekli toplantý, ünlü Adlon otelinde ve kentin sembolü tarihi Brandenburgertor anýtýna bakan salonda gerçekleþti. Schröder’den seçim sonrasý için sözler Baþbakan, partisinin yabancýlara duyduðu yakýnlýðý dile getirdi ancak Almanya’da bir çok konuda olduðu gibi yabancýlarý ilgilendiren konulardaki yeniliklerin biraz sabýrlý ve uzun vadeli planlamayla gerçekleþebildiðine dikkat çekti. Schröder, Türkiye’nin AB’ye girmesinden yana olduklarýn tekrarlarken, müzakere tarihi hakkýnda bir görüþ belirtmedi. Almanya’daki Türk vatandaþlarý ve iþadamlarýnýn önemine deðinen Baþbakan, 22 Eylül genel seçimlerini kazandýktan sonra ülkesindeki yabancýlarýn ve Türk vatandaþlarýnýn sorunlarýna daha yoðun þekilde eðilecekleri mesajýný verdi. Toplantýya katýlanlardan Avrupa Türk Ýþadamlarý ve Sanayicileri Derneði ATÝAD Baþkaný Eþref Ünsal, Türk Ýþadamlarý Dernekleri Almanya Federasyonu TÝDAF Baþkaný Ýhsan Öner ve söz alan deðiþik branþlarda tanýnmýþ Türk iþadamlarý da, Almanya’daki Türkler’in sorunlarýna saðlam çözüm bulunmasýný ve Türkiye’nin AB üyeliði için Alman desteðinin devamýný istedi. 22 Eylül sonrasýna randevu ATÝAD Baþkaný Ünsal, buluþmayla ilgili yaptýðý deðerlendirmede, “Baþbakan’dan 22 Eylülden sonra biraraya geleceðimizin sözünü aldýk. Bu demektir ki, iktidarda kalmayý þiddetle arzu ediyorlar“ dedi. Ýþadamý Yusuf Ziya Aksu da, görüþmede Baþbakan Schröder’in toplantýda verdiði mesajlarý, “Bence Schröder Türk toplumunun problemlerini biliyor. Kendisi, seçildiði takdirde bu problemlere daha fazla eðileneceðini belirtti ve Türkiye’nin AB’ye girmesi yönünde vereceði desteðin altýný çizdi“ sözleriyle özetledi. Buluþmayý Schröder istedi Toplantýnýn gerçekleþmesine emeði geçen SPD Avrupa Parlamentosu milletvekili Ozan Ceyhun, yemekli toplantýnýn Baþbakan’ýn kendi isteði üzerine hazýrlandýðýný açýkladý ve SPD’nin genel seçimleri kazanmasý için çalýþan ekibin baþkaný olarak bu buluþmayý organize ettiklerini belirtti. Ceyhun, Baþbakan’ýn bu önemli toplantýnýn dýþýnda genel seçimlerden önce Türkler’le buluþmalarýnýn süreceðini belirterek, “Baþbakan konuþmasýnda Türk kökenli seçmenler konusuna fazla deðinmedi, yani ‘Beni seçin’ tarzýnda bir konuþmasý olmadý. Baþbakýnýmýz iþçilerin de Baþbakaný ve her gün bir kentte insanlarla görüþüyor, sendikalara gidiyor. Bu toplantý isadamlarýyla yapýldý. Kendisi Türkler’in çok yoðun yaþadýðý bir baþka kentte de, yine Türklerle biraraya gelecek“ dedi. [email protected] Dr. HÜSEYÝN NAZLIKUL sayfa 6 [email protected] Barýþ için el ele B arýþ politikalarýnýn inandýrýcý olabilmesi için farklýlýk içerisinde bir arada yaþama ilkesine, insan haklarýna dayalý demokrasi anlayýþýna ve nükleer silahlardan baþlayarak silahsýzlanma hedefine kararlýlýkla sahip çýkýlmasý gerekir. Soðuk savaþýn son bulmasýndan bu yana on yýlý aþkýn bir süre geçti. Ama çatýþmalar ve savaþlar umulduðu gibi son bulmadý. Aksine Avrupa’nýn ortasýnda, Ortadoðu da (Filistin, Irak), Asya da (Afganistan), Afrika’da bir çok yerde büyük trajediler yaþandý. Ýnsan Haklarýnýn temelinde yaþam hakký yatar. Kuþkusuz bu hak onun ayrýlmaz parçasý olan saðlýklý yaþam hakký anlamýndadýr. Ýnsan en kapalý ve en verimli yatýrým olup, kendisinden beklenen üretimi saðlamadan yitirilmesi büyük ekonomik kayýptýr. Savaþ ve sürekli þiddet insaný üretimde koparan bir durumdur. Eðitilmiþ ve saðlýklý insan gücü ülkelerin en büyük zenginlik kaynaðýný oluþturur. Barýþ, insanýn saðlýklý bir geliþim sürdürerek mutlu yarýnlara ulaþmasý ve saðlýklý nesiller yetiþtirilmesi için yaþamsal bir öneme sahiptir. Barýþ istemi bu etmenlere dayanmalýdýr. Yeryüzünde, doðup büyüdüðümüz coðrafya da ve çevresinde çeþitli çatýþmalar ve savaþ hali yaþanýyor ve savaþýn sürdürülmesi için ABD’nin çok büyük istekleri var. Özellikle beklenen Irak’a karþý sürdürülecek olan savaþýn hiçbir moral desteðinden de yoksundur. Unutulmamalýdýr ki bu savaþýn kurbanlarý sadece insanlarla da sýnýrlý kalmayacak, insanlarýn yaþadýðý çevre ve bu çevreyi birlikte paylaþtýklarý diðer tüm canlýlar da yok edecektir. Ekosistemler ve çevresel zenginlikler savaþýn, askeri müdahalelerin hedefi olmuþ, cezalandýrmanýn ve intikam almanýn aracý haline gelmiþ durumda. Savaþ dýþýnda belli askeri etkinlikler yeryüzünün enerji ve diðer kaynaklarýnýn önemli bir kýsmýný tüketiyor, yeryüzünü kirletiyor. Bu kirlilik sadece doða kirliliðiyle de sýnýrlý kalmayýp asýl olan insanlarý kirletiyor. Þiddetin beslediði çatýþmalar, soykýrýmlar, terör ve insan yaþamýný hiçe sayan tüm hareketler, mutlu ve huzurlu bir dünya yaratmanýn önündeki en büyük engeldir. Dünyanýn farklý bölgelerinde binlerce insaný etkileyen þiddetin önlenmesi, uzlaþma kültürünün benimsenmesi, hoþgörü ve insan yaþamýnýn kutsallýðýnýn özümsenmesi, ancak eðitim ve saðlýklý bir ortamla olanaklýdýr. Þunu bilmek durumundayýz eðer bizler insan olmaktan doðan haklarýmýza sahip çýkmazsak, birey olmayý da, toplum olmayý da baþarmamýz mümkün deðildir! Ortadoðu da þekillenen ve beklenen savaþa karþý olmak ve coðrafyamýzý dünyada ki geliþmelere paralel olarak bir insanlýk görevi olarak kendini dayatmaktadýr. Barýþ bugün her zamankinden daha çok “insanýn içindeki insanýn” varlýk yokluk çizgisindeki amacý oldu. Günümüzde barýþ artýk soyut bir özlem deðildir, bugün barýþ somut bir hedef haline gelmiþtir. Barýþý savunmak her zaman zor olmuþtur. Bugün barýþ için panzer, tank ve silaha karþý kendini siper eden ve barýþ çýðlýklarýný atan Filistinli analarýn sesine herkesin kulak vermesi yetmez. Barýþ için söylemde kalan çaðrýlar yerine, onu en iyi biçimde yaþamak ve yaþadýðýmýz toplumdan baþlayarak tüm evrene yaymak, bu konuda içtenlikli çabalar göstermek zorundayýz. Bireysel çabalar toplumsal uzlaþmayý, toplumsal uzlaþma da evrensel barýþý besleyecek en önemli kaynaktýr. Kýsacasý yaþananlar, bize barýþ ortamýnýn kendiliðinden oluþmadýðýný, yaratýlmasý ve güvence altýna alýnmasý için ciddi çabalar harcanmasý gerektiðini bir kez daha gösterdi. 1.Eylül dünya barýþ gününde, barýþýnýn her yýl kutlanacak sýradan bir gün deðil, bir yaþam biçimi olarak özümsenmesi ve benimsenmesini gerektiði kanaatindeyim. Savaþlarýn, þiddetin olmadýðý bir dünyada tüm insanlarýn barýþ içinde kardeþçe yaþamasýný umut ediyorum.... Özgürleþmenin zor olduðu açýk ve ortadýr. Özgürleþmenin temelini toplumsal tolerans ve barýþ oluþturmalýdýr.. Toplumsal barýþ için rahatlýklarýmýzdan kýsmi olarak feragat edersek, insan olarak karþýmýzda duracak güç yoktur. Ýnsanlýk her güzelliðe layýktýr... Fakat bu güzellikleri yaþamak için etrafýmýzý saran zorluklarý fark ederek onun için mücadele etmemiz gerekiyor. Hep geç kaldýk... Oysa bunun için dün hareket etmemiz gerekiyordu. Haydi! Barýþý, çevreyi ve toplumsal özgürlüðü köklü kýlmak için el ele .... (Deutsche Welle/Türkçe) FÝNANZBERATER SERVÝCBÜRO Inh. Hüseyin UÇURUM è è è PRÝVAT KREDÝ EV KREDÝSÝ SATLIK DAÝRELER Almanya‘nýn her yerinde Bütün krediler birleþtirilerek tek kredi haline getirilerek eizene kredi verilir! STUTTGARTER STR. 6, 71522 BAKNANG Tel: 07191 36 72 84 Fax: 07191 367285 Mobil: 0173 9735 380 [email protected] Sayý 17 Eylül 2002 M evlâna 30 Eylül 1207 yýlýnda bugün Afganistan sýnýrlarý içerisinde yer alan Horasan Ülkesi‘nin Belh þehrinde doðmuþtur. Mevlâna‘nýn babasý Belh Þehrinin ileri gelenlerinden olup, saðlýðýnda „Bilginlerin Sultâný“ ünvanýný almýþ olan Hüseyin Hatibî oðlu Bahâeddin Veled‘tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin‘in kýzý Mümine Hatun‘dur. Sultânü‘I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazý siyasi olaylar ve yaklaþmakta olan Moðol istilasý nedeniyle Belh‘den ayrýlmak zorunda kalmýþtýr. Sultânü‘I-Ulemâ 1212 veya 1213 yýlllarýnda aile fertleri ve yakýn dostlarý ile birlikte Belh‘den ayrýldý. Sultânü‘I-Ulemâ‘nýn ilk duraðý Niþâbur olmuþtur. Niþâbur þehrinde tanýnmýþ mutasavvýf Ferîdüddin Attar ile de karþýlaþtýlar. Mevlâna burada küçük yaþýna raðmen Ferîdüddin Attar‘ýn ilgisini çekmiþ ve takdirlerini kazanmýþtýr. Sultânü‘I Ulemâ Niþabur‘dan Baðdat‘a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ‘be‘ye hareket etti. Hac farîzasýný yerine getirdikten sonra, dönüþte Þam‘a uðradý. Þam‘dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niðde yolu ile Lârende‘ye SÝNEMA Mevlana www.dem-ajans.de (Karaman) geldiler. Karaman‘da Subaþý Emir Mûsâ‘nýn yaptýrdýklarý medreseye yerleþtiler. 1222 yýlýnda Karaman‘a gelen Sultânü‘/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yýl kaldýlar. Mevlâna 1225 yýlýnda Þerefeddin Lala‘nýn kýzý Gevher Hatun ile Karaman‘da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna‘nýn Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlý iki oðlu oldu. Yýllar sonra Gevher Hatun‘u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliðini yaptý. Mevlâna‘nýn bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlý iki oðlu ile Melike Hatun adlý bir kýzý dünyaya geldi. Bu yýllarda Anadolunun büyük bir kýsmý Selçuklu Devleti‘nin egemenliði altýnda idi. Konya‘da bu devletin baþ þehri idi. Konya sanat eserleri ile donatýlmýþ, ilim adamlarý ve sanatkarlarla dolup taþmýþtý. Kýsaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaþýyordu ve Devletin hükümdarý Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü‘I-Ulemâ Bahaeddin Veled‘i Karaman‘dan Konya‘ya davet etti ve Konya‘ya yerleþmesini istedi. Bahaeddin Veled Sultanýn davetini kabul etti ve Konya‘ya 3 Mayýs 1228 yýlýnda ailesi ve dostlarý ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteþem bir törenle karþýladý ve Altunapa (Ýplikçi) Medresesi‘ni ikametlerine tahsis ettiler. Sultânü‘l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yýlýnda Konya‘da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayýnýnGül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanýlan Mevlâna Dergâhý‘ndaki bugünkü yerine defnolundu. Sultânü‘I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna‘nýn çevresinde toplandýlar. Mevlâna‘yý babasýnýn tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuþ, Ýplikçi [email protected] Medresesi‘nde vaazlar veriyordu. Vaazlarý kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taþýyordu. Mevlâna 15 Kasým 1244 yýlýnda Þemsi Tebrizî ile karþýlaþtý. Mevlâna Þems‘de „mutlak kemâlin varlýðýný“ cemalinde de „Tanrý nurlarýný“ görmüþtü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Þems aniden öldü. Mevlâna Þems‘in ölümünden sonra uzun yýllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yýllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Þems-i Tebrizî‘nin yerini doldurmaya çalýþtýlar. Yaþamýný „Hamdým, piþtim, yandým“ sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralýk 1273 Pazar günü Hakk‘ ýn rahmetine kavuþtu. Mevlâna‘nýn cenaze namazýný Mevlâna‘nýn vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kýldýracaktý. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiði Mevlâna‘yý kaybetmeye dayanamayýp cenazede bayýldý. Bunun üzerine, Mevlâna‘nýn cenaze namazýný Kadý Sýraceddin kýldýrdý. Mevlâna ölüm gününü yeniden doðuþ günü olarak kabul ediyordu. O öldüðü zaman sevdiðine yani Allah‘ýna kavuþacaktý. Onun için Mevlâna ölüm gününe düðün günü veya gelin gecesi manasýna gelen „Þeb-i Arûs“ diyordu ve dostlarýna ölümünün ardýndan ah-ah, vah-vah edip aðlamayýn diyerek vasiyet ediyordu. „Ölümümüzden sonra mezarýmýzý yerde aramayýnýz! Bizim mezarýmýz âriflerin gönüllerindedir“ sayfa 7 MEHMET ELDENÝZ Ýstanbul T ürkiye‘nin en büyük ve en güzel þehri olan Ýstanbul‘un yerleþme tarihi paleotik çaða, yani günümüzden 40 bin yýl öncesine kadar uzanmaktadýr. Bilinen tarih ise Kadýköy(Kalkedon) ve Sarayburnu bölgelerine yerleþen Megara‘lýlarla baþlar. Þehrin ilk adý olan Bizantium, komutan Byzos‘a izafeten verilmiþtir. Bazý kaynaklara göre ise ilk önceleri „Lekab“ ýrmaðýndan dolayý „Licus“ adýyla anýlmýþtýr. Þehir 9 yüzyýl boyunca çeþitli iþgaller görmüþtür. M. S. 196‘da Roma Ýmparatoru Severus tarafýndan alýnmýþtýr;imparatorun oðlu Antonius Caracalla‘nýn isteði ile yeniden kurulmuþ ve adý da Antoninia olmuþtur. M. S. 269‘da Gotlar‘ýn, M. S. 313‘de tekrar Romalý‘larýn eline geçen þehir , IV. yy baþlarýnda Büyük Constantinus tarafýndan imar edildikten sonra bildiðimiz Constantino- polis adýný almýþ ve Ýmparator Teodosius‘un „Kanunlar Mecmuasý“ nda bu adla ilk resmi kayýtlara geçmiþtir. Ýmparator, baþkenti Roma‘dan Ýstanbul‘a taþýmýþ;þehre ikinci Roma (Deutera Rome) ve Yeni Roma (Nea Rome) adlarýný vermiþ ise de Constantinopolis adý daha çok yerleþmiþtir. Ýmparatorluk M. S. 395 yýlýnda ikiye ayrýlýnca bu tarihten 1453 yýlýna kadar Doðu Roma (Bizans) Ýmparatorluðu‘nun baþkenti olmuþtur. Bizans döneminde Ýstanbul 30 kuþatma görmüþtür. IV. ve XV. yy‘lar arasýnda Hunlar, Avarlar, Sasaniler, 11 kez Araplar, 6 kez Bulgarlar, Selçuklular, Peçenekler, Haçlýlar ve 7 kez Osmanoðullarý Ýstanbul‘u kuþatmýþtýr. Þehri ancak 30. kuþatmada alabilmek Fatih Sultan Mehmet‘e nasip olmuþtur. 29 Mayýs 1453 tarihinde, kuþatmanýn 54. gününde düþmesiyle Bizans Ýmparatorluðu yýkýlmýþ;Ortaçað kapanarak, Yeniçað baþlamýþtýr. Osmanlýlar halkýn her türlü hakkýný korumuþ, þehri imar etmiþ ve baþkent seçerek saltanat merkezi haline getirmiþtir. Yüzyýllar boyu resmi yazý ve paralarda Konstantiniye olarak geçen Ýstanbul, Osmanlý Ýmparatorluðu süresince Darülhilafe (Hilafet Evi), Darüssaltana (Saltanat Evi), Deraliye(Devletin Evi), Asitane(Devletin Eþiði), Dersaadet(Mutluluk Evi), Selatin(Sultan Kapýsý), Beldetüt Tayyibe(Güzel Belde), Ýslambol(Müslümaný Bol), Darülmülk(padiþahýn Yeri), Payitaht-ý saltanat(Saltanatýn Baþkenti), Südde-i Saltanat (Saltanatýn Eþiði) gibi birçok adlar almýþsada Ýstanbul olarak tanýnmýþ ve yaþamýþtýr. XVI. ve XVII yy‘lar arasýnda Ýstanbul‘da anýtsal yapýlar kurulmuþ, yeni geliþme alanlarý belirlenmiþ, bu geliþme biçimi günümüz Ýstanbul‘unun da temel eksenlerini oluþturmuþtur. bu dönemde þehir Edirnekapý, Haliç kýyýlarýnda, Beyoðlu, Galata, Üsküdar, Kadýköy ve Boðaz yönünde yaygýnlaþmýþtýr. Deðiþik dönemlerin simgeleri olarak Beyazýt, Þehzadebaþý, Süleymaniye, Mihrimah Külliyeleri yapýlmýþ, daha sonra Yenicami ve Sultanahmet Camileri Ýstanbul‘un görünümüne katýlmýþtýr. II. Mahmud döneminde ilk kez Batý kentlerindeki gibi bir þehir planý yaptýrýlarak, XIV. yy‘ýn ilk yarýsýnda tarihi sayýlan kýþlalar ve çevrelerinde de yeni yerleþim merkezleri oluþturuluyordu. Rami, Maltepe, Halýcýoðlu, Maçka, Gümüþsuyu, Taksim, Taþkýþla, Harbiye gibi yerleþim bölgeleri þehrin yeni geliþme eksenlerini de belirliyordu. 1874 tarihinde açýlan Sirkeci-Edirne demiryolu Ýstanbul‘un batýsýnda sur dýþýndaki geliþmeyi güçlendirdi. Bu arada 1838‘de UnkapanýAzarkapý ve 1845‘te Karaköy-Eminönü arasýnda açýlan köprüler iþ merkezlerini birleþtiriyordu. 1853‘te Dolmabahçe Sarayý, 1865‘te Beylerbeyi, 1874‘te Çýraðan ve Yýldýz Saraylarý göz kamaþtýrýcý görünümleriyle þehre güzellik katmaya baþlamýþlardý. XIX. yy‘dan itibaren modernleþme her alnda yaþanýyordu. Boðaz‘da ilk buharlý gemi 1829‘da yüzdürüldü. 1850‘de Þirket-i Hayriye 6 vapurla düzenli seferlere baþladý. 1869 yýlýnda atlý tramvay, 1874‘te Dolmabahçe Gazhanesi kuruldu. 1876‘da ise padiþaha Kumkapý-Beyazýt, KaraköyDolmabahçe hattýnda çalýþmasý düþünülen bir metronun yapýmý öneriliyordu. XX. yy baþlarýnda Sirkeci Garý, Galata Limaný, Haydarpaþa Garý ve Rýhtýmý Ýstanbul siluetindeki yerlerini almýþlardýr. Diðer yandan elektrikli tramvay geliþtirilerek Þiþli‘ye;Anadolu yakasýnda ise Bostancý‘ya kadar uzanýyordu. Bu geliþmelerle birlikte þehrin nüfusu 1 milyonu aþmýþtý. Cumhuriyet‘in kurulmasý ile baþkent Ankara‘ya taþýnýnca, Ýstanbul sosyo-ekonomik ve kültürel önemini kýsmen yitiriyordu. 1920‘li yýllardan sonra yaþanan durgunluk, II. Dünya Savaþý yýllarýnda da gözlenmiþtir. Daha sonra Avrupa‘da þehircilik akýmýndan etkilenmiþ, yüzyýlýmýzýn ikinci yarýsýndan baþlayarak, hýzla artan bir geliþme ile günümüzde dünyanýn sayýlý kültür, sanat, ticaret ve geniþ hinterlanta sahip endüstri þehirlerinden biri olmuþtur. [email protected] Sayý 17 Eylül 2002 ÞÝÝR www.dem-ajans.de [email protected] sayfa 8 “Þiirde bir tanrýsallýk olduðuna inanýyorum” RÖPORTAJ: METE ALPSAR Kendinizi beþ tümceyle sizi hiç tanýmayan birine nasýl anlatýrsýnýz? Hamdi Özyurt: Ýsveç’te yaþýyan Türkiyeli bir edebiyatçýyým. Biraz da karikatür çizmek gelir elimden. Þimdilik 38 yaþýndayým. Evliyim ve bir kýzým var. DEM 1. Yýl Þiir Yarýþmasý birincisiyim. Yazýnsal yaþamýnýzdaki þiir serüveninizi anlatýr mýsýnýz? H. Özyurt: Ýlk yazýnsal uðraþým çok doðal olarak þiirdi. Þiirde bir tanrýsallýk olduðuna inandým hep. Yazýnýn hangi dalýyla uðraþýrsam uðraþayým, eðer iþin içinde þiir yoksa hepsi boþ. Beni nereye dinamizm içerisinde. Dille birlikte þiir de evriliyor. Çok kaliteli þiirler yazan þairler var. Ama boþ lafýn ötesine geçmeyen, ya da ben ve birçok arkadaþýmýn anlamakta zorluk çektiðimiz þeyler yazanlar daha fazla. Genel olarak þiir için neler söylersiniz? Size göre güzel þiir, büyük þiir nedir? H. Özyurt: Þiir sözcüklerin büyülü halidir. Bana göre güzel ve nitelik olarak büyük þiir, þiir olarak iþlevini yerine getirebilendir. Birikim, zeka ve tabii ki emekle yaratýlan þiirdir. Ýnsana, keþke bu þiiri ben yazmýþ olsaydým, dedirten þiirdir. Þiirinizde aradýðýnýz nedir, iþlediðiniz ana temalar nelerdir? Nedenlerini açýklar mýsýnýz ? H. Özyurt: Bir köþeye çekilip sessizce okunan þiirler yazmak isterdim. Daha felsefi, gelecek çaðlarda da okunabilecek þiirler yazmak isterdim. Bir kuþu güzelleyen, bir manzarayý gözle görülmeyen yönleriyle adamakýllý anlatan doða þiirleri yazmak isterdim. Ama olmadý, bundan sonra da olmayacak galiba. Hastahane ücretini ödeyemediði için çocuðu rehin kalan babalar ülkesinin þairiyseniz eðer, baðýrýp çaðýran, kýzan, küfreden þiirler yazmak zorundasýnýz. Genel olarak sanatta, özel olarak þiirde kalýcý olmanýn koþullarý nelerdir? H. Özyurt: Özgün olmak, evrensel ve kaliteli þeyler üretmek bence. Yarattýðýnýz, bekleyen, yaratacaðýnýz, okura ulaþtýrmayý düþündüðünüz neler var? Sýralar mýsýnýz? H. Özyurt: Bir öykü kitabým, bir de romaným basýma hazýr bekliyor. Ayrýca iki çocuk kitabý, bir de karikatür albümüm her an yayýnlanabilir. kadar götürebileceðini kestirmeden, hatta bunu hiç düþünmeden, kendimi teslim eder gibi baþladým þiire. O günden beridir þiirin hizmetkarýyým. Bugüne kadar üç þiir kitabým yayýnlandý. Özendiðim, etkilendiðim, kýskandýðým þairler oldu, ama en çok kendimle uðraþtým. Her kitabýmýn bir diðerinden kesinlikle daha iyi olmasýný çok önemsedim. Peki yaþamýnýza sýðan güzelliklerin baþlýklarýný sýralamanýzý istesek? H. Özyurt: Eþim, kýzým, kütüphanem, her zaman ve her yerde var olan iyi insanlar… Günümüz þiirini nasýl görüyorsunuz? Sizin þiiriniz bunun neresinde ? H. Özyurt: Dünya þiirini soruyorsanýz peþinen söyleyeyim, bu konuda cahilim. Baþýndan beri çeviri þiirden bir tad alamadýðým için, dünya þiirinin üzerinde fazla duramadým. Bu benim için önemli eksiklik. Ama Türkçe þiiri iyi takip ettiðimi sanýyorum. Türkçe þiir bir Yazmayý düþlediðiniz þeyler var mý? H. Özyurt: Apayrý bir çocukluk yaþadým, baþtan sona maceraydý. Ölmezsem bir roman olarak tümünü yazacaðým. YAHYA KEMAL BEYATLI 2 Aralýk 1884 yýlýnda Üsküp‘te doðdu. Asýl adý Ahmed Agâh‘týr. Ýlk ve orta öðrenimini Üsküp ve Selanik idadilerinde yaptý. 