Daha Fazla Ücret
Transkript
Krize Karşı Ücret Zammı FIMM Konferansı 2 Göçmenlerin Sağlık Sorunları Tartışılıyor Biyometrik Kimlik Hükümet Göçmenleri Potansiyel Suçlu Sayıyor Hastalık Sigortası 3 Primlerin Artmasına Karşı Daha Fazla Yardım 4 Nr. 8 | November 2009 | türkisch Erscheint als Beilage zur Zeitung «work» | Redaktion T +41 31 350 21 11, F +41 31 350 22 11 | [email protected] | www.unia.ch Yapı işverenleri görüşme masasına Daha Fazla Ücret Bu yıl sonunda yapılacak İşverenler görüşmelerden ücret zammı görüşmeleri çekiliyor başlarken, Unia sendikası Yapı işverenlerinin haklı nedenlerbir hafta boyunca çeşitli ey le yaptıkları bu protestoları bahane lemler düzenleyerek, ücret eden yapı işverenleri, ücret zammı zammı konusunda çalışanla görüşmelerine süresiz ara verdiklerın kararlılığını dile getirdi. rini söyleyerek, görüşmelerden çeBuna karşı yapı işverenle kildiklerini açıklamaları gerek işçiler ri, görüşmeleri terk ederek arasında gerekse de İsviçre kamuoanlamsız bir tepki göster di. Sendikalar açısından bu tepki, işverenlerin asıl ama cını açığa çıkarmak olarak değerlendirildi. Açıklanan son gelişmeler, artan krize rağmen 2009 yılında yapı işkolu giderek artan bir şeklide büyümeye devam ettiğini göstermekte. İsviçre’nin her yanında devam eden inşaatlar ve yapı işverenlerinin dolu sipariş defterleri zaten bunun işaretleri. Bütün bunlara rağmen yapı işkolunda çalışanların sayısı çok az bir miktarda artmış durumda. Başka türlü söylenecek olursa, yapı işçileri daha yoğun çalışmaya zorlanmakta. Bu nedenle sendikalar, yeni yıldan itibaren ücretlerin ayda 120 Fr. arttırılmasını talep etmekteler. Ekim ayı ortasında yapı işçileri İsviçre’nin her tarafından, öğle yemek aralarını bir saatten fazla uzatarak, bu taleplerini dile getirdiler. İşverenlerin, bu yıl ücret artışı söz konusu olamaz şeklindeki ilk açıklamalarını bu şekilde protesto ettiler. yunda geniş tepkilere neden oldu. İşverenler bu eylemlerin toplu iş sözleşmesi kurallarına uymadıklarını söylüyorlar. Oysa toplu iş sözleşmesi, her yıl işverenlerle sendikalar arasında ücret zammı görüşmelerini mecburi olarak görmekte. Gene toplu iş sözleşmesi, çalışanlara isteklerini kamuoyuna duyurma hakkı tanımakta, Yapı işçileri ücret zammı istiyor. Yapı işkolunda olumlu gelişmeler 2009 yılı ikinci çeyreğinde, yapı işlemleri, geçen yılın işlemleri ne göre %7.8 oranında arttı. Benzer şekilde işyerlerin aldıkları siparişlerde ayni dönemde %11.3 oranında artmış durumda. Gerek federel devlet gereksede kanton yönetimleri krize karşı bir önlem olarak, daha sonra yapılması planlanan inşaatları öne almaya baş lamış durumda. Benzer şekilde yapı işkolu için son derece önemli olan ipotek faizleride en düşük düzeyde. bu protesto gösterileri bir grev değil, sözleşmede belirlenen bir hakka dayanılarak yapılmakta. Ücret Zammı haklı ve gerekli Mevcut pahalılık oranı bu yıl oldukça düşük, buna karşın çalışanlara doğrudan yük biçiminde olan hastalık sigortası gibi giderlerin artışı oldukça yüksek düzeyde. Pahalılık hesaplanmasında dikkate alınmayan sigorta primlerinin bu yıl %15 kadar yükselmesi söz konusu. Özellikle düşük ücret alan işçiler ve aileleri için bu artışlar artık tahammül sınırlarını aşmış durumda. Benzer şeklide, ekonomik krize karşı en etkin önlemin ücretlerin yükseltılmesi olduğuda son derece açık. Bu nedenle sendikaların ücret zammı talepleri son derece haklı ve gerekli bir talep. / Hilmi Gashi Üçüncü Göçmen Kurultayı Baskıcı göçmen politikalarına karşı yeni etkinlik biçimleri 2005 ve 2007 yıllarında Solidarité sans frontières tarafından başarı ile yapı lan göçmen kurultaylarının üçüncüsü bu yıl yapılacak. 13 Aralık 2009 tarihinde Bern’de yapılacak olan ku rultayda öncelikle göçmen lerin durumlarından hareket le yeni etkinlik biçimlerinin nasıl geliştirileceği günde me getirilecek ve baskıcı göçmen politikalarına karşı direniş imkanları aranacak. İsviçre’de göçmenler konusunda etkin bir çalışma yapmak oldukça zor bir uğraş. Toplum değişmekte ancak baskıcı göçmen politikası devam etmekte, hatta daha da baskıcı hale gelmekte. Bu politikalara karşı İsviçre’de ortaya çıkan mücedele yöntemleri dikkatle incelendiğinde, değişik etkinlik biçimlerinin ortaya çıktığı görülmekte. Bunların bir kısmı belli şartlarda ortaya çıkmakta, birbirinden bağımsız bir biçimde gelişmekte ve belli bir süre devam etmekte. Buna karşın, halkoylamaları ile gündeme gelen konular belli bir süreklilik göstermektedir. Bu analizlerde yola çıkan göçmen kurultayı düzenleyicileri, etkinlik biçimlerinin nasıl belirlenmesi gerektiğini tartışmaya açmak istiyorlar. Amaç, bu baskıcı poltikalar karşı gerekli direnişin en etkin biçimde örgütlenmesi. Yeni Düşünceler Kurultaya çağrı bildirisi bu doğrul- tuda şöyle başlamakta «Göçmenleri ilgilendiren konularda yapılacak etkinliklerin daha iyi anlaşılması ve tanımlanması bir gerekliliktir. İsviçre demokrasisi içinde bu direnişlere yer varmı, eğer varsa bu ne kadar mümkün sorularına cevap