PDF SAYI 33 - Hayat Online
Transkript
PDF SAYI 33 - Hayat Online
33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 1 IGMG Gençlik Teþkilatý Üniversiteliler Baþkaný Celal TÜTER 21. Avrupa Kur`an-ý Kerim Yarýþmasý Yapýldý DÝTÝB Sosyal ve Aile Danýþmanlýðý Hattý Hizmete Girdi Sayfa:12`de Sayfa:30`da “Yenilemeyen Yenileyemez” Sloganý ile Gerçekleþecek UNIDAY 2009`a Herkesi Bekliyoruz Sayfa: 10`da Avrupa`daki Kitapçýnýz OKUSAN Binlerce Kitap, CD, VCD, DVD Hac Malzemeleri ve Hediyelik Eþyalar Tel: 0180-3002250 www.okusan.eu Winnenden`deki gibi vahþetlerin bir daha yaþanmasýný istemiyorsak Berlin entegrasyon araþtýrmasýnýn kamuoyu etkileri Sayfa 13`te Ekrem ÞENOL Özel Köþe Gerçeði çarpýtan entegrasyon araþtýrmasý Sayfa 11`de Ünal KOYUNCU Dosya Hacarabýn Serüvenleri 20 Sayfa 15`te M. Salih AYDIN Dosya Serbest piyasa ekonomisinin sonu mu geldi? Sayfa 37`de Oðuz ÜÇÜNCÜ Özel Köþe Nezaket; Güzel Ahlakýn Belirtisi Sayfa 9`da Sayfa 29`da Selma ÖZTÜRK Dosya Dosya Dosya Vahdet Mahmut AÞKAR IQ’su Düþükler Türkler Ve “Ýslâmlaþtýrýlan Avrupa” Dosya Dr. Yusuf IÞIK Sayfa 7`de Sayfa 5`te ÖNCE AHLAK VE MANEViYAT Selda BABAYÝÐÝT Hak Hukuk Üzerine 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 2 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 3 editörden Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir 3 Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Sinan AKTÜRK hasbihal Sevgili dostlar! Geçen sayýmýzda entegrasyon meselesinde suçlu olarak Trükleri gösteren politikacýlarý kapak konusu yapmýþtýk. Bu noktada epeyce olumlu tepki aldýk. Dünyanýn her tarafýnda olduðu gibi Almanya`da da politikacýlar kendi beceriksizliklerini, gündemi baþka taraflara çekerek gizleme bedavacýlýðýna kaçýyorlar. Almanya gibi bir göç ülkesinin en önemli sorunlarýnýn baþýnda entegrasyon ile alakalý meseleler gelmektedir. Tabii olarak bu mesele ile alakalý taraflarý ayný masa etrafýnda toplayarak sorunlarýn çözüm yollarýný beraberce bulmak gerekmektedir. Ama ne hikmetse politik kaygýlar yüzünden sözde kamuoyu araþtýrmalarý gündemi deðiþtirmekte ve meseleyi çözümsüzlüðe sürüklemektedir. Bizler kesinlikle uyum noktasýnda en sorunlu toplum olarak gösterilen Türk toplumu hakkýndaki bu iddiayý kabul etmiyoruz. Çünkü bu iddia özellikle sipariþ verilerek gündeme getirilmiþ bir iddiadýr. Tabiki uyum noktasýnda eksiklikler mevcut olabilir. Ama yöneticilerin görevi bu eksikliklerin giderilmesi noktasýnda ortak çalýþma alanlarýnýn oluþturulmasýna katký saðlamaktýr. Yoksa hangi kriterleri baz aldýðý belli olmayan nevzuhur araþtýrma sonuçlarý ile bu meseleyi çözümsüzlüðe götürmek hiçbir fayda saðlamamaktadýr. Meselenin çözümü önyargýlardan uzak hertürlü çözüm önerisine açýk bir bakýþ açýsý ile mümkündür. Impresium Künye hayat Önce Ahlak ve Maneviyat Mart ayý içerisinde Stuttgart yakýnlarýndaki Winnenden`de yaþanan menfur olay tüm Almanya kamuoyunu üzdüðü gibi bizleri de derinden etkilemiþtir. 17 yaþýnda hayatýnýn baharýnda bir genç; çoðunluðu kendisi gibi genç ve okuldan arkadaþý 16 insanýn hayatýný söndürdü. Bu vesile ile bu olayda hayatlarýný kaybedenler için üzüntülerimizi belirtiyoruz. Ailelerine de baþsaðlýðý diliyoruz. Almanya kamuoyu olayýn haberlerini duyduðunda kelimenin tam manasýyla þoke oldu. 17 yaþýnda bir gencin böyle bir menfur olayý gerçekleþtirmesi için neden ne olabilirdi? Gencin ailesinin maddi durumu gayet iyi imiþ. Okulda ufak tefek sorunlarý olsa bile böyle bir katliamýn gerçekleþmesi için neden ne olabilirdi. Buna benzer sorular ile bu meselenin temeline inmeye çalýþýlýyor. Almanya özelinde batýlý toplumlar kapitalist bir düzene sahiptirler. Kapitalist bir toplum yapýsýna sahip milletlerin durumu son 20 senedir gözler önündedir. Amerika`da neredeyse senede onlarca buna benzer menfur olaylar gerçekleþmektedir. En son Almanya`da yaþanan bu menfur olaydan önce Amerika`da bir kiþi 7 kiþiyi silahýyla öldürdü ve kendisi de intihar hayat Aylýk Ücretsiz Gazete Mart-März 2009 Rebiü`l Evvel-Rebiü`l Ahir 1430 Sahibi ve Genel Yayýn Yönetmeni Sinan AKTÜRK Yayýn Kurulu Dr. Yusuf Iþýk, Ýbrahim Gümüþoðlu, Bilal Demiroðlu, Fikret Ekin, Mahmut Aþkar, Sinan Aktürk, Aydýn Ersoy, M. Salih Aydýn etti. Bu insanlarýn neden böyle katliamlar yaptýklarý araþtýrýldýðýnda hepsinin de bir manevi boþluk içerisinde olduklarýný görüyorsunuz. Ýçlerindeki manevi boþluðu maddiyat ile gideremeyenler bunu deðiþik þekillerde gidermeye çalýþýyorlar. Çocuk pornosundan tutun da, her türlü þans oyununa kadar, silah merakýndan tutun da internetteki özel odalara kadar deðiþik þekillerde bu boþluðu doldurmaya çalýþýyorlar. Ýnsanoðlunun yaratýldýðý günden beri en önemli ihtiyacý inanç ihtiyacýdýr. Bu inanç ihtiyacýnýn en önemli kesimini de ilahi dinler karþýlamaktadýr. Allah Teala bu ihtiyacýn karþýlanmasýný göndermiþ olduðu Peygamberler vasýtasýyla gidermiþtir. Ne yazýkki insanoðlu gönderilen bu ilahi mesajlara da müdahele etmiþ; kendi heva hevesi doðrultusunda bu ilahi mesajlarý da tahrip etmiþtir. Dünya üzerinde üç ilahi kaynaklý dinin mensuplarý çoðunlukta yaþamaktadýr. Bu üç ilahi kaynaklý dinin temel ortak noktasý; ahlaklý ve manevi deðerlere sahip insanlarýn yetiþmesi için kurallarýnýn olmasýdýr. Bu kurallara uyan insanlar dünyada mutlu bir hayat yaþamaktadýrlar. Ýslam Peygamberi Hz. Muham- med (s.a.v) hem Kur`an-ý Kerimdeki ayetlerde ve hem de hadislerinde kendisinin güzel ahlaki tamamlamak üzere gönderildiðini bildirmektedir. Hz. Musa ve Hz. Ýsa`nýn da kendilerini vahyedilen ilahi dinlerin temel düsturlarýnýn ahlak ve maneviyat olduðu bilinmektedir. Ahlak ve maneviyat çerçevesinde yetiþmeyen bir genç ve bu çerçeve içerisinde bulunmayan bir toplum sürekli bunalýmda olmaya mahkumdur. Buradan hareketle Winnendende yaþanan menfur olayýn þifrelerini çözmek mümkündür. Manevi açýdan bir boþluða düþen genç ne yaptýðýný bilmez bir vaziyette böyle bir katliamý gerçekleþtirmektedir. Buradan hareketle bizlerin Alman resmi makamlarýna ve anne ve babalara birkaç teklifimiz olacaktýr. Okullarda dini temel bilgilerin sahih kaynaklardan öðrenilmesi için bu tür derslerin çoðaltýlmasý, Toplumdaki insanlarýn temel dini ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý noktasýnda özgürlük alanlarýnýn daha da geniþletilmesi, Özellikle internet ve TVlerdeki þiddet içerikli tüm yayýnlara belli bir düzen ve kýsýtlama getirilmesi, Buna benzer bazý tedbirler bu tür menfur olaylarýn bir daha gerçekleþmesini önler diye düþünüyoruz Cenab-ý Allah çalýþmalarýmýzý bereketlendirsin, þuurlandýrsýn. Çalýþmak bizden baþarý Allah`tandýr. Allah`a emanet olun. Bölge Temsilcileri Nürnberg: Erol Ergün Tel: 0157-72176636 E-Mail: [email protected] Bielefeld: Mehmet Demir Tel: 0178-2063526 E-Mail: [email protected] Osnabrück: Mehmet Yüksel Tel: 0176-64627714 . 05411-209791 Gazetemizde Yayýnlanan Yazýlarýn ve Reklamlarýn Ýçeriðinden Sorumlu Deðiliz. Merkez Königsbergerstr. 16 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-738644 E-Mail: [email protected] Web: www.hayatonline.de Basýldýðý Yer: Sunprint Gmbh 33. sayi sayfalar 30.04.2009 4 I GMG Kuzey Ruhr Bölgesi tarafýndan organize edilen Bilgi Yarýþmasý Finali yapýldý. Avrupa Kur’an-ý Kerim yarýþmasý ikincisi Yunus Emre Çiftçi’ nin okuduðu Kur’an-ý Kerim’i ile baþlayan program IGMG Kuzey Ruhr Bölgesi Gençlik Baþkaný Ufuk Ulun`un konuþmasýyla devam etti. Ulun konuþmasýnda: “Öncelikle programýmýza hepiniz hoþgeldiniz. Burada toplanmamýzýn sebebi Þubeler arasý bilgi yarýþmasýnda 14 þubemizi eleyerek ilk beþe girenlerin kýyasýya yarýþacaðý bir bilgi yarýþmasý yapmaktýr. Ayný zamanda bu yarýþma bölge finalidir. Þimdi ise bugün burda iki ayrý katagoride yarýþýlacaktýr. Kardeþlerimize Cenab-ý Allah’ tan baþarýlar dilerim. Salonu böylesine dolduran sizlere teþekkür ederim“ diyerek gelecek programlar hakkýnda da bilgiler verdi. A vrupa Türk Ýslam Birliði Genel Baþkaný Selahattin Saygýn ve Yazar Mahmut Aþkar ATÝB Bielefeld Eðitim ve Kültür Merkezinde üyeler ve aileleri ile birlikte teþkilat ruhunu canlý tutmak, birlik ve beraberliði, kaynaþmayý pekiþtirmek amacýyla sabah kahvaltýsý programamýnda buluþtular. ATiB Bielefeld Eðitim ve Kültür Merkezi Baþkaný Süleyman Tire‘nin açýlýþ konuþmasýnda Genel Baþkana, Yazar Mahmut Aþkar’a ve üyelere teþekkür ederek yaptýðý kýsa konuþmasýndan sonra, bir aile havasý içinde geçen kahvaltý programý, Genel Baþkan Selahattin Saygýn ve 17:21 Uhr Seite 4 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 IGMG Kuzey Ruhr’da Bilgi Yarýþmasý Finali Sonra IGMG Kuzey Ruhr Bölge Eðitim Baþkaný Mahmut Engel yarýþmanýn kurallarýný açýkladý. Jüri üyeleri yerlerini aldý. Yarýþma sonucu küçüklerden 13-17 yaþ arasý sýralama ile birinci Rheda- Wýedenbrück Þubesinden Sinan Güre, ikinci Osnabrück Þubesinden Hüseyin Solmaz, üçüncü ise Lage þubesinden Ertuðrul Demir dereceye girmiþlerdir. Büyüklerden 18-25 yaþ arasý birinci Bielefeld Þu- ATÝB Bielefeld`de Kahvaltý Programý Yazar Mahmut Aþkar teþkilatýn önemi, birlik, beraberlik ve ailenin önemi üzerinde durdular. Kahvaltý programýnda Genel Baþkan Selahattin Saygýn özetle þunlarý söyledi: “Bizlerin birlik ve beraberlik ruhu içinde hare- ket etmesi, Allah‘ýn Kur’an`da bildirdiði ahlakýn bir gereðidir. Bu gerçeði düþünerek birliðimizi korumalýyýz, birbirimize karþý samimi olmalýyýz. Cenab-ý Allah Kur’an-ý Kerim`de bizlere hitaben Allah‘ýn ipine hepiniz sým- sýký sarýlýn. Daðýlýp, ayrýlmayýn… buyurmaktadýr. Aramýzda olmasý gereken birlik ve beraberlik ruhunun gereði gibi olmamasý, hem birtakým sorunlara zemin hazýrlamakta hem de mevcut sorunlarýmýza kalýcý çözümler getirmemizi haber besinden Arda Bulama, ikinci Osnabrück Þubesinden M.Esat Murat ve üçüncü Rheda-Wiedenbrück Þubesinden Mehmet E. Güre dereceye girenler arasýndadýr. Jüri üyelerinin açýklamalarýndan sonra IGMG Kuzey Ruhr Bölge Baþkaný Murat Ýleri kürsüde yerini aldý. Ýleri: “Bu bir bilgi yarýþmasý deðildir, ayný zamanda amacýmýz fikir üretmek ve siz deðerli seyircilerimiz ile bilgiyi paylaþmaktýr. Bütün çocuklarýmýz aslýnda bizim gözümüzde birincidirler. Bu cesareti göstererek buraya kadar gelmeleri bile onlarýn birinci olduklarýnýn en büyük göstergesidir. Hepinizden Cenab-ý Allah razý olsun. “dedi. Daha sonra hediyeler takdim edildi. Beraberce hatýra fotografý çekiminden sonra program kapanýþ Kur’an-ý Kerim’i ile sona erdi. zorlaþtýrmaktadýr.” dedi. Yazar Mahmut Aþkar da kýsaca “Daðýnýk görüntümüzün son bulmasý, hem bizlerin hem de içinde yaþadýðýmýz toplumlarýn içinde huzura, güvene ve barýþa katký yapabilmemiz için, saðlam bir birliðin ve beraberliðin tesis edilmesi þarttýr. Bizler, Yüce Allah`ýn Kur`an-ý Kerim‘de buyurdugu gibi, kardeþ olduðumuzun þuuruyla hareket etmeliyiz, bir ailenin fertleri gibi sevgi, saygý ve samimiyetle birbirimize yaklaþmalýyýz, kucaklamalýyýz” dedi. Daha sonra birlikte yapýlan kahvaltý ile program sona erdi. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr dosya ahdet; insanlarýn belirli bir fikir, kanaat, düþünce ve deðerler bütünü etrafýnda uyumlu bir sosyal yapý oluþturmalarýna, birlik, beraberlik ve bütünlük içinde olmalarýna verilen isimdir. Toplumlarýn uzun süre yaþayabilmeleri sosyal birlik ve beraberliklerini sürdürmelerine baðlýdýr. Kur`an-ý Kerim`de insan, bir yönden “ben merkezli” diðer yönden sosyal bir varlýk olarak tanýtýlmýþtýr. - “Gerçekten insan, pek hýrslý (ve sabýrsýz) yaratýlmýþtýr. Kendisine fenalýk dokunduðunda sýzlanýr, feryat eder, O`na imkan verildiðinde ise, pinti kesilir.” (Mearic Suresi: 19-21) Ýþte “ben merkezli” insanýn Kur`an-ý Kerim`deki tarifi böyle. Diðer taraftan “sosyal bir varlýk” olarak da tanýtýlan insanýn durumunu da þu ayet þöyle ortaya koyuyor: - “Ve (Allah), onlarýn kalplerini birleþtirmiþtir. Sen yeryüzünde bulunan her þeyi verseydin, yine onlarýn gönüllerini birleþtiremezdin. Fakat Allah, onlarýn aralarýný bulup kaynaþtýrdý. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.” (Enfal Suresi: 63) Buna göre bir toplumda birlik ve beraberliði (vahdeti) saðlamanýn yolu, önce zihinlerde, kanaat ve duygularda, sonra davranýþ ve hareketlerde birliði temin etmektir. Eskimez tabirle birincisine; “Tevhidü`l-Kulüb” (kalplerin birleþtirilmesi) yahut “Tevhid-i Efkar” (fikirlerin birleþtirilmesi). Ýkincisi de “Tevhid-i Ef`al” (davranýþ ve hareketlerin birleþtirilmesi) adý verilir. Ýnsanlarýn ortak noktalarda birleþmesini temin edecek esaslar Ýslam`a göre; Allah ve Rasülünün emir ve yasaklarýdýr. Ancak onlar sayesinde davranýþ ve hareketlerde birlik ve beraberlik saðlanýr, ayrýlýða düþülmez. Seite 5 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Dr. Yusuf IÞIK V Düþünce, duygu ve kanaatte, inançta vahdeti saðlayan mü´minlerin gerçekten Allah`a inanmýþ olmalarý ve bu hal üzere Rablerine kavuþabilmeleri için; - “Toptan (cemaat olarak) Allah`ýn ipine sýksýký sarýlýnýz, tefrikaya (ayrýlýða) düþmeyiniz” (Al-i Ýmran Suresi: 103) buyrulmuþtur. Birçok hadiste vahdetin saðlanmasýnda Peygamberimizin tavsiyelerini görmekteyiz. Bu tavsiyeleri þöyle sýralayabiliriz; - “Size cemaatle (vahdet üzere) olmanýzý tavsiye eder, ayrýlýp daðýlmaktan (tefrikaya düþmekten) þiddetle sakýnmanýzý isterim. Zira þeytan yalnýz baþýna yaþayan insana yakýn, birlik olan iki kiþiye uzaktýr. Kim cennetin ortasýnda yaþamak isterse toplu halde ve vahdet içinde olmaya gayret etsin.” -”Müslümanlarýn meydana getirdiði cemaatten bir karýþ da olsa ayrýlan kimse, boynundaki Ýslam baðýný çözmüþ demektir.” -”Müminler birbirini sevmede ve korumada ve de birbirine acýmada bir vücudun azalarý gibidirler. Vücudun herhangi bir organý rahatsýz olsa diðer organlarý da bu yüzden ateþlenir; uykusuz kalýr.” Vahdet (birlik ve beraberlik) saðlandýktan sonra bunu daðýtacak pek çok unsur devreye girecektir. Bu zararlý unsurlarý devre dýþý býrakmanýn yolunu yukarýdaki ayet ifade etmektedir. Yani “Allah`ýn ipine sýmsýký sarýlmak ve Vahdet tefrikaya düþmemek.” Allah`ýn emirlerine uyulmayan ve bu sebeble ayrýlýðýn hakim olduðu, birbirine düþman, birbirinden þikayetçi insanlardan oluþan cemiyetlerde huzur ve sükun olmaz; eziyet, sýkýntý, kriz ve belirsizlik baþgösterir. - “Allah`a ve Rasülüne itaat ediniz, birbirinizle cekiþmeyiniz, yoksa daðýlýrsýnýz, böylece gücünüz, kuvvetiniz kaybolur.” (Enfal: 46) Kalplerinde `tefrika`(ayýrýp parçalama) zihniyeti olanlar, Allah ile Peygamberin arasýný ayýrmaya çalýþýrlar. `Bazýsýna inanýrýz, bazýsýna inanmayýz` derler. Bir anlamda ya Peygamberin elçiliðini, ya da O`nun teblið ettiði Allah inancýný kabul etmezler. Nisa Süresi 150-151. ayetler bu hususu çok net bir þekilde ortaya koymaktadýr: - “Allah`ý ve Peygamberlerini inkar edenler ve (inanma hususunda) Allah ile Peygamberlerini birbirinden ayýrmak isteyip “Bir kýsmýna iman ederiz ama bir kýsmýna inanmayýz” diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasýnda bir yol tutmak isteyenler yok mu; Ýþte gerçekten kafirler bunlardýr. Ve biz kafirlere alçaltýcý bir azap hazýrlamýþýzdýr.” Bugün müslümanlar arasýnda vahdetin en büyük düþmaný, dinin doðru olarak ve usulüne göre bilinmemesi, yanlýþ din anlayýþý, ülke, bölge, etnik grup, siyasi rejimler, mez- hep ve tarikat taasubudur. Halbuki bütün bunlar tefrikaya neden deðil, aksine Müslüman toplumlarýn birbirleriyle kaynaþmasýna yardýmcý olurlar. Müslümanlar farklý mezheplere, meþreplere, düþüncelere, ülkelere ve ilkelere sahip olabilirler, farklý coðrafyalarda yaþayabilirler ve farklý gruplar içerisinde bulunabilirler. Bunlar toplum hayatýnda olabilecek normal olaylardýr. Ancak herkes kendi anladýðýný, kendi meþrebini, kendi mezhebini, kendi tarikat veya grubunu din haline getirirse; iþte bu dinde tefrikadýr ve çok büüyk vebali vardýr. Unutulmamalýdýr ki, 5 Din Allah`ýn olup Kur`an-ý Kerim`de anlatýlmýþtýr. Hz. Muhammed (s.a.v) de onu bize teblið etmiþ, uygulamalarýyla, hayatýyla ve ahlakýyla dinden ne alýnmasý ve anlaþýlmasý gerektiðini göstermiþtir. Alimlerin, mezheplerin, gruplarýn Dinin detay hükümlerinden anladýklarý, yalnýzca bir yorum veya dini daha iyi yaþama noktasýnda bir çaba ve detay zenginliði gibi görülmelidir. Onlarýn detaylardan anladýklarý farklýlýklar hiç bir zaman Dinin aslý, özü ve kendisi deðildir. Cenab-ý Hak`tan dua ve niyazýmýz odur ki, bütün müslümanlarý, her dönemde ve dünyanýn bütün coðrafyalarýnda, birlik ve beraberlikten uzaklaþtýrmasýn ve tefrika hastalýðýna düþürmesin. Allah gerçek vahdeti nasip etsin. Gerçek vahdet ne demek? Gerçek vahdet; Kalplerin ve fikirlerin ortak noktada birleþmesi ve bunun hal, hareket ve davranýþa yansýmasýdýr. Eskimez tabirle: Tevhidi kulüb/tevhidi efkar, tevhid-i ef`al ile birleþirse gerçek vahdet meydana gelir. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 6 slam Toplumu Milli Görüþ Teþkilatlarý Hessen Bölgesi tarafýndan organize edilen “Alemlere Rahmet Hz. Muhammed” programý Giessen`de bulunan Kongresshalle Salonu`nda yaklaþýk 1500 kiþilik bir izleyici topluluðunun katýlýmý ile yapýldý. Program açýlýþ Kur`aný Kerimi ile baþladý. Programýn açýlýþ Kur`an-ý Kerimini Hanau Cemiyetinden Ýbrahim Yavuz okudu. Daha sonra programýn akýþý hakkýnda IGMG Hessen Bölge Ýrþad Baþkaný Þerif Aslan tarafýndan izleyicilere bilgilendirme yapýldý. Bilgilendirmeden sonra IGMG Hessen Bölge Baþkaný Mehmet Ateþ bir hoþgeldiniz ve selamlama konuþmasý yaptý. Ateþ konuþmasýnda son günlerdeki olaylarýn ýþýðýnda, yapýlan bu programýn önemine deðindi. Hz. Muham- Ý 17:21 Uhr Seite 6 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir med`in Ýslam Peygamberi olmak ile birlikte tüm insanlýða gönderildiðini hatýrlatan Ateþ; salondaki yoðun ilginin de bunu gösterdiðini söyledi. IGMG Hessen Bölge Baþkaný Mehmet Ateþ`in konuþmasýndan sonra sahneye Türkiye`den sanatçý Mustafa Demirci geldi. Peygamber Efendimiz ile alakalý yaptýðý bestelerle tanýdýðýmýz Mustafa Demirci eserlerinin bir bölümünü seslendirdi. Salondakiler tarafýndan ilgi ile dinlenen eserleri büyük beðeni topladý. Daha sonra IGMG Genel Baþkan Yardýmcýsý ve hayat Sosyal Ýþler Baþkaný Ali Bozkurt günün önemine uygun nefis bir konuþma yaptý. Bozkurt; konuþmasýnda Hz. Muhammed (s.a.v)`e duyulan sevgiyi tarihten ve günümüzden örneklerle anlattý. IGMG olarak Hz. Muhammed (s.a.v)`e duyulan sevginin her ortamda ve her çalýþmada ortaya konulmasýnýn baþ görevleri olduðunu belirtti. IGMG Sosyal Ýþler Baþkaný Ali Bozkurt`un konuþmasýndan sonra Peygamber Efendimiz ile alakalý olarak hazýrlanan sinevizyon gösterimi yapýldý. Her konuþmadan sonra Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 salonda bulunanlar Salavat-ý Þerifeler getirerek programa ayrý bir renk kattýlar. Programa akþam namazý için verilen moladan sonra yine sahneye Mustafa Demirci geldi. Birbirinden güzel eserlerini seslendiren Demirci ilgiden oldukca memnun görünüyordu. IGMG Hessen Bölge Baþkaný Mehmet Ateþ tekrar sahneye gelerek plaket takdimi için misafirleri davet etti. Programýn misafir hatibi Türkiye`den Doç. Dr. Mustafa Karataþ Hocaefendiye plaketini IGMG Genel Baþkan Yardýmcýsý Ali Bozkurt takdim etti. Sanatçý Mustafa Demirci`ye plaketini ise Türk Alman Saðlýk Vakfý Baþkaný Dr. Yaþar Bilgin takdim etti. Yine IGMG Genel Merkezden misafir Ali Bozkurt`a plaketini IRH Baþkaný Ramazan Kuruyüz takdim etti. Plaket takdiminin ardýndan programýn Türkiye`den misafir hatibi Doç. Dr. Mustafa Karataþ konuþmasýný yapmak üzere mikrofona geldi. Yaklaþýk 80 dakikalýk konuþmasýnda Doç. Dr. Mustafa Karataþ; Mevlit Kandili münasebetiyle haber Efendimiz (s.a.v) eksenli güzel bir konuþma yaptý. Program için hatýra olarak IGMG Hessen Bölgesi yetkilileri tarafýndan Prof. Dr. M.Yaþar Kandemir`in “Gül Muhammedim” kitapçýðý daðýtýldý. Program IGMG Giessen Buhara Camii Ýmam Hatibinin okuduðu kapanýþ Kur`an-ý Kerimi ve yapýlan toplu dua ile sona erdi. Yine program sonunda Doç. Dr. Mustafa Karataþ Hocaefendi ve Sanatçý Mustafa Demirci kitaplarýný ve CDlerini imzaladýlar ve okuyucularý ve dinleyicileri ile sohbet ettiler. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr dosya Seite 7 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mahmut AÞKAR Ü lkede ve dünyadaki geliþmelere duyarlý olan bir Alman vatandaþý olarak sabahleyin iþe giderken yol üstündeki gazete bayisinden olaylara ayna tutan meþhur haftalýk derginizi aldýnýz. Derginin kapaðýndaki motifler kombinasyonunu görünce, aslýnda nefret ettiðiniz Nazilerin, “Almanya Almanlarýn!” veya “Türkler Defolun!” türünden sloganlarýný hatýrladýnýz, milliyetçilik duygularýnýz kabardý... Kapakta, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin Baþkenti Berlin’in sembolu meþhur Brandenburg Kapýsý’nýn üzerinde, Berlin semalarýnda bütün müslümanlarýn mý, yoksa sadece Türklerin mi olduðunu pek ayýrt edemediðiniz ay ile yýldýzý görüyorsunuz... Kapak üstbaþlýðý; “Mekke Almanya” ve altbaþlýk ondan daha provakatif: “Gizlice Ýslamlaþtýrma”.9 Almanya’nýn Türkler tarafýndan ele geçirildiðini ve gizliden gizliye, sinsice Almanya’yý Ýslamlaþtýrma faaliyetlerinin de doruk noktasýna ulaþtýðýný haber veren, belgeleyen(!) bundan daha somut ne olabilirdi... Zaten asýrlardan beri tarih kitaplarýnda, romanlar, hikâyeler ve filmlerde “öcü” gibi gösterilen bir Türk imajý vardý. Türklerin misafirperver olduðunu bildiklerin olsa gerek; saðolsunlar bizi ameleliðe çaðýrýrken de, “misafir” demeyi ihmal etmediler. “Barbar Türkler” ilk defa 1960’lý yýllarýn baþýnda davete icabet ederek Almanya’ya gelince, Türke karþý bu önyargý büyük ölçüde yerini hakikatlere býrakmýþ ve o zamana kadar anlatýlanlarýn aksine, verilen her görevi itirazsýz yerine getiren, dilsiz ve aðýzsýz Türklerle tanýþ olunmuþtu. Þimdi son zamanlarda Alman yazýlý ve görüntülü medyasýnda bu ve benzeri haberleri gördükçe, Viyana Kapýlarýna kadar dayanan Türklerin tekrar hortladýðý hissine kapýlmaz mýydýnýz, siz sýradan bir Alman vatandaþý olsaydýnýz?... Hele hele müslümanlarýn, Hýristiyan Avrupa’yý Ýslâmlaþtýrma projesini deþifre eden (!), bunu yazdýðý kitaplar, yaptýðý söyleþiler ve medyada verdiði demeçlerle mütemadiyen Alman halkýný [email protected] uyaran aydýnlardan birisi Arap-Müslüman kökenli olur ve; “Eðer Ýslâm’ý Avrupalýlaþtýramazsanýz, Ýslâm Avrupa’yý islâmlaþtýracak.”10 gibi çok iddialý bir söz söylerse... Bu “uyarý” yabana atýlmaz, bu uyarý hiçbir zaman unutulmaz ve bu uyarý yerli-hýristiyan halkýn zihninde bir daha kolay kolay silinmeyecek “Düþman”ýn adýný, sýfatýný, þekli þemalini belirler! Türk ve müslümanlarý hedef alan, Batý’nýn düþmaný ilân eden haber, yorum, araþtýrmalarýn ve yazýlan kitaplarýn haddi hesabý yok... Aralýk 2008 sayýsýnda, “ADAC” gibi milyonlarca üyesi bulunan bir Alman otomobil kuruluþunun yayýn organýndaki bir kitap reklâmý özellikle Türklerin tepkisini çekti ve o kadarla kaldý. Eðer dedikleri doðruysa, üç ay içinde dördüncü baskýsýný yapan bu kitap da benzerleri gibi, “Gizlice Ýslâmlaþtýrýlan Avrupa”nýn imdat sinyalleri verdiðini konu ediniyor. Batý Avrupa müslüman ve Türk azýnlýðý üzerine sýk sýk kamuoyu araþtýrmalarý yapýlýr. Belli aralýklarla yapýlan bu nabýz ölçümlerinde, sosyal gidiþatýmýzýn hangi kültürel deðerler üzerine oturtulduðunu tesbit ve ona göre de tedbir içindir. Almanya Ýçiþleri Bakanlýðý’nýn kamuoyunda epey tartýþmalara vesile olan 500 sayfalýk araþtýrmayý ihtiva eden kitabýnda, bir araþtýrmaya göre Türk gençlerinin %85’i dindar11 iken, bir baþka araþtýrmada müslüman gençlerin %46’sý koyu dindar12 imiþ. Bu kamuoyu araþtýrmasýna göre Almanya müslümanlarýnýn %40’ý köktenci (fundemantal) eðilimliymiþ13. Hangi gayeye hizmet için bu araþtýrmanýn yapýldýðýný mutlaka Ýçiþleri Bakaný Wolfgang Schaeuble daha iyi bilmekte- Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 IQ’su Düþükler Türkler Ve “Ýslâmlaþtýrýlan Avrupa” dir lakin; “Þiddete meyilli ne kadar müslümanýn olduðunun sayýsýný veren Ýçiþleri Bakanlýðý’nýn bu araþtýrmasý, aslýnda müslümanlara karþý bütün önyargýlarý teyit etmiþtir.”14 “Dindarlýk”tan kimin ne anladýðý ve dindarlýk kavramýndan yola çýkarak, her camiye gidene neredeyse “potensiyel terörist” gözüyle bakýldýðýný da gözardý etmemek lazým. Yani iþe isterseniz özel, isterseniz resmî açýdan bakýn; hedef gösterilen kitle, yaratýlan yeni “düþman”ýn adresi hep ayný yere çýkýyor. IQ’su düþük Türkler Berlin Hür Üniversitesi Rektörü profesör, “Türk göçmenlerin ‘IQ’sunun Almanlardan düþük olduðunu”15 ilim adýna iddia ettiði hâlde, bir-iki kem-kümün dýþýnda fazlaca itiraz da olmadý ve bu adam hâlâ ilim adamý, akademisyen sýfatýyla görevine devam edebiliyorsa, en yüksek “ilmî” aðýzlardan “Türklerin aptallýðý” böylece tescil ve tasdik edilmiþtir... Bu yakýþtýrma Türklerin dýþýnda herhangi bir Avrupalý azýnlýk için söylenmiþ olsaydý, Almanya’da yer yerinden oynar ve o Prof. etiketli adama ayný günüsü iþinden elçektirirlerdi. Þimdi dönüp sormak gerekir: Zekâ seviyesi (size göre) düþük, yani aptal bir azýnlýk toplum nasýl olur da, sizin gibi üstün medeniyet ve üstün zekâ sahibi Almanlarý hatta bütünüyle Avrupa’yý Ýslâmlaþtýrabiliyor?... Artan iþsizliðin, boþalan kiliselerin, seviyesi düþen millî eðitimin müsebbibi hep þu “IQ’su düþük Türkler” bugünden yarýna Almanya’dan kovulursa birçok yazar-çizer, uzman, þarkiyatçý takýmý iþsiz kalacak. “Türk Düþmanlýðý”ýndan þan-þöhret sahibi olmuþ, hergün sayfa sayfa yazýlar döktürenler; romancý, filmci, televizyoncu, gazeteci ve de siyasetçiler, aslýnda “velinimet”lerine minnettar olmalarý gerekir. Ýradeniz dýþýnda, sizden