1902‘de yükseköðrenimi için Ýstanbul‘a gönderildi, fakat 1903 yýlýnda Paris‘e giderek bir yýl bir kolejde Fransýzcasýný ilerlettikten sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi‘ne girdi. Dokuz yýl kaldýðý Paris‘ten döndükten (1912) sonra, Ýstanbul‘da üniversitede çeþitli dersler okuttu (1915-1923), Urfa milletvekili oldu (1923); Varþova (1926), Madrid (1929) Ortaelçiliklerine atandý, Tekirdað (19351942) ve Ýstanbul (19431946) milletvekilliklerinde bulundu. Büyükelçi olarak Pakistan‘a gitti (1948), bir yýl sonra emekliye ayrýlarak yurda döndü ve Ýstanbul‘a yerleþti. Yahya Kemal Beyatlý 1958 yýlýnda öldü. Rumelihisarý mezarlýðýnda gömülü. Yahya Kemal, þiirlerini, makale ve hikayelerini saðlýðýnda kitaplarda toplamamýþ, eserleri dergilerde, daðýnýk kalmýþtý. Ölümünden sonra dostlarý ve hayranlarý tarafýndan bir Yahya Kemal‘i Sevenler Cemiyeti kurulduðu gibi, Ýstanbul Fetih Cemiyeti‘ne baðlý bir de Yahya Kemal Enstitüsü ve Müzesi açýldý (1961). Bu Enstitü‘nün yayýmlamaya baþladýðý Yahya Kemal Külliyatý‘nda þairin ilk üçü þiirlerini; diðeri makale, deneme ve anýlarýný derleyen þu eserleri çýktý: Kendi Gök Kubbemiz (1961), Eski Þiirin Rüzgariyle (1962), Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiþ (1963), Aziz Ýstanbul (1964), Eðil Daðlar (1966), Siyasi Hikayeler (1968), Siyasi ve Edebi Portreler (1968), Edebiyata Dair (1971), Çocukluðum, Gençliðim, Siyasi ve Edebi Hatýralarým (1973), Tarih Müsahabeleri (1975), Bitmemiþ Þiirler (1976), Mektuplar - Makaleler (1977) Hakkýnda yayýmlanan kitaplarýn sayýsý yirmiyi geçer. Yahya Kemal, þiir yazmaya lise yýllarýnda baþlamýþtý. bu þiirleri baþta Tevfik Fikret olmak üzere, Servet-i Fünun þairlerinin etkisi altýndaydý. Kendisi de þu sözleriyle bunu kabul etmektedir: „Kendi neslimin bütün çocuklarý üzerinde olduðu gibi, ruhumda, ahlakýmda, zevkimde, lisanýmda, sanatýmda en büyük tesiri O (Tevfik Fikret) icra etmiştir.“ Yeni þiir denemelerine Fransa‘da bulunduðu yýllarda baþladý. Gerçek kiþiliðini, Paris‘te okurken ünlü tarihçi Albert Sorel‘in derslerinden aldýðý tarih zevkiyle, Fransýz þairlerinin (Jean Moreas, Baudelaire, Verlaine, vb.) ölçü ve biçim güzelliklerinde buldu. Paris‘e gidiþi, II. Abdülhamit baskýsýndan bir kaçýþ olduðu halde, orada siyasi faaliyetlere katýlmayarak sanat çevrelerinde kendini yetiþtirdi. Paris öncesi Hamid ve Servet-i fünun þiiri etkisinden kendisini böylelikle kurtardý, klasik divan þiirimizi Batý þiirindeki bütünlük anlayýþýyla ele aldý. Fransýz sembolistlerinin „öz þiir“ anlayýþý, onda þiirini bütün fazlalýklarýndan arýtma, düzyazýdan uzaklaþtýrma eðilimi yarattý. Böylece, belli manzumlara baðlanan ve bütünlükten uzak kalan divan þiirinin bu eksiklerini tamamlamaya çalýþan ürünler verdi. Paris‘teki öðrenimi sýrasýnda aldýðý derslerin etkisinde kalarak Türk tarihini yeni bir açýdan deðerlendirdi. Anadolu Türklüðünü, Anadolu topraðýnýn 1071‘den baþlayan bir tarih süreci içinde yarattýðýný ileri sürerken bu tarihin parlak dönemlerini divan edebiyatýna ait þiir biçimleri içinde dile getirdi. Bir yandan Lale Devri‘nin eðlence ve neþe havasýný, bir yandan din ve tasavvuf þiirinin Günümüz þiirinde yeni sesler için neler diyeceksiniz? H. Özyurt: Þiire kendini feda edenleri, þiir için birçok þeyden vazgeçenleri selamlýyorum. Bu röportaj için çok teþekkürler. H. Özyurt: Ben teþekkür ederim. izlerini þiirlerine aktardý. Avrupa dönüþü Yeni Mecmua‘da „bulunmuþ sayfalar“ baþlýðýyla yayýmladýðý gazel ve þarkýlarla tanýndý (1918). Bu neoklasik þiirler, onun çýkýþ noktasýnýn Osmanlý tarih ve þiiri olduðunu gösterdiði gibi, sonradan yeni þekiller ve sade dille yazdýklarýnda da þairin genel olarak Osmanlý medeniyet ve kültürüne baðlý kaldýðý görülür. Onda tarih, vatan, millet ve Ýstanbul sevgisi, hep bu açýdan iþlenir. Osmanlý medeniyeti yüzyýllar boyu en yüce eserlerini Ýstanbul‘da yarattýðý için, Yahya Kemal‘deki Ýstanbul, Boðaziçi ve Türk musikisi hayranlýðýna, tabiat güzellikleri yaný sýra, tarih deðerleri de girer. Duygu, düþünce ve hayali ustalýkla kaynaþtýran þair, pek çoðuna hikaye karakteri verdiði lirik-epik þiirlerinin konularýný aþk, tabiat, deniz, ölüm ve sonsuzluktan da alýr. Ýç ahengi her þeyden üstün Sessiz Gemi tutuþu, þiiri „musikiden Artýk demir almak günü gelmişse zamandan, baþka türlü bir musiki“ Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. kabul ediþi; „Ok“ þiiri bir yana, bütün Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alýr yol; þiirlerini, bu ahengin Sallanmaz o kalkýþta ne mendil ne de bir kol. saðlanmasýna daha elveriþli gördüðü Rýhtýmda kalanlar bu seyahatten elemli, aruzla yazmasýna Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli. sebep oldu. Yahya Kemal, Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! saðlam bir kültür ve dil Hicranlý hayatýn ne de son matemidir bu! bilinci üstüne kurduðu þiirlerindeki klasik Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; yalýnlýk ve güçlülükle, Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. sanatýnýn özünde ve biçiminde ulusal Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden, ve modern olanýn, Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden. bireysel ve toplumsal olanýn, tarihsel ve klasiðidir. Bu özellikleriyle, 20. yüzyýl çaðdaþ olanýn sentezine ulaþmadaki dünya þiirinin de önemli þairleri çabalarý ve baþarýlarýyla, modern arasýnda bulunduðundan kuþku þiirimizin, büyük bir kurucu ustasý, yoktur. Sayý 17 Eylül 2002 ALMANYA www.dem-ajans.de Selzedeler için yardým fonu oluþturuldu Karl Zawadzky F ederal Almanya Baþbakaný Gerhard Schröder ile eyalet baþbakanlarý sel felaketinin neden olduðu zararlarý ve yapýlacak yardýmlarý görüþmek üzere görüþmek üzere biraraya geldi. Sel felaketinden zarar gören Saksonya ve Saksonya Anhalt, Brandenburg ve Bayern eyaletlerindeki iþletmelere yardým edilmesi hedefleniyor. Baþbakan Schröder ile Eyalet Baþbakanlarý selzedeler için bir yardým fonu oluþturulmasýný ve buraya 10 milyar Euro aktarýlmasýna karar verdi. Sel felaketinin neden olduðu zararlarý ve yapýlacak yardýmlarý görüþmek üzere Berlin‘de Federal Baþbakan Gerhard Schröder baþkanlýðýnda tüm eyalet baþbakanlarý biraraya geldi. Toplantýda konuþan Baþbakan Gerhard Schröder, sel yüzünden zor durumda kalan iþletmelerin varlýðýný sürdürebilmesi için harekete geçilmesi ve eyaletlerin bütçelerine de hýzlý biçimde kaynak aktarýlmasý gerektiðini ifade etti. Schröder, sel felaketine mali destek saðlamak için hükümetin Kurumlar Vergisi‘ni yüzde 25’ten yüzde 26.5’a yükseltmeyi planladýðýný ifade etti. Baþbakan Schröder ile Hristiyan Birlik Partileri‘nin uzlaþamadýðý nokta ise sel yardýmýnýn nasýl finanse edileceði. Hükümet sel kurbanlarýna yapýlacak yardýmýn bir bölümünün 2003 ile 2004 yýlýnda yürürlüðe girmesi planlanan vergi indiriminin bir yýl ertelenmesi ile finanse edilmesini istiyor. Hristiyan Birlik Partileri ise iki Almanya’nýn birleþmesinden sonra kurulan Merkez Bankasý’nýn karýnýn bu iþ için kullanýlmasýný ve borçlarýn bir yýl ertelenmesini öneriyor. Finansman konusunda anlaþýldý Baþbakan Schröder ile eyalet baþbakanlarý yapýlacak yardýmýn nasýl finanse edileceði konusu dýþýndaki konularda uzlaþtý. Hristiyan Birlik Partileri tarafýndan yönetilen eyaletler, hükümetin yardým paketinin Eyalet Temsilciler Meclisi’nde görüþüldüðü sýrada sorun çýkarmayacak. Ancak bu eyaletler 22 Eylül‘deki seçimleri Hristiyan Birlik Partisi’nin kazanmasý halinde sel yardýmýn mali kaynaðýnýn deðiþtirileceðini vurguluyor. Hristiyan Birlik Partileri’nin planý vergi indiriminin yürürlüðe konulmasý. Birlik Partileri hükümetin vergi indiriminin ertelenmesi planýnýn vergilerin arttýrýlmasý anlamýna geleceðini savunuyor. Saar Eyaleti Baþbakaný Peter Müller, böylesi bir durumda zaten zayýf olan konjunktürün daha da kötü duruma geleceðini öne sürüyor. Alman Sanayi Birliði ise kurumlar vergisinin arttýrýlmasýnýn kendilerine nasýl bir yük getireceði konusunda üyelerinden gelen baskýyý artýk duymak istemiyor. Yardým fonu oluþturuluyor Baþbakan Schröder ile Eyalet Baþbakanlarý selzedeler için bir yardým fonu oluþturulmasýný ve buraya 10 milyar Euro aktarýlmasýna karar verdi. Saar Eyaleti Baþbakaný Peter Müller Hristiyan Birlik Partileri‘nin iktidarda olduðu eyaletler adýna yaptýðý konuþmada þöyle konuþtu: „Bu doðal bir felaket ve Alman tarihinde ilk kez yaþanýyor. Bu yüzden bizler, Hristiyan Birlik Partileri’nin iktidarda olduðu eyaletler olarak bu felaketin üstesinden gelinmesi için ne yapýlmasý gerekiyorsa yapacaðýz.“ (Deutsche Welle/Türkçe) [email protected] hukuk sayfa 9 Av. MUSTAFA DOÐAN Cinsiyet deðiþtirmek Sevgili DEM okuyucularý T oplum arasýnda bazen kabul görüp bazen itiraz edilse de sürüp giden bir hadisedir Cinsiyet Deðiþtirmek. Konuþur yada tartýþýrken hepimiz kendimizce bir þeyler söyleyebiliriz elbette , ancak sizlerin Avukatý olarak bana düþen Türk Medeni Kanununda durum nasýl düzenlenmiþtir ? Cinsiyet deðiþtirmek mümkün müdür ? Ve mümkün ise bunun þartlarý nedir ? Ben yasal durumu sizlere aktarmaya çalýþacaðým. Günümüzde artýk geliþen toplum yasalarý bu duruma izin vermektedirler.Ancak bunun da belirli þartlarý bulunmaktadýr. Cinsiyet Deðiþikliði 4721 Sayýlý Türk Medeni Kanununda (TMK.) ayrý bir madde olarak ele alýnmýþ ve madde 40 da düzenlenmiþtir. Bu maddeye göre cinsiyet deðiþtirmek isteyen kimse ; -On sekiz yaþýný doldurmuþ bulunmalý ve mahkemeye þahsen müracaatta bulunmalýdýr. -Ancak mahkemenin izin verilebilmesi için on sekiz yaþýný doldurmuþ bulunan kimsenin EVLÝ OLMAMASI gerekir. TMK.nun deðiþtirilen 29.maddesinin de kiþi evli olsa bile cinsiyet deðiþtirme davasý açabiliyordu, ancak bu davanýn sonuçlanmasý ile kiþinin evliliði sona ermiþ oluyordu. Fakat çocuklar varsa velayet vs. sorunlarý yaþanýyordu. Oysa yeni Medeni Yasa ya göre ancak evli olmayanlar cinsiyet deðiþtirme davasý açabilirler.Evli olanlar ise artýk böyle bir dava açamayacaklardýr. -Yeni TMK 40. maddeye göre cinsiyet deðiþtirmenin bir diðer þartý ; Cinsiyet Deðiþtirecek Kiþinin TRANSEKSÜEL yapýda olmasý , cinsiyet deðiþikliðinin ruh saðlýðý açýsýndan zorunluluðunu ve üreme yeteneðinden sürekli biçimde yoksun bulunduðunu bir eðitim ve araþtýrma hastanesinden alýnacak resmi saðlýk kurulu raporu ile belgelemesi gerekmektedir. Yani kiþi herhangi bir yükümlülükten kaçmak veya herhangi bir menfaat elde etmek için böyle bir þeye baþvuramaz ancak yapýsý yani fiziksel ve ruhsal yapýsý buna uygun ise cinsiyet deðiþtirme davasý açabilir. -Son bir þart mahkemece kendisine cinsiyet deðiþtirmek için izin verilen kiþi ; Verilen izne baðlý olarak amaç ve týbbi yöntemlere uygun bir cinsiyet deðiþtirme ameliyatý gerçekleþtirildiðinin resmi saðlýk kurulu raporu ile doðrulanmasý halinde mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapýlmasýna karar verilir. Demek ki önce mahkemeden cinsiyet deðiþtirmeye iliþkin bir ÝZÝN KARARI alýnmasý gerekmekte , bu alýndýktan sonra gerekli ameliyatlar ile cinsiyet deðiþtirilecek ve ondan sonra yeni cinsiyetin (erkek veya kadýn) nüfusa iþlenmesi için mahkemeden DÜZELTME KARARI alýnacak ve böylece cinsiyet deðiþtirme iþlemi bitirilmiþ olacaktýr. Sorularýnýz için: Millet Cad. S.Sinan Sk. No:55/5 Haseki / ÝSTANBUL Tel: 0212 621 73 60 (4 hat ) Fax: 0212 621 79 68 E mail: [email protected] Sayý 17 Eylül 2002 www.dem-ajans.de ÝLAN [email protected] sayfa 10 Sayý 17 Eylül 2002 www.dem-ajans.de KÜLTÜR-SANAT Türk Dünyasý Müzik Topluluðu: Biz gönül adamýyýz çok baþarýlý gerçek bir icra olduðunu söyledi. Ertesi gün Cumhurbaþkanlýðýnda bu gösteri tekrarlandý. Bunun üzerine Kültür Bakaný Ýstemihan Talay topluluðun devlet bünyesine alýnmasýný istedi. Bakanlar kurulunun kararýyla Ankara Devlet Türk Dünyasý Müzik Topluluðu kuruldu. RÖPORTAJ: FÝGEN GENÇ G loballeþme adý altýnda yerel kültürlerin geleneksel müziðin kýsýrlaþtýrýlmaya baþladýðý bu dönemde duygusal ruhu okþayan coþkulu ve müzik kalitesi yüksel bir topluluk çýkýyor karþýmýza. Kültür Bakanlýðý Ankara Devlet Türk Dünyasý Müzik Topluluðu Anklara’da Hasanoðlan’da “SANATA SAYGI” adlý etkinlikte ve resim heykel müzesinde gerçekleþtirdikleri iki konseri de izleme þansým oldu. Sanat yönetmenliðini Ýrfan Gürdal’ýn yaptýðý müzik topluluðu, Anadolu sýnýrlarýný aþarak Türk kültürünü yaþayan deðiþik coðrafyalardan da yaptýklarý araþtýrmalarý kendi müzikal yapýlarýnda barýndýrýyorlar. Topluluðun kurucusu ve müdürü Ali Özaydýn’la yaptýðým söyleþide topluluðun kurulduðu gün Türk Dünyasýna hizmet ödülü aldýðýný ayrýca Türk Dünyasý yazarlar ve sanatçýlar vakfý tarafýndan 2000 yýlý Türk Dünya Hizmet Ödülüne layýk görüldüðünü öðreniyorum. -Kültür Bakanlýðý Ankara Devlet Türk Dünyasý Müziði Topluluðu’nun ilk tojumlarý nasýl atýldý? Ali ÖZAYDIN: 1990’larda Vali Saffet Arýkan’ ýn davetiyle Ankara’ya geldim. Kültür Bakaný S. Namýk Zeybek’in döneminde hayallerimi anlattým ve yardýmcý oldular. Bir atölye kurarak kültür bakanlýðý bünyesinde ilk adýmý attým. - Hayalleriniz? Ali ÖZAYDIN: Unutulmuþ ve unutulmaya yüz tutmuþ müzik aletlerini atölye ortamýnda yapmak, canlandýrmak ve yeniden müzik hayatýna kazandýrmaktý. Anadolu kültürü dýþýnda da ortak kültüre sahip olduðumuz kültürler var. Yakutlar, Hakaslar, Altay Türkleri, Doðu Türkistan Türkleri, Osmanlýnýn kültür mirasýnýn olduðu yerlerde, bütün bu bölgelerde yaþayan akraba ve kardeþ topluluklarýnýn, devletlerin müzik aletlerinin ve onlarýn müziklerini araþtýrarak baþlamýþtýr. Bu araþtýrmalarýmýzýn daha da gün ýþýðýna çýkmasý ve daha geniþ kitlelere yayýlabilmesi için bir devlet çatýsý altýnda olmasý gerektiðine inanýyordum. - Neden devlet bünyesini þart gördünüz? Ali ÖZAYDIN: Çünkü Türkiye’ deki müzik piyasasýný biliyorsunuz. Popüler müzik yapmadýkça hayat hakký yoktur size. Ýlla devlet desteði olmalýydý. O kadar geniþ coðrafyada kendi baþýnýza Sesin Sesi -Kaç konser verdiniz? Ali ÖZAYDIN: Kuruluþundan bu yana 130 konser, 20 Ankara dýþý ve 8 yurt dýþý konser. -Yurt dýþý konserleriniz nerelerde gerçekleþti ? bu kadar araþtýrma imkaný yok. Getirisi olmayan size para kazandýrmayacak bir iþ. Buna raðmen biz kendi imkanlarýmýzla geniþ bir coðrafyanýn ciddi anlamda müzikal deðerlerini, plaklarýný, kasetlerini, müzik aletlerini notalarýný araþtýrdýk. Yaklaþýk 15 yýllýk bir süreç. Tüm lehçeleri çok fazla konuþamasak da onlarý anlamaya baþladýk. Þarký sözlerinin çok etkisi oldu. Bu konuda bana en büyük Ali ÖZAYDIN: Bosna-Hersek, Kýrgýzistan, Azerbeycan, Kazakistan, Kýrým, Sibirya. 1993 yýlýnda Orhun yazýtlarýnýn 100. Yýl kutlamalarý, Kazakistan’da Türkistan þehrinin kuruluþunun 1500. Yýl kutlamalarýna, Kýrgýzistan’ýn Ohþ kentinin 3000. Yýl kutlamalarýna gittik. Asýrlýk organizasyon. desteði Ýrfan Gürdal ve kardeþi Can Gürdal’dan aldým. Ýrfan Gürdal topluluðun sanat yönetmeni bu topluluðun öncesinde Ýpekyol topluluðunu kurduk yurt içi ve yurt dýþýnda konserler verdik. -Topluluk kaç kiþiden oluþuyor ve kiþilik özellikleri ? Ali ÖZAYDIN: Þu anda 25 kiþiyiz. Toplulukta görev alan tüm arkadaþlarýmýz. Hem sahnede hem teknik kadroda görev alýyor. 1999’da Tüm Türk Cumhuriyetlerinin üyesi olduðu Türk Dünyasýnýn UNESCO su diye adlandýrýlan Türksoyun toplantýsýnda Ýstemihan Talay’ýn isteðiyle konser verdik. Çok büyük ilgi gördük. Hangi bölgenin müziðini yaptýysak o bölgenin kültür bakaný OZAN ÞAH TURNA Her þey pahalý, insan ucuz! D eðersizliðin‘deðer’ olduðu günümüz dünya genelinde ve ülke özelinde; ne yazýk ki, her þey pahalý, ‘Ýnsan Ucuzladý’!. . . Memleketimizde, Ýnsana, can’a verilen deðer bayatlamýþtýr. Hatta, gittikçe yok olmaya yüz tutmaktadýr. . . Ýnsan kardeþler, hem cinsini yutmaktadýr. . . Dostlar, bir avuç su, bir avuç kandan daha pahalýdýr ne yazýk ki. . . En deðerli varlýk olan Ýnsan basit çýkar ve iliþkiler aðýnda son derece düþürülmüþtür. Ýnsani deðerler ayaklar altýnda çiðneniyor, adeta bir paspas misali. . . Ýnsan pazarý kurulmuþ, panayýr timsali. . . ! Bunca kirlenmiþliðe karþýn, dostluða, sevgiye, yaþamý paylaþmaya bir köprü atalým. Ýnsana men zil tutalým. Son yapýtlarýmdan dizelerimle sese ses katalým hele. . . Her Þey Pahalý; Ýnsan Ucuz!. . . Þu benim güzel ülkemde Her þey pahalý, insan ucuz Kimi dertte, kimi demde Her þey pahalý insan ucuz! Odun gibi can yakýyor Ýnsancýklar hep bakýyor Oluk oluk kan akýyor Her þey pahalý Ýnsan ucuz Hastaneler dolu kuyruk Kan pahasý olmuþ erik Ali ÖZAYDIN: Topluluk sanatçýlarýnýn büyük bir kýsmý, kendi çaldýklarý enstrümanlarý atölyemizde kendileri yapýyorlar. Anadolu çalgýlarýný, gittiðimiz turnelerde 10-15 tane hediye etmek hedefimiz. Topluluk sanatçýlarý normal mesailerinin dýþýnda zaman ayýran arkadaþlar. Bizde, ses, enstrüman olarak ayrýlmýyor. Klarnet sanatçýsý arkadaþýmýz ayný zamanda tar ve kemençe sanatçýsýdýr. Üst düzeyde baðlama çalar. Tüm arkadaþlarýmýz böyle. Solistler de öyle. Konserlerde çaldýðýmýz yörenin, kültürünü, kimliðini yansýtacak enstrümanlarý aldýðýmýzda birden bire bir kazak yada Özbek orkestrasý -2 Cd lik albümünüz yayýnlandý. Ali ÖZAYDIN: Devlet Türk Dünyasý Topluluðunun TÝKA’yla, Kültür Bakanlýðý müþterek olarak yayýnladýklarý ilk CD si oldu. CD Türk Cumhuriyetlerinin baðýmsýzlýðýnýn 10. Yýl kutlamalarýna bir hediye olarak yapýldý. Türk Cumhuriyetlerinin yaný sýra 13 Türk topluluðundan eser koyduk. Türk Cumhuriyetlerinden ikiþer eser, Türkiye’den üç eser. Biri Alevi kültürünü yansýtan tahtacý semahý, diðeri ise Osmanlý Padiþahlarýndan... Topluluklardan birer eserle 26 eserden oluþan CD bir buçuk ayda çýktý. Kültür Bakanlýðý Dösim maðazalarýnda da yer alýyor albümümüz. -Topluluðun kullandýðý enstrümanlar kendi atölyenizde mi yapýlýyor? Ýnsandan pahalý ferik Her þey pahalý Ýnsan ucuz Uzayan dallar kýrýlmýþ Güzel duygular vurulmuþ ‘Ýnsan pazarý’ kurulmuþ Her þey pahalý, Ýnsan ucuz Þah Turna baðrýmda gama Tüm çeyreðe olmuþ yama Ýnsan çok deðerli, ama Her þey pahalý, insan ucuz Can ucuz, ten ucuz, kan ucuz!. . . . Söz ve Müzik: Ozan ÞAHTURNA Yönetmen ve Aranjör:Ozan ÞÝAR Vokaller: ÞAFAK&ÞÝRÝN Müzik Grubu Birçoklarýmýz hayata yýllarý sýðdýrdýk; ama yýllara hayatý sýðdýramadýk! Mahmur gözler de yaþamý oðduramadýk. Deniz olduk deryaya aktýk; ama kendimize bir yaðmur yaðdýramadýk. Hep baþkalarý için yaþadýk. Daðlarý aþtýk; ama kendimizi aþamadýk. Yaþattýk, yaþamadýk! Oysa, yaþam; tasada ve kývançta bir olmaktýr. Gür olmaktýr, özgür olmaktýr. . . Ýnsanýn ‘her þey için deðil’; her þeyin‘ÝNSAN’ için bir yaþam, memleket ve dünya davasýn da deva bulabilir Ýnsanlýk ancak. . . !