haber - DİVRİĞİ GAZETESİ
Transkript
haber - DİVRİĞİ GAZETESİ
Projeler Divri¤i’de anlat›ld› KABLO ‹MALAT SAN. DIfi T‹C. ve PAZARLAMA A.fi. DİVRİĞİ: AYLIK SİYASİ GAZETE MAYIS: 2016 YIL: 10: SAYI: 111 İADE ADRESİ Merkez: Okçumusa Cd. Midilli Sk Göldağı İş Mrkz. No: 2/8 34420 Karaköy-İstanbul-Türkiye T.+90 212 251 40 83 pbx-F. +90 212 249 83 00 Fabrika: İstasyon Mah. Baraj Yolu Mevkii Kümesi No: 20 Velimeşe Org. San. Bölge. Çorlu-Tekirdağ T.+90 282 674 38 95-96- F.+90 282 674 38 94 www.divrigi.com.tr Plan Cürek mi? MARAfiTAN SONRA D‹VR‹⁄‹ M‹? Maraş’ta Alevilerin yoğunlukta olduğu yerleşim yerine kurulan Suriyeli Mülteci Kampı’nın bir benzerinin Divriği’de kurulmak istendiği ortaya çıktı. Sivas Valisi Alim Barut’un 19 Nisan’da Divriği Belediyesi’ne tebliğ ettiği yazıda, “bölgede bulunan boş kamu binalarının ve kamp kurulacak yerlerin listesi Saadet Bayar istendi. Köy muhtarlarından alınan bilgilere göre Divriği Belediyesi’ne gönderilen tebligattan bir süre önce Divriği Kaymakamlık görevlilerinin köy muhtarlarına “köyünüzde kaç ev var, kaç kişi kalıyor, boş ev var mı, Suriye’li var mı?” şeklinde sorular sorulduğunu söylediler. Sivas Valiliği’nin Divriği Belediye Başkanlığı’na gönderdiği ‘ivedi’kayıtlı yazıda AB’yle mülteci anlaşması çerçevesinde yayınlanan başbakanlık genelgesi gereği bölgede hazır bina ya da bina yapmaya uygun arsa/arazi tespiti yapılarak bildirilmesi istendi. BELGE G‹ZLEND‹ M‹? Sivas Valiliği’nin Divriği Belediyesi’ne 19 Nisan’da tebliğ ettiği yazıyı Divriği Gazetesi ele geçirene kadar kamuoyundan gizlendi. Haber kaynağımızın bize verdiği bilgiler üzerine 22 Nisan tarihinde yaptığımız “Divriği’ye Suriyeli Mülteci Kampı” haberimiz kamuoyunda büyük ses getirmesi üzerine Divriği Kültür Derneği Başkanı Cafer Yıldız devreye girerek, “ Divriği Belediye Başkanı Hakan Gök’ü aradım, sordum, bu haber tamamen asparagas” açıklamaları yaptı. Divriği Gazetesi belgeyi ele geçirdi. İşte Belge. Devamı: Say:11 de Şahin Küçük ‘Aleviler zulüm altında’ YAZARLAR [email protected] Önce Kendinizle Yüzleşin.! İYASETTE sokağın dili diye tabir edilen bir teori var. Toplumun siyasal partilere ve projelere nasıl baktığı, buna karşı nasıl tutum aldığı sokaktaki insanın görüşü üzerinden tarif edilir. Bu bakış açısı tamamen yabana atılacak bir görüş değildir esasında. Nihayetinde siyasi partiler de sokaktaki insanın gücüyle, desteğiyle iktidara geliyor. Sağ, sol, muhafazakâr veya milliyetçi partiler kendi ideolojik görüşleri üzerinden siyaset yaptığına göre topluma nasıl bir düzen vaadettikleri de bu ideolojik tutarlılık üzerinden toplumsal karşılığını buluyor. Sosyaldemokrat görüşü savunan bir kişi olarak sormak istiyorum? Sokağın dilini kim, nasıl oluşturuyor? Sokağın dili neden Sosyaldemokrat eksenli oluşmuyor? Bizim camiada, Türkiye’nin yıllardır biriken, adaletsiz, eşitlikten uzak, her türlü kurumunun yozlaştığı, çürüdüğü ortama “ama 1950’li yıllardan bu yana sol iktidar olmadı ki” şeklinde cevap verilerek mevcut durum normalmiş gibi gösteriliyor? Hal böyle olunca sol kesimler de kendilerine has mazeretler üreterek, bir tür rıza gösterme haline sürükleniyor. Kısaca yaşanan bütün kötülüklerin müsebbibi sağda aranıyor. Tamam sosyaldemokrasi 1950’den beri iktidar olamadığı için bu serzenişi bir yere kadar masum kabul edebiliriz. Peki sol neden iktidar olamıyor? Solun hiç mi suçu yok? Sokaktaki insan sola neden güvenmiyor? Sol, eğip bükmeden bu sorularla yüzleşmedikçe, mazeretler üzerinden mağdur edebiyatı yaparak iktidar alternatifi olamaz. Parti organlarına veya milletvekilliğine seçilenler sokaktaki insanın günlük beklentilerini değil, kendi ikballerini düşünerek, bir dönem bitmeden diğer dönem yeniden seçilme hesapları yaparak bu halkın güvenini asla kazanamazlar. Bu alışkanlık devam ettikçe, sol bir elli yıl daha geçse yine iktidar olamaz. Kendi iktidarlarını düşünenler halkın iktidarını nasıl kuracaklar allah aşkına? S Gülümser HEPER 5’de Ankara Divriği Kültür Vakfı “Aleviliğin Dünü ve Bugünü” adıyla Ankara Vedat Dalokay Salonu’nda panel düzenledi. 30 Nisan tarihinde düzenlenen panele Prof. Dr. Bedriye Poyraz, Birgün Gazetesi Yazarı ve Alevi Ayhan AYDIN Araştırmacısı Ali Murat İrat ve Garip Musa Ocağı Dedesi Ali Güven katıldı. Devamı: Say:10’da Sad›k Albayrak 6’da Restorasyon başladı 1985 yılında UNESCO koruması altına alınan Anadolu’nun El Hamrası olarak kabul edilen Divriği Darüşifası’nda restorasyon çalışması başladı. Restorasyon boyunca yapılacak olan bütün çalışmalar herhangi bir yanlışa sebebiyet vermemek için kayıt altına alınacak. 6 Mayıs itibarıyla son kez cuma namazı kılınan Divriği Ulucami’si restorasyon boyunca ibadete kapalı olacak. Devamı: 8’de Nakilbent Sk. No: 25 Sultanahmet - Fatih İlahiyatçı Yazar İhsan Eliaçık ile yaptığımız röportajın ikinci bölümünü yayımlıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) islamda yerinin olmadığını söyleyen Eliaçık “Bunlar din adına bekçilik yaparlar, din adına vekâlette bulunurlar, din adına görüş bildirirler. Bu görüş giderek dayatmaya dönüşebilir. Kuran-ı Kerim ruhban sınıfını yasaklıyor.” dedi. Devamı: Say:4’de Dünya Mirası Mengücek Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mahir Tevrüz ve vakıf kurucu üyeleri 5-8 Mayıs tarihleri arasında Divriği’ye giderek bir dizi görüşmelerde bulundu. Vakıf Başkanı Mahir Tevrüz 6 Mayıs Cuma Günü Divriği Belediyesi Meclis Salonu’nda yapılan toplantıda vakfın kuruluş amacını ve Divriği için yapmayı planladıkları çalışmaları anlattı.Devamı:Say: 11’de ‹stanbul S‹RKEC‹ PP.303 Diyanet dini kullan›yor Abdullah AYSU 3’de Tanju AKAD 12’de Hatice Ero¤lu AKDO⁄AN 8’de ‹smail ÇINAR 3’de Turan ESER 7’de D‹VR‹⁄‹ GAZETES‹ www.divrigi.com.tr [email protected] 0532 327 19 58 POSTA ÇEK‹ HESABI Sadet Bayar 09548784 ‹fi DÜNYASI MAYIS 2016 YIL: 10 SAYI: 111 2 www.divrigi.com.tr TÜMAŞ A.Ş yeniden hayatta TÜMAŞ A.Ş tam 35 yıl önce dayanışma mantığı üzerine kurulmuş bir yaptık. Geldik Şirinevler’deki daireye? şirket. Şirket ortaklarının neredeyse yüzde doksanı Divriğililerden Orda da aynı istismarla oluşuyor. İlk kuruluş aşamasında Çorlu’da 136 dönüm tarım arazisi karşılaştık. Dairenin bir alınmış çok önemli heyecan yaratmış, ancak şirket bir süre sonra kaderine odası kooperatif cüzi bir kirayla terkedilmiş, nerdeyse kapanacak hale gelmiş. TÜMAŞ’ı yeniden kurtaran, tarafından tutulmuş, diğer odaları da kuruluş felsefesine kavuşturan TÜMAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin başkaları tarafından 13 yıl Demir ile şirketin 35 yıllık maceralı geçmişini ve bugününü konuştuk. boyunca bedelsiz kullanılmış. Şirket evrakları kayıp. Elde şirkete dair ortakların hisselerini belgeleyen hiç bir şey yok. Mevcut kullanıcıya daireyi boşaltması için bir süre verdik ve tahliye ettik. Şirketin 2005 yılı sermaye artışından kalan paraları ortaklardan toplayarak, bir kısmıyla dairemizi komple tamir edip iyi bir bedelle kiraya verdik. Şu an daireden aldığımız iki yıllık kira geliri ile bu masraf amorti edilmiş kâra geçilmiştir. Şirketin kayıt ve belgelerini noter kanalıyla eski yöneticilerden istedik. Maalesef şirketin kurucu yöneticileri bu belgeler bizde yok dediler. Hatta şirketin banka Nurettin Demir: TÜMAfi A.fi Yönetim Kurulu Baflkan›. Ziraat Müh. hesaplarının olduğundan haberimiz yok diyerek Neden sorgulamamışlar? bulduk. Biz 2014 yılı Şubat ayında çok ilginç bir cevap verdiler. Bahsettiğim tarih 12 Eylül Darbesi’nin göreve geldik, şirket Haziran ayında Ortaklarının hisselerini ve miktarları yapıldığı yıllar olduğu için, herkesin Kayyum’a düşecekti. Biz, yani bugünkü belgeleyen Ticaret Sicil Gazetesi çeşitli siyasi sebeplerden dolayı TÜMAŞ AŞ yönetimi 2013 yılı sonunda arşivlerini tarayarak yeniden sorunları, sıkıntıları olduğu göreve geldik. Şirketin kuruluşundan ortaklarımız haklarını ortaklık pay kanaatindeyim. Bu süreç 1998’e kadar bu güne kadar neyimiz var neyimiz defterine genel kuruldan aldığımız geliyor ve bu tarihte TÜMAŞ yönetimi yok araştırmasına girdik. Şirketi baştan yetkiyle işledik. değişiyor. Yeni yönetim tekrar bir sona masaya yatırdık. Şirinevler’de bir Yenibosna Gönen Otel’de danışma sermaye artışına gidiyor. Çünkü daire, Çorlu’da 33 yıldır çok cüzi bir kurulu toplantısı yaparak bu göründüğü kadarıyla şirket kasasında kirayla kimler tarafından ekilip durumların tamamını şirket para yok. Yönetim değişiyor, üyelerden biçildiğini bilmediğimiz 136 dönüm ortaklarımıza anlattık. Daha önceki toplanan paralarla ofis olarak bir tarla var. İşin garibi bu tarladan genel kurullara 15-20 kişi katılırken, kullanmak için Şirinevler’de bir tane gelen kira gelirlerinin de şirket kasasına 2014 yılında göreve geldiğimiz Genel daire alıyorlar. Daireden artan parayla girmediğini, yöneticilerin bu şirket Kurul’a TÜMAŞ üyelerinden yaklaşık da ufak tefek ticaret yapmaya gelirini kendi özel hesaplarında 120 kişiden fazla ortak katıldı. çalışıyorlar, ama başarılı olamıyorlar. tuttuklarını tespit ettik. İlk göreve Oteldeki toplantıya da 70 ‘e yakın Çiftlik projesi de akamete uğruyor, geldiğimiz zaman bu tarlanın gerçek ortak katıldı. Yapılan toplantılarda Tümaş AŞ yönetimi faaliyetleri pasifize kirası ne? Onu araştırdık. İlginç bir bütün açıklığıyla durumu anlattık. ediyor, daireyi kapatıp kaderine terk durumla karşılaştık. TÜMAŞ’ı yeniden aktif hale getirmek ediyor ta ki 2013 yılına kadar. Nedir o ilginç durum? için çalıştık ve başardık. Kısaca şirket Peki daha sonrası? TÜMAŞ AŞ’nin sahip olduğu arazi 33 yan yatmış kötü kaderini beklerken, TÜMAŞ 2013’e geldiği zaman 2005’de yıldır gerçek değerinin dörtte bir biz ayakları üstüne oturttuk. Tüm çıkan Ticaret Kanununa göre zorunlu değerinde bir kira bedeliyle çar çur hukuki gerekleri ve ticaret kanununa yasal sermaye artışı yerine edilmiş, sahipsiz bırakılmış onu göre yapılması gereken işleri yaptık getirilmeyerek, tasfiye durumuna gördük. Hemen kolları sıvadık. Tarlayı bitirdik. Artık TÜMAŞ A.Ş. herhangi düşmeye az bir süre kalmıştı. Ortaklar kullanan kişiye giderek tarlanın gerçek bir soruyla karşılaştığında konu ne bunu takip etmemiş maalesef. Kısacası değerini bildirdik. 6-7 bin liraya olursa olsun bir cevap verilebiliyor, TÜMAŞ yönetimi tüzel kişi gibi kullandığı tarlanın gerçek değerinin şirket merkezi sürekli iletişime açık. davranamamış, bir şirket olarak daha yüksek olduğu hatırlattık. Eğer www.tumas.net adlı İnternet sitesi görevlerinin hiç birisini yerine kullanacaksan en az 17-18 bin türk gelişmeleri ortaklarımıza duyuruyor. getirmemişti, bunu gördük. Çıkan yasa lirası ödemesi gerektiğini bildirdik. Şirket varlıklarımız kontrol altında. iki ve yönetmeliklere uyulmadığı için İhtarlar çektik. Ve gerçek değerler yıldır yönettiğimiz ve benimde yönetim tasfiye durumuna gelmiş bir şirket üzerinden kira kontratlarını yeniden kurulu başkalığını yaptığım iki yıllık EL‹F DÜ⁄ÜN SALONU YI L Mehmet Diktaş 0532.283 82 35 fi TÜMAfi A.fi TA TÜMAŞ AŞ nasıl ortaya çıktı? TÜMAŞ 1980’li yıllarda toplumsal dayanışma ile üreterek değerlerini yükseltmek isteyen Saadet Bayar Sivaslı hemşehrilerimizin bir araya gelerek örneği kendi arazisinde üretim yapmak için bir araya gelmesiyle dayanışmayla gelişme modeli üzerinden ortaya çıkmış bir kuruluştur. 