kendileri için yeni bir düþman yaratanlar, olmasý gereken bütün menfilikleri size yakýþtýrmada da pek mahirdirler: Batý’ya ve Batýlý deðerlere düþman, potensiyel terörist, kadýna köle muamelesi yapan, camilerde yerli halka kin kusan ve düþük zekâlý... Olaylar farklý, netice ayný Münih metrosunda biri Türk diðeri Yunan iki gencin 20.12.2007 tarihinde yaþlý bir Alman’ý dövdüklerini mutlaka hatýrlayanlarýnýz vardýr. O olaydý Yunanlý genç hiçbir zaman gündeme gelmedi ve Serkan adlý Türk gencinin þahsýnda üç milyona yakýn Almanya Türk azýnlýk parmakla gösterilirken, bize doðru uzanan parmaklar o derece yaklaþtý ki az daha gözümüzü oyacaktý. Ýki serseriden birisi gözlerden ve zihinlerden uzak tutulurken diðeri, yani “öteki” yani 20 yaþýndaki Türk üzerinden milyonlarca Türke yapýlmadýk hakaret kalmadý ve bu olaydan bile bir kültürler savaþý seneryosunu çýkarmaya çalýþanlar, kamuoyuna bunun; “...hâkim hýristiyan deðerlerine açýlmýþ bir kültür savaþý”16 olduðunu yazmaktan çekinmediler. Buna karþýlýk bir de, 2007 ilkbaharýnda Antalya’da tatildeyken Ýngiliz kýza cinsî tacizde bulunduðu iddiasýyla tutuklanan Alman Marco olayýný hatýrlayýnýz: Alman medyasý Antalya’dan hergün Marco haberlerini geçiyor, gerektiðinde canlý tv yayýnlarý yapýlýyor, kilisede Marco için dualar ediliyordu. Neredeyse bir hükümet krizine 7 dönüþtürülecekti bu ýrza tecavüz olayýnda, Federal Almanya Baþbakaný’ndan, Dýþiþleri Bakaný’na kadar devreye girmeyen kalmadý. Hýristiyan Birlik Federal Meclis Grup Baþkaný Volker Kauder; “Eðer Türkiye delikanlýyý hemen serbest býrakmazsa, Avrupa’ya çok uzak düþtüðünü görmelidir”17 diyordu. Suç iþleyen Serkanlar için “Gençlik Ýslah Kamplarý” gündeme getirenler, Marcolar için, “derhal serbest býrakýla, yoksa....” diye tehditler savuruyorlardý. Almanya hapishanelerindeki Serkanlar cezalarýný çekmeðe, çilelerini tamamlamaya dursunlar; Türkiye hapishanelerine girip çýkan Marcolar yazar oluyor, yazar... Durum ne olursa olsun; size “kötü adam” rolünü biçenler, karþýnýza geçip “iyi adam” rolünü oynamaya devam ediyorlar. Ben Sana Hayran, Sen Bana Düþman “Kötüler”in içinden gelmesine raðmen bazýlarýna, “iyi adam” rolü verilir ve “kötülerin” kötülüklerini anlattýðýndan dolayý da ödüllendirilir. Bir toplumda istisnaî durumlarý toplumun tamamýna mal etmeye kalkar ve bunun üzerinden topyekün bir yargýya varýrsanýz, siz o kitleye karþý ya peþinhükümlü, ya da art niyetlisniz. Almanya Türk azýnlýðý yýllardan beri “Töre Cinayeti” ve “Zoraki Evlilik” gibi marjinallikleri genelleþtirenlerin hedef tahtasý olmaktan kurtulamýyor. Bugün Hollanda ve Alman medyasýnýn “Ýslâm Eksperti” olarak karþýmýza çýkardýðý, zamanýnda Hollanda’ya sahte evraklarla iltica etmiþ Somalili Ayaan Hirsi Ali adlý bayanýn, Ýslâm ile faþizmi yanyana koyup diline dolamasýndan, müslümanlarý topyekün bir karalamaya tutmasýndan baþka hangi özelliði var? Serap Çileli, Seyran Ateþ ve Necla Kelek gibi Türk kökenli bayanlarýn “sermaye”leri de yine, marjinellikleri genelleþtirmekten baþka bir þey deðildir. Onlarýn elinden “Töre Cinayeti” ve “Zoraki Evlilik”leri alýrsanýz, ezberleri bozulur, konuþmaya ve yazmaya baþka da malzemeleri kalmaz. Ýranlý Bayan Mina Ahadi, Almanya’daki meþhurluðunu, 33. sayi sayfalar 30.04.2009 8 “Zentralrat der Ex-Muslime” yani Müslümanlýðý Terkedenler Merkez Konseyi adýyla kurulan bir derneðin baþkaný olmasýna borçludur. Tek sermayeleri, Ýslâm ve Müslüman karþýtlýðýdýr. O da; “Ýslâm’ýn, faþizmden farký yoktur”18 derken, bir kesime çamur, diðer kesime gül atýyor. Birinden yuhalanma ve hatta mümkünse tehdit bekliyor ki, diðer taraftan karþýlýðýnda aferin ve alkýþ gelsin. Yaratýlan düþman portresinin belirginleþmesinde katkýda bulunanlara Alman medyasý bilerek çanak tutarken; bu ülkenin sosyal barýþýna, farklý kültürel köklere sahip azýnlýklarýn yerli-çoðulcu toplumla kaynaþmasýný da böylece engellemiþ oluyorlar. Ýçinizdeki azýnlýklarýn içinden özellikle bir grup azýnlýðý kültürel ayrýmcýlýða tabi tutarsanýz, farklý kültürlere olan müsamahanýz ve samimiyet dereceniz teraziye vurulur. Korkudan medet umanlar “Papa 16. Benedict’in Özel Sekreteri; Avrupa’yý Ýslâmlaþtýrma tehdidine karþý uyardý ve Batý’yý Ýslâmlaþtýrma giriþimleri görmemezlikten gelinemez, dedi”.19 Þimdi çok yüksek yerden gelen bu ‘uyarý’ üzerinde biraz düþünelim: Hangi siyasî, askerî veya entellektüel güç Avrupa’yý Ýslâmlaþtýracakmýþ?... Doðru-dürüst lisan bilmeyen, eðitimi ilkokul seviyesinde olan “Misafir Ýþçiler”mi, yoksa onlarýn, ne sizden ne de bizden diyebileceðimiz, Türk nüfusuna oranla ancak %1`inin üniversiteye giden nesilleri mi Batý’yý Ýslâmlaþtýracak? Yoksa, en hayatî meselelerinde bile ortak bir tavýr ve akýl sergileyemeyen müslüman üst kuruluþlarýn temsilcileri mi?... Hýristiyanî deðerlerin yýlmaz bekçileri kýta Avrupa’sýný tehdit eden gücün kimler tarafýndan geldiðini söyeleyemiyorlar. Söyleseler kargalar bile gülecek.. Ama adý konmamýþ, gizemli bir ‘Ýslâmî Tehlike’ hep gündemde tutuluyor. Almanca’da, “Feindbild” kavramý, Türkçe’ye “Düþmanresmi” þeklinde birebir tercüme edilebilir ancak; düþman ve düþmanlýklarla ilgili ne varsa hepsini bir ‘düþman portre- 17:21 Uhr Seite 8 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir si’nde anlatmak demektir. Karikatürüze edilmiþ Türk veya müslüman resimlerine bakýnýz: O çizilenler, Türkü veya herhangi bir müslümaný nasýl görmek istediklerinin resimleridir. Dünya çapýnda bütün müslümanlarýn tepkisini çeken, “Karikatür Krizi”nin asýl sebebi; Hz. Peygamber’in karikatürüze edilmesiydi. Peki niye?...“Önceleri Batý’nýn düþmaný komünizmin yerine bugün Ýslâm’ýn seçilmiþ olmasý birçoðunun iþine geliyor.”20 Bu durumun geçmiþte nasýl olduðunu yine en etkili entellektüellerden olan Katolik Filozof Hans Küng’den dinleyelim: “.... Çarpýtýlmýþ, karikatürüze edilmiþ bu Ýslâm tablosu karþýsýna sevgi, barýþ ve itidal dini olarak ideal Hýristiyanlýk tablosunu koymak daha kolaydý. Kendi taraftarlarýný rakip inanç sistemlerine karþý güçlendirmek için rakipler aþaðýlanýrdý.”21 Prof. Küng’ün yukarýdaki tesbitleri bundan birkaç yüzyýl öncesi içindi fakat bugüne döndüðümüzde de, o zamandan bu zamana taktik ve metotta pek birþey deðiþmemiþ anlaþýlan... Biz kimseye kin gütmeyiz Gerek dünya, gerekse Avrupa çapýnda, müslümanlarýn Batýlýlarý sevmediði kanaati çok yaygýn olmasýna karþýlýk, iþte elle tutulur gözle görülür bir araþtýrmanýn sonucu: “Gallup’un 25 müslüman ülkede 6 yýl boyunca, 50 bin kiþiyle yaptýðý doðrudan görüþmelerde ortaya çýkan sonuç: Müslümanlarýn çoðunluðu Batýlý deðerlere hayranlýk duyuyor.”22 Müslümanlar bizden nefret ediyor diyerek bangýr bangýr baðýranlar, aslýnda müslümanlarýn kendilerini sevmelerini hiç ama hiç istemeyenlerdir. Almanya Türkleri üzerinden Batý Avrupa’daki müslüman azýnlýðýn tamamýný hedef alan karalamacýlarýn en büyük arzusu, tehdit edilmektir. Gündemde kalmak, kendini haklý çýkarmak ve yazdýklarýný satabilmek için tehdit edilmeye þiddetle ihtiyaçlarý var. Þayet burada müslümanlarýn Batý’ya karþý nefreti sözkonusu olacaksa, bu; Batýlý, yani hýristiyan olmalarýndan dolayý deðil, müslümanlara karþý yaptýklarýndan hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 dolayýdýr. Hiçbir Batýlý, ABD vatandaþlarý dahil, müslüman ülkelere tatil veya baþka sebeplerle gittiklerinde, hatta oralarda yerleþik olarak yaþadýklarýnda onlara düþman gözüyle bakýlmýyor. Tam tersine, yerli vatandaþtan daha üstün bir muamele görürler. Bir de Batý’nýn yerli-çoðulcu toplumlarý içinde yaþayan Türk’ü veya baþka milletlerden müslümaný düþünün... Halep ordaysa, arþýn burda; fazla uzaða gitmeðe ne hacet: Ýþte Almanya ve iþte Almanyalý Türklerin hâli... Hezeyan mý, taktik mi? Ýnsanlar birbirlerini sevmek mecburiyetinde deðil, fakat farklýlýklara karþýlýklý tahammül þart... Bir halkýn baþka bir halka düþmanlýk beslemesi ve onu her an kendi varlýðýna göz dikmiþ, potensiyel düþman olarak görmesi için ortada müþahhas, ciddiye alýnýr sebepler olmasý gerekir. Aksi hâlde bu durum bir içtimaî hezeyan yani “paranoya”dýr veya sosyal, kültürel ve hatta siyasî bir stratejinin gereði, kitlelere empoze edilen oyundur. Batý Avrupa Türklerinin mukadderatýný Almanya’dakilerden ayrý düþünmek veya bunun tersi gerçekçi olamaz. Sayýlarý dört milyon civarýnda tahmin edilen bu azýnlýðýn, yerli halk tarafýndan sevilmek gibi lüks bir beklentisi yoktur. Bulunduklarý ülkelerin yeniden inþasýna emek, alýnteri ve ödedikleri vergileriyle katkýda bulunmuþ, kendilerinden sonra gelen nesillerini de, birlikte yaþadýklarý yerli topluma vatandaþ olarak kazandýrmýþ bu insanlarýn tek beklentisi; farklýlýklarýyla birlikte vatandaþ olarak kabul görmektir. Göçmen Türkün, Alman’ý kendine düþman görmekten dolayý bir çýkarý olamaz; tam tersine, çok þey kaybeder. Bu ülkede yabancý düþmanlýðý maalesef bir vakýadýr ve bu kavram Almanya Türkleri ile özdeþleþtirilmiþtir. Bunun bir hezeyan (paranoya) olmadýðýný, deðiþik kuruluþlarýn yaptýðý kamuoyu araþtýrmalarý ortaya koymaktadýr. Saha çalýþmasý yapan ilim adamlarýnýn, “Anti Ýslâm Irkçýlýðý” gibi bir kavrama vurgu yapmalarý, sinsice yaygýnlaþan husûmetin ulaþtýðý boyutu ele vermektedir. “Ýster Berlin, Dortmund, Dresden veya Þlesvigholstayn’ýn küçük bir kasabasý olsun; bilim adamlarý mikrofonlarýný açar açmaz, iyi bir eðitim ve geçim düzeyine sahip, ýlýmlý siyasetin temsilcisi denilebilecek, baþka bir ifadeyle; toplumun orta kesiminden olanlarýn aðýzlarýndan, az veya çok kalýplaþmýþ ifadelerle yabancý düþmanlýðý dökülüyor. Araþtýmayý yapan Decker’e göre; yabancý düþmanlýðý, tahminlerin de ötesinde, toplumun orta kesimlerinin içlerine kadar yayýlmýþ durumdadýr. Bielefeld Üniversitesi’nin araþtýrmalarýna göre; ‘Yabancýlar asimile olmalýdýr” gibi radikal bir beklentiye, 2006 yýlýnda Alman vatandaþlarýnýn takriben yarýsý destek verirken, bu oran 2003 yýlýnda sadece %26 idi.”23 Son yýllarda Almanya’da cami inþasý etrafýnda koparýlan fýrtýna, Türk düþmanlýðýný körükleyen ýrkçý ve köktendincilerin iþini kolaylaþtýrmýþ, onlara lojistik destek saðlamýþtýr. “Alman vatandaþlarýnýn %11’i cami yapýmýna destek verirken, her dört kiþiden üçü, yani %74’ü yeni camilerin inþasýna karþýdýr.”24 Sayfalar dolusu, istatistik rakamlarý, oranlar, araþtýrma neticeleri sýralamak mümkün. Üstelik bu araþtýrmalarýn hepsi de, sahasýnda belli konumu olan Alman enstitüleri ve bilim adamlarý tarafýndan yürütülmektedir. Özellikle Türklerin þahsýnda müslüman göçmen azýnlýðýn tamamýný hedef alan karalamalarýn birisi; müslümanlar çoðalarak Hýristiyan-Avrupa’yý Ýslâmlaþtýracaklar, diðeri ise; müslümanlar biz hýristiyanlarý kendilerine düþman görüyorlar. Þimdi bu iki noktada yoðunlaþan sis perdesine ýþýk tutarak aydýnlatalým: “Bir ülke nüfusunun stabil (istikrarlý) kalabilmesi için kadýn baþýna doðum oraný 2,1 olmasý gerekir. Almanya’nýn doðurganlýk oraný 1,4 iken Ýtalya’nýn 1,3 civarýnda. Cezayir’in son 25 yýlda doðurganlýk oraný 6,7’den 1,86’ya, Tunus’un 4,8’den 1,73’e ve Türkiye’nin 2,7’den 1,89’a gerilemiþtir.”25 Yukarýdaki oranlardan da görüleceði gibi, sadece bazý Avrupa ülkelerinin nüfusu dosya gerilemiyor, Avrupa’ya komþu olan müslüman ülkelerin de nüfus artýþlarý hýzla geriliyor. Zihinlerin bulandýrýldýðý ikinci önemli nokta olan, müslüman göçmenler, özellikle dindar olanlarý, yerli hýristiyan halka kin ve nefret besliyor meselesine gelince: Buna da, kendi yorumumuzu katmadan, en son Bertelsmann Vakfý’nýn neticeleri ýþýðýnda verilen haber-yorumlardan sadece biriyle cevap verelim: Ursula Rüssmann, “Elinizi vicdanýnýza koyarak” diye baþladýðý yazýsýnda; - Almanya’daki her beþ müslümandan dördünün diðer dinlere karþý açýk olmayý gayet tabiî olarak gördüklerini, -Almanya’daki müslümanlarýn dörtte üçünün en fazla iki çocuk sahibi olduklarýný” ve müslümanlara ait birtakým “normallikler” ve “normalleþmeler”i sýraladýktan sonra; “müslümanlarýn bu derece normal olduklarýna siz de ihtimal vermediðinizi itiraf edin”26 demiþ. Müslüman azýnlýða ve Ýslâm’a bu derece peþinhükümlü yaklaþan yerli-hýristiyan ve de Alman’ýn kendi dinine bakýþýnda müsbet (pozitif) bir geliþme kaydedildiði ve Hýristiyanlýk denince; “Ötekine sevgi’yi çaðrýþtýrýyor diyenlerin oraný %80 ve insan haklarýna saygý demektir, diyenlerin oraný da %71”27 civarýnda. Hýristiyanlýk denince, ‘ötekine sevgi’ demektir diyen %80’lik kesimden, müslüman ‘öteki’lere peki bu ‘sevgi’den hiç mi pay düþmez?... Kaynaklar: 9: “Mekka Deutschland/Die Stille Islamisierung, Der Spiegel, Nr.13/26.3.07 10: Prof. Bassam Tibi, Die islamische Herausforderung 11: Muslime in Deutschland, s. 16 12: Muslime in Deutschland, s. 17 13: 500 Seiten politischer Sprengstoff, Spiegel Online, 20.12.2007 14: Islam Studie, Die Zeit, 20.12.2007 15: Der Intelligenzquotient der Türken, Die Welt, 23.7.2005 16: Exempel des Bösen, Der Spiegel, 2/2008 17: Kai Strittmatter, Von der Ferien- zur Staatsaffäre, Süddeutsche Zeitung, 27.6.2007 18: „Der Ýslam ist Vergleichbar mit dem Faschismus“, Die Welt, 9.8.2007 19: Welt Online, 26.7.2007 20: Hans Küng, Der Islam, s.30 21: Hans Küng, Der Islam, s.38 22: Dietrich Alexander, Die Welt, 10.3.08 23: Berit Uhlmann, Neue Studien, Süddeutsche Zeitung, 15.7.2008 24: Prof. Dr. Elisabeth Noelle ve Dr. Thomas Petersen, Allensbach Analyse, FAZ, 17.5.2006 25: Philip Jenkins, Wird Europa wirklich Ýslamisiert?, Die Welt, 28.01.08 26: Ursula Rüssmann, “Fromm, Feri, Muslim”, Frankfurter Rundschau, 27.9.08 27: Prof. Dr. Elisabeth Noelle ve Dr. Thomas Peters, FAZ, 17.5.2006 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr dosya Seite 9 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat E ine der interessantesten Verwünschungen von Chinesen lautet: „Mögest du in interessanten Zeiten leben.“ Zweifellos kann man im Angesicht der aktuellen Finanz- und Wirtschaftkrise von eben diesen interessanten Zeiten sprechen. War noch vor einem Jahr insbesondere für westliche Politiker der global vernetzte und vor allen Dingen tunlichst deregulierte Markt das Maß aller Dinge, plädiert die gleiche politische Kaste heute für Verstaatlichungen von Finanzinstituten und Wirtschaftbetrieben und verlangt darüber hinaus eine umfassende Neuregulierung der Finanzmärkte unter der Aufsicht staatlicher Behörden. Selbst im Heimatland des Kapitalismus schlägt USPräsident Obama inzwischen ungewöhnte Töne an und sagt Dinge wie: „Wir können die Märkte des 21. Jahrhunderts nicht mit den Bestimmungen aus dem 20. Jahrhundert aufrecht erhalten und brauchen deshalb Oðuz ÜÇÜNCÜ “ Çinlilerin ilginç beddualarýndan birisi þöyle: “Ýlginç zamanlarda yaþayasýn.” Þüphe yok ki, mevcut malî ve ekonomik kriz göz önüne alýndýðýnda, bu ilginç zamanlardan birinde yaþýyoruz. Daha bir yýl öncesine kadar, küresel bir aða dönüþtürülmüþ ve her þeyden önce mümkün olduðu kadar kuralsýz bir piyasa, özellikle batýlý politikacýlar için olmazsa olmaz iken, ayný siyasetçiler, þimdi çeþitli finans kurumlarýnýn ve iþletmelerin yeniden kamulaþtýrýlmasý çaðrýsýnda bulunuyorlar. Daha da ötesi, ayný politikacýlar, malî piyasalarýn, devlet denetiminde ve kontrolünde toptan yeniden düzenlenmesini istiyor. Öyle ki, bizzat kapitalizmin ana yurdunda ABD Baþkaný Obama bile, “21 yüzyýl piyasalarýný, 20. yüzyýl þartlarýna göre ayakta tutmamýz mümkün deðil. Bu yüzden, belirgin hareket kurallarýna ihtiyacýmýz var,” gibi alýþýla gelmemiþ þeyler söylüyor. Oysa, bankalarýn çalýþma þartlarýný sulandýran ve eski yatýrým bankacýsý ve Maliye Bakaný Paulson ile omuz omuza vererek kamu maliye [email protected] denetiminin sistematik bir þekilde içini oyan kiþinin de, Obama’nýn selefi George W. Bush olduðunu henüz unutmadýk. Bu siyasetin sonucu olarak, Bush döneminin denetimsiz satýlan deðersiz hisse ve tahvil senetleri, bankalarla sigorta þirketlerinin bilançolarýnda bir “zehir” haline dönüþerek, akýl almaz miktarlarda kayýp ve zararlara yol açýyor ve pek çok iþletme ve devlet için de hayatî tehlike oluþturuyor. Krizden etkilenen ekonomiler, arkasý arkasýna kurtarma þemsiyeleri arçarken, artýk, ne kadar uzun olduðunu kimsenin tahmin edemediði tünelin ucundaki ýþýðý bekliyorlar. Dolayýsýyla, kýsa bir süre Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Serbest piyasa ekonomisinin sonu mu geldi? önce Amerikan bankalarýnýn rezaletvarî kredi verme uygulamalarýyla sessiz sedasýz bir þekilde baþlayan ve adýna “Subprime Krizi” denilen tüketici kredileri krizi, artýk, bir sistem krizi halini aldý. Bu sistem krizi de batýlý medeniyetin temellerini sarsýyor. Ve artýk demir perdenin yýkýlýþýndan 20 yýl sonra, “her þeye çare kurtarýcý” Turbo-Katipalizm’in tüm dünyaya serpiþtirdiði bu harabe yýðýný alanýna gözlerimizin önüne serilmiþ durumda. Açgözlü þirket yöneticilerinin ve onlarýn iþbirlikçileri olan çapsýz siyasetçilerin açtýðý dipsiz zararlarý ödemek üzere, fatura maalesef yine, sýradan vergi mükelleflerine ke- sildi. Sayýsýz nesiller, bu sefaletin gerçek sorumlularýndan hesap sorulmadan, devasa bütçe açýklarýnýn acýsýyla kývranacak. Tam aksine, sýradan vatandaþlarý iþten çýkarma ve kýsa çalýþma tehlikesi beklerden bu takým elbiseli beceriksizler, hâlâ utanmadan teþvik primlerini ceplerine dolduruyor. Elbette ki, her kriz, yeni bir baþlangýç fýrsatýný da beraberinde getirebilir. Bundan hareketle umarýz ki, bu dünyanýn iktidar sahipleri, önümüzdeki kriz zirvelerinde, malî piyasalarýn iflasýnýn arkasýndaki sebebleri tümüyle ele alýp görüþür ve böylece, bu durumdan ders alýp gerekli düzenlemeleri de yaparlar. Marktwirtschaft am Ende!? eindeutige Verkehrsregeln.“ Nur zur Erinnerung, es war sein Vorgänger George W. Bush, der im Schulterschluss mit dem ehemaligen Investmentbanker und Finanzminister Paulson die Handlungskriterien für Banken verwässert und die staatliche Finanzaufsicht systematisch ausgehöhlt hat. Folgerichtig sind es die unreglementiert veräußerten Kredit-Wertpapiere der Ära Bush, die jetzt als „Gift“ in den Bilanzen von Banken bzw. Versicherungen für Verluste und Abschreibungen in aberwitzigen Höhen sorgen und viele Unternehmen bzw. Staaten in ihrer Existenz bedrohen. So spannen die betroffenen Volkswirtschaften einen Rettungsschirm nach dem anderen auf und warten endlich auf das Licht am Ende des Tunnels von dem keiner abzuschätzen vermag, wie lang er eigentlich ist. Was also eigentlich vor kurzer Zeit durch die skandalöse Kreditvergabepraxis US-amerikanischer Banken relativ unspektakulär als so genannte Subprime-Krise begann, ist inzwischen zu einer Systemkrise mutiert, die an den Grundfesten der westlichen Zivilisation rührt. So blicken wir 20 Jahre nach dem Fall des Eisernen Vorhangs auf das Trümmerfeld, welches der als „seligmachendes Allheilmittel“ daherkommende Turbo-Kapitalismus weltweit hinterlassen hat. Jetzt ist es wieder an dem gemeinen Steuerzahler, für die bodenlosen Schäden die gierige Manager und ihre unfähigen Handlanger in der Politik angerichtet haben, aufzukommen. Ganze Generationen werden unter den Folgen gigantischer Haushaltsdefizite zu leiden haben, ohne dass die Verantwortlichen der Misere zur Rechenschaft gezogen würden. Ganz im Gegenteil streichen die „Nieten in Nadelstreifen“ noch schamlos Bonuszahlungen ein, während dem Otto-Normalbürger Entlassungen und Kurzarbeit drohen. Natürlich birgt jede Krise in sich auch die Chance für einen Neuanfang und so wäre uns zu wünschen, dass sich die Mächtigen dieser Welt auf den bevorstehenden Krisengipfeln zunächst umfassend mit den Ursachen für das elende Scheitern der Finanzmärkte auseinander setzen, um daraus die notwendigen Lehren für die anstehende Neuregulierung der selbigen zu ziehen. Sollten die politisch Verantwortlichen nämlich nicht gewillt sein, den Staat selbst wieder zum Hüter der Spielregeln des „freien“ Marktes zu machen, wird es nicht lange dauern, bis die nächste Krise als Folge zügelloser Spekulationen ins Haus steht. Das alleine wird aber auch nicht reichen, um die Volk- 9 Herþeyden önce, siyasal sorumlular, devletin, yeniden, serbest “piyasa” kurallarýnýn yetkili bekçisi olmasýný istemezlerse, dipsiz spekülasyonlarýn sonucu olarak kapýmýzý yeni bir krizin çalmasý uzun sürmeyecektir. Ancak, bu da, ekonomileri yoluna koymak için tek baþýna yetmez. Faize dayalý ve tüketim endeksli, ayný zamanda da, reel ekonomiden neredeyse tamamen kopmuþ, insan ve tabiatýn kayýplarýný göz önünde bulundurmadan, ana gayesinde iþletmelerin ölçüsüz kâr elde etmesi bulunan kapitalist ekomonik sistemin temel koordinatlarýyla ilgili olarak tabusuz bir sistem tartýþmasý da kaçýnýlmazdýr. Bununla birlikte, ticarî ve siyasî davranýþlarýn, dinî ve ahlâkî temelleri ile ilgili bir tartýþma da kaçýnýlmaz gözüküyor. Çünkü, gelecekte olasý krizler, yalnýzca, ölçülü olmaya ve diðer insanlarla dayanýþma içinde yaþamaya inanan insanlarla birlikte engellenebilir. Ve iþte sadece o zaman, tanzim edilmeye çalýþýlan “yeni” sosyal piyasa ekonomisinin kurallarý, sadece kaðýt üstünde kalmayacaklardýr. swirtschaften wieder auf Kurs zu bringen. Unabdingbar ist auch ein tabuloser, kritischer Diskurs über die Grundkoordinaten eines zinsbasierten, bedarfsstimulierenden kapitalistischen Wirtschafts-Systems, dass sich von der Real-Wirtschaft quasi abgekoppelt hat und maßlose Gewinnmaximierung ohne Rücksicht auf Verluste für Mensch und Natur in den Mittelpunkt unternehmerischen Handelns stellt. Notwendig ist deshalb auch eine Debatte über religiöse bzw. ethische Grundlagen wirtschaftlichen und auch politischen Handelns. Denn nur mit Menschen, die aus welchen Gründen auch immer tatsächlich daran glauben, „Maß halten“ zu müssen und solidarisch mit ihren Mitmenschen zu handeln, können Krisen in der Zukunft verhindert werden. Und nur dann wird aus den zu entwickelnden Regeln einer „neuen sozialen Marktwirtschaft“ kein Papiertiger. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 10 Röportaj: Sefa Seren Nisan 2009 Cumartesi Günü Westfalenhallen Dortmund’da gerçekleþtirilmesi planlanan UNIDAY 2009 Organizasyonu’nun, bir önceki Üniversiteliler Günü’nün býraktýðý etkinin üzerine çýkacaðý tahmin ediliyor. Aðýrlýðý Avrupa’dan olmak üzere Dünya’nýn dörtbir yanýndan üniversitelilerin iþtirak etmesinin beklendiði UNIDAY 2009’a çok az bir süre kala Üniversiteliler Baþkaný Celal Tüter ile organizasyonun içeriði hakkýnda kýsa bir söyleþi gerçekleþtirdik. - Sayýn Tüter, yine bir Üniversiteliler Günü düzenleyeceksiniz. Öncelikle, bu organizasyonu gerçekleþtirmekteki amacýnýz nedir? Hatýrlayacaðýnýz üzere, bizler, Üniversiteli gençler olarak kendimizi, Gelenek Neslinin Takipçileri olarak görmekteyiz demiþtik. Bir önceki programda ön plana çýkarttýðýmýz “Gelenek’teki Gelecek” sloganýyla da bu olgunun altýný doldurmaya çalýþmýþtýk. Yine demiþtik ki; slogan atan deðil, slogan üreten bir nesil olmalýyýz. Dünyaya kendini ispat etmiþ bir medeniyetin mensuplarý olarak bizler, tarihte bir defa olmuþ birþeyin tekrar olabileceðine inanmaktayýz. Bu noktadan hareketle; yeniden ilmimizle, irfanýmzla Cihan’a misal teþkil edecek bir nesil olmak için yola çýkmýþ bulunmaktayýz. Üniversiteliler günleri düzenlemekteki amacýmýzýn fikri alt yapýsý, tam olarak iþte bu felsefenin ürünüdür. Yani sözün özü; “Yineleyemeyen Yenileyemez” diyoruz. - Sayýn Tüter, programýn içeriðinden bahseder 4 17:21 Uhr Seite 10 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 YÝNELEMEYEN YENÝLEYEMEZ UNIDAY 2009 IGMG Gençlik Teþkilatý Üniversiteliler Baþkanlýðý iki yýl aradan sonra hafýzalardan silinmeyecek bir organizasyona daha imza atmaya hazýrlanýyor. misiniz. Öncelikle söylemek isterim ki, 2007’de gerçekleþtirdiðimiz organizasyonu aratmayacak hatta üzerine çýkacak bir Üniversiteliler Günü hazýrlýyoruz. Ýçeriðe gelince, misafir konuþmacý olarak, Avrupa’daki ikinci nesil müslüman göçmenlerin çýkardýðý en önemli düþünürlerden biri olan Prof. Dr. Tarýk Rama- zan programdaki yerini alacak. Diðer misafir konuþmacýmýz ise “Divan Þiirini insanlara sevdiren adam” olarak anýlan edebiyatçý ve edebiyat araþtýrmacýsý Prof. Dr. Ýskender Pala olacak. - Sanatsal etkinlik bölümünde neler var? Bu bölümdeki seçiciliðimiz, evvelki programlarýn referans olacaðý üzere herkesin malumu. Adýnýn afiþlerimizde geçmesinin bile kitleleri heyecanlandýrdýðý, ülkemizin önde gelen müzik gruplarýndan “incesaz” Westfalenhallen Dortmund’da unutulmayacak bir konserle bizlerle beraber olacak. Ayrýca programa güne þiirleriyle renk katacak olan, ekranlardan tanýdýðýmýz Serdar Tuncer’de katýlacak. - UNIDAY 2007 prog- röportaj ramýnda harikulade bir sergi sunmuþtunuz. Yine bu tür kültürel etkinlikleriniz olacak mý? Sizin de söylediðiniz gibi sergi, görenler üzerinde unutulmayacak etkiler býrakmýþtý. Bu baðlamda, çýtayý her zaman daha yukarý yükseltmeyi hedef edinmiþ biz üniversiteliler, bu organizasyonda da görmeye doyulamacak ölçütte iki ayrý sergiyi katýlýmcýlarýn huzuruna sunacaðýz. Ýlk sergimiz; misafir konuþmacýlarýmýzdan Prof. Dr. Ýskender Pala’nýn hazýrladýðý, geçtiðimiz ay Çýraðan Sarayý’nda sergilenen “Þiirin Sultanlarý” Sergisi olacak. Cihan’a hüküm sürmüþ Osmanlý Padiþahlarýnýn, konumlarý gereði ön plana çýkmamýþ olan þair yönleri bu sergiyle beraber gün yüzüne çýkýyor diyebiliriz. Ýkinci olarak ise, aðzýmýzdan hiç düþürmediðimiz “medeniyetimiz” olgusunun en önemli unsurlarýndan biri olan Þehr-i Ýstanbul’un en güzel fotoðraflarýndan oluþan “Ýstanbul Panoramalarý Sergisi” UNIDAY 2009 boyunca üniversitelilerimiz tarafýndan gezilebilecek. - Son olarak okuyucularýmýza neler söylemek istersiniz? Sözlerimizin devamýný 4 Nisan Cumartesi Günü daha birçok sürpriz etkinlikleri üniverselilerimize sunacaðýmýz Westfalenhallen Dortmund’da söyleyelim. Ayrýca organizasyonumuz web sayfasýnýn tamamlanmýþ olduðunu hatýrlatmak isterim. Ýnternet kullanýcýlarý www.uniday2009.org adresinden sayfamýzý gezip, programýn ayrýntýlarý hakkýnda bilgi sahibi olabilir. