indir - UTED Dergi
Transkript
indir - UTED Dergi
2146-6394 MART 2016 · YIL: 25 2y5ıl. www.uteddergi.com MİLLİ MÜCADELE’DE PAÇA SUYU İLE EMAYİT YAPAN UÇAK TEKNİSYENLERİ… YA BİR GÜN GÖKYÜZÜ, SİZİ DANSA KALDIRIRSA? ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA: CUMALI KIZIK TEKNİSYEN RUHLU GENEL MÜDÜR YUSUF BOLAYIRLI: “KİM YAPMIŞ DEMEZDİM. BUNUN SORUMLUSU BENİM DERDİM…” 292 AYLIK HAVACILIK DERGİSİ www.uteddergi.com yayında SANAL DÜNYADA VE SOSYAL MEDYADA ‘İ TAKİP EDİN haberdar olun! uted_dergi uted.dergi www.uteddergi.com www.uted.org uted.dergi DEĞERLİ MESLEKTAŞLARIM, Havacılık Bakım Sektörü çalışanlarını yakından ilgilendiren ve SHGM tarafından düzenlenen SHY 66 Çalışma Gruplarına katılmak ve sektör çalışanlarının bu çalışma gruplarında sesi olmak istediğimizi daha önce sizlerle paylaşmıştık. Şubat ayı içerisinde, SHGM tarafından düzenlenen lisans edinme sürecinin gözden geçirilmesi toplantısına UTED olarak katıldık. Bu toplantıda; lisans edinme sürecinde zorunlu olan tecrübe kayıtları içeriğinin tekrar gözden geçirilmesine karar verildi. Mart ayı içerisinde SHGM tarafından, güç sistemleri (motor), uçak sistemleri (gövde) ve aviyonik sistemler tecrübe kayıtları içeriğinin değerlendirilmesi yapılacak. UTED olarak biz de bu çalışmaların içinde olacağız. Camiamız için hayırlı olmasını dilerim. Ayrıca, uçak bakım lisansı edinme sürecinde problem yaşayan arkadaşlarımızın, meslektaşlarımızın sıkıntılarını SHGM yetkililerine doğrudan aktaracağı bir toplantı daha gerçekleştireceğiz. Lisans edinme sürecinde yaşanan sorunları veya yaşanması muhtemel sorunları SHGM yetkililerine aktarmak için tüm ilgilileri bu toplantıya davet ediyoruz. Değerli Meslektaşlarım, Geçtiğimiz ay içerisinde, SHYO okullarından mezun işsiz kardeşlerimizin istihdam edilmesi için THY Teknik A.Ş. yetkililerinden talebimiz olmuştu. Bu kardeşlerimiz için, THY Teknik A.Ş. tarafından sınav açılması bizleri sevindirmiştir. Buradan Sivil Havacılık Yüksek Okulu yöneticilerine sesleniyorum; bu okulların kuruluş amaçlarını özümseyin, mezunların sektöre kazandırılmasını ve sektördeki nitelikli iş gücü açığının giderilmesi için, lütfen sorumlu davranın, emek sarf edin. Bu okulların, uçak bakımına nitelikli insan yetiştirerek ülkemiz sivil havacılığının gelişimine katkı sağlamasını bekliyoruz. Değerli Meslektaşlarım, Son dönemde, teröristler tarafından güvenlik güçlerimize ve masum insanlarımıza yönelik hain saldırılar artmıştır. Toplum olarak bu saldırılarda vicdanlarımızı sızlatan kayıplar da yaşıyoruz. Güvenlik güçlerimizin, teröristleri ve destekçilerini yok edeceğine inancımız tamdır. Rabbim, ülkemizin bütünlüğü ve milletimizin refahı için görev yapan güvenlik görevlilerimizi güçlü ve kudretli eylesin. Saygılarımla... NECDET AKSAÇ Uçak Teknisyenleri Derneği Başkanı Aircraft Technicians Association President TEKNİSYEN RUHLU GENEL MÜDÜR YUSUF BOLAYIRLI: “KİM YAPMIŞ, DEMEZDİM. BUNUN SORUMLUSU BENİM, DERDİM…” İ Ç İ N D E K İ L E R 6 8 TARİHİN TANIKLARI 20 İÇİMİZDEN BİRİ MEVZUAT A KATEGORİ HAVA ARACI BAKIM LİSANSI GÖKJET VE SKYJET YÖNETİM KURULU BAŞKANI M. SAİT YILMAZ: “UÇAK TEKNİSYENİ ‘ARA’ DEĞİL ‘ANA’ ELEMANDIR…” 06 MEVZUAT 36 TEKNİK 54 HABER 08 TARİHİN TANIKLARI 40 HAVACILIK 60 SOSYAL MEDYA 14 SAFETY FIRST 42 TEKNİK 62 AJANDA 16 İÇİMİZDEN BİRİ 44 ETKİNLİK 64 SINEMA 22 TÜRK HAVACILIK TARİHİ 46 GEZI 65 KITAP 26 ANI 50 SAĞLIK 66 BİL BAKALIM 32 HAVACILIK - HOBİ 52 UÇAN ÇOCUK YA BİR GÜN GÖKYÜZÜ, SİZİ DANSA KALDIRIRSA? HAVACILIK-HOBİ 24 AYLIK HAVACILIK DERGİSİ Uçak Teknisyenleri Derneği Adına İmtiyaz Sahibi Necdet AKSAÇ Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Sefa İNAN Basın-Yayın Sekreterliği Celal BATUR Ersin ADIYAMAN Editör İsmail ŞEN Yayın Koordinatörü Hüseyin GÜMÜŞ NOTICE TO AIRMAN: NOTAM TEKNİK 40 Yazı Kurulu Celal Batur, İsmail ŞEN, Murat KÖSE, Hüseyin GÜMÜŞ, Şebnem BAYEZİT, Gonca DEMİRÖZ, Handan DİKER, Nihan YAVAŞ, Ergün KARCI, Emrah YENER, Mehmet Emin YILDIZ, Mümin BALKAN Adres İstanbul Cad. Üstoğlu Apt. No: 24, Kat: 5 Daire: 8 Bakırköy - İstanbul Tel 0212 542 13 00 / 543 29 74 Faks 0212 542 13 71 [email protected] İnternet Sitesi www.uteddergi.com • www.uted.org Sosyal Medya www.twitter.com/uted_dergi www.facebook.com/uted.dergi YAPIM Sarnıç İletişim Hizmetleri sarnic.com.tr ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA: CUMALI KIZIK GEZİ 46 TASARIM Ajans4 Reklamcılık ajans4.com BASKI Şan Ofset Hamidiye Mah. Anadolu Cad. No: 50 Kağıthane/İstanbul YAYIN TÜRÜ Aylık, süreli, yaygın UTED’E ABONE OLABİLİRSİNİZ Dergimize abone olmak için yıllık abone ücretini banka hesabımıza yatırdıktan sonra dekontu bize fakslamanız yeterli. UTED dergisi her ay adresinize gönderilecektir. Lütfen ayrıntılı bilgi için derneğimizle irtibata geçiniz. UTED dergisinin geçmiş sayılarına web sitemizden ulaşabilirsiniz. 6 MEVZUAT A KATEGORİ HAVA ARACI BAKIM LİSANSI Bu yazımızda özellikle son dönemlerde sık sık gündeme gelen A kategori lisansının özelliklerini ve yetki kapsamlarını değerlendireceğiz. UTED MEVZUAT [email protected] A Kategori lisansı nedir? A kategori lisans sadece hat bakım işlemlerinde geçerli bir lisanstır. Bu lisansa herhangi bir hava aracı tipi işlenmez. Onun yerine hat bakım işlemlerine ait task eğitimleri ile yetkilendirme yapılabilir. Bunlara örnek olabilecek tasklar EASA Part-145 ve SHT-145 AMC 145.A.30(g)’de belirtilmiştir. Birkaç örnek vermek gerekirse; • lastik söküm takımı, • strobe light değişimi, • brake unit deactive/reactive edilmesi gibi işlemler A kategori lisansa sahip bir teknisyenin yetkisi kapsamındadır. Hangi işlemlerin A kategori lisans kapsamında olan hat bakım işlemleri olarak kabul edilebileceği ile ilgili tanımlar şöyledir: Planlı küçük bakım ve basit arıza giderme işlemleri. Küçük bakımdan kasıt rutin olarak hava aracının sefer arasında alması gereken teknik hizmetleri ifade etmektedir. Bunlar arasında transit check, konaklama bakımı, ikmal işlemleri sayılabilir. Basit arıza giderme ise yine sefer arasında sık sık karşılaşılan ve “basit” olarak nitelendirilen işlemlerdir. Bunlara örnek olarak da lastik değişimi, başüstü dolaplarının menteşelerinin değişimi, patlak bir ampülün değiştirilmesi gibi işlemler örnek olarak verilebilir. A kategori kapsamında verilecek task eğitimleri o bakım şirketi bünyesinde geçerli eğitimlerdir. Bir başka deyişle şirket değiştirildiğinde bu eğitimlerin tekrarlanması gerekecektir. Bu eğitimler 145 veya 147 MEVZUAT ortamında verilebilir. Bu eğitimin sonunda bir sınav veya pratik değerlendirme olmak zorundadır. Bu açıdan bakıldığında hat bakım faaliyetlerinin büyük bir kısmı A kategori teknisyen tarafından yürütülebilecek faaliyetlerdir. Ancak oluşabilecek arızalar ve karmaşık işlemler de düşünüldüğünde hat bakım ekiplerinde B1 ve B2 teknisyen ihtiyacı ortadan kalkmayacaktır. A kategori bir lisansın B1.1 veya B2 lisansında dönüşümü için gerekli süreçleri daha önceki yazılarımızda zikrettiğimiz için burada bu konuya değinmiyoruz. Hangi İşlemler A Kategori Yetkisi Kapsamı Dışındadır Arıza giderme (trouble shooting/fault isolation) faaliyetleri gerektiren işlemler task eğitimi verilse bile A kategori kapsamı dışındadır. Örnek verilecek olursa patlak bir ampülü değiştiren A kategori bir teknisyen yeni ampül takıldıktan sonra sistemin düzelmediğini görürse artık işlem kendi yetkisinin dışında çıkmıştır. Bir arıza giderme faaliyeti yürütülmesi gerekecektir. Buna ek olarak işlem havacılık otoritesi tarafından “basit” bir işlem olarak değerlendirilmezse yine A kategori kapsamı dışında kalacaktır. Örnek verilecek olursa bazı deactive işlemleri basit işlem olarak değerlendirilebilir bazıları ise böyle basit işlem kapsamı dışında tutulabilir. Burada şunu da belirtmekte yarar var; üs bakım işlemleri ne kadar basit olursa olsun A kategori kapsamı dışındadır. Otoriteler bu hususla ilgili şöyle bir yorum getirmektedirler: “A kategori teknisyen yetki kapsamı ve yetkinliği sınırlı bir teknik personeldir. Hat bakımda sefer arasında normalde faal olarak tutulan bir hava aracında gerekli işlemleri yaptığında hava aracının seferine mani bir durum olmadığından emin olabilir. Ama üs bakıma girmiş bir uçakta bir çok işlem aynı anda yürümekte, uçağın bir çok yeri açılmakta, bir çok parça sökülmektedir. Dolayısıyla uçağın bir noktasında yapılacak bir işlemin ardından o bölgenin sefere hazır hale gelip gelmediği A kategori teknisyenin yetkinlik sınırlarının dışında kalır.” Havacılık mevzuatı ile ilgili sorularınızı [email protected] adresine mail atabilirsiniz. 7 8 TARIHIN TANIKLARI TARIHIN TANIKLARI TEKNİSYEN RUHLU GENEL MÜDÜR YUSUF BOLAYIRLI: “KİM YAPMIŞ, DEMEZDİM. BUNUN SORUMLUSU BENİM, DERDİM…” 1974’te mühendis olarak girdiği Türk Hava Yolları’ndan 2003’te Genel Müdürlük makamından emekli olan Yusuf Bolayırlı ile hakkındaki efsaneleri ve THY günlerini konuştuk: “Bir gün teknisyenin birine “Yusuf Bey kim” diye sormuşlar, “hangara girin, paçaları yağlı ve kravatlı birini görürseniz, o Yusuf Beydir” demiş. İSMAIL ŞEN UTED: Türk Hava Yolları ile nasıl tanıştınız? Yusuf Bolayırlı: 1974 yılının Eylül ayında bakım mühendisi olarak çalışmaya başladım. Önce THY’nin en eski hangarı olan çelik hangarda çalışıyorduk. Şimdi eski hangar denen hangara 1978 yılında geçtik. Teneke hangar da denen, çelik hangar enteresan bir yerdi. Tepesine konan kuşları kaçırmak için ateş edilirmiş. Bu nedenle çatısı delik deşikti. Kapıları da hiç kapanmadığı için, sürekli cereyan yapardı. O yüzden ben bademciklerimi 39 yaşında aldırmak zorunda kaldım. Ben sürekli hangarda gezindiğim için hep griptim. UTED: Ne kadar süre böyle çalıştınız? Yusuf Bolayırlı: Aslında ben kısa sürede terfi aldım. İki sene sonra terfi aldım. 1978’de bir terfi daha alacaktım, ilginç bir olay kaderimizi değiştirdi. Uçak Atölyesinde çalışan mühendis şef arkadaşımız 9 10 TARIHIN TANIKLARI Mühendislik bölümüne gönderilirken kendisine boş olan müdürlük kadrosu verilmek istenmiş. O kabul etmemiş. Müdür iş tazminatı 52, son kademe mühendis tazminatı 54 puan idi. Sonuçta benden kıdemli olan arkadaşımıza mühendislik kadrosu, bana da müdürlük kadrosu verildi. UTED: Müdürlüğün adı neydi? Yusuf Bolayırlı: Bakım Usulleri Müdürlüğü… O müdürlükte ben DC 9 mühendisliğine devam ediyorum. 1980 yılına geldik. THY’de Şubat ayında bir greve gidildi ve 89 gün sürdü. Normalde böyle bir grev bir havayolunun kapanmasına yol açar. Ancak tabii devlet kuruluşu olduğu için devam etti. Grevden bir süre sonra, Haziran ayında mevcut kadromla Uçak Bakım Başkanlığı’na getirildim ve 4 ay sonra normal kadromu aldım (İ-1). Ancak o sırada uçak bakım başkanı bir abimizdi. Ondan nasıl devralacağımı düşünüyordum. Teslim almaktan utanıyorum. Ayrıca sonradan Boeing’ten emekli olacak Tibet Bey de Uçak Atölyesi Müdürü idi, ona da ayıp olacak gibi geliyordu bana… 35 yaşındaydım. Önce Genel Müdür Yardımcısı rahmetli Kadri Şatıryiğit’e söyledim, Tibet Bey varken benim olmam doğru olmaz, ben uçak atölyesine gideyim biraz daha pişerim, dedim. “Biz böyle uygun gördük” dedi. Sonra rahmetli Ertuğrul Alper Bey Genel Müdür’dü onunla görüştüm. Aynı şeyleri söyledim, “benim için daha iyi olur, şirket için de daha iyi olacağını tahmin ediyorum” dedim. “Kardeşim, şirketi bırak da biz düşünelim” dedi. “Peki” dedik ve yaptık… Yani THY’ye girdikten 6 yıl sonra Uçak Bakım Başkanı oldum. İki buçuk sene sonra ise Teknik Kontrol Müdürlüğüne geldim. Üç sene o işi yaptım. 1985’te tekrar Uçak Bakım Başkanlığına getirildim. Toplamda beş yıl yaptım Uçak Bakım Başkanlığını. UTED: Sonra? Yusuf Bolayırlı: 1 Nisan 1988’de Genel Müdür Yardımcısı oldum. 21 Temmuz 1991’de de Yönetim Kurulu üyesi olarak atanırken Genel Müdür olduğum 4 Ağustos 1997’ye kadar dokuz buçuk sene Genel 1980 yılına geldik. THY’de Şubat ayında bir greve gidildi ve 89 gün sürdü. Normalde böyle bir grev bir havayolunun kapanmasına yol açar. Ancak tabii devlet kuruluşu olduğu için devam etti. Grevden bir süre sonra, Haziran ayında mevcut kadromla Uçak Bakım Başkanlığı’na getirildim ve 4 ay sonra normal kadromu aldım (İ-1). TARIHIN TANIKLARI Ben kısa sürede uçak yapmak üzere yetiştirildiğimizi anladım. Bir yığın formül biliyoruz, genel prensiplerden haberimiz var. Burada ise bakım ve tamir işleri yapılıyor. Teknisyen arkadaşlar her gün sorular sormaya başladılar. DC 9’ların Study Guide isimli bir eğitim kitabı vardı. Çok hacimli, 91 bölümden oluşan bir kitaptı. O kitaplardan birini kütüphaneden aldım üç sene boyunca üstünde çalıştım. En küçük ayrıntısına kadar okudum. Müdür Yardımcılığı yaptım. Bu dönemde de her sabah atölyeye iniyordum. Bir arıza olduğu zaman “şunu şöyle yapın” falan diyordum. Neticede hesabı verecek olan benim. Şu inanç insanlara yerleşmişti: “Yusuf Bey diyorsa doğrudur”… Sonra da Genel Müdürlük dönemim başladı. 