Ýnsanýn insan derdi deðil, insanýn insan merdi olduðu bir kardeþlik bahçesinde yar-yaran olunur. Bu bir düþ deðil. Gerçek olacak, olmalýdýr elbet. . . DÜÞÜM GÜNEÞ’TEN AYDINLIK! Velev ki, düþ dahi olsa bu kutsal idealler?. . Düþü bile ne güzel. Ki, Sevgi-Dostluk-Özgürlük ve paylaþým baðýnda ‘aðacýmýz dökmesin’ gazel!. . . Ancak, insanlýk evrimi, hep devinimi ve geliþi mi gösterdiðine göre, tüm güzel idealler düþ olmadý ve olmayacaktýr da. . . Sancýlý da olsa. . . Hasretimiz nazlýdýr. Damla damla berrak pirinç gibidir. Kan kýrmýzýsý yediveren güldür. dinleniyormuþ gibi oluyor. CD de bu çok belirgin. -Türkiye’de sizin müzikal yapýnýz çok bilinmiyor. Bu müziði dinleyen ve zevk edinmiþ bir kitle yok ? Ali ÖZAYDIN: Kuþkularýmýz vardý. Bu topluluk kimlere hitap edebilir. Farklý kültürler icra edeceksiniz. Bu orkestrayý genelde kimler dinler? O kadar çok yerde konser verdik ki þüphemiz kalmadý. Seyircilerin müzikal zevki farklý olsa da bizi izlerken kendisinden bir þeyler buluyor. Bu müzik zevki yeni yeni oluþuyor. Topluluðun özelliði Türk Dünyasýnýn kültür birliðini kültürel yakýnlýðýný göstermesinin yaný sýra farklýlýklarý da ortaya koymaya çalýþýyor. Topluluðun sanat yönetmeni Ýrfan Gürdal farklýlýklarý deðerlendirirken ustalýkla iþliyor. -Türk Dünyasý Müzik Topluluðu Müdürü, kurucusu Ali Özaydýn’ý tanýyabilir miyiz? Ali ÖZAYDIN: Biz gönül adamýyýz bu kültürün bu organizasyonun gerekliliðine inanan bir insan olarak yola çýktýk ve 20 yýldýr bu çalýþmalarýn içerisindeyim. Astüm, Ýpekyolu, Altýnay müzik topluluklarýný kurdum daha önce. Adana doðumluyum. Özgeçmiþimi anlatýrken Türk Dünyasý Müzik Topluluðunu anlatýyormuþ gibi oluyorum. Topluluk özgeçmiþim, özgeçmiþim topluluktur. Uðruna birçok büyük bedeller ödendi. Ne dünya parçasý canlar kurban edildiler! Yýldýzlar kaydýlar!. . . Ki, insanlýðýn, esenliðin davasýný yaydýlar. Ne döndüler ve ne de caydýlar. Onlar ki, gece karanlýðýnda birer ay’dýlar. Oklarýndan fýrlayan yaydýlar. Menzile koþan küheylan atýydýlar. Bazen de eriþmeye, iriþmeye, çoðalmaya, büyümeye muhtaç taydýlar. Þafakta koþacak günleri saydýlar. Belki, deneyimsiz, belki erkendiler yataktan kalkýp, yola çýktýklarýnda. Ama, ne kusur; ne de hataydýlar. Çatal yürektiler, ‘pak erek’tiler, Ýnsan Onurunu kurtarma davasýnda. . . ! BAÞTA ÝNSAN OLABÝLMEK!. . . Ey Can, Cananým mesele Baþta Ýnsan OLABÝLMEK Ölürken de, yaran ile Yaþamayý BÝLEBÝLMEK Nakarat: Güler mi tok; aðlarken aç?! Düz ovaya gider yamaç Ne olursa olsun; amaç Baþta Ýnsan OLABÝLMEK Ýnsan gördüm nice nice Kimi net, kimi bilmece Þiar Can, girift; iç-içe Kesirleri BÖLEBÝLMEK Baþta Ýnsan OLABÝLMEK!. . . Nakarat:. . . . . . . Söz ve Müzik:Ozan ÞÝAR Evet Dostlar, sallayalým Ýnsanlýk gemisini. Deniz dalgalarý büyüsün! Batan gemiyi ilk terke edenler fareler olurmuþ. Ýnsan onurunu yaþatmak adýna; düþürülmüþ batýk farelerden olmamak için. . . Haydi bre, Ýnsan olmanýn mücadelesine, sevgi ile, iþ ile, aþ ile. . . Serde fikreden baþ ile. ÝNSANIN HER ÞEY ÝÇÝN DEÐÝL; HERÞEYÝN ‘ÝNSAN ÝÇÝN’ OLDUÐU bir ‘Yaþam’, ‘Memleket’ ve ‘Dünya’ için. Dostlukla, sevgiyle kalýn!. . . [email protected] sayfa 11 METE ALP meteseler Seçim mi, savaþmý! B elirsizliðin göreceli olarak aþýlmýþ gibi göründüðü bir Eylül ayýný yaþýyoruz. 12 Eylül’ü hepten unuttuk zaten! Ama sonuçlarý hala derin acýlar veriyor. Göreceli dedim, çünkü; parlamentonun kutsal ittifakla “Uyum Yasalarý”ný çýkarmasý, idamý kaldýrmasý (!) çok önemli tarihsel kararlar gibi görünse de Türkiye’nin geleceði açýsýndan radikal dönüþümlere yol açmayacaðý açýk. Tersine yeni belirsizliklere gebe bir seçim atmosferi aldatmacasý ve oyalama. Yani yeni bir kaos. ABD Türkiye istasyonu üzerinden Irak’a saldýrmaya kalkýþtýðý anda ne seçim atmosferi kalýr ne de “tarihsel meclis kararlarý.” Kurarlar bir savaþ hükümeti, kahraman mehmetçikleri “ölmeye ölmeye geldik” türküleriyle sokarlar cepheye, sonra açarlar avuçlarýný Sam Amca’larýna, gelsin dolarlar! Bu hesaplar yapýlýyor “Efendilerimiz”, Ortadoðu açmazý ile birleþen ekonomik ve politik çöküþlerinden, ortada kalmýþlýk çaresizliklerinden, beceriksizliklerinden, çýkarcýlýk bataðýnda boðulma raddesine varmýþ çýrpýnýþlarýyla ABD’nin uzattýðý “savaþa gir” koþullu sopaya tutunarak AB adasýna týrmanmaya çalýþýyorlar. Öte yanda seçim atmosferi aldatmacasý içinde pýtýrak gibi çoðalan yeni oluþum partileri... Börtü böcek gibi dolaþan “pek çok dürüst siyasilerin” salyalý ve gürültülü nutuklarý arasýnda þaþkýn halkýmýz. Ne yapsýnlar, belirsizliði bir baþka belirsizlikle kapatmaya çalýþýyor gariplerim. Motor gürültüleri arasýnda birbirlerinin sesini duymadan iþaretle anlaþarak ne kadar takkiyeci parti varsa peþine düþüyorlar. Düþürülüyorlar. Milleti ümmet yapmaya çalýþan, Ulusal Meclis’te de yerini almaktan sýkýlmayan çok milli partilerden Güleryüzlü Ýslam Partisi en AK benim diyerek Anýtkabir’e çelenk koyuyor. Halký millet yapmaya çalýþan iktidar ortaðý “hareketli” parti de parlamento, ABD-AB ve kendi tabanýn arasýnda sýkýþmýþ, partiden kaçýþan tabanýný toplamaya çalýþýyor. Ve diðer partilerin naralarý, baðýrmalarý, vaatleri, yalanlarý, gürültüleri, patýrtýlarý... Elbette aþaðýda bu gürültü patýrtý olacak ki, yukarýda ki iþbirlikçi fýsýltýlar duyulmasýn. Yurdum parsel parsel satýlsýn, savaþ maþasý olarak kullanýlsýn... Bize þimdiye kadar ABD’nin ve AB’nin yaptýklarýný yedirdiler. Artýk mama yok. Mama, ancak vereceðimiz kayýtsýz þartsýz ödünler karþýlýðýnda. Kendi yaptýklarýmýzý yemeye zorluyorlar bizi. Bu kýsýr döngü içinde hangi intihar sýnýrýnda teslim olacaðýmýzýn düþlerini kuruyorlar. Havayý ýsýtmak için Türkiye kazanýnýn altýna attýklarý odunlar yetmedi. Yanardaðlarý kurcalýyorlar. Yakýnda baþýmýza ateþ toplarý yaðarsa hiç þaþýrmayalým. Bu kadar karanlýk tablonun arkasýnda yine de serin umut rüzgarlarý estirmek yalnýzca bizlerin elinde. Bakalým ne zaman baþlayacaðýz bizi yakmak için körükledikleri ateþlerin üzerine su dökmeye... Hale bakýn memleket kaygýsýndan can derdinden þiirlerimizi bile unutup neler yazýyoruz. Hep aðýt, hep endiþe, hep karamsarlýk. Bir þiirle bitirelim yazýmýzý. Sizler sevgiyle umutla yaþayýn. yaþýyorum ve düþlüyorum tek silahým beynim ve yazdýklarým ya þimdi karþý çýkacaðým haksýzlýklara ya da tüm aydýnlýklara susacaðým kazanmak için kendi geleceðini çocuklar savaþlarda ölüyor salgýnlarda kýranlarda ya þimdi kararýný ve ölümden yana ve sonsuza kadar yaþa ya da sonsuza kadar öl bebeklerin taze belleklerinde yenil haksýz bir savaþa göze aldýysan gelecek kuþaklarýn gülüþlerini çocukluðunun ve çocuklarýnýn sevinçlerini eðer susarsan þimdiden ölecek geleceðin çocuklarýmýzýn suçsuz ve haklý sorgulamalarýnda baþarsaydýk þimdi söylemeyi inançlarýmýzý susmak zorunda kalmazdýk evrensel ayýplara suç iþlememek yetmiyor ortak olmamak önemli olan iþlenmiþ ve iþlenecek suçlara mete alp [email protected] Sayý 17 Eylül 2002 ROPÖRTAJ www.dem-ajans.de [email protected] Yunan mitolojisinde dünyanýn oluþumu Y unan Mitolojisi „Baþlangýçta kaos vardý“ der bize. Bu kaos nedir nasýl birþeydir pek bilinmez doðrusu. Belki de bu belirsizlik ona kaos ismini vermiþtir :) Ama durup dururken, bu kaos‘tan bir anda Gaia oluþmuþtur, yani toprak, baþka bir deyiþle „Toprak Ana“... Hesiod der ki, „Gaia‘dan gökyüzü yükseldi“ , yani Uranos... Gökyüzü, yani Uranos; topraðýn, yani Gaia‘nýn hem oðlu hem eþi oldu. ( Garipsemeyelim, ensest iliþki, mitolojide çok sýk rastlanan bir olaydýr:)) O zamanlarda, gökyüzü ve yeryüzü birbirine o kadar yakýndý ki, birbirlerine öyle büyük bir aþkla sarýlmýþlardý ki, aralarýndaki sýnýr ayýrt edilemezdi. Bereketli, yeþil Gaia, Uranos‘un yaðmurlarýyla ýslanýnca, Eros ortaya çýktý; yaratýcý aþkýn ruhu... Eros, bir varlýktan çok, Gaia‘nýn ruhu olarak tanýmlanýr; yeryüzü ve gökyüzünü birlikte kýlan bir güç. Gaia ve Uranos‘un kucaklaþmasýyla ilk varlýklar oluþmaya baþladý. Gaia, Uranos‘un kollarý arasýnda mutlulukla kýpýrdandýðýnda, narin, yeþil, yumuþak tepeler oluþtu, ve Gaia bu tepelerden Titanlarý doðurdu; düþünme yeteneðine sahip ilk varlýklarý. Titanlardan sonra, Gaia yüz kollu, dev canavarlar doðurdu. Babalarý Uranos onlardan görür görmez nefret etti, iðrendi ve topraðýn içine geri itti. Gaia acýyla kývranýyordu, bu kývranmalardan yeryüzündeki büyük taþlýk daðlar oluþtu. Ancak Uranos Gaia‘ya eziyet etmekten vazgeçmiyordu. Gaia, acý içinde ilk çocuklarý olan Titanlar‘a seslendi. Babalarý ve yarý kardeþleri olan Uranos‘a karþý kendisiyle birlik olmalarýný istedi. Ancak Titanlarýn hemen hepsi Uranos‘tan ölesiye korkuyorlardý, yardým çaðrýsýna karþýlýk vermediler Gaia‘nýn. Ancak içlerinden biri, Cronus annesine yardým edeceðini belirtti. Titanlarýn en cesuru olan Cronus, annesine yardým edip babasýný saf dýþý býraktýklarýnda evrenin idaresinin kendisine geçeceðini sezinliyor olmalýydý. Bunun üzerine Gaia, Cronus‘un pençeye benzeyen güçlü elleri için demiri yarattý. Yerden biten bu demiri çakýltaþýyla biledi, bir orak haline getirdi ve Cronus‘a verdi. „Bununla babaný hadým edeceksin!“ dedi. Cronus oraðý aldý, ve gece olduðunda uykuya çekilen babasýnýn üzerine atýldý ve onu hadým etti. Böylece gökyüzü sonsuza dek yeryüzünden ayrýlmýþ oldu, artýk dünyaya hükmedecek hükümdarlarýn, topraða ayak basmalarý gerekecekti, gökyüzünden yeryüzüne hükmetmek olanaksýzlaþmýþtý. Babasýnýn erkeklik organýný kesen Cronus, ardýna bile bakmadan ordan uzaklaþtý. Kesilmiþ erkeklik organýndan topraða damlayan kanlardan yeni varlýklar doðdu. Ýlkin, Ýntikam Tanrýçalarý Erinysler... Bu tanrýçalar birçok söylende yer almýþ olan korkunç yaratýklardýr. „Suçlularý kovalayýp duran bir nevi mitolojik polistirler“ diye anlatýr onlarý bir yazar. Niçin Ýntikam Tanrýçalarý olduklarýna gelince.. Erkeklik organý kesilmiþ olan Uranos, korkunç bir acý duymuþtu, duyduðu ilk acýydý bu, korkunç bir çýðlýk attý. Uranos‘ un intikam arzusuyla dolu bu çýðlýðýndan ve havada uçmakta olan kesik organdan damlayan ilk kan damlalarýndan Ýntikam Tanrýçalarý doðdu... Ardýndan, Uranos‘un kesilmiþ erkeklik organýndan damlayan ikinci kan damlalarýndan Gigantlar doðdular. Yeryüzü görünümündeki Gaia, gökyüzü görünümündeki Uranos, fiziksel özellikleri pek bilinmeyen ancak insan görünümünde olduklarýný düþündüðümüz Titanlar ve yüz kollu devlerden sonra; Gigantlarýn dýþ görünüþleri pek garipti. Ýnsanlara benzer bir yapýlarý vardý ancak vücutlarýnýn alt kýsmýnda yýlan biçimli bir kuyruk bulunuyordu. Ýki ayaklarý üzerinde duruyorlar ancak sürüngen özellikleri de gösteriyorlardý. Organ uçtu, uçtu, sonunda suya düþtü... Üzerinde bulunan spermler tuzlu deniz suyu ile birleþti ve bir köpük oluþturdu. Bu köpük Kýbrýs kýyýlarýnda karaya vurdu ve içinden güzeller güzelli Aþk Tanrýçasý Aphrodite çýktý. Aphrodite göðün kýzýdýr ve ilk tanrýçalardan biridir. Roman mitinde kendisine Venüs ismi verilmiþtir, sabah ve akþam yýldýzý olarak görünmüþtür. (Hemen bir uyarý... Roman mitindeki karakterlerin hemen hepsi Grek mitinden alýnmýþ, isimleri deðiþtirilerek anlatýlmýþtýr...) Uranos hadým edilip (Böyle ayrýntýlý bir hadým tasviri ancak mitolojide mümkündür zaten..:)) , kesik organýndan Erinysler, Gigantlar ve Aphrodite doðduktan sonra, Cronus tahta geçmiþ oldu. (Hangi taht diye sormayacaksýnýz, deðil mi? :)) Ancak Cronus‘un babasýndan daha da zalim bir tanrý olacaðýný kimse bilemezdi.. Yüz kollu dev kardeþlerini kurtaracaðý yerde, ona umut baðlamýþ olan zavallýcýklarý daha da gerinlere, Tartaros‘a itti. Tartaros, Yeraltý Dünyasý‘nýn en derin, en korkunç, en karanlýk yeridir ve Homeros tarafýndan „Tartaros‘un yeraltý dünyasýna olan uzaklýðý, LEYLÂ ile MECNÛN M ecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiþ olan Kays adlý oðludur. Okulda bir baþka kabile reisinin kýzý olan Leyla ile tanýþýr. Bu iki genç birbirlerine aþýk olurlar. Okulda baþlayýp gittikçe alevlenen bu macerayý Leyla‘nýn annesi öðrenir. Kýzýnýn bu durumuna kýzan annesi, kýzýna çýkýþýr ve bir daha okula göndermez. Kays okulda Leyla‘ yý göremeyince üzüntüden çýlgýna döner, baþýný alýp çöllere gider ve Mecnun diye anýlmaya baþlar. Mecnun‘ un babasý, oðlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla‘yý isterse de Mecnun (deli, çýlgýn) oldu diye Leyla‘ yý vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun‘ u çölde bulur. Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuþlarla arkadaþlýk etmektedir ve mecâzî aþktan ilâhî aþka yükselmiþtir. Bu sebeple Leylâ‘ yý tanýmaz. Babasý Mecnûn‘ u iyileþmesi için Kâbe‘ ye götürür. Duâlarýn kabul olduðu bu yerde Mecnûn, kendisindeki aþkýný daha da arttýrmasý için Allahü Tealâya duâ eder: „Ya Rab belâ-yý aþk ile kýl âþinâ beni Bir dem belâ-yý aþkdan etme cüdâ beni.“ Duâsý neticesi aþký daha da çoðalýr ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye baþlar. Diðer tarafta ise Leylâ da aþk ýstýrabý içindedir. Bir zaman sonra âilesi, Leylâ‘ yý Ýbni Selâm isimli zengin ve îtibârlý birine verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiðini ve eðer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacaðýný söyleyerek Ýbn-i Selâm‘ ý vuslatýndan uzak tutmayý baþarýr. Mecnûn, çölde, Leylâ‘ nýn evlendiðini arkadaþý Zeyd‘ den iþitince çok üzülür. Leylâ‘ ya acý bir sitem mektubu gönderir. Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn‘ a anlatýr. Kendisini anlamadýðýndan dolayý o da sitem eder. Bir müddet sonra Mecnûn‘ un âhý tutarak Ýbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner. Bir çok tereddütten sonra her þeyi göze alarak, Mecnûn‘ u çölde aramaya baþlar. Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteðini çekmiþ ilâhî aþk yüzünden Leylâ‘nýn maddî varlýðýný unutmuþtur. Leylâ, çölde Mecnûn‘ u bulduðu hâlde, Mecnûn onu tanýmaz. Leylâ onun erdiðini anlarsa da yine onsuz yaþayamaz. Hastalanýp yataklara düþer. Kýsa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ‘ nýn ölüm haberini öðrenir. Gelip mezarýný kucaklar, aðlayýp inler; „Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez Cânânsuz cihân gerekmez.“ Der, kabri kucaklayarak ölür. Bir müddet sonra Mecnûn‘ un sâdýk arkadaþý Zeyd rüyasýnda, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluþmuþ iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki: „Bunlar Mecnûn ile onun vefalý sevgilisi Leylâ‘ dýr. Aþk yoluna girip temiz öldükleri, aþklarýný dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluþtular.“ dünyanýn gökyüzüne uzaklýðý kadardýr.“ diye tanýmlanýr. Oraya düþmek, bir varlýðýn baþýna gelebilecek en kötü þeydir. Cronus, kendisine ayak baðý olacaklarýný düþündüðü kardeþlerini Tartaros‘a hapsettikten sonra keyfine baktý ve kardeþi Rhea‘yý kendisine eþ olarak aldý. Fakat hayal kýrýklýðýna uðramýþ olan Gaia, Cronus‘un ihanetine bir kehanetle yanýt verdi, ve Cronus‘un keyfini kaçýrdý... „Babana yaptýklarýnýn aynýsýný günün birinde çocuklarýndan biri de sana yapacak.“ Rhea, Cronus‘a bir sürü çocuk doðurdu... Böylece eski Yunan Tanrýçalarý ve Tanrýlarý birer birer ortaya çýktýlar. Kendilerinden birazdan bahsedeceðim. Cronus, annesinin kehanetinden korkuyor, Rhea doðurdukça çocuklarý yutuyordu. Rhea bu durumdan elbette hoþnut deðildi ancak, günün birinde doðacak çocuðunu sever de kýyamaz yutamaz umuduyla doðurmaya devam ediyordu. Ancak Cronus akýllanacaða benzemiyordu. Oysa Rhea‘nýn sabrý tükenmiþti, yine hamileydi ve bu sefer doðacak çocuðunu Cronus‘un midesine göndermeye hiç niyeti yoktu! Annesi Gaia‘dan akýl aldý, ve onun öðüdüne uyarak çocuðunu daðlýk bir yere gidip doðurdu ve oðlunu keçi sütü ile besledi. Sonra da onu ne idüðü belirsiz Kuretler‘e verdi. Kuretler o daðlýk bölgede yaþayan küçük tanrýcýklardý, ama neden tanrýydýlar, ne gibi tanrýsal özelliklere sahiptiler bilinmemektedir. Ben onlarý tanrýdan çok, Doða‘nýn Ruhu olarak düþünüyorum. Rhea, oðlunu iþte bu Kuret‘lere emanet etti. Kuret‘ler eðer Cronus oralara yaklaþacak olursa korkunç sesler çýkarýp bebeðin sesini duymamasýný saðlayacaklarýna söz verdiler. Sonra Rhea, yerden bir kaya parçasý aldý, onu battaniyelere sardý sarmaladý ve yutmasý için Cronus‘a sundu. Cronus‘un gözü öylesine dönmüþtü ki, battaniyeyle beraber yuttu kayayý, ohh bundan da kurtulduk diye düþündü, Rhea‘nýn bir sonraki doðumuna kadar rahatladý... Ancak Rhea bir daha doðurmadý, en azýndan böyle bir kayda rastlamýyoruz. Aradan yýllar geçti, Zeus büyüdü, genç ve kuvvetli bir tanrý oldu. Günün birinde Metis‘e, Akýllý ve Bilge Peri‘ye rastladý. Zeus hemen ona aþýk oldu. (ilerde Zeus‘un ne kolay aþýk olan, çapkýn bir tanrý olduðunu göreceðiz :)) Metis‘e hayatýný anlattý. Babasýnýn çýlgýnlýklarýndan, yeraltýna hapsedilmiþ kardeþlerinden bahsetti. Metis öðrendikleri karþýsýnda kayýtsýz kalamadý ve Zeus‘a yardým etmeye karar verdi. Hemen büyülü bir iksir hazýrladý, ve babasýna içirmesini tembihleyerek bunu Zeus‘a verdi. Zeus, babasýnýn sarayýna saki olarak bir þekilde kendisini kabul ettirdi ve þarabýna büyülü iksiri karýþtýrýp içirmeyi baþardý. Ýksir hemen etkisini gösterdi, Cronus birer birer yuttuðu çocuklarýný kusmaya baþladý. Çocuklarý, Cronus‘un midesinden çýktýktan sonra babalarýnýn karþýsýna dikildiler: Ýlerde Olympos‘ta bir nevi ev kadýný olan Ocak ve Ev Düzeni Tanrýçasý Hestia, kolunda bir demet baþak ile tasvir edilen Bereket Tanrýçasý Demeter, evliliðin koruyucusu Hera, sonradan Yeraltý Dünyasý‘nýn tanrýsý olan Hades ve sonradan Denizler Tanrýsý olan Poseidon... Hepsi de Zeus‘un önderliðinde babalarýna karþý birleþtiler ve þiddetli bir savaþ baþladý. Zeus, Tartaros‘tan yüz kollularý çýkardý. Onlar da kendilerini esaretten kurtaran Zeus‘a Sevgili DOÐAN Seni bizden koparýp alan o kahrolasý kazanýn üzerinden tam 1 yýl geçti. Beklenmeye haberin bir kurþun gibi beynimize saplanmasý üzerinden tam 1 yýl geçti. Güneþin yas tutup sana doðmadýðý, ayýn üzüntüden karanlýða gömüldüðü 1 yýl. Yýldýzlarýn ýþýldamadýðý 1 yýl Güllerin boynu bükük, bülbüllerin ötmediði 1 yýl. 23 Aðustos 2001’in o kavuran sýcaðýnda bedenlerimizin buz kesildiði 1 yýl. Hayallerini beslediðin yurduna, ebediyen dönüþünün 1. yýlý oldu. Sevenlerin için dayanýlmaz acýlarýn çekildiði 1 yýl. Tanýyanlarýn vah diyerek isyan ettiði, ölümün soðuk yüzüne lanet okuduðu, tanrýlarýn sitem ettiði 1 yýl. Yaþamýn Güzelliðine Zalim felek bizi ne hale koydun Gözümün yaþýyla baðrýmý yudun Artýk kavuþmaya yoktur umudum Tabut mu göndersem salmý göndersem Hasretimiz kaldý huzuru mahþere Dertler mekan kurdu baðrýma sere Gelip giden yok ki bir haber vere Ehbab mý göndersem el mi göndersem çok uzun geceler uykusuz yattým Her türlü çileyi baðrýma tatdýmda tatdým Öyle dertliyim ki eryip bitdim Karamý göndersem almý göndersem Kurbanlar olayým ANAM ben sana Yüzünü gözlesem hep kana kana Acep gelirmiyiz daha yan yana Asýr mý göndersem yýl mý göndersem Zülfikar’ým hak biliyor halimden Aldýlar ANAMI gelip elimden Kanlý Kerbalýnýn ýssýz çölünden Tabut mu göndersem çöl mü göndersem FÝGEN GENÇ H eykelleriyle meþhur Marmara Adasý Marmara denizinin ortasýndaki Mermer Adasý “Çobanýn Yalnýzlýðý” adlý heykeli, mimarý heykeltýraþ DENÝZ EROL’un sanat dosyasýnda görünce çok etkilendim. Üç buçuk metre boyunda olan çobanýn kepenkleri 2001 yýlýnda festival kapsamýnda sanat severlere sunuldu. Birbirinden ayrý duran kepenklerin; Anadolu’nun sembolü olduðunu, Anadolu’nun kültürleri arasýnda ve Avrupa’yla bir geçiþ kapýsý olarak tanýmlýyor. DENÝZ EROL. Çobanýn çevresinde ne kadar koyunlarý olsa da yalnýz hissettiðini vurguluyor. Günümüz toplumunda da gitgide bireylerin yalnýzlaþtýðýný yalnýz býrakýldýðýný görüyoruz. Ayný kulvarlarda yürüyen insanlarýn bayrak yarýþýnda bayraðý teslim etmediklerini, bayraðý almak için koþanlarýnsa, engellendiðini görüyoruz. [email protected] minnettarlýklarýný bildirmek için onun yanýnda savaþtýlar. Hatta Zeus‘a þimþekli silahlar armaðan ettiler. Böylece savaþ Zeus ve kardeþlerinin üstünlüðü ile sona erdi. Bu savaþýn 10 yýl kadar sürdüðü söylenir. Niçin bu kadar uzun sürmüþtür belli deðil. Oldukça saçma oysa.. Bildiðimiz savaþlara benzemez bu. Kimse kimseyi öldürüp yaralayamaz, zaten ölümsüzlerdir çünkü. Sanýrým amaç salt iktidar ve koltuk kavgasý olduðundan, bunca süre Zeus, Cronus‘u artýk iktidarý kendisine teslim etmesi için ikna etmeye çalýþmýþtýr. 