aramalıyız. Yapılanların çoğu kez, bu demokrasinin sınırlarında olması bir tesadüf olamaz« Özgürlük ve davranış için imkan Sofs sekreteri Baltasar Glaetti ise bu çağrıda ‚Ekonomik kriz, yeni liberal politikalar toplumu tek biçimde düşünmeye zorlamakta, devletin sınırlamaları, ortaya çıkan korkular bizleri, özgür düşünce ve davranış için yeni imkanlar aramaya zorlamakta, bu durumda şimdiye kadar birlikte mücadele edenlerin kimler olduğunu ve bunun nasıl devam etmesi gerektiğini de düşünmek zorundayız’ diyerek Kurultay’a yeni bir bakış açısı getirmek istemekte. Yeni mücadele biçimleri Çağrıda ayrıca «başka hangi imkanlarımız var, yeni imkanlar nasıl yaratabiliriz konularında daha fazla düşünmek bugün daha da gerekli, gerçek bir direniş için bunlar gerekli’ denilmekte, giderek artan baskıcı politikalara gerekli cevabı vermek için özellikle göçmenlerin bu konuları gündeme alması gerektiğne dikkat çekilmekte yalnızca bir şeylere karşı çıkmak yetmez, yeni politikalar geliştirmek gerekli denilmektadir. / Hilmi Gashi Göçmenler tartışıyor. Kurultay hakkında daha fazla bilgi ve katılmak için gerekli formuları şu web sayfasında bulabilrisiniz www.sosf.ch. horizonte Kısa kısa Çıkışlara karşı Ekim ayında toplanan Unia sendikası Makine endüstrisi işkolu konferansı, özellikle ekonomik kriz sonrası yoğunlaşmaya başlayan, işçi temsilcilerine çıkış verilmesi sorununu, toplu çıkışlae sözkonusu olduğunda, toplu iş sözleşmeleri ve yasalarda belirtilen kurallara uyulmaması ve her işkolu için esnek erken emeklilik imkanlarının yaratılması konularını tartıştı. Çeşitl işyerlerinden konferansa katılan 160 delege özellikle işsizliğe karşı etkin önlemler alınması konusunda getirilen değişik öneriler üzerine tartışmaları derinleştirdi. Özellikle son yılların en derin krizinin yaşandığı günümüzde, hükümetin işsizlikle mücadele yerine işsizlerle mücadeleyi önplana çıkarması ve işsizlik sigortasında bir dizi haklarını kısıtlanmasını öngören yasa değişiklilerini gündeme getirmesi tepkilere neden oldu. İşverenler bu kararları tek yanlı almakta buna karşı çıkan işçi temsilcilerini ise, yasalara aykırı bir biçimde işten atmaktadır. Adete yasaları tanımama anlamına gelen bir tutum ise giderek yaygınlaşmakta, buna karşı gerekli önlemlerin alınması sendikaların sürekli gündeminde kalmaya devam etmektedir. WIFAG Bern’de kurulu Wifag işyerinin tek taraflı olarak 300 işçiye çıkış verme kararı alması, son günlerde sık sık karşılaşılan bu tür olaylara iyi bir örnek teşkil etmekte. İşyeri yönetimi tarafından yapılan hataların, ekonomik kriz bahane edilelerek çalışanlararın sırtına yüklenmek istenmesi, çalışanların ve sendikaların tepkilerine neden olmakta. İşyerinin bu kararı almasından sonra Unia sendikası, işyerine bu kararı geri almasını ve çalışanlarla birlikte bu sorunun nasıl aşılmasını tartışmaya davet etti. Bu yılın başında 90 çalışana daha çıkış vermiş olan işyerinin bu kararı o zaman işçi temislciliği tarafından bundan sonra başka toplu çıkış verilmemesi şartı ile kabul edilmişti. Buna rağmen işyeri bu verdiği sözü tutumayıp yeniden toplu işçi çıkarma kararı alması, bu konuda işverenlerin altına imza attıkları anlaşmalara ne kadar saygılı olduklarını göstermekte. Bu güne kadar kaliteli makina üretim ile adını duyurmuş olan bir işyerinin neden zorluklarla karşılaştığı ve bu sorunların nasıl giderileceği işçleride ilgilendiren bir durum. 2 Nr. 8 | November 2009 | türkisch Minare Oylaması Unia Sendikası’nın açıklaması «Minare Yasağı Gereksiz Sorunlar Yaratır»* Murad Akıncı lar, ile dayanış maya Bildlegende İsviçre hükümeti, kasım ayı sonunda yapılacak olan İsviçre’de minare yapılma sını yasaklayan halkoylam sına ilişkin yaptığı açıkla mada, böyle bir konunun İsviçre Anayasası’nda yer almasının, İsviçre’nin im zaladığı uluslararası anlaş malara uymayacağını belir terek, bu teklife hayır oyu verilmesini istedi. Böyle bir yasak, temel insan hakları prensiplerine uymadığı gibi, anayasal haklarıda ayaklar altına almakta. ulaşacağını belirtmekte. Minare yapılmasının yasaklanmasını istemek bile, esas olarak ırkçı bir propaganda olarak kabul edilmekte, bu anlamda uluslararası anlaşmalar aykırı olarak kabul edilmektedir. İsviçre hükümetinin, bu durumu dikkate alarak, bu teklifin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesi ile geçersiz ilan etmesi ve halkoylamasına sunmaması gerekirdi. İsviçre hükümeti bunu yapmaya cesaret etmek yerine, bizzat ırkçı propaganda karşısında gerilemiş, bu teklifi getiren ırkçı partiye istediği propaganda zemininin yaratmıştır. Yabancı düşmanı, ırkçı SVP partisi tarafından, ırkçı propaganda yapmak amacı ile getirdiği bu yasak önerisinin, dinin politik amaçlar için kullanılmasının yasaklanması ile karıştırılmaması gerektiğine dikkat çeken hukukçular ise, mevcut uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde bu yasağın uygulma şansının olmadığınada dikkat çekmekteler. Minare yasağı konusunda bir açıklama yapan göçmen kurumları