17 Şubat 2003’te de emekliliğimi istedim. Yani 13 yıl önce bugün… (Röportajı yaptığımız 17 Şubat 2016 tarihine gönderme yapan Yusuf Bey, günü gününe tüm tarihleri hatırladı. Bir an bile duraksamadan aktarması gerçekten etkileyiciydi) UTED: Genel Müdürlüğünüz döneminde de tulum giyip hangara girdiğinize dair efsane doğru mu? Yusuf Bolayırlı: Hayır. Mühendisken tulum giyerdim. Ancak bir gün teknisyenin birine “Yusuf Bey kim” diye sormuşlar, “hangara girin, paçaları yağlı ve kravatlı birini görürseniz, o Yusuf Bey’dir” demiş. Belki söylediğinizin kaynağı bu hikâyedir. UTED: Hangarda çok gezdiğinizi söylüyorsunuz. Sürekli sahadaydınız herhalde… Ekşi Sözlük’te sizin hakkınızda “tamirci ruhlu genel müdür” ve “bir uçağın sesinden arızasını anlardı” yazıları var… Yusuf Bolayırlı: (Gülerek) Şimdi biz ilk girdiğimizde mühendislikteyiz. Uçak bakıma geldiğinde bakımla ilgilenmek için hangara iniyorduk. Kitapları veya uçakta yapılacak bakımlarla ilgili metinleri çevirip, aşağı veriyorduk. Mühendislik böyle bir şey… Ancak bu şekli beni pek tatmin etmedi. Ülker’deki çalışma biçimine alışmıştım. Sabah fabrikanın içine giriyorsunuz, akşama kadar oradasınız. Havayollarına gelince de ben duramıyordum, hep hangara iniyordum. İlk geldiğim günlerden birinde, eski bir teknisyen “Yusuf Bey, jig’in numarası neydi” diye bir soru sordu. Ne olduğunu anlamadım. Baktım motorla uğraşıyorlar, kitabı açtım, motor, söküm takım bölümünde “rig pin”… “Sen rig pini mi söylüyorsun” dedim. “Hah tamam o” dedi. O zaman anladım ki bizim bu işleri iyi öğrenmemiz lazım. Çünkü bir takım sorular soracaklar ve kitaptaki terminolojiyle tam örtüşmeyen bir biçimde de soru gelebilecek. Eskiden teknisyenlerin terminolojisi farklıydı. Atölyede her zaman bulunduğum için bunları da kısa sürede öğrenmeye başladım. UTED: Aslında uçak mühendisi olduğunuz halde tekrar öğrenmeye başlamışsınız… Yusuf Bolayırlı: Ben kısa sürede uçak yapmak üzere yetiştirildiğimizi anladım. Bir yığın formül biliyoruz, genel prensiplerden haberimiz var. Burada ise bakım ve tamir işleri yapılıyor. Teknisyen arkadaşlar her gün sorular sormaya başladılar. DC 9’ların Study Guide isimli bir eğitim kitabı vardı. Çok hacimli, 91 bölümden oluşan bir kitaptı. O kitaplardan birini kütüphaneden aldım üç sene boyunca üstünde çalıştım. En küçük ayrıntısına kadar okudum. Şuna inanıyordum: Ben eğer bir işi yapıyorsam ve yönetici olacaksam, çalıştırdığım insanlardan çok iyi bilmeliyim… UTED: Sizinle ilgili imajın oluşumunda bunların katkısı olmuş demek ki… Yusuf Bolayırlı: Olabilir… Arızalar oluyordu, tüm arızaları takip ediyordum. O zamanlar bilgisayar yok. Defterler tutulurdu, oradan izlerdim. Teknisyenler gelip bir soru sorduğunda hazırlıklı olurdum. Ayrıca yaşanan deneyimleri de hafızama alır, zamanı gelince kullanırdım. Örneğin, bir air condition arızası 11 12 TARIHIN TANIKLARI olduğunda gelir sorarlardı, neden olabilir diye… Ben de, şu olabilir bu olabilir derdim. Sonra, bunlar değildi, boru delikti, derlerdi. Bunu ben hafızaya kaydederdim. İşte benim imajımı oluşturan nokta burasıydı. Bir süre sonra benzer arızayla geldiklerinde, “gidin, şuradaki boru kırılmış olabilir” diyordum. Gidip bakıyorlar ki, boru kırık… Dünyada insanın çalıştığı işlerde insan hataları görülebilir. Uçak Bakımı da emek yoğun bir iş olduğu için insan faktörü çok önemlidir. Bir arıza ile karşılaştığımızda önce son yaptığımız işleri kontrol ederdik. Eğer bir hata olursa bunu teknisyen ve mühendis arkadaşlarla karşılıklı görüşmeyi tercih ederdim ve mümkün olduğu kadar çok arkadaşımızın bilgi sahibi olmasını arzu ederdim. Bu konularda eğitim ve iletişim eksikliği varsa giderirdik. UTED: İletişiminiz de açıkmış? Yusuf Bolayırlı: Tabii. Ben hem mühendisken, hem yöneticiyken her gün hangara girerdim. Teknisyenler de yaşadıklarını bana aktarırlardı. Teknisyenlerle iletişiminiz iyiyse çok şey öğrenirsiniz. Ben üç şeyi Bir de insanlara değer verir, her gördüğümde gülümserdim. Bir gün iktisat etmek için koridor ışıkları sönükken yanımdan geçen birini fark etmemişim. Arkadaşın uykusu kaçmış, karısının tavsiyesiyle gelip konuştu, “bir hata mı yaptım” dedi. Yok bir şey, fark etmedim, dedim… Yani bir arkadaşla karşılaşıp gülümsemediysem, anormal bir durum olarak algılanıyordu. affetmezdim. Yalanı, şirketimize ihaneti ve hırsızlığı… Onun dışında yapılan tüm hataların bir çözümünün bulunacağına inanırdım ve teknisyenler de bunu bilirdi. Çalışanlar, bir sorun çıktığında, doğru yaptığı bir işte geri adım atmaz, “Yusuf Bey beni korur” derdi. UTED: Klasik sevk ve idareciler “iyi insandan iyi yönetici olmaz” derler. Siz bu dengeyi nasıl kurdunuz? Yusuf Bolayırlı: Ben bütün insanlara inanırım ama izlemeyi ihmal etmem. Bir Cumartesi günü işe gelmiştim. B Kapısı’ndan giriyorum. İki temizlik işçisi gördüm ve çağırıp, kirli yağ kutularıyla dolu Anadol kamyonetleri gösterip temizlemelerini söyledim. Sonra içeri girdim. Önce biri “ya uğraşmayalım, nereden bilecek” demiş. Diğeri, “Yusuf Bey, takip eder, sonu fena olur” demiş ve temizlemişler. Ben tabii çıkarken baktım, gayet güzel temizlemişler. Temizlememiş olsalardı evden bile getirtip temizletirdim. Şimdi bunu takip ettiğinizde, bu da çalışanlar tarafından bilinirse ve karşısındaki adamın en az onun kadar bilgili olduğunun farkındaysalar doğru çalışırlar. Tabii doğru adamı da savunacaksınız. Adam yapmış demezdim. Bunun sorumlusu benim derdim. Bir de insanlara değer verir, her gördüğümde gülümserdim. Bir gün iktisat etmek için koridor ışıkları sönükken yanımdan geçen birini fark etmemişim. Arkadaşın uykusu kaçmış, karısının tavsiyesiyle gelip konuştu, “bir hata mı yaptım” dedi. Yok bir şey, fark etmedim, dedim… Yani bir arkadaşla karşılaşıp gülümsemediysem, anormal bir durum olarak algılanıyordu. UTED: Türk Hava Yolları’nda teknik personelin durumu nasıldı, zaman içinde değişti mi? Yusuf Bolayırlı: THY Teknik personelinin durumu eğitimler, yeni teknolojiler sayesinde üst seviyeye TARIHIN TANIKLARI geldi. Havacılık kaidelerinin değişmesi herkesi çok çalışmaya ve öğrenmeye zorluyor. Ulusal ve Avrupa sivil Havacılık Otoritelerinin kontrolleri de şirketlerin çok daha dikkatli olmalarını sağlıyor. Eskiden Teknik Bölüm çalışanları Ortaklığın kendilerine gereken değeri vermediğini düşünürlerdi. Bizler her şeyi çok iyi bildiğimizi düşünürdük. Ben yetkili konuma geldiğimde arkadaşlarıma; “Büyüklüğü kabul ettirmek için çok iyi bilmek lazım. Bilgiyle büyüklük olur…” demiştim. Her zaman teknik kısımla iç içe çalıştım ve önemini de değerini de artırmak için çaba gösterdim. Özellikle eğitim çalışmalarına önem verdik. Cem Kozlu döneminden sonra ve sivil havacılık kaideleri sıkılaştıktan sonra, eğitimin önemi daha da arttı. Teknisyenin lisan bilmesi şart oldu. UTED: İlginç bir anınız var mı? Yusuf Bolayırlı: 1978 yılıydı. DC-9 JAB uçağının ana iniş takımının bağlantı parçasında çatlak oluşmuş, değişmesi gerekiyor. Bir iki günlük bir iş… Genel Müdür Ertuğrul Bey de ne kadar süreceğini soruyor. İki vardiya çalıştık, 7-15, 15-23…Gece 23-07 vardiyasında gövde kanat atölyesinden bir tek Mehmet Çalımlı gelmişti. Çok çalışkan bir arkadaştı ama ikinci bir teknisyene ihtiyaç vardı. Kimseyi bulamadık, ben yardım etmeye başladım. Saat sabah 4’e doğru susadım. Teknisyenler odasına su almaya gittim. Orada bir bank vardı. Bir baktım üstünde biri uyuyor. Benim kafam attı tabii, biz adam bulamamışız biri burada uyuyor. Ya, dedim, “Burada yatılır mı?”… Şaşkınlıkla şöyle bir kalktı ve “haklısınız Yusuf Bey, çok cereyan yapıyor” dedi… (Gülerek) Tabii ben yönetici değildim, ama bütün kızgınlığım gitti… YUSUF BOLAYIRLI Yusuf Bolayırlı, 1945 yılında Gelibolu Bolayır’da doğdu. Eğitim yaşamına 1952’de Bolayır’da başladı. 1969 yılında İTÜ Makine Mühendisliği Fakültesi Uçak Bölümü’nden mezun olan Bolayırlı, bir süre aynı üniversitede Uçak Elemanları ve Malzemesi Kürsüsü’nde asistan olarak görev yaptı. Şubat 1973 ile Eylül 1974 yıllarında Ülker’in Topkapı’daki fabrikasında bakım mühendisi olarak çalıştı. 1974 yılı Eylül ayında THY’ye atölye mühendisi olarak giren Bolayırlı, Bakım Usulleri Müdürü, Teknik Kontrol Müdürü olarak görev yaptı. Bolayırlı, 1980’de Uçak Bakım Başkanı, 1988’de Genel Müdür Teknik Yardımcısı oldu. 1991 yılında THY Yönetim Kurulu üyeliğine atanan Bolayırlı, Eylül 1991-Ocak 1992 ve Aralık 1993-Temmuz 1994 arasında Genel Müdürlüğe vekâlet etti. Evli ve 2 çocuk babası Bolayırlı, Ağustos 1997’de Genel Müdür oldu. 17 Şubat 2003 tarihi itibarıyla emekliliğini talep eden Bolayırlı, THY’de Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini de yürütüyordu. Yusuf Bolayırlı’ya, 4 Şubat 2003’te, havacılığa yaptığı hizmetlerden dolayı İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından Fahri Doktor (HC) unvanı verildi. 13 14 SAFETY FIRST MEDA NEDİR? Havacılık, bünyesinde barındırdığı tüm birimlerle hata payının sıfır olduğu bir sektördür. Bu sebepledir ki gözümüzü çevirdiğimiz heryerde bizim lehimize bir uyarıyla karşılaşırız. Bu uyarıları parklarda bulunan “Çimlere Basmayınız” uyarısından ayıran en büyük özellik ise uyulmadığı zaman zararın çimlere değil; kendimizin veya bir başkasının sağlığına ve daha da kötüsü canına gelecek olmasıdır. HAMDİ FİDAN Gerek işin kapsamı, gerekse gerektirdiği nitelikler bakımından zor ve nispeten kompleks bir sektör olan “Uçak Bakım Sektörü” hatalar konusunda oldukça zayıf halkalara ve riskli süreçlere sahiptir. Bu zayıf halkaları ve riskleri en aza indirmek için her şirket belirli bir sistematiğe bağlı kalarak eğitimler vermekte ve çeşitli süreçleri işletmektedir. Bu eğitim ve süreçlerde; bakımdan kaynaklı hataların en aza indirilmesi temel amaç olmakla birlikte, daha sağlıklı bir çalışma ortamı ve daha emniyetli uçuşlar hedeflenmektedir. MEDA 1990’lı yılların ortalarında BOEING tarafından oluşturulmuş araştırma ve önleme sürecinin adıdır. “Maintenance Eror Desicion Aid” kelimelerinin kısaltılmış hali olan MEDA, bakım ve üretim sırasında yaşanan hataların en aza indirgenmesini, çalışanların ve hava araçlarının zarar görmeden faaliyetlerine devam etmesini amaçlar. BOEING bu çalışmayı uluslarası ticari ortaklarıyla birlikte geniş bir yelpazede yürütmektedir. Günümüzde 800’ün üzerinde “Bakım Organizasyonu” nun MEDA sürecini kullandığı tahmin edilmektedir. BOEING tüm bu bakım organizasyonlarından gelen geri bildirimler ile süreci güncellemekte ve canlı tutmaktadır. MEDA süreci nasıl başlar? Nasıl ilerler ve Nasıl sonuçlanır? • Bakım sırasında yaşanan istenmeyen veya öngörülemeyen bir olay sonucunda ilgili birimin yöneticisi SMS (Safety Management System) biriminden bu olayın araştırılmasını talep eder. SAFETY FIRST • Olayla alakalı olan tüm birimlerin yöneticileri MEDA çalışma grubuna birer üye dâhil eder ve süreç başlar. • MEDA çalışma grubu olayı yaşayan kişiler ile toplantılar yapar ve toplayabildiği tüm belge ve bilgileri toplamaya gayret eder. • MEDA grubu hatayı veya ihlali değil genel olarak olayı araştırır. • Burada olayı yaşayan kişi ve kişilerin işbirliği çok önemlidir. Daha güvenli bir ortamda çalışmak ve eve dönerken sağlığından birşey kaybetmemiş olmak herşeyin üzerindedir. • Bu çalışma ve toplantılar da amaç kesinlikle suçlu aramak ve çalışanları cezalandırmak değildir. Hataya neden olan faktörler tespit edilerek tekrarının önüne geçmektir. • Kök neden belirlenmeye çalışılır. • Risk analizi yapılır ve bu risk seviyesine göre düzeltici işlemlerin önceliği belirlenir. Bu aşamadan sonra yapılacak düzeltici işlemler ilgili birimlere atanır. Düzeltici işlemlerin uygulama aşamaları SMS birimi tarafından takip edilir. Sistem tarafından belirli tarihlerde birimler e-mail yoluyla uyarılır ve işlemin uygulanması sağlanır. Yapılan düzeltici işlem sonunda eğer gerek görülürse MEDA sunumu eğitim olarak tüm ilgili birimlere atanır ve konu hakkında bilinç oluşturmak amaçlanır. Sonuç olarak MEDA süreci ve iş birliği içindeki personel sayesinde bir kişinin yaşadığı olumsuz ve tehlikeli bir olay, bütün bir organizasyon için bakım emniyetinin daha da artmasını ve emniyet kültürünün gelişmesine katkıda bulunur. Kaynak: Maintenance Error Decision Aid (MEDA) User’s Guide© 2013 15 16 İÇİMİZDEN BİRİ GÖKJET VE SKYJET YÖNETİM KURULU BAŞKANI M. SAİT YILMAZ: “UÇAK TEKNİSYENİ ‘ARA’ DEĞİL ‘ANA’ ELEMANDIR…” İSMAIL ŞEN UTED: Havacılığa ilginiz ne zaman başladı ve ne boyuttaydı? Mehmet Sait Yılmaz: Şunu söyleyebilirim; 7 yaşımda başlayan ve süren bir gökyüzü merakım hep vardı… Uçaklar, tasarımlar çocukluğumdan beri ilgimi çekmiştir. Ailemde ve yakın çevremde sık sık “mucit” kelimesi adımla birlikte anılırdı. Bugün bu soru üzerine itiraf ediyorum ancak bugünlere gelmenin bir kader olduğunu ve bunun hissiyatı olduğuna inancımla hep içimde saklamışımdır. Aslında, birçok deneyimden nasibini almış biri olarak, hayatınızı akışına bırakmanın sizi en doğru sonuca götüreceğini ve huzur vereceğini havacılıkta geçirdiğim 26 yıl için gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. UTED: Peki, bu ilginin öğrenim hayatınıza etkisi oldu mu? Mehmet Sait Yılmaz: Benim mesleğe başladığım dönemlerde havacılık okulları pek bilinmiyordu. Ancak, yıllar sonra da olsa sivil havacılık işletmeciliği bölümünü, İÇİMİZDEN BİRİ 17 18 İÇİMİZDEN BİRİ UTED: Uçak teknisyenliğine ne zaman ve nasıl başladınız? tecrübelerime katma değer sağlamak amacıyla bitirdim. Şayet bir daha dünyaya gelmiş olsam herhalde en huzur bulacağım meslek yine havacılık olacaktır. UTED: Mesleği seçmenizde sizi yönlendiren büyükleriniz oldu mu? Mehmet Sait Yılmaz: Ailemde rahmetli babam THY’ye başlamam konusunda çok arzuluydu. Mesleğe başlamamda yakın bir akrabamla birlikte katkısı büyüktür. Nedenlerine gelince, yukarıda bahsettiğim gökyüzü merakımla beraber, dünyanın uzak ülkelerini, insanlarını, kültürlerini; ikliminden coğrafyasına kadar merak etmişimdir. Farkında olmadan sahip olduğum mesleğimin dünyanın en güzel mesleklerinden biri olduğunu gururla söyleyebilirim. Mehmet Sait Yılmaz: THY’nin 1989-90 yılında açmış olduğu sınavı kazandıktan sonra 1990 yılında THY teknik Uçak elektronik atölyesinde meslek hayatıma başladım. Aslında başlangıçta, uçak teknisyenliğinin ne kadar kıymetli olduğunu, lisansın önemini ve bir teknik personel olunmasının ötesinde uzmanlık isteyen bir meslek olduğunu bilmiyordum. THY bünyesinde yurt dışı ve yurt içinde uçak bakım üzerine aldığım temel eğitimler, lisans ve tip eğitimleri sonrası, tabiri caiz ise kendimi mükemmel bir üniversite bitirmiş gibi sayabilirim. 1996 yılında istifa ederek mesleğe özel şirketlerde devam ettim. UTED: Bunlar hangi şirketlerdi ve hangi görevlerde bulundunuz? Ailemde rahmetli babam THY’ye başlamam konusunda çok arzuluydu. Mesleğe başlamamda yakın bir akrabamla birlikte katkısı büyüktür. Nedenlerine gelince, yukarıda bahsettiğim gökyüzü merakımla beraber, dünyanın uzak ülkelerini, insanlarını, kültürlerini; ikliminden coğrafyasına kadar merak etmişimdir. Farkında olmadan sahip olduğum mesleğimin dünyanın en güzel mesleklerinden biri olduğunu gururla söyleyebilirim. İÇİMİZDEN BİRİ 2010-2011 yıllarında THY/Panasonic Türkiye bölge müdürlüğü yaptığım dönemde, Amerikalıların çalışma sistemini yurt içi ve dışında yakından tanıma imkânı buldum. Mehmet Sait Yılmaz: 1996-2000 yılları arasında çalıştığım Air Alfa’da, B2: Uçak Bakım Avionic (Elektronik&Elektrik) uçak teknisyeni olarak başladım. Bir büyüğümüzün katkılarıyla B1 (B1: Uçak bakım Gövde –Motor) lisansını da ekleyerek B1-B2 lisanslı teknisyen olarak devam ettim ve yaklaşık 7 yıl çalıştım. Air Alfa döneminde avionic konusunda birçok başarının yanında, birçok ülkede bulunarak hem kişisel hem mesleki kazanım elde etme şansını da yakaladım. Şunu da belirtmek isterim ki, size vizyon ve tecrübe sağlayacak, mesleki gelişiminize katkıda bulunacak, dünyaya bakışınızı geliştirecek ve 90-100 civarında ülkede bulunma fırsatı verecek bir meslek zor bulunur. Daha sonra 2000-2003 yılları arasında Onur Air’de B1-B2 uçak teknisyenliğinin yanında, teknik temsilcilik görevlerini yerine getirdim. 