10 yýl sonra da Cronus yorgun düþmüþ olmalý ki, Zeus ile anlaþmaya razý olmuþ, iktidarý devredip Mutlular Adasý‘na, kader ve kýsmete yön vermek üzere atanmýþtýr. Böyle zalim birine nasýl böyle bir görev verilir o da garip, ama Zeus onu ancak bu yolla kandýrabilmiþ olmalý... Cronus alt edilince, Zeus önderliðinde yepyeni bir düzen kurulmuþtur. Zaten Zeus‘un önderliði herkes tarafýndan kabul edildiði için, bu pek de zor olmasa gerek. Zeus, kendisini „Gökyüzünün ve Yeryüzü‘nün Tanrýsý“ , Poseidon‘u „Denizler ve Irmaklarýn Tanrýsý“, Hades‘i „Yeraltý Dünyasý‘nýn Tanrýsý“ ilan edip, zirvesi devamlý bulutlarla kaplý olan Olympos Daðý‘na yerleþti. Ah, bu arada unutmadan: Zeus kendisine karþý gelen Titanlarý Tartaros‘a kapatarak cezalandýrdý. Ancak birer Titan olduklarý halde kendisine baþkaldýrmayan Prometheus ve Epimetheus kardeþleri „Ýnsanýn Yaratýlýþý“nda görevlendirdi. Savaþta diðer Titanlarýn baþýnda bulunan Atlas ise en büyük cezayý, yerküreyi omuzlarýnda taþýma cezasýný aldý... Tüm ailen, kardeþlerin, sevenlerin ve dostlarýn adýna: Annen Ayþe Yýldýrým, Eþin Elif, çocuklarýn Hasan ve Deniz, kardeþlerin Yýldýz, Garip, Zeynep, Kemal, Fidan, Güllü, Elif ve tüm yeðenlerin adýna Eniþten Ali Hoca (Köylüce) ve kardeþin Yýldýz Köylüce Gurbet ellerinde ANAM ben sana Çiçek mi göndersem gül mü göndersem Senin güzel O hatýrýn sormaya Mektup mu göndersem tel mi göndersem Bana derler böyle aðlayýp yanma þu yalan dünyaya aldanýp kanma Senin kadar tatlý deðiller ama Þeker mi göndersem bal mý göndersem Zalim gurbet yüreðimi daðladý Yüce daðlar yollarýmý baðladý Göz yaþlarým umman oldu çaðladý Deryamý göndersem sel mi göndersem Her birimiz bir diyara savruldu Tüm ömrümüz çile ile yoðruldu Hasretinden yandý baðrým kavruldu Ateþ mi göndersem kül mü göndersem Göz yaþlarým aktý döndü çeþmeye Sen gibi yok ki yarem deþmeye Yasayan ölüyüm kabrim eþmeye Kürek mi göndersem bel mi göndersem 12 “Çobanýn yalnýzlýðý” Biliyoruz ki sen çok genç yaþýna raðmen her sorunun, her sorumluluðun altýna girdin. Ýnsanlara yardým ve hizmet etmeyi kiþiliðin haline getirdin. Senden istenen hiç bir þeye yok demeyi bilmedin. Ölümüne mal olsa bile. Biliyoruz ki er geç bu son duraða varýlacaktýr. Ama zor olan henüz hayatýnýn baharýnda iken gelen bu erken ayrýlýktýr. Örnek baba, örnek dayý, örnek amca ve örnek oðul velhasýl örnek insan! Aramýzda içimizde öyle yer etmiþsin ki, yaþadýðýmýz sürece bizimlesin. Sana ve kiþiliðine saygýmýzý ve sevgimizi bir an bile eksiltmeyeceðiz. Sevdiklerini sevecek, yaptýklarýnla gurur duyacaðýz. Sana laik olacaðýz güzel insan! ANAM sayfa ANMA DOÐAN YILDIRIM Deðerli dost ve gazetemiz emekçilerinden Zülfikar Yalçýnkaya’nýn sevgili annesi Zeynep Yalçýnkaya hakka yürümüştür. Topraðý bol olsun. Aliesinin ve dostlarýnýn baþýsaðolsun! Hatice Eldeniz, Ali Köylüce, Þükrü Yýldýz Sayý 17 Eylül 2002 Ölüm ile yaþam arasýnda bir insanlýk öyküsü; „SERÇE“ Ali Zülfikar Y azar Ali Arslan’ýn “Serçe” adlý romaný bu sene Berfin Yayýnlarý’nda ikinci baskýsýný yaptý. Roman, 1988’de ilk kez Sistem Ofset’te yayýnlanmýþ, okurdan oldukça ilgi görmesine raðmen, her nedense yazýn çevreleri bu önemli romanla ilgilenmemiþ, üzerinde fazla durmamýþlardý. Oysa Serçe romaný, gerek içeriði, gerekse dil ve biçimi bakýmýndan üzerinde durulmasý gereken, Türkiye yazýnýnda tek olan bir roman özeliðini taþýyor. Bu yüzden, Serçe romaný üzerine yazmayý, onu okura daha iyi tanýtmayý kendime görev sayýyorum. Yazar, ikinci baskýsý için romaný yeniden elden geçirmiþ, birinci baskýya belli nedenlerle yer vermediði bölümleri eklemiþ, sonuçta ortaya 545 sayfalýk oldukça kapsamlý bir roman çýkmýþ durumda. Burada Berfin Yayýnlarý sahibi sayýn Ýsmet Arslan’ý, ekonomik krizin böylesine aðýrlaþtýðý bir dönemde, büyük yayýnevlerinin bile cesaret edemeyeceði, konusu bakýmýndan cesaret isteyen böylesi kapsamlý bir romaný yayýnladýðý için kutluyor ve teþekkür ediyorum. Burada hemen belirtmekte yarar görüyorum; yazar ve yayýncý ayný soy adý taþýyorlar ama, aralarýnda hiç bir akrabalýk baðý bulunmuyor, hatta bildiðim kadarýyla tanýþmalarý bile bu romanýn yayýný nedeniyle oluyor. Serçe, Dersimli Alevi ve Kürt bir kýzýn ta günümüze deðin, Almanya’ya kadar uzanan gerçek yaþam öyküsünü irdeliyor. Bu kýz daha dört yaþýnda iken, 1938 Dersim olaylarýnda tüm ailesini yitirir, kendisi de yaralanýr, yaralarý bir hastanede iyileþtirildikten sonra, diðer kýrk kiþi ile birlikte Kütahya’ya sürgüne gönderilir. Kütahyalýlar, “Kýzýlbaþ” dedikleri bu insanlarýn kente geliþini büyük bir uðursuzluk sayarlar. Kimisi, “baþýmýza taþ yaðacak”, kimisi de “kurbaða” demeye baþlar. Küçük kýzla birlikte bu kýrk kiþi bir hana yerleþtirilirler. Ama kimse onlara yiyecek vermediði için, handa aç kalýrlar. Daha sonra bu insanlar, kentin ileri gelenlerine hizmetkar olarak verilir. Küçük kýzý da, bir subay ailesi alýr. Ayný zamanda askerlik þubesi baþkaný olan subayýn evinde, küçük kýzýn Türkçe bilmemesi hayretle karþýlanýr. Ona Türkçe öðretmeye karar verirler ve bu görevi, albayýn onbeþ yaþlarýndaki oðlu üstlenir. Bu çocuk kýþlada öðrendiði iþkence yöntemlerini kullanarak Türkçe öðretmeye çalýþýr. Ama küçük kýz, zorla bir kelime dahi öðrenmeyi kabul etmez. Bu yüzden de, çok dayak yer ve altýna iþemeye baþlar. Bir de altýna iþediði için, dayat yer. Sonunda onu doktora gönderirler. Doktor, kýzcaðýzýn halini görür ve evine almaya karar verir. Albay ve ailesi doktorun bu talebine karþý çýkmazlar, zaten ondan kurtulmak istemektedirler. Doktor ve ailesi de küçük kýzýn Türkçe bilmemesini þakýnlýkla karþýlarlar ama, onlar subayýn evinde olduðu gibi davranmazlar. O’nu kendi haline býrakýrlar, küçük kýz doktorun kendi yaþýndaki kýzýyla iyi anlaþýr, oyun oynarken Türkçe öðrenir. Baþlangýçta, küçük kýz adýný söyleyemediðindan dolayý ona bir ad aramaya baþlarlar. Doktorun hanýmý o gün yaþadýðý bir olayý anlatýr; sabehleyin evi temizlerken, pencereyi açtýðýnda içeriye bir serçe kuþu düþer. Kuþ kanadýndan yaralý olarak korkuyla adete hanýmýn ellerine sýðýnýr. Haným kuþu sever, okþar, kokularýndan kurtulmasýna yardýmcý olduktan sýnra kanadýna merhem sürer, onu gene pencerenin önüne koyar. Kuþcaðýz bir süre orada dinlenir, sonra uçup gider. Þu rastlantýya bakýn ki, ayný gün bu küçük kýz gelir! Hepsi, bu rastlantýnýn çok anlamlý olduðunu düþünürler ve o’na “Serçe” adýný verirler. Ama onun gerçek adý Zemi’dir. Serçe, gerçek adýný ve kimliðini onyedi yaþýnda genç bir kadýn olduðu zaman, gene bir rastlantý sonucu öðrenecektir. Serçe, doktorun kendi yaþýndaki kýzýyla oynarken, kendi acýlarýný Türkçe sözlüklerle anlatmaya baþlar. Doktorun kýzý, onun söylediklerini anlayamaz. Her gün birlikte oynadýðý arkadaþýna acýr, çocuklara özgü o temiz yüreklilikle onu neþelendirmeye çalýþýr. Ama Serçe, bir türlü mutlu olamaz. Özellikle annesizlik dayanýlýr gibi deðildir. “Ben bir kuþum,” der doktorun kýzýna. “Þu aðaçlara çýkýp, bütün gücümle ötmek istiyorum. Anaç kuþlar yavrularýnýn sesini çok uzaklardan duyarlarmýþ.“ Bir süre sonra Avrupa’da Ýkinci Dünya Savaþý baþlar. Yazar, bir yandan Serçe’nin serüvenini anlatýrken, bir yandan da, ülkemizin o günlerdeki politik panoromasýný çizer. Örneðin; Kütahya esnafý arasýnda Hitler’in gerçek bir Müslüman olduðu, o’nun bütün müslümanlar tarafýndan desteklenmesi gerektiði halk içinde yayýlmaya baþlar. Turancýlýk, güç kazanýr; Hitler’in Türklere tüm Türkistan’ý vereceði, bu fýrsatýn kaçýrýlmamasý gerektiði, Almanlar ile birlikte Sovyetler Birliði’ne karþý savaþ açýlmasý için, propaganda yapýlýr. Aydýn ve yurtsever öðretmenler, daha o günlerde sürülür, cezalandýrýlýr. Týpký bu günlerde yaþadýðýmýz gibi, dürüst insanlar ya bir kenara iteklenir, ya da hapishanelere. ÝBRAM ERDEM Anadil-4 D KÝTAP www.dem-ajans.de ünyanýn teknolojik veriler karþýsýnda küçülmesi, insanlar arasýndaki iletiþimin dev boyutlara ulaþmasý, sosyal, kültürel ve bilimsel bulgularýn izlenemeyecek bir hýza ulaþmasý bu doðrultuda ne diyebilirsek diyelim. Sonuç deðiþmez. Ýnsanoðlu uzak yakýn geçmiþini, yaþadýðý dünyanýn derin karanlýklarýný ve uzayýn korkunç görüntüsünü eline almýþ aydýnlatmaktadýr. Her gün yeni bir bilgi önümüze serilmekte ve daha bir Ama namussuzlar, hýrsýzlar önemli köþeleri kapmaya baþlarlar. Ýþte bugünlerde Serçe, Doktorun kýzý ile birlikte okula alýnmadýðý için evden kaçar. Bir raslantý sonucu, Ýstanbul’daki bir öðretmenin evine verilir. Orada okuyacak, týpký Doktorun kýzý gibi olacaktýr. Ama, orada da, okula gidemez. Þartlar gün geçtikçe daha da aðýrlaþmaktadýr. Hitler’in ordularý, Yunanistan sýnýrýna dayanmýþlardýr. Yunanistan’dan katliam duyumlarý gelmektedir. Ülkemizde yiyecekler karneye baðlanmýþ, insanlar günde yüzeli gram ekmek alabilmek için saatlerce bakkal kuyruklarýnda beklemeye baþlamýþlardýr. Serçe ise, hala altýný ýslatmaktadýr. Bu yüzden öðretmen haným tarafýndan evin çatý katýna kapatýlýr. Kýþýn soðuk günlerinde, iþediði ýslak yataðýnda yatmak zorundadýr. Hastalanýr, ateþler içinde kalýr. Öðretmen haným, onun karnesiyle yiyecek alýr, aþaðýda arkadaþlarýna ziyafet çeker. Serçe bir süre sonra bu evden de atýlýr. Baþýndan bir yýðýn olay geçtikten sonra, daha onüç yaþýndayken Ýstanbul’da evlenir. On dört yaþýnda anne olur. Evlendiði oðlanýn ailesi aþýrý dinci, Sünni bir ailedir. Önce Serçe’nin yeterli din eðitimi almadýðýný sanýrlar, ona dini eðitim vermek isterler. Ama bebeðin kimliðinin çýkarýlmasý sýrasýnda, Serçe’nin kim olduðunu öðrenirler. Gelinlerinin bir Kýzýlbaþ olduðunu öðrendiklerinde sanki bir felaket olmuþ, dünya baþlarýna yýkýlmýþ gibi dehþete kapýlýrlar. Serçe’yi odasýna kapatýrlar ve evdeki herþeyi yedi kere yýkamaya baþlarlar. Serçe, can korkusuyla pencereden atlayarak ve bebeðini býrakarak oradan da kaçar. Sonra gene, oradan oraya savrulur. Sonunda kendisinden çok yaþlý ama aydýn, þair birisiyle evlenir. Bir çocuðu daha olur. Ýþte bu sýrada, gerçek kimliðini ve babasýnýn yaþadýðýný öðrenir. Müthiþ bir heyecan duyar. Hemen Dersim’e gitmeye karar verir ve gider. Ama orada, büyük bir düþ kýrýklýðý yaþar; kendi anadilini unuttuðu için ailesiyle konuþamaz. Ayrýca, babasý onu artýk kendilerinden saymaz, çünkü o, kendimize ve dünyaya, uzaya hakim olduðumuzu görmekteyiz. Bu elbetteki insanlýk adýna büyük bir baþarý ve mutluluktur. Ama ne yazýk ki bu düþsel dünyamýza ait bir görüntüdür. Asýl gerçek tüm bulgularýn oligarþik güçlere hizmet etmesi, onlarý daha bir güçlendirmesidir. Bu gerçekle yola çýkýnca yine asýl konumuza dönüyoruz. Anadilsiz insanlar arasý iletiþim, sanatsal ve kültürel baþarý olmaz. Bu istenmedik gerçek yüzünden anadilimize daha bir sahip çýkmak, korumak kollamak zorundayýz. Hýzla ilerleyen, ilerledikçe kördüðümü çoðalan bu dünyada diller arasý etkileþim olmayacak mý? Bundan kaçmak olanaksýz. [email protected] “orada” ve “onlarýn” arasýnda büyümüþtür. Ýçeriðinden de anlaþýlacaðý gibi, Serçe bir sosyal eleþtiri romanýdýr. Ülkemizde yýllardýr ýsrarla uygulanan baský politikalarý, etnik kökenli halklara karþý uygulanan baskýlarý, katliamlarý ve uygulamalarý eleþtirmekte, özellikle Kürtlere ve Alevilere karþý uygulanan haksýzlýklarý en yalýn ve bütün çýplaklýðýyla ortaya sermektedir. Bu bölgenin insanlarýný aþaðýlayan yaklaþýmlarý, bu bölge insanlarýna karþý yapýlan bütün iþkence metodlarýný ve uygulamalarý kýþlada görerek öðrenen Subay’ýn oðlu, ayný uygulamalarý Serçe’nin üzerinde uygulamaya baþlýyor. Bu da, devletin geleneðinde kökleþmiþ olan dýþlama ve aþaðýlama duygusunu güçlendiren ideolojinin bir sonucu olarak geliþtiði vurgulanýyor. Memurlarýn aile iliþkilerini, çocuklarý yetiþtirme tarzýný, memurlarýn bu bölge insanlarýna bakýþ açýsýný ve yaklaþýmlarýný, eðitim sistemini gündeme getiriyor ve Türkiye’deki eðitim sistemini eleþtiriyor. Burada önemli bir noktayý daha belirtmekte yarar var. Çocuklarýn ölüm ile yaþam arasýnda gidip gelen savaþýmlarý, hakim kültürün hegomanyasýnýn yarattýðý korkularý, Türkiye tarihinin üzerindeki derin ve kanayan yaralar olarak belirleniyor. Yazarýn kurgular ve diyaloglar arasýndaki ince ayarý, akýcý anlatýmý, týpký epsilon çizgisi gibi kesikli, epsilon çizgisi kadar açýk olan bir serüven. Diyebiliriz ki, bu anlamýyla yazýnýmýzdaki en önemli yapýtlardan biridir. Yazar amacýna ulaþmak için, öykünün ilginçliðinden alabildiðine yararlanmakta, daha dört yaþýnda sürgüne gönderilen bir kýz çocuðunun uðradýðý haksýzlýklarý anlatýrken, aslýnda ülkemiz gerçekliðini masaya yatýrmakta, pek çok kiþinin doðal saydýðý, bilmediði yada bilmezlikten geldiði çaðýmýz için anlaþýlmaz, insanlýk için utanç duyulacak garip uygulamalarý okuyucunun gözleri önüne sermektedir. Roman kurgu olarak yetkin bir düzeyde ama, yazýn alanýnda bir yenilik getirmemiþ. Bildiðimiz sosyal eleþtiri romanlarýnýn tekniðiyle yazýlmýþ. Yazarýn bunu, bilerek seçtiði anlaþýlýyor. Böyle önemli, sadece bizim ülkemiz için deðil, tüm Avrupa’da da çok önemli konuda en sýradan bir okuyucuya dahi ulaþma kaygýsýnýn o’nu bu yola ittiðini, kendisiyle yapýlan bir söyleþinden öðreniyoruz. Habib Bektaþ’ýn yazdýðý gibi; “Yer yer kullandýðý yöresel deyiþler yama gibi kalmýyor romanda, tam tersine iþlevi var hepsinin. Arslan’ýn konuþturduðu kiþiler, o dille bütünleþiyor, var oluyorlar.” Yazar romanýn ikinci cildini de, yayýna hazýrlamýþ durumda. Bildiðimiz kadarýyla Serçe, ikinci ciltte Almanya’ya geliyor. Almanya’da neler yaþadýðýný orada nasýl uygulamalarla karþýlaþtýðýný merakla bekliyoruz. Yazar, Serçe’nin Avrupa’daki serüvenini de anlatarak, sanýyorum okuyucuya karþýlaþtýrma olanaðý verecek. Ortaya Avrupa için, hiç de olumlu bir tablonun çýkacaðýna inanmýyorum. Avrupa’nýn, özellikle Almanya’nýn bu konudaki notunun pek de iyi olacaðýný düþünmüyorum. sayfa 13 ZÜLFÝKAR YALÇINKAYA 12 Eylül ve sol düþünce B iliyorum bu yazýyý yazdýktan sonra bazý çok bilmiþ sol kahramanlarýmýz bana ateþ püsküreceklerdir. Elleme püskürsünler. Püskürsünler ki kendilerine gelsinler, gelsinler beni de kapýnýn dýþ kapýsýna mangal yapsýnlar. Evet bizim sol her zaman konuþur lafla peynir gemisi yürütür. Örgütten bahseder en yakýn arkadaþýnýn fýrsatýný bulunca bir kaþýk suda boðar. Çünkü solda sabýr yoktur. Vefakarlýk yoktur. Günün koþularýna göre kendilerini yenilemeyi bilmez. Yenileyenleri de hemen dýþlarlar veya bir þeyler yapýp ezerler. Çünkü örgütlenemezler örgütlenseler bile üç gün sonra fraksiyonlara bölünürler. Her fraksiyon haklýdýr kendince geri kalanlarýn caný cehenneme. Geridekiler ya ajandýr yada düþman. Gerçek düþman unutulur. Ýþçi sýnýfý ve emekçi halk için yapýlýr sözde. Hiç bir fraksiyon veya partiler bir araya gelip ortak noktalarda iþçi sýnýfý ve emekçi halkýn çýkarlarý doðrultusunda fikir ve eylem birliði içinde göremezsiniz. Her fraksiyon sözde kendi kadrosunu yetiþtirecektir. Bu iþin sosyolojik ve ideolojik - ekonomik yönü önemli deðildir. Yeter ki þefler tatmin olsun. Ne yapalým bize de yürümek düþüyor þeflere göre. Evet þefler sizlerin sayesinde ne hale geldik. 12 eylül 1980 yýlýndan bugüne 20 yýl geçti ne kazandýk neler kayýp ettik. Hiç hesabýný yaptýnýz mý? Huzur içinde misiniz? Civan gibi mert arkadaþlarýnýzýn hatýrýný soruyor musunuz? Evet 12 EYLÜL 1980’in bilançosunu okudunuz mu? Ben yeniden yazýyorum. *TCMM kapatýldý, anayasa rafa kaldýrýldý *Tüm siyasi Partiler ve Demokratik kitle örgütleri kapatýldý. *650 bin kiþi gözaltýna alýndý *210 davada, 230 bin kiþi yargýlandý *7 bin kiþi idam cezasý istendi *517 kiþiye idam cezasý verildi *49 kiþi asýldý *idam edilmesi istenen 259 kiþinin dosyasý hala mecliste *71 bin kiþi TC Kanunun 141, 142 ve 163 maddelerinden yargýlandý *98bin 404 kiþi örgüt üyesi olmak suçundan yargýlandý *388 bin kiþi pasaport alamadý *30 bin kiþi Sakýncalý olduðu için iþten atýldý *14 bin kiþi vatandaþlýktan çýkarýldý 30 bin kiþi „siyasi Mülteci“ olarak yurt dýþýna kaçtý *300 kiþi kuþkulu bir þekilde öldü *171 kiþinin iþkencede öldüðü belgelerle kanýtlandý *14 kiþi cezaevindeki uygulamalarý protesto etmek için yaptýklarý „ACLIK GREVINDE“ öldü *937 filim sakýncalý bulunduðu için yasaklandý *23 bin 667 derneðin faaliyeti durduruldu. *3 bin 854 öðretmen, 120 üniversite görevli öðretim üyesi 47 hakim iþine son verildi *7 bin 223 devlet görevlisi bölgeler dýþýný sürüldü *Halkýn HAYIR demesinin yasak olduðu anayasa oylamasý sonucu 12 Eylül askeri darbesini gerçekleþtirenlere ömür boyu dokunulmazlýk zýrhý giydirildi. *1402 sayýlý yasa nedeni ile 9 bin 400 kiþinin kamu görevinden atýldý yada sürgüne gönderildi *Gazetecilere toplam 3 bin 315 yýl 6 ay hapis cezasý verildi. getirilen yasaklar nedeni ile Ýstanbul’da gazeteler toplam 300 gün yayýmlanmadý *13 büyük gazete için 303 dava açýldý. Gazeteciler hakkýnda toplam 4 bin yýl hapis cezasý istendi *300 gazeteci saldýrýya uðradý,3 gazeteci öldürüldü. ......VE 20 YIL SONRA..... Düzen partileri ve 12 Eylül hazýrlayýcýlarý Cumhurbaþkaný baþbakan oldular. Yeni siyasi partiler kurdular yine emekçi halkýn iþçi sýnýfýnýn boyunda baza piþirdiler. Nice oyunlar oynadýlar. Hamam ayný hamam tellal ayný. Deðiþen bir þey yok. Asalaklar, vurguncular, düzenbazcýlar yine iþbaþýnda. 5 General, bir brifing her þey tamam. Evet 3 kasýmda TBMM yeniden seçime gidiyor. Sol Ne yapýyor? Yine bildiðini okumaya devam ediyor. Bu zihniyetle gittiði müddetçe benden demesi sol adam olmaz „DOKUZ OLURLAR, ON OLMAZLAR. BÝR KÖSTEMBEK YUVASINI DAGITAMAZLAR“ umarým ben mahcup olurum hani o günler. www. alisim-reisen.de [email protected] Ama sýnýrlarý belirlemek, yüzdeyi iyi ayarlamak koþuluyla. Geçmiþten bugüne, özellikle bizim dilimize bakarak bu yargýyý açabiliriz. Belki baþlangýçta saf dil vardý. Belki de küçük olduðu kadar, basit olduðu kadar saftý. Sonra ticari iliþkiler, savaþlar, barýþlar, yarýþmalar diller arasýndaki sözcük alýþveriþini hýzlandýrdý. Düþünürler, dilciler bu aþamada tehlikenin çanlarýný çaldýlar. Uyardýlar. Tabi ki, silahlý güce sahip uluslar dillerini de korudular. Güçsüz uluslarýn, kabilelerin dilleri sönüp gitti. Örneklersek; Ortaasya dönemindeki dillerde Uygur dönemindeki metinlerde %3, köktürkçe metinlerde %1 düzeyinde bu bir anlamda sýfýr etkileþim demektir. Bu güçle ve bilinçle ilgilidir. Sözün gelimi; Kutadgu Bilig’de bu durum çok açýktýr. %2. Ama ne zaman ki, batýya göç yoðunlaþmýþ ve Müslümanlýkla tanýþýlmýþ ve islamiyet kabul edilmiþ ondan sonra Türkçede yabancý dil oraný hýzla çoðalmýþtýr. Dinsel ve Þiir sanatlarý etkisi yüzünden bu oran Arapça ve Farsça olarak Osmanlý döneminde artar. Cumhuriyet döneminde gerçekleþtirilen dil devrimine kadar bu oran çok yüksektir. Dil devrimi yapýldýðý günlerde Arapçanýn oraný yüzde ellinin üstündedir. Ulusal ruh, dil bilinci dil sevgisi, yazýnsal üretimin özendirilmesi okuma yazma oranýn yükselmesi dilin de arýlaþmasýný saðlmaþtýr. Yetmiþli yýllara dek bu yükselen bir evmedir. Darbelerden sonra, dille oynamalar, eðitim öðretimdeki kararsýzlýklar zaaflarý yeþermiþ ve Dünyadaki dengelerin bozulmasýndan sonra da Ýngilizcenin saldýrýsý azgýnlaþmýþtýr. Tavýrlarý, mimikleri, sesleri acaip bir türkçe ingilizce söyleme modasý dili esir almýþtýr. Türkçe tutukludur ve iþkence altýndadýr. Geribýraktýrýlmýþ ilerleyemememiþ tüm ülke dilleri ayný durumdadýr. Yönetimler, aymazlýk içine girebilirler ama dili yönetenler, yazarlar, þairler buna aldýrmadan savaþmak zorundadýrlar. Yayýnlanmasa da yeni yeni romanlar, öyküler, þiirler, denemeler yazmalýdýrlar. Yayýnlatmak, için okutmak için direnmelidirler. Yoksa dilimiz aðzýmýzýn içine kezzap dökülmüþ gibi eriyip gidecektir. Aðzýmýzdaki dil de, aþkýmýzý, acýmýzý, açlýðýmýzý, savaþýmýzý, barýþýmýzý anlattýðýmýz anadilimizde kaybolup gidecektir. Oysa o bizim dünya oluþumuzdur, sevinç oluþumuzdur. Sayý 17 Eylül 2002 www.dem-ajans.de ÝLAN [email protected] sayfa www.dilar ar eisen.com 14 Sayý 17 Eylül 2002 SAÐLIK-YAÞAM www.dem-ajans.de [email protected] SÝGARANIN TARÝHÇESÝ Dört çocuktan birinde tik var S igaranýn, Avrupalý kâþiflerin Kuzey Amerika‘ya gidip, oranýn yerli halkýyla barýþ çubuðu tüttürmesine kadar uzanan çok eski bir tarihçesi var. Sizlere burada tütünün kronolojik tarihçesini sunuyoruz: 19. Yüzyýldan Önce Tütün Kullanýmý 1492‘den önce: Amerika kýtasýnýn yerlileri tedavi ve dini amaçlarla tütün üretimi yapýyorlardý. 