55 kurucu ortak Anasözleşme’ye imza atarak bu hareketi başlatmışlar. Şirketin anasözleşmesinde üretim alanı olarak hayvancılık ve temel gıda maddeleri üretimi üzerine bir faaliyet alanı benimsenmiştir. İlk kuruluş çalışmalarıyla yola çıkan ortaklarımız 1985 yılı sonunda ortak sayısını arttırarak 250 üyeye ulaşmışlar. Bu sayı 1998 yılında sermaye artışı ile yaklaşık üç yüz kişiye ulaşmıştır. Kurucu ortak iradenin temel amacı kendi arazisi üzerinde hayvansal üretim çiftliği kurarak, temel ihtiyaç maddelerini ortaklarına direk olarak aracısız sunmak, daha sonra da halka açılarak büyüme hedefini önlerine koymuşlardır. Bahsettiğiniz hedefe varmak için ne yapmışlar peki? Kuruluş aşamasından sonra Çorlu Seymen Köyü’nde beş yüz baş hayvan barındıracak 136 dönüm arazi satın almışlar. Üretim için hayvancılık tesislerini projelendirip bir de ruhsat almışlar. Gerçek Sebepleri nedir ? bilmiyorum ama, sonraki yıllarda bu projeyi gerçekleştirmemişlerdir. Bahsettiğiniz 136 dönüm araziyi almak önemli bir başarı değil mi? Bence başarı toplanan sermayenin yatırıma dönüşmesi, ana sözleşmede yazan hedefi gerçekleştirmek üzere ilerlemektir. Esasında ortaklardan topladıkları para bahsettiğimiz tarlanın tapuda yazan maliyetinin tam 4 kat üzerinde bir miktardır. Bu miktarın toplamı orada her türlü tesisi yapacak ve geliştirecek satın alma gücüne veya başlamasına neden olacak seviyededir. Ancak üzülerek söylüyorum ki bu önemli şans heba edilmiştir. Peki diğer paralarla ne yapıyorlar? Dediğinize göre TÜMAŞ’ın toplamda 6 yüz dönüme yakın araziyi satın alacak sermaye toplanmış. Bu kalan sermayeyi kasalarında mı tutuyorlar? Ne yazık ki bu paranın akıbeti belli değil. İlginç olan bu paranın nerede olduğunu bilen de yok. Teşvik belgesini, ruhsatını aldıkları halde üretime geçemeyen bir şirketle, projeyle karşı karşıyayız. Sebepleri ve nedenleri yıllarca sorgulanmamış, Yöneticilere insani duygularla güvenmişlerdir. dönemde; eksi bakiye ile devraldığımız şirkette ağır sorunlar ve giderlere karşın kasamızda 44 bin TL dan fazla paramız var. Ayrıca Alacaklarımız mevcut. Tamam, önemli sorunları halletmişsiniz. Bundan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz? Önce Çorlu’da bulunan 136 dönüm arazimizi aktif hale getireceğiz. TÜMAŞ’ın kurucu iradesini yeniden inşa edeceğiz. Çorlu’daki arazimizi şirket ortaklarımızla birlikte üretim yapar hale getireceğiz. İlk etapta 120 başlık süt hayvancılığı planlayıp; 50 adet inek alarak işe başlayacağız. Süt ve süte dayalı üretim yapacağız. Kendi TÜMAŞ markamızla üyelerimize ve piyasaya gıda ürünü sunacağız. Arazimizin karayoluna cephe kısmında 25 odalı otel ve sosyal tesis inşa ederek şirket ortaklarının ticari gelirlerini artıracağız. Arazi içerisinde ortaklarımızın fiilen faydalanacağı alanlar ayırarak sosyal dayanışmayı sağlayacağız. Örneğin piknik alanı, kurban kesim alanı, hobi bahçeleri gibi Arazimizin konumu çok avantajlı, Çorlu Havaalanı’na birkaç dakika mesafede, E-5 Karayolu’na 153 metre cepheli. Bir çok firmanın böyle bir imkânı yok aslında. Yaklaşık 20 milyon nüfuslu Marmara bölgesi gibi bir pazarın ortasında 136 dönüm araziye sahip olmak basite alınacak bir konu değil. Ürettiğiniz her ürün bir saat içinde devasa tüketim pazarına sevk edebiliyorsunuz. Anlattığınıza göre 35 yıllık TÜMAŞ AŞ tarihi bir anlamda ihmallerle dolu. 29 mayıs Pazar günü TÜMAŞ’ Genel Kurulu var. Ortaklarınız sizin bu projenizi nasıl karşılayacak ? Sizi destekleyecekler mi ? Öngörünüz nedir.? Büyük ozan Aşık Veysel ‘’bir çekirdek ektim dört bostan verdi ‘’sözünü bizim için söylemiş sanki. TÜMAŞ’ın binlerce çekirdek ekecek arazisi var. Ortaklarımızın büyük bir çoğunluğu Divriği’li hemşehrilerimiz. Genel kurulda kuru laflara değil iki yıllık icraatımıza bakarak karar vereceklerine güvenim tamdır. Hazırladığımız plan ve proje 35 yıllık ortak hayalimiz. Bunun gerçekleşmesi herkesin ortak arzusu. Divriğili hemşehrilerimiz, ortaklarımız Şöyle düşünsünler; bu çiftlikte üretilecek ürünler, neredeyse her gün marketlerden satın aldıkları et, süt, yumurta gibi temel ihtiyaç maddeleridir. Bu ürünleri bizden alsınlar. Projemize bu yolla verecekleri katkı, kendilerine yapacakları katkıdır. Buradaki son sözüm; aynası iştir kişinin lafına bakmaz. Sözün özü Divriği’li hemşehrilerimizin kalpten toprağa akıttığı gözüdür. O’nu koruyacaktır. YILTAfi S‹GORTA Aracılık Hizmetleri Ltd. Şti www.yiltassigorta.com.tr Mutluluğunuzu Paylaşıyoruz Necip Fazıl Mah. Alemdağ Cad. Yılmaz Sokak No:1 Kemerdere-Ümraniye / İSTANBUL Tel.:(0216) 356 82 26 -27 RIZA BAŞHAN - 0532 600 54 81 Kaz›m Karabekir Caddesi Tuna Han No: 101/46-47 ‹skitler / Ankara [email protected] Pbx: 0312. 384 67 26 0312. 341 18 26 Fax: 0312. 341 58 27 [email protected] MAYIS 2016 HABER YIL: 10 SAYI: 110 Yaşam engelsizdir Avcılar'da Engelsiz Yaşam Haktır Saadet Bayar Avcılar Belediyesi “10-16 Mayıs Engelliler Haftası” etkinlikleri kapsamında, "Engelsiz Yaşam Haktır" etkinliği düzenledi. Farkındalık Oluşturmak İçin Gökyüzüne Mavi Renkli Balonlar Bırakıldı. Avcılar Belediyesi Gümüşpala Paşaeli Kent Parkı Nejat Uygur sahnesinde gerçekleşen etkinlikte, öğrenciler tarafından vals gösterileri, koro, şiir ve müzik dinletileri sunuldu. Muhteşem sahne performanslarının sahnelendiği etkinlikte farkındalık oluşturmak için gökyüzüne mavi renkli balonlar bırakıldı. Avcılar Belediyesi 10 - 16 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Engelliler Haftası dolayısıyla bir dizi etkinlik düzenledi. Belediye Başkanı Handan Toprak Benli engellilerle biraraya gelerek, Avcılar Engel Tanımıyor sloganıyla yola çıktı. Toprak, çeşitli toplantılarda engellilerin yaşamını kolaylaştırmak için çalıştıklarını ifade etti. Benli, “Avcılar Belediyesi olarak engellilere araç gereç konusunda her türlü desteği veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz” dedi. Hayatı Paylaşmak İçin Engelleri Ortadan Kaldırıyoruz Etkinlikte konuşan Avcılar Belediye Başkanı Dr. Handan Toprak, "Sosyal Belediyeciliğimizin standartlarından biri olan 'Engelli Dostu Belediyecilik" anlayışımızla, Avcılar'da yaşayan engelli hemşehrilerimizin hayatın her alanına katılmaları yönünde çalışmalarımızı sürdürüyoruz" dedi. Başkan Dr. Handan Toprak, engelsiz yaşamın hak olduğunu ESEN BÜRO AG MOBİLYALARI ‹LKEM‹Z H‹ZMET VE KAL‹TE Ali GENÇ Yönetim Kurulu Baflkanı www.esenmob.com belirttiği konuşmasının devamında, dezavantajlı gruplar arasında nitelendirdiği engelliler için belediye bünyesinde başlatılan projelere değindi. Başkan Dr. Toprak, "Avcılar'da yaşayan engellilerimiz için belediyemiz Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü Engelli Koordine Merkezi aracılığıyla, sağlık, eğitim, rehabilitasyon, istihdam ve hukuki haklar konusunda danışmanlık hizmetleri sunuyoruz. Gündelik yaşamlarını kolaylaştıracak sosyal yaşama 3 www.divrigi.com.tr uyumlarını sağlayacak üretim sürecine dahil olmalarının önünü açacak çeşitli faaliyetler yürütüyoruz. "Engelsiz Belediyecilik" anlayışımızla engelli hemşehrilerimizin hayatın içinde olmalarını hedefliyor, hayatı paylaşmak için engelleri ortadan kaldırıyoruz. Kimseyi kimseden ayırmadan, kimseyi ötekileştirmeden tüm hemşehrilerimizi aynı içtenlikle kucaklıyor, bilim, sanat, sporla gelişiyor ve ilerliyoruz" şeklinde konuştu. Solaçık İsmail Çınar [email protected] Tacizden Rahatsız Olmayanlar Çoğaldı Gün geçmiyor ki bir taciz haberi olmasın. Şimdi basına intikal etmiş birkaç haberden bahsedelim. Artvin’in Yusufeli ilçesinde Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde 17 yıldır Kuran ve Arapça öğretmenliği yapan, 46 yaşındaki Rüstem A. küçük yaştaki çocuğa defalarca tecavüz ettiği iddiası ile tutuklandı. Rüstem A. cezaevine götürülürken “ben bekarım, elime kız eli değmedi, ne yapayım” dediği iddia ediliyor. Sanığın avukatlığını ise, eski AKP Artvin il başkanı üstleniyor. Balıkesir’de bir ilkokul öğretmeni, 10 yaşındaki öğrencisi ile rüyasında nikahlandığını gördüğünü söyleyerek, çocuğu babasından istediği basında yer aldı. Sinop’un Gerze ilçesinde 4 erkek çocuğa cinsel taciz ve tecavüzden yargılanan Rafet Ermiş isimli dernek başkanı 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ermiş’i, 7 Haziran 2015 seçiminde İstanbul’dan AKP milletvekili aday adayı olan Avukat Necip Kumandaveren savunuyor. Rize İl Özel İdare Genel Sekreter Yardımcısı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Rize İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ve Kızılay Rize Şube Başkanlığı görevlerini yürüten 56 yaşındaki Mehmet Nuri Gezmiş, küçük yaştaki 2 erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu suçlamasıyla tutuklandı. Gezmiş hakkında 1983-2002 yılları arasında Diyarbakır ve Rize’de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği yaptığı dönemde adli yargılama talebine dönemin mülki idare amirlerinin izin vermediği ortaya çıktı. Hakkındaki şikâyetler üzerine Gezmiş’in emekliliğini talep ettiği öğrenildi. Ensar vakfı Çorum şube başkanı olan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Zekai İşler’in 2008 yılında iki kız öğrenciye tecavüz etmesinin ortaya çıkması sonucu hakkında yasal işlem başlatıldı. Ayrıca 2010 yılında başka bir kadın 13 yaşında iken kendisine de tecavüz ettiğini söylediği basında yer aldı. 12 yaşındaki bir erkek çocuğuna tecavüz suçundan yargılanan ve ceza alan AKABE cemaatinin lideri olan Mustafa İslamoğlu Artvin Ensar vakfının düzenlediği konferansa katılarak peygamberi anmak mı anlamak mı konulu konferans verdiği ortaya çıktı. 2,5 sene tacizden ceza alan cemaat liderini Ensar vakfı ağırlamış. Bağlantılar Karaman’da 10 erkek öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklanan Muammer B.’nin kurs verdiği evlerden ikisinin sahibi olduğu ortaya çıktı. Bu iğrenç olaylara karşın ilginç bazı gelişmelere de dikkat çekmek isterim: 7 yaşındaki kız çocuğu evlenebilir diyen Ensar vakfından eğitmen Nurettin Yıldız’dır. 45 çocuğun tecavüze uğradığı ama halktan en küçük bir tepkinin gelmediği şehir Karaman’dır. “Bir sefer tecavüzden dolayı bir vakfı karalamak yanlış olur” diyecek kadar insanlığını yitirmiş bakan Aile ve Sosyal politikalar bakanı Sema Ramazanoğludur. TRT Kurdi’de program yapan Şemsettin Özaykan’ın “Namaz kılmayan idam edilir” diyor. “Reisi Cumhur isterse onun zevcesi olabilirim”, “sahabe hazretleri de cihat eden Peygamber efendimize zevcelerini ikram etmiştir” diyen Meryem Gündoğmuş Sancaktepe belediyesinde çalışmaktadır. Tüm gelişmelere seyirci kalan AKP’nin 14 yıllık iktidar döneminde; Fuhuş %1600, uyuşturucu %1700, çocuk istismarında %600, boşanmada %35, yolsuzlukta %200 oranında artış göstermiştir. Söylenecek başka söze gerek varmı? HER TÜRLÜ M‹MAR‹ PROJEL‹ ‹fiLER‹N‹ZDE H‹ZMET‹N‹ZDEY‹Z. Ofis mobilyalar›nda y›ll›k deneyimiyle kaliteli ahflap laminat ofis koltuklar› imalat›yla yurtiçi ve yurtd›fl› projelere imza atm›fl bir marka olarak hizmet vermekteyiz [email protected] ‹nönü Cad Gülçin Sokak No: /B Çeliktepe Levent /‹STANBUL Tel: Fax: Cep: MAYIS 2016 RÖPORTAJ YIL: 10 SAYI: 110 4 www.divrigi.com.tr Devlet aklı aleviliği çürütür Yaz› Dizisi Allah›n Dini Kerbela’da Bitti Asıl islam Kerbela’da bitince, dinin özü ruhu gitti, kabuğu ortada kaldı, bunun yerine sahte islam hâkim oldu. Bugün ortalarda gördüğümüz şey, Emevilerin 91 yıllık iktidarı boyunca kurmuş olduğu din anlayışıdır. Mevcut olan budur. II ‹lahiyatç› Yazar ‹hsan Eliaç›k Siz Diyanet İşleri Başkanlığının (DİB) kaldırılmasını savunuyorsunuz, neden? İslam da Ruhbanlık (din adamlığı) ve ruhbanlığa ait bir kurum yoktur. Ruhbanlık kurumu iki türlü olur. Avrupa da olduğu gibi kiliselerde, bizde olduğu gibi (DİB) Diyanet İşleri Başkanlığı şeklinde. Bunlar din adına bekçilik yaparlar, din adına vekâlette bulunurlar, din adına görüş bildirirler. Bu görüş giderek dayatmaya dönüşebilir. Kuran-ı Kerim ruhban sınıfını yasaklıyor. Kuran Peygambere diyor ki; bir, “biz seni insanlar üzerinde bekçi yapmadık” iki “biz seni insanlar üzerinde vekil yapmadık” üç “biz seni insanlar üzerinde zorba yapmadık” Hem Katolik Kilisesi hem de DİB kökeninde bu üç unsur var. Dine bekçilik, dine vekâlet etmek, din adına konuşmak ve İnsanlara din dayatmak. Din budur, bunu yapacaksınız diyorlar. Bunun en şiddetlisi Katolik kurumunda