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr dosya Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Ekrem ÞENOL Y arýþma tertip eden bir öðretmen düþünelim. Bunun için beþten onuncu sýnýfa kadar sýnýflardan birer erkek ve birer kýz öðrenci seçsin. Öðretmenin bu yarýþmayla, öðrencileri, disiplin, 100 metre koþusu ve Ýngilizce kelime bilgisi konularýnda yarýþtýrmak ve sonunda da not vermek istediðini farzedelim. Öðretmenin, yarýþma baþlamadan önce, erkeklerin kýz öðrencilere oranla, farklý beden yapýsýna sahip olmalarý nedeniyle sporda niçin daha baþarýlý olacaklarýný veya üstsýnýflardan öðrencilerin daha küçük olanlara oranla matematik ve ingilizcede niçin daha iyi olacaklarýný detaylý bir þekilde açýkladýðýný düþünelim. Sonunda yarýþma baþlýyor. Matematik ve ingilizcede onuncu sýnýf öðrencilerinin 100 puan, dokuzuncu sýnýf öðrencilerinin 90 puan aldýðýný düþünelim. Sporda ise, kýsmen kesiþmeler olsa da erkekler, kýzlardan daha iyi sonuç alýyorlar. Sýra not verme iþlemine geliyor. Sözde adaletli bir sistem geliþtirmek adýna öðretmen, 1’den altýya kadar yani, “pekiyi”den, “baþarýsýz”a kadar bir not sistemi belirliyor. Spor, matematik ve ingilizcedeki baþarýlarýna göre üst sýnýflardaki öðrenciler, küçük sýnýflardaki öðrencilerden daha iyi notlar alýyorlar. Öðrencilerin notlarýný toplayan öðretmen sonra onlarý üçe bölüyor. Onuncu sýnýftan Marco, matematik ve ingilizcede zayýf olmasýna raðmen sporda elde ettiði baþarýdan dolayý yarýþmanýn en iyisi oluyor. Beþinci sýnýftan yarýþmaya katýlan küçük Anja ise yarýþmanýn en kötüsü oluyor. Anja, özellikle 100 metre koþuda en kötü notu almýþ oluyor. Yarýþma bittikten sonra öðretmen yarýþmanýn sonuçlarýný Öðrenci Gazetesi’nin redaksiyonuna veri- Seite 11 [email protected] yor. Haber, Öðrenci Gazetesi’nin yeni sayýsýnda “5 B sýnýfýndan Anja okulun en kötüsü” baþlýðý ile yayýnlanýyor. Gazetedeki haberden dolayý okul hevesi kýrýlan Anja’yý diðer öðrenciler alaya almaya baþlýyorlar. Okulda her bulduklarý yere “Anja okulun en kötüsü” yazýlarýný yazýyorlar ki duymayan kalmasýn. Çoðu öðretmen de yarýþmanýn sonuçlarýný çok ilginç bulurken, sonuçlarýn ne yapýlmasý gerektiði ve hangi öðrencilerin daha fazla desteklenmesi konusunda yol gösterici olduðunu düþünüyorlar. Anja’nýn ailesi, okulda kýzlarýna yönelik oluþan bu havadan haberdar olduktan sonra öðretmenine þikâyette bulunuyorlar. Öðretmen ise, öðrencilerin farklý þartlar altýnda yarýþmaya katýldýklarý konusunda açýklamalarda bulunduðunu, ayrýca temel nedenlerin yarýþmanýn sonuçlarýna yansýmadýðýný belirterek, son tahlilde bunun, belli bir aný gösteren istatistik bir deðerlendirme olduðunu söyleyerek kendisini savunuyor. Saçma ve imkânsýz olduðunu düþünüyorsanýz yanýlýyorsunuz! Bundan birkaç hafta önce Almanya’da yaþananýn bundan farklý olmadýðýný rahatlýkla söyleyebiliriz. Berlin Toplum ve Geliþim Enstitüsü’nün yirmi gösterge ile hangi göçmen grubunun en iyi entegre ol- hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Berlin entegrasyon araþtýrmasýnýn kamuoyu etkileri duðunu tespit etmeye çalýþtýðý araþtýrmadan bahsediyoruz. Entegre derecesini ölçmek için, örneðin, kanun yolu ile Alman vatandaþlýðýný alan muhacirler ile Türkler ve diðer göçmen gruplar karþýlaþtýrýlýrken, muhacirler en iyi notu, Türkler daha kötü not aldýlar. Farklý þartlar altýnda bulunmalarý nedeniyle doðrudan karþýlaþtýrmaya uygun olmayan daha birçok gösterge deðerlendirildi, toplandý ve diðer göstergeler ile sayýsal olarak bölündü. Araþtýrmanýn sonuçlarý ise Spiegel dergisinin 5/2009 baskýsýnýn 32. sayfasýnda “Her zaman yabancý” baþlýðý ile verilirken, “öncelikle Türklerin” kaybedenler arasýnda yer aldýðý biçiminde yansýtýldý. Ondan birkaç gün önce (24.01.2009) Spiegel Online’da “Türkler açýk ara farkla en kötü entegre olanlar arasýnda” baþlýðýyla yayýnlanmýþtý. Sonrasýnda ise tüm basýnýn benzer söylemleri devam ettirdiðini biliyoruz. Örneðin Die Welt gaze- tesi (26.01.2009) “Türkler niçin entegrasyona yanaþmýyor” baþlýðý ile çýkarken, FAZ`da araþtýrma sonuçlarýný “En büyük açýk Türklerde” baþlýðýyla verdi. Devam eden günlerde Ýslam bilimciler ve göçmen organizasyonlarý, araþtýrmanýn noksanlarýný dile getiren açýklamalarda bulundular. Alman basýnýnda ise, gelen “tepkilere” (Süddeutsche Zeitung27.01.2009) þaþýrýldýðýný belirten yazýlar yayýnlandý. Frankfurter Rundschau gazetesi “Türkler kendilerini savuyor” baþlýðýný atarken, Berlin Enstitüsü de araþtýrmasýný savundu ve araþtýrmanýn sonuçlarýnýn sadece küçük bir deðerlendirme olduðunu, deðerlendirme sonuçlarýnda, muhtemel sebeplerin yer almadýðýný açýkladý. Tüm bunlar bir yana, araþtýrma sonuçlarý Alman kamuoyunu Türkler aleyhine olacak þekilde günlerce meþgul etti. Her seviyeden politikacý bir þeyler söyledi: Angela Merkel’den tutun da, partilerin ilçe baþkan yardýmcýlarýna kadar hepsi, araþtýrmanýn sonuçlarýný ilginç ve bilgilendirici bulduklarýný açýkladýlar. Bu hikayenin anlamý kendisini en açýk þekilde, beþinci sýnýf öðrencisi küçük Anja örneðinde ele veriyor. Eþit olmayan þartlarýn, eþit olmayan sonuçlara neden olacaðý baþtan bilinmesine raðmen, küçük An- 11 ja haksýz yere kaybeden olarak kamuoyuna ilan ediliyor. Örneðimiz entegrasyon ülkesi olan Almanya’nýn, ne durumda olduðunu gösteriyor. Göçmenler, her fýrsatta kaybeden, entegrasyona isteksiz veya kötü entegre oluyorlar þeklinde lanse ediliyor. Bu tür yargýlar, sözde araþtýrmalara veya hatta þahsî fikirlere bile dayandýrýlabiliyor. Sonra önemli konularda susulmamasý gerekir denerek, kendilerini haklý çýkarmaya çalýþýyorlar. Ancak, buna benzer açýk seçik karalamalarýn, göçmenler üzerinde ne tür etkilerinin olduðu hiçbir zaman dikkate alýnmýyor. Küçük Anja’nýn durumunun entegrasyon araþtýrmasýnýn sözüm ona “kaybedenlerine – Türklere – uyarlanmasý bu noktada hiç de gerekli deðil. Açýkça yapýlan karalamalarýn, Türkler üzerindeki etkileri düþünmek gerekiyor: Türkler, motivasyonlarýný kaybediyorlar. Almanya’nýn ise, bunu kaldýrýp kaldýramayacaðý iyi düþünülmeli. Önemli toplumsal konularýn konuþulma ve gündeme getirilme gerekliliði tabiî ki tartýþýlmaz. Özellikle de sorunlar, nereden kaynaklanýyorsa, bunun sebebleri tartýþýlmalýdýr. Ancak, bu tartýþma yapýlýrken, objektiflik, doðruluk ve samimiyet gibi özellikler olmazsa olmazlar arasýnda yer alýyor. Berlin Enstitüsü’nün yaptýðý “Araþtýrma”dan genel sonuçlar çýkarmanýn uygun olmadýðý gün gibi açýk. Zira tek tek göstergeler, sadece bir an ile ilgili bilgi verebiliyor. Bu anlamda – medya bunu yapamasa da– sorumlu politikacýlar, böylesine hassas bir konuda en azýndan kendilerini geri çekebilmeyi bilmeliydi. Ama ne yazýk ki, politikacýlar da, küçük Anja’nýn okul arkadaþlarý gibi duvarlara bir þeyler yazmayý tercih ettiler. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 12 17:21 Uhr Seite 12 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 IGMG, AVRUPA 21. KUR’AN-I KERÝM’Ý GÜZEL OKUMA YARIÞMASI YAPILDI 10-13 yaþ grubunda Ruhr A Bölgesi’nden M. Bilal Demirel, 14-18 yaþ grubunda ise Avusturya Viyana Bölgesi’nden Mustafa Papak birinci oldular. Ý slam Toplumu Milli Görüþ Ýrþad Baþkanlýðý tarafýndan organize edilen Avrupa 21. Kur’an-ý Kerim’i Güzel Okuma Yarýþmasý’nýn finali gerçekleþtirildi. Baþkanlýðýný Doç. Mustafa Öztürk’ün yaptýðý jüri hey’eti, Doç. Dr. Yaþar Kurt, ünlü hafýz Ýlhan Tok, eðitimci Mustafa Kütahyalýoðlu ve IGMG Ýrþad Baþkan Yardýmcýsý Hulusi Ünye’den oluþtu. Maneviyatý yüksek bir atmosferde gerçekleþtirilen yarýþmada, 10-13 yaþ grubu birincisi Ruhr A Bölgesi’nden M. Bilal Demirel olurken, Avusturya Viyana Bölgesi’nden Mehmed Papak ikinci, Württenberg Bölgesi’nden Abdulbaki Avcý üçüncü ve K. Ruhr Bölgesi’nden Yunus Emre Çiftçi dördüncü oldular. 1418 yaþ grubunda ise, birinciliði Avusturya Viyana Bölgesi’nden Mustafa Papak alýrken, Hamburg Bölgesi’nden Muhammed Haydar ikinciliði, Württenberg Bölgesi’nden Abdurrahman Atasoy üçüncülüðü, Köln Bölgesi’nden Ahmed Dönmez de dördüncülüðü hak ettiler. Programa, IGMG Genel Baþkaný Yavuz Çelik Karahan, T.C. Stuttgart Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri Ateþesi Cevdet Çelen, IGMG MYK üyeleri, Bölge Baþkanlarý ve Bölge Yürütme Kurulu Üyeleri’nin yanýsýra, yüzlerce Kur’an aþýðý iþtirak etti. Programda, IGMG Genel Baþkaný Yavuz Çelik Karahan, IGMG Ýrþad Baþkaný Ahmed Özden, T.C. Stuttgart Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri Ateþesi Cevdet Çelen ve Hitit Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Ögretim Üyesi Doç.Dr. Yaþar Yakut günün mana ve önemine dair birer konuþma yaptýlar. Türkiye’den gelen ünlü Hafýz Ýlhan Tok’un okuduðu Sala’dan sonra, 2006 yýlýnýn birincisi Sezai Çakan’ýn okuduðu Kur’an-ý Kerim’in akabinde evsahibi Bölge Baþkaný Adem Kaya’nýn yaptýðý selamlama konuþmasý ile program baþladý. Daha sonra IGMG Genel Baþkaný Yavuz Çelik Karahan kürsüye geldi ve baþta yarýþmacýlarý, anne ve babalarýný, Kur’an dersi veren hocalarý, programa emeði geçen Stuttgart Bölge mensuplarýný, GOB görevlilerini ve tüm iþtirak edenleri selamladý ve tebrik etti. Ýslam Toplumu Milli Görüþ’ün hedeflerini anlatan Genel Baþkan Yavuz Çelik Karahan þöyle dedi: “Biz, Allah’ýn kullarýna lutfettiði hidayet kaynaðý Kur’an-ý Kerim’in hizmet- çileriyiz. Kur’an ise, en güzel ahlakýn tarif edildiði ilahi bir kitabtýr. Biz teþkilat olarak, Kur’an öðrenimine ve eðitimine iþte bundan dolayý büyük önem vermekteyiz. Ne mutlu bu büyük yarýþmaya katýlan evlatlarýmýza, evlatlarýmýzýn anne-babalarýna.. Kur’an’ý yüzüne veya ezberden okumak sevap ve bir ibadet olduðu gibi, O’nu yaþamak ve yaþamasý için gayret etmek daha büyük bir ibadettir. Çünkü Kur’an sadece okunmak için deðil, içindeki hakikatleri doðrultusunda yaþanmak için gönderilmiþtir. Biz, Kur’an doðrultusunda yol alan ve O’nu yaþayan bir neslin devamý için bütün bu çalýþmalarý yapýyoruz ve yapmaya da devam edeceðiz.” Yavuz Çelik Karahan, konuþmasýnýn sonunda ise, ileriki yýllarda daha da güzel hizmetler vermek için herkesin fedakarane çalýþarak, hizmet etmesi gerektiðini hatýrlattý ve yarýþmacýlara baþarýlar diliyerek sözlerini tamamladý. Kur’an-ý Kerim Yarýþmalarýný organize eden birimin sorumlusu Ýrþad Baþkaný Ahmed Özden de yarýþma hakkýnda bilgi verdi ve özetle þunlarý söyledi: “Avrupada bir çok ilklerde olduðu gibi Kur’an konusunda, Bir Milli Görüþ Klasiði olan Kur’an-ý Güzel Okuma yarýþmasýnýn 21.sinde birlikte olmaktan mutluluk duyar Allah`a hamdederiz. Rabbimizden en büyük dua ve temennimiz okunan bu Kur’anýn satýrlardan, sadýrlara/gönüllere aksettir- mesidir. Milli Görüþ olarak hedefimiz de budur. Kur’an Ahlaký ile ahlaklanmak, Kur’an ölçülerine göre Müslüman olmak. Aliya Ýzzet Begovic; ‘Kur’an, edebiyat deðil, hayattýr. (hayat kitabýdýr.) Kur’anla insan olduðunun farkýna varan ilk Kur’an nesli Ashabý Kiramdan Abdullah ibni Mesud (ra) “Onlar (ashab) on ayetle yetiniyor ve hemen ezberliyor ve amel etmeye baþlýyorlardý.” Hz. Ömer (ra); “Biz Kur’aný zor ezberler kolay yaþardýk. Öyle bir zaman gelecek kolay ezberleyip, zor yaþayacaklar” Tarih boyunca Vahye teslim olanlar hep kurtuluþa ermiþtir. Vahiyle yürüyen Ýbrahime, ateþ selama durdu. Vahye dayanan Musa`ya derya (deniz), yola devam dedi. Vahiyden kopmayan Ýsa`ya gökler kapýlarýný araladý. Vahye güvenen Ýsmail`e öteler ötesinden ödül (koç) indi. Vahiyle yogrulan Hz. Muhammed (sav) saadet asrýný kurdu. Vahye sýrtýný dönenlerse, denizde boðuldu. Tih çölünde periþan oldu ve sogan-sarýmsak kavgasýnda rezil ve zelil oldular. Vahiy dýþý, Kitap/Kur’an dýþý çözüm arayanlarýn dünki halleri bu. Bugün de farklý olmayacaktýr.” dedi. Ahmed Özden, konuþmasýnýn sonunda, yarýþmacýlara, anne-babalara ve hocalarýna haber tebriklerini sunduktan sonra salonu dolduran topluluða teþekkür ederek, yarýþmacýlara baþarýlar diledi. Programa davetli olarak katýlan T.C. Stuttgart Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri Ateþesi Cevdet Çelen de bir selamlama konuþmasý yaptý ve özetle þunlarý söyledi: “böyle anlamlý bir yarýþmaya yapýlan davetten dolayý teþekkür ediyor, emeði geçen herkesi tebrik ediyorum” Kur’an’a hizmetin büyük bir bahtiyarlýk olduðunu ifade eden Çelen, bu hayýrlý hizmetlerin devamýný diledi ve tüm katýlýmcýlara selam ve muhabbetlerini sunarak konuþmasýný tamamladý. Yarýþma için özel olarak Türkiye’den davet edilen Hitit Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Ögretim Üyesi Doç. Dr. Yaþar Yakut ise “Kur’an ve Hikmeti” konulu veciz bir konuþma yaptý. Doç. Dr. Yaþar Kurt, Kur’an’ýn sadece indiði zamana hitab eden bir kitab olmadýðýný, çaðlarý aþan ilahi bir mesaj olduðunu belirtti. Doç. Dr. Yaþar Yakut, konuþmasýnýn sonunda, Peygamberimizin ahlakýnýn bizatihi Kur’an olduðuna dikkat çekti ve Mehmet Akif merhumun þiirine atýf yaparak “Dünya neye sahipse onun vergisidir hep. Medyun O’na cemiyeti medyun O’na ferdi. Medyundur o masuma bütün bir beþeriyyet. Ya Rab! Bizi mahþerde bu ikrar ile haþret“ dizelerini okudu ve böylece herkesin Mevlid Kadili’ni tebrik ederek konuþmasýný tamamladý. Programýn sonunda Ünlü Hafýz Ýlhan Tok, Doç. Yaþar Kurt hocalar Kur’an Tilavet ettiler ve günün Mevlid Kandiline denk gelmesi münasebetiyle, Wangen Ýmam – Hatib’i Necati Sezgin Süleyman Çelebi’nin Peygamberimizin doðumunu anlatan Viladet Bahri’ni okudu. Program yapýlan duadan sonra son buldu. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr özel köþe A lmanya Ýçiþleri Bakanlýðý, Avrupa Adalet Divaný’nýn “Türklerin hizmet sektöründe Avrupa Birliði ülkelerine vizesiz giriþ” kararýna geniþ yer veren, polislerin kaynak olarak baþvurduklarý siteyi hizmet içi iletiþim aðý olan intranetten çýkardý. Almanya’da Yabancýlar Yasasý uzmaný ünlü hukukçular Volker Westphal ve Edgar Stoppa tarafýndan hazýrlanan ve baþta sýnýr polisleri olmak üzere yabancýlar yasasýyla ilgili devlet görevlileri, yargýç, savcý ve avukatlarýn kaynak olarak yararlandýklarý internet sitesi Avrupa Adalet Divaný’nýn, “Türkler’in vize muafiyeti” kararýný duyurunca sansürlendi. www.westphal-stoppa.de adlý site Avrupa Adalet Diva- Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Avukat Selda BABAYÝÐÝT S evgili Hayat Gazetesi Okuyucularý; Bu yazýmýzda genel hukuk anlayýþýmýz üzerine önemli bazý noktalara deðinmek istiyorum. Günlük konuþma dilinde hukuk sözcüðünü kullanýrken hep önüne hak sözcüðünü ekleriz. Kendi baþýna hukuk sözcüðünün bir anlam ifade etmeyeceði düþüncesi belleklerimize kazýnmýþtýr. Günlük konuþmalarýmýzda da dile getirdiðimiz gibi, hakkýmý hukuki yollardan arayacaðým sözü! haklý olunduðu veya haksýzlýða uðratýldýðý düþünülen bir davada çaba gösterileceðini iþaret etmektedir. Oysa haklý olmak baþka bir þey hukuken bunun tescillenmesi baþka bir olaydýr. Bu nedenle Türk müvekkilerimizle yaptýðýmýz bazý görüþmelerde anlamdan kaynaklanan zorluklar yaþanmaktadýr. Bu sadece Almanya’da yaþayan insanlarýmýz için geçerli deðil. Ayný sorun Türkiye’de yaþanmaktadýr.(Türkiye’de hukuk dilinin arapça ve farsça sözcüklerle dolu olmasý konunun bir baþka boyutu). Sorunun önemli kaynaðý hukuk’tan ne anladýðýmýz ile yakýnda ilgilidir. Bu konuda baþ vurabileceðimiz bir kaynak olmasý vesilesi ile bakacaðýmýz Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüðü hukuku beþ ayrý tarifle açýklamaktadýr: 1. Toplumu düzenleyen Seite 13 ve devletin yaptýrým gücünü belirleyen yasalarýn tümü; 2. Bu yasalarý konu alan bilim; 3. Yasalarýn ceza ile ilgili olmayýp alacak verecek gibi davalarý ilgilendiren bölümü; 4. Haklar; 5) Ahbaplýk, dostluk – mecazi anlamda kullanýlmaktadýr falanca ile hukukun nasýl vs. anlamýnda. (Bkz. Türk Dil Kurumu: Türkçe Sözlük, Geniþletilmiþ 7.baský, Ankara 1983) Arapça kökenli bu sözcüðün Türkçede bu kadar deðiþik anlam içermesi hukuki alanlarda sorunu gözler önüne sermekte ve bu alanda daha dikkat edilmesini zorunlu kýlmaktadýr. Çünkü, konuþtuðumuz gibi düþünüyor, düþündüðümüz gibi konuþuyoruz. Hukuk kavramýnýn türkçede karmaþaklýðý bazan buradaki hal-hareketlerimize de yansýmaktadýr. Oysa buna karþýlýk almancada hu- hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 HakHukuk Üzerine kuk sözcüðünün tek anlamý bulunmaktadýr. Ve bu da hak sözcüðü ile karýþtýrýlmaktadýr. Ýnsanýn vicdanen ve mantýken haklý olduðu hallerde bile mahkemede haksýz konuma gelebilir. Yargýçlarýn hareket noktasý yasalardýr. Yoruma açýk ve/veya yargýcýn þahsi kanaat kullandýðý davalarda, davacý veya davalý için anlam ve anlatým çok daha fazla önem kazanmaktadýr. Almanya’da Türk kökenli avukat sayýsýnda önemli artýþlar da aslýnda bu konudaki ihtiyaçtan kaynaklanmýþtýr. Çünkü, çift dilin yaþandýðý bir ortamda hukukçunun sözkonusu her iki dili de iyi bilmesi halinde müvekkillerine daha fazla yardýmcý olabilecektir. Almanya’da tam anlamý ile nüfus olmaya baþladýðýmýz son 10 yýlda (kastedilen 0 yaþ grubu ile emeklileri belirten ileri yaþ grubunu barýndýrýyor olmamýz) deðiþik meslek gruplarýnda faali- yet gösteren bir topluluk olarak –doðal olarak- hukuki alandaki iþlerimizde artýþlar görülmektedir. Bu artýþla birlikte aile sohbetlerinde hukuk alanlarý ile ilgili bölümde artmýþtýr. Benzer ve/veya deðiþik davalarda kazanýlmýþ haklar (bir mahkeme kararý ile tescil edilmiþ hak) birbirlerine tavsiye edilirken bazý yanlýþ anlaþmalara neden olmaktadýr. Benzer bir davada bir insan mahkeme tarafýndan haklý bulunmuþ iken bir baþka mahkeme tarafýndan ayný içerikte bir davada haksýz bulunabilmektedir. Bir hukukçunun uzmanlýk alanýna giren bu tür konular müvekkillerimiz tarafýndan bazý yanlýþ anlaþýlmalara neden olmaktadýr. Týpký belli bir hastalýktan müzdarip bir insana ‘bak ben þu ilacý kullandým çok iyi geldi, sen de bunu kullan hemen geçer’ türünden nasihatlar gibi, hukuk mevzularýnda da Türklerin vize muafiyeti site sansürletti ný’nýn 19 Þubat 2009’da verdiði karara aynen yer verdi. Kararda Türklerin hizmet amacýyla veya turist olarak Avrupa’ya giriþlerinde vizeden muaf olduklarý belirtiliyor. “Polisler yanýlýyor” Ýçiþleri Bakanlýðý, sýnýr noktalarýnda görev yapan 40 bin polisin yanýldýklarý gerekçesi ile sistem içi yabancýlar hukukunu tanýtan ve Türklerin Almanya’ya vizesiz girebileceklerini belirten bilgilere eriþimin engellendiðini belirtti. Almanya’nýn gümrük noktalarýnda görev yapan po- lislerin yabancýlar hukuku konusunda en güvenilir kaynak olarak baþvurduklarý Volker Westphal ve Edgar Stoppa’nýn sitesindeki, site linklerinin de kullanýlmasýnýn durdurulduðu açýklandý. Sitede verilen bir linkte sözkonusu kararýn yorumu yapýlýyor. Dr. Dienelt’in yorumda Türklere vize uygulanamayacaðý açýkça belirtiliyor. Yorumda, Türklerin aile birleþimi ya da çalýþma amacý dýþýnda Avrupa Birliði üyesi ülkelere vizesiz girebilecekleri ve üç ay kalabilecekleri vurgulanýyor. Federal Polisin yýllarca kaynak olarak baþvurduðu uzmanlar Westphal ve Stoppa, kendi sitelerinde polise tavsiye niteliðinde, “Kararýn sýnýr kontrolleri için anlamý: Türk vatandaþlarý hizmetlerin serbest dolaþýmý kapsamýnda vizesiz Almanya’ya seyahat edebilirler” notunu düþtüler. Westphal ve Stoppa, yabancýlar hukuku hakkýnda bilgilendirmek için 2000 yýlýndan beri faaliyette olan web sayfalarýnda, Adalet Divaný kararýyla Türk vatandaþlarý için hizmet sektöründe vize zorunluluðunun kalktýðýný üç aya kadar çalýþma müsaadesiz gezi amaçlý turist vizesine ve iki 13 tavsiyeler yapýlmaktadýr. Tabiki emsal teþkil eden davalar vardýr ve bazý davalarýn kazanýlmasýnda önemli bir yer teþkil etmektedir. Bu tür bilgilerin avukatlara iletilmesi de çok faydalý ve iyi bir olaydýr. Ancak uzmanlýk gerektiren bu tür konularda avukatlarýn söylediklerine daha fazla itibar edilmelidir. Örneðin Merkez Bankasý ve Vatandaþlýk konularýnda insanlarýmýz birbirlerine tavsiyede bulunurlarken çoðu zaman iyilik yerine birbirlerine zarar vermiþlerdir. Daha sonra avukata giden insanlarýmýz burada da kendilerine yardýmcý olacak avukatlara eksik bilgiler vererek belki de haklý olduklarý bir davada haksýz konuma düþmüþlerdir. Herhangi bir mahkemede açýlan bir davada vekilliðinizi üstlenen avukata ne kadar çok yardýmcý olursanýz o denli davadan kazançlý çýkarsýnýz. Davanýn açýlýþ nedeni ve seyri ile ilgili önemli belgeleri ve geliþmeleri avukatýnýza derhal iletmeniz gerekmektedir. Yukarýda da belirttiðimiz gibi haklý olmak baþka bir þey, o hakkýn mahkeme tarafýndan tescillenmesi baþka bir þeydir. Bu nedenle hakkýnýzý koruyabilmek ve savunabilmek için –vicdanen haklý da olsanýzbir avukat aracýlýðý ile bunu hukuki zeminde kanýtlamanýz gerekmektedir. aya kadar da iþ gereði ticari geziler için vizeye gerek olmadýðýnýn altýný çiziyorlar. Uzmanlar kararýn sadece Almanya için deðil diðer bütün AB ülkelerini de baðladýðýna dikkati çekiyorlar. Almanya’nýn kararý daha incelediðini belirten Ýçiþleri Bakanlýðý hala vize zorunluluðunun olduðu uyarýsýnda bulundu. Web sayfalarýna polislerin sistem içinde ulaþýmýnýn engellenmesine tepki gösteren, hukuk uzmaný Westphal ise, “Ýnsan bu engellemelerin daha çok Çin’de olduðunu duyuyor. Ben böyle þeylerin Almanya’da olabileceðini ihtimal vermiyordum. Bizim web sayfamýza sistem içinde eriþim engellendi ama dýþardan herkes girebiliyor. Bu durumda bloke ne iþe yarar ki?” dedi. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 14 GMG Hessen Bölgesinde mutad olarak senede 4 defa yapýlan Geniþletilmiþ Ýdareciler Toplantýsý Hattersheim`da yapýldý. IGMG Hessen Bölgesine baðlý olarak faaliyetlerini sürdüren Cemiyetlerin Büyükler, Kadýn Kollarý, Gençlik Teþkilatý, Kadýn Kollarý Gençlik Teþkilatý idarecilerinin ve Hessen Bölgesi Büyükler, Kadýn Kollarý, Gençlik Teþkilatý Yürütme Kurulu Üyelerinin katýlýmý ile gerçekleþtirilen toplantýya katýlým yoðundu. Program açýlýþ Kur`an-ý Kerimi ile baþladý. Ardýndan program sorumlusu IGMG Hessen Bölgesi Teþkilatlanma Baþkaný Ahmet Ölmez kýsa bir I Ç anakkale Þehitleri, IGMG Kuzey Ruhr Bölgesi tarafýndan tertiplenen muhteþem bir programla anýldýlar. Bölge Kur’an- Kerim Birincisi Yunus Emre Çiftçi tarafýndan okunan Kur’an-ý Kerimi ile baþlayan programý, IGMG Kuzey Ruhr Bölge Eðitim Baþkaný Mahmut Engel sundu. Salonu dolduran seyircilere programýn akýþýný özetledikten sonra Grup Ezgi yerini aldý. Grup Ezgi Çanakkale marþlarý ve ilahileri ile gönülleri fethettiler. Büyük alkýþ aldýlar. Daha sonra IGMG Kuzey Ruhr Bölge Baþkaný Murat Ýleri söz aldý. Ýleri konuþmasýnda: “Sözlerime tüm þehitlerimize ve geçmiþlerimize Fatiha baðýþlayarak baþlamak istiyo- 17:21 Uhr Seite 14 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 IGMG Hessen Bölgesi`nde Geniþletilmiþ Ýdareciler Toplantýsý bilgilendirme yaptý. Bilgilendirme ardýndan yapýlan yoklamada katýlýmýn yoðun olduðu gözlendi. Daha sonra IGMG Hessen Bölge Baþkaný Mehmet Ateþ açýlýþ konuþmasýný yaptý. Ateþ; bu tür programlarý mutad olarak senede 4 defa yaptýklarýný ve yapýlan bu programlar sayesinde Hessen Bölgesinde yapýlan çalýþmalarýn bir deðerlen- dirmesinin yapýldýðýný ve yapýlacak programlar hakkýnda da bilgi alýþ veriþinde bulunulduðunu söyledi. Mehmet Ateþ`ten sonra Bölge Yürütme Kurulu Üyesi Birim Baþkanlarý birimleri hakkýnda sinevizyon eþliðinde bilgilendirmeler yaptýlar. Bu bilgilendirmelerden sonra cemiyet idarecilerinde gelen sorulara da cevaplar verdiler. IGMG Genel Merkez Hacc Bürosundan Emrullah Yayla da Hacc ve Umre çalýþmalarý hakkýnda bilgilendirme yaptý. Programýn þeref misafiri IGMG Genel Baþkaný Yavuz Çelik Karahan da bir selemlama ve deðerlendirme konuþmasý yaptý. Karahan; Milli Görüþ Ýdarecilerinin bulunduklarý toplum- IGMG Kuzey Ruhr Bölgesinde Çanakkale Þehitleri Anýldý! rum. Cenab-ý Allah o þehitlerimizden razý olsun, onlarýn gösterdiði büyük fedakarlýk ve mücadele sa- yesinde varlýðýmýzý koruyoruz. Çanakkale ruhunu bugünkü nesillerle buluþturmak üzere bu programý tertipledik. Yoðun ilgi gösterdiðinizden dolayý Allah sizlerden razý olsun.“ Çanakkale ‘deki iman gücüne haber da örnek çalýþmalar yaptýðýný ve bu çalýþmalarýn insanýmýz tarafýndan takdirle karþýlandýðýný söyledi. Milli Görüþün bir dünya teþkilatý olduðunu belirten Karahan özellikle son dönemde Gazzeye yapýlan insani yardým çalýþmalarýnýn buna örnek teþkil ettiðini söyledi. Birlik ve beraberlik içerisinde yapýlan çalýþmalarýn bereketine dikkat çeken Karahan; bizler çalýþmalarýmýzda kenetlenerek birlikte hareket edersek yaptýðýmýz çalýþmalarýn bereketi tüm insanlýða yansýr dedi. Son olarak IGMG Hessen Bölge Baþkaný Mehmet Ateþ dilek ve temennilere cevaplar verdi. Program kapanýþ Kur`an-ý Kerimi ile sona erdi. birlik ve beraberlik ruhuna ve özveriye bugün de ayný þekilde muhtaç olduðumuzu örneklerle hatýrlatarak sözlerini bitirdi. Çanakkale Destaný hakkýnda ki sinevizyon gösteriminden sonra kürsiye günün hatibi Eðitimci Yazar A.Baki Öztürk Çanakkale Zaferini þöyle dile getirdi: “Çanakkale hiç þüphe yokki milletimize çok pahalýya mal olan, vatan, millet ve namus uðruna hic düþünmeden mehmetciðin kanýný seller gibi akýttýðý ve hakkýyla kazanýlan bir zaferdir. Çanakkale bütün dünyayý yenenlerin yenildiði yerdir. “ diyerek ve bazý þehitlerin hayatlarýndan örnekler vererek sözlerini bitirdi. Bielefeld Din Görevlisi Hasan Hocanýn okuduðu Kur’an-ý Kerim ve yaptýðý dua ile program sona erdi. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr dosya Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Ünal KOYUNCU A lmanya’da uygulanan göç ve entegrasyon politikalarý sosyal demokrat-yeþiller koalisyon hükümetinin 1998 yýlýnda iktidara gelmesiyle birlikte yeni bir aþamaya girdi. Ülkenin göç politikalarý tarihinde dönüm noktasýný teþkil eden yeni göç yasasý bu aþamada kabul edildi. Bir önceki yasal düzenleme yabancýlar politikasýný belirlerken, yeni kanuni düzenleme bu alanla birlikte göçmenler politikasýný da hukuki zemine oturttu. Entegrasyon politikalarýnýn kanunlaþmasýyla birlikte göçmenlerin uyumunu teþvik, devlet politikasý olma vasfýný kazandý. 2005 yýlýnda hükümet ortaðý olan Hristiyan Demokratlar göç ve entegrasyon politikalarýna egemen kanat olarak sembolik düzeyde entegrasyon zirvelerinin icra edilmesini ve ulusal entegrasyon planýnýn taslak haline getirilmesini saðladý. Bu arada entegrasyon kurslarý ve dil testleri giderek yaygýnlaþarak entegrasyon siyasetinde dominant unsur haline geldi. Diðer taraftan, hükümet tarafýndan üretilen entegrasyon politikalarýnýn baþarýsýný ölçme ihtiyacý hasýl oldu. Yapýlan masraf ve icraatlarýn hedefine ulaþýp ulaþmadýðý, göçmenlerin uyumunu teþvik edip etmediði sorusunu bilimsel olarak cevaplayan yöntemin eksikliði tespit edildi ki, bugüne kadar, entegrasyon politikalarýnýn baþarýsýný neye göre ölçeceðiz sorusuna, hakkýnda kamuoyunda uzlaþý saðlanmýþ bir cevap hala verilmemiþtir. Berlin Enstütüsü tarafýndan yapýlan ‘‘Kullanýlmamýþ Potansiyeller’’ (Berlin Institut für Bevölkerung und Entwicklung: Ungenutzte Potenziale. Zur Lage der Integration in Deutschland.) baþlýklý entegrasyon araþtýrmasý tamda bu noktada bir boþluðu doldurma iddiasýyla ortaya çýktý. Fakat bu alandaki boþluðu doldurmaktan ziyade göçmenler siyasetin- Seite 15 [email protected] de farklý perpektife sahip kutuplarýn arasýný açmaya yaradý. Çokça tartýþýlan fakat yaþanan sýkýntýlarý aþmada pekde yapýcý katkýda bulun(a)mayacak olan araþtýrmada ülkede yaþayan göçmenler baðlamýnda dikkaki çeken hususlara burada kýsaca deðinmeye çalýþacaðýz. Araþtýrmanýn içeriði hakkýnda Araþtýrmada öncelikle “göç kökenlilik” (Migrationshintergrund) ve “baþarýlý entegrasyon” (erfolgreiche Integration) kavramlarýna açýklýk getirilmekte, Almanya’daki göç tarihine iliþkin bilgiler sunulmaktadýr. Ardýndan, araþtýrmanýn asýl konusu olan göçmenlerin entegre olmuþluk durumunu tespite geçilmektedir. Berlin Enstitüsü araþtýrmacýlarý burada, göçmenleri bir bütün olarak deðil, gruplara ayýrarak ele almaktadýr. Göçmenler, geldikleri coðrafi bölge göz önünde bulundurularak sýnýflandýrýlýr ki, böylelikle Afrika, Orta Doðu, Uzak Doðu, eski Yugoslavya, Güney Avrupa ve AB-25 gruplarý olmak üzere toplam sekiz grup arasýnda kýyas yapma imkaný oluþur. Türkiye kökenliler araþtýrmada, sayýsal çokluktan dolayý ayrý bir kategori olarak yer almaktadýr. Bu kategorilendirme yapýlýrken niçin bu tipte bir gruplandýrmaya gidildiði sorusuna tutarlý bir cevap verilmemektedir. Gruplandýrma gerekçesinin sadece nüfus yoðunluðu ile iliþkilendirilmesi, özelliklede gruplarýn birbirleriyle kýyaslanmasý hedefi göz önünde tutuldu- hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Gerçeði çarpýtan entegrasyon araþtýrmasý ðunda, yetersizdir. Farklý tarihi koþullar, deðiþik sosyal þartlar ve kültürel arkaplan nedeniyle birbirinden farklýlýk arzeden gruplarýn temelde aynýymýþ gibi “bilimsel çerçevede’’ birbiriyle kýyaslanmasý, özelliklede ülkeyi yöneten siyasilere yanlýþ reçeteler sunacaðýndan, toplumsal çatýþmayý artýrýcý katkýlarda bulunacaktýr. Çalýþmanýn ikinci önemli ayaðý, göçmen gruplarýn Almanya’ya entegre olmuþluk derecesini belirlemede yardýmcý olan göstergelerdir. Bunlar sýrasýyla asimilasyon alanýnda Alman vatandaþlýðý ve çift kültürlü evlilik; eðitim alanýnda diplomasýz kiþiler, liseli, yüksek okul-üniversite mezunu ve akademisyenler; iþ hayatý alanýnda iþsizlik oraný, iþci oraný, gençlerde iþsizlik oraný, ev hanýmý, serbest meslek, kamusal hizmet sektöründe çalýþanlar, güven duyulan meslek sahipleri; ve son olarak ekonomik güvence alanýnda kamu yardýmýndan faydalananlar ile bireysel gelir baþlýklarýdýr. Bu kategoriye giren kiþilerin göçmen gruplar arasýndaki oraný, araþtýrmaya göre, o grubun baþarýsýný veya baþarýsýzlýðýný göstermekte- dir. Bunlara ek olarak Alman vatandaþlýðý, çiftkültürlü evlilik, yüksek okulüniversite diplomasýna sahip, iþsizlik, kamu yardýmýndan faydalananlar baþlýklarý ayrýca, dinamik faktörler olarak gruplarýn uyum baþarýsýný geleceðe yönelik hesaplama için dinamik göstergeler olarak incelenmektedir. Araþtýrmada önemli olan diðer husus, 2005 yýlý nüfus araþtýrmasý (Mikrozensus 2005) verilerinin kullanýlmýþ olmasýdýr. Mikrozensus ismiyle tanýnan ve Almanya nüfusu hakkýnda bilgiler sunan genel nüfus araþtýrmasý, federal ve eyalet istatistik dairelerinin ülke nüfusu hakkýnda kapsamlý bilgi toplama maksadýyla yaptýklarý araþtýrmadýr. Bu genel araþtýrma çerçevesinde toplam nüfusun yüzde biri, yani sekizyüz bin kiþi üzerinde anket yapýlýr. 2005 yýlý Mikrozensus araþtýrmasýnýn özelliði, vatandaþlarý ilk defa göç kökeni üzerinden ayýrmasýdýr. Berlin Enstitüsü’nün entegrasyon araþtýrmasýnda, göç kökenli vatandaþlar hakkýnda elde edilen Mikrozensus verileri, göçmenlerin geldikleri sekiz bölge kökenine göre incelemeye tabi tutulur. Göçmenlerin entegre olmuþluk derecesini belirlemede yardýmcý olan yukarýda deðindiðimiz göstergelerin yüzdelik oranlarý tespit edilir. Yüzdelik oranlarýn tespiti, sayýlarýn kullanýlmasýný ve bununla birlikte sosyal hayatý etkileyen diðer unsurlarýn göz ardý edilmesini beraberinde getirir. 15 Kýyaslamalardaki tutarsýzlýk Sayýsal metodun kullanýlmasýnda, sosyal araþtýrma metodlarý dalýnda kadim bir sorun teþkil eden kantitatif metodun sosyal problemleri izahta yetersizliði meselesini görmekteyiz. Sosyal araþtýrma metodu olarak kullanýlan araþtýrma teknikleri temelde ikiye ayrýlýr. Bunlardan ilki, araþtýrma nesnesini sayýsal verilere dayanarak araþtýran kantitatif (nicelik) yöntem; ikincisi, verileri yorumsalcý bir yaklaþýmla anlamaya çalýþan kalitatif (nitelik) metoddur. Kalitatif yöntemde önemli olan, araþtýrma nesnesini etkileyen tarih, baðlam ve diðer nesnelerle etkileþim gibi faktörleri hesaba katarak onu anlamaya ve izah etmeye çalýþmaktýr. Matematiðin sosyal bilimlerde kullanýlmasý anlamýna gelen kantitatif yöntemdeyse sosyal nesne sayýlara dökülür ki, bu alanýn en belirgin örneðini her ülkede var olan istatistik kurumlarýnýn ortaya koyduðu ürünler yansýtýr. Bu metodun eleþtirilen tarafý, sayýlarla açýklanan nesnenin oluþumunda arkaplanda yatan nedenler üzerinde durmamasýdýr. Nedenleri izah eksikliðini ‘‘Kullanýlmamýþ Potansiyeller’’ araþtýrmasýnda görmekteyiz. Farklý göçmen gruplarýn bir çok faktöre dayanan entegrasyon çabalarýnýn sayýlara indirgenerek birbiriyle kýyaslanmasý, bir takým tutarsýz sonuçlara götürmektedir. Yapýlan yanlýþlýklara örnek olmasý açýsýndan son olarak iki noktaya deðinebiliriz. Araþtýrmada entegrasyon baþarýsýný gösteren faktörlar arasýnda ilk sýrada ‘‘Alman vatandaþlýðý’’ oraný yer almaktadýr. Bu kategoride birinci sýrayý eski Sovyetler Birliði kökenli muhacirler (Aussiedler) alýrken sonuncu sýrada Güney Avrupa kökenli göçmenler gelmektedir. Halbuki muhacirler yasal olarak zaten Alman vatandaþýdýrlar, dolayýsýyla entegrasyonda ba- 33. sayi sayfalar 30.04.2009 16 þarýlý olmak için Alman vatandaþlýðýna geçmek gibi bir zorunluluklarý yoktur. Buna karþýn diðer göçmen gruplarda aksi durum geçerlidir. Onlar, Alman vatandaþlýðýna baþvurmak ve vatandaþ olma prosedürüne uymak zorundadýrlar. Þimdi burada sorulmasý gereken soru, farklý hukuki statülere sahip olan gruplarýn birbirleriyle ne kadar kýyaslanabileceðidir. Ayný çeliþDP Grubu Kültür Politikasý Sözcüsü Harald Leibrecht, Ýkamet Yasasý’nda 2007 yýlýnda yapýlan ve aile birleþimi konusunda çiftlere büyük engeller oluþturan deðiþikliði masaya yatýrdý. Leibrecht özellikle dil kurslarý ve sýnavlarý uygulamasýnýn yabancý ülkelerde pratik manada eþlere büyük zorluklar doðurduðunun altýný çizdi. Yasada yapýlan deðiþiklikle Almanya’da yaþayan eþinin yanýna gitmek isteyen yabacýlardan dil sertifikasý istenmekte. Harald Leibrecht, bu uygulamanýn doðurduðu sonuçlarýn ilgili kiþiler açýsýndan oldukça külfetli olduðunu belirtti. Dil kurslarýnýn ve sertifikalarýn istisnalar haricinde ancak Goethe Enstitülerinden temin edilebildiðini ve bunun uygulamayý zorlaþtýrdýðýný söyleyen Leibrecht, Goethe Enstitülerinin her ülkede bulunmadýðýný ve ayrýca baþvuru sahiplerinin aylarca süren kurslara gitmek için yüzlerce kilometre yapmalarýnýn mümkün olmadýðýný belirtti. Yasaya göre aslýnda dil öðreniminin diðer dil kurslarýnda da yapýlmasýna izin verilmesine raðmen pratikte Alman temsilciliklerinin baþka ülkede olsa bile Goethe Enstitülerine yönlendirdikleri kaydedildi. FDP Grubu bu konuda meclise yaptýðý baþvuruda kalitelerinin tescilli olmasý þartýyla farklý dil kurslarýnýn da kabul görmesini talep etti. Harald Leibrecht, F 17:21 Uhr Seite 16 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir ki, Türkiye kökenli göçmenlerin, kökenleri Avrupa Birliði ülkelerine dayanan gruplarla kýyaslanmasýnda da geçerlidir. Zira her iki grupta da farklý hukuki þartlar sözkonusudur. Türkiye kökenli göçmenler Alman vatandaþlýðýna geçiþte Türk vatandaþlýðýný vermekle mükellefken, bu mükellefiyet Avrupa Birliði vatandaþlarý için söz konusu deðildir. Ayný þekilde, hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 araþtýrmanýn tutarsýzlýðýný eðitim alanýnda yapýlan kýyaslarda da görmek mümkündür. Kökenleri Avrupa Birliði ülkelerine dayanan diplomasýz, liseli, yüksek okul-üniversite mezunu ve akademisyen göçmenlerin oraný birinci sýrada yer alýrken Türkiye kökenli göçmenler eðitim alanýnda son sýradadýr. Ýstatistik verilerinden elde edilen sonuç budur. Fakat istatistiklere yansýmayan, araþtýrmanýn gözleme dayanmasý için araþtýrmacýlarýn masa baþýndan kalkarak araþtýrma sahasýna girmeleri, Alman eðitim sisteminde varlýðý inkar edilmeyen kurumsal ayrýmcýlýðý göz önünde bulundurmalarý gerekir. Fakat, araþtýrmada bu durum söz konusu deðildir. Ayný coðrafi zemini paylaþan gruplar arasýnda toplumsal bütünlüðü saðla- Aile birleþiminde dil testi “Ailenin korunmasý ilkesinden söz etmek pek de mümkün deðil” Almanya’ya eþinin yanýna gitmek isteyen yabancý eþler yoðun bir þekilde engellerle karþýlaþýyor. FDP’nin baþvurusu üzerine Alman Federal Meclisi’nde aile birleþiminde zorunlu tutulan dil belgesi ibrazý uygulamasýna kolaylýk saðlanmasý konusu görüþüldü. FDP Grubunun Ocak ayý sonunda bu baþvuruyu yapmasýnýn ardýndan çok yönlü destek aldýklarýný ve bunun halkýn büyük kýsmýnýn konuyla ilgilendiðini gösterdiðini belirtti. Baþvurunun amacýnýn ilk etapta Ýkamet Yasasý’nda 2007 yýlýnda yapýlan deðiþikle aile birleþimi konusunda çiftlere oluþturulan büyük engellerin bertaraf edilmesi ve yasada teminat altýna alýnan ailenin korunmasý ilkesinin çerçevesinin daraltýlmamasý olduðu belirtildi. “Þu anki uygulama ile ailenin korunmasý ilkesinden söz etmek pek de mümkün deðil” þeklinde konuþan Leibrecht, kiþinin alman dilini nerde öðrendiðinin önem taþýmadýðýný, aksine dil testini belli bir seviyede baþarýyla kazanmasý gerektiðini vurguladý. CDU uygulamada sorun görmüyor CDU Grubunun ise aile birleþimine engel oluþturan uygulamada sorun görmediði belirtildi. Buna göre Almanya’ya gelmek isteyen eþin dil öðrenmek için her türlü aracý kullanmakta serbest olduðu, bunun içerisinde Goethe Enstitüleri ve diðer dil kurslarýnýn da dâhil olduðu belirtildi. Bunun yanýnda internette Goethe Enstitüsü ve Deutsche Welle tarafýndan bir dil kursu imkâný sunulduðu, ayrýca dil öðrenim CD’leri ile basit almanca bilgisinin edinilebileceði kaydedildi. Eþlerin dil testlerinde Avrupa Konseyi standartlarýnda yer alan kademelerden en az A1 seviyesine (Stufe A1) ulaþmýþ olmalarý gerekiyor. Ancak A1 seviyesi dil testi þimdiye dek ancak Goethe Enstitüleri ve telc GmbH tarafýndan yapýlabiliyor. Alman temsilciliklerinin istisnai durumlarda, eþdeðer olmasý kaydýyla Goethe Enstitüsünden alýnan “Start Deutsch 1” isimli sertifika yerine diðer dil dosya mak siyasi ve kamusal bir görevdir. Toplumu inceleyen araþtýrmalar, bu siyasi görevin saðlýklý bir þekilde yerine getirilmesinde ortaya koyduklarý bilgi ile katkýda bulunurlar. Bu katký, yapýcý olabileceði gibi realiteyi çarpýtan bir yönde de olabilir. Son Berlin-Enstitüsü araþtýrmasý göçmenlerin entegrasyon meselesini malesef çarpýtmýþtýr. kurslarýndan alýnan sertifikalarý da kabul etmek durumunda olduklarý belirtiliyor. CDU’ya göre yasa ayrýca dil belgesi konusunda, örneðin bedensel veya ruhsal hastalýklar gibi bazý istisnalardan bahsediyor ve zoraki evlilikleri engellemek gibi entegrasyonu teþvik etkileri olan bir uygulamanýn bu þekilde altýnýn oyulmamasý gerektiði savunuyor. CDU’dan Reinhard Grindel mecliste yaptýðý konuþmasýnda onsekiz yirmi yaþlarýnda Almanya’da doðup büyümüþ gençlerin eþlerini ailelerinin memleketlerinden getirmelerinin toplumumuzda nasýl karþýlanacaðý sorusunun ortaya çýkabileceðini ve bunun istisnalar dýþýnda paralel dünyalar olarak tabir edilebilecek yaþam tarzlarý ortaya koyabileceðini belirtti. Öte yandan eþlerin Almancayý ülkeye geldikten sonra entegrasyon kurslarýnda öðrenebileceði fikrinin de karþý argüman olarak iþe yaramayacaðýný belirten Grindel, Almanya’ya yeni gelip de acilen kursa gitmesi gereken eþlerin bile, ya ailesi tarafýndan izin verilmemesi ya da bu tür konulardan hiç haberdar olmamasý sebebiyle kurslara katýlmadýðýný ileri sürdü. Konuyla ilgili FDP tarafýndan yapýlan baþvurunun komisyona havale edildiði ve orada görüþüleceði kaydedildi. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr dosya ürkiye’de, geçim sýkýntýsý çeken insanlarýmýz daha iyi bir yaþam için ekmek kapýsý olarak gördükleri Avrupa’ya 1960’lý yýllarýn baþlarýnda gelmeye baþladý. Ýlk baþta misafir iþçi olarak bir-iki yýllýk sözleþmelerle Avrupa ülkelerine akýn eden Anadolu insanlarý hiçbir zaman, “birgün Türkiye’ye geri döneceðim” fikrinden vazgeçmedi. Bugün dahi her bir insanýmýz bu fikrini korurken, gerçekte çok az insan bu düþüncesini hayata geçirmiþ ve temelli Türkiye’ye dönmüþtür. Ýlk gelenlermiz, biraz sermaye biriktirip, bir traktör, bir tarla alacak, kýsa bir zaman sonra memleketine dönecekti. Bu hikaye iþçi olarak Almanya’ya, Avusturya’ya, Hollanda’ya veya diðer Avrupa ülkelerine gelen ilk nesil Anadolu insanýnýn neredeyse tamamýnýn hikayesidir. Bu durum, insanýmýzýn ilk gurbete çýktýðýndaki düþünce dünyasýný da yansýtýr. Çoðu, bu ülkelerde hayatý boyunca hatta uzun bir süre kalma düþüncesinde deðildi. Yine eskilerin anýlarýný dinlerken, gurbete gelenlerin bir kýsmýnýn havaalanýndan, ya da, “yapamam ben buralarda” diyerek gelmesinden çok kýsa bir süre sonra geri döndüðünü öðreniyoruz. “Biraz daha birikim yapalým, öyle ülkemize dönelim” anlayýþýna sahip olan ilk nesil, her geçen sene çeþitli nedenlerle Türkiye’ye temelli dönüþlerini ertelemiþlerdir. Çoðu, bu topraklara ailesini Türkiye’de býrakarak veya bekar olarak gelmiþti. Yýllar içerisinde aile birleþimi yoluyla eþlerini ve çocuklarýný da getirmeye baþladýlar. Birinci nesil Türkiye’ye dönmeyi erteledikçe ikinci, üçüncü nesil de Avrupa’da yetiþmeye ve eðitim görmeye baþladý. Bu da yerleþimi kalýcý kýldý. Bu öyle bir çarktý ki, yapýlan hesaplarý ters yüz edivermeye ve Avrupa’da kalýcý bir Türk toplumu oluþturmaya baþladý. Seite 17 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Murat KURT T [email protected] Çoluk-çocuða karýþan, hatta torunlarý Avrupa’da yetiþmeye baþlayan ilk nesil büyüklerimiz, bir türlü Türkiye’ye dönemez hale geldi. Zaman içerisinde Avrupa ülkelerinde, Türkiye’dekinden daha fazla akraba oluþmaya baþladý. Bunun yanýsýra her gelen insanýmýz çeþitli vesilelerle kardeþini, yeðenini, akrabasýný peþinden bu topraklara sürüklemeye baþladý. Her geçen süre içerisinde Türkiye’den ve Türkiye’deki alýþkanlýklarýndan uzaklaþan insanlarýmýz, öyle bir zaman geldi ki, Türkiye’de uzun süre kalamaz hale geldi. Bu durumun oluþmasýnda yaþanýlan yere olan alýþkanlýðýn getirdiði rahatlýðýn yanýsýra, uzun süre beraber yaþamadýðý, birarada bulunmadýðý, sadece izinden izine halini hatýrýný sorabildiði akrabalarýndan ister istemez veya farkýnda olmadan bir duygusal kopuþ yaþamasýnýn etkileri de vardýr. Avrupa’da uzun süre yaþadýktan sonra Türkiye’ye döndüðünde uyum sorunu çekenler de oldu. Bu insanlar, Türkiye’de yýllarca yaþadýðý þehire, mahalleye ve tanýdýklarýna yabancýlaþma süreci de yaþamak durumunda kaldý. Ýçerisinden çýktýðý çevreye yabancýlaþmayý ise kendisinin deðil de, çevrenin veya tanýdýklarýnýn deðiþtiði gerekçesi ile açýklama yoluna gitti. Oysa ki, deðiþen Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Hemen dönme niyetiyle baþlayan serüven çevre ile birlikte sonradan gelip yerleþtiði, kendisine ilk baþta yabancý gelen ülkenin kültürünün etkisinin kendisini kapladýðýný, alýþkanlýklarýný deðiþtirdiðini ve kendisine yeni alýþkanlýklar kazandýrdýðýnýn çok fazla farkýna varamadý. Ýlk nesil insanýmýz yukarýda bahsettiðimiz süreçleri yaþarken, iþçi olarak geldiði Avrupa ülkelerindeki yeni hayatýnda bir çok sorunlarla ve acýlarla da karþýlaþmýþtýr. Bir çok aile parçalanmýþ, boþanmalar artmýþ, evini terkeden kadýnlar ve çocuklar sýðýnma evlerini doldurmuþlardýr. Özellikle çocuklarýmýz, yaþanýlan süreçte daðýlan ailelerin býraktýðý manevî enkazýn altýnda pek çok maðduriyetler yaþamaktadýrlar. Belli bir çevrede, belli bir kültür dairesi içerisinde yetiþmiþ olan insanlarýmýz, ilk zamanlarda farkýnda olmadan veya anlayýþ yanlýþlýðý içerisindeki tutumlarý nedeniyle, ne yazýk ki, kendi çocuklarýna da bazý acýlar yaþatmýþtýr. Sýrf “yakýn akrabam faydalansýn, ye- ðenim iþ sahibi olsun” diye bazý annebabalar çocuklarýna, istemedikleri, içlerinin ýsýnmadýðý yakýn akrabalarýný tek taraflý kararlar vererek eþ olarak tayin edebilmiþtir. Bazý evlilikler zorla devam ettirilse de, gönülsüz ve inancýmýzla pek de alakasý olmayan yöntemlerle yaptýrýlan zoraki evlilikler, sosyal dokunun bozulmasýna, istenmeyen geliþmelere ve kimsenin memnun ve mutlu olmadýðý olaylara da sebebiyet vermiþtir. Bu maðduriyetlerin artmasýný engellemeye ve aile yuvalarýnýn daðýlmasýnýn önüne geçmeye çalýþan ve doðup büyüdüðü ülkenin manevî iklimini bir nebze olsun yaþatmak için uðraþan insanlarýmýz, Avrupa’nýn bir çok þehirlerinde peþpeþe camiiler açmýþ ve çoðu büyükþehir bile görmeden Avrupa’nýn göbeðine gelen ilk nesil insanýmýzýn sosyal hayatýndaki çöküntülerin açtýðý yaralara merhem olmaya çalýþmýþlardýr. Bu topraklara gelen insanlarýmýzýn çoðu ilkokul mezunu veya okuma-yazmasý bile fazla olmayan insanlardý. Fakat onlardan bazýlarý, gerçekten kendilerinin kapasitelerinin çok üzerinde olan çalýþmalara imza atarak bir çok ibadethane ve sosyal yardýmlaþma kurumlarýný bu topraklarda hizmete açmýþlardýr. Bugün ilk gelen insanlarýmýzdan sonraki nesiller, bu 17 topraklarda kaybolup gitmemiþ ve kendi kültürünü yeþertme çabasý içinde ise, bu durum, yapýlan bu hizmetler sayesinde geliþebilmektedir. Büyüklerimiz bu çalýþmalarý yaparken, genelde ne dil biliyorlardý, ne de yaþadýklarý ülkenin kendine özgü toplumsal deðerlerinden haberleri vardý. Onlar, samimi niyetlerle bir adým attýlar, Allah da, o adýmlarýný bereketlendirip çalýþmalarýnýn faydalý sonuçlarýný kat kat arttýrdý. Günümüzde Avrupa’nýn hangi þehrine gitsek çok yakýnda bir yerlerde manen nefes almamýzý saðlayan, kültürümüze ve inancýmýza göre ihtiyaçlarýmýzý karþýlayan bir camii, ya da sosyal-kültürel faaliyetler yapýlan bir dernek, bir vakýf bulabiliyoruz. Zamanýnda bir çok sýkýntýlara, maddî ve manevî külfetlere katlanýlarak yapýlan bu hizmetlerin deðerini bugün daha iyi anlýyoruz. Ayrýca bu topraklara gelen insanlarýmýz, ikinci dünya savaþý ile 30 milyon civarýnda insanýný kaybeden, sanayisi, ekonomisi yerle bir olan Avrupa’nýn kýsa süre içerisinde yeniden toparlanýp, geliþmesine önemli katkýlarda bulunmuþlardýr. Ýlk geldikleri yýllarda çiçeklerle ve davul-zurnalarla karþýlanan insanlarýmýz, yýkýlmýþ olan Avrupa’nýn altyapýsýnýn onarýlmasý, fabrikalarýnýn yeniden üretime geçmesi, sokaklarýnýn temiz ve düzenli hale gelmesi gibi bir çok çalýþmalarý düþük ücretler karþýlýðýnda yapmýþ ve Avrupa ülkelerinin yeniden inþa edilmesine çok büyük katkýlarda bulunmuþlardýr. Fakat ilerleyen zamanlar da -insanlarýmýzýn davranýþ ve hareketlerinden de kaynaklanan bazý sebepler de olsa- Avrupalýlar açýsýndan iþi biten insanýmýz, bu topraklarda istenmemeye baþlamýþ ve ikinci, üçüncü sýnýf insan muamelesine tabii tutularak ayrýmcýlýða uðramýþtýr. Bugün de kanunen olmasa da, uygulamada bu ayrým- 33. sayi sayfalar 30.04.2009 18 cýlýðý iliklerine kadar hissetmektedirler. Yazýmýzýn baþýnda bahsettiðimiz gibi kýsa bir süre için Avrupa’ya gelen ilk nesil insanlarýmýzýn bir kýsmý memleketlerine dönemeden bu topraklarda vefat etmiþ ve uçaðýn kargo kýsmýnda þehrine, topraðý- 17:21 Uhr Seite 18 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir na dönebilmiþtir. Þu an hayatta olan büyüklerimiz ise misafir ve geçici iþçi olarak geldiði bu ülkelerden emekli olmuþtur. Kimse de, emekli olduktan sonra da, geri dönme hayalleri kurduðu ülkesine, kolay kolay dönmemekte, daha doðrusu dönememektedir. hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Gelirken tek kiþi olan insanýmýz, 40-50 yýl içerisinde neredeyse bir sülale boyutuna ulaþan ailesi ile birlikte Berlin’de, Amsterdam’da, Zürih’te, Viyana’da, Köln’de, Paris’te veya Avrupa’nýn herhangi bir þehrinde yaþamaktadýr. Emeklilik hayatýný yaþar- ken çocuklarýný, torunlarýný býrakýp temelli dönemeyen ilk nesil insanýmýz, temelli dönme fikrinden uzaklaþmýþ kendince bir formül bularak senenin yarýsýný Türkiye’de diðer yarýsýný da Avrupa’da geçirir olmuþtur. Cenab-ý Hakk’ýn planý ATiB 12. Kur`an-ý Kerim Okuma Yarýþmasý Darmstadt`da yapýldý vrupa Türk Ýslam Birliði Gençlik Kollarý, Darmstadt Türk Ýslam Kültür Derneði konferans salonunda 12. Kur´an-ý Kerim okuma yarýþmasýný büyük bir coþkuyla gerçekleþtirdi. Avrupa Türk Ýslam Birliði Gençlik Kollarý, Darmstadt Türk Ýslam Kültür Derneði konferans salonunda 12. Kur´an-ý Kerim okuma yarýþmasýný on teþkilatýn katýlýmýyla gerçekleþtirdi. Ýki ayrý yaþ gurubunda gerçekleþen Kura´n-ý Kerim okuma yarýþmasýnda, Avrupa Türk Ýslam Birliði Genel Sekreteri Zeynel Besleney´in baþkanlýðýný yaptýðý jüri heyeti ilahiyatçý Ramazan Çakýr ve ilahiyatçý Ýbrahim Aydýn´dan oluþtu. Geçen senenin birincisiMuhammed Þahin tarafýndan Kur´an-ý Kerim tilaveti ve akabinde Ýstiklal Marþýnýn hep bir aðýzdan okunmasýyla baþlayan yarýþmaya, Darmstadt Türk Ýslam Kültür Derneði Baþkaný Ýlhami Ertürk‘ün selamlama konuþmasýyla devam edildi. Böyle bir yarýþmaya ev sahipliði yapmaktan mutluluk duyduðunu dile getiren Ertürk yarýþmacý gençlere baþarýlar dileyerek konuþmasýný bitirdi. A Daha sonra konuþma yapmak üzere sunucu Ferhat Kafkas tarafýndan kürsüye davet edilen Avrupa Türk Ýslam Birliði Genel Baþkaný Selahattin Saygýn, ilahi kitaplarýn insanlýða yol gösterdiðini, bizim toplumumuzun da kitaba inandýðýný ve inþallah kurtuluþa ulaþacaðýný söyledi. Saygýn; ecdadýn tek ülkü- sünün Kur`an-ý tanýtmak olduðunu dünyaya adalet daðýttýðýný ve bayraðýn bizde olduðunu, bizim görevimiz de bunu daha iyi tanýtmaktýr. Yarýþmaya katýlan dosya nedir bilmiyoruz ama geliþmeler, Avrupa’da Ýslam’ýn ve Müslümanlar’ýn gelecek yýllarda çok daha hissedilir bir þekilde aðýrlýklarýnýn olacaðýný ve aðýrlýklarýyla, Avrupa’da örneklik sergileyebileceklerini göstermektedir. genç kardeþlerimiz mutlaka Kur´an-ý okuyan ve anlayan, anladýðýný hayatýna ugulamasý gerektiðini söyledi. Kula kul olmamanýn yolu, Allah´a kul olmak olduðunu dile getiren Saygýn, Avrupa Türk Ýslam Birliðinin çokluklara bakmadan inandýðý deðerleri gerçekleþtirmek ülküsü güttüðünü dile getirdi. Yarýþmacý gençlere baþarýlar dileyerek konuþmaþýný tamamlarken, 23 Mayýs da Darmstadt Türk Ýslam Kültür Derneðinde Mesir Macunu Þenlikleri düzenleneceði müjdesini verdi. Jürinin çok zorlandýðý puanlamada, birinciliði büyüklerde Darmstadt Türk Ýslam Kültür Derneði adýna yarýþan Mustafa Þahin, küçüklerde yine Darmstadt Türk Ýslam Kültür Derneði adýna yarýþan Semih Tokmak, ikinciliði küçüklerde Darmstadt Türk Ýslam Kültür Derneði adýna yarýþan Yunus Emre Tokmak, büyüklerde Hagen Türk Ýslam Kültür Derneði adýna yarýþan Cihan Kürþat Baþöz, üçüncülüðü küçüklerde Plochingen Türk Alman Ýslam Kültür Merkezi adýna yarýþan Abdulkadir Düzgün, büyüklerde yine Plochingen Türk Alman Ýslam Kültür Merkezi adýna yarýþan Ali Ekber Düzgün kazanmýþtýr. Birincilere ödüllerini ATÝB Gençlik Kollarý Genel Baþkaný M.Çaðrý Öner ikincilere ATÝB AYÖG Baþkaný Oðuzhan Aksoy, üçüncülere Darmstadt Türk Ýslam Kültür Derneði Baskaný Ýlhami Ertürk verdi. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 19 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 20 IGMG Kuzey Ruhr Bölgesi Paderborn Þubesi Hicret Camii I GMG Kuzey Ruhr Bölgesi Paderborn Þubesi Hicret Camii Baþkaný Mevlüt Aydýn Cemiyet Faaliyetleri hakkýnda kýsaca þunlarý söyledi: “Cemiyetimiz 18 kiþilik yönetim kuruluyla hizmet vermektedir. Açýk kapý günleri ve kermeslerimiz cemiyetimizin olmazsa olmazlarýndandýr. Hafta sonu erkek ve kýz çocuklarýna verilen eðitimde 3 eðitimciyle birlikte görev yapmaktayýz. Hafta içi büyüklere ders ve hafta sonu akþamlarý gençlik programlarý gerçekleþtirmekteyiz. Gençlere yönelik sportif faaliyetlerimiz de mevcuttur. Genç kýzlarýmýz için Ýslami Ýlimler Kursu açýldý. Eðitim baþkanýmýz hýzlý ve güzel eðitim çalýþ- malarý yapmaktadýr. Diðer birim arkadaþlarým da birimlerinde baþarýyla çalýþmalarýna devam etmektedirler. Cemaatime ve yönetim kuruluma teþekkür ederim. Ýnsanýmýza hizmet bizim görevimizdir. Aþaðýda Yönetim Kurulumuzdaki arkadaþlarýmýzýn isimlerini ve Birim Görevlerini bulabilirsiniz. Baþkan: Mevlüt Aydýn Baþkan Yardýmcýsý Teþkilatlanma Baþkaný: Ahmet Kaya Eðitim Baþkaný: Peyami Soylu Tanýtma Baþkaný: Selahattin Kýrayýt Ýrþad Baþkaný: Ruhi Gürbüz Sosyal Hizmetler Baþkaný: Kamil Ýþler, Murat Akbað Muhasebe Baþkaný: Ali Oruç Sekreter: Ýhsan Çetintaþ Gençlik Teþkilatý Baþkaný: Ýbrahim Ýþler, Hasan Kaya, Bünyamin Babacan Ýdari Ýþler Baþkaný: Nurettin Canaslan, Sebahattin Kýrayýt Dýþ Ýliþkiler Baþkaný: Özcan Sürgülü Hac-Umre: Ali Soylu Cenaze Yardým Fonu: Osman Yeþilyurt Kadýn Kollarý Baþkaný: Birsen Babacan 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 21 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 22 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr dosya Seite 23 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Ahmet ÖZDEN Ý nsanlýk tarihi boyunca sonsuz denecek kadar çok olaylar meydana gelmiþtir. Meydana gelen bu olaylar bazen bir çevreyi veya bir milleti ilgilendirmiþtir. Bu gibi olaylar insanlýðý huzur ve saadete götürecek cinsten olduðu takdirde insanlýðýn sevinç kaynaðý olmuþtur. Ýþte insanlýðý sevince garkeden, huzur ve saadet itibariyle de bütün dünya milletlerini çok yakýndan ilgilendiren en büyük olay, Hz. Muhammed (sav)in doðumu ve risaletidir. Çünki Hz. Muhammed (s.a.v) gerek yüksek þahsiyeti ve gerekse teblið buyurduðu yüce Ýslam Dini’nin cihanþûmûl olmasý itibariyle bu silsilenin son halkasý ve ekmeli olmuþtur. O’nun için Rabbimiz, “Ve Biz seni yalnýzca, bütün Alemlere rahmet(imizin bir iþareti) olarak gönderdik” (Enbiya:107) buyurarak Hz. Muhammed’in kýymetini ifade etmiþtir. Evet, O, alemlere rahmet vesilesidir. Bu itibarla, bütün dünyayý yakýndan ilgilendiren en büyük olay, insanlýk için, huzur ve rahmete vesilesi olan Hz. Muhammed (s.a.v.)in doðumu ve risaletidir. Hz. Muhammed (sav) Hz. Ýsa’nýn doðuþundan altý yüzyýl sonra, dünyanýn en merkezi yeri sayýlabilecek bir coðrafyada, Arabistan Yarýmada’sýnda, Mekke’de Miladi 571. senesinde Dünyayý nurlandýrdý. Kur’an’ýn ifadesi ile O’nun dünyaya teþrif ettiði dönemde insanlýk bir kurtarýcýyý hasretle bekliyordu. O dönemde, insan hak ve özgürlüklerinin yok sayýldýðý, köleliðin hüküm sürdüðü, kadýnlara insan muamelesinin yapýlmadýðý, kýz çocuklarýnýn diri diri gömüldüðü, faizciliðin insanlarý acýmasýzca sömürdüðü bir süreç yaþanýyordu. Merhum þair Mehmed Akif Ersoy, karanlýklar içindeki Arabistan çölünden Hz. Muhammed (as)’ýn nûrunun doðuþunu þöyle þiirleþtirmiþtir. On dört asýr evvel, yine bir böyle geceydi, [email protected] Kumdan, ayýn on dördü, bir öksüz çýkýverdi! Lâkin, o ne hüsrandý ki: hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki bekleþmedelerdi! Bir kerre de, mâmûrei dünya, o zamanlar Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. Sýrtlanlarý geçmiþti beþer yýrtýcýlýkta; Diþsiz mi bir insan, onu kardeþleri yerdi! Hz. Peygamberin nezih hayatýnýn bilinmesi ve örnek olarak alýnmýþ olmasý, inanan her insanýn yegane görevidir. Her müslümanýn, O’nun sahih sünnetine tabi olmak ve O’nu sevmek zorunluluðu vardýr. Yüce Allah þöyle buyuruyor: “(Rasulüm) De ki: Eðer Allah’ý seviyorsanýz bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin...” (Ali ‹mran/31) Hayat ancak, Allah’ýn yaratma gayesine ve Resulü’nün sünnetine uygun yaþandýðýnda anlam kazanýr. Çünkü Sevgili Peygamberimiz, tarihin en büyük ruh, madde ve mana devrimini gerçekleþtiren bir þahsiyettir. Kur’an’da Rabbimiz, onun, yaratýlan insanlar içinde en model insan olarak yaratýldýðýný ifade ederken þöyle buyuruyor: “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.’’ (Kalem/14) Hz. Muhammed (s.a.v.) her türlü aþkýn ve sevginin kaynaðýdýr. O’nu sevmek ayný zamanda imanî bir vecibedir. Çünkü din, Peygamberin þahsýnda þekillenmiþtir. Zira Allah’ý sevmenin ve Allah’a ulaþmanýn yolu, Resûlü sevmekten ve O’na tabi olmaktan geçer. hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Mevlid Kandili münasebetiyle Peygamberimizin (s.a.v) örnekliði üzerine tefekkür Kitab’ýmýz bu gerçeði þöyle ifade ediyor: “Kim Rasul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiþ olur...” (Nisa/80) Peygamber olmadan, O’nun sünnetine uymadan ve O’nu sevmeden din olmaz ve yaþanamaz. Bu hakikati Yüce Allah þöyle açýklýyor: ”Peygamber size ne verdiyse onu alýn, size neyi yasakladýysa ondan da sakýnýn...” (Haþr,7) Çünkü “O Peygamber, heva ve hevesine göre de konuþmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden baþkasý deðildir.” (Necm,34) Bütün insanlýk olarak muhtaç olduðumuz þey Muhammedî aþk ve sevgi, imanî feraset ve Peygamberî cehddir. “Muhammed’den muhabbed oldu hasýl, Muhammed’siz muhabbetten ne hasýl.” Muhammedî sevgi ile yetiþen ve o sevgi ile dolup taþan Yunuslar, Mevlanalar “kýrmýzý”yý kan deðil “gül” rengi olarak algýlamýþlardýr. Gül, Ýslam Medeniyetinde ve edebiyatýnda sevgiyi, aþký, zerafeti, nezaketi, nezaheti temsil ettiði için Peygamberimiz Gül’e benzetilmiþ ve Efendimiz Gül ile anýlmýþtýr. Gül’e duyulan sevgi ve ihtimam Peygambere duyulan sevgiden kay- naklanmaktadýr. Rasûlullaha duyulan sevginin en güzel tezahurlerini örnek nesil, sahabenin hayatýnda görmekteyiz. Ashab, Peygamberimize hitab ederlerken, “Anam babam sana feda olsun ya Rasûlallah” ifadesini kullanmýþlar sevgi ve saygýnýn söze dökülen tezahürlerini böylece belirtmiþlerdir. Hz. Ömer (ra), Hz. Peygamber’e: “Ya Rasulallah! Sen bana nefsimden baþka her þeyden daha sevgilisin”, demiþ. Buna karþýlýk Peygamberimiz: ”Ya Ömer! nefsinden de daha çok sevmedikçe imanýn kemale ermez” buyurmasý üzerine, Hz. Ömer (ra): “Seni nefsimden de daha çok seviyorum” deyince, “Ya Ömer, iþte þimdi oldu” buyurmuþlardýr. Peygamber iþte böyle sevilmelidir. Çünkü Cenabý Hak Kur’an-ý Kerim’de: ”Peygamber mü’minlere kendi canlarýndan üstündür,” buyurmaktadýr. (Ahzab, 6) Ebu Hureyre (ra)‘nýn rivayet ettiði hadisi þerifte Efendimiz (s.a.v): “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki hiçbiriniz ona, anababasýndan da evladýndan da daha sevgili olmadýkça iman etmiþ olamaz”, buyurmuþlardýr. Ýslam edebiyatýnda birçok þair Hz. Peygambere olan sevgi ve hasretlerini þu mýsralardaki gibi terennüm etmiþlerdir: Ey badý saba uðrarsa yolun Semti Haremeyn’e Selamýmý arzeyle Resûlu´s Sakaleyne Bir diðer Peygamber aþýðý Ali Ulvi Kurucu da þöyle inlemektedir: 23 Derdimendim yâ Rasûlallah, devâ ol derdime, Destigîr ol yâ Habîballah, bu âsî mücrime!.. Sen þefâat kâný varken, yalvarayým ben kime? Ben Rasûli Kibriyâ’nýn bülbülü nâlânýyým Mücrimim gerçi, cemâli Mustafâ hayrânýyým. Bu sevgi dilde kalmamalý, gönlümüze, amellerimize bütün hal ve hareketlerimize yansýmalýdýr. Sevgimizi, özellikle Hz. Peygamberin sünnetine ihlaslý bir þekilde baðlýlýkla göstermeliyiz. Sünnet’e baðlýlýk sadece þekilde O’na benzemekle kalmamalý; ruh, anlayýþ, düþünce ve hayatý anlama ve yorumlama biçimiyle de O’nu ve O’nun deðerli ashabýný örnek almalýyýz. Allah’ý sevme, O’na iman, hayatý takva ile yaþama, amelde ihlas, ilim ve infak, kötülüklerle mücadele Hz. Peygamber’in sünnetine ittiba (uymak); yaratýlmýþlarýn tamamýna güzel muâmele, sevgi, rahmet, adalet, hoþgörü, yardýmlaþma, kardeþlik anlayýþý müslümaným diyen herkesin þiarý olmalýdýr. Esefle ifade edelim ki bugün, Sünneti Resûlsüz bir din anlayýþýnýn yayýldýðý bir süreci yaþýyoruz. Açýkça belirtelim ki, sünnet göz ardý edildiði zaman ortaya birçok farklý din anlayýþýnýn çýkmasý normal, hatta kaçýnýlmazdýr. Bugün Ýslam dünyasýnýn her köþesinde ortaya çýkan bid’at fýrkalarý ve aþýrýlýklarýn temelinde sünnetin terk edilmesi vardýr. Kur’an ve Kur’an’ýn en sahih açýklayýcýsý (tefsiri) olan sünnet her þeyde vasatý (orta yolu) tavsiye etmektedir. Dinimiz bize ibadetin az da olsa devamlý olanýný emrediyor; bizi sevgide ve nefrette de aþýrýlýklardan sakýndýrýyor. Biz biliyor ve inanýyoruz ki Ýslam, “ölçü” ve “prensip” dinidir. Ölçü ve prensipler terk edildiði zaman, sýkýntý ve kargaþa baþlar ve hayat çekilmez hale gelir. Herkes, hem kendinin, hem de dýþýndaki insanlarýn tutum, davranýþ ve söylemlerinin Ýslam’ýn ru- 33. sayi sayfalar 30.04.2009 24 huna ne kadar uyup uymadýðýný ve ne kadar ifrat ve tefritte bulunduðunu Peygamberimizin nezaket ve edeb ölçülerine bakarak anlayabilir. Ýfrat ve tefrit, yani aþýrýlýk, insanoðlunun zaaflarýndan biridir. Ýnsan bazen sevdiðini severken, putlaþtýracak derecede aþýrýlýða gidiyor, bazende nefret ettiðine sanki hiç müsbet yaný yokmuþ gibi, yerden yere vurabiliyor. Halbuki, Hz. Peygamber, en büyük mücadeleyi aþýrýlýða karþý vermiþtir. Maalesef gerileme asýrlarýnda müslümanlar, Peygamberlerinin mücadele ettiði bu hastalýða kendileri yakalanmýþlar, daha da kötüsü hastalýða yakalandýklarýnýn farkýna varmadýklarý gibi, hastalýðý kabul de etmemiþlerdir. Bilindiði gibi, Hazreti Peygamber bize Rabbimiz tarafýndan örnek gösterilmiþ bir insandýr. Ama O, insandýr; ve bu yönü itibarý ile, “zelle” dediðimiz bazý hatalar da yapmýþtýr. Mesela, Abese Suresi’nin inmesine sebep olan Ümmü Mektum olayýnda olduðu gibi... Resulullah (s.a.v) bazý Kureyþ I n der Menschheitsgeschichte haben sich unendlich viele Vorfälle ereignet. Von diesen Ereignissen waren manche nur Regional von Bedeutung, manche aber für gesamte Völker. Wenn diese Ereignisse zum Wohle der Menschheit waren, wurden sie somit zu einer Quelle der Freude. Eines der größten Ereignisse und unsere Freudenquelle war sicherlich die Geburt unseres Propheten Muhammed und seine Einladung zum Islam. Denn Allah teala sagt im Koran: „Wir entsandten dich nur als eine Barmherzigkeit für alle Welten“. (Al-Anbiya: 107) Der Prophet Muhammed ist sechshundert Jahre nach der Geburt Jesu, auf der arabischen Halbinsel in Mekka im Jahre 571 n. Chr. auf die Welt gekommen. Der Koran besagt, dass er in einer Zeit auf die Welt kam, in der die Menschheit sehnsüchtig 17:21 Uhr Seite 24 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir ileri gelenlerine Ýslam’ý anlatýrken, ama bir müslüman olan Abdullah b. Ümmü Mektum ondan kendisini aydýnlatmasýný istemiþ, fakat muhataplarýný gücendirmek istemeyen Resulullah onunla ilgilenmemiþ; Ümmü Mektumun ýsrarýndan dolayý biraz yüzünü ekþitmiþ, bu yüzden surenin baþýndaki ayetlerle Hz. Peygamber tenkit ve ikaz edilmiþtir. “(Peygamber), amanýn kendisine gelmesinden dolayý yüzünü ekþitti ve geri döndü. (Resulüm! Onun halini) sana kim bildirdi! Belki o temizlenecek, yahut öðüt alacak da ona fayda verecekti.” (Abese, 1, 2, 3, 4) Öyleyse, Hz. Peygamber bile “zelle” denilen hatayý yaptýðýna göre, hata etmez bir lider, hata etmez hiç bir þahýs, hiç bir zaman yoktur. Çünkü Hz. Peygamber alemlere rahmet olarak gönderilen yüce bir þahsiyettir. Yaratýlmýþlarýn en þereflisidir. Ne kadar dahî olursa olsun, hiçbir þahýs Hz. Peygamber’den daha üstün olamayacaðýna göre, hatasýz da olmayacak de- hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 mektir. Bu anlayýþ, ayný zamanda Allah’tan baþka kemal sýfatýyla muttasýf bir varlýk olmadýðýný bildiren tevhîd inancýnýn da bir gereðidir. Sevdiði kiþinin, liderin, þeyhin hata etmezliðini kabul etmek, ona hiç toz kondurmamak, insanoðlunun ilerlemesine de mani olan sebeplerdendir. Allah’ýn kendisinde yarattýðý kabiliyetleri de kullanmasýna mani olur. Düþüncesini sýnýrlar, þahýslarýn putlaþmasýna, diktatörlerin ortaya çýkmasýna sebep olur. Kiþinin ve toplumun sömürülmesi sonucunu doðurur. Onun için dikkat edilirse, hata etmez veya hatasý bir türlü kabul edilmez liderler, hep, ya çok cahil toplumlarda veya idarî bakýmdan zaafa uðranýldýðýnda, kitleleri sömürmek isteyenlerce ortaya çýkarýlmýþtýr.. Þüphesiz bu iþin çýkmaz sokak olduðu, geç de olsa bir gün anlaþýlýyor. Çaðýmýz insaný bunu bizatihi yaþamýþtýr. Neticede olan olmuþ ve Doðu Bloku ülkelerinde en mükemmel sistemi ortaya koyduðu iddia edilen liderler, hata etmez þahýslar olarak takdim edilen komu- nist önderler, günümüzde en büyük tenkide kendi taraftarlarýndan maruz kalmýþlar ve putlarý, maddi ve manevi manada, yine kendi taraftarlarýnca yýkýlmýþtýr. Hasýlý, vahyin rehberliðinden uzak bir akýlla haraket eden insan, yanlýþýn birinden kurtulup, diðer yanlýþýn aðýna düþmekten kendini kurtaramayacaktýr. Ýster dinî lider olsun, ister siyasî lider olsun, hata edebilirliði göz önünde bulundurulduðu zaman, müslüman kendisinin ancak Allah`ýn kulu olduðunu hatýrlar ve hiçbir kimsenin karþýsýnda miskin durumda olmaz; Allah`ýn verdiði en büyük nimet olan aklýný kurban etmez, kullanýr. Müslümanlar, akýllarýný vahyin yol göstericiliðinde kullanýrlar ve de hertürlü birikimlerini Allah`ýn verdiði yönlere seferber ederlerse problemler çözülmeye baþlar. Sýkýntýlar biter, dünyalarý ma’mur, ahiret hayatlarý da umduklarý gibi olur. Aksi taktirde yukarýdan beri söylediklerimizle tenakuza düþer ve Allah’ýn rahmetinden mahrum kalýrýz. Yazýmýza konu teþkil eden ve mübarek þahsýnda Unser Prophet Muhammed (s.a.w.) nach einem Retter wartete. Er kam in einer Zeit auf die Welt, in der die Rechte und Freiheiten der Menschen nichts zählten, in eine Zeit der Sklaverei, in der die Frauen nicht als Menschen behandelt und in der die Mädchen lebendig begraben wurden. Und eine Zeit, in der ein erbarmungsloses Zinssystem die Menschen ausbeutete. Für den Muslim ist es sicherlich einer seiner Hauptpflichten, sich das Leben des Propheten zum Vorbild zu nehmen, es zu lernen und zu befolgen. Jeder Muslim und jede Muslima hat sich nach seiner Sunna zu richten und ihn zu lieben. Allah teala sagt dazu: „Sprich: „Liebt ihr Allah, so folget mir; (dann) wird Allah euch lieben und euch eure Fehler verzeihen; denn Allah ist allver- zeihend, barmherzig“. (Al-i Imran/31) Das Leben nach den Geboten Allahs und nach der Sunna seines Propheten verleiht dem Leben sicherlich seine nötige Sinnhaftigkeit. Allah teala selbst sagt im Koran, dass er seinen Propheten Muhammed als höchstes Vorbild erschaffen hat: „Und du besitzest ganz sicherlich hohe moralische Eigenschaften“. (Al-Qalam/4) Der Prophet Muhammed ist eine Quelle für all unsere Freuden. Außerdem gebietet es der Glauben, ihn zu lieben, gerade weil die Religion sich in der Person des Propheten verwirklicht. Der Weg zur Liebe zu Allah teala führt über die Liebe zum Propheten. Der Koran sagt dazu: „Wer dem Gesandten gehorcht, der gehorcht in der Tat Allah; und wer sich abkehrt wohlan, Wir haben dich nicht gesandt zum Hüter über sie“. (An-Nisa/80) Ohne den Propheten, ohne das Ausleben seiner Sunna und ohne die Liebe zu ihm kann man die Religion nicht ausleben. Allah teala sagt dazu: „Und was euch der Gesandte gibt, nehmt es: und was er euch untersagt, enthaltet euch dessen“. (AlHaschr/7) „Noch spricht er aus Begierde. Es ist eine Offenbarung nur, die offenbart wird“. (An-Nadschm/34) Zweifellos bedürfen wir als Menschen der Liebe, der Weitsicht und das Bemühen des Propheten für unser Leben. Die Rose symbolisiert in der islamischen Kultur und Literatur die Liebe und die Freundlichkeit. Daher wird der Prophet mit einer Rose dosya düþüncelerimizi tefekkürümüzü geliþtirdiðimiz, Rabbimizin programýný en güzel bir þekilde uygulayan ve bize ölçülerin en güzelini sunan, ahlak ve edeb timsali Sevgili Peygamberimizin sünnetine tabi olmak ve hayatýmýzý onun getirdiði öçülere göre düzenlemek en büyük gayemiz, arzumuz ve hedefimizdir. Rabbim bu istikametimizde bizleri sabit kadem, ilkeli ve muvaffak kýlsýn ! Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in dünyayý onurlandýrmasýnýn ve þereflendirmesinin, yani kutlu doðumun yýl dönümü hatýrasýna kaleme aldýðýmýz bu yazýmýza son verirken, bizi, müslümanlardan kýldýðý için Allah’a, varlýklarýn adedince hamd ediyor, Peygamber Efendimiz’e de sonsuz salat ve selamlarýmý sunuyorum. Bu vesileyle, Ýslam aleminin ve Avrupa’daki müslümanlarýn Kutlu Doðum Haftasýný en kalbî muhabbetlerimle tebrik ediyor, önümüzdeki günlerin insanlýk için huzur, barýþ ve hayýrlar getirmesini Allahu Teala’dan diliyorum. verglichen und auch als “Rose” benannt. Seine Gefährten um ihn, zeigten sehr gut, wie diese Liebe aussehen soll. Wenn die Gefährten den Propheten ansprachen, so taten sie dies mit den Worten: “Du bist mir lieber als Mutter und Vater, oh Rasulullah.” Omar (as) sagte mal zum Propheten: „Oh Gesandter Allahs! Du bist mir lieber als alles andere, außer mir selbst. Der Prophet antwortete darauf: „Oh Omar! Solange du mich nicht mehr liebst wie du dich selbst, ist dein Glaube nicht vollkommen“. Daraufhin sagte Omar: „Ich liebe dich mehr als mich selbst“. Und der Prophet antwortete: „Oh Omar, jetzt stimmt’s.“ So muss der Prophet auch von uns geliebt werden. Denn Allah teala sagt: „Der Prophet steht den Gläubigen näher als sie sich selbst“. (Al-Ahzab/6) 33. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya Abu Hurayra (as) sagte: “Ich schwöre bei dem Herrn, in dessen Hand sich mein Leben befindet, solange er euch nicht lieber als eure Eltern und eure Kinder, werdet ihr nicht den rechten Glauben haben.” Diese Liebe darf aber nicht nur in unseren Worten liegen, sondern muss sich auch in unseren Taten widerspiegeln. Insbesondere indem wir uns an die Sunna des Propheten halten. Die Befolgung der Sunna heißt aber nicht, dass man sich äußerlich an ihm orientiert, sondern gerade auch in unserem Verständnis und unserem Denken müssen wir ihn und seine Gefährten als Beispiel nehmen. Die Liebe zu und der Glauben an Allah, die Frömmigkeit im Leben, Frömmigkeit im Gebet, das Erlernen von Wissen und die offene Hand, der Widerstand gegen das Schlechte sind nur einige Aspekte der Befolgung der Sunna des Propheten; Nächstenliebe, Gerechtigkeit, Toleranz, Hilfsbereitschaft und Brüderlichkeit müssen die zentralen Werte im Leben eines jeden Muslims und ein jeder Muslima sein. RW Hükümeti Uyum Sorumlusu Thomas Kufen ATÝB Genel Merkezini ziyaret ederek göçmenlerin meseleriyle ilgili olarak ATÝB’le görüþ ve fikir alýþveriþinde bulundu. Thomas Kufen, ATiB´i ziyaret etmekten memnunluk duyduðunu belirterek, ATÝB´in Dinlerarasý Diyalog çalýþmalarýnýn devam etmesi gerektiðini belirtti. Ziyaret esnasýnda göçmenlerin uyum konusunda karþýlaþtýklarý bir çok mesele dile getirildi. Bununla birlikte NRW Eyalet Hükümetinin eðitim ve meslek edinme (Bildung und Ausbildungsplatz) konusunda hazýrladýðý projeler ve yaptýðý çalýþmalar hakkýnda bilgi alýþ veriþinde de bulunuldu. Görüþmeler esnasýnda, Türklerle ilgili son açýkla- 17:21 Uhr Seite 25 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Leider begegnen wir heutzutage immer mehr Bestrebungen, ein Islamverständnis ohne die Sunna des Propheten zu etablieren. Gerade wenn die Sunna ausgeblendet wird, ist es unumgänglich, dass sich das Verständnis des Islams unmöglich wird. An der Basis der vielen extremistischen Gruppen, liegt die Abwendung von der Sunna des Propheten. Der Koran und dessen aufrichtigste Erklärung, die Sunna, empfehlen immer den Weg der Mitte. Unsere Religion legt uns immer das dauerhaft ausgeführte Gebet nahe, auch wenn es nicht viel ist und warnt uns vor dem Extremen, sowohl in der Zuals auch in der Abneigung. Wir wissen und glauben daran, dass der Islam eine Religion der Mäßigung und der Werte ist. Werden diese Werte verlassen und verfällt der Gläubige der Maßlosigkeit, so fangen Verdruss und Chaos an, unser Leben zu bestimmen – ein Leben, das so immer unausstehlicher wird. Jeder kann das eigene Verhalten und das seiner Umgebung daran messen, inwieweit es dem Geist des Islams entspricht, insbeson- hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 dere ob es der Moral, dem Verhalten und dem Maßstab des Propheten entspricht. Ifrat und Tafrit, also das Verfallen in die Extremen, ist eines der größten Schwächen der Menschheit. Der Mensch übertreibt oft in seiner Liebe, sodass er oft nicht einmal vor der Anbetung Halt macht. Wen er hasst, den kritisiert er, als hätte er überhaupt nichts Positives an sich. Dabei hat unser Prophet seinen größten Kampf gegen den Extremismus geführt. Leider sind aber die Muslime in Zeiten des Verfalls wieder diesem Leiden verfallen, gegen das sich der Prophet so sehr gewandt hatte. Noch schlimmer ist jedoch, dass sie sich nicht einmal dieses Leidens bewusst sind und diese Schwäche nicht wahrhaben wollen. Der Prophet wird uns von unserem Herrn zwar als Beispiel präsentiert, doch auch er ist ein Mensch. So konnte auch er Fehler begehen, die man als „zalla“ bezeichnet. Zum Beispiel der Vorfall mit Ummu Maktum, der zur Offenbarung der Sure Abese führte. Während der Prophet einigen angesehenen Kuraischiten den Is- lam erklärte, kam der Blinde Abdullah bin Ummu Maktum zu ihm, um den Propheten anzuhören und diese „neue“ Religion von ihm zu erlernen. Der Prophet wollte aber seine Gesprächspartner nicht kränken und kümmerte sich nicht um diesen. Weil ihm das Verhalten Ummu Maktums als aufdringlich erschien, verzog er sogar seine Miene, woraufhin er mit den ersten Versen der Sure Abese gewarnt wurde. Wenn also selbst der Prophet eine „zalla“ begehen konnte, kann es nie einen unfehlbaren Anführer, eine unfehlbare Person geben. Denn der Prophet wurde als Barmherzigkeit für die Welt herab gesandt. Er ist der Ehrwürdigste unter den Geschöpfen. Da es niemanden mit weniger Fehlern geben wird, kann auch niemand für sich Unfehlbarkeit beanspruchen. Dies besagt aber auch der Glaube daran, dass es nur Allah ist, dem die Vollkommenheit zusteht. Der Glaube an die Unfehlbarkeit seiner geliebten Idole, seiner Anführer, seiner Lehrer ist auch eines der Gründe, die den Menschen an seinem eigenen Fortkommen, am Einsatz seiner eige- N nan uyum raporu da dile getirildi. Bu konuda görüþ beyan eden Thomas Kufen, herkese büyük mesuliyetler düþtüðünü ve Türk ailelerinin de konuyla ilgili daha fazla gayret göstermelerinin beklendiðini dile getirdi. ATÝB Genel Baþkan Yardýmcýsý Yakup Tufan ise, göçmenlerin karþýlaþtýklarý meseleleri ve uyumla ilgili görüþ ve düþünce- lerini dile getirdi. Yakup Tufan: “Göçmenlerle ilgili projeler üzerinde müþterek çalýþmalar yapmaya hazýr olduklarýna vurgu yaparak, hükümetin de mutlaka üzerine düþen mesuliyetler konusunda daha fazla gayret göstermesini beklediklerini belirtti.“ Toplantýya ATÝB Gençlik Kollarý adýna katýlan Tarýk Neu ise, gençlerle il- gili projeler konusunda NRW hükümetinden daha çok destek beklediklerini, bununla ilgili olarak ATÝB Gençlik Kollarý olarak, ortak çalýþma konusunda hazýr olduklarýný belirtti. Dosthane bir hava içerisinde geçen görüþmeler esnasýnda, bir çok konu ve meseleye temas edildi. ATÝB yetkilileri özellikle: -Seçme, seçilme ve bu- 25 nen Fähigkeiten behindert. Er begrenzt sein eigenes Denken, vergöttlicht Personen und sieht dem Entstehen von Diktaturen zu. Er lässt es zu, dass Menschen und die Gesellschaft ausgebeutet werden. Der Geist, der sich gegen die Führung der Offenbarung entscheidet, entgeht vielleicht einem Fehler, findet sich aber bald im Netz eines anderen. Egal ob es ein religiöser Anführer oder ein politischer Anführer ist, der Muslim soll sich jederzeit daran erinnern, dass er ein Geschöpf Allah tealas ist und gegenüber niemandem in Lethargie verfallen darf; insbesondere weiß er, dass er die größte Gabe seines Herrn, seinen Verstand, für niemanden Opfern darf. Im Propheten Muhammed (saw) zeigt uns unser Herr zweifellos die perfekte Umsetzung dieses Gedanken. Er ist es, der die Vorgaben Allah tealas am besten umsetzt und uns die Maßstäbe aufzeigt. Unser Wunsch und unser Ziel ist es, seiner Sunna zu folgen und unser Leben danach zu gestalten. Möge Allah teala uns auf diesem Weg Beständigkeit geben. na baðlý olarak çifte vatandaþlýk hakký -Eðitimde fýrsat eþitliði -Meslek edinme konusunda göçmen gençlere daha çok destek -Ailelere daha geniþ kapsamlý danýþmanlýk hizmeti -Göçmen yaþlýlarýn ihtiyaclarýna yeterince cevap verilmesi -Ýslam dininin tanýnmasý ve din dersi hakkýnýn bir an önce verilmesi, gibi konularda NRW Eyalet Hükümetinin daha ileri adým atmasýnýn beklediklerini birkez daha dile getirdiler. Toplantýya ATÝB Genel Baþkan Yardýmcýsý Mehmet Çubukcu, ATÝB Siyasi Baþkaný Ramazan Özdemir ve Ali Çillioðlu da katýldýlar. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr 26 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir T F ederal Almanya Uyumdan Sorumlu Devlet Bakaný Maria Böhmer’in 5 ülkenin büyükelçisi ile buluþtuðu öðle yemeðinde entegrasyonda eðitimin önemi konuþuldu. Sözkonusu öðle yemeðine Türkiye, Ýtalya, Ýspanya ve Yunanistan Büyükelçileri iþtirak etti. Bakan Böhmer’in verdiði yemeðe katý- hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Hayat Düþülen Notlar Aydýn ERSOY oplum hayatýmýzda, insanlarýn birbirleriyle ve Allah ile olan iliþkilerini vicdan noktasýnda denetleyen ve toplum olarak olaylara yön veren ve gerektiðinde insaný kötülük yapmaktan kaçýndýran olgu din olgusudur. Geçtiðimiz günlerde, Almanyada, 17 yaþýndaki, varlýklý bir ailenin oðlu olduðu belirlenen saldýrganýn, eski öðrencisi olduðu okulu silahla basarak dokuz öðrenciyi ve üç öðretmeni öldürmesi, ardýndan olay yerinden kaçarken silah zoruyla rehin aldýðý araba ve sürücüsüyle birlikte kaçarak, 40 kilometre uzaklýktaki bir süpermarkete giderken üç kiþiyi daha vurmasý, hakikaten tüm Almanyayý yasa boðdu. Benzer olaylarýn gelecekte yaþanmamasý için temennilerde bulunuldu. Kiþilerin hayatta en çok istediði þey, mutlu ve huzurlu bir yaþam sürmektir. Mutlu bir yaþam için en önemli faktör iç huzurdur. Ýç huzurumuzun yerini hayattaki baþka hiçbir þey dolduramaz. Büyük baþarýlara imzamýzý atabiliriz, çok zengin ve varlýklý olabiliriz ama gerekli iç huzura sahip deðilsek gerçek manada mutluluðu tadamayýz. Kimilerimiz çok çalýþýp servet edindiðinde, kimilerimiz karþý cinsten doðru insaný bulduðumuzda mutlu olacaðýmýza inanýr. Herhangi bir þeyi ne kadar iyi yapýp yapmadýðýmýzý, içimizde duymaktan hoþlandýðýmýz huzurun derecesiyle ölçeriz. Ýç huzurumuz, bizim iç dengemizi ölçen bir alet gibidir. Semavi dinlerin en önemli ortak özelliði, yasadýðýmýz hayatýn, sadece bu dünyadan ibaret olmadýðýdýr. Tevhit merkezli düþünce sisteminde çift hayat vardýr, yaþadýðý- Seite 26 Gerçek (Global) Kriz Mali mi [email protected] Manevi mi? Hayata Anlam Katan Ýki Þey A þaðýdaki iki þeyler için sayfalarca yazý yazýlabilirdi, Ýnsanýn yaptýðý söylediðinden daima daha iyidir. Ýki þey “Ekstra Deðer” katar: 1 - Hitabet ve diksiyon eðitimi almak 2 - Anlayarak hýzlý okumayý öðrenmek Ýki þey geri býrakýr: 1 - Kararsýzlýk 2 - Cesaretsizlik Ýki þey kaþif yapar: 1 - Nitelikli çevre 2 - Biraz delilik Ýki þey ömür boyu boþa kürek çekmemeni saðlar: 1 - Baskýn yeteneði bulmak 2 - Sevdiðin iþi yapmak Ýki þey baþarýnýn sýrrýdýr: 1 - Ustalardan ustalýðý mýz dünya hayatý ve ahiret hayatý. Vicdanýmýz kendimizi ifade eder. Nefislerin her istediðini yapmanýn özgürlük olarak algýlanmasý, kiþiyi ve toplumu bir noktadan sonra piskolojik sýkýntýlara sok- öðrenmek 2 - Kendini güncellemek Ýki þey baþarýyý mutlulukla beraber yakalamanýn sýrrýdýr: 1 - Niyetin saf olmasý 2 - Ruhsal farkýndalýk Ýki þey milyonlarca insandan ayýrýr: 1 - Sorunun deðil, çözümün parçasý olmak 2 - Hayata ve herþeye farklý bakýþ açýsýyla yaklaþabilmek Ýki þey kendini geliþtirmeyi engeller: 1 - Aþýrýlýk (mübaðala, abartý, ifrat, tefrit) 2 - Felakete odaklanmýþ olmak Ýki þey çözüm getirir: 1 - Tebessüm (gülümseme) 2 - Sükut (susmak) Ýki þey “Kalitesiz Ýnmakta. Üretmeye ve tüketmeye endekslenmiþ bir hayat, insan fýtratýnda olan manevi alanýn doldurulmamasý, insanlarý, insan olmaktan çýkartabilmekte. Almanya ve Türkiyemizde yetiþen yeni neslimize da- san”ýn özelliðidir: 1 - Þikayetçilik 2 - Dedikodu Ýki þey çözümsüz görünen problemleri bile çözer: 1 - Bakýþ açýsýný deðiþtirmek 2 - Karþýndakinin yerine kendini koyabilmek Ýki þey yanlýþ yapmaný engeller: 1 - Þahýs ve olaylarý akýl ve kalp süzgecinden geçirmek 2 - Hak yememek Ýki þey kiþiyi gözden düþürür: 1 - Demagoji (Laf kalabalýðý) 2 - Kendini aðýra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek) Unutmayalým, sonunda okuduklarýmýzdan bize kalan yalnýzca uyguladýklarýmýzdýr. ha fazla Allah Sevgisi verilmesi noktasýnda ilgili kurumlara ve velilere çok önemli görevler düþtügü çok açýk ve kaçýnýlmaz bir gerçektir. Kendisi ile birlikte 16 cana kýyabilecek bir insan yetiþtirilmesinde, kiþisel ve Böhmer’den büyükelçilere yemek daveti lan Büyükelçiler, entegrasyon konusunda eðitimin oynadýðý rolü vurgulayarak, Federal Almanya hükümeti ile iþbirliði halinde geleceðe yönelik projeler üzerinde çalýþmalar yapýlmasý gerektiði kanýsýnda görüþ birliðine vardýlar. T.C. Büyükelçisi Ahmet Acet, Almanya’daki eðitim sisteminin kendine özgü yapýsý nedeniyle, bu alanda doðan aksaklýklarýn giderilmesi için ailelerin bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerektiðini hatýrlatarak, her alanda olduðu gibi tüm göçmenlerin eðitim eþitliðinden de yararlanmalarý gerektiði- ni ifade etti. Büyükelçi Acet, bir taraftan eðitim konusunda uzmanlaþmýþ sivil toplum kuruluþlarýna destek verilmesi, diðer taraftan da Federal yönetimin de eðitim konusunda teþvik edici önlemler almasý gerektiðini belirtti. Yemeðe katýlan tüm ül- özel köþe toplumsal olarak tüm kurumlar kendilerine düþen görevleri çýkarmalý ve gereðini yapmalýdýr. Semavi dinlere göre yaþadýðýmýz bu hayat bir imtihan yeridir. Yeryüzünde yaþayan ve Allah´a iman eden tüm insanlar için, yaþanýlan hayat mal, mülk, saðlýk, hastalýk her türlü olumlu ve olumsuz fiiller ve olaylar kiþiler için bir imtihandýr. Varlýklý olmakta, yoksul olmakta, görmekte, görmemekte hep semavi dinlere göre bir imtihan aracýdýr, hiçbirþey boþ deðildir. Hayatýmýz, zamanýmýz, malýmýz ve deðerli olan herþeyimiz, Din literatüründe hep emanet olarak algýlanýr. Ýlahi imtihandan çekinecek vicdaný oluþmamýþ insanlar ise, Allah’ýn beðenmediði her türlü tavrý gösterebilirler. Büyük hesap gününü unutmuþ bir insanýn dürüstlük göstermesi, insanlara fedakarlýkta bulunmasý, adil ve namuslu olmasý, kýsacasý güzel ahlaklý olmasý için hiçbir nedeni yoktur. Onun tüm ahlakýný yalnýzca kendi kiþisel hýrslarý ve çýkarlarý þekillendirir. Ýnsanlara güzel ahlak göstermenin onun için bir anlamý olamaz. Bu bakýþ açýsýnýn bir sonucu olarak kiþinin kendi çýkarlarý uðruna yapmayacaðý þey yoktur. Bu nedenlerden dolayý Allah korkusu/Sevgisi olmayan insanlar, her türlü günaha ve ahlaki bozukluða açýktýrlar. Hem Allah’ýn dinine uymazlar, hem de zalimce bir tavýr göstererek diðer insanlarý da ahlaktan uzaklaþtýrmaya çalýþýrlar. Dinin sunduðu güzel ahlakýn yaþanmasýna kesinlikle tahammül edemezler. Batýlý toplumlarda stres ve depresyon artýþýnda yüce deðerlerin geri plana itilmesi önemli bir faktör oluþturdu. kelerin büyükelçileri ana dilde yapýlan eðitimin, Alman dili ile yapýlacak eðitim kadar önemli olduðunu da vurguladýlar. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr dosya Seite 27 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Murat ÝLERÝ K ainata Rahmet, insanlýða Rehber olarak gönderilen Hz. Peygamber, Ýdari, Ahlaki, Ýnsani yönlerde olduðu gibi, Ailevi açýdan da bizler için en güzel örnek, model ve numunei þahanedir. Nitekim Cenab-ý Hak þöyle buyurdu: “Andolsun ki Rasûlullah ta sizin için, Allaha ve ahiret gününe kavuþmayý umanlar ve Allahý çok zikredenler için en mükemmel bir örnek vardýr.” (el-Ahzab, 33/21). Sevgili Peygamberimiz (a.s)’ birçok hadislerinde, ailenin önemine iþaret ederek bir huzur ve sukunet bulma kaynaðý olduðunu belirtmiþtir. O, aile reisi olarak bir müslümanýn aile fertlerine nasýl davranmasý gerektiðini söz ve tavsiyeleriyle ifade ettiði gibi, bizatihi eylem ve uygulamalarý ile de rehberliðini tescillemiþtir. Aile Reisi olarak Efendimizin hayatýný mercek altýna aldýðýmýzda Aile efradý, yakýnlarý ve çevresiyle olan münasebetlerinde, günümüz pozitif insan iliþkilerine, saðlýklý aile yapýsýna ýþýk tutacak, huzur ve mutluluða vesile olacak bir takým esas ve prensiplerden ödün vermediðini ve bunlarýn gereðini hassasiyetle yerine getirdiðini görürüz. Bunlarýn en mühimlerini þu þekilde sýralýyabiliriz. 1. Sevgi Mukaddes Kitabýmýz Kuran`da insanlarýn birbirlerine sevgi, muhabbet beslemeleri ve huzur içerisinde olmalarý konusunda ailenin önemi þöyle ifade edilmiþtir; “Kaynaþmanýz için size kendi (cinsi)nizden eþler yaratýp aranýzda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun (varlýðýnýn) delillerindendir. Doðrusu bunda, iyi düþünen bir kavim için ibretler vardýr” (Rum: 30/21) Efendimiz (s.a.v) Hz. Aiþe annemize hitaben: “Ey Aiþe senin sevgin kalbimde saðlam bir kulp gibidir, derdi. Hz. Aiþe de arada bir Ya Rasulallah Kulp`un durumu nasýldýr diye sorar. Efendimiz cevaben olduðu gibi duruyor, deðiþmedi derdi. Yine mümin sever ve sevilir. Sevmeyen ve sevilmeyen kimselerde hayýr yoktur der. (Müsned 2- 400) [email protected] Vefatýna müteakipte Hz. Hatice annemizi sýk sýk hayýrla yadeder, hatta kendisine bir þey hediye edildiði zaman, bunu filan hanýma götürün. Çünkü o eþim Hatice`nin arkadaþý idi. Bunu da falan hanýmýn evine götürün. Çünkü o, Hatice yi seviyordu, derdi. (Edebül-Müfred, 1-246) Sevgisiz bir fidan bile yeþermez derler. Mevlana da derki: “Acýlar muhabbetten tatlýlaþýr. Bakýrlar muhabbetten altýnlaþýr.” Ancak günümüzde içi boþaltýlan, gereði yapýlmayan kavramlardan biriside sevgidir. Sevgi sadece yaldýzlý sözlerden, edebi mesajlardan, nostaljik an ve anýlardan ibaret deðildir. Sevgi aðacýný, bunlar yaný sýra saygý, ilgi, adalet, fedakarlýk, tatlý dil, güleryüz ile sulamalý, hediye ile aþýsýný unutmamalýdýr. Asrýmýzda kuruyan sevgi aðaçlarýnýn temellerinde gýdasýzlýk ve yüzeysellik yatmaktadýr. Vakta ki sevgi aðacý söz konusu gýdalarýný tam alýr, dilden öte kalbin derinliklerinden gelirse iþte o zaman temelinden arþa kadar uzanýr, iki gönül zindanda bile olsa Hak nuruyla nurlanýr. 2- Þefkat ve Ýyi Muamele: Peygamber Efendimiz, baþta aile efradý olmak üzere hizmetinde bulunan görevlilere, karþý asla sert ve katý davranmaz, son derece þefkat ve merhametle muamele ederdi. Hz. Enes bu konuda þöyle der: “Rasul-i Ekrem’e on yýl hizmet ettim. Allah’a yemin ederim ki, bana hiçbir zaman ‘öff’ demedi. Herhangi bir þey için de bana: “Bunu niçin böyle yaptýn? Þöyle hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Aile Reisi Olarak Peygamber Efendimiz yapsaydýn ya” dememiþtir (Müslim: Fazail, 43/51) Ýbn Abbas anlatýyor: “Resulullah (s.a.v) buyurdular ki: “Sizin en hayýrlýnýz, ailesine karþý en iyi davrananýnýzdýr. Aranýzda ailesine en hayýrlý olanýnýz benim.” (Ýbn Mace: Nikah 50) Enes b. Malik (r.a.) þöyle der: “Ailesine Resulullah kadar þefkatli davranan birini görmedim.” (Ýbni Sa’d Tabakat, 1.134) O, yaratýlmýþlara bakýþýný öz bir ifade ile, bugün çok konuþup da az iþ yapanlara ders verircesine þöyle özetler: “Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.” (Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim) 3- Fedakarlýk Hz. Peygamber eþlerin birbirlerine katlanmalarýný, yek diðerinden gelebilecek sýkýntý ve huysuzlulara tahammül etmeyi, bizatihi uygulamak suretiyle ev iþlerinde yardýmcý olmayý teþvik etmiþtir. Bir Hadiste karýsýnýn kötü huyuna sabreden erkeðe, Allah belaya sabreden Eyyüb`e verdiði mükafat gibi mükafat verir. Kocasýnýn kötü huyuna sabreden hanýma da Firavn`un hanýmý Asiye`ye verdiði mükafatý verir. Abdulaziz Bekkine de derki, Dünyada her þeyin bir ölçüsü bir tartýsý vardýr. Sevginin tartýsý da fedakarlýktýr. Fedakarlýk yapmayanýn sevgisine inanýlmaz. Aile yuvalarý kýsasýn uygulandýðý mahkeme binalarý, tez elden ürününü veren sera misali deðildir. Bilakis gerekirse derdini sinene bastýðýn, mükafatýný yýllar sonra bile olsa yaratandan beklediðin bir muhabbet deryasýdýr. Harun Reþit Veziri ile birlikte tebdili kýyafet dolaþýr- ken bahçesinde hurma fidanlarý diken bir ihtiyar görür. Selam verir ve aralarýnda þu konuþma geçer: -Kolay gelsin, ne yapýyorsun böyle? - Hurma fidanlarý dikiyorum. - Peki bu diktiðin hurma fidanlarý ne zamana kadar büyür ve meyve vermeye baþlar? - Kim bilir belki on, belki yirmi sene sonra yetiþir ve meyve vermeye baslar. - Peki onlarýn meyvelerini görebilecek misin? - Bu yaþlý halimle belki göremem. Ama bizden öncekilerin diktikleri aðaçlarýn meyvelerini biz yedik. Biz de bizden sonrakilerin istifadeleri için bu hurma fidanlarýný dikiyoruz. Bu cevap Harun Reþit’in hoþuna gider ve bir kese altýn verir. Ýhtiyar, Allah’a hamd eder ve: - Diktiðim aðaçlar hemen meyve verdi. Bu söz üzerine Harun Reþit bir kese daha altýn verir ve ihtiyar yine Allah’a hamd eder ve: - Herkesin diktiði meyve aðaçlarý yýlda bir defa mahsul verir, benim diktiðim fidan hem hemen meyve verdi hem de senede iki defa ürün vermeye baþladý. 4- Ýlgi: Allah katýnda aile reisinin deðeri, eþine ve yakýnlarýna verdiði deðerle ölçülür. Bu konuda Hz. Peygamber En hayýrlýnýz hanýmýna ve ailesine daha çok yararlý olan ve daha çok ilgi gösterendir buyurmuþtur. Bir eþ ve babanýn ailesine olan ilgisinin en önemli iþareti, onlarla birlikte vakit geçirmesidir. Hz. Peygamber (s.a.v), buna itina eder, ne ibadeti, ne arkadaþlarýyla ge- 27 çirdiði vakit ne de dünya meþguliyeti buna engel olmazdý. O, ailesi ile birlikte olduðunda, onlarla sohbet eder, hal ve hatýrlarýný sorar, þakalaþýr ve eðitmeye çalýþýr, onlarýn dert ve sýkýntýlarýný paylaþtýðýný görüyoruz. Bir defasýnda Safiyye annemiz Peygamberimize, Hafsa ve Âiþe’nin kendisine “Yahudi kýzý, Yahudi kýzý” diyerek takýldýklarýný ve þakada ileri gidip “biz senden daha üstünüz, Hz. Peygamber’in hanýmlarý ve amcasýnýn kýzlarýyýz” dediklerini anlatýr. Hz. Peygamber de Safiyye’yi teselli eder ve þöyle söyleseydin der: “Benim kocam Muhammed, babam Harun, amcam Musa iken nasýl benden daha üstün olabilirsiniz?” Bir gün Sevgili Peygamberimiz, namaz kýlarken secdeye yatmýþ ve torunlarýndan biri gelip sýrtýna binmiþti. Torunu sýrtýndan kalkana kadar Peygamberimiz secdeden kalkmamýþtý. Tabiri caizse insan ailesine karþý Çocuk gibi, dýþarýya karþý ise Aslan gibi olmalýdýr. Hz. Peygamber’in, Hz. Hatice ile beraberliðinde dikkat çeken en önemli husus, sýcak bir dostluk ve yakýn bir arkadaþlýk iliþkisidir. Hz. Peygambere vahiy indiðinde, gelip ilk defa O’na anlatmýþ ve O’nunla paylaþmýþtýr. Hz. Hatice de kendisini anlayýþ ve olgunlukla karþýlamýþtýr. Hz. Peygamber küçük birer odadan ibaret olan hane-i saadetlerinde son derece sade, ama temiz bir ortamda, lüks ve israftan uzak, insanlýða her konuda olduðu gibi aile hayatýnda da mükemmel bir baba örneði sergilemiþtir. Dünyadaki en ince sanat olan aile hayatýnda, kader birliði yapan çiftlerin, keder dolu, çekilmez bir yaþam sürmemeleri, huzura giden yolda engelleri fýrsatlara dönüþtürmeleri ve elele gönül gönüle vererek birbirlerinin dünya ve ahiret saadetine vesile olabilmeleri için O`nu günümüzde her yönüyle daha iyi tanýma, anlama ve örnekleme ihtiyacýný ne kadarda hisseder olduk. Allah`ýn salat ve selamý Onun üzerine olsun. 33. sayi sayfalar 28 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 28 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 özel köþe 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr özel köþe Seite 29 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat A lmanya Federal Hükümeti`nin yeni hazýrladýðý kanun tasarýsý ile Almanya’ya gelmek isteyen yabancýlardan DNA testi isteyebilecek. Kanunun vize ve pasaport iþlemlerinde akrabalýk iliþkisini ispat için testi öngördüðü, ancak bunun kiþilik haklarý, ayrýmcýlýk gibi temel haklarý hiçe saydýðý belirtiliyor. Federal Meclis tarafýndan önümüzdeki günlerde görüþülmesi beklenen Genetik Teþhis Kanun Tasarýsý’na göre, aile birleþimi yolu ile Almanya’ya gelmek isteyen kiþilerden Selma ÖZTÜRK G üzel vardýr, çirkin vardýr. Güzel ve çirkin arasýnda tercih etmek zorunda kalsa, insanoðlu hiç þüphesiz güzel olaný seçer. Tercih durumunda ise aklýný ve fikrini (mevcut olduðu kadarýyla) kullanýr. Her þeyde güzelliðe öncelik veren insan –bu düþünceyi devamlarsak– AHLAK konusunda da güzelliði seçer ve onu tercih eder. Bu en azýndan böyle olmasý gerekir... “Güzel ahlak” Ümmet-i Muhammed arasýnda çok tanýnan ve kullanýlan bir kavramdýr. Herkes güzel ahlaktan bahseder, hocalar kürsülerde misallerle güzel ahlaký anlatýr, lakin tatbik konusunda güzel ahlak biraz ilerilerde kalmýþ gibimize gelir. Güzel ahlak, güzel ahlak diye bahsederiz de hep, güzel ahlakýn somut olarak ne olduðunu tam anlamýyla izah edemeyiz gibi. Ýzah edip anlamýþ olsak bile, onu bir türlü günlük hayatýmýzda ve günlük hareketlerimizde uyguluyamayýz. Güzel ahlakýn kaynaðýna gelince, hemen aklýmýza ilk gelen þahýs elbette ve tereddütsüz Peygamber Efendimiz’dir, Fahr-i Kainat’týr. O’nun güzel ahlakýnýn örneklerini verecek olsak, ne kitaplar yeter, ne de külliyatlar. Kalem Suresinin dördüncü ayetinde (Nun ile baþlayan sure) Al- [email protected] lah-u Teala Peygamber Efendimize hitap ediyor ve “Inneke le ala hulugin azim”, yani “Sen muhakkak ve þüphesiz güzel ahlak üzere yaratýlmýþsýndýr.” diyor. Güzel ahlak bir peygamber vasfý ve her inanan insanýn içinde taþýmasý gereken bir þeydir. Pekiyi güzel ahlak kendisini nasýl belirletir ve güzel ahlakýn örnekleri nelerdir? Güzel ahlakýn iþaretleri çok farklý ve çeþitlidir. Onu sergilemek için bir çok örnekler verebiliriz, fakat en önemli belirtilerinden birisi NEZAKETtir. Nezaket demek, naziklik demektir, zariflik, kibarlýk, terbiye, incelik ve edep demektir. Nezaketin aksi ise sertlik, haþinlik, kabalýktýr ve hatta görgüsüzlüktür. Nazik olmak, nezaket göstermek Peygamber Efendimiz’in sünnetindendir. Nezaket hem söylemde, hem de eylemde olur. Ýnsanýn hem halinde, hem- Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Nezaket; Güzel Ahlakýn Belirtisi de kalinde kendisini gösterir. Ýnsanoðlunun görgüsü daha doðrusu görgüsüzlüðü de bununla ölçülür. Dolayýsýyla, bir insanýn güzel ahlak derecesini tespit etmek için, nezaket bir ölçüdür. Bir insan ne kadar nazik ise, o kadar güzel ahlaka sahiptir ve o kadar Allah Rasul’unun vasýflarýndan birisini içinde taþýmaktadýr. Ýçinde taþýmakla da kalmaz, bu vasfý dýþa yansýr ve toplumda etkisini gösterir. Tatlý bir dil ile hitap etmek varken, kaba ve yüksek sesi tercih edenleri Lokman Hekim Kur`an-ý Kerim’de eþeklere benzetir (Lokman Suresi). Girdiðiniz bir odaya veya her hangi bir yere (bu komþunun evi, misafirlik, alýþ veriþ için bir dükkan olabilir) selam vermeden girilmez. Çýktýðýnýzda muhakkak ve muhakkak “Ýyi günler!” dilersiniz ve öyle çýkarsýnýz. Bir insanýn samimi bir þekilde hal ve hatýrýný sor- makta nezakettir. Aksýran bir insana “Çok yaþa!” demekte nezakettir. Onun “Elhamdulillah’ý” da tabii ki. Eski tasavvuf ehli nezaketin güzel ahlakýn bir parçasý olduðunu, güzel ahlak ise Rasulallah’ýn bir vasfý olduðunu iyi bilirlermiþ ve bu hususa önem ve itina gösterirlermiþ. Bu güzel ahlaký kendileri yaþamaya özen gösterdikleri gibi, evlatlarýný da bu önemli kriterlere göre yetiþtirirlermiþ. Nezaket demek, edep demektir demiþtik. Bunlar ise kendisini hayatýn her alanýnda gösterir. Yeme ve içmede olduðu gibi oturma ve kalkmada, yürümede ve konuþmada yani hayatýn her alanýnda edep ve haya nezaket yoluyla kendisini yansýtýr. Nezaket ve zariflik için bir misali tasavvuf ehli Mevlevilerden verelim. Eskiden Mevlevi edebine göre bir haneye misafir geldi- Aile birleþimi için DNA testi istenebilecek DNA testi yaptýrmalarý istenebileceði belirtildi. Geçmiþte gönüllü olarak yaptýrýlan testin, vize uygulanan ülkelerden gelmek isteyenlerin sunduðu belgelerde sahtecilik þüphesinin olmasý nedeni ile Dýþiþleri Bakanlýðý'nýn temsilcilikleri aracýlýðý ile yapýlmasý planlandýðý kaydedildi. Bu arada Almanya’da söz konusu kanun tasarýsýna tepki sesleri yükseliyor. Genetik Teþhis Kanunu’nun yabancýlardan DNA testi talebini düzenleyen ek düzenlemelerine tepki gösteren 29 ðinde, hane sahibi misafirini misafirlik sonrasý uðurladýðýnda kapýda onu gönderirken, ayakkabalarýný bugün bildiðimiz ve uyguladýðýmýz gibi ayakkabýlarýn uçlarýný kapýya doðru deðilde eve doðru çevirirlermiþ. Bunun iki sebebi varmýþ. Ýlk sebep misafire “Git, bir daha gelme!” mesajýný vermemekmiþ. Bu hareket, “Kapýmýz her zaman için sizlere açýk, gene buyurun gelin!” anlamýna gelirmiþ. Ýkinci sebep ise – ki bu çok daha önemlidir – misafir ayakkabýsýný giyinebilmesi için eðildiðinde, arkasýný hane sahibine çevirmemesiymiþ. Yüzünü bir an bile hane sahibinden ayýrmamakmýþ. Þu inceliðe bakar mýsýnýz efendim! Bugün kimimizin aklýna gelir böyle ince davranýþlar? Bunda da gördüðümüz gibi, ufak eylemlerde büyük anlamlar vardýr. Ýslam dini kabalýk ve görgüsüzlük dini deðildir efendim! Olmamalýdýr. Bilakis, Ýslam dini kabalýðý ortadan kaldýrmak ve ona bir son vermek için Allah-u Teala tarafýndan oluþturulmuþtur. Rasul’unu de yaþayan bir misal olarak bizlere göndermiþtir. Öyleyse Allah ve Rasul’unun yolundan gidebilmek için günlük hayatýmýzda biraz daha nezaket gösterelim lütfen! Alman Avukatlar Birliði, Pro Asyl ve Gen Etik Bilgi Aðý gibi kuruluþlar, bu kanun ile yabancýlarýn ikinci sýnýf insan muamelesine tabi tutulduðunu ve göçmenlere ayrýmcýlýk yapýldýðý uyarýsýnda bulunurlarken, söz konusu maddelerin tamamen kaldýrýlmasý gerektiðini belirttiler. Genetik Teþhis Kanun Tasarýsý’nýn sözkonusu ek maddelerinin temel kiþisel haklarý ihlal ettiði belirtilirken, bunun genetik bilgilerin savcýlýða aktarýlmasý gibi sonuçlarý olabileceði belirtiliyor. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 30 I GMG Kuzey Ruhr Bölgesi Ibbenbüren Þubesinde Rus asýllý bir Alman þehadet getirerek müslüman oldu. Asýl ismi Johan olan genç, Müslüman olduktan sonra Yunus ismini aldý. Cuma namazýna müteakip cemaatin huzurunda þehadet getirerek müslüman oldu. IGMG Kuzey Ruhr Bölgesi Ibbenburen Milli Görüþ Camii imam hatibi Hikmet Çevik müslümanlýðý seçen bu gence þehadetin anlamýný anlattý ve Almanca Kur`an-ý Kerim, Ýslami broþürler takdim etti. Camii imam hatibi Hikmet Çevik: “Öðrencilerimizle karþýlýklý diyalog neticesinde, vermiþ olduðu- D iyanet Ýþleri Türk Ýslam Birliði (DÝTÝB) bünyesinde oluþturulan; “Sosyal ve Aile Danýþmanlýðý Hattý”, Genel Baþkaný Sadi Arslan tarafýndan görsel ve yazýlý basýna tanýtýldý. Basýn toplantýsýna, DÝTÝB Yönetim Kurulu Üyesi Ayten Kýlýçarslan, DÝTÝB Genel Müdür V. Mehmet Yýldýrým, Basýn, Yayýn ve Halkla Ýliþkiler Müdürlüðü’nden Ayþe Aydýn, Pedegog Nuran Aytekin, Tercüman Türkan Beki, birim müdürleri ile çok sayýda basýn mensubu katýldý. DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan toplantýda yaptýðý konuþmasýnda: “1984 tarihinde kurulmuþ olan DÝTÝB’in tüzüðünü incelediðimizde, Teþkilatýmýzýn dini, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetler yapmak üzere kurulduðunu açýk bir þekilde görürüz. DÝTÝB kurulduðu günden itibaren gerek merkezimizde, gerekse bize baðlý derneklerimizde dini, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerini ayýrým gözetmeksizin, herkese eþit bir þekilde sunmaktadýr. Bu görev kutsal bir görevdir. Eðer siz iyi insan olmak isterseniz, beraber yaþadýðýnýz insanlara yardýmcý olmanýz, 17:21 Uhr Seite 30 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Johan Yunus oldu muz bilgiler ýþýðýnda Allah`a þükür böyle güzel þeyler ortaya çýkýyor. Bizler Ýslamý anlýyalým anlatalým, yaþayalým görevimiz budur. Hidayet ise Allahtandýr. Öðrencilerim Cuma günü bana bir sürpriz yaptýlar. Bir arkadaþlarýnýn müslü- man olmak istediðini söyleyerek müjde verdiler. Ben de hocalarý olarak bu sürprizlerinden büyük bir mutluluk duydum. Ýnþallah Yunus kardeþimizle diyaloðumuzu devam ettireceðim” dedi. Cami cemaati ise Yunus kardeþlerini ayrý ayrý tebrik edip kucakladýlar. Cami cemaatinin ve Yunus kardeþlerinin mutluluklarý yüzlerinden okunuyordu. Kutlu doðum haftasýnýn sevincine bir sevinç daha eklenmiþ oldu. Allah sayýlarýný çoðaltsýn Hz. Mu- DÝTÝB Sosyal ve Aile Danýþmanlýðý Hattý Hizmete Girdi onlarýn elinden tutmanýz ve onlara yararlý hizmetler götürmeniz gerekir. Dolayýsýyla biz de hem kurumsal, hem de bireysel olarak bu ilahi görevi en iyi bir þekilde yerine getirmekle mükellef olduðumuz için, bu hizmetleri elimizden geldiði kadarýyla yapmaya gayret ediyoruz. Bu arada ilerleyen teknolojiyi de iyi kullanmak suretiyle, daha çok insana ulaþmanýn yollarýný aramamýz gerekiyordu. Biz de DÝTÝB olarak insanlarýmýzýn bizlerle yüzyüze ko- nuþmalarýný veya derneklerimize gelmelerini beklemeden, telefon ve interneti kullanmak suretiyle hizmetlerimizi kendilerine ulaþtýrabilmemiz için; “DÝTÝB Sosyal Danýþma Hattý”ný oluþturduk. Bu faaliyetimizle, uzman pedagoglarýmýz, sýkýntýlarý ve dertleri olan vatandaþlarýmýza yardýmcý olacaklardýr. Bu hizmetimizin yararlý ve faydalý olmasýný dilerken, baþta Yönetim Kurulu Üyemiz Ayten haným olmak üzere, projeye emeði geçen herkese huzurlarý- nýzda teþekkür ediyorum” dedi. DÝTÝB Yönetim Kurulu Üyesi Ayten Kýlýçarslan da yaptýðý konuþmasýnda; “DÝTÝB hem üyelerine, hem de diðer müslümanlara yönelik olarak kendisini sorumlu hissettiði ve bu alanda böyle bir ihtiyacý tesbit ettiði için bu projeyi gerçekleþtirmiþtir. Çünkü, faaliyet gösteren mevcut sosyal hizmet kurumlarý bu ihtiyacý gideremiyorlar, hem de bizim insanýmýz kendi sorunlarý ile ilgili nerelerden yardým alacaðý haber hammed [s.a.v] Efendimiz ümmetinin çokluðuyla elbette öðünecektir. Ýslami seçerek Johan olan ismini de Yunus olarak deðiþtiren genç ise duygularýný þöyle dile getirdi: “Çevremdeki müslüman arkadaþlarýmýn davranýþlarý beni etkiledi. Birbirlerine karþý davranýþlarý ve aileleri ile olan baðlarý benim Ýslamý seçmemde etkili oldu” dedi. IGMG Kuzey Ruhr Bölgesi Ibbenburen Cemiyeti Baþkaný Abdulkadir Ceylan mutluluk gözyaþlarý dökerek kýsa bir selamlama konusmasý yaptý ve cemaate serbet ve gülsuyu sunuldu. Cuma güzel bir duyguyla son buldu. konusunda da henüz tam donanýma sahip deðildir. Bu proje belki ihtiyacý tam olarak karþýlayamayacaktýr. Bunun farkýndayýz. Ýlk defa böyle bir “Danýþmanlýk’ hizmete verilecek ve mümkün mertebe insanlarýmýzýn nerelere müracaat edecekleri konularýnda yönlendirme yapýlacaktýr. DÝTÝB bu çalýþmayla, bu alanda en önemli adýmlarýndan birisini atmýþtýr” dedi. DÝTÝB Sosyal ve Aile Danýþmanlýðý Pedegogu Nuran Aytekin de, yaptýðý konuþmasýnda, “Sosyal Danýþma Hattý”mýz ailevi, okul ve ergenlik, psikolojik, uyuþturucu ve baðýmlýlýk, evlilik, borçlanma, aile birleþimi, oturma izni ve resmi dairelerde karþýlaþýlan sorunlar gibi birçok konuda insanlarýmýza hizmet sunacaktýr. Bu hizmeti sunarken, bizi arayanlara kendi þehirlerindeki ilgili sosyal kurumlara yönlendireceðiz. Danýþanlar telefonda kimliðini açýklamasý gerekmiyor ve anlatýlanlar gizlilik ilkesine tabidir. Danýþma saatlerimiz hafta içi 09.00 - 16.00 arasýdýr. 