2003 yılında Atlasjet’te B1-B2 ile Adana base olarak çalışmaya başladım. 2010 yılına kadar, uçak teknisyenliği, İnspector’lük, yurt içi ve dışı koordinatörlükler ile bakım istasyonu açılmasından firmalara şirketimiz adına yaptığımız danışmanlıklara kadar birçok görev ve pozisyonlarda bulundum. 2010-2011 yıllarında THY/Panasonic Türkiye bölge müdürlüğü yaptığım dönemde, Amerikalıların ça- lışma sistemini yurt içi ve dışında yakından tanıma imkânı buldum. 2011-2012 yıllarında Antalya MATS Akdeniz Havacılık’ta Uçak Bakım Müdürlüğü yaptım. Bu dönemde, yabancı birçok firmayla yapılan operasyonlarda havacılık hizmeti veren kurumların yaşadığı yönetimsel zorluklar, yetenekler ve partnership anlaşmaları kuşkusuz bugün geldiğim noktada etkili olmuştur. Son olarak 2012 yılında Özel Gökjet Havacılık Lisesi’ni havacılıktan tanıdığım arkadaşlarımla birlikte kurduk. Gökjet (SKYJET) Teknik A.Ş.’yi de kurarak tecrübelerimiz ölçüsünde mücadeleye devam ediyoruz. Florya’daki okulumuzda yaklaşık 550 öğrencimiz, Adana-Mersin’de yeni açılan okulumuzda 60 öğrencimiz bulunuyor. Şirinevler’de MEB’e bağlı havacılık eğitimleri kursumuz ve ayrıca, batı apron dediğimiz 19 20 İÇİMİZDEN BİRİ hangarlar bölgesinde uçak bakım faaliyetlerimiz devam ediyor. UTED: Teknisyenlik yaparken yaşadığınız ilginç anılarınız olmuştur… Mehmet Sait Yılmaz: Teknisyenlik hayatımda saymakla bitiremeyeceğim kadar anım vardır. Air Alfa döneminde yaşadığım bir anı ise gerçekten ilginçtir. Arabistan-Hindistan uçuşu esnasında uçağımıza tüm arama ve telsiz anonsları ile ulaşılamamış. İletişim sağlanamayınca firmamıza haber verilmiş ve Jeddah Base’de bulunan arkadaşlarımız tarafından ciddi anlamda gözyaşı dökülmüş. Jeddah’e sağ salim dönüşümüzü ve ekibimizin kucaklaşmasını hiç unutamam… Uçak teknisyenliği ve anıları için “anlatılmaz yaşanır” deyimi bence çok uygundur. Bu deyimin, hem mesleğimizin önemini hem de yaşanabilecek zorlukları çok güzel yansıttığına inanıyorum. UTED: Uçak bakım faaliyetleri ve eğitim sektöründe aynı anda hizmet veriyorsunuz. Bu konuda “uçak teknisyenliği”nin önemi ve anlamıyla ilgili neler söylemek istersiniz? Mehmet Sait Yılmaz: Özel Gökjet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ni açtığımız günlerde “havacılığın özel okulu mu olur” deniyordu. Oysa son 2 yılda 15 havacılık lisesi ve 47 üniversitede bölüm açıldığına şahit olduk. Bu, havacılığın eğitiminin olduğunun ve olmasın gerektiğinin en güzel göstergesidir. Terminolojisine ve uluslararası mevzuatlara göre; sertifikasyonu, lisanslandırılması, pratik eğitimleri, tecrübe süreleri ve daha birçok zorlu yollardan geçilerek “UÇAK TEK- Özel Gökjet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ni açtığımız günlerde “havacılığın özel okulu mu olur” deniyordu. Oysa son 2 yılda 15 havacılık lisesi ve 47 üniversitede bölüm açıldığına şahit olduk. Bu, havacılığın eğitiminin olduğunun ve olmasın gerektiğinin en güzel göstergesidir. Terminolojisine ve uluslararası mevzuatlara göre; sertifikasyonu, lisanslandırılması, pratik eğitimleri, tecrübe süreleri ve daha birçok zorlu yollardan geçilerek “UÇAK TEKNİSYENİ” olunduğunu göz ardı edemezsiniz. İÇİMİZDEN BİRİ NİSYENİ” olunduğunu göz ardı edemezsiniz. Uçak teknisyeninin vermiş olduğu karar, almış olduğu sorumluluk, “insan” taşıyan 80-100 milyon dolar değerindeki uçaklarla ilgilidir. Sadece bu bile mesleğin anlam ve önemini çok net açıklamaktadır. UTED: Uçak teknisyenliğinin önemi sizce anlaşılıyor mu? Mehmet Sait Yılmaz: Uçak teknisyenliğinin gerçekteki önemi ile “algısı” arasında ciddi bir fark var. Maalesef sıradan bir işçi gibi algılanabiliyor. Sonuçta “ara eleman” seviyesinde bakılıyor. Bu anlayış kökten yıkılmalı ve değiştirilmelidir. Sektörlerin yüzde 80 iş gücünü elinde bulunduran ve özellikle teknik anlamda yapılan faaliyetlerde emek harcayıp uzmanlaşan kesime ara eleman yerine “ANA ELEMAN” denmeli. Meslek okullarından mezun olan öğrenciler “itibarı” ellerinde tutarak meslek hayatlarını sürdürmeliler. Bu mesleklerden biri olan uçak teknisyenliği de öyle “ara”ya konulamayacak kadar itibarlı, dünyanın her yerinde geçerli onurlu bir meslektir. Dünyanın birçok ülkesinde itibarını olması gerektiği gibi koruyan mesleğimize, C/S (Certfying Staff), Flight Mechanic veya Flight Engineer benzeri ayrı bir statü getirilerek “uçak teknisyenliği”nin mesleki itibarı artırılmalıdır. UTED: Havacılık ve uçak bakım sektörünün geleceğini nasıl görüyorsunuz? Mehmet Sait Yılmaz: Havacılık sektöründe büyümenin, otoritelerin de öngördüğü 2030’lu yıllara kadar devam edeceğini düşünüyorum. Geçmişte oluşan boşluğun kolay dolmayacağını da göz önüne alırsak, Türk sivil havacılığındaki büyümenin çok daha ileriki yıllara da taşınacağı inancındayım. Günümüz şartlarında havacılığa ve uçak bakım imkânlarına bakıldığında, dokümantasyon ve mevzuatlar olarak MEHMET SAİT YILMAZ Osmaniye’de 1967 yılında doğdu. Osmaniye Endüstri Meslek Lisesi Elektrik/Elektronik bölümünden mezun olduktan sonra sırasıyla, Çukurova Üniversitesi Osmaniye Meslek Yüksek Okulunu ve Gelişim Üniversitesi Sivil Havacılık Ulaştırma İşletmeciliği bölümünü bitirdi. Gülten Koç ile 1992 yılında evlenen Mehmet Sait Yılmaz, biri kız (Gizem Şeyma), ikisi erkek (Tolga Yağız ve Mustafa Kaan) 3 çocuk babasıdır. büyük yük getirmiş olsa da icrası daha kolay seviyelere ulaşmıştır. Ülkemizde 10-15 yıl öncesine kadar imkânsızı başararak ayakta kalmaya çalışan sektör, bu aşamaları başarıyla atlattı. Ulusal ve uluslararası alandaki yerini güçlendirmeye devam edeceğine inanıyorum. UTED: Genç teknisyenlere tavsiyeleriniz nelerdir? Mehmet Sait Yılmaz: Öncelikle bir eğitimci olarak Türkiye’de yaşanan İngilizce sorununa dikkat çekmek isterim. “İngilizce öğrenilmez” algısı yıkılmalı… Hep söylediğimiz; “nitelikli, vasıflı, üzerinde farkındalık oluşmuş vizyoner bakış” ancak yanında İngilizce olursa gereken değere ulaşabilir. Ayrıca genç arkadaşlarımız, havacılıkta rekabet ve gelişmenin her geçen gün kızıştığı bu ortamda, SHY/PART-145, 147, 66 konusunda mutlaka mevzuatları takip etmeli ve ülkemiz havacılık sektörünü EASA standartlarına taşımalıdırlar. 21 Milli Mücadele boyunca yaşananlar uçakların savaştaki öneminin iyi anlaşılmasına yol açmıştı. Bu nedenle Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren havacılığa önem verilmiş ve kurulan Türk Hava Kurumu sayesinde Türk hava gücü geliştirilmiştir. Karagöz dergisinin 31 Ağustos 1927 tarihli sayısının kapağı da hava gücünün önemine işaret ediyor: "Türk ordusu, topraklarımız gibi havalarımızın da koruyucusudur." TÜRK HAVACILIK TARİHİ 23 AVNİ OKAR’IN ANILARINDA TAYYARE MAKİNİSTLİĞİ – 4 MİLLİ MÜCADELE’DE PAÇA SUYU İLE EMAYİT YAPAN UÇAK TEKNİSYENLERİ… Türk havacılık tarihinin önemli isimlerinden Yeşilköy Tayyare Makinist Mektebi Müdürlerinden Avni Okar’ın 1910 ile 1924 yıllarını kapsayan havacılık anılarında Milli Mücadele dönemi ilginç olaylarla dolu… Konya’da tayyare kanatlarını sertleştirmek için paça çorbası kullanımı bunlardan biri… Milli Mücadele boyunca kullanılan uçakların gösterdiği yararlılıklarda dönemin teknisyenlerinin de katkısı olduğu unutulmamalı. Keşke dönem filmlerinde bu olağanüstü çaba ve olaylara da yer verilse ve konuyla ilgili belgeseller çekilse. Böylece, Milli Mücadele’nin hiç bilinmeyen bir yönü ile de tanınması ve unutulmuş kahramanların hatırlanması sağlanır… İSMAIL ŞEN Malzeme ve hammadde yok… Avni Okar’ın Birinci Dünya Savaşı ve işgal dönemi İstanbul’u ile ilgili anılarını aktarmıştık. Bu anılarda Anadolu’ya geçen teknisyenlerin bazılarının isimlerini de aktarmıştık: “Makine Subayı Rifat ve Makinist Eşref” gibi… devirde teknik bile istihkar edilerek (küçümsenerek) Konya’da demirci, bakırcı dükkânlarından istifade edilmiş ve malzemenin mukavemeti nazarı itibara alınmadan yaptırılan bazı parçalar bu tayyarelerde kullanılmıştı.” İşte bu isimler, Anadolu’daki uçakların uçurulması için mucizeler yaratan bir ekibin üyeleri oldular. Erzurum ve özellikle Konya Tayyare İstasyonlarının önemine dikkat çeken Avni Okar, Erzurum Tayyare İstasyonundaki Ruslardan kalan tayyarelerin pek işe yaramadığını, kısa sürede kullanılamaz hale geldiklerini belirtir. (Türkiye’de Tayyarecilik, sayfa 52) Konya Tayyare İstasyonunda ise İstanbul’dan gelen teknisyenlerin iki tayyare müfrezesi oluşturduklarını belirten Okar, bu müfrezelerin Birinci Dünya Savaşı’ndan kalan uçak parçalarıyla oluşturulduğunu söyler. Avni Okar eksik parçalarla ilgili ise şunları yazar: “Bu tayyarelerin yedek aksamı Konya’da bulunmadığı gibi, bütün memleketin hudutları da abluka edilmiş olduğundan, hariçten de bir şey tedarik etmeye imkân yoktur. Fakat memleketi kurtarmak aşkı en büyükten en küçüğe kadar sirayet etmiş bir İstiklal Harbi esnasında Garp Cephesi sayın komutanı İsmet Paşa’nın Garp Cephesi Tayyare bölüğünü ziyaretleri. (Bu ziyaretten bir gün evvel bölük komutanı Yüzbaşı Fazıl Tayyare ile küçük bir kaza geçirmişti.) 24 TÜRK HAVACILIK TARİHİ cila) denilen maddeyi bulmak hatta benzerini dahi tedarik etmek imkânı olmamıştır.” Paça suyu ile kaplanan tayyareler… Kısaca uçağın uçması için elzem olan dış kaplamayla ilgi soruna vurgu yapan Avni Okar, Milli Mücadele teknisyenlerinin ve Konyalıların “lalettayin bezleri” güçlendirmek için girdikleri “emayit” icadı çabalarını da aktarır: “Konya manifaturacı mağazalarından tedarik edilen lalettayin bezlerle gövde ve kanatları kapamak mümkün olmuş, fakat emayite benzer bir madde olmadığından bütün havacılar ve hatta bu işe akıl erdirebilen Konya muhiti dahi emayit icadına girişmişlerdir.” Bu çabalar sonuçsuz kalmaz ve bazı çözümler bulunur: Türk heyetinin İtalya’yı ziyareti Avni Okar, dönemin uçaklarında kullanılan malzemeleri de hatırlatarak, hangi bölümde neler kullanıldığı hakkında da bilgi verirken özellikle kanat ve gövde kaplaması konusuna dikkat çekiyor: “Fakat o zamanki tayyarelerin hepsi ahşap olduğundan kanatlar ve gövde üzerine kaplanacak bez ve bilhassa bu bezler üzerine tıla edilecek (sürülecek) emayit (eski uçakların kanatlarının bezle kaplanmasında kullanılan ve bezi sertleştiren bir tür İzmir’in istirdadını müteakip Seydi Köy’de açılan Tayyare Mektebi’nin müdürü Binbaşı Salim Bey uçucu subaylar. “Netice itibarıyla mevadı iptidaiyenin (sonuçta hammaddenin) bulunmaması yüzünden patates kabuklarından veya sığır ayaklarından jelatin çıkarılmış ve kısmen de ele geçen muhtelif boyaları karıştırmak sureti ile yapılan bir terkip (karışım) tıla edilmiştir (sürülmüştür).” Garp Cephesi tayyare bölüğü’nü tayyareci Salim İlkuçan’ın ziyareti, görünen tayyare Breguet-14’tür. TÜRK HAVACILIK TARİHİ 25 Garp Cephesi tayyare bölüğü. (Başta gözüken tayyare Sakarya Muharebesi’nin kahramanı olan ve Yunanlılardan iğtinam edilen İsmet tayyaresidir. Onun yanındaki tayyare de keza Yunanlılardan iğtinam edilen ve Sakarya olarak tesmiye edilen Breguet-14 tayyaresidir.) Yani Milli Mücadele yıllarında yokluk dolayısıyla, uçak gövde ve kanatlarında, bildiğimiz paça çorbasının ve patates kabuklarının jeli ile yapılan emayit kullanılmış. Tabii pek de verimli olmamış bu çözüm, en azından belirli hava şartları ve irtifalarda: “Her ne kadar bu tıla edilen madde sayesinde sıcak havada, bilhassa güneşin bol olduğu saatte hasıl olan (oluşan) gerginlik yüzünden tayyare havada tutunabilmiş ise de süratinden ve irtifaından çok kaybettiği gibi, güneşin ortadan kaybolması ile veya küçük bir bulutun içine girmekle nispeten gerili olan bezler pörsüyordu. Ve tayyare ister istemez mecburi inişe geçiyordu. Bilhassa bu gibi tayyarelerle sabah erken uçmaya imkân yoktu. Hâlbuki emayite ihtiyacı olanların hemen hepsi keşif tayyarelerine inhisar ettiğinden bu tayyarelerle uçuş yapmak ölümü her dakika beklemek demekti.” (s. 53-54) Bu tayyareler Anadolu’nun her yanında uçtu… Yani özellikle keşif tayyarelerinde kullanılan Konya yapımı emayitin sabah uçuşlarında kullanılmak zorunda olan keşif tayyarelerinde bulunması dolayısıyla ölümcül zorunluluklar yaşanıyordu. Çok kullanışlı olmayan bu yöntemle uçurulabilen tayyareler, çeşitli tayyare müfrezelerinde de kullanılır: “Tayyarelerimizin hem malzemesizlikten ve hem de düşüp parçalanmasından Eskişehir müfrezesinde kısa bir müddet için tek bir A.E.G. keşif tayyaresinden başka (kanatları yukarıda izah edilen jelatinli madde ile tıla edilmiş bir tayyare idi) tayyare kalmamış ve az bir müddet sonra da bu müfreze tamamen tayyaresiz kalmıştır.” Yine de bu tayyareler kimi noktalarda işe yarıyor ve yararlılıklar gösteriyordu. Öyle ki düşmanın eline geçmemesi için yakıldıkları bile oluyordu: “Afyon tayyare müfrezesi de kanatlarına patates veya paça suyu sürülen A.E.G. keşif tayyaresini Uşak’ın Yunanlılar tarafından işgalinde (uçuş için tayyare kurulurken ve henüz uçuşa izhar edilemeden düşmana kalmaması için) yakmaya mecbur olmuştur. Bu tayyare Konya üzerinden nümayiş ve kanatlarına sürülen acayip mayiin tecrübeleri için oldukça uzun müddet uçmuştu.” (s. 58-59) Sonuçta Milli Mücadele boyunca kullanılan uçakların gösterdiği yararlılıklarda dönemin teknisyenlerinin bu çabalarının da katkısı olduğu unutulmamalı. Keşke dönem filmlerinde bu olağanüstü çaba ve olaylara da yer verilse ve konuyla ilgili belgeseller çekilse. Böylece, Milli Mücadele’nin hiç bilinmeyen bir yönü ile de tanınması ve unutulmuş kahramanların hatırlanması sağlanır… Halide Edip Hanım ile Dördüncü Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Bey,in Garp Cephesi tayyare bölüğü ziyaretleri. O gün ziyaretçiler bölük komutanı Fazıl tarafından uçurulmuşlardır. 