ortaya çıkıyor. Katolik kurumu baştan aşağı din dayatması mantığı ile kurulmuş bir ruhbanlık kurumu. Diyanet ise devlete bağlı bir ruhbanlık kurumu. Devletin din ihtiyacını karşılayacak şekilde inşa edilmiş bir kurum. Bu haliyle Diyanetin görevi, islamın yaşaması değil, islamın kontrol altında tutulmasıdır. Diyanet, dini çevrelerden devlete herhangi bir zarar gelmemesi için onları kontrol altında tutmak için kurulmuş. Hatta, gerekirse onları uyuşturmak, gerçeklerden uzak tutmak ve kontrol etme amacı. Bu bir defa islama uygun değil. Laikliğe de uygun değil. Eğer devlet bir dini esas alırsa o devlet laik olamaz. O zaman diğer dinler ne olacak? Hani laiklikte din işleriyle devlet işleri ayrılacaktı. Burda devlet işleriyle din işleri birbirinden ayrılmıyor, tam tersine devlet din işlerine karışıyor. Devlet din görevlilerine maaş veriyor, camilerden hutbeleri kontrol ediyor, namazı kontrol ediyor. Alevilerin bir kesimi diyanetin dedelere maaş vermesini istiyor. Buna ne diyeceksiniz? Alevi Cem evlerinin diyanete özenmesine veya diyanetten kendilerine bir pay verilmesine, veya dedelere maaş verilmesine gerek yok. Şu andaki cem evlerinin konumu camilerden daha özgürdür, daha ileridir. Alevi cem evlerinin camilere değil, camilerin cem evlerine benzemesi lazım. Kısaca Türkiye’deki bütün camiler cem evleri gibi olması gerekir. Cemaatin gönüllü bağışlarıyla ayakta duran, bağımsız ve özgür kurumlar olmalıdır. Mahalle halkı tarafından desteklenmeleri gerekmektedir, devlet buralara hiç bir suretle karışmamalıdır. Devlet sadece insani hizmetlerinden dolayı buralardan para almamaları gerekir. Mesela, camilerin, cem evlerinin, kiliselerin, havraların, yeryüzünde allahın adının zikredildiği veya ibadethane olarak bilinen kurumların hiç birinden ayrım gözetmeksizin, elektrik, su, doğalgaz, arsa kirası alınmamalı. İslami çevreler bu konuda sizin gibi düşünmüyor? Bahsettiğiniz kesimler herhangi bir ideolojik tutum alacak durumda değiller. Para kazanmaktan yolunu bulmaktan, durumunu düzeltmekten, ne dini ne de ideolojik böyle tartışma yapmaya vakitleri yok. Şu anda AKP’nin peşine takılmış giden insanların çoğu paradan başka bir şey düşünmüyorlar. Onlardan, Türkiye’nin kültürel hayatına, dini hayatına, mezhep hayatına, sosyal dokusuna, dair ileri adımlar beklemek çok yanlıştır. Bitmiş tükenmiş bir ekiptir bunlar. Ekip derken AKP kadrolarını mı işaret ediyorsunuz? AKP dediğimiz iktidar kadrosu, yolsuzluğa batmıştır, kokuşmuştur. Şu sıralarda da korkuya kapılmışlardır, “bu yolsuzluklar savunuyorsam, AKP iktidara gelmeden önce neyi savunuyorsam aynısını savunmaya devam ediyorum. Çünkü bu fikirler doğrudur, olması gereken budur. Bundan daha geriye düşmemek gerekir. Geçmişten bugüne, müslüman ülkelerin çoğunda huzur, güven yok. Açlık yoksulluk da cabası. Birçoğu savaş halinde. Savaş olmayan Müslüman ülkeler de başka sorunlarla boğuşuyor. Bunun sebebi nedir? Bunun birçok sebebi var. Siyasi, ekonomik, coğrafik, iktisadi sebepleri var. İslam dünyasının niye bu halde olduğuna dair, sorulara bir başlık altında bakmak lazım. Siyasi sebepleri, Peygamberin vefatından sonra islam dünyasına yaygın olarak geleneklerine döndüler. Bizans demek “Baas” demektir, Sasani demek “Oligarşi” demektir. Sünni saltanat ideolojisi, Roma’yı taklit etti, Şii İmamet İdeolojisi de Bizans’ı taklit etti. Roma’da aslolan, “tanrı kraldır, kral tanrının yeryüzündeki gölgesidir” anlayışı yayıldı. Sasani anlayışında ise, aile, hanedan, kutsal soy düşüncesidir. Bu da peygamberin soyu, Ehlibeyt, 12 İmamlar, seyyitler, şeklinde islam dünyasında taklit ederek, bu sefer peygamberin soyu gerekçesiyle bir hanedan modeli üretildi. Gerçek Alevilik öğretisinde aslolan soy değil, yoldur. Hz. Hüseyin, “benim soyumdan gelen değil, yolumdan giden bendendir” demiştir. Alevilerin bütün deyişlerinde bu böyledir. Alevilerden de peygamberin soyundan geldiğine inananlar var. Bu haliyle Diyanetin görevi, islamın yaşaması değil, islamın kontrol altında tutulmasıdır. Diyanet, dini çevrelerden devlete herhangi bir zarar gelmemesi için onları kontrol altında tutmak için kurulmuş. Hatta, gerekirse onları uyuşturmak, gerçeklerden uzak tutmak ve kontrol etme amacı. ortaya çıkacak, rezil rüsva olacağız, bir daha asla iktidar yüzü göremeyeceğiz” korkusu içinde devam eden bir güruhtur bunlar. Ben bunlardan bir şey beklemiyorum ki? İçlerinde diyanetin konumunu düşünecek, çalışacak bir tane adam yok. Biz bunların çoğunu tanıyoruz. Daha önceleri dergilerde filan bunlarla “diyanet olsun mu, olmasın mı, yakın tarih islam düşüncesi ile ilgili, islam medeniyetinin yeniden tesisiyle ilgili” dergiler çıkardı, tartışırdık, yazılar yazardık. Bunların hiç birisi şu anda yok. Zaten tartışacak durumda da değiller. Yollarınız ayrıldı mı yani? Ben doğru bildiğim yolda yürüyorum. Daha önce neyi nüfuz eden tarz Roma, Bizans ve Sasani gelenekleridir. İslamın öngördüğü özgün kurumlar gelişemedi. Mesela meşverete (istişare, tanışma, diyalog) dayalı yönetim modelinin gelişmesi gerekiyordu. Bu ne demektir? Eski Yunanistan’daki, Atina’daki gibi cumhuriyet, veya demokrasi dediğimiz modelin islam dünyasında gelişmesi gerekiyordu. Alevi kültüründeki ifadeyle “Rıza”ya dayalı, Sünni kültüründeki ifadeyle “Şura, Meşveret”e dayalı bir siyasal sistem kurulması gerekiyordu. Bu dedikleriniz, Hz. Muhammed’in vefatından sonra mı yaşandı? Evet yaşanmadı. Müslümanlar bu girişimi bıraktılar, Bizans ve Sasani Babadan oğula geçme meselesi. “Peygamberin soyundan gelmek” Bunun islamda hiç bir kıymeti yok. Aslolan Yoldur. Kim peygamberdendir? Peygamberin yolundan giden ondandır. Velev ki Arap olmasa da, velev ki ona kan bağıyla, Haşimi soyundan gelmese de. İslam dünyasında iki anlayış ortaya çıktı. Bir; Sünni Saltanat İdeolojisi, bu Bizans taklididir, Bizans’ın islam dünyasında yeniden ortaya çıkmasıdır. iki; Şii İmamet Mitolojisidir. Bu da eski bir İran geleneği olarak islam dünyasının ruhunda yeniden ortaya çıkmasıdır. Peki İslamda “Rıza ve Meşveret”e dayalı anlayışa ne oldu? Benim görüşüme göre allahın dini Kerbela da bitmiştir, islam doğduğu topraklarda, Kerbela’da toprağa gömülmüştür. Ondan sonrası Bizans, Sasani, Oligarşi, Monarşi, hanedan ve saltanat geleneğinden ibarettir. Siyasi olarak islam dünyası kendisini ifade edememiştir. İslamın özgün kurumları kurumsallaşamamıştır. Yunanistan’da olduğu gibi, İslam dünyasında, cumhuriyet ve demokrasi doğamamıştır. İslam bu hususta çok erken konuşmuş gibidir. Çağın katı gelenekleri, o günkü dünyaya hakim olan Bizans ve Sasani uygarlıkları, islamın özgün içeriğine ruhuna zuhur etmesine, islamın gelişmesine engel oldu. İkinci olarak Müslümanlar toprak ağalığını aşamamıştır. Bin 400 senedir islam coğrafyasında toprak düzeni değişmedi. Toprak ağaları var, onların yanında çalışan marabalar var. İslam, mülkiyetin toplumsallaşması gerekiyordu. “Mülk Allahındır” diyerek bu iş başlamıştı, peygamber “mülk allahındır” diyordu. Bugün de dahil islam coğrafyasında hiç bir zaman mülk allahın olmadı, ağaların beylerin, sultanların, hanedan mensuplarının ve çevrelerinin oldu. Halbuki islam bu yapıyı değiştirmek için gelmişti. Ekonomik olarak da olmadı. Sosyal olarak “efendi köle” ilişkisi kalkmadı. Kadın erkek eşitliği sağlanamadı. Peygamberin vefatından sonra bunların gerçekleşmesi gerekiyordu. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum ortadan kalkmadı. Sınıfsal çelişkiler sona ermedi. En kutsal kitapların temeli “öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, iftira atmayacaksın, komşuna iyi davranacaksın, zina etmeyeceksin, ihtiyacından fazla mal biriktirmeyeceksin, faiz yemeyeceksin. Bunlar Kuran’ın temeli olan emirlerdir. Tevrat’ta, İncil’de, Zebur’da, Aves’te, kısaca bütün kutsal kitaplarda geçen emirdir bunlar. Bunları sağlayacak ahlâki, siyasi, ekonomik, politik ve sosyal bir düzen kurulamadı. Tabiri caiz ise kuran emirleri yarım kaldı. İslam dünyası bu anlattığım sorunları aşamamanın çelişkilerini yaşıyor. Peygamberin vefatından sonra, Muaviye ve Yezit’in islam üzerindeki etkisi ve hakimiyetine ne diyeceksiniz? Asıl islam Kerbele’da bitince, dinin özü ruhu gitti, kabuğu ortada kaldı, bunun yerine sahte islam hâkim oldu. Bugün ortalarda gördüğümüz şey, Emevilerin 91 yıllık iktidarı boyunca kurmuş olduğu din anlayışıdır. Mevcut olan budur. Emevilerin islam anlayışı nedir? Emevi islam anlayışına göre, din tamamen şekle dayalıdır. Emevilerin özelliği nedir? Dini yaşam ve davranış olarak değil, inanç ve rütüel olarak ele alınmasıdır. Din nedir? İnanmak ve o inancın gereği olan rütüelleri yerine getirmektir. Yani, allaha, kurana, ahirete, peygambere, kitaplara, meleklere inanmak. Namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, kadınların saçının bir telini dahi göstermemek, içki içmemek. Bunlara göre din budur. Bu sünni saltanat ideolojisinin yarattığı sahte din anlayışıdır. Bunların yapılmaması durumunda kuranda hiç bir cezası yoktur. Yapılmadığı zaman kazası da yoktur. Bunlar nasıl dinin temeli oluyor? Mümkün değil. Mevcut Emevi anlayışı bunları din anlayışı olarak ortaya sürüyor. Biz bu anlayışa katılmıyoruz. Öteden beri söylediğim budur. Gelecek Say› Gezi Direnifli ve Yeryüzü Sofralar› MAYIS 2016 HABER YIL: 10 SAYI: 110 Muhtarlar Mecliste MUHTARLAR DESTEK ARIYOR Çamşıhılı muhtarlar meclis’te. Çamşıhı’nın alt yapı sorunu için Ankara’da destek arayışı. Sivas’ın Divriği ilçesine bağlı Çamşıhı yöresinin 6 köy muhtarı, Ankara’da Saadet Bayar köylerinin alt yapı sorununun çözümlenmesi için destek arayışına çıktı. Başören Köyü Muhtarı Haydar Koç, Gürpınar Köyü Muhtarı Cemal Tuna, Gözecik Köyü Muhtarı Hüseyin Yılmaz, Baloğa Köyü Muhtarı Hüseyin Toprak, Çakırağa Köyü Muhtarı Süleyman Erdoğan Şahin Köyü Muhtarı Hüseyin Şahin Ankara’ya çıkarma yaptı. Ankara’da Şahin Köyü Derneği’nde, Ankara’daki yöre derneklerinin yöneticileriyle biraya gelen muhtarlar, izlenecek yol haritasını belirlediler. Çamşıhlı Muhtarlar, hemşehrileri Yenimahalle Belediye Meclis Üyeleri, Ali Cemal Metin, Gamze Çınar Öksüz de yalnız bırakmadı. Muhtarların Meclis’teki ilk durağı CHP grubu oldu. Ali Akyıldız’la görüşen muhtarlar daha sonra; Ali Akyıldız’la birlikte AKP Sivas Milletvekilleri Mehmet Habib SOLUK ve Hilmi BİLGİN’le görüştüler. Sivas’lı vekiller muhtarlara destek sözü verdi. Mecliste bulunan çeşitli partilere mensup Sivas Milletvekilleri, Sivas İl Özel İdaresi ve Divriği Kaymakamlığı ile görüşerek sorunu çözümü konusunda girişimde de bulundular. Muhtarlar ayrıca; CHP İstanbul Milletvekilleri Ali Şeker ve Gamze AKKUŞ İLGEZDİ ile de görüştüler. Muhtarlar daha sonra İstanbul’a Çamşıh’a bağlı 6 köyün kanalizasyon projesi Sivas İl Özel İdaresi’nden çıkarak ihalesi yapıldı. Malzemelerin il özel idaresince karşılanacağı kanalizasyon projesinin işçilik maaliyetini Başören, Gürpınar, Gözecik, Balova, Çakırağa ve Şahin Köyü ortaklaşa karşılayacak. Adı geçen köy muhtarları maliyetin karşılanması için destek ziyaretlerine başladı. gelerek, Avcılar Belediye Başkan Handan Toprak Benli ile görüşerek destek istedi. Benli, kendisinin de Çamşıh’lı olduğunu söyleyerek katkının artırılmasını istiyor. üzerine düşen desteği vermeye hazır olduğunu söyledi. ilk kazma vuruldu. Şahin Köyü’nün altındaki Kürt Musto’nun Değirmeni Mevkisi’ne güçlü bir arıtma tesisi kurulacak. Toplam proje bedelinin büyük bir kısmı arıtma tesisine harcanacak. Çevreye herhangi bir zarar vermemesi için uzun vadeli düşünülen arıtma tesisi ve kanalizasyon projesi için ilk kazma vuruldu. Planlamaya göre proje Eylül veya Ekim Ayı’nda tamamlanacak. MUHTARLAR NE İSTİYOR? Çamşıh köylerinin alt yapı sorunun çözümlenmesi için Sivas İl Özel İdaresi proje yaptı. Toplam 4 yüz TL bütçeye mâl olacak proje