1492: Kristof Kolomb Amerika‘yý keþfetti. Avrupa‘ya döndüðünde yanýnda bu kýtada daha önce hiç görülmemiþ olan tütün tohumlarý ve yapraklarý vardý. Kolomb‘un mürettebatýndan Rodrigo Jerez tütün içerken görüldü ve þeytan tarafýndan ele geçirildiði iddia edilerek hapis cezasýna çarptýrýldý. 1535: Montreal Adasýna ulaþan Jacques Cartier oradaki yerli halkýn kendisine tütün sunmasýndan sonra günlüðüne „vücutlarýný, aðýzlarý ve burunlarý sanki birer bacaymýþlar gibi tütene kadar, dumanla dolduruyorlar“, „biz de onlarý taklit ettik, ancak duman biber gibi acýydý ve aðzýmýzý yaktý“ diye yazmýþtý. 1556: Fransa ilk defa tütünle tanýþtý ve Jean Nicot kýsa zamanda tütün içmeyi popüler hale getirdi (19. Yüzyýl bilim adamlarý „nikotin“ olarak tanýnan kimyasal maddeye onun adýný verdiler). 1565 yýlýna gelindiðinde, tüm Avrupa‘ya yayýlan tütün alýþkanlýðý, ünlü Ýngiliz aristokratý ve þairi Sir Walter Raleigh‘nin tütün içmeye baþlamasýyla, Ýngiltere‘ye de girdi. 1610: Japonya‘da tütün üretimi ve içimi yasaklandý. 1612: Amerika‘da Virginia‘da ilk defa ticari tütün ekimi yapýldý ve baþarýya ulaþtý. Amerikalý tütün ekicisi John Rolfe daha sonra ünlü Kýzýlderili kýzý Pocahontas‘la evlendi. On yýl içinde, tütün Virginia eyaletinin en önemli ihraç maddesi haline geldi. Tütün ekimi için köle iþ gücü kullanýlmaya baþlandý. 1618: Virginia 20.000 libre tütün üretti. 1622: Virginia, bir Kýzýlderili saldýrýsýnda kolonisinin üçte birini kaybetmesine raðmen 60.000 libre tütün üretti. 1627: Virginia, 500.000 libre tütün üretti. 1629: Virginia tütün üretimini üç katýna çýkararak 1.500.000 libre tütün üretti. 1634: Maryland kuruldu. Maryland‘de de tütün üretimine baþlandý. Rus Çarý tütün içimini tüm Rusya‘da yasakladý. Tütün içerken yakalananlarýn ceza olarak burnu kesiliyor, suçun tekrarý halinde ölüme mahkum ediliyorlardý. 1660: Tütün üreticisi olan Virginia ve Marland kolonilerinde kölelik baþladý. Sayýlarý azalan beyaz uþaklar yerini kölelere býraktý. Köle fiyatlarý tütün fiyatlarýna göre belirlenmeye baþlandý. 1676: New France Kolonisinde sokakta tütün içmek ve tütün taþýmak yasaklandý. Bir süre için, perakende satýþta yasaklandý ancak halkýn kendileri için tütün yetiþtirmeye baþlamasýyla, Kanada‘nýn tütün endüstrisi düþüþ gösterdi. 1732: Virginia‘nýn en zengin tütün üreticisi Robert King öldü. Öldüðünde 300.000 dönüm arazisi ve 700 kölesi vardý. 1739: Fransa, Kanada‘dan tütün ithal etmeye baþladý. 1761: Ýngiliz doktor John Hill, „Cautions Against the Immodetrate Use of Snuff“ (Aþýrý Enfiye Kullanýmýna Dikkat) isimli ve tarihte bilinen ilk tütün-kanser araþtýrmasý olan raporunu yayýnladý. 1775: Virginia ve Maryland‘in tütün üretimi 100 milyon libreye ulaþtý. 19. Yüzyýl 1800: ABD‘nin köle nüfusunun yarýsýndan fazlasý Virginia ve Maryland‘deydi. Bu iki eyaletteki toplam zenci köle sayýsý 395.000‘di. 1800‘lerin baþý: Puro tüketimi, enfiye tüketimiyle rekabet etmeye baþladý. Tütün çiðneme ve pipo kullanýmý ortaya çýktý. 1854: 1856 yýlýnda sona eren Kýrým Savaþý baþladý. Ýngiliz ve Fransýz askerleri Türk tütünüyle tanýþýp, onu Avrupa‘ya götürdüler. 1878: Kanada‘nýn Ontorio bölgesinin rahibi Albert Sims „The Sin of Tobacco Smoking and Chewing Together With an Effective Cure for These Habbits“ (Tütün Ýçme ve Çiðneme Günahý ve Bu Alýþkanlýklarý Býrakmak Ýçin Etkili Tedavi) isimli kitabýný yayýnladý. 1881: ABD‘de, John Bonsack ilk sigara yapan makinenin patentini aldý. Böylece ABD, günde 120.000 sigara üretmeye baþladý. Bir makine 48 kiþinin yaptýðý iþi yapýyordu. Üretim maliyeti düþtü ve güvenli kibritin de icadýyla, sigara tüketimi bir anda patladý. 1889: Saint John Hastanesi sigaranýn zararlarýný ve gýrtlak kanserine neden olduðunu anlatan bir kitap yayýnladý. 1891: Kanada‘nýn British Colombia eyaletinde, 15 yaþýndan küçüklerin tütün içmesi yasaklandý. 1895: Sadece Kanada‘da 66 milyon adet sigara satýldý. 20. Yüzyýl 1903: Kanada, Ýngiltere ve Amerika‘da sigaranýn zararlarý ciddi bir þekilde ele alýnmaya baþlandý, Kanada‘da sigaranýn yasaklanmasý için meclise kanun tasarýsý verildi. 1914: Birinci Dünya Savaþýnýn baþlamasýyla, sigarayý yasaklama hareketi sekteye uðradý hatta tüm dünyada, cephedeki askerlere tütün yollama kampanyalarý baþladý. 1920‘ler: Tüm dünyada sigara kullanýmý hat safhaya ulaþtý, bir yýlda tüketilen sigara sayýsý milyarlarý buldu. 1930: Almanya‘nýn Köln Üniversite‘si bilim adamlarý sigara ve kanser arasýndaki iliþkiyi istatistiksel olarak ortaya çýkardý. 1934: Ýlk mentollü sigara üretildi. 1938: John Hopkins Üniversitesi doktorlarýndan Raymond Pearl sigara içenlerin, sigara içmeyenlere oranla daha genç yaþta öldüklerini belirtti. 1939: Almanya Polonya‘yý iþgal etti ve Ýkinci Dünya Savaþý baþladý. Cephedeki askerlere sigara taþýnmaya baþlandý. Bu sýrada Alman bilim adamlarý sigara ve kanser arasýndaki iliþkiyi daha derinlemesine inceleyen yeni bir istatistiksel rapor yayýnladý. 1943: Dünya yetişkin nüfusunun yaklaþýk %60-%80‘nin sigara içiyordu. 1944: Amerikan Kanser Derneði, sigaranýn saðlýða zararlý olabileceðini belirtti. Akciðer kanseri ve sigara arasýndaki iliþkinin henüz kesinlik kazanmadýðýný ama gene de dikkatli olunmasý gerektiði hakkýnda halký uyardý. 1947: Kanadalý doktor Norman Delarue akciðer kanseri hastalarýnýn %90‘ýnýn sigara tiryakisi olduðunu gösteren bir araþtýrma yayýnladý. T ikler, seðiren bir göz, boynun refleksi, boðazý temizlemek... Bu gibi tikler çocuklarda birçok insanýn düþündüðünden daha fazla görülüyor. Yeni bir çalýþmaya göre, 12 yaþ altýndaki dört çocuktan birinde tik var. Peki ya tikli çocuklarda davranýþ bozukluklarý var mý? Acaba onlar bazý araþtýrmalarýn gösterdiði gibi daha itici, dikkatsiz ve anlaþýlmasý zor insanlar mý? Bir grup araþtýrmacý sekiz ay boyunca Washington, D.C. civarlarýndaki bir anaokulundaki 6 yaþýna kadar olan 500 çocuðu sýnýflarýnda geçirdikleri zaman içerisinde gözledi. Bethesda’daki National Institute of Mental Health’da pediatri nöropsikiyatristi MD Lisa A. Snider’a göre çocuklarýn %25’inde tik olduðu gözlendi. Snider’ýn çalýþmasý Pediatrics’in Aðustos baskýsýnda yayýnlandý. Bununla birlikte tiklerin çoðunun uysal olduðu ve sadece bir koþulda ortaya çýktýðý gözlendi. Ayrýca, erkeklerde kýzlara oranla daha fazla tik görülüyor. Kronik tik görülen çocuklarda istemsiz ses, konuþma ve vücut hareketlerine neden olan beyin rahatsýzlýðý Tourette sendromunun semptomlarý görüldü. Snider’ýn çalýþmasýnda dile getirdiðine göre, ayda bir kaç kez meydana geldiðinde kronik olarak adlandýrýlan tik gözlenen çocuklar sýnýfta daha fazla davranýþ bozukluðu gösterdi. Philadelphia Temple Çocuk Hastanesi pediatri nöroloji uzmaný MD Charles Brill, “Neden ve snuþ iliþkisi olduðuna çok emin deðilim. Þiddetli tiklerle yaþamak zordur. Tabii ki çocuklar davranýþ bozukluðu göstermeye eðilimlidir. Diðer çocuklarýn tikleriyle dalga geçmesi çocuðu saldýrganlaþtýrýr ve çocuk ona Varis kadýný seviyor E ge Üniversitesi Kalp-Damar Cerrahisi Anabilim Dalý Öðretim Üyesi Prof. Dr. Önol Bilkay, geçmiþ yýllara oranla varis vakalarýnda yüzde 40 artýþ olduðunu söyledi. Bilkay, toplar damarlarýn geniþlemesi sonucu ortaya çýkan varisin, genetik yatkýnlýðýn yaný sýra ayakta çok kalmaya baðlý olarak geliþen bir hastalýk olduðunu hatýrlattý. Toplardamar yapýsý bozuk olan kiþilerde varisin görülme olasýlýðýnýn yüksek olduðunu belirten Bilkay, bu hastalýðýn orta yaþlarda ve daha çok kadýnlarda görüldüðünü dile getirdi. Bilkay, “Kadýnlarýn erkeklere oranla biraz daha hareketsiz oluþu bu hastalýðý tetikleyen faktörlerden biridir. Uzun süre sabit pozisyonda ayakta kalýnmasý durumunda kanýn toplar damarlardan kalbe pompalanmasý zorlaþýyor. Bu da hastalýða ortam hazýrlýyor‘ diye konuþtu. Hamilelikteki risk yüksek Kadýnlarýn, özellikle hamilelik sonrasý dönemde bu hastalýða yakalanma olasýlýðýnýn yüksek olduðunu kaydeden Bilkay, çalýþma hayatýna atýlan kadýnlarýn sayýsýnýn çoðalmasý ve nüfustaki artýþ nedeniyle varis vakalarýnýn sýk görülmeye baþladýðýný söyledi. Prof. Dr. Önol Bilkay, “Varis vakalarýnda geçmiþ yýllara oranla yüzde neler olduðunu anlamaz bile” diye konuştu. Her ne kadar tikli çocuklarda davranýþ bozukluklarý daha fazla görülse de tikler bu sorunlarla ortaya çýkmýyor. Ebeveynler bir tikin farkýna varabilseler bile, tiklerin tüm mekanizmasýný bilmiyorlar. Brill’e göre ebeveynler tikler uysal olduðunda nadiren Tourette sendromu olduðunu ve kendiliðinden geçeceðini düþünüyorlar. Tourette’in sinyali olabilecek çeþitteki kronik tikler, genel olarak ilk semptomlarýný çocuk çok küçük yaþtayken gösteriyor. Brill’e göre, çocuk altý yaþýna geldiðinde semptomlar en şiddetli seviyeye geliyorlar. Tiklerin kalýtsal özelliði de var. Geçici tiklere bakýldýðýnda çoðunlukla ailenin geçmiþinde bulunuyorlar. Çocuklarýný getiren ebeveynlerde de stres sonucu oluşan tikler görüyoruz. Tiklerin biyolojik nedenini bulmak için çok sayýda çalýþma yapýlmasýna raðmen hiçbir tutarlý beyin anormalliði görülmüyor. Psikiyatrik tedavi, davranýþ deðiþtirme ve ilaç tedavisiyle Tourette sendromunun önüne geçilebiliyor. 40 artýþ var. Bu hastalýk daha çok doktor, öðretmen ve kasaplarda kendisini göstermektedir” diye konuþtu. Toplardamarda biriken kanýn pýhtýlaþma riskinin bulunduðunu belirten Bilkay, pýhtýnýn bulunduðu yerden koparak akciðerlere kadar ulaþmasý durumunda akciðer enfarktüsünün meydana gelebileceðini kaydetti. Bilkay “Pýhtý eðer akciðerde büyük bir damarý týkamýþsa hastanýn þok ya da ölümle karþýlaþma olasýlýðý var. Varis hastalýðýnda toplar damarlarda iltihap oluþabiliyor” dedi. saðlýðýnýz sayfa 15 Dr. FAHRETTÝN ADSAY Demir Eksikliði Hastalýðý D emir eksikliðinin sebebiyet verdiði Kansýzlýk hastalýðý. (Demir eksikliði anemisi) vücutta demir maddesinin azalmasýndan dolayý halsizlik, yorgunluk, dudaklarda çatlama, dilde ve boðazda yanma, benzin solmasý gibi çeþitli belirtilerle kendisini gösterir. Her insanin vücudunda aþaðý yukarý 4-5gr demir bulunur. Bu demirin %70‘i kandaki alyuvardaki hemoglobin de, diðer geri kalan kýsmý karaciðer ve kemiklerin iliklerinde depolanýr. Kandaki demir kaybýnýn nedenleri, mesela kadýnlarda aybaþý hallerinde ki fazla kan kaybý, iç organlardaki gizli kanamalardan dolayý olur. Ýkinci bir önemli demir eksikliði sebebi ise vücutta ki demir ihtiyacýn yükselmesidir. Mesela hamilelik dönemlerinde, büyüme ve ergenlik çaðlarýnda, vücudun her türlü kan kaybýndan sonra ki durumlarda kendini gösterir.Demir eksikliði Anemisi %80 dolayýnda kadýnlarda oluþur. a- Kadýnlarda ay baþý kanamalarýyla beraber demir maddesinin azalmasý oluþur. b- Hamilelik dönemlerinde anne çocuðun demir ihtiyacýnýn karþýlamakla yükümlüdür. Dolayýsýyla her hamile kadýnda kan kontrolünün yapýlýp,bir eksiklik tespit edildiðinde ise mutlaka Demir haplarý almalýdýr. Ay baþlarýnda fazla kan kaybý olan kadýnlarda mutlaka kandaki demir miktarýný kontrol edilmesi gerekmektedir. Bir defa kendisinde demir eksikliði teþhis edilen bir insanda, en az menopoza girinceye kadar düzenli kan kontrollerini yapmalýlar. Demir eksikliðinin diðer bir sebebi de, mide ve baðýrsaklarda ki kronik bazý iltihap ve resorbsiyon bozukluklarýdýr. Vücudun günlük demir sarfiyatý yetiþkin insanda 1mg, doðum çaðýndaki kadýnda 2mg dir.Demir eksikliði anemisinin teþhisi ancak kan muayenesiyle mümkündür. Hastalýðýn tedavisi ise 2-3 ay boyunca her sabah bir demir maddesi hapýnýn alýnmasýyla giderilir. Doktorlar kadýn hastalara karþý duyarsýz Almanya‘da doktorlarýn kendilerine baþvuran kadýnlara duyarsýz yaklaþtýðý bildirildi. Doktorlarýn kadýn hastalarý ile erkek hastalar üzerine durduðu kadar ilgilenmediði kaydedildi. Hannover yapýlan 27. Kadýn Hekimler Birliði Bilimsel Kongresi‘nin açýlýþ konuþmasýný yapan Almanya Kadýn Hekimler Birliði baþkaný Astrid Bühren, saðlýk alanýnda kadýnlarýn tedavilerine yeterince özen gösterilmediðine iþaret etti. Bühren, bilim ve saðlýk alanýnda da kadýnlarýn erkeklerle ayni deðerde görülmediði ve dýþtalandýðýna dikkat çekerek, „Kadýnlar çok erken psikolojik raya kaydýrýlýyor“ dedi. Kadýnlara ilaçlar verilmiyor Saðlýk Dalýndaki Acil Eylem Bilirkiþileri Konseyi üyesi Gisela Fischer ise, yapýlan araþtýrmalar ile kalp ve kan dolaþýmý sorunlarý yaþayan kadýnlara gereken ilaçlar da zamanýnda verilmiyor. Fischer erkek hastalara karþý duyarlýlýðýn bu durumda da çok daha yüksek olduðuna iþaret etti. Yine acil müdahale yapýlan kadýn hastalarý kurtarma arayýþýnýn yetersiz olduðu hastalara karþý sýk sýk, „Bu o kadar da kötü olamaz“ seklinde yanýltýcý yaklaþýldýðý erkeklere yapýlan acil müdahalelerde ise bütün tekniklerin devreye sokulduðu belirtildi. ‘Kadýn kendi uzmaný olmalý‘ Bühren de konuþmasýnda, özellikle yaþlý kadýnlara mekanik kalbin yerleþtirildiðine vurgu yaparak bunun kadýna karþý aþaðýlamayý içerdiðini belirtti. Bühren, mekanik kalp takýlanlarýn çok azýnýn erkek olduðuna iþaret ederken, kadýn hastalarý kendi uzmaný olmaya çaðýrdý. Kadýnlarýn kendi uzmaný olarak hastane ve doktorlara gitmesinin önemli olduðuna deðinen Bühren, kadýn hastalarýn pasif kalmamasý ve aktif bir þekilde doktorlarý gerekenleri yapmaya zorlamaya çalýþmasý gerektiðini kaydetti. Bühren, tedirginlik veya tam emin olmayan kadýnlarý da yanlarýnda bir arkadaþýný da yanýnda getirebileceði önerisinde bulundu. Süt içmeyen çocuk daha kýsa oluyor Y eni Zelanda`da yapýlan bir araþtýrmada, süt içmeyen çocuklarýn daha kýsa boylu, daha küçük kemik yapýsýna sahip olduklarý ve vücutlarýndaki mineral yoðunluðunun daha az olduðu saptandý. Sütün çocuklar için temel mineral, vitamin, enerji ve protein kaynaðý olduðunu belirten uzmanlar, süt içmeyen çocuklarda bu durumun,ailenin alýþkanlýðýndan ileri gelebildiðini belirttiler. Uzmanlar, düzenli süt içen 200 ve yeterli süt içmeyen, yaþ ortalamasý 6 olan deneklerin mineral yoðunluðu, kemik ve iskelet ölçüsü ile boy uzunluðunu gözledi. Süt içmeyen çocuklarýn hemen hepsinin saðlýklý, yüzde 15-30`unun ise fazla kilolu veya þiþman olduðu belirlendi. Ayrýca yeterli süt içmeyen çocuklarýn süt içen çocuklara göre daha kýsa boylu, daha küçükkemik yapýsýna sahip olduklarý ve vücutlarýndaki mineral yoðunluðunun daha az olduðu saptandý. Yeterli süt içmeyen 50 denek arasýnda sadece 4`ünün yeterince kalsiyuma sahip olduklarý, diðerlerinin ise vücutlarýnda yeterli kalsiyum bulunmadýðý gözlendi. Bu guruptan 10 çocukta ise ön kolda kýrýk meydana gelmiþ olduðu, çocuklarýn yüzde 78`inin aile fertlerindede süt içme alýþkanlýðý bulunmadýðý belirlendi. Süt içmeyen çocuklarýn daha fazla kolalý içecek ve meyve sularýna yönelerek daha fazla kalori aldýklarý ve bu yüzden fazla kilolu olabildikleri belirtildi. Araþtýrma raporu, American Journal of Clinical Nutrition adlý dergide yer aldý. Sayý 17 Eylül 2002 www.dem-ajans.de ÇOCUK [email protected] Hazýrlayan: Döne Köylüce ÞÝÞMANLIÐIN EN ÝYÝ TEDAVÝSÝ -Letonya Masalý- B ir zamanlar çok zengin bir toprak aðasý yaþarmýþ. Dünya nimetlerinden her þeye sahipmiþ. Parasý, malý mülkü de bolmuþ. Eh, parasý çok olan adamýn eðer iþtahý da iyi olursa ne olur? Elbette obur ve þiþman biri çýkar ortaya. Ýþte bizim toprak aðasýnýn durumu da buymuþ. O kadar þiþmanlamýþ ki, hayatýn tadýný çýkaramaz hale gelmiþ. Zayýflamak için gitmediði doktor, çalmadýðý kapý kalmamýþ. Herkes bir þeyler vaat ediyor, bin bir bitki özünden, kurumuþ ot ve yapraktan ilaçlar karýþtýrýyor ve ortaya çýkan kötü kokulu sývýyý düzenli içerse “kesinlikle” zayýflayacaðýný söylüyormuþ. Ama ne gezer, toprak aðasý doktorlara dolaþtýkça üzülüyor, üzüldükçe stresi artýyor, stresi arttýkça da iþtahý açýlýyor ve dolayýsýyla þiþmanlamaya devam ediyormuþ. Bir gün bir yol iþçisi gelmiþ. “Aðam, ben seni zayýflatmanýn yolunu M .ö. 4 bin yýl evvel Ýnsanlar domuzlarý yetiþtirmeye Europa E uropa Suriyeli çok güzel bir kýzdý. Öyleki parlak teni göz alýcý bakýþý ile dillere destan olmuþtu. Eðlenceyi ve gezmeyi çok severdi. Sabahtan akþama kadar tüm vaktini kýrlarda deniz kýyýsýnda arkadaþlarý ile birlikte gezerek geçirirdi. Gene böyle bir gün, deniz kenarýndaki bahçelerden birinde arkadaþlarý ile çiçek toplarken Zeus Europa‘yý gördü. Onun güzelliði baþ tanrýnýn aklýný baþýndan almýþtý. Karýsý Hera‘nýn haberi olmadan güzel Suriyeliye yaklaþabilmek için altýn rengi bir boða þekline girdi ve kýzlarýn çiçek topladýklarý bahçenin etrafýnda gezinmeye baþladý. Kýzlar boðadan korkmak bir yana onu çok sevimli bulmuþlardý, ona yaklaþarak sevmeye baþladýlar. Güzel Europa ona yaklaþtýðý anda boða yere yatarak kýzýn ayaklarýna kapandý. Europa boðanýn sýrtýný okþayarak yavaþça üzerine oturdu.Tam arkadaþlarýda ona katýlacakken boða birden ayaklandý ve ve sýrtýnda Europa ile denize doðru koþmaya baþladý. Deniz kenarýna vardýðýnda azgýn dalgalarýn hepsi sakinleþmiþ durulmuþtu. Boða dalgalarý yararak, denizde kumlu bir ovada koþuyormuþ gibi hýzla oradan uzaklaþtý. Bir süre sonra kýyýya vardýklarýnda Zeus genç kýzý bir çýnarýn gölgesine býraktý ve boða þeklinden sýyrýlarak tekrar tanrý þekline döndü ve ona kendisini tanýttý. Horalar aceleyle Zeus ve Europa için bir yatak hazýrladýlar. Bu birleþmenin yapýldýðý yere gölge saldýðý için o günden beri çýnar aðacý yapraklarýný hiç dökmez. Kirid kralý Minos bu birlikteliðin sonucunda doðmuþtur. 16 “Yapmayýn, kardeþler ben aðayým” demiþ ama kimse umursamamýþ. Aða bu þantiyede bir ay çalýþmýþ. Yoðun iþ temposundan her gün týka basa yemek yiyor, ama yine de zayýflýyormuþ. Bir süre sonra yine tanýdýk iþçi çýkmýþ karþýsýna. Beraberce bir yemek daha yemiþler. Ýþçi bu defa da aðanýn yemeðine uyku ilacý koymuþ. Bu kez uyandýðýnda aða yine aða kýyafetleri içinde iþçinin evinde kendine gelmiþ. „Neredeyim ben! Çok kötü bir rüya gördüm!“ “Hayrola, ne oldu?” demiþ iþçi. “Bir yerlerde çalýþtýrdýlar beni.“ “Evet, herhalde rüyaydý” demiþ iþçi. “Ama rüyasý bile seni zayýflattý galiba bak, elbisen nasýl bol geliyor!” Aða ne kadar zayýfladýðýný o an fark etmiþ. Elbette çok sevinmiþ. Ýþçiye vaat ettiði ödülü vermiþ ve evinin yolunu tutmuþ. Domuzlar baþladýlar. Bir domuz 300 Kg aðýr olabiliyor. Bu Ýnsanlar için bir sürü et demektir. Domuzlar her þeyi yedikleri için onlarýn yetiþtirmek çok kolaydýr. Patates yada salata gibi þeyleri severek yiyorlar. Bir þey vermediðin zamanda kendileri bitki damarlarý arayýp yiyorlar. Efsane biliyorum. Ama beni tek baþýna ziyaret etmen lazým!” demiþ. „Tamam” demiþ aða. “Sen beni zayýflat yeter ki, dünyanýn sonuna bile giderim!” Aða söylenilen gün iþçinin evine gitmiþ. Ýþçi aðaya güzel bir sofra kurmuþ. “Sofraya buyur ve yiyebildiðin kadar ye.” Aða zayýflamak için neden yemek yenilmesi gerektiðini anlamamýþ, ama pek üzerinde e durmamýþ. Ýþçi yemeklere uyku ilacý koymuþ. Bir süre sonra Aða mýþýl mýþýl uyumaya baþlamýþ. Yol iþçisi hemen aðanýn üzerindeki elbiseleri deðiþtirmiþ. Ýþçilerinin katranlý, pis elbiselerinden birini aðasýnýn sýrtýna geçirmiþ ve aðayý arabaya atýp iþçilerin barakasýna býrakmýþ. Aða sabah kendine geldiðinde ne olduðunu anlamamýþ. Ýþçilerin arasýnda, kendi de sýradan bir iþçiymiþ. Daha da kötüsü, iþçi baþý göz açtýrmýyor, þantiyeden dýþarý çýkmasýna bile izin vermiyor, köleler gibi çalýþtýrýyormuþ. sayfa Burunlarýyla Salyangozlarý ve fareleri hissedebiliyorlar. Ev domuzlarýndan önce vahþi domuzlar yaþýyorlardý. Bunlar dünyanýn her tarafýnda kendilerini çoðaltmýþlar. Bizim Ormanlarýmýzda daha halen buluna biliniyorlar. Vahþi domuz diþileri en az 2 ve en çok 10 domuz yavruyu dünyaya getire- biliyorlar. Ýnsanlar bu domuz yavrularýnýn yanlarýna yaklaþtýklarý zaman çok büyük tehlike altýnda kala biliyorlar, çünkü bir diþi domuz kendi yavrularýna yaklaþan birini çok kötü yaralaya biliyor. Erkek domuzlarýn öndeki diþleri çok sivri ve büyüktürler. Bu diþleri kendilerini tehlikelerden korurken yada yem ararken kullanýyorlar. Yedi Cücesi Olmayan Bir Pamuk Prenses Murathan Mungan B ir varmýþ bir yokmuþ. Uzak ülkelerin birinde bir Pamuk Prenses yaþarmýþ. Ne var ki bu Pamuk Prenses, Yedi Cücesi olmayan bir Pamuk Prenses‘miþ. Bu yüzden hayatta en büyük emeli Yedi Cüceye sahip olmakmýþ. Sabah akþam penceresinin kýyýsýna oturu, kendine yedi cüce vermesi için tanrýya yakarýr, günün birinde çýkagelecek yedi cücenin yolunu gözlermiþ. Kapýsýnda Beyaz Atlý Þehzadelerin bni bir paraymýþ; Prenslerin biri gidip, biri geliyormuþ ama neye yarar? Yedi Cücesi yokmuþ. Prenslerin, Þehzadelerin hepsi de en büyük vaatlerde bulunuyorlarmýþ kendisine, yalvarýp yakarýyormlarmýþ ama, o bunlarýn hiçbirini istemiyor, bu erken ziyaretçilerin hepsine burun kývýrýyormuþ. „Önce Yedi Cücem olsun, ben onlarla küçük bir kulubede yaþayayým. Evlerini süpüreyim, yerlerini sileyim, çamaþýrlarýný bulaþýklarýný yýkayayým; sonra cadý kadýn gelsin beni yerden yere çalsýn, siz ondan sonra gelip beni kurtarýn; þimdi gelmiþsiniz ne çýkar?