26 ANI AMERİKA 2 UTED Dergi Şubat 2016 sayısında yayımlanan Amrika başlıklı yazımda B727 uçak tip eğitimi için İstanbul’dan Seattle’a yaptığımız yolculuğu, pislik içindeki Commodore otelini ve gece yarısı başka otel arayışımızı anlatmıştım. Bu gün sizlere Seattle’da kaldığım 8 hafta boyunca yaşadıklarımızdan bazı kesitleri anlatmak istiyorum. ERHAN İNANÇ [email protected] Apart Motelde yemek pişirilmesi hazırlayıp yiyorduk. THY’nın kurs için verdiği harcırah yetersiz olduğu için, özellikle akşam yemeklerini kendimizin yapabileceği bir ortama ihtiyacımız vardı. Böylece hem tasarruf edecek hem de alışık olduğumuz yemekleri yiyebilecektik. Grubun bir kısmı Camlin otelinin Cabanas denen kısmında kalıyorduk. Cabanas’ın yarım apart denen bir özelliği var, yalnız sabahları kahvaltı hazırlayıp yiyebiliyorduk, sıcak yemek yapma imkanımız yoktu. Türkiye’den gelirken yanımızda zeytinyağlı konserve yiyecekler getirmiştik, 5 arkadaş (ben, Bayram Aydın, Çetin Biber, Selahattin Dil ve Tuncay Oylum) akşamları bir araya gelip alemünit bir şeyler Bu arada City Center Motel’de kalan arkadaşlarımızın bazıları 2 kişilik mutfaklı odalarda kalıyorlardı. Bizler de bu motelde mutfaklı bir yer bulup oraya taşınmayı araştırıyorduk. Akşamları, ders bitiminde Boeing’in servis otobüsü her iki otele de uğruyor, öğrencileri indiriyordu. Biz, bazı akşamlar servisten kendi otelimizde inmiyor, daha uzakta olan motele gidip yer açılıp açılmadığını soruyorduk. Sonunda mutlu sona eriştik, mutfaklı bir oda boşalmıştı, Camlin Otel’e hesabımızı ödeyip ayrıldık. Beş kişilik grubumuzdan iki kişi mutfaklı odaya diğerleri de normal odalara yerleştik. ANI Motel odasının büyük mutfağında yemek pişirme işlemlerine hemen başladık. Tuncay Oylum’un iyi bir aşçı olduğunu orada deneyerek öğrendik. Ev yemeklerini aratmayacak derecede iyi yemek pişiriyordu. Yemek pişirme, aşçı yardımcılığı, bulaşıkcılık, sofra hazırlama, kaldırma ve oda temizlik görevlerini aramızda paylaştık. Sekiz haftanın geride kalan süresinde beraberliğimizde gayet iyi anlaştık, aramızda bir kırılma, darılma olmadı. Çuvalla soğan Tuncay, yemeklerde fazla miktarda soğan kullandığı için hemen her akşam markete uğrayıp 1-2 kilo da soğan alıyorduk. Bir seferinde Tuncay, her akşam 1-2 kilo yerine marketten bir çuval soğan almamızı önerdi. Motele kadar taşıyabileceğimizi kararlaştırarak 20-25 kiloluk bir çuval soğan aldık ve motele kadar ikişer kişi ile taşıyıp oda kapısının arkasına yerleştirdik. Motelin bir diğer mutfaklı odasında Mustafa Girit, bir başka grubun aşçılığını yapıyordu. Bazı akşamları bize uğrar “ bu akşam ne pişiriyorsunuz bakalım” diye aşcımızla fikir alış verişi yapardı. Memleketten gelirken getirdiğimiz konserveler için “valla akıllı adamlarsınız, bu kadar konserveyi nasıl getirdiniz, biz bunlara burada çok para veriyoruz, istediklerimizi de bulamıyoruz” demişti. Bir gün böyle bir ziyaret sonrası kendi odasına dönerken kapının arkasındaki çuvalı gördü, “bu çuvalda ne var” diye sordu. Biz de “soğan” cevabını verdik. İnanmadı, çuvalın ağzını açıp baktı. “Yahu, nereden aldınız bir çuval soğanı” diye sorunca laf olsun diye “gelirken Türkiye’den getirmiştik” dedik. Mustafa “vay be inanılmaz adamlarsınız, bir sürü konserve yanında bir de çuvalla soğanı taa Amerika’ya kadar taşıdınız ha, valla bravo” dedi. İnanmış gibiydi, biz de düzeltmedik. Ertesi günü sınıfa “yahu bu Erhanlar memleketten gelirken 100 kutu konserve hazır yemek, bir çuval da soğan getirmişler” diyerek tüm sınıfa bizi ilan etti. Sevgili Mustafa kerdeşimin soğanları memleketten getirmiş olduğumuza gerçekten inanmış olduğunu sanmıyordum, biz onu doğaçlama olarak işletince o da herkese anlatarak bizi işletme yolu seçmişti. Soğan allerjisi Yine mutfaklı bir diğer odada Siyami Soysal abimizle Ersun Baltacı kalıyorlar ve kendi yemeklerini yapıyorlardı. Siyami abi, pişmiş veya çiğ, soğandan nefret ediyordu. Değil yemeğe koymak, soğanın ismi telaffuz edilince o ortamdan uzaklaşırdı. Ersun’la mutfaklı bir odada beraber kalma durumu meydana çıkınca Siyami abi ona açıkca “ Eve kesinlikle soğan girmeyecek, eğer kabul edersen odada beraber kalalım, yoksa kendimize başka arkadaş bulalım” demişti. Ersun, bu nedenle 6 hafta boyunca günlerini soğana hasret olarak geçirdi. Ersun’a bazı akşamlar pişirdiğimiz yemekten ikram ederek damak lezzetine hitap ettik. Siyami abi çok sevip saydığımız, yaşca ve meslek olarak büyüğümüzdü, Ersun, Siyami ustayı çok seviyor, sayıyorum, bu nedenle onun bu soğan allerjisine katlanıyorum diyordu. Bu duruma bir başka örnek olarak uçak atölyesi baş teknisyenlerimizden Selahattin Süer (rahmetli) abinin de şeftali allerjisi vardı. Akranı arkadaşları seyrek de olsa, iş pardesüsünün cebine veya masasının üzerine şeftali koyarlar ve gösterdiği tepkiye gülerlerdi. 27 28 ANI bildiği bir insan görmesinde yarar var, bu nedenle gündüzleri bir arkadaşın hastanede yanında kalmasında yarar var demişlerdi. Bunun üzerine bir program yapıldı ve eğitim sona erinceye kadar her gün bir arkadaşımız hastanede Nuri abinin yanında nöbetçi olarak kaldı. Grubun büyük kısmı 6 haftalık B727 tip eğitimini tamamlayınca Amerika’dan ayrıldılar, ben dahil küçük bir teknisyen grubu uçuş kumandaları “rigging” eğitimi için iki hafta daha kaldık. Nuri abi bu süre içerisinde de komadan çıkamadı. Biz oradan ayrıldıktan bir süre sonra Türkiye’den gelen bir mühendis arkadaşımızın refakatinde Türkiye’ye getirildi. Burada gördüğü tedavi ile komadan çıktı, zorlukla da olsa yürüyebiliyor, konuşabiliyordu. Yıllarca böyle yaşadıktan sonra geçen yıllarda vefat etti. Bu vesile ile, Nuri Oğuz ve oda arkadaşı Turhan Mutlu’ya ve diğer vefat eden meslekdaşlarıma Allah’tan rahmet diliyorum. Hastanede hasta bakımı Nuri abinin hastanedeki tek kişilik özel odasında nöbet tutarken, cevap vermese de duyduğunu varsayarak ona hitaben konuşuyor, elini elimize alıp baş parmağımızla elinin üstünü hafifce ovalıyorduk. Konuştuklarımızı duyduğunu varsayarak yanında bir arkadaşının, dostunun olduğunu ona hissettirmeye çalışıyoruk. Nöbetçi olduğum gün öğleden önce, odaya 4 hemşire birden geldi. Hastayı yapılacak bir test için odadan alacaklarını ve 1 saat sonra getireceklerini söylediler. Yanlarındaki tekerlekli sedyeyi diklemesine hasta yatağına yapıştırdılar. Yardım isteyip istemediklerini sordum, teşekkür edip hayır dediler. Nuri Oğuz’un hastalığı Grubumuz içindeki baş teknisyenlerden Nuri Oğuz abi, eğitimin daha başlarında, bir Pazar sabahı Camlin Otel Cabanas’da aniden hastalanmış, aynı otelde kaldığımız halde, ertesi günü eğitime giderken otobüste öğrendik. Banyoda düşmüş, oda arkadaşı olan Turhan Mutlu (rahmetli), gürültüyü duyarak banyoya girince Nuri abiyi yerde baygın olarak bulmuş. Otel personeline haber vermiş, ambulans gelmiş ve hastaneye kaldırmışlar. Pazartesi günü Tibet Giray (daha sonra yıllarca Seatle’da Boeing’in Avrupa/Asya bölgesi satış Md. olarak çalıştı) öğretmenlerden birisi ile hastaneye giderek kendisini ziyaret etti. Döndüğünde verdiği haber hepimizi üzdü. Nuri abi beyin kanaması veya benzeri bir şey geçirmişti ve komadaydı. Doktorları yakında komadan çıkacağını umuyorlardı, her an komadan çıkabilir, ayıldığında yanında tanıdığı, İki hemşire hastanın bir tarafına geçti, diğer ikisi sedye tarafında kaldı. Ellerini, avuçları yukarıda kalacak şekilde hastanın altına soktular. Doğrusu hastayı bu durumda yataktan kaldırabileceklerine ihtimal vermiyordum. Hemşirelerden birisi “hazır, 1, 2, ve 3” dedi ve Nuri abi bir anda yataktan 5 cm kadar kesildi. Hemen arkasından sedyeye doğru götürülüp yavaşca sedyeye yatırıldı. Yönteme gıpta duydum. Nuri abi sarsılmadan 2-3 saniye içinde yataktan sedyeye geçmişti. Odadan çıkarlarken yardım için gelip gelmemem gerektiğini sordum, “gerekmez, bir saat sonra geriye getiririz” dediler. Bir süre sonra odaya bir başka hemşire geldi, yatağın çarşafını değiştirdi, yeni çarşafı her tarafından iyice gerdirdi, üzerinde bir ufak kat dahi kalmadı. Neden çarşafı böylesine gerdirdiğini sorduğumda bana “hasta komada ve hep aynı pozisyonda yatıyor, çarşaf buruşuk olursa katları vücudunda yara açabilir” dedi. Arkadan hastamız geldi ve yine hazır,1, 2, 3 komutu ile Nuri abi sedyeden yatağına alındı. Öğleden sonra, bu defa 3 hemşire geldi. Bana “biz hastaya sakal ANI tıraşı yapacağız sonra soyup yıkayacağız, isterseniz siz bu arada kantine gidip bir kahve için” dediler. Ben kalmayı yeğledim. Nuri abinin sakalını köpüklediler ve bir güzel traş ettiler. Hemşirilerden birisi “ Mr. Oguz yakışıklı adammış ama, tıraş olmadan belli olmuyordu” dedi. Rahmetli, benim ölçülerime göre de gerçekten yakışıklı bir adamdı. Arkadan “siz artık gitmelisiniz biz hastayı soyup yıkayacağız, bir kahve için, yarım saat sonra gelin” diyerek beni nazikce defettiler. Mecburen odadan çıktım, kantine giderek otomattan aldığım kahvemi içtim. Amerikayı unutma Haftanın bazı günleri “field trip” denen B727 uçaklarının üretildiği fabrikayı geziyoruz. Montaj hattında teknisyenler çalışıyorlar. Uçağın elektrik kablo demetleri (harness) binlerce kablodan bir mastar tezgah üzerinde bayan teknisyenler tarafından üretiliyor. Öğretmen, harness üretmenin dikkat ve sabır istediğini ve bu nedenle hatasız kablo demeti üretenlerin bayan olduğunu söyledi. Montaj hattında mekanik teknisyenlerin çalıştığı sehpaların birisinin üzerinde açık ağızlı bir anahtar duruyordu. Bir arkadaşımız anahtarı alıp üzerindeki yazıları okudu ve bize dönerek “şu milliyetçi Amerikalılara bakın, adamlar takımları üzerine bile Amerika’yı Unutma yazmışlar, değişik kökenli insanları vatanlarına bağlı kılmak için kullanılan bir yöntem olsa gerek” dedi. Merak edip ben de anahtarı elime alıp baktım üzerinde “Drop Forged - USA” yani, “ Dövme Çelik - ABD ” yazıyordu. Arkadaşımız, “Drop Forged - USA” cümlesini “Dont Forget - USA” olarak okumuştu anlaşılan. Somon Balığı Boeing, bazı hafta sonları teknik eğitim merkezindeki öğrencileri otobüsle şehir dışı gezmesine götürüyordu. Bu gezilerde önceden her şey organize ediliyor, yemek saati rezervasyonlu lokantaya gelindiğinde masalarımızı hazır buluyorduk. Bu gezilerin birisinde Taylor’s Landing bölgesindeki restoranda ilk defa (o zaman ülkemizde bilinmeyen) somon balığı (salmon fish) yedik ve çok beğendik. Portakal renginde lezzetli bir eti vardı. Geziye katılan öğretmenlerden birisine bu balığı şehirde nerede yiyebiliriz diye sordum, bana şehir dışında taksi ile gidilebilecek meşhur bir somon restoranın adını yazıp verdi. Bir akşam 4 arkadaş bir taksi tutarak şoföre lokantanın adını verdik. Taksi bizi şehir dışında tenha bir yere götürdü. Karanlık bir yerde, ağaçtan yapılmış devasa, ahır gibi bir yerin önünde şoför “geldik” diyerek bizi indirdi. Kapının üzerinde neonlarla restoranın adı yazmasa şoför bizi dağ başında arabadan indirdi diyeceğiz. Şoföre parasını verdik ve çekinerek büyük ağaç kapıyı açtık. Dışarıdaki karanlığın aksine içerisi bol ışıklı, ayakta 15-20 insan, bazıları duvar diplerinde ufak masalara oturmuşlar, bazıları ayakta, ellerinde birer kadeh içecek, gevezelik ediyorlar. Ortada masa veya yemek yiyenler yoktu, burası bir restorandan ziyade bir kokteyl salonuna benziyordu. Şoför bizi yanlış bir yere mi getirdi derken girdiğimiz kapının tam karşısında bir başka ağaç kapı açıldı. İçeriye bir göz attım ki inanılmaz büyük ve ışıl ışıl bir salon, insanlar yemeklerini yiyorlar. Tamam doğru yerdeydik ama yemek salonuna nasıl girecektik? O sırada salonda bir hopörlerden bir şeyler söylendi. Bir kaç kişi köşedeki kürsüde duran papyon kravatlı adama gittiler. Adam onları arkasına kattı ve içeriye yemek yenen salona aldı. Geçte olsa öğrenmiştik, önceden rezervasyon yaptırmadığımız için o adama ismimizi yazdırıp uygun masa boşalana kadar bekleyecektik. Arkadaşlar, “İçimizde İngilizce bilen sensin, git ismini yazdır” deyince, gidip 4 kişilik bir masa isteğimi söyledim. Yabancı isim olduğu için soyadımı yazamadı, ben de kodladım, önündeki deftere yazdı. “Ben çağırıncaya kadar bekleyin lütfen” dedi. Duvar dibinde boşalan bir masaya oturduk. Bayan bir garson gelerek masaya içecek, patates gevreği (cips)i ile çanak içinde bir sos bıraktı. Bu sos inanılmaz acıydı ama patates gevreği ile iyi gidiyordu, zaten yeteri kadar acıkmıştık, kısa sürede tükettik. Kürsüdeki adamın anonslarına kulak veriyor, İnanç çağrısını bekliyorduk. Uzun bir süre sonra arkadaşlardan birisi “abi, adam 2 defadır sesleniyor ama kimse gitmiyor, şunu bir dinlesene bakalım ne diyor, sakın bizi çağırıyor olmasın” dedi. Gerçekten adam bir süre sonra ” Mister Ayneng, Mister Ayneng” dedi. Kalkıp yanına gittim, kimi anons 29 30 ANI ettiğini sordum. Parmağının ucuyla defterde benim adımı göstererek “Mr Ayneng?” diye sordu. Böylece Amerikada İnanç’ın Ayneng diye söylendiğini öğrenmiş olduk. Yabancı diyarda acemilik zordu, dayak yer gibi öğreniyorduk bilmediklerimizi. Seattle sokaklarında güvenlik Hastane nöbetim olduğu bir gün Boeing Eğitim Merkezinden bir öğretmen beni özel arabası ile hastaneye götürüyordu. Şehrin içinde ana caddelerin birisinde kırmızı ışıkta durunca panik içinde bana “lock your door” dedi ve kendi tarafındaki kapının kilit pimine basarak kilitledi, ben de aynısını tekrarladım. “Şehrin içerisinde genellikle zenci silahlı soyguncular var, kırmızı ışıkta duran arabaların kapısını aniden açıp silah zoruyla içinde oturan kişileri kolundan tutup dışarıya atıyorlar, kendileri de arabayı alıp gidiyorlar. Polis, arabaların kapısını devamlı kilitli tutun diye öğüt veriyor, ben yola çıkarken unutmuştum, burada kırmızı ışıkta durunca birden hatırlayıp panik yaptım” diye bilgi verdi. Arkadaşlarımızdan birisi hava kararmadan hemen önceki saatlerde sokakta yürürken sırtınan sivri bir şeyle dürtülmüş ve ensesinde emredici bir ses “give me a quarter” demiş, arkadaşımız haklı olarak çok korkmuş, cebinden bir 25 cent çıkarıp yüzünü görmediği adama vermiş. Sırtına dürtülen şey, bir bıçağın ucu olabileceği gibi bir işaret parmağı da olabilir ama, sonuçta birisi tehditkar ifade ile para istemiş ve almıştı. Ben bunları duydukça Amerika’da yaşamanın çok tehlikeli olabileceğine inanmıştım. Bizim ülkemizde çok şükür böyle olaylar yaşanmıyordu. (Evet, o zamanlar (1975) yaşanmıyordu ama 1985 ten sonra daha kötülerini de yaşamaya başladık maalesef. Şimdi insanlarımız çantalarını kaptırıp yerlerde sürüklenerek öldürülüyorlar. Demek ki, 10 yıl içinde kötü örnekleri ile küçük Amerika olmayı başardık) Türk görünce bırakmam Yine öğretmenlerin birisinden Seaatle’ı kuş bakışı seyreden bir tepedeki Café’nin adını, adresini almıştık. Bir Cumartesi günü taksi ile oraya gittik. Oldukça yüksek olan binanın en üst katındaki Roof Café’ye çıktık. Geniş ön camlarından şehre bakan bir locaya oturduk, pasta ve kahvelerimizi söyledik, şehri seyrediyoruz. İki arkadaşımız lavaboya gitmek istedi. Garsona tuvalet nerede diye sorduk ama, zor anlaştık. Amerika’da tuvalete toilet değil, Rest Room (dinlenme odası) dendiğini bilmiyorduk. Arkadaşlar gittiler ama, dinlenemeden geriye geldiler. Yanlarında orta yaşlarda sarışın bir kadın vardı. Birisi “abi bu bayan bizi tuvaletin kapısında yakaladı, birşeyler söylüyor anlamıyoruz, bir dinle bakalım ne istiyor” dediler. Kadın, kocasının Türk olduğunu, bir Türk’e rastlarsa muhakkak kocasına haber vereceğine söz verdiğini, şimdi onu telefonla arayıp Caféde Türklere rastladığını anlatacağını söyledi. Biz bir kahve içip gideceğiz, bekleyemeyiz dedim. Kadın, “kesinlikle olmaz, kocam çok üzülür, ne olur bekleyin ona bir telefon edeyim size haber vereceğim” dedi. Kıramadık, kabul ettik. 