Başören, Gürpınar, Gözecik, Balova, Çakırağa ve Şahin Köylerinin kanalizasyon çalışması için harcanacak. Muhtarlar, sürecin hızlandırılmasını ayrıca ekonomik İLK KAZMA VURULDU 6 Köyün kanalizasyon projesi için Toplum Gülümser Heper* [email protected] Türkiye’de Boş Gıda Teröristleri ve Bilim Pazarı Gıda terörizmi kapitalist ekonomik modellerle yönetilen ülkelerde literatüre girmiş, benim de beğendiğim bir terim; insan sağlığına zarar verdiği bilinen gıdaları bizzat kazanma dürtüsüyle konudan bihaber insanlara satmak olarak anlaşılır. Bu eylemde kapitalizm’in kullandığı aracılar sıklıkla bireyler ve şirketler. Toplum ve insan sağlığını hiçe sayan bu aracıların kullandıkları aleni yöntemleri, pazarlama ve reklam olarak isimlendirilmekte. Gıda teröristlerinin kullandığı maskeli bir yöntem ise bilim, sanat, spor, çevre gibi toplumsal hassas konularda ve alanlarda etkinlikler düzenlemeleri ve amaçlarının tam tersi toplum için, toplum sağlığı için bir profil çizmeleri. Bu bazen bir bilimsel aktiviteye veya bir sinema filmine sponsorluk olurken bazen de bir spor müsabakasında organizatörlük olabiliyor. Tanık olduğum bir organizasyonda Becel isimli margarin türü bir yağ ürününü pazarlayan firma, Türk Kardiyoloji Derneği gibi toplum sağlığını ilgilendiren bir dernek içerisinde ekonomik gücünün getirisiyle ayarladığı ünlü sanatçıları, öğretim üyelerini ve kitle iletişim araçlarını kullanarak toplum kalp sağlığını koruduklarını ima eden çok sayıda etkinlikler düzenlerken yağının reklamını yapmaktaydı. Dünya’nın Gıda Terörizmiyle tanışıklığı farklı farklı. Kimi ülkeler gıda yokluğundan kaynaklanan kitlesel sorunlarla mücadele ederken bizim gibi ülkeler içeriği sorunlu gıdaların pazarlanması terörizmiyle karşı karşıya. Toplum sağlığı hiçe sayılarak Mısır Şurubu neredeyse tüm bisküvi ve içecek sektörüne girmiş; gıdadaki kontrolsüz şeker miktarının neticesi olarak obezite, diyabet ve metabolik sendrom çığ gibi artmış durumda. Üç insanın birisi diyabetik, birisi diyabet temayülünde olup bir insan henüz diyabet olmamış. Diyabet ve getirisi olan damar sorunları ölüm ve sakatlıkların birinci sıra nedeni. Çocuk diyabeti ve obezitesi toplumun gelecekteki hastalık yükünün habercisi. Kalp Damar Hastalıklarının yıllık artış oranı yüzde yedinin üzerinde. Toplumsal yıkım zengin, fakir, ünlü, ünsüz demeden can almakta. Hastalık yükü ilaçlarla ve ameliyatlarla çözülmeye çalışırken toplum daha da bataklığa saplanıyor. Tüm bu dramatik tabloya rağmen kimse Gıda Teröristleriyle mücadele etmeyi akıl edemiyor. Hatta fazla vergi almayı bile düşünmüyor. Bu teröristlerin siyasi erke de sponsorluk yapması terörizmin devamının birinci sıra nedeni. Şekerli içecek sektörünün toplum sağlığına etkisi birçok çalışmanın meta analizi ile aydınlatılmış durumda. Meta-analizin birisi şöyle: Günde 250 mL ve üzeri şekerli içecek tüketilmesi Tip 2 Diyabet riskini %18 oranında artırmakta. Obeziteyi de ilave ettiğimizde bir %13 risk daha ilave olmakta. Yapay tatlandırıcılı içecekler ise Tip 2 diyabet oranının %25 oranında Divriği’nin eğitim emekçilerinden, bir değerimizi daha kaybettik. Çalışma hayatı ve sendikal mücadelede Divriğililerin çok yakından tanıdığı Murtaza Yıldırım’ın kardeşi talihsiz bir kazada kaybettik. Başta Yıldırım ailesi ve Divriği’nin eğitim camiasının olmak üzere, arkadaşımız Murtaza Yıldırım’ın acılarını canı gönülden paylaşıyoruz. Şahin Küçük, Çetin Uygur, Mahmut Şengül Veli Korkmaz, Muharrem Yağbasan, Hasan Gürsoy Şükrü Demir, S.Ali Aydoğmuş, Orhan Özdemir Sani Yıldırım, Safi Karayalçın, Yahya Kemal Bayar 5 www.divrigi.com.tr artırmakta. Çalışmalar tatlandırıcı kullanılan içeceklerin obezite sorununu artırdığını ispatlamış durumda ve FDA, Coca-Cola Firmasını uyararak obeziteyi engelledikleri iddialarının illegal olduğunu ifade etmekte. Şekerli gıda sektörlerinin devleri Türkiye gibi dev bir pazarda rahatça semirdiler. Mısır Şurubu kotasının kaldırılmasında etkin rol alan bu ünlü firmalar şekerli içecek ve bisküvi sektöründeki KDV oranlarının düşürülmesiyle satış alanlarını daha da genişlettiler. Örneğin Ülker firması 2014 yılının ilk yarısını 1.5 milyar lira ciro ve 141 milyon lira faaliyet karı ile kapattıklarını kıvançla anlatmakta. Makyajlı yüzleriyle hayli iddialı bir profil çizen şirketin pazarlama ve reklam stratejileri yukarıda çizdiğim profilin ispatı niteliğinde. Üstelik dünya devlerinden çok daha snop ve çok daha iddialılar. Bilimi desteklediklerini ifade ediyorlar; hatta Nobel peşindeler. Bu iddialarının zemini Harvard Üniversitesi’ne bağışladıkları 24 milyon dolar. Ekmek yedikleri ülkeye yani Türkiye’ye değil de Harvard üniversitesine yaptıkları bağışı eleştirenlere aynı snoplukta cevap veriyorlar. Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker'in, Harvard Üniversitesi’nde Genetik ve Metabolik Hastalıklar bölümünde görev alan Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ve ekibinin kontrolüne bıraktığı büyük bağış eleştiriler alması üzerine şirketin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker cevap vermiş. Bakın ne diyor:"1636 yılında kurulan Amerikan Harvard Üniversitesi’nin Genetik ve Metabolik Hastalıklar Laboratuvarı artık Sabri Ülker Center olarak anılacak. Projenin mimarı ise son yıllarda uluslararası camiada Godiva markasıyla büyük bir başarı yakalayarak adından söz ettiren iş adamı Murat Ülker... Harvard Üniversitesi Kamu Sağlığı Bölümü’nde genetik araştırmalar yürüten ünlü Türk profesörü Gökhan Hotamışlıgil, obeziteyle diyabeti bağlayan ilk geni bulan kişi... 1995 yılından bu yana Harvard’da çalışıyor ve son 10 yıldır da Harvard’ın Genetik ve Kompleks Metabolik Hastalıklar Bölüm Başkanlığı’nı yürütüyor. Hotamışlıgil ve ekibi özellikle obezite, diyabet ve kalp gibi metabolik hastalıkların genetik temellerini araştırıyor ve bunda da oldukça başarılar, ileride Nobel’i alacak kadar, söylemedi demeyin.” İddianın büyüklüğü ve sığlığı arasındaki mesafe, kapitalizmin ve siyasi gücün büyüklüğünün ispatı niteliğinde. Zira obezite ve diyabet arası ilişki İbn Sina döneminden beri bilinmekte. Şekerli gıdalar üstelik çoğu Mısır Şurubundan üretilen gıdalar satarak bitirdikleri bir topluma ileride çözüm sağlamak için gen araştıracak kadar büyük idealler ve Nobel ödülü fantezisi! Bu kadar büyük iddialar karşısında Türk insanının nüktedan ifadelerini kullanmak dışında bize söz kalmıyor. “İnanma oğul, kırk iki oyunu vardır bunların, her oyunu bir kötülük içindir, it yatağında kırık ekmek, sizin karnınız doysun bize yeter…” *Prof.Dr Divriği’nin Yalnızsöğüt Köyü’nden Zöhre Özcan hakkın rahmetine kavuşmuştur. Toprağı bol olsun.Kızları Nergiz,Handan ve tüm akrabalarına sabır diliyoruz. MAYIS 2016 HABER YIL: 10 SAYI: 110 Samenik B. Sadık Albayrak [email protected] İftarlık Gazoz Yüksel Aksu’dan devrimcilere saygı duruşu. Yüksel Aksu’nun İftarlık Gazoz filmi, otuz yıl sonra, bugün iktidarın en has adamlarından Sinan Çetin’in, 1986 yapımı, sola bir “küfür filmi” olan Prenses’ten intikamımızı almış bulunuyor. Otuz yıl önce, 12 Eylül Darbesinin solculara hapishanelerdeki işkencesini, karanlık sinema salonlarında cani tipli, sevgisiz solcular uydurarak aklımıza yönelten Sinan Çetin’den, otuz yıl sonra da olsa, sermaye karanlığına teslim olmuş sinema salonlarında alınmış bir intikamdır. Yüksel Aksu, İftarlık Gazoz filminde, 12 Eylül’ün ve Sinan Çetin’in yaptığının tersini yapıyor; devrimcilerin alabildiğine erdemli, özverili, sevecen olduklarını anlatıyor. Yüksel Aksu, öylesine samimi, sevgi dolu, gerçekçi bir hikâye kurmuş ki, inandırıcı bir biçimde, 12 yaşında bir çocuğun birkaç günlük yaşamından elli yıllık bir Türkiye tarihine uzanıyoruz. Hikâye, tarihin düğüm noktalarını açığa çıkarıyor, filmin sonunda bu tarihin içinde varolan insanlar olarak acımız boğazımızda düğümleniyor. Filmin etkileyiciliği ve gücü, yönetmenin sinemacı ustalığından kaynaklandığı kadar, tarihle bu ölçüde bütünleşmesinden ve bu tarihin çocuğu izleyicilere seslenmesinden doğuyor. İlkokulu “iftiharname” ile bitiren Âdem’in, 1974’ün yaza rastlayan ramazan günlerindeki gazozcu çıraklığı, kuran kursu öğrenciliği ve devrimci Hasan Abi’sinin öğrettikleri arasında yolunu bulmaya çalışan saf bilincine asıl damgayı 1970’lerin Türkiye toplumu ve tarihi vuruyor. Âdem, ağır gazoz arabasını itmeye çalışırken yanında üç kitapla dolaşıyor: Kuran kursu imamının Mızraklı İlmihal kitabı, çocuk aklının simgesel algısına kolaylıkla nüfuz edebilen La Fontaine Masalları ve devrimci Hasan Ağabeyi’nin mezuniyet hediyesi Maksim Gorki’nin Ekmeğimi Kazanırken kitabı. Âdem’in tarihçe yazılan hikâyesi Yüksel Aksu, filmin başında hikâyesini 12 Eylül zindanında, ölüm orucu sahnesiyle başlatarak on yıl önceye dönerken, olayı tarihsel bir çerçeveye yerleştiriyor. Âdem’in hangi yolu ve hangi kitabı seçtiğini filmin başından itibaren biliyoruz. Yüksel Aksu, bu seçim sürecinin anlık, geçici olaylarını ama bir çocuk için zorlayıcı sahnelerini canlandırıyor. Âdem’in heybesinde taşıdığı kitapların eksik bıraktığını imamın sözleri, ustası Gazozcu Kemal’in esnaf ideolojisi yüklü öğütleri ve devrimci Hasan Ağabey’in bilinçlendirme konuşmaları tamamlıyor. Cin gibi zeki Âdem, bu üç açının arasında, bir de tarım işçisi anababasının “okuyup doktor mühendis olacak” hayallerinin kahramanı olarak yolunu bulmaya çalışıyor. İftarlık Gozoz, 1970’ler Türkiye’sinde Âdem’in yolunun devrimciliğe çıktığını gösteriyor. Birkaç günlük hikâyenin gerisini tarih yazıyor. 1980’lerin Âdemleri nasıl nemelazımcı, bireyci ve dinci oldularsa, yetmişlerin en akıllı çocukları da solcu, devrimci oldular. Yılmaz Güney’in Arkadaş’ının yoldaşı Yüksel Aksu’nun insan sıcaklığı duyulan, yaşamın ve ışığın coşkusunu perdeye taşıyan sinemasıyla, İftarlık Gazoz’dan sonra, korkak ve karanlık benliğinin labirentlerinde can çekişen küçük burjuva sinemasının gereksizliği, vıdı vıdıcılığı, anlamsızlığı daha açık görünecektir. Solcuya küfür filmi Prenses’ten intikamımızı alan İftarlık Gazoz, hikâyesindeki tarihsel ilmekleri, bir film olarak sinema tarihiyle de kurmaktadır. 2016’nın İftarlık Gazoz’u 1974’ün Arkadaş’ıyla arkadaş olmaktadır. Yılmaz Güney’in 68 Kuşağı’na oldukça erken bir eleştiri olan Arkadaş filminin yaptığını, eleştiriyle değil, yürekten bir sahiplenmeyle İftarlık Gazoz, 78 Kuşağı’na yapmaktadır. Arkadaş’ın, A’nın üstünde şapka olan mühendis Âzem’i, yozlaşan 68’li arkadaşını terk ederek gerçek arkadaşını emekçi çocuklarında bulmuştu. İftarlık Gazoz ise, Âzem’in yetmişlerdeki arkadaşı emekçi çocukların gözünden, A’nın üstünde şapkalı Âdem’in ODTÜ’lü devrimci Ağabey’ini, yani 78’li arkadaşını anlatıyor. İftarlık Gazoz’un Yılmaz Güney’in Arkadaş’ının arkadaşı olması, küçük burjuva sinemasının aşılması ve gerçek bir halk sineması olan Yılmaz Güney sinemasının Yüksel Aksu ve gecikmeyeceğini umduğumuz arkadaşları elinde yeniden sürgün vereceğini de haberliyor. Yüksel Aksu, sinemaya halkın neşesini, coşkusunu, kabalık ve inceliğini, hoyratlık ve zarafetini getiriyor. Emekten yana sınıfsal tavrı, gerçekçi bakış açısıyla geliştirilmiş sahicilik duygusu bu sinemanın derdini ustalıkla anlatmasını sağlıyor. İftarlık Gozoz, duyarlılığını, tarihsel kavgasını izleyenlerine aktarmayı başarıyor. 