0221/3555590 Ücretsiz Danýþma Hattý’mýzýn yanýsýra [email protected] 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr özel köþe C enab-ý Hakk’ýn, alemlere rahmet olarak gönderdiði biricik Habibi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in dünyaya teþriflerinin yýldönümü olan “Mevlid Kandili” büyük bir coþku içerisinde kutlandý “Mevlid Kandili” vesilesiyle, Diyanet Ýþleri Türk Ýslam Birliði (DÝTÝB) tarafýndan, Avrupa’nýn en büyük ve en güzel ibadethanelerinden biri olan Duisburg-Pollmann DÝTÝB Merkez Camii’inde bir program düzenlendi. Müslümanlarýn yoðun ilgi gösterdiði ve ATV Televizyonu’ndan da naklen yayýnlanan programda, gecenin mana ve önemi hakkýnda bir konuþma yapan DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan, “Ýslam Peygamber’i Hz. Muhammed’in hayatý sadece müslümanlar için deðil, insanlýk tarihi için de eþþiz bir örnektir. Kin, nefret, haset, düþmanlýk, ikiyüzlülük, yalancýlýk vb. Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Ýkbal NUR Ç evremizdeki akademisyenlere þöyle bir baktýðýmýz zaman, mutlaka öðretmenliðe baþ koymuþ ya da öðretmenlik mesleðini eline almýþ gurbetçi ailelerin evlatlarýný görmemiz artýk mümkün. Dünyayý gerçekten daha iyi bir yer yapabilme þansý verilen þanslý insanlardan onlar artýk. Öðrencilerinin bir þeyler öðrendiklerinde mutluluk hissedicek olan öðretmenler onlar. Öðretmenlik peygamber mesleði felsefesini benimsemek isteyen öðretmenler için bir kaç düstur hazýrladýk. Peygamberler her daim insanlara örnek olmak için görevlendirilmiþtirler. Binaenaleyh bir öðretmen de okulu, sýnýfý, velileri, ailesi ve yaþadýðý toplum içerisinde kendi duruþ ve deðer dünyasý ile bir model teþkil etmektedir. Örnek olabilmenin bir kaç altýn formulüne Seite 31 hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Örnek Öðretmen göz atalým: - Öðretmen; yaþadýðý topluma, insanlýða hizmet etmek amacýyla göreve atýlmalýdýr. - Dürüst, doðru sözlü, güvenilir ve emanet ehli olmalýdýr. - Sabýrlý, sakin ve halim selim olmalýdýr. - Ciddi ve disiplinli olmakla beraber kaba ve çirkin davranýþtan uzak durmalýdýr. - Öðrencilere özellikle de küçüklere merhametli ve þefkatli olmalýdýr. - Mütevazi olmakla beraber þahsiyetini muhafaza etmeli, talebelerin ve d i ðerlerinin gözünde zayýf, zelil ve karaktersiz görün- memelidir. - Güzel ahlaký, okul ve okul dýþýnda kendisine prensip edinmelidir. - Ýlmiyle amil olup baþkalarýna da örnek olmalýdýr. - Kanaatkar olmalý, aþýrý mal mülk hýrsýndan uzak olarak kendisini ilme ve öðrencilere adamalýdýr. - Mesleðini mükemmel ve gereken þekilde yapmalýdýr. - Öðrencilerine, meslektaþlarýna ve idarecilere adil davranmalýdýr. - Öðrencilerin ve okulun ilmi menfaatlerini þahsi menfaatlerinin üzerinde tutmalýdýr. - Temizliði, intizamý ve giyimi ile etrafýndakilere örnek olmalýdýr. - Ýlmi ihtisasýný devamlý geliþtirmeye ve onu sadece okulda deðil topluma da yayýp tanýtmaya çalýþmalýdýr. - Toplumdaki yanlýþ bilgileri ve yanlýþ hareketleri düzeltmeye çalýþmalýdýr. - Toplumun bilimsel yönden kalkýnmasý için elinden gelen çabayý sarfetmelidir. - Her yaptýðý ilmi çalýþmaya karþýlýk beklememelidir. - Öðrencilerini yüksek amaçlara yönlendirmelidir. - Ders saatlerini çok iyi deðerlendirip en kýsa zamanda çok bilgi verebilme yollarýný bilmeli ve tatbik etmelidir. Mevlid Kandili Coþkusu kötülükler onun hayatýnda hiçbir zaman yer bulamamýþtýr. Kendisini öldürmek isteyen düþmanýný bile affetmiþ, hayatý boyunca hiçbir kimseyi üzecek bir davranýþta bulunmamýþtýr. O, ben yerine biz demiþ, herzaman karþýsýndakini kendisinden daha çok düþünmüþtür. Eþitlik, insan haklarý, insanlar arasýndaki sýnýf ayrýmcýlýðý Hz. Muhammed ile vijdanlardan sökülüp atýlmýþtýr. Hak, hu- kuk ve adalet anlayýþýnýn en güzen örneði O’nun yaþantýsýnda yer bulmuþtur” dedi. T.C. Düsseldorf Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri Ataþesi ve DÝTÝB Genel Baþkan Yardýmcýsý Mustafa Üstün, DÝTÝB Genel Müdür V. Mehmet Yýldýrým, Basýn, Yayýn ve Halkla Ýliþkiler Müdürü Ekrem Ceþen, Özel Kalem Müdürü Alaattin Salçýk, Basýn, Yayýn Müdürülüðü’nden Ercüment Aydýn ve Tanet Gündüz’ün katýldýðý programda, Düsseldorf bölgesi Muhsin Altundaþ (Ratingen Ayasofya Camii), Atila Korkmaz (Düsseldorf Merkez Camii), Hasan Kaymakçý (Mettmann Camii), Halim Karacan (Velbert Yeni Camii), Vehbi Özkar (Neuss Merkez Camii), Seyfettin Halýcý (Grevenbroich Mevlana Camii), Yaþar Kurubaþ (Duisburg Yýldýrým Beyazýt Camii), Sadýk Güder (Duis- 31 - Öðrencilerin tümünü kendi çocuklarý sayarak onlarýn iyi yetiþmeleri için gayret sarfetmelidir. - Okul ve halkla en güzel þekilde geçinmeyi ve anlaþmayý bilmelidir. - Öðretmen okuldaki görevi yaný sýra ailevi ve toplumsal görevlerini de unutmamalýdýr. ‘Kalbin nuru din ilimleri, aklýn nuru fen ilimleridir. Ýkisinin birleþtirilmesiyle, talebe gayrete gelir ve baþarýlý olur. Birbirinden ayrýldýklarý vakit birincisinden taassup, ikincisinden de hile ve þüphe doðar’ diyerek, iyi bir eðitim politikasý çizen kýymetli bir alimin bu güzel sözü ile yazýmýza noktayý koyalým.1 Allah peygamber mesleðine baþ koymuþ arkadaþlarýmýzý muvaffak eylesin! 1 H. Ertuðrul (2001). Kendini Arayan Adam, S. 9 burg Yunus Emre Camii), Ýlhan Can (Solingen Merkez Camii), Yusuf Ýncegeliþ (Duisburg-Polmann Merkez Camii), Essen bölgesinden Mustafa Küllü (Altenessen DÝTÝB Camii), Fatih Karadaþ (Essen-Merkez Camii) ile Münster bölgesinden Yusuf Ziya Hacýahmetoðlu (Recklinghausen DÝTÝB Camii) ve Ýbrahim Noðman (Gelsenkirchen Merkez Camii) din görevlilerinin güzel sesleriyle okuduklarý Kur’an-ý Kerim tilaveti ile mevlid-i þerif bahirleri, Merkez Camii’ni dolduran binlerce müslüman ve televizyonlarý baþýnda kendilerini takip eden onbinlerce ileyici tarafýndan büyük bir huþu içerisinde izlendi. “Mevlid Kandili” programý, T.C. Düsseldorf Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri Ataþesi ve DÝTÝB Genel Baþkan Yardýmcýsý Mustafa Üstün tarafýndan yapýlan duanýn ardýndan sona erdi. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 32 Merdiven çýkmak Adam evinin merdivenlerinden çýkarken düþüp, bacaðýný dört yerinden kýrmýþtý. Hemen hastaneye kaldýrýlmýþ, doktor bacaðý boydan boya alçýya almýþ ve: - “Beyefendi bundan sonra daha dikkatli olun, en azýndan alçýnýz çýkana kadar merdivenlerden inmek çýkmak yok”, demiþti. Üç ay sonra kýrýklar kaynamýþ, alçý çýkarýlmýþtý. Adam bu arada doktora: - “Doktor bey artýk merdivenlerden inip çýkabilir miyim?” diye sormuþ, doktor da: - “Tabii, ancak yine de bir süre daha dikkatli olmalýsýnýz”, demiþti. Adam doktorun bu cevabý üzerine sevinçle baðýrmýþ: - “Oh be þükürler olsun, üç aydýr eve su borusundan týrmanarak girip çýkmaktan anam aðlamýþtý.” Ancak düþürebildim Doktor hastasýný telefonla arar ve hastasýna bir kötü; bir de çok kötü haberi olduðunu söyler. Daha sonra “ilk önce hangisini söylememi istersiniz” diye sorar. Hasta ilk önce kötü haberi duymak istediðini söyler. Doktor hastaya “Tahlillerinizi aldým ve ne yazýk ki 24 saat ömrünüz kaldý.” der. Hasta yýkýlmýþtýr. Doktora sorar “Daha kötü haber ne olabilir ki?” Doktor: “dünden beri sizi arýyorum ama telefonunuzu daha yeni düþürebildim.” Aðaç yürümezse Nasreddin Hoca’ya yapýlan sataþmalar tükenip bitmez. Akþehirliler bir gün Hoca’ya takýlýr ve sorarlar: - “Hocam senin evliyalar katýnda ulu bir kiþi olduðun söylenir aslý var mýdýr?” Hoca’nýn böyle bir iddiasý elbette yoktur ama bir kere soruldu ya cevaplar: - “Her halde öyle olmalý.” - “Böyle kiþiler zaman zaman mucizeler göstererek bu özelliklerini herkese kanýtlar. Hoca madem kabullendin göster bir mucize de görelim!” Hoca: - “Pekala þimdi size bir numara yapalým” der.. Karþýsýnda durmakta olan çýnar aðacýna; 17:21 Uhr Seite 32 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Deðiþik Fýkralar - “Ey ulu çýnar çabuk yanýma gel!” der. Tabii ne gelen aðaç var ne giden. Hoca yürümeye baþlar aðacýn yanýna varýr. Akþehirliler: - “Ne oldu Hoca aðacý getiremedin, kendin oraya gittin!” diye gülünce Hoca: - “Bizde kibir yoktur, dað yürümezse abdal yürür”, der. Secdeye kapanýrsa Bir gün Hoca, yol üstü bir hana inmiþ. Han Nuh Nebi’den kalma bir yer.. Her tarafý delik deþik; adeta çökmeye ramak kalmýþ. Hoca’nýn yüreðine bir korkudur düþmüþ ama, ne desin? Nihayet bir söz arasýnda: - “Yahu, bu senin tavan da ne kadar gýcýrdýyor, beþik mübarek!” diyecek olmuþ ama, hancý baba hiç oralý olmamýþ; sözü þakaya boðarak: - “Aðzýný hayra aç Hoca, bu gýcýrtý beþik gýcýrtýsý deðil; tavan tahtalarý Hakka tesbih çekiyor!” demiþ. Hoca’nýn közü küllenir mi? Gözlerini hancýnýn gözüne dikerek: - “Peki ama”, demiþ; “ya bu tavan boyle tesbih çeke çeke aþka gelip de secdeye kapanýrsa, bizim halimiz nice olacak?” Peþtemale biçtim Timur ile Hoca bir gün hamama giderler. Hoþ beþ ederken Timur, Hoca’ya sorar: - “Hoca, ben köle olsam bana kaç para deðer biçerdin?” Hoca: - “Ben bu iþin tellalý deðilim ama bir 15 akçe ederdin!” Bu laf üzerine Timur çok sinirlenir: - “Hoca” der, “Senin dediðini kulaðýn duyuyor mu? Sadece bu peþtemal 15 akçe eder be!” Hoca hiç istifini bozmadan: - “Ben de zaten o peþtemale biçtim bu fiyatý!” Boðazýna ateþ düþtüðü zaman Nasreddin Hoca’nýn evine tüccar arkadaþý misafir olmuþ. Hoca ona mantý piþirip getirmiþ. Arkadaþý acele edip mantýyý hemen aðzýna atýnca boðazý yanmýþ. Boðazýnýn yandýðýný belli etmemek için baþýný tavana doðru dikmiþ ve yanmanýn etkisi gidince de baþýný tavandan indirmeyip sormuþ: - “Hocam bu tavaný ne zaman yaptýnýz?” Hoca hemen: - “Boðazýna ateþ düþtüðü zaman”, demiþ. Kusur çömlekte Hocanýn bir gün Subaþýya iþi düþmüþ. Adam haraç ve rüþvet yiyen biriymiþ. Hoca fakir, ne yapsýn. Bir çömleðe toprak doldurmuþ ve üstüne bal sývamýþ. Gitmiþ iþini görmüþ, ilamýný almýþ, memnun. Ertesi gün kapýsýnda bir adam bitmiþ: - “Hoca demiþ, subaþý ilamda bir kusur etmiþ. Geri istiyor...” Hoca yutar mý: - “Kusura bakmasýn evlat”, demiþ. “Kusur ilamda deðil çömlekteydi.” Atalar Geçen sene 100 metre derinliðe kadar kazdýktan sonra, Rus bilim adamlarý 1000 yýllýk bakýr tel artýklarý buldular ve bundan, atalarýnýn bin yýl önce bir telefon aðýna sahip olduklarý sonucuna vardýlar. Onlardan aþaðý kalmamak için, takip eden haftalarda Amerikalý bilim adamlarý 200 metre derinliðe kadar kazdýlar ve gazeteler þu manþetle çýktý: “Amerikan bilim adamlarý 2000 yýllýk optik kablo artýklarý buldular ve atalarýnýn, Ruslarýnkinden bin yýl önce yüksek teknoloji ürünü dijital telefonlarý olduðu sonucuna vardýlar”. Bir hafta sonra Türk ajanslarý þu sürmanþeti verdi: “500 metreye kadar yapýlan çalýþmalarda Türk bilim adamlarý kesinlikle hiç bir þey bulamadýlar. Bunun üzerine atalarýnýn 5000 yýl önce cep telefonu kullandiklarý sonucuna vardýlar”. Boþ kaset Þehirlerarasý yolculuk sýrasýnda, hemen þoförün arkasýnda oturan Temel, þoföre seslenmiþ: - Kaptan, haçan sekiz sa- attur yol aliyruk, habu teyp da devamli çalayi. Kafamuz þiþti da... Þoför nazik: - Ýsterseniz kapatabilirim. Temel’den baþka öneri gelmiþ: - Yok kapatma... Bi boþ kaset koysan da kafamuzi dinlesek... Parmak Temel bir gün doktora gitmiþ, demiþ ki: Doktor bey parmaðýmý karnýma bastýrýyorum acýyor, omzuma bastýrýyorum acýyor, kalbime bastýrýyorum acýyor, kafama bastýrýyorum acýyor, gözüme bastýrýyorum acýyor... Doktor çok þaþýrmýþ. Temel’e yapýlabilecek bütün tahliller yapýlmýþ ama bir þey çýkmamýþ. En sonunda anlaþýlmýþ ki Temel’in parmaðý kýrýk... Baþka asker yok mu? Yeni asker olan Temel’e komutaný sormuþ: - “Savaþta siperdesin, sað taraftan düþman askeri geldiðini gördün. Peki ne yaparsýn?” Temel heyecanla cevap verir: - “Hemen çevirir silahýmý üzerlerine ateþ açarým komutaným.” Komutan tekrar sormuþ. - “Peki, karþýdan geliyorsa?” - “Karþýya ateþ açarým, komutaným.” - “Arkadan geliyorsa?” deyince komutan, Temel dayanamamýþ: - “Komutaným, bu ordunun benden baþka askeri yok mu?” Temel Karayollarýnda Temel Karayollarý Müdürlüðünde iþe alýnmýþtýr; görevi ise yollardaki çizgileri çekmektir. Temel’e bir kutu boya ve fýrça verilir. Temel çizgileri çekmeye baþlar. Bir gün amiri gelir ve çizelgeye bakar; “1. gün 500 metre, 2. gün 300 metre, 3. gün 150 metre, 4. Gün 100 metre..” “Temel”, der “her gün gittikçe tembelleþiyorsun galiba?” Temel cevap verir: “Aksine amirum daha çok çalýþayrum lakin gün geçtikçe boya kutusundan daha fazla uzaklaþayrum.” fýkralar Gazla Temel bir gün arkadaþý Dursun’la bir kamyona çok fazla mal yüklemiþ. Öyleki kamyonun üstünden yüksekliði 8 metre varmýþ. Derken karþýlarýna bir üst geçit çýkmýþ. Temel’in gözüne üst geçitteki bir tabela görünmüþ, tabelada þunlar yazýlýymýþ; “AZAMÝ YÜKSEKLIK 6 METRE”. Temel saðýna soluna baktýktan sonra Dursun’a dönmüþ ve þöyle demiþ; “GAZLA ULA POLIS YOK!”. Kadýnlar Aslýnda Ne Diyor? Kadýnlarýn kullandýðý bazý kelimelerin bizim için düz, bildik anlamlarýndan öte, farklý mesajlarý vardýr. Bu anlamlarý bilmeyen erkeklerin iþi zordur. Meselâ: "Ýyi!": Kendisinin haklý olduðunu, tartýþmayý noktaladýðýný gösterir. Artýk susmalýsýnýz. Haklý olduðunuzu düþünseniz de. "Beþ dakika": Deðiþken anlamlý bir kelimedir. O giyiniyor ve siz bekliyorsanýz yarým saat demektir. Ama siz tv seyrederken sizden bir þey yapmanýzý istediyse ve size beþ dakika mühlet verdiyse "beþ dakika" gerçekten beþ dakikadýr. "Hiç!": Bu kelime fýrtýna öncesi sessizliktir ve alarma geçmenizi gerektirecek "birþey" var demektir. "Hiç" ile baþlayan tartýþmalar "iyi" ile biter. "Devam et!": Bu bir izin deðil, ikazdýr. Aldanýp da yapmaya devam etmeyin. Sesli iç geçirme: Bu bir kelime deðildir, ama bu da erkekler tarafýndan yanlýþ anlaþýlýr. Sizin bir aptal olduðunuzu düþünüyordur ve "seninle niye vakit kaybediyorum ki" demek istiyordur. "Tamam!": En tehlikeli kelimelerden biridir. Yaptýðýnýz hatayý size ne zaman ve ne þekilde ödeteceðini düþünmek için zamana ihtiyacý var anlamýna gelir. "Teþekkür ederim!": Kadýnlar tarafýndan en az kullanýlan kelimelerden biridir. Bir kadýn size teþekkür ediyorsa, mutlu olup nedenini sormaya kalkmayýn. Sadece "birþey deðil" deyin ve hemen odadan sývýþýn... 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr bilgilendirme Seite 33 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat • Vergi kartlarý (varsa eþinizin de vergi kartý) • Banka hesap numaranýz • Evlenme/boþanma/ayrýlma tarihi • Eþinizin ve çocuklarýnýzýn doðum tarihi • Alýnan hastalýk/iþsizlik/annelik parasýnýn alýnan kurum tarafýndan belgesi • Eþlerden biri emeklilik parasý alýyor ise gelen emeklilik parasýnýn bildirisi • 18 yaþýndan büyük çocuklar için okul/meslek egitimi belgesi ve çocuklarýn gelirleri • Ìþlem yapýlan yýl içerisinde dünyaya gelen çocuklar için doðum belgesi • Türkiye`de veya dýþ ülkelerde olan bütün çocuklar için okul belgesi gereklidir. • Faiz / Kar payý gibi gelirlerin belgeleri (Örneðin Merkez Bankasý) • Derneklere yapýlan baðýþlar için baðýþ belgesi • Araba/Hayat/Kaza/Sigortalarý için belgeler (Bu sigortalar yýllýk bürüte orantýlý olarak belirlendigi için bürütün yüksek olduðu durumlarda geçersizdir.) • Hastane/gözlük/diþ/ilaç masraflarý cenaze-defin masraflarý, boþanma masraflarý (bu “ Bu bir Gençlik Organizasyonu” baþlýðý altýnda bu sefer erkek ekibiyle kalmayan Ibbenbüren Gençliði, düzenlediði ikinci programýný kýz ekibinden de oluþturmuþ olduðu ekip ile muhteþem bir program sundu. Ibbenbüren ve çevresinin, ve daha da uzaklardan gelenlerin katýlým saðladýðý programda iki gün üst üste hem kendileri yaþayýp hem de dinleyenlere yaþatmaya çalýþtýlar. Mevlüd Kandili öncesi Cumartesi günü kýzlar Grubu seyircileri göz yaþýna boðdu. Kadýnlara özel bir program hazýrlayan bu ekip Asým TOZOÐLU UNUTMAYIN! [email protected] masraflar da bürüte ve çocuk sayýsýna orantýlý olarak kabul edildiði için, az miktarlar vergi iadesinde etkili olmamaktadýr) • Sizde veya aile fertlerinin birisinde bedensel veya zihinsel özür var ise, bunun için özürlülük kimliði veya belgesi • Íþ yolu uzaklýðý (tek yön) - Íþ icabý deðiþik yerlere gitmek zorunda kalýyorsanýz (montaj veya inþaat iþçiliði gibi) veya þöför olarak çalýþýyorsanýz iþ yerinizden yýlda kaç gün ve günde kaç saat çalýþtýðýnýza dair bir belge (Bescheinigung über die Einsatzwechseltätigkeit) - Ìþ icabý evinizde bilgisayar kullanmanýz gerekiyorsa veya bir çalýþma odanýz var ise bunlarýn gerekliliði için iþ yerinizden bir belge ve Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Vergi iþlemlerinizde gerekli bilgi ve belgeler bunlarýn masraflarý. - Ìþ yerinizin size ulaþmasý gerektiði durumlarda telefon masraflarý - Mesleðinizde ilerlemek için eðitim alýyorsanýz; Kurs ücreti, yol masrafý, Kitap ve gerekli malzemelerin faturalarý • Oturduðunuz evle ilgili tamiratlarýn iþçilik masraflarý (bacacý, asansör bakýmý, vs. evin yan masraflarý hesabýnda bakabilirsiniz) • Çucuklarýn anaokul ve kreþ masraflarý • Birinci dereceden akrabalara (Anne/ Baba/ Büyükanne/ Büyükbaba/ Kayýnvalide/ Kayýnpeder) yapýlan bakým: • Bakým yapýlan kiþiler 65 yaþýndan genç iseler sadece -emekli iselerçalýþamayacak kadar hasta iseler – 6 yaþýndan küçük çocuklara baký- yorlarsa – kabul olmaktadýr. Aksi halde iþ ve iþçi bulma kurumundan iþ aradýklarýna dair belge • Bakýma muhtaç kiþiler Türkiye`de yaþýyor iseler: - Türkiye`den her þahýs için ayrý ayrý vali veya kaymakamlýktan bakým belgesi - Havale makbuzlarý ve bunlarýn bakým yapýlan kiþiler tarafýndan alýndýðýna dair Türkiye`den gelen ödendi bildirileri - (Bu belgelerin eksikliðinde bakýmlarýn vergi dairesi tarafýndan kabul edilemeyeceðine dikkat ediniz!) • Dikkat! Bakým miktarý 2009 yýlý için azami 3.840,- EURO`dur. Fakat bunda havalelerin yýlýn içerisinde ilk defa yapýldýðý ay gözönünde bulundurulduðu için, havalelerin ocak ayýndan itibaren ve en IGMG Kuzey Ruhr Ibbenbüren Gençliði Milli Görüþ sözünde durdu Cahiliyye Döneminden, Fil Vakasýna, ordan Hz Amine ile Hz. Abdullahýn Evlenmesine, ordan Hz. Amine Annemizin Hamilelik Dönemine ve oradan da O Peygamberler Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’in doðumuna kadar tek tek, an ve an göz yaþlarýyla anlattýlar. Misafir Hatip olarak çaðýrdýklarý Hoca Haným ile kalmayýp, Kur’an ziyafeti ve minik ilahi grubu ile gecelerini süslediler. Programýn temelini hazýrlayan ve baþarýlara imza atan erkek ekip, ayný programý salonda erkek ve kadýn tüm dinleyicilerine sundu. Konuþmacý olarak IGMG Kuzey Ruhr Bölge idarecilerini ve Hatip olarak Eðitim Koordinatörü Zeki Þeker Hoca ile erkek ekibi böylece gecelerini yine ilahi 33 fazla 3 ay aralýklarla yapýlmýþ olmasý gerekmektedir. Örneðin ilk havale Haziran ayýnda yapýlmýþsa kiþi baþýna sadece 1.920.- EUR kabul edilmektedir. • Bakýma muhtaç kiþiler Almanya`da yaþýyor iseler: - Kendilerinin yardým aldýklarýna dair bir beyan (Bu formu bizden temin edebilirsiniz.) - Varsa buradaki gelirlerinin belgeleri (Hastalýk-Ìþsizlik-Emeklilik parasý belgesi vs.) - Havaleler (Ayný evde yaþýyor iseniz havale gereksizdir.) - Gelirler göz önünde bulundurularak bu kiþilere yýllýk 7.680.-EUR`ya kadar bakým yapmak mümkündür. - Almanya`da yaþayan ve 21 yaþýný doldurmuþ olan çocuklarýnýz varsa, bu çocuklara çocuk parasý alýnmamýþsa ve bu çocuklarýn gelirleri yoksa veya çok düþükse bu zaman içerisinde de geçimini siz temin etmiþseniz, bakým gösterebilirsiniz. • BaðKur veya SSK`ya ödenen sigorta pirimleri • Yurtdýþýndan alýnan emekli gelirleri Diðer sorularýnýzda size her zaman yardýmcý olmaya hazýrýz. grubu ve Kur’an ziyafeti eþliðiyle tatlandýrdýlar. “Benim ejdadým 12 yaþýndaki Fatihi nasýl Padiþah kýlýp ordu emanet ediyorsa, bizler de bu gençlerimize güvendikçe, böyle baþarýlara imza atacaklar“ diye vurgulayan IGMG Kuzey Ruhr Ibbenbüren Þube baþkaný Abdul Kadir Toptaþ, gençlere daha çok güven verip motivelendirdi. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr 34 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Prof. Dr. M. Emin AY H ayat standardýnýn yükselmiþ olmasý maalesef beklenen mutluluðu ve huzuru saðlayamadý insanlýk için… Bilim ve teknolojinin baþ döndürücü bir hýzla geliþmesi, insanýn pek çok alanda iþini kolaylaþtýrýrken bir taraftan da onu yalnýzlaþmaya ve içine kapanýk bir hale gelmeye itiverdi yavaþ yavaþ… Artýk çocuklar dýþarýda arkadaþlarýyla oyun oynamak yerine bilgisayar baþýnda “sanal” denilen ortamda hayal mahsulü oyunlarla neredeyse tüm vaktini “oyunda oynaþta” geçirmeye aday bir þekilde yetiþiyorlar maalesef… Dahasý, kendilerine saðlanan özel oda, özel eþya lüksü bile onlarý mutlu etmeye yetmiyor, aksine tatminsizlikleri bir anlamda mutsuz ve huzursuz kýlmaya baþlýyor. Ne dersiniz? Erken yaþlarda baþlanan kötü alýþkanlýklar, sebepsiz yere intiharlar, bir baþka insana, canlýya ya da eþyalara verilen zararlar, maneviyat boþluðundan deðil de baþka nereden ortaya çýkýyor? Deðerli okuyucum, Ýnsanoðlu orta þartlarýn varlýðýdýr. Uç noktalar onu mutlu etmez, huzursuzlaþtýrýr. Medeniyetin, yeryüzünde aþýrý soðuk ve sýcaðýn hüküm sürdüðü kutuplar ve diðer mekânlarda deðil ortalama þartlarýn mevcut olduðu coðrafyalarda geliþmesi bile insan için her þeyin ölçülü olmasý gereðinin ortaya koyar. Ve insan ruhu ancak maneviyat ile huzur bulur, tatmine erer. Onun yokluðu ise hiçbir þeyin varlýðýyla telafi edilemez. Bugün artýk neredeyse tüm sosyal bilimciler, insan eðitimi için ahlak ve maneviyatýn vazgeçilmez olduðunda hemfikirdirler. Ayrýca onlar bu eðitimin ne kadar erken yaþlarda baþlanýrsa o denli yararlý olacaðý düþüncesindedirler. Bu baðlamda, ailenin söz konusu eðitimde en önemli görevi üstlenmesi gerektiðini söyleyerek bunun nasýl ve ne þekilde gerçekleþtirilmesini aþaðýdaki satýrlarda bulabileceðini ifade etmek istiyoruz. Seite 34 Ailenin Önemine Dair Birkaç Söz… Kýymetli okuyucum, Ailenin çocuk için ne derece önemli olduðu, yapýlan araþtýrmalar sonucunda ortaya konulan ve herkesin kabul ettiði bir gerçektir. Bebeklik çaðýndan itibaren çocukluk yýllarýnýn da bu kurum içinde geçirilmesi, aileye ayrý bir önem kazandýrmaktadýr. Çünkü çocukluk yýllarý, karakterin, tutum ve davranýþlarýn þekil kazandýðý bir dönemdir. Dolayýsýyla, bu yýllarda çocuða verilecek eðitim tarzýnýn, onun üzerinde hayatý boyunca etkili olacaðýný söyleyebiliriz. Çocukluk dönemi böylesine bir önem taþýdýðý için, bu yýllarda verilen maneviyat eðitimi de, kiþiyi hayatý boyunca etkilemekte, onun duygu ve düþüncelerine, tutum ve davranýþlarýna yön vermektedir. Din ve ahlak eðitimi almýþ kiþilerin eþya ve olaylara bakýþlarýndaki farklýlýk, kendisini hemen hissettirmektedir. Çünkü iman duygusunun insana saðladýðý güven ve manevî huzur, deðiþen ve aðýrlaþan hayat þartlarýnda, fertler için bir sýðýnak vazifesi görmekte, kavuþulan maddi imkânlarýn onu þýmartmasýna engel olmaktadýr. Ýnsanoðlunu, mensubu bulunduðu toplumun dinine yönelten, ona kültürel ve terbiyevî anlamda büyük oranda tesir eden aile müessesesi, din ve ahlak eðitiminde ayrý bir önem taþýmaktadýr. “Aðaç yaþken eðilir” atasözü, yerinde ve zamanýnda yapýlmasý gereken eðitimin önemini dile getirmektedir. Çünkü, bir eði- hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Çocuklarýmýzýn Maneviyat Eðitiminde Ailenin Önemi timcinin ifadesiyle, “bir boya ile ilk defa boyanmýþ bir yün, boyanýn rengini öyle saðlam bir tarzda emer ve alýr ki; onu artýk ikinci defa bir baþka renge boyamak kolay olmaz. Bir yaþ aðaç bükülerek kolayca çember haline getirilebilir; fakat kuruduktan sonra bu çemberi düzeltmek ve aðacý eski haline getirmek istersek kýrýlýr. Týpký bunu gibi, ilk izlenimler insan ruhunda öyle saðlam, kuvvetli ve derin tesirler býrakýr ki, onlarý beyinden söküp atmak âdeta imkânsýzlaþýr.” Çocuk eðitiminde ailenin bu denli önemli oluþuna, gerek Kur’ân-ý Kerim’de gerekse Hz. Peygamber (sav)’in hadislerinde çeþitli vesilelerle dikkat çekilmektedir. Meselâ bazý ayetlerde þöyle buyrulmaktadýr: “Ey müminler! Yakýtý insanlar ve taþlar olan cehennem ateþinden kendinizi ve ailenizi koruyunuz...” “Ey Peygamber! Ailene namaz kýlmalarýný emret; ve sen de bunda devamlý, sebatlý ol.” Hz. Peygamber (sav)’in çocuklarýn eðitimleriyle ilgili hadisleri de dikkat çekicidir. Nitekim bir hadisinde þöyle buyurmaktadýr: “Çocuða güzel bir isim verilmesi ve güzelce terbiye edilmesi, onun anne babasý üzerindeki haklarýndan biridir.” Ýmam Gazâlî ise, ünlü eseri Ýhyâ’da þöyle demektedir: “Çocuk ana babasýnýn yanýnda bir emanettir. Onun her türlü þekli almaya hazýr, temiz ve boþ kalbi de âdeta bir cevherdir. O her türlü nakþa müsait olduðu gibi, meylettirildiði her þeyi al- maya da kabiliyetlidir. Eðer çocuk iyiliklere yöneltilirse, hayýr üzere büyür, dünya ve ahirette mesut olur.” Ýlk yýllarda alýnan din eðitiminin çocuk üzerinde olumlu tesirler býraktýðý bugün artýk bilinen bir gerçektir. Yeri gelmiþken, burada Mehmet Kaplan’ýn bir hatýrasýndan bahsetmek yararlý olacaktýr. Yazar, bir eserinde, askerlik yýllarýnda talim yaparlarken lise ve üniversite mezunu gençlerin, sahipsiz bahçelere sorumsuzca ve sürüler halinde hücum edip, haram malý güle kapýþa yediklerinden söz ederek, þöyle devam etmektedir: “…O zaman, bize çocukluðumuzda telkin edilen “haram mala el uzatmama” düsturunun ulviyet ve derinliðini hissettim ve anladým ki, lâik terbiye asla insanlara, câhil Müslüman ailenin vermiþ olduðu ahlâk terbiyesini veremiyor.” Genel kanaate göre, çocuklarýn çevrelerinden bu derece etkilenmeleri, zihnî yapýlarýnýn kendilerine verilen her þeyi kabullenmeye gayet elveriþli olduðundandýr. Çünkü çocukta büyük bir uyum gücü vardýr. Bu özellik ise, onda göze ilk çarpan ve doðumundan olgunluk çaðýna kadar çocuðun ruhuna hâkim olan bir durumdur. Ýþte bu uyum gücünün, iyi bir þekilde yönlendirilerek, din eðitiminin ilk çocukluk yýllarýnda en mükemmel þekliyle verilmesine çalýþýlmalýdýr. Zira 10-12 yaþlarýna kadar olan dönemde, din ve ahlâk deðerlerinin büyük bir kýsmý, çocuk tarafýndan özümsenmektedir. O halde, din eðitimi ve öðretiminin bu dö- dosya nem içinde, büyük ölçüde tamamlanmasý gerekmektedir. Oysa ülkemizde eðitim adýna her þey okuldan beklenmekte ve çocuðun din eðitimi de okula býrakýlmaktadýr. Okullardaki din eðitiminin yetersizliði yanýnda, çocuðun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersiyle ancak 10-11 yaþlarýnda karþýlaþmasý, din eðitimi ve öðretiminde ortaya olumsuz bir tablo çýkarmaktadýr. Bu nedenle, okul öncesi dönem anne babalar tarafýndan önemsenmeli ve çocuðun karakterinin önemli bir kýsmýnýn oluþtuðu bu dönemde din eðitimi ve öðretiminde belirli bir mesafe alýnmalýdýr. Çocukluk çaðýnýn ilk yýllarýnda, anne baba tarafýndan yerine getirilmesi gereken bu faaliyetin hangi yaþlardan itibaren baþlamasý konusunda kesin bir sýnýr yoktur. Ancak Hz. Peygamber (sav)’in “fýtrat” konusuyla ilgili hadislerinden birinde “Çocuðun bu (fýtrat) hali konuþma zamanýna kadar devam eder. Sonra, artýk ebeveyni onu Yahudi, Hýristiyan veya Mecûsileþtirir” ifadesini hatýrlamamýz, konuþmaya baþlamasýyla birlikte çocuðun din eðitimine de baþlamanýn önemini ortaya koyacaktýr. Nitekim Hz. Peygamber'in, konuþmaya baþlayan çocuklara birtakým dinî nitelikli cümleler ve ayetler ezberlettiðine dair kayýtlar da vardýr. Bu baðlamda, çocuklarýn konuþmaya baþladýklarý çaðdan itibaren, din eðitimlerine baþlanabileceðini ifade edebiliriz. Nitekim gerek öðretmenler ve gerekse öðrencilerin, üzerinde birleþtikleri 3-4 yaþlarý da, hem Hz. Peygamber'in sünnetine, hem de pedagojik realitelere uygundur. O halde, bu yaþlardan itibaren ölçülü, düzenli ve kararlý bir þekilde din eðitimine baþlanabilir. Bunun ayný zamanda çocuk için oldukça gerekli bir konu olduðunu ve anne babalarýn bu görevi ihmal etmemeleri gerektiðini söylemeliyiz. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr dosya A þim Örnekleri (LCN) çalýþmasý ile kentlerin iyi örneklerinin yaygýnlaþtýrýlmasý ve bir dizi sorunun üstesinden gelinmesi amacýyla hazýrlanmýþ bulunuyor. LCN, FRA, Bölgeler Komitesi ve Aarhus (DK), Antwerp (BE), Bradford (UK), Genk (BE), Mannheim (DE), Nantes (FR), Sheffield (UK), Rotterdam (NL) ve Turin (I) kentlerinden temsilcileri bir araya getirerek, ýrkçýlýk ve ayrýmcýlýðýn yaný sýra, Müslüman topluluklara has özel konularýn ele alýnmasýnda, siyasal diyaloðu ve yerel idarelerin toplumsal uyum için yaptýðý çalýþmalarda, topluluk temsilcileri ile karþýlýklý görüþ alýþ veriþinin nasýl saðlanacaðýna dair örnekler sunuyor. Ayrýca, LCN’nin çalýþmalarý, yerel düzeyde Müslüman topluluklara yönelik eþitlik ve hoþgörünün teþvik edilmesini amaçlayan uygulamadaki tedbirleri araþtýran ve Kasým 2001’de Ýslami Topluluklarýn Beþ Avrupa Kentindeki Durumu raporunun yayýmlanmasýyla sonuçlanan, Avrupa Irkçýlýk ve Yabancý Düþ- Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Bedrettin KESKIN vrupa Birliði Temel Haklar Ajansý, birlik ülkelerinde yaþayan Müslümanlarýn yerel düzeyde toplumsal uyumu ve gerekli ihtiyaçlarýnýn giderilmesine yönelik bir rapor hazýrladý. Raporda, Avrupa ülkelerine gelmekte olan göçmenlerle, ýrkçýlýk, yabancý ve Ýslam düþmanlýðýnýn yakýndan iliþkili olduðu, göçvar olduðu sürece de bu sorunlarýn devam edeceði belirtiliyor. Özellikle Müslümanlar söz konusu olduðunda ýrkçýlýðýn daha da belirginleþtiði belirtilen raporda, Müslüman topluluklara ve genelde diðer tüm göçmenlere karþý yerel toplumun da bakýþ açýsýnýn deðiþmesinin, sorunlarý en aza indireceði ve uygulamalarýn amacýna ulaþmasýný çabuklaþtýracaðý belirtiliyor. Rapor; Avrupa Birliði’nin Temel Haklar Ajansý’nýn (FRA)1, Yerel Giri- Seite 35 hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 “Müslümanlarýn topluma entegrasyonu” [email protected] manlýðýný Ýzleme Merkezi’nin (EUMC) önceki bir çalýþmasýný izliyor. Irkçýlýkla mücadele ve yabancý düþmanlýðý, Müslüman ve diðer topluluklarýn Avrupa’ya doðru göçü ile doðrudan ilgilidir. Diðer birçok unsurun yanýnda yabancý düþmanlýðý ve ýrkçýlýk da bir yandan göçle beslenmekte, göçle Avrupa’ya gelen nüfusun en ciddî karþýlaþtýðý sorunlarýn baþýnda ýrkçýlýk geliyor. Dolayýsýyla çalýþmalarýn çoðu da, toplumsal entegrasyona odaklanýyor. Entegrasyon gerçekleþmeden hem göçmenler, hem de, “yerliler”, toplumsal barýþ içinde olamaz. Dolayýsýyla, bireysel ve toplumsal geliþme/kalkýnma gerçekleþemez. Göç, bundan dolayý günümüzde, Avrupa Birliði üyesi ülkelerde ciddî anlamda tartýþma konusu oluyor. Özellikle Müslüman unsurlar söz konusu olduðunda, konu, üzerinde daha büyük bir ciddiyetle eðilmeyi zorunlu kýlýyor. Bu durum, göç olayýnýn insanlýðýn kendisi kadar eski olmasýnýn yanýnda, göçün insan hayatýnýn hemen hemen tüm unsurlarýný etkilemesi nedeniyle de böyledir. Müslüman toplum, Avrupa ülkelerinde hem nitelik hem de nicelik olarak geniþleyip büyüyor. Bundan dolayý, yakýn gelecekte göç ve Müslümanlýk iliþkisinin daha fazla araþtýrmaya konu olmasý kaçýnýlmaz görülüyor. Bu yazýmýzda, Müslüman toplumlar üzerinde yapýlan yukarýda bahse konu olan rapor hakkýnda “genel ve özet” bir deðer- lendirme yapacaðýz. Deðerlendirmemizle, raporun daha iyi/kaliteli ve katýlýmcý bir þekilde ortaya konulma imkâný araþtýrýlacak, yalnýzca raporun eksikliklerinin ortaya konulmasý deðil, alternatif yaklaþým arayýþýna katký saðlanmasýný da hedefliyoruz. Ayrýca, deðerlendirmeler, yol göstericilik yaklaþýmý içinde ve iyi niyetle yapýlýrsa, çalýþmalara/rapora sayýsýz katký ve fayda saðlanacak, ayný þekilde bu tarz deðerlendirmelerle raporun katýlýmcýlýk imkâný araþtýrýlmýþ olacaktýr. Avrupa Birliði Temel Haklar Ajans’ýnýn yerel düzeyin önemine vurgu yapan, Müslüman topluluklarýn karþýlaþtýklarý sorunlar, bu topluluklarýn sosyal entegrasyonlarý ve yalýtýmlarý/yabancýlaþmalarý temelinde yaklaþýlarak oluþturduðu yerel giriþim örnekleri bu metne konu olmuþ bulunuyor. Ayrýca raporda, sadece Müslüman topluluklarýn konu edilmesi, Müslümanlar üzerinde özel bir dikkat ve spesifik bir dizi politika gerektirmediði ifade edilmiþ olup, sadece Müslüman topluluklarýn daha geniþ kapsamlý bütünleþme, eþitlik, sosyal uyum gereksinimlerinin olduðu ifade edililiyor. Çalýþma yapýlýrken, tüm çabalara raðmen, güven ortamýna ihtiyaç olduðu belirtilerek, önyargýlarýn varlýðý yanýnda, etnik ve dinî ayrýmcýlýðýn da birlikte var olduklarý beyan ediliyor. Bu amaçla, yerel makamlarýn hesap verebilirliði, istihdamý arttýrma, eðitim ile ilgili politika seçenekleri, diyalog, katýlým ve uygulama politikalarýnýn izlenmesi þeklinde ifade bulan politika araçlarýndan bahsediliyor. Bu amaçla; ölçülebilir hedefler, net zaman çizelgeleri, sorumluk paylaþýmýnýn önemi ve uygulamalarýn izlenmesi, deðerlendirilmesi ve iyi uygulamalarýn örneklik teþkil etmesi üzerinde duruluyor. Raporda, daha çok deðiþik birçok kentin farklý topluluklarý ve bireyleri açýsýndan iyi uygulama örnekleri iþleniyor. Müslüman topluluklarýn tek düze bir mantýkla deðerlendirilmesinden kaçýnýlmasý, raporun olumlu bir yönü. Müslüman topluluklarýn, Ýslami köklerine raðmen, çok çeþitli ve deðiþken özelikler arz ettiði bir gerçektir. Bu anlamda “çeþitlilik içinde çeþitlilik” ilkesinin benimsenmesi son derece isabetli olmuþ durumda. Esas sorun, bu gerçeðin ifadesinden ziyade, bu ilkenin nasýl uygulamaya geçirileceði sorunudur. Yine, yerel birimlerin, Müslüman topluluklarýn sosyal bütünleþmesi ilkesi yerine, bu birimlerin kent sakinlerinin ihtiyaçlarýna odaklanmasý ve hizmet odaklý yaklaþýmlarý, gerçekçi ve ileri bir aþamayý ifade ediyor. 35 Rapor, günümüzde toplumsal uyumun olmasý için gerekli olan kavramlar ve ilkeler temelinde hazýrlanmýþ, kýsa ve özlü bir rapor olmakla birlikte, içeriðinin raporun baþlýðý olan “Müslüman Toplumlarýn Ýhtiyaçlarýnýn Ele Alýnmasý” yaklaþýmý ile tam uyumlu olduðunu ifade etmek çok da kolay deðil. Çalýþmada, Müslüman topluluklarýn ihtiyaçlarýnýn ne olduðu ve bu ihtiyaçlarýn tam olarak hangi kiþi, kurum ya da kuruluþ/lar tarafýndan tespit edildiði açýk deðil. Bu durum, daha çok ajansýn kendi yaklaþýmlarý eksenli ifadelendiriliyor. Raporun hazýrlanmasýnda, Müslüman gruplarýn temsilcilerinin katkýlarýnýn alýnmasý ve katýlýmlarýnýn saðlanmasý, çalýþmada da bahse konu olan temsil ve katýlma eksikliðini gidermeye yardýmcý olabilirdi. Hizmet sunanlarýn, hizmet alanlarla otaklýk kurmasý çalýþmalarýn amacýna hizmet etmesi için gereklidir. Demokratik temsil sistemini, sorunlu bir duruma sokan temsil edilmeme, bu gruplarýn çalýþmaya doðrudan katýlýmlarý ile bertaraf edilebilirdi. Bu yönü ile Müslüman topluluklara raðmen ve Müslüman topluluklarýnýn kendi temsilcilerinin katkýsý olmadan, “dýþarýdan” ve “yabancý”larla yapýlan çalýþmalarýn bu kesimi temsil etmesi beklenemez. Yetersiz temsil iliþkisi de sürdürülebilir görünmüyor. Raporda, topluluklarýn farklý deneyimlerinin tek tipçi model oluþturabilme kaygýsý, metinde çalýþmalarýn net, ölçülebilir ve belli standartlara ulaþmasýný engelliyor. Dolayýsýyla, oluþturulacak standardýn gerekliliði, uygulamalar açýsýndan da zorunludur. Muðlâk ifade ve uygulamalar, iyi örneklerin alýnmasýný zorlaþtýrýr. Her kentin sosyal yapý ve oluþumunun farklý olmasý, farklý politikalarýnýn uygulanmasýný zorunlu kýlarken, diðer yandan, belli ilke ve standartlar çerçe- 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 36 36 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir vesinde yapýlacak uygulamalarýn da varlýðýný anlamsýz/geçersiz kýlabilme riskine sahiptir. Yine raporda, hizmet ve çalýþmalar, daha çok sivil toplum merkezli ele alýnýyor. Oysa sivil toplumun, toplumsal katýlýmda ve politika uygulamalarýnda önemi yadsýnmamakla birlikte, yerel kamusal sorumluluklarýn da gözden kaçýrýlmamasý þarttýr. Raporda, demokratik katýlýmýn saðlanmasý için yerel kamusal birimlere düþen belli sorumluluk ve zorunluluklarýn ifade edilmesi gerekirdi. Çünkü, kamu desteði olmadan sivil toplumun sosyal entegrasyonu, ya da, beklenen kamusal/toplumsal hizmetleri tek baþlarýna saðlamada, bu birimlerin baþarýlý olmasý beklenmemeli. Avrupa kentlerinin bir kýsmýnda belirtilen iyi örnekler, daha çok teorik düzlemde ifade ediliyorr. Oysa, yapýlan hizmetler ve kurulan ortaklýklar, uygulama sonuçlarý ile izlenebilmiþ olsaydý, raporda bahse konu olan hizmetlerin performanslarý daha iyi görülmüþ olurdu. Bunun yanýnda, kentsel hizmetler, diðer kentlere model olurken, diðer yandan bu hizmetlerin ve kentlerin performans öl- çümlerinin yapýlmasý ile, uygulama örneklerinin daha iyi ele alýnmasý ve deðerlendirilmesi saðlanmýþ olurdu. Aksi takdirde, performansý yapýlmadan ortaya konulan çalýþmanýn yaygýnlaþtýrýlmasý daha iyi bir örneðin ortaya çýkmasýný engelleyebilir. Modeli bir bütün olarak almak yerine, modeli daha iyi iþleyen yönleri ile deðerlendirmek, hizmetlerde gerçek amaca ulaþmayý zorlaþtýrýr. Bunundan dolayý, hizmetlerin iyi bir performans çalýþmasý ile deðerlendirilmesi gerekir. Performans deðerlendirilmesi ile yerel birimlerden vatandaþlara kadar, tüm katýlýmcýlarýn memnuniyet derecelerinin irdelenmesi saðlanabilir. Bu aþamada iyi bir örnek modelinin ortaya konulma kriterleri açýk ve þeffaf bir þekilde belirlenmiþ olur. Diðer yerel birimlere, iyi örnek oluþturmasý ve raporun iyi bir yol göstermesi için, çalýþmanýn kapsamlý yapýlmasý gerekirdi. Zira raporda, kentlerin iyi örnekleri kýsa ve basit bir þekilde ifade ediliyor. Raporun avantajlý yönleri kadar, dezavantajlý yönleri, zayýf ve güçlü yönleri de birlikte deðerlendirilmelidir. Ayrýca raporla, D Arþiv Binasý’nýn enkazýnýn kaldýrma çalýþmalarýyla ilgili olarak, Faslý Khalil G. (23) ile Alman Kevin K.’nýn (17) binanýn altýnda kaldýklarýný, bir cesedin toprak altýndan çýkarýldýðýný, arama çalýþmalarýný çok dikkatli bir þekilde sürdürdüklerini belirterek, en kýsa sürede ikinci kiþiye de ulaþmayý umduklarýný söylediler. DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan da konuþmasýnda, olaydan büyük üzüntü duyduklarýný ifade ederek, “Ýki masum insanýn enkaz altýnda kalmasý, üzütümüzü bir kat daha artýrdý. Bizden yardým istenmesi durumunda, Teþkilat olarak her türlü yardýma hazýrýz. Bu elim olayda hayatlarýný kaybeden insanlarýmýzýn ailelerine baþsaðlýðý diliyorum” dedi. dosya Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 iyi uygulamalar yanýnda, uygulamalardaki olumsuzluklarýn belirlenmesi, hem otokontrolü saðlar hem de, bize, verimli olmayan örneklerin uygulanýp tekrar tecrübe edilmesini engelleyen potansiyeli verir. Bu yolla kaynak ve zaman israfý önlenmiþ olur. Bu, hem, iyi uygulamalar sürdürülürken ortaya çýkan olumsuzlularý gün yüzüne çýkarma, hem de, diðer olumsuzluk oluþturacak örneklerin ifade edilmesi açýsýndan ortaya konulmasý gereken durumdur. Aksi takdirde iyi uygulama ile kötü uygulama arasýnda bir sýnýr çizilmemiþ olur. Baþarýlý olamayan uygulamalarýn baþarý olanlarýn yanýnda, birlikte teþhir edilmesi baþarýlý uygulamalarýn da önünü açacaktýr. Dolayýsýyla, Müslüman toplumlarýn ihtiyaçlarý kendileri dýþýnda baþka kiþi ya da örgütlerle tespit edilmesi, yerel topluluklarýn ihtiyaçlarýnýn tam olarak ortaya çýkmasýný perdeleme ihtimaline sahiptir. Bu anlamda, yerel kuruluþlarýn ve yerelde meskûn bireylerin /STK’larýn/ yerel topluluklarýn görüþlerinin alýnmasý yerel ihtiyaçlarýn gerçekçi bir þekilde ortaya konulmasý ve bu amaçlý poli- Arslan; “Her Türlü Yardýma Hazýrýz” ÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan, DÝTÝB Genel Müdür V. Mehmet Yýldýrým ve Basýn, Yayýn ve Halkla Ýliþkiler Müdürü Ekrem Ceþen ile birlikte, Severin Str. 222228, 50676 Köln adresinde bulunan ve 03.03.2009 Salý günü Saat 13.55’de bilinmeyen bir nedenle çöken Arþiv Binasýna giderek, yetkililerinden bilgi aldý. Ýtfaiye yetkilileri, 1971 tarihinde hizmete açýlan ve içerisinde yaklaþýk 65 bin eþsiz tarihi eserin bulunduðu hayat tikalarýn da doðru bir þekilde belirlenip uygulanmasý açýsýndan zorunluluk arz ediyor. Doðal olarak, raporun hazýrlanmasýnda Müslüman topluluk temsilcilerinin de yer almasý, bahse konu olan sorunlarýn aþýlmasý için gereklidir. Bu anlamý ile de, yerel birimlerin kentsel uygulamalarýnýn iyi örnekleri ile ifade bulmasý, “rol model” ve iyi örneðin yaygýnlaþtýrýlmasý gibi, ilke ve amaçlara hizmet edebilme imkanýna sahiptir. Bu hizmet alanlarýnýn tespit ve uygulama þeklinin nasýl olacaðý, ya da, nasýl algýlandýðý ile ilgili, özellikle Müslüman topluluklarýn temsilcileri konumunda olan sivil toplumla paylaþacaðý hizmet alanlarýnýn ve ortaklýk derecesinin tespit edilmesi daha uygun olurdu. Bu amaca hizmet eden anlayýþla, sorunun yerelinde ve kaynaðýnda tespit edilme imkâný elde edilmiþ olur. Dolayýsýyla sorun bu yolla hem gerçekçi tespit edilebilir hem de sorunun çözümü kolaylaþýr. Sonuç olarak; özelde Müslüman topluluklara genelde diðer tüm göçmenlere bakýþ açýsýnýn deðiþmesi, sorunlarý en aza indirecek ve uygulamalarýn amacýna ulaþmasýný çabuklaþtýra- caktýr. Artýk, Müslüman topluluklarýn yabancý deðil, yerli; göçmen deðil, yerleþik; kiracý deðil, sahip olduðu gerçeðinden hareket edilmesi, sorun alanlarýnýn birçoðunun ortadan kalkmasýna hizmet edecektir. Bu da, temel olarak bakýþ açýsýnýn deðiþmesi ve Müslüman topluluklara yaklaþýmýn insanî temele doðru evrilmesi ile mümkündür. Bu konuda en fazla görev ve sorumluluk en baþta kamu görevlilerine düþmektedir. Müslüman topluluklar da bu konuda gerekli çabaya katýlýmý saðlamada tereddüt göstermeyecektir. 1 Avrupa Birliði Temel Haklar Ajansý (FRA), Avrupa Birliði’nin 15 Þubat 2007 tarih ve 168/2007 numaralý Konsey Tüzüðüyle (AT) kurulmuþ bir organýdýr. Merkezi Viyana’da olup, Avrupa Irkçýlýk ve Yabancý Düþmanlýðýný Ýzleme Merkezi’ne (EUMC) dayalý olarak yapýlandýrýlmaktadýr. FRA görevlerini baðýmsýz olarak yürütmektedir. Avrupa Konseyi baþta olmak üzere, diðer ulusal ve uluslararasý kuruluþ ve örgütlerle iþbirliði yapmaktadýr. A,jansýn görevi daha çok topluluk üyesi ülkelere topluluk hukukunun uygulanmasýnda rapor hazýrlamak ve tavsiye niteliðinde çalýþma yapmaktýr. Rapor hazýrlayarak, bilgi toplayarak ve verileri analiz ederek, sivil aðlarla ortaklýklar kurarak temel haklara yardýmcý olunmakta ve uzmanlýk saðlamaktadýr. Tematik çalýþmalarý ise ýrkçýlýkla ve yabancý düþmanlýðýyla mücadeledir. Türk-Alman Saðlýk Vakfý’ndan DÝTÝB’e Ziyaret G iessen’de faaliyet gösteren TürkAlman Saðlýk Vakfý (TDG) Genel Müdürü Ayla Gediz ve Sosyolog Ömer Aydýn, DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan’ý makamýnda ziyaret ettiler. Genel Müdürü Ayla Gediz ziyarette yaptýðý konuþmasýnda, baþkanlýðýný Doç. Dr. Yaþar Bilgin’in yaptýðý Türk-Alman Saðlýk Vakfý (TDG)’nýn, Almanya'daki Türklerin saðlýk sorunlarýný inceleyen ve ihtiyaç duyulmasý halinde kendilerine yardýmcý olan bir kuruluþ olduðunu belirterek: “Ýnsanlarýn saðlýðý, bizi onlarla birleþti- ren en büyük unsur. Hem saðlýk konusunda bilgi veriyoruz, hem de vatandaþlarýmýzla bir araya gelmiþ oluyoruz. Saðlýklý olabilmek için bilgili olmak gerekir. Bizler bu sayede insanlara gerekli bilgiyi aktarmayý hedefliyoruz. Vakf’ýn esas hedefi, özellikle Almanya'da yaþayan Türk göçmenlerin saðlýk sorunlarýný araþtýr- mak ve tedavilerinin yapýlmasýný saðlamaktýr” dedi. Türk-Alman Saðlýk Vakfý (TDG)’ný yakinen tanýdýðýný belirten DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan da konuþmasýnda: “Türk-Alman Saðlýk Vakfý, saðlýk konusunda insanlarýmýzý hem doðru bilgilendirmede, hem de onlarý doðru adreslere yönlendirmede büyük hizmetler vermektedir. Vatandaþlarýmýzý bilgilendirme konusunda yaptýðýnýz çalýþmalarýnýzdan dolayý, baþta Doç. Dr. Yaþar Bilgin olmak üzere bütün vakýf çalýþanlarýna baþarýlar diliyorum” dedi. 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr özel köþe nce RABB’bimize hamdolsun bugünlere þükür diyerek yeni bir yazýda yeniden sizlerle buluþurken sizlere selamün aleyküm dostlar diyerek Peygamber efendimize salat ve selam olsun diyorum. DEDEMÝN FIRÇASI Dedemin gençlik yýllarý babaannem de dedemi çok sever yanýndan ayrýlmazmýþ. Yine birgün dedem ayakkabý boyarken babaannem de dedemin yanýnda oturuyormuþ. Karaman’da kendini dayý zanneden bir de polis varmýþ. Bu polis dedeme ayakkabýsýný boyatmak için gitmiþ ve polis ayaðýný boya sandýðýnýn üstüne koyuyor ve dedeme: —Boya ulan ayakkabýyý diyor. Dedem seslenmiyor ve ayakkabýlarý boyamaya baþlýyor. Tabi tam ayakkabýyý boyamýþ yine dedeme: —Þuralarý unutmuþsun oralarý da boya ulan para veriyoruz deyince. Dedemin keli atýyor ve: —Ulan senin ayakkabýnýn da senin de yetti ulan ben senden mi öðreneceðim ayakkabý boyamasýný. 30 senelik ayakkabý boyacýsýyým der ve fýrçayý polisin kafasýna geçirir. Babaannem de polisin ceketinin düðmelerini aþaðýya kadar indirir. Dedemi apar, topar karakola götürürler ama savcý dedemi sevdiði için ve polisin ne mal olduðunu bildiði için dedeme: —Hâlla bak dikkat et bana her zaman güvenme haydi git der. Dedem de: —Efendim hatun yanýmda olmasaydý belki böyle olmazdý ama öyle olunca erkeklik gururumu yatýþtýramadým. Malumunuz bir serçe bile Sultan Süleymaný tanýmamýþ der ve böylece hapsi boylamaktan kurtulur. ÝKÝ AYLIK NÝKAH Türkiye’de zamanýn Seite 37 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat M. Salih AYDIN Ö Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 Hacarabýn Serüvenleri [email protected] birinde bir adam varmýþ. Hem hoca takýlýr hem medeni. Anlayacaðýnýz araziye göre vites nabza göre þerbet verirmiþ. Her kesimden arkadaþý ve tanýdýðý varmýþ. Mahallede bir nikâh iþi varmýþ, demiþler ki: —Ya çaðýralým filaný o da halleder hoca çaðýrmaya gerek yok. Adamý çaðýrmýþlar adam gelmiþ bunlarýn nikâh iþini halletmiþ. Onlar da adama bakým yapmýþlar adam memnun bir halde gitmiþ. Aradan fazla zaman geçmemiþ anlayacaðýnýz nikâh yürümemiþ yani bir ay sonra ayrýlmýþlar. Kýzýn babasý bu duruma üzülmüþ. Arkadaþlarý gelmiþ adamý teselli ediyorlar. Ýçlerinde bir zevzek kiþi varmýþ kýzýn babasýna dönerek sormuþ: —Nikâhta ben yoktum acaba nikâhý hangi hoca kýymýþtý. Adam da: —Filan adam kýydý deyince. —Zevzekte: —Onun kýydýðý nikâhtan ne olacak ancak bir aylýk nikâh olur. Tabiî ki bu söze odadakileri bir gülme almýþ. Adam da bu durumda baþlamýþ gülmeye ve demiþki: —Her iþte bir hayýr vardýr zamanýnda ayrýlmasý bizim için belki daha hayýrlýdýr. DÝÞ AÐRISI Öðle namazýna gidiyorum aðzýma bir þeker attým. Benim de iki, üç ay önce diþimin dolgusu düþmüþtü. Ýzinde hallederim 20 diye aldýrýþ etmedim. Aman siz, siz olun diþlerinize özel davranýn. Rahmetli dedem Halil Efendi tek diþin de olsa, ana diþin hakiki diþin diye söylerdi. Ben þekeri aðzýma aldým ama. Farkýna varmadan dolgusu düþen diþimin üstüne denk gelmiþ aðzýmý bir bastým, þimþekler çaktý ben þekeri yemeden, o bizi komaya soktu. Sanki beynime çivi çakýyorlar. Beynimin yarýsý beni terk etti aðrýdan yerimde duramýyorum. Namazý nasýl kýldýðýmý bilmiyorum. Hüseyin abiye ben duramýyorum dedim ve eve zor geldim ama evde de deðiþen bir þey yok. Sonra ister istemez diþ doktoruna gittim. Sýram gelince içeri aldýlar diþ doktoru sekiz senedir neredeydin dedi. Röntgen çektiler ve uzatmayalým önce doldurayým dedi sonra pamukla bir ilaç deðdirdi. Deðdirdi ama sanki beni ceryan çarptý. Bu durumu gördükten sonra diþi çekmeye karar verdi iðneyi yaptý: —Uyuþunca gelirim dedi. Yarým saat bekledim ne gelen var ne giden sonra bir hemþire geldi: —Sana okuyacaðýn bir þey getireyim mi biraz uzun sürecek dedi. Ben de: —Bir þey mi oldu? dedim. Hemþire de: — Öbür odadaki hastada problem çýktý az sonra doktor gelecek dedi. Bir yarým saat daha geçti, bu sýrada çekiç sesleri duymaya baþladým, çekiçle bir þey dövülüyordu ama ben sadece sesini duyuyorum. Ýçimi acayip bir korku sardý terlemeye baþladým iyiki ben bayýlmadan doktor içeri girdi de ben de diþten kurtuldum. Aman dostlar diþinize iyi bakýn ALLAH (c.c) kimseye diþ aðrýsý vermesin. EKMEKÇÝ SAMÝ EFENDÝ Sene 1970`de Almanya’ya gitmiþtik. Sene 1973 de de Almanya’dan ilk izine gidiyoruz. Karaman`a varýnca ilk iþimiz dedemi bizim eve yerleþtirmek oldu. Babam Almanya’ya geri döneceðimizde dedeme harçlýk vermek ister dedem almaz ve: —Oðlum çocuklarýný muhannete muhtaç etme yeter der. Babam da dedem hasta olduðu için þüphelenir ve dedemin sýrdaþlarýndan ekmekçi Sami bey`e bir miktar para verir: —Sami abi eðer babama bir þey olur da rahmeti rahmana kavuþursa masraflarýný buradan karþýla der. Biz Almanya’ya geri döndük. Sami Efendi birgün bir bakar mahallenin muhtarý söylene söylene çarþýya doðru gidiyor. Sami Efendi Sorar: —Muhtar ne oldu pek telaþlýsýn? Muhtar: —Ne olsun Kaymakam Boyacý Kel Halil 37 Efendi vefat etmiþ oðlu da bir þey býrakmamýþ belediyeye gidiyorum kefen vesaire alacaðým. Sami Efendi: —Aman dur kardeþ oðlu o iþin masrafýný býrakýp öyle Almanya’ya gitti. Al þu paralarý ne masraf varsa buradan ödeyin. Dedemin defininde ve cenaze namazýnda büyük bir kalabalýk varmýþ. Karaman`da çok seveni vardý ALLAH ikisine de rahmet eylesin Sami efendi de rahmetli oldu. Dedemi defin ettikten 3 ay sonra babama bildirdiler babam þöyle bir düþündü ve: —Vay be þimdi arkamdaki duvar yýkýldý ha dedi. BABAMIN BONCUKLARI Babamý epeydir tespih yapma meraký sardý. Çarþýya gidiyor durmadan boncuk almaya gidiyor o yetmezmiþ gibi bir de bitpazarlarýný hiç kaçýrmýyor. Evden biraz para kopardýðý zaman doðru çarþýya veya bitpazarýna boncuk almaya. Annem de babama kýzýyor çünkü eskiden nefes darlýðý vardý geçmiþti. Boncuk iþine baþlayýnca nefes darlýðý yine baþladý ayrýca alerji de baþladý biraz da yemeði kaçýrdý mý ipin ucu kaçýyor. Geçenlerde eline biraz para geçirince kendini çarþýda buluyor. Benimde bir iþim vardý çarþýya gitmiþtim. Baktým babam da torbaya boncuklarý doldurmuþ geliyor. Ben de gittim durumu anneme söyledim eve gittim annem de babama: —Hacý sen niye böyle yapýyorsun kendini düþünmüyorsun. Babam da: —Ne yapalým kale içten fetih edilir, ne yapsam oðlundan kurtulamýyorum baþýma dedektif oldu deyince evdekiler gülüþürler. Yine bir yazýnýn sonuna geldik böylece saðlýcakla kalýn ALLAH’a emanet olun dostlar. 33. sayi sayfalar 38 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 38 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mart-März 2009 Rebiu`l Evvel-Rebiu`l Ahir 1430 bulmaca 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 39 33. sayi sayfalar 30.04.2009 17:21 Uhr Seite 40
Benzer belgeler
PDF SAYI 41 - Hayat Online
Almanya özelinde batýlý toplumlar kapitalist bir düzene sahiptirler. Kapitalist bir toplum yapýsýna sahip milletlerin durumu son 20
senedir gözler önündedir. Amerika`da neredeyse senede onlarca bun...