5-10 dakika sonra kadın tekrar geldi, kocasının 2 saat içinde oraya geleceğini, bizleri alıp evlerine götüreceklerini ve lütfen beklememizi söyledi. Bayan arada ANI bir gelip bize bakıyor, “tamam bekliyorsunuz değil mi” diyordu. Bayağı meraklanmıştık. Sonunda gözleri çekik, tatar görünümlü 50-55 yaşlarında birisi geldi, ellerimizi sıktı, kendini tanıttı; Seyit Ömer. Biraz oturup Türkçe sohbet ettik. Adamın hayatı romanlara konu olacak kadar enterasan, bir o kadar da acıklı idi. Türkmenistan Türk’ü imiş. SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) üyesi olan ülkesinde 2. dünya savaşında liseyi bitirdiği sırada Ruslar zorla kızıl orduda askere almışlar, Almanlara karşı savaşmış ve esir düşmüş. Alman esir kampındaki Türkmenler Almanlardan kendilerinin zorla Rus askeri yapıldıklarını, Türk olduklarını ve serbest bırakılmalarını istemişler. Almanlar, bunların sünnetli olup olmadıklarını incelemişler, Türk olduklarına inanmışlar ve “buradan ancak Alman askeri olup Ruslara karşı savaşmayı kabul ederseniz çıkarabilirsiniz, karar sizin” demişler. Bunlar, kendi aralarında tartışarak esir kampında öldürülmekten daha iyidir diye teklifi kabul etmişler, Alman uniforması giyerek cephede Ruslara karşı savaşmışlar, pek çoğu savaşta ölmüş, kurtulanlar da Amerikalılara esir düşmüşler. Seyit Ömer, bir süre Amerikan esiri olarak kaldıktan sonra serbest bırakılmış ve vatansız (Heimatlos) kimliği ile Almanya’ da kalmış. Orada, şimdi eşi olan bu Alman bayan ile tanışıp birbirlerini sevmişler ve evlenmişler. Sonra muhaceret yasası içinde müracaat ederek Amerika’ya göç edip ABD vatandaşı olmuşlar. Seyit Ömer, İngilizce öğrendikten sonra karısı çalışıp evin geçimini sağlarken kendisi üniversiteye gitmiş, uçak mühendisi olmuş, sekiz yıl kadar NASA’da çalıştıktan sonra Boeing’e geçmiş ve o günlerde de Seattle-Everet’teki fabrikada B747SP dizaynında çalışıyormuş. B727 uçakları Boeing’in Renton’daki, B747 uçakları ise Everett’deki fabrikasında üretiliyordu. Arabaları ile bizi evlerine götürdüler. Bir kızları vardı. Evlerinde salonun duvarlarında Türkiye’den resimler ve bir saz asılı idi. Bizlere ne ikram edeceklerini şaşırmışlardı. Seyit Ömer’in, eşinin adı Monika idi. Karısının, tanıştıklarından beri kendisini tam desteklediğini, vatan hasretine anlayış gösterdiğini, onun mükemmel bir hayat arkadaşı olduğunu anlattı. Seyit Ömer T.C. vatandaşı değildi, yıllar sonra halasının Eskişehir’de olduğunu öğrenmiş, iki defa onu ziyaret için Türkiye’ye gittiğini, hiç yaşamadığı halde orasının gerçek vatanı olduğunu, kendisini Amerika’da, tüm konforlu yaşamına karşın, sürgünde hissettiğini anlattı. Seyit Ömer’in anlattıklarından fırsat buldukça eşi Monika ile Almanca konuştum, ana dilini konuşmaktan o da mutlu olmuştu. Seyit Ömer’in anlattıkları beni derinden etkilemişti. 17-18 yaşlarında yurdundan, anne babasından koparılmış, Rus ve Alman ordularında zorla savaştırılmış, dünya yüzüne savrulmuş gariban bir insandı ve bu insan, vatandaşımız olmasa da, bizden birisiydi. “Ben Türküm, Türkiye benim vatanım” diyerek mutlu oluyordu. Bu nedenle Seattle’da bir Türke rastlasalar, evlerine davet ediyorlardı. 1975’ten 2016’ya, aradan 40 yıl geçti, Seyit Ömer hala yaşıyorsa sağlıklar, öldüyse Allah’tan rahmet diliyorum. Bir başka anı yazımda buluşmak üzere sevgiyle kalın. 31 32 HAVACILIK-HOBİ YA BİR GÜN GÖKYÜZÜ, SİZİ DANSA KALDIRIRSA? Özgürlüğünüzün sıradan bir uçak kapısının arkasında olduğunu söylesem ne düşünürdünüz? Kimilerinin korkup son anda vazgeçtiği, kimilerinin de heyecanla sıranın kendisine gelmesini beklediği insanlar var, bizimle aynı yeryüzünde yaşayıp, aynı gökyüzünü paylaşan. NİHAN YAVAŞ Planör Pilotu Onlar ; • maceracı ruhlarına yenik düşerler, • hayatlarının ritmini bir anda altüst ederler, • kalp atışlarını, kulaklarında duymak isterler, • havada bile kaplarına sığamazlar ve yalnızca birkaç dakikalığına bile olsa dünyadayken yerçekimine inat, uzay yürüyüşü denemeleri yapabilen insanlardır, serbest paraşütçüler. Onlar için, zaman bazen çok kısa, bazen de bitmek bilmeyen bir kavram demektir. Sıradan ve biraz da yükseklik korkusu olan bir uçak yolcusu, seyir esnasında “bu kapı ya açılırsa ne olur?” diye korku dolu düşüncelere kapılırken, bir paraşütçü, kapının açılması için saliseleri bile sayar. Havacılık aşkı, can damarlarında gezinip duruyorsa, kendini ona teslim etmekten zor alıkoyarsın. Kimi insanlar vardır, sırf etrafındakilere gövde gösterisi yapmak adına bu tür tehlikeli sporları tercih ederler fakat onların sonu maymun iştahlılıklarına yenilmekten öteye hiç gitmemiştir. Kimileri de ruhlarını hep özgür bırakmanın peşinde, türlü türlü yollara başvurup, kendilerini mutlu etmeye çabalarlar. Sonucu, elbette haz duygusunu derinlemesine yaşamalarıdır. Kendimizi bir bıraksak, yeryüzünden çok gökyüzümüz var. Yukarıda ne limit var, ne de metrekare hesabı! Uçaktan kendini boşluğa bıraktığında, sorunlarını da unutursun, gözyaşlarını da! Serbest olan eylemler; çığlık atmak ve heyecandan tir tir titremek! Kolay mı peki bu duyguları bir anda yaşamak? Hem de çok kolay, öyle çok bir şartı yok. Hem pilot olmak zorunda da değilsiniz. Takılırsınız bir pilotun peşine, sonra ver elini gökyüzü! Mevzu tandemse, tandem bu sporda da var. Serbest paraşütçü olmak ya da tandem atlayışı yapmak için nelerin gerekli olduğunu elbette payla- HAVACILIK-HOBİ şacağım. Sırf siz kafanızda büyütüp, korkmayın diye baksanıza konuyu nerelerden nerelere getirdim... Atlamak isteyenlere sesleniyorum… Haydi okuyun! Buradan sonrası tam sizlik! Paraşütle Atlama Ne Demektir? Paraşütle atlama, pek tabii ki, hava araçlarından çıkış yapılarak boşluğa ve belirli bir yükseklikte de paraşütü açarak yavaş bir şekilde ya da süzülerek yere inilen bir havacılık sporudur! Hava aracından çıkışla ve paraşütün açılması arasındaki zaman dilimine serbest düşüş adı verilir. Atlanılan yüksekliğe göre, hiç serbest düşüş yapmadan da paraşütü açmak gerekebilir. Serbest Paraşüt Malzemeleri Nelerdir? • Kanat (Paraşüt): Çeşitli ebat ve performans yapılarında, açılış şokuna dayanıklı naylon malzeme den imal edilmiş, fren ipleri ile kumanda verilebilen, alt ve üst iki kumaş yüzeyin dik kumaş ve duvarlar aracılığı ile birbirine dikilerek, cell cell dediğimiz hava alıkları ile aerofoil bir yapıda oluşturulmuş; kanat adını verdiğimiz paraşüttür. • Harness (Kuşam): Tıpkı size daha önceki sayıda bahsettiğim, yamaç paraşütündeki gibi, paraşütçüyü askı ipleri ve taşıyıcı kolonlar ile kanata bağlayan, üzerinde ana paraşüt, yedek paraşüt, kılavuz paraşüt ve açma sistemlerini bulunduran kuşam ve çanta tertibatıdır. 33 34 HAVACILIK-HOBİ Serbest Paraşütçü Olmanın Yolları Nelerdir? Bizim ülkemizde serbest paraşütü öğrenmenin iki farklı metodu vardır. • Static Line: Türk Hava Kurumu (THK) tarafından kurs, ücretsiz olarak verilmektedir. 5 gün süreli kursun sonunda 1.200-1.500 feet (366 – 457 m) arasında bir yükseklikten tek bir atlayış yaparsınız. Paraşütünüz uçaktan atlarken, uçağa bağlı bir ip yardımıyla otomatik olarak açılır. Başlangıç kursunu alıp devam etmek isteyen paraşütçüler, bir sonraki seviye olan, tekamül kurslarına devam edebilirler. • AFF (Accelerated Free Fall - Hızlandırılmış • Yedek Paraşüt: Ana paraşüt açılmadığında veya açılan paraşüt taşıma özelliğini kaybettiğinde paraşütçünün hayatını kurtarmak için tasarlanmış, yine aynı ana paraşüt yapısında ve şeklinde ikinci paraşüttür. Bu paraşüt kesinlikle yedek katlama işlemini iyi bilen profesyonel katlayıcılar tarafından itina ile katlanır ve kesinlikle açılır. Açılmama oranı hemen hemen hiç yoktur. • Rasıt: Ana paraşütü hava basıncı ve hızı saye- sinde harnessten çekip almak için paraşütçü tarafından boşluğa bırakılan, çok küçük çapta (50 ila 70 cm. arasında değişen), paraşüt açma paraşütüdür. Kılavuz paraşüt düşüş sırasında boşluğa el veya yay sistemi ile bırakılır, düşüş hızının yüksekliği sayesinde çekme gücü kazanan kılavuz paraşüt (rasıt) çanta kapaklarını tutan pimi yerinden çıkartır ve içinde paraşüt olan navlakayı çekip alarak, paraşütün açılmasını sağlar. • Otomatik Açma Mekanizması (Cyprus): Paraşütçünün yedek paraşütü açma girişiminin başarıya ulaşmaması, havada bayılması veya yedek paraşütü açmada gecikmesi durumunda hıza ve basınç değişikliğine bağlı olarak otomatik bir sistem yedek paraşütün açılmasını sağlar. • Atlayış Gözlüğü: Yüksek süratte düşüş sırasında Serbest Düşüş): Dünyada da en çok tercih edilen ve en hızlı paraşüt öğrenme metodu budur. Eğer bu sporu hızlıca öğrenmek istiyorsanız almanız gereken eğitim AFF’dir çünkü öğrenci kısa sürede kendi başına atlayabilecek hale gelir. Paraşüt, yalnızca çılgınlık mıdır? Bu sorunun cevabını biraz geçmişten bahsederek vermem gerekiyor. Bu mucizevi fikrin kökü taa Çin’e kadar uzanmaktadır. Günümüzdeki paraşüte benzer bir şeyler geliştirilmiş ama oyuncak olmaktan öteye geçememiştir. Leanorda da Vinci'nin de bu konudaki çalışmaları biliniyor. Bu fikri hayata ilk geçiren kişi ise Fransa'da 1783 yılında Louis-Sabestian Lenomand olmuştur. Lenomand 4.5 metre yükseklikteki bir ağaçtan, omuzlarına birer adet bir çeşit şemsiye bağlayarak ilk deneyimini yapmıştır. Ancak o, buluşunu o seviyedeki bir yükseklikten, yangın çıkan bir binadan atlayarak kaçmak için düşünmüştü. Ciddi anlamda ilk atlamanın şerefi ise Fransız Andre-Jackques Garnerin'e aittir. 1769 Paris doğumlu Garnerin Fransız ordusunda 1793 yılında müfettiş olmuş, İngiltere'de iki yıl hapis yatmış ve dönüşünde 1797 yılında ilk atlayışını 1.000 metreden bir balondan yapmıştır. Bu ilk paraşüt şemsiye şeklindeydi, çapı yedi metreydi ve ketenden yapılmıştı. Garnerin daha sonra birçok gösteri atlayışı yapmış, hatta bir keresinde 1802 yılında İngiltere'de 2.400 metreden atlamıştır. • Atlayış Başlığı: Çeşitli tipleri mevcuttur; deri baş- Önceleri ketenden yapılan paraşütler, sonraları ipekten yapılmaya başlanıldı. Uçaktan ilk atlayışı gerçekleştiren ise 1912 yılında, ABD Kara Kuvvetleri'nden Yüzbaşı Albert Berry oldu. • Altimetre: Kola takılan yükseklik ölçme cihazıdır. I. Dünya Savaşı başlarında uçaktan paraşütle atlamanın pratik olmadığı görüşü hakim olduğundan, sadece gözetleme balonlarında görevli olanların, uçak saldırılarından kaçışlarında çok yaygın olarak kullanılmıştır. paraşütçünün gözünü şiddetli hava akımından ve tozdan koruyan gözlüktür. lık, yarım kask veya full face denilen tam kapalı başlık. Full face başlığın camlı yapısı sayesinde atlayış gözlüğü takmaya gerek yoktur. HAVACILIK-HOBİ I. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru paraşütün uçak pilotlarının da can dostu olduğu anlaşılmıştır. İkinci Dünya Savaşı'nda ise uçak ebatlarının büyümesi ve teknolojilerinin gelişmesi ile insanların ve birliklerin yere indirilmeleri dışında silahları indirmek, mahsur kalan birliklere ikmal malzemesi göndermek, ajanları indirmek gibi birçok alanda kullanılmışlardır. Sayılarla Serbest Paraşütçülük Serbest Paraşüt ile ilgili sayısal bilgiler Bu konuda önünüze düşündürücü veriler getirebilirim. Şöyle ki ; • Serbest düşüşün uzunluğu hava aracından çıkılan yüksekliğe ve serbest düşüş sırasıda paraşütçünün vücut hareketlerine bağlı olarak uzayıp kısalır. Tandem atlayışlarda 10.000 feet’ten (3.048 m) yapılıyorsa 30 saniye, 12.000 feet’ten (3.658 m) yapılıyorsa yaklaşık 40-45 saniye serbest düşüş şansı olur. • Paraşütçüler serbest dalış sırasında yaklaşık saatte 200 km’yi bulan hızlara ulaşırlar. • Serbest paraşüt dikkat ve eğitim gerektiren ekstrem bir spordur. İlk bakışta çok tehlikeli gibi görünse de, istatistiklere bakıldığında ise güvenli olduğu söylenebilir. ABD Paraşüt Birliği (USPA) istatistiklerine göre 2013 yılında gökyüzü dalışlarındaki 1000 atlayışta 0,0075 oranda ölüm meydana gelmiştir. Tandem atlayışlarda da bu oran çok daha azdır (1000 atlayışta 0,003). Yani bir insanın üzerine yıldırım düşüp ölme ihtimali serbest paraşütten daha fazladır. • 2012’de Red Bull Stratos projesi kapsamında Felix Baumgartner 127,852 feet ‘ten (38,970 m) atlamış, ses hızını geçip en yüksekten paraşütle atlama rekorunu kırmıştır. 2014’te ise Alan Eustace bu rekoru 135,890 feet’e (41.419 m) yükselterek Felix’in dünya rekorunu elinden almıştır. Bu yazıyı okuduktan sonra zihniniz allak bullak olmuş olabilir. Hayal alemi denilen uzak ülkeye doğru seyahate de çıkmış olabilirsiniz. Size bir şey söyleyeyim mi? Yaşadığımız Dünya’da gökyüzü olmasaydı, bu dünyanın da işe yarar hiçbir yanı yoktu. Bunu çok iyi biliyorsunuz. Suyun üzerinde gezinen bu kara parçalarında yaşayabiliyorsak, bunun başlıca iki sebebi var. Birincisi her gün en az 1G’lik kuvvetine maruz kaldığımız yerçekimi, diğeri de üstümüzde, bizi kat kat sarıp sarmalayan gökyüzüdür. Eğer bir gün gökyüzü sizi dansa kaldırırsa, sakın onu reddetmeyin olur mu? Bırakın, dünyadaki en doğal müzik, rüzgar, eşlik etsin size. Kendinizi onun kollarına bırakın ve sizi de kanatlandırmasına müsaade edin. Melodiniz rüzgardan, kanatlarınız paraşütten olsun! 