“ diyormuþ. Þehzadeler, Prensler yüzgeri dönüyorlarmýþ Pamuk Prenses‘in kapýsýndan. Üveyannesi ise çok üzülüyormuþ bu iþe. Ama onun da elinden bir þey gelmiyormuþ. Bir türlü Pamuk Prenses‘e söz dinletemiyormuþ. Tabii Pamuk Prenses‘in bir de üveyannesi varmýþ. Çünkü o ülkede herkesin bir üvey annesi varmýþ. Bütün genç kýzlar üveyannelerini „fena kalpli“ zannederlermiþ. Oysa bütün üveyanneler gibi Pamuk Prenses‘in üveyannesi de yalnýzca bir anneymiþ. Pamuk Prenses beklemekten býkmamýþ, usanmamýþ. O pencerenin kýyýsýnda solmuþ durmuþ. Yoldan her geçen kadýnýn sepetini „Acaba elma var mý, yok mu?“ diye karýþtýrýyormuþ. Her yaþlý kadýný elmacý kadýn sanmaktan, her sepette zehirli elma aramaktan kendine de gýna gelmiþ. Bu arada üveyannesinin meþhur aynasýna yalvarýp duruyormuþ: „N‘olur üveyanneme söyle beni ormana göndertsin, boynumu kestirtin, avcý bana acýsýn, bir tavþanýn kanýný sürsün bir beze.. ölümü öp ayna aynen bunlarý söyle üveyanneme.“ Gel zaman git zaman bunlarýn hiçbiri olmamýþ. Pamuk Prenses kendine yedi cüce bulamamýþ. Umutlarý eskidikçe güçlenmiþ, içine kök salmýþ. Yýllar haince geçmiþ, yaþlanmaya yüz tutmuþ, geçkin bir kýz olmuþ. Yedi cücelerden umudu iyice kesmiþ artýk; Onlarý aramaktan vazgeçmiþ. Ne var ki bu kez de artýk eski Þehzadeler, Prensler de uðramaz olmuþlar kapýsýna, penceresinin dibine. Bu pamuk Prenses bu yüzden hiçbir masala girememiþ. Kendinin bir masalý olmamýþ. Gün gelmiþ iyice yaþlanmýþ, çirkin bir kýz kurusu olmuþ. Yaþamýnýn da kendisi gibi iyice kuruduðunu görmiþ. Þaþkýnlýklar içinde korkulara, kuþkulara kapýlmýþ. Oysa masalýndan, düþlerinden de bir türlü vazgeçemiyormuþ.Bunun üzerine masalýnda yeni bir yer edinmeye karar vermiþ. Koluna bir elma sepeti takmýþ, dað tepe demeden kulübe kulübe dolaþmaya baþlamýþ. „Nasýlsa her zaman bir pencerede yazgýsýný bekleyen bir Pamuk Prenses bulunur,“ diyormuþ. „Belki uzak bir kulübede, bir ýþýksýz pencerede bir Pamuk Prenses beni bekliyordur,“ diye düþünüyor, hiç olmazsa onu mutlu etmek, zehirli elmalarýyla onu özlemlerine, düþlerine kavuþturmak istiyormuþ. Onca yol tepmiþ, onca dað tepe dolaþmýþ. Oysa hiçbir Pamuk Prenses‘li pencere onu çaðýrmamýþ, her kulübeden, her kapýdan geri dönmüþ. Elmamalrý sepetinde kendi zehiriyle çürüyüp kalmýþ. Diþleri dökülmüþ, burnu uzamýþ, kamburu çýkmýþtý. Artýk ayaklarý tutmaz olmuþ, siyatikleri azmýþ, romatizmadan her yaný sýzým sýzým sýzlýyordu. Gözleri iyi seçmiyor, kulaklarý iyi duymuyor, beli tutmuyordu. Ama O, büyük bir inat ve ýsrarla dað, taþ, orman geziyor, elmasýndan ýsýrtacaðý bir Pamuk Prenses arýyordu. (Düþ uykusuna dalacaktý Pamuk Prenses. Tâ ki Beyaz Atlý Þehzade gelene dek.. Oysa bütün masallar sonsuz bir kýþ uykusuna yatmýþlardý.) Sonunda zamanýn her þeyi deðiþtirdiðine karar verip, bütün dünyaya küstü. Köþesine çekildi. Yoksulluklar, sýkýntýlar içerisinde kýrgýn, küskün günler geçirdi. Artýk kimsenin ideallere hürmeti kalmamýþtý. Bunu anlamýþtý. Pamuk Prenses ise kendini idealleri uðruna feda etti. Ölürken kendini -eksik de olsa- bir kahraman gibi hissediyordu. Bir masalý bir baþýna yaþamaya kalkýþmýþtý. Ve Pamuk Prenses doksan yaþýndayken öldü. O küçük kulübesinde yoksul ve kimsesizbiri olarak hayata gözlerini yumdu. Öldüðünde bütün ülke ayaða ayaða kalktý. Ulusal yas ilan edildi. Bayraklar yarýya dek indirildi. Çok büyük, görkemli bir cenaze töreni yapýldý. Yurdun dörtbir yanýndan, yediden yetmiþe herkes bu törene katýldý. Bütün halk, Pamuk Prenses‘leri için gözyaþý döktü. Cenaze töreninden Pamuk Prenses‘in tabutunu Yedi Cüce taþýdý. Daha sonra bu Yedi Cüce, Pamuk Prenses‘in mezarýna kapanýp „Bizi býrakýp da nerelere gittin?“ diye uzun uzun aðladýlar. Törene ailevi nedenlerden ötürü katýlamayan Beyaz Atlý Þehzadeler, Prensler kutlama telgraflarý yollamakla yetindiler. Sayý 17 Eylül 2002 YAÞAM www.dem-ajans.de Kötü hava deðil, iklim deðiþikliði Werner Eckert K ötü hava her zaman vardý‘ cümlesi anlamsýz ve sadece havanýn bu hale gelmesine karþý hiçbir önlem almak istemeyenlerin, hiçbir fedakarlýða yanaþmayanlarýn itirazý. Burada sözkonusu olan ‘kötü hava‘ deðil, iklim! Ýklimdeki deðiþiklik ve uzun vadede bizi bekleyen yaþam koþullarý! Ýklim uzmanlarý, tüm dünyada doðal felaketlerin artacaðýný söylüyor. Dünya atmosferinin ýsýsýnýn artacaðýný, buharlaþma ve yaðýþ çemberinin daha hýzlý döneceðini, yaðmurlarýn sellere, rüzgarýn fýrtýnaya dönüþeceðini. Bugün tam da bu söylenenleri yaþýyoruz. Ýklim uzmanlarý, Güney Doðu Asya semalarýnda çevre kirliliði sonucu oluþan bulutun Hindistan’ýn batýsýnda þiddetli yaðýþlara ve doðusunda ise kuraklýða yol açacaðýný söylüyorlar. Ve bugün ne görüyoruz, söyledikleri çýkýyor. Deniz seviyesinin yükselmesi yüzünden tatlý su iðne ucu ile... kaynaklarý tuzlanýyor, suyun ýsýsýnýn yükselmesi kýyýlarda fýrtýnalara yol açýyor. Tabii, bunlarýn hepsi havanýn kötülüðüne baðlanabilir, ama hepsi birden toplandýðýnda ortaya çýkan sadece kötü hava deðil. Ýklim deðiþikliðinin etkisi, televizyon ekranlarýndan görünenin ötesinde çok daha büyük. Ýzninizle, Orta Avrupa’da sulara gömülen arabalar ya da evler Bagladeþ’te yaþamýný yitiren yüzlerce kiþinin yanýnda birþey ifade etmiyor. Üstelik bu henüz baþlangýç. Asya’da pirinç tarlalarý bir kaç yýl üstüste sular altýnda kaldýðýnda ya da kuruduðunda yiyecek sýkýntýsý baþgösterecek. Kuraklýk bazý bölgelerde son su kaynaklarýný da yok ELÝF KAYA Çocuklar birer çiçektir! O nlar birer çiçektir saðýný solunu ve hangi yöne boy vereceðini bilmeyen sevgiye ilgiye muhtaç birer taze fidandýr. Bizlerde onlarýn güvenle baþýný yaslayacak birer çýnar. Onlarý topluma kazandýrmak yaralý hale getirmek bize baðlýdýr. Çocuklarýmýz hakkýnda vereceðimiz kararlarý vermeden önce iyi düþünmek ve gerçekten çocuðumuzu iyi tanýmak gerekiyor, kendi bireysel yaþamýmýzda iyi bir ders çýkararak yanlýþý yanlýþla yoðurmayalým. Her þeyden önce çocuðumuzun yeteneklerini, kabiliyetini ortaya çýkarmalý, ufuklarýný daraltmadan onlara birer iyi öncü olunmalý. Geliþim caðýnda olan çocuðumuza baský yapmadan daha çok anlayýþ daha çok güven saðlamalýyýz, hepimiz çocuðumuzun basarili,yetenekli,topluma yaralý bir birey olmasýný istiyoruz, çünkü bize bu olanaklar fazla verilemedi bunun acýsýný halan çekiyoruz. Hayatýmýz boyunca baskýlarýn ezikliðini yaþarýz. Yalnýz birey olarak deðil toplumsal olarak nesilden nesile bu yasama boyun eðeriz. Aile içerisinden kadýn ile erkeðin birbirleri üzerinde hakim olma çatýþmasý, her iki tarafýn çocuklar üzeninde hakim olma mücadelesi biçimde boyutlanýyor ve bu da sorunu içinde çýkýlmaz bir hale sokuyor. Kuþaktan kuþaða birbirine býrakýlan miras, dinin ve kültürel yapýnýn aðýr bastýðýnda düþünürsek toplumuzda yetiþen bireyleri daha iyi anlarýz.Daha çocuk yaþlarýnda baþlar hayatýmýza bir ömür damgasýný vuran acýmasýz yasaklarla dolu olan kurallar. Kiþiliðimizin özgürce geliþmesinin ilk engelleriyle atýðýmýz ilk adýmlarla birlikten yasaklar ve kýsýtlama dünyasýyla tanýþýrýz. Çocuk büyüdükçe yasaklarda boyutlanýr bize neyin yanlýþ neyin doðru olduðunu öðretirler, onlar için doðru bildikleri bizim içinde geçerlidir kendimiz için karar veremez düþünce üretemeyiz beli bir yasa kadar, çünkü toplum bunu senden bekliyor sen önce toplum için varsýn sonra kendin için varsýn var olabilirsen tabii ki. Karar verme yaþýna gelindiðinden her þeyin çok geç olduðunu fark ediyorsun, korkak, çekingen güvensizlik çoktan senin kiþiliðin olmuþ, ürkek bakýþlý çocuða býrakýlan miras, yeni bastan kendini ve kiþiliðini bulmak olmuþtur biz bu mirasýn çocuklarýyýz ama çocuklarýmýza daha güzel bir miras býrakabiliriz. Çocuklarýmýzýn baþarýsý bizlere baðlýdýr. Bir çocuðun saðlýklý geliþmesi aile ortamýna baðlýdýr. Çocuðun kiþiliðinde somutlaþan ruh yapýsý aile ortamýyla baðlantýlýdýr. Çocuk ailede aldýðý kültürle büyür ve topluma o bakýþ acýsýyla yaklaþýr onun için biz anne, baba ve çevreye büyük görevler döþüyor. Çocuðumuzu ne çok þýmartmalý nede baský uygulanmalý ,günlük stresimizi biraz bir kenara býrakma büyüklüðünü göçerebilirsek var olan zamanýmýzý onlarla iyi birer arkadaþ olmalý çocuðumuza her zaman onlar için varolduðumuzun güvencesini verebilmeliyiz ki, aile içinde aradýðý sýcaklýðý, ilgiyi,sevgiyi bulsun,eyer biz bunlarý saðlayamazsak çocuk aile ortamýnda bulamadýðý ilgiyi dýþardan arayacaktýr, yanlýþ arkadaþlýklar, kötü huylar ve alýþkanlýklar edinecektir. Bunlara karþý çýkýldýðýnda da bize karþý cephe ve kendi içinde bir savaþ açacaktýr, müdahalede bazen çok geçte kalmýþ oluruz, bunun acýsýný önce çocuðumuz sonra biz çekeriz Yapacaðýmýz en büyük hata kendimizi dayatmak olacaktýr ki bir faydasý olmaz daha çok zararý olur, biraz düþünürsek, gerçekten þimdiki çocuklar çok akýlý ve yeteneklidir bu bizi rahatsýz etmesin bizim büyüdüðümüz dönem farklý,bu dönemin farklý olduðunu düþünelim teknik caðýn insanlarýn beynine bile durgunluk getirdiði bir dönemde geçiyoruz býrakalým da çiçeklerimiz özgürce boy versin bize onlarý saðlýklý sulamak kalýyor.... [email protected] ettiðinde, yüzbinlerce, milyonlarca insan yaþamak için göç etmekten baþka çare bulamayacak. Ýklimi istikrara kavuþturmak için fosil enerji kaynaklarý kullanýmýný yüzde 80 oranýnda azaltmamýz gerekiyor. Bu o kadar büyük bir deðiþim ki politikacýlarýn büyük çoðunluðu sorumluluk almaya yanaþmýyor. Þimdiye kadar iklim konusunda yapýlan görüþmeler ekonomik büyümenin azalabileceði ya da ödeyecekleri enerji vergisinin seçmenleri kýzdýrabileceði korkusu ile sonuçlanamadý. Ama kimse dünyanýn gelecekteki görünümünden korkmuyor. Ýklimin korunmasýnda saðlanan uzlaþma artýk sembolik olmaktan çýkmalýdýr. Adým atmak için ilk fýrsat önümüzde. Bu ayýn sonunda Johannesburg’da yapýlacak Dünya Sürdürülebilir Kalkýnma Zirvesi’nde dünyanýn geleceði konusunda sorumluluk almaya kimin cesaret ettiði ortaya çýkacak. Belki sera etkisine yol açan enerji kaynaklarýnýn kullanýmýnda yüzde 80 indirim yapamayacaðýz ama yapacaðýmýz herþey çocuklarýmýzýn daha iyi bir dünyada yaþayabilmeleri için olacak. (Deutsche Welle/ Türkçe) Ýþsizliðin ruh hali Ý þsiz kalan kiþi, þok, öfke, inkar, depresyon, gerçekleri kabullenme, olanaklarý keþfetme ve plan yapma evrelerinden en çok depresyon evresinde sýkýntý yaþýyor. Türkiye Ýþ Kurumu‘nun Meslek Danýþma Merkezi kaynaklarýndan derlenen bilgilere göre, iþsizliðin yol açtýðý ruh hali birbirini tamamlayan 7 ayrý evreden oluþuyor. Ýþine kendi isteði dýþýnda son verilen kiþi, ilk önce beklemediði bu geliþme nedeniyle bir þok ve þaþkýnlýk evresine giriyor. Ardýndan, iþ yerindeki çalýþanlara ve o mesleðe karþý öfke duyulurken, kiþi ‘‘Bana oyun oynandý, haksýzlýk yapýldý ve iþ arkadaþlarým buna neden oldu‘‘ diye düþünmeye baþlýyor. Bu iþ zaten bana göre deðil Bu durumun neden baþkasýnýn deðil de kendisinin baþýna geldiðini sorgulayan iþsiz, kýsa bir süre sonra ‘‘inkar‘‘ olarak adlandýrýlan yeni bir döneme girerek ‘‘zaten bu iþ bana göre deðildi, ben de ayrýlmayý düþünüyordum‘‘ diyerek bir savunma mekanizmasý geliþtiriyor. Ortalama 3 hafta süren bu durumdan sonra iþsiz, maddi sýkýntýlar, boþ zaman ve çevresinden gelen ‘‘Neden iþini kaybettin?‘‘ gibi sorulardan sonra sýkýntýlý bir döneme, depresyona giriyor. En fazla sýkýntýyý bu dönemde yaþayan iþsizin, ailesinden, çevresinden ve yaþanan sýkýntýnýn aðýrlýðýna göre bir uzmandan yardým görme ihtiyacý doðuyor. Bu evreyi yalnýz yaþamak zorunda kalan ve yardým göremeyen kiþiler, iþsizlik travmasýna girerek, intihara kadar gidebilen sýkýntýlý ve tehlikeli bir sürece baþlýyorlar. Özellikle bu dönem uzadýðýnda psikolojik yardým kaçýnýlmaz oluyor. Yetkililer, iþsizlik sýkýntýsýnýn Türkiye þartlarýnda yardýmsýz atlatýlmasýnýn zor olduðunu belirterek, bu durumda olan kiþilerin hayattan ümitlerini kesmeden kendilerine baþvurmalarý gerektiðini dile getirdiler. Gerçekleri kabullenme Etkili bir danýþmanlýk hizmeti alan iþsiz, tekrar iþ bulabileceðine yeni bir alanda istihdam edilebileceðine inandýðý zaman‘‘Gerçekleri kabullenme‘‘ evresine girerek, ‘‘Her þeye yeniden baþlamalýyým. Dünyanýn sonu deðil, belki de daha Biranýn bilinmeyen tarihi D ünyanýn her yerinde, en çok tüketilen içkilerden biri olan biranýn tarihi 10 bin yýl geriye gidiyor. Ercan Eren`in Toplumsal Tarih dergisinin son sayýsýnda yayýmlanan yazýsýna göre, biranýn bilinen tarihi yaklaþýk 10 bin yýl öncesine kadar gidiyor. Yazýya göre, Sümerler için bira o kadar önemliydi ki içki tanrýçasýnýn yanýnda bir de bira tanrýçalarý vardý. Babilliler‘de „bira kanunlarý“ Babilliler ise yaklaþýk 20 çeþit bira üretiyorlardý ve bira, Babillilerin Hammurabi Yasalarý`na bile girmiþti. Yasalar`daki günlük bira tayýný ile ilgili bir kararda, normal bir iþçinin 2, sivil görevlinin 3, yüksek pozisyonda bir idarecinin ise günlük 5 litre bira alabileceði anlatýlýyordu. Mýsýr‘da asgari ücret ölçüsü Eski Mýsýrlýlar birayý daha çok ekmekle birlikte tüketiyorlardý. Mýsýr`da bira, ayný zamanda para ve asgari ücret ölçüsü olarak da kullanýlýyordu. 2 sürahi bira, bir günlük asgari ücret kabul ediliyordu. Hititler`de de bira, ekmekle birlikte halkýn en önemli besin maddeleri arasýndaydý. Rahipler pub açtý Bira yapýmý, 9. yüzyýlda özellikle Orta Avrupa ülkelerinde manastýrlara özgü bir uðraþtý. Bazý bölgelerdeki köylüler manastýra olan borçlarýný arpa vererek ödüyorlardý. Biranýn Avrupa`daki ticarileþmesi de manastýrlarýn tüketimlerinden fazla bira üretmeleriyle baþladý. Pek çok manastýr zamanla bira temelli ticari iþletmeler haline geldi. Rahipler, biralarýný sunabilmek için publar açtýlar. Ortaçað`ýn sonlarýndan itibaren biracýlýk manastýrlarýn tekelinden çýkmaya baþladý ve önce küçük imalathanelerde üretildi, ardýndan da büyük fabrikalarda. Osmanlý‘da bira Biranýn Osmanlý`da „bira“ adýyla üretilmesi 1840`lar sonrasýna rastlýyor. Osmanlý`da ilk birahaneler de ayný yýllarda açýlmaya baþladý. Osmanlý`da, 1894 yýlýnda yalnýz Ýstanbul, Ýzmir, Selanik ve Ankara`da birahane bulunuyordu. Ýstanbul`da 33, Ýzmir`de 5, Selanik`te4, Ankara`da 3 birahane vardý. Bu birahanelerde daha çok Almanya, Avusturya ve Macaristan`ýn etkisi gözleniyordu. iyi bir iþ bulabilirim‘‘ diye düþünerek, mevcut durumu mantýklý bir þekilde kabulleniyor. Bundan sonra gelen ‘‘olanaklarý keþfetme‘‘ sürecinde özgeçmiþ hazýrlama, kendini tanýma, iþ imkanlarýný gözden geçirme yardýmý alan kiþi, ‘‘Planlama‘‘ evresiyle hedeflerini belirleyerek, iþ baþvurusunda bulunabiliyor. Öfkeli eþe karþý güvenlik kurallarý A merikalý psikolog Susan Heitler, mutlu bir evliliðin sýrlarýný anlattýðý kitabýnda, „Eþiniz öfkelendiðinde olayý tartýþmaya dönüþtürmeden sinirlerini yatýþtýrmanýz mümkün“ diyor Evlilik ya da birlikteliklerde öfkeyi, kavgaya dönüþtürmeden sindirmek basit stratejilere dayanýyor. Psikolog Susan Heitler’e göre, eþiniz öfkelendiði zaman bazý güvenlik kurallarýyla sorunu tatlýya baðlamanýz mümkün. Mutlu bir evliliðin sýrlarýnýn anlatýldýðý „Ýkinin Gücü“ adlý kitapta Dr. Heitler, önerilerini þöyle sýralýyor. Ýþte dize getirmenin yollarý Sahiplik kuralý: Öfkeli kiþi, bir doberman köpeðin sahibi gibi, onu kontrol altýnda tutmak tan sorumludur. Eþinizin öfkesinin sizin de öfkelenmenize yol açmasýna izin vermemelisiniz. Ýtfaiyeci kuralý: Öfkenin þiddeti çok fazlaysa sizin de ayný tepkiyi vermeniz kaçýnýlmazdýr. Ýçinizde en ufak bir kývýlcým hissettiðiniz zaman hemen oradan uzaklaþmaya çalýþýn. Duygusal uyum kuralý: Eþinizin tahriklerine doðru kaymamak için; varlýðýnýz sakinleþmesine yardýmcý olmuyorsa hemen oradan ayrýlýn. Sinema projektörü kuralý: Ýþittiðiniz sözleri önce içinizden tercüme edin, sonra konuþun. Eþinizin ‘Para harcamak istiyorsun, paramýzýn olup olmadýðý umurunda bile deðil’ gibi sözleri kendi isteklerinin üstü kapalý ifadesi olabilir. Bela kuralý: Bazýlarýnýn tepkisi, partneri kendinden daha fazla öfkelendiðinde hemen normale dönmek olur. Ancak bu strateji tehlikeli olabilir. Öfkeli olanýn sakinleþmesini beklemek en güvenli yoldur. [email protected] sayfa 17 HÜSNÝYE ERGÜN Çifte Seçim A lmanya ve Türkiye`nin gündeminde þimdi seçim var. 22 Eylül 2002 de Almanya`da, 03 Kasým 2002 de Türkiye`de genel seçimler yapýlacak. Önce Almanya`ya bakarsak; Avrupa`da geliþen saðcý ve konzervatif politik dalganýn Almanya`da da izlerini ve aðýrlýðýný hissedebilir olduk. Almanya`da yapýlan kamuoyu yoklamalarýnda CDU(HýristiyanDemokrat-Birlik)-CSU(Hýristiyan-Sosyal-Birlik) ve FDP (Liberal Demokrat Partisi) den oluþacak muhtemel koalisyon toplam % 48-49 civarýndaki oy oraný ile þu anda önde görünmekte, buna karþýlýk Sosyaldemokrat ve Yeþillerden oluþan hükümetin oy oraný % 44-45 cývarlarýndadýr. Baþbakan adaylarý konusunda yapýlan kamuoyu yoklamalarýnda ise Baþbakan Schröder (SPD) rakibi Stoiber’e (CDU-CSU) karþý açýk farkla önde görünmektedir. Eðer 22 Eylül`e kadar yeni bir süpriz geliþme olmaz ise, bu gidiþe göre Baþbakanýmýz Stoiber, içiþleri Bakanýmýz da Bayer`nin þimdiki içiþleri bakaný bay Beckstein olacak. Böylece Almanya`da hayat göçmen vatandaþlar için daha da zorlaþacak, politik havada saðcý ve hatta ýrkçý kokacak. Bu nedenle her Alman vatandaþý olmuþ göçmen kökenli vatandaþlarýn seçime katýlýp oy kullanmasý kaçýnýlmaz bir zorunluluk oluþturmaktadýr. Herkesin seçimlere katýlarak seçme hakkýný kullanarak, geliþen bu olumsuz duruma dur demede bir payýnýn olduðunu düþünerek seçim günü mutlaka sandýk baþýna gitmelidir. Türkiye`ye gelince; hükümet krizi ve istifalardan sonra gelen ve son olarak parlamento`dan geçen Avrupa Birliðine girmede gerekli olan uyum kanunlarýnýn çýkartýlmasý; idamýn kaldýrýlmasý, anadilde eðitimin olanaklý kýlýnmasý v.s., bu türden olumlu geliþmelerden sonra 03 Kasým 2002 için alýnan seçim kararýyla birlikte Türkiye`de seçim dönemi baþlamýþ bulunmakta. Seçim hazýrlýklarý oldukça yoðun bir þekilde yürütülmekte, partiler olan eksikliklerini gidermekle uðraþýrken sözlü ve görüntülü basýn`da üstüne düþeni yapmakta. Bu arada medyanýn tutumunda dikkatimi çeken olay, sanýrsam bir çoðunuzda fark etmiþsinizdir, yapýlan bütün tartýþmalarda, yazýlan bütün yazýlarda, haberlerde Hadep hariç bütün partilerden bahsederlerken, onlardan yöneticiler televizyonlara davet edilirken sanki Hadep diye bir parti Türkiye`de yokmuþ, seçime