6 www.divrigi.com.tr Kongrede anneler konuştu ANNELER UNUTULMADI Çamurlu Köyü Derneği Anneler Günü ve Kongre heyecanını birlikte yaşadı. Çamurlu Köyü Derneği’nin Olağan Genel Kurulu 8 Mayıs Pazar Günü Alibeyköy Güzeltepe’de bulunan dernek binasında yapıldı. Divan Başkanlığını Mahmut Can’ın yaptığı kongre tarihinin Anneler Günü Haftası’na denk gelmesinden dolayı kongrede Anneler Günü de kutlandı. Çamurlu Köyü Derneği yöneticileri ve Kadın Komisyonu 8 Mayıs Pazar günü dernekte Anneler günü için kahvaltı düzenlendi. Kahvaltının ardından başlayan kongrede heyecan duyusallık ve eğlence bir arada yaşandı. Köyün en yaşlılarından sayılan, İsmihan Çınar’a (88) söz verildi. Anneler günü kutlaması için kürsüye gelen 88 yaşındaki İsmihan Çınar herkesin anneler gününü kutlayarak birlik ve beraberliğin devam etmesi temennisinde bulundu. KONGERE BAŞLADI Anneler Günü kutlamasının ardından kongre gündemine geçildi, Divan Kurulu oluşturuldu. Dernek yönetim kurulunun iki yıllık çalışması slayt gösterisiyle anlatıldı. Slayt gösterisinin ardından söz alan Çamurlu Köyü Dernek Başkanı Tülay Yıldız söz alarak, kongereye katılan ve dernek çalışmalarına destek olan köylülerine teşekkür etti. Kongre boyunca söz alan dernek üyeleri, derneğin her ne koşulda olursa olsun, derneğin Çamurlu Köyü Derneği’nin Olağan Genel Kurulu 8 Mayıs tarihinde Alibeyköy Güzeltepe’de bulunan dernek mekezinde yapıldı. Kongrenin Anneler Günü Haftasına denk gelmesi nedeniyle dernekte anneler için kahvaltı verildi. Köyün en yaşlısı kabul edilen İsmihan Çınar burada bir konuşma yaptı. Yapılan seçimlerin ardından dernek başkanlığına İsmail Çınar seçildi. yaşatılması gerektiğini söyleyerek dernek yönetiminde görev yapanlara ayrı ayrı teşekkür ettiler, başarılı olması için temennilerde bulundular. 7 yaşındaki Elif Kodalak söz alarak, “derneğimizi çok seviyorum, derneğimizin daima yaşamasını istiyorum” diyerek herkesi duygulandırdı. YENİ YÖNETİM GÖREVİ DEVRALDI Tek listenin yönetime aday olduğu gündemin son maddesi olan seçimlere geçildi. İki yıl görev yapacak Yönetim Kurulu aday listesi dernek üyelerinin oylarıyla seçildi. Geçmiş dönemlerde iki kez dernek başkanlığı yapmış olan İsmail Çınar üçüncü kez yeniden dernek başkanı seçildi. Yönetim Kurulunda ise şu isimle var; Mert Ali Erdoğan, Feride Günday, Arife Çınar, Turhan Arslan, Sultan Durmuş ve Güzel Çınar. Çamurlu Köyü Derneği Başkanlığına yeniden seçilen İsmail Çınar yaptığı konuşmada, derneğin kurucu üyelerini ve daha önce birlikte çalışmış olduğu arkadaşlarını anarak 1989 yılında kurulan derneği bugünlere getiren bütün yöneticilere ve köylülere teşekkür etti. Ülkemizde yaşanan savaş ortamında sivil toplum kuruluşlarının önemine değinen Çınar, aldığı sorumlulukta kendisine çok destek olan eşine teşekkür ederek, Çamurlu Köyünün birlik ve beraberliğinin devamı için çalışacağını belirtti. Kongreye Kağıthane Belediyesi CHP meclis üyesi Mahmut Can, Sarıye, Belediyesi CHP meclis üyesi Nadir Günday ve Sultan Gazi Belediyesi HDP’li Meclis Üyesi Ali Yurt katıldı. Divriği Sincan Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Derneğimizin Olağan Genel Kurulu 15 Mayıs 2016 Pazar Günü saat 12 de Siyavuşpaşa Mah. Sarmaşık Sk. No:34 Bahçelievler - İstanbul adresinde bulunan dernek merkezinde yapılacaktır. Çoğunluk sağlanamadığı takdirde kongre 22 Mayıs 2016 Pazar Günü aynı adreste, çoğunluk aranmaksızın yapılacaktır. Dernek üyelerine duyurulur. Genel Kurul Gündemi 1- Açılış ve yoklama 2- Başkanlık Divanı Seçimi 3- Saygı duruşu 4- Yönetim ve Denetim Kurulu Faaliyet Raporlarının okunması ve müzakeresi 5- Yönetim ve Denetleme Kurullarının ayrı ayrı ibrası 6- Tahmini bütçenin görüşülüp onaylanması 7- Dilek ve temenniler 8- Yeni Yönetim ve Denetleme Kurulu asil ve yedek üyelerinin seçimi 9- Kapanış MAYIS 2016 KÜLTÜR YIL: 10 SAYI: 110 Divriği’de Tıp Kongresi TIP KONGRESİ DÜZENLENİYOR Divriği Tıp Kongresine hazırlanıyor. Birincisi 2003 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi tarafından “Dünya Tıp Kongresi Tarihi Türk Evleri” adıyla Divriği’de düzenlenmişti. Saadet Bayar Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr.Ali Yıldırım’ın girişimleriyle 3-5 Haziran tarihleri arasında Divriği Tıp Kongresi, Divriği Adli Bilimler Günleri Divriği’de yapılacak. Adli Bilimciler Derneği ve Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı işbirliği ile gerçekleştirilecek etkinliğini Divriği’li hemşehrimiz, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Yıldırım’ın girişimleriyle yapılıyor. Divriği Tıp Kongresi’ne hazırlanıyor. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Yıldırım’ın düzenlediği Tıp Kongresi 3-4-5 Haziran tarihleri arasında Divriği’de yapılacak. Ali Yıldırım Divriği Gazetesi’ne yaptığı açıklamada Tıp Kongresi’ne alanında uzman öğretim üyeleri tarih ve kültür üzerine sunumlar yapacak. ÜÇ GÜN SÜRECEK Ali Yıldırım’ın yaptığı açıklamaya göre yapılacak etkinliğin “Kadın Cinayetleri, Çocuk Gelinler, Tamamlayıcı Tıbbın Adli Boyutu, Adli Madencilik, Adli Mimarlık, Adli Psikiyatri, Genetiğe Yönelik Biyolojik Silahlar gibi güncel temaları içeriyor. Anadolunun en eski yerleşim yerlerinden biri olan, tarihi ve kültürel dokusu yüksek, UNESCO korumasında tarihi esere sahip Divriği’de bu girişimin yapılması ayrı bir önem arz ediyor. Ayrıca Anadolunun en eski hastanesi olarak kabul edilen Divriği Darüşifası’nın Divriği’de olması etkinliğe ilgiyi arttırıyor. Divriği Tıp Kongresi düzenleme komitesinden Doç. Dr. Ali Yıldırım konuyla ilgili olarak Divriği Gazetes’ine açıklamalarda bulundu. Ali Yıldırım yaptığı açıklamada “Divriği’mizin tarihi ve kültürel özellikleri nedeniyle Sivas’ın en dikkat çekici ve güzel ilçesi olduğunu, özellikle burada bulunan Divriği Ulucami ve Darüşifası olarak bilinen ve Unesco tarafından Dünya kültür mirası listesine alınan bu yapının çok dikkat cekici olduğunu biliyoruz. Divriği’de bir Tıp Kongresi düzenleme amacının ilçemizin tanıtımına bir katkıda bulunmak olduğu, hem de bilimsel etkinliğin düzenlenmesi için ciddi bir talep olduğunu ifade eden Ali Yıldırım, ülkemizin çeşitli bölgelerinden çok sayıda öğretim üyesi, araştırma görevlisi ve devlet protokolunun yanında, yurtdışından da öğretim üyelerinin katılacağı bilimsel programın 4 Haziran Cumartesi günü gerçekleşeceğini ve Divriğili hemşehrilerimizin ve dostlarının da davetli olduğunu belirtti. Doç.Dr.Ali Yıldırım, Divriği Tıp Kongresi Başkanlığını Adli Bilimciler Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamit Hancı ile birlikte yapacaklarını ve Divriği Adli Bilimler Günlerinin 3 - 5 Haziran 2016 tarihlerinde Divriği Sadık Özgür Devlet Hastanesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirileceğini söyledi. Ali Yıldırım ayıca Divriği Adli Bilimler Günü düzenlemesine başta Cumhuriyet Üniversitesi Rektörlüğü ve Divriği Belediye Başkanlığı olmak üzere, Divriği Kaymakamlığı, Cumhuriyet Savcılığı, Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü gibi birçok kurum ve kuruluşun da destek verdiğini ifade etti. GÜNDEM TÜMAŞ Tüketim Malları Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi. Ticaret Sicil No: 176973 Ticari Adresi: Yenibosna Ladin Sokak No: 20 Terziler Sitesi Kat 1/111 Bahçelievler /İSTANBUL Yukarıda bilgileri yazılı şirketimizin Yönetim Kurulunun 22/03/2016 tarihinde almış olduğu karar istinaden; 29/05/2016 tarihinde, saat: 11:00’de, Yenibosna Merkez Mahallesi Sanayi Caddesi No: 39 Kat 5 Bahçelievler / İSTANBUL adresinde bulunan Sadık Özgür Bayırüstü Köyü Vakfı’na ait toplantı Salonunda aşağıdaki gündem maddeleri çerçevesinde 2014 ve 2015 yılları olağan genel kurul toplantısı gerçekleştirilecektir. Toplantı ilanı ayrıca 29 Nisan 2016 tarih ve 9065 saylı Türkiye Ticaret sicil Gazetesinde ve www.tumas.net adresli internet sitesinde yayınlanmıştır. Genel kurul toplantımıza, ortaklarımızın asaleten veya vekâletname ile temsilcilerinin katılımının sağlanması hususu ilan olunur. Nurettin DEMİR Ziraat Mühendisi Yönetim Kurulu Başkanı 1. Açılış ve Başkanlık Divanı seçimi, 2. Seçilen divana toplantı tutanaklarının imzalanması için yetki verilmesi, 3. 2014 ve 2015 yılına ait yönetim kurulu raporlarının okunması ve müzakeresi, 4. 2014 ve 2015 yılına ait denetim kurulu raporlarının okunması ve müzakeresi, 5. 2014 ve 2015 yılına ait bilanço ve kar/zarar hesaplarının ayrı ayrı okunması, müzakeresi ve ibra edilmesi , 6. Yönetim kurulunun ibra edilmesi, 7. Denetim kurulunun ibrası , 8. Yeni yönetim kurulu üyelerinin sayısının belirlenmesi ve Yönetim kurulunun seçimi, 9. Yeni denetim kurulu üyelerinin seçimi, 10. Yönetim ve denetim kuruluna seçilecek kişilere huzur hakkı verilmesinin görüşülmesi 11. Şirket gayrimenkullerinin satışı için ve Şirkete gayrimenkul satın alma yetkisi verilmesi, 12. Yeni hisse senetlerinin bastırılarak dağıtılması , 13. Şirket Gayrimenkulleri üzerinde proje geliştirmek amacıyla ve/veya yatırım , imar ve imar planlaması yapabilmek ve bu amaçlar için Sermaye artırımına gidilmesine dair müzakere yapılması ve karara bağlanması, 14. Dilekler ve kapanış 7 www.divrigi.com.tr Çerağ Turan Eser [email protected] Laiklik Nedir? Laiklik olmalı, diyanet ve din eğitimi olmamalı Osmanlının ruhu ile Saraylardan ilham alarak konuşuyorlar. TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın “Anayasa’da laiklik olmamalı. Bir İslam ülkesiyiz. Dindar bir anayasa yapmalıyız” görüşünü yadırgamadım. Bu gericiliğin şeriata ve hilafete dayalı teokratik rejim özlemidir. Bu tür demeçler ne bir ilk, ne bir son demeç kalacak. Unuttunuz mu; “Hem laik hem Müslüman olunmaz. Bu millet isterse laiklik tabii ki gidecek” sözleri Erdoğan’a aittir. Anayasa’ya ve TBMM Başkanlığının tarafsızlık ilkesine aykırı demeç vererek Kahraman resmen suç işlemiştir. Ama AKP’den ve savcılardan tık yok! Muhalif görüşlere davacı olan ve “dava açın” diye savcıları ‘göreve’ çağıran AKP, Anayasal suç işleyen Kahraman hakkında “suç var” diyemiyor! Diyemez! Çünkü ‘kutlu dava’ için ‘suç’ olmaz, her şey mubah! Toplumun her kesiminden gelen haklı tepki ve laiklik duyarlılığı üzerine, TBMM Başkanı, “yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim” diyor. Oysa bu düşünce kişisel değil, dinci gericiliğin genel eğilimidir. Kişisel değil, Cumhurbaşkanlığına vekalet eden, Anayasa’yı ve TBMM’nin bağımsız ve tarafsızlık ilkesini koruması gereken makam adına yapılmıştır! Anayasa ve laiklik karşıtı bu görüş, İstanbul Üniversitesi’nde, İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği (AYBİR) tarafından düzenlenen ‘Yeni Anayasa, Yeni Türkiye’ konulu sempozyumda söylenmiştir. Kahraman bu İslamcı sempozyuma kişi olarak değil, TBMM Başkanı sıfatı ile katılmıştır. Programda böyle yazıyor! Ayrıca laiklik karşıtı demecine uygun hediye alıyor! AYBİR Başkanı Prof. Dr. Yusuf Balcı’nın, TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a sempozyumda hediye ettiği, 2. Abdülhamit’in Kanuni Esasi’nin hazırlanması fermanıdır. Bu fermanla verilen mesaj nettir. Dinci gericilik 2. Abdülhamit’in Kanuni Esasi’sinin referans alınmasını istiyor. TBMM Başkanı bu ‘kutlu özlemi’ dile getirmiştir. AKP’nin, günümüz Türkiyesi için referans aldığı 2. Abdülhamit’in Kanuni Esasi maddelerinde ne var? 1. “Osmanlı Devleti bir monarşidir” 2. “Osmanlı Devleti laik değildir. Devletin bir dinî vardır, o da ‘din-i İslâmdır” 3. “Padişah aynı zamanda halifedir” 4. “Ahkâm-ı şer’iye”yi uygulatır ve Şeyhülislâm devlet örgütünün içinde ve Hükûmette yer almaktadır” 5. “Kanunlar, “umur-u diniye”ye aykırı olamazlar” Bu maddelerin AKP ‘Yeni Anayasası’ için tercümesi şöyle olursa şaşırmayın: 1. “Yeni Türkiye Devleti bir monarşidir” 2. “Türkiye Devleti laik değildir. Devletin bir dinî vardır, o da ‘din-i İslâmdır” 3. “Başkanlık aynı zamanda halifedir” 4. “İslam hükümleri uygulatır ve Diyanet İşleri Başkanlığı devlet örgütünün içinde ve Hükûmette yer almaktadır” 5. “Kanunlar, İslam dinine aykırı olamazlar, mahkemeler Diyanet İşleri Başkanlığını referans alır” Kahraman AKP’nin zihniyetini dışa vuruyor; “Ak Parti asırlar öncesinde başlamış kutlu yürüyüşün devamıdır. Biz kökü olmayan, geçmişiyle irtibatını koparan bir hareket değiliz. Bu harekette Abdülhamid’in ruhuyuz” diyenler, bugün ecdatlarının