35 36 TEKNİK NOTICE TO AIRMAN: NOTAM Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı ICAO`ya üye olan her ülke, uluslararası sivil havacılığın bir gereği olarak, kendi hava sahasına özgü havacılık bilgilerini toplamak, değerlendirmek ve gelişen hava seyrüsefer teknolojisine uygun olarak bu hizmeti yürütmek durumundadır. GONCA DEMIRÖZ GÖKAY GÜVEN TEKNİK Hızlı bir gelişme gösteren havacılık sektörümüzde teknolojik gelişme ve değişiklikleri takip ederek, ülkemiz hava sahasında verilen hava seyrüsefer hizmetlerinin kalitesinin arttırılması, sorunsuz ve emniyetli bir şekilde yerine getirilmesi oldukça önemlidir. Türk hava sahası ve havalimanlarına ilişkin tüm havacılık bilgilerinin, sivil ve askeri havacılık kuruluşlarına, uçuş mürettebatı ve havaalanı kullanıcılarına ICAO ve EUROCONTROL’ün belirlediği uluslararası kurallara göre bildirilmesi esastır. Bu görevi üstelenen birim ise Havacılık Bilgi Servisi ve Uçuş Bilgi Servisi`dir. 1990 yılında Avrupa Sivil Havacılık Konferansı ECAC tarafından en route stratejisi ve Avrupa Hava Trafik Kontrol Harmonizasyon ve Entegrasyon programı ile hava sahasının esnek kullanımı ana madde olarak kabul edilmiştir. Bu program, hava sahalarının sadece sivil veya askeri hava sahası olarak dizayn edilmeyip bir bütün olarak ele alınması gerekliliğine ve günlük ihtiyaçlara uygun olarak esnek kullanımı temeline dayanmaktadır. Programa gore tamamen daimi nitelikte dizayn edilmiş yollardan oluşan mevcut ATS yol şebekesinin, günlük değişen şartlara göre idaresi gündeme gelmiş, Notamla ilan edilen özel durumlar için kapatılması söz konusu olmuştur. Peki nedir Notam? 'Notice to airman' açılımıyla NOTAM, uçuş harekatı ile ilgili görevlilere herhangi bir çalışma, hizmet, yöntem ya da tehlikenin varlığı ile her türlü değişiklikliklere ait bilgileri zamanında duyurmak için yapılan bir ikaz yayınıdır. Pilotlar, her uçuş öncesinde brifing ofislerinden ya da dispatcherlerden gidecekleri yol ve meydan hakkında yayınlanmış olan bültenleri yani notamları alır, yolların kısıtlayıcı bölümleri uzerinde çalışır, hangi sahaların tahditli olduğu hakkında fikir sahibi olurlar. Ancak burada asıl görev hava trafik kontrolörlerine düşmektedir. Hava trafik kontrolörleri çalışmaya 37 38 TEKNİK başlamadan önce kendi sorumluluk sahalarını ilgilendiren, o günün yayımlanmış notamlı bölge bilgilerini inceler, trafik idaresini nasıl yapacaklarını bu bilgileri referans alarak önceden planlarlar. Örneğin kapalı bir pist, arızalı bir seyrüsefer cihazı, havadaki askeri bir tatbikat veya pist civarındaki inşaat çalışmaları notamın konusunu oluşturabilir. "C" Serisi NOTAM, heliportlar veya yalnızca VFR uçuşlara izin verilen havalimanlarında VFR uçuş usullerine ilişkin bilgileri içerir. NOTAM metni, ICAO NOTAM formatında belirtilen sıraya uygun tüm bilgileri içermekte olup ICAO kısaltmaları, göstergeler, tanıtmalar, uçak çağrı adları, frekans bilgileriyle tamamlanır. Ülkemizle ilgili NOTAM'lar, Esenboğa Uluslararası NOTAM ofisinden Avrupa Havacılık Bilgi Veritabanı'na (EAD- European AIS Database) gönderilir, bu merkezde değerlendirilir ve en son notamların ilgili adreslere dağıtımı yapılır. Türkiye'de NOTAM'lar ulusal ve uluslararası notam serileri olmak uzere 2 ayrı kategoride yayınlanmaktadır : "S" Serisi (SNOWTAM), meydan harekat sahasında kar, buz, sulu kar veya su birikintisi nedeniyle oluşan tehlikeleri bildiren NOTAM'dır. SNOWTAM her havalimanı tarafından ayrı bir seri numarası ile yayınlanır ve içinde karla mücadele plan bilgilerine detaylıca yer verilir. Uluslararası Notam Serileri Notamlar; A, B, C, D ve S harfleriyle tanımlanan 5 ayrı seri ile uluslararası kullanıcılara dağıtılır. "A" Serisi NOTAM, genel kurallar, yol seyrüseferi ve haberleşme kolaylıkları, FL245 ve üzerinde yer alan hava sahası kısaltmaları ve aktiviteler ile uluslararası trafiğe açık başlıca havalimanlarına ilişkin tüm bilgileri içerir. Bu bilgiler radyo seyrüsefer yardımcıları, meydana gelmiş cihaz arızaları, tüm yol kolaylıkları ile Ankara ve İstanbul FIR`larını etkileyen tüm seyrüsefer ikazlarından oluşur. "B" Serisi NOTAM, FL245'in altında yer alan hava saha kısıtlamaları ve aktivitelerine ilişkin bilgilerle, IFR uçuşlarla doğrudan ilgisi olan, Ankara ve İstanbul FIR'ları içindeki ulusal trafiğe açık meydanlara ait bilgileri içerir. "D" Serisi NOTAM, askeri meydanlarla ilgili değişiklik, yenilik veya seyrüsefer cihazlarına ilişkin bilgilerin İngilizce yayımlandığı NOTAM serisidir. Ulusal NOTAM Serileri Bu NOTAM serileri Türkçe olarak 4 seri halinde yayınlanır. "E" Serisi, kış süresince meydan hareket sahasındaki kar, sulu kar, buz veya su birikintisinin oluşturduğu tehlikeli durumları yurt içindeki kullanıcılara NOTAM formatında duyurmakta kullanılan bir notam serisidir. "G" Serisi, bu notamlar Türkiye'deki tüm havalimanları, yol, seyrüsefer kolaylıklarını, hava sahası kısıtlamaları ve ikaz bilgilerine ilişkin yenilikleri veya değişiklikleri içermektedir. "H" Serisi, sadece İstanbul FIR`ı içindeki meydan, seyrüsefer kolaylığı ve bunlarla ilgili değişiklik bilgilerini içerir. "M" Serisi ise askeri otoriteleri ilgilendiren askeri havaalanları, seyrüsefer kolaylıkları ve bu konuyla ilgili değişiklik bilgilerini içermektedir. Geçerli NOTAM'ların kontrol listesi aylık olarak hazırlanmakta ve Havacılık Sabit Haberleşme Sistemi AFS TEKNİK (Aeronautical Fixed Service) kanalıyla dağıtılmaktadır. Bu kontrol listesini takiben posta ile tüm Entegre Havacılık Bilgi Paketi alıcılarına, NOTAM’ların basılı bir özetinin dağıtımı yapılmaktadır. Bu arada son bir gelişme olarak Türkiye hava sahasında yayınlanmış NOTAM’ların anlık olarak harita üzerinde görüntülenmesini sağlayan, DHMI ve Bilgi Teknolojileri Dairesi Başkanlığı tarafından geliştirilen DHMİ AIS PORTAL çalışmalarında son aşamaya gelindiği geçen ay açıklandı. DHMİ NOTAM Servisi, Avrupa Havacılık Bilgi Veritabanı sistemi ile entegre olarak Türkiye ve tüm dünya ülkelerinin güncel NOTAM bilgilerini kullanıma sunuyor. Ayrıca, Türkiye AIP’sinde yayınlanmış olan hava koridorları, havalimanı bilgileri, seyrüsefer yardımcıları, hava sahaları (FIR, TMA, CTR, PDR vb.) gibi statik havacılık bilgilerinin de harita üzerinde gösterimi gerçekleşiyor. Bu servis; hava sahası kullanıcılarına, internet üzerinden uçuş planı ve ilgili ATS mesajlarını havalimanı Havacılık Bilgi Yönetimi (AIM) ofislerine iletebilme ve yapılan işlemin sonucunu anında öğrenebilme imkanı sağlıyor. Sistemle Türkiye ve tüm dünya ülkelerinin güncel NOTAM bilgilerinin, yazılı olarak dünyanın herhangi bir yerinden anında tedarik edebilmesi, ülkemiz hava sahasında yayınlanmış NOTAM’ların anlık olarak harita üzerinde görüntülenebilmesi de mümkün oluyor. Hava sahamızda Notamla sınırlandırılan bölgelerin yani sıra hava trafik kontrolörlerinin çalışırken göz önünde bulundurmaları gereken tehlikeli, yasak ve tahditli sahalar da bulunmaktadır. Tehlikeli Sahalar, içinde trafiklerin uçuşu için belirli zamanlarda tehlikeli faaliyetlerin var olabildiği boyutları belirli bir hava sahasıdır. Tehlikeli sahaların tayini, tra- Hava sahamızda Notamla sınırlandırılan bölgelerin yani sıra hava trafik kontrolörlerinin çalışırken göz önünde bulundurmaları gereken tehlikeli, yasak ve tahditli sahalar da bulunmaktadır. fikleri uyarmak veya pilotların hava aracının emniyeti için kendi sorumlulukları ile ilgili tehlikeyi tespit etmek için gereklidir. Yasak Sahalar, bir devletin karasuları veya arazisi üzerinde, boyutları belirli ve uçuş için yasaklanmış hava sahasıdır. Tahditli Sahalar ise bir devletin karasuları veya arazisi üzerinde, içerisinde hava araçlarının uçuşuna, belirlenmiş, bazı şartlara göre tahditlenmiş boyutları belirli bir hava sahasıdır. Bu tabir belirlenmiş bir hava sahası içindeki sivil hava araçlarının uçuşlarının tamamen yasaklanmayıp ancak belirlenmiş şartlara uyulduğunda yapılabileceği durumlarda kullanılır. Böylece uçuşun yasaklandığı hava sahası, tespit edilen zamanlar hariç, belirli meteorolojik şartlar dışında yasaklanmış gibi “Tahditli Saha” şeklinde gösterilir. Tüm bu kısıtlar altında, hava sahalarının esnek ve etkin kullanımı da oldukça önemlidir. Artan uçak trafiğine bağlı olarak esnek hava sahası çalışmalarına ülkemizde son zamanlarda ivme kazandırılmıştır. Türkiye’de yaklaşık yedi noktada esnek hava sahasına geçilmesi konusunda iyileştirme yapılmış, bakanlık bu yıl toplam 290 uçuşa yasak sahanın tek tek analizlerinin yeniden yapılacağını açıklamıştır. Bu şekilde taditli sahaların esnek kullanımıyla mesafelerin kısaltılması yakıtlarda tasarrufa gidilmesi hedeflenmektedir. 39 40 HAVACILIK ELEKTRO MANYETİK ALAN VE ETKİLERİ ŞEBNEM BAYEZIT Yer Hizmetleri, Rezervasyon ve Bilet Satış Eğitmeni Elektrik Alanı Nedir? Elektrik yükleri tarafından oluşan itme ve çekme kuvveti sayesinde elektrik alan oluşmaktadır. Tıpkı gökyüzünde yağmurlu bir havada oluşan şimşek ve yıldırım gibi sadece elektrik yükünün olması elektrik alan oluşması için yeterlidir. Elektrik alan oluştuğu zaman bu alan içinde bir iletken olması durumunda iletken bu alandan etkilenmektedir ve oluşan enerji bu iletken aracılığı ile akıma dönüşmektedir. Elektrik alanda bulunan herhangi bir yalıtkan elektrik alanının etkisini azaltmaktadır. Elektromanyetik alan nedir? Elektrik yükleri yer değiştirebilmektedir ve bu hareketlilik sırasında meydana gelen alana ise manyetik alan denilmektedir. Şehir şebekesinden evlerimize, iş yerlerimize kısaca hayatımıza kullanmamız için gelen elektrik akımı yol aldığı bütün elektrik dağıtım kab- 2 lolarının içinden geçtiği sırada etrafında bir manyetik alan oluşturmaktadır. Evimizdeki TV, uydu, radyo, mikrodalga fırınlar, saç kurutma makinesi gibi elektrikle çalışan her araç gereç farklı frekanslara sahiptir ve şebekeden gelen elektrik yükleri ile çalışmaktadırlar ayrıca çalışsalar da çalışmasalar da elektrik prizlerine takılı olarak bulunduklarında etraflarına belli oranda frekans yaymaktadırlar. Bu tür cihazların etraflarında oluşturdukları bu alanların oranı geçen ay bahsettiğim ve nasıl var olduğu ile ilgili hala araştırmalara konu olan dünyanın manyetik alnını olumsuz olarak etkilemektedir. Yani uzaya araştırma yapmak için gönderilen astronotlar nasıl ki dünyanın doğal manyetik alanından uzaklaştıkları için hasta oluyorlarsa benzer şekilde dünyanın manyetik alanını değiştiren ya da bulunduğunuz çevrenin manyetik oranını değiştiren ya da bozan her araç, gereç ya da cihazın etrafında olmanız demek benzer etkilere maruz kalmanız demektir. HAVACILIK Tüketici olarak ne kadar bilinçliyiz? Tüketicilerin kafası pek çok şeyde olduğu gibi manyetik alanların insan sağlığı üzerindeki etkilerinin ne olduğu konusunda da karışık. Tüketicilerin konu hakkında sağlıklı bilgiye ulaşamayışlarındaki bir başka neden ise farklı kaynaklardan sık sık yapılan farklı açıklamalardır. Yapılan bazı açıklamalarda 60 hert gibi düşük frekansla çalışan elektrik hatları, kablolar ya da elektrik yüklerinin geçtiği araç ya da bölgelerin zararlı olmadığını ileri sürenler olduğu gibi çocuklarda lösemi riskini arttıran bir ortam oluşturduğunu ileri süren araştırmacılar ya da özellikle uyurken baş bölgesinden geçen kablolar nedeniyle beyin urlarındaki artışa dikkat çeken araştırmacılara kadar pek çok açıklamaya rastlanmaktadır. 2011 yılından sonra kanser hastalığının gittikçe artması ile beraber yapılan araştırmalarda cep telefonu kullanım oranı yüksek olan ailelerin çocuklarında kanser hastalığı diğer ailelere oranla çok daha fazla rastlanmaktadır. Albany, New York Eyalet Üniversitesinde halk sağlığı profosörü olarak çalışan Dr. David CARPENTER duymaktan hoşnut olmayacağımız şeyleri biraz ileri gidip milyarlarca insanı etkileyen baş ucumuzdaki risklerin pek çok kanıtı olduğunu ve 2007 yılında yayımladığı ve en son 2012 yılında yenilenen Bio Initiative isimli raporonda APP ile ilgili en katı limitleri açıkladı. Bio Initiative çalışma grubu 2007’den beri yayımlanan, 29 bağımsız uzman tarafından hazırlanmakta olan Elektro Manyetik Alan ile ilgili sağlık çalışmaları bulunan ve 1800 haber hazırlayıp yayınlayan bir gruptur. Sıklıkla wireless kullanan ve Elektro Manyetik Alan maruziyeti altında olan kişilerde kısırlık, çocuklarda otizm, beyin kanseri, lösemi, kalp krizi gibi nörolojik rahatsızlıklar çok daha sıklıkla görülmekte olup ayrıca bu hastalıkların her geçen gün arttığını da sağlam kanıtlarla sunmaktadırlar. Manyetik alan ve bozulmuş manyetik alanın etkileri hakkında bir sonraki ay devam etmek dileği ile Sağlıcakla kalın… 41 42 TEKNİK BİR MERMİYLE JET MOTORU ÇALIŞTIRMAK Uçak motorları hakkında biraz bilgi sahibiyseniz, günümüzde uçak motorlarının ilk çalıştırılması esnasında gereken dönü hareketini sağlamak için genellikle jet starter (air starter) ya da elektrikli starter kullanılmakta olduğunu zaten biliyorsunuzdur. EMRAH YENER doldurulacak barut start işleminin etkili bir şekilde yapılabilmesi ve basıncın hemen kaybolmaması için çok hızlı yanmayan bir barut. Sistemde aynı air starter sistemindeki gibi basınçlı havayla dönen, motorun şaftına bağlı bir türbin var. Mermi kovanı özel bir hazneye yerleştiriliyor ve haznenin kapağı sıkıca kapatılıyor. Daha sonra merminin ateşlenmesi gerekiyor. Merminin ateşlenmesi için aynı silahlardaki gibi mekanik bir tetikleme bulunabileceği gibi elektriki olarak da mermi ateşlenebiliyor. Merminin ateşlenmesiyle kovandan çıkan yüksek basınçlı gaz, hazneye bağlı olan pneumatik hattan çıkarak türbine doğru ilerliyor ve türbinin dönmesini, motorun ilk startını almasını sağlıyor. Air starter sisteminde APU, Motor, Yer Takat Cihazı gibi basınçlı bir hava kaynağından gelen havayla bir türbin döndürülür. Türbin üzerinden de dişli kutusunun ve böylece şaftın dönmesi sağlanır. Elektrikli starter sisteminde ise şaftın döndürülmesi için bir elektrik motoru kullanılır. Bu ayki yazımızda, artık çoktan unutulmuş olan başka bir start yönteminden bahsedeceğiz, Coffman Starter. Shotgun start olarak da bilinen Coffman start yöntemi 1930’lardan itibaren bir çok radyal pistonlu uçak motorlarında, daha sonraları ise jet motorlarında kullanılmış bir yöntem. Örneğin dönemin gözde uçaklarından Canberra B-57 bombardıman uçağını yandaki resimde görebilirsiniz. Sadece uçaklarda da değil tanklardan traktörlere kadar birçok farklı araçta başarıyla kullanılmış. Bu sistem basınçlı hava ile çalışan air starter yöntemine çok benziyor. Ancak en büyük fark Coffman starterda basınçlı havanın kaynağının bir mermi olması. Tabiki mermi kovanı herhangi bir kurşun çekirdek içermiyor. Kovan tamamen barutla dolu. Kovana Tabii ki anlaşılacağı gibi sistemin en büyük dezavantajı bir merminin sadece bir kere kullanılabilir olması. Bu sebeple bazı motorlarda birkaç mermilik sistemler tasarlanmış. Bu sayede motorun herhangi bir mermi değişimi olmadan birkaç kere start olabilmesi mümkün olmuş. Tabiki Coffman starter kullanan uçaklarda her ihtimale karşı yedek kovan da taşınması gerekiyordu. TEKNİK Aşağıdaki resimde gördüğünüz 1945 FM-2 Wildcat uçağında da coffman starter kullanılmıştır. Tüm bu dezavantaj gibi görünen özelliklere rağmen Coffman Starter sistemi, kullanıldığı zamanlarda diğer start yöntemlerinden daha avantajlıydı. Örneğin elektrikli starterlar o zaman da vardı. Ancak o yıllarda batarya teknolojisinin az gelişmiş olmasından ve bataryaların sık arıza yapmasından dolayı Coffman starter, elektrikli bir starterdan çok daha hafif ve güvenilirdi. Pneumatik starterlarda ise basınçlı bir hava tankı gerekiyordu. Coffman starter sistemi, dezavantajlarından dolayı bazı uçaklarda, basınçlı hava tankı kullanan sistemlerle hibrit bir şekilde de kullanıldı. Hibrit tasarımda starter türbinine iki farklı hava girişi yapılıyordu. birisinden pneumatik kaynak diğerinden de mermi kovanı olacak şekilde türbin iki ayrı hava kaynağından beslenebiliyordu. Günümüzde pneumatik kaynakların yeterli olması ve batarya teknolojisindeki gelişmeler Coffman starter’ın terkedilmesine neden olmuştur. Günümüzde bu sistemi kullanan uçakları ancak antika meraklılarında ya da müzelerde görebiliyoruz. 