katýlmayacakmýþ gibi davranýlmakta. Ola ki HADEP üzerine bir haber yapýla ondada hep Hadep tehlikesinden dem vurulmakta. Nedir bu Türkiye’nin HADET SENDROMU? Ne zaman bundan kurtulacaklar? Kurtulmakta istiyorlar mý acaba?. Görünen köy o ki bazýlarýnýn öyle bir niyet ve ihtiyaçlarý yok. Oysaki Hadep`in Türkiye’nin demokratikleþmesinde olumlu ve önemli rolü var. Çok daha önemli roller de oynayabilir. Bunu ne yazýk ki bazý bay ve bayan gazeteci, programcý kýsacasý, entel kesimde anlamýþ deðil. Büyük bir olasýlýk ta; güdümlü olmaktan cesaretli bir demokrata yakýþýr tavrý alamýyorlar. Bu birazda onlarýn sorunu. Kürtlere gelince; 03 Kasým 2002 seçimlerinin önemini iyi kavramalýlar. Demokratik bir yol olan seçim hakkýný mutlaka kullanmalýlar. Kendilerinin saflarý Hadep’in yaný olmalýdýr. Türkiye`de ve Avrupa`da yaþayan ve halen Türkiye Cumhuriyeti vatandaþý olanlarýn bu önemli olanaðý iyi kullanmasý gerektiðinin bilinciyle seçime katýlma seferberliðini baþlatmalýlar. Türkiye`de veya sýnýr kapýsýnda oy kullanmak için gerekli iþlemlerin, örneðin isimlerinin seçim listelerine kaydedilmesi gibi iþlemlerin yapýlmasý önceden düþünülmeli ve gereken yapýlmalýdýr. Bu onlarýn kendi kültürüne, Kürt kimliðine ve demokratikleþmeye karþý olan sorumluluklarý gereðidir. Türkler ve Kürtlerin kardeþliði adýna adil ve demokratik bir seçim dileðimle. [email protected] Fal sevenlerin duygusal zekasý düþük P sikiyatrist Doç. Dr. Nusret Kaya, alt beyinin duygularýn kaydedildiði yer olduðunu belirterek, ‘‘duygusal zeka olan EQ‘su düþük insanlar büyü, tarot, fal gibi þeyleri çok sever‘‘ dedi. Kaya, üstbeynin, konuþmaya, problem çözmeye ve analiz yapmaya yaradýðýný altbeynin ise duygularý içerdiðini söyledi. Ýzmir Fethiyeliler Derneði tarafýndan, ‘‘Psikoestetik Takýntýlar‘‘baþta olmak üzere birçok kitabý bulunan ve uluslararasý týp dünyasýnýn bilim adamlarýndan biri olan Psikiyatrist Doç. Dr. Nusret Kaya‘nýn katýlýmýyla ‘‘Beyin, Altbeyin ve Takýntýlar‘‘ konulu bir seminer düzenlendi. Beyin, altbeyin, rüya analizi ve semboller üzerine bilgiler veren Kaya, doðada taze ceviz kadar insan beynine benzeyen baþka bir þey olmadýðýný söyledi. Kaya, üstbeynin, konuþmaya, problem çözmeye ve analiz yapmaya yaradýðýný anlatarak, altbeynin duygularý içerdiðini kaydetti. Alt beynin duygusal zekayý (EQ) belirlediðini dile getiren Kaya, EQ‘su düþük insanlarýn doktor, büyü, tarot ve fal gibi þeylere fazlasýyla ilgi duyduklarýný öne sürdü. Vücuttaki aðrýlarýn altbeyinin güçlendirilmesi yöntemi ile duyulmasýný önlemenin ve azaltýlmasýnýn saðlanabileceðine dikkati çeken Kaya, bebeklerin iki yaþýna kadar her þeyi altbeyinlerine kaydettiklerini anlattý. Doç. Dr. Kaya, bu nedenle bebek psikolojisinin her þeyden çok kolay etkilendiðini ve bebeðin altbeynine kaydedilen her þeyin ileriki yaþlardaki psikolojisini þekillendirdiðini sözlerine ekledi. Sayý 17 Eylül 2002 www.dem-ajans.de DOÐMAMIÞ ÇOCUÐUMA DERSLER Küçücüksün, Mini minacýksýn çocuðum Ama tüm büyüklerden daha büyüksün Saflýðýnla insanlýðýnla... Yaþamak güzeldir yavrucuðum Týpký sizin gibi güzel Ve çocuklara en güzel þeyleri verin En güzel þeyleri anlatýn der ustam Ama bugün Ben sana yaþanandan söz edeceðim O küçük beynini yoracaðým... Çünkü yavrucuðum Çocuklarýn çabuk büyümesi Gereken bir çaðda yaþýyoruz Çünkü bi tanem Emdiðin sütle baþlýyorlar Bu hayvansal kavgaya Bu yüzden yavrucuðum Sana bugün yaþanandan söz edeceðim Yaþanan acýdýr Biliyorum ezilecek altýnda ufacýk yüreðin Ürkek ve korku dolu bakacak O güzelim gözlerin Ama anlatacaðým yavrucuðum Yaþanan anlatýlmalýdýr,anlatacaðým Kendi ellerimle hazýrlayacaðým seni bu kavgaya Aldanýp erken açan Bir çiçek olmamalýsýn Hazýrlýksýz yakalanmamalýsýn kýþa... Çaðýmýzda çocuðum Dünyanýn en zor iþidir yaþamak Varlýðýný sürdürmene izin verecekler Ama yaþamana asla! Yavrucuðum... Ben ve annen yavrucuðum -“Ki þüphelidir bulmam o dilberi ranayý“Vermeye çalýþacaðýz sana En insani olaný Fakat biz sana En insani olaný Vereceðimizden dolayý Mesela ben „þehitlik“te Annen II.Koðuþta olabilir Veya ikimizden biri Sürgünde olabilir Veya ikimizde olmayabiliriz Veya ikimizde oluruz da Korku süsler günlerimizi Üniformaya yabancý olmayacaðýn Büyük ihtimal... Evet yavrucuðum Üniformaya,tel örgülere Birde adliye koridorlarýna Yabancý olmayacaðýn büyük ihtimal, Büyük bir ihtimalle yavrucuðum Bir yada iki „sürgün dili“de öðreneceksin Veya bunlardan hiçbiri „olmaz“da Ýkiþer metrekarelik birer mezar Býrakýrýz sana miras olarak Bizi anlarsan yavrucuðum Tüm onurlu insanlar gibi anar Annem ve babam onurlu insanlardý dersin Yok eðer baþarmýþlarsa Seni de kalýbýna sokmaya Bir tekme atarsýn da Uðramasýn bir daha... Ýhtimalleri konuþuyoruz bunlarýn hepsi ihtimal Bunlarý „entellektüalist“ Bir amca okursa Nostaljik öðelere dayalý Narsist bir söylem diyecektir yavrucuðum Doðrudur,onlarýn yaþamýnda Böyle ihtimaller yoktur,delikli taþtýrlar Ve her boyuna kolye olabilirler onlar... Diyelim ki yavrucuðum annende „tedbirli“ kadýnsa Bunlarýn hiçbiri „olmayýp“ta Yaþarsak beraberce Sana en güzel þeyleri vermeye çalýþacaðýz Seni en güzel olan bütün þeyleri Sevdiðimiz gibi çok seveceðiz Fakat anneni benden kýskanacaðýn büyük ihtimal Çünkü anneni de çok çok seveceðim Dünyanýn bütün onurlu kadýnlarý Ýnsan kadýnlarý gibi çok seveceðim... Emeðe saygýlý ol yavrucuðum Emeðe saygýn ölçüsünde insanlaþacaksýn Ve insanlaþtýkça sen deðiþime daha çok inanacaksýn Yaþam Hepimizin yemiþinden yediðimiz Gölgesinden faydalandýðýmýz bir aðaçtýr yavrucuðum Sahip çýkmalýsýn bu yüzden yaþama Yarýnlara olan inancýný Hiçbir zaman yitirme yavrucuðum „Yarýn edebiyatý“na çatanlarýysa,aldýrma Gerçekte geçmiþi anlamakla deðil Tepkiyle yola çýktýlar onlar Yarýnlarýysa,hiç olmadý onlarýn Süreci bir ana indirgeme yavrucuðum Günlük tepkiler yönlendirmesin yaþamýný Ve þunu hiçbir zaman unutma „Haklý olmak,her kavgadan yengiyle çýkmak deðildir“ yavrucuðum... Ne kimse gökte yýldýz Ne de kimse yerde karýncadýr yavrucuðum Ýskeletimizle bir Kimimiz çarklara diþli olmuþ yaratýk Kimimiz çarklara direnen Yeryüzünde insanýz yavrucuðum... Gerçeðe yavrum Bana sarýldýðýn gibi Annene sarýldýðýn gibi Bundan da öte Sevdiðine sarýldýðýn gibi sarýl Bir isyan bayraðý gibi Ala Rengin gibi sarýl Budur seni insanlaþtýracak olan U N U T M A... ÞÝÝR Þiir vardýr hüzünle iþlenmiþ Aþk kokar, sevda söyler Þiir vardýr, barýþla dosttur Umut doðurur özgürlük nakþeder Þiir vardýr,tarihe pusuladýr Ezileni yazar, zalime söver Þiir vardýr kavga doludur Döneme,geleceðe kafa tutar Þiir vardýr, harfler Harp düzeni alýr mýsralarda Þiir vardýr,kelimeleri ki Tank gibi geçer sýnýrlardan Þiir vardýr alýn teridir emektir Halkýmýn gülümseyiþidir, sövgüsüdür Þiir vardýr,cellat olur Ýpe götürür yaratýcýsýný Þiir vardýr yaþam yüklüdür Sevginin kavganýn gýdasýdýr Þiir vardýr gizemlerle doludur NÝMET BÝLGÝÇ [email protected] HANIMLARIN ERKEKLER HAKINDAKÝ GÖRÜÞLERÝ (1) Erkek Tanrýya sordu: „Tanrým, kadýnlarý neden bu kadar güzel yarattýn?“ - „Aþýk olabilmen için“ dedi Tanrý. Erkek yine sordu „Peki ama onlarý neden bu kadar aptal yarattýn?“. - „Sana aþýk olabilmesi için“ dedi Tanrý. (2) Bir tek yumurtayý döllemek için neden 1 milyon sperm gerekir? - Çünkü asla durup yolu sormazlar. (3) Bir erkeðin gelecek için plan yaptýðýný nasýl anlarsýnýz? - Eve 2 kasa bira alýr (3) Bir erkekle hükümet tahvili arasýnda ne fark vardýr? - Tahvil zamanla deðer kazanýr (4) Aptal sarýþýn fýkralarý neden kýsadýr? - Erkekler hatýrlayabilsin diye (5) Bir tuvalet kaðýdý rulosunu deðiþtirmek için kaç erkek gerekir? - Bilinmiyor. Tarihte örneði görülmedi (6) Hassas, düþünceli ve yakýþýklý erkekleri bulmak neden zor? - Çünkü hepsi eþcinsel (7) Bir erkeðin iþine ne zaman önem vermelisiniz? - O isin patronuysa... (8) * Evli kadýnlar neden bekarlardan daha þiþmandýr? - Bekar kadýn eve gelince buzdolabýnda bir þey olmadýðýný görüp yatmaya gider, evli kadýnsa yatakta ne olduðunu görünce mutfaða gider. (9) Bekar barlarýna giden erkeklerin ortak özelliði nedir? - Evli olmalarý BÝZÝM SAYFA DÝYAP GÖKDUMAN Almanya ve evlat segisi B en bugün kendimden bir örnek vererekten konuya baþlýyacaðým. 1984 tarihinden aðýr yaralý olarak geldim gözlerimi almanyada tedavi gördügüm hastahanede hayata açtým. Bir yandan saðlýðým ve bir yandanda dil bilmemek, ikisi birbirini tartiyor. Örneðin birisiyle rahat konuþmak istiyorsun çünkü buda bir ihtiyaç ama herzaman birini bulamýyorsun, konuþmak için. Herzaman gözün birini arar durur ve bence sýký gruplaþmak ondan ileri geliyor. Bu dünyanýn heryerinde öyledir, seni daha iyi anlýyaný arar durursun. Þimdi gelelim almanya’da yaþýyan yabancýlarýn durumuna Insanlar yaban elerde yalnýz kalmama korkusuyla birbirne daha çok baðlý kalýrlar. Bunu yýllarca almanyada yaþayýp yurt dýþýna gittigimiz zaman dikkat edersek fart ederiz geldigimiz þehrin plaka numarasýna takýldýmý gözümüz, sanki bir akrabamýzý görmüþ gibi oluyoruz. Bunu günlük ev aile yaþamýna baktýðýmýzda biraz dikkat edersek oradada görürüz. Eðer yazdýklarýmý anlatabildimse, YALAN SÖYLENEN AYNALARIDA KIRDIM Ýbrahim Kartal Y ine baþbaþayým geceyle. Yýllardan beridir hep baþbaþayým zaten geceyle. Gecede yalnýz ben de yalnýzým birbirlerinin ciðerlerini sökmek için fýrsat kollayan iki düþman gibiyiz geceyle. Gece keçiyi gözeten kurt gibi kahkahalarla uluyor. Öyle bir kurt ki, gözleri parlamýyor öyle, bir kurt ki, soluðu Sibirya buzlarý kadar soðuk, ama ben Sibirya’nýn buzlarýný eritecek kadar ateþliyim. Yine yalnýzým penceremin kenarýna oturup uzayýp giden yola bakarken kafamdaki soru iþaretlerinin cevabýný bulmaya çalýþýyorum. Ýnsanlar, sevgi ve sen. Sevgi etrafý surlarla çevrilmeyen, sýnýrlarý çizilemeyen ve içildikçe susanan bir hayat kaynaðýydý. Sen; benim keþfettiðim bir ülkeydin. Sen, bir mýsra gibi baþlayýp bitmeyen ve bitmeyecek olan ve sadece virgülle noktalanan ümit kaynaðýmsýn, sen aþkýmýn bayraðýydýn. Ýnsanlar; her türlü iyiliðin ve her türlü kötülüðün, beklenebileceði varlýklar, yaptýklarý kötülükler için cezalanmayan sayfa 18 þimdi yazacaklarýmý daha rahat anlarsýnýz. Yukarýda yazdýðým nedenler insanlarýn daha çok birbirine baðlý olmalarýnýn sebeplerinden sadece bir kaçýdýr. Kendim 10 yýldan beri Sosyal Danýþmanlýk yapýyorum, bu dönem içerisinde insanlarýn aileleri hakkýnda düþündüklerini açýk ve net öðrendim ki bu insanlarýn büyük bir bölümü ailelerine kendi canýndan daha çok deðer vermektedirler ve maalesef bu aþýrý baðlýlýk bazen insanlarý aþýrý ilgilenmey itiyor, olur olmaz hareketlerine müdahale etmeyi ve durum böyle olunca yakýnlarý tarafýndan çekilmez hale gelebiliyorlar. Bu çekilmezlik bazen nefrete dönüşüyor. Bir zamanlarda veli sözcülüðü temsilciliði yaptým ve o dönemde aile ile okul arasýndaki uçurumu fark etim. Örneðin Çocuk okulda çok sorumsuzca davranýyor ve tabii ki Öðretmen buna zayýf not veriyor ve Çocuk zayýf notla eve gelince veliler gayet tabii ki kýzýyorlar ama Çocuk hemen Öðretmet yabancý düþmanýdýr deyip kendini savunuyor çünkü aile yeterince almanca bilmiyor ve kendi çocuðunada toz kondurmuyor ve çocuk bunlarý bildiði için ayrýca bunlar nasýlsa almanca anlamaz anlayýþýyla daha çok rahat hareket ediyor. Ayný þekilde okulda Öðretmet sorsa neden dersini yapmadýn diye bunada cevap hazýr annem ve babam bana çok kötü davranýyorlar deyip orayýda öyle geçiþtiriyorlar. Zaten insanlar çocuklarýný sevmek adýna fazla ilðiden bunaltýyorlar ama sakýn yanlýþ anlamayýn bu ilgi arkadaþ olmak gibi bir ilgi deðil, bu ilgi sadece kontrol altýna alma ilgisidir. Aslýnda bu konu böyle bir günde bitecek bir konu degil ama ben daha bu konuda çok yazacaðým veya konuþacaðým. Velilerin emek verip büyütükleri evlatlarýný iyi bir yerde görebilmeleri arzusu en doðal haklarýdýr. Ben insan olarak dikkat etmemiz gereken çok þey olduðunu düþünüyorum. Veliler kendi çocuklarýný herkesten daha iyi tanýrlar ama çocuklar düþünüldüðünden dahada çok kurnazlar. Bu nedenler dikkatli olmak gerekiyor ve verdikleri emek boþa gitmemesi için Kültür faaliyetlerine katýlmalýdýrlar. Çocuklarýn ilgiye ihtiyacý var bu bir gerçek ama çaða göre bir ilgi göstersek daha iyi olmazmý? Bir gün sinemaya gittik arkadaşýz buda güzel ama sadece bu yetmiyor. Sadece görev olarak arkadaþ olmamak lazým, gerçekten arkadaþ olmak için arkadaþ olmak lazým. Aslýnda kendi öz evladýyla arkadaþ olmak arkadaþlýðýn en iyisidir çünkü zaman olur sen evladýný ve evladýn seni herkesten daha çok korur . Ben bu konuyu daha ilerde gine yazacaðým. Bu konuda istiyen düsüncesini aþaðýdaki e-mail ime yazabilir. Ayrýca Hamburg taki yabancýlar dairelerdeki problemlerini, aile birleþimi ve diðer konularda bana yazabilirler. ve hava atan insanlarý ve iyilikleri için ve düþündükleri, yazdýklarý için çile çeken insanlarý düþünüyorum. Düþünüp yazdýðý için elleri kelepçelenen ve zindanlarda ölüm saatini bekleyen genç, üretken kaleminde kelimeleri altýnlaþan insanlar. Hayati bütün pisliðine ve kalleþliðine raðmen seven insanlar. Henüz genç, taptaze ve yeni bir ilkbahar gelinciði gibi açmýþ ve ölmek istemeyen o yeþil gelincikleri. Kovaladýkça kaçan ve kaçtýkça kovalayan o insafsýz ölümü. Ölmek isteseler dahi ihtismalar deðil, çünkü realiteden tercihe geçmekle onlarýn umurunda deðildir. Toprak olmak istiyorum. Baðrýnda çiçeklerin yükseldiði bir toprak ve çiçeklerle yaþamak istiyorum. Artýk tabiatý da sevmiyorum. Belki de her þey gibi, bütün bunlarý söyleyen aynalarda kýrdým. Saniyelerin saatleþtiði, saatlerin asýrlaþtýðýný hissediyorum. Kýrýk bir kalem, soðuk bir oda ve yalnýzým: Kaðýdýn, kalemin ve kainatýn bir ihanetiydi bana. Düþünceleri için zincirlere vurulmuþ. Fakat bu zincirlerden kurtulmak için düðüne gider gibi ölüme giden kahramanlarýn vücutlarý çürürken, kötü düþünceler içinde insan kasaplýðý yapmakla meþgul olanlarý ve medeniyiz! deyiþte ölüm makineleri bulmak azmiyle uykusuz kalan yüzlerce bilginin nefretini duyuyorum içimde. Ve hala yalnýz,ve hala geceyle baþbaþayým. Gök kubbenin bütün yýldýzlarý baþýmda parçalanýyor, gece beni bir ahtapot gibi kucaklýyor. Yine sana dönüyor, yine seni düþünmeye baþlýyorum. Fýrtýnam diniyor gibi, yaralarým kapanýyor seni düþününce sen benim has bahçemsin. Ýstiyorum ki kelimelerim birer gül gibi yaðýsýn ve aydýnlatsýn odaný. Ama kelimeler ebedileþtiði ölçüde manalýdýr. Bu gecede uyuyamayacaðým herhalde. Ama bütün geceler gibi bu gecede bitecek ve bir parçamý görecek. Bir fýrtýnaya tutulmuþ gibiyim, dalgalar sürüklüyor beni. Gölgeden bir duvar gibiyim. Sevgiyi, insanlarý ve seni düþünüyorum. Su an senin gelmeni istiyorum. Gel ki baþýmý göðsüne dayayýp, nefes alýþýný dinleyip uyuyayým. Gel ki.., yýllar uzaðýmýzdan geçsin, zamanýn dýþýnda yaþayalým. Seni tanýyýncaya kadar rüyalarýmýn tek vataný Ýstanbul’umda sendin, ruhumun haritasýnda teshir vardý; Ýstanbul, bu gün benim için Ýstanbul sel altýnda kalmýþ bir þehir. Ýstanbul’umda sendin, Bochum‘umda. Adýyaman’ýmda. Çünkü senden uzakta, yalýnýz seni okurken yaþadýðýmý hissediyorum. Hala gelmeni bekliyorum! Þafak sökmek üzere, karanlýklar bitmek üzere, yeniden hayata döneceðim. Güneþ tekrar doðmak için batarmýþ, yaramýn kabuklarýný yoluyorum, kanamak yaþamaktýr. [email protected] Hartz Komisyonu Almanya’da iþsizliðe çare arýyor Karl Zawadzky A lman hükümeti, iþsizliðin azaltýlmasý için önlem paketi hazýrlamakla görevlendirdiði ve Baþkaný Peter Hartz’ýn adýyla anýlan Hartz Komisyonu‘nun önerilerini gelecek BÝLEMEZLER Desem ki yaþamak nedir Bilemezler, Milyonlarca yýldýr yaþayanlar Nerededir, Bir varmýþ, bir yokmuþ Roman sayfalarýnda Daðlarýn ardýnda Kaybolurda gerçekler Bilemezler, Bir masa gibi Rüya gibi Anlaþýlmaz gerçekler Sarar bizi Sormalý bulutlara Kara girdaplar Bilemezler.. Yasam atasýz olunca Anýlar hep durunca Desem ki yasamak Nedir? Bilemezler……. Kemal Yar/Nürünberg [email protected] hafta karara baðlayacak. Almanya‘da iþsizliðin azaltýlmasý için önlem almakla görevlendirilen komisyonun baþkaný Peter Hartz’ýn Baþbakan Gerhard Schröder’e teslim edeceði nihai rapor, pazar günü de Sosyal Demokrat Parti içinde yapacaðý bir konferansta ele alýnacak. Hartz Komisyonu’nun raporu daha açýklanmadan da çeþitli eleþtirilere hedef oldu. Almanya Baþbakaný Gerhard Schröder baþlangýçta ihracat lokomotifinin çektiði bir ekonomik büyüme istiyordu. Dört yýl önceki seçim zaferinden sonra bu trenin epey yol almasýyla da seçim öncesi verilen istihdam sözleri yerine getiriliyor gibi göründü. Ancak diðer yandan ülkedeki istihdam piyasasýnda gerekli reformlarýn yapýlmasý gecikti. 11 Eylül saldýrýlarýnýn ardýndan dünya ekonomisinde d u r g u n l u k Almanya‘yý da etkiledi. Konjonktür daha da zayýfladý, dolayýsýyla iþsizlik arttý. Baþbakan 1998‘de seçim öncesinde, iþsiz sayýsýný dört yýl içinde 3,5 milyona indireceði yolundaki sözünü tutmaktan çok uzak görünüyor. Ýþsiz sayýsý 4 milyonun üzerinde Son resmi istatistiklere göre iþsiz sayýsý yine dört milyon sýnýrýnýn üzerine çýkmýþ durumda. Altý ay önce görevlendirilen Hartz Komisyonu’nun reform paketinin, bu durumu deðiþtirmesi, böylelikle istihdam piyasasýnda önemli bir dönüm noktasý yaratmasý ve de Schröder’in koltuðunu korumasýný saðlamasý öngörülüyor. Hartz Komisyonu yeni bir çözüm bulmuþ deðil. Komisyonun yaptýðý, yurtiçi ve yurtdýþýndan fikir toplamak, örneklerin Almanya’ya uygulanabilirliðini tespit etmek ve kararlaþtýrýlan reform paketi üzerinde toplumun önemli kurumlarý arasýnda görüþbirliði saðlamak oldu. Komisyonun raporunda iþsizlik ve sosyal yardým paralarýnýn ayný kategoride birleþtirilmesi, yükü azalan iþ ve iþçi bulma dairelerinin daha çok iþ bulmaya eðilmesi öngörülüyor. Bir diðer önemli öneri ise, Ýþ ve Ýþçi Bulma Dairesi‘ne baþvuran bir iþsizin, bundan sonra dairenin önerdiði iþin neden kendisine uymadýðýný açýklamasý gerekli olacak. Yalnýz yaþayanlara zorunluluk Genç, bekar ve çocuksuz iþsizler, yeni bir iþ için sadece yaþadýðý yerden deðil, Almanya’nýn her bölgesinden gelen önerileri deðerlendirmek ve gerekirse taþýnmayý kabul etmek zorunda kalacak. Aksi takdirde iþsizlik yardýmlarý kesintiye uðrayacak. Ayrýca kendi iþlerini kuran iþsizler mali destek alacak ve bu kiþilere vergi kolaylýklarý saðlanacak. Hartz Komisyonu’nun reform paketinde bir de devlet tahvilleri aracýlýðýyla, baþta doðu eyaletlerinde olmak üzere altyapýsý zayýf bölgelere yatýrýmýn arttýrýlmasý öngörülüyor. (Deutsche Welle/Türkçe) Sayý 17 Eylül 2002 www.dem-ajans.de TAEKWONDO NEDİR? T aekwon-Do; Mantýðýn döðüþ sanatý olarak tabir edebileceðimiz Taekwon-Do, kelime olarak. el ve ayakla yapýlan vuruþlarýn ilmi, felsefesi anlamýna gelir. Bunu þöyle açýklayabiliriz. TAE. Ayak vuruþlarý, KWON: el vuruþlarý Do. ise bu döðüþ sanatýný tatbiki esnasýndaki izlenilecek yolun ve döðüþün felsefesi deðerlerinin genel adýdýr. Kiþi istediði kadar esnek , istediði kadar güçlü el ve ayak vuruþlarýna sahip olursa olsun eðer do kurallarýný uygulamýyor ve bu sporu sadece döðüþ sporu olarak görüyorsa Takwondocu sýfatý taþýyamaz. Zira taekwondo bir saldýrý deðil 20 yüzyýlý aþkýn bir zamandan beri korede baðýmsýz olarak geliþtirilmiþ ve uluslararasý çaðdaþ bir nitelik kazanmýþ olan savunma sporudur. Taekwondonun baþlýca özelliði çýplak el ve ayaklarla rakibe karþý geliþtirilen savunma tekniklerini içeren bir müsabaka sporu olmasýdýr. Taekwondonun tüm hareketleri. bu sporun düþmana karþý savunma amacýyla geliþtirildiðinden bu güne kadar, savunma ruhunun eðemen olduðu bir temel üzerine kurulmuþtur. Dolayýsýyla bu sporu saldýrý olarak kullanan kimseler bu sporun ana ilkelerinden uzaklaþýrlar ki taekwondo camiasý içinde yer alamazlar. Vücutlarýnýn tüm organlarý ile , kendilerini savunmak için süper tekniklerle eðitilmiþ olan taekwondocularýn yalnýz fiziksel güçleri deðil, daha da önemlisi kendilerine olan güvenleri, herkese karþý saygýlý olmalarý ve disiplinleri daha çok ön plana çýkar. Taekwondocu için bütün vücut bir savunma silahýdýr. Saldýrganlarý elleri yumruklarý ayaklarý veya diðer organlarý vasýtasýyla kolaylýkla tesirsiz hale getirme yeteneklerine sahiptirler. Taekwondo kiþinin güven duygusunu geliþtirmesi bakýmýndan büyük öneme sahiptir. Kendine güvenen insanlar daha zayýf olanlara karþý alçak gönüllü ve hoþgörülü olurlar. Her kaba kuvvetin arkasýnda kiþinin aslýnda kendi nefsini ve benliðini öne çýkarma duygusu yatar. Bazen sudan sebeplerle, korkunç cinayetlerin iþlenmesinde sebep olan þey, o sebebin SPOR cisim olarak deðeri deðil, kiþideki benliðini ispat duygusudur, Taekwondocu bu nedenle kendini savunma ve karþýdakini bertaraf etme konusunda eðitimli olduðundan asla kendini ispata kalkýþmaz . Bu nedenle sabýrlýdýr. Hiç bir taekwondocunun sokak kavgalarýna karýþtýðý ve bir kiþiyi incittiði vaki deðildir. Hatta basit arbedelerde taekwondocu, tokat yemeyi bile göze alýr incinir ama gururu kýrýlmaz ve aldýrmaz. Ne zaman cana kasýt olursa saldýranýnda iyiliði için müdahaleci olur. Yeni baþlayan bir öðrenciye doðal olarak egzersizler ve disiplin ortamý zor gelebilir. Ancak sýký ve disiplinli bir çalýþma ile sonuca yaklaþýlýr. Bu sürenin uzunluðu manevi yapýsýna göre öðrencinin sabýr ve dayanýklýlýðýnýn göstergesi olarak bu vasýflarý kazanmasýný saðlar. Baþarýya ulaþmak için öðrenci sabýrlý ve dayanýklý olmak zorundadýr. Bunun baþka alternatifi olmadýðýna g ö r e , baþarabilen [email protected] öðrenci belki farkýnda olmasa da , sabýr ve dayanýklýlýk gibi gerçektende insanlýðýn ihtiyacý olan iki vasfa sahip olmuþ olur TAEKWONDO çalýþmalarý birkaç kýsýmdan oluþur. 