çatı kurumu FIMM ise, hükümetin bu yasak önerisini Anayasaya aykırı olduğu gerekçesi ile halkoylamasına sunmaması gerektiğini belirtti. FIMM yapılacak halkoylamasıne ilişkin propaganda ile, bu teklif red edilse bile, sözkonusu partinin amacına Üstelik mevcut ekonomik kriz, bu tür propaganları kışkırtacak bir etki yapmaya başlamıştır, kriz sonucu yaşam koşulları giderek zorlaşan çalışan insanlara, minare yasağı ile hınçlarını alabilecekleri bir günah keçisi yaratılmıştır. Buda kelimenin tam anlamı ile dini konuların politik amaçlı olarak kullanılması anlamına gelmektedir, asıl yasaklanması gerekende budur. Böylece göçmenler bir kez daha, toplumda yaşanan sıkıntıların nedeni olarak gösterilmek istenmekte, krize karşı mücadele, amaçlarından saptırlmak istenmektedir. Gerek sendikalar gerekse de göçmen kurumları, hükümetten halkoylamsına ilişkin propaganda ve tartışmaların, bu amaçla kullanılmak Çalışanları sağlığı FIMM Konferansı Satış işkolunda çalışanların sağlıklarını hiçe sayan yeni çalışma koşulları Unia sendikasının satış işkolu konferansında protestolara neden oldu. Gün ışığı görmeden çaışanlara tanınması gereken ek dinlenme zamanlarını kaldıran bir hükümet kararnamasinin çıkarılmak istenmesi işkolu konferansının en önemli gündemi haline geldi. Unia sendikası bu kararnamenin hemen geriye çeklmesini talep etme kararı aldı. Satış işkolunda yaşanan rakebetin çalışanların sırtına yüklenmek istenmesine bir örnek olarak gösterilen bu yeni uygulama girişimi, bu amaçla çalışanların sağlıklarının bozulmasına neden olacak bu tür uygulmaların çalışanlar ve sendika tarafından kabul edilemiyeceğinede dikkat çekti. Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan ‚Göçmenler ve Sağlık’ bölümü, esas olarak, göçmenlerin sağlık durum larını daha iyi hale getirmeyi ve göçmenlere sağlık konu sunda eşit haklar sağlamayı amaçlamaktadır. Dikkatler başka tarafa istenmesine engel olmasını istediler, ancak hükümet bu konuda sadece yasağa karşı olduğunu açıklamakla yetindi, gazetelerde yer alan sayfalar dolusu ırkçılık kokan propaganlara göz yumuluyor. Oysa İsviçre yasaları açık bie şeklide ırkçılık propagandası yasaklamakta. Fikir özgürlüğü prensibi ardına sığınılarak bu propaganlara engel olunmamakta. Göçmen düşmalığı İsviçre’nin resmi göçmen poltikası, göçmenlerin toplumla uyum sağlaması esasına dayandığını söyleyenler, bu tür ırkçı propaganlara engel olmayarak, bu konuda asıl amaçlarının ne olduğunu bir kez daha göstermekteler. İnsan hakları ve inanç özgürlüğünü dikkate almadan, göçmenelerin toplumla uyumunu beklemek, nasıl bir poltika olabilir diyenlere ise İsviçre hükümetinin, minare yasağı konusunda ki tutumunu örnek göstermek yeterli olacaktır. Minare yasağı konusunda yapılacak halkoylaması bize bir kez daha konunun esas olarak minare olmadığı, politik amaçlar doğrultusunda, ırkçı propaganda yapmak için dini konuların istismar edilmesi olduğuna gözel bir örnek olmaktadır. *Eveline Widmer-Schlumpf, İsviçre Adalet Bakanı. / Mehmet Akyol Göçmenlerin Sağlık Konuları Tartışılıyor Bu elbette olumlu karşılanacak bir gelişme, ancak bu süreçte bizzat göçmenler, gerek sağlıklı yaşamın teşviki gereksede alınması gereken önlemler konusunda nasıl bir rol üstlenecektir, göçmenlerin bu sürece katılmaları nasıl mümkün olacaktır, göçmenler için belli kotalar sağlan- ması gereklimidir soruları sorulmaya başlanmalıdır. Bu sorulara bir cevap aramak ve geleceğe yönelik çalışmaların yönünü tayin etmek amacı ile FIMM tarafından 24 Kasım 2009 tarihinde bir konferans yapılacaktır. Bu konferansa, göçmen kurumlarının temsilcilerinin yanısıra bu konuda çalışma yapan kurumların uzmanlarıda katılacak ve yapıcı bir diyalog kurulmaya çalışılacaktır. Böylece İsviçre’de yaşayan göçmenler kendi sorunlarını doğrudan dile getirme ve bu sorunlara çözüm bulunmasında katkıda bulunma imkanı yaratılacaktır. Konferans Göçmenelerin Sağlık Sorunları Hastalar bu sürece nasıl katılabilirler? 24 Kasım 2009, Saat 14.00 18.00 arası, Weltpoststr. 20, 3000 Bern (Saal der Gewerkschaft Unia) Manifestação de solidariedade com Murad Akincilar no dia 11 de Outubro na Place des Nations em Genevra. Bir Uniasendikacısı ve İn san Hakları aktivisti Tüki ye’de keyfi olarak tutuklan dı. Meslektaşımız Murad Akıncılar, 30 Eylül carşam ba günü evinde polisler ta rafından gözaltına alındı. Eşi onun gözaltına alınışını izlemek zorunda kaldı. Gözaltı konusunda bizim girişimlerimizin sonuçsuz kalması yanında eşi de bir yorumda bulunmadı. Bizi bilgilendirebilecek yetkililerin üst düzey polis yetkilileri olduğunu biz de biliyoruz. Murad Akıncılar’ın avukatı daha müvekkili ile bir ilişkiye geçemediği gibi yakınları ile de görüşmesi yasak. Meslektaşımızın içinde bulunduğu durum eşinin hamileliği nedeniyle aileyi daha trajik felaketlere sürükleme potansiyeli taşıyor, endişelerimizi artıran bir neden de budur. Biz Murad Akıncılar’ın suçsuzluğuna inanıyoruz, onun Türk yasalarına saygılı olduğunu ve insan haklarına inandığını