43 44 ETKİNLİK EMEKLİ UÇAK TEKNİSYENLERİ ATAKÖY’DE BULUŞTU... 1950’lerden 1980’lere kadarki dönemde mesleğe başlayan ve bugün emekliliğin tadını çıkaran uçak teknisyenleri bir araya geldi. Ataköy Gelik Restoranda geniş bir katılımla gerçekleşen yemekte, eski günler yad edildi ve anılar tazelendi. ETKİNLİK 45 46 GEZİ ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA: CUMALI KIZIK Geçen ay Bursa’ya gittim. Ancak ismini hep duyduğum fakat görmeye fırsatımın olmadığı bir köye yolum düştü bu kez, Cumalı Kızık’a. Genellikle dizilere mekân sahipliği yapması ile ünlü (Kurtuluş ve Kınalı Kar dizileri burada çekilmiş) bir köy burası. Bursa’dan yaklaşık 12 km uzaklıkta tam bir köy. Buraya doğru yola çıkarken dilimde sözleri Ahmet Kutsi Tecer’e ait sevgili müzik öğretmenim Münir Ceyhan’ın o ünlü şarkısı “Orada bir köy var uzakta” şarkısı vardı. Bu şarkı Cumalı Kızık’a o kadar yakıştı ki, bende yazımın başlığını böyle koymak istedim. DR. HANDAN DIKER Yeditepe Üniversitesi GEZİ 47 48 GEZİ rivayet var. Osman Bey köyün kurulduğu gün Cuma olduğu için bu köye Cumalı Kızık adını vermiş. Artık hangisine inanırsanız. Burası o kadar ünlü, o kadar popüler ki anlatamam. Zaten köye girer girmez dikkatimi çeken ilk şey, köyün tam girişinde yer alan o ünlü mermerin üzerindeki yazı oldu. Burada, Cumalı Kızık köyünün Unesco’nun dünya mirası listesinde yer alan bir köy olduğu yazısı yer alıyordu. Yaklaşık bir tarih vermek gerekirse kuruluş olarak 1300’lü yıllar veriliyor. Buraya gelirken hep merak ettiğim bir şey daha vardı, O da köyün adının anlamı? Acaba “Kızık” sözcüğü ne demekti? Öğrendim ki Kızık demek Uludağ’ın etekleri ile vadiler arasında sıkışıp kalan köylere verilen isimmiş. Hâlen toplam 7 tane Kızık köyü bulunuyor. Başındaki Cuma sözcüğü ise, eskiden köylülerin Cuma namazı için bu köyde toplandıklarından bu ismi almış. Doğrusu bana çok ilginç geldi. Köylüler arasında bir de Şirince köyünü bilir misiniz? Birçok kez gidip gelmişimdir. Tipik bir Ege köyü olan Şirince’ye o kadar benziyor ki burası anlatamam. Bir kere burada o kendine özgülük var. Yani, otantik bir doku ve muhteşem etkileyici, cumbalı tarihi evleri. Moloz taş, ağaç ve kerpiç kullanılarak yapılan evler hep 3 katlı, cumbalı, pencerelerinde de kafesler mevcut. Evler gerçekten o kadar güzel korunmuş ki anlatamam. Ben köye vardığımda hava kararmak üzere idi o nedenle bu evlerde tek tek ışıkların yanması ile birlikte ortaya bambaşka bir manzara çıktı. Kendimi bir an sanki bir tiyatro oyununun içinde gibi hissettim. Köy sokakları daracık, kaldırımsız ve taş döşeli. Ama o sokaklarda gezinmek GEZİ hatta kaybolmak bile çok hoş ve çok gizemli idi. Ben de öyle yaptım. Aynen Avrupa köylerinde olduğu gibi Cumalı Kızık’ta da bir Etnografya müzesi var. Özellikle bu köye ilişkin geçmişte kullanılmış eşyaların sergilendiği bu müzenin açılış tarihi 1992. Daha çok halkın vermiş olduğu eşyalarla kurulmuş olan müze bana çok ilginç geldi. Müzede sergilenen en ünlü parça da Osmanlı devletinin ikinci padişahı olan Orhan Bey’in köye verdiği berat. Diğerleri de daha çok gündelik yaşama ilişkin şeyler, ev ve mutfak eşyaları ısınma araçları vb. Cumalı Kızık Köyü diğer Kızık Köyleri içinde eskiye en uygun olarak korunan yegâne köy. Yaklaşık 250 tane evin olduğu söylenen köyde, canlı pazar tezgâhlarına rastlamak mümkün. Evlerin kapılarının önünde özellikle yerel yiyecekler, bal, hurma, kestane tarhana vb, ya da el yapımı eşyaların satıldığına tanık oluyorsunuz. Bence bu tezgâhlar köyde canlılığı arttıran en önemli faktör. Köyün rengini bu tezgâhlar oluşturuyor. Öyle bir coşku var ki, görmelisiniz. İsteyenler için köyde konaklama imkânı da mevcut. Ben günübirlik geldiğim için böyle bir arayışta bulunmadım. Ancak eski konaklar pansiyona dönüştürülmüş ve çok nostaljik bir hava yakalanmış. İlginç bir bilgi daha öğrendim, Türkiye’de ahududu yetiştirilen tek köy burası. O nedenle de köyde bir de Ahududu Festivali yapılıyor. Genellikle Haziran ayında yapılan şenlik oldukça ünlü. Cumalı Kızık’ta her yerden adeta tarih fışkırıyor. Bunların hepsi Osmanlı döneminden kalma eserler. Öncelikle ilk göze çarpan bir camii, camiinin yanında yer alan Zekiye Hatun Çeşmesi ve tek kubbeli bir hamam. Bir de Bizans’tan kalma bir kilise kalıntısı bulunuyor. Ve yazının sonu, kesinlikle öneririm. Gidin, hele tarihi, doğayı, nostaljiyi seviyorsanız işte burası tam size göre. Çok renkli çok neşeli bir Bursa köyü olan Cumalı Kızık sizi bekliyor. Burada çok güzel ağırlanacaksınız emin olun. 49 50 SAĞLIK DİJİTAL GÜLÜŞ TASARIMI DIGITAL SMILE DESIGN NEDİR? Diş Hekimliğinin yeni bir yüzü olup,dişlerin fonksiyonu ile beraber daha artistik ve kişiye özgü bir gülüş oluşturarak hastalarımıza sunmak için oluşturulmuş bir tasarım çalışmasıdır. Son zamanlarda fazlasıyla revaçta olan gülüş tasarımı amerikalıların ‘Hollywood smile ‘ dedikleri dişetinin görünmediği kusursuz beyazlıkta gülümsemeden yola çıkılarak literatürümüze girdi. Asıl anlamı gülüşün karakteri yansıtması,uygulamanın kişiselleştirilmesi,hekimlik ile sanatın birlikte uygulanarak, titiz bir hazırlık ve planlama evresinden geçilerek size özel ideal gülüşünüzü oluşturmaktır.DSD tedavi planına hastaları dahil eder,restoratif işlemler ve gülüşün güzelleştirilmesi işlemi sırasında, hastayı yardımcı tasarımcı yapıp,kendi tedavisinin hedeflerini onların istekleri ve beklentileri ile birlikte restoratif ekibi bilgilendirir. Hastalar için sadece biyolojik ve fonksiyonel olarak tatmin edici bir ağıza sahip olmak, yeterli değildir. Hastaların isteği, fiziksel karakteri ile uyumlu fakat daha da önemlisi, kişilikleri ile uyumlu doğal,güzel bir gülüşe sahip olmaktır. DSD ile Karaktere göre gülüş tasarımı yapılırken ilk randevu doktorun hastasıyla konuştuğu ve dış görünüşüyle ilgili beklentilerini dinlediği,fotoğraf ve videolarının alındığı seans niteliğini taşıyor.Psiko- loji ve karakter analizi yapılırken diş ve çene yapısı da inceleniyor.Daha sonraki seansta alınan model üzerinde hazırlanan mock-up çalışması hasta ağzına tatbik edilir tekrar fotoğraf ve videolar alındıktan sonra hekim ile hasta henüz tedaviye başlamadan tedavinin bitmiş görüntüsünü ekrandan izleyip analiz edebilme ve değiştirme şansı bulurlar.Bu uygulamanın tüm dünyada yaşattığı deneyimler inanılmaz düzeydedir. Tedavi planlamasına hekim ile hasta karşılıklı karar verdikten sonra günümüz teknolojisiyle laminate veneerler,zirkonyum kaplamalar,bondingler,estetik ve porselen dolgular yapılırken diş çevre dokularda da değişiklik yapılması gerekebilir.Gingivoplasti (dişeti estetiği)yada Lip reposition (dudak pozisyonlandırma)ile gülme sırasında aşırı yada düzensiz görünen dişeti düzeltilerek pembe estetik yani dişeti estetiği de sağlanmış olur. DSD Diş Hekimleri, standart diş hekimliğinin de ötesinde, bir hastanın tatmin olabilmesi için gerekli olan faktörlere hakim olarak tedaviye başlamaktadır. Bir Digital Smile Designer olmak için gelişen ve değişen artistik bir bakışa sahip olmanın yanında, bir grup farklı yeteneğe ve özelliğe de sahip olmak gerekmektedir. Tedavi sırasında alınan fotoğraf ve videoların yardımıyla, hasta ve diş hekimi iletişimi sağlanır.Her bir kişiye özel dizayn çok net olarak gösterilebilir ve hastaların da fikirleri doğrultusunda, geliştirilebilir. Bu sebeple DSD Konsepti,biz diş hekimlerine hastanın kendi kişisel özellikleri ve isteklerinin yol göstermesi doğrultusunda,güzel,güven dolu ve doğal bir gülüşü yaratmak için,restoratif teknik gereklilikler sağlanırken,hastanın istekleri, duygusal ihtiyaçları kombine edildiğinde,hastalarımıza mükemmel bir deneyim yaşatarak yepyeni bir gülüş yaratmamıza yardımcı olur. DİJİTAL GÜLÜŞ TASARIMI (DSD) ile kişiye özel diş dizaynı ESTETİK DİŞ HEKİMLİĞİ · Laminate Veneer · Zirkonyum Kaplama · Full Seramik Kaplama İMPLANTOLOJİ · Prf Uygulamaları · Kemik Grefti ORTODONTİ · Lingual Ortodonti · Şeffaf Plaklar (İnvisalign) PEMBE ESTETİK · Diş Eti Estetiği · Frenektomi DENTAL BOTOKS · Bruksizm · Gummy Smile DİŞ BEYAZLATMA · Klinik Tipi Beyazlatma · Ev Tipi Beyazlatma TEL 0212 669 40 32 GSM 0532 455 01 91 Bahçeşehir 1.Kısım Mah. Vali Recep Yazıcıoğlu Cad. Doğapark Evleri A Blok Kat:4/10 Bahçeşehir / İSTANBUL www.seadent.com.tr UTED ile anlaşmamız vardır [email protected] ajans4.com - 0212 216 85 15 ÇENE CERRAHİSİ · 20 Yaş Diş Cerrahisi · Kist Ameliyatları 52 UÇAN ÇOCUK OKUL BAŞARISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER Okul dışında bir hayat!… Birkaç sayıdır öğrencilerin okul başarılarıyla ilgili uzmanların görüş ve tavsiyelerini paylaşıyoruz. Şimdiye kadar ders çalışma yöntemleri, zaman kullanımı gibi teknikler ile ev ve okul ortamıyla ilgili bilgiler aktardık. Bu sayımızın konusu ise okul başarısı için okuldan uzaklaşmanın gereği hakkında… MÜMIN BALKAN Önce bir hikâye… oluyor. Bu nasıl olur? Sırrını bana söyler misin? Aslında oldukça yaygın bir hikaye anlatacağım, ama konumuzu o kadar iyi ifade ediyor ki buna mecburum. İki oduncu ormanda çalışıyormuş. Biri hiç durmadan odun kestiği halde, arada dinlenen arkadaşına yetişemiyormuş. Sık sık dinlenmek için ara verdiği halde diğerinden fazla odun kesen oduncunun sırrını öğrenmeye karar veren arkadaşı sormuş: Diğeri gülümsemiş: - Sen her gün defalarca ara veriyor ve bir ağaca sırtını verip oturuyorsun. Bu arada ben durmadan odun kesmeye devam ediyorum. Buna rağmen günün sonunda senin kestiğin odunlar daha fazla - Hem de baltamı biliyorum… - Ben arada bir ağaca sırtımı dayayıp oturuyorum ya… - Evet? - Hem taze bir güçle çalışmak için dinleniyorum… - Evet? Baltayı bilemek lazım… Aslında bu hikâye yazımızda anlatmaya çalışacağımız her şeyin özeti. UÇAN ÇOCUK Eğer dinlenmiyorsan, yorgunluğun yükselen bir ivmeyle artar, odaklanma yeteneğin azalır, algın düşer ve sonuçta verimliliğin azalır. Bu sarmalı durdurmak için dinleneceksin, yaptığın işten uzaklaşacaksın, başka şeylerle ilgileneceksin… Böylece sadece dinlenmiş de olmuyorsun. Böylece zihnini tazeliyor yani baltayı biliyorsun. Balta nasıl bilenir? Ders çalışma ve okul başarısı özelinde durum haliyle daha çok zihinsel… Yani sürekli ders çalışarak en çok yorduğumuz organımız beynimiz. Dolayısıyla dinlendirmemiz gereken de yine beynimiz. Beyni en iyi dinlendiren elbette ki uyku… Her öğrenci yaşına uygun sürelerde ve kaliteli uykusundan vazgeçmemeli. Ders ve okul dışında yapılacak okumalar da iyi birer dinlendirici. Roman, öykü, ilgilendiği konu her neyse o konudaki okumalar çok faydalı olur. Bu konuda sınırlama yapmak çocukların okuma heveslerini kırabileceğinden bu konuda ebeveynlere önemli bir görev düşüyor. Hobi, müzik ve spor da oldukça önemli birer dinlendirici faaliyet… Bu arada internet kullanımı ve sosyal medyayı da göz ardı etmemeli. İnternet ve sosyal medya kullanımı, özellikle zaman sınırlaması ile ve kabul edilebilir seviyelerde günümüz gençleri için tam bir terapi niteliğinde… 53 54 HABERLER · NEWS PETROL DÜŞTÜKÇE AIRBUS YÜKSELİYOR Petrol fiyatlarındaki gerilemenin sürmesi, İran’a yapılan yaptırımlar ve ambargonun sonlandırılması havacılık sektörünü de etkiledi. Dünyanın belli başlı uçak üreticilerinden Airbus daha yeni modellerin kullanımını teşvik etmek ve alıcıları A350’ye yöneltmek için A330 üretimini azaltma kararı almıştı. Ancak bu modeller için İran’dan gelen 45 uçaklık talep A330 üretimini yeniden Airbus’ın gündemine taşıdı. “Ticari havacılıkta bir büyük yılı daha geride bıraktık. Müşterilerimiz, inanın bana, büyük oranda petrol fiyatlarındaki gerilemenin etkisiyle tabii, global anlamda finansal olarak iyi bir dönemden geçiyor.”(Tom Enders, Airbus CEO) Uçak piyasasındaki en etkili değişkenlerden biri ise petrol fiyatları. İran ambargosunun sonlanması sonrası fiyatların daha da düşmesi bekleniyordu ancak bazı ekonomistler planların bunun aksine dönük yapılması gerektiği görüşünde: “Eğer siz de benim gibi petrol fiyatlarının normalin altında olduğunu hatta bir miktar daha düşse bile bunun uzun vadeli sürmeyeceğini düşünüyorsanız, ve petrol fiyatları yeniden 50, 60, 70 Dolarları bulur diyorsanız o zaman havayolu firmalarının da yakıt tüketimi yönünden daha verimli uçakları tercih edeceklerini düşünmemiz gerekiyor. (Jeremy Cook, World First ekonomi uzmanı ) Boeing ile birlikte havacılık pastasının en büyük iki dilimini alan Airbus geçtiğimiz yıl rekor sayıda sipariş almıştı ve 2016’da bunların 650 kadarını teslim edip yeni siparişler almayı hedefliyor. UNITED TECHNOLOGIES REJECTS NEW HONEYWELL MERGER OFFER United Technologies has rebuffed another merger offer from Honeywell International on concerns it will not be approved by antitrust regulators. Honeywell is said to have offered $108 (£76) per share for United Technologies last week, a more than 20% premium to the share price at the time. United Technologies said the two firms only held “preliminary” conversations. A tie up would have created one of the aerospace industry’s largest companies worth more than $160bn. However, United Technologies broke off talks because a deal “would face insurmountable regulatory obstacles and strong customer opposition”. “[It] could either be blocked outright or conditioned on significant divestitures after a lengthy and disruptive review period that would destroy shareholder value,” it said in a statement. 