kanunlarını ve ‘ruhunu’ özlüyor. Bu açıklamanın niyeti önemlidir. AKP klasiği haline gelen taktik hamledir. AKP her yeni gerici adımlar ve kamusal alandaki hukuksal değişimler öncesi toplumun nabzını tutarak ve etkitepkiyi ölçerek, gericilik yol haritası belirliyor. Çünkü dinci gericilik ne dün, ne bugün demokrasi, insan hakları ve laiklikle barışık olmadı! Kavgalıydı. Bu kavga tek din/mezhep için teokratik rejim kurma içindir. Gök tanrıları ve yer tanrılarının ideolojik ve teolojik vahiylerine biat edilmesini isteyen bu gericilik, akla, eleştirel düşünceye karşı vahiyleri, ümmeti, kulu ve yer tanrısı sanılan Halifeliği koyarlar. Laiklik, insan hakları, demokrasi, eşitlik ve çoğulculuk karşısında, Kahraman açıkça, Abdülhamit’in ruhuna sığınarak şeriat ve halifelik talep ediyor! Dolaysıyla her gerici değişim için şartların oluşmasını ve olgunlaşmasını sağlıyorlar. Gericilik özlemi bu açıklama karşındaki toplumsal laiklik hassasiyeti karşısında, AKP’liler ucuz manevraya başvurarak “biz laikliği savunuyoruz”, “bizim teklifimizde laiklik var” diyorlar! Bu açıklamalar, içi boş ve samimiyetten uzak manevradır. Bunun kanıtı, AKP’lilerin laiklik karşıtı söylemleri ve 15 yıllık hükümetleri döneminde kurdukları mezhepçi ve teokratik rejimin inşasında döşenen gerici taşlardır! Devlet ve kamusal hizmetler laiklik karşıtı uygulamalar ve değişimlerle dinci gericilik ekseninde kurumsallaşmıştır. Eğitimden sağlığa, hukuktan sosyal politikalara her şey dinci gericilikle kuşatılmıştır. Oysa laiklik demokrasinin, çoğulculuğun ve inanma ile inanmama hakkını içeren inanç özgürlüğünün güvencesidir. Herkesin için eşit koşullarda, eşit haklarla devlet, siyaset ve hukuk alanı dışında, kendi özel yaşam alanlarında inanç özgürlüğünü yaşaması sağlar. AKP Anayasasının hedefinde halifelik, şeriat, otoriterlik, tek adamlık, teokratik devlet özlemi vardır. Zira AKP, 15 yıllık iktidarı boyunca mezhepçi rejim inşasını önemli bir düzeye taşımıştır. Laiklik mücadelesi için bize düşen görev, AKP’nin 2. Abdülhamit ruhuna sığınarak, hedeflediği halifelik ve şeriat anayasasını yaptırmamak! Laiklik, demokrasi, eşitlik ve insan haklarına dayalı bir cumhuriyet için hep birlikte elimizi taşların, kayaların altına, aklımızı, ruhumuzu ve bedenimizi barikatların önüne koyacağız. AKP’ye şeriat ve halifelik anayasası yaptırmayacağız! MAYIS 2016 HABER YIL: 10 SAYI: 110 Yerelden Hatice Eroğlu Akdoğan [email protected] ÂŞIK GELENEĞİ Halk kültürümüzün güçlü damarlarından birisi âşıklık geleneğidir. Malum modern üretim ve buna bağlı olarak gelişen kent ilişkileri âşıklık geleneğinin de sonunu hazırlamıştır. Belirtmeliyiz ki bu noktada bunun ‘doğru mu’ ya da ‘yanlış mı’ olduğunu tartışmak anlamsızdır. Bildiğimiz bir şey var; o da “eski” dediğimiz şeylerin üzerinin yeni gelişmelerle kaplanmasının toplumsal açıdan kaçınılmaz bir yasa niteliğinde olmaya devam ettiğidir. Öyle ya da böyle yok olan veya çok az yerde henüz etkisini kaybetmeyen âşıklık, günümüzün modern kültürünü beslemiş olgulardan biri olarak irdelenmeye değer niteliktedir. Geçmiş ya da geleneksel halk kültürünün devam ettirilmesi ve yaygınlaşmasında halk ozanı da dediğimiz âşıklar çok önemli rol oynardı. Hele İstanbul, Bursa, Edirne, Amasya, Sivas, Erzurum, Konya ve benzeri illerde, medreselerin ve tekkelerin içinde veya çevresinde yetişen âşıkların bugünün dernek ve sendika gibi örgütlü statüleri dahi vardı. Âşık kültürünün icra edildiği özel kahvehaneler sözlü edebiyatın odak noktalarıydı. Âşıklar ya da bir başka deyişle ozanlar geçimlerini saz ve sözlerinden sağlamış olurlardı. Âşıklığın kabullenilmesinin birçok yolu vardı. Bunların başında genel olarak âşıklığın bir aile geleneği niteliğinde oluşu gelmekteydi. Doğup büyüdüğü evde ailesinde bir âşık bulunan, âşıkların konup göçtüğü bir evde yaşayan çocuklar –ki genellikle erkek olanlar- saz ve söz geleneğini büyüklerinden devralmaya yatkın olarak büyümektedirler. Bilindiği gibi âşık edebiyatının tekke ve halk olmak üzere iki kolu vardır. Âşıklık geleneğinin babadan oğula ya da aile çevresinde birine geçmesi dini-tasavvufi bir sorumluluk anlayışı temelinde gelişmesi daha yaygın ve süreğen bir yöntemdir. Bunun dışındaki âşıklık geleneği oluşumunda ise hevesle birlikte güçlü bir söz söyleme ve yayma ustalığı taşıyan kişiler zamanla âşıklık yeteneğini kazanıp ünlenmişlerdir. Âşıklığı özellikle de feodal, küçük ve kapalı kırsal üretim döneminin önemli bir kültür özelliği olarak saymak yanında, zamanın sosyo-ekonomik şartlarının da geleneği beslediğini bilmekteyiz. Dönemin koşullarında bir avuç toprağı, ineği veya davarı olmayıp çobanlığa mecbur olanlar arasında âşıklar çıktığı bilinir. Sevdiği kızı alamayıp sevdasından deli divaneye dönenler, gözleri kör olup hayatta yapabileceği hiçbir işi olmayanlar yüreklerindeki o yangıyı saza söze dökerek âşıklık yolunu tutmuşlardır. Bundan sonrası kendi sözünü söyleme ve çoğaltmanın yanında; başka âşıkların türkülerini, deyişlerini, destanlarını, hikayelerini köy köy, diyar diyar yaymanın yoluna çıkılmış demektir. Tabi âşıklık geleneği de toplumda öyle rastgele kabul gören bir yapı değildir. Öyle sazı eline alıp bir iki saz çalan hemen baş tacı edilemezdi. Âşıklık yolundaki birinin önce usta âşığın sözünü dinlemesi, önerilerini dikkate alması, saygıda kusur etmemesi, ustasının peşinde gezip dolaşarak öğrendiklerini pekiştirerek kendine has bir tarzı oluşturması önemlidir. Yetişen âşıkların bu evresine çıraklık da denir. Böyle bir çalışma sürecinde usta âşık çırağı için bir de mahlas belirler. Mahlas verme aynı zamanda onun bağımsız olarak âşıklık yapabileceği anlamına da gelir. Âşık-çırak ilişkisiyle devam ettirilen geleneğe akademik anlamda “âşık kolu” olarak adlandırılır. Örneğin Erzurumlu Emrah, Sümmani, Ruhsati, Dertli, Tokatlı Nuri, Huzuri aynı koldan yetişmiş ozanlardır. Yine bir başka örnekte Malatya yöresinde Derviş Muhammed Kolu ozanları olarak zincir; Derviş Muhammed, Aşıkî, Şah Sultan, Hüseyin, Bektaş Kaymaz, Hasan Hüseyin Orhan şeklinde uzamıştır. Âşıklığın ortaya çıkış biçimlerinden biri de “rüyada bade içme motifi” olarak adlandırılan bir yöntemdir. Kişiye rüyasında ermiş biri –derviş veya Hızırkollarıyla uzattığı badeyi içirir, kiminde bir de güzel kız resmi göstererek kişiyi sevdaya düşürür. Rüyadan sonra kişi şoktan ayılmış gibi olur ve dili çözülür. “Bade” ya da “dolu içme” de halk arasında çok önemli kabul gören âşıklığın başlangıcıdır. Bundan sonra âşık kişinin sazına da sözüne de itibar edilir. Âşık kendinde olanı başka diyara başka diyarda olanı da kendi yanına alarak gezdirir, çoğaltır. 16.yy da Kul Mehmet ve Pir Sultan Abdal’dan; 17.yy Gevheri, Karacaoğlan, 18.yy’da Ravzî, Seferlioğlu, 19.yy’da Emrah, D.Bayburtlu Zihni, Serdari, Seyrani, Dadaloğlu, 20.yy’da Ali İzzet, Reyhani, Murtat Çobanoğlu, Âşık Veysel, Mahzuni’ başta olmak üzere yüzlerce hatta adı tarihe daha büyük harflerle not düşülmemiş binlerce âşık yani halk kültür sözcüsü ve icracısının yerini bugün başka başka araçlar, yöntemler almıştır. DUYURU Divriği Gazetesi, yayın hayatında 10. yılı geride bıraktı. Tüm okurlarımıza, reklam veren firmalarımıza ve abonelerimize teşekkür ederiz. Divri¤i Gazetesi İrtibat: 0532 327 19 58 [email protected] 8 www.divrigi.com.tr Ulucami restorasyonu başladı TARİHİ RESTORASYON BAŞLADI Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) "Dünya Kültür Mirası Listesi"nde bulunan ve Avrupalı bazı bilim adamlarınca "Anadolu'nun El Hamrası" olarak nitelendirilen Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası'nda, 800 yıllık tarihinin en kapsamlı restorasyon çalışması başladı. Divriği Kaymakamı Mehmet Nebi Kaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, restorasyon çalışmalarının UNESCO korumasında bulunan Divriği Darüşifası tarihinin en kapsamlı restorasyonuna hazırlanıyor. Darüşifa 6 Mayıs Cuma Günü itibarıyla ibadete ve ziyarete kapandı. kılınan cuma namazının ardından başladığını söyledi. Camideki çalışmaları nedeniyle biraz hüzünlü, aynı zamanda sevinçli olduklarını aktaran Kaya, şöyle dedi: "İlk etapta camimizin etrafında sondaj, kuyu ve kazı çalışmaları başladı. Daha sonra ise camimizin çalışmalar sırasında yağmurdan ve güneşten etkilenmemesi için üzeri geçici çatıyla kapatılacak. Çalışmalar sırasında vatandaşlarımız, caminin yanına geçici olarak yaptığımız mescitte namazlarını kılabilecekler." Kaya, restorasyon çalışmaları boyunca, Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası'nın cumartesi ve pazar günleri saat 12.0018.00 arasında kontrollü olarak gezilebileceğini belirtti. Haber: AA Palha Köyü Kongresi yapıldı Palha (Çakmakdüzü) Köyü Derneği Olağan Kongresi 24 Nisan Pazar Günü Aksaray’da bulunan dernek merkezinde yapıldı. H.Hüseyin Yılmaz yeniden başkan seçildi. KAHRAMAN PALHA KONGRESİNİ YAPTI BAŞKAN YENİDEN SEÇİLDİ Haber ve Fotoğraflar: Divriği Gazetesi Palha (Çakmakdüzü) Köyü Derneği’nin Olağan Genel Kurulu 24 Nisan Pazar Günü Aksaray’da bulunan dernek genel merkezinde yapıldı. Öğlen saatlerinde başlayan kongreye çok sayıda dernek üyesinin yanı sıra Püdge (Çayören) Köyü Derneği Başkanı Selahattin Top ve Haşge Köy Derneği Başkanı Muharrem Yıldızhan katıldı. Divan Başkanlığını Hüseyin Yılmaz’ın yaptığı kongrede, Sümbül Yılmaz ve Pınar Delipınar katip üye olarak görevlendirildi. Kongrenin açılış konuşmasını, Palha (Çakmakdüzü) Köyü Derneği Başkanı Hasan Hüseyin Yılmaz yaptı. Yılmaz konuşmasında, görevde kaldığı süre boyunca yaptıkları çalışmaları ve şu an yapımı sürmekte olan Köy Konağı yapımına ilişkin olarak son süreçleri anlattı. Mali Raporu dernek başkanı yardımcısı İbrahim Aydındağ’ın okuduğu kongrede, Denetleme Kurulu Raporunu Salih Özmen, Tahmini Bütçe Planını da Ayten Altunay okudu. Dilek ve Temenniler bölümünde sırasıyla, H. Güzel Yılmaz, Abbas Altunay, Zeynel Aydndağ, Muharrem Özmen, Cemal Aydındağ, Haydar Aslantepe,Mahmut Altunay, İlyas Özmen, Sultan Altunay, Haşim Altunay, Kamber Aydındağ, Mustafa Kaynarpınar, Musa Altunay ve Esef Aydındağ söz alarak dernek çalışmalarına dair görüşlerini sundular. Daha sonra dernek Başkanı Hasan Hüseyin Yılmaz dernek üyelerinin çeşitli sorularına ayrı ayrı cevap verdi. Yapılan seçimlerde Palha (Çakmakdüzü) Köyü Derneği Başkanlığına Hasan Hüseyin Yılmaz yeniden seçildi. MAYIS 2016 HABER YIL: 10 SAYI: 110 9 www.divrigi.com.tr İşte Gizli planın belgesi Suriyeliler için Kahramanmaraş’ta Alevi köylerinin bulunduğu bölgeye konteynır kent yapımına karşı köylülerin direnişi 45’inci güne girerken, bu kez Sivas’ın Alevi nüfusu yoğun ilçesi Divriği’de yeni kamp hazırlığı yapıldığı ortaya çıktı. Sivas Valiliği’nin Divriği Belediye Başkanlığı’na gönderdiği ‘ivedi’kayıtlı yazıda AB’yle mülteci anlaşması çerçevesinde yayınlanan başbakanlık genelgesi gereği bölgede hazır bina ya da bina yapmaya uygun arsa/arazi tespiti yapılarak bildirilmesi istendi. İlçe STK’ları Maraş’tan sonra 2’nci kamp yeri olarak da Alevilerin yoğun olduğu bir başka bölgenin seçiminin tesadüf değil, demokratik yapıyı değiştirme amaçlı olduğunu, durumun bölge halkını endişelendirdiğini savunuyor. Yazıdaki ‘hazır bina’ vurgusuyla, demir çelik tesisleri kapatılıp boşaltılan işçi yerleşkesi, cumhuriyetin ilk fabrika şehir projelerinden Cürek Beldesi’nin hedef seçildiği belirtiliyor. Öte yandan kaymakamın bazı Alevi köylerine bizzat giderek, kalan köy muhtarlarını da ilçeye çağırıp boş bina tespiti yaptığı öne sürülüyor. CHP Milletvekili Zeynep Altıok’un konuyla ilgili geçen ay Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesine yanıt gelmedi. Şimdi yerel kaynaklar CHP’li Divriği Belediye Başkanı’nın, 19 Nisan tarihli yazıyı halktan gizleyip gizlemediğini sorguluyor. 