biliyoruz. Bizler onun etik değerlerine ve adalet duygusuna her zaman saygı duyduk. Son yılların Türkiyesi’ndeki politik gelişim demokrasi güçlerine umutlu olmaları için neden oluştururken, Ortadoğu açısından da ideal bir örnek oluşturuyor. Türkiye’nin girdiği bu yolda böylesi keyfi davranışlar yaratılan görüntüyü çirkinleştiriyor. Murad Akıncılar derhal serbest bırakılmalıdır. Srbest bırakılsın Bizler Murad Akıncılar’ın kayıtsızşartsız serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Türkiye’nin de tanıdığı uluslararası yasalar çerçevesinde Murad Akıncılar’ın temel haklarının sağlanması, ailesi ve avukatı ile görüştürülmesi, hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmesi ve tutuklanma nedeni açıklanmalıdır. / Unia Sendikası Giriş ücretsizdir. horizonte Görüşmeler sonuçlandı Çalışanların ücret zammı Satın alma gücü artmalı. Ekonomik kriz nedeniyle n Tek tek kişiler için yapılacak ücret çıkmaza giren ücret zammı zammı ise 5999 Fr. tan az ücret alan görüşmeleri, sendikalarla çalışanlar için ortalama %0.75 ücret Coop işyeri arasında varı zammı yapılacak ve bu ücret zamlan bir anlaşma ile ilk defa mından ücretleri 4501 Fr ila 5999 Fr. olumlu bir sonuca ulaştı. arasında olan çalışanların en az %90 Sendiklarla işyeri arasında nı yararlacak. Yönetici konumnda varılan anlaşmaya göre as olanlar ise bu ücret zammı dışında gari ücretlerin 100 Fr. arttı kalacak. rılması ve 4500 Fr. faha az ücretlere ise en az 40 Fr. Önemli bir anlaşma ücret zammı yapılması ka Ekonomik krizin sürdüğü ve bunu öne sürerek ücret zammı taleplerini rarlaştırıldı. Coop işyerinde çalışanlar Unia sendikasının bu olumlu haberi ile azda olsa rahat bir nefes aldılar. Anlaşma kapsamında çalışanları yüzde doksanının ücretlerinin artması sözkonusu olacak. Coop işçileri için varılan bu anlaşma bütün İsviçre’de çalışanlar arasında olumlu bir havada yarattı. Anlaşma ne getiriyor Asgari ücretler, vasıfsız çalışanlar için ayda 3700 Fr. tan 3800 Fr. a, meslek eğitimi olanlar içinse 4000 Fr. a yükselmekte. Bu ise yaklaşık %2.6 ila %2.8 arasında bir ücret artışı anlamına gelmekte. n Asgari saat ücreleri ise saatte 22.30 Fr. tan 22.80 Fr. a çıkmakta. n Buna ek olarak ücreti 4500 Fr. ın altında olan tüm çalışanlara ayda 40.– Fr. ücret zammı yapılacak elinin tersi ile iten işverenlerin arttığı bir ortamda Coop işyerinde varılna anlaşma ayni zamanda diğer ücret zammı görüşmelerine örnek olacak bir anlam kazandırdı. Tüketim malı satışı yapan bir işyerinin, çalışanların satın alma gücünü arttıracak, dolayısıyle tüketimi artıracak bir etki yapacak böyle bir anlaşmayı kabul etmesi, ekonomik gelişme açısından oldukça olumlu olarak kabul edildi. n Önemli bir gelişme Diğer işyerlerininde bu örneği dikkate alarak, çalışanların alım gücünü arttıracak ücret zamlarını kabul etmeleri bu anlamda önem kazanmakta, bu ayni zamanda işverenlere topluma karşı olan sorumluluklarını da hatırlatacak. Hükümetten göçmenlere yeni kimlik Biyometrik Kimlik Yaz öncesi İsviçre hükemeti nin, göçmen kimliklerinin bi yometrik olarak düzenlemek için bir kararname çıkarmak istediğini açıklamasını taki ben çeşitli kurumlardan bu konuda görüş beldirilmesi istendi. İsviçre Sendikalar Birliği ve göçmen derneklerinin çatı kurumu FIMM bu konuda hükümete görüşlerini bildirerek, böylesine hassas bir konuda acele edilmemesi ve bu girişimden vazgeçilmesi gerektiğini belirttiler. İsviçre hükümeti, Avrupa Birliği ile İsviçre arasında ki İkili Anlaşmalar çerçevesinde, Schengen anlaşmasına girdiklerini ve bu anlaşma gereği göçmenlere biyometrik kimlik verilmesinin gerekli olduğunu ileri sürmekte. Oysa Avrupa Birliği bu konuda Ekim 2009 da ilk denemelerin yapılacağını, 2010 yılında bu denemelerin sonuçlarının değerelendirilmesinin ertesinde bu tür uygulamalara başlanıp başlanmayacağına karar vereceklerini daha önce açıklamıştı. Bunun nedeni ise biyometrik kimlik konusunda geniş bir muhalefetin bulunması. Biyometrik kimlik esas olarak, kimlik sahibi kişiye ait, parmak izi, göz özellikleri gibi bilgilerin elektronik olarak kimliklere bir cips ile yüklenmesi anlamına gelmekte. Bir kimlik kontrolu sırasında bu bilgiler elektronik olarak okunmakta ve bunlar merkezi olarak kayıt edilen bilgilerle karşılaştırılmaktadır. Bu tür kimliklerin gerekli olduğunu öne süren çevreler, böylece kimlik kontrollerinin daha hızlı ve güvenlikli olacağını, bununda örneğin tererizimle daha etkin mücadele edilebileceğini belirtiyorlar. Buna karşı çıkanlar ise, 500 milyon insana ait bu bilgilerin bir merkezde toplanmasının teknik olarak mümkün olmadığını ve bir karşılaştırma yapılması halinde yanılgı payının yüksek olduğuna dikkat çekiyorlar. Buna rağmen İsviçre hükümetinin bu konuda ki denemeleri beklemeden, üstelik İsviçre’de yaşayan tüm insanlar için değil, öncelikle göçmeler için böylesine tartışmalı biyometrik kimlikleri uygulmaya koymak istemesi oldukça düşündürücü. Bu herşeyden önce Unia sendikası bu 16 gün boyunca bu yıl, işyerlerinde ki cinsel taciz konusunu kamuoyunda tartışmaya açmak için bir dizi etkinlikler yapma kararı aldı. İsviçre’de sözkonusu bu kampanya 2008 yılında cfd (Christlicher Friedensdienst) tarafından başlatıldı. Bu yılda ise pek çok kadın, Cinsel taciz İşyerlerinda kadın çalışanlara karşı yapılan cinsel taciz İsviçre’de hala bir tabu olarak kalmaya devam etmekte. 