1=poomse 2=Hyank:Temel teknik kurallarý, kültür fizik, temel teknik çalýþmasý, ellik çalýþmasý, ikili çalýþma 3=Müsabaka 4=Kýrýþ týr. çalýþmaya baþlamadan öðrenci salona ve hocasýna selam verir. salonda 1=sessizlik 2=sigara içmemek 3=salonda uygun kýyafetle dolaþmak 4=selamlama gibi do kurallarý geçerlidir. Taekwon-do akli ve ruhi beceriye dayanan, bedeni ve ruhi geliþmeyi saðlayan, her yaþtaki insana hitap eden bir ahlak sporudur. Düþünülecek olursa;eðer Do olmasaydý, katý duygu ve düþünceye sahip kiþiler ki , bu insanlýðýn oluþundan beri vardýr, öðrendikleri teknikleri ve çalýþmayla elde ettikleri gücü günlük yaþantýlarýnda hoþlanmadýklarý kiþilere uygulardý. Yine eðer Do olmasaydý, yetiþtirilen öðrenciler toplum içinde birer patlamaya hazýr bomba gibi dolaþa bilirlerdi. Ýþte Do‘nun önemi budur. Her sporcunun denetlenmesi zordur. Ancak onlarý yaptýklarý sporu kiþiye temiz ahlak üstün karakter, sabýr ve dayanýklýlýk kazandýrdýðý olgusu aþýlanýrsa baþarý elde edilir. Eðer araþtýrýlacak olursa , hemen hemen tüm Uzakdoðu sporlarýnýn kurucusu Rahip yada Budisttir. Demek oluyor ki TAEKWON-DO sadece el ve ayakla yapýlan bir dövüþ deðil ruhi bir motivasyondur. Erken yaþta baþlanýlan taek wondo çocuðun kendine güven duygusunun artmasýna , DO jank kurallarý çerçevesinde toplum içinde bu saygý kültürünün geliþmesine büyük katký saðlar. Taekwondo , selam ile baþlar selam ile biter. Sporcuda aranan en önemli nitelik saygý ve disiplindir. Basketbol Tarihinin Kilometre Taþlarý 1904 Basketbol, ilk kez Robert College spor salonunda oynandý. 1921 Kayýtlara geçen ilk resmi basketbol maçý Ýstanbul Caðaloðlu‘nda oynandý. 1927 Ýstanbul Basketbol Ligi kuruldu. 1936 Türk Milli Takýmý, ilk milli maçýnda Yunanistan‘ý 49-12 yendi. Türkiye, Berlin Olimpiyat Oyunlarý‘na katýldý ve oynadýðý maçlarda Þili‘ye 30-16, Mýsýr‘a 33-23 yenilerek ilk turda elendi. 1948 Naili Moran, Londra Olimpiyat Oyunlarý‘nda final maçý yönetti. 1949 Kahire‘de yapýlan Avrupa Þampiyonasý‘ný Türkiye dördüncülükle tamamladý. 1951 17 ülkenin katýlýmýyla Paris‘te yapýlan 7.Avrupa Þampiyonasý‘nda Türkiye altýncý sýrayý aldý. Türk hakem Ýzzettin Somer, Avrupa Þampiyonasý‘nýn finalini yöneterek, bu alanda bir ilke imza attý. 1952 Türk Milli Takýmý, Helsinki Olimpiyat Oyunlarý‘nda Ýsviçre ve Belçika‘yý yendi, Mýsýr ve Ýtalya‘ya maðlup oldu. 1955 Turgut Atakol, 9. Avrupa Þampiyonasý‘nda final maçýný yöneterek bu alanda tarihe geçen ikinci Türk hakemi ünvanýný aldý. 1956 Melbourne‘da yapýlan 5. Dünya Kongresi‘nde Turgut Atakol FIBA Teknik Komitesi‘ne seçildi ve bu görevi 20 yýl aralýksýz sürdürdü. 1959 Türkiye, tarihinde ilk kez Avrupa Þampiyonasý‘na ev sahipliði yaptý. Ýstanbul Ýnönü Stadý‘nda oynanan 11. Avrupa Þampiyonasý‘nda Sovyetler Birliði þampiyonluða ulaþýrken, ay-yýldýzlý takým 12. sýrada kaldý. Final maçý yöneten Ýlhan Uyguç, Avrupa Þampiyonalarý‘nda final yöneten üçüncü Türk hakem oldu. Bayanlarda ilk kez Türkiye Þampiyonasý yapýldý. 1961 Galatasaray, Avrupa Þampiyon Klüpler Kupasý‘nýn ilk turunda Yunan Olympiakos‘u 72-71 ve 65-55 yenerek, Avrupa Kupalarý‘nda tur atlayan ilk temsilcimiz oldu. 1964 Ýlk kez Bayan Milli Takýmý kuruldu. 1966 Deplasmanlý Ligi baþladý. Ýlk þampiyonluk sevincini Ýzmir ekibi Altýnordu yaþadý. 1967 Tunus‘ta yapýlan 5. Akdeniz Oyunlarý‘nda Türk Milli Takýmý, Yugoslavya ve Ýtalya‘nýn ardýndan üçüncü sýrayý aldý. 1969 Hüsamettin Topuzoðlu, Napoli‘de düzenlenen 16. Avrupa Þampiyonasý‘nda Sovyetler Birliði ile Yugoslavya arasýnda oynanan final maçýný yönetti. 1971 Ýzmir‘de yapýlan 6. Akdeniz Oyunlarý‘nda Türkiye, finalde Yugoslavya‘ya yenilerek ikinci oldu. 1973 Barcelona‘daki 18. Avrupa Þampiyonasý‘ný sekizinci sýrada tamamlayan Türkiye, 1951‘den sonra en iyi derecesini yaptý. 1977 Fransa‘da düzenlenen Avrupa Yýldýzlar Þampiyonasý‘nda Türk Milli Takýmý Þampiyonluða ulaþtý. 1981 Avrupa Þampiyonasý Elemeleri (Challenge Round) Ýzmir ve Ýstanbul‘da oynandý. Türk Milli Takýmý, Almanya, Yunanistan ve Ýngiltere ile birlikte finallere katýlma hakkýný kazandý. Ýlk kez bir Türk basketbolcu (Efe Aydan) Avrupa Karmasý‘na davet edildi. Sofya‘da yapýlan Balkan Þampiyonasý‘nda Türkiye, tarihinde ilk kez þampiyonluðu kazandý. 1987 Suriye‘nin Lazkiye kentinde düzenlenen Akdeniz Oyunlarý‘nda Milli Takým altýn madalyanýn sahibi oldu. 1990 Efes Pilsen, Avrupa Koraç Kupasý‘nda çeyrek finale yükselen ilk Türk takýmý oldu. 1992 Ýstanbul Abdi Ýpekçi Spor Salonu Avrupa Þampiyon Kulüpler Kupasý Final Four‘una evsahipliði yaptý. Þampiyonluðu Yugoslav ekibi Partizan kazandý. 1993 Efes Pilsen, Avrupa Kulüpler Kupasý‘nda finale kadar yükselerek Türk basketbolunun baþarý çýtasýný yükseltti. Torino‘da oynan final maçýnda Yunan Aris, Efes Pilsen‘i 50-48 yendi. Türk Milli Takýmý, 12 yýl aradan sonra katýlma hakkýný kazandýðý Avrupa Þampiyonasý‘nda Ýtalya ile birlikte dokuzuncu sýrayý paylaþtý. Türkiye, Avrupa Yýldýzlar Þampiyonasý‘na ev sahipliði yaptý. (Trabzon, Giresun ve Samsun) 1995 Avrupa Kulüpler Kupasý finali, Ýstanbul Abdi Ýpekçi spor Salonu‘nda oynandý ve kupayý Ýtalyan Benetton kazandý. Ünlü basketbolcu Magic Johnson‘un da yer aldýðý „Magic All Stars“ takýmý Ýstanbul‘a geldi. 1996 Efes Pilsen, Koraç Kupasý‘ný kazanarak Avrupa‘da kupa sevinci yaþayan ilk Türk takýmý unvanýný aldý.Türkiye, 3. Avrupa Ümitler Þampiyonasý‘na ev sahipliði yaptý. Ýlk Eurostars organizasyonu, Ýstanbul‘da yapýldý. 1997 Türk Milli Takýmý, Barcelona‘da yapýlan 30. Avrupa Þampiyonasý‘nda sekizinci sýrayý alarak 24 yýl sonra en iyi derecesine ulaþtý. Bayan Milli Takýmý, Bari‘de yapýlan Akdeniz Oyunlarý‘nda gümüþ madalya kazandý. Ümit Milli Takým, Avustralya‘da düzenlenen Dünya Ümitler Þampiyonasý‘ný altýncýlýkla noktaladý. Tofaþ, Koraç Kupasý‘nda finale yükselerek, Efes Pilsen‘den sonra Avrupa‘da final oynayan ikinci Türk takýmý oldu. 1998 Türkiye, Eskiþehir, Kütahya ve Bursa illerinde düzenlenen Avrupa Genç Bayanlar Þampiyonasý‘yla ilk kez bayanlarda bir Avrupa Þampiyonasý‘na ev sahipliði yapmýþ oldu. Ýtalya‘nýn Trapani kentinde yapýlan 4. Avrupa Ümitler Þampiyonasý‘nda Türkiye üçüncü sýrayý aldý ve bronz madalya kazandý. 1999 Galatasaray Bayan Takýmý, Final Four‘a yükselerek, Türk basketbolundaki geliþmenin yalnýzca erkek takýmlarýyla sýnýrlý olmadýðýný kanýtladý. Türkiye, Slovenya‘da yapýlan Avrupa Yýldýzlar Þampiyonasý‘ný üçüncülükle noktaladý. Türk Milli Takýmý, 31. Avrupa Þampiyonasý‘nda bir önceki turnuvada olduðu gibi sekizinci sýrayý aldý. Mirsad Türkcan NBA tarihinde oynayan ilk Türk basketbolcu oldu. 2000 Efes Pilsen Euro League‘de de Final Four‘a yükselerek Türk basketbolunda yýllardýr özlenen bir baþarýya imza attý. sayfa Mehmet Ali Erbey 19 yorum YENÝ BÝR LÝG YENÝ BÝR HEYECAN. B eklenen lig baþladý ve hýzýný alamayan bir kamyon gibi az daha uçuruma yuvarlanýyordu. Ligin ilk haftasý sakin geçti ve maçlarýn 6 tanesi berabere sonuçlandý. Sadece Galatasaray, Gençler Birliði ve Göztepe rakiplerine üstünlük saðlayýp galip geldiler. Baþka bir deðiþik ligin ilk haftasýnda Samsunspor, Kocaelispor ve Elazýðspor rakiplerine boyun eðdiler ve maðlup oldular. Yalnýz görünen þu ki geçtiðimiz yýl gibi puan sýralamasýnda dipte kopmalar olmayacak, yukarda da her an sürprizler olabilir. Yarýþ ligin ilk haftasýnda oynanan Trabzonspor Fenerbahçe debisi gene çok çekiþmeli geçti. Zaman zaman sertlikler oldu zaman zamanda temposu yüksek bir maç izledik. Trabzonspor evinde oynamanýn avantajýný iyi kullanamadý orta sahalarda iyi top çeviren bordo mavili ekip ilerde rakip savunmanýn içinde gereksiz panik yaþadý ve sonuca ulaþamadý. Fenerbahçe ise sanki maçtan önce futbolcularý korkutmuþ gibi ne yapacaklarýný bilmiyorlardý. Brezilyalý golcü Washington gerek ilk macý olmasý gerekse de aðýr bir oyuncu olmasý sebebi ile pek bir varlýk gösteremedi. Birde sunu söylemeden geçemeyeceðim Trabzonspor seyircisi her nedense her Fener macýnda Abdullah’ý ýslýklýyorlar; yazýk deðil mi onlarda bu iþten el ekmeðini kazanýyorlar, bu futbolcular daha önce Trabzonspor’a nelerini vermediler ki. Bu oyuncularla Trabzonspor baþarýlar elde etti. 96 yýlýnda gene bunlar vardý þampiyonluðu kýl payý kaçýrdýlar. Bu oyuncular Trabzonspora emeðini gençliðini ve manevi olarak her þeylerini verdiler, ayrýlýrken de Trabzonspor’a para kazandýrdýlar, böyle olmamalýydý. Ligin flaþ takýmlarýndan bir tanesi ise Gençlerbirliði Ersun Yenal takýmý bayaðý toparlamýþ ve yaptýðý transferlerle baþarýlarýnýn tesadüf olmadýðýný göstermiþtir. Bu sezon büyük takýmlarýn korkulu rüyasý olacaktýr Gençlerbirliði. Ligin (2)haftasýnda oynanan Beþiktaþ Kocaelispor maçý tam bir rezaletti. Bu maçýn hakemi ve yardýmcýlarýna hemen bir tatil öneriyorum. Þöyle bir 6 ay tatil yapsýnlar. Nasýl bir maç bu neden 5 dakika 26 saniye oynandý, böyle bir gecikme söz konusu muydu hayýr! Peki Beþiktaþ’ýn attýðý 2 golün ofsayt olduðunu damý görmedi, ap-açýk ortada bir ofsayt görünüyor ve Beþiktaþ golü atýyor, ayrýca Sergenin yaptýðý hareket kesinlikle kýrmýzý kart ve onu da es geçiyor. Galatasaray’da ise iþler þimdilik týkýrýnda gidiyor, Fatih Terim’in gelmesiyle takýmda belirgin bir rekabet var özelikle Ümit Karan’da bu cok hella oluyor, daha cok kosuyor efes yapiyor gol atýyor ve arkadaþlarýna destek oluyor. Felipe ise Galatasaray’ýn yeni Hagi’simi diye düþünmeden edemiyoruz. Takýmda tam bir lider görünümü veriyor ve arkadaþlarýnýn güvenini alýyor Hasan Þaþ pek geliþtirmemiþ kendini sürekli kendine oynayan, çalým yapan ve arkadaþlarýna alda at gülü denilen yerlerde kaleye þut çeken ve bunda da baþarýlý olamayan bir görüntü sergiliyor. Umarýz ki bundan sonraki maçlar daha güzel geçer ve iyi yönetilir…….. kuþaklara ayrýlmýþ, kuþaklar farklý bitkisel süslerle bezenmiþ. KOÇ CAMÝÝ Sultan Süleyman Camii doðusunda yer alýr. Genel özelliklerinden, alçý süslemelerinden Eyyübiler’e ait olduðu tahmin edilmektedir. Yer yer sökülmesine raðmen Hasankeyf’te en canlý alçý süslemelere sahip bir eserdir. Kitabesi olmadýðýndan kesin olarak kimin tarafýndan yapýldýðý bilinmemektedir. ZEYNEL BEY TÜRBESÝ Kýsa bir süre Hasankeyf’te hakim olan Akkoyunlular’a ait tek eserdir. Akkoyunlu hükümdarý Uzun Hasan’ýn oðlu Zeynel Bey’e ait olduðu 20 üzerindeki kitabeden anlaþýlmaktadýr. KALEDEKÝ ULU CAMÝ Eyyubiler’in Hasankeyf’teki ilk eseridir. 1325 yýlýnda bir kilise kalýntýsý üzerine inþa edilmiþ. Yapý gibi minaresi de genellikle moloz taþlardan yapýlmýþtýr. Minarenin kuzeyinde bulunan alçý süsleme ve kitabe dikkate deðer. Cami minberinden günümüze ulaþan ahþap kitabe, yazýsý ve oyma süsleri ile günümüze ulaþan nadir parçalardardan biridir. KÜÇÜK SARAY Kalenin kuzey-doðu ucunda bulunmaktadýr. Saray, aþaðýdan itibaren yontulmuþ kaya kütlesi üzerinde inþa edilmiþ. Eyyubilerin Hasankeyf’teki ilk eserlerinden biridir. Kuzeye bakan cephedeki pencerenin üstünde iki aslan kabartmasý, bu kabartmalarýn ortasýnda kufi levhalar yer almaktadýr. Sarayýn kuzey ve batý cephelerinde alçý süslemelerin izlerine rastlamaktadýr. BÜYÜK SARAY Kalenin kuzeyinde Ulu Camiinin altýnda yer almaktadýr. Büyük ölçüde yýkýlmýþ ve göçükler altýnda kalmýþtýr. Yapýnýn en önemli özelliði, binadan baðýmsýz, giriþ kapýsýnýn karþýsýnda diktörtgen bir kulenin yükseliyor olmasýdýr. Burasý kesme taþlardan örülmüþ, köprüden olduðu gibi taþlar madeni kromplarla birbirine kenetlenmiþtir. Burasýnýn gözetleme kulesi veya yýldýrýmlýk görevi gördüðü tahmin ediliyor. rin dre sle sle rin iz iz www.dem-ajans.de www.dilararesien.com www.dilanlogo.de www.sevdilli.com www.atakoyu-tatilkoyu.com dre ia ek ett ern int Kaleye doðudan merdivenli bir yolla ulaþýlmaktadýr. Bu yolun hemen baþýnda bulunan oyma taþlardan yapýlmýþ Eyyübilere ait olduðu üzerindeki kitabeden anlaþýlmaktadýr. KÖPRÜ Tarihi kaynaklarda köprünün 1116 tarihinde Artuklu Fahrettin Karaaslan tarafýndan yapýldýðý yazýlý. Ancak Hasankeyf 638 yýlýnda Müslümanlarca fethedildiði sýrada bir köprüden bahsedilmektedir. Bu nedenle köprünün antik bir temel üzerinde yapýlmýþ olmasý ihtimal dahilindedir. Kemer açýklýlklarý itibariyle ortaçaðda yapýlan taþ köprülerin en büyüðüdür. Ortadaki büyük kemeri taþýyan iki orta ayaðýn arasýndaki açýklýk 40 metredir. Doðu ve batýdaki küçük kemerler dýþýndaki ortadaki büyük kemerler tamamen yýkýlmýþ durumda. Araþtýrmalara göre köprünün en büyük kemerin ortasý ahþaptandý. Düþman þehre saldýrdýðý zaman bu ahþap kýsým yerinden kaldýrýlýr, düþmanýn þehre giriþi engellenirdi. Bu özellik köprünün ömrünü kýsaltmýþ. Köprünün önemli özelliklerinden biri de orta ayaklarý üzerinde yer alan ve on iki burcu simgelediði tahmin edilen figürlerdir. Bir ikisi dýþýnda tahrip olmuþ ve þekil olarak he SULTAN SÜLEYMAN CAMÝÝ Minare þerefeden itibaren bilinmeyen bir tarihte yýkýlmýþ. Minare, sayfa ia ANTÝK DÖNEMDE HASANKEYF Milattan önceki dönemlerde Hasankeyf’in ne gibi tarihi geliþmelere sahne olduðu, kimlerin burada hüküm sürdüðü tarihin karanlýk sayfalarýndan biridir. Bu konuda yazýlý herhangi bir kaynak bulunmamaktadýr. Ýleride yapýlacak arkeolojik çalýþmalar bu konuya ýþýk tutacaktýr. Yalnýz Mezapotamya bölgesine hakim olan kavimlerin en gözde yerlerinden birinin Hasankeyf olduðunu söylemek mümkündür. BÝZANS DÖNEMÝNDE HASANKEYF Miladi ilk asýrlarda Hasankeyf, Bizanslýlarla Sasaniler arasýnda el deðiþtirmiþ. Zaman zaman Bizanslýlarýn zaman zaman da Sasaniler’in elinde kalmýþtýr. Miladi dördüncü asrýn ortalarýnda Hasankeyf’e saðlam bir kale yapan Bizanslýlar, hemen hemen burayý ortaçaðýn önemli þehirlerinden biri oldu. Kuzeyden güneye kývrýlýp giden Dicle nehri üzerinde yer almasý ve o günlerde ticaretin önemli bir kýsmýnýn nehir yoluyla yapýlmasý nedeniyle Hasankeyf, ticare ve ekonomik olarak da geliþti. Hasankeyf’i Artuklular’dan alan (M.1232) Eyyubi Kürtleri, henüz bölgeye tam hakim olamadan Moðol istilasý ve harabiyeti ile karþýlaþtý. Bircok yerleþim yeri gibi burasý da altüst oldu. Kürt Eyyubiler, Moðol þokunu atlattýktan sonra 14. Asrýn baþlarýndan itibaren Hasankeyf’i yeniden imar etmeye baþladý. Özellikle bugün Hasankeyf’te bulunan birçok eserde imzasý bulunan Eyyubiler’in, Sultan Süleyman zamanýnda bu imar faaliyeti zirveye ulaþtý. Hasankeyf, Eyyubiler zamanýnda tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaþadý. Nihayet Osmanlýlar’ýn gücüne karþý direnemeyen, Safeviler’in baskýlarý ve iç hesaplaþmalarla iyice yýpranan Eyyubiler, 1515 yýlýnda burayý Bu yolun üst tarafýnda da kýsmen harap olmuþ diðer bir kapý yer almaktadýr. Kalenin kuzeydoðu ucunda dev bir kule gibi yükselen Küçük Saray yer almaktadýr. Ayrýca kalede Ulu Cami, Büyük Saray yer almaktadýr. Bu eserlerle ilgili bilgi verilecektir. Kalenin dikkate deðer özelliklerinden biri de, gerek Artuklular gerekse Eyyübiler döneminde buraya su çýkarýlmýþ olmasýdýr. Asýrlarca kale bu su ile hayat bulmuþ. Bu suyun kesildiði olaðanüstü zamanlarda kalenin kuzeyinde yer alan merdivenli yollarla nehirden su alýnmýþ. Kalenin tarihlerde silah zoru ile ele geçirildiði yazýlmýyor. EL-RIZK CAMÝÝ Dicle nehrinin doðusunda köprü ayaðýna yakýn bir mevkide yer alýr. Portal giriþindeki kitabeden eserin, 1409 yýlýnda Eyyubi Sultan Süleyman tarafýndan yaptýrýlmýþtýr. Bugün camiden sadece minare saðlam kalmýþ. Kýsmen yýkýlmýþ portal giriþ kapýsýnda yer alan kitabenin altýnda bitkisel süsler arasýnda Allah’ýn doksan dokuz ismi yazýlmýþ. Camiin önemli özelliklerinden biri de cami minaresinin çift yollu olmasýdýr. ek H KALE Kalenin eski çaðlardan beri bir iskan yeri olarak kullanýldýðý maðara yapýlardan anlaþýlmaktadýr. Ancak kale olarak kullanýlmaya baþlanmasý Bizanslýlar dönemine rastlamaktadýr. Yekpare taþtan olmasý nedeniyle çok korunaklý olmasý, üzerinde birkaç tarihi eserin olmasý, gizli yollarla nehre inilmesi ve kaleye çýkan yol üzerindeki zarif, muhteþem taþ kapýsýyla dikkatleri çekmektedir. ifade ettikleri anlaþýlmaz hale gelmiþtir. Köprünün ne zaman yýkýldýðý da bilinmemektedir. ett ÝSLAM DÖNEMÝNDE HASANKEYF Müslümanlar burayý ikinci halife Hz.Ömer döneminde M.638. yýlýnda fethettiler. Halifeler döneminin ardýndan sýrasý ile Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ve Osmanlýlar buraya hakim oldu. Hasankeyf, tarihi önemini Artuklular’ýn M.S.1101 yýlýnda buraya hakim olmasý ile kazandý. Bu tarihten itibaren o günkü ismi ile HISN KEYFA, Osmanlýlar’a býraktý. Bu tarihten itibaren þehir tarihi önemini kaybederek günümüze geldi. Ancak bütün ihmallere ve tabii tahribata raðmen birçok eseri günümüze ulaþtýrdý. Þimdi burada kýsaca bu eserlerden bazýlarýna deðinelim; [email protected] ern bir daha Sasaniler’e hiç kaptýrmamýþlardýr. Bizansýn hakimiyeti Müslümanlarýn burayý elegeçirdiði 7. Asrýn baþlarýna kadar sürmüþtür. asankeyf’in ne zaman ve kimler tarafýndan kurulduðu bilinmiyor.Ancak þehir ve etrafýndaki binlerce maðara insanlarýn buraya çaðlar öncesinden yerleþtiðini gösteriyor. Hasankeyf, insanlýðýn en eski yerleþim yerlerinden biri olan Mezapotamya bölgesinde yer almaktadýr. Hem içinden Dicle nehrinin akýp gitmesi, korunmaya müsait coðrafi yapýsý, mesken olarak kullanýlan binlerce maðarasý hep dikkatleri çekmiþ ve çaðlar boyunca stratejik önemini korumuþtur. Yekpare taþtan meydana gelen kalesi nedeniyle “Hýsn Keyfa” adýný almýþtýr. Ancak baþka isimler de kullanýldýðý bilinmektedir. RENKLER www.dem-ajans.de int Sayý 17 Eylül 2002
Benzer belgeler
Başbakan Erdoğan - Hacibektaslilar
üzerinde de tartýþmalar sürerken,
kamuoyunda sorulan en önemli
sorularýn baþýnda sel felaketinin
Baþbakan Schröder’e 22 Eylül 2002
de yapýlacak Federalparlamento
seçimlerinde yarayýp yaramayacaðý.
...