17 bin nüfuslu ilçenin merkez nüfusunun yüzde 60’ı, 6 bin kişinin yaşadığı 109 köyden 95’i Alevi. Hazır bina, arazi ve personel tespiti talebi? Sivas Valiliği’nin Divriği Belediye Başkanlığı’na hitaben ‘ivedi’ kaydıyla yazdığı, Vali Alim Barut imzalı 19 Nisan 2016 tarihli yazı şöyle: “6458 Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu gereğince İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve buna bağlı olarak İl Müdürlükleri oluşturulmuş ve teşkilatlandırılmıştır. Son dönemde yaşanan düzensiz göçmen krizinin çözümü amacıyla yürütülen düzensiz göçle mücadele kapsamında ‘Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Divriği Gazetesi Gizlenen belgeye ulaştı. Maraş’tan sonra Suriyeli Mülteci Kampı için Divriği’de alan arayışlarına çıkılmış. Sivas Valisi Alim Barut imzasıyla Divriği Belediyesi’ne yollanan Suriyeliler için kamp yeri arayışı yazısının kamuoyundan gizlendiği ortaya çıktı. Anlaşma’ ve mutabakat hükümlerinin uygulanması konusunda İl Göç İdaresi Müdürlüğü’nün iş yükü Avrupa Birliği ülkelerinden nakil yoluyla gelecek olan düzensiz göçmenler nedeniyle artmıştır. Kabul edilen düzensiz göçmenlerin durumunu düzenli hale getirmek için yapılacak iş ve işlemler nedeniyle İl Göç İdaresi Müdürlüğünün personel ve bina ihtiyacı daha da belirgin hale gelmiştir. İlgi genelge Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün (Göç İdaresi Müdürlüklerinin) bu yöndeki taleplerinin bir an önce karşılanmasına yöneliktir. Bu kapsamda; a) İl Müdürlüğünün fiziki şartlarının genişletilmesi, yeni bina ihtiyacının karşılanması yanında sığınmacılara kamplara veya ülkelerine gönderilmesi sürecinde kısa süreli kalabilecekleri binalara ihtiyaç söz konusu olduğundan, ihtiyaçların bir an önce karşılanabilmesi için idarenizde hazır bina veya bina yapımına uygun arsa/araziler ile otoparkı alanı; b) İhtiyaç durumunda geçici olarak görevlendirilebilecek personelin (Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni, Memur, Şoför, Dağıtıcı, Arapça, Farsça ve Urduca dillerinden Türkçe tercüme yapabilecek personel, bilgi işlem konusunda teknik personel ve hizmetli) tespiti; c) 6458 Sayılı Yabancıları Koruma Kanununa uygun olarak Müdürlüğümüzce yapılan iş ve işlemlerden doğan hukuki süreçlerde Avukatlık desteği; İlgi genelge gereğinin yapılarak hiçbir aksaklığa mahal verilmemesini ve kurum amirlerinin takibini bizzat yaparak sonucundan Valiliğimize bilgi verilmesini rica ederim…” CHP’li Altıok’un soru önergesi Şair babası Sivas katliamında yakılarak can veren CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok’un geçen ay Maraş ve Divriği’yle ilgili Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından yazılı olarak yanıtlanması istemiyle verdiği soru önergesine hala yanıt yok. Soru önergesinin ilgili bölümü şöyle: “Suriye’den Türkiye’ye gelen göçmenler için Kahramanmaraş’ın Dülkadiroğlu ilçesine bağlı Sivricehöyük Köyü’nde, 3000 nüfuslu Alevi köylerinin tam ortasına hükümetiniz tarafından 25 bin kişilik mülteci kampı kurulmak istendiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Kamp çalışmalarının başlamasının ardından eyleme geçen Alevi yurttaşlara günlerdir jandarma tarafından saldırı düzenlenirken son olarak çadır eylemi yapan köylülere gaz bombası yağdırılmıştır. Sivricehöyük ve komşu köylerin sakinleri 1978’de yaşanan Kahramanmaraş katliamının doğrudan mağdurları olarak büyük acılar yaşamışlardır. Nüfuslarının neredeyse 10 katı düzeyinde Suriyeli mülteci göçünün, özellikle kamplarla ve kamplarda yaşananlarla ilgili duyumlarının ardından kendileri için son derece endişe verici olduğu açıktır…. 1. Maraş katliamının yaşandığı Kahramanmaraş’ın Alevi köylerinin tam ortasına mülteci kampı yapılmak istenmesinin ardından aynı şekilde Alevi toplumu için derin acılar ve travmaları ifade eden Sivas katliamının yaşandığı Sivas İli’nin Alevilerin yoğun yaşadığı Divriği İlçesi’ne mülteci kampı yapılması tesadüf müdür? Yapılmak istenmesindeki amaç nedir? 2. Bilinçli ve sistematik bir asimilasyon politikası çerçevesinde mi Alevi nüfusunun yoğun yaşadığı bölgelere mülteci kampı yapımı istenmektedir? , 3. Toplam kaç mülteci kampı yapımı planlanmaktadır? Buralarda toplam kaç mültecinin yaşayacağı tahmin edilmektedir? Yapımı planlanan diğer mülteci kampları hangi kentlerde ve hangi ilçelerindedir?” Maraş’taki direnişe CHP’li vekiller destek veriyor. Suriye’den Türkiye’ye gelen göçmenler için Kahramanmaraş’ın merkez Dülkadiroğlu ilçesine bağlı Sivricehöyük Mahallesi’nde, Alevi köylerinin tam ortasına 25 bin kişilik konteynır kent inşası devam ediyor. Kamp çalışmalarının başlamasının ardından eyleme geçen Alevi yurttaşlara güvenlik güçleri defalarca gaz bombasıyla müdahale etti. Bölgede direnişi sürdüren halka CHP’li vekiller de destek veriyor. 11 Nisan tarihli Cumhuriyet’te Pınar Öğünç’e konuşan Maraş Yaşam Platformu sözcüsü Salman Akdeniz, tüm ovada 25 bin etmeyen Alevi nüfusun ortasına 25 bin Suriyeliyi getirmekte demokratik kasıt bulduklarını söylemişti. Cumhuriyetin ilk fabrika şehir projelerinden Cürek Suriyeli mülteciler için konteynır kent kurulmasının hedeflendiği öne sürülen, Divriği merkezine 10 km mesafede, Alevi köylerinin arasında yer alan Cürek, cumhuriyetin devletçilik prensibinden hareketle kurulan örnek sanayileşme projelerinden biriydi.‘Fabrika şehir projesi’ olarak inşa edilen yerleşke, civardaki demir madenleri ve demirçelik fabrikalarında çalışan binlerce işçi için kurulu lojman şehir görünümündeydi. 1985 yılına kadar faal olan beldede, Divriği merkezinde bulunmayan modernlikte tesisler vardı. Sineması, eğlence merkezi, işçiyle tayın fırını, tenis kortları ve havuzun yer aldığı spor tesisleri, parkları ve muntazam sokaklarıyla örnek projeydi. 12 Eylül sonrası özelleştirmelerle elden çıkan işletme küçüldü, bir zamanlar 3 bin işçinin çalıştığı madende sayı birkaç yüze düştü. Küçülmeyle beraber 1985’te belde boşaltıldı ve tesisleriyle çürümeye bırakıldı. 2000’li yıllarda cumhuriyetin ilk sanayileşme projelerinden biri olarak kültür varlığı ilan edilmek istendi. MAYIS 2016 HABER YIL: 10 SAYI: 110 10 www.divrigi.com.tr “Aleviler zulüm altında” Vedat Dalokay Salonu’nda düzenlenen Ankara Divriği Kültür Vakfı “Aleviliğin Dünü Bugünü ve Yarını” başlığıyla bir panel panele, Prof. Dr. Bedriye Poyraz, Dr. Ali Murat İrat ve Ali Güven katıldı. düzenledi. 30 Nisan Cumartesi Günü ALEVİ TARİHİ Ankara Divriği Kültür Vakfı 30 Nisan Cumartesi günü “Aleviliğin Dünü bugünü ve Geleceği” adıyla bir panel düzenledi. Ankara Vedat Dalokay Salonu’nda düzenlenen, Modaretörlüğünü Dr. Muharrem Köse’nin yaptığı panele, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedriye Poyraz, Birgün Gazetesi Yazarı Doç. Dr. Ali Murat İrat, Garip Musa Ocağı Dedesi Ali Güven konuşmacı olarak katıldı. Alevilerde kadın ve ocak sistemi üzerinde yoğunlaşan kendi içinde sağlarsa, toplumun diğer kesimleri de kendilerine çeki düzen verirler. Dünyanın her yerinde kadın erkek zaten eşit değil” dedi. Garip Musa Ocağı Dedesi Ali Güven, ocağın kısa geçmişini anlattı. Bugünkü Garip Musa Ocağı evlatları Horasan diyarı Nişabur’dan Anadolu’ya geldiğini soyunun Musa-ı Kâzım Soyundan geldiğini ifade ederek, Seyit İbrahim Sani Oğlu Mustafa Menteş, Kardeşi Hacı Bektaş ile birlikte Sivas bölgesinde, yaşanan, Aleviler için büyük kutsallık addeden Baba İlyas Ayaklanması’na kaldığından dolayı ona Garip Mahlası veriliyor. İlerleyen yıllarda Amcası Hacı Bektaş’ın bulunduğu dergâha gidiyor ilim irfan öğrendikten sonra eline bir Ardıç’tan “Tahta Kılıç” verilerek, tekrar Sivas Bölgesi’ne Divriği’ye gönderiliyor. Divriği’nin o zamanki adı Alanyazısı. Panelin son konuşmacısı Dr. Ali Murat İrat da şehirleşmeden sonra alevilerin günlük yaşamlarını inceleyen bir konuşma yaptı. İrat konuşmasında “Kör topal bir laikliği yaşatmak isterken Meclis başkanı kişinin laiklik hepimize yaptığı asimilasyondur, bizim de buna sessiz kalmamız yozlaşmadır. Hiç kimse kusura bakmasın, Bu alevi asimilasyonu dibine kadar gelmiştir. Bugüne kadar alevi sorunu yoktu, nereden çıktı diyenlere de şunu hatırlatmak isterim; Bugüne kadar alevi sorunu yoktu, çünkü, siz alevilere o kadar çok baskı yapıyordunuz ki ramazan ayında sahur vaktinde aleviler ışıklarını yakmak zorunda kalıyordu. Siz alevilere okullarda iş yerlerinde o kadar zulüm yaptınız ki, terfi almak için değil, işten atılmamak için panelde ilk konuşmayı yapan Prof. Dr. Bedriye Poyraz, kadınların ikinci sınıf vatandaş olduğunu ifade ederek, “modern hayatta her şeye erkekler karar veriyor. Eşlerin aldığı mülklerin tapuları ağırlıklı olarak erkeklerin üzerine. Türkiye de mülk tapularının yüzde doksanı erkeklerin üzerinde. Ayrıca Alevi toplumsal hayatında öne çıkmış bir tane kadın göremezsiniz. Burada bir sıkıntı yok mu? Aleviler kadın erkek eşitliğini katıldı. Elimizdeki belgeler bunu söylüyor. O zaman Anadolu’da Frenkler, yani Selçuklular var. Ayaklanma yenilgiye uğrayınca bunları göz altına alıyorlar. Hacı Bektaş Kırşehir’e, Baba İlyas Amasya’ya Garip Musa’nın babası Mustafa Menteş de Sivas’a sürgün ediyorlar. Mustafa Menteş sürgün kararını kabul etmiyor şehitlik şerbeti içiyor. Garip Musa’nın gerçek adı Musa-i Horasani. Babası şehitlik şerbeti içip kimsesiz maddesinin anayasadan silinmesini istemesine karşı meclis kapısı önünde pretesto etmek için ancak 10 kişi toplanabildik, buna karşı 100 polis vardı. Bu on kişiyle orda mücadele etmek zorunda kalıyorsak, patlayan bombalardan, patlayan pisliklerden rahatsız olmaya hakkımız yoktur. Bazı şeyler yozlaşmış demektir. Bu yozlaşmanın içerisinde alevisi, kürdü, türkü ve solcuların hepsi vardır. Devletin yıllardır Cuma namazlarına gitmek zorunda kalıyorlardı. İşte bu zulmünüzden sonra aleviler kalktılar; lanet olsun sizin orucunuza da kıldığınız namazınıza da dediler. İşte alevi sorunu böyle başladı. Sizin için sorun yoktu, aleviler için vardı? Aleviler kendi inancına ve öğretisine göre yaşamak isteyince alevi sorunu ortaya çıkmış oldu. Aleviler; ne camiye gitmek istiyoruz ne de oruç tutmak istiyoruz deyince alevi sorunu ortaya çıktı. Reçber Gözüyle Abdullah Aysu [email protected] Darbelere Karşı Demokrasi Bir ateş çemberinden geçiriliyoruz. Ateş çemberinden geçen/geçirilen Latin Amerika ülkeleri de var. Daha önce Arjantin, Paraguay, Venezuella ve Haiti’de halkın oylarıyla seçilenlere “kurumsal darbe” girişimlerinde bulunuldu. Darbeler karakter değiştiriyor. Halkın oylarıyla seçilenlere Meclis’teki halk karşıtları tarafından darbeler yapılıyor. En son Brezilya’da böyle bir darbe oldu. Brezilya’daki darbeyi MST ulusal liderlerinden Marina dos Santos değerlendirdi. Marina’nın değerlendirmesini ortalığın toza dumana karıştırıldığı bugünlerde siz değerli okuyucularımla paylaşmanın uygun olacağını düşündüm. “Brezilya’nın çok genç ve ikiyüzlü bir demokrasisi var ve milyonlarca Brezilyalı bu demokrasiyi yalnızca uzaktan izlemektedir. Bugün Senato’daki çoğunluk, Dilma’yı 180 gün boyunca görevden uzaklaştıracak meclis soruşturmasını onayladı ve başkan yardımcısı Michel Temer’i onun yerine, meşru olmayan bir darbe hükümetinin başına getirdi. Bu bir darbedir, çünkü Dilma üzerinden yürütülen meclis soruşturması anayasa açısından yasal olsa bile Dilma’nın yargılanması için ülkesine karşı suç işlediğinin kanıtlanmış olması gerekir. Ancak bugün Brezilya’da olmayan şey Dilma’nın bir suç işlediğinin kanıtlanmış olmasıdır. Bu açıdan bugün ülkemizde yaşanan süreç kurumsallaşmış ve antidemokratik bir darbedir. Elbette bugün Brezilya toplumu çok büyük bir kriz içerisinden geçiyor; ancak bu durum, küresel kapitalist sistemin yaşadığı iktisadi, politik ve çevresel kriz sürecinden bağımsız değildir. Ve her şeyden öte, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve zenginliğin