2005 yılında federal kadın bürosu ve ekonomi müsteşarlığı tarafından yapılan bir arştırma, çalışan kadınların %10.3 nün, çalışan erkeklerin ise %3.5 nun son oniki aylık çalışma yaşamı süresince cinsel tacize uğradıklarını ortaya çıkardı. Tüm çalışma süreleri boyunca en az / Mehmet Akyol Studer Nasıl Kurtarılır? İşyerinde yapılan gösterilerden bir görüntü. Daha önce işveren tarafın dan kapatılma kararı alınına Regensdorf’ta kurulu ünlü Revox müzik aletlerini üre ten Studer Professional iş yerinin kapatılması için bir neden olamadığı görüşün den hareketle, işyerinde ça lışan işçiler ve sendika, iye rinin nasıl üretime devam edebileceğini bir plan ile ka muoyuna çıkladılar. Bugüne kadar kaliteli üretimi ile tanınan bu işyerinin uluslarası bir tekel olan Herman grubu tarafından satın alınması bu durumu değiştirmedi. Ancak bu tekelin yöneticilerinin yaptıkları hatalar şimdi Regendorf’ta çalışan işçilerin sırtına yüklenmek isteniyor. Unia sendikası ise hazırladığı bir plan ile Herman grubundan bu işyerini bugünkü hali ile bir yatırım grubuna devretmesi halinde, herhangi bir işçiye çıkış verilmeden üretimin devam edebileceğini gö- Şiddete Karşı Birlikte Mücadele insan hakları kurumları, barış dernekeleri ve sendikalar bu kampanya çerçevesinde etkinlikler düzenleyecekler. Amaç, yaşamın her alanında yaşanan kadına karşı şiddet konusunda kamuoyunu duyarlı hale getirmek, bu konuda alınması gerekli önlemlerin hayata geçirilmesini sağlamak. hükümetin göçmenleri birer potansiyel suçlu olarak görmesi anlamınada gelmekte. Özellikle göçmen kurumları bunun göçmenlere yönelik ayrımcı politikaların bir göstergesi olduğunu dile getirmekte. Bu tür bilgilerin merkezi olarak toplanmasının uluslarası hukuk kurallarına göre kişilere ait bilgilerin açıklanmaması ilkelerine ters düşüp düşmediğide ayrıva tartışma konusu. Avrupa Birliği hala bu konuda kesin bağlayıcı bir tavır almış değil. Bu nedenle sadece kolaylık olsun diye bu tür uygulamlara girişmek, hele hele bunu öncelikle göçmenler üzerinden denemek, gerçekten bir ayrımcılık olarak kabul edilmelidir. İsviçre Sendikalar Birliği, Avrupa Birliği’nin henüz uygulamasına geçmek istemediği biyometrik kimlik uygulamasının, alelacle sadece göçmenler için uygulmaya konulmak istemesinin, amacını aşan bir durum yarattığına dikkat çekerek, İsviçre hükümetinden bu uygulamaya başlama kararını yeniden gözden geçirilmesini talep ettiler. İşçiler ve Sendika işyerini kurtarma mücadelesinde «Kadına şiddete karşı 16 gün» 1991 yılında ‚ Women’s Glo bal Leadership Institute’ kurumu tarafından «Kadına şiddete karşı 16 gün» adı altında bir kampanya baş latılması ve bu kampanya nın her yıl, kadına şiddete karşı gün olarak ilan edilen 25 Kasım’da başlatılması ve uluslararası insan hakları günü olan 10 Aralığa kadar 16 gün boyunca sürdürül mesi kararlaştırılmıştı. 3 Nr. 8 | November 2009 | türkisch bir sefer cinsel tacize uğrayanların oranı kadınlar için %28.3 e, erkekler içinse %10 kadar çıkmakta. Unia etkinlikleri Bu kampanya çerçevesinde Unia sendikası 4 Aralık tarihinde bir dizi etkinlikler düzenleyerek konuyu kamuoyunun duyarlılığını arttırmayı hedeflemekte. Bu arada düzenlenecek olan bir basın toplnatısında Unia sendikasının ‚cinsel taciz’ konusunda hazırladığı broşür tanıtılacak. Parlemento binası önünde yapılacak etkinliğe ise, parlementerle yönelik olarak, sendikanın bu konuda ki talepleri dile getirilecek. Bu konuda özellikle yasal konuda yapılması gerekli değişiklikler konusunda sendika tarafından hazırlanan öneriler parlemento üyelerine verilecek. Bu kampanya sırasında yapılala cak etkinlikler hakkında gerekli bilgileri şu web sayfasında bula bilrisiniz. www.16tage.ch. Kampanya tanıtma bildirisinden «Kadınlara karşı şiddetin sonuç ları erkeklerden daha farklıdır, hayatları tehdit altına girmekte, fiziki şiddet maruz kalmaktalar, düşünceleri dikkate alınmamakta, toplumsal süreçlere katılmaları engellenmektedir. Kadına karşı şiddet bütün toplumlarda görülen bir olay haline gelmiştir.» terdi ve bu konuda kanton yönetiminden girişimlerde bulunmasunını talep etti. Kanton yönetimi Sendika’nın bu talebini olumlu bulna kanton yönetimi de, başta Herman grubu olmak üzere tüm tarafları bir görüşme masasına davet etti. Ekim ayı başında başlayan bu görüşmelerden çıkacak sonuç, gerek çalışanlar gereksede kamuoyu tarafından merakla beklenmekte. horizonte Bir Soru Bir Cevap Kaza Sigortası, hangi zaman için geçerli? Kısa bir süre önce, başka bir işyerinde iş bularak 1 Ağustos 2009 tarihinden itiba ren başlamak üzere yeni bir iş sözleşme si imzaladım. Ancak bu Federal bayram gününde