56 HABERLER · NEWS VIRGIN GALACTIC: TIMELAPSE SHOWS SPACE SHIP CONSTRUCTION Sir Richard Branson is preparing to unveil a new version of his Virgin Galactic space ship after months of preparation in the Mojave desert in California. The plan, he said, was to take tourists into space on ‘’sub-orbital’’ flights - with longer orbital flights planned in future. SINGAPORE AIRSHOW: PLANES FACE NEW CYBER-SECURITY RISKS The disappearance of MH370 nearly two years ago raised more questions than answers. One of the many conspiracy theories was that the plane was so-called ‘cyber-jacked’, or taken over remotely by hackers. Most experts have dismissed that. But given the advances in aircraft technology, is it still a possibility? Cyber-security is one of the hot topics at the biggest airshow in Asia, currently underway in Singapore. The BBC’s Leisha Chi reports. ÖZEL MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ HAVALI BİR GELECEK İÇİN TÜRKİYE’NİN EN HAVALI ÖZEL LİSESİ’NDE YERİN HAZIR UÇAK BAKIM KABİN HİZMETLERİ LOJİSTİK Türkiye'nin ilk özel havacılık lisesi Gökjet, uygulamalı eğitimleriyle uluslararası havacılıkta seni geleceğe hazırlıyor. Sen de Gökjetli ol, havacılık sektörünü şekillendiren yarının profesyonellerinden biri ol. İSTANBUL Yeşilköy Mh. İnönü Cd. Şehit Özcan Canik Sk. No:6 Florya - Bakırköy, İstanbul / Türkiye T: +90 (212) 871 0 871 [email protected] MERSİN Yenice Mh. Cemal Gürsel Bulvarı No:116 Çukurova - Tarsus, Mersin / Türkiye T: +90 (324) 651 5 333 [email protected] gokjethavaciliklisesi HAVACILIĞIN PROFESYONELLERİNE FIRST CLASS EĞİTİM PLANLI EĞİTİMLER Eğiticinin Eğitimi Genel İngilizce A-320 Series Type Training Modül Eğitimleri İNGİLİZCE EĞİTİMLERİ Genel İngilizce Mesleki Teknik İngilizce Havacılık İngilizcesi (Uçak Bakım) SHY / EASA Part - 66 Basic Maintenance Trainings A1 - B1.1 / B1.2 / B1.3 - B2 TİP EĞİTİMLERİ A 320 CFM 56-5 / IAE V 2500 B 737 - 300 / 400 / 500 (CFM 56) A 330 (GE CF6), (PW4000), (RR RB 211 Trent) B 737 - 600 / 700 / 800 / 900 (CFM 56) B777 - 200 / 300 (PW 4000), (RR RB 211 Trent 800), (GE 90) B1 / B2 EASA Sertifikası EĞİTİCİNİN EĞİTİMİ (MEB Onaylı Eğitim) SKYJET Havacılık Teknik ve Eğitim A.Ş. Şirinevler Mh. Adnan Kahveci Blv. Haydar Akın İş Merkezi No: 208/7 Bahçelievler - İstanbul / Türkiye T: +90 (212) 603 53 08 - 603 54 21 [email protected] skyjethavacilik SOSYAL MEDYADAN SEÇMELER 60 HAZIRLAYAN HÜSEYİN GÜMÜŞ SOSYAL MEDYA SOSYAL MEDYADAN SEÇMELER SOSYAL MEDYA 61 AJANDA PORTEKİZ’İN VE FADO’NUN MUHTEŞEM SESİ MİSİA CEMAL REŞİT REY’DE! Fado’nun 27 Kasım 2011’de Unesco Kültürel Miras Listesine katılmadan 20 sene önce kendi ismi ile yayınladığı ‘Misia’ albümü ile müzikal yolculuğuna başlayan ve de dünyada Portekiz’in en tanınmış ilk fado sanatçılarından olan Misia yepyeni albümü ‘Para Amalia’nın dünya turnesi kapsamında 25 Mart’ta Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda sahne alacak. Müziğine Portekiz gitarı dışında farklı enstrümanlar da katan çağdaş edebiyatçıların dizelerini Fado ile harmanlayarak Fado’ya farklı bir boyut kazanan Misia’yı Le Monde gazetesi ‘Yeni Fado şarkıcılarına yol açan isim’ olarak tanımlıyor. ‘Amalia bu albüm ile ölümsüz ve de her zamankinden daha canlı bizlerle yaşayacak’ diyen Misia, bu albümde Amalia Rodrigues’in en sevdiği Fado’larının dışında bu proje için özellikle yazılmış şarkıları seslendiriyor. Albümde Misia Alain Oulman, Carlos Gonçalves, Fontes Rocha, David Mourao Ferreira, Amalia, Afonso Lopes Vieira, Pedro Homem de Mello, Amélia Muge, Tiago Torres da Silva, Mário Cláudio gibi birçok şair ve de sanatçı ile çalıştı. 2 CD’den oluşan Amalia albümü Lisbon’da 2014 yılında Amalia Rodriguez’in vefatının 15. yılında kaydedildi. 2015 yılı Ekim ayında yayınlanan ‘Para Amalia’ albümünün dünya turnesi kapsamında Misia 25 Mart’ta CRR’de. 25 Mart 2016 20:00 Cemal Reşit Rey, İstanbul TÜRKİYE KAYASI “BİR GÖÇ HİKÂYESİ” Türkiye Kayası, Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan bir ailenin öyküsünü anlatıyor. Geçmişlerini, anılarını ve hayallerini yaşadıkları yerde bırakıp yeni ümitlerle yola çıkan aileyi, Türkiye sınırında kötü bir sürpriz beklemektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi’nde sergilenecek oyun, iki perde ve 120 dakika sürüyor. Fehime Seven’in yazdığı ve Şükrü Türen’in yönettiği oyun 23-26 Mart tarihleri arasında görülebilir. DIGITAL REVOLUTION - DİJİTAL DEVRİM SERGİSİ Sanat ve teknoloji birlikteliğinin hangi boyutlara ulaşabileceğine, bugüne kadar Türkiye’de gerçekleşmiş en kapsamlı teknoloji sergisi olan Digital Revolution’da tanıklık edebilirsiniz. İlk kez geçtiğimiz yıl içerisinde Avrupa’nın en büyük gösteri sanatları merkezi Barbican Centre’da katılımcılarıyla buluşan devasa sergi, 20 Şubat – 12 Haziran tarihleri arasında, Zorlu Holding katkılarıyla Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde ziyaretçilerini bekliyor. Sanat, tasarım, sinema, müzik ve video oyunları başta olmak üzere birçok farklı başlığın bir bütün halinde ele alındığı Digital Revolution, 2014 yılında üç ay boyunca Barbican Centre’ın yıldızı oldu. Biletleri çok önceden tükenen serginin küratörlüğünü üstlenen Barbican International Enterprises, 70’li yıllardan bu yana sanatın teknolojiyle yaşadığı dönüşümü mercek altına alan Digital Revolution’ın deneyimlerinden yararlandı. İstanbul; Londra, Stockholm ve Atina’nın ardından Digital Revolution’a ev sahipliği yapacak dördüncü şehir olma şansını elde ediyor. Ziyaretçiler ise; dünyaca ünlü sanatçılar, film yapımcıları, tasarımcılar, müzisyenler ve oyun üreticilerinin hayranlık uyandırıcı işlerini deneyimleme fırsatını yakalıyor. The Guardian ve The Telegraph gibi önemli yayın organlarınca, “İngiltere tarihinin en ihtişamlı sanat ve teknoloji sergisi” olarak lanse edilen Digital Revolution, dijital kültürün dünü, bugünü ve yarınına tek bir pencereden bakabilmenizi sağlamayı hedefliyor. Serginin satır başlarının altını şimdiden çizmekte fayda var. - will.i.am, Yuri Suzuki, Pasha Shapiro ve Ernst Weber’ın Google’la ortaklaşa hazırladığı DevArt enstalasyonu. - Umbrellium, Universal Everything, Minimaforms ve Susan Kare’in de aralarında bulunduğu dünyaca ünlü tasarımcıların işleri. - Christopher Nolan’ın Inception’ı ve Alfonso Cuarón’un Gravity’sindeki özel efekt tekniklerini uygulamalı olarak tecrübe etme fırsatı. - Pac-Man ve Space Invaders gibi video oyun tarihine damgasını vurmuş retro oyunları oynama imkanı. - 3 boyutlu laser ışıkları, giyilebilir teknolji ve dev robotlarla teknolojinin dünyasının bugünü ve yarını. - Björk, Brian Eno, Radiohead ve Squarepusher’ın görsel ve sesi mükemmeliyette buluşturan işleri. 20 Şubat – 12 Haziran tarihleri arasında, Zorlu PSM Ziyaret Saatleri Hafta içi: 10.30-20.30 Hafta sonu: 10.00-20.00 MART’TA UNUTMA! Yeşilay Haftası 1 - 7 MART Dünya Kadınlar Günü 08 MART İstiklal Marşının Kabulü 12 MART Şehitler Günü 18 MART Çanakkale Zaferi 18 MART Yaşlılara Saygı Haftası 18-24 MART Nevruz Bayramı 21 MART Orman Haftası 21 - 26 MART Dünya Su Günü 22 MART Dünya Meteorolojı Günü 23 MART Dünya Tiyatrolar Günü 27 MART Kütüphane Haftası MART ayının son Pazartesi günü Vergi Haftası MART ayının son haftası 64 SINEMA MART’TA SİNEMA Mart’ta vizyonda… Mart ayında vizyona girecek filmlerden bazıları… 4 MART CUMA 5. DALGA Bilimkurgu, Macera... Oyuncular: Chloë Grace Moretz, Nick Robinson, Alex Roe İnsan görünümlü uzaylılar tarafından yapılan saldırıdan kurtulan genç bir kız, kaybolan erkek kardeşini aramaya koyulur. Kardeşini arama çalışmalarına uzaylı olup olmadığı belirsiz olan bir çocuk yardımcı olacaktır. 5. dalgadan kaçmak için başka çaresi kalmayan Cassie (Chloë Grace Moretz)’nin bu yabancıya güvenmekten başka çaresi kalmamıştır. IMDB: 5,6 11 MART CUMA KOLPAÇİNO 3. DEVRE Komedi Oyuncular: Şafak Sezer, Aydemir Akbaş, Ali Çatalbaş Film Kolpaçino Bomba’nın devamında, 5-6 sene sonrasında geçecek. Özgür, Sabri’nin ihanetinden sonra karısı Cemile’den ayrılmıştır ve oturduğu villayı eskiden olduğu gibi filmcilere kiraya vermekte, oradan gelen para ile geçinmektedir. Bir yanlışlık sonucu mafyanın 20 milyon doları eline geçer. Paraların üstüne yatıp kaçış planları yapmaya başlar. BATMAN V SUPERMAN: ADALETİN ŞAFAĞI Yönetmen: Zack Snyder Oyuncular: Ben Affleck, Henry Cavill, Amy Adams Türkiye’de vizyon tarihi: 25 Mart 2016 18 MART CUMA KUNG FU PANDA 3 Animasyon Seslendirenler: Jack Black, Dustin Hoffman, Kate Hudson Panda Po, bu sefer biri doğaüstü bir güç diğer ise evine oldukça yakın bir tehlike olan, iki büyük tehditle baş etmek zorundadır. IMDB: 7,9 25 MART CUMA LEBLEBİ TOZU Komedi Oyuncular: Metin Yıldız, Fulden Akyürek, Erdal Cindoruk Kısa yoldan ve emek harcamadan zengin olmaya çalışan Ali isimli karakterin hikayesinin anlatıldığı ve Çorum’un tarihi güzelliklerini ve şivesini bünyesinde toplayan film üç arkadaşın macerası üzerine yoğunlaşıyor. Tür: Fantastik, Macera, Aksiyon Beraberinde getirdiği umut ile dünyada bir kahraman olan Superman neden olduğu savaş ve yıkım ile birlikte insanlık için tehdit unsuru oluşturmaya başlar. Dünya gerçekte ne tür bir kahramana ihtiyaç duyduğuna karar vermek için çabalarken, kontrolsüz hareketleri süren Süper Kahraman’ın insanlığın yanında mı karşısında mı olacağı merak edilirken Gotham Şehrinin koruyucusu Batman’e karşı giriştiği mücadele yeni bir savaşa davetiye çıkaracaktır. Zack Snyder imzalı Batman versus Superman: Adaletin Şafağı, tarihte ilk kez iki DC karakterini beyaz perdede buluşturuyor. Başrollerinde Oscar ödüllü Ben Affleck Batman/Bruce Wayne ve Man of Stell filminin yıldızı Henry Cavill Superman/Clark Kent rolüyle karşı karşıya geliyor. Film, Beyazperde.com’un “en çok beklenen filmler” listesinin zirvesinde… KİTAP MERKEZİNDE HAVACILIK OLAN ROMANLAR Uçaklar ve havacılık bir asırdır birçok romancı için ana temalardan biri. Son yıllarda yayınlanan ve çoğu çoksatar olmuş romanlardan birkaçını kısaca hatırlatmak istedik. Kitaplar hakkındaki bilgileri yayınevlerinden aldığımız için ihtiyatla yaklaşmakta fayda var. Malum, “kimse benim yoğurdum ekşi demez”… MÜMIN BALKAN Kitap Adı: ÜÇ Orjinal Adı: The Three Yazarı: SARAH LOTZ 12 Ocak’ta dünyanın çeşitli bölgelerinde birkaç saat arayla dört uçak kazası meydana gelir. Güney Afrika, Japonya, Florida ve okyanusa düşen uçaklarda yüzlerce kişi hayatını kaybeder. Ancak bu kazalardan üç kişi kurtulur. Üç enkazdan birer çocuk sağ çıkmıştır. Özellikle çocukların garip davranışları hakkında ayrıntılı bilgiler ortaya çıkınca, basında yoğun spekülasyonlar başlar. Düşen dördüncü uçaktan ise hiç kimse kurtulamamıştır ama yolculardan biri kayıptır. Yine bir çocuk... Üç sınıflandırılması zor bir kitap. Bazı noktalarda gerilim ve geleceğe yönelik. Hatta distopyan akımına bir örnek de diyebiliriz. Son birkaç sahne ise korku olarak betimlenebilir. Kitabın bazı bölümleri okuyucuların tüylerini ürpertecek. Bu romanın en şaşırtıcı yönü de gerçek inançlıların ve inançsızların birleştikleri ortak bir komplo teorisinin var olabileceğini kanıtlaması. Üç’ün en büyüleyici yanı ise Sarah Lotz’un roman içinde bir roman yazmış olması. Konunun dünyadaki tek bir noktaya odaklanmaması da bir hayli ilginç. Değişik kültürlerde uçak kazalarının nasıl algılandığını ve hayatta kalanların ne tür olaylarla başa çıkmak zorunda olduklarını öğrendiğimiz Üç, komplo teorisyenlerinin hayallerine hitap ediyor. Kitap ilerledikçe, yeryüzünde birçok kötü olayın gerçekleşmeye başlaması için küçük bir kıvılcımın yeterli olabileceğini bir kez daha görüyoruz. Çok zekice yazılmış bu romanın sonuna geldiğinizde neyin doğru neyin yanlış olduğunu okuyucu da ayırt edemiyor. Kitap Adı: Uçuş 345 Yazarı: Cenk Kayakuş 30 ocak 1975. İzmir - İstanbul seferini yapan 345 sefer sayılı türk hava yolları uçağı Marmara Denizi’nde sulara gömülür. Bugün, kazanın üstünden tam kırk yıl geçmesine rağmen uçak enkazı hâlâ Marmara Denizi’nin suları altında, içindeki yolcularla birlikte yatmaktadır. Kazayla ilişkisi olan kişilere gönderilen isimsiz bir zarf ve zarfın içinden çıkan gizemli kaset ise olayın kırk yılın ardından tekrar gündeme oturmasına neden olur. Üzerinde sadece ‘345’ yazılı olan kasetlerden biri Hakan Geda’nın ilgisini çektiğinde, kazadan altı ay kadar önce başlayan Kıbrıs Barış Harekatı’na ve kökenleri ise Avrupa Hun İmparatorluğu’na kadar giden büyük bir gizemin kapıları ağır ağır açılmaya başlamıştır bile. Piri Reis’in Sırrı adlı romanıyla yazılı basında adını sıkça duyuran ve okurların ilgisini hayli çeken Cenk Kayakuş, bu romanında ise Türkiye’nin ilk ve tek denize düşen sivil uçağı olan TK 345 sefer sayılı uçağı konu ediniyor. Bu gerçek ve gizemi hâlâ çözülemeyen uçak kazası, Kayakuş’un mükemmel kurgusuyla birlikte soluk kesen bir maceranın başlangıcını oluşturuyor. 65 BIL BAKALIM 66 1 ? ?? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? NASIL OLUR DA OLUR? Bir topu nasıl olabildiğince kuvvetle attığınız halde, hiçbir yere çarpmadan ve başka biri tarafından geri gönderilmeden size döner? 2 ? ? ? ? ? İKİ HAMLEDE KARE YAP! Yandaki dairelerden oluşmuş üçgeni, iki dairenin yerini değiştirerek kare yapabilir misiniz? ? ? Yukarıdaki iki bulmacayı da doğru cevaplandırarak [email protected] adresine ya da posta ile derneğimize gönderen üç okurumuz birer hediye kazanacak. Talihliler 25 Mart’a kadar doğru cevabı gönderen okurlarımız arasında yapılacak çekilişle belirlenecektir. GEÇEN AYIN TALİHLİLERİ: Geçen ay sorduğumuz sorulara doğru cevap veren olmadığı için hediye çekilişimizi yapamadık... ? 1 ? GEÇEN AYIN CEVAPLARI 2 Adam postacı ve yabancı ülke elçiliklerine girip çıkıyor. Tüm elçilikler yasal olarak ilgili ülkenin toprağı sayılır.
Benzer belgeler
eylül - UTED Dergi
Tel 0212 542 13 00 / 543 29 74
Faks 0212 542 13 71
[email protected]
İnternet Sitesi
www.uteddergi.com • www.uted.org
Sosyal Medya
www.twitter.com/uted_dergi
www.facebook.com/uted.dergi