azınlık elinde yoğunlaşması, büyük bir iktisadi eşitsizlik, mevcut kapitalizmin sonucudur ve zenginlik bir tarafta, yoksulluk ise diğer tarafta yoğunlaşmıştır. Geçtiğimiz yıllarda Brezilya’da ekonomik açıdan çok kısmi bir ilerleme olmuş, toplumsal haklar ve iş olanakları mevcut kalkınma modeli içerisinde güçlenmiş olsa bile işçi sınıfının toplumsal siyasallaşma süreci çok zayıf kalmıştır. Buna bağlı olarak, bankalar, büyük şirketler ve Amerikan neo-liberalizmi çizgisinde faaliyet gösteren medyadan oluşan neo-liberal burjuvazi, yalnızca Brezilya’da değil, birçok Latin Amerika ülkesinde muhafazakâr saldırganlığını açığa çıkarmış, Paraguay, Venezuella, Arjantin ve Honduras gibi ülkelerde halkın oylarıyla seçilmiş hükümetleri darbe yoluyla düşürmüştür. Bunun nedeni, aşırı sömürüye ve halkın katılımı olmayan bir demokrasiye dayanan bir sistem oluşturma çabalarıdır. Halk güçlerinin tarihsel kazanımlarını yok etmek, kamu iktisadi teşebbüslerini (Petrobas’tan başlayarak) özelleştirmek ve toplumsal hareketleri kriminalize etmek istiyorlar. Biz, MST, La Via Campesina üyesi toplumsal hareketler, sendikalar ve genel olarak toplumsal hareketlerden oluşan bir blok olarak her türlü direniş biçimini ve mücadele biçimini kullanarak, toplumsal ve politik eylemlilik içerisinde bu girişimleri sokakta yeneceğiz. Bizim mücadele bayrağımız, ülkede yapısal reform talebi için mücadele edenleri birleştiriyor; politik reformlar, medyanın demokratikleşmesi, toprak reformu, kent reformu, finansal sistemin istikrarı. Darbeyi ve bugün iktidar koltuğuna oturan bu meşru olmayan hükümeti tanımıyoruz. Demokrasi için mücadele etmeye devam edeceğiz!” Evet demokrasi kıymetlilerimizin içinde en kıymetlimiz. Demokrasiyi var etmek, korumak, geliştirmek ertelenemez görevimizdir. ÜLGER MOBİLYA Özel tasarımlarınız itina ile yapılır. Adres: MODESA Mobilyac›lar Sitesi Alptekin Sok. No: 25 Eyüp / ‹STANBUL Telefon: 0(212) 493 31 50 Faks: 0(212) 493 31 50 www.ulgermobilya.com [email protected] MAYIS 2016 HABER YIL: 10 SAYI: 110 www.divrigi.com.tr “Birlikte Başaralım” Mengücek Vakfı Kurcu Başkanı Prof. Dr. Mahir Tevrüz ve vakfın kurucu üyeleri 5-6-7 ve 8 Mayıs tarihleri arasında Divriği’de bir dizi gözlemlerde bulunarak çeşitli toplantılar yaptı. Mengücek Vakfı Kurucu Başkanı Prof. Dr. Mahir Tevrüz yaptığı açıklamada, “vakıf yöneticileri ve üyeleri her yıl geleneksel olarak Mayıs’ta Divriği’ye giderek vakıf olarak projelerimizi ve çalışmalarımızı memleketimiz Divriği’de hemşehrilerimize anlatacağız” dedi. İlki bu yıl olmak üzere önümüzdeki yıllarda bu girişim devam edecek. 4 KONAK HİZMETE GİRDİ Mengücek Vakfı üyeleri 5 Mayıs tarihinde Divriği’ye geldi. Tarihi konakları gezen vakıf kurucu üyeleri çeşitli kurum temsilcileriyle görüş alışverişinde bulundu. Mengücek Vakfı Üyeleri, Divriği Kaymakamlığı ve Sivas İl Özel İdaresi’nin ortak girişimi ile restorasyonu yapılarak Divriği turizmine kazandırılan, Mühürdarzade, Şeyhoğlu, Sancaktar ve Demiralay konaklarını gezdi. Mengücek Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mahir Tevrüz vakfın kurucu üyelerile birlikte Mühürdarzade Konağı’nda Divriği Kaymakamı Mehmet Nebi Kaya’ya vakfa kurucu üyelik plaketi verdi. Tevrüz burada yaptığı konuşmada, “sayın kaymakamımız görev yaptığı süre içerisinde eşi ile birlikte Divriği’ye unutulmaz değerler kazandırdı. Mengücek Vakfı adına sayın Nebi Kaya’ya şükranlarımı sunuyorum” dedi. NURİ DEMİRAĞ MÜZESİ Türkiye’nin ilk sanayici işadamlarından, Demiryolları, fabrikalar ve ayrıca Türkiye’ye ilk uçak üretimi fabrikası kuran Nuri ve Naci Demirağ’ın doğduğu Mühürdarzade Konağı Nuri Demirağ Müzesi olarak düzenlendi. Müzede Nuri Demirağ’ın mumya heykeli çalışma masasıyla birlikte bu müzede yerini aldı. Müzede ayrıca Demirağ’ın ilk ürettiği Nu-37 ve Nu38 adlı uçak maketleri, uçak fabrikasının görüntüleri, çeşitli yazışmaları ve fotoğrafları sergileniyor. Mühürdarzade Konağı Nuri ve Naci Demirağ kardeşlerin çocukluklarının geçtiği ev. Konağın üst katında Demirağ kardeşlerin hayat hikayeleri, inşa ettiği demiryolları, uçak fabrikası, gök okulu, 1945 yılında kurduğu Milli Kalkınma Partisi, Boğaz Köprü Projesi, ve diğer projeleriyle ilgili bilgi, belge, fotoğraf, gazete nüshaları ve çeşitli objeler sergileniyor. Konağın üst katında iki odada kursiyer ve görevlilerin çocukları için dinlenme ve oyun odası olmak üzere 2 oda bulunuyor. Konağın giriş katında Kalkınma Bakanlığı projesi kapsamında kurulan Umutlu Kadınlar Konağı olarak faaliyet gösteren 60 civarında kursiyer müzik, resim ve el işleri kurs faaliyetleri yapılıyor. Yine kursiyerler tarafından Divriği Yemekleri’nin servisi sunuluyor. Demiralay Konağı iki katlı olup butik otel olarak hizmet veriyor. Sancaktar Konağı, Divriği’li ozanların hayat hikayelerinin anlatıldığı ve müzik dinletilerinin yapıldığı mekan olarak ozanlar konağı olarak tasarlandı. Şeyhoğlu Konağı ise, İstanbul Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü ile müşterek çalışmalar sonucunda Divriği Külliyesi desenlerinin işlendiği seramik, ahşap, keçe üzerine yapılmış desen çalışmaları, Divriği yöresinde giyilen giyim örnekleri, yine Divriği yöresinde kullanılan mutfak ve çeşitli el aletlerinin sergilendiği mekanlar, günlük yaşamı anlatan eşyalar Divriği Kaymakamlığı tarafından düzenlenen fotoğraf yarışmasına katılan eserlerin sergilendiği bir konak. 11 Toplantıda “hiç kimsenin çıkarı yok sadece Divriği’nin geleceği var” dendi. Dünya Mirası Mengücek Vakfı Kurucu Başkanı Prof.Dr. Mahir Tevrüz ve vakfın kurucu üyeleri 5-8 Mayıs tarihleri arasında Divriği’de bir dizi incelemelerde bulundu. Divriği Kaymakamlığı’nın restorasyonu sonucunda hizmete açılan 4 konak gezildi. 6 Mayıs Cuma Günü ise Divriği Belediyesi Meclis Salonu’nda bir toplantı yapıldı. UMUT VEREN TOPLANTI Mengücek Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mahir Tevrüz’ün çağrısıyla 6 Mayıs Cuma Günü Divriği Belediyesi Meclis Salonu’nda bir toplantı yapıldı. Toplantıya çok sayıda kişi katıldı. Divriği Belediye Başkanı Hakan Gök ve Divriği Kaymakamı Mehmet Nebi Kaya bu toplantıda kısa bir konuşma yaparak sözü Mengücek Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mahir Tevrüz’a bıraktı. Tevrüz burada yaptığı konuşmada Divriği tarihine değinerek, Divriği’nin turizm potansiyeli ve eğitimi üzerinde durdu. Mengücek Vakfı kurucuları olarak asıl amaçlarının Divriği’yi bugünkü durumundan kurtararak daha yaşanılır ve kalkınmış bir Divriği olduğunu vurguladı. Haber ve Fotoğraf: Divriği Gazetesi Genel Yay›n Yönetmeni: Yahya Kemal BAYAR Yay›n Koordinatörü: Canan DUMAN Genel Müdür: Özden UYGUN Haber Merkezi Müdürü: Begüm ASLAN Görsel Tasarım: Semih EROL Reklam ve Satış Koordinatörü: Saadet BAYAR - Hasret BAYAR Teknik Yönetmen: Esengül ÇILDIR, Gamze ÖZÇELİK İzmir: Murat ÇAĞLAYAN Antalya: Şükrü DEMİR Altınoluk: Erzade YAKAR Yay›n Kurulu: • Şahin KÜÇÜK, Mustafa ÖZKER, Mehmet AYDIN, İsmail ÇINAR, M ü s l ü m D O Ğ A N , Hıdır ÇAM, Nilüfer MURATOĞLU Muharrem YAĞBASAN, Esat KORKMAZ, Sadık ÇELİK, Ataner YILDIRIM, M. Bedri Yalçın Yay›n Dan›flma Kurulu: Yunus ÖZTEPE, Mahmut Şengül, Zeynel Asil, Murtaza YILDIRIM, Necati YILMAZ İMTİYAZ SAHİBİ VE SORUMLU YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ YÖNET‹M YER‹: Renk Ajans Basım Yayın Hizmetleri Tic. Ltd. Şti: Nakilbent Sok. No: 45/1 Sultanahmet/ İST. Tel: (0212) 516 29 84 Fax.: (0212) 517 20 03 WEB ADRESİ: www.divrigi.com.tr e-mail: [email protected] BASKI: Murat Ofset Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. Davutpaşa Cad. emintaş Davutpaşa Sitesi No: 103/272 Topkapı/İst. Tel: 0212.567 52 24 Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın Gazetemiz basın ve yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Renk Ajans Basım Yayın Hizmetleri Ticaret Limited Şirketi adına: Birsen Bayar UYGUN www.divrigi.com.tr e-mail: [email protected] Konuk Yazar Tanju Akad [email protected] Yaşadığımız Günler 19 Mayıs O KADAR BÜYÜK BİR TARİHİN MİRASI Her ülke tarihiyle var olur. Tarihi olmayan ülkeler bunu yaratmak zorunda kalır. Biz sonradan görme değiliz. Ama aramızda büyük tarihimizle barışık olmayan unsurlar var. Bu tarihi farklı yorumlayanlar da var. Ne var ki, bu tarihi güce dayanmayan hiçbir hareket uzun ömürlü olamaz. Öz varlığını inkar eden onursuzdur. *** Tarihi olgular şaşırtabilir ve son sözün ne zaman ve nasıl söyleneceği belli değildir. Bu, ulusların bünyelerinde taşıdıkları gücün nasıl tezahür edeceğine bağlıdır. 19 Mayıs 1919'da bu güç Samsun'da sahneye çıkarak makus talihimizi değiştirdi. Tekrar değiştirecektir. *** Tarihimiz o kadar büyüktür ki, Çin'den Hindistan'a, Sudan'dan Fas'a, Tuna'dan Basra'ya kadar her ülkenin geçmişinde yerimiz var. Orta Avrupa, Balkanlar, Kafkasya, Batı Asya, Rusya hala mirasımızı taşıyor. Pakistan, Afganistan ve İran keza öyle. Bu büyük tarihe layık bir ülke olmaktan uzaklaşmış görünüyoruz ama içimizdeki güç, er geç bizi tarihimizle barıştıracaktır. Onurlu yaşamak bunu gerektirir. Batıcı işbirlikçi kesim sağcısıyla, solcusuyla bu tarihe layık bir turum içerisinde olmamıştır. Milliyetçiler kendi tarihleriyle bağlarını kesip yabancı istihbarat kuruluşlarının emrine girdiler, ideolojilerinin dışarıdan zorlanmasını kabul etmeyenleri tasfiye ettiler. İslamcı kesimde de, tarihimize aykırı Vahabbi yorumların heveslileri şu anda petrol parasıyla vaaz veriyorlar ama uzun vadede etkisiz kalacaklardır. Tarihimizi küçümseyenlerin etkisi altında kalan sol görüş ise en başta bu nedenle marjinalleşmiştir. Tarihimizle barışıncaya kadar da bir daha canlanmasına en ufak bir olanak yoktur. Bu akımların temsilcileri çoğunlukla işbirlikçi ve küçük hesapçıdır. Bunlarla ileri gidemeyiz. Ama güç asla tükenmez. [email protected] Tel: 0532. 327 19 58 Tel: 0212. 516 29 84 Akarsu’yu binler andı MUHLİS AKARSU UNUTULMADI Halk müzüğinin ve anadolu ozanlık geleneğinin unutulmaz ismi Muhlis Akarsu, Bakırköy Belediyesi’nin düzenlediği bir proğramla 11 Mayıs Çarşamba Günü Leyla Gencer Salonu’nda anıldı. Yüzlerce kişinin katıldığı Muhlis Akarsu anmasına Sabahat Akkiraz, Arif Sağ, Erdal Erzincan ve Tayyar Erdem sanatçı olarak katılarak Muhlis Akarsu’nun bestelediği türküleri söylediler. Sahnenin arka fonunda Akarsu’nun yaşamından alınan fotoğraf karelerinin gösterilmesi salonda duygulu anlara neden oldu. Anadolu ozanlık geleneğinin unutulmaz ismi, Madımak’ta şeriatçı faşistlerin yakarak öldürdüğü 33 kişiden biri Muhlis Akarsu’yu anma etkinliği, Bakırköy Belediyesi Başkanı Bülent Kerimoğlu’nun girişimleriyle Leyle Gencer Salonu’nda yapıldı. GENÇ KUŞAK AĞIRLIKTA Leyla Gencer Salonu’nu tıklım tıklım dolduran kalabalığın ağırlıklı olarak genç kuşaklar tarafından doldurulmuş olması dikkatlerden kaçmadı. Muhlis Akarsu’nun unutulmayan bir sanatçı kimliği yeniden gündeme gelmiş oldu. Muhlis Akarsu Anması’na ayrıca Beylikdüzü Belediye Başkanı Yardımcısı Leyla Ünvar, Sarıyer Belediye Başkanı Yardımcısı İsmail Erdem, Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Miyase İlknur katıldı. Anmada Akarsu’nun kuşağı bir dede, anma boyunca sağ elini kalbinin üzerine koyarak oturduğu dikkati çekti. HASAN AKKİRAZ’IN PAYLAŞIMI Bakırköy Belediyesi Sanat Danışmanı Hasan Akkiraz Muhlis Akarsu Anması’nın ardından sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlarda “biz bir anma yaptık bütün istanbul geldi, biz Muhlis Akarsu’yu unutmayalım dedik, herkes biz hiç unutmadık ki dediler” cümlelerini paylaştı. Haber ve Foto¤raflar: Divri¤i Gazetesi
Benzer belgeler
haber - DİVRİĞİ GAZETESİ
ve Abdullahpaşa Konakları restore edildi. Divriği Kaymakamı Mehmet
Nebi Kaya’nın girişimleriyle aslına uygun restore edilen konaklardan
Mühürdarzade Konağı: Nuri ve Naci Demirağ Müzesi,
Sancaktar K...