adet olduğu üzere havai fişek leri ateşlerken yaralandım ve hastanede tedavi oldum. Ertesi günü işe başladım ve işyeri üzriende bir kaza bildiriminde bulundum. İşyerinin kaza sigortası ise benim bu tarihte sigortalı olmadığımı ve kaza masraflarını karşılıyamıyacakları nı bana bildirdi ve hastane masraflarını ödemediler. Bu doğrumudur? Bu karara itiraz hakkım varmı? Malesef bu karara itiraz hakkını bulunmamaktadır. Bütün çalışanlar gerek işyerinde ki kazalara karşı gerekse de işyeri dışındaki kazalara karşı işverenler tarafından sigortalanmak zorundadır. Bu sigorta işe başladığınız günden veya başlamaz gereken günden itibaren geçerlidir. İş sözleşmenizde işe başlama tarihi olarak 1 Ağustos 2009 belirtilmesine karşın işe başlama tarihiniz 3 Ağustos pazartesi tarihidir, öünkü federal yasalar göre 1 Ağustos resmi bayram tatilidir. Kaza ise bu tarihten önce meydana gelmiştir. Bu nedenle işyerinin kaza sigortasının bu kazadan dolayı ortaya çıkan masrafları ödeme zorunluluğu yoktur. Buna karşın daha önce çalıştığınız işyerinin kaza sigortası, işyerinden ayrıldıktan sonra ki 30 gün içinde, işyeri dışında meydana gelecek kazlarla ilgili sigortası yasalara göre devam etmektedir. Sorunuyda belirttiğnğz gibi, daha önceki işyerinde 15 Temmuz 2009 tarihine göre çalıştığınıza göre bu tarihten sonra ki 30 gün içinde meydana gelecek kazalara karşı daha önceki işyerinin kaza sigortasının sigortası devam etmek durumundadır. Bu nedenle bu işyerinin kaza sigortası kaza ile ilgili hastane masraflarını ödemek zorundadır. Dikkat: İşyerinden ücretsiz bir izin nedeniyle ayrılanlar veya iş sözleşmelerine son verildiği için işsiz kalanlar içinde bu hak geçerlidir ve istenirse bu sigorta altı ay kadar, yani 180 gün daha uzatılabilir. Ağzından salyalar akmaya görsün Duymuşsunuzdur: ‘Lettre Interna tional’ adlı dergi, Berlin Duvarı’nın yıkılışının 20. yılı vesilesiyle yayım ladığı sayısında, eski Berlin Maliye Senatörü ve şimdiki Federal Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesi Thilo Sarrazin ile yaptığı söy leşiye yer verdi. Sarrazin, burjuva toplumlarının kurallarını boş vermiş cesine ve ağzından ırkçı salyalarını akıta akıta, içindekileri olduğu gibi kusmuş. Kusuruma bakmayın, ama bu adamın söylediklerini başka türlü ifade edemezdim. Öylesine iğrenç, öylesine ırkçı, öylesine itici yaklaşımlar ki, değil ‘iki ucu’, bütünüyle ‘pisliğe bulaşmış bir değnek’ misali, neresinden tutacağını şaşırıyor insan. Adam ‘political correctness’ falan dinlemeyip, düşüncelerini açıklayıvermiş. Hoş, diyeceksiniz ki, Almanya’nın sözüm ona elitleri arasında konuşurken politik dürüstlüğe dikkat eden kaç kişi kaldı diye. Öyle, öyle olmasına da, gene de bu kadar açıkca ırkçılığını afişe eden üst düzey memur az bulunur. Aslına bakılırsa Sarrazin pek öyle yalnız falan değil. Tam tersine: Almanya’daki çoğunluk toplumunun arasında yaygın olan düşünceleri ifade ediyor ve eğer gazetelerin internetteki sayfalarında konuyla ilgili olarak yürütülen tartışmaları bir izlerseniz, nasıl binlerce kişinin Sarrazin denilen herife sahip çıktıklarını görürsünüz. Ayrıca Sarrazin’in Türkiye ve Arap kökenli göçmenler için söyledikleri, yani ‘topluma yük olan, çok çocuklu, obez, IQ’su düşük, hatta geri zekalı, çalışmaları için sopayla terbiye edilmesi gereken, v.s. v.s. beyaz olmayanlar’ iddiası öyle yeni bir şey değil. Bu bildiğimiz, alışılmış tipik bir beyaz adam ırkçılığı. Ayrımcılığın amacı Ancak, beyaz adam ırkçılığında şöyle bir farklılaşma var, ki bu son dönemlerde sanayileşmiş ülkelerde sıkça ifade ediliyor: ayırımcılığa maruz kalan kesimin mutlaka ‘yabancı’, ‘siyah’ veya başka ulustan olması gerekmiyor. Her kim ki insanı tanımlayan norm konstrüksiyonunun dışında kalıyorsa, yani ‘sağlıklı, üretken ve erkek’ değilse bir şekilde ayırımcılığın subjesi oluyor. Sarrazin’in ‘Berlin’de doğan çocukların yüzde kırkı toplumun alt tabakalarına ait ailelerin çocukları olarak doğuyor ve bunlar, üretken olmayan ve ekonomik açıdan gereksinim duyulmayan toplumsal fazlalığı oluşturuyor- lar’ söylemi bu nedenle sadece Türkiye ve Arap kökenlileri hedef almıyor. Sarrazin, ‘insanların yetenekleri sosyal kökenlerine göre değişiyor’ diyerek, bir zamanlar nasyonalsosyalist diktatörlük altında ‘yaşaması için yeterince değerli olmayan varlıklar’ söylemine hayli yaklaşıyor ve bu şekilde kendisinin de Eyalet Maliye Senatörü olarak uygulamaya sokulmasına katkıda bulunduğu neoliberal politikaların kurbanlarını - ister Alman, ister göçmen olsun - ‘topluma yük olan gereksiz varlıklar’ haline getiriyor. Sağolsun, bu duruma karşı çözümünü de geliştirmiş: Eh, yoksul ve bu nedenle IQ’su düşük, tembel, ekonomiye katkısı olmayanlar ‘doğumla çoğalarak, gelişmiş zek‰lı ve üretime katkıda bulunabilecek olanların sayısını azaltıyorlarsa’, işte o zaman dahîyane bir adımla ‘zekî ve üretken elitlerin Berlin’e taşınmaları teşvik edilerek, demografik dönüşümün sağlanması’ gerekiyormuş. Büyük toplum mühendisi Sarrazin beyefendi yarın öbürgün zihinsel engellilerin, toplumsal sağlığın korunması amacıyla kamplarda toplanmalarını veya hadım edilerek, yavaş yavaş ‘demografik yöntemlerle’ sayılarının azaltılmasını da önerirse, hiç şaşırmam doğrusu! ‚Bana dokunmayan...’ Şaka bir yana, neoliberal dönüşüm sürecinin yol açtığı travmalardan kurtulamamış olan sanayileşmiş ülkelerdeki toplumlar, şimdi de küresel ekonomik ve malî krizin yarattığı histeri ortamında giderek daha çok ‘sosyaldarvinist’ eğilimler göstermeye başlıyorlar. Refah şövenizmi, ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ anlayışı, bireyselleşme ile toplumsal dayanışma mekanizmalarının aşılması, sendikaların dahi işyerlerini kurtarma gerekçesiyle mücadelelerini ulusal sınırlar içerisinde tutmaları, beyaz ve Avrupa merkezci bir yaşam beklentisi ve daha nice faktör, aydınlama ve demokrasinin beşiği olan Avrupa’yı, egoist insan topluluklarının kıtası haline getiriyor. Kuzey İtalyalının, Güney İtalyalıya, Polonya’da olduğu gibi katoliklerin homoseksüellere veya Çek Cumhuriyeti’ndeki gibi halkın Romanlara, nihayet Almanya’da da elitlerin yoksullara düşman olduğu bir bölgeye dönüşüyor Avrupa. Elbette egemen mülkiyet ve iktidar ilişkileri, yani sonuçta kapitalist toplum tüm bunların temelini oluşturuyor. Faşizmi lanetleyen, tabii ki kapitalizmden bahsetmelidir. Ama, bu Avrupalılarda da hiç mi kabahat yok be kardeşim – Avrupalıların büyük bir çoğunluğu, Sarrazin gibi düşünüyorsa? Hastalık Sigortası primleri Prim şokuna karşı prim çeki En son açıklanan rakamlara göre önümüzde ki yıl hastalık sigortası prim lerinin ortalama %12 kadar artması bekleniyor. Ekonomik krizin sürdüğü sıradan çalışanların satın alma gücünü iyice azaltacak bu durum, ekono mik gelişmeleri daha kötü etkileyecek. Buna rağmen sağlık bakanı bu ko nuda hala bir karar almış değil. Ekim ayı ortasında hastalık sigortası konusunda bir basın toplantısı düzenleyen sağlık bakanı Couchepin, primlerin gelecek yıl ‚sadece %8.7 oranında artacağını ileri sürdü. Yıl sonu itibarı ile görevinden ayrılacak olan sağlık bakanı sağlık giderleri konusunda her zaman olduğu gibi ‚ufak’ bir hesap hatası yapıyor. Oysa bakanın açıkladığı rakamın içinde gerek gençler için yapılması öngörülen ve %13.7 gibi yüksek oranda olan prim artışı ve 500 Milyon Fr. kadar olduğu tahmin edilen katkı paylarında ki artış bulunmamakta! Bunlar dikkate alındığında hastalık sigortası primlerinde artış %12 ye kadar çıkmakta. Politikanın sonuçları Bütün bunlar dikkate alındığında önümüzde ki yıl iki çocuklu bir ailenin, hastalık sigortası yıllık primlerinin ortalama 1200 Fr. artması söz konusu olacak. Bunun dışında her sekiz sigortalıdan birinin hastalık sigorta priminin %20 den fazla artması beklenmekte. Katkı payı yük- 4 Nr. 8 | November 2009 | türkisch sek olanların primlerindeki artış ise %25 lere kadar varmakta. Giderek artan işsizlik dikkate alınırsa pek çok aile için bu bir yıkım anlamına gelmekte. Önümüzde ki yıl yapılacak sigorta primleri zamaları, İşviçre’de yaşayan 2 Milyar Fr. a mal olacak. Kişi başı primi kaldırılsın Bu gösteri sırasında sendikalar ayrıca, hasatlık sigortası primlerinin kişi başına hesap edilmesi prensibinin sosyal bir anlayış olmadığını, bu durumun özellikle az gelirliler için bir yük oluşturduğunu, primlerin gelire göre hesap edilmesini istediler. Yeni hastalık sigortası yürürlüğe girereken hükümet tarafından hedef olarak kabul edilen, hastalık sigortasının vergilendirilen gelirin %8 ini aşmaması prensibi hükümet tarafından artık hayata geçirilmeli. Sigorta primlerine yardım İsviçre’de yaşayan gelir düzeyi belli bir limitin altında olanlara yapılan yardımların arttırılması için başta Unia sendikası olmak üzere pek çok kuruluşun yaptığı çağrılara hükümet bu güme kadar kulaklarını tıkadı. Sağlık bakanı basın toplantısı yaparken hükümet binası önünde bir gösteri yapan sendikalar, ‚prim şokuna karşı prim çeki’ diyerek taleplerini bir kez daha dile getirdiler. Mevcut prim yardımların yetersiz olduğu ve özellikle çocuklu aileler için yardımların arttırılmasını isteyen sendikalar, UBS bankasının hisse senetlerinin satışından Merkez Bankası’nın yaptığı 1.2 Milyar Fr. lık gelirin bu amaç için kullanulmasını talep ettiler. Ayrımcılık, ama neden? İsviçre bir kez daha bir halkoyla ması bahane edilerek, göçmenleri ama özellikle müslüman göçmen leri hedef alan afişlerle donatılı yor. Konu bu sefer minarelerin ya saklanması. Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes kendine göre bir yorum yapıyor. Göçmenler bu duruma elbette üzülüyorlar, ama artık bunları kanıksamış durumdalar, bu ülke ve insanı zaten ırkçı deyip geçiyorlar. Doğru mu yapıyoruz acaba? Bir sendikacı olarak kısa bir süre önce yaşadığım olayı aktararak buna bir cevap vermeye çalışmak istiyorum. Bir işyerinin temizliğini yapan iki yaşlı ve başörtülü kadın, önce şefleri tarafından başörtülü oldukları için azarlanıyorlar, ne var bunda işimizi kötü mü yapıyoruz demelerine üzerine, hemen işyerinden kovuluyorlar. Bu haksızlık karşısında sendikaya müracaat eden iki kadın, sendikanın desteği ile iş mahkemesine dava açıyorlar. Bu arada çalışan kadınlar, son iki yılda sürekli olarak fazla mesai yaptıklarını ama bunu defalarca işyerine söyledikleri halde bunu alamadıklarını belirtiyorlar ve bunlarıda almak istediklerini söylüyorlar. İş mahkemesi dava için işyerine ve işçilere davetiye gönderiyor ve sendika eşliğinde mahkemeye gidiliyor. Mahkeme hakimi önce işçilere neden dava açtıklarını soruyor, onların durumu anlatması üzerine işverene bu konuda ne diyeceği soruluyor. İşveren kıpkırmızı bir yüzle, kadın işçilerin işyerinde başörtüsü ile çalıştıklarını ve işyerine bir ‚terörist saldırı’ yapmalarından korktuğu için işçilere çıkış verdiğini söylüyor. Mahkeme kararı Yaşlı mahkeme hakimi bir başörtülü yaşlı kadınlara bakıyor, birde işverene. Usul icabı işverene soruyor, bu konuda elinizde bir delil var mı diye. İşveren adeta hiç beklemediği bir soruyla karşılaşmış gibi bir an duraklıyor ve gene kızgın bir ifade ile hakime, ‚görmüyormusunuz, ikiside başörtülü’ diyor. Hakim, ya sabır dercesine sormaya devam ediyor, kaç yıldır işyerinde çalışıyor bu kadınlar, ne zamandan beri başörtüsü takıyorlar diyerek. İşveren daha da şaşkın cevaplıyor, ‚on iki senedir bu başörtüleri ile çalışıyorlar. Hakimin çaresi yok sormaya devam ediyor, ‚peki fazla mesai yaptıkları ve bunların ödenmediği doğru mu?’ İşveren o zaman adeta çileden çıkıyor, başlıyor atıp, tutmaya, ‚siz bir İsviçreli hakimsiniz, nasıl bu teröristleri tutarsınız?’ Hakim’in artık sabrı tükenmiştir, ‚otur yerine, şimdi vereceğim kararı dinle’ diyor. Hakimin ‚Önce normal çıkış üresi bitene kadar şu kadar ücret ödeyeceksin, sonra bu kadınların belirttiği fazla mesaileri, buna ek olarak, fazla mesailerini istedikleri için, onları kasıtlı işten çıkardığın için onlara iki aylık tazminat ödeyeceksin, ayrıca bu kadınlara yetkili mahkemede, onlara krşı ırkçılık yaptığın için ayrı bir dava açmalarını tavsiye ediyorum’ sözlerini işveren şaşkınlıkla dinliyor. Olay bu. İşveren hakkını istediği için iki yaşlı kadına çıkış veriyor, onları yıldırmak içinde bir ‚terörist’ yaftası yapıştırmayı deniyor. Sizi bu toplum istemiyor, birde bizden hak mı talep edeceksin demenin başka bir yolu bu. Çok basit, ama her yerde her zaman neden bu. Kanıksamak mı? Evet bu da haklarından vazgeçmenin bir işareti olmuyor mu? Zaten bu anlattığım olay her gün her yerde bir başka şekilde yaşanıyor, ama kaç göçmen bu başörtülü yaşlı kadınlar gibi, cesaret edip mahkemeye gidiyor? / Mehmet Akyol Beilage zu den Gewerkschaftszeitungen work, area, Événement syndical | Herausgeber Verlagsesellschaft work AG, Zürich, Chefredaktion: Marie-José Kuhn; Événement syndical SA, Lausanne, Chefredaktion: Alberto Cherubini; Edizioni Sociali SA, Lugano, Chefredaktion: Françoise Gehring Amato | Redaktionskommission M. Akyol, D. Filipovic, H. Gashi, M. Martín, M. Pereira | Sprachverantwortlich Mehmet Akyol | Koordination Hilmi Gashi | Layout Simone Rolli, Unia | Druck Ringier Print, Adligenswil | Adresse Unia, Redaktion «Horizonte», Postfach, 8021 Zürich, [email protected] www.unia.ch
Benzer belgeler
3 2 4 Göstermelik Çözümlere Hayır
işyerinde çalışan 135 işçiden 35
ine çıkış verme kararı aldığını açıklamıştı. Üretimin bir kısmını Çin’de
yapma gerekçesi ile alınan bu karar, işyerinde çalışanların büyük bir
tepkisine neden oldu....
Ayrımcılıkla Mücadele
yükselmesi söz konusu. Özellikle düşük ücret alan işçiler ve aileleri için
bu artışlar artık tahammül sınırlarını
aşmış durumda. Benzer şeklide, ekonomik krize karşı en etkin önlemin
ücretlerin yük...
Kitlesel Göçe Hayır insiyatifine HAYIR
hükümet kararnamasinin çıkarılmak istenmesi işkolu konferansının en önemli gündemi haline
geldi. Unia sendikası bu kararnamenin hemen geriye çeklmesini
talep etme kararı aldı.
Satış işkolunda yaşan...
2 4 3 İkili Anlaşmaya Evet
her yıl işverenlerle sendikalar arasında ücret zammı görüşmelerini mecburi olarak görmekte. Gene toplu iş
sözleşmesi, çalışanlara isteklerini kamuoyuna duyurma hakkı tanımakta,
Yapı İşçileri Haklı
hükümet kararnamasinin çıkarılmak istenmesi işkolu konferansının en önemli gündemi haline
geldi. Unia sendikası bu kararnamenin hemen geriye çeklmesini
talep etme kararı aldı.
Satış işkolunda yaşan...
Hastalık Sigortası Yasasına Evet
çalışanlar açısından son derece önemli bir yasa teklifide
bulunyor, hastalık sigortalarının sosyal bir hale getirilmesi.
Aralarında sendikalarında bulunduğu ilerici kurumlar tarafından
önerilen has...
2 4 3 İşsizlik Sigortası`nda değişiklikler
bir tutum ise giderek yaygınlaşmakta, buna karşı gerekli önlemlerin alınması sendikaların sürekli
gündeminde kalmaya devam etmektedir.
Uluslararası Kadın Günü: Ekmek ve Gül
toplu işçi çıkarma kararı alması,
bu konuda işverenlerin altına imza
attıkları anlaşmalara ne kadar saygılı olduklarını göstermekte.
Bu güne kadar kaliteli makina üretim ile adını duyurmuş olan bir...